Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Kilis Sivil Mimari Örnekleri

    Kilis Sivil Mimari Örnekleri Kilis sivil mimarisinde evlerin plan düzeni çoğunlukla doğu-batı doğrultusundadır. Bunun da nedeni iklim koşullarından kaynaklanmaktadır. Kuzeyden gelen soğuk hava ve çöl soğuğunun önüne geçebilmek için yapıların cephesi daha çok güneşe yönelik olarak yapılmışlardır. Kilis evleri Gaziantep evleri ile çok yakın benzerlikler göstermektedir. Evler tek veya iki katlı olarak yöresel sarı, kırmızı ve siyah taşlardan yapılmışlardır. Yapıların duvarları beyaz veya kirli sarı renkte taşlardan olup kemer, kapı girişleri ve pencere çevreleri alternatifli olarak yerleştirilmiş siyah, beyaz ve kırmızı taşlardan kuşaklarla çevrilidir. Çoğunlukla avlu içerisindeki evlerde hela, kiler ve mutfak, çamaşırlık ve ahırlar gibi yapılar avlunun bir kenarına tek katlı olarak yerleştirilmiştir. Bu bölümlerin üzeri toprak damlı olarak yapılmışlardır. Bunun da nedeni un, bulgur gibi yiyecekler ve meyveler burada kurutulmuş olmalarıdır. Kilis evlerinin ön yüzleri iki katlı olup alt katlar kalın ve muntazam yontulmuş taşlardan subasman şeklinde yapılmışlardır. Sokağa yönelik cepheler tamamen sağır duvarlar halindedir Evler daha çok içe yöneliktir. Cephelerin ortalarına yuvarlak kemerli giriş kapıları yerleştirilmiştir. Kapılar kırmızı,siyah ve beyaz taşlarla çevrelenmiştir. Evlerin giriş kapıları bazen yuvarlak kemerli bazen de düz lentoludur. Bu kapıdan bahçe içerisinde olmayan evlerde dar bir dehlize oradan da zemini siyah ve beyaz taşlarla döşenmiş bir avluya girilmektedir. Bu evlerde avlu çevresine sıralanmış olan odalar yazlık ve kışlık olarak iki ayrı konumda düzenlenmiştir. Buradan merdivenle evin üst katına çıkılmaktadır. Bu kat daha çok geleneksel Türk evi plan tipinde olup, ortadaki sofanın iki yanına odalar sıralanmıştır. Bunlar genellikle yatak odalarıdır. Odaların içerisinde yüklükler, dolaplar ve raflar bulunmaktadır. Bazılarında ise gusülhaneye de yer verilmiştir. Odaların önlerinde eşikler Kilis evlerini vazgeçilmez bir öğesidir. Yüksek tavanlı odaların en süslemeli yerleri de tavanlardır. Tavanlara ağaç işlemeli göbekler yapılmış ve buradan çıkan çıtalar boş alan bırakmamacasına tüm tavanı kaplamıştır. Pencereler dar ve uzundur. Ancak iklimden ötürü çoğunlukla pencerelerin küçük oldukları da dikkati çekmektedir. Bazı evlerde pencerelerin üzerlerine kuşlara özgü küçük kuş evler veya kuş yuvaları yapılmıştır. Pencere kapaklarına ve kafesler evlerde özen gösterilmiştir. Pencere kapakları ve kapılar yöresel ağaç işçiliğinin güzel örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Kilis evlerinin en büyük özelliği üst örtüler toprak dolgulu dam şeklinde oluşudur. Bunun da nedeni yaz aylarında çok sıcak olan şehirde geceleri burada yatıma geleneğinin sürmesidir. Kilis’de XIX.yüzyıldan kalan yabancı mimariden esinlenen taş yapılar çoğunluktadır. Türkiye’nin bir çok yerinde olduğu gibi yeni yapılanma Kilis’te de kendisini göstermiştir. Yeni açılan cadde ve sokakların çevresinde modern yapılar birbirini izlemektedir.
  2. _asi_

    Kilis Cami ve Mescitleri

    CAMİLER ALACALI CAMİSİ (Katran Camisi) 1460 yılında Hacı Yusuf Ramazanoğlu Emir Nasreddin yaptırılan bu cami İnaplıkütah Mahallesi’nde ( Hurufat Defterlerindeki kayıtta Kızılca Mahallesi İplik Pazarı ) olup, diğer adı da Küçük Cami’dir. Yöre halkının “Katrancı Camisi” adıyla andığı bu yapı gördüğü onarımlarla özgünlüğünü yitirmiş yerine 1962 yılında bugünkü cami yapılmıştır, MUALLAK CAMİSİ (Hasan Bey Camisi) Meşheddlik Mahallesi Odun Pazarı Caddesi’nde bulunan camiyi Tanrıverdi Hasan Bey (Hasan Bey, Şamlı olan Hasan Bey Kilis’te muhassıl olarak görev yapmış ve Canbold ailesinin kahyası olarak bilinir) yaptırdığı için, Hurufar Defteri’ndeki kayıtlara “Hasan Bey Camisi” olarak .geçmiştir. Beşik örtüsü kemerlerin üstünde yükseldiğinden yöre halkınca “muallak” yani “havada boşta duran, bir yere dayanmadan duran” adı verilmiştir. İki katlı olan caminin alt katında dükkanlar ve eşya, mal saklanacak yer (mahzen ,depo) üst kata da ibadethane yer almaktadır. Yapının doğusunda yer alan küçük bahçede kuyu, hücre, abdesthane muslukları ve hela bulunmaktadır. Harim ikinci katta olup; biri kuzeydoğuda diğeri batıda iki kapılıdır Kuzeydoğudaki kapı yalındır, batıdaki kapı minarenin kaidesinin altında olup, yüksek ve sivri kemeriyle portal gibidir. Son cemaat yeri olmayan Muallak Camisi’nin harimine basık kemerli bir kapıdan girilir. Kapının üzerinde ve iki tarafında dikdörtgen biçiminde düz atkılı iki pencere vardır. Kıbleye paralel uzanan harim tek sahınlıdır. Mihrabın önündeki kare planlı alan, küçük bir kubbeyle örtülmüş olup; kubbeye geçişte pandantifler kullanılmıştır. Kubbenin ağırlığı dört tarafındaki sivri kemerler üzerinden gömme ayaklara verilmiştir. Kubbeyle örtülü mihrap önü mekanı, çapraz ve beşik tonozla örtülmüştür. Sivri kemerli bir niş olan mihrap, ince bir frizle kuşatılmış olmasına karşın oldukça sadedir. İki yanında kandil askılığı için konulmuş konsollar vardır. Mihrabın üstünde vazo biçiminde bir kabartma ve yukarısında da öküz gözü pencere vardır. Mihrabın sol yanında olan minber ise, sonradan yapılmıştır. Minaresinin kaidesi kare planlı ve köşeleri pahlı ve pabucu sekizgendir. Onikigen olan gövdesinde tek bilezik, tek şerefe vardır. Şerefe altı mukarnaslı olup, külahı taştan yapılmıştır. Caminin dikkate değer süslemesi batı yüzündeki yüksek ve sivri kemerli portalıdır. Kapının sivri alınlığı yüzeysel dişlerle çevrilmiştir. Harime açılan kapının söve ve kemerlerinde kullanılan renkli taşlar caminin görünümü etkileyen temel süsleme öğeleridir. HİNDİOĞLU CAMİSİ İ.Hakkı KONYALI’ya göre Kilis voyvodası Kör Hüseyin Ağa tarafından 1664 yılında yaptırılan bu cami, Hindioğlu Mahallesi Dedeağa Sokak’tadır. Biri doğu yönünden diğeri batı yönünden olmak üzere iki girişli bir avlusu vardır. Doğuda-ki giriş kapısı sivri kemerlidir. Avluya girişi sağlayan yol ( kemerin arkasındaki beşik tonozlu bir dehliz) aynı zamanda cami minaresinin kaidesidir. Avlusunun doğu ve kuzey tarafında medrese hücreleri bulunan cami son cemaat yeri ile birlikte dikdörtgen planlıdır. Son cemaat yeri üç kemerlidir. Kemerler ortada iki sütuna, yanlarda gömme ayaklara binmektedir. Buranın kuzey tarafındaki köşelerde, gömme ayakların güneyindeki yüzlerde yöre halkınca “Sadaka Taşı” olarak nitelenen birer tane niş vardır. Harime, son cemaat yerinden sivri kemerli bir kapıyla girilir. Kıbleye paralel tek sahınlı ve dikdörtgen planlı olan harim ile son cemaat yerinin üzeri ahşap örtülü, kiremitli, kırma bir çatıdır. Caminin mihrabı hafif sivri kemerli bir niştir. Mihrap nişinin üstünde ve iki yanında birer tane konsol ile süslemesiz silmeler vardır. Mihrabın sağında yer alan minberin taht kısmı, duvara çakılmış iki konsol üzerinde olup; sonradan yapılmıştır. Kısa gövdeli ve silindirik olan minaresi, düzgün kesme taşlardan yapılmıştır. Şerefesi dört küçük sütun üzerine oturmuş olup; şerefe altı mukarnaslarla doldurulmuştur. Minarenin sağında bulunan hücrenin altında “Selçuklu" tekniğinde yapılmış kubbeli bir türbenin sadece alt kısmı (cenazelik kısmı) kalmıştır. İ.Hakkı KONYALI’ya göre bu türbe Şeyh Osman ÇELEBİ adlı kişiye aittir: ÇALIK CAMİSİ Aşıt Mahallesi’nde (eski adı Kızılca Mahallesi) olan bu cami Hurufat Defterlerindeki kayıtlara göre “Hacı Ali Bin Mehmet Ağa” ,”Çalık Hacı Ali” tarafından yaptırılmıştır. Üç kapılı girişi olan avlusunda minare, medrese hücreleri, taş bilezikli kuyu ve camiyi yaptıran Hacı Ali oğlu Çalık Mehmet Ağa ile eşine ait olduğu söylenen mezarlar vardır. Kıbleye paralel uzanan tek sahınlı, iki kubbeli bir harimi olan Çalık Camisi, altı serbest, bir gömme ayağa binen altı sivri kemerli, ahşap örtülü, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Son cemaat yeri üç kemer gözlü olup; bunlar serbest yığma ayaklara binmektedir. Buradan harime basık kemerli bir kapıdan girilmekte; kapının her iki yanında düz atkılı, üçgen alınlıklı, dikdörtgen biçiminde iki tane pencere vardır. Mihrap önü kubbeli olup, kubbeye geçişler için ikişer tane büyük üçgenler kullanılmıştır. Yüksekçe olan yuvarlak kasnaklı kubbenin ağırlığı, tonozların (beşik ve sivri kemerler) kemerleri ile gömme ayaklara bindirilmiştir. İki mihraptan özgün olanı, son cemaat yerinin eski kanadından harime açılan kapının ekse- ninde bulunmaktadır. Günümüzde dolap olarak kullanılan bu yer, sağ ve sol üst köşelerinde birer konsol bulunan, sivri kemerli bir niştir. Harim, yapılan onarımlarla genişletilince bu özgün mihrap iptal edilmiş; her iki bölümün ortasındaki pencere kapatılarak mihrap biçiminde düzenlenmiştir. Avlunun sağ tarafında harimin güneybatı köşesine bitişik olan minarenin kaidesi kare planlı, üst kısmı pahlıdır. Çokgen gövdesinde iki tane kuşak bulunan, minare tek şerefelidir. Şerefe altı mukarnaslıdır. Korkuluklarında ajur tekniğiyle işlenmiş yıldız biçiminde motifler vardır. Peteği silindirik, külahı konik ve taştan yapılmıştır. Çalık Camisinin en süslü yanı, şerefe altındaki - çinileri önemli bir kısmı dökülmesine karşın - minaresi ve güneybatı yönündeki portaldır. Siyah ve sarı renkli taşların sıralı kullanılışı yanında sekizgen ve zikzaklı motifler göze batan başlıca süslemelerdir. PİRLİOĞLU CAMİSİ Arslan Mahallesi Nahaslı (Nahaslı Çeşme Sokak) Sokak’ta bulunan Pirlioğlu camisi, yaşlıların anlattıklarına göre eski Kilis (Kilis geçmişte o kadar verimli ve bereketli bir yermiş ki, ‘Küçük Mısır’ denirmiş) yerleşiminin tam ortasında bulunuyormuş. Üç ayrı yönden giriş kapısı olan avlusunda çeşme, bilezikli bir kuyu, abdesthane muslukları ve hücreler vardır. Tam kare olmasa da kareye yakın bir planı olan caminin, üç kemer gözlü son cemaat yeri serbest ayaklara binen beşik tonozlarla örtülmüştür. Sonradan yapılan onarımlarla kemer gözleri, perde duvarlar örülerek kapatılmış; duvarların ortalarına kapı, kemer kavislerine de camekanlı pencereler yapılmıştır. Son cemaat yerinden harime geçiş basık kemerli bir kapıyla sağlanmaktadır. Bu mekana açılan pencereler, düz atkılı ve ücgen alınlıklıdır. Yağmur suları taştan yapılmış ve özgünlüğünü yitirmemiş iki çörtenle boşaltılmaktadır. İki sahınlı olan harim, kıbleye paralel olarak enlemesine gelişmiştir. Harimin çapraz tonozları ikisi serbest, onu gömme olmak üzere toplam on iki ayağa binmektedir. Yalın bir nişten ibaret olan mihrap, kapı ekseninde olup, çevresi tahta kaplıdır. Kıble duvarına paralel olarak yerleştirilen minber sonradan yapılmıştır. Avlunun batısında, son cemaat yerinin kuzeybatı köşesinde olan minareye, avludaki hücreden geçilmektedir. Dikdörtgen planlı kaidesinin üst köşeleri pahlıdır. Tek şerefeli olan minarenin şerefe altı, profilli silmeden sonra mukarnaslarla doldurulmuştur. Yuvarlak gövdeli peteğin üzerine taştan yapılmış konik bir külahı vardır. Düzgün kesme taştan yapılan “43” basamaklı minarenin alemi yoktur. Son cemaat yerinin orta kemerindeki kilit taşının üzerinde, kare biçiminde bir taşa işlenmiş yuvarlak kabartma motifli bir rozet ve bunun ortasındaki sekiz kollu yıldız caminin en süslü öğesidir. HASANATAR CAMİSİ Eski adı Kazılca Mahallesi olan Deveciler Mahallesinde bulunan bu camiyi Hurufat Defterlerine göre Attar Hasan yaptırmıştır. Batıdan girişi olan avlusunda, sonradan yenilenen iki hücre, bir eyvan, abdest muslukları ve helalar yer almaktadır. Tek sahınlı kıbleye paralel uzanan çapraz tonozlarla örtülü küçük bir mescit olan yapıya, sonradan son cemaat yeri eklenmiştir. Mihrabın ekseninde olan kapıdan son cemaat yerine, buradan da harime girilmektedir. Harim, kıbleye paralel iki sahından oluşmuş; ortada iki serbest, yanlarda gömme ayaklara binen çapraz tonozlarla örtülmüştür. Dokuz pencereden ışık almasına karşın tonozların bindiği ayaklar kısa olduğundan harim basık ve loştur. Yalın bir nişten ibaret olan mihrabın sağ tarafında beş basamaklı bir minber yer almaktadır. Minberin kapısı basık kemerli ve mukarnaslı olup, kapı kemerinin bindiği ayaklarda ikişer tane gömme sütunce bulunmaktadır. Taht kısmında da dört sütuncuk üzerine oturan küçük bir kubbe vardır. Minare harimin batı yönündeki duvarında olup dikdörtgen kaideli vekaidenin üst kısmı pahlıdır. Düzgün kesme taştan yapılan minarenin kapısı harime açılmaktadır. Kısa ve silindirik gövdeye sahip olan minarenin külahı taştan yapılmış ve koniktir. Şerefenin altında profilli silmeler kullanılmış ve silmelerin üzerinde şerit biçiminde uzanan motifler vardır. Şerefenin altındaki bu yelpaze biçimindeki motifler caminin tek ve en önemli süsleridir. TABAKHANE CAMİSİ Tabakhane Mahallesi’nde (eski adı Meşhedlik Mahallesi) olan cami, Hurufat Defterleri kayıtlarında “Bağhane Camii, Şeyh Gökçe Camii Şerifi, Şeyh Gökçe Ferdi Camii, Debbağhane Camii” adlarıyla geçer. Minaresi dışında tüm özelliklerini yitirmiştir. Düzgün kesme taşlardan yapılan minarenin kaidesi kare planlı ve köşeleri pahlıdır. Tek şerefeli olan minarenin gövdesinin ortasında friz vardır. Şeref altı üç sıra mukarnas, mukarnasların alt ve üst kısımlarında işlemeli silmeler vardır. Onaltıgen olan gövdede araklı olarak sıralanmış sekiz tane çini, çini olmayan yüzeylerde çam ağacına benzer motifler vardır. Şerefe korkulukları ajur tekniğiyle işlenmiş motiflerle süslenmiştir. Yuvarlak olan peteğin silmeleri ile külahın dört yüzüne yerleştirilen birer tane çini dikkat çekicidir. CÜNEYNE CAMİSİ Eski adı Meşhedlik, bugünkü adı “Abdioymağı” olan mahallenin, “Odupazarı” yöresindedir. Bu yörede Kilis’in fethi sırasında şehit düşen Müslüman sahabilere (Hz.MUHAMMED’i görmüş ve Kendileri’nin sohbetinde bulunmuş olan mümin kişi) ait mezarlar bulunduğundan; mahalleye, “meşhedlik” yani “bir adamın şehit olduğu veya bir şehidin gömüldüğü yer, şehitlik” adı verilmiştir. Camide, sahabelerin şehit düştüğü yere yapıldığından “küçük cennet” anlamına gelen “cüneyne” adı verilmiştir. Kilis’te Ulu Cami’den sonra en eski cami olan Cüneyne Camisi, sonradan yapılan müdahalelerle özgünlüğünü yitirmiştir. Günümüze özgün olarak kalabilen minaresi, avluya geçilen sivri kemerli bir kapı üzerindedir. Kaidesi kare planlı olup, küp kısmının köşeleri pahlıdır. Kalın ve hantal olan gövdesi çokgen (onikigen) biçinmindedir. Tek şerefeli minarenin, şerefe korkulukları süssüzdür. Şerefe altı mukarnaslarla doldurulmuş, mukarnasların alt ve üstlerinde silmelere - birer tane - silmelere yer verilmiştir. Silindirik olan peteği ile külahı taştan yapılmıştır. ŞEYH HİLAL CAMİSİ (Şeyh Ahmet Camisi) Bu yapı eski adı “Kıbeli (Kıbeli Mahallesi çok büyük bir mahalleymiş, günümüzde Çaylak ve Muhali adıyla iki ayrı mahalleye bölünmüştür)” bugünkü adı “Çaylak” olan mahallede olup; 1631 yılında Şeyh Hilal tarafından yaptırıldığı için “Şeyh Hilal” , 1937 yılında Şeyh Ahmet’e satıldığı için de “Şeyh Ahmet Camisi” adıyla anılır. Caminin bir tek minaresi özgün olup; 1643 yılında Musa kızı Fatma tarafından yaptırılmıştır. Avlunun kuzeybatı köşesinde olan minarenin, kare olan kaidesinin köşeleri pahlıdır. Çokgen ve kalın minare gövdesi düzgün kesme taştan yapılmıştır. Tek şerefeli ve şerefe altı üç sıra mukarnaslarla doldurulmuştur. Minare gövdesinin güney yönünde bulunan kapının üzerindeki yazıtın biraz yukarısında, önemli bir kısmı dökülmüş ve yıpranmış sekiz kollu bir yıldız biçiminde çini bir pano vardır. Panodaki yıldızın kollarında da, bitkisel motiflerle birer tane beşgen ve daire biçiminde motif vardır. Siyah, kahverengi, yeşil, açık ve koyu mavi renklerin kullanıldığı bu çini, yapının tek süslemesidir. ŞEYH SÜLEYMAN CAMİSİ ( Şeyhler Camisi) Şeyhler Mahallesi’nde Eşref Kasteli karşısındadır. Yapıldıktan sonra birkaç kez onarılan camiden geriye, özgün olarak sadece minaresi kalmıştır. Avlu kapısının doğusunda olan minare, düzgün kesme taşlardan yapılmıştır. Kaidesi kare planlı ve köşeleri pahlı olan minarenin iki kuşaklı gövdesi, oldukça kalındır. Tek şerefeli olan minarenin şerefe altı mukarnaslarla doldurulmuştur. TÜRKLER CAMİSİ Bölük Mahallesi (eski Sibat ve Kana Mahallesi) Küçük Çarşı Sokak’ta (Binbaşı Sokak) bulunan Camiden günümüze sadece minaresi kalmıştır. Kaidesi kare planlı ve köşeleri pahlı olan minare; kesme, kirli kalkerli taşlardan yapılmıştır. Çokgen olan gövdesi oldukça kısadır. Peteği (petek,gövdeye göre daha ince) ve külahı taştan yapılmıştır. Şerefe altı, altında yuvarlak bir silme bulunan mukarnaslarla doldurulmuştur. KÖR İMAM CAMİSİ (Merkez) Kilis’in güneyinde, Odun pazarı Caddesi’nde bulunan bu caminin kitabesi bulunmadığından, kaynaklarda da belge ve bilgiye rastlanmadığından banisi ve yapım tarihi bilinmemektedir. Cami mihraba paralel iki sahından meydana gelmiştir. İki yığma ayak ve bunları birbirine bağlayan sivri kemerler caminin üst örtüsünü taşımaktadır. Bugünkü durumuyla orijinalliğini bütünüyle yitirmiştir. ÇEKMECELİ CAMİ (Merkez) Kilis Bölük Mahallesi’nde, Şeyh Efendi Tekkesi’nin doğusunda bulunan bu caminin kitabesi bulunmamakla beraber, kaynaklarda Çekmecelizade Hacı Mustafa Efendi tarafından 1757 yılında yaptırıldığı yazılıdır. Bu cami 1909, 1910, 1950 ve 1959 yıllarında onarılmış ve orijinal durumu ile ilgili hiçbir iz günümüze gelememiştir. Bunun dışında eski mimarisi ve planı da bilinmemektedir. Caminin yanında kare kaideli, yuvarlak gövdeli, iki şerefeli minaresi bulunmaktadır. Dikdörtgen planlı olan caminin üzeri çatı ile örtülüdür. ZEYTİNLİ CAMİSİ (Merkez) Kilis Yeni Mahalle’de bulunan Zeytinli Camisi’nin kitabesi günümüze gelemediğinden ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yapı üslubundan caminin XIX.yüzyılın ortalarında yapıldığı sanılmaktadır. Cami, üç kemerli ve üç bölümlü son cemaat yeri ile iki sahınlı ibadet mekanından meydana gelmiştir. Son cemaat yerinden basık kemerli bir kapı ile 10.00x5.70 m. ölçüsündeki ibadet mekanına girilmektedir. İbadet mekanı ortadaki kısa bir sütuna ve yanlardaki gömme ayaklara oturan iki kemerle iki sahna ayrılmıştır. İbadet mekanı beş pencere ile aydınlatılmıştır. Kesme taştan yapılan caminin dış duvarlarında sade bir mihrap nişi, onun sağ ve sol duvarlarında dışarıya doğru çıkıntılı birer konsol bulunmaktadır. Mihrap da dışarıya doğru çıkıntılıdır. Caminin minberi bulunmamaktadır. Ayrıca içerisinde herhangi bir bezeme elemanına rastlanmamaktadır. Caminin orijinal minaresi yoktur. Bugünkü minare 1975 yılında yapılmıştır. HELVACIOĞLU CAMİSİ (Merkez) Kilis Helvacıoğlu Mahallesi, Helvacıoğlu Çıkmazı ile Güllübahçe Sokağı’nda bulunmaktadır. Helvacıoğlu isimli bir kişi tarafından yapılmıştır. Kitabesi bulunmamaktadır. Caminin bugünkü yapısı 1903 yılına aittir. Cami geniş bir avlunun güneyinde, dikdörtgen planlı bir yapı olup, tek sahınlıdır. Önünde son cemaat yeri yoktur. İbadet mekanı üç çapraz tonoz ile örtülüdür. Bu tonozlar kuzey, güney köşelerindeki gömme ayaklar tarafından taşınmaktadır. İbadet mekanı basık kemerli on pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrabı son derece basit olup, minberi bulunmamaktadır. Caminin yapımında kesme taş kullanılmıştır. BAYRAKLI (Çirazoğlu Camisi) CAMİSİ (Merkez) Kilis Ketenciler Mahallesi, Çırazoğlu Sokağı ile Kıbrıs Parkı arasındadır. Caminin yapım kitabesinden Bayraklı oğlu Kasım tarafından 1598’de yaptırıldığı öğrenilmektedir. Harap bir halde olan bu cami 1937 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kadro dışı bırakılmıştır. Cami ile ilgili olarak Hurufat Defterlerinde herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu bakımdan caminin orijinal durumu ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Bugünkü cami 1956 yılında yeniden yapılmıştır. Kesme taştan, dikdörtgen planlı, çatılı bir cami olup, yuvarlak kemerli pencerelerle cami içerisi aydınlatılmıştır. Mimari yönden bir önemi bulunmamaktadır. KESİK MİNARE CAMİSİ (Merkez) Kilis Karaali Mahallesi’nde bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre Hacı Satılmış oğlu Hacı Osman isimli bir kişi tarafından 1620 yılında yaptırılmıştır. Başlangıçta mescit olarak yapılan bu caminin doğu tarafına minaresini Halil Paşa eklemiştir. Zamanla bu minarenin bir kısmı yıkılmış, bu yüzden de Kesik Minare ismi buraya yakıştırılmıştır. Caminin orijinal yapısı ile Halil Paşa’nın yaptırmış olduğu minare ve çevresindeki medreseden günümüze hiçbir iz gelememiştir. Cami 1950 yılında yıkılarak genişletilmiş ve betonarme olarak yeniden yapılmıştır. Taş minaresi de 1958 yılında yapılmıştır. Caminin son cemaat yerinde Arapça yapım kitabesi, ibadet mekanının kuzeydoğu köşesindeki kapı üzerinde eski minarenin yapım kitabesi, avlunun kuzey tarafındaki medrese hücrelerinin kalıntıları üzerinde bir başka kitabe bulunmaktadır. Bu kitabeler Ebcet hesabına göre 1957 tarihini ortaya koymaktadır. Caminin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır.
  3. _asi_

