Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

'Resmi raporlarda Dersim katliamı: 13 bin kişi öldürüldü'


Taner Bayram

Önerilen İletiler

Atatürk'ün 1938de öldüğünü bilseydin, sözünü ettiğin dönemin koşullarını bilseydin böyle konuşmazdın.

Asla hata kabul etmeyen bir mantik dogrusu. Baktim cevap veremiyorum karsi tarafa dönemi bilmiyorsun der isin icinden siyrilirim. Alevi vatandaslarin isteklerini hemen hemen hepimiz burada dogru ve hakli olarak görüyoruz ve hatta derhal onlara haklarinin verilmesini istiyoruz. Tabii iktidarda AKP varya, birden Alevi dostu ve demokrat kesiliriz AKP'den derhal Alevi vatandaslarin haklarini tanimasini isteriz. Ama son 85 yilda enden yapilmadi sorusuna gelince, 1950 ve 1938 den önceleri dahi neden verilmedi diye sorunca kosullari bilmemis oluyuruz birden. Alevi vatandaslarin dogru buldugumuz haklari o kadarmi karmaikta mesela 1930 da Atatürk kosullar olusmadigi icin veremedi? Sanki Atatürk'ün böyle bir niyeti vardida, uygulayamadi.

 

Ici bos söylemlerle ancak yapilanlarin üzerien tuz basmis oluyoruz ama onu dahi anlamiyoruz.

 

Alevi vatandaslari devlet kurulusundan günümüze dek esit vatandas olarak tanimamamistir ve dolaysiylada istedikleri haklarini hala alamamislardir. Olay bu kadar net.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Nakaratlar koroya mensup her ağızda hep aynı... Daha geçen akşam taraf avukatı da aynı nakaratı elli kere tekrarladı.

 

Elli kere de yanıt verdik, bir kez daha verelim. Böyle geçmişteki uygulamaların faturasını bu güne çıkararak bir iş yapmaya kalkmak, abesle uğraşmaktır. her bünyede antijen etkilere karşı bir alerji gelişir. Bu alerjiler aşırı tepkiler biçiminde gelişir. Bünye, kendine zarar verebilecek patojen etkenlere aşırı reaksiyonlara girer. Bu doğada var olan doğal bir durumdur. Alerjik etken bünyeye uyum sağladıkça bu reaksiyonlar azalır.

 

Sürekli isyanlar çıkaran, vergi vermem, askere katılmam, karakol kurdurtmam, jandarmaya karşı suçluları korurum, bir şeycik de yapamazsın diyen bir antijene devlet nasıl tepki vermesin? Morfinle mi uyuşturacaksın da tepkisiz kalacak? Böyle bir şey olası değildir. Etkinin şiddeti ve sıklığına göre tepkiler yoğunlaşır. Hele bu isyanlarda yabancı uçaklar isyancılar lehine bombalama yaptığında, bu iş artık çığrından çıkar. Kürt isyancıları korumak için İngiliz uçakları Türk kuvvetlerini bombaladığında ne olmasını beklersiniz? "Amaaan ne de seviliyormuş bu Kürtler! Aman da cici kardeşlerimizi biz niye de sevememişiz?" diye canciğer kuzu sarması mı?

 

Tabii ki tepkiler yoğun olacak ve bu alerjik reaksiyonların azalması, Kürt kardeşlerimiz diye bakılması ve dillerinin, kültürlerinin bir zenginlik olarak algılanabilmesi zaman alacaktır. Hatta bu algı çok da hızlı gelişmiştir aslında, PKK gibi bir belaya rağmen bu halk çok hoşgörülüdür, bunca evladını kurban verdiği halde sabırla izlemekte, kalkışmamaktadır. Bu halkın devletine hep bir saygısı olagelmiştir. Yoksa PKK nın amacı, toplu bir kalkışma ve Kürt mahallelerine, işyerlerine toplu bir hücum olmasını, bir katliam yaşanmasını sağlamaktır. Havasını alır, o ayrı. Ama amacı budur.

 

Alevilere verilecek bir hak da yoktur. Haksız olarak Sünnilere tahsis edilmiş olan hakların kaldırılması gerekmektedir. Diyanet ve din dersleri kaldırılmalıdır. Ama bu devlet Sünniliği devlet politikası yapmış olan bir imparatorluğun külleri üzerine kuruldu ve halkı harekete geçirmenin din dışında bir yolla olamadığını hepimiz bal gibi, buz gibi, adımız gibi biliyoruz, hiç bir şeyi pat diye sihirli değnekle dönüştüremeyeceğimizi de...

 

Konu diyanete bir gelebilse... Ordu ile, devletin temeli ile oynamaktan bir vakit kalabilse... Bana kalsa diyaneti ve din derslerini hemen yarın kaldırırım. Ama bana kalmadığı için üzgünüm, kusuruma bakmayınız. Daha hâla türbanın özgürlük olarak sunulduğu, depremlerin türbana alet edilebildiği bir karanlık çağı atlatamamışız, bir kaldı derdimiz mezhep hakları. Yahu biz din dogmasını kıramamışız, mezhep mi kaldı derdimiz?

 

Bölücülük ile dincilik el ele verip temeli oyarken mi aşacağız bu sorunu? Güldürmeyin insanı yahu! Temeli fareler kemirirken boya badana ile mi uğraşacağız?

 

Geçmişin faturasını bugüne çıkarmak dogmatik yaklaşımdır. Habil'in Kabil'i öldürmesinin, Sünnilerin Hüseyin'i öldürmesinin hesabını bugün sorabileceğimiz kimse yoktur. Bu yaklaşım, bir tanrı karşıtı iblis ordusunun insanlık boyunca süren varlığı dogmatik saplantılı hezeyanına dayanmaktadır. Bu dogmatik yaklaşımı "iddia nağme" de de görebilirsiniz. Güya tarih boyunca varlığını sürdürmüş bir gizli örgüt, ergenekondan çıkış gününden beri, börtüçine liderliğinde cinayetlerle dünyayı biçimlendiriyormuş! Masonluk da benzer bir efsane mitine sokulmuştur. Bunlar hezeyandır, akıl tutulması ve beyin örümceklenmesidir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu ülkenin kuruluşu sırasında dogmalar öylesine güçlü ve etkiliydi ki, bir Şeriyye Vekaleti, yani din bakanlığı kurulmadan cumhuriyeti ilan etmek olası olmamıştı! Mecliste dinci milletvekilleri dine karşı bir hareket olacak diye tetikte bekliyor, Atatürk'ü liderlik konumundan ekarte etmek için türlü tezgahlara başvuruyorlardı. Örneğin Misakı Milli sınırları içinde doğmuş olmayanların meclise başkan seçilememesi yasasını çıkarma gibi girişimleri sıkça oluyordu. Bu tabii ki doğrudan Atatürk'ü engelleme girişimiydi. Çoğu kez kısır tartışmalar alıp yürüyor, dinciler meclisin çalışmalarını kilitliyorlardı. Atatürk "muhtemelen bazı kafalar gider" tehdidi ile ortalığı ancak yatıştırabiliyordu. Yani öyle demokrasiyi sihirli değnekle Kripton gezegeninden hop diye getirmenin bir yolu yoktu!

