Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

"ZEHİR ZEMBEREK YAZILAR"... Beğenelim veya beğenmeyelim, Burada yayınlanacak yazılar hepimizi iğneleyecek kadar gerçek ve acıtıcı olabilir...


DİPNOT

Önerilen İletiler

"Hudut namustur."

 

Şemdinli'deki Aktütün Jandarma Karakolu'nu teröristler basıp on beş kahraman evladımızı şehit etmişler öyle mi?

 

Nasıl "terörist" miş bunlar?

 

Teröristin ne olduğunu epeydir unutmuştuk, kafamız karıştı birden "terörist" denilince?

 

Biz terör örgütü deyince Ergenekon terör örgütünü biliriz. Devletin bütün imkanları seferber edilerek aylarca izlendiler, telefonları dinlendi, evleri, özel hayatları didik didik edildi?

 

Ama enselendiler sonunda. Haklarında 2 bin 500 sayfa iddianame yazıldı. Yirmi sene tutuklu kalıp otuzar sene de hüküm giyseler, ortalama yirmi beş senecik sonra tahliye olurlar şunun şurasında?

 

Din bezirgânlarının eteği altında demokrasi arayan "demokratçıklar" bugünlerde "Keşke idam cezası kalkmasaydı" diye hayıflanıyorlar?

 

Kimi asacaktık?

 

Tabii ki Hurşit Tolon'u, Şener Eruygur'u, İlhan Selçuk'u, Doğu Perinçek'i, Tuncay Özkan'ı, Emin Gürses'i, Sevgi Erenerol'u, Kemal Kerinçsiz'i?

 

Ve diğerlerini?

 

Bu Aktütün olayı iyi olmadı.

 

Kafalar karıştı. Ne güzel Sebahat Tuncel Atatürk'ün sofrasında ağırlanırken, Şener Eruygur F tipinde kahrından beyin kanaması geçiriyordu..

 

"Aktütün olayını da Ergenekon yapmıştır" diyeceğim ama bu örgüt çökertilmemiş miydi? Bütün yöneticileri derdest edilip zindana tıkılmamış mıydı?

 

Demek ki geride kalan "hücreler" yapıyor bu işi?

 

Olayın aslını astarını öğrenmek için Şamil Tayyar'ın yazılarını, Ali Bayramoğlu'nun yorumlarını bekliyoruz. Hele hele, Ergenekon operasyonuna 6 Kasım'da Bush-Erdoğan görüşmesinde karar verildiğini bilen Fehmi Koru, bu işe kimin karar verdiğini de kesin biliyordur.

 

Görelim Taraf'ın "cesur yayıncılığını" ve onunla 30 bin kişilik entel okuyucu kitlesi için *********** yarıştıran Radikal'in "araştırmacı gazeteciliğini"?

 

Türk Ordusu'na "anında istihbarat" falan veren yok ama onlara veren kesin vardır?

 

Terörle Mücadele Yüksek Kurulu, Başbakan Erdoğan'ın başkanlığında "olağanüstü" toplanmış?

 

Normalde kimin başkanlığında toplanıyordu?

 

Ali Babacan'ın?

 

PKK'lıların ödü kopuyordur, Babacan'ın adını duydukça!

 

Bu ülkenin genelkurmay başkanları Ali Babacan gibi bir "yüksek profilli bir siyasetçinin" başkanlığında yapılan toplantılarda bilgi veriyor düşünebiliyor musunuz?

 

Bu manzarayı görünce korkudan akılları moklarına karışıyordur terörist milletinin?

 

Korkularından karakol basıyorlar.

 

Yazacak, söyleyecek hiçbir şey yok?Yazdık, söyledik de ne oldu?

 

"Amerika'nın ipiyle kuyuya inilmez" diyenler, "Burnumuzun dibinde 'büyük Kürdistan'ı kuruyorlar" diyenler, "Milli devleti sahte oyunlarıyla ortadan kaldırıyorlar" diye feryat edenler nerede?

 

F Tipi'nde.

 

Elindeki Mehmetçik kanı hâlâ kurumamış olanlar nerede?

 

TBMM'de, Çankaya Köşkü'nün resepsiyonlarında?

 

Rize'li milli mücadele kahramanı İpsiz Recep'in hayatını dizi film yaptılar, Tayyip Erdoğan'ın TRT'sinde?

 

İpsiz Recep'in torunu Emin Gürses on aydır sorgusuz sualsiz yatıyor Kandıra'da?

 

Dalga geçer gibi?

 

"Hudut namustur" diye yazmış çocuklar Aktütün'ün ıssız kayalıklarına..

 

"Namusları" için de on beş saat çatışarak şehit düşmüşler?

 

******

 

 

F.Sibel

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Demokrasiyi,demokrasinin kendi dinamikleri ile olan değişimini,burada fazlasıyla yazdık;ortak olan nokta şuydu;demokrasi halkın iktidarıydı,Atina da anlam kazanan,girdiği coğrafyalarla farklılaşan,halk için derken bile çoğu zaman halkı egemen sistem karşısında güçsüz kılma çabalarına dönüşen,siyasi kavram.

 

Demokrat geçinen sözde demokratları bir tarafa bırakalım,demokratik olduğunu iddia eden sözde demokratik ülkeleri bir tarafa bırakalım;gerçek olana dönelim;gerçek anlamda demokrasi bir ütopyadır.

 

AB yada Abd...demokrasinin kaleleri olarak görülen,ama demokrasi anlayışarı kendi ülkeleriyle sadece kendileriyle yücelen...işkenceyi insanlık suçu olarak gören,Ebu Garib'te yaşananları görmeyen bir demokrasi anlayışı...

 

Demokrasi tüm bunlar ile benim için anlam kazanırken,ben neden demokrasi dedim;çözüm olarak.

 

Çünkü tüm bunlara rağmen,en iyi siyasal yönetim aracıdır;kötünün içinde iyi olan!

 

Çünkü herkes bizim gibi düşünmeyebilir,siyasi parti gibi araçlarla bizi buluşturan...

 

Çünkü bize söz tanır,seçimlerle iradeyi var eden...

 

Anayasal demokrasi veya başka önadları ile sınırlanacak tüm demokrasiler...

 

Ütopya olsa da ihtiyacımız olan.

 

Bu ütopyayı Türkiye mi gerçekleştirecek ?

 

Ülkemizi düşünün,kimi başka ülke der,kimi şeriat...

 

Onlara diyebilir misiniz,çok istiyorsan git Irak'a,Arabistan'a...hayır,diyemezsiniz...çünkü onlarda bu ülkenin sahibi.

 

Bunu benim yazdıklarımdan mı çıkardınız gerçekten ? Yoksa başbananımızı mı kastettiniz ?

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli arkadaşım,

 

-Osmanlı Devleti'nde ki azınlıklarla başlayan ulusal hareketler,Osmanlı Devletinin yıkılmasından sonra da büyük bir tehlike olarak algılanmış,en büyük hata da bu korkuyla ulusallaşmaya çalışan Türk kimliğinin,diğer etnikleri yok saymasıyla tarihimizde yer almıştır..Evet,daha önce ki süreçte ulusal bir Kürt mücadalesi yoktur;ama ısrarla vurgulanan etnik kimlike tepkiye dönüşen Kürt etniği vardır.Ya da şöyle diyeyim;zaten o sürece kadar ulusal olan kimlikler yoktur;Cumhuriyetle beraber ulusallaşan Türk kimliği ile gelişen bir Kürt kimliği.

 

Osmanlıya en geç gelmiş milliyetçilik etnik Türk milliyetçiliğidir. Ne Amasya ne Erzurum ne de Sivas konresinde etnik temelli bir Türk milletinden bahsedilmemiştir. Kurtuluş savaşı sırasındaki isyanlar ulusal karakterde değildir, İngiliz kışkırtmacılıyla çıkarılmış isyanlardır. İngiliz çıkarları ile aşiret reislerinin çıkarlarının örtüşmesiyle çıkarılmış olaylardır. Tıpkı Arabistanda, ortadoğu coğrafyasında o dönem yine İngilizler tarafından kışkırtılan Arap şeyhlerinin ihaneti gibi.

 

-Kimin Kürt kimliğinde,ne çıkarı var;o tartışılır.Ama beni bağlayan Kürt kimliğinin kendisidir.Dış güçler,heasaplar bu kimliği konuşurken bağlayıcı olmaz.

 

Ulusal bir Kürt kimliği var diyorsanız bunun sonu federasyondur. Bu ulusal kimliğin oluşmasında etkin olarak rol oynayanlar da emperyalist dış güçlerdir.

 

-Hak kavramıma herşeyden önce,en temel hak olan yaşama hakkı gelir.Kürtlerden yaşama hakkı alındı mı diye soracaksınız;bilinçli ya da bilinçsiz;yaşama hakkından mahrum bırakanlar olmuştur...diğerlerini yazmaya gerek yok!

 

Yaşama hakkı elinden alınanlar PKK'nın öldürdüğü ve buna karşılık öldürülen PKK'lılardır. Bu ortamda yanlışlıkla ölenler varsa, bunun, sistematik olarak devletin masum insanların yaşama hakkını elinden aldığını öne sürmek, devleti soykırımla suçlamak anlamına gelir ki bu büyük bir ihanet olur. Böyle demek istediğinizi zannetmiyorum. Yazı tarzınız sürekli şiirsel olduğu için farklı anlamalara, yorumlara yol açabileceğini de göz önünde bulundurmanızı rica ederim.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

........................

Bu ütopyayı Türkiye mi gerçekleştirecek ?

 

Gerçek olan demokraside halkın kendisi,tüm seçimleri ile vardır.Devlet halkın karşısında bir güç olarak değil,sosyal,siyasal ve ekonomik düzenlemeleri sağlayan bir araç olarak çıkar.

 

Gerçek olan demokrasi işte budur ve bu yeni dünya düzeninde bir ütopyadır.

 

Yalnız,araç ve yöntemleriyle kendimize dönüştürebileceğimiz bir demokrasi olanaklıdır,daha açık olayım;demokrasi bugün devleti bir güç olarak sunar,devleti güç olarak sunarken devlet karşısında bireyi de korur;işte bugünün demokrasi anlayışı ve kendimize dönüştürebileceğimiz demokrasi.

 

 

Bunu benim yazdıklarımdan mı çıkardınız gerçekten ? Yoksa başbananımızı mı kastettiniz ?

