Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Tarikatleri ile ve Talabani/Barzani ikilisi ile kavgalı değil kanıtlayınız Bu Hükümet bu ülkenin BÜTÜN kurumları ile kavgalı kanıtlayınız Ergenekon diye bir uydurma çete yarattılar kanıtlayınız Hani adalet duygunuz nerede? Eğer 162 sayfalık suç duyurusunda gerçekler yoksa o zaman paniğe kapılmaya gerek var mı, neye güvenmiyorsunuz partinize mi, yargıya mı? yargı istediğini yapar, çünkü buna altı üstü 11 üye karar veriyor, tabiki güvenilmez, adamlar AKP den gıcık alıyorlarsa istedikleri gibi karar verirler ! ben AKP li değilim ama, politikadan sırf böyle kanıtsız senaryolar kurarak verip veriştirmeler yüzünden rahatsızım, neyseki onları siz değil halk seçiyor ! bu kısmını seviyorum işte ! saygılar Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Türkiye’ye gelinceElbette yargıç ve savcı, bir politikacıyı eleştirir gibi eleştirilmemeli. Eleştiride de belli bir saygı dili kullanılmalıdır. Ama yargının da ancak “tarafsızlığı” konusunda inandırıcı olduğu ölçüde eleştiriden kurtulacağı bellidir. Mazisinde Yassıada ‘cinayet’i bulunan bir yargı geleneği daha dikkatli olmalıdır değil mi? Ama bugün bile onu savunan yargı mensupları var! Genelkurmay’a gidip brifing alan bir yargı, “tarafsızlığı” konusunda yeterince güven verebilir mi? Parti kapatma hırsıyla geçmişe yürüyen iptal kararları vermiş bir yargıyı eleştirmemek mümkün mü? Oktay Ağabey’in de şikâyetçi olduğu “fikir suçu” uygulamalarındaki otoriter yargı kararları eleştirilmiyor mu? Listeyi uzatmayayım. Türkiye’de “tarafsız yargı” anlayışı, yargı hayatımızda yeterli düzeyde değildir. Yargıyla ilgi tartışmaların sebebi budur. Siyasi iddia Şimdi, AKP iddianamesine dönelim. Sayın Başsavcı diyor ki: “Bir ABD projesi olan ve kapsamındaki ülkeleri ılımlı İslami rejimlerle yönetmeyi amaç edinen Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olduğunu her fırsatta tekrarlayan Başbakan Erdoğan...” Sayın Başsavcı’yı ispata davet ediyorum: ABD’nin BO Projesinin, bölge ülkelerini “ılımlı İslami rejimlerle yönetmeyi amaçladığını” ispat etmelidir! Bu doğru ise ABD Türkiye’de rejimi yıkmak istiyor demektir! BOP birçok bakımdan eleştirilebilir ama bir iddianamede, hele de diplomasi alanında, bu kadar ağır bir iddia delilsiz ileri sürülemez! Savcı ispat etsin, bu eleştirimi özür dileyerek geri çekeceğim. İspat edemezse, takdir kendilerinindir... Hukuki bir metin olması gereken “iddianame” bu kadar politize olamaz! Radikallerin miting kürsülerindeki politik dille konuşamaz! Zaten iddianamenin sorunu, böyle bir ideolojik ve siyasi tavırla hazırlanmış olmasıdır. Yargı tarihimizde bu tür siyasi tavırların örnekleri maalesef çok olduğu için yargı tartışma konusu olmaktan kurtulamıyor! Milliyet-Taha Akyol Ben henüz iddianamenin bu kısmına gelemedim...Daha ne inciler var Allah bilir...Bakacağız...Bu arada birilerinin bunun nasıl hukuki bir iddianame olduğunu bana açıklaması lazım ama... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Bu arada birilerinin bunun nasıl hukuki bir iddianame olduğunu bana açıklaması lazım ama... Ben açıkladım fakat sanırım okumamış olacaksınız. (Bu başlık altında link:233) Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Hüseyin Çelik hakkında birçok iddia var da, bir tanesi de; YÖK Başkanı Yusuf Ziya ÖZCAN’ın yasal değişiklik yapılmadan üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasına ilişkin genelgesi ve sonrasında rektörleri baskılayan açıklaması karşısında hakkında görevi kötüye kullanmak ve benzeri suçlardan suç duyurularında bulunulduğunun basında yer alması üzerine basına demeç veren Milli Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in, “Soruşturma açmaya yetkim var. Ama ben YÖK Başkanı’nın söylediklerinin suç teşkil ettiğini düşünmüyorum. Soruşturmaya izin vermeyeceğim.“ diye açıklamada bulunduğu, (Ek.174) Eee, ne var bunda da, Çelik'in yasaklanma gerekçesi olarak görülüyor. Burhan Kuzu’nun, “İmam hatip mezunlarına üniversite ve polis okullarına girişte zulüm yapıldığını, Anayasa’da fırsat eşitliği var. Üniversite sınavlarında İmam hatiplilere yapılan haksızlığı kaldıracağız. Bu okullardan mezun olanların polis okullarına alınması sağlanacak” dediği, (Ek.91) 5) Adalet ve Kalkınma Partisi Mardin Milletvekili Nihat Eri’nin TBMM Dışişleri Komisyonu toplantısında 2003 yılı Aralık ayında yaptığı konuşmada din eğitiminin yeterince verilmemesinden yakınarak “Böyle olunca da gençler illegal örgütlerin eline düşüyor. Tehvid-i Tedrisat Kanunu getirildi tekkeler kaldırıldı, ama tekkelerde verilen bilgi, mevcut düzenleme ile verilemiyor. Bu yüzden insanlar yanlış yerlere, hatta örgütlere yöneliyorlar,” dediği,Bu sözler komisyonun bazı üyeleri tarafından tepki ile karşılaşınca, Adalet ve Kalkınma Partisi Ankara Milletvekili Eyüp Sanay’ın “…Bizi tekkeleri istiyormuş gibi zannetmeyin.(…) Bu Türkiye’nin bir gerçeğidir. Bir Vak’adır. göz ardı edilemez. Medreseler, tekkeler kapatıldı ama yasak olmasına rağmen bunların verdiği eğitimler bir şekilde veriliyor. ” diye konuştuğu, (Ek.93) Neyse ki, tepkilerden de bahsedilmiş... Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinden;Grup Başkanvekili Eyüp Fatsa’nın; “Bu sorun çözülmeli. İşe ideoloji katılmamalı. Ancak şartları zorlamamak gerekir. Türkiye bu sorunu aşamadığı için hep ayağına bağlanıyor. Bu iş sokakta değil, ancak uzlaşmayla çözülebilir.” dediği, Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Tayyar Altıkulaç’ın; “Hiçbir eylemi desteklemem. Haklılar, ama sokak çözüm değil. Ancak öğrencilerin bireysel tercihlerinin engellenmesiyle yaşadıkları ruh bunalımını görmezden gelemeyiz. Konu, bir parti ve iktidarın her zaman tartışmaya açık tercihine ve yaklaşımına bırakılmamalı. Farklı tercihlerimize saygı göstererek birlikte yaşamanın çözümünü bulmalıyız. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelince, 'Bu konuyu Adalet ve Kalkınma Partisi çözer, kadroları bu konuda samimi' inanışıyla eylemler durmuştu. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi kadrolarının konuyu ele almamış olması sabırlarını taşırdı.” diye söylediği, (Ek.94) 10) Adalet ve Kalkınma Partisi Trabzon Milletvekili Asım Aykan’ın, 2003 yılı Aralık ayında Türk Standartları Enstitüsü'nden (TSE) türbanın tanımı ve boyutlarıyla bir standart belirlenmesini istediği, TSE’nün başvuru üzerine Dünyada kriteri olmayan bir standardı üretemeyeceklerini belirttiği, (Ek.98) Bu eylemden dolayı siyasi yasak istenen biri de Asım Aykan...Listede 15. sırada...(bir başka metin daha var uzun biraz...gerek görmedim Avrupa İnsan hakları mahkemesinin kararı bağlamında türban meselesi) Adalet ve Kalkınma Partisi Kilis Milletvekili Hasan Kara’nın; “Danıştay başörtüsü konusundaki yorumu çok genişletiyor. Bu karar artık kamusal alan olayını da geçti. Bunu sokaklara yaymak istiyorlar. Böyle bir karar toplumda infiale neden olur ve vatandaşlarımız üzerinde sıkıntıya yol açar. Peygamberimize yapılan hareket tüm dünya Müslümanlarında tepki oluştururken kendi içimizde birlik olamamak çok acı”, şeklinde beyanda bulundukları, (Ek.122) Bu da iddianamede yer alıyor deliller arasında... [YÖK Başkanlığının yasal değişiklik beklenmeksizin üniversitelere türbanlı öğrencilerin alınmasına dair talimatı ve bazı üniversite rektörlerinin söz konusu talimatın konusunun suç teşkil ettiğinden bahisle uygulamamaları karşısında, bazı siyasetçiler basına verdikleri demeçlerle türbana izin vermeyen üniversite rektörlerini eleştirdikleri, AKP Grup Başkan Vekili Bekir BOZDAĞ’ın “Anayasa değişiklikleri uygulama kabiliyeti olan düzenlemelerdir. ‘Uygulamam’ deme hakkı hiç kimsede yoktur. Ek 17 sadece sınırlama getiriyor. “ dediği, (Ek. 174) 17) “Türbanlı Belediye Başkanı da olmalı” çıkışıyla adı sıkça gündeme