    Kadı Camisi

    KADI CAMİSİ (Kara Kadı Camisi) Büyükkütah Mahallesi Cumhuriyet Caddesi’nde bulunan camiyi Hurufat Defterlerindeki kayıtlara göre “Karakadı” adlı bir kişi yaptırmıştır. Aslında kare planlı cami sonradan (1822, 1878, 1889, 1900, 1938, 1995) gerçekleştirilen onarımlarla genişletilmiştir. Son cemaat yerindeki kemerler yapının kuzey köşelerindeki birer gömme ayakla, ortadaki yedi tane dikdörtgen yığma ayağa binmektedir. Son cemaat yerini örten çapraz tonozlar kuzeyde ayakların tablalarına, güneyde de konsollara binmektedir. Tonozların bindiği ayaklarla harim, iki sahına bölünmüş ve sonradan yapılan müdahalelerle doğu batı yönünde büyültülerek, genişletilmiştir. Harimin doğusunda ve batısında oluşturulan bu yeni bölüm günümüzde mahfil olarak kullanılmaktadır. Biri harimin güney tarafındaki duvarda, diğeri batısına eklenen bölümde - harimin güneybatısında - yer alan iki tane mihrap vardır. Sivri kemerli ve oldukça derin bir nişten oluşan ilk mihrabın her iki yanında mukarnaslı başlıkları olan sütunceler bulunmaktadır. Yuvarlak kemerli bir nişten oluşan ikinci mihrabın da, iki yanında alt ve üstleri motifli köşe sütuncukları vardır. Nişi iki sıra mukarnaslı olan bu mihrabın mukarnasları altında bitkisel ve geometrik motiflere yer verilmiştir. Caminin oldukça basit olan minberi sonradan yapılmış olup, hareketlidir. Yapının dört cephesinde de yağmur sularını tahliye eden üçü süslü diğerleri yalın olmak üzere toplam “18” tane “çörten” vardır. Avlunun kuzeydoğusunda olan minare düzgün kesme taşlardan yapılmıştır. Kaidesi kare planlı ve üst kısmı pahlıdır. Uzun ve silindirik bir gövdesi olan minarenin peteği yuvarlak, korkulukları yalın, şerefe altı mukarnaslarla doldurulmuştur.
  4. _asi_

    Canbolat Paşa (Tekke) Camisi

    Canbolat Paşa (Tekke) Camisi Cumhuriyet Alanı yakınında olup adını verdiği Tekke Mahallesindedir. Bazı kaynaklarda “Canbolai Camisi, Canboladiyye Camisi, Canboladoğlu Camisi” adlarıyla geçen cami “Canbolad Paşa Külliyesi’nin” merkez yapısıdır. Evliya Çelebi’nin “Canboladoğlu’nun padişahane (padişaha yakışacak) camii” sözüyle betimlediği bu caminin, vakfiyesindeki (vakıf senedi) adı, “Tekke Camisi’dir.” Canbolad Bey, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin hayranlarındandı; onun adına yaptırdığı tekkenin önüne bu camiyi yaptırdı ve “Tekye Camisi” adını verdi. Bu cami taşıdığı teknik özellikler yanında, görünüm itibarıyla da yöresindeki benzeri yapılardan farklı olup; yerel teknik uygulamaların dışında Osmanlı sanatıyla entegre olmuş nitelikler taşımaktadır. Görünüm mimarisi bakımından Kilis’in en önemli camisi olan bu yapı kuzey yönü ve buradaki cümle kapısı, kapının doğusundaki ve batısındaki pencereler, pencere alınlıklarındaki çiniler, çörtenler ve çörtenlerin altındaki rozetler, ustalıkla sanatı birleştiren uygulamalardır. Yapının diğer üç cephesinde altlı üstlü pencereler (üstteki pencereler vitraylı) yer almaktadır. Bu pencerelerin tümü düz atkılı ve dikdörtgen olup, pervazları siyah, sarı renkli mermerdir. Yöresi medrese hücreleri ile çevrili olan caminin, geniş bir avlusu ve görkemli bir giriş kapısı vardır. Zemini beyaz taşlarla döşenmiş olan avlunun sağında çift bilezikli bir kuyu ve önünde taştan yapılmış bir abdesthane bulunmaktadır. Harimi örten tek büyük bir kubbe, beş kemerli son cemaat yeri ve kare planı, yapının temel özelliklini oluşturur. Çokgen kasnaklı olan kubbe, “14.40 metrelik” çapıyla Kilis’in en büyük kubbesidir. Son cemaat yeri ile harimin tüm alanı kubbelerle örtülmüştür. Büyük kubbe görkemli görünümü ve diğer kubbelerle ahenkli uyumuyla dikkatleri üzerine çekmektedir. Tekke Camisi’nin akıldan çıkmayacak bölümleri mihrabı ve minberi olup; ustalık (taş işçiliği ) kadar kullanılan taşlar (renkli taşlar) belleklerde iz bırakacak kadar güzeldir. Mihrabın taşlarının özenli ve düzenli işlenmesi, kimi meraklılara göre caminin yapım tarihinin - hangi tarihte yapıldığının - ipucunu verir. Dokuz taş basamakla çıkılan minberde de, yapı ve renk bakımından değişik taşlar kullanılmıştır. Evliya Çelebi’nin de hayranlıkla betimlediği bu yapı döneminin en güzel örneklerinden biridir. Yarım daire biçimindeki mihrabı, Kilis’te özgünlüğü koruyan iki mihraptan biridir. Renkli mermer kullanılarak yapılan süslemeleri, birbirine geçen motifleriyle Zengi (XIV ve XV.Yüzyılda Şiraz yöresine egemen olan beylik) ve Memlük sanatı izlerini taşır. 1553 yılında yapılan minberin tümü renkli mermer, özgündür. Harimdeki ilgi çeken objelerin başında gelen minber, mermer işçiliği yanında bitkisel ve geometrik örgeleriyle ünlüdür. Harimin kuzey yönünde ağaçtan yapılmış mahfiller de özgün olup, balkon biçimindedir. Minare caminin kuzeybatı köşesinde, son cemaat yerinin hemen yanındadır. Siyah ve beyaz kesme taşlardan yapılan kaidenin köşeleri mukarnaslı, gövdesi de üç bileziklidir. Silindirik bir görünümü olan gövde yuvarlak olmayıp çokgendir. Kilis’in en yüksek minaresi olan bu yapının şerefe altı derin hücreli mukarnaslarla doldurulmuştur. Külahı da taş olan minarenin, mazgal biçiminde beş adet penceresi vardır.
  5. _asi_

    Akcurun Camisi

    AKCURUN CAMİ Kilis Hacı İlyas Mahallesi’nde bulunan Akcurun Camisi’nin banisi bilinmemekle beraber, Hurufat Defterlerindeki kayıtlardan Hacı Davut tarafından 1775 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Akcurun Camisi medrese hücreleri ile çevrili avlunun kenarında bulunmaktadır. Önünde iki sahınlı son cemaat yeri, kıbleye paralel tek sahınlı bir yapı olup, mihrap önü kubbelidir. Caminin ibadet mekanından daha büyük olan son cemaat yeri dikkat çekicidir. Avlunun doğu ve kuzeyinde medrese hücreleri batısında da dükkanlar bulunmaktadır. Caminin avlusunda doğu yönünde üç hücre bulunmaktadır. Basık kemerli birer kapı ile içerisine girilen bu hücreler avluya bakan üç pencere ile aydınlatılmıştır. Akcurun Camisi dikdörtgen planlı, iki sahınlıdır. Son cemaat yeri 19.00x7.60 m. ölçüsünde olup, ortada iki serbest payeye, yanlarda da gömme ayaklara dayanan üç sivri kemerle avluya açılmaktadır. İbadet mekanının güney duvarının kalınlığı 1.75 m., batı duvarının kalınlığı 1.00 m. olduğu halde kuzey duvarı 2.00 m.dir. 1917 yılında yapılan bir onarımla genişletilen ibadet mekanı bugün 18.90x4.80 m. ölçüsündedir. Mihrap önündeki kubbe 5.00 m. çapında olup, bunun yan tarafları beşik tonozlarla örtülmüştür. Mihrap sade bir niş şeklinde olup, hiçbir özelliği yoktur. Sağında mermerden, özelliği olmayan bir minberi vardır. Caminin ibadet mekanında herhangi bir süsleme elemanına rastlanmamaktadır. Caminin minaresi avlunun kuzeybatı köşesinde yer almaktadır. Güneydeki kapısı üzerinde 1515 yılına ait üç satırlı kitabesi bulunmaktadır. Minare dikdörtgen kaide üzerinde, yüksek sekizgen pabuç ve iki sekizgen silme ile gövdeden ayrılmıştır. Gövde düzgün kesme taştan yapılmış olup, şerefe altı stalaktitlerle doldurulmuş, peteğin üzerine de külah oturtulmuştur. Minarenin kuzeyine de küçük bir dükkan oturtulmuştur. Avlunun batısında beş dükkan bulunmaktadır.
  6. _asi_

    Ulu Cami

    ULU CAMİ (Cami-i Kebir) Kilis’in en eski mahallelerinden Hacı Gümüş Mahallesi (Hurufat Defteri’ndeki kayıtlarda Sibat Mahallesi) Ulu Cami Sokak, No:41 adresinde bulunan bu cami Kilis’in en eski ve en büyük camisidir. Kıbleye parelel olarak uzanan dikdörtgen planlı ve mihrap önü kubbeli olan bir camidir. Kubbesinin doğu ve batı bölümleri çapraz tonozlarla örtülüdür. Son cemaat yeri olmayan caminin mihrap önü kubbesi, “7.30 m” çapında olup; iki sahın boyunca uzanmaktadır. Dört tane gömme ayağa oturan kubbe tuğladan yapılmış ve dışı saçla kaplanmıştır. İçi yuvarlak dışı onikigen olan kubbe kasnağında, kemerli on iki pencere bulunmaktadır. Harimin orta eksenine yerleştirilen mihrap sivri kemerli olup, nişi mukarnaslarla doldurulmuştur.Köşelerindeki sütuncelerin başlıkları gül ve hurma yapraklı motiflerle süslüdür. Caminin harimi kuzeydeki avluya açılmakta olup, avlunun doğusunda ve batısında medrese hücreleri bulunmaktadır. Avluya, kuzeydoğudaki portaldan ve batıdaki kapıdan girilmektedir. Basık kemerli kapı açıklığından çapraz tonozla örtülü ara mekana geçilir. Beşik ve çapraz tonozlarla örtülü avlunun etrafındaki hücrelerle revak, düz damlıdır. Avlunun kuzey yönünde yığma ayakların ikisinde birer mihrap nişli vardır. Sivri kemerli, üzeri çapraz tonozlarla örtülmüş revaklı alan, geçmişte (Hurufat Defteri kayıtlarında Kilis’te Cami-i Kebir, Şafiye Mescidi) “Şafiler Mescidi / Cami- Kebir Eyvanında Şafii Camii” olarak kullanılmıştır. Kaidesi kare planlı olan minare sarı / sarımtrak ve siyah düzgün kesme taşlardan yapılmıştır. Kaidenin üst köşeleri pahlı olup, güney yönünde basık kemerli bir kapısı vardır. Çokgen olan minare gövdesi sekizgen bir pabuç üzerinde yükselmektedir. Minarenin peteği ile külahı, bileziksiz gövdesi gibi yalındır. Alemi bulunmayan minare, tek şerefelidir. Şerefealtı bindirmeliklerindeki mukarnaslarla peteğin üst kısmına ajur tekniğiyle yapılmış yıldız motifleri, yapının dikkat çeken süslemeleri arasındadır Camideki göze çarpan süslemeler harime açılan portalda, portalın iki tarafındaki mihrabiyelerin üzerinde ve mihrapta toplanmıştır. Yuvarlak kemerli portalın kemer karnı ve kemerin bindiği gömme ayaklarda sekizgen; alt kemerde kare, dikdörtgen; baş kemerde de dikdörtgen gibi geometrik şekillere yer verilmiştir. Portalın iki yanında bulunan mihrabiyeler de pahlı silmelerle çevrilmiştir. Yaptıranı ve yapanı bilinmeyen bu camide renkli, düzgün kesme taş kullanılmış olup; 1924 yılındaki onarımını Halep’in ünlü mimarı Hacı Ahmet Azizi gerçekleştirmiştir.
  7. _asi_

    Kilis Kervansarayı

    KERVANSARAY Vehhâb Efendi Kervansarayı (Merkez) Kilis Çaylak Mahallesi’nde, Hasan Bey hamamı’nın batısında bulunan Vehhâb Efendi Kervansarayı’ndan pek az kalıntı günümüze gelebilmiştir. Kervansarayın ne zaman yaptırıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Kitabesi de günümüze gelememiştir. Ancak, kervansarayın Mahmut Efendizade Vehhâb Efendi tarafından 1873’te yaptırıldığı söylenmektedir. Bununla beraber bu kişiye ait olup olmadığı konusunda da somut bir kaynak bulunmamaktadır. Kervansarayın büyük bir bölümü yok olmuş ve günümüze yalnızca deve ahırı denilen kısmı gelebilmiştir. Bu bölüm kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kuzeybatısındaki basık kemerli bir kapıdan içeriye girilmektedir. Deve ahırı bölümünün ortasında yığma taştan ayaklar bulunmaktadır. Ayrıca duvar kalıntıları üzerinde de duvarlara gömülü taş ayaklar vardır. Ahırın ortasındaki ayaklar ile duvardaki gömme ayaklar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Bunların taşıdığı üst örtünün ne şekilde olduğu bilinmemektedir. Büyük olasılıkla içten tonozlu, dıştan da toprak bir damla örtülü olduğu sanılmaktadır. Kervansarayın içerisi bu kemerlerle birbirine paralel bölümlere ayrılmıştır. Kemer ayaklarında ve onların birbirine bağlandığı duvarlarda, kemerlerde kesme taşa geniş yer verilmiştir. Bunun dışında kalan bölümler moloz taşla doldurulmuştur. Moloz ve kesme taştan yapılmış olan kervansarayın girişinden sonra, dikdörtgen bir avlusunun olduğu, diğer bölümlerin de bunların çevresinde sıralandığı sanılmaktadır. Günümüze ulaşabilen ahırın batı duvarında iki, avluya bakan bölümünde de üç pencere bulunmaktadır. Bunun dışında kervansaray ile ilgili başka bir bilgi ve kalıntı bulunmamaktadır.
  8. _asi_

    Kilis Kaleleri

    KİLİS KALELERİ RAVANDA KALESİ (Polateli) Kilis Polateli ilçesinde Ravanda Köyü’nün yanında bulunan bu kale, yöreye hakim bir dağın üzerinde kurulmuştur. Kalenin Hititler döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Memlukluların uzun süre kullandığı bu kale Bizans döneminde de kullanılmıştır. Sonraki dönemde Arap akınları sırasında ve Osmanlı döneminde de kullanılmıştır. Bu dönemde kaleye yeni ilaveler yapılmış, daha sonra da genişletilmiştir. Ravanda Kalesi iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Kale bulunduğu dağın tepesi oyularak yapılmış ve günümüze gelen bölümleri iç kaleye aittir. Dış kale ile ilgili sadece temel kalıntıları bulunmaktadır. Kale içerisinde su sarnıçları ve ne oldukları anlaşılamayan temel kalıntıları ile karşılaşılmıştır. İç kalenin giriş kapısı 2.20 m. genişliğinde, 3.10 m. yüksekliğindedir. Bu kapının yanında bulunan ve daha sonra kaybolan bir kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabede: “Eyyup oğlu Elmelik-ün-Nasr, Allah mülkünü muhallad etsin” yazılıdır. Burada sözü edilen Eyyubi devletinin kurucusu olan En-Nasr selahaddin Yusuf’tur. Bu sultan 1236-1260 yıllarında Kilis yöresine hakim olmuş, 1261 yılında Moğol istilası sırasında öldürülmüştür. Yavuz Sultan Selim’in Suriye’yi ele geçirdiği yıllarda bu kalenin Halep’e bağlı olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Başbakanlık arşivindeki bir belgeye göre de bu kalenin bulunduğu yer Halep’e bağlı bir kaza olarak gösterilmiştir. Kalenin günümüze gelebilen kalıntılarından anlaşıldığına göre, duvarları bindirme tekniğinde yapılmış, kalın blok taşlar ve bunların yanı sıra moloz taşlar da kullanılmıştır. İç kalenin duvarları moloz taştan yuvarlak kulelerle takviye edilmiş olup, bunların bazılarının kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir. İç kale içerisinde birbirine geçen bölümler ve odalar dikkati çekmektedir. Kaleyi oluşturan bölümler birbirlerinden yuvarlak kemerlerle ayrılmıştır. Bu kemerler kesme taştan yapılmış olup, günümüze de iyi durumda ulaşabilmiştir. HOROZ (Kiriş) KALESİ (Merkez) Kilis’in 20 km. güneybatısında bulunan bu kalenin bulunduğu yerde Kiriş isimli bir şehir bulunuyordu. Grekçede Efendi anlamına gelen Kiriş kenti, Roma, Bizans ve Selçuklu dönemlerinde önemli bir yerleşim yeri idi. Kiriş Kalesi yüksek bir tepe üzerinde çevreye hakim bir yerde kurulmuştur. Günümüze kalıntıları gelebilen bu kalenin içerisinde ev kalıntıları, Bizans dönemine ait kilise ve sarnıçlar bulunmaktadır. Ayrıca çevresinde yeterli bir araştırma yapılmamakla beraber, tiyatro, su yolları gibi yapı kalıntılarının yanı sıra, cami ve türbe gibi yapı kalıntıları da bulunmaktadır.
  9. _asi_

    Kilis Çeşmeleri

    KİLİS ÇEŞMELERİ Kilis çeşmeleri genellikle tek cepheli, arkalarında dikdörtgen su haznesi bulunan çeşmeler grubuna girmektedir. Bu bakımdan Kilis’te dört cepheli anıtsal çeşmeler ile karşılaşılmamaktadır. Bu çeşmeler bir niş içerisine alınmamıştır. İBŞİR PAŞA ÇEŞMESİ (Kasteli) (Merkez) Kilis Şehit Sakıp Mahallesi’nde, İbşir Paşa Caddesi ile Santral Parkı Sokağı’nın bulunduğu yerdeki bu çeşmeyi kitabesine göre Sadrazam Mustafa Paşa 1654 yılında yaptırmıştır. Çeşme üzerindeki onarım kitabesinden öğrenildiğine göre de 1844 yılında onarılmıştır. Çeşme, güneye ve batıya bakan çift cepheli olup, sivri kemerleri güneybatıda L şeklinde, güneydoğuda ise iki gömme ayak üzerine oturmuştur. Bu ayaklarla da üzerindeki çapraz tonozu taşımaktadır. Çeşmenin doğusu duvar şeklinde örülmüş ve iki nişle de hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Musluk ve tekne kuzeyde olup, bunun üzerine de kitabesi yerleştirilmiştir. Kitabe: “Padişah-ı Al-i Osman’ın vezir-i a’zamı Mustafa Paşa-yı âdil dil-i O zât-ı pûr sıfat Mâyi’l etmiş fi’l-i hayra Hak vûcud-ı pâkını Himmet vâlâsıdır hali-i umur-ı müşkilat Hasbeten lillâh inşâ eyledi bu çeşmei Taki feyzinden yete dil-teşneye gamdan necât Didi Hızır-ı dil Nahif câna yaz tarihini Akdı geldi bu sebile çeşme-i âb-ı hayât”. Sundurmanın kuzeyinde su deposu bulunmaktadır. Çeşme 7.90x4.25 m. ölçüsündedir. KÜÇÜK ÇARŞI ÇEŞMESİ (Kasteli) (Merkez) Kilis Bölük Mahallesi, Binbaşı Sokağı’nda bulunan bu çeşmenin iki onarım kitabesi olmasına rağmen yapım kitabesi bulunmamaktadır. Ancak Hafafzade Hacı Mustafa oğlu, Hacı Mehmet oğlu Hacı Osman’ın, Tuğlu Hamamı ile ilgili vakfiyesinde Küçük Çarşı Çeşmesi ismi ile bir çeşme yaptırdığı yazılıdır. Üzerindeki onarım kitabelerine göre bu çeşme 1933 ve 1989 yıllarında iki defa onarılmıştır. Çeşme 3.40x3.40 m. ölçüsünde iki cepheli bir meydan çeşmesidir. Doğu ve kuzey cephesi sivri kemerli niş şeklindedir. Güney ve batı cephesi düz taştan örülmüştür. Muntazam kesme taştan kare planlı olarak yapılan bu çeşmenin kuzey ve doğu cepheleri bezemelidir. Her iki cephede de sivri kemerli birer niş bulunmaktadır. Bunlardan doğu cephesindeki sivri kemerin etrafı yaprak motifleriyle çerçeve içerisine alınmıştır. Ayrıca cephelere bitkisel motifler ile rozetler yerleştirilmiştir. Kuzey cephesi de sivri kemerli bir niş içerisinde olup, bir sıra yaprak motifi ile çevrelenmiştir. Çeşmenin doğu cephesindeki ayna taşında üç, kuzey cephesinde de iki musluk bulunmaktadır. Muslukların önüne yalak taşı yerleştirilmiştir. AYNÖNÜ ÇEŞMESİ (Kasteli) (Merkez) Kilis Molla Hamit Mahallesi’nde, Özbek Cami Sokağı ile Dede Ağa Sokağı arasında bir meydan çeşmesidir. Kitabesinden öğrenildiğine göre Hacı Mehmet Bey’in dostları tarafından 1807 yılında yaptırılmıştır. Çeşmenin doğu ve batı tarafı sivri kemerlerle sundurma şeklinde dışarı açılmıştır. Bunlardan güneydeki kemer iç içe iki sivri kemerden meydana gelmiştir. Bu kemerler serbest yığma ayaklar üzerine oturmuştur. Doğu ve batı yönündeki kemerlerin bir ucu bu serbest yığma ayaklara, diğer uçları da ayna taşının bulunduğu gömme ayaklara oturmuştur. Çeşmenin yapıldığı döneme ait ayna taşı günümüze gelememiştir. Ayna taşının üzerinde üç satırlık kitabesi bulunmaktadır. Kitabe: “Hac-ı Muhammed Bik bi-tevfik-i Hüda Rah-ı kastâle idub mâlın fedâ Merhum oldukda ânın ahbâbı Kıldı bu çeşme-i bâki inşâ Ki ana hayırla Hâki tarih Eylesin nûş ola anlara şifâ Fi sene 1222 (1807)”. Çeşmenin arkasında büyük bir su deposu bulunmaktadır. Çeşme 1991 yılında onarılmış ve kısmen de özelliğini yitirmiştir. KURTAĞA ÇEŞMESİ (Merkez) Kilis Bölük Mahallesi’nde Şeyh Efendi Tekkesi ile Çekmeceli Camisi’ne giden yol üzerindeki bu çeşmeyi Kilis Voyvodası Kurtağa 1635 yılında yaptırmıştır. Yapım kitabesi olmayan bu çeşmenin Kurtağa tarafından yaptırıldığı kaynaklardan öğrenilmiştir. Bugün çeşme üzerindeki kitabesine göre, Mehmet Kasar tarafından 1991 yılında onarılmıştır. Bu onarım sırasında ön tarafına yığma ayaklara oturan kemerli bir sundurma yapılmıştır. Çeşme orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Kurtağa Çeşmesi tek cepheli bir meydan çeşmesi olup, ön cephesinde muntazam taş, su deposu ile köşelerinde ise moloz taş kullanılmıştır. ABUŞAĞA ÇEŞMESİ (Merkez) Kilis Şeyh Abdullah Mahallesi’nde, Şehitler Parkı’nın doğu köşesinde bulunan bu çeşmeyi Celkanlı Abuşağa 1911-1913 yıllarında yaptırmıştır. Çeşme yapılan onarımlar ve çevre düzenlemesi nedeniyle özelliğini tamamen yitirmiştir. Günümüze gelebilen kalıntılarından ön cephesinin güneydoğuya yönelik olduğu ve üç lülesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Kilis’te Şeyhler Mahallesi’nde, Ulu Cami ile Şeyhler Camisi arasında bulunan üç çeşme Eşref Kasteli olarak isimlendirilmiştir. Bu çeşmeler günümüze ulaşamamıştır. Tekke Mahallesi’nde, Tekke Camisi’nin kuzeyindeki cadde üzerinde bulunan Süt Kasteli ile Demirciler Mahallesi Abidinağa Caddesi’ndeki Şıpşıpı Kasteli de günümüze gelememiştir. HASIRCI ÇEŞMESİ (Kasteli) (Merkez) Kilis Nuraddin Mahallesi, Medrese Sokağı’nda bulunan Hasırcı Çeşmesi’nin kitabesi bulunmamaktadır. Kilis Hurufat Defterlerinde de bu çeşmenin ismi geçmemektedir. Çeşme 1761 yılında Hacı Abdülkerim tarafından yapılmıştır. Çeşme Şemun Nebi Medresesi Mescidi’nin güney duvarında sivri kemerli bir niş içerisindedir. Çeşmenin her iki tarafında birer yığma ayak bulunmaktadır. Bu ayaklarla birlikte çeşme 3.55 m. genişliğindedir. Yapımında kesme taş kullanılmıştır. HAFAF ÇEŞMESİ(Kasteli) (Merkez) Kilis Arslan Mahallesi’nde, Mercidabık Caddesi üzerinde bulunan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre Hafafzade Hacı Osman 1844 yılında yaptırmıştır. Çeşmenin dört beyitlik sülüs yazılı kitabesi şöyledir: “Hafafzâde bi tevfikât-ı Bâri Bina eyledi bu nev çeşme-i sâri Kızı hatun vasiyet eylemişti Hulusiyle bu hayrâtı i’mârı Hac-ı Osman dahi me’cur oldu el-Hâk Bu yolda itti sa’y-i bi şumâri Necibâ akdı âb tam oldu tarih Yapıldı sa’y ile bu hayr-ı câri” Bu kitabenin üzerinde madalyon içerisinde bir kitabe daha bulunmaktadır: “Maşallah tarih sene 1260 (1844)”. Hafaf Çeşmesi’nin batıya bakan cephesi ile önü sundurmalıdır. Doğusunda da su haznesi bulunmaktadır. SALİH AĞA ÇEŞMESİ(Merkez) Kilis Tabakhane Mahallesi’nde, Tabakhane Camisi’nin doğusunda bulunan bu çeşme beş beyitlik talik kitabesinden öğrenildiğine göre Salih Ağa tarafından 1855 yılında yaptırılmıştır. Kitabe: “Kân-ı hayrât-ü müberrât hazret-i Salih Ağa Kıldı inşâ böyle dil-cü çeşme ol merd-i Güzin Teşnegâmın has-ü âmından alub hayır duâ Böyle hayra ânı mahzar eyledi Rabbü’l-âlemin Bu beldeye sa’bü’l-mevâridden getirdi halka suyu Hâsıl oldu bezl-i mal ile bu vazı’dilnişin Ahirette ana cennet vire dünyada veli Zât-ı pâkin eyleye afatdan Mevlâ emin Elif ilhamıyla imza kıldı tarihin Vahid Çeşme sâr-ı cû-yı Şâfi mevrid mâl muayyen Fi sene 1272 (1855).” Çeşme sundurma şeklinde olup, üç cepheye de birer kemerle açılmakta olup, bu kemerler yığma ayaklar üzerine oturtulmuştur. Çeşme ilk yapıldığında bir evin duvarına dayanıyordu. Günümüzde bu ev yıkılmış olup, çeşmenin kuzey cephesi açıkta kalmıştır. Muntazam kesme taştan yapılan çeşmenin önünde yalak taşı bulunmaktadır. Çeşme sundurmasının içerisinde basit bir ayna taşı bulunmaktadır. AKCURUN Çeşme Hacı İlyas mahallesi, Hacı Benli sokaktadır. Ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. ESKİHAMAM Meşetlik mahallesindedir. 970 yılında Sultan Seli Oğlu yüce Sultan Büyük Hakan Sultan Süleyman’ ın hükümdarlık günlerinde Emir Kasım Oğlu Emir Canpolat yaptırmıştır. PİRLİOĞLU ÇEŞMESİ (Kasteli) (Merkez) Kilis Arslan Mahallesi’nde, Pirlioğlu Cami Sokağı’nda bulunan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre, Sadrazam Mustafa İpşir Paşa 1654 yılında yaptırmıştır. Bu çeşmeden günümüze yalnızca güney cephesinin bazı kalıntıları gelebilmiştir. Düzgün kesme taştan yapılan çeşmenin arkasında su deposu olup olmadığı anlaşılamamıştır. FELLAH ÇEŞMESİ (Kasteli) Kilis Ebulûlâ Mahallesi’nde, Mercidabık Caddesi yakınında bulunan bu çeşmenin üzerinde iki kitabe bulunmaktadır. Bu kitabelerden öğrenildiğine göre, Ayandan Hasan Ağa (Abaza Hasan Paşa) 1652 yılında annesinin ruhu için yaptırmıştır. Diğer kitabede de Üştüroğlu Seyyid Abdurrahman tarafından 1787 yılında yenilenmiştir. Çeşmenin yapım kitabesi: “Ziver Ayan Hasan Ağa-yı âli kadr kim Hak Teala tabi’n itmiş mayil-i hayr-i cemil Rah-ı Hâk da eyledi bu çeşmenin bünyâdını Maderinin ruhuna a’fv eyleyub ecr-i cezil Has ve amme feyz-i bahs oldu bu câ-yı hayr ile Destgir olsun ânâ her halde Rabb-ı Celil Şevkle itmamı ile Nahifi dil didi Âb-ı kevserden zi-i zibâ sebil-i bi adil.” Çeşmenin bulunduğu yerden yakın tarihlerde yol geçmesi nedeniyle çeşme daha kuzeye, bugünkü yerine taşınmıştır. Bu arada birkaç kez daha onarılmış ve bu nedenle de orijinalliğini yitirmiştir. Günümüzde bu çeşme haznesi ile birlikte dikdörtgen planlıdır. Tek cepheli olup, burada basık kemerli nişler içerisine dört musluk yerleştirilmiştir. Önüne de betondan bir sundurma yapılmıştır. MUSTAFA AĞA ÇEŞMESİ (Merkez) Kilis Tırıhlı Mahallesi’nde, şeyh Camisi’nin yanında bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre Mustafa Ağa tarafından 1656 yılında yaptırılmıştır. Çeşme 1990 yılında yapılan onarımla özelliğini tamamen yitirmiştir. Bugünkü çeşme tek cepheli, arkasında su haznesi bulunan ve mimari değeri olmayan bir yapıdır. MURTAZA AĞA ÇEŞMESİ (Kasteli) (Merkez) Kilis Deveciler Mahallesi, eskiden Hurdacılar Çarşısı denilen cadde üzerinde, Murtaza Camisi’nin yakınındaki bu çeşmeyi Murtaza Ağa 1666 yılında yaptırmıştır. Çeşme 1979 yılında yeni baştan yapılmış orijinalliğini yitirmiş ve cephesi mermerle kaplanmıştır. NAHASLI ÇEŞMESİ (Kasteli) (Merkez) Kilis Vaiz Mahallesi İpşir Paşa Caddesi’nde, Kör İmam Camisi yakınında bulunan bu çeşmenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Çeşme üzerindeki kitabeden Rumeli pazarcığı’ndan Yüzbaşı Osman Ağa tarafından 1834 yılında onarıldığı yazılıdır. Odun Pazarı Caddesi genişletilirken bu çeşmenin de yeri değiştirilmiş olup, özelliğini tamamen yitirmiştir. HACI ÖMER AĞA ÇEŞMESİ (Merkez) Kilis Şeyh Abdullah Mahallesi, Maarif Sokağı’nda bulunan bu çeşmenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Kitabesinden Akbabazade Hacı Ömer Ağa tarafından 1896 yılında onarıldığı öğrenilmektedir. 1939 yılında yeniden onarılmıştır. Bugünkü hali ile çeşme kesme taştan tek cepheli olup, arkasında su haznesi bulunmaktadır. Ön cephesinde bir niş olup, üzeri beton saçakla örtülüdür. DEREÇLİ (Veli Ağa Kasteli) ÇEŞMESİ (Merkez) Kilis Ketenciler Mahallesi, Debboy Sokağı’nda bulunan bu çeşmeyi Veli Ağa 1843 yılında yaptırmıştır. 1965 yılında onarılan çeşme, orijinalliğinden tamamen uzaklaşmıştır. Kesme taştan yuvarlak bir niş içerisinde yalak ve çeşme lülesi bulunmaktadır. Üzerinde orijinal kitabesi bulunmaktadır. Kitabe: “Habbezâ hayrat idüp Veli Ağa Eyledi bu kasteli râ’nâ bina Teşnegâne su virir kim şâd ola Tâki ervâhı şehidi Kerbelâ Geldi bir Hatif didi tarih Necip Pek mubârek çeşme sâri dil-kûşâ 1259 (1843).” NEMİKA ÇEŞMESİ (Merkez) Kilis Deveciler Mahallesi’nde, Adnan Menderes Parkı’nın kuzeybatısında bulunan bu çeşme kitabesine göre Davudağazade Abdurrauf Efendi’nin kızı Abuş Hanım, kızı Nemika Hatun için 1911 yılında yaptırmıştır. Çeşme 1963 ve 1985 yıllarında iki kez onarılmış, özelliğini kaybetmiş ve mozaik pamolarla üzeri kaplanmıştır. Nemika Çeşmesi dört cepheli meydan çeşmesi olup, doğu cephesi düz, kuzey,güney ve batı cepheleri profilli yuvarlak sağır kemerlerle hareketlendirilmiştir. Her üç cephesinde de birer musluk bulunmaktadır.
  10. _asi_