 

Atatürk ancak Diyanet İşleri Başkanlığını kurarak bu Şeriyye Vekaletine bir son verebildi. O zaman için yapılabilecek iş ancak buydu. Bu bile gürültü kopardı, nasıl olur da devletin bir din bakanlığı olmazdı? Yani o günden baktığınızda Atatürk din bakanlığını kaldırdı, bugünden bakarsanız diyaneti kurdu.

 

Bu dinci bölücü ittifakı fesat faaliyetleri sona erdirildikten sonra ilk iş diyanetin küçültülmesi, bütçesinin kısıtlanması, din derslerinin tamamen kaldırılması, imam hatiplerin kapatılması olmalıdır. Bunlar benim kişisel görüşlerim, uygulanabileceğini ise tahmin etmediğimi de söyleyeyim! Din adamlığı bir meslek olamaz. Biri geçer namazsa kıldırır, ölüyse bir belediye görevlisi yıkar, gömer. Bunun için imama gerek yok. Hatta isteyenler için ölülerin yakılacağı krematoryumların kurulması gerekmektedir. Sonuçta diyanet kapatılmalı, devlet imam ve müezzin kadroları lağvedilmelidir. Artık yetti dini devlet kontrol etmezse örgütlerin kontrolüne geçer endişeleri. Geçerse geçsin, ne halt edebileceklerini görelim. Halep ordaysa arşın da burda...

 

Yahu siz şurada bir krematoryum kurma, ölü yakma izni almaya kalksanız, gazetede bir Muhammed tasviri, karikatür filan değil, normal tasvir çıkarsanız neler olacağını, bu ülkenin nasıl bir dogma sarmalında olduğunu bilmiyor musunuz? Bir sanatçımız yakıldı da külleri boğaza döküldü diye gösterilen tepkileri bilmiyor musunuz? Neyin tartışmasını yapıyoruz biz burda yahu? Sen dincilerle el ele ver, ülkenin temelini oymaya kalkış, ondan sonra vay niye din etkiliymiş diye dert yan! Hem yanındaki ile kaş göz işareti ile anlaşıp "hadi sen o koldan, ben bu koldan!" diye işi yürüt, hem de onun aleyhinde konuş! Bu ikiyüzlülük ve art niyetliliktir!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fırkanın aldığı tedbirler ve yürüttüğü politikayla işin götürülemeyeceği anlaşılmıştı. Dersim'i baştan başa yakıp yıkmaktan, isyancı Kürtlerin aman dilemelerini beklemekten başka çare yoktu. Bu da mümkün değildi...

 

„... Balıkan Tepeleri doruklarında bir gece kaldıktan sonra yolumuz üzerindeki köyleri yakıp yıkarak Ovacık kışlasına döndük. Ormanlarda, mağaralarda bulduğumuz keçe, kilim, hurç, çökelek, yağ, peynir gibi maddelere el koyduk, keçi ve sığırları ganimet olarak aldık.” (Tuğgeneral Ziya Yergök, Harbiye'den Dersim'e (189019149, 2005, s. 175, Remzi Kitabevi, Yayına hazırlayan Sami Önal.)

 

Görüldüğü gibi Sey Rıza'nın babasının türbesi, daha doğrusu 'Hewşê pî û kalikî' (Ata Ocağı), evi, arıları ateşe veriliyor, balı yağmalanıyor. Ulaşılabilen öteki köyler de yine yakılıp yıkılıyor, halka ait ne varsa el konuluyor. Ve bu işi yapanların hücum sloganı “Allah Allah” tır.

 

Yeri gelmişken şu bilgiyi de vereyim: Sey Rıza'nın babasının mezarının bulunduğu yer ziyaretgahtır. Yani, cami Müslümanlar için ne kadar kutsalsa, orası de Dersim halkı için o kadar kutsal bir mekandır. Ayrıca Dersim Alevilerinin inancında, arı, kutsal sayılan ve öldürülmesi günah olan hayvanlardandır.

 

Peki general Yergök'ün anlattıkları bir istisna mı? Keşke öyle olsaydı. Ama değil, generalin anlattıkları, son bin yıllık Türk tarihinin bir özeti gibidir.

 

1937-38 Dersim soykırımının görgü tanıklarından hala hayatta olanlar var. İsteyenler, onlarla görüşüp konuşabilirler. O soykırım sırasında da, Türk askerinin hücum sloganı da aynı şekilde “Allah Allah”tır. Yani kutsal yerleri yıkmak, üzerlerine pislemek, onlara tükürmek ve hatta Barginî'de (Bargıniye) olduğu gibi insanlarla birlikte ateşe verip kül haline getirmek, ormanları, ekinleri, evleri yakmak, yaş ve cinsiyet farkı gözetmeksizin insanları katletmek gibi, kişinin dile getirmekte zorlandığı o vahşeti yaratanların, değişmez sloganı hep aynı sözcüğün peş-peşe tekrarından oluşmaktadır: “Allah! Allah! Allah!...”

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bu ülkenin kuruluşu sırasında dogmalar öylesine güçlü ve etkiliydi ki, bir Şeriyye Vekaleti, yani din bakanlığı kurulmadan cumhuriyeti ilan etmek olası olmamıştı! Mecliste dinci milletvekilleri dine karşı bir hareket olacak diye tetikte bekliyor, Atatürk'ü liderlik konumundan ekarte etmek için türlü tezgahlara başvuruyorlardı. Örneğin Misakı Milli sınırları içinde doğmuş olmayanların meclise başkan seçilememesi yasasını çıkarma gibi girişimleri sıkça oluyordu. Bu tabii ki doğrudan Atatürk'ü engelleme girişimiydi. Çoğu kez kısır tartışmalar alıp yürüyor, dinciler meclisin çalışmalarını kilitliyorlardı. Atatürk "muhtemelen bazı kafalar gider" tehdidi ile ortalığı ancak yatıştırabiliyordu. Yani öyle demokrasiyi sihirli değnekle Kripton gezegeninden hop diye getirmenin bir yolu yoktu!

 

Atatürk ancak Diyanet İşleri Başkanlığını kurarak bu Şeriyye Vekaletine bir son verebildi. O zaman için yapılabilecek iş ancak buydu. Bu bile gürültü kopardı, nasıl olur da devletin bir din bakanlığı olmazdı? Yani o günden baktığınızda Atatürk din bakanlığını kaldırdı, bugünden bakarsanız diyaneti kurdu.

