Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Tahtakuşlar Etnografya Müzesi

    TAHTAKUŞLAR ETNOGRAFYA MÜZESİ Edremit’e 17 km Akçay’a 5 km Balıkesir Çanakkale E-24 karayoluna 2 km. uzaklıkta asfalt yolla bağlı, doğal güzellikler içinde kurulmuş, Türkiye’nin ilk Özel Etnoğrafya Müzesi ile 1992 yılında açılan ve Türkiye’de ilk kez bir köyde kurulan bir sanat galerisidir. Alibey Kudar isminde bir İlkokul Öğretmeni tarafından kurulan Galeri’de Orta Asya’dan Türkiye’ye göç eden Konar-Göçer Türk boylarının ilginç ve özgün kültür varlıkları, giyim eşyaları, aletleri, halıları ve çadırları sanat galerisinde her tür sanat yapıtları yıl boyunca sergilenmektedir.
  2. _asi_

    Adramyttion antik kenti

    ADRAMYTTİON ANTİK KENTİ Adramyttion, Balıkesir Burhaniye ilçesinin 2 km. batısındaki Karataş mevkiinde, Öven Tepe’de geniş bir alana yayılmıştır. Adramttion sözcüğünün kökeni bilinmemekle beraber Hellen diline uyarlanmıştır. Doğal geçit olarak düşünülmektedir. M.Ö.1500’lerde Mysia bölgesinin önemli kentlerinden biri olan Adramttion’un Troia savaşından önce kurulduğu sanılmaktadır.Bazı iddialara göre Graikos tarafından kurulmuş, bazılarına göre de Pelasglar burada yaşamıştır.Tarih öncesinde de kent çevresinde bazı yerleşimler olduğu yapılan kazılardan anlaşılmıştır.Örneğin Havran’ın 8 km. güneydoğusundaki İnönü ile Kocaçal tepesinde bulunan mağaralarda yerleşim izlerine rastlanmıştır.Karanlık Mağarada da Yunan ve Roma buluntuları ile karşılaşılmış, pişmiş topraktan figürinler bulunmuştur. Ayrıca mağaralarda siyah perdahlı ve kazıma tekniğinde çizgili keramikler, ok uçları, yonga aletler, çakmak taşları, kemikten yapılmış objeler ortaya çıkarılmıştır. Bu buluntular da yörenin Paleolotik çağlarda yerleşime açık olduğunun en belirgin verileridir. Adramyttion’un kurulduğu alandaki kalıntılar yerleşimin surlarla çevrili olduğunu göstermiştir. Ayrıca Ören Tepe’nin denize bakan yamaçlarında su kemerleri bulunmaktadır.Strabon, “Euenos’a (Havran çayı) gelinir.Bu nehir Adramytteion’luların yapmış olduğu su yoluna ulaşır” diyerek su kemerlerine işaret etmiştir.Gerçekten de Ören Tepe’nin biraz ilerisinde Ayaklı denilen bir su kaynağı bulunmaktadır.Ayaklı su kaynağında bulunan bir mermer kitabede de “bu hayratı yaptıranın vatanı İda’dır. Marko oğlu Pomiyonoz” yazısı okunmaktadır.Strabon, “Astyra’nın hemen yakınında Atinalılar tarafından yapılmış bir limanı ve deniz üssü olan Adramytteio kenti vardır” diyerek konuya biraz daha açıklık getirmiştir. Lydia Kralı Kroisos, kenti imar etmiş, ardından Atina’dan kovularak Delos adasına gidenleri buraya yerleştirmiştir. M.Ö.1200’de Troia savaşına katılan Mysia kentleri arasında Adramytteion ‘da bulunuyordu. Adramyttein’lular bu sefere Khromis ve Bilici Ennomos’un önderliğinde katılmışlardır. Ancak Troia’nın yıkılmasından sonra Lydia’nın eğemenliğini kabul etmek zorunda kalmışlardır. Lydia Kralı Alyattes (M.Ö.609-560) Medlerle yaptığı savaştan sonra Batı Anadolu kentlerinin büyük bir bölümünü hakimiyeti altına almıştır.Adramis kenti yeniden imar etmiştir. Nitekim, Strabon da kentin Lydialılarca yeniden kurulduğunu ve “Lydialı Kapısı” isminde bir de kapı yapıldığını yazmıştır. Kreusos M.Ö.546’da Perslere yenildikten sonra Adramattion’da diğer Mysia kentleriyle birlikte Perslerin yönetimine girmiştir. Ancak Perslerin Yunan şehir devletleriyle yaptığı savaşlarda Adramattion, Atinalılara yakınlık gösterince halkı öldürülmüş,kent yıkılmıştır.Sonraki yıllarda da Sardes ve Betini’den getirilenler buraya yerleştirilmiştir. Büyük İskender’in Granikos zaferinden sonra onun eline geçmişse de ölümünden sonra Lysimachos’un, daha sonra da I.Attalos’un (M.Ö.241-197) egemenliğini kabul etmiştir. Pergamon krallığı ile Seleukoslar arasında M.Ö.216’da yapılan anlaşma ile III.Antiokhos’a bırakılmıştır.Seleukos Kralı III.Antiokhos’un Magnesia savaşında (M.Ö.190) Roma’ya yenilmesi üzerine yapılan Apemia Barışı (M.Ö.188) ile diğer Mysia kentleri gibi Adramytteion da Pergamon krallığına bağlanmıştır.Bu dönemde kent en parlak günlerini yaşamıştır. Pergamon kralı III.Attalos’un ölümünden sonra da yapılan vasiyetname uyarınca Roma’nın topraklarına katılmıştır. M.S.395’de Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Mysia bölgesi de Doğu Roma’nın (Bizans’ın) payına düşmüştür. Bizans döneminde Anadolu toprakları askeri bölgelere “Thema” ayrılmış, Adramytteion da “Neocastron Theması” içerisinde kalmıştır. Bizans’ın tasvir aleyhtarı (İkonoklazm) hareketi, Bulgar kralı Tervel’in saldırıları ve Arap akınlarında çıkan karışıklıklar sırasında Adramatteion‘lu vergi memuru Thedosius zorla İmparator ilân edilir. Ancak III.Thedosius’un imparatorluğu çok kısa sürmüş, çıkan bir isyan sonunda tahttan feragat ederek keşiş olarak yaşamını kurtarmıştır. Adramatteion, Roma dönemindeki siyasi ve bilimsel yönüne bir daha ulaşamamıştır.
  3. _asi_

    Prokonnesos antik kenti

    PROKONNESOS ANTİK KENTİ Marmara Denizi’nin (Propontis) güneybatısında yer alan Prokonnesos, İmroz’dan (Gökçeada) sonra Marmara’nın en büyük ikinci adasıdır. Prof.Bilge Umar’a göre Prokennesos’un ismi Hellen dilinde ceylan anlamına gelen “prox” ile ada anlamındaki “nesos” un birleşmesinden meydana gelmiştir.W.M.Ramsay’da M.Ö.2000’de Luwi dilinden gelen bu ismin Hellen dilinde değiştirildiğini ileri sürmüştür. Prokonnesos’da Eski çağdan günümüze ulaşan kalıntılarla karşılaşılmamıştır.Tarihi kaynaklara göre M.Ö.1200’lerdeki İon göçünden sonra yerleşim başlamıştır.Antik çağlarda Miletoslular burasını deniz üssü olarak kullanmışlardır. Konumundan dolayı tarih boyunca saldırıları uğramış ve yağmalanmıştır. Bu nedenle de adanın çeşitli yerlerinde kale kalıntıları ile karşılaşılmıştır.Roma döneminde buradaki mermer ocakları işletilmiş ve önemli bir mermer yapım yeri olmuştur. Antik çağlardan günümüze kadar yararlanılan bu mermer ocaklarının %95’inin saf oluşu kalitelerinin bir işaretidir. Kalıntıları, çoğu kez 2 m.ye ulaşan mermerlerin yanı sıra Çınarlı köyündeki Bedalan Körfezi (Pîrî Reis bu limandan Petalan Limanı diye bahseder) çevresinde de kristalleri daha küçük boyutlarda olan dolamitli mermerler çıkarılmıştır. İlk çağdan günümüze ulaşan yapı kalıntısı olmamasına karşılık, Viranköy’ün güneyindeki tepede kale kalıntısı, Kesikçiler mevkiindeki limanda da horasan duvarlarla karşılaşılmıştır. Prokennesos küçük bir kent görünümünde olmasına karşılık, Fenike donanmasınca yakılıp yıkılmıştır. M.Ö.410’da Alkibiades komutasındaki Atina donanması Kyzikos yakınlarındaki savaş öncesi burada konaklamıştır.M.Ö.408’’e Atina donanması Khalkedon ‘a (Kadıköy) kuşatmaya giderken yine burada bir süre kalmıştır. Prokonnesosda yüzey araştırması ve kazı çalışmalarına uzun süre başlanamamıştır. İlk kez İstanbul Arkeoloji Müzeleri adına Dr.Nuşin Asgari’nin 1971’de burada başlattığı kazılar 1978 yılına kadar sürmüştür. İlk dönem çalışmalarında Roma dönemi lahitleri ile karşılaşılmıştır. Araştırmalar ilerleyince oldukça geniş bir alana yayılmış Roma nekropolü ile karşılaşılmıştır. Burada ortaya çıkarılan lahit , mezar stelleri ve mermer parçaları düzenlenen açık hava müzesinde koruma altına alınmıştır. Daha sonraki kazı çalışmalarında da yine çok sayıda birbirine benzer Roma lahitleri ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca lahitler içerisinde Roma altın sikkeleri ile karşılaşılmıştır. Pagan inancına göre ölünün ağzına konan para, ihtiyar kayıkçı Şaron’un onu Striks ırmağından geçirmesi içindir.
  4. _asi_

    Kyzikos Antik Kenti

    KYZİKOS ANTİK KENTİ Kyzikos Kapıdağ eteklerinde Bandırma - Erdek karayolunun geçtiği yerde kurulmuştur. Yöre tarihi Kurt Bittel tarafından yapılan araştırmalar sonucunda Neolitik ( M.Ö. 6. bin ) ve Kalkolitik ( M.Ö. 5. bin ) Dönem e kadar inmektedir. Mysia daki Olympos ( Uludağ ) yamaçlarında yerleşmiş olan, daha sonra Aisepos Ovası na inen veya Thessalia dan bu yöreye ( Aisepos / Gönen - Kocaçay ile Rindkos / Mustafa kemal Paşa - Atranos Çayı arasına ) yerleşmiş olan Dolionlar, Kyzikos da yaşayan en eski kavimdir. Bu nedenle bu bölge aynı zamanda Dolionia veya Dolionis diye adlandırılır. Yunan mitolojisinde Gürcistan ( Kolkhis ) da var olan altın postu almak için, Yunanistan dan yola çıkan Argonautlar yolda Dolionia ( Kyzikos ) ya uğrarlar. Kral Kyzikos Argonlar ı iyi karşılar. Onları yedirir, içirir ve yanlarına bol kumanya vererek uğurlar. Yola çıkan Argonautlar o gece fırtınaya yakalanırlar ve karaya çıkarlar. Gece karanlığında tekrar Dolonia topraklarına çıktıklarını fark etmeyen Argonautlar, Kral Kyzikos u ve yanındakileri düşman zannederek çarpışırlar. Ancak bu çarpışmada Kral Kyzikos ölür ve Kyzikos un ölümüyle şehir Kyzikos adını alır. Kyzikos un ölümünden sonra Tirrhenialı Pelesgoslar Kyzikos u işgal ettiler. Daha sonra M.Ö.1200’lerde Ege ve Balkanlar dan Anadolu ya göç eden kavimlerle tanıştılar. Bir süre İonia şehirlerinin en önemlilerinden biri olan Miletos un ( Söke- Balat Köyü ) kolonisi olarak varlığını sürdüren Kyzikos Kenti bağlı bulunduğu zengin Lydia Devleti nin M.Ö. 546 tarihinde Kyros tarafından yıkılmasıyla birlikte Pers egemenliğine geçmiştir. M.Ö. 364 yılında bağımsızlığını kazanmış olan Kyzikos M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’in Persler i yenmesiyle Makedonyalılar ın egemenliğine geçmiştir. M.Ö. 3. y.y. da Marmara Denizi’nde ticaret yolları üzerinde olması nedeniyle büyük önem kazanmış olan Kyzikos, M.Ö. 2. y.y. da Bergama ile de iyi ilişkiler içine girmiş, bir bilim ve kültür merkezi haline gelmiştir. Bergama nın Romalılar ın eline geçmesiyle Bergama ile iyi ilişkiler içinde olan Kyzikos da Romalılar la dost olmuş, ancak daha sonra Romalılar ın egemenliği altına girmişlerdir. Konstantinus M.S.324 yılında Byzantion u Doğu Roma İmparatorluğu nun başkenti yapınca, Kyzikos önce donuklaştı sonra yavaş yavaş söndü. Kuvvetli surlarla çevrilen Bizans, kuzeyden gelecek bazı tehlikeleri önlemekteydi. Fakat buna karşılık başka yönlerden gelen akınlar daima Kyzikos dan geçti ve yıkılmasını çabuklaştırdı. M.S. 7.-8. y.y. larda Kyzikos artık idari veya askeri bölüm merkezi değildi. Vilayet darphanelerinin çoğu gibi darphanesi terk edilmiş, berzahtaki geçidi dolmuş, surlarının ve binalarının bir kısmı yıkılmış bulunan güzel Kyzikos bundan sonra Konstantinopolis üzerinden yapılan bütün akınlara açık kaldı. Birbirini kovalayan deprem ve istilalar Kyzikos u oturulacak halden çıkardı. Temizleme ve bakım isteyen limanların dolması dolayısıyla mükemmel bir tabii limanı olan yakınındaki Arteke ( Erdek ) şehri, gemicilik ve liman faaliyetleri bakımından yavaş yavaş Kyzikos un yerini aldı. Ancak o da deprem ve akınlarından hayli zarar gördüğü için bir varlık gösterememiştir. Propontis te önemli bir stratejik konuma sahip Arktonessos un anakaraya bağlandığı kıstağın hemen kuzeyinde yer alan Kyzikos, bugün “ Belkıs ” ve “ Balkız ” olarak da anılmaktadır. İzlenilen kalıntılara göre kentin yerleşim alanı kuzeyde Dindymos Dağı ( Ayı Dağı ), Hamamlı ve Belkıs ( Yeniköy ) köyleri; batıda Erdek körfezi ve Düzler Köyü, güneyde Erdek - Edincik - Bandırma karayolu; doğuda Aşağı Yapıcı Köyü ve Bandırma körfeziyle çevrelenmiştir. Hadrian Tapınağı Kyzikos Kenti nde ise şimdiye kadar tespit edilmiş dört tane tapınak vardır. Bunlardan en büyüğü ve en önemlisi Hadrian Tapınağı dır. Kyzikos Antik Kenti nin batısında konumlanan Hadrian Tapınağı, günümüzde Bandırma - Erdek karayolunun Düzler Mevkiinde, karayolundan yaklaşık 300 m içeride yer almaktadır. Tapınağın yapımına daha önce Tanrı Zeus adına başlanmış, ancak bitirilememiştir. M.S.123 yılında olan bir depremden sonra İmparator Hadrian ın kenti ziyaretinin ardından yapımına tekrar başlanır. Bitirilişi ise ancak Antoninler Döneminde ( M.S.138 - 197 ) gerçekleşir. Ancak M.S. 150 - 155 yılları arasındaki yeni bir depremde tapınakta büyük bir yıkım olur ve M.S. 167 yılında yeniden onarılır. Antik dönemde dünyanın sekizinci harikası olarak listeye alınan tapınak, M.S. 6. y.y. da ki depremden sonra kendi yazgısıyla baş başa bırakılmıştır. Amphitiyatro İki yamaç arasında bulunan bir dere vadisine inşa edilmiştir. Böylece oturma yerlerinin büyük bir kısmı doğal arazi üzerine yapılabilmiştir. Yalnız açık kalan her iki tarafa yer altı tonozları yapılmak zorundaydı. Böylece hem oturma sıraları için yer, hem de dere suyunun geçip gidebileceği tünel sağlanmış oldu. Oval bir plana sahip olan amphitiyatro da dere suyunun yönünü değiştiren bir kanal mevcuttur. Bu kanalın suyunun amphitiyatro nun etrafından geçmesini sağlayan bir bendi vardır. Böylece hem sudan kurtulmayı, hem de sudan yararlanmayı amaçlamışlardır. Amphitiyatroların, gladyatör oyunlarından başka, su balesi ve deniz savaşı sahnelerinin temsil edilmesinde de kullanıldığı antik kaynaklardan anlaşılmıştır. Bunun için gerekli olan su, arenanın altından dere suyunun bentlerle biriktirilmesi ile sağlanmıştır. Kyzikos Amphitiyatrosu nun uzunluk ve çapraz dış ölçüleri 180 x 155 m dir ve bu ölçülerle en büyük ve en ünlü amphitiyatrolar arasına girmektedir. Roma Colosseum u Kyzikos Amphitiyatrosu nu önemsiz bir farkla geçmektedir. Amphitiyatronun kesin yapım yılı bilinmemektedir. Ancak İmparator Hadrian zamanında M.S. 130 yıllarında yapılmaya başlandığı söylenebilir. Tiyatro Kentin önemli yapılarından birisidir. Antik kaynaklar bu tiyatronun, Anadolu daki diğer tiyatrolarla karşılaştırıldığında, büyüklük ve bezemelerinin güzelliğiyle önemli bir yere sahip olduğunu vurgular. Dıştan dışa yaklaşık 145 m. çapındaki tiyatronun orkestra kısmı 55 m. çapındadır. Oturma kısmının üst seviyesinin orkestradan yüksekliği 20 m. dir. Tiyatro Grek tiyatroları gibi tepenin eğimine yerleştirilmiş olup, günümüze gelen kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla anıtsal bir skene yapısına sahip olmalıydı. Tiyatro tamamen defne ağaçları ve bodur çalılarla kaplıdır. Bu nedenle yaklaşık 20 000 kişi kapasiteli Kyzikos Tiyatrosu ile ilgili yeterli bilgiye sahip olabilmek ve tarihleme yapabilmek için, mutlaka bilimsel bir kazı yapılması gerekmektedir. Gerek İstanbul u zapt etmek için Kyzikos a gelen Araplar, gerekse depremler yüzünden zarar gören Kyzikos 23 Eylül 1063 de olan korkunç deprem neticesinde baştan başa yıkıldı. Sağ kalanlar ise şehri terk etmeye başladılar. Kapıdağ Yarımadasını, anakaraya bağlayan berzah, ilk çağda dolmadan önce bu kent üç limanı, Hadrian Tapınağı ve amphitheatırı ile ünlü bir ticaret şehri ve şarap, zeytinyağı, buğday,mermer, parfümeri ile ünlü bir koloniydi. Üç büyük deprem, berzahtaki limanın dolması ve bataklığın sıtma yaratması, halkının bu günkü Erdek e göç etmesine yol açtı. Depremler Efes görkemindeki bu kentin bilinmezliğe terk edilmesine sebep olmuştur.
  5. _asi_