gelen AKP’li Isparta Belediye Başkanı Hasan BALAMAN’ın İlköğretim öğrencilerine içinde Said-i Nursi propagandası yapılan bir kitap dağıttığı, ‘Küçük Gezgin, Güller Ve Halılar Diyarı Isparta’da’ adlı kitapta Said-i Nursi için ‘keskin zekası, harikulade hafızası yüzyılın mütefekkiri’ gibi övücü ifadeler kullanıldığı, belediye tarafından Bahattin ATAK’a hazırlatılan kitabın Ülkü İlköğretim Okulunda 200 öğrenciye verildiği, ( Ek.172) Ben başka bir şeye takıldım. Adı sıkça gündeme gelen kısmına. Şaka bir yana; Said Nursi'nin keskin bir zekası ve harikulade hafızası, yüzyılın tefekkürü gibi bir ifade övücü bir ifade suç mu, parti kapatma davasında delil olur mu? Said-i Nursi'yi övmek suçsa, birçok insanın yediği meyve ağızlarında buruşuk tat bırakır... Yakında eylemlerin değerlendirilmesi faslına geçeceğiz ama önce birşeyi belirteyim. Dosya içerisinde delil olabilecek bazı şeyler vardır ancak olamayacak çok fazla şey vardır ve bunlar hukuk mantığına uymamaktadır. Ben, uymayanları buraya aktarıyorum. Hepsini almıyorum...Kendimce komik, olmaz, garip bulduklarımı buradan belirtiyorum diğerlerine pek dokunmuyorum...Sadece bunlar değil gariplikler ama ben, bana göre en garip olanlarını ekliyorum...Bunun da bilinmesini istedim... Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Nitekim Avrupa’da en fazla Müslüman nüfus barındıran devletlerden Fransa’da türbanı okullarda ve kamusal alanda yasaklamıştır Savcımız böyle demiş iddianamenin ilerleyen safhalarında. Kısmen doğru, kısmen de yalan. Yalan ne idi. Doğruyu bile isteye gizlemek, doğruyu söylememek. Yanılma ile yalan arasında da fark vardı. AKP'lilerin söyledikleri herşeyi kayıt altına alan bir savcının, Fransa'da türban yasağı uygulamaları hakkında AKP'liler tarafından yapılan açıklamaları ve gerçekten Fransa'daki uygulamayı bilmiyor olmaması mümkün değildir. Fransa'daki uygulama ne idi; Üniversitelere türban serbest, liselerde ise Devlet okullarında yasaktır. Bunu bilmemesi mümkün olmadığına göre, ortada bir yalan vardır. “..Af yok, suç işleyen cezasını çeker, Devlet katili affetme yetkisine sahip değildir. Katili affetme yetkisi aslında maktulün varislerine aittir. Öyle olması lazım…” demiştir. (Ek.165) Başbakan ilk söylemiyle, bir Müslüman’ın dininin emrettiği her şeyi serbestçe yapabileceğini, dini özgürlüklerin sınırsız olduğunu, ikinci söylemiyle de laik hukuk sistemini yok sayarak, adam öldürme suçuna şeriat hukukundaki ‘kısas’ uygulamasını ifade etmekte, “öyle olması gerekir” cümlesiyle de, sistemin şeriat hukukuna dönüşmesine olan özlem ve niyetini açığa vurmaktadır. Bir kişinin şeriat'e özlem duyması ayrı birşeydir bu özleme dayalı olarak hareket etmesi ayrı birşeydir. Eh, niyet okuma konusunda uzman bir savcımız var. Dikkat, gözlerinizi bir tarafa kaçırmayın, tavana sola dönük olarak bakmayın... Dinsel taassubun göstergesi olan türban Oysa daha yakın tarihte yapılan bir araştırmanın sonuçları çok açık göstermiştir ki, liseden sonra üniversiteye gidemeyen kadınların yüzde 30’u sınavı kazanamadığından, yüzde 15’i sınavı kazanmasına rağmen evlenip okulu bıraktığından, yüzde 15’i daha fazla okumasına ailesi izin vermediğinden, yalnızca yüzde 1’i türban nedeniyle yüksek öğrenim görememiştir Savcımız anketlere de önem veriyormuş. Birileri çıkıp da, bu halkın en az %60'ının üniversitelerde türbanın serbest olması gerektiğine dair anketler de var diye savcıya hatırlatsa iyi olacak... Örnekleri daha önce de yaşanan benzer olaylar karşısında siyasi iktidarın bu kurumların başına atadığı kendi dünya görüşlerine yakın baştabip, okul müdürü vb. idareciler soruşturmaları göstermelik, sudan gerekçelerle savsaklamışlar, adeta kamu kurumlarında türbanlı görevlilerin çalışmasını teşvik etmiş, cesaretlendirmişlerdir. Bir hukuk adamı değil sanki belli bir partinin Sözcüsü. Kendi dünya görüşlerine yakınlığını nasıl ispatlıyacak. Savsaklama ne demek. Soruşturmaları niye göstermelik görüyor. Bir özgürlük algısıyla topluma sunulan türbana karşılık ülkemizde kadınların yoksulluk ve aşırı dinsel taassup nedeniyle ataerkil erkek egemenliğine tabi oldukları, bu ve benzeri nedenlerle yüksek öğretim hakkından yararlanamadığı toplumsal bir gerçektir. Davalı parti bütün bu sorunlara aklın ve bilimin, Cumhuriyetin laik eğitim politikalarının yol göstericiliğinde çözümler üretmek yerine, tarihteki tüm köktendinci hareketler gibi toplumu çağın gerisine götürmek ve dönüştürmek noktasında yargı kararlarında siyasal simge olarak kullanıldığı belirtilen türbanı-başörtüsünü araç olarak kullanmaktadır. Burada neler eleştiriliyor. Partinin politikası. Hayır, laik demokratik Cumhuriyete aykırılık dolayısıyla değil. Niye kadınların yoksulluklarını filan gidermiyorsunuz da türbanla uğraşıyorsunuz diye. Savcıya sorulmadan politika belirlenmiş. Acaba gerçekten kadınların yolsullukları konusunda, dinsel taassup konusunda AKP birşey yapmadı mı... Bu yazıyı da ona armağan edelim bari... NİHAL B. KARACA Gözü tamamen açık... Başörtüsü yasakları sorunu aynı zamanda bir kadın sorunudur. Meselenin bu cihetini ıskalayan ve son dönemde özellikle liberal muhalefetin çekinceleri ile tırmanan 'AK Parti kadın dendi mi, sadece başörtülüleri tanıyor ve onların özgürlüklerini temin etmeye çalışıyor' söylemi fazlaca insafsız tonlar taşıyor. Zira, bu iddialara maruz kalan bir partinin kadınları ilgilendiren diğer konularda hiçbir adım atmamış olması; kadınların statüsünü düzeltmeye çalışan, kadının özgürleşmesi yolundaki engelleri azaltma amacını taşıyan hiçbir uygulamaya imza atmaması gerekirdi. Oysa durum öyle değil. "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür." hükmünün Anayasa'ya eklenmesi, 2004'te bu iktidar döneminde oldu. Kadının aile içindeki pozisyonu bir önceki hükümetin Medeni Kanun üzerinde yaptığı değişikliklerle bir hayli güçlendirilmişti. Kadının çalışma hayatı içindeki konumunun iyileştirilmesi meselesi ise AK Parti döneminde epey yol aldı. 10 Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe giren Yeni İş Kanunu, kapsamı itibariyle, kadınlara, işveren işçi ilişkisinde cinsiyet dahil hiçbir nedenle ayrımcılılık yapılamayacağını hükme bağlayan maddelere yer verdi. İş sözleşmesinin yapılmasında, uygulanmasında ve sona erdirilmesinde cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapılamayacağı, cinsiyet nedeniyle eşit değerde iş için daha düşük ücret verilemeyeceği, cinsiyet, medeni hal ve aile yükümlülükleri, hamilelik ve doğumun iş akdinin feshi için geçerli sebep oluşturamayacağı gibi kazanımlar söz konusu oldu. Yeni Ceza Yasası'nda, cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet gibi konularda devrim niteliği taşıyan düzenlemeler yapıldı. Kadın, kız ayrımı madde metninden çıkarıldı. Cinsel saldırı suçunun eşe uygulanması ihtimaline cezai yaptırım getirildi. İşyerinde cinsel taciz kavramı getirildi, cinsel taciz suçunun nitelikli halleri belirlendi. Kasten öldürme suçunun, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli hallerinin düzenlendiği maddeye "Töre saikiyle" ifadesi eklenerek töre cinayetleri faillerinin en yüksek ceza ile cezalandırılması kabul edildi. Cinsel saldırıya uğrayan kadını namus gerekçesiyle öldüren aile bireyleri ve akrabaların haksız tahrik indiriminden yararlanamayacağı kabul edildi. Genital muayene bağımsız bir madde olarak düzenlendi; yetkili hakim ve savcı kararı olmaksızın, kişiyi genital muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası getirildi, madde genç kızları bekaret kontrolü gibi rencide edici uygulamalardan sakınma amacını taşıyordu. Ayrımcılık suçu düzenlenerek insanlar arasında yürürlükteki kanun ve nizamların izin vermediği ayrımlar yapılarak bazı kişilerin hukukun sağladığı imkanlardan yoksun hale getirilmeleri ceza kapsamına dahil edildi. Dahası, personel alımlarında cinsiyet ayrımcılığı yapılmamasına ilişkin "Personel temininde eşitlik ilkesine uygun hareket edilmesi" konulu 2004/7 sayılı Başbakanlık genelgesi 22 Ocak 2004 tarihinde 25347 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. 