    Kilis Canbolad Paşa Külliyesi

    Kilis Canbolad Paşa Külliyesi Kilis Tekke Mahallesi, Cumhuriyet Meydanı’nın güneyinde bulunan Canbolat Külliyesi’ni kitabesinden öğrenildiğine göre; 1552 tarihinde Canbolat Paşa yaptırmıştır. Ancak bu kitabenin yeri caminin yapımında boş bırakılmış, daha sonra buraya yazılmıştır. Caminin mimarının kimliği bilinmemektedir. Yapım tarihi Mimar Sinan’ın Hassa Mimarlar Teşkilatı’nın başında olduğu döneme rastlarsa da Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tezkiretü’l-Bünyan ve Tezkiretü’l-Enbiye gibi kitaplarda bu camiyi yaptırdığını belirten bir bilgiye rastlanmamıştır. Ancak caminin planı ve yapı şekli Mimar Sinan dönemi eserlerine benzemektedir. Canbolat Paşa, Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve çevresine yaptığı akınlarda babası Emir Kasım ile İstanbul’a getirilmiş, Babası idam edilmiş Canbolat da eğitimini sarayda yapmıştır. Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1535’te Kilis Sancak Beyliğine atanmıştır. Kıbrıs’ın fethine katılmış 1571’de Magosa önlerinde şehit olarak orada gömülmüştür. Canbolat Paşa Kilis’te bir çok eser yaptırmıştır. Cami medrese hücreleri ile çevrili bir avlunun güneyinde bulunmaktadır. Önünde beş kubbeli bir son cemaat yeri olup, kare planlı ibadet mekanı merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Caminin güneyindeki hazire kuzeybatıdaki minareye kadar devam etmektedir. Klasik dönem eserlerinin bir örneği olan bu caminin son cemaat yeri altı yuvarlak sütun tarafından taşınan beş kubbe ile örtülüdür. Son cemaat yerinin doğusunda hazireye açılan kapı, batısında da minare bulunmaktadır. Minarenin batısında Canbolat oğullarından Hacı Bekir Bey’e ait bir türbe vardır. Son cemaat yerinden ibadet mekanına açılan portal alternatif olarak sıralanmış renkli taşlardan meydana gelmiştir. İki yanında birer gömme sütun, bu sütunların üzerinde de sivri at nalı şeklinde bir kemer bulunmaktadır. Bu kemerle kapı arasında kalan bölümler mukarnaslarla doldurulmuştur. Ayrıca portal nişinin her iki yanında birer mihrabiye vardır. İbadet mekanı içten 15.25x14.70 m. ölçüsünde, dıştan 21.90x18.20 m. ölçüsündedir. İbadet mekanının kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerine birer hücre yerleştirilmiştir. İbadet mekanı dört yöne gömme ayaklarla genişletilmiştir. Duvarlar 1.50 m. kalınlığında olup, sekiz gömme ayağın iç mekanın her cephesine ikişerli olarak yerleştirilmesiyle derin nişler ortaya çıkmış ve bunların içerisine de birer pencere yerleştirilmiştir. İbadet mekanı sekiz gömme ayağa dayanan 11.40 m. çapındaki büyük bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır. İçten yuvarlak kasnaklı olan kubbe kasnağında basık kemerli on altı pencere bulunmaktadır. Altlı üstlü pencerelerle aydınlatma sağlanmıştır. Doğu ve batı cephelerinde üçer, kuzey ve güney cephelerinde ikişer tane olmak üzere toplam on pencere bulunmaktadır. Pencerelerin iç alınlıkları çini ile bezenmiştir. Mihrap ve minber renkli mermerden caminin duvarları ise kesme taştan yapılmıştır. Bu taşlar yöredeki Çilçime ve Mülük dağları ile Parsa ocaklarından getirilmiştir. Canbolat Camisi bezemeleri yönünden de Kilis’in en önemli eserleri arasındadır. Renkli taş işçiliğinin yanı sıra sıva ve ahşap üzerine yapılmış renkli kalem işleri ile de dikkati çekmektedir. Bunlardan bazıları zaman zaman yenilenmiş olmasına rağmen orijinal örneklere de rastlanmaktadır. Son cemaat yerinin doğusunda minaresi bulunmaktadır. Minare siyah-beyaz taşlardan yapılmış bir kaide üzerinde, yukarıya doğru genişleyen dört sıra halindeki mukarnaslar ve üzerinde de çokgen minare gövdesi bulunmaktadır. Minare üç tane bilezikle bölümlere ayrılmıştır. Tek şerefeli korkulukları geometrik şekillerdedir. Petek silindirik, külahı da taştan koni biçimindedir. Külahın eteğine bir sıra ince mukarnas frizi yerleştirilmiştir. Caminin avlusunda bulunan şadırvanı 1950 yılında çekilen resimlerine dayanılarak tekne kısmının yuvarlak olduğu ve ortasında da bir fıskiyenin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu şadırvan 1960 yılında tamamen yıkılmış ve yerine caminin yapısı ile uyuşmayan yeni bir şadırvan yapılmıştır. Medrese: Canbolat Paşa Külliyesi’nin medresesinden günümüze kuzeydeki revağın üç kemeri, portal izleri ve batı tarafındaki üç hücresi gelebilmiştir. Medresenin diğer bölümleri yıkılmıştır. Günümüze gelebilen üç hücreden ikisine basık kemerli birisine de düz lentolu kapıdan girilmektedir. Bunların üzerleri beşik tonozlu ve düz damlıdır. Doğu duvarlarına birer pencere yerleştirilmiştir. Ayrıca içerisinde nişleri bulunmaktadır. Bu medrese caminin bir bölümü olarak yapılmış olup, geniş bir avlunun doğu ve batısındaki hücreler ile kuzeydeki revaktan meydana geliyordu. Türbe: Canbolat Paşa Camisi’nin avlusunda kıble duvarının önünde bulunan türbe, cami ile aynı, sarımtırak taştan yapılmıştır. Duvar işçiliğinde yer yer siyah taş ta kullanılmıştır. Türbe altıgen planlı olup, üzeri tuğladan yapılmış bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbeye geçiş mukarnaslarladır. Türbenin doğusunda basık kemerli kapısı ve altıgen gövdeli her cephesinde de birer pencere bulunmaktadır. Türbe içerisinde üç ahşap sanduka vardır. Türbe kitabesi bulunmamaktadır. Canbolat Paşa 1571’de Kıbrıs’ta şehit düşmüş ve oraya gömülmüştür.
  11. _asi_

    Kilis Hanları

    Kilis Hanları Evliya Çelebi’nin Kilis’i ziyareti sırasında, burada 11 hanın bulunduğunu belirtmiştir. Şemseddin Sami de Kamusü’l Âlâm isimli eserinde Kilis’te 15 han olduğunu kaydetmiştir. Ancak bu hanlardan günümüze sadece Baytazzade Hanı, Andibendi oğlu Ali Efendi Hanı, Çalkanlı Lilli Ahmet Hanı gelebilmiştir. Bunların dışında Canbolat Paşa Hanı, Daltaban Paşa Hanı, Ömer Ağa Hanı, Nalbant Habib Hanı, Nalbant Hamdi Hanı, Şakir Ahmet Hanı, İsaki Hanı, Sarıeminler Hanı, Nalbant Nafi Hanı, Karahacci Hanı, Cambaz Durmuş Hanı ve Cambaz Hüseyin Efendi Hanı yıkılmış ve günümüze gelememişlerdir. Bunların isimleri kaynaklarda ve Kilis ile ilgili defterlerde geçmektedir. Baytazzade Hanı (Merkez) Kilis Tekke Mahallesi’nde, Kadı Camisi’nin batısında bulunan Baytazzade Hanı’nın kitabesi bulunmamaktadır. Bu hanı büyük olasılıkla Canbolat Paşa’nın yaptırdığı sanılmaktadır. Yapı üslubundan da XVI.yüzyıl özelliklerini yansıtmaktadır. Bunun yanı sıra mimarı ile ilgili kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Kilis 1584 tarihli Tapu Tahrir Defterinde Canbolat Paşa’nın Kilis’te iki han yaptırdığı belirtilmiştir. Bu han büyük olasılıkla XIX.yüzyılda Taze Baytazzade’lere geçmiştir. Bu yüzden de Baytazzade ismi ile tanınmaktadır. Baytazzade Hanı Osmanlı döneminde yapılan çift katlı hanların tipik bir örneğidir. Ahır kısmı bodrum katına alınmış ve dış cephelerde de dükkanlara yer verilmiştir. Burada şehir içi hanlarının misafirhane ve ticaret fonksiyonları bir araya getirilmiştir. Plan ve mekan olarak Osmanlı üslubunun ağırlık kazanmasına karşılık üç dilimli kemeri, renkli taş işçiliği ve kabartma pars figürleri ile de Memluklu etkisi burada açıkça görülmektedir. Baytazzade Hanı iki katlı olup, 27.10x18.50 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Hanın 1978 yılında geçirdiği yangından sonra ikinci katı tamamen yanmıştır. Daha sonra onarılan bu hanın bugünkü ikinci katı bu tarihten sonra yapılmıştır. Hana kuzey yönündeki kemerli bir kapıdan ve batısındaki basık kemerli diğer bir kapıdan girilmektedir. Kuzey girişinden sonra beşik tonozlu bir dehliz ile karşılaşılmaktadır. Bu dehlizin doğusunda biri kare, diğeri de dikdörtgen planlı olmak üzere iki küçük odası bulunmaktadır. Girişten sonraki avlunun güney ve batısı üç, kuzeyi de iki kemerli bir revakla çevrilidir. Bunların arkasındaki mekanlar sivri beşik tonozlarla örtülmüş olup, kuzey revağının arkasında dikdörtgen planlı büyük bir oda ile onun batısında bir başka odaya yer verilmiştir. Hanın ikinci katına avlunun doğusunda ve batısındaki iki merdivenle çıkılmaktadır. Baytazzade Abdullah Efendi’nin 1879 tarihli vakfiyesinden öğrenildiğine göre, ikinci katta 19 oda ile bir de kahvehane bulunmaktadır. Hanın zemin katında vakfiyede de belirtildiği gibi, doğusunda 10, güneyinde 7 ve batısında da 1 oda bulunmaktadır. Hanın dışındaki dükkanlardan 8 tanesi doğu cephesinde sıralanmıştır. Bu dükkanların hepsi beşik tonozla örtülmüş ve aynı ölçüdedir. Yalnızca kuzeydoğu köşesindeki dükkan diğerlerinden daha büyük ölçüdedir. Hanın güneybatı köşesindeki iki odanın altında beşik tonozlu bir dehlize, oradan da ahırlara geçilmektedir. Hanın cephesi muntazam kesme taştan ve moloz taştan yapılmış, giriş portalinde siyah ve sarı renkli taşlar alternatifli olarak sıralanmıştır. Hanın avlusunun güneyindeki bir dükkanın avluya açılan kemeri üzerinde iki kabartma pars figürü bulunmaktadır. Bunlar Anadolu Selçuklu ve memluklu etkisini göstermektedir. Bu figürlerin buraya daha sonraki yıllarda başka bir yerden getirildiği de düşünülmektedir. Andibendioğlu Ali Efendi Hanı (Merkez) Kilis Hacı Derviş Camisi yakınında, Haki Bey Sokağı’nda bulunan hanın banisi ve mimarı hakkında kaynaklarda bir bilgi bulunmamaktadır. yalnızca hanın güney bölümünde 1905 tarihli bir kitabe bulunuyorsa da bu kitabenin yapımı ile ilgili olup olmadığı bilinmemektedir. Kaynaklarda hanın onarıldığı konusunda da bir bilgiye rastlanmamaktadır. 1970’li yıllarda cephe yenilenmiş, güney bölümünün orta kısmını örten tonozlar ise çökmüştür. Hanın yapımında cephelerde düzgün kesme taş, diğer bölümlerde de yer yer moloz taş kullanılmıştır. Andibendioğlu Ali Efendi Hanı, halk arasında Koksa Mahmut Hanı ismi ile de tanınmaktadır. Han kuzey-güney doğrultusunda uzanan dikdörtgen planlı olup, 1905 yılında kuzey bölümü yapılmıştır. Güneydeki bölümün daha eski bir tarihe ait olduğu sanılmaktadır. Güney bölümü 22.10x18.70 m. ölçüsünde olup, üzeri çapraz tonozlarla örtülmüştür. Bu tonozlar hanın avlusundaki dört payeye yanlarda da duvarlara dayalı ayaklara bindirilmiştir. Doğu ve batı yönlerindeki mekanların eyvan şeklinde olduğu ve avluya açıldığı sanılmaktadır. Hanın kuzey bölümü yapılırken önündeki sokağın genişletilmesi amacı ile batı duvarı 1 m.ye yakın geriye çekilmiştir. Bundan ötürü de bu cephe düzgün bir durumda değildir. Bu bölümde iki dükkan ve dama çıkan merdivenler ile bir de kapı bulunmaktadır. Bu merdivenler hanın ikinci bir katı olduğunu göstermektedir. Girişin arkasında yaklaşık 9 m. uzunluğunda dehliz, bunun iki yanında da birer oda bulunmaktadır. Hanın batı yönünde çapraz tonozlu dört oda ve iki dükkan bulunmaktadır. Hanın ortasındaki dikdörtgen planlı avlunun kuzey ve doğusu revaklarla çevrilmiştir. Bunlar yığma ayaklar ile duvara gömme ayaklara dayanmış olup, üzerleri de çapraz tonozlarla örtülüdür. Calkanlı Lilli Ahmet Hanı (Merkez) Kilis Şeyh Abdullah Mahallesi’nde, Abuş Ağa çeşmesi’nin yanında bulunan bu han, halk arasında Nalbant Mehmet Ali hanı olarak tanınmaktadır. Hanın kitabesi bulunmadığından ve han içerisindeki bir yazı silindiğinden yapımı ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır. Ancak, bugünkü giriş kapısı ile iki dükkanın XIX.yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır. Bununla beraber hanın revaklı bölümlerinin daha erken dönemler ait olduğu sanılmaktadır. Kaynaklarda bu hanın onarım geçirip geçirmediği konusunda da bir bilgiye rastlanmamıştır. Bununla beraber kuzey cephesindeki giriş dışında kalan bütün dükkanların yıkılarak yenilendiği bilinmektedir. Çalkanlı Lilli Ahmet Hanı, geniş bir avlunun kuzeyinde, bir revak ve caddeye açılan dükkanlardan meydana gelmiş, çarpık planlı bir yapıdır. Bu hanın en büyük özelliği de revağın altında ahırın yer almasıdır. Kesme taş ve moloz taştan yapılan hana kuzeybatı köşesindeki basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Bu kapının arkasında beşik tonozlu bir dehliz, onun iki yanında da birer hücre bulunmaktadır. Hanın avluya bakan cephesindeki dükkanlardan iki tanesi orijinal olup, diğerleri daha geç dönemlerde yenilenmiştir. Ayrıca avlunun doğu, batı ve güneyinde odaların olup olmadığı da bilinmemektedir. Hanın içerisinde bezeme elemanına rastlanmamaktadır. Yalnızca kitabe panosunun etrafında birer palmet motifi görülmektedir. Bunun altında ise yüzeysel mukarnas dekorları dikkati çekmektedir.
  12. _asi_