    Balıkesir-Erdek

    ERDEK Balıkesir ilinin ilçesi olan Erdek Marmara Bölgesinin Marmara Denizi ne doğru uzanan Kapıdağ Yarımadasında Erdek Körfezi nde yer alır. Eski adı Arktonnesos olan Kapıdağ yarımadası ile kuzey ve batı çevresindeki Marmara, Paşalimanı, Türkeli ( Avşa ), Ekinlik adalarından oluşmaktadır. Erdek, antik kentleri, Açık Hava Müzesi, temiz denizi ve kumsalı ile güzel bir turizm merkezidir. Erdek tarihte Artake adıyla tanınmaktadır. Bu isimlere bakarak ilçenin Sitler tarafından kurulduğu söylenebilir. Artake sitlerin efsanevi krallarından biridir. Tarih çağlarında Artake den ilk söz eden Herodot olmuştur. Artake MÖ. 7. yy başında Miletoslular tarafından kolonize edilmiş, MÖ. 361 yılından evvel bütün Kapıdağ ile birlikte Kyzikos un egemenliğine girmiştir. Helenistik çağ boyunca sürekli olarak yükselip parlayan Kyzikos un yanında gittikçe önemini yitiren Artake, Roma döneminde de bu sitenin bir dış mahallesi durumuna düşmüştür. Bizans çağıyla beraber limanları ihmal edilen depremlerle yıkılan binalarının taşları yağma edilen Kyzikos un gerilemesiyle gelişmeye başlamış ise de Kyzikos un ününe yetişememiştir. Tarihçi Herodot iktisadi durumunu da ele alarak üzümünü, şarabını, zeytin ve zeytinyağını methetmiştir. Artake 1339 yılında Orhan Gazi nin oğlu Süleyman Paşa tarafından fethedilip Türk egemenliğine geçmiştir. 1807 de de Karesi Sancağına bağlanmıştır. Kyzikos Erdek İlçesine 9 km uzaklıkta bugün kısmen ayakta bulunan antik kent, Kapıdağ yarımadasının Anadolu sahiline birleştiği noktada Dolionlar tarafından kurulmuş olan şehir, ilk kralları olan Kyzikos’ un adını almıştır. Bandırma ve Erdek Körfezlerinin birleştiği kıyılardan başlayarak kuzeye Kapıdağ eteklerine doğru yayınlan şehre ait kalıntılar yaklaşık 11 km2 lik alana yayılmaktadır. Bu harabeler arasında bugün sadece tonozlu temelleri ile etrafa dağılmış mimari parçaları bulunan Hadrianus Tapınağı, şehrin Roma dönemindeki ihtişamı hakkında bilgi vermektedir. Kirazlı Manastırı Antik dönemde Didumus Dağı olarak bilinen dağın eteğinde manastır, kilise ve yapı gruplarından oluşan bir kompleks duvar tekniğine göre 19.yy ( 1800 lü yıllarda ) Rumların kullandığı bir dini anıt yapı mevcut temellerden ve duvar kalıntılarından bodrum üzerine 2 katlı bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Bugün mevcut olan kilisenin güney duvarı ile ABSIS duvarının bir kısmı ayakta ve yüzeyde bulunmaktadır. Kyzikos Kentinin güneybatısında Roma döneminden dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Hadrianus Mabedi kalıntıları bulunmaktadır. Çakıllı olmayan altın renkli kum şeridinin baştan başa sardığı Erdek sahilleri Türkiye’nin en güzel tabii plajlarındandır. Plaj, Edincik altlarından başlayıp Çuğra’ ya kadar uzanır. Sahillerin hemen hemen tamamında konaklama tesisleri ve kamplar bulunmaktadır. Narlı,Ocaklar ve İlhan Köyleri de tabii kumsallarla çevrili plaj yerleridir. Kapıdağ yarımadası çevresinde kıyı boyunca tekne turları yapılabilir. Ayrıca bu tur bisikletle de yapılabilir. Kapıdağ ormanlarında, yürüyüş ve kara avcılığı da müsaittir. Kapıdağ Yarımadası İstanbul a 2 saat uzaklıkta keşfedilmeyi bekleyen bir el değmemiş bir doğa , yanlızca Erdek ile sınırlı kaldığı düşünülen bu yarımada aslında göründüğünden çok daha özel bir yerdir. 9 adet şelalesi, dünya üzerindeki 17 çeşit kekik türünden 13 nün burada görülmesi, sofralık acısız kırmızı soğanı, zeytini ve bir çok değişik kavramı ile kaşiflerini bekliyor.
  6. _asi_

    Balıkesir-Edremit

    EDREMİT Edremit İlçesi Ege Bölgesinde, Edremit Körfezi ile Kaz Dağı arasındaki sahaya yerleşmiştir. Kuzey Yarım kürede, Asya Kıtasının en batı ucu olan Bababurnu ndan 85 Km. doğuda olup denizden 6 km içerdedir Batıda Ege Denizi ve Ayvacık ilçesi, kuzeyde Bayramiç ve Yenice ilçeleri, Doğuda Havran ilçesi, güneyde Burhaniye ilçesi ile çevrilidir. Edremit Marmara Bölgesi nin Güney Marmara Bölgesi içinde Balıkesir İline bağlıdır. Kuzeyinde Kazdağı, Eybek Dağı ve Gürgen Dağı ile çevrilen şehir aynı adı taşıyan 10km. içerde kurulmuştur.İlçenin iskelesi Akçay Beldesinde olup şehre 9 Km. uzaklıktadır. Etrafı geniş zeytinliklerle kaplı olan Edremit İlçesi her şeyden önce bir tarım merkezidir. Kaz dağlarından kaynağını alan çay ve dereler, özellikle yaz aylarında piknik sahası olarak iç turizmin canlanmasında önemli pay sahibidir. Sıcak ve kurak geçen yaz ayları boyunca kuruyan çay ve dereler, kış aylarında taşkınlara neden olabilmektedir. Önemli derecede jeotermal kaynağa sahip olup, İlçe merkezinde 2742 ev bu sistemle ısıtılmaktadır. İlçe merkezi deniz seviyesinden 16 metre yükseklikte olup, ilçe sınırları içinde en yüksek dağ olan Kaz dağının Sarıkız Tepesi 1767 metre yüksekliktedir. Edremit Körfezi ile efsaneler dağı olan Kazdağı etekleri arasında oldukça geniş sayılabilecek verimli ve bereketli, sulanabilir Edremit ovası vardır. İlçede nehir yoktur. Uzunluğu 6 - 10 Km arasında değişen Edremit - Zeytinli, Kızılkeçili, Güre, Altınoluk ve Mıhlı Çayları mevcuttur. Tarihçiler Edremit in M.Ö.1443 yılında kurulduğunu yazarlar. İsmi Türk ansiklopedilerinde Adramyteion olarak bilinir. İlk çağlarda yöredeki en önemli yerleşim birimidir. Pers egemenliği sırasında Kral Darius buraya gelmiş Yunanistan a sefer başlatmıştır. Daha sonraki devirlerde Büyük İskender şehri ziyaret etmiştir. Perslerden sonra Romalıların eline geçen şehir daha sonra Karesi Beyliği nin gemilerine liman olmuştur. Osmanlı döneminde donanmanın önemli tersaneleri buraya kurulmuştur. Yörenin insanları önceleri Akdeniz de Türk korsanı olarak, daha sonra Osmanlı donanmasında önemli görevler üstlenmiştir. Tunus Beylerbeyi Salih Reis bunlardan birisidir. Kurtuluş savaşı döneminde Kuvay-ı Milliye hareketlerinin başladığı ilk yörelerin başında Edremit gelir. Başta Kaymakam Şehit Hamdi bey ve bazı eşraf kişiler komiteler kurmuşlar, işgal kuvvetleri ile zaman zaman silahlı çatışmada bulunmuşlardır, Ayvalık ve Dikili cephelerinin kurtarılmasında önderlik etmişlerdir. Şehir Dokuz Eylül 1922 de büyük bir mücadele sonunda Yunanlardan kurtarılmıştır. Derman Kaplıcaları Akçay a 12 Edremit'e 3 km. mesafede bulunmaktadır. Edremit den İzmir e sapılan kavşak üzerindedir. Özellikle yerli halk tarafından tercih edilen kaplıca suyu Sodyum sülfatlı oligametalik guruptandır. Suyun kaynaktaki sıcaklığı 59 °C, odalardaki sıcaklığı ise 51 °C dir. Ayrıca su kaynağında mor tipi çamur bulunmaktadır. Romatizma, siyatik, lumbago, filibit ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir. Güre Kaplıcaları Edremit e 12, Akçay a 3 km. mesafededir. Akçay - Çanakkale karayolları üzerinden sağa dönülünce 150 m. sonra ulaşılır. Tesis iki katlı olup yaklaşık 80 yatak kapasitesine sahiptir. Pansiyon içinde ayrıca banyo yapılabilecek odalar mevcuttur. Güre Köyü tüzel kişiliğine aittir. Mitolojideki aşk Tanrıçası Afrodit in yarışmadan önce burada banyo yaptığı rivayet edilir. Acı kalevi sodyum sülfatlı oligametalik guruptan olan kaynak suyunda ayrıca kükürtlü hidrojen bulunmaktadır. Kaynak suyu çıkışta 58 °C ve havuza aktığı yerde 53 °C sıcaklık ölçülmektedir. Kronik iltihabi sendromlarda, üst solunum yolu, kadın, metabolizma ve cilt hastalıklarında su tedavi edici rol oynamaktadır. Kaynak suyun bileşiminde Potasyum iyonu % 13, 5 Sodyum iyonu % 279, Kalsiyum iyonu % 32 Magnezyum iyonu % 2,4 Demir iyonu % 0,124 Alüminyum iyonu % 2,88 Mgr. oranında bulunmaktadır. Altınoluk Edremit e 27 Akçaya 19 km mesafede bulunmaktadır. Sahil kesimi doğal plajlarla dolu olup tatil evleri, siteler ve konaklama tesisleri bulunmaktadır. Çok önemli bir turistik merkezimizdir. Havanın temiz ve bol oksijenli özelliğinden dolayı yöremizde Oksijen Çadırı olarak adlandırılır. Tıp çevrelerinin kalp ve astım hastalarına tavsiye ettikleri bir yerdir. Türkiye'nin ilk turizm beldelerinden biridir. İstanbul a yakın olmasından dolayı İstanbulluların ve devlet memurların ilgisini çekmiş ve 1980 ler den sonra gelişimine başlamıştır. 1990 lı yıllarda altın çağını yaşamıştır. Su beldesi olarak da bilinir. Akçay Edremit e 9 km mesafedeki Akçay Mahallesi ve sahil şeridi başlı başına bir plajlar merkezidir. Akçay sahilinin her yerinden denize girmek mümkündür. Ayrıca Sarıkız Plajı, Edremit Belediye Halk Plajı ve Zeytinli Belediyesi halk plajı olmak üzere üç önemli halka açık plajı vardır. Ayrıca Akçay Turban Tatil köyü Plajı ücret karşılığı son yıllarda kısmen halka açılmıştır. Akçay bol ve soğuk artezyen suları ile üne kavuşmuştur. Bu soğuk su fışkırtan artezyenlere karanın dışında denizde de rastlanır ki bu Akçay ın Türkiye de değil dünyada dahi zor rastlanır özelliğidir. Şahinderesi Kanyonu Altınoluk sınırları içinde bulunan kanyon oksijen yoğunluğu açısından dünyada Alplerden sonra % 55 le ikinci sıradadır. Kazdağları nın Altınoluk bölgesi eteğinde bulunmaktadır. Altınoluk u tepeden görür. Temiz kaynak suları olan bol ağaçlı bir piknik yeridir. Ayrıca bir konaklama tesisi ve restoranı bulunmaktadır. Subaşı Altınoluk un 2.5 km batısında Doyran Köyüne çıkan yolun 500 m sağında şehir içme kullanma suyunun sağlandığı kaynağın başıdır. Asırlık çınar ve ceviz ağaçlarının gölgelediği Subaşı’nda çağlayan suyunun serinliğinde oturabileceğiniz kır gazinoları vardır. Bent Altınoluk un 2 km doğusunda Şahin derenin düzlüğe çıkış noktasındadır. Belediye tarafından 40 yataklı bir otel yaptırılmıştır. Mıhlı Çayı Balıkesir - Çanakkale il sınırındadır.Altınoluk - Küçükkuyu istikametinde Altınoluk tan 5 km. ileridedir. Mıhlı Çayından iç kısımlara doğru gidildiğinde Baş değirmen Mevkii gelir.Baş Değirmen Köprüsü Roma mimarisi ile yapılmış olup, eski zamanlarda Truva ya giden tek ulaşım yoludur. Bugün ise yöredeki zeytinliklere ve trekking yapanlara yol vermektedir. Bu mevkide ayrıca küçük göletler ve şelaleler bulunmaktadır. Pınarbaşı Piknik Alanı Güre Köyü sınırları içinde Akçay a 6 km mesafede bir piknik yeridir. Yamaçtan akan bol ve buz gibi su yaz aylarında serinlemek için ideal bir köşedir. Orman Müdürlüğünce işletilmektedir. Ayrıca piknik alanı içerisinde Alabalık üretilen bir çiftlik bulunmaktadır. Sutüven Çağlayanı Zeytinli - Beyoba üzerinden ulaşılan çağlayan görülmeye değer yerlerdendir. Kızılkeçili Çayı üzerindedir. Hasan Boğuldu Kızılkeçili Çayı üzerinde bulunan Sutüven Çağlayanının biraz ilerisinde doğal kayanın havuz haline dönüştüğü güzel bir piknik yeridir. Masa ve oturacak yerler vardır. Zeytinli Akçay - Edremit karayolundan 2 km. içeride bulunan Zeytinli Beldesi Kazdağı eteklerinde kurulmuş şirin bir kasabadır. Mehmet alan Köyünden Kazdağı nın zirvesine ulaşılır. Hasan Boğuldu ve Sutüven Şelaleleri hemen Zeytinli nin in 1 - 2 km. üstündedir. Beyoba Köyü den sonra bu şelalelere ulaşılır. Zeytinli de eski sistem zeytinyağı elde edilen fabrikaları gezebilirsiniz. Kızılkeçili - Çağlayan Kızılkeçili Çayı Sarıkız yaylasından çıkarak, derin ve geniş bir vadide ilerleyerek Kızılkeçili Köyü nün yanından geçer. Kızılkeçili Akçay a 2 km. uzaklıktadır. Çağlayan piknik yeri köyün hemen yanı başındadır. Çay kenarı piknik için son derece elverişli olup, ulu ağaçların gölgelediği şirin bir köşedir. Akçay - Kızılkeçili arası yürüyüş yapmak isteyenler için son derece uygundur. Köyün merkezinde ayrıca şirin bir çay bahçesi mevcuttur. Sutüven Şelalesine bu köy üzerinden de ulaşmak mümkündür. Edremit Hanlar Mevkii Edremit ten 25 km. uzaklıkta Kalkım yolu üzerinde ulu çınar ve çam ağaçlarının gölgesi altında sıcak yaz aylarında serin havayı soluyabileceğimiz ve aynı zamanda piknik yapabileceğimiz geniş bir alandır. Devamlı akan buz gibi suyu masa ve sandalyeleri ile çocuklar için kurulacak hamaklarla huzurlu bir tatil günü geçirebileceğiniz bir yerdir. Hanlar Mevkiine gelmeden önce Edremit ten 14 km. sonra Talim Alanı denilen mevkii de halka açık piknik yeri olarak düzenlenmiştir. Masa, WC ve çeşmeler mevcuttur. Çamlıbel - Şarlak Piknik Yeri Akçay dan 6 km. ileride Çanakkale yolu üzerinde bulunan Çamlıbel Köyü, Kazdağ eteklerinde kurulmuş şirin bir köydür. İdaköy Çiftlikevi, Zeytinbağ gibi küçük dağ tesisleri mevcuttur. Köyün hemen üst tarafında Şarlak Piknik yeri muhteşem deniz ve dağ manzarasında yemek yiyip piknik yapabileceğiniz şirin bir köşedir. Kavlaklar Güre den Altınoluk istikametine giderken sağa dönüldüğünde Kavlaklar Köyü’ne yönelmiş olursunuz. Burada hizmet veren Ali Baba nın yerinde muhteşem bir manzara eşliğinden piknik yapabilir veya buradaki servisten yararlanabilirsiniz. Ali Baba nın yerinin diğer adı “ Körfezin Balkonu ” dur. Güre nin sahil kısmında Orman Bakanlığının kampı bulunmaktadır. Kamp için son derece idealdir, konaklama ve yeme - içme tesisleri vardır.
  7. _asi_