 

Bu dinci bölücü ittifakı fesat faaliyetleri sona erdirildikten sonra ilk iş diyanetin küçültülmesi, bütçesinin kısıtlanması, din derslerinin tamamen kaldırılması, imam hatiplerin kapatılması olmalıdır. Bunlar benim kişisel görüşlerim, uygulanabileceğini ise tahmin etmediğimi de söyleyeyim! Din adamlığı bir meslek olamaz. Biri geçer namazsa kıldırır, ölüyse bir belediye görevlisi yıkar, gömer. Bunun için imama gerek yok. Hatta isteyenler için ölülerin yakılacağı krematoryumların kurulması gerekmektedir. Sonuçta diyanet kapatılmalı, devlet imam ve müezzin kadroları lağvedilmelidir. Artık yetti dini devlet kontrol etmezse örgütlerin kontrolüne geçer endişeleri. Geçerse geçsin, ne halt edebileceklerini görelim. Halep ordaysa arşın da burda...

 

Yahu siz şurada bir krematoryum kurma, ölü yakma izni almaya kalksanız, gazetede bir Muhammed tasviri, karikatür filan değil, normal tasvir çıkarsanız neler olacağını, bu ülkenin nasıl bir dogma sarmalında olduğunu bilmiyor musunuz? Bir sanatçımız yakıldı da külleri boğaza döküldü diye gösterilen tepkileri bilmiyor musunuz? Neyin tartışmasını yapıyoruz biz burda yahu? Sen dincilerle el ele ver, ülkenin temelini oymaya kalkış, ondan sonra vay niye din etkiliymiş diye dert yan! Hem yanındaki ile kaş göz işareti ile anlaşıp "hadi sen o koldan, ben bu koldan!" diye işi yürüt, hem de onun aleyhinde konuş! Bu ikiyüzlülük ve art niyetliliktir!

 

Yukaridaki aciklamayi, daha dogrusu itirafi okuyunca bizlere anlatilan Atatürk'ün "büyük devriminin" icinin ne kadár bos ve fos oldugunu görüyorum. TC kurulusundan günümüze kadar her alanda dincilerin ve fasist zihniyete sahiplerin büyük etkisinde ve gölgesinde var olmustur. Gecmiste ve günümüzde yasadiklarimiz bunlarin bir belgesidir. Her dönem demokrasi icin ugrasanlarin baslari ezilmistir, haklarini isteyen azinliklar katledilmislerdir, Alevi vatandaslarimiz hala bu gerici dincilere verilen tavizlerden dolayi eziliyorlar ve haklarini alamiyorlar. Tüm iktidarlar imamhatiplere sayisiz haklar verdi. Hatta TSK 12 eylül döneminde dinci nesil yetistirmek adina mecburi din derslerini getirdi ve halada devam ediyor.

 

Övdügümüz cumhuriyetin ici gercektende bosmus. Bazilarimiz icinin bos oldugunu coktan görmüstü ama cogumuz hala bizlere anlatilan yalanlara inaniyoruz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fırkanın aldığı tedbirler ve yürüttüğü politikayla işin götürülemeyeceği anlaşılmıştı. Dersim'i baştan başa yakıp yıkmaktan, isyancı Kürtlerin aman dilemelerini beklemekten başka çare yoktu. Bu da mümkün değildi...

 

„... Balıkan Tepeleri doruklarında bir gece kaldıktan sonra yolumuz üzerindeki köyleri yakıp yıkarak Ovacık kışlasına döndük. Ormanlarda, mağaralarda bulduğumuz keçe, kilim, hurç, çökelek, yağ, peynir gibi maddelere el koyduk, keçi ve sığırları ganimet olarak aldık.” (Tuğgeneral Ziya Yergök, Harbiye'den Dersim'e (189019149, 2005, s. 175, Remzi Kitabevi, Yayına hazırlayan Sami Önal.)

 

Görüldüğü gibi Sey Rıza'nın babasının türbesi, daha doğrusu 'Hewşê pî û kalikî' (Ata Ocağı), evi, arıları ateşe veriliyor, balı yağmalanıyor. Ulaşılabilen öteki köyler de yine yakılıp yıkılıyor, halka ait ne varsa el konuluyor. Ve bu işi yapanların hücum sloganı “Allah Allah” tır.

 

Yeri gelmişken şu bilgiyi de vereyim: Sey Rıza'nın babasının mezarının bulunduğu yer ziyaretgahtır. Yani, cami Müslümanlar için ne kadar kutsalsa, orası de Dersim halkı için o kadar kutsal bir mekandır. Ayrıca Dersim Alevilerinin inancında, arı, kutsal sayılan ve öldürülmesi günah olan hayvanlardandır.

 

Peki general Yergök'ün anlattıkları bir istisna mı? Keşke öyle olsaydı. Ama değil, generalin anlattıkları, son bin yıllık Türk tarihinin bir özeti gibidir.

 

1937-38 Dersim soykırımının görgü tanıklarından hala hayatta olanlar var. İsteyenler, onlarla görüşüp konuşabilirler. O soykırım sırasında da, Türk askerinin hücum sloganı da aynı şekilde “Allah Allah”tır. Yani kutsal yerleri yıkmak, üzerlerine pislemek, onlara tükürmek ve hatta Barginî'de (Bargıniye) olduğu gibi insanlarla birlikte ateşe verip kül haline getirmek, ormanları, ekinleri, evleri yakmak, yaş ve cinsiyet farkı gözetmeksizin insanları katletmek gibi, kişinin dile getirmekte zorlandığı o vahşeti yaratanların, değişmez sloganı hep aynı sözcüğün peş-peşe tekrarından oluşmaktadır: “Allah! Allah! Allah!...”

 

1937-38 Dersim harekatı bi devrim. Devrim dediğin kanlı olur, gönül alarak, ikna ederek olmaz. Orada hesabı feodalizmi yaşatmak uğruna canlarını verenlere sormak lazım. Nasıl ki çarlık yıkılırken monarşinin hesabı çara ve ailesine soruldu di mi? Nasıl ki fransada feodalizm yıkılırken feodalizmin hesabı feodal beylere soruldu di mi? Nasıl ki Amerika ingiliz sömürgesine karşı savaşırken, sömürgeciliğin hesabını sömürgeci ingiltereye sordu di mi? Dersim'de karakol kurdurtmayan, devlete vergi vermeyen, gönderilen devlet görevlilerini askeri katleden aşiretlere sormalı o katliamların hesabı. Hem onu bırak o aşiretler Kürt bile değil, kendi davanıza neden onları dahil etmek istiyosunuz?