 

Kesinlikle hayır,bunu ne sizin ne de başka bir forumdaşın yazdıklarından çıkarımlar yaparak yazmadım;sadece herkesin aynı düşünemeyeceğini,ortak çıkarlarda buluşmamızın gerekliliğini....kendi demokrasi anlayışımı açıklamak için yazdım.

 

Bu arada şiirsel anlatım tarzını kullandığımı yazan ilk kişisiniz,şiir yazma yeteneğim olmadığı için oldukça şaşırdım;alınma falan da olmayacaktır,sonuçta sadece düşüncelerimizi paylaşıyoruz.Altı boş cümleler yada eksik cümleler varsa.özür dilerim.Dikkat edeceğim...diğer iletinize şu an cevap yazamayacağım...en kısa zamanda yazmaya çalışacağım(işte olduğumdan yazamadım) teşekkür ederim.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

........................

Bu ütopyayı Türkiye mi gerçekleştirecek ?

 

Gerçek olan demokraside halkın kendisi,tüm seçimleri ile vardır.Devlet halkın karşısında bir güç olarak değil,sosyal,siyasal ve ekonomik düzenlemeleri sağlayan bir araç olarak çıkar.

 

Gerçek olan demokrasi işte budur ve bu yeni dünya düzeninde bir ütopyadır.

 

Yalnız,araç ve yöntemleriyle kendimize dönüştürebileceğimiz bir demokrasi olanaklıdır,daha açık olayım;demokrasi bugün devleti bir güç olarak sunar,devleti güç olarak sunarken devlet karşısında bireyi de korur;işte bugünün demokrasi anlayışı ve kendimize dönüştürebileceğimiz demokrasi.

 

 

Bunu benim yazdıklarımdan mı çıkardınız gerçekten ? Yoksa başbananımızı mı kastettiniz ?

 

Kesinlikle hayır,bunu ne sizin ne de başka bir forumdaşın yazdıklarından çıkarımlar yaparak yazmadım;sadece herkesin aynı düşünemeyeceğini,ortak çıkarlarda buluşmamızın gerekliliğini....kendi demokrasi anlayışımı açıklamak için yazdım.

 

Bu arada şiirsel anlatım tarzını kullandığımı yazan ilk kişisiniz,şiir yazma yeteneğim olmadığı için oldukça şaşırdım;alınma falan da olmayacaktır,sonuçta sadece düşüncelerimizi paylaşıyoruz.Altı boş cümleler yada eksik cümleler varsa.özür dilerim.Dikkat edeceğim...diğer iletinize şu an cevap yazamayacağım...en kısa zamanda yazmaya çalışacağım(işte olduğumdan yazamadım) teşekkür ederim.

Çok güzel anlatmışsın sevgili mavi olmayan gökyüzü.Demokrasi dengeleri koruyan bir sistemdir ve onu denetleyecek en yüce kurum devletin ta kendisidir.Sorunların çözümlere ulaştırılacağı bir mevkiidir.

Herşeyden önce kendi içinde demokrasiyi oturtanların çoğunlukta olduğu ülkelerde başarılıdır.

Bizde eksik olan parça işte budur.

İçimizdeki demokrasiyi hiç büyütemedik.

Babamıza karşı geldik ama çocuğumuza da hiç söz hakkı vermedik.

İçimizdeki demokrasi hep küçük kaldı.

sevgilerimle,

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çok güzel anlatmışsın sevgili mavi olmayan gökyüzü.Demokrasi dengeleri koruyan bir sistemdir ve onu denetleyecek en yüce kurum devletin ta kendisidir.Sorunların çözümlere ulaştırılacağı bir mevkiidir.

Herşeyden önce kendi içinde demokrasiyi oturtanların çoğunlukta olduğu ülkelerde başarılıdır.

Bizde eksik olan parça işte budur.

İçimizdeki demokrasiyi hiç büyütemedik.

Babamıza karşı geldik ama çocuğumuza da hiç söz hakkı vermedik.

İçimizdeki demokrasi hep küçük kaldı.

sevgilerimle,

 

Değerli arkadaşım,bakın Sayın Efendi Türkler de iletisinde oturtulmayan bir demokrasinin kafa karışıklığını çok iyi ifade etmiş.Bizim için ölçüt demokrasinin kendisi değil,kimin demokrasi istediği olmuş.

 

''Babamıza karşı çıktık,ama çocuğumuzu hiç büyütemedik!''

 

çok güzel özetlemişsiniz,teşekkür ederim...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli arkadaşım,bakın Sayın Efendi Türkler de iletisinde oturtulmayan bir demokrasinin kafa karışıklığını çok iyi ifade etmiş.Bizim için ölçüt demokrasinin kendisi değil,kimin demokrasi istediği olmuş.

 

''Babamıza karşı çıktık,ama çocuğumuzu hiç büyütemedik!''

 

çok güzel özetlemişsiniz,teşekkür ederim...

Evet Sayin mavi olmayan gökyüzü' Önce yurttaşlık haklarımızı, insanca haklarımızı kullanmayı, ögrenecegiz elimizi silahi alipta demokrasi aramayacagiz tecavüz ettikden sonrada aramayacagiz..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Osmanlıya en geç gelmiş milliyetçilik etnik Türk milliyetçiliğidir. Ne Amasya ne Erzurum ne de Sivas konresinde etnik temelli bir Türk milletinden bahsedilmemiştir. Kurtuluş savaşı sırasındaki isyanlar ulusal karakterde değildir, İngiliz kışkırtmacılıyla çıkarılmış isyanlardır. İngiliz çıkarları ile aşiret reislerinin çıkarlarının örtüşmesiyle çıkarılmış olaylardır. Tıpkı Arabistanda, ortadoğu coğrafyasında o dönem yine İngilizler tarafından kışkırtılan Arap şeyhlerinin ihaneti gibi.

 

Ulusal bir Kürt kimliği var diyorsanız bunun sonu federasyondur. Bu ulusal kimliğin oluşmasında etkin olarak rol oynayanlar da emperyalist dış güçlerdir.

 

Yaşama hakkı elinden alınanlar PKK'nın öldürdüğü ve buna karşılık öldürülen PKK'lılardır. Bu ortamda yanlışlıkla ölenler varsa, bunun, sistematik olarak devletin masum insanların yaşama hakkını elinden aldığını öne sürmek, devleti soykırımla suçlamak anlamına gelir ki bu büyük bir ihanet olur. Böyle demek istediğinizi zannetmiyorum. Yazı tarzınız sürekli şiirsel olduğu için farklı anlamalara, yorumlara yol açabileceğini de göz önünde bulundurmanızı rica ederim.

 

Saygılar.

 

-Osmanlı Devleti'nin gerileme ve yıkılış dönemlerine baktığımızda bu dönemde imparatorluk sınırlarında en çok kanın milliyetçilik dalgalarıyla kaybedildiğini görürüz.İmparatorluk sınırları içerisinde yaşayan farklı etnik kimlikler,dış güçlerin de etkisiyle imparatorluğa karşı ayaklanmış,taleplerde bulunmuştur.Osmanlı Devleti bunu ıslahat ve reformlarla bertaraf etmeye çalışsa da bunu başaramamış,kendi içerisinde işlemeyen egemenliği ile tıkanıp kalmıştır.Türk Milliyetçiliğinin oluşumu da bu döneme rastlamaktadır;sadece bir örnek...turancılık olarak gösterilen bir çözüm...yalnız şunu da belirteyim;Osmanlı Devleti,kendi içerisinde üreten,haraç ve cizyelerle beslenen bir ekonomiydi ,değişimi red etmesi,yıkımı olmuştur ve bu döneme kadar genişleme ile üretimi gerçekleştiren imparatorluk,kendi tebasından kan kaybettikçe küçülmüş,siyasi,sosyal olan gerileme kendini ekonomide oldukça yıkıcı bir şekilde göstermiştir.

 

Bu yıkıcılık,farklı etnik kimliklere başka yönlere kaydırmış,siyasal anlamda kendini toparlayan Batı,sömürge olarak Osmanlının bu durumundan faydalanmasını da çok iyi bilmiştir.

 

Tüm bunlar olurken,gelişen bu etnik tepkiler haklı olarak Türk etnik kimliğini ön plana çıkarmıştır.Aslında Cumhuriyet sonrası yeni kurulan devletin belki de yaptığı en büyük hatalar,imparatorluktan kalan korkuları olmuştur.Çünkü ulusallaşma sürecinde,gelişebilecek Kürt milliyetçiliğini önüne geçebilmek için oldukça radikal kararlar aldığı görülmüştür.

 

Ulusallaşma,ulus sizin için ne ifade ediyorsa,o zeminde tartışılır.Ulus da etnik varsa,buyrun derim.Yok ortak olan çıkarlar varsa;durun orda...herkes söz sahibidir derim.

 

Bugün AB,istenilen reformlar...ben de bunları çok samimi bulmuyorum;çıkar olmadan söz olmaz.Yalnız kendi içimizde tıkanıp kaldığımız noktaları,açık açık yazmadan,tartışmadan onlar kendilerine,kendi çıkarları doğrultusunda rahatça hareket alanı bulabilirler...çözüm bu ülke de!Çözüm bizde...

 

Ayrıca isyanlar,dediğiniz noktaya katılıyorum;feodalizme ve çıkarlara hizmet eden isyanlar...ama bu ters giden birşeylerin varlığını yadsımamıza gerekçe olamaz.Bölge gerçekten çok şey yaşadı.Ben tanığıyım.

 

-PKK veya başka güçler...kim alırsa alsın,yaşama hakkı özeldir;benim için bu hakka gasbeden katilden başka birşey değildir.Devlet dediğim koruyucular da olabilir,devlet dediğim ben de olabilirim.Yani sistemli değil bireylerle değişen bir anlayıştır benim devlet anlayışım;hele ki söz konusu benim ülkem olunca!Keşke bu tüm olanlarda söz sahibi olan bir mekanizma olsaydı,denetim yapan bir sistemler bütünü...inanın ki o zaman bunları konuşmazdık...saygılar!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet Sayin mavi olmayan gökyüzü' Önce yurttaşlık haklarımızı, insanca haklarımızı kullanmayı, ögrenecegiz elimizi silahi alipta demokrasi aramayacagiz tecavüz ettikden sonrada aramayacagiz..

 

Boşuna demiyorum;demokrasi bizim ile farklılaşandır diye...

 

İnsan hakkı kullanılacak yada öğrenilecek değildir;yaşanacaktır ve devlet vatandaşına bunu sağlamakla yükümlüdür...