4 Temmuz 2006'da, kadın erkek eşitliği, kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, toplumsal yaşamın her alanında kadının konumunun güçlendirilmesi ile kadına yönelik şiddetin önlenmesinin devlet politikası haline getirilmesinin açık göstergesi olan 2006/17 sayılı Başbakanlık genelgesi yayımlandı. Şiddet mağduru kadınlar için başvuru yerleri olan 921 polis merkezi ve 276 karakolda çalışan, yaklaşık 40.400 Emniyet teşkilatı personelinin kadına karşı şiddete duyarlılık ve farkındalıklarının artırılmasını amaçlayan bir protokol imzalandı.Buraya alamadığım bir dizi düzeltici ve iyileştirici uygulamaya rağmen, yapılanların yeterli olmadığı iddia edilebilir. Çabaları az bulabilir, beğenmeyebiliriz. Fakat herhalukarda söz konusu düzenlemeler, AK Parti'nin özgürlük dendi mi başörtüsünden, kadın dendi mi başörtülüden başka bir şeyi görmediğini iddia etmek için kör olmak gerektiğinin göstergesidir. 20 Şubat 2008, Çarşamba -ZAMAN Eh insafı olan birileri de çıkıp, VAY CANINA...AKP, kadınlar için bunları mı yapmış yahu der mi bilinmez...Ben, dahi afallamadım dersem yalan olur... Alıntı
Φ dinazor Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Nasıl ki; bir zaman, adaletsizlik yaptığım iddiasıyla mahkemeye çağrılıyorsam, Haklılığımı bilsem dahi tıpış tıpış gidip ifade veriyorsam. Adalete olan inancımdandır. Hakka olan saygımdandır. Hiç kimse doğruları değiştiremez. Ancak yamultabilir. Madem ki, haklılar ve güçlülür ve hatta çok kalabalıklar bu patırtıya gerek yok. Utanmazlar, sıkılmazlar giderler göğüslerini gere gere aklanıp çıkarlar. Öyle değil mi kazın ayağı? Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Şimdi öncelikle şunu belirteyim ki iddianameyi tam metninden olmasa da medyadan son derece siyasi ve farklıca yorumlanabilecek olayların ülkemizdeki belirli bir siyasi-toplumsal pencereden görüntüsü olarak algıladım ben; bu da bize hukuk ve siyaset ilişkisinin özellikle ülkemizdeki durumunu göstermektedir... Denilmektedir ki: Görevi gereği; ama kimse sormaz iyi de ülkemizde bir türlü kesin tanımı yapılmayan ve sosyalistinin ayrı muhafazakarının ayrı liberalinin ayrı ulusalcının ayrı fikri olduğu konularda somut olarak Türkiye Cumhuriyeti hukuk düzenini tehdit edecek düzeyde anarşist, ilkeleri yıkıcı veya temel hak ve özgürlüklere saldırı niteliğinde bir saldırgan politika izlendiğine dair bir veri yokken nasıl böyle bir adım atılır??? Anayasaya, yani bu ülkenin temeline yapılan hangi yanlış olmuştur dediğimizde gelen cevap laiklikti değil mi???Peki nasıl da odak olmuş bu parti o belediyenin bu adamın işleri ya da laflarıyla???Ya da onca insanın laikliğe aykırı bulmadığı bir konu kimin kıstasıyla laikliğe karşı bulunmuştur???Türban konusunda dini gereklilik olmadığı iddiaları ile dini görüşü siyasete referans yapan CHP nin durumu nedir???Aynı davranışı AKP tersinde savunmadan sadece kıyafet özgürlüğü ve eğitim hakkı temelinde tartışırken nasıl da bu çifte standartla karşılaşmıştır??? Bu sorularla bağlantılı esas sorulara cevabını verdiğinde yaptırımı da olacak makam bellidir ve benim her türlü diğer ilkeyi de koruyan ve varlığına ortam hazırlayan olarak bulduğum hukuk devleti ilkesinin getirdiği yargı bağımsızlığı gereği üzerinde bu kadar çok ve karara doğrudan etki amaçlı konuşmak pek doğru olmaz bence... Ama davanın açılışı ile ilgili söyleyeceklerim yukarıdadır nihayetinde ve gerekçeli mahkeme kararı üzerine daha fazlasını daha da ayrıntılıca da söyleyebiliriz... Saygılar... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Sayın karabekir, sürekli iddianamenin ayrıntıları üzerinde yorum yapıyorsunuz. Ben bu konuda bir yorum yazdım ama, baştan alayım: Yani şimdi sizin bütün dediklerinizin anafikri, kapatmaya gerekçe bulunmadığı, sudan bahaneler öne sürüldüğü öyle değil mi? Bu kadar uzun söze hacet yok, bunu söyleyin, sadede gelin. Benim söylediklerimin ve iddianamenin ana fikri ise, AKP nin dini bir sembolün resmen tanınması girişimi ile başlayarak devletin laik niteliğini alenen değiştirmeye kalkmış olması. Bütün eleştirdiğiniz ayrıntılar, bu anafikir çerçevesinde anlamlı. Tek tek ele alırsanız size anlamsız görünür, amacınız da böyle göstermek. Yoksa işin aslını bal gibi biliyorsunuz. Şöyle bir örnek vereyim: Kızılırmak Sivas yakınlarında Kızıldağ'dan kaynak alır. Ama siz Kızılırmak'ın nerelerden kaynak aldığını ayrıntısıyla irdelerseniz, en küçük çeşmeyi bile listeye katabilirsiniz. Bu küçük çeşmeler, Kızılırmak'ın Kızıldağ'dan ana kaynağını aldığı gerçeğini değiştirmez. O zaman çeşmeler "sudan" olmaz... "Çeşmeler pınarlar çaylar, akar mevlaya mevlaya hu mevlam hu" Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Öncelikle Bekir senin yazdıklarını okuyunca gülümsedim. Dostum sen bu davayı bir ağır ceza yada uyuşmazlık davası mı sanıyorsun. Yaptığın yorumlar onu gösteriyor. Savcıyı "eleştirdiğin" noktalar kusura bakmada iddianameyi değil savcıyı analiz etmek olmuş. Bu dava bir cinayet davası yada hırsızlık davası değil. Anayasa mahkemesinde görülecek bir parti kapatma davası. Bugüne kadar Anayasa mahkemesinde görülen parti kapatma davalarının iddianamelerine şöyle bir göz atsan yargıtay başsavcılarının hazırladıkları iddianamelere yani. Daha bir kaç ay önce DTP için hazırlandı iddianame. Savcı politika yapıyor demezdin bence. Savcı için "adeta bir siyasi partinin sözcüsü" demişsin. Buna dayanak olarakta kamu kurumlarında AKP'nin atadığı idarecilerin var olan bir yasağın delinmesine seyirci kaldığını iddia etmesini almışsın. Bu onu siyasi bir partinin sözcüsü mü yapar ? Herkesin gözü var değil mi? Daha dün kardeşimin işyerinin ruhsat metrekare farkıyla ilgili olarak Fatih Belediyesi Ruhsat Müdürlüğüne gittik. 4 bayan memurdan ikisi türbanlıydı. Belediye memurları devlet memurudur. Ve devlet memurlarının türbanlı olarak çalışması yasaktır. Kamuda hizmet verenlerin türban takabilmesi AKP'nin "kesinlikle olmayacak" dediği bir konudur. Ancak Belediyelerde türbanlı memurlar çalışmaktadır. 20 saat önce benim işlemimi yapan memure hanım türbanlıydı. Savcı nasıl siyasi parti sözcüsü gibi davranıyor söyler misin bana ? Yalan mı söylüyor? Hastanelerde, belediyelerde, kamu kurumlarında yasak olmasına rağmen türbanlı memureler çalışıyor. Yasak doğru mudur yanlış mıdır bu ayrı konudur. Ama bir idarecinin kanunların yasakladığı bir şeye göz yumması? Nerede duydun soruşturma açılıpda bir idareciye bu yüzden ceza verildiğini. Gazeteciler bakanın gözünün içine devlet hastanesinde türbanlı görev yapan doktorların resimlerini sokuyorlar. "Ben bunlara itibar etmem" diyor. Savcının bunları belirtmesi onu siyasi parti sözcüsü mü yapar ? Hukuk mantığına uymamaktadır diyorsun. Senin iddianamenin maddelerini eleştiriş şeklin hangi hukuk mantığına dayanıyor. Yani iddianemeyi hazırlayan savcının kişiliği üzerinden iddianameyi eleştirmek ? Bu tarzı ben biliyorum belli bir cenahtan. Bu nedir ? Savcı şöyle, savcı böyle, bu mu hukuk anlayışı yani. Zaman gazetesinden yaptığın bir alıntıyla örnekler vermişsin iyi güzelde. "Aile klavuzu" diye "erkeklerin kadınlarını hangi usullerde dövebileceğini " anlatan kitapçıkları dağıtan AKP'li belediye başkanına ne yaptı? ............. Yargıtay Başsavcısı'na şu ana edilen hakaretler, yapılan tehditler, hedef göstermeler, yıpratma kampanyaları, Parti kapatmanın demokrasiye aykırılığının yüzlerce katı aykırıdır demokrasiye. Savcıya saldırarak hukuki savunma olmaz. Ancak AKP ve yandaşlarının şu ana kadar yaptıkları bu ne