 

 

Onu bırak eğer bi Kürt olarak siz Dersim olayına bakaran 1000 yıllık Türk Tarihini özetliyorsanız, Türklerden önceden beridir anadoluda yaşayan! Kürtleri de PKK ile özetlemek lazım demek ki. Evet, PKK 30 yılda kendi halkının bile kanını dökerek anlattıkları, Kürt tarihinin birebir özeti gibidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yukaridaki aciklamayi, daha dogrusu itirafi okuyunca bizlere anlatilan Atatürk'ün "büyük devriminin" icinin ne kadár bos ve fos oldugunu görüyorum. TC kurulusundan günümüze kadar her alanda dincilerin ve fasist zihniyete sahiplerin büyük etkisinde ve gölgesinde var olmustur. Gecmiste ve günümüzde yasadiklarimiz bunlarin bir belgesidir. Her dönem demokrasi icin ugrasanlarin baslari ezilmistir, haklarini isteyen azinliklar katledilmislerdir, Alevi vatandaslarimiz hala bu gerici dincilere verilen tavizlerden dolayi eziliyorlar ve haklarini alamiyorlar. Tüm iktidarlar imamhatiplere sayisiz haklar verdi. Hatta TSK 12 eylül döneminde dinci nesil yetistirmek adina mecburi din derslerini getirdi ve halada devam ediyor.

 

Övdügümüz cumhuriyetin ici gercektende bosmus. Bazilarimiz icinin bos oldugunu coktan görmüstü ama cogumuz hala bizlere anlatilan yalanlara inaniyoruz.

 

İkinci dünya savaşının sorumlusu da Atatürk zaten.

 

Eleştirince kızıyosunuz. Atatürk'ün, Türkiye kurulduğu sıralarda Faşist olmasının imkanı yoktur, çünkü Faşizm 1922de anca İtalya'da iktidara gelmiş, 1930larda anca olgunlaşmış, 1933te Hitler'in Almanya'da başa geçmesiyle anca uluslararası alanda ciddiye alınmış ve popüler olmaya başlamış, İkinci dünya savaşı ile birlikte de çökmüştür. Yani Atatürk'ün ve Türkiye'nin ilk kurulduğu yıllarda Faşizm daha ortaya çıktığı ülkede bile denenmemiştir adamakıllı. Kaldı ki Atatürk Faşist olabilsin. 1930un Türkiye'sinde hala Faşizmin ne olduğu tartışılıyodu, bilinmiyodu ne olduğu.

 

Atatürk Dinci de olamaz çünkü kendisi bir kere inançlı bile değil. Medeni bilgiler kitabını okursanız kendi el yazısıyla bile yazmıştır dinin ne olduğunu.

 

İmam hatiplerde 1950lerden sonra açılma yarışına girildi iktidarlar tarafından. Atatürk biliyosunuz ondan çok önce ölmüştü.

 

12 Eylül'de de Atatürk öleli yıllar olmuştu. Hatta gazetelerde haberi bile çıkmıştı Türkiye'nin kurucusu öldü diye 1938de.

 

Her devlet tökezler, hata eder, yönetim sıkıntıları yaşar. Bunları yaşamayan ülke yoktur. Sıkıntı yaşıyor diye bi ülkenin kurucusunu karalayamazsınız. O zaman bugün müslümanlar güçsüz diye Muhammed'i, Hıristiyanlar güçlü diye İsa'yı, Çinliler uyguları sömürüyor diye Konfüçyus'u, Kızılderililer Vegas'da büyük kumarhanelere sahip diye de Geronimo'yu suçlayalım. Ne ala memleket.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Fırkanın aldığı tedbirler ve yürüttüğü politikayla işin götürülemeyeceği anlaşılmıştı. Dersim'i baştan başa yakıp yıkmaktan, isyancı Kürtlerin aman dilemelerini beklemekten başka çare yoktu. Bu da mümkün değildi...

.

.

.

o vahşeti yaratanların, değişmez sloganı hep aynı sözcüğün peş-peşe tekrarından oluşmaktadır: “Allah! Allah! Allah!...”

Ben demiştim birileri bu olayları soykırım olarak nitelendiricek,aha ufaktan ufaktan başlandı propagandaya,hep aynı mantık hep aynı yol,devlet suçlu asker suçlu,ben masumum abi valla masumum...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İkinci dünya savaşının sorumlusu da Atatürk zaten.

.

.

.

Ne ala memleket.

Yazilanlari tersten okupta tersten anlayinca cevabida ona uygun oluyor.

 

Elestirilen devletin yaptiklari ve bu devletin yaptiklarina göz yumanlar. Atatürk'te yapilanlara göz yumduysa ve yapilanlari savunduysa onuda elestirecegiz herhalde.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben demiştim birileri bu olayları soykırım olarak nitelendiricek,aha ufaktan ufaktan başlandı propagandaya,hep aynı mantık hep aynı yol,devlet suçlu asker suçlu,ben masumum abi valla masumum...

Birilerinin nitelendirmesine gerek yok, zerre kafar vicdanı olan herkes yaşananların bir soykırım olduğunu söyler..

 

Bu ülkede Kürtler soykırımdan geçirilmişlerdir..

 

Ve dün Dersimde, Ağrıda, Zilanda, Koçgiride katliamlar ile soykırım süzgecinden geçirilmeye çalışılan Kürtler bugünde beyaz soykırımla (asimilasyonla) yok edilmek isteniyorlar..

 

86 yıldır değişen bir şey yok yani..

 

Çünkü 'Betonizm' (yumuşatarak söylemek zorundayım) hala ayakta dün ve gün gibi....!!!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Birilerinin nitelendirmesine gerek yok, zerre kafar vicdanı olan herkes yaşananların bir soykırım olduğunu söyler..

 

Bu ülkede Kürtler soykırımdan geçirilmişlerdir..

 

Ve dün Dersimde, Ağrıda, Zilanda, Koçgiride katliamlar ile soykırım süzgecinden geçirilmeye çalışılan Kürtler bugünde beyaz soykırımla (asimilasyonla) yok edilmek isteniyorlar..

 

86 yıldır değişen bir şey yok yani..

 

Çünkü 'Betonizm' (yumuşatarak söylemek zorundayım) hala ayakta dün ve gün gibi....!!!

 

Ne Ağrıda, zilanda, koçgiride, dersimde o feodal yaşamı sürdürmek için can verenler için aslına bakarsan içim hiç acımıyo. İstersen bunu 'inandıkları şey uğruna kahramanca can verdiler' diyip kutsallaştırabilirimde. Ama o zaman takdirini kazanırdım. Aksini yapacağım lanetlesenizde. Orada iki taraf var. Birisi devrim yapıyo ve halkçı bi devlet kurmak istiyo. Öteki de aşiretliği sürdürmek istiyo. Ya biri ötekini yok edecek. Ya öteki berikini yok edecek. Kim hangi taraftaysa, o tarafın akıbetini de paşa paşa kabullenecek. Orada yapılan şey soykırım değil. Kim kime karşı soykırım yapıyo? Görmek istediğiniz gibi görüyosunuz olayları. Orada iki ırkın çatışması yok. Orada iki sistemin çatışması var. Aralarında da dağlar kadar fark var anlayabilen için.

 

Yazilanlari tersten okupta tersten anlayinca cevabida ona uygun oluyor.