 

Demokrasi nasıl aranır?

 

Eline silah alıpta demokrasi mi demek...laf bana galiba...canınız sağolsun!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Boşuna demiyorum;demokrasi bizim ile farklılaşandır diye...

 

İnsan hakkı kullanılacak yada öğrenilecek değildir;yaşanacaktır ve devlet vatandaşına bunu sağlamakla yükümlüdür...

 

Demokrasi nasıl aranır?

 

Eline silah alıpta demokrasi mi demek...laf bana galiba...canınız sağolsun!

evet lafimi üzerinize aliyorsaniz sizedir biz burda özgürlük savascisi rolü üstlenmiyoruz biz burda birseyleri paylasmaya calisiyoruz bunun farkina var osmanli konularinada girmek istemiyorum osmanlinin üzerine devrimlerle kurulan bir Türkiye cumhuriyeti var onun bekcilerinden önce onun bir anayasasi var bir bagimsiz yargisi var.. bizler bu devrimin üzerine ihtilal yapmaya calismiyoruz.. mevcut iktidarın degismesini isteyebilirsin ama kalkipta dolayli yoldan bu devleti tanimiyorum diyemezsin!

 

eger birileri birsey söyleyecekse biz söyleyelim bu ülkenin yurtdasi olarak, acik bicimde pkk terörünü destekleyen dtp bu ülkenin yasalarina ne kadar baglidir burda bizde ariyoruz yargiyi bu ülkenin yurtdasi olarak.. bunun sorumlusuda bugünkü mevcut hükümettir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

evet lafimi üzerinize aliyorsaniz sizedir biz burda özgürlük savascisi rolü üstlenmiyoruz biz burda birseyleri paylasmaya calisiyoruz bunun farkina var osmanli konularinada girmek istemiyorum osmanlinin üzerine devrimlerle kurulan bir Türkiye cumhuriyeti var onun bekcilerinden önce onun bir anayasasi var bir bagimsiz yargisi var.. bizler bu devrimin üzerine ihtilal yapmaya calismiyoruz.. mevcut iktidarın degismesini isteyebilirsin ama kalkipta dolayli yoldan bu devleti tanimiyorum diyemezsin!

 

eger birileri birsey söyleyecekse biz söyleyelim bu ülkenin yurtdasi olarak, acik bicimde pkk terörünü destekleyen dtp bu ülkenin yasalarina ne kadar baglidir burda bizde ariyoruz yargiyi bu ülkenin yurtdasi olarak.. bunun sorumlusuda bugünkü mevcut hükümettir

 

O zaman sizde şunun farkında olun,ben burada kimseyi düşündüklerinden dolayı yargılamadım,varsa yargılanan desin.

 

PKK veya DTP'yi hiçbir şekilde savunmadım;bu iken nedense bana dönen tüm iletiler PKK yada DTP!

 

Çok ilginç!

 

Şunun da farkında olun,özgürlük anlayışım savaşçı olmakta yatmıyor,tüm zincirleri kırmakta yatıyor!

 

Ve özgürlük savaşçısı falan da olmaya niyetim yok.

 

Biliyor musunuz,benim size göre aykırı olan,bana göre de sadece fark olan ne?Ben düşüncelerimi yazarken sadece suçlu bu demiyorum,siz her suçlu gösterilişinde savunmaya geçip aynı isimlerle yanıtlıyorsunuz.

 

Osmanlı'yı neden tartıştığımızı yazmaya bile gerek duymuyorum;geçmişi anlamakda yatıyor tek sır!

 

Devleti tanımadığımı ifade eden cümleyi bana gösterin,lütfen!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

-Osmanlı Devleti'nin gerileme ve yıkılış dönemlerine baktığımızda bu dönemde imparatorluk sınırlarında en çok kanın milliyetçilik dalgalarıyla kaybedildiğini görürüz.İmparatorluk sınırları içerisinde yaşayan farklı etnik kimlikler,dış güçlerin de etkisiyle imparatorluğa karşı ayaklanmış,taleplerde bulunmuştur.Osmanlı Devleti bunu ıslahat ve reformlarla bertaraf etmeye çalışsa da bunu başaramamış,kendi içerisinde işlemeyen egemenliği ile tıkanıp kalmıştır.Türk Milliyetçiliğinin oluşumu da bu döneme rastlamaktadır;sadece bir örnek...turancılık olarak gösterilen bir çözüm

.

.

.

Tüm bunlar olurken,gelişen bu etnik tepkiler haklı olarak Türk etnik kimliğini ön plana çıkarmıştır.Aslında Cumhuriyet sonrası yeni kurulan devletin belki de yaptığı en büyük hatalar,imparatorluktan kalan korkuları olmuştur.Çünkü ulusallaşma sürecinde,gelişebilecek Kürt milliyetçiliğini önüne geçebilmek için oldukça radikal kararlar aldığı görülmüştür.

 

Ulusallaşma,ulus sizin için ne ifade ediyorsa,o zeminde tartışılır.Ulus da etnik varsa,buyrun derim.Yok ortak olan çıkarlar varsa;durun orda...herkes söz sahibidir derim.

 

"Pantürkizm veya Türkçülük, Rusya, Çin, İran, Irak, Moldova, Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Ukrayna, Afganistan ve Türki Cumhuriyetlerin egemenliği altındaki Türk Halkları'nın bağımsızlık ve birliğini savunan siyasî görüş.

 

Turancılık ise tüm Ural-Altay kavimlerinin birliğini savunan siyasi görüş. Finliler, Macarlar, Estonlar, Rusya içindeki Fin-Ugor kavimleri, Tunguzlar; Moğollar ve Türklerin bir araya getirilmesi. (Bakınız: Fin-Ugor kavimleri, Tunguzlar, Moğollar)

 

Rusya'da 1905 Devrimi'nden önceki günlerde Azeri ve Tatar aydınları tarafından ortaya atılmış, 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Türkiye'de de geniş yankı bulmuştur. İttihat ve Terakki yönetimi içinde Ziya Gökalp'in başını çektiği Turancı görüşler egemen olmuştur. Devrik Osmanlı Komutanı Enver Paşa, 1918-1922'de, karışıklık içinde olan Rusya'da Turan fikrini canlandırmaya çalışırken öldürülmüştür. Cumhuriyet'in İlanı'ndan sonra Atatürk zaman zaman Turancı duyarlıkları okşayıcı konuşmalar yapmış ve TC banknotlarında [1] ve pullarında bozkurt gibi Türklüğün sembollerini kullanmıştır [2]. Buna karşın, İsmet İnönü'nün Milli Şeflik yıllarında Turancı örgütler kapatılmış ve Turancı düşünürler baskı altında tutulmuştur. Nihal Atsız'ın önderliğindeki Turancı hareket, İnönü'nün cumhurbaşkanlığı sırasında takibata uğramış, 1944'te Turancı örgüt üyeleri tutuklanarak işkenceden geçirilmiş ve ağır ceza mahkemelerinde yargılanmıştır. Buna rağmen Turancı görüşler Türkiye'de günümüze dek taraftar bulmaktadır."

"Macaristan'daki Turancı hareketin Türkiye ile neredeyse aynı günlerde örgütlenmesi, Turancı fikirlerin etkinliği kadar, belki Alman İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı arefesinde Rusya'ya yönelik politikalarıyla da ilgilidir."

 

"Cumhuriyet Döneminde Turancılık [değiştir]

 

1920'ler [değiştir]

 

Milli Mücadele'de İttihat ve Terakki'nin Türkçü ve Turancı kadroları önemli bir rol oynadığı halde, TBMM hükümeti 1920'den itibaren Turancı akıma karşı kesin bir tavır aldı. Bunda Eylül 1920'de Sovyet rejimi ile Ankara arasında kurulan diplomatik yakınlığın etkisi vardı.

 

Turancı düşüncenin tanınmış önderi Ziya Gökalp 1923'te Ankara'da Matbuat Müdürlüğü tarafından yayımlanan Türkçülüğün Esasları adlı eserinde Turancılığı "uzak mefkûre" ilan ederek, Türkiye devletinin kuruluşunu esas alan yeni bir Türkçülük tanımı getiriyordu. Gökalp bu eserinin basımından iki ay sonra Mustafa Kemal tarafından milletvekili adayı göstirildi.

 

Mehmet Emin Yurdakul Turana Doğru adlı şiir kitabının yeni baskısında bazı şiirlerini değiştirerek Turan sözcüğünün yerine vatan sözcüğünü getirdi. Ahmet Ağaoğlu, Halide Edip ve Yusuf Akçura, 1922 ve 1923'te çeşitli vesilelerle Turancılıktan vaz geçtiklerini deklare ettiler. [9]

 

 

1930'lar ve Turancılığın Yeniden Canlanması [değiştir]

 

Cumhuriyet döneminde Turancılığı üstü kapalı bir biçimde de olsa savunan ilk eser, Reşit Saffet Atabinen'in 1930'da yayımlanan Türklük ve Türkçülük İzleri adlı kitabıydı. Kitap, Türk Ocağı örgütü içinde hızlanan bir tartışma ortamında yayımlanmıştı. 1931'de Türk Ocakları Atatürk'ün emriyle kapatıldı.

 

1932'de Reşit Galip'in emriyle üniversiteden uzaklaştırıldıktan sonra yedi yıl Almanya'da kalan Zeki Velidi Togan, 1939'da Türkiye'ye döndükten sonra yayımladığı Bugünkü Türkistan ve Yakın Mazisi adlı eserinde, yakın gelecekte gerçekleşmesini umduğu Turan hayalini anlattı.

 

1930'larda yeniden güçlenen Türkçü-Turancı düşüncenin en radikal sözcüsü Hüseyin Nihal Atsız idi. Atsız 1931-1932'de Atsız Mecmuayı, 1933-1934 ve 1943-1944'te de Orhun: Aylık Türkçü Mecmua'yı yayımladı. 1939'da Bozkurt dergisini çıkaran Reha Oğuz Türkkan ile 1943'te Samsun'da Kopuz adlı Türkçü dergiyi başlatan Fethi Tevetoğlu bu dönemin diğer Turancı fikir önderleri arasında bulunuyordu. 1941-1944 yıllarında Orhan Seyfi Orhon Çınaraltı adlı Türkçü dergiyi yönetti. Bu dergide yazan emekli general Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet, "Her Türkçü Turancıdır, her Turancı Türkçüdür" diyordu.