    Balıkesir-Burhaniye

    BURHANİYE Burhaniye kuzey Ege bölgesinde, Balıkesir ili sınırları içersindedir. Batısında Ege denizi, kuzeyinde Edremit, doğusunda Havran, güneyinde Gömeç ve Ayvalık ve güney doğusunda Bergama ile komşudur. Kuzeyinde yer alan Kaz dağları ( Mitolojik adı İda ) doğu ve güney doğusunda yer alan Madra dağları arasındaki düz ve verimli topraklardan oluşan ova üstünde kurulmuştur. İlçe merkezi denizden 4 km. içerdedir. Denizden ortalama yüksekliği ( Rakım ) 10 metredir. İlçenin Ege denizine 17 km uzunluğunda kıyı bandı vardır. Bu kıyı bandında kilometrelerce uzunluğunda ince ve temiz kumlu doğal plajlar yer almaktadır. Akdeniz ve Ege iklimlerinin karakteristik özelliklerini gösterir. Antik çağlarda 1001 rüzgarlar vadisi diye anılmış olan yörede, kuzeyde Kaz dağları ve güzeyde Madra dağlarının oluşturduğu jeolojik konum nedeniyle meltem, imbat ve poyraz rüzgarları hakimdir. Bu durumun yarattığı sürekli hava sirkülasyonu, havasının çok temiz ve sağlıklı olmasını sağlar. İsviçre deki Alp dağları ile birlikte dünyanın oksijen oranı en yüksek ender yerlerinden birisidir Ören, İskele, Bahçelievler ve Öğretmenevleri gibi kıyı kesiminde ki mahallelerde çay bahçesi, cafe, bar, restoranlar, gazino ve diskotek gibi çeşitli eğlence mekanları vardır. Bu mekanlarda müzik eşliğinde çeşitli eğlenceler düzenlenmektedir. Körfez bölgesinin en büyük yat limanının bulunduğu İskele mahallesi güzel bir balıkçı köyü görünümündedir. Kıyıdaki balık lokantaları ve çay bahçeleri ile ayrı bir özelliğe sahiptir. Otel, motel ve pansiyonları ile turistik konaklama eğlence, alışveriş olanaklarının yanı sıra temiz ve bir doğal plaja da sahiptir. Ege denizine 17 km uzunluğunda kıyısı bulunan Burhaniye de büyüklü, küçüklü bir çok doğal plaj bulunmaktadır. Temiz kumu, suyu ve çevresi nedeniyle bu plajların tümünde içi rahatlığıyla denize girilebilir. İçersinde duş, büfe, kano, plaj şemsiye ve şezlongları gibi olanakları ile en donanımlı ve büyük olanlar Ören, Öğretmenevleri, Denetko ve Orjan plajlarıdır. Yine bu plajlar içersinde Ören plajı 2000 ve 2005 yılında Mavi Bayrak çevre ödülü almıştır. Adı Burhaniye ile özdeşleşmiş olan Ören, Türkiye’nin en seçkin ve özgün turistik merkezlerinden birisidir. Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından, tarihi Adramyttion nedeniyle antik ve 150 yaşını aşkın palamut meşesi ağaçları nedeni ile de doğal sit alanı olarak koruma altına alınmıştır. 1956 yılındaki, planlı kuruluş ve yapılaşması ile bu konuda Türkiye’nin ilk ve örnek tatil beldelerinden birisidir. Tarih ve doğanın böylesi bir buluşmasına mekan olan Ören Türkiye’nin en prestijli ve güzel turistik merkezlerinden biri olarak gerçekten görülmeye değer. Coğrafi konum olarak Çanakkale, Balıkesir ve İzmir üçgeni içinde yer alan Burhaniye den bu üç ile ve bu illerden Burhaniye ye her günün her saatinde otobüs bulunabilmektedir. Ayrıca Ankara, Bursa ve İstanbul gibi diğer büyük illere de sıklıkla otobüs seferleri vardır. Diğer bir ulaşım olanağı da hava yoludur. Burhaniye’ ye yaklaşık 10 km. mesafede Çanakkale - Balıkesir ana karayolu üzerindeki Körfez Havaalanından haftanın belirli günlerinde karşılıklı olarak Burhaniye - İstanbul seferleri düzenlenmektedir.
  8. _asi_

    Balıkesir-Ayvalık

    AYVALIK Ayvalık Balıkesir ilinin Ege Bölgesi nde kalan bir ilçesi. Balıkesir ilinin en batısında, Ege Denizi kıyısında bulunan ilçe, Türkiye nin önemli turizm merkezlerinden biridir. Ayvalık kış mevsimlerinde büyük bir kasaba nüfusuna sahip olmakla birlikte, yaz mevsimlerinde turizmin de etkisiyle nüfus bazı küçük illerin nüfusunu aşar. Ayvalık Antik Çağ da bir tür yabani ayva anlamına gelen Kidonia olarak anılıyordu. Bölgeye ilk yerleşenlerinin Midilli nin Kydona köyünden ya da Girit in Kydonies bölgesinden gelmiş olabilecekleri düşünülmektedir. İsim konusunda bazı görüşler de Ayvalık ın Aioliki nin ( Eolya nın ) bozulmuş şekli olduğudur. Ayvalık anlamına gelen Kydonie ismi ise, MÖ 330 dan beri süregelmektedir. Antikçağ da, Ayvalık Adalarına Hekatonisa ismi veriliyordu. Bu isim, adaların en büyüğü Nesos ( Moshonisi, Cunda veya Alibey Adası ) aynı isimle söylenen Nesos ya da Nasos antik kentinin baş tanrısı olan Hekatos olarak da anılan Apollon dan gelmekteydi. Apollon Adalarında Nesos dışında Chalkis,Pordoselene ve Kydonia antik yerleşmeleri vardı. Antik kaynaklar Chalkis, Pordoselene ve Nasos tan oldukça söz etmelerine karşılık, Kydonia hakkında yazan sadece yazları akan ünlü bir sıcak su kaynağına sahip olduğunu bildiren Plinius olmuştur. Bu dört antik kentten Chalkis ve Pordoselene yok olmuşlar, ancak Kydonia ve Nesos, sırasıyla Ayvalık ve Cunda ( Alibey ) olarak günümüze ulaşmışlardır. Bugün eski Kydonia olduğu düşünülen alanda, ciddi bir arkeolojik çalışma olmamasına karşılık halen antik devre ait bol miktarda çanak çömlek parçalarına rastlanmaktadır. Bu parçalar üzerinden yapılan ön çalışmalar, Helenistik ( MÖ 330 - 30) ve Roma ( MÖ 30 - MS 395) çağlarına ait yerleşim yerleri bulunduğunu işaret etmektedir. Doğu Roma verilerine dayanılarak Roma döneminde en parlak çağını yaşadığı düşünülen şehrin, Bizans döneminde önemini yavaşça kaybettiği, yerleşimin Ayvalık ta yer alan İlkkurşun Tepesi eteklerine kaydığı düşünülmektedir.Kentin daha sonraki çağlardaki gelişimi bu bölge merkezli olmuştur. İlkçağda Misya, Hititler, Frigler, Lidya, ortaçağda Roma İmparatorluğu ve Doğu Roma İmparatorluğu, 14. yüzyıldan itibaren de Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girmiştir. 19. ve 20. yüzyılın başlarında en parlak dönemini geçiren kentte yaşayan Rum ahalinin, 1821 yılında Yunan ayaklanmasına katılması sonucu ilçenin büyük bir kısmı boşaltılmış, daha sonra dönmelerine izin verilmekle beraber kent eski canlılığına kavuşamamıştır. Bugün eski dönemlerden fazlaca kalıntıya rastlanmamasına rağmen, yer yer Helenistik ve Roma devrine ait çanak ve çömlek parçacıkları görülmektedir. Ayvalık ta birçok tarihi yapının yanısıra ve Rumlardan kalma ev ve kiliseler bulunmaktadır. İlçe I. Dünya Savaşı sonrası İzmir in İşgali ile birlikte 29 Mayıs 1919 da Yunan egemenliğine girmiştir. İşgal sonrası Anadolu da ilk kurşun 172. Alay Komutanı Yarbay Ali Çetinkaya tarafından atılmıştır.Bu işgal 15 Eylül 1922'ye kadar sürmüştür. 24 Temmuz 1923 de imzalanan Lozan Antlaşması nda belirtilen Türkiye - Yunanistan Nüfus Mübadelesi gereğince, Girit, Makedonya ve Midilli Türkleri ilçeye yerleştirilmiştir. Ayvalık Midilli adasının tam karşısında kurulmuştur. Çam ormanları ve Zeytin bakımından zengin olan ilçe Ege Denizi kıyısında olup Ayvalık Adaları adı verilen takımadalara sahiptir. Ayvalık ın kuzeydoğuda Gömeç, güneyde İzmire bağlı Dikili ve Bergama, batısında ise Ege Denizi bulunur. Ayvalık ın karşısında ise Yunanistan Cumhuriyeti nin, Kuzey Ege Adaları coğrafi bölgesinin Midilli iline bağlı olan ve hem Midilli ilinin hem de Kuzey Ege Adaları coğrafi bölgesinin yönetim merkezi olan Midilli şehri çıplak gözle görülebilecek yakınlıktadır. Ayvalık ilçesinde dağlar denize dik uzandığından kıyılar girintili çıkıntılıdır. Bu kıyılar boyunca burunlar ve koylar meydana gelmiştir. İlçenin Ege Denizi ne olan kıyıları 34 km dir. İlçede Akdeniz iklimi hüküm sürer. Ege Bölgesi nde yer alması nedeniyle kışları ılık ve yağışlı, yazları sıcak ve kuraktır. Devamlı hafif rüzgarlı günler mevcuttur. Yaz sıcaklığı ortalama 24 - 34°C dir. Kışlar ise ılıktır. Özellikle yazları tüm çevre kavurucu sıcaklıkta iken Ayvalık ta batıdan esen ve genellikle öğleleri başlayan imbat ilçeyi serinletir. Bazı yazlar da meltem rüzgarları eser. Kazdağı yönünden gelen esintinin haftalarca sürdüğü de olur. Ayvalık ilçesine bağlı irili ufaklı 22 kadar ada vardır. Bu adaların en büyüğü Alibey Adası ya da diğer ismi ile Cunda Adası olup 1964 yılında bir köprü ile Lale Adası na oradan da ilçe merkezine bağlanmıştır. Bu köprülerden biri aynı zamanda Türkiye nin ilk boğaz köprüsü olma özelliğini taşır. Alibey Adası dışındaki tüm Ayvalık Adaları 1995 yılında milli park ilan edilmiş ve yerleşim yasaklanmıştır. Adalar içinde tarihi ve turistik öneme sahip olan bir diğeri de Tımarhane Adası dır. Bu adaya Türkler eski zamanlarda Taşlı Manastır olarak da adlandırmışlardır. Bu ada özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ayvalık ta yaşayan Rumların içkiyi fazla kaçırması üzerine sert esen rüzgarı ile akıllarını başlarına toplamaları için gönderildikleri bir mekan olduğundan bu ismi almıştır. İlçe ekonomisi büyük ölçüde zeytin ve turizme bağlıdır. Ayvalık ta zeytinden başka pamuk, çam fıstığı ve mandalina gibi tarım ürünleri de yetiştirilir. Ayrıca bölgede, Bağyüzü Köyü nde yetiştirilen Kozak üzümü tanınmış bir üründür. Son yıllarda turfanda sebzecilik ve Kozak çam balı üretimi de yapılmaktadır. Arazinin % 70 i zeytinlik olan Ayvalık ta zeytinden sabun ve zeytinyağı üreten sanayi kuruluşları bulunmaktadır. Balıkçılık ve balık restoranları da önemli bir gelir kaynağıdır. Ayvalık doğal güzellikler bakımından zengin bir ilçe olmakla birlikte mutfağı ile de ünlüdür. İlçeye özgü en önemli yiyecek sosis, sucuk, kaşar, turşu, mayonez, ketçap gibi malzemelerle hazırlanan Ayvalık tostu dur. Diğer önemli bir yiyecek tüm Balıkesir ilinde yaygın olarak yapılan ve Höşmerim olarak da bilinen Hoşmerim tatlısıdır. Papalina olarak bilinen bir balık türünün ( çaça balığı ), genellikle meze olarak tüketilen ızgarası ve zeytinyağında unla yapılan kızartması da Ayvalık ın önemli yemekleri arasında sayılır. Deniz kıyısında olması nedeniyle deniz ürünlerinden yapılan mezeler ve zeytinyağlı yemekler Ayvalık mutfağının temelini oluşturur. Yerli halkının çoğu adalardan ve Girit ten gelen Adalı muhacirleri ile Balkanlardan özellikle 1912 yılından sonra gelen Boşnak ve Arnavutlardır. Sarımsaklı Plajları Ayvalık ın Küçükköy beldesinde bulunan Ege Denizi kıyısındaki plajlardır. Yaklaşık 7 km boyunca uzanır. Alibey ( Cunda ) Adası Ayvalık ı açık denize karşı kapayan bu adaya bir köprü ile karayolundan geçmek mümkündür. Yazları Ayvalık tan Alibey Adası na her saat motor seferleri de yapılmaktadır. Adanın yüksek kesimlerinden boğazların, adaların, iç içe girmiş koylarının güzellikleri seyre değer. Neo - klasik hayranları sessizlik ve doğa ile birlikte olmak isteyenler için en uygun yerdir. Ada merkezinde sıralanmış balıkçı lokantalarında, meşhur Papalina, deniz mahsulleri, mezeleri ve zeytinyağlı ot yemekleri ile akşam yemeklerinin zevki hiç bir yerde bulunmaz. Ayvalık Adaları En büyüğü Alibey Adası olan takımada. Bu adalar milli park ilan edilmiştir ve Alibey Adası dışında yerleşime açık değildir. Şeytan Sofrası Şeytan Sofrası harikulade bir tepedir. Deniz, koylar ve çamlıklar tepeye çıktığınızda ayağınızın altında kalır. Şeytan Sofrası, yuvarlak bir sofra gibidir. Çepçevre sarp kayaların üzerindedir. Gün batımını seyretmek için Şeytan Sofrasına gitmek isteyenler Cumhuriyet alanından dolmuşlarla veya Çamlıktan sonra Sarımsak yoluna devam edildiğinde bir kilometre sonra sağa işaret levhasını görüp döndüklerinde dar asfalt yolu takip edilerek ulaşabilirler. Tavşan Kulakları Tepesi Şeytan Sofrası nın yanı başındaki tepedir. Tepeye çıkıldığında, tavşan kulağı biçiminde, 3 insan boyu yüksekliğinde iki kaya ile karşılaşırsınız. Dipleri toprakta değil, yatay plakamsı bir kayanın üzerinde durmaktadır. Manzarası harikadır. Saatli Camii ( Agios Yannis Kilisesi ) İlçe merkezinde yer alan İsmet Paşa Mahallesi'nde yer alır. Kilise olarak inşa edilmiş, 1928'den sonra camiye dönüştürülmüştür. Camiye çevrilmesinin ardından içindeki ikonalar boyayla kapatılmıştır. 1944 yılındaki depremde çan kulesinin üstü yıkılmıştır. Taksiyarhis Kilisesi 1873 yılında inşa edilen bir kilisedir. İçerisinde bulunan çan, II. Dünya Savaşı yıllarında yerinden çıkarılarak halka haber vermesi için kullanılmıştır. Daha sonraları bu çanın dünyanın en büyük çanı olduğu ortaya çıkmıştır. Hamidiye Camii Sakarya Mahallesinde yer alan bu cami, Ayvalık ın tarihsel değerini yansıtan bir cami olarak yapılmış tek özgün yapıttır. Sultan II. Abdülhamit tarafından 19. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır. Yorgala Oteli ni yaptıran kişinin zamanın yönetimine armağan etmek zorunda kaldığına ilişkin iddialar da vardır. Kırmızı taştan, kare planla inşa edilmiştir, kubbesi tuğladandır. Turizm, ilçe ekonomisinde büyük öneme sahiptir. Turizm alanında büyük bir potansiyele sahip olan ilçede başta Şeytan Sofrası olmak üzere çeşitli doğal güzellikler olmakla birlikte, özellikle eski Rum evleri ve yapılarına dayanan kültür turizmi de gelişmiştir. Özellikle Sarımsaklı Plajları ve Alibey Adası nda ise deniz turizmi gelişmiştir. İlçe son yıllarda Ege Adaları ndan çok sayıda günübirlik misafir ağırlamaktadır. Bu ziyaretlerin amacı genellikle alışveriştir. Bu durumun ciddi ekonomik girdisinin oluşmaya başlaması ardından ilçe dükkanlarının vitrinleri Yunanca yazılar ile dolmuştur. Ayvalık ın merkezinde her perşembe günü büyük bir pazar kurulur. Özellikle Yunanistan ın Midilli ilinden olmak üzere, on binlerce Yunan turist günü birlik ziyarette bulunur. Yunan turistlerin ziyarette bulunduğu en önemli yerler ise Ayvalık pazarıdır.
  9. _asi_