 

Elestirilen devletin yaptiklari ve bu devletin yaptiklarina göz yumanlar. Atatürk'te yapilanlara göz yumduysa ve yapilanlari savunduysa onuda elestirecegiz herhalde.

Tabi Atatürk feodalizmi yaşatsaydı ona sanıyorum Nobel ödülü verecektiniz, halkı sömürenleri sistemleştirdi diye.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben demiştim birileri bu olayları soykırım olarak nitelendiricek,aha ufaktan ufaktan başlandı propagandaya,hep aynı mantık hep aynı yol,devlet suçlu asker suçlu,ben masumum abi valla masumum...

 

 

sivilleri mağaralara doldurup gaz vermek,üzerlerine bombalar yağdırmak bir insanlık suçudur...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi bir belirleme yapmak gerekirse; ilginç bir durum yaşanmakta:

 

Bir kere Atatürk Cumhuriyetini yıkmak için toplanabilecek ne kadar güç, seferber edilebilecek ne kadar kırıntı varsa hepsinin ayağa kaldırılıp harekete geçirildiği tespiti, elde var bir…

 

Bunun altyapısının nerede hazırlandığı ve uygulamaya konulduğu tespitini ise belirtmeye bile gerek duymuyorum, çok belli. Bu zincirin bu ülkedeki uzantıları öyle son halkalar ki, asıl mimarın, müteahidinin taşeronunun yamağının çırağının ayakçısı konumundalar. Mimar tabii ki ABD neoconları. AB ülkeleri de müteahitler. Zincirin devamını artık söylemeye gerek yok…

 

Çağrı böylesine kapsamlı olunca, çağrıya koşanlar çeşit çeşit, rengarenk… Aynı M. Akif Ersoy’un Çanakkale şiiri gibi…

 

“Hani tauna da züldür o rezil istila” mısrasına kadar olan kısımda anlatıldığı gibi…

 

Seferberlik çağrısına koşanlar içinde en radikal siyasal dincisinden en koyu paslı tüfek devrimcisine kadar herkes var! Her fırsatta halka saygı gösterilmesi, halkın isteğinin birinci planda olduğunun altını çizmelerine karşın, halkın dini taleplerinin devletçe hoşgörüyle karşılanması bir yandan, karşılanmaması ise diğer yandan protesto ediliyor!

 

Yani ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranmanın bir yolu yok! Cumhuriyet tarihi İsa’yı küstürmeden Musa’ya, Musa’yı gücendirmeden İsa’ya nasıl yaranılacağının kıldan ince ikircikli bir tarihidir aslında! Atatürk Lenin ile tam ittifak edip nerde din ve dindar var, silindir gibi ezip geçip komünizmi ilan edecekti, iş basitti. O zaman sorun yoktu. Ya da halifeliğini ilan edecekti, tüm İslam dünyasının başına geçecek, fetvalar yayınlayacak, ümmete imam olup namaz kıldıracaktı, yine sorun yoktu. Atatürk zoru seçti. Atatürk bu yüzden dünyanın gelmiş geçmiş en büyük lideridir. Ben tüm insanlık tarihinde böyle büyük bir lider bilmiyorum. Baktığım zaman tüm insanlık tarihinde lider olarak ortaya çıkanların hiç biri Atatürk’ün durduğu o en yüksek zirvenin eteklerinde dolaşmaktan bile çok uzak kalıyorlar.

 

Durum tam olarak Çanakkale şiirinde tasvir edildiği gibi… Yalnız şimdiye kadar yorumladığım kısmın devamı henüz gerçekleşmedi. Savaş kaynayan toprakların arasında bir huzur ve barış adası gibi duruyorsak, Ortadoğu altımızda, Kafkasya sağımızda, Balkanlar solumuzda cadı kazanı gibi fokur fokur kaynar, kan ve can pişirirken biz burada huzur içinde yaşıyorsak, PKK terörü bir türlü barışı bozmayı başaramıyorsa bu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücü sayesindedir! Tüm hedef o yüzden Silahlı Kuvvetler! Yugoslavya gibi parçalayamadılar, Çekoslavakya gibi bölemediler, Irak gibi işgal edemedilerse, sırf bu sayede!

 

Henüz saikalar ufukları parçalayıp zelzeleler toprağı kaldırmadı. İş buraya gelmesin yoksa, gelirse tabii ki sonuç asla farklı olmayacaktır…

 

“Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. “ Yine böyle olacağından hiç kuşkum yok.

 

“Kanla irfanla kurduk biz bu cumhuriyeti…

Cehennemler kudursa ölmez nigehbanıyız!” Bundan zerre kadar kuşkum yok.

 

Ancak yine “vurulup tertemiz alnından uzanmış” yatan şehitlerimize minnet borcumuzu nasıl ödeyeceğimizi bilemeyiz, tüllenen mağribi akşamları yaralarına mı sarsak, yedi kandilli Süreyya’yı üzerlerinde avize mi yapsak bilemeyiz…

 

Bu topraklar Türk yurdu olalı beri bu acıları hep yaşadık. Binlerce milyonlarca vatan evladını tüllenen mağribin, yedi kandilli Süreyya yıldızlarının altında ebede kadar uyumaya bıraktık. Doğaldır, bu topraklar için sadece Persler ve Yunanlılar tam altıyüz yıl boyunca savaştı. Tarihin birilerine iltimas geçmesi düşünülemez. Bu topraklara gelen, bedelini öder…

 

Zararı yok. Ölmeyecek kimse zaten yok… Yine ölürüz… Ben şahsen bu vatan için gözümü kırpmadan öleceğimin kesin sözünü coşkulu biçimde burada vermek isterdim. Ama internette fazla coşup trolleri beslememek, dolduruşa gelip coşmamak internetin başta gelen kurallarından. Bu internet ilkesini bildiğimden kendimi kısıtlıyorum… :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

 

Tabi Atatürk feodalizmi yaşatsaydı ona sanıyorum Nobel ödülü verecektiniz, halkı sömürenleri sistemleştirdi diye.

Birakin Atatürk'ü yerinde rahat kalsin, kendi yaptiklarimiza neden bakmiyoruz. Türkiye'nin geldigi nokta ile asla köklü bir devrimin yapilmadigi ve sonrasinda da devleti sadece seriatci ve irkcigüclerin yönettigi ortada. Devlet derken tabiii tüm birimlerini kast ediyorum, devlet dairelerinden, valilerden, TSK'nden tutun polisine, basbakanina ve cumhurbaskanina daiir tümü.

 

Irkciliga, sövenizme ve seriata karsi gelen herkesin önce bu devleti sil bastan yapip gercek demokratik bir sitemin gelmesi icin caba harcar. Statücüclükle asla bir sonuc elde edemeyiz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Birakin Atatürk'ü yerinde rahat kalsin, kendi yaptiklarimiza neden bakmiyoruz.