 

1944 Tevkifatı [değiştir]

 

Nazi Almanyası'nın yenilmeye yüz tutması ve Türkiye'nin İngiltere-ABD ittifakına yaklaşmasıyla Türk basınında Turancılara yönelik sert eleştiriler boy gösterdi. Faris Erkman 1943'te yayımlanan En Büyük Tehlike adlı kitabında "Pantürkist, Turancı, ırkçı kuklalara" saldırarak, onları yabancı devletlerin hizmetinde olmakla suçladı.

 

"Milli Şef" İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ı Ocak 1944'te emekliye sevkettikten sonra, 3 Mayıs 1944'te İstanbul ve Ankara'da Türkçü gençlerin düzenlediği Komünizmi Telin mitingleri yapıldı. 9 Mayıs 1944'te Şükrü Saraçoğlu hükümeti, aralarında Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu ve Alpaslan Türkeş'in de bulunduğu 30 kadar Türkçü-Turancı'yı tutukladı. Bir yıla yakın tutuklu kalan sanıklar, daha sonra, kendilerinin tabutlara yerleştirilip işkence yapıldığını ileri sürdüler. 29 Mart 1945'te Türkçülük davası sanıklarından onu ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Ancak aynı yılın Ekim ayında Askerî Yargıtay mahkûmiyet kararlarını esastan bozdu. [10]

 

1945 Sonrası [değiştir]

 

1950'li yıllarda Demokrat Parti ve daha sonra da Mareşal Fevzi Çakmak'ın kurduğu Millet Partisi içinde yer alan ve bağımsız örgütlü bir yapı göstermeyen Turancı hareket, o yıllarda siyasete egemen olan anti-komünizm düşüncesinin sağladığı zırha bürünerek görüşlerini savundu.1969'da isim değiştirerek Milliyetçi Hareket Partisi olan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, eski Turancılardan birçoğunu bünyesinde topladı." ( Vikipedi)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Osmanlıya en geç gelmiş milliyetçilik etnik Türk milliyetçiliğidir. Ne Amasya ne Erzurum ne de Sivas konresinde etnik temelli bir Türk milletinden bahsedilmemiştir. Kurtuluş savaşı sırasındaki isyanlar ulusal karakterde değildir, İngiliz kışkırtmacılıyla çıkarılmış isyanlardır. İngiliz çıkarları ile aşiret reislerinin çıkarlarının örtüşmesiyle çıkarılmış olaylardır. Tıpkı Arabistanda, ortadoğu coğrafyasında o dönem yine İngilizler tarafından kışkırtılan Arap şeyhlerinin ihaneti gibi.

 

 

 

Ulusal bir Kürt kimliği var diyorsanız bunun sonu federasyondur. Bu ulusal kimliğin oluşmasında etkin olarak rol oynayanlar da emperyalist dış güçlerdir.

 

 

 

Yaşama hakkı elinden alınanlar PKK'nın öldürdüğü ve buna karşılık öldürülen PKK'lılardır. Bu ortamda yanlışlıkla ölenler varsa, bunun, sistematik olarak devletin masum insanların yaşama hakkını elinden aldığını öne sürmek, devleti soykırımla suçlamak anlamına gelir ki bu büyük bir ihanet olur. Böyle demek istediğinizi zannetmiyorum. Yazı tarzınız sürekli şiirsel olduğu için farklı anlamalara, yorumlara yol açabileceğini de göz önünde bulundurmanızı rica ederim.

 

Saygılar.

 

******* Biz Türkiyede herkes Türktür diyoruz onlarsa hayir herkes Türk degil diyor,herkesin Türk olmamasindan cikan anlam ise,Türk vatandasi olmayanlarin,Kürt vatandasi Laz vatandasi vs vatandasi olmalari demektir,peki bunun anlami sizce nasil aciklanir.

Bence bunun anlami,Türkiye Cografyasinda cok uluslu ve kimlikli bir olusumun gerceklestirilmek istenmesidir.Yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin tarih olmasidir.Bütün ugras bunun icindir,dincisiyle,pkk cisiyla dtp cisiyle,AB cisiyle bunun savasi verilmektedir yani bu demokrasi savasi degil bölme savasidir.

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bence bunun anlami,Türkiye Cografyasinda cok uluslu ve kimlikli bir olusumun gerceklestirilmek istenmesidir.

 

Sn.Politika,

 

İşte bunun nasıl olacağını hiçbir arkadaş ortaya koyamadı. Çok uluslu devlet diye bir şey olmaz diyoruz ama anlatamıyoruz. Arkadaşlar iyi niyetle bunu çözüm olarak sunuyor ancak bunun sonunun önce federasyon daha sonra da konfederasyon olduğunu maalesef göremiyorlar. Ayrıca, bu fikirler bizatihi Apo'nun kafasından çıkmıştır.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi çok merak ettim,çözüm olarak ulusal kimliği kim gösterdi?

 

Eğer benim gösterdiğimi düşünen varsa,lütfen yazdıklarımı birkez daha okusun.

 

Demek ki anlatttıklarınız değil,kimin ne anlamak istediği daha önemliymiş.

 

Üstüme alınamam gerek değil mi ama -_-

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi çok merak ettim,çözüm olarak ulusal kimliği kim gösterdi?

 

Eğer benim gösterdiğimi düşünen varsa,lütfen yazdıklarımı birkez daha okusun.

 

Demek ki anlatttıklarınız değil,kimin ne anlamak istediği daha önemliymiş.

 

Üstüme alınamam gerek değil mi ama -_-

 

Peki neydi Kürtler'i milliyetçiliğe sürükleyen

İster katılın ister katılmayın;ısrarla vurgulanan Türk kimliği.

 

demişsiniz mesela, yada Sn.Dipnot başından beri Kürtler Ulustur diyor.

 

Üstelik, Sn.Mavi, etnik Türk kimliğinin, Turancılığın ısrarla vurgulanmadığını hatta bunu savunanların o beğenmediğiniz İsmet Paşa tarafından hapse tıkıldığını da gösterdik.

 

Buna karşın, İsmet İnönü'nün Milli Şeflik yıllarında Turancı örgütler kapatılmış ve Turancı düşünürler baskı altında tutulmuştur. Nihal Atsız'ın önderliğindeki Turancı hareket, İnönü'nün cumhurbaşkanlığı sırasında takibata uğramış, 1944'te Turancı örgüt üyeleri tutuklanarak işkenceden geçirilmiş ve ağır ceza mahkemelerinde yargılanmıştır.

 

Bu tür milliyetçiliğin de dış kaynaklı (Alman İmp.) olduğunu da vurguladık.

 

"Macaristan'daki Turancı hareketin Türkiye ile neredeyse aynı günlerde örgütlenmesi, Turancı fikirlerin etkinliği kadar, belki Alman İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı arefesinde Rusya'ya yönelik politikalarıyla da ilgilidir."

 

Hala doğru anlamadığımı söyleyebilirmisiniz ?

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

demişsiniz mesela, yada Sn.Dipnot başından beri Kürtler Ulustur diyor.

 

Üstelik, Sn.Mavi, etnik Türk kimliğinin, Turancılığın ısrarla vurgulanmadığını hatta bunu savunanların o beğenmediğiniz İsmet Paşa tarafından hapse tıkıldığını da gösterdik.

 

 

 

Bu tür milliyetçiliğin de dış kaynaklı (Alman İmp.) olduğunu da vurguladık.

 

 

 

Hala doğru anlamadığımı söyleyebilirmisiniz ?

 

Saygılar.

 

Evet söyleyebilirim :)

 

Galiba ben kendimi net cümlelerle ifade edemedim.

 

Ben ''Peki neydi Kürtler'i milliyetçiliğe sürükleyen,İster katılın ister katılmayın;ısrarla vurgulanan Türk kimliği.''şeklinde ki iletim de ben şu veya bu şekilde herhangi bir şekilde ulus tanımlaması yada ulusal anlamda Kürtler yaklaşımı göremedim,yanlış mı ifade ettim diyerek bir daha okudum,ama inanın yine göremedim.

 

Ki bunu tartıştığımızı da düşünmüyorum.

 

Değerli forumdaşım,Dipnot'un konu hakkında ki iletilerine işte olmam dolayısıyla dönemedim;onun adına tabi ki konuşmayacağım,yalnız ben kendisinin ifadelerinde sadece demokrasi ile doğru tespitlerle çözülebilecek formüller gördüm.

 

Ayrıca ben Turancılığı biricik çözüm olarak da sunmadım;sadece Türk Milliyetçiliğine Osmanlı Devleti son dönemlerinden bir örnek...bunu doğrulamak yada bunun doğruluğunu tartışmak değildi amacım.

 

Ulus kavramına yüklediğiniz anlamı bana ifade ederseniz,bende kendi anlayışımı sizinle tartışmaya hazırım.

 

Milliyetçilik kavramı dış kaynaklı olsa da bir gerçektir,milliyetçilik eğer başkalarını yok saymayacaksa da,farklılığı inkar etmeyecekse de baş tacıdır.

 

Millet sevilir.....

 

Herkese afiyet olsun.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Evet söyleyebilirim :)

 

Galiba ben kendimi net cümlelerle ifade edemedim.

 

Ben ''Peki neydi Kürtler'i milliyetçiliğe sürükleyen,İster katılın ister katılmayın;ısrarla vurgulanan Türk kimliği.''şeklinde ki iletim de ben şu veya bu şekilde herhangi bir şekilde ulus tanımlaması yada ulusal anlamda Kürtler yaklaşımı göremedim,yanlış mı ifade ettim diyerek bir daha okudum,ama inanın yine göremedim.

 

Değerli arkadaşım, millet ile ulus farklı şeyler mi ?

 

- Aslında Cumhuriyet sonrası yeni kurulan devletin belki de yaptığı en büyük hatalar,imparatorluktan kalan korkuları olmuştur.Çünkü ulusallaşma sürecinde,gelişebilecek Kürt milliyetçiliğini önüne geçebilmek için oldukça radikal kararlar aldığı görülmüştür.

 

Değerli forumdaşım,Dipnot'un konu hakkında ki iletilerine işte olmam dolayısıyla dönemedim;onun adına tabi ki konuşmayacağım,yalnız ben kendisinin ifadelerinde sadece demokrasi ile doğru tespitlerle çözülebilecek formüller gördüm.