    Antandros Antik Kenti

    ANTANDROS ANTİK KENTİ Antandros Antik Kenti Edremit İlçesi Altınoluk Beldesi nin 4km. doğusunda İda Dağı ( Kazdağı ) eteklerinde Pelasg lar tarafından kurulmuştur. Adramytteion ( Burhaniye - Ören) - Assos ( Behramkale ) yolu üzerinde askeri bakımdan stratejik bir konuma sahip olan kentin M.Ö. 10.yy da kurulduğu düşünülmekle birlikte çok yakınında bulunan Assos un M.Ö. 2.bin yıllarına kadar inen tarihinden Antandros un da bu tarihlerde iskan görmüş olması mümkün görülmektedir. Antik yazar Strabon, Leleg kavminin Bababurnu ndan ( Lekton ) İda dağına kadar olan bölgede yerleştiklerini belirtmektedir. Önce Thrakialı Mysialılar ın yerleştiği bilinen bölge, M.Ö. 7.yy da Limni üzerinden gelen Aioller tarafından iskan edilmiştir. Pelasgların da bu tarihlerde Antandros a yerleştikleri antik kaynaklardan anlaşılmaktadır. Antandros un bir Pelasg kenti olduğunu, tarihteki Batı Anadolu İsyanı’ndan ( M.Ö. 499 - 494 ) sonra Pers kralı Dareios un komutanı Otoneis in Antandros u zapt ettiğini ve Kserkeses ordusunun Yunan seferine giderken kentin yanından geçtiğini Heredot tan öğrenmekteyiz. Anadolu da araştırmalar yapan Henri Kiepert kitabında Antandros un akropolünün Altınoluk - Avcılar arasında Yarmataş olarak bilinen 215km. rakımlı tepede bulunduğunu ve kentin doğuya doğru yayıldığını ifade etmektedir. Kentin nekrolpolü ise Yarmataş Tepesinin 2km daha batısında yer almaktadır. Nekropol alanı inşai faaliyetler sırasında ortaya çıkmış ve 1989 - 1996 yılları arasında kurtarma kazıları yapılmıştır. 2001 yılında Balıkesir Müze Müdürlüğü Başkanlığında ve Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Gürcan Polat ın Bilimsel Danışmanlığında başlatılan ve halen devam eden Müze kazılarında, M.Ö. 7 - 2.yy arasında kullanıldığı anlaşılan nekropolde, arazinin eğiminden faydalanılarak üst üste iki ve üç kat olarak yerleştirilen lahit mezarların yanı sıra kremasyon ( ölü yakma ) ve direk toprağa gömü şeklinde bir çok gömü yapıldığı görülmüştür. Bu mezarlardan çıkarılan mezar hediyeleri, Balıkesir Müzesinde sergilenmektedir. Kaçak kazılar sonucu ortaya çıkan Roma dönemine ait bir taban mozaiği çevresinde yapılan sistemli kazılar sonucunda M.S.1.yy tarihlenen ve duvarlarında fresk bulunan, taban döşemeleri mozaikli bir zengin evi bulunmuştur.
  10. _asi_

    Balıkesir antik kentleri

    ANTİK KENTLER AKHYRAOUS Akhyraous’un Balıkesir’in 15-20 km. güneyindeki, Hocakalesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır. Akhyraous ismi Prof.Dr. Bilge Umar’a göre Hellen dilinin çarpıtılmış bir sözcüğü olup bir anlamı yoktur. Luwi dilinden türetilerek Hellen diline uyarlandığını da düşünebiliriz. Bigadiç ilçesinin doğusunda bulunan tepe üzerinde M.S. XI. yüzyılda Bizanslılar tarafından yapılmış Achyraos Kalesinin kalıntıları bulunmaktadır. Yunan işgali döneminde karargah olarak kullanılan kalenin dış surları çok harap bir şekilde günümüze kadar gelebilmiştir. Haçlı Seferi sırasında Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa 1190’da buradan geçmiştir. DASKYLEİON Antik çağın önemli bir yerleşim merkezi olan Daskyleion en parlak çağını Perslerin satraplık merkezi olduğu dönemde yaşamıştır. Antik tarihlerde ismi geçen bu kentin yeri, Prof.Dr.Ekrem Akurgal’in 1954-1955 yıllarında yaptığı kazılarda kesin olarak belirlemiştir. Daskyleion, Balıkesir’in Bandırma ilçesi, Aksakal beldesi Ergili Köyü sınırları içerisindedir. Aynı zamanda da Kuş Gölü kıyısında yer alır. Pers satrapları burada MÖ.547-333 yılları arasında yaklaşık 200 yıl hüküm sürmüşlerdir. Yörede yapılan araştırmalar kentin Lydia Kralı Daskylos tarafından kurulduğunu ortaya koymuştur. Ancak Recbuck bu kentin Kral Gyges tarafından kurulduğunu iddia etmektedir. İlk kazılar Ekrem Akurgal tarafından 1954 yılında başlatılmıştır. 1960 yılından sonra 1988 yılında Tomris Bakır başkanlığında devam etmiştir. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Tomris Bakır’ın uzun süredir burada yapmış olduğu kazılarda Perslerin yanı sıra Frig, İon ve Bizans dönemine ait mimari parçaları ve küçük buluntuları da ortaya çıkarmıştır. POİMANENON(Eski Manyas) Balıkesir, Manyas Gölü ile Susurluk arasındaki Eski Manyas (yeni adı Soğuksu) köyünün 4 km. ilerisindeki bir tepe üzerindedir. Poimanenon, Hellen dilinde Poimanaların kenti anlamına gelir. Büyük olasılıkla da Luwi dilinden gelme bir sözcüktür. Eski çağda Manyas ve Apolyont (Uluabat) gölünün güneyinde yaşayanlara Poimaneol’ler denilmiştir. Poimaneon'da kazı yapılmadığından, antik kaynaklarda da ismine rastlanmadığından tarihi ile ilgili bilgilerimiz yetersizdir.Bununla beraber M.S.II.yüzyılda kent sikke basmış, Bizans İmparatorluğu'nun Komnenoslar döneminde de güçlü bir kalesi olduğu bilinmektedir. Bugün Soğuksu Köyü’nün içerisinde birkaç önemsiz mimari parça dışında günümüze kentle ilgili kalıntı gelememiştir. Yöre, Roma, Bizans, Selçuklu ve Karasi Beyliği yönetiminde kalmıştır. Haçlılar 1204 yılında bu yöreye gelmişlerdir. Manyas XIV.yüzyılda Osmanlı topraklarına katılmıştır. XIX.yüzyıl sonlarında Hüdavendigâr (Bursa) vilayetinin Karasi (Balıkesir) sancağının Bandırma kazasına bağlı bir nahiye merkezi idi. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından işgal edilmiş 14 Eylül 1922'de Yunan işgalinden kurtulmuştur. Ancak bu işgal sırasında Manyas, tamamen yakılıp yıkılmıştır. ARTEMEA Artemea’nın bugünü Gönen kaplıcalarının bulunduğu yerde olduğu sanılmaktadır. Artemea ismi Hellen dilinde Artemis Yurdu anlamına gelir.Roma döneminde bu isim Latince’ye uyarlanmıştır.O yıllarda var olduğu sanılan Artemis mabedinin yanında kent kurulmuştur. Artemea’nın kurulduğu tarih kesin değildir. Ayrıca Gönen kaplıcalarının bulunduğu yerde de Eski Çağ kalıntılarına rastlanmamakla beraber yörede o yıllara ait mezar stelleri bulunmuştur. M.S.VI.yüzyılın ilk yarısında Doğu Roma İmparatorluğunun kentlerinden söz eden Hıerokles’de ismi geçmektedir. ZELEİA (Sarıköy) Biga-Gönen yolu üzerinde,Gönen’in 12 km. kuzeybatısındaki Sarıköy yanındaki tepenin yamaçlarındadır. Zeleia isminin kökeni anlaşılamamıştır. Homeros, İliada’da Zeleia’nın Troia Savaşına savaşçılar gönderdiğini yazmıştır. Ayrıca tarihçi Arrianos da Büyük İskender’in Granikos Savaşı (M.Ö.334) öncesinde burada konakladığını belirtmiştir. Bunun yanı sıra da Zeleia’lıların savaşta, biraz da korkudan İskender’e yardımcı olduklarını sözlerine eklemiştir. Buna rağmen Zeleia gelişmiş bir kent değildir. Ayrıca eski çağlara ait kalıntıları da günümüze gelememiştir. ARTAKA (Artake) Erdek’in önünde bulunan ve günümüzde Zeytinlik olarak bilinen ada Artake ismi ile tanınıyordu.Ayrıca karşısındaki tepe üzerindeki antik kente de bu isim verilmişti. Artake sözcüğü M.Ö.2000’lerde yaygın bir dil olan Luwi dilinden gelirse de anlamı bilinmiyor. Artake’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu hakkında da bilgimiz yok.M.Ö.VIII yüzyılda Miletoslu göçmenler burasını ele geçirerek Hellenleştirmişlerdir. Byzantion’lu Stephanos,Timosthenes isimli bir İlk Çağ tarihi yazarının Artaka’yı Kyzikos’da bir dağ ve önündeki adacığın ismi olduğunu yazdığını ileri sürmüştür. Plinius da bu adanın ismine Artacaeon olarak değinir. Bunların dışında Artake ile ilgili belirgin bir bilgimiz yoktur. Miletos önderliğinde başlatılan Batı Anadolu ayaklanmasına katılan kentleri cezalandırmak için Perslerin gönderdiği donanma diğer kıyı kentleri gibi Artaka’yı da talan etmiş,yakıp yıkmıştır.Buradan kaçan halk da günümüzdeki Erdek’in olduğu yere kaçarak oraya yerleşmişlerdir. Ortaçağ da Artaka bir ara canlı bir kent konumuna geçmeye çalışmışsa da sonuçta her zaman yakınındaki Kyzikos’a bağımlı kalmıştır.Artaka’dan, geçirdiği yangın ve depremlerden dolayı günümüze hiçbir tarihi kalıntı ulaşamamıştır. AURELİANE Aureliane, Balıkesir’in Havran ilçesinin bulunduğu yerde kurulmuş bir İlkçağ kentidir.Thebe kentinin kalıntıları yakınındadır. Aureliane’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu konusunda kesin bir bilgimiz yoktur. Arkeolojik kazıların yapılmadığı, yalnızca kısmen yüzey araştırmaları ile yetinilen kentin ismi ilk defa Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında (M.S.161-180) kullanılmıştır.Bu İmparator ile kentin ismi yakın bir benzerlikten öteye gitmez.Havran, adını buradan geçerek Ege’ye dökülen bir çaydan almıştır. Prof.B.Umar’a göre bu isim “Sal” anlamında “Wana” ile bol su olan “Abra” dan türemiş olabilir. Aureliane, Akhaların komutanı Akhilleus tarafından, Thebe kenti ile birlikte yıkılarak ortadan kaldırılmıştır. ASTYRA Edremit yakınındaki Güre kaplıcalarının bulunduğu yerdeki Astyra’yı Strabon, Mysia’nın Adramyttion kenti yakınındaki bir köy olarak tanımlamıştır. Anadolu kökenli bir isim olan Astyra’nın dışında iki yerleşim alanı daha vardır.Bunlardan biri Troas bölgesindeki Nara burnunun kuzey-doğusunda, diğeri de Dikili yakınında Nebiler köyünün olduğu yerdedir. Astyra antik kenti, günümüzdeki yanlış yapılaşmanın bir sonucu olarak bütünüyle yok olmuştur. Onunla ilgili kalıntılara rastlamak çok zordur.Bununla beraber Artemis Astyrene adında bir kutsal alanı olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz. KYTONİON Mysia-Lydia sınırında yer alan Kytonion’un bugün Bergama ile Edremit arasında,Kozak çayının yukarı kesimindeki Asar denilen yerde olduğu sanılmaktadır. Kytonion sözcüğünün Hellen dilinde, Çukur veya Çukur nesne anlamına gelen Kytos ile bağlantılı olduğu sanılmaktadır.Bununla beraber bu ismin Anadolu kökenli olduğu da ileri sürülmüştür. Kytonion kentinin olduğu yerden Adramiton’dan Bergama’ya giden yolun geçtiği sanılmaktadır. Ancak bu kentle ilgili hiçbir bilgi veya veriye rastlanmamaktadır. Bunun yanı sıra yörede yeterli bir araştırma da yapılmadığından bu kentle ilgili bilgiler yetersiz kalmaktadır. ADRAMYTTEİİON-Adramytteion (Edremit) Adramyttion, Balıkesir Burhaniye ilçesinin 2 km. batısındaki Karataş mevkiinde, Öven Tepe’de geniş bir alana yayılmıştır. Adramttion sözcüğünün kökeni bilinmemekle beraber Hellen diline uyarlanmıştır. Doğal geçit olarak düşünülmektedir. M.Ö.1500’lerde Mysia bölgesinin önemli kentlerinden biri olan Adramttion’un Troia savaşından önce kurulduğu sanılmaktadır.Bazı iddialara göre Graikos tarafından kurulmuş, bazılarına göre de Pelasglar burada yaşamıştır.Tarih öncesinde de kent çevresinde bazı yerleşimler olduğu yapılan kazılardan anlaşılmıştır.Örneğin Havran’ın 8 km. güneydoğusundaki İnönü ile Kocaçal tepesinde bulunan mağaralarda yerleşim izlerine rastlanmıştır.Karanlık Mağarada da Yunan ve Roma buluntuları ile karşılaşılmış, pişmiş topraktan figürinler bulunmuştur. Ayrıca mağaralarda siyah perdahlı ve kazıma tekniğinde çizgili keramikler, ok uçları, yonga aletler, çakmak taşları, kemikten yapılmış objeler ortaya çıkarılmıştır. Bu buluntular da yörenin Paleolotik çağlarda yerleşime açık olduğunun en belirgin verileridir. Adramyttion’un kurulduğu alandaki kalıntılar yerleşimin surlarla çevrili olduğunu göstermiştir. Ayrıca Ören Tepe’nin denize bakan yamaçlarında su kemerleri bulunmaktadır.Strabon, “Euenos’a (Havran çayı) gelinir.Bu nehir Adramytteion’luların yapmış olduğu su yoluna ulaşır” diyerek su kemerlerine işaret etmiştir.Gerçekten de Ören Tepe’nin biraz ilerisinde Ayaklı denilen bir su kaynağı bulunmaktadır.Ayaklı su kaynağında bulunan bir mermer kitabede de “bu hayratı yaptıranın vatanı İda’dır. Marko oğlu Pomiyonoz” yazısı okunmaktadır.Strabon, “Astyra’nın hemen yakınında Atinalılar tarafından yapılmış bir limanı ve deniz üssü olan Adramytteio kenti vardır” diyerek konuya biraz daha açıklık getirmiştir. Lydia Kralı Kroisos, kenti imar etmiş, ardından Atina’dan kovularak Delos adasına gidenleri buraya yerleştirmiştir. M.Ö.1200’de Troia savaşına katılan Mysia kentleri arasında Adramytteion ‘da bulunuyordu. Adramyttein’lular bu sefere Khromis ve Bilici Ennomos’un önderliğinde katılmışlardır. Ancak Troia’nın yıkılmasından sonra Lydia’nın eğemenliğini kabul etmek zorunda kalmışlardır. Lydia Kralı Alyattes (M.Ö.609-560) Medlerle yaptığı savaştan sonra Batı Anadolu kentlerinin büyük bir bölümünü hakimiyeti altına almıştır.Adramis kenti yeniden imar etmiştir. Nitekim, Strabon da kentin Lydialılarca yeniden kurulduğunu ve “Lydialı Kapısı” isminde bir de kapı yapıldığını yazmıştır. Kreusos M.Ö.546’da Perslere yenildikten sonra Adramattion’da diğer Mysia kentleriyle birlikte Perslerin yönetimine girmiştir. Ancak Perslerin Yunan şehir devletleriyle yaptığı savaşlarda Adramattion, Atinalılara yakınlık gösterince halkı öldürülmüş,kent yıkılmıştır.Sonraki yıllarda da Sardes ve Betini’den getirilenler buraya yerleştirilmiştir. Büyük İskender’in Granikos zaferinden sonra onun eline geçmişse de ölümünden sonra Lysimachos’un, daha sonra da I.Attalos’un (M.Ö.241-197) egemenliğini kabul etmiştir. Pergamon krallığı ile Seleukoslar arasında M.Ö.216’da yapılan anlaşma ile III.Antiokhos’a bırakılmıştır.Seleukos Kralı III.Antiokhos’un Magnesia savaşında (M.Ö.190) Roma’ya yenilmesi üzerine yapılan Apemia Barışı (M.Ö.188) ile diğer Mysia kentleri gibi Adramytteion da Pergamon krallığına bağlanmıştır.Bu dönemde kent en parlak günlerini yaşamıştır. Pergamon kralı III.Attalos’un ölümünden sonra da yapılan vasiyetname uyarınca Roma’nın topraklarına katılmıştır. M.S.395’de Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Mysia bölgesi de Doğu Roma’nın (Bizans’ın) payına düşmüştür. Bizans döneminde Anadolu toprakları askeri bölgelere “Thema” ayrılmış, Adramytteion da “Neocastron Theması” içerisinde kalmıştır. Bizans’ın tasvir aleyhtarı (İkonoklazm) hareketi, Bulgar kralı Tervel’in saldırıları ve Arap akınlarında çıkan karışıklıklar sırasında Adramatteion‘lu vergi memuru Thedosius zorla İmparator ilân edilir. Ancak III.Thedosius’un imparatorluğu çok kısa sürmüş, çıkan bir isyan sonunda tahttan feragat ederek keşiş olarak yaşamını kurtarmıştır. Adramatteion, Roma dönemindeki siyasi ve bilimsel yönüne bir daha ulaşamamıştır. PASSANDRA Byzantion’lu Stephanos, Edremit körfezi kıyısında, Kisthene (Gömeç) yakınındaki alana Passandra olarak değinmiştir. Orta Çağda Pasada veya Pasanda olarak da tanımlanan Passandara'daki yerleşme tartışmalıdır.Burada antik bir kentin varlığı da bilinmemektedir.Yörede yüzey araştırması da yapılmadığından bu konuda yeterli bilgi bulunmamaktadır. KORYHANTİS (Coryphas, Coryphantis) Koryphantis, Balıkesir ilinin Ayvalık ile Gömeç kazaları arasında İlkçağ’da idari olarak Midilli’ye bağlı küçük bir köydü. Bugün yeri kesin olarak bulunamıyorsa da Ayvalık 7 km. kuzeydoğusu ile Gömeç’in (Armutova) 7 km. güneybatısında olduğu sanılmaktadır. Bilge Umar, bu kentin Korybantos isminin daha doğru olabileceğini ileri sürmüştür.Sözcük anlamında Phrygia bölgesinde Kybele anlamında olacağını da belirtir. Strabon ve Plinius’un da değindiği bu antik kent Peutinger’in tablosunda Coryphas olarak geçmiştir. Strabon Koryphantis’in çevresinde Herakleia, Attea, Atarneu, Perperene, Trarion gibi yerleşim alanları olduğunu belirtmiştir. Yörede yüzey araştırmalarını sürdüren Sakarya Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’nden Doç.Dr.Engin Beksaç; Koryphantis’in yerinin tartışmalı olmakla beraber Pardoselere ile Chistere arasında olabileceğini belirtmiştir. Ayrıca 1950’li yıllarda buradaki yol çalışmalarının da kentin son kalıntılarını ortadan kaldırdığını sözlerine eklemiştir.Buradaki kabartma levhalar, heykeller, yazıt ve mimari parçalar çıkmışsa da ne olduğu bilinmemektedir. Engin Beksaç burasının bir kentten ziyade daha çok bir Roma garnizonu olabileceğini söylemektedir. Strabon da buradan bir köy olarak söz etmektedir. PYRRHA Pyrrha’nın, Edremit körfezinin güneyinde olup Ege denizine uzanan burunun ucunda olduğu tahmin edilir. Burası Antik Çağda burun anlamına gelen Pyrrha ismiyle tanınmıştır. Codex Kültür Atlasına göre, Ayvalık ile Burhaniye arasındaki bugünkü Bozburun’da (Karaburun), İonia’da Eski Latmos körfezi kıyısında ve Miletos yakınlarında da aynı isimli yerleşim alanları vardır. Pyrrha Hellen dilinde ateş kırmızısı, ateş kızılı anlamına gelir. Bu antik kentten günümüze hiçbir kalıntı gelmemiştir. Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Engin Beksaç 1997 yılında burada yaptığı yüzey araştırmasında geç Roma ve erken Bizans dönemine tarihlenen nekropol kalıntısı ve keramik parçalarıyla karşılaşmıştır. PORDESELENE Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde olduğu tahmin edilen bir Aiol kentidir. Strabon, Anadolu ile Lesbos (Midilli) arasında yaklaşık yirmi küçük ada olduğunu ve bunların hepsine Hekatonnesos denildiğini söyler. Hekatos sözcüğü ile Apollon’a değinilmiştir. Antikçağ'da ,Ayvalık'ın önündeki adalara 'Hekatonisa' ismi veriliyordu. Bu isim, bu adaların en büyüğü 'Nesos' (Moshonisi,Cunda,Alibey) aynı isimle söylenen 'Nesos' ya da 'Nasos' antik kentinin baş tanrısı olan Apollon'dan gelmetedir. 'Hekatos' Apollon'un takma adı olup, bu adalara Hekatos ya da Apollon Adaları da deniliyordu. Apollon Adaların'da Nesos'tan başka 'Chalkis','Pordoselene' ,'Kydonia' antik yerleşmeleri vardı. Ancak buradaki küçük adacıklar içerisinde ençok bilinen kent Pordoselene'dir. Strabon bunu açıkça şöyle yazar; “ Asia ile Lesbos arasında boğazda yaklaşık yirmi küçük ada vardır. Timosthenes’e göre bunlar kırk tanedir. Bunlara Hekatonnesos denir.” “Hekatonnessos ,Apollonnesos’a karşılıktır; çünkü Hekatos Apollon’dan başkası değildir ..... Apollon özel olarak,aşırı derecede kutsanan bir tanrıdır. Bu adaların yanında,içinde aynı isimde bir kent bulunan Pordoselene vardır. Bu kentin önünde daha büyük olan,aynı isimde fakat iskân edilmemiş ve içinde Apollon’a ait bir tapınak bulunan bir ada vardır.” Prof.Bilge Umar,Pordoselene sözcüğünün Anadolu kökenli olup, Hellen dilinde çarpıtıldığını söylemektedir. Pordoselene kendi adına sikke bastırmış bir kenttir.
  11. _asi_