yazıkki ülkemizde. İnsan düşünmeden edemiyor amaç ne ? DTP'ye kapatma davası açtığında aynı savcı, AKP'liler savcıyı övgüye boğmuşlardı. Herkesi hukuka saygılı olmayı, gerek başsavcılığı gerek Anayasa mahkemesini yıpratmamaya davet ediyorlardı. "Yargıya intikal etmiş konularda söz söylemeyiz" diyorlardı. "Herkesi hukuka güvenmeye" çağırıyorlardı. Peki şimdi? Başbakan Araf suresinden alıntı yaparak başsavcıyı cehennemlik olmakla itiham ediyor. Bülent Arınç başsavcıya "ölüm" ü hatırlatıyor. Savcı demokrasi katili ilan ediliyor. Bana AKP'nin tavrı hazırlıksız yakalanan suçlunun paniğini hatırlattı. Madem iddianamede iddia edilenler boş ve geçersiz. Bu panik niye ? Yaparsın güzel bir savunma, sunarsın mahkemeye. FP'den ayrılırken AKP kadrosu FPli kitleye "bunlar hep parti kapattırıyorlar" diyerek propaganda yapıyordu. İddianamedeki fiiller savcının iddia ettiği suçlarla örtüşüyorsa, fiileri işleyenlere elbette mahkeme ceza vermelidir. Ancak Partiyi kapatmak Türkiye siyasetini uzun yıllar alt üst edecek bir şey olur. Başsavcının dava açmasından sonra AKP'li bakanlar ve milletvekillerinin verdiği tepkiler (yandaş medyayı saymıyorum bile onların yaptığı tepki değil savcıya "hücum" borusu çalmak) Kendilerininde demokrasi ve hukuktan ne anladıklarını ortaya koymaktadır. Alıntı
Misafir gelincik Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Bugün cumhuriyet gazetesinin "Vaziyet" köşesinde şöyle bir yazı vardı paylaşmak istedim.Bu konuda gösterilen tepkileri KAYA ÇETİN Türkçeye çevirmiş: Bu olay demokrasi açısından kabul edilemez:Bizim cukkaları güvenceye alan rejime demokrasi denir! Milletimizin ağır bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımları bir kalemde silinip gitmesine izin vermeyeceğiz:Hortumlarımızı koruma azmindeyiz! Biz siyasette bildiğimiz doğruların arkasındayız;doğru adına ne biliyorsak onu yapmaya devam edeceğiz:Daha götürülecek çok mal var! AKP yi millet iradesi iktidar yaptı,milli irade her şeyin üzerindedir:Hortumların gücü adına! Yüzde 47 oy almış bir parti kapatılamaz:Pişmiş aşa su katmayın;ben sizi inanç ticaretimle döverim! AKP yanlış yapıyorsa,onu halk cazalandırır:Şu yargıyla bir hesaplaşalım,ondan sonra kulağınızın arkasını görürseniz ;sandığı da görürsünüz! Bu dava bizim oylarımızı arttırır ;Aziz Nesin aptalların oranını eksik söylemiş! Dışarıya rezil olduk,ekonomi de büyük darbe alacak ve ülke istikrarı,huzuru bozulacak:Götürdüklerimizden yabancılara da pay veriyorduk ,ne olacak şimdi? Halk bu girişime tepki verecektir:Seçimlerde kömür,erzak dağıttığımız insanlar;sevgili ****** nerdesiniz ses verin! Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Bu bağlantıdaki metin önemlidir: Açıklama Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 AKP’ye kapatma dersleri... Tamam, bu ülkede hukuka pek aldırmayan bir ordu-yargı işbirliği var. Biz bunu, 12 Eylül’de Anayasayı ortadan kaldıran darbecileri kutlamaya giden Anayasa Mahkemesi üyelerinde gördük, 28 Şubat’ta Genelkurmay salonlarını dolduran yüksek yargıçlarda gördük, 27 Nisan’da gördük, Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararında gördük, Danıştay Başsavcısı’nın “darbeleri öven” konuşmasında gördük. Gördük bunları. Bu iki gücün ülkeye gerçek bir demokrasinin gelmesine direndiklerini de biliyoruz. Bu da kimse için bir sır değil. Ama sistemin temellerini oluşturan bu iki güç bile daha sekiz ay önce halkın yarısının oylarını almış bir partiyi kapatmaya öyle kolay kolay karar veremez. Peki, nasıl oldu da Yargıtay Başsavcısı böyle bir kapatma isteğiyle ortaya çıktı? Bunu anlamak için biraz da AKP’ye bakmak lazım bence. Halkın yarısının oyunu almış bir parti neden böyle itilip kakılıyor? Çünkü AKP’nin bu güçleri cesaretlendiren “titrek” bir yanı var. Bastığı yere sağlam basmıyor. Yaptığı her şey “yarım” neredeyse. Avrupa Birliği’ne üye olmak istiyor ama bunun gereklerini bütünüyle yerine getirmek konusunda isteksiz. Fırsat bulduğunda hemen savsaklıyor. “Hukuk” diyor ama Şemdinli’nin üstünü örtüyor... Hrant’ın katillerini araştırmıyor. “Özgürlük” diyor ama “türbanı” özgürleştirirken üniversiteyi bütünüyle özgürleştirmek fikrinden uzak duruyor. “Eşitlik” diyor ama DTP’nin kapatılmasına karşı ciddi bir mücadeleye girmiyor, sadece kendini kurtarmaya çabalıyor. “Demokrasi” diyor ama 301. maddeyi kaldırma işini erteledikçe erteliyor. “Halkı kucaklıyorum” diyor ama kadrolara hep kendine benzer insanları yerleştiriyor. Net, açık, aydınlık bir görüntüsü yok AKP’nin, bu belirsizlik yüzünden kendini toplumda “saygıdeğer” bir konuma yerleştiremiyor, güvensizlik uyandıran bir kuşku bulutuyla dolaşıyor hep. Ne zaman Avrupa Birliği yolunda attığı adımlar gibi demokratça davranacak, ne zaman Şemdinli’de olduğu gibi hukuku da bir kenara iterek “sistem”le bir ittifak arayacak, kimse bilemiyor. Çok akıllıca bulduğu bu “belirsizlik” yöntemi sanırım AKP’nin en güçsüz yanı. Zaten darbeyi de hep aynı yerden alıyor. “Avrupa Birliği’ne gireceğim” diyerek “Kemalist baskıyı” sürdürmek isteyenleri tedirgin ederken, o baskıcı güçleri zaptı rapta alacak gerçek bir demokrasi ve hukuk sistemini oluşturmayınca, hukuksuz bir ortamda kendisini devirmek isteyen güçlerle yüz yüze geliyor. Avrupa Birliği üyeliği, demokrasi, evrensel hukuk... Bütün bunlar, buranın gizli egemenlerini çıldırtıyor. Siz hem bunları hedef diye söyler hem de gereğini yerine getirmezseniz, elinizde sizi koruyacak hiçbir alet olmadan vahşi ve öfkeli aslanlarla dolu bir arenanın ortasında çırılçıplak kalırsınız. Arkasındaki bütün oy desteğine rağmen AKP’nin yaşadığı da bu zaten. Sağlam bir demokrasi ve evrensel hukuk kuralları olmazsa, AKP kendini hukuksuzluktan beslenen bir büyük güce karşı nasıl savunacak? Ne kadar denerse denesin, onlarla anlaşamaz. Hukuksuz bir ortamda, ne kadar oy alırsa alsın onlar kadar güçlü olamaz. Dünya standartlarında bir demokrasiyle hukuk dışında, AKP’yi saldırılardan koruyacak hiçbir zırh yok. AKP ise kendi zırhını kendi deliyor bu kararsız, belirsiz, titrek duruşuyla. Bütün bu muhtıralar, “darbe övgüleri”, iddianameler, zırhın o yırtık yerinden mızraklıyor bu partiyi. Üstelik güven yaratmayan bu kaygan duruş, AKP’li olmadığı halde bu partiyi korumaya koşacak milyonlarca demokrat insanı da bu kavgadan uzak tutuyor. AKP’nin yanında yer almayan insanların hepsinin “Kemalist” olduğunu, “darbe istediğini” sanmak ciddi bir yanılgı olur bence. Onlar AKP’ye güvenmedikleri için bu kavgaya karışmıyorlar. Demokrasi isteseler de “AKP’yi demokrasinin temsilcisi” olarak görmedikleri için seslerini gerektiği kadar yükseltmiyorlar. AKP’ye bu titrekliği nedeniyle saygı duymuyorlar. Sanırım, AKP yöneticileri demokrasiyi ve evrensel hukuku kendileri açısından bir “tercih” olarak değerlendiriyor. Bu, ne onlar için ne de bu ülke için bir “tercih”, bu bir “mecburiyet”. Avrupa Birliği üyeliğine atılan adımla birlikte bu ülke aslanlarla dolu bir arenaya girdi. Ne oradan geri dönebilir ne de çıplak elleriyle aslanlarla başa çıkabilir. O aslanları kafeslerine sokabilmek için eldeki tek silah, demokrasi ve hukuk. Onları sağlam bir şekilde tutmazsanız... Ne kadar oy alırsanız alın kendinizi darbelerin, pençelerin, dişlerin açacağı yaralardan kurtaramazsanız. Sonunda birileri o aslanları kafeslerine sokar ama... O arada herkes de bitap düşer. Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Öncelikle Başsavcının hukuksal yeterliliği hakkında söz sahibi olabilmek için yeterli bir hukuksal alt yapıya... Ardından açtığı dava hakkında sonuçları üzerine karar verebilmek içinse Anayasa mahkemesinin tüzel kişiliğine sahip olabilmek gerekir... Bunun ötesinde her birimizin yapacağı değerlendirmeler taraf olmak yada olamamak üzerine devam edip gidecektir... Örneklerini iddianameyi hukuksal anlamda değerlendirmeye çalışan sayfalarda gözlemleyebiliyoruz... Cyranon'unda vurguladığı gibi..."iddianameyi değil savcıyı analiz etmek" ten öteye gidemiyor... Oysa iddianamenin temel dayanağı..."Anayasa ve Laiklik" üzerine... Yine Anayasaya ve hukuk'a ters düşmemek ve Anayasa ve -herkese lazım olarak dillendirilen- Hukuktan yana ve ( Demokrasinin temel değerlerinden sapmadan) objektif olmak adına... Yine iddianamenin içeriğinde yer bulan "Anayasa ve Laiklik" üzerine Baş savcının "Laiklikten ne anlaşılması gerektiği, bu ilkenin Anayasa'da ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ne şekilde yer aldığını anlatan satırlarını".... -(bunun nasıl hukuki bir iddianame olduğunu bana açıklanması lazım ...)- düşüncesinde olanların da okuması... Ve bu ifadelerde yer alan satırlarda Anayasa, hukuksal ve evrensel bir hatanın olup olmadığını objektif olarak değerlendirilmesi gerekir... Özetle taraf olduğumuz dünya görüşü ve kişisel siyasi taraflılığımız bu ifade edilenleri kapsamıyorsa... -Sol gösterip sağ vurmaktan kasıt- görevini, anayasa ve hukukun kendine verdiği sorumluluk ve görevini yerine getirenlerin analizi yerine... Taraf olmadığımız Anayasa maddelerinin ve anayasa mahkemesinin onlara dayanarak verdiği kararları eleştirmek daha tutarlı olacaktır... *** Aşağıdaki alıntıyı okumadan önce hatırlayalım... Şu andaki amacımız İddianamede yazılanların Savcını kendi görüşlerimi yoksa Anayasa yer alan madde ve ilkelerine mi dayandığını kavramaya çalışmaktır... -Laiklikten ne anlaşılması gerektiği, bu ilkenin Anayasa'da ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ne şekilde yer almaktadır- Savcının iddianamesini okuyarak anlamaya çalışmaktır... Anayasa ve Laiklik; SORU: Laiklikten ne anlaşılması gerektiği? Laiklik ilkesi Anayasa?da ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ne şekilde yer almaktadır?. *** Lâiklik, ortaçağ dogmatizmini yıkarak aklın öncülüğü, bilimin aydınlığı ile gelişen özgürlük ve demokrasi anlayışının, uluslaşmanın, bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve insanlık idealinin temeli olan bir uygar yaşam biçimidir. Çağdaş bilim, skolâstik düşünce tarzının yıkılmasıyla doğmuş ve gelişmiştir. Lâiklik, toplumların düşünsel ve örgütsel evrimlerinin son aşaması; ulusal egemenliğe, demokrasiye, özgürlüğe ve bilime dayanan siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisidir. İnsanı kul olmaktan çıkarıp birey yapan, bireye kişiliğini geliştirmesi için özgür düşünce olanaklarını veren, bu yolla siyaset-din ve inanç ayrımını gerekli kılarak din ve vicdan özgürlüğünü sağlayan ilkedir. Dinsel düşünce ve değerlendirmelerin geçerli olduğu dine dayalı toplumlarda, siyasal örgütlenme ve düzenlemeler de dinsel niteliklidir. Lâik düzende ise din, siyasallaşmadan kurtarılır, yönetim aracı olmaktan çıkarılır, gerçek ve saygın yerinde tutularak kişilerin vicdanlarına bırakılır. Dünya işlerinin lâik hukukla, din işlerinin de (inanç ve ibadet çerçevesinde) kendi kurallarıyla yürütülmesi, çağdaş demokrasilerin dayandığı temellerden biridir. Bu bağlamda; laik devlet düzeninde kamusal düzenlemelerin kaynağı dinî kurallar olamaz ve bu düzenlemelerin dinî kurallara göre yapılması düşünülemez. Demokratik ve lâik devlet, bireyler arasında inançlarına göre ayırım gözetemez. Herkes, dinini seçmekte, inançlarını açıklamakta, din ve vicdan özgürlüğü sınırları içerisinde serbesttir. Lâik bir toplumda, Devletin dinlerden birini tercih fikri, ayrı dinlere bağlı yurttaşların yasa önünde eşitliğine de aykırı düşer. Lâik ülkelerde, gerçek vicdan özgürlüğünden söz edilebilmesi, lâikliğin bu özgürlüğün de güvencesi olduğunu göstermektedir. Ayrıca devletin, her dinin mensuplarının kendi dinsel kurallarına tabi olarak yönetilmesini benimsemesi, çok hukukluğunun geçerlilik kazanması anlamındadır. Bu durum ise, devleti dışlayıcıdır ve dinler yönünden de ayrımcılık yaratmaktadır. Laik düzende, devlet dinlere karşı tarafsız olup, devletin tarafsızlığı dinsel özgürlüklerin sınırsızlığı anlamında değildir. Devlet, hak ve özgürlüklerin korunması yönünden bu alanda düzenlemeler yapabilir ve sınırlamalar öngörebilir. Ancak bu sınırlamalar yapılırken kuşkusuz, bir dinin korunması ya da baskılanması amaçlanmaz; demokratik toplum gereklerine göre hareket edilir. Türkiye'de lâiklik ilkesinin uygulanması, kimi batılı ülkelerdeki lâiklik uygulamalarından farklıdır. Lâiklik ilkesinin, her ülkenin içinde bulunduğu koşullarla her dinin özelliklerinden esinlenmesi ve buna göre değişik nitelikleri ve uygulamaları ortaya çıkarması doğaldır. İslâm ve Hıristiyan dinlerinin farklı özellikleri gereği, ülkemizde ve batı ülkelerindeki uygulamalar farklı olmuştur. Kaldı ki, aynı dinî benimseyen batı ülkelerinde de lâiklik anlayışı ayrılıklar göstermiş, değişik ülkelerde ayrı ayrı yorumlandığı gibi aynı ülkede farklı dönemlerde, kimi kesimlerce kendi anlayışları ve siyasal tercihleri doğrultusunda değişik biçimde yorumlanabilmiştir. Yalnızca felsefi bir kavram olmayıp yasalarla yaşama geçirilerek hukuksal bir değer kazanan lâiklik, uygulandığı ülkelerin, dinsel, sosyal ve siyasal koşullarından etkilenmektedir. Tarihsel gelişiminin farklılığı nedeniyle Türkiye için ayrı bir özellik taşıyan lâiklik, Anayasa ile benimsenen ve korunan bir ilkedir. *** ALINTI:Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı?nın AK Parti'nin temelli kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne açtığı davanın iddianamesinden. Alıntıyı okuduktan sonra tekrar vurgulayalım... Sizce Cumhuriyet baş savcısı kendi görüşlerini mi anlatmıştır.?... Yoksa anayasa ve anayasa mahkemesi kararlarında yer alan ifadeler mi kullanmıştır.?... Bu sorunun yanıtını vermeden yapılacak her değerlendirme iddianameyi hukuksal değil kişisel yaklaşımlarla ele almaktan öteye gidemez... Aslında verilecek yanıtın objektif olup olmaması kişisel bakış açısından kurtulabilmek için belirleyicidir... Özetle "Anayasada yer alan "LAİKLİK" üzerine katıldığınız yada katılmadığınız görüşler olabilir... O zaman yapılaması gereken anayasada ifadelerini bulan ve yer alan Laiklik üzerine taraf olmak... yada ona karşı olunduğunu ve nasıl bir anayasal ifadelerden yana olunduğunu belirtmek gerekir... Yani çaktırmadan aslında Anayasada yer alan laikliği kabullenmediğimizi açıkça ve dürüstçe belirtmek yerine... Sonuçları üzerine -Demokrasi, hukuk- söylemlerini de kullanarak savcı üzerinden karşı duruşumuzu ifade etmek... Hukuksal değerlendirme ve eleştiri değil başka bir şeydir. *tna Alıntı
Φ hoppa Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 20 Mart , 2008 -http://www.youtube.com/watch?v=8GQdGiS4CIo- Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Öncelikle Bekir senin yazdıklarını okuyunca gülümsedim. Dostum sen bu davayı bir ağır ceza yada uyuşmazlık davası mı sanıyorsun. Yaptığın yorumlar onu gösteriyor. Savcıyı "eleştirdiğin" noktalar kusura bakmada iddianameyi değil savcıyı analiz etmek olmuş. Bu dava bir cinayet davası yada hırsızlık davası değil. Anayasa mahkemesinde görülecek bir parti kapatma davası. Bugüne kadar Anayasa mahkemesinde görülen parti kapatma davalarının iddianamelerine şöyle bir göz atsan yargıtay başsavcılarının hazırladıkları iddianamelere yani. Daha bir kaç ay önce DTP için hazırlandı iddianame. Savcı politika yapıyor demezdin bence. Savcı için "adeta bir siyasi partinin sözcüsü" demişsin. Buna dayanak olarakta kamu kurumlarında AKP'nin atadığı idarecilerin var olan bir yasağın delinmesine seyirci kaldığını iddia etmesini almışsın. Bu onu siyasi bir partinin sözcüsü mü yapar ? Herkesin gözü var değil mi? Daha dün kardeşimin işyerinin ruhsat metrekare farkıyla ilgili olarak Fatih Belediyesi Ruhsat Müdürlüğüne gittik. 