 

Konumuz Sn.Dipnot değil tabii ama o da propoganda etkisiyle bir Kürt Ulusunun ontolojik temelleri ile varolduğunu göstermiş iletilerinde. Yani çarpıtılmış tarih ile, çarpıtılmış siyasi yorumlarla oluşturulmuş bir Kürt milleti, ulusu.

 

Ulus kavramına yüklediğiniz anlamı bana ifade ederseniz,bende kendi anlayışımı sizinle tartışmaya hazırım.

 

Benim ulus anlayışımı defalarcadile getirmiştim ama tekrarlayayım o zaman: Ortak tarih ve ortak kader bilincinde birleşen ve ortak çıkarlarda buluşan, üretim lişkileri modern burjuvaziye dayanan insanlar topluluğu.

 

Milliyetçilik kavramı dış kaynaklı olsa da bir gerçektir,milliyetçilik eğer başkalarını yok saymayacaksa da,farklılığı inkar etmeyecekse de baş tacıdır.

 

Birinci cümle Kürt milliyetçiliğinden, Kürtçülerden, ikincisi ise Kürtçülere ve Kürtlere karşı olan etnik Türk milliyetçiliğinden bahsediyor anladığım kadarıyla. Benim savunduğum ve bu ülkenin anayasasında yazan ise Kürtleri farklılık olarak kabul eden ama Kürtçülere şiddetle karşı olan Türk milliyetçiliği umarım anlatabilmişimdir.

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bindik bir alamete gidiyoruz kiyamete diye bir soz vardir bizimde sonumuz oyle gibi gorunuyor.. bu kutuplasmalar hayra alamet degil ama arkadas Benim merak ettigim bir soru var malum simdi Turkiyede yerel secimler yaklasmakta hangi partiye oy vereceksiniz diye sormuyorum ama turkiyede Butun kesmi bir sayip hitap eden bir parti varmi.. Ben bu sorunun cevabini gercekten bilmiyorum ve bilmek istiyorum

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli arkadaşım, millet ile ulus farklı şeyler mi ?

 

Sözlüklerde karşınıza çıkan millet=ulus eşitliğini bir tarafa bırakıp,kendi kullanımlarıma dönersem;millet ve ulus benim için aynı kapıya çıkmaz.Bir kavram ona yüklediğiniz anlam ile değer kazanır.Bakın sizin ulus kavramında ortak tarih ve ortak kader varken,başkaları buna etnik kimliği de ekleyebilir.

 

Kaldı ki ben milliyetçilik kavramına etniği de ekledim;etnik olan milliyetçilik dedim.

 

Aslında Cumhuriyet sonrası yeni kurulan devletin belki de yaptığı en büyük hatalar,imparatorluktan kalan korkuları olmuştur.Çünkü ulusallaşma sürecinde,gelişebilecek Kürt milliyetçiliğini önüne geçebilmek için oldukça radikal kararlar aldığı görülmüştür.

 

Kürt milliyetçiliğin de ki kastım;Osmanlı döneminde dalga dalga yükselen,etnik kimliği baz alan ulusallaşma süreciydi.Bakın Osmanlı Devlet'inin yıkılmasında ki önemli etkenlerden biri de milliyetçilikti.Ortak tarih ve ortak kaderden çok ortak olan dill ve dne dayalı bir milliyetçilik.

 

Ulusallaşma sürecinde ortak olan kadere ve tarihe rağmen,etnik anlamda bir Kürt milliyetçisi tehlikesi,bu dönemde alınan yanlış kararlarla bertaraf edilmeye çalışılmış,bu etnik anlamda Kürt'leri inkar etmeye kadar gelmiştir.

 

 

Konumuz Sn.Dipnot değil tabii ama o da propoganda etkisiyle bir Kürt Ulusunun ontolojik temelleri ile varolduğunu göstermiş iletilerinde. Yani çarpıtılmış tarih ile, çarpıtılmış siyasi yorumlarla oluşturulmuş bir Kürt milleti, ulusu.

 

Çarpıtılmış yorumlarla oluşturulan Kürt milleti/ulusu şeklinde ki yaklaşımızı biraz daha açarsanız ayrıca sevineceğim.

 

Benim ulus anlayışımı defalarcadile getirmiştim ama tekrarlayayım o zaman: Ortak tarih ve ortak kader bilincinde birleşen ve ortak çıkarlarda buluşan, üretim lişkileri modern burjuvaziye dayanan insanlar topluluğu.

 

benim için de ulus budur.

 

Birinci cümle Kürt milliyetçiliğinden, Kürtçülerden, ikincisi ise Kürtçülere ve Kürtlere karşı olan etnik Türk milliyetçiliğinden bahsediyor anladığım kadarıyla. Benim savunduğum ve bu ülkenin anayasasında yazan ise Kürtleri farklılık olarak kabul eden ama Kürtçülere şiddetle karşı olan Türk milliyetçiliği umarım anlatabilmişimdir.

 

Benim kastım etnik anlamda vurgulanan bir Türk milliyetçiliğiydi;sizi anladığımı zannediyorum ama biraz daha açarsanız çok daha iyi anlayacağım.selamlar Diyarbakırdan...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim kastım etnik anlamda vurgulanan bir Türk milliyetçiliğiydi... selamlar Diyarbakırdan...

 

:clover:

MİNİK ANSİKLOPEDİK BİLGİ...

KÖKENBİLİM...

Anadolu kelimesinin kökeni, bize yıllarca öğretilenin aksine Türkçe değil Yunanca'dır... [¹]

 

Anadolu kelimesi, Yunanca "Doğu" anlamına gelen ή άνατολή (anatole) kelimesinden türemiştir. Bu sözcük, "doğmak, yükselmek" anlamına gelen Yunanca άνατέλλειν (anatellein) fiilinden gelir. "Doğu ülkesi" anlamına gelen Anatolia ilk kez 7. yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu'nun Afyon, Isparta, Konya, Kayseri ve İçel yörelerini kapsayan idari birimi (Anatolikon Thema) için kullanılmıştır.

 

Anadolu'yu Türkçe ana ve dolu sözcükleri ile açıklayan görüş, Türkiye'de 1930'lardan itibaren yaygınlık kazanan milliyetçi tarih anlayışı çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Selamlar İstanbul'dan... :)

 

DİPNOT:

[¹]- http://tr.wikipedia.org/wiki/Anadolu

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Anadolu'yu Türkçe ana ve dolu sözcükleri ile açıklayan görüş, Türkiye'de 1930'lardan itibaren yaygınlık kazanan milliyetçi tarih anlayışı çerçevesinde değerlendirilmelidir.

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Anadolu

 

Eklemek gerekir ki, bu yaygın bir görüş değildir. Hatta, anadolu, babadolu diye alay konusu olmuştur. :) Genelde, Türkçü, Turancı düşünce bir tehlike olarak görülmüştür. Ancak, sonradan gelen Sağ iktidarlar döneminde bu tarih anlayışına uygun olarak eğitim düzenlenmiştir. Özellikle, 12 Eylül döneminden sonra, Özal dönemindeki Milli tarih, Milli Coğrafya dersleri bu anlayışa örnek gösterilebilir. Şu anda ise eğitim, daha ziyade dini ve ümmetçi yörüngededir.

1930'larda yeniden güçlenen Türkçü-Turancı düşüncenin en radikal sözcüsü Hüseyin Nihal Atsız idi. Atsız 1931-1932'de Atsız Mecmuayı, 1933-1934 ve 1943-1944'te de Orhun: Aylık Türkçü Mecmua'yı yayımladı. 1939'da Bozkurt dergisini çıkaran Reha Oğuz Türkkan ile 1943'te Samsun'da Kopuz adlı Türkçü dergiyi başlatan Fethi Tevetoğlu bu dönemin diğer Turancı fikir önderleri arasında bulunuyordu. 1941-1944 yıllarında Orhan Seyfi Orhon Çınaraltı adlı Türkçü dergiyi yönetti. Bu dergide yazan emekli general Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet, "Her Türkçü Turancıdır, her Turancı Türkçüdür" diyordu.

 

1944 Tevkifatı [değiştir]

 

Nazi Almanyası'nın yenilmeye yüz tutması ve Türkiye'nin İngiltere-ABD ittifakına yaklaşmasıyla Türk basınında Turancılara yönelik sert eleştiriler boy gösterdi. Faris Erkman 1943'te yayımlanan En Büyük Tehlike adlı kitabında "Pantürkist, Turancı, ırkçı kuklalara" saldırarak, onları yabancı devletlerin hizmetinde olmakla suçladı.

 

"Milli Şef" İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ı Ocak 1944'te emekliye sevkettikten sonra, 3 Mayıs 1944'te İstanbul ve Ankara'da Türkçü gençlerin düzenlediği Komünizmi Telin mitingleri yapıldı. 9 Mayıs 1944'te Şükrü Saraçoğlu hükümeti, aralarında Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu ve Alpaslan Türkeş'in de bulunduğu 30 kadar Türkçü-Turancı'yı tutukladı. Bir yıla yakın tutuklu kalan sanıklar, daha sonra, kendilerinin tabutlara yerleştirilip işkence yapıldığını ileri sürdüler. 29 Mart 1945'te Türkçülük davası sanıklarından onu ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Ancak aynı yılın Ekim ayında Askerî Yargıtay mahkûmiyet kararlarını esastan bozdu. [10]

 

1945 Sonrası [değiştir]

 

1950'li yıllarda Demokrat Parti ve daha sonra da Mareşal Fevzi Çakmak'ın kurduğu Millet Partisi içinde yer alan ve bağımsız örgütlü bir yapı göstermeyen Turancı hareket, o yıllarda siyasete egemen olan anti-komünizm düşüncesinin sağladığı zırha bürünerek görüşlerini savundu.1969'da isim değiştirerek Milliyetçi Hareket Partisi olan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, eski Turancılardan birçoğunu bünyesinde topladı." ( Vikipedi)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değerli arkadaşım, millet ile ulus farklı şeyler mi ?

 

Sözlüklerde karşınıza çıkan millet=ulus eşitliğini bir tarafa bırakıp,kendi kullanımlarıma dönersem;millet ve ulus benim için aynı kapıya çıkmaz.Bir kavram ona yüklediğiniz anlam ile değer kazanır.Bakın sizin ulus kavramında ortak tarih ve ortak kader varken,başkaları buna etnik kimliği de ekleyebilir.

 

Kaldı ki ben milliyetçilik kavramına etniği de ekledim;etnik olan milliyetçilik dedim.