    Kaz Dağı Milli Parkı

    KAZ DAĞI Yeri: Balıkesir ili, Edremit İlçesi sınırlarında, Edremit Körfezi’nin kuzeyinde bulunanmaktadır. Ulaşım: Milli Park alanına, Balıkesir'den 230 nolu, Çanakkale'den 24 nolu karayolu ile ulaşılmaktadır. Saha, Çanakkale'ye 123 km.,Balıkesir'e 92 km. mesafededir. Yörenin Tarihçesi: Kazdağı tarih öncesi yıllarda da çeşitli medeniyetleri barındırmış muhtelif tarihlerde kentler, kasabalar kurulmuş ve yıkılmıştır. Bilinen tarihi MÖ 2000 yıllarında başlar. Bu tarihlerde Thebe şehri, Lyrnessos şehri, Khrysa şehri, Killa Şehri, Anderia şehri, Antandros şehri, Adramytteion şehri, Astrya şehri, Gargara şehri gibi şehirler kurulmuş bunlardan bir çoğuda Truva savaşları sırasında yok edilmişlerdir. Homeros İlyada’sında İda Dağı ( Kazdağı ) için ‘Bol pınarlı vahşi hayvanlar anası’ diye bahsetmektedir. Kazdağı’nın heryerinden kaynaklar çıkmaktadır. 1500 mt rakımda dahi yaz kış suyu olan kaynaklar mevcuttur. Edremit, Akçay ve Altınoluk’un buz gibi soğuk ve bol içme ve kullanma suyu Kazdağı’nın eriyen kar sularıdır. Kazdağları’ ndan gelen orman havası ile denizin iyotlu ve oksijen miktarı yüksek havası birleşince Altınoluk Şahinderesi boğazı civarı oksijen çadırı şeklinde ifade edilmektedir. Dünyanın oksijen bolluğu yönünden ilk üç yerinden biri olduğu tespit edilmiştir. İda Dağı (Kazdağı), dünyada mitoloji ve efsaneler Dağı olarak bilmektedir. Kazdağlarındaki üç efsaneden biri Yunan efsanesi (İlyada) diğerleri Sarıkız ve Hasan ile Emine’ nin aşk öyküler olan iki Türk efsanesidir.Yunan Mitolojisinde Paris'in Altın Elmayı Afrodit'e vermesi sonucu, dünyada ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yerdir. Bilindiği gibi, bu güzellik yarışması getirdiği sonuçları itibarıyla, tarihte meşhur Troia savaşlarının çıkmasına neden olmuştur. Özelliği: Ege Bölgesi ile Marmara Bölgesini birbirinden ayıran,antik çağlarda "İda Dağı" olarak anılan Kaz Dağı, Biga yarımadasının en yüksek kütlesidir. Kaz Dağının üzerine yerleşmiş, kuzey-güney istikametine uzanan derin vadi ve kanyonları, flora ve fauna açısından zengin bir potansiyel arzetmekte, özellikle de bitki örtüsünün taşıdığı biyolojik çeşitlilik ana kaynak değerini oluşturmaktadır. Hayvan Türleri: Ayı, Karaca, Yaban Kedisi, Su Samuru, Sincap,Yarasa, Kirpi, Tavşan, Porsuk, sansar, Tilki, Yaban Domuzu, Kartal, Doğan, Atmaca,Şahin, Keklik, Tahtalı, Çulluk ve Balık cinsleri, Alabalık ve sazan türleri bulunmaktadır. Bitki Örtüsü: Üst tabakada 600-700 rakımlar arasında Kızılçam hakimdir. Üst rakımlarda Karaçam, Kayın, Göknar asli ağaç türleridir. Kestane Meşe, Kızılağaç, Çınar ağaçları bulunmaktadır. Alt tabakada Sistus(Laden), Erika, Karaçalı, Böğürtlen, Sarmaşık bitkileri ile Kekik, Adaçayı, Sumak gibi tıbbi bitkiler açısından da çok zengindir. Mevcut Hizmetler ve Konaklama: Milli Parkın bitki zenginliği ve doğal peyzaj değerlerini sunduğu vadilerde düzenlenen günübirlik kullanım alanlarında, günübirlik rekreasyonel hizmetler sunmaktadır. Milli Park mahalli yetkilerinin göstereceği kontrollü noktalarda çadırla ve karavanla konaklama yapılabilir.
  12. Balıkesir - Kuşcenneti Milli Parkı Konumu: Milli park; Marmara Bölgesi’nde, Balıkesir ili, Bandırma ilçesi içerisindeki Kuş Gölü’nün (Manyas Gölü) kuzeydoğusunda yer alır. Bandırma’ya 19 km uzaklıkta bulunan milli parka, Balıkesir-Bandırma karayolu ile ulaşılır. Kaynak Değerleri: Kış mevsiminin sonlarına doğru Kuş Gölü’nün suları yükselmeye başlar ve kuzeybatı kıyısındaki , küçük söğüt korusunu ve etrafındaki sazlıkları kaplar. Kışın bahara döndüğü günlerde soğuk devreleri güney ülkelerinde geçiren göçmen kuşlar, yuva kuracak yer olarak sessizlik içindeki Kuşcenneti Milli Parkı’nı seçerler. Yuvalarında yumurtlar, kuluçkaya yatarlar. Yavrular gözlerini burada açar, beslenir, büyür, serpilir ve gelecek yıl yine gelmek üzere uzaklara uçarlar. Göl suları, söğüt korusu ve sazlıkların sağladığı beslenme, güvenlik ve barınma olanakları ile elverişli iklim şartları, Avrupa-Asya kıtaları arasında büyük kuş göçlerini bu küçük yurt köşesine yönelterek, yörenin milletlerarası seviyede ün kazanmasına neden olmuştur. Kaşıkçıdan balıkçıllara, çeltikçiden karabataklara, saz bülbülünden pelikan-lara, kuğudan kazlara, ördeklere kadar kuluçka yapan, kışlayan ve göç sırasında uğrayan 239 kuş türünden 2-3 milyon kuş her yıl buraya uğramaktadır. Kuşcenneti Milli Parkı’nın, ülkemizdeki diğer milli parklardan farklı özel bir yeri vardır. Milletlerarası düzeyde önem taşıyan milli parktaki kuş zenginliği ve milli park tanımı içindeki başarılı koruma uygulaması nedeniyle, 1975 yılında Avrupa Konseyi’nce A sınıfı Avrupa Diploması verilmiştir. 1981-1986-1991 ve 1996 yıllarında bu diploma yenilenmiştir. 2003 ve 2004 yıllarında yapılan arazi çalışmaları ile Kuşcenneti Milli Parkının sınır genişletme çalışmalarına başlanmış ve 06.06.2005 tarihli ve 2005/8955 sayılı yayınlanan Resmi Gazete ile sınırları genişletilerek 24047 ha ulaşmıştır. Gezilecek Yerler: Milli Parkta, kuş yaşamının ilgi çekici dönemlerini izleme imkanı, Mart-Temmuz ve Eylül-Ekim ayları arasındadır. Gözetleme kulesinden geniş bir çevre gözetlenebilir. Ayrıca fotoğrafçılıkla uğraşanların uğrak yeridir. Mevcut Hizmetler: Müze ve idare merkezinde kuşlar hakkında geniş bilgi verilmektedir. Milli parkta bilimsel araştırmalar yapmak, park yönetiminin iznine bağlıdır.
  13. _asi_