    Kilis Mevlevihane ve Dergâhları

    MEVLEVİHANE Kilis Tekke Mahallesi’nde, Hükümet Konağı’nın doğusunda bulunan Mevlevihane giriş kapısı üzerindeki kitabesinin son satırı Ebcet hesabına göre Mevlevihane’nin1894 yılında yapıldığını göstermektedir. İbrahim Hakkı Konyalı ise, kitabe tarihinin 1525 olduğunu belirtmektedir. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Zikir ocağı, aşıklar evi, fazilet kaynağı, sâlikler konağı, âşıkların etrafında döndükleri Kâbe gibi âbıtlarin karargâhı ve dergâhı olan bu eseri, gelenlerin sığınağı olarak, yiğit, kâmil vasıflara sahip Subuhi Dede, zamanın padişahı ve müminlerin emiri II.Abdülhamid el-Murtaza’nın yardımlarıyla, malını ve bütün himmetlerini sarf ederek burayı oturulacak bir hale getirdi. Sabredip Rabbine güvenerek iş görenlerin mükâfatı ne güzeldir.Ayetini okuduk. Tarihi düşüren Râmiz dedi ki: Buraya güven içinde esenlikle giriniz”. Evliya Çelebi de bu Mevlevihane’den söz ederek bu konuda bazı bilgiler vermektedir: “Cümleden mükellef binâ-ı cedid Canboladiye kethüda yeri Ali Ağa’nın hayratıdır. Dört tarafı gül, gülistan ile müzeyyen ve havuz ve şadırvan sebilleri ile piraste bir Mevlevihane’dir.” Evliya Çelebi’nin burada asitane olarak söz etmesi dikkate alındığında Mevlevihane’nin şeyh ve derviş yetiştiren büyük bir dergah olduğu da anlaşılmaktadır. Mevlevihane arşiv belgelerinden öğrenildiğine göre suyunu Abdullah isimli bir kişi 1639’da getirmiştir. Ayrıca İbrahim Hakkı Konyalı’nın sözünü ettiği ancak, günümüze gelemeyen kubbedeki bir kitabede de 1890 yılında onarıldığı anlaşılmaktadır. Mevlevihane’nin yapım kitabesi bulunmamaktadır. Günümüze gelebilenler ise onarım kitabeleridir. Canbolat Paşa’nın Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde bulunan arşivindeki 1553 tarihli vakfiyesinde sözünü ettiği ve cami ismi verilen tekkenin bu Mevlevihane olduğu sanılmaktadır. Kilis Tapu ve tahrir Defterlerindeki 1584 tarihli bir notta da Canbolat paşa’nın Kilis’te bir tekke yaptırdığı belirtilmiştir. Büyük olasılıkla bu tekke Mevlevihane’dir. Canbolat paşa’nın Kilis Sancak Beyliği’ne 1535 yılında atandığı göz önüne alınırsa Mevlevihane’nin de bundan sonra, 1535-1553 yıllarında yapıldığı anlaşılmaktadır. Mevlevihane’den günümüze yalnızca semahanesi gelebilmiştir. Mevlevihane’nin semahane çevresindeki diğer yapıları günümüze ulaşamamıştır. Semahane muntazam kesme taş, beyaz ve sarımtırak taştan yapılmıştır. Bu nedenle de buraya halk arasında “Ak Tekke” ismi verilmiştir. Semahane kare planlıdır. Batı cephesinde biri kapı olmak üzere, altta dikdörtgen çerçeveli dört, üstte de yuvarlak kemerli dört alçı pencere bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerine de alçı şebekeli yuvarlak bir pencere yerleştirilmiştir. Alt sıra pencereler ile giriş kapısı siyah ve beyaz taşların alternatif olarak kullanılması ile hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Alt sıra pencerelerin üzerlerine sağır kemerlerden oluşmuş birer alınlık yerleştirilmiştir. Bu pencere sistemi güney cephede de aynen uygulanmıştır. Bu pencereler altta ve üstte ikişer tane olmak üzere dört adettir. Semahanenin doğu cephesinde batı ve güneyde olduğu gibi nişler bulunmamaktadır. Burada da altı pencere vardır. Semahane batı, güney ve doğu cephelerindeki 21 pencereden ışık almakta olup, içerisi oldukça aydınlıktır. Ana mekanı örten kubbe L şeklindeki paye üzerine oturtulmuştur. Birbirlerine sivri kemerlerle bağlanan bu payelerin üzerlerinde mukarnaslı tablalar bulunmaktadır. Kubbeye geçiş üçgenlerle sağlanmıştır. Kubbe onikigen yüksek bir kasnak üzerindedir. Mukarnas bezemeli bir friz buradaki pencereleri çepeçevre kuşatmıştır. Bu kasnağın her cephesine yuvarlak kemerli birer pencere yerleştirilmiştir. Semahanenin dört köşesine ayrıca dört küçük kubbe yerleştirilmiştir. Bu kubbeler iki taraftan kemerlerin yardımı ile ana kubbeyi taşıyan ayaklara bağlanmıştır. Semahanenin kuzey tarafına ahşap mutrıp yerleştirilmiştir. Bu mutrıba kuzeybatı köşedeki bir kapıdan çıkılmaktadır. Semahanede çok fazla olmamakla beraber bezemeye yer verilmiştir. Özellikle batı ve güney cephede siyah ve sarı renkli taşlar alternatifli olarak kullanılmış ve cephelerdeki nişlerin üzeri de mukarnaslarla doldurulmuştur. İç mekandaki bezeme kubbe ve mihrapta görülmektedir. İbrahim hakkı Konyalı’nın sözünü ettiği kubbe ve kasnaktaki yazılardan hiç birisi günümüze gelememiştir. Büyük olasılıkla bu yazılar Mevlevihane’nin 1971 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan onarımı sırasında ortadan kaldırılmıştır. Günümüzde bezeme olarak kubbede kasnağı çepeçevre dolanan mukarnaslı bir friz bulunmaktadır. Mihrap sivri kemerli olup, üzeri koyu mavi, açık yeşil, sarı ve koyu yeşil renkte boyanmış, üzeri de mukarnaslarla doldurulmuştur. Mukarnasların bitiminde palmet, dal ve yaprak motiflerinden oluşan bitkisel bir friz bulunmaktadır. Bu bezeme XVIII.yüzyılın başlarına ait barok ve rokoko intibaını vermektedir. ŞURAHBİL ZAVİYESİ Kilis Demirciler Mahallesi’nde, Karataş Tepesi’nde bulunan bu zaviyenin yapım kitabesi bulunmamaktadır. Günümüze gelebilen kitabelerin hepsi onarım kitabesidir. Zaviyenin ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Zaviyenin haziresindeki Şurahbil bin Hasene gerçekten burada gömülü ise, bu zaviyenin de Türklerin Anadolu’ya yerleştiklerini ortaya çıkarmaktadır. Osmanlı arşivlerindeki 1617 tarihli bir belgede bu zaviyenin ismi geçmektedir. Evliya Çelebi de bu dergâhtan söz etmektedir. Bu da zaviyenin XVII.yüzyılın ilk yıllarında bulunduğunu göstermektedir. Daha önceki dönemi ile ilgili kesin bilgi bulunmamaktadır. Dergâhın banisi ve mimarı hakkında da bir bilgi bulunmamaktadır. Zaviyenin Şurahbil’e ait olduğu söylenen mezarın yanındaki mescit zamanla doğuya doğru genişletilmiş, avlusunun çevresine diğer yapılar da yerleştirilerek dergah ortaya çıkarılmıştır. Zaviye avlusu ile birlikte 27.85x24.10 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Avlunun üç tarafında üç eyvan, güneydoğu köşesinde mescit, güneydeki eyvanın batısında türbe, doğusunda da mutfak ve kiler, kuzeyinde de derviş hücreleri bulunuyordu. Zaviyenin doğusundaki eyvan mutfak, kiler ile kuzeydeki hücrelerin, eyvanın avluya bakan cepheleri muntazam kesme taştan yapılmıştır. Dış cephelerde moloz taşa yer verilmiştir. Mescit ile batısındaki eyvan ve türbe yine düzgün kesme taştan yapılmıştır. Buradaki bir kitabeden 1902 ve 1913 yıllarında bu bölümlerin onarıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre zaviyenin en eski bölümleri avlunun kuzey ve doğu kanadıdır. Zaviyenin dikdörtgen planlı avlusunun girişi batı yönündedir. Bu avlunun güneydoğu köşesinde 14.40x4.15 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı mescit bulunmaktadır. Tek sahınlı bu mescidin giriş kapısı üzerinde Kilis Ağası, Hüseyin Ağa’nın 1913 yılında yaptığı onarımı gösteren bir kitabe bulunmaktadır. Mihrabın kuzeyindeki bir kapıdan da sağ tarafta Şurahbil’e ait olduğu sanılan türbe bulunmaktadır. Mihrabın önünde kare mekanlı bir mekan meydana getirilmiş ve üzeri küçük bir kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbe beşik tonozların ve sivri kemerlerin yardımıyla yan duvarlar üzerine oturtulmuştur. Kubbe kasnağı içten yuvarlak, dıştan da sekizgendir. Bunun dışında kalan bölümler ise beşik tonozlarla örtülmüştür. Mihrap mescidin güney duvarının kenarındadır ve dışa doğru çıkıntı yapmıştır. Mihrabın bir özelliği bulunmamaktadır. Buradaki bir kitabeye göre de bu bölüm 1902 yılında onarılmıştır. Türbeye batıdan girilmektedir. Üzeri çapraz tonozlarla örtülmüştür. Bir büyük, bir de küçük pencere ile içerisi aydınlatılmıştır. İç kısmında bezeme elemanına rastlanmamaktadır. Türbenin batısında 1960 yıllarında yapılan minare bulunmaktadır. Mescidin kuzeyindeki sivri kemerle avluya açılan eyvanın kuzeyinde kiler ve mutfak yer almıştır. Zaviyenin helaları avlunun kuzeydoğusuna yerleştirilmiştir. ŞEYH EFENDİ TEKKESİ Kilis Bölük Mahallesi, Kurtağa Caddesi’nde bulunan bu tekkenin banisi Şeyh Abdullah Sermest Efendi’dir. Bu derg3ahı 1858-1859 yıllarında yaptırmıştır. Ölümüne kadar da burasının şeyhliğini üstlenmiştir. Sermest Efendi 1819 yılında Kilis’te dünyaya gelen Hacı Mehmet Efendi’nin oğludur. Nakşibendi tarikatı’na bağlı olup, bu dergaha Baytazzade hanını, bu hanın etrafındaki 18 dükkanı, bir kahvehaneyi ve bir de fırını vakfetmiştir. Dergah geniş bir bahçenin doğusunda bulunmakta olup, ayrıca altı derviş hücresi, bir zikir evi (mescit), şeyhin selamlığı ve bahçenin güneybatı köşesinde de türbesi bulunmaktadır. Dergahın yapımında kesme taş ve moloz taş kullanılmıştır. Bugünkü Kurtağa Caddesi’ne açılan basık kemerli bir kapıdan girilen tekkenin sivri kemerli kapısı üzerinde yapım kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabede; Habbezâ dergâh-ı feyz câh-i ali dil-pesend Asıtani sâye bahş-i tâk-ı gerdun-ı bülend İntisab-ı hâk-ı bâb-ı devlet-i bi-irtiyâb Salikâni kurb-i vasl-ı Hak’tan eyler behre-mend Himmet-i pirânla yazdım Zihniyâ tarihini Nevbinâ a’lâdır vâlâ-yı şâh-ı Nakşibend Tarihuhu 1275 (1858) yazılıdır. Derviş hücreleri üzerindeki selamlığa avludaki dehlizin karşısına gelen yerdeki merdivenlerden çıkılmaktadır. Bu dehlizin güneyinde derviş hücreleri bulunmaktadır. Bu hücrelerin basık kemerli kapıları, basık kemerli birer pencereleri bulunmakta olup, avluya açılmaktadırlar. Avlunun güneydoğu köşesinde bulunan mescidin küçük bir son cemaat yeri vardır. Basık kemerli bir kapıdan caminin ibadet mekanına girilmektedir. Bu kapı üzerinde de bir kitabe vardır. Bu kitabede; Ya Hazreti müceddid-i elf-i sâni Hakka ki kıldı himmet-i pir-i keramet ârâ Bu dergâh-i reşâdet a’lâdan oldu a’lâ Hak-ı dûrri dem-a-dem takbil gâh-ı âlam Huld-ı berinden akdem ehl-i sulûke me’vâ İlham ile yazıldı zihni bu tamam tarih Bab-ı Hüdâyı zîba dergâh-ı feyz-i ‘ulyâ Tarihu 1276 (1859) yazılıdır. Mescit 7.00x6.20 m. ölçüsünde olup, iki sivri kemerle iki sahna ayrılmıştır. İçerisi ikisi batı, ikisi de güney cephede olan basık kemerli dört pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap son derece basit bir niş şeklindedir. Tekkenin banisi Şeyh Abdullah Sermest Efendi ölünce tekkenin avlusuna yapılan türbeye gömülmüştür. Bu türbe dikdörtgen planlı, 12.10x6.80 m. ölçüsünde düzgün kesme taştandır. İki ayrı mekandan meydana gelen türbenin batıdaki bölümü kubbe ile, doğudaki bölümü de çapraz tonozla örtülmüştür. Kuzey cephedeki kapıdan girilen türbede Şeyh Abdullah Sermest Efendi’nin ailesine ait yedi sanduka bulunmaktadır. Kubbeli mekanda da Şeyh Abdullah Sermest Efendi’nin büyük sandukasının yanında dört sanduka daha bulunmaktadır. Bu türbe 1987 ve 1990 yıllarında iki kez onarılmış, son onarımında içerisi çinilerle kaplanmıştır. Kilis’te arşiv belgelerinden öğrenildiğine göre, günümüze gelemeyen zaviyeler ve tekkeler bulunmaktadır. Bunlar; Parsa Hatun Zaviyesi, Şemun Nebi Zaviyesi, Revhaniye Zaviyesi, Şeyh İyd Zaviyesi, Bekir Dede Zaviyesi, Hz.Talha Zaviyesi, Şeyh Ahmet Zaviyesi, Şeyh Kırbaç Zaviyesi ve Şeyh Yusuf Zaviyesi’dir. Ayrıca Şeyh Muhammed Arabi tekkesi, Şeyh Muhammed Simati Tekkesi, Şeyh Muhammed Ensari Tekkesi de günümüze gelememiştir.
  13. _asi_

    Kilis Hamamları

    KİLİS HAMAMLARI ESKİ HAMAM Meşhedlik Mahallesi Eski Hamam Sokağı’nda bulunan bu hamamı Emir Kasım oğlu Emir Canbolad yaptırmıştır. Soğukluk, ılıklık, sıcaklık bölmeleri ayni eksen üzerinde olan bu hamamda sadece soğukluk bölümü düzgün, kesme sarı taştan; diğer bölümleri ise, sarı ve siyah renkli taştan yapılmıştır. Hamamın girişi sağlayan taç kapı ve düz atkılı üç pencere oldukça dikkat çekicidir. Kapının atkı taşı zıvanalı taşlarla örülmüştür. Buranın üstünde üste sıralanmış; sülüs karakterli yazıyla yazılmış bir yazıt (dikdörtgen biçiminde,yonca yapraklı ), taştan yapılmış düz bir silme ve bir alınlık bulunmaktadır. Girişten sonra beşik tonozla örtülü bir dehliz ve sonunda sivri kemerli kapısı olan “soyunma yeri” gelir. Mekanı örten kasnaksız kubbe, birbirine sivri kemerlerle bağlanmış dört payeye üzerine oturmaktadır. Kubbenin eteğinde dört pencere, tepesinde konik bir aydınlık feneri, altında sekizgen bir şadırvan ve yanlardaki dikdörtgen biçimli düz atkılı beş pencere bu bölümün diğer ayrıntılarıdır. Bu bölümden sonra soğukluk bölümü ve ondan sonra da üzeri basık kubbeyle örtülmüş ılıklık bölümü gelir. Geçişleri beşik tonozla örtülü, sivri kemerli dehlizler sağlamaktadır. Hamamın sıcaklık bölümü dört eyvanlı ve dört halvetli olup; orta mekan yıldız ve altıgen biçimli aydınlık delikleri kaplı basık bir kubbeyle örtülmüştür. Sekilerle çevrili olan sıcaklık bölümünün ortasında beyaz ve kırmızı mermerden yapılmış sekizgen biçimli bir göbek taşı vardır. HOCA HAMAMI Kilis Vaiz Mahallesi’nde Mehmet Paşa Sokağı’nda bulunan Hoca Hamamı’nın banisinin ve mimarının kim olduğu bilinmemektedir. Sultan III.Murat devrinde düzenlenmiş olan Tapu Tahrir Defterinde Canbolat Paşa’nın üç hamam yaptırdığı yazılıdır. Bu hamamlardan Eski hamam ile Paşa Hamamı’nın Canbolat Paşa tarafından yaptırıldığı belirtilmişse de üçüncü hamamın ismi geçmemektedir. Hoca Hamamı’nın da 1545 tarihli kitabesine dayanılarak Canbolat Paşa tarafından onarıldığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan bu hamamın da XVI.yüzyıldan önce tek hamam olarak yapıldığı ve Canbolat Paşa tarafından tamir edildiği sanılmaktadır. Hoca Hamamı köşelerinde hücreler bulunan dört eyvanlı hamam şemasına göre yapılmıştır. Bu hamam plan tipinin örneklerindendir. Kesme taştan yapılmış olan Hoca hamamı, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık olmak üzere üç bölümden meydana gelmiştir. Hamamın güneyinde giriş kapısı bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerinde üç beyitli Farsça bir kitabeye yer verilmiştir. Bu kitabede mealen; “Dünya şahı Sultan Süleyman Murad edince, yüce himmetli ve mürüvvet kaynağı Emir Canbolat’ın isteği ile, Gökçezad’ın sayesinde şehirlerin nişanı olmak üzere bu hamamın tamir edilmesi makbul bir iş oldu. 952 yılının Şaban (Ekim 1545) ayında bu hamamın tamir işleri tamamlandı” yazılıdır. Hamamın portali beşik tonozlu olup, düz lentoludur. Giriş kemerinin cephesine oyma suretiyle çiçek motifleri yapılarak hareketli bir görünüm elde edilmiştir. Bu girişten beşik tonozlu, dikdörtgen planlı bir dehlize, oradan da sivri kemerli bir kapı ile hamamın soğukluk kısmına girilmektedir. Soğukluk 11.15x9.80 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, üzeri 6.60 m. çapında kasnaksız bir kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbe köşelere bitişik dört kalın paye ve bunları birbirine bağlayan kemerler üzerine oturtulmuştur. Kubbe geçişlerinde pandantiflere yer verilmiştir. Kubbenin altında sonradan yapılmış olan bir şadırvan, üzerinde de orijinal bir aydınlık feneri bulunmaktadır. Soğukluk kısmının doğusundaki düz lentolu bir kapıdan, bir dehlizle ılıklık ve helalara geçilmektedir. Ilıklık bölümü üç eyvandan meydana gelmiş olup, orta mekanı basık bir kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbede de pandantiflerden yararlanılmıştır. Ilıklığın üç eyvanı ise beşik tonozludur. Bunun doğu ve batısına iki hücre yerleştirilmiştir. Ilıklık bölümünden basık kemerli bir kapı ile haçvari dört eyvanlı ve dört halvetli sıcaklığa geçilmektedir. Eyvanlar beşik tonozlarla, ortadaki mekan ve halvetler kubbelerle örtülüdür. Sıcaklık bölümünün eyvanları içerisinde kurnalar, ortasında da sarı, siyah, kırmızı ve beyaz mermerlerden yapılmış sekizgen bir göbek taşına yer verilmiştir. Hamamın giriş kapısı üzerindeki çiçek motiflerinden başka içerisinde süsleme elemanı bulunmamaktadır. PAŞA HAMAMI Kilis Tekke Mahallesi’nde bulunan bu hamam Kilis’in ilk Sancak Beyi olan Emir Kasım’ın oğlu Emir Canbolat Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimarı bilinmemektedir. Paşa Hamamı Kilis’teki diğer hamamlar gibi, tek hamam plan düzeninde olup, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Köşeleri halvetli, dört eyvanlı, haçvari Planın gelişmiş şekline sahiptir. Hamamın soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümleri aynı eksen üzerinde yapılmıştır. Hamamın soğukluk bölümüne batı yönünden girilmektedir. Giriş kapısı siyah ve beyaz taşların alternatifli yerleştirilmesi ile hareketlendirilmiştir. Aynı zamanda bu cephede üç pencereye yer verilmiştir. Bu pencerelerin ve portalin üzerinde siyah, beyaz ve sarı mermerden bir silme dolaşmaktadır. Giriş kapısı sivri kemerli bir niş şeklinde olup, düz lentosunun üzerine kitabesi yerleştirilmiştir. Kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Bu eseri 970 (1562) yılında Sultan Selim oğlu Efendimiz, Yüce Sultan, Büyük Hakan Allah onun mülkünü dâim kılsın. Sultan Süleyman’ın hükümdarlık günlerinde Emir Kasım oğlu Emir Canbolat yaptırdı.” Kitabe tahrip olmuş ve bazı satırları eksik olarak günümüze gelebilmiştir. Bu kitabenin üzerine de siyah-beyaz mermerlerin alternatifli yerleştirilmesi ile çeşitli motifler elde edilmiştir. Portalden dikdörtgen planlı bir dehlize, oradan da soğukluğa geçilmektedir. Soğukluk 12.30x12.50 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri 7.70 m. çapında bir kubbe ile örtülüdür. Bu kubbenin ağırlığı sivri kemerlerle, köşelerdeki ayaklara oturtulmuştur. Kubbe dıştan altıgen kasnaklı, içeriden de yuvarlaktır. Üzerine de aydınlık feneri yerleştirilmiştir. Aydınlık fenerinin altına rastlayan yere taştan yuvarlak bir şadırvan yapılmıştır. Soğukluk bölümünden sivri kemerli bir kapıdan dar ve uzun bir dehlize, oradan da üç eyvanlı ve iki halvetli ılıklığa geçilmektedir. Girişin doğu ve batısında bulunan bu halvetlere ayrıca basık kemerli bir kapı ile girilmektedir. Halvetler ayrı birer kubbe ile örtülmüştür. Ilıklık bölümünün eyvanları beşik tonozlu, ortadaki kare mekan da merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Burada da kubbeye geçiş pandantiflerin yardımıyla sağlanmıştır. Zemin siyah, beyaz ve pembe renkli taşlarla çeşitli kompozisyonlar meydana getirecek şekilde düzenlenmiştir. Ilıklık bölümünden sivri kemerli bir kapı ile sıcaklığa geçilmektedir. Sıcaklık haçvari, dört eyvanlı ve dört halvetli bir plan düzenindedir. Orta mekan kubbe ile, haçın kollarını oluşturan eyvanlar ise beşik tonozlarla örtülmüştür. Buradaki haçın kolları arasına dört halvet yerleştirilmiştir. Halvetin ortasındaki göbek taşı sekizgen planlı olup, kırmızı ve beyaz mermerdendir. Ancak bu göbek taşı orijinal hali ile günümüze gelememiştir. Paşa Hamamı’nda, giriş kapısı dışında ve içerideki zeminin taş döşemesinden başka bezeme elemanına rastlanmamaktadır. HASAN BEY HAMAMI Çaylak Mahallesi Hasan Bey Hamamı Sokak’ta bulunan bu hamamı, XVI.Yüzyılda Canboladoğulları’nın kahyası Hasan Bey yaptırmıştır. Yapının çevresinde sonradan yapılan müdahalelerle hamam yol kotunun altında kaldığından, halkın arasında “Çukur Hamam” olarak anılır. Hamamın giriş kapısı yapının kuzey yönünde olup dilmeli bir kemer içersinde basık kemerlidir. Buradan dar ve uzun dikdörtgen biçimli dehlizle soğukluk bölümüne geçilir. Ahşap atkılı bir kapısı olan soğukluk bölümü sivri kemerle birbirine bağlanan ve köşelerde dört payeye oturan kubbe ile örtülüdür. Ongen biçimli kasnağı olan kubbenin eteğinde beş küçük pencere ile tepede piramit külahlı bir aydınlık feneri vardır. Sekilerle çevrili olan soğukluk bölümünün tabanı siyah, beyaz, kırmızı taşlarla döşenmiş olup; ortasında taştan yapılmış sekizgen biçimli fıskiyeli bir şadırvan bulunmaktadır. Dehlizli geçişle varılan ılıklık bölümüne sivri kemerli bir kapıyla girilir. Dikdörtgen planlı olan bu bölümüm üzeri basık bir kubbe ile örtülmüştür. Tabanı sarı, siyah, kırmızı renkli taşlarla döşeli olan ılıklık bölümünde eyvanlar, halvet ve su teknesi (mağtis) vardır. Ilıklığın güneybatı ucu basık kemerli bir kapısı olan dehlize ve dehliz sonu da sıcaklığa açılır. Haç planlı, dört eyvanlı, dört halvetli olan sıcaklık bölümün orta alanı kubbe ile örtülmüştür. Orta alana açılan eyvanların üzeri beşik tonozlarla örtülüdür. Sivri kemerli küçük kapılı halvetleri; beyaz, kırmızı mermerden yapılmış sekizgen biçimli göbektaşı ve toplam sekiz tane kurnası hamamın göze çarpan diğer özellikleridir. TUĞLU HAMAMI Kilis Şeyhler Mahallesi, Efeler Sokağı’nda bulunan Tuğlu Hamamı, Daltaban Paşa Hamamı olarak da tanınmaktadır. Hamamı Kilis’in yönetimini 1782 yılında ele geçiren, 1783 yılında Paşalık unvanı verilen ve 1788 yılında da Antep Olayları’nda öldürülen Daltabanoğlu Mehmet Paşa yaptırmıştır. Sonraki yıllarda Hafafzade Hacı Osman Bin Hacı Mehmet Bin Mustafa’nın mülkiyetine geçen hamamın mimarı hakkında bilgi bulunmamaktadır. Tuğlu Hamamı, Kilis’teki diğer hamamlar gibi soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Tek hamam olarak dört eyvanlı, köşeleri halvet hücreli haçvari bir plan şemasına göre yapılmıştır. Bu hamamda da soğukluk, ılıklık ve sıcaklık aynı eksen üzerinde bulunmamaktadır. Kesme sarı, beyaz ve siyah taş ile tuğladan yapılmış olan hamamın kuzey cephesinde beyaz ve siyah taşların alternatifli olarak sıralanması ile portal meydana getirilmiştir. Portal geometrik geçmeler ve silmelerle hareketli bir görünümdedir. Ayrıca tek sıra halinde mukarnaslar cephenin saçak kornişini meydana getirmektedir. Giriş kapısı sivri bir kemerden olup, üzeri düz atkılıdır. Burada kitabe ve renkli taş süslemelere yer verilmiştir. Girişin üzerinde dört beyitli sülüs yazılı kitabesi bulunmaktadır: Kitabe: “Zehî devletlû Paşa-yı Mükerrem Daltabanzade Bu câ-yı dil-küşâde böyle bir hamam edup inşâ Yeni hamam-ı paşa ile âna nâm-ü nişan verdi O nâm-ı şân-ı âli mir-i mirân-ı Kilis hâlâ Bu âb-u tâb ile hamam-ı ikbali ânın yâ Rab Hemişe işlesun bahtı gibi bâ-himmet-i vâlâ İnşâ eyler iken Ruhiyâ Hâtif dedi tarih Bu hamamı tamam-ı sa’y ile bünyâd eyledi Paşa 1200 (1785)” Giriş kapısından beşik tonozla örtülü bir dehlize, oradan da soğukluk bölümüne geçilmektedir. Soğukluk bölümü 14.00x10.90 m. ölçüsünde olup, üzeri 7.30 m. çapında bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe köşelerdeki sivri kemerli dört ayak tarafından taşınmaktadır. Pandantifli kubbenin üzerinde aydınlık feneri, altında da siyah ve beyaz taşlardan yapılmış sekizgen bir şadırvan bulunmaktadır. Soğukluğun kuzeybatı köşesindeki basık kemerli bir kapıdan beşik tonozlu dehlize, oradan da ılıklığa geçilmektedir. Ilıklık basık kemerli bir kubbe ile örtülmüş olup, üç eyvan ve iki halvetten meydana gelmiştir. Ilıklık bölümündeki halvetler de kubbe ile örtülüdür. Buradan yuvarlak kemerli bir kapı ile dört eyvanlı ve dört halvetli sıcaklığa geçilir. Üzeri kubbe ile örtülü sıcaklığın ortasında siyah ve kırmızı mermerden yapılmış bir göbek taşı bulunmaktadır. Sıcaklığın çevresindeki eyvanlarda kurnalar sıralanmıştır. Tuğlu Hamamı’nın bezemesi siyah ve beyaz renkli taşlardan meydana gelmiştir. Bunun dışında soğukluğun nişleri üzerinde selvi motifleri ve altı kollu yıldızlar görülmektedir. Zeminler renkli taşlarla döşenmiştir. Bunlar geometrik kompozisyonlar meydana getirmiştir. Ayrıca kurnalarda palmet, yaprak ve kum saati motifleri bulunmaktadır. Buradaki kurnaların malzemesinin farklı oluşu, başka yerden getirildikleri izlenimini vermektedir.
  14. _asi_