 

Dominik madem böyle diyeceksin, neden her konuda Atatürk'e getiriyorsun ki lafı? Bırakalım onu, kendi yaptıklarımıza bakalım? Neden ondan sonra yapılan her suçu ona yüklüyosunuz, sonra gelip kendi yaptıklarımıza bakalım diyosunuz? Başbakan gibi aynen. O da darbe darbe darbe dedi, sonra çıktı tüm kurumlarla uyum içinde çalışıyoruz dedi. Bu ne kafa karışıklığıdır bööle.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dominik madem böyle diyeceksin, neden her konuda Atatürk'e getiriyorsun ki lafı? Bırakalım onu, kendi yaptıklarımıza bakalım? Neden ondan sonra yapılan her suçu ona yüklüyosunuz, sonra gelip kendi yaptıklarımıza bakalım diyosunuz? Başbakan gibi aynen. O da darbe darbe darbe dedi, sonra çıktı tüm kurumlarla uyum içinde çalışıyoruz dedi. Bu ne kafa karışıklığıdır bööle.

Yorumlarimi iyi okuyun lütfen. Ben sadece kendilerini "Atatürkcü" nitelendirenlere ve yaptiklarininida Atatürk'e baglayanlara söylüyorum. Birde tabiiki Atatürk'ü kendi zamani icerisinde yaptiklariyla irdeliyorum.

 

Her savunmayi Atatürk ile cevaplayana bizde karsiligini veriyoruz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yorumlarimi iyi okuyun lütfen. Ben sadece kendilerini "Atatürkcü" nitelendirenlere ve yaptiklarininida Atatürk'e baglayanlara söylüyorum. Birde tabiiki Atatürk'ü kendi zamani icerisinde yaptiklariyla irdeliyorum.

 

Her savunmayi Atatürk ile cevaplayana bizde karsiligini veriyoruz.

Dominik,

Tarih Bilimi'nin bir olmazsa olmazı vardır:

Elde edilen verilerin Yer ve Zaman koşulu dikkate alınarak eleştirilmesi.

 

Örneğin bugünün koşullarına bakarak dün için

"Şu şöyle yapılmalıydı" diyemezsiniz.

Dün'e bakarsınız, o çerçevede karar verirsiniz.

 

Örneğin şunu da yapamazsınız:

II. Dünya Savaşı sonuçlarına bakıp,

I. Dünya Savaşı sonunda biçimlenen dünyayı yorumlayamazsınız.

 

Kendilerini Atatürk'çü olarak niteleyip bir takım eylemlere girişenlere

Ve bunlara getirdiğiniz eleştiriler bir kere nesnel değil.

Yani hep şu mantığı güdüyorsunuz:

"Zaten Atatürk'te öyle değil miydi?" demeye getiriyorsunuz.

Bu "Eylemlerini Atatürk'e bağlayanları eleştirmek" değildir.

Bu "Doğrudan Atatürk'ü suçlamak" demektir.

 

Bu bir yana;

Atatürk'ü kendi zamanı içerisinde de irdelemiyorsunuz.

Bugünün koşullarına bakarak eleştiriyorsunuz.

"Atatürk o zaman şunu yaptı ama bak bugün böyle oldu!" demeye getiriyorsunuz.

Bu da eleştiri demek değildir.

Bu aynen şuna benzer:

"Hunlar Avrupa'ya göç ettiler ama bak bugün Sırplar Müslümanları katletti!"

Sonra oradaki etnik çeşitliliği taa Hun göçlerine dayandırıp, o olayların müsebbibi olarak da Hunları yapıverirsiniz...

Sırplar sütten çıkmış ak kaşık olur...

 

Atatürk'ü kendi zamanı içerisinde eleştirmek demek;

"Şunu şöyle yapmayabilirdi; çünkü şöyle yapabileceği koşullar da bulunmaktaydı" biçiminde olur.

Yani zaten olmuş bitmiş bir olayı eleştirirken ve olmaması gerektiğini savunurken;

Yerine, o dönem için yapılması mümkün ve yapılabilecek başka bir alternatif sunmak ZORUNDASINIZ.

Zorundasınız; çünkü Atatürk'ün kimi eylemleri "Yapmaması Gerektiğini" söylüyorsunuz.

Bende geçen gün sordum:

"Peki ne yapmalıydı?"

Yanıt vermediniz.

"Yanıt Veremediniz" demek istemiyorum ve yanıt verebileceğinizi biliyorum (diye düşünmek istiyorum).

 

Bir yargının "Eleştiri" olabilmesi için "Yapıcı" olması lazımdır.

Bu açıdan bir eleştirici, eleştirdiği şeyin "Olmamasını" söyleyebilecek kadar cesur ise

Yerine neyin olması gerektiğini tespit edebilecek kadar da zeki olmak zorundadır.

Eleştirici, kişiyi ya da olguyu eleştirir;

Ama yerine de yenisini koyar...

Eğer yerine yenisini koyamazsa, bu yapılan sorgulama "Eleştiri" olamaz.

Çünkü hem yapıcılığı yoktur

Ve hem de sırf Karalamadan ibarettir.

 

Şimdi bu kısa açıklamadan sonra şunu sormak istiyorum size:

Size Atatürk'ün kendi dönemi içerisinde yaptığı hatalar nelerdi

Ve yerine o dönemde neler yapılabilirdi?

 

Dersim Olayı ile ilgili olarak ise:

Dersim'in Feodal/İlkel yapısını ve yeni devletin de Egemenliği Halka mal etme eğiliminde olduğunu düşündüğümüzde,

Dersim'li ağaların, kendi halkını devlete karşı kullandıklarını ve kendi uğurlarına ölmeye koşulladıklarını düşündüğümüzde,

Devletin de feodalizmi yıkmakta kararlı olduğunu düşündüğümüzde,

Dönemin koşulları ele alındığında;

Devlet başka ne yapabilirdi söyler misiniz?

 

"Madem siz insanları ölmeye kadar koşullamışsınız; ben egemenliği ne ağalardan alıp halka vereyim, ne sizi toplumun tümü gibi vergilendireyim, ne orayı kamusallaştırayım, ne de orada devletin kanunlarını uygulayıp sizi tüm toplumla bütünleyeyim; eğitim ve sağlık hizmetlerini de götürmeyivereyim; ne de olsa sizin yüzlerce yıllık! özerkliğiniz! var!" mı deseydi?

Öyle dediğinde, bu sefer de siz bugün çıkıp:

"Devlet neden Dersim'e hastane, okul yaptırmıyor; neden güvenliği devlet sağlamıyor; neden halkı ağaların eline teslim etmiş" demeyecek miydiniz?

Atatürk'ten sonra Ağalarla beylerle anlaşıp feodaliteyi yaşatan siyasetçiler için aynı eleştiriyi getirmiyor musunuz?

 

Hayır yani Atatürk ne yapsın?

Adam ne yapsın ya hu?

Adam feodaliteyi kaldırıp egemenliği halka vermek istese de suçluyorsunuz;

Vermek istemeseydi de eleştirecektiniz.