4 bayan memurdan ikisi türbanlıydı. Belediye memurları devlet memurudur. Ve devlet memurlarının türbanlı olarak çalışması yasaktır. Kamuda hizmet verenlerin türban takabilmesi AKP'nin "kesinlikle olmayacak" dediği bir konudur. Ancak Belediyelerde türbanlı memurlar çalışmaktadır. 20 saat önce benim işlemimi yapan memure hanım türbanlıydı. Savcı nasıl siyasi parti sözcüsü gibi davranıyor söyler misin bana ? Yalan mı söylüyor? Hastanelerde, belediyelerde, kamu kurumlarında yasak olmasına rağmen türbanlı memureler çalışıyor. Yasak doğru mudur yanlış mıdır bu ayrı konudur. Ama bir idarecinin kanunların yasakladığı bir şeye göz yumması? Nerede duydun soruşturma açılıpda bir idareciye bu yüzden ceza verildiğini. Gazeteciler bakanın gözünün içine devlet hastanesinde türbanlı görev yapan doktorların resimlerini sokuyorlar. "Ben bunlara itibar etmem" diyor. Savcının bunları belirtmesi onu siyasi parti sözcüsü mü yapar ? Hukuk mantığına uymamaktadır diyorsun. Senin iddianamenin maddelerini eleştiriş şeklin hangi hukuk mantığına dayanıyor. Yani iddianemeyi hazırlayan savcının kişiliği üzerinden iddianameyi eleştirmek ? Bu tarzı ben biliyorum belli bir cenahtan. Bu nedir ? Savcı şöyle, savcı böyle, bu mu hukuk anlayışı yani. Zaman gazetesinden yaptığın bir alıntıyla örnekler vermişsin iyi güzelde. "Aile klavuzu" diye "erkeklerin kadınlarını hangi usullerde dövebileceğini " anlatan kitapçıkları dağıtan AKP'li belediye başkanına ne yaptı? ............. Yapma be CYRANO; beni, bu konuda tek senin anlayacağını düşünmüştüm oysa ki; Dosya içerisinde delil olabilecek bazı şeyler vardır ancak olamayacak çok fazla şey vardır ve bunlar hukuk mantığına uymamaktadır. Ben, uymayanları buraya aktarıyorum. Hepsini almıyorum...Kendimce komik, olmaz, garip bulduklarımı buradan belirtiyorum diğerlerine pek dokunmuyorum...Sadece bunlar değil gariplikler ama ben, bana göre en garip olanlarını ekliyorum...Bunun da bilinmesini istedim... Bunları özellikle söyledim. Ne AKP belediyelerinde başıörtülü bayanların çalışmasına ne de diğer şeylere değinmiyorum. Savcının tamamen haksız olduğunu da söylemiyorum. İddianamede bir takım şeyler var ki, hukuk mantığına uymuyor diyorum. Komik oluyor. Kaldı ki, Anayasa Mahkemesindeki bu davada Ceza kanunu değilse de CMUK'un yargılamaya ilişkin usulleri uygulanacak. Savcıyı eleştirdiğin noktalar iddianameyi değil de savcıyı eleştirmek olmuş demişsin. Savcıyı eleştirdiğimde tabiki savcıyı eleştirmiş olacağım, iddianameyi eleştirdiğimde de iddianameyi. Ama sanırım, sen iddianameyi eleştireyim derken savcıyı eleştiriyorsun demek istemişsin galiba. Ehh, öyle de olabilir. Nihayetin de birinin söylediği komik olduğunda hem söylediğine hem de kendisine gülersiniz. Yazdıklarımı biraz üstün körü okumuşsun. Veya belli bir mantıktan "Savcı şöyle savcı böyle" dediğim yok. Başkalarının söylediklerine sinir olup, bana cevap veriyorsun. Ben iddianame üzerinden kalkıp da birilerini eleştirebilirim. Tarihte bir partiyi "kan emici vampir" "habis ur" diye niteleyen bir iddianameye imza atmıştı bir savcımız. Onu da bu şekilde eleştirmiştim. Zaman gazetesinden yaptığım alıntıyla cevap vermek önemli değil. Ben bir yazardan alıntı yaptım, hangi gazete olduğu önem arzetmiyor. Kaldıki yaptığım alıntıda ilgili kanunlar görülüyor. Ancak bu da önemli değil. Oradaki iddianamede ne dendiği önemli. Bir özgürlük algısıyla topluma sunulan türbana karşılık ülkemizde kadınların yoksulluk ve aşırı dinsel taassup nedeniyle ataerkil erkek egemenliğine tabi oldukları, bu ve benzeri nedenlerle yüksek öğretim hakkından yararlanamadığı toplumsal bir gerçektir. Davalı parti bütün bu sorunlara aklın ve bilimin, Cumhuriyetin laik eğitim politikalarının yol göstericiliğinde çözümler üretmek yerine Yahu, bundan size ne...Siz, savcısınız ve bir partiyi kapatmak için deliller sunmanız gerekiyor. Tutup da onların siyasi olarak aldıkları tavrı eleştirmek değil... Savcı hakkındaki en ağır sözüm "YALAN" la ilgili olandır. Bunun gerekçesini de tam olarak yukarda belirtiyorum. Ve Savcıya, AKP'ye kapatma davası açtı kötü adam, DTP'ye kapatma davası açtı iyi adam filan demiyorum. Tek tek, iddianameden metinler alarak doğru olup olmadığını belirtiyorum. Hukuk mantığına uygun olup olmadığına bakmaya çaba sarf ediyorum. AKP'nin nerelerde yanlış yaptığına değinmiyorum. Koskoca bir iddianame hazırlanmış hiç hataları olmasa böyle bir iddianame hazırlanabilir mi? Ama, bu benim konumun dışı. Konumun içi olan; Savcı, hangi hataları yapmıştır. İddianameyi okuyanlar kendileri karar versinler. Ya da benim alıntı yaptığım yerlere niye değinmiyorsunuz. Bunların nasıl iddia olup olmadığına niye değinmiyorsunuz... Siz, dahi daha orjinal iddialar bulabilecekken bu kadar basit, sığ, komik iddialar bir partinin nasıl kapatma gerekçeleri olabilir niye bu konularda konuşmuyorsunuz...Gidip, siz gördünüz bir belediye'de 4 tane başörtülü. Bu şeriatin gelmesi yolundaki başlı başına bir nedenken! iddianame niye bunlarla dolu değil. Mesele budur...Ben iddianameyi okuduğumda, bu iddianamenin bir iddianame olmadığını düşünüyorum. Ben Savcıdan hareketle iddianameye laf söylemiyorum. Ben, iddianameden hareketle Savcıya laf söyleyebilirim. Örneklersem; Bir kişi, yazdığı bir kitap da, bir ülkede şeriat olmazsa o ülkede haksızlık vardır. Bu ülkeye kesin olarak şeriat gelmek zorundadır, bunun için silahlı ve örgütlü mücadele şarttır, bu devleti ele geçirip sonra da İran'daki yönetimi kurmalıyız diye ifadesi olursa; Kitaptaki yazılanlara bakarak bu kişinin radikal islamcı biri olduğunu söyleyebiliriz. Veya örneği geliştirip değiştirebiliriz. Cinsel ilişki esnasında kırbaç, kelepçe şarttır. Bunlar olmazsa ben, o ilişkiden zevk almam derse biri onu pekala mazoşist olduğunu söyleyebiliriz. Yoksa, söyleyemez miyiz...Bunu söylediğimizde sen taraf tutuyorsun, o yüzden söylüyorsun diyebiliriz de; sizce bunları yazanın bu özelliği ortadan kalkar mı? Bu arada, illaki bir taraf tutmak söz konusuysa: BEN HUKUKTAN YANAYIM... Kimsenin de nerede bulunduğuna bağlı olarak "Benim bildiğim doğru Hukuk'tur" demesine aldırış etmem. Yanlışı kim, hangi yetkiyle söylerse söylesin yanlıştır. Şimdi, CYRANO; Ben burada Savcının doğru olarak yaptıklarını belirtmiyorum. Kendimce, yanlış olarak gördüğüm yönlerini belirtiyorum. Niye yanlış bulduğumu belirtiyorum. Bu noktada, Savcının kimliği mi yoksa iddianame mi esas alınıyor siz bir daha inceleyin... Başka birileri de incelesin... Selamlar ile... Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 SONRA OTURUP AĞLAMASINLAR...(1) AKP İslamcılığının -İslamın değil- beş şartı artık oluştu: Dedikodu.. Şantaj.. ***********.. Çıkarcılık.. Yolsuzluk.. Dinciliğin gün geçtikçe ağır bastığı medyayı da ancak maşayla tutabilirsin... * Peki, gün geçtikçe gelişip yoğunlaşan iletişim teknolojisi bizde neye hizmet ediyor?.. İslamcılığın beş şartına... Üstelik kuşkulu dinlemeler üzerine bina edilen kanıtsız tanıksız 'ne idüğü belirsiz' davalar da medyada özellikle pompalanıyor... Bir azgınlık.. bir azgınlık ki.. demeyin gitsin.. Neden bu ******?.. İslamcılar -ılımlısı ve köktencisi- artık ülkeyi, belediyeleri, devleti, her şeyi ele geçirdiklerine inanıyorlar... * Azgınlığın dinci gazete sayfalarına nasıl yayıldığına ilişkin bir örnek vereyim.. Dinci köşe yazarı yazıyor: "- Cumhuriyet mitinglerini düzenleyenlere derin devlet mi dersiniz, derin çete mi dersiniz?.." "- Devleti temsil eden 'Bayrak' ve 'Cumhuriyet' , devleti ele geçirmeye çalışan çetelerin eline geçmiş..." "- Özelleştirme İdaresi Başkanı'na düştü bu iş galiba... Hadi, derin devletin mallarını ve şirketlerini legal devlete, oradan da ihale yolu ile satış için TMSF'ye gidin... Cumhuriyet'in mal varlığını Cumhuriyet'in hazinesine irad kaydedin..." "- Devlet bir an önce, iddialar doğru ise, mahkeme kayıtlarına geçen iddialar çerçevesinde Cumhuriyet gazetesi, ÇYDD (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği), ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği), Vatansever Güç Birliği gibi derin yapıların paravan örgütlerine derhal el koymalı..." * Eveeet... AKP iktidarı belli hedefe doğru doludizgin yürüyor, yandaşları da içmeden sarhoş olmuşlar... Ülke altüst... Herkes birbirine soruyor: - Ne olacak?.. Bu gidişle bir şeyler olacak... Ama, ben Cumhuriyet'e "İslamcı AKP Devleti" nin el koymasını isteyen gazeteye şimdiden haber vereyim... Bir şeyler olduğunda sonuç düşündükleri gibi çıkmazsa, oturup mazlum rolünde ağlamasınlar. DİPNOT: (1) Cumhuriyet Gazetesi başyazarı İlhan Selçuk'un tutuklanmasına neden olan yazısı... ___________________________ Cumhuriyet/İlhan Selçuk/12 Mart 2008 Alıntı