    Kilis Türbeleri

    KİLİS TÜRBELERİ Canbolat Paşa Türbesi (Merkez) Kilis Tekke Mahallesi, Cumhuriyet Meydanı’nın güneyinde bulunan Canbolat Camisi’ni ve türbesini, caminin kitabesinden öğrenildiğine göre; 1552 tarihinde Canbolat Paşa yaptırmıştır. Canbolat Paşa Camisi’nin avlusunda kıble duvarının önünde bulunan türbe, cami ile aynı, sarımtırak taştan yapılmıştır. Duvar işçiliğinde yer yer siyah taş ta kullanılmıştır. Türbe altıgen planlı olup, üzeri tuğladan yapılmış bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbeye geçiş mukarnaslarladır. Türbenin doğusunda basık kemerli kapısı ve altıgen gövdeli her cephesinde de birer pencere bulunmaktadır. Türbe içerisinde üç ahşap sanduka vardır. Türbe kitabesi bulunmamaktadır. Canbolat Paşa 1571’de Kıbrıs’ta şehit düşmüş ve oraya gömülmüştür. Şeyh Mansur Türbesi (Merkez) Kilis’in 3 km. güneyinde, bahçeler arasında bulunan bu türbeden Evliya Çelebi “Şeyh Mansur Türbesi” diye söz etmemektedir. Ancak şehrin kıblesinde, Hz.Peygamber’in sofrasını hazırladığından ötürü Simati denilen Şeyh Mehmet Simati’nin bir dergahı ve yanında da türbesinin olduğuna değinmektedir. Bu türbelerin ne olduğu bilinmemektedir. Büyük olasılıkla bunlar Şeyh Mansur Türbesi’nin çevresinde bulunuyorlardı. Günümüze gelen ve kitabesi bulunmayan bu türbenin kime ait olduğu bilinmemekle beraber, halk arasında Şeyh Mansur Türbesi olarak tanınmaktadır. Türbenin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Üzeri kubbe ile örtülü, yuvarlak kemerli giriş kapısının iki yanında yuvarlak kemerli iki penceresi vardır. Şeyh Ahmet ve Şeyh Muhammet Türbesi (Merkez) Kilis Abdioymağı Mahallesi, Sabri Bey Sokağı ile Cüneyne Cami Sokağı arasında bulunan bu türbenin yanında Şeyh Ahmet Zaviyesi’nin bulunduğu vakıf kayıtlarından öğrenilmektedir. Ancak bu dergah günümüze ulaşamamıştır. Türbenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber Evliya Çelebi bu türbeden söz etmiştir. Buna dayanılarak da türbenin XVI.yüzyılın ortalarında yapıldığı sanılmaktadır. Türbede Şeyh Ahmet ve Şeyh Muhammet’e ait olduğu söylenen iki sanduka bulunmaktadır. Bu sandukaların üzerinde herhangi bir yazı olmadığından hangisinin şeyh Ahmet’e, hangisinin Şeyh Muhammet’e ait olduğu bilinmemektedir. Türbe kare planlı, moloz taştan yapılmış, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin ağırlığını dört köşedeki gömme ayaklar taşımaktadır. Kubbeye geçişte pandantiflerden yararlanılmıştır. Türbenin güney duvarında mihrap, batı duvarında da küçük bir pencere bulunmaktadır. Türbe içerisinde herhangi bir bezemeye rastlanmamıştır. Günümüzde türbenin dışı betonla sıvanmıştır. Şeyh Muhammet Ensari Türbesi (Merkez) Kilis Yenimahalle’de İslam Bey Parkı içerisinde bulunan bu türbenin kitabesi bulunmamaktadır. Kilis Hurufat defterlerinde 1807 tarihli bir kayıttan türbe yanında bir de tekkenin bulunduğu öğrenilmektedir. Ancak bu takkeden günümüze herhangi bir iz gelememiştir. Arşiv kayıtlarından öğrenildiğine göre türbe, XVIII.yüzyılın sonlarına doğru yapılmıştır. Türbenin bulunduğu yerde eskiden bir mezarlık olduğu, buradaki mezarın üzerine de bu türbenin yapıldığı sanılmaktadır. Kare planlı, moloz taştan yapılmış olan türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Güney cephesinde yuvarlak kemerli bir girişi, doğu cephesinde bir penceresi bulunmaktadır. Mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Şeyh Muhammed Bahaeddin ve Muhammet Şahabeddin Türbesi (Merkez) Kilis Yenimahalle’de, Cumhuriyet Caddesi ile Dolappazarı Sokağı arasında bulunan bu türbe ile ilgili kaynaklarda bir bilgiye rastlanmamaktadır. Türbenin kuzey cephesindeki Türkçe yazılı altı satırlık bir kitabede burada gömülü bulunan Şeyh Mehmed Şehabeddin ile Şeyh Mehmet Bahaeddin Bağdadi’nin h.644 (1246) yılında şehit düştükleri belirtilmiştir. Ancak kaynaklarda bu kişiler ile ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır. Türbenin mimari yapısından XIX.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Sultan II.Abdülhamid dönemine ait albümlerde bu türbenin bir resmi bulunmaktadır. Bu resme dayanılarak türbenin kubbe ile örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Cumhuriyet Caddesi’nin genişletilmesi sırasında türbenin yarısı yıkılmıştır. Bugünkü durumu ile dikdörtgen planlıdır. Türbe kesme taştan yapılmış, üzeri tromplu yarım bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin kuzey ve batı cephesinde iki küçük penceresi bulunmaktadır. Batı cephesinde girişi vardır. Türbe içerisinde iki sanduka olup, bunların kimlere ait olduğunu belirten bir ibareye rastlanmamıştır. Şeyh Muhammed Bedevi Türbesi (Merkez) Kilis’in batısındaki Kalleş Dağı’nın güneyinde bir tepe üzerinde bulunan bu türbenin kitabesi bulunmamaktadır. Evliya Çelebi’nin “Şehrin batısında bir büyük tekke daha vardır. Burada sahabe-i kiramdan Şeyh Muhammed Arabi ve Rıttali denen meşhur bir kişi yatar” sözünden yola çıkılarak bu türbenin Şeyh Muhammed Arabi ve Rıttali denilen bir diğer sahabeye ait olduğu düşünülmektedir. Türbe orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmış olmasına rağmen XIV.yüzyılın ikinci yarısında, buradaki bir mezarın üzerine yapıldığı sanılmaktadır. Türbe dikdörtgen planlı, kesme taştan yapılmış üzeri de kubbe ile örtülmüştür. Türbenin üst örtüsüne palmetleri andıran dendanlar sıralanmıştır. Türbeye kuzey cephesindeki basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. İç mekan ortada bir kubbe ile örtülü merkezi mekan ile yanlardaki beşik tonozlu iki eyvandan meydana gelmiştir. Kubbe de dört köşedeki sağır sivri kemerler üzerine oturtulmuştur. Bu arada pandantiflerden de yararlanılmıştır. Giriş kapısının karşısında mihrap, kuzey, doğu ve batı duvarlarına birer pencere açılmıştır. Şemûn Nebi Türbesi (Merkez) Kilis Nureddin Mahallesi’nde, Medrese Sokağı ile Hasırcı Sokağı arasında bulunan türbenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Doğu cephesindeki kapının sağ üst köşesinde talik yazılı dört mısralı bir onarım kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabeye göre Polo’lu Muhammed Efendi tarafından 1885 yılında, 1958’de de yerel dernek tarafından onarılmıştır. Kilis Hurfat Defterlerinde Şemun Nebi Zaviyesi’ne ait bir kayıt göz önüne alınacak olursa türbenin de XVIII.yüzyılda yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Türbenin üç tarafı evlerle çevrili olup, yalnızca doğu cephesi açıktadır. Düzgün kesme taştan yapılan türbe kare planlıdır. Doğu cephesindeki düz lentolu bir kapıdan içerisine girilen türbe, mescit ve sandukaların bulunduğu iki bölümden meydana gelmiştir. Doğu cephesindeki kapıdan türbenin mescit bölümüne geçilmektedir. Bu mescidin sade bir mihrabı vardır. Mihrap nişine ve nişin iki tarafına geometrik ve bitkisel motiflerle bir bezeme yapılmıştır. Mescidin kuzeyindeki sandukaların bulunduğu bölümün ortası kemerle ikiye bölünmüş, bunlardan soldaki küçük bir kubbe ile örtülmüştür. Diğer bölümün üzeri mescitle birlikte betonla kapatılmıştır. Orijinal izlerinden bölümlerin beşik tonozla örtülü olduğu sanılmaktadır. Buradaki sandukalar üzerinde yazı olmadığından kimlere ait olduğu bilinmemektedir. Bekir Dede Türbesi (Merkez) Kilis Karaali Mahallesi’nde, Türbeler Sokağı’ndaki bu türbenin içerisindeki sandukada yazı bulunmamaktadır. Türbenin kuzey cephesindeki kitabede ise Türkçe olarak “Erenlerden Köfteci Bekir Dede” yazılıdır. Köfteci Bekir Dede’nin kim olduğu ve türbeyi kimin yaptırdığı bilinmemektedir. Hurufat Defterlerinde ismi geçmeyen bu türbenin yakınında bir zaviye olduğu bilinmektedir. Bu zaviyeden de günümüze herhangi bir iz gelememiştir. Türbe kare planlı ve kesme taştan yapılmıştır. Üzeri basık bir kubbe ile örtülüdür. Türbedar Sokağı’ndaki basık kemerli bir kapıdan türbe içerisine girilmektedir. Kapının solunda basık kemerli bir pencere, onun da solunda sivri kemerli bir niş vardır. Türbenin içerisi bu pencereden aydınlanmaktadır. Türbe üzerini örten kubbe taştan yapılmış olmasına rağmen dıştan sıvanmıştır. Kubbe dört taraftaki kemerler üzerine oturtulmuş ve kemerleri de dört köşedeki gömme ayaklar taşımaktadır.
  15. _asi_

    Kilis El Sanatları

    EL SANATLARI İlimizde,dokumacılığın tarihçesi çok eskilere dayanmaktadır.Şal, Meşlah, Peştamal, Çul ve kılım vs. Çulhalar tarafından Tezgahlarda ( Yer Tezgahı) dokunurmuş. Bir kaç yıl öncesine kadar İlimizde bu sanatı icra edenler vardı. EL HALISI DOKUMACILIĞI Merkez Müdürlüğümüz bünyesinde ilk Halıcılık Kursu 1985 -1986 Öğretim yılında İlimiz Gaziantep'e bağlı ilçe iken, Kaymakam Sayın Ünal ERDOĞAN'ın destekleri sonucu Merkez binamızda bir kurs açılmış olup, (26x33) kalitesinde 2 adet Isparta halısı dokunmuştur. işsizlikle mücadele,istihdamı geliştirmeğe yönelik Kilis- Gaziantep yolunun 11.Km. sinde mülkiyeti Makine Kimya Enstitüsüne ait olan (daha sonra İl Özel İdare satın almıştır.) 520 dönüm arazi üzerinde bulunan 5 blok binadan oluşan yerde Halıcılık Okulu açılmış, Merkezimiz Müdür Yardımcısı Mustafa ÖZ Müdür olarak atanmıştır. Kahramanmaraş Sümerbank BölgeMüdürlüğü ile İşbirliği Protokolü yapılarak, 50 tezgah,150 kursiyerle 25.09.1986 Resmi Törenle Halıcılık Okulu hizmete açılmış, (60x60) kalitesinde Hereke halısı öğretimine başlanmıştır. Halıcılık Okulu çok kısa bir zamanda Kilis'te büyük ilgi görmüştür.Yedek kursiyerlerin okula alınması için 50 adet halı tezgahı daha Kaymakamımız Sayın Ünal ERDOĞAN tarafından getirtilerek, 150 kursiyer daha alınmıştır. Böylelikle 100 adet tezgahta 300 kursiyerle eğitim - öğretim - üretim başlamıştır. Gördes ilmeğini bilen, 14'ü Kilis'ten, 5 tanesi Kahramanmaraş Halı Bölge Müdürlüğünden, biride Sanayi Bakanlığından olmak üzere 20 ücretli usta öğretici görevlendirilmiştir. 1988 Yılında Sanayi Bakanlığınca Ankara'da düzenlenen Halıcılık Fuarında okulumuzda simetrik esasa göre düzenlenen Yedi Dağın Çiçeği deseninde dokunan halımız ödül almıştır. NAKIŞÇILIK Geçmişte gergef (üzerine nakış işlenen kumaş gerilen dört köşe çerçeve) bugün “kasnak” yardımıyla işlenen el işi nakışlarına, günümüzde makine nakışları da eklenmiştir. Nakış işlenecek kumaşın önce lifleri (dokuma ipleri) çekilir. Buna “tel çekme” denir ve yörede sadece bu işi yapan usta kadınlar vardır. Sonra kumaşın çevresine “antike (kumaşın lifleri çekilerek yapılan küçük süsleme öğeleri olup; ‘sıçan dişi’ gibi küçük olduğundan,’sıçan dişi’ olarak adlandırılır”) yapılır buna da “antike çekme” denir. İşin niteliğine uygun bez üzerine (yerli dokuma bez, patiska, keten, yün tela kumaş, doğal ve yapay ipek kumaş, taşlanmış ipek,margizet, kadife kumaş) kumaşın fiziksel özellikleriyle (yapısı,dokuma özelliği,kalınlığı / inceliği, rengi ve uygulanan motifi) uyumlu iplikler kullanılarak (nakış ipliği, floş iplik, yumak ipliği, ibrişim ipliği, doğal ipek, çamaşır ipeği,sim) iğneyle işlenen nakışlar, tamamıyla el emeği ve göz nuru eseridir. Çiti badem, mercimek, ciğerdeldi, kartopu, cemaliyan, çiniğnesi, kanava / kanava iğnesi, sim-sırma … gibi iğne teknikleri uygulanarak işlenen nakışlar genellikle insan, yaprak, çiçek, meyve motifli ve geometrik desenlidir. Nakışlı bezlerin, örtülerin çevresi / kenarları iğne oyası, sim oya, mekik oyası, ajur / örümcek ajur ve “yemsin” adı verilen sırmalarla zenginleştirilmiştir. Patiska, poplin, terilen, saten ve ipekli kumaşlar üzerine “Türk işi, tül işi, beyaz iş, çiniğnesi, kesme” gibi yöntem ve tekniklerin uygulandığı makine nakışı . TAŞ İŞÇİLİĞİ (Taş Yonuculuğu) Kilis ve yöresinin yapı malzemesi doğal taş olduğundan, yöre ağzında “yonucu, yonucu ustası” sözleriyle belirtilen “taş işçiliği” oldukça yaygındı. Yörede adı “kesmelik” olan üç taş ocağı işletmecisi (Hacabuşunoğlu Mehmet, Kör Vakıf, Vakıf) vardır. Bu taşocaklarından hayvanlarla (taşıma işi merkeplerle yapıldığından yörede bu işi yapanlar ‘merkepçi’ sanıyla bilinir) taşı işleyen işliklere getirilirdi. Blok biçiminde işliklere getirilen taşlar, önce kullanılacak boyutta kesilir; kaba yanları yontulur; taş gönyesi yardımıyla düzeltilerek işlenecek duruma getirilirdi. İşlem basamaklarında külük (bir yanı sivri diğer yanı köşeli çekiç), merteka (taşçı çekici), arşın (taşın düzgünlüğünü kontrol eden mastar), bük (iki ucu sivri çekiç), kidde (mastar taşı ), hayt ipi, sulu terazi, şakul, demir kalemi, taş gönyesi gibi araç ve gereçler kullanılırdı. Kesmelik’ten getirilen taşlar renkli (sarı, sarımtırak, kirli beyaz) ve küfeki (işlenirken yumuşak, havayla ilişkisi yoğunlaştıkça sertleşen,gözenekli) özellik taşıdığından yapıların ön yüzlerinde, kemerlerde, kapı (özellikle cümle kapısı) ve pencere sövelerinde; Köncülü’den (Küncülü) getirtilen taşlar siyah ve sert olduğundan (bazalt taş); soku, soku eli, değirmen, devlip (bir sütuna bağlı olarak yerden yüksekçe platform üzerine yerleştirilmiş hayvan gücüyle çalışan bir tür değirmen) ve mider (hayvan koşularak çalışan değirmen) yapımında kullanılırdı. Kilisli yonucu ustaları Memlük (Kölemen) etkisiyle Anadolu’ya yayılan renkli taş ustalığının ilk temsilcileri olup; yapıların dış görünüşlerini sarı ve siyah renkli taşları sıralı kullanarak süslemişlerdir. YEMENİCİLİK (Yimenicilik) Kilis’te yaşayan birkaç el sana- tından biri, yemeniciliktir. Kilisli yemenici Ahmet Usta 78 yaşında olmasına karşın bir yandan oğullarıyla bu işi sürdürüyor diğer yandan da Gazi Antep Üniversitesi’nde usta öğretici olarak uygulamalı ders veriyor. Üstü, (ön yüz, saya) renkli (siyah, kırmızı, yeşil, kahverengi), yumuşak deri (genel olarak sahtiyan adı verilen bu parça yörede ‘havır’ adı verilen işlenmiş oğlak derisidir); tabanı kalın deri (gön) olan ve köşkerler tarafından elde dikilen ökçesiz bir ayakkabıdır. Ayak büyüklüğüne göre hazırlanan “tabanlık, taban astarı, yüz” bu sıralamaya göre yapıştırıldıktan sonra, çift çelik iğneyle karşılıklı dikilir ve kalıba çekilir. Daha sonra muşta (derileri vurarak inceltmek, düzeltmek için köşkerler tarafından kullanılan tabanı geniş, üzeri dar ve yuvarlak bir alet), kayım ve falçata yardımıyla gerekli düzeltmeler yapılır ve kalıptan çıkarılır. Yanları sabunlanıp ihvalle (yemenicilerin ve köşkerlerin kullandığı sert ağaçtan yapılmış parlatıcı işlevi olan araç) parlatılır. 18’den 46 numaraya kadar kalıbı olan (küçükte büyüğe doğru sıralanan yemeni kalıpları; yarım metelik, metelik, küçük hasbe, büyük hasbe, vastani, orta ayak, zeyerdan, ges, lorta, ulu ayak) olan yemeni, oldukça sağlıklı (ter çeker, koku yapmaz) bir ayakkabıdır. YORGANCILIK Saten kumaş üzerine iğneyle işlenerek biçimlenen “Kilis Yorganı” Kilis’le özdeşlemiş bir el emeği ürünüdür. Yüzü parlak kumaş (saten), altı (astar) patiska olan “Kilis Yorganı’nda”, astarlık bezin önemi, “astarı yüzünden pahalı” sözüyle belirtilmiştir. Yün ve pamukla doldurulan yorgan arası (yorgan yüzü ile asta arası) günümüzde elyafla doldurulmakta ve yorganın yüzü de satenle aynı renkte olan sentetik iplikle iğne yardımıyla işlenmektedir. Kilis Yorganı’nda motifler ya göbekte (yorganın ortasında) yoğunlaşır ya da yorganın tüm yüzüne yayılır. Yorganın tüm yüzünde tavus kuşu, hurma yaprağı, hurma dalı, papatya, simetrik papatya, lale,lale desenli vazolu, kalpli lale, bahar dalı, stilize edilmiş yaprak, menekşe, güneş, kafes, karmaşık kafes, kafesli hurma dalı, girift,arabesk, su yolu, rüzgar gülü, simetrik, asimetrik, fiyonklu, helezonik ve çeşitli geometrik biçimlerden oluşan motiflere yer verilir. Süslemelerin göbekte yoğunlaştığı yorganlar da güneş, göbeği güneş kenarları üçgen, yaprak, hurma dalı, lale, papatya,hurma dalı, kare, baklava dilimli,yuvarlak,helezonik, arabesk biçimli motiflerle süslenir.
  16. _asi_

    Kilis Halk Oyunları

    HALK OYUNLARI Halk oyunlarımız Kilis'in çeşitli yörelerindeki ilçe ve köylerine göre değişiyor. Örneğin Musabeyli tarafinda en çok tutulan halay KlRIKHAN (Kırıkcan), Elbeyli yöresine doğru ise DOKUZLU ve SERÇE (Çibikli'nin varyantı) oyunları görülüyor. Oyunlarımız 1) Kırıkcan (Kırıkhan) 2) Gavurdağı kabası 3) Leylim 4) Serçe 5) Dokuzlu 6) Ağırlama 7) Kürdi 8) Şirvani 9) Temirağa 10) Arap sallaması 11) Gavurdağı sallaması 12) Valde 13) Darbuzey 14) Oğuzlu 15) Şekeroğlan 16) Mani 17) Sekme 18) Fatige 19) Barak üç ayağı 20) Yedi deve ağırlaması ve sekmesi 21) Hurşid 22) Mendilli 23) Lorke 24) Meryem 25) Han Esma 26) Düz ayak halayı
  17. _asi_

    Kilis İnanışlar

    İNANIŞLAR BATIL İNANÇLAR Yere ateş dökerken (meleklerin yanmaması için) “Melekler, elinizi kolunuzu çekin!” diye seslenilir. Aksi halde canı yanan melekler, ateş döken kişiyi çarpar. Güzel bir evi olan, evini nazardan korumak için dış duvara “at kafası” ; ”eski bir pabuç teki” ; “beş parmak resmi” ; “ iğde dalı” asar. Damında baykuş öten evden “cenaze çıkar.” Cuma günü çamaşır yıkanmaz.. Geceleyin - akşam ezanından sonra - tırnak kesilmez. Yüzü koyun yatan kişinin üzerine şeytan, arka üstü yatan kişinin üzerine kebbus (kabus) çöker. Eşikte (eşiklikte) ters dönen ayakkabı uğursuzluk getirir ve hemen düzeltilir. Loğusa kadını “al basar”. Şıhı (şeyh) bulunmazsa; şeytan, loğusanın ciğerini suya çalar ve kadın ölür. Şıhı bulunur ve şeytan ciğerini suya çalmadan yetişilir, afsunlanırsa loğusa kurtulur. Nazarı önlemek yani kötü nazarlı kişilerin bakışından korunmak için; göz boncuğu, tazı boncuğu, iğde çöpü, kurt derisi, kurt dişi, şap gibi avadanlıklardan biri takılır. Çeşitli konu ve amaçlar için muska, hamail (hamayil), mushaf taşınır. Bunlar balmumu emdirilmiş beze yedi kat sarıldıktan sonra takılır. Attarlar,ilim-irfan sahibi hocalar (şıh,afsuncu,tarikat ehli) ve türbeler halk tababetinin önemli unsurlarındandır. Kilis’te Attar Nabi, Attar Hacı Hüseyin Efendi ile Şıh Efendi olarak tanınan Mehmet Vakıf Efendi, Küt Küt Dede (göz kapağında arpacık çıkan, Küt Küt Dede’nin mezarından toprak alıp gözüne sürer) ve Hulk Dede Türbesi (sinir hastası olan kişi Cuma selasından sonra bu yatırın çevresinde üç kez döndürülür.Daha sonra yatırda bulunan zeytiyağından bir parmak alınıp hastanın alnına sürülür) bu konuda sıkça başvurulan kişi ve mekanlardır. Ruhsal bozukluklarda, sıtmada, iltihaplı yaralarda “dağlama” yapılır. Dağlama, ateşte kızdırılmış demir parçası (iltihaplı yaranın üstü, diğer rahatsızlıklarda boynun arkası dağlanır) ile yapılır. İştahı kesilen kişiye “tiksinik” olmuş denir. Bunun tedavisi için paryavşan otu (pelin otu) sabunla hastanın karnına sürülerek oğuşturulur; eli-yüzü yıkandıktan sonra, üzerlik tütsüsü yapılır, kurşun dökülür ve kurşun parçası bir iple ev kapısının üzerine asılır. Sarılığın tedavisi için hastanın burnuna cırlatan acirinin (acur) suyu damlatılır. Çok ağlayan çocuğun ağzına ölmüş birinin çarpanasıyla (eski yemeni,ayakkabı) vurulur. Kişi rüyasında bir kuduz köpek tarafından ısırıldığını görürse “kuduz kınası” yapılır. Gördüğü gecenin kırkıncı gecesinde eğlence (düğün dernek) düzenlenir ve sabaha kadar (amaç, rüya göreni uyutmamak) eğlenilir. Tüm bunların yanında şifa bulmak için “kurşun döktürmek” , “şifa tasından su içmek” gibi inanışlar da vardır. Ayrıca attarlar, ilim-irfan sahibi hocalar (şıh,afsuncu,tarikat ehli) ve türbeler şifa bulmak, şifa aramak için başvurulan önemli kaynaklardır. YAĞMUR DUALARI Kuraklık zamanında, bulutların arasında gizlendiğine inanılan yağmur damlalarının yere inmesi için dualar edilir. Dualar kabul edilirse; Tanrı, meleklere emreder, yağmur yağmaya başlar. Yağmur yağması için yörede adet olmuş bazı davranış ve eylemler şunlardır: İki karısı olan bir adamın damının çörteni (su oluğu) çalınıp kuyuya atılır. Ağaca kaplumbağa asılır. Başı yıkanan bir merkebin üstüne yaşlı bir kadın ters bindirilir, köyde dolaştırılır. "Gelin gok" oyunu oynanır. Buna bazı köylerde "çömçe gelin" de derler .
  18. _asi_