 

1937-1938de Dersim'de ne yapıldıysa, feodaliteyi yıkmak için yapıldı.

Bugün, Atatürk'ten sonra Ağalarla Beylerle anlaşan siyasetçileri, Aşiretleri yaşatmakla ve güçlendirmekle suçlayanların ve bu konuda onları suçlu bulanların

Atatürk'ü 1937-1938 Dersim olaylarında suçlamaya ve Dersim Harekatını haksız göstermeye zerre kadar hakları yoktur.

Ha sonucunda masum insanlar ölmüş müdür?

Elbette ölmüştür...

Yazık mıdır?

Elbette yazıktır...

Fakat bu insanlar kimin yüzünden ölmüştür, bunu sorgulamak lazım.

"Biz begimiz için canımızı veririz" diyen ve onu demeye getirilen halkı güden ağalara ve o aşiret düzenine sorulmalı o canların hesabı.

O insanları, o düzenden kurtarmak isteyene değil.

 

Siz, sizi köle gibi kullanan ve güden aşiret sistemini ve ağanızı korumak için canınızı vereceksiniz;

Sonra birileri çıkıp, sizin bu masumane! eyleminizden dolayı,

Sizi güden, kendi uğruna sizi koşullayan ağayı ve o ilkel-çağdışı kültürü değil de

Devrim gerçekleştiren, egemenliği ağadan alıp size vermek isteyen devleti sorumlu tutacak.

Gerçekten çok ironik...

 

Sonra bu insanlar çıkıp,

Ağalarla anlaşan, aşiretleri güçlendiren siyasetçileri de eleştirecekler;

"Devlet neden aşiretleri yaşattı" diye.

 

Bu ne yaman çelişkidir böyle.

Yıkmak isteyeni de eleştiriyorlar, yıkmak istedi diye...

Yaşatanı da eleştiriyorlar, yaşatmak istedi diye...

Ya hu insaf, azıcık insaf.

 

Öncelikle karar verilmesi gerekiyor:

"Ben aşiret sistemine karşı mıyım acaba" diye.

 

Önce insanlar kendi prensiplerini, ilkelerini, ideolojilerini tutarlı bir kimliğe bürüyecekler;

Neyin ne olduğuna karar verecekler;

Ondan sonra eleştirecekler...

 

Kusura bakmayın ama şimdiye kadar Atatürk'e yönelttiğiniz sorgulamaları

Eleştiri olarak görmüyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Dominik,

Tarih Bilimi'nin bir olmazsa olmazı vardır:

Elde edilen verilerin Yer ve Zaman koşulu dikkate alınarak eleştirilmesi.

 

*

*

 

Bu ne yaman çelişkidir böyle.

Yıkmak isteyeni de eleştiriyorlar, yıkmak istedi diye...

Yaşatanı da eleştiriyorlar, yaşatmak istedi diye...

Ya hu insaf, azıcık insaf.

 

Öncelikle karar verilmesi gerekiyor:

"Ben aşiret sistemine karşı mıyım acaba" diye.

 

Önce insanlar kendi prensiplerini, ilkelerini, ideolojilerini tutarlı bir kimliğe bürüyecekler;

Neyin ne olduğuna karar verecekler;

Ondan sonra eleştirecekler...

 

Kusura bakmayın ama şimdiye kadar Atatürk'e yönelttiğiniz sorgulamaları

Eleştiri olarak görmüyorum.

Çok net açıklamışsınız "sayın boşig"

"Bu ne yaman çelişkidir böyle.

Yıkmak isteyeni de eleştiriyorlar, yıkmak istedi diye...

Yaşatanı da eleştiriyorlar, yaşatmak istedi diye...

Ya hu insaf, azıcık insaf."demişsiniz,

Ne demelerini bekleyebiliriz, amaçları niyetleri belli olduğu için böyle davranmalarını normal karşılamak lazım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sivilleri mağaralara doldurup gaz vermek,üzerlerine bombalar yağdırmak bir insanlık suçudur...

 

Merak etmeyin insanlık suçunun ne olduğunu sizden daha iyi biliyorum.Sadece her ölümle sonuçlanan olayın "soykırım" olduğunu söylemek gibi bir alışkanlığım yok.

Yukarıda "sayın Boşig" çok net açıklamış herşeyi...Tabi okursanız.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Merak etmeyin insanlık suçunun ne olduğunu sizden daha iyi biliyorum.Sadece her ölümle sonuçlanan olayın "soykırım" olduğunu söylemek gibi bir alışkanlığım yok.

Yukarıda "sayın Boşig" çok net açıklamış herşeyi...Tabi okursanız.

 

Teşekkür ederim Sayın İlker...

 

Aslına bakarsanız, onlarca çelişkiden söz edilebilir.

Ve gerçekten söz etmek te lazım...

Fakat çoğu zaman kişi kendisini eleştiremez

Ve hırsını, yanlışını kabul edemez.

 

Atatürk dediğimiz tarihsel kişilik kutsal ya da eleştirilemez değildir.

Hele hele insanüstü hiç değildir.

Hataları da vardır, korkuları da olabilir.

Fakat dünya tarihinden görülmemiş şeylere imza atmıştır

Ve bunu hiç kimse yadsıyamaz.

 

Ki ne yazık ki burada yadsınabildiğiniz

Hem de hiç vicdan sızlamadan yadrganabildiğini görüyoruz.

Her zaman söylerim;

Eleştiri, eleştirilen şeyin yerine yenisi konulamıyorsa eğer

Haksız ve vicdansız bir yargılamadan ibarettir.

Atatürk'te işte böyle yargılanmaktadır.

Fakat ne mutlu Tarih ve Tarihsel kişilikler

Bu yargılamalar karşısında hem çok güçlüdür hem de yıkılmazdır...

 

Tek bir örnek vereyim...

Çoğumuz "Nutuk"un anlamını bile bilmeyiz.

Gençliğe Hitabe neden en sonundadır

Ve neden böyle bir nutkun sonunda Gençliğe Hitabe vardır?

 

Nutuk, yeryüzünden Mustafa Kemal'e kadar hiç bir önderin yapmadığı bir şeyin ilk örneğidir.

Mustafa Kemal'a kadar hiçbir önder çıkıp ta:

"Ben bugüne kadar şunları yaptım ve onların hesabını ancak millete vereceğim" dememiştir.

Hele hele padişahlık gibi, insanların o padişahın "Kulu" olarak algılandığı bir sistemden

Yani halkın, önderin kendisine hesap verdiği bir sistemden tamamen kopuşun:

Önderin halka hesap verdiği tam tersi bir anlayışa geçişin en önemli, en kesin belgesidir nutuk.

Bazı arkadaşlar, Osmanlıyı ve inanç özelliklerini "Özgürlük Ortamı" olarak niteleme zahmetinde bulunmuştu;

Hiç heveslenmeyin;

Osmanlı'da parişahın burnunun büyük olduğunu bile söyleyemezdiniz...