 

Sn. Mavi, Millet eski Türkçe, Ulus yeni Türkçedir. Sözcük olarak aynı anlama gelir. İçinin doldurulması ise başka bir şeydir. Siz Kürt milliyetçiliği demişseniz bu Kürt Ulusçuluğu ve Kürt Ulusu anlamına gelir. Mesele, etniki içerip, içermemesi değildir. Önemli olan bir Kürt Ulusunun/Milletinin varlığından bahsetmiş olmanızdır. ;)

 

Aslında Cumhuriyet sonrası yeni kurulan devletin belki de yaptığı en büyük hatalar,imparatorluktan kalan korkuları olmuştur.Çünkü ulusallaşma sürecinde,gelişebilecek Kürt milliyetçiliğini önüne geçebilmek için oldukça radikal kararlar aldığı görülmüştür.

 

Kürt milliyetçiliğin de ki kastım;Osmanlı döneminde dalga dalga yükselen,etnik kimliği baz alan ulusallaşma süreciydi.Bakın Osmanlı Devlet'inin yıkılmasında ki önemli etkenlerden biri de milliyetçilikti.Ortak tarih ve ortak kaderden çok ortak olan dill ve dne dayalı bir milliyetçilik.

 

Ulusallaşma sürecinde ortak olan kadere ve tarihe rağmen,etnik anlamda bir Kürt milliyetçisi tehlikesi,bu dönemde alınan yanlış kararlarla bertaraf edilmeye çalışılmış,bu etnik anlamda Kürt'leri inkar etmeye kadar gelmiştir.

 

Dalga dalga yükselen milliyetçilikler Yunan, Bulgar, Arnavut, Bulgar, Ermeni milliyetçilikleridir. Osmanlıyı yıkan bunlar olmuştur. Etnik Türk milliyetçiliği değil. Kürtlerde ise bu bilinç asla varolmamıştır. Onların isyanlarını milliyetçilik olarak değerlendirmek yanlıştır. Bu tür milliyetçilik diğer milliyetçiliklere tepki olarak ve Alman İmp. etkisiyle çıkmıştır ve asla Türk kökenli halk tarafından benimsenmemiş, özümsenmemiş hatta haberleri bile olmamıştır. Bunu benimseyenler, İttihat ve Tereakki içerisindeki bazı Jön Türk denilen aydınlardır. Atatürk bu anlayışa karşı çıkmıştır. Tarihi doğru okumak lazımdır. :excl:

 

Konumuz Sn.Dipnot değil tabii ama o da propoganda etkisiyle bir Kürt Ulusunun ontolojik temelleri ile varolduğunu göstermiş iletilerinde. Yani çarpıtılmış tarih ile, çarpıtılmış siyasi yorumlarla oluşturulmuş bir Kürt milleti, ulusu.

 

Çarpıtılmış yorumlarla oluşturulan Kürt milleti/ulusu şeklinde ki yaklaşımızı biraz daha açarsanız ayrıca sevineceğim.

 

Bakın daha önce alıntıladım. tekrar alıntılayacam, vatandaşa hizmet babında. Lütfen sadece Ayşe Hür'ün falan yazılarını okumayınız. Tarafsız kaynakları da göz önüne alınız. Malum tarih, farklı kaynaklardan araştırılıp, ortak doğrular tespit edilerek oluşturulur. Yani, tarih biliminde yöntem budur. :excl:

 

 

Benim ulus anlayışımı defalarcadile getirmiştim ama tekrarlayayım o zaman: Ortak tarih ve ortak kader bilincinde birleşen ve ortak çıkarlarda buluşan, üretim lişkileri modern burjuvaziye dayanan insanlar topluluğu.

 

benim için de ulus budur.

 

Eh, o zaman problem yok. 'Ne Mutlu Türküm Diyene' demek te bu zaten. :)

 

 

Birinci cümle Kürt milliyetçiliğinden, Kürtçülerden, ikincisi ise Kürtçülere ve Kürtlere karşı olan etnik Türk milliyetçiliğinden bahsediyor anladığım kadarıyla. Benim savunduğum ve bu ülkenin anayasasında yazan ise Kürtleri farklılık olarak kabul eden ama Kürtçülere şiddetle karşı olan Türk milliyetçiliği umarım anlatabilmişimdir.

 

Benim kastım etnik anlamda vurgulanan bir Türk milliyetçiliğiydi;sizi anladığımı zannediyorum ama biraz daha açarsanız çok daha iyi anlayacağım.selamlar Diyarbakırdan...[/size]

 

Demek istediğim, şu anda Kürtlere yönelik bir yok sayma yada illede etnik-kültürel Türk olacaksınız yönünde bir baskı yok. ( 12 eylül dönemindekileri karıştırmayalım ) Şu anda devletin düşman olarak gördüğü Kürtçüler ve özellikle, teröre bulaşan, terörü destekleyen, terör yapan Kürtçüler! Bu Kürtçülerin de nasıl bir tarih bilinciyle, kimler tarafından Kürtçü yapıldıkları da malum. Buna da hangi devlet olursa olsun karşı çıkar, bilmem anlatabildim mi? :)

 

Saygılar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Değişik Bakış ile Kürtler

 

20. yüzyılda belkide hiçbir topluluk hakkında Kürtler kadar çok yazı yazılmamıştır. Araştırma yapılmamıştır. Kürtler’in kökenleri, dili, dini, diğer kültürel özellikleri bu denli didik, didik edilmemiştir. Bu yüzyılda Kürtler hakkında binlerce eser yazılmıştır. Son 10 yılda Türkiye’de sadece bu satırların yazarının kütüphanesinde biriken kitap sayısı 1000’i bulmuştur. Yayınlanan dergi sayısının çeşidi onlarca, çıkan sayılar ise yüzlerce olmuştur.

Kürtlüğe ilk ilgi Rusya kaynaklıdır. V. Miorsky, B. Nikitin, Jaba gibi Rus kürdologlar konuyu iyi araştırmak için Urumiye ve Erzurum konsolosluklarında bile görevlendirilmişlerdir. Ruslar, 1856 Paris Antlaşması ile sıcak denizlere boğazlar yolu ile inme umudunu kaybedince hemen 1860’da St. Petersburg Üniversitesi’nde bir Kürdoloji bölümü kurmuşlar Jaba, Nikitin, Bazinin ve Minorsk’i Kürtlüğü İncelemek için görevlendirmişlerdir.

General Maslofsky Rus projesini şöyle anlatır. “Rusların bu uğurdaki gerçek niyet ve ülküleri Fırat boylarında Rus-Kazakları ile Mujiklerini yerleştirmek, yani buralarda Kırım ülkesi, Kuban boyları ve Karadeniz’in doğusu gibi Ruslaştırarak, İskenderun ile Basra Körfezi’ne çıkmaktı.”(1)

B. Nikitin Kürt tarihi ile ilgili olarak; “Tarih ve dilbilim alanında yaptığımız bu gezi henüz bir çok noktayı karanlıkta bırakıyor ve Kürtlerin kökenleri üzerinde ancak bazı varsayımlar öne sürmemize imkan veriyorsa, antropolojide bize bu konuda fazla yardımcı olamayacaktır” diyor: Yani Kürtler’in kökeninin belirsiz olduğu, tartışmalı olduğu vurgununu yapıyor.

Nikitin gibi Minorsky’ninde Kürtler hakkında yazdıkları bazı Kürtler tarafından bayrak gibi algılanır. Ama bakın Minorsky; “Kürtlerin menşei meselesinin hallini, Kürt, ananeleri ve İslam kaynakları kolaylaştırmamaktadır.” diyerek Kürtlerin kökeni konusunda çok iddialı konuşmamak gerektiğini yazıyor. “Kürtlerin Kökeni” kitabı ile Kürtler arasında önemli bir ün edinen İhsan Nuri bile kitabında Kürtlerle, Kürtlerin ataları kabul edilen Medler hakkında bir ilişki kurmanın tarihsel zorluklarında bakın nasıl sözediyor: “Bugün Med diye bir aşiret de yoktur. Medistan’ın merkezinde Kürt milletinin ortaya çıkması nasıl olmuştur?” Kemal Burkay’da, tıpkı İhsan Nuri gibi; Araplar’ın fethinden önce Kürt Tarihi, sanatı ve diğer kültürel özellikleri hakkında yeterli bilginin mevcut olmadığını ifade ediyor.

Kürtlere ısrarlı tarih oluşturma çabaları çok parlak sonuçlar oluşturmamıştır. Çünkü bu konuda araştırma yapanların çabası Kürtlüğü binlerce yıl öncesine götürmek ve Mezopotamya coğrafyasında Kürtlere bir tarih bulmaktır. Halbuki, her etnik kimlik belirli bir dönemin ve belirli şartların oluşturduğu bir olgudur. Tarihin belirli bir döneminde farklı bir çok toplumsal yapı belirli şartlar altında toplumsal harman oluş surecinden geçerek yepyeni bir etnik kimlik oluşturabilir. Tarihte Etiler, M.Ö 200 li yıllarda, Hunlar M.S. 4.5. yüzyılda oluşmuş etnik kimliklerdir. Bugün bunlar toplumsal olarak tarihe mal olmuşlardır. Silinmiş gitmişlerdir.

Kürtlere ilgi, Ruslar’dan sonra tarihi olarak Batılı büyük güçler tarafından olmuştur. Geleceğe yönelik planlarında tesadüflere yer bırakmak istemeyen Batılılar hazırlık olmayı kendilerine ilke edinmişlerdir. Onlar işe, dünyann başlıca petrol yatakları olan Orta Doğu’nun etnik haritasını en ince detaylarına kadar araştırmakla başlamışlardır.

Türk, Fars, Arap dışında kendi denetimlerine tabi yeni bir toplumsal gücün Orta Doğu’da olması kendileri için gereklidir. Orta Doğu’da oynanacak satrançta böyle bir taş hayati önemde olabilir. İşte bu yeni unsuru keşfetmek için ilk yol ve en masum, barışçı yol “bilim aşkı ile yanıp tutuşan” sosyologları, antropologları yani araştırmacıları bölgeye yığmaktır. Kürt milliyetçileri ise, “mal bulmuş mağribi” misali bu araştırmacıların ardından ütopyalarını oluşturmaya çalışırlar.