    Kilis gelenek görenekler

    GELENEKLER EVLENME GELENEKLERİ Geçmiş dönemlerde evlilikler, doğal olarak görücü usulüyle yapılmaktaydı. Askerden dönen delikanlı “kabı kacağı” birbirine çalıyor, sinirli davranıyorsa, artık onu baş göz etmenin zamanı gelmiştir. Örtüsünü giyen ana, yanına birkaç yakınını da alarak; ya tarif üzerine ya da sorup soruşturarak kız aramaya başlar. Gördüğü kızı öperken; onun yanaklarını okşayıp yüzünde boya olup olmadığını kontrol eder. Görücüye çıkan kız da, üst üste zubunlar (zıbın) giyerek, vücuduna dolgun görüntüsü vermeğe çalışır ve kahve sunarken, yüzünü mangal ateşine tutarak, yanaklarının kızarmasını sağlar. Kilis ve yöresinde düğün giderleri oldukça ağırdır. Kız kalını (başlık bedeli; para yada altın) yüksektir. Para nedeniyle bekar kalanlara, geç evlenenlere sık rastlanır. Kız İsteme Kilis kırsalının çoğunda Türkmen oymakları oturur. Kaçma, kaçırma gibi olaylar olmaz. Kız istemeye kadınlı erkekli gidilir ve kadınlı erkekli karşılanırlar. Kahve, çay sunumuyla birlikte sohbet edildikten sonra işin aslına, yani ziyaret nedenine gelinir. Oğlan ve istenilen kız da hizmet gördükten sonra dışarı çıkartılır. Oğlan tarafının en yaşlısı söze başlar: “Allah’ın emri Peygamber Efendimizin kavli ile kızınızı oğlumuza alıp evlat yapmayı isteriz.” sözlerinden sonra yine oğlan tarafının kadınlara söze girer: ”Maşallah ne de güzel kız. Tam oğlumuza göre oğlumuz da güzel anom (anam). Sırma bıyık, galem gaş (kalem kaş).” Konuşmalar sürerken (kız tarafı kızının, oğlan tarafı oğlunun özelliklerini sayar) yaşı geçkin erkekler de: "Sizle gardaşlık olmaya geldik. Bahçanızdaki gülü koparmaya geldik.” der. Bu konuşmaları kız tarafı dinledikten sonra odada belli bir süre sessizlik olur ve bu kez kız tarafı konuşmaya başlar: “Takdir-i İlahi bozulmaz. Allah yazdıysa ne diyelim?” diyerek, düşünmek için izin / zaman ister. Daha sonra kız tarafı oğlan evine haber gönderir, bu haber götürene yörede “müjdeci” denir. Müjdeciye, oğlan evi bahşiş verir. Oğlan tarafı kız evine tatlı (özellikle künefe), mevsimine göre meyve (özellikle nar) ve üzerlik götürür. Kız tarafı da, şerbet ikram eder. Göz değmesin diye üzerlik yakılır. Daha sonraki ziyarette önceden bildirilen “kalınlık” konusu konuşulur (kalınlık/başlık parası kesilir ve alınacaklar belirlenir) ve karara bağlanır. Bir çıkın içinde yedi kat muşambaya sarılı olan “kalın” kız evinin, sözü dinlenen - söz sahibi olan kişisine verilir; nişan tarihi (nişan yılın her ayında yapılır, ama düğünler hasat sonrası yapılır) saptanarak, nişan hazırlıklarına başlanır. Damadın (Damat) Donatılması Gelin getirilerek damadın evine indirildikten sonra, damadın donatılmasına geçilir. Öğleden sonra, önce davul zurna çalınır ve maniler söylenerek damat tıraş edilir. Tıraş bittikten sonra damat, ata bindirilerek yine mani ve “hay huylarla” köyün ortasındaki meydanlığa getirilir. damadın esvaplarını (giysi), kız kardeşi, yoksa anası, anası da yoksa yakın akrabalarından biri bir tepsi üzerinde götürür. Damat götürülürken birkaç adımda bir durulur ve maniler söylenir. “İndim geldim Hamadan, / Öldüm kan ağlamadan / Dutta yaprak kalmadı / Yarama bağlamadan / Şu dağlar Ulu dağlar / Etrafı sulu dağlar (Etrafı koyu dağlar) / Ben yarimi yitirdim (Ben derdimi söylesem) / Gün döner bulut ağlar.” Damadın eski esvapları abdallara (yörede davul-zurna çalan kişi) verilir, yeni esvapları “Maşallah” çekilerek (Kutlu olsun!Kutlu olsun! / Maşallah,Maşallah) giydirilir. Bu sözleri genelde kadınlar söyler; erkeklerin de söylediği olur. Kadınlar söylerse ardından erkekler yineler. “Allah Başacak sevindire dost, dost / Ehe, yoh, yoh, yoh” sözlerinden sonra - varsa oğlanın erkek kardeşine “akbili" (darısı başına anlamında söylenen söz)çekilir. “Akbili…………….. de / Dost dost,ehe,yoh…,yoh ,” Damada esvap giydirilirken arkadaşları ona şakayla karışık eziyet eder ve onu biraz hırpalar. Ama çok yakın arkadaşları ona kıyamaz, eziyetlerin kendilerine yapılmasını ister.Yüzlerine kil, kül, un, beyaz toprak, havare (yiyinti,yiyecek)… gibi şeyler sürerek gülüşür, şakalaşırlar. Daha sonra damat ata bindirilir. Maniler, ezgiler, haylar-huylar, yoh yohlar çekilir. Yol alınırken damadın yanındaki bir adam arada bir, atın önünü keserek ya da önüne yatarak hiç ezgi söylememiş gençlere mani söylettirir. Mani söylenmezse, atı yürütmez. Kına Yakmak Gerdek gecesinden evvelki geceye kına gecesi denir. damadın kınasını delikanlılar, gelinin kınasını da, genç kızlar yakar. Kına erkeğin yalnız sağ elinin serçe parmağına (yalnız serçe parmağına), gelinin el ve ayak parmaklarına yakılır. Damat, maniler söylenerek kına yakılacak yere götürülür ve evliler damadı yanlarında tutarlar. Ergen kişilerin damadı alarak kınasını yakabilmeleri için, evlilerin isteklerini yerine getirmeleri; onların arzularını öğrenip, yapmaları gerekir. Evliler, gençlerden ezgi söylemelerini, oyun oynamalarını, horoz gibi ötmelerini, eşek gibi anırmalarını isteyebilir. Bu istekler itiraz edilmeden yerine getirilmeli.Yapılmazsa kınayı, evlilerin yapacağı duyurulur. Bu da, ergenler için çok ayıptır. Sonunda evli kişilerin dedikleri yapılır, kınayı yapacak gençler seçilir ve bunlar da maniler, ezgiler eşliğinde damadın kınasını yakarlar. Damat kınası şenlik içinde yakılırken, kız kınasının yakıldığı evde yas vardır. Ağıt, ağlama, feryat-figan içindedir kız evi. Bu yas gelişigüzel değil, töreye göredir. Geline önce banyo yaptırılır. Onun en çok sevdiği arkadaşları etrafına dizilir; biri su döker diğeri sabunlayarak yıkamaya başlar ve kızlar hep bir ağızdan tatlı ve hüzünlü bir ahenkle şu kaymayı söyler: “Altına attılar ağır cecimi (ince nakışlı kilim) / Boynuna taktılar yağlı sicimi / Tezin ağlatmayın gelin bacımı / Ağlama kız gelin yazın bu imiş. Şu dağın ardına duman mı durdu / Yemenigin (ökçesiz hafif ayakkabı) içine yılan mı girdi / Amin uşağına kıran mı girdi / Ağlama kız gelin yazın bu imiş. Şu dağın ardına ekerler küncü (susam) / Ekerler biçerler sararlar genci / Genç bana göndermiş ayva turuncu / Ağlama kız gelin yazın bu imiş. Anan seni Has Dağı’nda haslamış / Zülfünü gül dalında ıslamış / Anan seni iller (eller) için beslemiş / Ağlama kız gelin yazın bu imiş. Bir dor atlı çıktı Cerit ilinden / Yürek doldu geldi garbi yelinden / Bir tas su istemedim zemzem gölünden / Sular bulanık içilmez oldu / Anadan babadan geçilmez oldu / Ağlama kız gelin yazın bu imiş.” Ağıtlar yakılırken genç kızların yanına yaşlı bir kadın gelir ve “Darısı sizlere…Bahtınız açık olsun…Ağ (ak) bağırlı olun…” diye dua eder. Bu arada gelinin tüm yakınlarına, yordamın (hazırlıklar) tamam olup olmadığı sorulur; izin istenir ve izin geldikten sonra kına yakılmaya başlanır. Gelin bir sandalyeye oturtulur, yönü kıbleye çevrilir. Kınayı yakacak kız, önce başından üç kere geçirir ve tütsüleyerek “Tu,tu,tu” diye nazarı alır ve nazarı gözden uzak yere atar. Düğün Evine Odun Getirme Geleneği Özellikle Kilis’in köylerinde düğün başlamazdan önce, köyün genç ve yetişkin kızları, odun getirmeye çağrılır. Tüm kızlar odun getireceği ipi alarak; düğün evine, oradan da toplanıp oduna çıkarlar. Gelirken sıraya dizilip topladıkları odunlarla köye birlikte girerler. Hangi kızın “şeleği (şelek, sırta alınan yük) ” daha büyükse, onun üzerine “bayrak” dikilir. Odun “şelekleri”, oyunlar oynanarak, ezgiler söylenerek eve getirilir. Bu sırada düğün evinin işareti de, damına dikili olan “bayraktır”. Oduna giden genç kızlara düğün sahibi o gün, iyi bir ziyafet verir. Çeyiz Serme Düğün haftası gelince, düğünden iki veya üç gün önce atlarla davul,zurna eşliğinde, kız evine gidilir ve kızın yapmış olduğu çeyizler alınır. Erkekler “yoh, yoh” çağırır, avratlar “zılgıt çekerek/çalarak” yanıt verir. Çeyiz (özellikle nakışlı, işlemeli örtüler)alınırken “keyf edilir (eğlenilir)." “Darısı kızın kardaşına!” diye “akbili” çağrılır ve “Maşallah! Maşallah!” çekilir. Ertesi gün, damat evinde çeyiz serilir. Oğlan ve kız evi orada “keyf” eder, yemekler yenir, içecekler içilir. Bu esnada aşağıda belirtilen mani söylenir: “İnce eğirdik ipliği, / Mehemedin köynekliği, / Mehemede bir gız aldık, / Yedi dağın kekliği .” Öğle yemeği yenildikten sonra, ikindi zamanı oğlan evinden kız evine kınalı nakış gider. Hamur yoğrulur ve bu hamur nakış, çiçek biçiminde dökülür. Kız evinde kına gecesi düzenlenir. Çiçek biçiminde bükülmüş nakış içine kına ezilir. Kına yakımı için çeyizden bir gün sonra “keyfe” gidilir; kıza kına yakılır ve aşağıdaki mani söylenir. Bu törenlere oğlan katılmaz. “ Havışa (avlu) koyduk teşti (leğen) / Bulutlar geldi / Kız anası izin ver / Saat – örneğin – yediyi geçti.” Kınada kız gelinlik giymez. Başka bir asbap (esvap) giyer ve kızın yüzü örtülüdür. Kınaya gelenler aşağıdaki tekerlemeyi söyleyip “zılgıt çekerek” ağlayan, kızı avutmaya çalışırlar “ Bahçada iğde dalları yerde / Ağlama gelin, damati evde. / Evlerinde kara taş / Gelin ağlar gözü yaş / Damatiyi sorarsan / Sırma bıyık galem gaş.” Kız alınırken de keyifle gidilir. Gelini ata bindirip, getirirler. Herkes görsün diye, yol uzatılır. Gelin kapıya vardığında, kaynana ve kayınbaba karşılar; oğlanın kolunu verirler. Bu sırada kayınbaba ve kaynana iki uçtan “Kuran / Kuranıkerim” açar; gelinle damadı kapıdan girerken altından geçirirler. Damat, gelini çeyiz odasına sokar; kaynana da kapıyı üstlerine kapatır. Kısa bir süre baş başa kalırlar. Bunun amacı damadın geline “hoş geldin” demesidir. Gelin evinden çıkarken ve çıkarılmadan önce : “Havışa goyduk teşdi / Bulutlar geldi geçti / Gız anası izin ver / Saat altıyı geçti.” Gelini evinden çıkarıp ata bindirdikten sonra oğlan evinden gelen avratlar: “Sizin saçak, bizim saçak / Gız anasının pürçeğinde (saçı) sıcak.” tekerlemesini; kızı oğlan evine getirince: “Hey çin çini zin zini / Öpem ağzın içini / Hoş geldin sefa geldin / Mehemedin güverçini.” Kızın gelişi gerdek gecesinden bir ya da iki gün önce olur. Bir gün önce gelirse, o gece kına yakılır. Kadın kınası yapılırken o gece belli bir saatten sonra kız evinden gelenler giderler; ancak bir avrat gelini beklemek için orada kalır. Erkekler de,başka bir yerde oturur. Sabah olduğunda ev sahibi kahvaltıyı hazırlar. Öğleye doğru da tefçi / defçi (en iyi defçi Periş kadındır)gelir. Öğleden sonra gelenler için geline mavi ya da pembe esvap giydirilir ve “tağaya (pencere önüne) oturturlar. Bu sırada başka bir evde erkekler keyf ederler ve damat tıraş edilir. Akşama doğru da “eli udumlu (beceri, yetenek))” iki kadın gelini süsler, giydirir. İki taze gelin (yeni evlenmiş) de, gelinlik giyip (duvak vurmazlar) ellerine mumlar alarak, gelini konukların huzuruna çıkartırlar ve yüksek bir yere (kürsü.sandalye) oturturlar. Ut (ud), darbuka, tef çalınarak düğün başlar. Gelinin iki yanına geçen, koluna giren taze gelinler, “yoğurt koydum dolaba” ezgisi eşliğinde, gelini üç kez dolaştırırlar. Bu arada gelinin sağ yanağına şekerle “ay yıldız”, alnına “Maşallah” yazılır. Önüne bir mangal ateş getirilir; üzerlik atılarak “Bakın komşular bakın / Bundan bir hisse kapın / Gelinimiz çok güzel / Bir pençe üzerlik atın.” tekerlemesi söylenir. Daha sonra gelin sandalyeye oturtulur. Uğurlu olduğuna inanıldığı için başından parayla şeker saçılır ve bunlar genç kızlar tarafından kapışılır. Kapanın bahtı açıldığına ve en kısa zamanda gelin olacağına inanılır. Eğlencenin bitimine yakın camiden çıkarılan damat; arkadaşları, iki kolunda sağdıçları (sağdıç kişi ergen, kamil kişidir) ve hocalarla birlikte ilahiler okuyarak; ilahiler bitince ezgiler söyleyerek; eğlenerek eve gelirler. Hoca kapıda dua okuduktan sonra, damadı arkadaşları sille tokat içeri / odaya atarlar, iterler. Bundan amaç yaşadığı bu acıyı gelinden çıkarmasıdır. İçeride oğlanın eline kızın eli verilir, havışın ortasında yedi kere dolaştırılarak (buna “cille/yüz görümlüğü, gerdek gecesi gelinle damadı el ele dolaştırma adeti ” denir) ezgi söylenir zılgıt çalınır. Gelin Getirme Kilis’in köylerinde gelin damadın evine götürülürken, ata bindirilir. Atın üzerine ve gelinin elinin altına bir yastık verilerek, arkasına bir oğlan çocuğu bindirilir. Bu usul gelinin oğlan çocuk doğurması içindir. Atın üzengilerinden birer kız tutar, başından ve kuyruğundan da ayrı ayrı adamlar tutar. Damadın bağlanmaması (cinsel anlamda iktidarsızlığı önlemek) için; yöresel giysilerle süslenilmiş atın kuyruğundan bir kıl çekilerek, üzengilerinin ve yularının aralarından birer taş geçirilir. Gelin yeni evine yaklaşırken elindeki yastığı bir delikanlı alıp kaçar, yastığı damadın başına çalar. Damat, yastığı kaçırana bahşişini verdikten sonra evinin damına çıkar ve gelini damda karşılar. Bunun anlamı, hanenin sahibi benim, yuvada benim sözüm geçer. Gelin, köyün dışında bir köye gelin gidiyorsa, yol üzerindeki köylerin kadınları gelinin yüzünü açarak bakarlar, baktırmamak ayıplanır, kınanır. Yollardaki çobanlar, çiftçiler gelinin yolunu bağlar (çobanlar sürüyü gelinin yolu üzerine çeker), gelin de bunlara bahşiş (terlik,mendil,kese…) verir. Şobaş Geleneği Bugün bile Kilis ve çoğunlukla köylerinde görülen “şobaş”, toplumsal dayanışmanın en güzel örneklerinden biridir. Düğünün son günü öğle yemeğinden önce yapılır. Düğüne katılanlar, belli bir düzen içinde büyük bir alanda toplanırlar. İlk “şobaş” olacak kişi en başa, birinci sıraya oturur. Bu kişi, genellikle damadın en yakın bir büyüğü veya yörenin en saygın kişisidir. Daha sonrakilerin ilk “şobaşçıdan” daha yüklü bir para vermesi ayıp kabul edilir ve bu görgüsüzlüktür. Abdal (davulcu,zurnacı,köçek), “şobaş” olacak kişinin önünde durarak, adını söyler ve “şobaş!” diye bağırır. Aldığı parayı herkese gösterip, yüksek sesle miktarı belirterek, yazıcı heyetine teslim eder. Düğüne katılan ve “yük’ü” olan herkes “şobaş” olur. Toplanan bu paralar düğün sahibinin masraflar için harcanır. Öğleden sonra ikindi zamanı, davul, zurnalarla gelin getirilir. CENAZE GELENEKLERİ Cenaze olan evde o gün yemek pişirilmez.Yemek komşulardan ve akrabalardan gelir. Ce-naze başka bir köydeyse, yas için gidildiğinde, aynı gün dönülmez, yatılırsa; o köyde üç gün kalmak gerekir. Cenaze evine gidenler geç kalmışsa yani ölüyü görememişse, kendilerine ölünün esvapları gösterilir. Hatta adam gibi biçim verilerek, elbiseler duvara asılır. Ölünün yıkama suyunu bazı köylerde genç kızlar getirir ve ayaklarını, yakını özellikle oğlu yıkar. Ölen genç ve itibarlı bir kişisiyse mezarlığa silah atılarak ve kılıç oyunları oynanarak gidilir. Cenaze defnedildiği gün,yakın akrabası kadınlar saçlarını keserler. Kazma Takırtısı Kilis köylerde sık rastlanan geleneklerden birisidir. Özellikle yaşlı ölümlerinde sıkça gö-rülür. Ulaşımın zor olduğu dönemlerde, komşulara akrabalara yük olmamak için, ölü sahibi cenaze işlemlerine başlamadan önce bir koyun veya keçi kestirerek yemek işine yardımcı olur. Yaşlı kadınlar, cenazeye katılmayan gelinler veya kızlar yemek hazırlığına başlarlar. Diğer taraftan çevre köylerden de cenazeye katılanlarla cenaze defnedilir. Defin işlemi sonunda eve gelen cemaat ilk yemeği dualar eşliğinde yer. Bundan sonra günlerce ölü evinde yemek pişmez. Komşular,akrabalar, eş-dost cenaze evine yemek taşır. Lahte (Lahid) Gitme Ülkemizde diğer yörelerde pek görülmeyen bir adettir. Cenazenin gömüldüğü günden itibaren üç gün sabah namazını müteakip mezara gidilerek “Kuran / Kuranıkerim” okunması işlemine “Lahte Gitme” denir. Bu gelenek günümüzde kısmen devam etmektedir. Tevhit Çekme Ölünün gömülmesinden sonra tevhit çekilir.Tevhit, cenazenin gömülmesinden üç gün sonra veya ilk cuma gecesi, yatsı namazını müteakip çekilir. Yörede,“Tevhit çektirmemek” affedilmez bir hata olarak kabul edilir. Her ölü sahibi bu kurala uyar. Tevhide katılanlara “Tevhit şekeri” verilir. Üç Gün Hayratı Ölüm olayının üçüncü gününde “hayrat yemeği” yapılarak, yoksullara dağıtılır. Ancak hayratta “semirsek kavurmak” daha eftaldir .Semirsek (içine kıyma ya da peynir konularak yağda kızartılan bir çeşit puf böreği) zeytinyağında kızartılır. Kızartma işini, öncelikle ölenin kızı veya oğlu yapmalıdır. Semirsek kızartılırken çıkan zeytinyağının kokusuna meleklerin geleceği inanılır. Kırkıncı Gün Semirsek kavurma işi ölümün kırkıncı günü yeniden tekrarlanır. Bu işlemler sırasında ölü yakınları da, ayrılık acısına yavaş yavaş alıştırılmış olurlar. Elli İkinci Gece Cenazenin defninden “51.”, “52.”, “53.” geceleri “Yasin-i Şerif” okutulur. Çünkü bu gecelerin birinde kemiklerin birbirinden ayrılacağına inanılır. Okunan “Yasin-i Şerif’le” ölünün bu olaydan acı duymadığına inanılır.
  19. _asi_