Misafir karabekir Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Mehmet Şeker[email protected] En iyi 'kapama' tarifi Bir kilo kemiksiz et alın. Tercihe göre kuzu veya körpe dana eti olsun. Kasap Ali'ye kuşbaşının iki katı büyüklüğünde kestirin. Etleri soğuk su ile yıkayın. Suyunu süzdükten sonra, toprak tencerenin içine koyun. Üzerine üç-dört baş orta büyüklükte soğanı minik küpler şeklinde doğrayıp dökün. Döktünüz mü? Yağ da lâzım. Ama fazlasına gerek yok. Bir çorba kaşığından biraz fazla tereyağ yeterli. Birbuçuk diyelim. * * * Sonra şunları ekleyin: Kabuğu soyulmuş üç-dört diş sarımsak bütün halde. Taşköprü'den. Yarım çorba kaşığı kekik... Göz kararı tuz, el kararı pul biber... İki-üç tane bütün yeşil biber, bir kaşık salça... İki ya da üç tane de defne yaprağı... Hiç birini unutmayın ki noksanlık olmasın. Özellikle defne yaprağını. * * * Malzemeler tencerenin içinde size bakacaklar, siz ona bakacaksınız ve diyeceksiniz ki buna su da gerekir. Doğru... İçindekileri düzledikten sonra yüzey seviyesine kadar su koyacaksınız. Tencerenin kapağını kapatacaksınız. * * * Ve işin püf noktasına geleceksiniz. O da şu: Ayrı bir kap içinde, iki avuç un ile bir miktar suyu karıştırıp sıvı hale getirdikten sonra, o hamuru tencere kapağının kenarlarına süreceksiniz. Dışarıdan hava girmeyecek tencerenin içine. İçindeki buhar da dışarı sızmayacak şekilde kapak hamurla iyice kapatılacak. Biraz sonra kuruyacak, sımsıkı kapatmış olacaktır. Zaten bu yemek adını buradan almaktadır: Kapama. Kısık ateşt üzerinde, yaklaşık birbuçuk saat duracak, ağır ağır pişecek. * * * Toprak tencerem yok derseniz, düdüklüde de yapabilirsiniz. Fakat o zaman suyunu biraz daha az koymanız gerekir. Ayrıca hamurla kapatmaya da lüzum yok elbette. Tabii hamurla kapatmayınca, o yemeğin adına kapama demek de zor. Düdüklüde pişenin tadı, toprak tenceredeki kadar güzel olmaz ama yine de afiyet olsun. Biraz dinlendirdikten sonra servis yapabilirsiniz. * * * Bu yemeği pişirdiğinizde, sofraya otururken, yanınızda birkaç hukuk adamı bulunursa, onlarla beraber yemek daha keyifli olacak ve yemek daha lezzetli hale gelecektir. Hukuk adamı dediğim, avukat veya hukuk profesörü değil. Tercihan yüksek hâkim ve/veya başsavcı veyahut hepsi birden. Yanına salata, pilav ve üstüne de bir tatlı... Hepsinin ardından acı kahvelerinizi yudumlarken, geriye doğru kaykılıp göbeğinizi okşayabilirsiniz. Geğirmek serbest. Her zamanki gibi hafta sonu yokum. Öğleden sonra saat 2 gibi ayrılıyorum. Bugün biraz erken çıkacağım, şu türbanıyla ödül almaya çalışan kızın memleketine gidiyorum. Biraz geç kaldım ama bahçedeki narları budayıp, evin de yanına birkaç nar dikeceğim...Ah bir de iyi bir üzüm bulsam da damdaki asmaya üzüm aşılatsam...AHH...BİR TÜRLÜ İYİ BİR ÜZÜM AŞILATAMADIM... Yukardaki yemek tarifini deneyen arkadaşlar tarifin işe yarayıp yaramadığını belirtirlerse çok memnun olamayacağım. Olmayan malzemeler yerine başka şey kullanmayın içine koymak için. Ha, yanında yenilecekler kategorisinde ben bütün etli/sütlü yemeklerle beraber soğan yerim. Mevsimi olmasına rağmen bunun yanında yeşil soğan tavsiye etmiyorum...İllaki kuru soğan, kıramayanlar bıçakla dörde de keserek haklayabilirler... Kiminiz et kapama yemem diyorsa parti kapama da yapabilirsiniz...Hadi iyi tatiller ve afiyet olsun... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Türkiye Cumhuriyetinde seçilmişler Anayasal Suç işlediklerinde hükmü gereğince gereken yapılır. Kimse laf ebeliği yapmasın, ajitasyonla, Bülent Arınç ve R.Tayyip Erdoğan gibi bunuda kendilerine seçim yatırımı olarak görmek ve hatta ölüm de var edebiyatı yaparak, insanların duygularını "her zaman olduğu gibi" sömürmeye kalkmasınlar. O anlayışa sahip herkes ne der şeriatın kestiği parmak acımaz, bizde diyoruz ki "hukukun verdiği karar, anayasanın öngördüğü unsurlarda acıtmaz" Cumhuriyet Başsavcısı herhalde 162 sayfalık suç unsurlarını uydurmadı, yargının kararlarına herkes saygı duymak zorunda... Hiç kimse suçtan medet ummamalı... Suça göre ceza uygulaması esastır, oya ya da adama göre değil... Akp kapatılmalı, Akp gibi partiler bir daha bu ülkede iktidara hiç gelmemeli. Çünkü yalan üzerine siyaset yapıyorlar ve insanların duygularını, inançlarını, paralarını, sömürüyorlar... Bu ülke o kadar aciz değil ahlaklı, erdem sahibi, dürüst, demokrat binlerce insan var bu topraklarda... Menfii duygularla değil, Türkiye Cumhuriyetinin milli çıkarları doğrultusunda siyaset yapacak çok adam var, yeterki yalancılara itibar etmesin insanlar... Akp kapatılacak diye dövünenlerde oturup bir daha düşünsünler bu parti onlara ne verdi, verdiklerinin yanında ne aldı? Alıntı
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Menfii duygularla değil, Türkiye Cumhuriyetinin milli çıkarları doğrultusunda siyaset yapacak çok adam var, yeterki yalancılara itibar etmesin insanlar... kimdir bunlar acaba ? bir dahaki seçimde onları seçelim madem bu kadar eminiz ! saygılar Alıntı
Φ ucansahin Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 kimdir bunlar acaba ? bir dahaki seçimde onları seçelim madem bu kadar eminiz ! saygılar Vallahi bende cok merek ediyorum kimmis bu temiz politikacilarimiz. Sanki 80 yildir bu politikacilar hic secilmemisler gibi hareket ediyoruz. Evet AKP cok kötü yönetiyor ve tehlikeli bir parti, ama digerlerinin serietcilik haric ne farki var AKP'den ögrenmek isterim dogrusu. Aslinda AKP'nin varolusunda ve basarisinda sözüm ona bu temiz siyasilerin hicmi payi olmadi??? Yönetseydiler ülkeyi dogru dürüst, sorunlara cözüm bulmus olsaydilar ve rant icin imamhatip acmasalardi da basimiza bu belayi getirmeselerdi. Secmenleri yillardan beri kendileri bir cuval una ve sekere aldatarak oy toplamislardi. Aynisini AKP yapti ve daha basarili oldu. Hani derlerya, boynuz kulagi gecti misali. Bana göre hali hazirda temiz bir siyasetcimiz ve partimiz yok. Hepsi birbirinin aynisi, fark eden yok. Alıntı
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Aslinda AKP'nin varolusunda ve basarisinda sözüm ona bu temiz siyasilerin hicmi payi olmadi??? Yönetseydiler ülkeyi dogru dürüst, sorunlara cözüm bulmus olsaydilar ve rant icin imamhatip acmasalardi da basimiza bu belayi getirmeselerdi. Secmenleri yillardan beri kendileri bir cuval una ve sekere aldatarak oy toplamislardi. Aynisini AKP yapti ve daha basarili oldu. Hani derlerya, boynuz kulagi gecti misali. saygılar Alıntı