Sonuçta; bu maksatlı, dışarıdan belli bir amaç için yönlendirilen duygusal çabalar sosyal bilimlerin şaşmaz, taviz vermez nesnel yaklaşım ilkeleri karşısında yenik düşer.. Ortada varsayımları aşmayan birbirleriyle ve zaman zaman kendi ile çelişen çok farklı “tezler” ortaya çıkar. Ve hala Kürtlerin kökeni aydınlatılmadı. Nikitin’in, Bazinin’in, Minorsky’nin, Bruniessen’in v.s. tezlerinin hem Kürtçülüğü savunanlara, hem Türkçülüğü savunanlara, hem Zazalığı savunanlara, hem karşı tezlere referans oluşturmasının sırrı burada aranmalıdır. Bu yoğun çalışmalar, iyi ayıklanmak ve bilimsel nitelik gözeterek yine de önemli veri birikimlerini sağlamayı gerçekleştirmiştir. Doğru sonuç çıkarmak sağlıklı bakış açısına bağlıdır.

Kürtler’de, Osmanlı’dan bugüne kalan mirastır.Kürtler’in tarihini bir kısım yazarlar Mezopotamya’da 5.000 yıllık geçmişe götürür. İlk Kürt ya da Kürdistan adının, Mısır Firavunları’nın yazılarında görüldüğü, Zebur’da, Tevrat’ta görüldüğü, Babil’in çamur tabletlerinde okunduğu, Ksenefon’un “Onbinler’in Dönüşü”nde “Karduhi” adına rastlandığı bilinenler arasındadır.

Kürtler’in tarihi konusunda 3 görüş vardır. Bunlardan birincisi; Kürtler’in 5 bin yıldır Mezepotamya’da yaşayan bir halk olduğu, atalarının da Medler olduğu savunur. Bu düşünce bazı Batılı Kürdologlar tarafından ve Kürt siyasileri tarafından savunulur. Bu konuda ikinci geniş; Kürt diye bir halk yoktur. Kürtçe diye bir dilde yoktur. Kürtçe’nin varlığına dayanarak Kürtler’in varlığı ispatlanmaya çalışılıyor. Kürtçe diye bir dil yoktur. Kırmanci, Sorani, Gorani gibi bazı kabile dilleri var. Her dil ille de etnik bir kimlik olmadığına göre Kürt diye bir etnik kimlik te yoktur. Ya da dil sayısı kadar etnik kimlik var ise Kürtçe diye bir dil yoktur. Kurmanciye, Goraniceye, Soraniceye, Dimiliceye v.s. ayrı etnik toplum demek gerekir. Bu diller boy, aşiret v.s. dilleridir. Kürtler daha milliyet, millet, ulus v.s. olmuş bir toplum değildir. Millet, milliyet v.s. oluşumu öncesi toplumlardır. Kürtçe denilen dil; Farsça ve Arapça’dan oluşmuş bir lisandır. Kürtler önce Rus daha sonra da Batılı güçlerin manipüle ettikleri bir toplumdur. Alfabesi, sözlüğü, yazım kuralları v.s. bile batılı Kürdoloji Enstitüleri tarafından oluşturulan bir lisandır. Alfabesi, sözlüğü, yazılı edebiyatı, yazılı tarihi olmayan bir dildir. Her şey Batılıların talebine göre oluşturulmaktadır.

Bu konuda üçüncü görüş ise; Kürt diye bir toplum yoktur. Batılı araştırmacılar Kürt dedikleri Zağros kavmine ve Mezopotamya ülkesine bağlama saplantısı vardır. Kürtlükle ilgili pek çok veri başka bir coğrafyayı Asya Steplerini göstermektedir. Örneğin; Yenisey Elegeş anıt taşında Alp Urunga “Ben Kürt İlhanıyım” diye dünyaya seslenmektedir. Prf. Dr. Aydın Taneri bu düşünce tarzını yazdığı kitabın başlığına taşımak suretiyle; “Türkistan’lı Bir Türk Boyu Kürtler” demiştir.(1)

Bu tartışmalar basınımızda son 100 yıldır yapılıyor. Toplumumuzda önemli tahribatlarda yapmıştır. Bu nedenle çok kan kaybıda olmuştur. Kürtler’in Kürtlüğü-Türklüğü artık geçmişte kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyeliği çerçevesinde oluşan konsept sonucu Kürtler’in “Kürt” olduğu devleti temsil eden en yetkili ağızlardan da ifade edilmiştir. Süleyman Demirel Başbakanlığı döneminde Diyarbakır ziyaretinde; “Kürt realitesini tanıyoruz. Kürtler 1. sınıf vatandaştır” derken, Mesut Yılmaz’da başbakanlığı sırasında AB görüşmeleri ardından bir Diyarbakır ziyareti sırasında; “Avrupa Birliği”nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diye ifade etmiştir.

Kürtçe, AB uyum yasaları Kopenhag kriterleri çerçevesinde “anadilde yayın” kapsamında Kürtçe’nin kırmançi lehçesinde ilk yayınını 9 Haziran 2004 de TRT’de yapmaya başladı. Aynı kapsamda; Çerkesçe, Arapça, Boşnakça ve Zazaca yayında başlamış bulunuyor.

 

KÜRTLER’DE DİN

 

Kürtler’in dini yapısını incelerken 2’ye ayırarak incelemek gerekir. Bunlar;

1) Sûnni (Şafii+Hanefi Kürtler)

2) Alevi Kürtler

3) Hıristiyan Kürtler

Sûnni Kürtler’i, Şafi ve Hanefi Mezhebi diye bölmek gerekir. Sûnni Kürtler toplam Kürtler’in %70’ini oluşturuyor. Şafii Kürtler ise Sünni Kürtler’in %80’ini oluşturuyor. Alevi Kürtler denilen Kürtler toplam Kürt nüfusun %30’unu oluşturuyor. Ama bu kesim Kürt olmaktan çok Kürtçe’yi 1. dil ya da 2. dil olarak konuşan kesimdir. Sosyologların ve Alevi toplumunun kanaat önderlerine göre, Kürtçe konuşan Aleviler Osmanlı’da Yavuz S. Selim-Şah İsmail arasında olan Çaldıran Savaşı’ndan sonra can güvenliği nedeni ile Kürt bölgelere 1516 lardan sonra zorunlu göç eden Türkmen Alevilerdir. Süreç içinde önce Kürtçe öğrenilmiştir ardından ise yüzyıllar sonra kürtleşmişlerdir. Aleviliği kabul eden Kürte tarihsel olarak rastlamak olanaksızdır. Kürtleşen toplumsal kesimdir.

Bu durumu; P. A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar” kitabında; “Bugün Kürtleşmiş gruplar arasında önceden bir Türk kimliğine sahip olduğunu hatırlayan veya bir Türk kimliği atfedebilecek olanlarda vardır.” Dedikten sonra, “Ayrıca Kürtler’in Türkleştiği durumlara dair belgelerde mevcuttur.” Diyor. Tunceli ve Erzincan yaylalarında hala kenar-göçer bir aşiret olarak yaşayan Şavak Aşireti için ise; “Tunceli’de yaşayan ve farklı bir kültüre sahip yarı göçebe bir grup olan Şavak bir çeşit Kurmanca konuşur, fakat konuştukları dil Kurmanca konuşan diğer insanlar tarafından anlaşılamaz, lehçeleri çok benzer olanlar bile aynı güçlüğü” yaşarlar.” tesbitini yapmıştır.

Alevi Kürtler denilen kesimin son yüzyıldır Şafii Kürtler ile hiçbir toplumsal ilişkisi nerede ise yoktur denilirse abartı sayılmaz. Şafii İslam, İslam dininin en katı yorum tarzıdır. Şafii Kürtler; Ağalık, Şeyhlik sistemenin en katı olarak yaşadığı yörelerdir. Tutucu feodal ilişkiler olan Ağalık-Şeyhlik sistemi ile İslam’ın en katı yorumu olan Şafiilik birleşince daha tutucu bir toplumsal yapı ortaya çıkmıştır. Alevilik ise, İslam’ın en hümanist en liberal en özgürlükçü yorumudur. Bu iki yorumun birbiri ile barışık yaşaması çok zordur.

Bu nedenle Aleviler ile Şafiiler’in diyalogu nerede ise hiç yoktur. Evlilikler nerede ise asla olmuyor. Olanlar ise başarısız oluyor.

Hanefi Kürtler, Hanefi İslam anlayışından kaynaklanan bir özellik olması nedeni ile Şafiiliğe kıyasla daha liberal bir İslami anlayıştır. Hanefi olan Kürtler’in daha çok Kürtleşen Hanefi Türkmenler olduğu savı var. Toplumsal ilişkiler ve Kültürlerin birbirini etkilemesi sonucu Kürtleşen Türkler’in direk Şafiiliği benimsemeyip Hanefiliği muhafaza ettikleri söz konusu cemaat tarafından savunulmaktadır.

 

KÜRT NÜFUSU

 

Batı ve Türkiye kamuoyunda Kürtler denilince en çok nüfus sayıları merak ve tartışma konusudur. Türkiye’deki diğer azınlık nüfusların yaptırım gücü zayıfır. Türkiye’de Türkler’den sonra en büyük nüfusu Kürtler oluşturuyor. Kendi aralarında ise Şafii Kürt nüfusun oranı en yüksek orandır. Şafii Kürtler tüm Kürtler’in % 70’ini, Hanefi Kürtler tüm Kürt nüfusun % 10’unu, kendilerine Alevi diyen nüfus %20’sini oluşturur. Hıristiyan yani Yezidi Kürt sayısı orana giremeyecek kadar küçüktür.

1965 Genel Nüfus sayımında Kürt Nüfus; 2.219.502 dir. 1982 de Genel Nüfus sayımına göre; 3.800.000 dir. 1984 de; Genel Nüfus Sayımına göre; 6.200.000 dir. Bugün il ilçe köy düzeyinde HADEP, DEP, DEHAP’ın seçimlerde aldığı oylara göre v.s tahminen, 9-10 milyon arası Kürt nüfus bulunuyor. Bu oranın içinde 1 milyon civarında da Zaza nüfus bulunuyor.

İllere göre dağılım ise şöyledir: Şafii Kürtlerin veHanefi Kürtler’in nüfusları; Van, Hakkari, Ağrı, Siirt, Bitlis, Batman, Şırnak, Muş, Diyarbakır, Urfa illerinin nüfusunun çoğunluğunu oluşturuyor. Bir kısmında bu oran %70-80 civarındadır. Kars, Mardin, Bingöl, Erzurum, Elazıg, Malatya, Adıyaman, Gaziantep, Maraş, Tunceli, Erzincan, Sivas’ta ise seyrek olarak bulunuyor.