    Alibey Adası (cunda)

    ALİBEY ADASI ( CUNDA ) Alibey Adası ya da Cunda, idari bakımdan Balıkesir'in Ayvalık ilçesine bağlıdır. Ayvalık koyundaki Ayvalık Adaları olarak adlandırılan irili ufaklı 22 adanın içerisinde yerleşime açık tek ada Alibey'dir.Türkiye'nin Ege Denizi'nde bulunan 4. büyük adasıdır. (1.Gökçeada, 2.Bozcaada, 3.Uzunada) konumu gereği Batı Anadolu'da deniz yollarının kesişme noktasında bulunan bir ada'dır. TARİHÇE Alibey Adası'nın bugünkü ismi, Kurtuluş Savaşı'nda padişahın 'Yunanlılara teslim olun' emrine karşı gelerek silahlı mücadeleye başlayan ilk birliğin kumandanı Yarbay Ali Çetinkaya'ya ithaftır. Ada daha önce Cunda ve Moshonisia (Kokuluada) isimleriyle tanınıyordu. Piri Reis'in Kitab-ı Bahriyesi'nde bahsettiği Yund Adalarının bu bölgeye ait olduğu tahmin edilmektedir. Adanın nüfusu 2000 yılı itibariyle 5.000'dir. Ancak bu rakam yazın 20.000'e kadar çıkabilir. Adanın nüfusunun çoğunluğu Girit ve Midilli adalarından 1924 nüfus mübadelesi zamanında göç eden Türkler'den oluşmaktadır. Bu yüzden adanın yaşlı nüfusunun çoğu Rumca(Yunanca)'yı bilmektedir. Son yıllarda ada nüfusu, emeklilik günlerini sakin bir yörede geçirmek isteyen büyük şehir sakinleri tarafından arttırılmıştır. TURİZM Alibey Adası doğal güzellikleri ve tarihi yapıları nedeniyle koruma altına alınmış ve 1976 yılında Ayvalık ve çevresindeki 17.900 hektarlık alan doğal ve tarihi sit alanı olarak kabul edilmiştir. Alibey Adası'nda mübadele öncesinden, Rum Ortodoks cemaatinden kalma birçok kilise ve manastır mevcuttur. Bu yapıların koruma altına alınması ancak Alibey Adası'nın tanınması ve restorasyon için sermaye aktaracak sponsorların adada mülk satınalmaları ile mümkün olabilmiştir. Son olarak 'Aşıklar Tepesi' olarak bilinen mevkiide bulunan değirmenin restorasyonu 2006 yılında tamamlanmış ve ziyarete açılmıştır. Adada, halen restorasyon için sponsor bekleyen pek çok tarihi eser bulunmaktadır. Adadaki tarihi binalardan bazıları aşağıdaki gibidir: Çamlı Manastır/Taksiyarhis Ta Çamya : Ada merkezinden yaya olarak ve Patriça yolundaki Ekşi Çeşme'nin solundaki yol izlenerek yarım saatte varılabilir Koruyan Meryem Manastırı/ Panagias Tis Lekai :Ayvalık Dalyan Boğazından çıkışta sağda zeytin ağaçlarının arasından gözüken boğaza hakim manzaralı restore edilmiş özel mülk Ay Işığı Manastırı/ Ai Dimitri Ta Salina : Patriça 2. köyden yürüyüşle 45 dakika mesafededir Ayos Apostolos Manastırı/ Adaya giderken köprüyü geçtiğinizde soldaki sahil yoluna saptığınızda 500 metre mesafe sonra sağ yukarıdaki küçük tepeciktedir Tavuk Adası Manastırı / Ayiu Ionnu Tu Podromu : Alibey Adası'nın karşısındaki Tavuk Adası üzerinde inşa edilmiştir Güvercin Adası Manastırı / Ai Yorgi : Pateriça Körfezinin ortasında, andezitten oluşmuş küçük bir adanın üzerinde inşa edilmiştir İlyas Peygamber Manastırı / Profit İliya : Köprünün Ada'ya giriş yönünde 200 metre sonra deniz tarafındadır; temel kalıntılarından az miktarı geriye kalmıştır. Kızlar Manastırı / Evangelistriya
  14. _asi_

    Ayvalık şeytan sofrası

    AYVALIK ŞEYTAN SOFRASI Şeytan Sofrası, Ayvalık ilçe merkezinin 8 km güneyinde bulunan hakim büyük kayalık tepelerin üzerindedir. Mevkiden tüm Ayvalık Adaları ve Midilli Adası'nın manzarası gözükmektedir. Üzerinde Şeytan'ın ayak izi bulunduğuna inanılan, halkın madeni para atarak dilek dilediği eski bir lav birikintisidir. Sönmüş bir volkandan arda kalan lav birikintileriyle oluşmuş tepe, yuvarlak sofra biçimini andırır. Demir kafes içine alınan ayak izine benzeyen şekil turistlerin özellikle uğradığı yerlerden biridir. Ayrıca gün batımını seyretmek içinde gidilir. Özel olarak işletilmekte, tepede bir lokanta bulunmaktadır
  15. SINDIRGI HALILARI Yağcıbedir Halıları Yörük aşiretinin örf, adetleri ve geçmişlerini yansıtan bir sanat eseridir. Yağcıbedir halıları İlçe ve merkezi köylerde yaygın olarak dokunmaktadır. Yağcıbedir Halıları çok ince yün ipliklerden dokunur. Atkısı ve çözgüsünde yün ipliği kullanılır. Dm 2 sinde 1400-1600 düğüm bulunur. 1cm' sinde 30-35 ilme bulunur. İlme düğümleri Türk Düğümü (Gördes) çok sağlam atıldığından halıların ömrü çok uzundur. Bu gün Sındırgı yöresinde 10.000- 10.500 civarında tezgahta yılda 300.000 adet çeşitli ebatlarda Yağcıbedir Halısı dokunmaktadır. Yağcıbedir Halılarının ipi kök boyalarla boyanır, boyaları solmaz. Yağcıbedir Halılarında 4 ana renk hakimdir. Lacivert (gök), Kırmızı (Al), Koyu Kırmızı (Nariç), Beyaz (Ak) dır. Yağcıbedir halıları kullandıkça renkler daha güzelleşir ve değer kazanır. Halıların 150-200 yıl ömrü bulunmaktadır. Otantik özelliğe sahiptir. Yağcıbedir Yörük Halkı yaşantısını dokuduğu halısına motive etmiştir. Halıdaki her motifin bir anlamı bulunmaktadır. Sevinç ve üzüntülerini motif dokuduğu halıya işlemiştir. İlçemiz köylerinde genelde her köyde halı dokuma çalışmaları vardır. Ağırlıklı olarak Karakaya- Eğridere- Eşmedere- Çakıllı- Alakır- gölcük ve Danaçayır köylerinde Yağcıbedir halısı dokunmaktadır. Sındırgı tipi Yağcıbedir Halıları üç grupta toplanır. Karagöz- Heybesulu- Yedielli gibi isimleri almışlardır. Yağcıbedir Halısı ismini Balıkesir İli, Sındırgı İlçesi Yağcıbedir Yörüklerinden almıştır. Tarihi Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden öncesine kadar dayanır. Bunu İslamiyet öncesine dayanan desenlerden anlayabiliriz. Şu anda Yağcıbedir Yörükleri Sındırgı’nın Eşmedere, Çakıllı, Karakaya, Alakır, Eğridere köylerinde yaşamakta ve halıyı orijinaline bağlı kalarak dokumaktadırlar. Desenlerde hüzünlerini, sevinçlerini, gelecek hayattan beklentilerini ve ahiret hayatına bakışlarını anlatmaktadır. Koyunlardan alınan yünlerin iplik haline getirilmesi ve doğal boyalarla renk verilmesi ilmekle, desenlerin oluşturulması ile Yağcıbedir kültürü yaşatılmaya çalışılmaktadır. Yağcıbedir Halılarında Kullanılan Renkler Lacivert (gök): Yağcıbedir Halısının zemin rengini oluşturan lacivert, gökyüzünün mavi olmasından dolayı Yağcıbedir Halısında en çok kullanılan renktir. Yörede bulunan labada bitkisinin kökünden elde edilir. Kırmızı (al): Kırmızı tarihte bir bereket sembolü olan kınadan rengini almıştır. Kadınların kına yakınmasındaki sebep bereket beklentisidir. Aynı beklenti Yağcıbedir Halılarının rengine de yansımıştır. Yörede bulunan sarıkız otundan elde edilmektedir. Kahverengi (narınç) : Bütün canlıların topraktan gelip toprağa dönecek olması ve canlıların besinlerini topraktan temin etmesi sebebi ile kahverengi Yağcıbedir Halısındaki yerini almıştır. Kırmızının ikinci suyuna çalı kozalakları katılarak elde edilir. Siyah (kara) : Halıda en az kullanılan renktir. Siyah hüzündür. Yaşlı kadınlar siyahı daha çok kullanmaktadır. Yumuşak siyah kayaların bitkilerle kaynatılması il elde edilir. Eğridere Köyü ve Alakır Köyü siyah rengi kullanmazlar. Beyaz (ak) : Genç kızlar bu rengi daha sık kullanır. Sık kullanmalarındaki sebep beyaz rengin sevinci, hayattan beklentilerini ve gelin olma özlemlerini dile getirme arzularıdır. Genellikle Eğridere ve Alakır Köylerinde zemini beyaz olan halılar dokunmaktadır. YAĞCIBEDİR MOTİF ENVANTERİ KENAR DESENLERİNE GÖRE 1- Yedisulu : Yağcıbedir Halılarının kenar motiflerinde bulunan su yollarının yedi tane olması, gökyüzünün yedi katlı olduğu düşüncesidir. Bu su yollarının orta kısmında bulunan beyaz su yolunda nazar boncukları bulunmaktadır. Bunun iki yanında kedi izleri ve hayat zinciri ile birbirine bağlanmış motifler bulunmaktadır. Bu yedisulu kenar motifini ağırlıklı olarak Çakıllı Köyü kullanmaktadır. 2- Heybesulu : Yağcıbedir Yörüklerinin atlarının sırtlarındaki heybelerde bulunan motif kenar desenlerini oluşturmaktadır. Köylülerin deyimi ile “çam kobağı” heybesulu motifini oluşturmaktadır. Tarla sınırı anlamını taşımaktadır. Heybesulu kenar motiflerinde genellikle beyazsulu nazar boncukları ile beraber kullanılmaktadır. Bu kenar suyu genellikle Eşmedere Köyü halılarında bulunur. Kenar Desenlerinde Kullanılan Diğer Motifler 1- Yıldız Dönüşü : Yıldızların güneşin etrafında dönmesi bu motifin oluşmasına sebep olmuştur. Eğridere ve Çakıllı Köylerinin halılarının kenar motiflerinde sıkça rastlanmaktadır. 2- Elibelinde : Bir kadının ellerini beline koymuş hali stilize edilmiş ve bu motif oluşmuştur. Kadının aynı zamanda “ana” olması sebebi ile üremeyi ve çoğalmayı da temsil eder. Kelle halılarının kenar motiflerinde bulunur. Eğridere ve Karakaya halılarında rastlanan bir motiftir. 3- Deve Boynu : Halının kenar motiflerinde ve kenar ile zemin arasında kullanılır. Tarihte bütün sanat dallarında, özellikle İslamiyet sonrası Türk Kültürüne girmiş olan sanatlarda bu motife sıkça rastlanılmaktadır. Özellikle Çakıllı ve Eğridere halılarında bu motife sıkça rastlanılır. 4- Köpek Dişi : Kenar Motifleri ile zeminin kesişme noktasında kullanılır. Eğer bir halıda mihrap ile kenarsuyu arasında deveboynu yoksa köpekdişi mutlaka bulunur. Bütün yöresel halılarda bu motife rastlanılabilir. ZEMİN MOTİFLERİNE GÖRE 1- Mihrap : Görünüş itibarı ile merdiven basamaklarını (genellikle onüç adet) andıran kahverengi, siyah ve ortasındaki tek beyaz ilmeden oluşan mihrap, göğe yükselme ve Allah’a yönelme anlamını taşır. Mihrap bütün Yağcıbedir Halılarında vazgeçilmez bir motiftir. 2- Kocabaş : Mihrap altında bulunan üç kocabaş, koyun sürüsünün önderi olan koçu ve gücü temsil eder. Mihrap basamaklarının altında, kenarlardaki kocabaşların üstünde bitkisel motifler bulunur. Alakır Köyünde dokunan halıların dışında diğer halılarda bu motife rastlanır. 3- Yıldızlar : Zemin içinde üç adet yıldız bulunur. Ortadaki yıldız güneşi, diğer iki yıldız ayı temsil eder. Güneş, dünyaya hayat veren yıldızdır. Ay ise gecenin aydınlatıcısıdır. Bütün yöresel halılarda bu motife rastlanır. 4- Hayat Ağacı : Bir ve üçüncü yıldızın kenarlarında bulunur. Genç kızların hayattan beklentilerini yansıtır ve bu motifi işleyince daha güzel bir hayatın kendisini beklediğine inanır. 5- Civa : Civalar iki çeşittir: Terazi Motifi : Terazi motifi Türklerdeki adaleti temsil eder. Ayaklı Motif : Kırkayağın stilize edilmiş halidir. Her iki motifinde üstünde ejderha motifi bulunur. Ejderha doğada bulunan hayvanların içerisinde en güçlü olması nedeniyle ve insanlara zarar vermeyeceği düşüncesiyle halıya işlenmiştir. Terazi ve ayaklı civalar halıda iki adet bulunur. İkisinin de yönü aynı tarafa bakar. Sebebi Türklerdeki ileriye bakışın ifadesidir. Elli motif dışında bütün halılarda civa bulunur. 6- Çınar Yaprağı : Genellikle ortadaki yıldızın kenarlarında bulunur. Çınar Yağcıbedir yöresinde yaşayan en uzun ömürlü ağaç olması sebebi ile motif olarak kullanılmıştır. Genellikle Eşmedere ve Çakıllı Köylerinin halılarında bulunur. 7- Elli Motif : Mihrap içinde civa kullanılmadığında bu motif mutlaka kullanılır. Birbirine bağlı çiçeklerden oluşan bu motif Türklerdeki bağlılığı temsil eder. Genellikle Eğridere ve Karakaya Köyü kelle ebatlarında bu motiflere rastlanılmaktadır. 8- Üzüm Salkımı : Nadir olarak Eğridere Köyünün halılarında bulunan bu motif bolluğu ve bereketi temsil eder. KULLANILAN RENKLER Yağcıbedir Halılarında renkler : Lacivert (gök) : Yağcıbedir Halısının zemin rengini oluşturan lacivert, gökyüzünün mavi olmasından dolayı Yağcıbedir Halısında en çok kullanılan renktir. Yörede bulunan labada bitkisinin kökünden elde edilir. Kırmızı (al) : Kırmızı tarihte bir bereket sembolü olan kınadan rengini almıştır. Kadınların kına yakınmasındaki sebep bereket beklentisidir. Aynı beklenti Yağcıbedir Halılarının rengine de yansımıştır. Yörede bulunan sarıkız otundan elde edilmektedir. Kahverengi (narınç) : Bütün canlıların topraktan gelip toprağa dönecek olması ve canlıların besinlerini topraktan temin etmesi sebebi ile kahverengi Yağcıbedir Halısındaki yerini almıştır. Kırmızının ikinci suyuna çalı kozalakları katılarak elde edilir. Siyah (kara) : Halıda en az kullanılan renktir. Siyah hüzündür. Yaşlı kadınlar siyahı daha çok kullanmaktadır. Yumuşak siyah kayaların bitkilerle kaynatılması il elde edilir. Eğridere Köyü ve Alakır Köyü siyah rengi kullanmazlar. Beyaz (ak) : Genç kızlar bu rengi daha sık kullanır. Sık kullanmalarındaki sebep beyaz rengin sevinci, hayattan beklentilerini ve gelin olma özlemlerini dile getirme arzularıdır. Genellikle Eğridere ve Alakır Köylerinde zemini beyaz olan halılar dokunmaktadır.
  16. _asi_