Misafir ali0_1 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Öncelikle Başsavcının hukuksal yeterliliği hakkında söz sahibi olabilmek için yeterli bir hukuksal alt yapıya...Ardından açtığı dava hakkında sonuçları üzerine karar verebilmek içinse Anayasa mahkemesinin tüzel kişiliğine sahip olabilmek gerekir... SORU: Laiklikten ne anlaşılması gerektiği? Laiklik ilkesi Anayasa?da ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ne şekilde yer almaktadır?. *** kimi kesimlerce kendi anlayışları ve siyasal tercihleri doğrultusunda değişik biçimde yorumlanabilmiştir. Yalnızca felsefi bir kavram olmayıp yasalarla yaşama geçirilerek hukuksal bir değer kazanan lâiklik, uygulandığı ülkelerin, dinsel, sosyal ve siyasal koşullarından etkilenmektedir. Buralara ve özellikle mavi yere dikkat ederseniz sayın gecekuşu buradaki ucu açıklığı da rahatça farkedebilirsiniz... Kimse bir zümrenin laiklik ya da demokrasi anlayışını sahiplenip onlar neyi aykırı buluyorsa onu taşlamak zorunda değildir... Madem hukuki altyapıdan da bahsetmişsiniz; o zaman subjektif tarih yorumunun geçmişin geleceğe hakimiyeti nedeniyle fazla tercih edilir bir yöntem olmadığını da hatırlatarak başlayayım ki bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak mahkeme kararı beni bağlasa da ben yargıçların fikirlerini hukuki veya siyasi anlamda kabullenmek zorunda değilimdir... Ve bakınız ki yukarıdaki Yargıtay basın bürosu açıklamasında savcının yaptığı iş nasıl ifade edilmektedir: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Anayasa ve Yasaların kendisine verdiği görev, yetki ve sorumluluk kapsamında, tasarrufta bulunarak ve takdir hakkını kullanmak suretiyle bir siyasi parti hakkında kapatma istemi ile Anayasa Mahkemesine dava açmıştır. Bu arada özel olarak AKP nin dava karşısında aldığı ilk hararetli tutumu hoş bulmadığımı da yeri gelmişken belirteyim, haklılık payları da olabilir tabi ama bu kadar önemli bir siyasi parti lider kadrosunun benim gibi bir ortalama vatandaştan daha sıcak tepki vermesi hoş olmamıştır... Saygılar... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Laik bir ülkede,iktidarlarin görevi rejimi korumaktir rejime karsi calismak degil,Laiklik bana uymuyor ben Laikligi sevmiyorumdan yola cikip devletin yasalari sulandirilamaz. Bugün Yargitay savcisina saldiranlar yarin Laik rejimi savunanlarada saldirmakta hicbir beis görmez,Laiklige karsi olan kesimi analiz ettigimizde karsimiza cikan tablo ürkütücüdür,ne kadar yobaz düsünen,ne kadar ALLAHA ortak olan var ise Laiklige karsidir,cünkü Laiklik bu yobaz cetelerinin önündeki engeldir,bu engelin kaldirilmasi icin heryol mübahtir.Kendini Allaha ortak görerek onun ayetlerini carpitanlar ülkemizde kan dökmek icinde hicbir sakinca görmezler.Yobazlik ve PKK ayni kulvarda ve en büyük tehlikedir. saygilarla Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2008 Emin Cölasanin ilginc bir yazisi cikti bugün. Bugün Yargitay Cumhuriyet bassavcisina kapatma davasi acti diye laf eden GÜL ve Erdogan'in daha dün yani AKP den önceleri neler söyledikleri ile ilgili.Cölasan "TÜRKIYENIN MILLI BÜTÜNLÜGÜ VE GÜVENLIGI"isimli kitabtan alintilar yaparak yazmis yazisini ve bugünkü Cankaya Fatihinin Refah partisi milletvekili iken bir seminerde neler söyledigini anlatiyor;bu yazilari okuduktan sonra Cumhuriyet bassavcisinin ne kadar hakli vede dogru olduguna bir kez daha inandim;BIZDEDE BÖYLE SAVCILAR OLDUGU ICINDE GURURLANDIM. Refah partili milletvekili Gül baki n bie seminerde hangi incileri dizmis: -..."Yüzyillardir bu cografyada yasayan insanlarimizin Islami degerlerle yogruldugu,Islami degerlerle kimligini buldugu apacik bir gercek.Bugün Türkiyede bir sistem bunalimi var,kendi bünyesine uymayan,kendi degerlerine zit ve zoraki uygulanmaya calisilan ve halka zorla diretilen bir sistem.(Laiklikten bahsediyor)Bu sistemin bünyemize nekadar zit oldugunu görüyoruz,halkina zit,halki ile barisik olmayan,ona düsman bir sistem icerisindeyiz.(CUMHURIYET REJIMI) inciler devam ediyor. ..."Hepimizin bildigi,CUMHURIYETCILIK,MILLIYETCILIK,HALKCILIK,DEVRIMCILIK,ve LAIKLIK olarak bunlari özetleyebiliriz.Ama isin ilginc yani su ki,bu milletin halki,bu millet bir araya gelipte biz devletci olalim,biz laik olalim,biz milliyetci olalim diye böyle bir karar vermemisler,bu ilkeler hep bu halka bir zorlatma seklinde dayatilmis ve uzun süre öyle devam etmis.Tam halka zit bir yönetim.Türkiye'nin bir Irak'a,Libya'ya benzeyen cok yanlari var.Neden?AYNI TEK ADAM POZISYONU.(ATATÜRK'Ü SADDAM VE KADDAFI ILE KIYASLIYOR) Bugün gidin,Irak'tada Libya'da da,Suriye'dede tek insan resimleri vardir heryerde.Her yerde tek insanin heykelleri vardir.(Korkusundan Atatürk'ün adini anamiyor) Refah partili milletvekili GÜL ,milliyetcilik konusundada engin görüslerini aciklamaya basliyor: ..."Milliyetcilik öyle olmus ki Türk'cülük seklinde alinmis.Mesela bunlari acik söylemek zorundayim."NE MUTLU TÜRK'ÜM DIYENE"lafini heryere yaza yaza Türkiye aslinda ilkel bir hale dönmüstür.(Bu fikirleri tasiyan insan MHP nin yardimi ile CANKAYA'ya cikarildi.) Simdi ne gariptirki Dogu ve Orta Anadoluya geldikce "ÖNCE VATAN"yazdigini görürsünüz,Batiya gittikce hic rastlamassiniz.Yani bunlar zorla halkin kendi inanc degerleriyle bütünlesmeyen bir dünya sistemini zorla kabul ettirmektir.(Önce vatan ilkesini bile reddetmekten cekinmiyor utanmiyor,heralde vatani olarak görmüyordur Türkiyeyi.Isin matrak tarafi bu sahis su andaki konumu nedeniyle BASKOMUTAN!Allah selamet versin.) Suda bir gercekki en birlestirici unsur din olmustur,ama Türkiye'de resmi ideoloji tarafindan din tehdit altina alinmis(Bu kadar yalan ancak Gül'yakisir)Türkiye'nin bütünlügünü tehdit eden en ziyade tahribati vermis olan sistemin ilkelerinden biride LAIKLIK ilkesidir.Laiklik olayidir.Din Türkiyede potansiyel bir tehlike larak görülmüstür.(Bunlari söyleyebilmek vicdan gerektirir olmayanlar ancak böyle söylerler.) Laiklik karsiti oldugunu asla saklamamis olan sahis simdi Yargitay Cumhuriyet Bassavcisi tarafindan acilan davaya tepki gösteriyor. Milletvekili GÜL devm ediyor: "..Bu acidan bu ikinci CUMHURIYET VE YENI OSMANLICILIK kavramlarinin ve tartismalarinin ortaya gelmesini BEN COK SAGLIKLI OLARAK GÖRÜYORUM VE GELECEGE ÜMITLE BAKIYORUM." Evet GÜL'ün gelecege ümitle baktigini onun Cankayada oturmus olmasindan daha iyi anlamaktayiz. Ayni KITAPTA Erdogan ile ilgili yazilardanda alintilar var CÖlasanin yazisinda ama ben fazla uzatma geregini duymadim cünkü Erdogan ve Gül dün nasillarsa bugünde aynidir,yani hem Atatürk hem Laiklik hemde Cumhuriyet karsitidirlar.Bu nedenle savcinin actigi dava yerindedir ve asla bir demokrasi ayibi degildir,Demokrasiyi arac olarak görenlere Demokrasi ayibi olamaz. saygilarla Alıntı
Misafir gelincik Gönderi tarihi: 22 Mart , 2008 Gönderi tarihi: 22 Mart , 2008 Recep Tayyip: Nakşibendi İskender paşa dergahı müridi Abdullah Gül: Necip F.K in Büyük Doğan ekolünden geliyor.Necip F.K nakşibendi şeyhi Seyyid Abdül Hakim Arvasi dergahının etkisiyle tarikat-cemaat ilişkilerine katıldı. Abdülkadir Aksu:Nakşibendi İskender paşa dergahı müridi Mehmet Ali Şahin: Nakşibendi İskender paşa dergahı müridi Beşir Atalay: Nakşibendi İskender paşa dergahı müridi Ali Babacan :Korkut Özal yetiştirmesi. Nakşibendi İskender paşa dergahı müridi Vecdi Gönül: İskenderpaşa dergahına yakın. Ali Coşkun : Nakşibendi İskender paşa dergahı müridi Kemal Unakıtan : Nakşibendi İskender paşa dergahı müridi Recep Akdağ : Nakşibendi İskender paşa dergahı müridi Binali Yıldırım : Nakşibendi İskender paşa dergahı müridi Sami Güçlü : Nakşibendi İskender paşa dergahı müridi Hilmi Güler : Nakşibendi İskender paşa dergahı müridi Zeki Ergezen : Nakşibendi İskender paşa dergahı müridi Murat Başesgioğlu : Said Nursi öğrencilerinden bir ara ülkücü olarak da tanınmıştı. Hüseyin Çelik :Nur tarikatı müridi Mehmet Aydın : Nurcuların fettullahçılar kolundan Bülent Arınç :Nur tarikatı Odak noktası olmak mı oda ne? Sayın savcım yaptığınızda iş mi şimdi . Ordu ile elele verip, demokrasiyi baltalamanın alemi var mıydı? Bu adamların laikliği yıkmakla uzaktan yakından bir alakası var mı ? Bilakis laikliğin teminatı ve koruyucusu bunlar .Ayıp, ayıp Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.