    Kilis Halk Edebiyatı

    HALK EDEBİYATI EFSANELER Kilis ve yöresinde (özellikle Tilhabeş,Yavuzlu ve Aşağı Çakallı köylerinde) pek çok halk öyküsü anlatılır. Başlıcaları: “Firuz Bey, Firuz Beyin oğlu Mahmut Bey (Horasan’dan gelen Cola-ba oymakları), Bumuçlu İlbeyoğlu, İlbeyoğlu ve amcasıoğlu Ali Kadı, İlbeyoğlu’nun Elbübenne Arap aşireti üstüne gidişi, lbeyoğlu Kul Haydar’ın maceraları, Mahımihri ile Hurşit, Kerem ile Aslı, Aşık Garip, Şahmayıl, Kılınçoğlu adlı halk öyküleri olup; bunları en iyi anlatan da Hafız Mehmet Ağadır. Hatta Aşağı Çakallı Köyünde masal, destan anlatımında ustalaşmış yetkin kişilerden bile söz edilir. Aşağıdaki halk öyküsü, Tilhabeş Köyü sakinlerinden Hafız Mehmet Dayı’dan alınmıştır. KILINÇOGLU (GILINÇOĞLU) HAKETİ Vağdı zamanında Gılıçooglu deye bir beg varmış . Zamanıg hökmüne göre odası olan, güçlü kuvvetli, varlıklı bir adammış. Halindebn aciz kalan Mıstıfa Beg adında bir adam, altı oğluyla barabar gidekte bu adamdan yardım alak deyi Gılınçoglunug yanına gelmişler. Gılınçoglunung yanına gelip odasına misafir olduklarında, durumlarını altı aya gadar kısılı-büzülü söylüyememişler. Böylelikle de aradan tam altı ay geçmiş getmiş. Soona Mıstıfa Beg denen adam: ‘Begim biz buraya geleli ne zaman oldu. Ne zamandır odagdayız. Bizden heç bişey sormadıg’ demiş. Gılınçoglu da, ‘Neblim’ demiş. ‘Derdini söylemeyen derman bulamaz. Söylemedigiz gi ben de söylüyüm.’ deyince, Mıstıfa Beg, ‘Begim’ demiş, ‘Altı oglum ve ben geçimizden aciz galdık. Senig yanıga bir parça ekmek bulmak için geldik acep bu sualıma ne dersigiz.’ deyince: Gılınçoglu da, altı oglunug her birine bir iş vermiş. Aradan bir zaman geçmiş. Mıstıfa Beg demiş gi: ‘ya begim, altı olguma iş verdig, ya ben’. ‘Canım’ demiş; altı oglung çalışır, sen de oturur yirsig.’ Mıstıfa Beg ‘Olmaz begim’ demiş. ‘Bana da iş ver.’ Gılıçoglu bakmış gi olacak kimi degil, ‘Öyleyse madam sen de durmuyorsug, sen de benim gahvecim ol’ diyerek recasını yerine getirmiş. Aradan bir zaman daha geçmiş. Gılınçoglunug hanımı bir gün ‘Senig şu gahvecigini pek medhediyola, bi habar gönder de, bir de biz içeg’ demiş. Bunu duyan gahveci Mıstıfa Beg ‘Begim’ demiş; ‘Beni salma, ben gadınlara gahve pişrimege getmem.’ Gılınçoglu da ‘Get gardaş’ demiş. ‘Sankilem gadınlara gahve pişirmegle nolur? Demiş ve onu göndermiş. Gittiginde Gılınçoglunug ailesine bir gahve pişirmiş. Gadın o gahveyi içtikten sonra demiş gi: ‘Ya gahveci Mıstıfa Beg, eger sözümü tutarsag Gılınçoglunu sana gahveci ederim.’ demiş. Ne yapsın serde fukaralık var ganıng şarını kabul etmiş. Bundan sonra gadın Gılınçoglunun varından yogundan bir kenara galdırmaya başlamış. Gel zaman get zaman sonra da, Gılınoglunung gonagının garşısına Gılınçoglununginden de gözel bir gonak yaptırmış. Cerbi şekilde de giderek altı işçi çocugu olan Mıstıfa bege varmış. Onların hepisini başına toplamış. Bir zaman da beylece getmişler. Artık Gılınçoglunung odasına gelip gidenler azalmış. Perperişan olmuş. Bunu gören gadın ‘Bu Gılınçoglunu gaçıralım… olup buradan getsin’ demiş. ‘Gılınçoglu pislikten ğuylanır.’ Dedikten sonra ne kadar üleş varısa hepsini önüne, yanına, çevresine yığmışlar. Vaziyeti gören Gılınçoglu perperişan galmış. Getmiş bir başga adamıng yanına gendisi gahveci durmuş. Gahveci dudugu adamıng da bi dügünü varımış. Oraya esgi garısı ile barabar Mıstıfa Beg de misafir gelmişler. Gılınçoglunu gahveci gören garısı yakınlarına ‘Ben bu gahveciyi nasıl alırsam siz de ögle alıng’ dedikten sonra, ayagını üst üste galdırıp arkaya yaslanıp fincanı ayagınıng üstüne goydurmuş. Demiş hele şu itig yanına gidelim. Bu gadın Ali Osman Paşanıng emmisi gızıymış.Gidelim emmisi olguna söyleyelim deyip diline dolanı Ali Osman Paşanıng sarayına varmış. Sarayın gapıcısı Gılınçogluna bakınca onu böyle bir şeye benzetememiş. Kendisini içeri sokmadıglarını gören Gılınçogluna’da,Gılınçoglu geldi diye habar göndermiş. Paşanıg gelsin demesi üzerine de içeri giren tanınmaz haldakı Gılınçoglu girer girmez, orada bir türkü tutturmuş. ‘Gılınçoglum tarikette yerig va / Halk içinde namusug va arıg va / Şeyh Muhammed Ali derler pirig va / Dünya sende bir murazım galmadı Ücesine ben yayla mı yayladım / Engininde ben göynümü egledim / Tor guşunan yeşilleri avladım / Dünya sende bi murazım galmadı. Gılıçogluyum da ben yara erdim / Gününü gördüm de cefasını çektim / Bugün düşümde de bi aslan gördüm / Dünya sende bi murazım galmadı Yaşa Gılınççoglum sen binler yaşa / Her nereye varsan da yolug dolaşa / Hızır Aleyhülselam sana ulaşa / Dünya sende bi murazım galmadı,dime.’ Bundan sonra bir türkü daha çığıran Gılınçoglu durumu iyice anlatıp, türkününg sonunu ‘Ulu gudurdu itigiz de taladı bizi’ deyip bütün hak etini anlatmış. Durumu anlayan Paşa adamlarına emir verip hamama göndermiş,at verip silah guşattırmış, Soğna da asker verip yolcu etmiş. Ayrılırken Gılınçoglu demiş gi: ‘Paşam bana bi sual sorma. Ben nerede bir fahiş işlersem bil gi emmin gızınıg yanındayım.’ diyerek düşmüş yollara. Var varanıg sür sürenig günün birinde esgi konagınıg yanına ulaşmış. Bunu duyan Mustıfa Beg ogullarıyla barabar gaçmış. Gılıbnçoglu da onlardan bi gadınıg gılıçala donunu tırtıp Saraya girmiş ,geni yani eski garısını öldürdükten soğna gören ibret alsın diye bi agacın başına dikmiş.” Mesel: "Hay dedik da gahdı bir tilki / Tüfengimiz osaydı vururduh belki/ Suku sultan bazarında satılan kürkü I Paramız ossaydı alırdık belki / Eşeyi yitirdik bendin başında / Gokm kuskunu yanu başında / Yaşını sorsan otuz üç yaşında / Bir sümbül (yörede kullanılan tahıl, hububat ölçüsü) arpadan ürkmez boz eşek I Gizin adı Emine eyildlk bakdtk / Bir yanı sazhk, bir yara tozluk, bir yanı dumannık / Bir yaranda demirciler demir ööyer dengile I Bir yanında boyacılar boya boyar yetmiş iki rengile / Bir hali yer, Jıaîi boş durur / Denize bastık kurudur deyi / Camıların minarasmı beh'mize koyduk bal arısı deyi I Eşeye vurduk palanı I Yeddi yerden çektik kolanı / Minaradan yoğun mumbarı yidik karnımız doymadı / Yüzümüz gülmedi, içimiz ıslamadı dişimizin dibi dolmadı I Yereni sefa, Bekir Mustafa seleyle sen gir, sepete ben / Anasını sen al, gizini ben / bin deynrek sen yi, bir de ben / Canın sıkıhrsa bir kuruş cezayı hak diye sen ver, bir kuruş da ben. " Döşek : Kilis'te uzun kış gecelerinde anlatılan haketlerin başlangıç kısmına Kilis'te "Döşek" denir. "A! alanını, vur vuranın, destursuz bağa girenin zoppa yemesi çok olur. Gönlü bürüdü, efkar yürüdü. Kalk gez çarşı pazarı, yıkıver nazarı. Elbet bulursun bir kapı, şöyle münasip bir yapı. Fiske taşını atağın zaman, kapının ardındaymış sevdiğim civan, dedi dur aman, merdiveni çıktık bir aman, aşağıda koptu figan. Arkada mahalleli, önde bir imam. Kapıyı çevirdiler, çamları devirdiler. Baktık bir karı, gözleri sarı. Dedi yavrum teslim ol yoktur zararı. Biçare yakayı verdik ele, girdik mapushaneye. Mapusane tamam, içinde yok doğru kelam. Tahta kehlesinden ağladı anam, bu ad benim kaderimmis tamam. Hak rahmet eylesin Hacı Cambaz'a düştük yeniden naza niyaza. Bize bir at verdi, doğrudur deyi. At bir tekme savurdu geri dur deyi. O yalan bu yalan, fili yuttu bir yılan. Eşşeğe binip deveyi kucağına alan, bu da mı yalan! Ağır yapıaysan himiden başla, göçebelerden isen dibinde hşla. Zengin olmak istersen hiç durma çalış, istif et papelleri karış karış. Ben züğürtlüğü yatmakla buldum, boş hedefe fişek atmakla buldum. Zenginlik istersen çalış, işle gelir; yatağın tadı güzel bir eşle geUrKasaplardan alırlar, eve gelirler çoluk çocuk çöküşürler kelleye. Kedilerle köpekler, kovsan gitmez reziller. Karınım haşlayın, yumasına başlayın, sineği kişleyin, çöküşürler kelleye. Bulgur atsak hoş olur, bak içinde daş olur. Bir kellelik aş olur, çöküşürler kelleye. Ya düğmenin suçu ne, pirinç atak içine, yeter külfetin üçüne, çöküşürler kelleye. Görüm gitsin işine, nerden geldi başıma. Değdi ocak daşına, devirdiler kelleyi, çöküştüler başına. Geldi sevgi zamanı, sever insan yabanı, dört teneke bir eşek, çıkar suyun dumanı, eşek gidip gelmeden akşam yemez samanı. Soğuk, sıcak der isen çadır onun zamanı, sinek bilmez amanı. Avrat başlar karmaya, herif başlar sermeye, parlak üzüm istersen patos onun dermanı, dinleyin sergiciler, var mı bunun yalanı. Demem odur ki efendim evvel zaman içinde bir padişah varmış..." Bu tekerlemeden sonra masala geçilir. KALIPLAŞMIŞ SÖZLER “Çarşı iti koyun beklemez.”; “Çarşı iti kapı beklemez” “Dostun malını düşman gibi yememeli.” “Karpuz kabuğu ile büyüyen eşeğin ölümü sudan olur.” “Karpuz kesmekle yürek soğumaz.” “Koça boynuz yük değil!” “Kör bıçak ele yavuz, kötü avrat dile yavuz!” “Körün istediği bir göz, iki olursa ne söz.” “Sorma kişinin aslını, sohbetinden bellidir.” “Elinden gelen başara, kötünün gözü yaşara.” “İtin akıl eksiği, baklavadan pay umar.” “Tas yitmiş, curunu başına geçir.” “Arefe günü tıraşa ne, bayram günü aşa ne.” “Öğünme çördük, seni damda da gördük duvarda da gördük.” “Kör gözden yaş, fukara evinden aş bekleme!” “Kavununu ye karnına bak, karpuzu ye benzine bak, üzümü ye pazına bak.” “Boşanıp kişiye varma, sevip oynaşına varma.” “Acı aciri mihrican çalmaz!” “Kara gözden yaş, fukara evinden aş bekleme!” “Halep yolunda deve izi mi ararsın?” “İtin şeriatı değnek.” “Kocamış eşekte yıllanmış akıl olur.” “Üzümün iyisi tane karının iyisi nene olur.” “Acından karnı gurlar, başında Nergiz parlar.” “Kadın gerek bey doğura.” “Kötü bıçak ele yavuz, kötü avrat dile yavuz.” “Ne yedin dolma, misafirin misafiri olma.” “Aşı pişiren değil, yağını tavlayan avrat.” “Kel kız, emmisi kızının saçından öğünür.” “Güzelden yar, çirkinden çor eksilmez.” “Hamamcı hamam açtı, keller içine kaçtı.” “Halının tozu, kötünün sözü bitmez.”
  20. _asi_

    Kilis yöresel kıyafetleri

    YÖRESEL GİYİM KADIN GİYİMİ Başa Giyilenler/Takılanlar: Baş Yazmaları, (yörede kadınların kullandıkları turuncu renkli baş örtüsü; başa bağlanışı genç kıza, kadına ve dula göre değişir.); Tepelik, (nazar değmesin diye fesin üzerine tutturulur ve puşu ile sarılır.); Taç, (çeşitli motiflerden oluşur gümüşten yapılır ve fesin üzerine dikilir.); Fes, (kırmızı veya siyah renkte özel kumaştan yapılan baş giysisidir.); Kayten, (siyah iplikten saç örgüsü tiplemesi verilerek hazırlanır ve başa takılır.) Sırta Giyilenler: İç donu, (beyaz kumaş üzerine çeşitli motifler işlenerek hazırlanan giysidir.), Köynek, (beyaz kumaş üzerine kirpi okuyla delikler açılarak, renkli ibrişim ipeklerle işlenen giysidir.); Mintan, (gömlek şeklinde olup üzerinde çiçekler bulunan kumaştan yapılan giysidir. Bu gömleğe “Şeytan gömleği veya sallamalı gömlek” de denilir.); Çuha-fermene/ fermaniye, (boncuk ve çeşitli motiflerle süslenmiş işlemeleri olan özel parlak kumaş); Yelek,(çeşitli parlak kumaşlardan yapılır.); Ceket, (çeşitli parlak kumaşlardan yapılan zıbın.); Önlük, (parlak kumaş üzerine el ve makine nakışı ile işlenir.); Şalvar, (yöreye ait olan kutnu kumaştan, saten veya çeşitli kumaşlardan yapılan giysidir. Bu şalvarlara “ cidari ” adı verilmektedir.) Ayağa Giyilenler: Çorap, (genç kızların nişanlısı ve doğacak yavrusu için elleriyle örmek suretiyle işledikleri bir giysi parçasıdır,renkli de olabilir.); Yemeni, (kırmızı köseleden kulaklı veya kulaksız olarak yapılan bir tür ayakkabı.) Takılar: Gümüş Kemer, (gümüşten çeşitli motiflerle yapılan süs ve ziynet eşyası olarak kadınların, bellerine taktıkları kemerdir.); Hamaylı, (gümüşten yapılan ve boyuna takılan takılardır.); Yanaklık/Şekke, (eşin üzerine dikilir. Şekkenin kenarlarına kadınlar tarafından çocuk sayısına göre altın dikilir.); Bilezik, ( genç kızların aksesuar olarak taktıkları takıdır.) Aksesuarlar: Keyfe, (aksesuar olsun diye şalvarın yan tarafına bağlanan bir mendildir.); Turna Tüyü, (başa giyilen tozağın üzerine takılan bir takı türüdür.) ERKEK GİYİMİ Başa Giyilenler: Terlik (çeşitli motiflerde kirpi okuyla işlenir.); Sırta Giyilenler: Döş Yeleği, (beyaz kumaş üzerine kirpi oku ile işlenir); Gömlek, (sarı ve çizgili kumaştan yapılır.); Cezayir Yeleği, (aba tezgahlarında özel olarak dokunan bir giysidir.); Şalvar, (her kumaştan yapılan cep ağzı ve paçaları özel olarak işlenmiş bir giysi parçasıdır.); Kuşak, (yumuşak kumaştan yapılan ve bele bağlanan bir şaldır.); Aba, (özel dokuma tezgahlarında kumaş üzerine özel olarak dokunan dokumadan yapılır.) Ayağa Giyilenler: Çorap, (beyaz veya sarı renkte ayağa giyilen giysi parçasıdır.); Yemeni, (Kilis’e özgü yapılan bir ayakkabıdır.); Postal (boğazlı yemeni türüdür.) Aksesuarlar: Keyfe, ( erkeklerde pek aksesuar kullanılmaz. Yalnız kefye denilen çeşitli şekillerdeki mendil vardır.); Tütün Kesesi, (aba tekniğinde dokunur.)
  21. _asi_

    Kronoloji

    KİLİS KRONOLOJİSİ Sümerler M.O 5500 - 4000 Hititler/Etiler M.Ö 1400 -1200 Karkamış Krallığı M.Ö 1200 - 850 Asurlular M.Ö 850 - 700 Persler M.Ö 700 - 500 Makedonlar /İskender İmp. M.Ö 500 - 300 Selevkoslar / Selefkiler M.Ö 300 - 200 Doğu Roma imparatorluğu M.Ö 200 -100 Urfa Komutanlığı 1098-1146 Bizans imparatorluğu 1070-1180 Selçuklu İmparatorluğu 1242 -1308 Memlüklüler / Kölemenler 1308-1516 Mercidabık Savaşı 24.08.1516 Osmanlı İmparatorluğu 1516-1918 Kilis'in Kaza Oluşu 1854 Kilis Belediyesi'nin Kuruluşu 1863 İngiliz İşgali 06.12.1918 Fransız İşgali Polat Bey'in Kilis ve Havalisi 29.10.1919 Komutanlığı'na Atanması 03.03.1920 Sakıp Bey'in Şehit Edilişi 25.03.1920 Fransızlarla Ateşkes Antlaşması İmzalanması Kilis Maliyesi'ndeki 60.000 Altının 11.04.1920 Şahin Bey'in Şehit Edilişi 29.03.1920 Kuvayı Milliye Emrine Verilmesi 25.08.1920 Ankara ttilafhamesi'nin İmzalanması Kilis'in Düşman İşgalinden 20.10.1921 Kurtuluşu 07.12.1921
  22. _asi_

    Kilis Mutfağı

    KİLİS YEMEKLERİ İÇ KATMASI Sadece Kilis'e özgü yemeklerden biri de Kilis İçi (İç katması). Simit, soğan, tuz, salça ve biraz da ılık su ile yoğruluyor. Köfte kıvamına gelince 1 bardak sıcak su ve ekşi ilave ediliyor. Üzerine zeytinyağında kavrulmuş soğan dökülüp asma, lahana veya marul yapraklarıyla yeniyor. Malzemeler 2 Su bardağı ince bulgur (simit) 1 Çorba kaşığı domates salçası 1 Çorba kaşığı biber salçası 1 Çorba kaşığı nar ekşisi 1 çay bardağı koruk suyu yada limon 1 tatlı kaşığı tuz( 5 çay bardağı zeytinyağı Yapılışı 1-İnce bulgur bir tepsiye konur. 2- Bir soğan küçük küçük doğranır. 3- Bulgura soğan, domates ve biber salçası, tuz ilave edilir. 4- Azar azar soğuk su alınarak bulgur yumuşayıncaya kadar (Yaklaşık 25-30 dakika) yoğrulur (istenirse bulgur ıslatılarak et makinesi ile iki kez çekilerek kolayca hazırlanabilir) 5- Zeytin yağı ısıtılır. İnce ince doğranmış bir soğan pembeleşinceye kadar kavrulur. 6- Köfteye ilave edilerek karıştırılır. Koruk suyu veya nar ekşisi de konur. Ezilmiş yoğurt kıvamına gelinceye kadar soğuk su ilave edilir. 7- Hazırlanan iç tabaklara konarak üzeri toz biberle süslenir 8- haşlanmış lahana, asma yaprağı yada turşu ile servis yapılır. Not: köfteye yağ ilave edildikten sonra koza şeklinde sıkımlanarak tabaklara dizilir. Üzerine maydanoz serpilerek köfte şeklinde de yenebilir. Ayrıca yaz aylarında salçalarla birlikte 2 adet domates ilave edilebilir. İçin yanında yenilmek üzere lahana veya yaprak haşlanmış ise suyu dökülmeyip içi sulandırmada kullanılabilir. Böylece vitamini ve lezzeti daha fazla olur KİLİS TAVA Malzemeler 750 gr orta yağlı kıyma 2 kuru soğan 3 domates 2 yeşil veya kırmızıbiber 1 çay kaşığı karabiber 1 tatlı kaşığı tuz Yapılışı 1-Soğan ve biberler yıkanır. Robot veya zırh ile ince olarak kıyılır. 2-İki kez makinede çekilmiş kıymanın içerisinde tuz, karabiber, soğan, biber konur. Elle yoğrulur. 3-Orta büyüklükte bir tepsiye ıslak el yardımı ile 1 cm kalınlığında yayılır. 4-Tepsinin kenarına 4 parçaya bölünmüş domatesler yerleştirilir. 5-Pide fırınında veya evde 250 derece fırında pembeleşinceye kadar pişirilir. Not: Kilis tavaya arzuya göre 1 demet maydanozda ince ince kıyılarak eklenebilir. Not: Bu Kilis tavasi genelikle Kilis`de, kasaba sparis verilir, kasap hazirlayip sparis eden kisinin evinin yakinindaki firina pismesi icin yollar ve firinda pisince sicak sicak eve yollanir. Yaninda taze pismis tirnak ekmeklerle ve koyu buz gibi yapilmis ayranla nefis olur. ŞIHILMÖHŞE Şıhılmahşi (kabak, acur ve patlıcandan yapılır) de sadece Kilis'e özgü dolmalardır. malzemeler 2 kg tüylü acur veya 1,5 kg kısa kabak Yarım kg kıyma 1 Tatlı kaşığı toz biber 1 Çay kaşığı karabiber 1 Demet maydanoz 1 Kuru soğan 1 su bardağı kırık sarı leblebi 2 Su bardağı ay çiçek yağı 1 Tatlı kaşığı tuz Yapılışı 1-Acurlar yıkanır,başları kesilir.Tadına bakılarak acılar atılır.Acur dolmasında olduğu gibi mahbara ile oyulur.Tuz ve karabiber karışımı ile ovulur. 2-Sıvı yağda kızartılır. 3-Leblebi soğuk suda 2 saat bekletilir. 4-Kıyma,3 kaşık sıvı yağla bıraktığı suyu çekinceye kadar kavrulur. 5-Soğan ince ince kıyılarak kıymaya ilave edilir.Soğanlar sararınca ateşten alınır. 6-İçerisinde tuz, karabiber,kırmızı biber,kıyılmış maydanoz ve suyu süzülmüş nohut konarak karıştırılır.(Arzuya göre nohutsuzda yapılabilir.) 7-Hazırlanan iç acurlara eşit şekilde doldurulur.Çelik bir tencereye arka arkaya yerleştirilir.(Dolma gibi.) 8-Üzerine porselen bir tabak kapatılır.Bir su bardağı su ilave edilierek kısık ateşte 15 dakika pişirilir. 9-Sarımsaklı yoğurtla servis yapılır. Not:Arzu edilirse suyuna bir çay kaşığı salça eklenebilir TEŞRÜBE Malzemeler Yarım kg yağsız iri kuş başı et Yarım kg küçük patlıcan 1 kuru soğan 2 Adet domates 1 Yemek kaşığı domates salçası 1 Tatlı kaşığı biber salçası 1 Yeşil biber 2 Diş sarımsak 2 su bardağı yoğurt 3 Adet pide ekmek 1 Çay kaşığı sıvı yağ 2 Su bardağı sıvı yağ (kızartma için) 1 Tatlı kaşığı tuz Yapılışı 1-Et 2 kaşık sıvı yağ ile bıraktığı suyu çekinceye kadar kavrulur. İnce doğranmış soğan ve biber eklenerek, soğanlar sararıncaya kadar kavrulmaya devam edilir. 2-Salçalar ve kabukları soyulmuş kuş başı doğranmış domatesler ilave edilir.Bir iki karıştırılır.tuz eklenir. 3-Üzerine 4 su bardağı su konur. Düdüklü tencerede etler yumuşayıncaya kadar pişirilir. 4-Patlıcanlar soyulur. Tuzlu suda 10 dakika bekletilir. Kurulanır. Bütün olarak sıvı yağda kızartılır. 5-Pişmiş etler ve su yayvan bir tencereye alınır. Üzerine patlıcanlar dizilir. Hafif ateşte 10–15 dakika daha pişirilir. 6-Üzerine karabiber serpilerek ateşten alınır. 7-Pide ekmekler kuş başı doğranır.Tabaklara konulur. 8-Ekmekler etin suyu ile ıslatılır.Üzerine sarımsaklı yoğurt dökülür.En üsttede etler ve patlıcanlar dizilir 9-Sıcak servis yapılır.İstenirse pilavın üzerinde deservis yapılabilir. TAVA SEMSEĞİ (KIRK SEMSEĞİ) Malzemeler 1 kg un(10 su bardağı) 2 Su bardağı pirinç 3 Kuru soğan 300 gr Yağsız kıyma 1 Tatlı kaşığı karabiber 1 Çorba kaşığı tuz(yarısı hamura, yarısı pilava) 5 Su bardağı zeytinyağı (kızartmak için) Yapılışı 1-Un elenir ortası açılır.yeterince su ve tuz ile sertçe bir hamur yapılır. Bir saat üzeri örtülerek dinlendirilir. 2- Pirinç ayıklanır. Sıcak suda 40 dakika bekletilir. 3- Teflon tencereye 3 su bardağı su ve tuz konur kaynayınca yıkanmış süzülmüş pirinç eklenir. Suyunu çekince ateşten alınır, dinlendirilir. 4- Kıyma 3 çorba kaşığı sıvı yağla bıraktığı suyu çekene kadar kavrulur. Soğanlar ince ince kıyılır, kıymaya eklenir. 5- Soğanlar sararınca ateşten alınır. Karabiber eklenir. Pilavın içerisine karıştırılır. Soğumaya bırakılır. 6- Hamur portakal büyüklüğünde bezelere ayrılır. Oklava ile 2 mm incelikte yufka açılır. 7- Açılan hamur bir tepsinin üzerine alınır. Küme küme sıra ile iç konur. ( her kümenin arası 3 parmak ve için miktarı bir yemek kaşığı olmalıdır.) 8- ikinci yufka birincinin üzerine örtülür. İnce kenarlı bir pasta tabağı ile önce yuvarlak şekilde kenarları düzeltilir. 9- Daha sonra araları boyuna ve enine 4-5 parmak genişliğinde bölünerek kare şekline getirilir. ( Kesilen iki hamur birbirine yapışmalıdır.) 10- tepsilere beyaz örtü açılır. Üzerine hazırlanan börekler dizilir. Üzeri örtülerek hepsi bitinceye kadar bezler arasında bekletilir. 11- Yağ büyük bir tavaya konur. Börekler bol yağda, yüksek ateşte altı üstü pembeleşinceye kadar kızartılır. 12- Kâğıt yayılmış bir tencereye alınır. Kapağı kapatılarak yumuşaması sağlanır. Sıcakken servis yapılır. KATMER Malzemeler 1 kg özlü un(9,5 su bardağı) 1 Tatlı kaşığı tuz 1 kg kaymak 1 Çay bardağı tereyağı(açmak için) 300 gr tereyağı(kızartmak için) 1 çay bardağı pudra şekeri 1 Çorba kaşığı tarçın 1 Çay bardağı çekilmiş Antep fıstığı 1 kg toz şeker(şurup için) Yapılışı 1-Çelik bir tencerede toz şeker ve 4 su bardağı su ile kıvamlı bir şurup hazırlanır,soğutulur. 2-Unun içerisine tuz ve su konarak kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yapılır.Yoğrularak iyice özleştirilir. 3-15 adet yumak yapılır.Üzeri örtülerek 1 saat dinlendirilir. 4-Yağlanmış mermer üzerinde önce merdane ile sonra elle açılarak sigara kağıdı gibi inceltilir. 5-Karşılıklı kenarları katlanarak yuvarlak yufka kare şekline getirilir. 6-Üzerine ince ince kaymak yerleştirilir.İki taraftan katlanarak dikdörtgen şekline getirilir. 7-Isıtılmış tereyağında(veya sıvı yağda) iki tarafı pembeleşinceye kadar kızartılır. 8-Mermerin üzerinde 3 parmak eninde ve boyunda kare şeklinde kesilir.Düz bir servis tabağına yan yana dizilir. 9-Üzerine önce kıvamlı şurup gezdirilir.Daha sonra pudra şekeri serpilir.En üstü dövülmüş Antep fıstığı ve tarçınla süslenir. 10-Sıcak servis yapılır. KIRMA KÜNEFE Malzemeler 1 kg tel kadayıf 250 gr tereyağı veya 1 paket margarin 700 gr kaymak 600 gr toz şeker(3 su bardağı) 1 tatlı kaşığı tarçın 2 çorba kaşığı pudra şekeri 1 avuç Antep fıstığı Yapılışı 1-Kadayıflar tahta üzerinde yağ sürülmüş bıçak ile 1 cm boyunda kıyılır. 2-50 cm çapında yuvarlak bir tepside yağ eritilir. 3-Üzerine kıyılmış kadayıflar ilave edilir.Orta ateşte karıştırarak 10 dakika kavrulur.(Fazla kavrulursa kurur.) 4-Şeker eklenir.Karıştırılarak 10 dakika daha kavrulur. 5-Tepsiye bir parmak kalınlığında yayılır. 6-Üzerine boşluk bırakmadan öbek öbek kaymak konur. 7-Kaymağın üzerine pudra şekeri eklenir.Dövülmüş fıstık serpilir.Tarçınla süslenir. 8-Sıcak servis yapılır. MAYANALI KAHKE Malzemeler 1 Su bardağı zeytin yağı 1 Su bardağı toz şeker 1 Çay bardağı ılık süt veya su 1 Paket kabartma tozu 2 Çorba kaşığı dövülmüş mayana(ananos) 1 Çay bardağı susam 1 Çay kaşığı çörek otu Aldığı kadar un(3-4 su bardağı) Yapılışı 1-Bir tencereye süt ve şeker konur.Karıştırılarak eritilir. 2-Üzerine yağ, kabartma tozu, mayana, çörek otu, susam konur. 3-Aldığı kadar un ilave edilerek kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yapılır. 4-Ceviz büyüklüğünde parçalar alınarak küçük simitler yapılır. 5-Yağlanmış tepsiye 1 cm aralıkla dizilir. 6-Önceden ısıtılmış 200 derece fırında altı üstü pembeleşinceye kadar pişirilir. ORUK Malzemeler: 750 gr dana kıyma 2 su bardağı ince bulgur 2 adet yumurta 1 adet kuru soğan 4-5 diş sarmısak 4-5 yemek kaşığı kuru nane 1 çay kaşığı karabiber 1 yemek kaşığı tuzot 1 su bardağı sıvı yağ Garnitür İçin: 3 adet patates 2 yemek kaşığı zeytinyağı 1 yemek kaşığı tuzot 1 çay kaşığı pul biber 1 küçük top salata 1 adet kırmızı biber Garnitürün Yapılışı: Patatesleri küp şeklinde doğrayın. Zeytinyağını tavada kızdırın. Patatesleri ekleyip kızartın. Pulbiber ve tuzotu ilave edip karıştırın. Top salatayı ve biberi ince kıyın. Patatesleri harmanlayın. Oruğun yanında servis yapın. Yapılışı: Bulguru 1.5 su bardağı kaynar su ile ıslatın. 20 dakika bekletin. Soğanı ve sarmısağı rendeleyin. Bulgurun üzerine yumurtaları kırın. Soğan, sarmısak, nane, tuzot ve karabiberi ekleyip karıştırın. Kıymayı ilave edip çok iyi yoğurun. Uzun köfteler hazırlayın. Kızdırılmış sıvıyağda kızartın. KİLİS KEBABI Malzemeler: 1 Kg Patlıcan 750 Gr Orta Yağlı Kıyma Sıvı Yağ Tuz, Karabiber, Yenibahar Su 2 Adet Soğan 2 Adet Dolmalık Yeşil Biber 2 Adet Dolmalık Kırmızı Biber 1 Adet Limon 1 Tatlı Kaşığı Toz Şeker 1 Çorba Kaşığı Domtes Salçası 1 Çorba Kaşığı Biber Salçası 4-5 Adet Domates Hazırlanışı: Patlıcanları bol suyla yıkayın.Kabuklarını soyduktan sonra boylamasına ikiye kesin.Sonra 2 parmak kalınlığında doğrayın. Kıymayı geniş bir kaba alın.Üzerine tuz,karabiber,yenibahar ekleyin.İyice yoğurduktan sonra ceviz iriliğinde köfteler hazırlayın.Şişe sırasıyla 1 adet köfte ve 1 adet patlıcan dizin.Izgarada arkalı önlü pişirin. Ayrı bir tencereye sıvı yağı alın.Kızdırdıktan sonra halka halka doğradığınız soğanı ekleyin.Pembeleşene dek kavurun.İnce ince doğradığınız yeşil ve kırmızı biberleri ekleyin.Birkaç dk kavurduktan sonra ızgarada pişirdiğiniz patlıcanlı kebabı,biber ve domates salçasını ekleyin.Üzerini örtecek kadar su ilave edin. Su kaynamaya başladığında tuz,karabiber,yenibahar ve 1 adet limonun suyunu ekleyin.Kabuklarını soyduğunuz ve halka şeklinde kestiğiniz domates dilimlerini kebabın üzerine dizin.Domates dilimleri yumuşadığında tencereyi ateşten alıp,servis yapın. İÇLİ KÖFTE Malzemeler: 20 gr. fıstık içi veya ceviz içi Yarım çay kaşığı tuz Yarım çay kaşığı karabiber Yarım çay kaşığı tozbiber Yarım çay bardağı pulbiber 150 gr. az yağlı kıyma 100 gr. soğan Hamurun İçindekiler: 50 gr. simit(köftelik bulgur) 25 gr. çiğ köftelik et Yarım çay kaşığı karabiber 20 gr. haşlanmış patates Yarım çiğ yumurta 1 çay kaşığı tuz, 1 soğan Hazırlanışı: ETİN HAZIRLANIŞI: Et, önce pişirme kıvamına gelinceye kadar kavrulur. Soğanlar ince ince doğranıp etin üstüne eklenir. Daha sonra iyice kavrulur ve baharat çeşitleri, fıstık veya ceviz katılarak kavrulmaya devam edilir. Sonra ocaktan indirilip beklemeye bırakılır. HAMURUN HAZIRLANIŞI: Hamurun içindeki malzemelerin hepsi katılarak, içine soğan rendelenip iyice yoğurulur. KÖFTENİN HAZIRLANIŞI: Yoğurulan hamurdan yaklaşık 40 gr. kadarı (ceviz büyüklüğünde) koparılıp, avuç içinde top haline getirilir. İşaret parmağı ile oyulup hazırlanmış karışım içerisine konulur ve ağzı kapatılır. Yumurta şekline gelinceye kadar yuvarlanarak, ayçiçek yağında kızartılır. YOĞURTLU ALİNAZİK Gerekli Malzemeler: 750 gr orta yağlı bir kere çekilmiş kıyma 4 orta boy patlıcan 1 soğan 15 gr sadeyağ 3 sivribiber 1 arnavutbiberi 4-5 diş sarımsak 500 gr yoğurt 4-5 dal maydanoz Tuz, kırmızıpulbiber Hazırlanışı : Patlıcanları közleyin ve kabuklarını soyup kıyın. Sivribiber, arnavutbiberi ve soğanı temizleyip kıyın. Maydanozu yaprak yaprak ayırıp yıkayın ve süzün. Bir tavada sadeyağı eritip kıymayı hafif sulu kalacak şekilde kavurun. Soğan ve biberleri ekleyip kavurmaya devam edin. Tuz ekleyip karıştırın ve tavayı ocaktan alın. Sarımsakları soyup ezin. Yoğurda ekleyip karıştırın. Patlıcanı servis tabağına yayın. Üzerine sarımsaklı yoğurdu döküp kıymayı ilave edin. Kırmızı pulbiber serpin. Maydanoz yaprakları ile süsleyip servis yapın. EKŞİLİ YAHNİ Gerekli Malzemeler: 1 kg yağsız kemikli et 1 su bardağı nohut 1 çorba kaşığı domates salçası 3-4 domates 1 çay bardağı pirinç 2 çorba kaşığı nar ekşisi Tuz Köfte için: Yarım kg yağsız kıyma 2 soğan 3.5 su bardağı simit Tuz, karabiber Hazırlanışı: Köfte için; soğanları soyup kıyın. Kıymaya soğan, simit, tuz ve karabiber ekleyip yoğurun. Hazırladığınız köfte harcından misket büyüklüğünde parçalar koparıp elinizde yuvarlayın. Köfteleri hafif tuzlu kaynar suda haşlayıp süzgece alın. Pirinci yıkayıp süzün. Domatesleri rendeleyip suyunu çıkarın. Kemikli eti tencereye alıp üzerine çıkacak kadar su ekleyin. Nohudu ilave edip pişirin. Üzerinde biriken köpükleri kevgirle alın. Nohut ve et pişince pirinç, nar ekşisi, tuz, salça ve domates suyunu ekleyip 15 dakika daha pişirin. Tencereyi ocaktan alın. Servis tabaklarına önce köfteleri sonra etli yahniyi paylaştırın. Sıcak olarak servis yapın.
  23. _asi_