Tunceli, Erzincan, Sivas’ta Şafii Kürt hiç yoktur. Osmanlı dönemindeki sürgünler nedeni ile; Cihanbeyli, Haymana, Kulu, Tokat gibi ilçelerde de vardır. Son yıllarda ki göçler nedeni ile ise; Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere, Bursa, Adana, Antalya ve Mersin’de çok önemli bir Kürt nüfus bulunmaktadır. Bu iller dışında seyrekte olsa bazı illerde de vardır.

Alevi olup Kürtçe ya da Zazaca konuşan nüfus ise; Tunceli, Erzincan, Sivas, Elazığ, Malatya, Antep, Maraş, Bingöl il merkezlerinde ve Elbistan, Pazarcık, Kürecik, Akçadağ, Sarız,Çayırlı, Tercan gibi ilçelerde bulunuyor. Kürtçe konuşan ya da Zazaca konuşan Alevi sayısı ise yaklaşık 1 milyon civarındadır.

Güneydoğu illerinden Batı illerine İstanbul, Ankara, İzmir hatta Antalya, Adana, Mersin gibi illere gelen Kürt nüfus kısa zaman sonra bölgede yapılan seçimlerde gösterdiği siyasal davranışı göstermiyor. Bölgede “Kürtçü” bilinen partiye oy verdiği halde Batıdaki kentlere göçtükten sonra aynı davranış görülmüyor. Oylar başka partilere gidiyor.

Kürtler’de grup kimliğini oluşturan ortak koşul etnik kimlikten ziyade dinsel hatta mezhepsel kimliktir. Etnik kimlik ikinci planda kalır.Örneğin; seçimlerde geleneksel Şafii Kürt seçmen, önce dinimin partisi diye ifade ettiği Refah-AKP çizgisi, sonra milliyetimin partisi diye ifade ettiği etnik kimliğe öncelik vermektedir. Kürt bölgesinde feodalizm ağırlıklı olarak kendini toplumsal hayatta hissettirmektedir. Bölgede merkezi otoriteden çok mahalli otorite olarak ağanın otoritesi hakim olan otoritedir. Mahalli otorite olarak “Ağalık Sistemini” karşısına alan merkezi otorite temsilcisinin adeta yönetim şansı yoktur. Tüm bölgedeki düzenleme adeta bölgedeki bu “denge” üstüne oluşturulur.

Osmanlı döneminde bu durum “ağalık-şeyhlik” lehine daha hakimdi. Cumhuriyetle birlikte kısmen bu otorite sarsıldı. Osmanlı’da tüm mülk Allah adına padişahındı. Özel mülkiyet yoktu. Ama bu kural Güneydoğu bölgesi için bir istisna teşkil ediyordu. Bu bölgede Aşiret reisi olan ağalara, şeyhlere gerektiği zaman Osmanlı sarayı toprakları babadan oğula miras yolu ile geçmekte dahil verliyordu. Bu bölgede tımar sistemi uygulanmıyordu. Osmanlı sarayı Kürt feodallerine adeta rüşvet dağıtıyordu. Kürt feodalleride bölgede Osmanlı’nın adeta ileri karakolu idiler.

Kürt feodalleri Osmanlı’dan elde ettiği bu ayrıcalıklar nedeni ile Cumhuriyet’i benimsemedi. Cumhuriyete karşı Osmanlı’nın yanında yer aldı. Osmanlı’da kurulan Hamidiye Alayları kurulacak Kürt devleti için ordu oluşturuyordu. Kürtlere devlet yönetimini öğretiyordu. Bazı Kürt ağalarının çocukları Londra’da okutuluyordu. Kürt Teali Cemiyeti İngilizler’in desteklediği örgütlediği işbirlikçi bir örgüt idi.

Kürt feodalleri ile laiklikten demokrasiden, insan haklarından, kadın-erkek eşitliğinden ve kanun önünde eşitlikten yana olan Cumhuriyet yönetimi arasında kan uyuşmazlığı vardı. Başta Kürt Teali Cemiyeti kanalı ile hilafeti saltanatı, şeriatı savunan Kürtler, Cumhuriyet kurulunca da yaptıkları isyanlarla Cumhuriyet karşıtlıklarını sık sık gösterdiler.

Cumhuriyet yönetimine karşı, 1925’de Şeyh Sait önderliğinde Bingöl’de ardından Raçkotan ve Raman’da, Sason’da, Ağrı’da, Mutki’de, Bicar’da ayaklandılar. Asi Resul, Tendürik, Savar, Zeylan, Oramar ayaklanmalarıda bu ayaklanmaları izledi. Yaklaşık 20 ayrı ayaklanma ile Kürt feodalleri emperyalizme, işbirlikçilerine ve Osmanlı sarayı artıklarına karşı mücadele eden Kuvay-i Milliye ordusuna karşı ayaklandılar.

Cumhuriyet’e karşı gerçekleşen bu ayaklanmaları o günkü dünya siyaset tablosundan ayrı düşünmemek gerekir. Sadece Şeyh Sait isyan Türkiye’ye Musul-Kerkük Petrollerini kaybettirmiştir. Bu ayaklanmalar hala paylaşılamayan Orta-Doğu petrol yataklarının hakimiyetini elde etme yarışından başka birşey değildir. Bugünden düne bakıldığında aradan geçen 80 yıldan sonra yine başa dönülmüş bulunuluyor. Değişen sadece hakimiyet mücadelesi veren güçler dengesi oluyor.

Osmanlı döneminde Kürtler Türkler’den daha imtiyazlı bir toplumsal kesimdi. Türkler “edraki bi idrak” iken Kürt feodallerinin tapu hakkı vardı. Türk bölgelerinde mülk Allahın ama Kürt ağalarının hakimiyetinin olduğu yerlerde mülk ağanındır.

Cumhuriyet yönetimine karşı Kürt feodallerinin en büyük tepkisi kanun önünde eşitliği kabul etmemeleridir. Onlar Osmanlı’daki imtiyazlarının devamını istiyorlardı. Bu nedenle “Toprak Reformu”na, Doğu’ya kadın-erkek eşitliğinin, eğitimin, yolun, suyun, okulun, seçme ve seçilme hakkının özgürce kullanılmasına hep karşı oldular. Cumhuriyet vatandaşlarına kanun önünde eşit olma ilkesini getirdi ve uyguladı. Kamuoyunun bildiği gibi 1. TBMM’nin üçte biri Kürt milletvekillerinden oluştu. Bu oran adeta gelenekselleşti. Bugünkü TBMM’nin de üçte biri Kürt kökenli milletvekillerinden oluşmuş bulunuyor. Şimdiye kadar kurulan 50’yi aşkın TBMM hükümetinde yüzlerce Kürt kökenli milletvekili bakan olmuştur. Şu andaki Başbakan baş danışmanı Cüneyt Zapsu 1925 deki isyanın elebaşısı Şeyh Sait’in torunudur. İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve 10’a yakın bakan Kürt kökenlidir. Atatürk’ten sonraki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Malatya’lı olup Kürt kökenlidir. Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Özal Malatyalı ve Bülent Ecevit Kürt kökenlidir. Türkiye’de önemli bir sermayedar kesim Kürt kökenlidir. Halis Toprak, Ağa Ceylan, Tatlıcılar v.s. bunlardan sadece bir kaçıdır. DEP’li Ahmet Türk Güneydoğu’da Mardin’de “Kanco Kale” denilen malikanesinde 5 bin özel koruması ile korunan şatosunda yaşıyor. DYP eski milletvekili Sedat Bucak ve aşiretinin 15 000 silahlı adamı bulunuyor.

Tüm bunlara karşın Kürt eksenli siyaset ile seçimlere katılan HADEP, DEP, DEHAP adları %10 Kürt nüfusun ancak %4’ünü alabilmektedir. Özellikle kentlere göçen Kürtler, Kürt eksenli siyaset yapan partiye oy vermede ekonomik davranıyorlar. Alınan oy; genel seçimlerde 1,5 milyon yani, %4’ü %5’i geçmiyor. Bu sonuçlarda bu tür siyasallaşmaya halkın ilgisinin ölçüsü sayılabilir. Toplam Kürt Nüfus 10 Milyon ise bu oran yaklaşık % 10’u sayılır. Yani Kürtlerin yüzde 90'ı Kürtleri desteklemiyor.

Uzun yıllardır her uluslararası toplantıda Türkiye’den Kürtlerle ilgili olarak; Kürtçe yayın ve Kürtçe anadili öğrenebilmesi için öğrenme hakkı isteniyordu. Mayıs 2004 de devlet televizyonu ve radyosu ile yayın başladı. Yaklaşık bir yıldır da Kürtçe kursları açıldı. Ama ne yazık ki, ne Kürtçe öğretmek için açılan dershaneler yeteri kadar öğrenci bulabildi. Ne de TRT’nin TV ve radyo kanalı ile başlattığı Kürtçe ve Zazaca yayın yeterli ilgiyi topladı.

Batman’da bile açılan Kürtçe kursuna 480 kişilik dersaneye 80 kişilik öğrenci kayıt yaptırdı. Dersane öğrecisizlikte kapanmak üzere bulunuyor. Bu durum bu talebin halktan kaynaklanmadığını, halkın somut durumuna hitap etmediğini kabul edene de etmeyene de göstermiş oldu. Demek ki talep önemli ölçüde siyasi bir talepmiş, ya da küçük bir azınlığın talebi olduğunu gösteriyor. İngilizce kursu açılmış olsaydı daha çok talep olacağı tartışmasız bir olgudur.

KAYNAKLAR

 

Nitikin, Kürtler 1995 İstanbul

Bazinin, Kürt Tarihi 1992 İstanbul

Minorsky, Kürtler 1978 İstanbul

İ. Beşikçi Bütün Kitapları 1995 Ankara

Kemal Burkay, Kürt Tarihi 1996 İstanbul

Yalçın Küçük, Kürtler Üstüne Tezler, 1988 Ankara

Kürt İsyanları (Genel Kurmay Belgeleri 3 Cilt) 1992 İstanbul

P. A. Andrews, Türkiye’de Etnik Gruplar

M. Bayrak, Kürdoloji Belgeleri, 1997 Ankara

M. Bayrak, Alevilik ve Kürtler 1997 Ankara

Birikim dergisi S. 71. 72

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.