    Zağanos Paşa Camii

    ZAĞNANOS PAŞA CAMİİ Fatih Sultan Mehmet devrinde önemli rol oynamış, Gelibolu sancak beyliği ve kaptan-ı deryalık görevlerinde bulunmuş, 1467-1469 yılları arasında ise Trabzon Sancak Beyliği yapmış bir Osmanlı paşasıdır. Sultan I. Murat tarafından sürgün edilmiş olan Paşa, Fatih Sultan Mehmet tahta geçer geçmez çağrılarak vezir tayin edilmiştir. Zağanos Paşa, Fatih'in çocukluğunda askerlik öğretmenliğini yapmış, sultanın kızkardeşi ile evlenerek hem eniştesi hem de kayınbabası olmuş, bunların yanısıra Trabzon'un zaptı esnasında Prenses Anna ile de evlenmiştir. İstanbul’un fethi öncesinde Rumeli Hisarı'nı yaptırmış, Osmanlı donanmasının kara yolu ile Kasımpaşa’ya indirilmesinde de emeği geçmiştir. Fatih Sultan Mehmet ve Zağanos Paşa Fatih Sultan Mehmet’le yakınlık derecesi ve mevkisine rağmen, bugünkü adı 'Zağnos Paşa Camii' olan caminin inşaatında, ustalarla birlikte çalışacak derecede alçak gönüllüğünü vurgulayan, bir hikaye kayıtlıdır: Fatih, Balıkesir’e geldiği zaman, Zağanos Paşa da, bizzat camii yapımında çalışıyor, sırtına aldığı taşı, iskele ile yukarı çıkarıyormuş. Fatih yapı yerine gelmiş: -Kolay gelsin Zağanos... diye seslenmiş. Zağanos Paşa da ona dönmeden ve kimin söylediğini görmeden: -Eyvallah Mehmet! Cevabını vermiş. Fatih; "Beni görmeden nasıl tanıdın?" diye sormuş. Zağanos Paşa da demiş ki: -Bana burada kimse Zağanos demez. Paşa derler. Adımı ancak sen söyleyebilirsin. Ondan tanıdım” Zağanos kelimesinin etimolojisi Babası Abdullah’ın bir esir olduğu bilinen paşa, İ. Orga'ya göre Arnavut asıllıdır. Halil Ethem'e göre ise Zağanos kelimesi bir çeşit şahin anlamında olup, Farsça zağan kelimesinden Osmanlıca’ya geçmiştir. Mahmut Goloğlu ise Trabzon Rumcası’nda martı anlamına gelen zinos kelimesine bağlayıp, kaynak göstermeden kelimenin eski Türkçe olduğunu iddia etmiştir. Modern Türkçe sözlükte zağanos “bir cins doğan” olarak geçmekle birlikte, hangi dilden ödünç alındığı belirtilmemektedir. Farsça şahin kelimesinin Rum ağzında bozulduktan sonra Türkçeye geçmiş formu olmalıdır. Clauson’un 13. yüzyıl Türkçe etimoloji sözlüğünde kelime bulunmamakta, sözlükte /z/ harfi ile başlayan sadece 6 kelime kayıtlı olup, bu durum kelimenin başka bir dilden ödünç alındığını kanıtlamaktadır. Zağanos kelimesinin Trabzon’da yengeç anlamında kullanılan zağana kelimesiyle alakalı olabileceği akla gelebilir ki bu kelime aynı zamanda yörede aksak yürüyen kişilere takılan bir lakaptır ama Paşa’nın adı Trabzon’un fethinden öncesine dayanıyorsa bu önerme geçersizdir CAMİİ Kentin merkezinde, Mustafa Fakıh Mahallesi’nde, çarşı içerisinde yer alır. Cami, türbe ve hamamdan oluşan bir külliye durumundadır. Fatih Sultan Mehmet’in vezirlerinden Zağnos Mehmed Paşa tarafından 1461’de yaptırılmıştır. Külliyeden sadece hamam orijinal durumunda günümüze gelebilmiştir. 1897 yılında yıkılan cami ve türbe 1908’de Balıkesir mutasarrıfı Ömer Ali Bey tarafından yeniden yaptırılmıştır. Balıkesir’in en büyük camisi olup, kare plânlıdır. Düzgün yontma taş ve kesme taştan yapılmıştır. Ortada dört ayak üzerine oturtulmuş merkezi bir kubbe etrafında dört adet köşe kubbesi ve aralarında yarım daire tonozlar yerleştirilerek yapılmıştır. Caminin son cemaat yeri yoktur. İç bçlüme kuzey, doğu ve batıdaki çift kanatlı ahşap kapılarla girilir. Üç yanda da kapıların önünde dört köşeli mermer sütunların taşıdığı, ahşap tavanlı, kurşun kaplı, eğimli bir çatı ile örtülü sundurmalar yer almaktadır. Caminin ahşap kadınlar mahfili, kuzey koridoru boyunca uzanır. Ahşap yivli altı sütuna oturan mahfil, kafeslidir. Giriş kapısı dışarıdadır. Mihrap, son dönem Türk sanatı özelliklerini taşıyan en güzel örneklerdendir. Minare caminin kuzeybatı köşesindedir. Balıkesir eşrafından Arabacıoğulları’ndan Hacı Hafız Efendi yaptırmıştır. Barok üslupta ve kesme taştandır. Merkezi kubbe 1897 depreminde yıkılmış,1902 tarihinde yeniden yapılmıştır. Kapı üzerinde Kelime-i Tevhid Ebced hesabı ile ilk inşaat tarihi olan h. 865 (1464) tarihi okunmaktadır. Cami avlusunda türbe, hazire ve şadırvan bulunmaktadır. 07.02.1923 tarihinde Atatürk bu camide ünlü hutbesini okutmuştur. Batıda, minare kaidesinin hemen yanında muvakkithane yer almaktadır. Kesme taştan yapılmıştır. Caminin avlusunda, biri kuzeyde, diğeri batıda olmak üzere iki şadırvan bulunmaktadır. Kuzeydeki şadırvan on iki köşelidir. Mermer şadırvanın içi Paşa hamamından gelen su ile doludur. Ortasında mermerden, dilimli fıskiyesi vardır. Son yıllarda şadırvanın üstü beş sade sütuna oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Diğer şadırvan ise, caminin ikinci kez yapımında yapılmıştır. Biçimi ve örtüsü açısından kuzeydekinin aynıdır. Yalnız musluklu panolarda kabartma süsler vardır ve fıskiyesi farklıdır. Ayrıca caminin dışında, kuzeydoğu köşesinde, mermerden beş yüzlü bir şadırvan daha vardır. Her yüzünde, kemerler ile bağlanmış çift gömme sütunlar bulunmaktadır. Caminin avlusunun güneyinde, güneş saati vardır. Kısa ve kalın bir sütunun üzerine oturtulmuş bir tablada saat dilimleri işaretlenmiştir. Ortasında demir bir çubuk vardır. Saat demir çerçeveli olup dilimler silinmiştir.
  17. _asi_

    Balıkesir Müzeleri

    MÜZELER Tahta Kuşlar Etnoğrafya Müzesi (Edremit) Edremit’e 17 km Akçay’a 5 km Balıkesir Çanakkale E-24 karayoluna 2 km. uzaklıkta asfalt yolla bağlı, doğal güzellikler içinde kurulmuş, Türkiye’nin ilk Özel Etnoğrafya Müzesi ile 1992 yılında açılan ve Türkiye’de ilk kez bir köyde kurulan bir sanat galerisidir. Galeri’de Orta Asya’dan Türkiye’ye göç eden Konar-Göçer Türk boylarının ilginç ve özgün kültür varlıkları, giyim eşyaları, aletleri, halıları ve çadırları sanat galerisinde her tür sanat yapıtları yıl boyunca sergilenmektedir. Kuvayi Milliye Müzesi (Merkez) Kuva-yi Milliye Müzesi oluncaya kadar, Eski Belediye Binası olarak kullanılan bina,1840 yılında Karesi Sancağı Defterdarı Girıdi-zade Mehmet Paşa’nın konağı olarak yaptırılmıştır.1800’lü yıllarda bir yangın sonucu yanmasıyla yerine torunu Halit Paşa şimdiki Konağı inşa ettirmiştir. Konak, Kurtuluş Savaşı esnasında önemli hizmetlerin verildiği bir mekan olmuştur. 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in işgali sonrasında, 16 Mayıs 1919’da Balıkesirlilerin toplanarak silahlı mücadele kararının alındığı ve Kuva-yi Milliye ateşinin parladığı bu bina uzun yıllar II. Kolordu Komutanlığı’na ve Ali Hikmet Paşa’ya da karargah olmuştur. İzmir Şimal Cepheleri Heyeti’nin çalışma merkezi olmuştur. Konağın eklentileri içinde bulunan ve 1913 yılında "Okuma Yurdu" olarak açılan ve yine 18 Mayıs 1998’de "Milli Mücadele Tarihimiz Kitaplığı" olarak hizmete giren binada 6 Şubat 1923 tarihinde ile ilk gelişlerinde Atatürk de misafir edilmiştir. Milli Mücadele çalışmalarına karargâhlık etmiş Eski Belediye Binasının, Müze olarak açılması düşüncesiyle il Belediyesinin 27.06.1985/72 ve 21.02.1986/415 sayılı Meclis Kararlarıyla, içinde Okuma Yurdu Binası’nın da bulunduğu Eski Belediye Binası kompleksinin süresiz kullanım hakkı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eski Eserler Genel Müdürlüğü’ne devredilmiş ve bu konuda Balıkesir Valiliği ve Belediye Başkanlığı arasında protokol imzalanmıştır. Daha sonra 1987 yılında ilde Müze Müdürlüğü’nün teşekkül ettirilmesi ile restorasyon çalışmaları daha da hızlandırılmış ve aynı zamanda, teşhirlik eser toplama çalışmaları sürdürülerek, 6 Eylül 1996 tarihinde, ilimizin Kurtuluş gününde hizmete açılmıştır. İki kata yayılan seksiyonlardan oluşan Kuva-yi Milliye Müzesi’nin zemin katında; Balıkesir Kuva-yi Milliyesinin kurulmasında öncülük etmiş 41 Bayrak Adam’ın aldıkları yazılı kararlar, yapılan 5 adet Kongrenin Kararları, bu Kahramanların zati eşyaları, fotoğrafları ile Atamızın Balıkesir’e gelişlerinde çekilmiş fotoğrafları sergilenmektedir. Müzenin ikinci katında ise, İlimizde ortaya çıkan Arkeolojik eserler ile yöresel etnoğrafik eserler sergilenmektedir. Türkiye için bir ilk olan ve Balıkesir Fotoğraf Müzesi’nin temelini oluşturan "Eski Fotoğraf Makineleri" bölümü de müzenin ikinci katındadır. A.Sıdıka Erke Edremit Etnoğrafya Müzesi (Edremit) Zemin katta Kuva-yi Milliye dönemini yansıtan bir oda bir idari oda ve hanay tabir edilen 120 m2.lik geniş salon kültürel amaçlı kullanılmak üzere düzenlenmiştir. Üst katta baş oda ve sofa bulunmaktadır. Odalarda 18 yy. ve 19 yy döneminin Edremit ev yaşamına ilişkin geleneksel el sanatları ile bezenmiş ev eşyası giysi ve günlük yaşamını yansıtan eşyalar sergilenmektedir. Adres: Azerbaycan Bulvarı Park Arkası Hüsnü Elçin Yıldırım Sok. No:6 Edremit Müze Tel : (+90-266)374 17 18 Saraylar Köyü Açık Hava Müzesi (Marmara) Bizans döneminden kalan eserlerin bulunduğu müze, Marmara’ya 25 km uzaklıktadır. Arkeoloji Müzesi (Bandırma) Kyzikos antik kenti ve Daskyleion ören yeri buluntularının sergilenmesi amacıyla Bandırma Müze Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından kurulan ve Kültür Bakanlığı’na devredilerek yeniden inşa edilen müzede iki teşhir salonu, bir laboratuar, kütüphane ve konferans salonu bulunmaktadır. Müzede, Daskyleion’a özgü Anadolu Pers sanatının özelliklerini taşıyan antemionlu ve frig yazıtlı mezar stelleri, kazılarda çıkarılan Pers etkili pişmiş toprak kaplar ile Kyzikos antik kendinden ve civardan elde edilen mezar stelleri sergilenmektedir. Paşabayır Mahallesi, Ziyaret Bahçesi Mevkii Bandırma Tel : (0266) 714 82 71 Bigadiç Müze ve Kültür Evi (Bigadiç) 1942 Bigadiç depremi sonrasında Tekel İdaresi için yapılan ve 1930-1940 yılları arasındaki mimari örnekleri arasında sayılan özellikli bir yapı, Kaymakamlık öncülüğünde, Belediye ve "Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma" Vakfı işbirliğiyle ÇEKÜL Vakfı tarafından hazırlanan Röleve ve iç mimari plânlarına uygun olarak İstanbul Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü’nün katkılarıyla ve Belediye imkânlarıyla yeniden düzenlenerek müze ve kültür evi haline getirilmiştir. 50 yılı aşan bir süre Tekel İdaresi olarak hizmet veren bina, Bigadiç kültür ve sanat merkezi olarak düzenlenmiştir. Kaymakamlıkça oluşturulan ekibin köy köy dolaşarak derlediği koleksiyon müze uzmanlarınca seçilerek tasnif edilmiş ve teşhire hazırlanmıştır. Müzede: "Kuvay-i Milliye Hareketi" içinde özel yeri olan Balıkesir’in Bigadiç ayağına ilişkin "Kuvay-i Milliye Bölümü"; Arkeoloji Bölümü; İlçe merkezine 18 km uzaklıkta bulunan Ancyra antik yerleşimine ait kalıntılar; Etnografya Bölümü; Son 200-300 yıllık zaman kesitinde günlük yaşama dair öğeler bulunmaktadır. Ayrıca 96 m2 büyüklüğünde 90 kişilik toplantı, seminer gibi etkinlikler ile sergiler için kullanıma uygun çok amaçlı bir salon bulunmaktadır. Müzenin açılışı 1 Aralık 2001 tarihinde yapılmıştır. Balıkesir Belediyesi Devrim Erbil Çağdaş Sanat Müzesi (Merkez) Akıncılar Mahallesi Gazi Bulvarında Belediyeye ait eski Elektrik ve Su Otobüs İşletme binası restore edilerek, bir Müze binası olarak yapılandırılmıştır. İlk, Orta ve Lise tahsilini ilimizde tamamlayarak halen Belediyenin Sanat Danışmanlığını da yürütmekte olan Devlet Sanatçısı Prof.Devrim Erbil eserlerinin bir bölümünü bağışlayarak bu girişime önderlik etmiştir. Belediye Meclisinin kararı ile de söz konusu binanın “T.C. Balıkesir Belediyesi Devrim Erbil Çağdaş Sanat Müzesi” olarak isimlendirilmesi ve bu doğrultuda hizmet vermesi uygun görülmüştür. Yapılan düzenlemelerin ardından “T.C. Balıkesir Belediyesi Devrim Erbil Çağdaş Sanat Müzesi” 21 Şubat 2004 tarihinde açılmıştır Pazar ve Pazartesi günleri hariç 08.00-17.00 saatleri arası ücretsiz olarak halkın ziyaretine açık olan Müzede, Çağdaş Türk Sanatçılarına ait 95 adet tablo yer almaktadır. Gönen Mozaik Müzesi (Gönen) Gönen Termal Tesisleri yanındadır. Üstü örtülü alandaki müzede, taban mozaiği ile çevresinde derlenmiş olan Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait taş eserleri bulunmaktadır. Açık Hava Müzesi (Erdek) 1948 yılında kurulmuştur. Kyzikos antik kentinde bulunan Helenistik ve Roma dönemleri kalıntıları olan Afrodit heykeli ve diğer heykeller, dikilitaş, yazıtlar, lahitler, mezar stelleri, kabartmalar, levhalar, mozaik parçaları, Hadrianus tapınağına ait sütun ve başlıkları sergilenmektedir. Saraylar Köyü Açık Hava Müzesi (Marmara) Marmara’ya 25.km. uzaklıktaki Saraylar Köyü’nde bulunan müzede, Dr. Nuşin Asgari’nin yapmış olduğu kazıda ortaya çıkarılan büyük boyuttaki Bizans dönemine ait eserler sergilenmektedir.
  18. _asi_