    Kilis Coğrafi Yapısı

    COĞRAFİ YAPI YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ A - Dağlık Alanlar; Güney ucunda Türkiye-Suriye sınırının üzerinden geçtiği Darmik Dağ' ından başlayarak kuzeye doğru Hazil, Karruca, Kartal, Büyük Arapdede ve Sof Dağları' yla devam eden kuşağın yükseltisi 1250 m. Civarındadır. En yükse noktayı teşkil eden Sof dağı ise 1496 m. Dir. Güneydoğu Torosların ön sıralarını oluşturan bu dağlık kuşağın yapısını tortularla karışık halde bulunan serpantinler ve yer yer bazaltılar meydana gelir. Örneğin Darmik, Büyükikiz ve Karlıca Dağları bazaltik konilerdir. Daha kuzeyde Arapdağı ise lütisyen kalkerlerinden müteşekkildir. Arabistan bloku ile Hatay-Maraş grabeni arasında doğudan ve batıdan faylarla sınırlanan bu dağlık alanın oluşumunda tektonik yükselmelerin rolü vardır. Külenin Hatay-Maraş grabenine bakan barı yamaçlarında yer yer asılı vadilerin olduğu Afrin Vadisi, orta çığırında Belenözü Köyü yakınında daha dirençsiz olan yapıyı aşındırdığı ve altındaki sert Kreatese kalkerlerine dalarak gömük menderesler oluşturduğu gözlenmektedir. Böylece bu dağları, amanos Dağları kadar belirgin olmamakla birlikte bir host olarak değerlendirilmek mümkündür. B - Platoluk Alanlar; Kilis Ovası ve diğer küçük ölçülü düzlükler dışında kalan çok geniş kısım platolardan oluşur. Bu platolar litolojileri ve tarımsal değerleri bakımından farklı iki tipe ayrılır; 1- Bazalt Platolar : Bu Platolar Afrin vadisi doğusunda Kilis ovası ve Yavuzlu köyü çevresindeki düzlükler ile Balık ve Sinnep suları arasındaki dar alanlı düzlükler dışında sahanın tamamını işgal etmektedirler. Batıda Afrin çayı, güneyde Kilis ovası, doğuda Balık ve Sinnep sularıyla kuzeyde Afrin çayının küçük bir kolu arasında uzanan doğu kesimdeki geniş bazalt platosu, kabaca kuzey-güney yönünde olan bir dikdörtgene benzer. Platonun kuzeyindeki geniş bir saha hafif engebeli ve kış mevsiminde sığ gölcüklerin oluştuğu yeknesak bir coğrafya arz etmektedir. 2- Diğer Platolar : Bunlar parçalar halinde sahanın çeşitli kısımlarında bulunurlar. Afrin ve Sabun suları arasında en geniş yayılışı alanına sahip olan bu platolar hafif engebeli güzlüklerden oluşmuştur. C - Düzlük Alanlar; Kilis ovası tektonik kökenli bir ovadır. Daha önce de belirtildiği gibi güney kısmının düşey atılımlı bir fayla çökmesi sonucu platodan aşındırılan malzemelerin bu kısımda birikmesiyle oluşmuştur. Yaklaşık 100-110 km2 lik bir alana sahip olan ovanın denizinden tahmini yüksekliği 600-650 m c,varındadır. Kilis ovası doğusundaki Elbeyli ovasından geniş bir bazalt eşiğiyle ayrılmıştır. Akpınar deresi ova üzerinde güney-güneydoğu yönüne akarak aynı yönde uzanan bir birikinti yelpazesi oluşturmuştur.kuzeyden 950-1000 m. Yükseklikteki bazalt platosu, doğudan Sinnep suyu ve güneyden Suriye sınırı tarafından kuşatılan ovanın doğu-batı yönünde uzunluğu 12-15 km. kuzey-güney yönündeyse 6-8 km.dir. Fiziksel Coğrafya Özellikleri Kilis ili Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Hatay-Maraş oluğu ile Fırat Irmağı arasında uzanan Gaziantep Platosu'nun güneybatı kesiminde yer alır. 1,521 kilometrekarelik bir alanı kapsayan bu coğrafya 36o kuzey enlemi, 32o doğu boylamı arasında olup; doğuda Oğuzeli, batı ve kuzeyde İslahiye, kuzey ve kuzeydoğuda Şahinbey, güneyde Suriye toprakları ile çevrilidir Yüzey Şekilleri Bölgedeki yerbilimsel (jeolojik ve jeomorfolojik) anlamda oluşum II. Ve III zamanlarda gerçekleşmiş olup; geniş bir alan, bu zaman dilimlerinde oluşan yaşlı bazalt ve doleitlerle kaplıdır. Yörenin jeolojik yapısını Afrin Vadisi'nin batısında yer alan "Orojenik Fliş Zonu" ile vadinin doğu yönündeki "Gaziantep-Adıyaman Önçukuru Sedimantasyon Havzası" oluşturur. Bu yapı üst kretase formasyonları üzerinde tersiyer yaşlı tortullar ve kuvarterner bazalt tabakaları içermekte olup; miyosen sonunda oluşan faylarla, fay sistemleriyle yarılmıştır. Bölgenin toprak yapısı yaş bakımından olgun (zonal) ve genç (azonal) özellikler içermektedir. Kalkerli-kalkersiz ve ağır killi bazaltik topraklar genellikle kırmızı ve kahverenkli olup, zonal özellik içerirken; ova ve koyak boylarındaki alüvyol ve kolüvyol topraklar azonal özellik taşır. İlin kuzey ve kuzeybatı yönünde yer alan engebeli yapı, Kartal Dağı'ndan (Sof Dağı) başlayarak Suriye sınırına doğru alçalmaktadır. Kurt Dağları, Darmik Dağı, Hazal Dağı, Kefiz Dağı, Koruca Dağı, Arap Dede Dağı ve Büyük Dağ ilin önemli yükseltilerini oluşturur. Akarsular Havza genişliği ve su miktarı bakımından yörenin en önemli akarsuyu Afrin Çayı'dır. Gaziantep'in kuzeybatısındaki Külecik Dağı'ndan doğan bu akarsu Musabeyli İlçesi sınırları içinde vadi tabanını genişleterek, Kilis'in batısından il sınırları dışına çıkar. Kilis İli sınırlarında 70 kilometrelik bir uzunluğa sahip olan Afrin Çayı, Bakırcan Deresi ile Karadere'nin birbirine karıştığı yerlerde "Kara Afrin" adını alır. Sabun Suyu (50 km), Balık Suyu (45 km), Sinnep Suyu (30 km) ilin diğer akarsuları olup; bu akarsular üzerinde Seve Barajı, Üçpınar, Balıklı, Konak Göletleri bulunmakta, Sapkanlı Göleti de yapım aşamasındadır İklim Yıllık ortalama yağış miktarı 515,8 mm'dir. Yağışlar genellikle yağmur biçiminde (yılın 2-3 günü karlıdır) "aralık, ocak, şubat, mart" aylarında yoğunlaşır. Yıllık ortalama nispi nem %56 (en yüksek kış aylarında, en düşük nem haziran) olup, yıllık ortalama basınç 942.0 mb'dir Yörede batıdan ve kuzeyden esen rüzgarlar etkilidir. Soğuk ve kuru / kurutucu bir etkisi olan poyraz, kış mevsiminin habercisidir ve halk arasında "mihrican" adıyla bilinir. Batıdan esen rüzgarlar nemli ve serin olduğundan yöre halkının beklediği rüzgarlardır. Bu atmosfer olayları kişi ve toplum yaşamını doğrudan etkilediğinden yöre halkı "şarki bulandırır, garbi sulandırır; kıbleden geldi kışımız, Allah'a kaldı işimiz." tekerlemesini düzmüştür. Akdeniz iklimi (tropikal) ile Doğu Anadolu ikliminin (karasal) kesiştiği bir yerde bulunan Kilis ve yöresinde, adı geçen iklim kuşaklarının özellikleri egemendir. Bu yapı biri sıcak-kuru, diğeri serin-nemli olmak üzere farklı klimatolojik özellik içerir. İlde yıllık ortalama sıcaklık 16.8oC'dir. Kış mevsiminin en soğuk günleri ocak (ortalama ısı 3.6oC - 6.5oC) ayı; yaz mevsiminin en sıcak günleri ise temmuz ve ağustos (ortalama ısı 26.8oC) aylarıdır. Bitki örtüsü Güneydoğu Anadolu step örtüsü ile Akdeniz bitki örtüsü (maki) arasında bir geçit alanı durumunda kalan Kilis coğrafyasının, tarıma elverişli olmayan alanının %16'sını çayır ve meralar, %12'sini fundalıklar, %6'sını da ormanlık alanlar oluşturur. Yaklaşık 7600 ha'lık bir alana yayılan orman ve korular Kurt Dağı, Haremli Tepesi, Afrin Çayı, Sabun Suyu, Deliçay yörelerinde yoğunlaşmıştır. Bu alan kızılçam (yöredeki en yaygın ağaç türü), meşe (kermez meşesi, pırnal meşesi, mazı meşesi, palamut meşesi), ardıç, tesbih ağacı, sakız ağacı, menengiç, akçakesme, sumak, badem, alıç, ahlat gibi ağaç türleri ile kaplıdır. Orman altı bitki örtüsü ise karaçalı, püren ve karışık maki formasyonlarından oluşur. Yörenin endemik flora ve faunasını Gaziantep coğrafyasından ayrı düşünmemek gerekirse de, Kilis ve yöresiyle (özellikle Kurt Dağı,Sof Dağı) özdeşleşen endemik türler şunlardır: Centaurea hausknechtii (peygamber çiçeği), Corchicum davisii (acı çiğdem), Fritillaria viridiflora (ters lale), Hesperis aintabica (Antep gece menekşesi), Onosma bornmuelleri (emzik otu), Satureja aintabensis (Antep sateri), Astragalus aintabicus (Antep geveni) Anıt Ağaçlar İl coğrafyasında, Belenözü (Ravanda) Köyü (iki çınar, bir çam) ile merkez Hacı İlyas Mahallesi Akcurun Caddesi'nde (bir çınar) olmak üzere, toplam "dört" adet ağaç "doğal anıt" olarak tescil edilmiştir. AV VE YABAN YAŞAMI Yörenin ormanlık ve dağlık alanları av ve yaban yaşamı yönünden oldukça zengin olup, bu alanlarda; yaban domuzu, kurt, çakal, tilki, tavşan, karga, kuyruk süren, keklik (kınalı keklik,kum kekliği), bıldırcın, üveyik, ördek, kaz, su çulluğu, kaya güvercin, bağırtlak, kıl kıvrık gibi türler yaşamaktadır.
  24. _asi_

    Atatürk ve Kilis

    ATATÜRK VE KİLİS Atatürk’ün Kilis’e geldiği 28 Ekim 1918’de vatanın durumu pek iç açıcı değildir. Düşman, savunma hatlarını hızla yayarak Anadolu’ya doğru hızla ilerlemektedir. Hatta Atatürk’ün Halep’te karargâh haline getirdiği Baron Oteli bile Arap urbanlar tarafından basılmış ve Türk Ordusunun geri çekilmesini istemektedir. Ulu Önder, Türk Ordusunun sağlam bir Türk toprağına ayak basmadan düşmana mukavemet hattı oluşturmasının sakıncalarını düşünerek kısa süreli bir keşfe çıkmıştır. Atatürk, bu hattın Toros Dağı eteklerin-den başlayacağını düşlerken, Kilis’e girişte bir grup kahraman Kilisli tarafından karşılanır: - Dur, teslim olun, inin aşağıya bakalım. Otomobilde, Kurtuluş Savaşımızın büyük dehası, meydan muharebelerinin büyük ustası, tarihi yapan ve yazan, muzaffer Başkomutan Kemal Atatürk’ün bulunduğundan Kilisli çeteler habersizdir. Atatürk'ün yanında bulunan yaveri Cevat Abbas Bey, derhal silahını çekerek, namluyu önlerini kesen gruba doğru çevirir. Ancak, O bir kez daha yanılmamıştır. Cevat Abbas Bey’e silahını yerine koymasını söyleyerek arabadan aşağıya iner. Atatürk’le karşısındaki gencin gözleri birbirini süzmektedir. Evet, Atatürk’ün karşısındaki genç, O’nun Çanak-kale Cephesi’nden tanıdığı, yakın silah arkadaşı Saraç Mehmet Çavuş’tur. Kader, iki silah arkadaşını bu defa başka bir cephede yan yana getirmiştir. Saraç Mehmet, paşasını görünce heyecanlanır, hazır ola geçerek tekmilini verir: - Burhanoğlu Saraç Mehmet Çavuş. 1311, Kilis, buyurun kumandanım… Mustafa Kemal Paşa, Mehmet Çavuşu selamlayarak tekmilini alır, çeteleri başına toplar. Burada ne yaptıklarını sorar. Aldığı cevap, O’nun için pek şaşırtıcı değildir. Anadolu’da düşlediği heyecan gerçekleşmeye başlamıştır. Bir ulus kadınıyla, çoluğuyla, çocuğuyla uyanmaktadır. Ve.. “Ya istiklal, ya ölüm” parolası ateşlenmiştir. Atatürk’ün bu sırada heyecanlanarak söylediği şu söylev her Kilisli için bir gurur, bir şeref payesidir: “İLK AYAK BASTIĞIM TÜRK TOPRAĞIN-DAKİ BU UYANIKLIĞA CİDDEN HAYRAN KALDIM. VE BİR DAHA İMAN ETTİM Kİ BU MİLLET ASLA ÖLMEYECEKTİR. VAR OLUN AZİZ KİLİSLİLER..” Yüce kurtarıcı, Kilis dönüşü Ordu mıntıkalarına gönderdiği gizli şifrede şöyle diyordu. “Vilayeti şarkiye efradını silahlarıyla ve götürebilecekleri cephane ile terhis ediniz..” Bu emrin anlamı oldukça derin olmalıydı. Özgürlüğün kıvılcımları Kilis’te başlamış ve Anadolu, işgal güçlerini toprağından atmak için yeni bir mücadele başlayacaktı. Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa 3 Kasım 1918 tarihinde 2. ve 7. Ordulara gönderdiği talimatta şöyle diyecekti: “KİLİS HAVALİSİNİN TÜRKLERLE MES-KÛN OLDUĞU HER VESİLEDE HATIRDA TU-TULMALI, HER DAVADA BU ESAS İTTİHAZ EDİLMELİDİR…”
  25. _asi_

    Mercidabık Zaferi

    MERCİDABIK ZAFERİ KİLİS, YAVUZ SULTAN SELİM VE MERCİDABIK SAVAŞI Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Hanın, Ortadoğu’da hâkimiyetini genişletmesi; Suriye, Filistin, Arabistan Yarımadası, Mısır ve Kuzey Afrika’nın doğusuna hakim Memlûklu Sultanı Kansu Gavri'yi (Kansuh el-Gûrî) harekete geçirip, tedbir almaya sevk etti. 23 Ağustos 1514’te, Çaldıran Meydan Muharebesi'nde, Yavuz Sultan Selim Hana yenilip kaçan İran Safevî hükümdarı Şah İsmail ile ittifâk kurdu. Yavuz Sultan Selim Han, haber alma teşkilâtı vasıtasıyla Şah İsmail-Kansu Gavri ittifakını öğrenince, Vezîr-i âzam Sinan Paşa'yı, kırk bin kişilik bir kuvvetle Safevîler üzerine gönderdi. Sinan Paşanın, Diyarbekir’e giderken, Fırat’ı geçmek için Memlûklar'dan izin isteyip de iznin verilmemesi ve Kansu Gavri’nin elli bin kişilik kuvvetle Halep’e gelmesi, harp sebebi sayıldı. Devrin âlimlerinden Zenbilli Ali Cemâli Efendinin fetvasıyla sefere çıkmaya karar verdi. Yavuz Sultan Selim Han, dâhiyâne bir siyasetle, Mısır devlet adamlarının bir kısmını ve Suriye ahalisini, kendi safına almaya muvaffak oldu. Yavuz Sultan Selim, Kansu Gavri’ye Kilis sınırları içinde yer alan Mercidabık mevkiinde, meydan muharebesi için hazır olması haberini gönderdi. Yavuz "Kaftan Kafa düşman as­keri olsa Billah / Cenkten hiç yüz çevirmem" diyebilen cesur, yürekli bir devlet adamıdır. 05..Haziran 1516’da istanbul’ldan bizzat sefere çıktı.Yavuz Han’ın, maiyetinde bulunan Sinan Paşa, Anadolu Bey­lerbeyi Zeynel Paşa, Karaman Bey­lerbeyi Husrev Paşa, Dulkadir Bey­lerbeyi Ali Paşa, Diyarbakır Beylerbeyi Bıyıklı Meh­met Paşa, kayınbiraderi olan Kırım hanı Mengli Giray'ın iki oğlu Saadet ve Mübarek Giray Beyler'in ko­mutasındaki 60 bin kişilik ordusu Kilis'e geldi. Kilis halkı Yavuz Sultan Selim'i ve Osmanlı ordu­sunu büyük bir sevinçle karşıladı. Büyük Padişah Yavuz ordugahını Telhabeş ovası olarak tespit etmiştir. 24 Ağustos 1516 günü Kilis'in Telhabeş Ovası'nın; Merc-i Dabık (merc, Arapça çayırlık anlamında olup; ‘Merc-i Dabık’ bileşik sözcüğü, Dabık Çayırlığı,Dabık Düzlüğü anlamındadır) mevkiinde ( Bugünkü Kilis’in Yavuzlu Beldesi) Memluk orduları ile karşı karşı’ya gelmişlerdir. Mercidabık’ta karşılaşan iki ordunun da kuvvetleri eşit miktarlarda olup, altmış bin civarındaydı. Savaşta Kilis Türkleri, Osmanlı or­dusu ile birlikte savaşarak, Yavuz Han’ı ve Osmanlı Ordularını yalnız bırakmamışlardır. Osmanlılar, ateşli silahlar, teşkilat, kumanda heyeti, sevk ve idare bakımından Memlûklardan üstündü. Memlûkların da süvari kuvveti meşhurdu. 24 Ağustos 1516 sabahı, Osmanlı ordusu hilâl şeklinde bir tertibat aldı. Ordunun merkezinde Yavuz Sultan Selim Han olup, yanında Kapıkulu askeri ve önünde birbirine zincirle bağlı üç yüz top bulunuyordu. Sağ kola Anadolu Beylerbeyi Zeynel Paşa, sol kola da Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa kumanda ediyordu. Memlûk ordusunun merkezine, yanında Halife Üçüncü Mütevekkil olduğu halde Sultan Kansu Gavri, sağ kola Halep Nâibi Hayırbay, sol kola da Şam Nâibi Sibay kumanda ediyordu. Memlûklarda sultanın orduya, kumandanların da Kansu Gavri’ye itimatsızlığı vardı. Osmanlı topçu ateşiyle başlayan muharebeye, Memlûklar süvari taarruzu ile karşılık verdiler. Muharebe başladıktan iki saat sonra, Memlûklar bozguna uğradı. Öğleden sonra kesin netice alınarak, Memlûk karargâhı, bütün ağırlığı ile Osmanlıların eline geçti. Boğucu bir yaz sıcağında meydana gelen muharebeden kurtulan Memlûk askerleri; Halep, Hama, Humus ve Şam’a kaçtı. Takip edilen Memlûk kuvvetlerinden ele geçenler imha edilerek, Kuzey Suriye bütünüyle zaptedildi. Ahalisi Sünnî olan şehirler, Yavuz Sultan Selim Hanı ve Osmanlıları davet ettiler. Suriye şehirleri, kendi rızalarıyla Osmanlı idaresini tercih ettiğinden, ahaliye zarar verilmedi. Memlûk Sultanı Kansu Gavri, savaş meydanında öldü. Abbasî halifesi Üçüncü Mütevekkil, muharebeden sonra Yavuz Sultan Selim Hanın yanına gelerek, sultandan çok hürmet gördü. Yavuz Sultan Selim Han, 28 Ağustos'ta Halep’e 27 Eylülde Şam’a gelerek Mısır’ın fethini gerçekleştirecek sefere hazırlanmaya başladı. Mercidabık’ta kazanılan zafer, Osmanlı Devletine dinî, siyasî, askerî, iktisadî pek çok faydalar sağladı. Hilafetin Osmanlı Hanedanına geçme yolu açıldı. Doğuda Osmanlı Devletinin son rakibi Mısır-Memlûk Devleti, ortadan kaldırılma safhasına getirildi. Suriye, Lübnan ve Filistin, Osmanlı hâkimiyetine girdi. Mısır ve Arabistan Yarımadası yolu açıldı. Güneydoğu Anadolu’nun zaptedilmesiyle, Anadolu Türk birliği tamamlandı.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.