Kellenizi alırlardı...

 

Nutuk başlı başına bir metin olarak devrimdir...

Daha Nutuk'un kapağını açmayan;

Hangi devirde hangi koşullarda okunduğunu bilmeyen,

Hangi anlayıştan koparak, hangi anlayışla okunduğunu bilmeyen,

Hangi çehreyi yıkıp, hangi yüze evrildiğini bilmeyen,

Nutuk'u sadece Mustafa Kemal'in mecliste 6 gün boyunca okuduğu bir kitabı olarak bilen insanların

Çıkıp ta Atatürk'ü yargılamalarının ne demek olduğunu adlandırmam bile.

 

Düşünün kü daha önce siz padişaha hesap dahi soramıyorsunuz;

Ardından bir sistem kuruyorsunuz ve o sistemin önderi, kurucusu

Yaptıklarının hesabını, kendi rızası ile millete veriyor;

Günde 6 saat meclis önünde okuyarak...

Meclis önünde okumasından tutun,

Nutuk'un başladığı tarihe, bittiği tarihe;

İçindeki belgelere ve sonundaki hitabeye;

Okuyan kişiden basıldığı ve dağıtıldığı yerlere;

İlk yabancı tercümelerinden ilk latin harfleri ile basımına kadar tam anlamı ile devrimdir Nutuk...

Lisans 1'de sırf Nutuk ve benzeri hitaplar için özel bir ders konulmasının gerekliliğini bir yana bırakın;

İnsanların daha bu kitabı okumadan Atatürk'ü eleştirmeleri bile ilginçtir.

Okumak sadece yazılar üzerinde göz gezdirmek değildir;

Anlamaktır...

 

Şimdi daha bu anlaşılamazken;

Dersim'in anlaşılmasını beklemek zaten haksızlık olur değil mi İlker?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çok net açıklamışsınız "sayın boşig"

"Bu ne yaman çelişkidir böyle.

Yıkmak isteyeni de eleştiriyorlar, yıkmak istedi diye...

Yaşatanı da eleştiriyorlar, yaşatmak istedi diye...

Ya hu insaf, azıcık insaf."demişsiniz,

Ne demelerini bekleyebiliriz, amaçları niyetleri belli olduğu için böyle davranmalarını normal karşılamak lazım.

Övdügünüz zihniyeti 86 yildir ülke yasiyor ve gelinen nokta gözler önünde olmasina ragmen göklere cikartmaya devam ediyorsunuz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Teşekkür ederim Sayın İlker...

 

*

*

 

Şimdi daha bu anlaşılamazken;

Dersim'in anlaşılmasını beklemek zaten haksızlık olur değil mi İlker?

Teşekkürler

Çok haklısınız "sayın Boşig" daha Atatürk'ü,Türkiye Cumhuriyet'ini,Türk Halkı'nı anlayamamışlarken,

diğerlerini anlamalarını beklemek zaten saflık olur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yorumlarimi iyi okuyun lütfen. Ben sadece kendilerini "Atatürkcü" nitelendirenlere ve yaptiklarininida Atatürk'e baglayanlara söylüyorum. Birde tabiiki Atatürk'ü kendi zamani icerisinde yaptiklariyla irdeliyorum.

Tam tersine. Atatürk'ü her zaman ve her bahane ile eleştiriyorsunuz, niye durmadan değiştirip duruyorsunuz ki? Bir dediğiniz bir dediğinizi tutsun?

 

Yok yani, eleştirmeyin, eleştiremezsiniz diye kota koymuyoruz, istediğiniz kadar eleştirin. Hem nalına, hem mıhına, elinizden geleni ardınıza koyarsanız hatırım kalır, lütfen! Atatürk'ü de, Atatürkçüleri de bildiğiniz ne varsa eleştirin.

 

Kimler eleştirmedi, mustafa filmi yapıldı da ne oldu? Bir kaç AKP li belediyeci çocukları toplayıp izletmeye götürdü, o kadar. Adam gibi adamlar da çıkar filmin kralını yapar, adi ve kiralık iftiralar çöpe gidiverir, bitti işte o kadar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tam tersine. Atatürk'ü her zaman ve her bahane ile eleştiriyorsunuz, niye durmadan değiştirip duruyorsunuz ki? Bir dediğiniz bir dediğinizi tutsun?

 

Yok yani, eleştirmeyin, eleştiremezsiniz diye kota koymuyoruz, istediğiniz kadar eleştirin. Hem nalına, hem mıhına, elinizden geleni ardınıza koyarsanız hatırım kalır, lütfen! Atatürk'ü de, Atatürkçüleri de bildiğiniz ne varsa eleştirin.

 

Kimler eleştirmedi, mustafa filmi yapıldı da ne oldu? Bir kaç AKP li belediyeci çocukları toplayıp izletmeye götürdü, o kadar. Adam gibi adamlar da çıkar filmin kralını yapar, adi ve kiralık iftiralar çöpe gidiverir, bitti işte o kadar...

Sayin demirefe gercekten pes dogrusu. Ben Atatürk'ün kendisini elestirmekten cekinmem cünki, elestirmek illada karsi olmak anlamina gelmez sizin anladiginiz gibi. Ben Atatürk'ü bazi konularda acikca elestiriyorum, ama benim diger yorumumdaki söylemek istedigim aynen yazildigi gibi, kendilerine Atatürk'ü kalkan yapipta her yaptiklarina Atatürk'ü alet edenleri ve birde kendilerini yaptiklariyla Atatürk ile özdesdirenleri elestirmisimdir. Bunlarin arasinda daglar kadar fark vardir. Mesela birer örnek vereyim.

 

Ben Atatürk'ü Diyanet ve Alevilere karsi cikartilan kanunlara cercevesinde ve Kürt'ler konuusnda elestiriyorum cünki, yanlis buluyorum.

 

Digerine bir örnek verecek olursak mesela, CHP ve benzeri düsünenler icin, agizlarini actiklarinda biz Atatürk'ün mirascisiyiz ve bizden baskasi Atatürk'ü dogru anlamaz gibi diyenler.

 

ücüncüsü icin bir örnek vereyim: 12 eylül cuntasinin her yaptigini Atatürk'ün ilkelerini koruma adi altinda ülkeye dinci ve irkci nesilleri yetistirmesi ve ülkemizin günümüze gelisinin temellerini atmasidir.

 

Ben sadece birer örnek verdim, bunlari cogaltabiliriz.

 

Umarim anlatabimisimdir kendimi.

 

Ben kimseyi elestirmekten cekinmem, eger yanlisini görüyorsam. Elestirebiliriz deyipte asla elestirmeyenler kendilerini sorgulamali. Atatürk'ü yanlsissiz kabul edip sözm ona elestirilebilir ama elestirilecek yani ve yaptiklari yok diyenler yan cizenlerdir ve dogmacidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.