    Balıkesir Cami ve Mescitleri

    Balıkesir Cami ve Mescitleri Kasım Paşa Camisi (Bigadiç) Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Cezerizade Kasım Paşa tarafından 1549’da yaptırılmıştır. Tamamen kesme taşlarla yapılan cami birkaç defa tamir olmuşsa da minaresi orijinal hali ile günümüze gelmiştir. Yapıldığı dönemin tüm mimari özelliklerini yansıtan Kasım Paşa Camisinin duvarlarında 1901 tarihli levhalarda hat sanatının değişik örnekleri bulunmaktadır. Yeşilli Cami (Bigadiç) Bigadiç’in merkez camisi olarak kullanılan Yeşilli Camii, 1715 tarihinde Bigadiçli Çavuşzade İsmail Ağa tarafından yaptırılmıştır. Yangın, deprem gibi nedenlerden ötürü bir çok kez onarım görmüştür. Genel özelliklerine göre dönem mimarisi örneklerindendir. Kuzeyde altı sütunlu bir son cemaat yeri vardır. Düzgün haç planlı bir yapı olup, kuzeydoğusunda bir minaresi vardır. Evliya Çelebi Cami (Lonca Cami) (Bigadiç) Bigadiç Voyvodası Seyyid Hacı Hasar Ağa tarafından 1795’de yaptırılmıştır. Temeli ve minare kaidesi orijinaldir. Kayıtlarda caminin vakfı olarak; Balıkesir’de bir terzi dükkanı görülmektedir. Zağnos Paşa Camisi (Paşa Camisi) ve Külliyesi (Merkez) Kentin merkezinde, Mustafa Fakıh Mahallesi’nde, çarşı içerisinde yer alır. Cami, türbe ve hahamdan oluşan bir külliye durumundadır. Fatih Sultan Mehmet’in vezirlerinden Zağnos Mehmed Paşa tarafından 1461’de yaptırılmıştır. Külliyeden sadece hamam orijinal durumunda günümüze gelebilmiştir. 1897 yılında yıkılan cami ve türbe 1908’de Balıkesir mutasarrıfı Ömer Ali Bey tarafından yeniden yaptırılmıştır. Balıkesir’in en büyük camisi olup, kare plânlıdır. Düzgün yontma taş ve kesme taştan yapılmıştır. Ortada dört ayak üzerine oturtulmuş merkezi bir kubbe etrafında dört adet köşe kubbesi ve aralarında yarım daire tonozlar yerleştirilerek yapılmıştır. Caminin son cemaat yeri yoktur. İç bçlüme kuzey, doğu ve batıdaki çift kanatlı ahşap kapılarla girilir. Üç yanda da kapıların önünde dört köşeli mermer sütunların taşıdığı, ahşap tavanlı, kurşun kaplı, eğimli bir çatı ile örtülü sundurmalar yer almaktadır. Caminin ahşap kadınlar mahfili, kuzey koridoru boyunca uzanır. Ahşap yivli altı sütuna oturan mahfil, kafeslidir. Giriş kapısı dışarıdadır. Mihrap, son dönem Türk sanatı özelliklerini taşıyan en güzel örneklerdendir. Minare caminin kuzeybatı köşesindedir. Balıkesir eşrafından Arabacıoğulları’ndan Hacı Hafız Efendi yaptırmıştır. Barok üslupta ve kesme taştandır. Merkezi kubbe 1897 depreminde yıkılmış,1902 tarihinde yeniden yapılmıştır. Kapı üzerinde Kelime-i Tevhid Ebced hesabı ile ilk inşaat tarihi olan h. 865 (1464) tarihi okunmaktadır. Cami avlusunda türbe, hazire ve şadırvan bulunmaktadır. 07.02.1923 tarihinde Atatürk bu camide ünlü hutbesini okutmuştur. Batıda, minare kaidesinin hemen yanında muvakkithane yer almaktadır. Kesme taştan yapılmıştır. Caminin avlusunda, biri kuzeyde, diğeri batıda olmak üzere iki şadırvan bulunmaktadır. Kuzeydeki şadırvan on iki köşelidir. Mermer şadırvanın içi Paşa hamamından gelen su ile doludur. Ortasında mermerden, dilimli fıskiyesi vardır. Son yıllarda şadırvanın üstü beş sade sütuna oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Diğer şadırvan ise, caminin ikinci kez yapımında yapılmıştır. Biçimi ve örtüsü açısından kuzeydekinin aynıdır. Yalnız musluklu panolarda kabartma süsler vardır ve fıskiyesi farklıdır. Ayrıca caminin dışında, kuzeydoğu köşesinde, mermerden beş yüzlü bir şadırvan daha vardır. Her yüzünde, kemerler ile bağlanmış çift gömme sütunlar bulunmaktadır. Caminin avlusunun güneyinde, güneş saati vardır. Kısa ve kalın bir sütunun üzerine oturtulmuş bir tablada saat dilimleri işaretlenmiştir. Ortasında demir bir çubuk vardır. Saat demir çerçeveli olup dilimler silinmiştir. Yıldırım Camisi (Eski Cami) ve Külliyesi (Merkez) Yıldırım Mahallesi’nde yer alan Cami , Balıkesir’in en eski Osmanlı yapıtıdır. Yapım kitabesi bulunmamaktadır. Ancak çeşitli kaynaklardan ve vakfiyesinden 1388’de Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Oldukça büyük bir avlu içerisinde Medrese ve imaret ile birlikte külliye durumundadır. 1818’de ve 1897 depreminden sonra onarım görmüştür. Caminin içi dikdörtgen planlı olup, beşer sütunlu iki diziyle üç nefe ayrılmıştır. Kaidesiz olarak konan bu devşirme sütunların başlıkları da devşirme malzemedendir. Altısı bizans, üçü Osmanlı üslubunda, biri de eski bir kaide biçimindedir. Camide çevredeki yıkıntılardan alınmış devşirme mimari parçalar kullanılmıştır. Duvarları geniş derzli kesme taştandır. Sadece batı duvarında tek sıra tuğla vardır. Dış yüzeylerde yer yer ilk yapının izlerine rastlansa da, genel görünümüyle Geç dönem özelliklerini taşımaktadır. Çatısı kiremitle örtülüdür. Yapının kıble yüzü diğer yüzler gibi sade olmakla birlikte, mihrabın iki yanında dikdörtgen pencerelerle bunların altında yuvarlak kemerli pencereleri bulunmaktadır. Batı cephesi daha hareketlidir. İki sıra halindeki pencerelerin alt sırada olanları orijinal olup, üst sıradaki yuvarlak kemerliler XIX.yüzyıl başlarındaki onarım sırasında yapılmıştır. Caminin kuzey, doğu ve batı duvarlarında birer kapısı vardır. Kuzeyde bulunan, ahşap ve camekanlı son cemaat yeri sonradan eklenmiştir. Dikdörtgen söveli cümle kapısının iki yanındaki stalaktit başlıklı kalın dört köşe payelerin üstünde kesme taştan basık bir sivri kemer yer alır.Kemerin içinde kapı sövelerinin üstünde bulunan alınlıkta bir çerçeve biçiminde yazıt yeri bulunmakta ancak içi boştur. Caminin batı duvarı ve buradaki giriş, kuzey girişine göre daha gösterişli yapılmıştır. Girişin üstü dört ahşap direğe oturan kiremit kaplı bir sundurma ile örtülmüştür. Bu bölümün ahşap tavanı oldukça süslü olup, ortada ampir bir göbek bulunmaktadır. 1897 depreminden sonra tavan yenilenmiştir. Mihrabın, dikdörtgen biçiminde duvarlardan dışarı taşan, kütlevi çerçeve bölümü de yenidir. Beş kenarlı mihrap nişinin kavsarası stalaktitlerle yukarı doğru daralmaktadır. Minber ahşaptır. Minaresi kuzeybatı köşesinde yer alır. Kesme taştan ve yenidir. Kare kaide üzerinde yükselen minare, silindirik gövdeli ve yivlidir. Gövde ile kaidenin birleştiği bölümde iki sıra bilezik vardır. Şerefenin altında da aynı biçimde bir bilezik bulunmaktadır. Caminin avlusundaki şadırvan yenidir. Sekiz kenarlı memer havuzun her köşesinde yuvarlak gömme sütunlar yer alır. Üzeri beş direğe dayanan bir camekanla örtülüdür. Caminin kuzeydoğu köşesindeki imaret (Misafirhane-Zaviye) cami ile birlikte XIV.yüzyılın sonunda yapılmıştır. Orijinal durumu ile günümüze kadar gelebilmiştir. İlk Osmanlı döneminde sık görülen zaviye camiler tipinin en basit örneğidir. Moloz taştan yapılmış duvarları kirpi saçaklarla tamamlanmıştır. Büyük bir niş içinde yer alan yay kemerli cümle kapısı üzerinde mermer bir yazıt bulunmaktadır. Kapıyı zengin bir silme çevrelemektedir. Kenarları düzgün tuğla kemerli, pencere açıklıkları örtülüdür. İçeride, orta mekanın iki yanında, daha alçakta zaviye odaları bulunmaktadır. Orta mekan ahşapla örtülü olup, yan mekânlar tonoz ile örtülmüştür. Bina dıştan kiremit çatı ile kaplıdır. Cami avlusunda bulunan medrese 12 hücreli bir yapı olup, 1897 depreminden sonra yeniden yapılmıştır. Sadece dış duvarları orijinaldir. Tahtalı Cami (Merkez) Dinkçiler Mahallesi’ndeki cami, 1452 yılında yapılmıştır. Kim tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Günümüze bu ilk yapıdan yalnızca minaresi gelebilmiştir. 1513 depreminde yıkılmış ve sonra yenilenmiştir. Dikdörtgen plânlı bir yapıdır. Kasaplar Camisi (Merkez) Kasaplar Mahallesi’nde bulunmaktadır. Kitabesine göre 1649 yılında yapılmış, depremlerden zarar görmüş, 1811, 1894 ve 1901 yıllarında onarılmıştır. Kare plânlı küçük bir cami olup, zemindeki klâsik tuğla döşemeler ilk yapıldığı dönemden kalmıştır. Şeyh Lütfullah Camisi (Merkez) Lütfullah Mahallesi’nde yer almaktadır. Cami 1429’da yapılmıştır. XVI.yüzyılda Hacı Bayram-ı Veli’nin arkadaşlarından Şeyh Lütfullah tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Orijinal konumu ile günümüze gelemeyen cami, 1907’de yenilenmiştir. Dikdörtgen plânlı kesme taş bir yapıdır. Son cemaat yerine üç basamaklı bir merdivenle çıkılır. Cephesi son cemaat yerinin üstüne rastlayan kadınlar mahfilinden ötürü iki katlı bir görünümdedir. İbadet yeri, düz ahşap bir çatı ile örtülü olup, mihrap duvarına dört, duvarlara da üçer pencere açılmıştır. Mihrap taştan, minberi ise ahşaptandır. Tek şerefeli kesme taş minaresi kare bir kaide üzerine silindirik biçimde oturtulmuştur. Caminin avlusunda sekiz köşeli, üzeri saçaklı bir kubbe ile örtülü şadırvanı bulunmaktadır. Hakkı Çavuş Camisi (Merkez) 1352 tarihinde yapılmıştır. Günümüze orijinal durumda ulaşamamıştır. Hacı Ali (Alibey) Camisi (Merkez) 1319’da yapılmış, 1952’de onarım görmüştür. Karaoğlan Camisi (Merkez) Karaoğlan Mahallesi’ndedir. Gazi Süleyman Paşa ile Rumeli’ye geçen Karaoğlan isimli birinin 1356’da yaptırdığı söylenmektedir. Günümüze orijinal biçimiyle gelememiş olup, bugünkü yapı 1908 yıllarına aittir. İbrahimbey Camisi (Haci Arifağa Camisi) (Merkez) Hisar İçi Mahallesi’nde Alaca Sokak’tadır. Giriş kapısı üzerindeki yazıtından 1465’te Zağnos Paşa’nın oğlu Mehmet Çelebi tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Sonraki yıllarda yıkılan cami, 1739’da Yahşi Bey’in oğlu İbrahim Bey tarafından yenilenmiş, 1899’da da Hacı Arif Ağa tarafından onarılmıştır. Cami kesme taştan kare plânlı olup, ahşap kiremitli bir çatı ile örtülüdür. Avlu girişinde XIX.yüzyılın ampir üslubunda, son derece güzel bezemeli taş bir kapısı bulunmaktadır. Bezemelerde yaprak motifleri ve çiçekler dikkati çekmektedir. İki yanındaki yüksek kaideler üzerinde yivli sütunlar, Maşallah yazılı başlıklar bulunmaktadır. Caminin son cemaat yeri daha geç devirlerde eklenmiştir. İbadet mekânı oldukça sade olup, mihrabın iki yanında iki pencere bulunmaktadır. Mihrap mermerden, minber ise ahşaptır. İkinci katta kadınlar mahfili ve buradaki ahşap sütunlar üst örtüyü taşımaktadır. Dört köşeli bir kaide üzerinde, pembe köfeki taşından üç şerefeli minaresi yakın tarihlerde yapılmıştır. Yeşilli Cami (Hisariçi Camisi) (Merkez) Eski Kuyumcular Mahallesi’ndeki camiyi kimin yaptırdığı bilinmemektedir. Yalnızca cami üzerindeki yazıttan Külahçızade Hacı Mustafa Efendi tarafından 1786’da onarıldığı anlaşılmaktadır. Cami dikdörtgen plânlı, ahşap çatılı küçük bir yapıdır. Yeşil renge boyandığından ötürü de Yeşilli Cami ismiyle halk arasında tanınmaktadır. Zeminden biraz yüksekte olan caminin çift kanatlı bir son cemaat yeri vardır. Buradaki bir merdivenden, üst kattaki kadınlar mahfiline çıkılmaktadır. İbadet yeri oldukça basit olup, mihrabın iki yanında kaideleri duvara gömülü üçer sütun bulunmaktadır. Sütunlar arasındaki yüzeylerin üstünde pencereler ve frizler bulunmaktadır. Dışarıya doğru çıkıntı yapan mihrap oldukça sadedir. Mihrabın içerisinde XIX.yüzyılın ikinci yarısında çok sık rastlanan ışın motifleriyle, tepedeki madalyonda da Allah yazısı görülmektedir. Oldukça basit olan ahşap minber boyanmış ve özelliğini yitirmiştir. Giriş kapısının üzerinde altı ahşap sütuna dayanan balkon görünümünde kadınlar mahfili bulunmaktadır. Caminin taş minaresine son cemaat yerinden çıkılır. Silindir gövdeli olan minarenin altında mukarnas dizileri dikkati çekmektedir. Omurbey (Umurbey) Camisi (Merkez) Omurbey Mahallesi’ndedir. Hacı Omur Bey tarafından 1413’te yaptırılmış, 1635 ve 1925’te iki büyük onarım geçirmiştir. Cami üzerindeki üç yazıttan biri yapıldığı tarihi, diğerleri de onarımlarını belirtmektedir. Son cemaat yeri olmayan cami oldukça basit olup, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Oruç Bey Mescidi (Merkez) Kayabey Mahallesi’ndedir. Rumeli’ye geçen Osmanlı komutanlarından Oruç Bey adına 1471 yılında yapılmıştır. Ancak çeşitli yıllarda yapılan onarımlarla özgün biçimini kaybetmiştir. Alaca Mescit Camisi (Merkez) Kitabesi günümüze ulaşamadığından yapım tarihi ve banisi belli değildir. Son onarımını 1911’de geçirmiştir. Tarihi yönden önemli olan camide Balıkesir’deki Kuvay-i Milliye Hareketi’nin ilk kararları alınmıştır (1919). Bu Camilerin dışında Balıkesir merkezinde, Vicdaniye Camisi (1895), Sultan II.Abdülhamid zamanında yapılan Eminağa Camisi (1897 Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan Kırımlılar Camisi (1862) bulunmaktadır. Saatli Kilise Camisi (Ayvalık) İlçe merkezinde İsmet Paşa Mahallesi’ndedir. XIX.yüzyılın ikinci yarısında yerli Rumlar tarafından kilise olarak yapılmış, 1928’den sonra camiye dönüştürülmüştür. Dikdörtgen plânlı bir yapı olup, dört sütunlu, revaklı, akantus yapraklarıyla süslü bir kapıdan içeriye girilmektedir. Yapının planı haç düzeninde olup, orta bölüm küçük bir kubbe ile haçın kolları da tonozlarla örtülüdür. Kilisenin Çan kulesi sonraki yıllarda saat kulesine dönüştürülmüş ve bu yüzden de Saatli Cami ismini almıştır. AliBey (Çınarlı) Camisi (Ayvalık) Hamdi Bey Mahallesi’ndedir XIX.yüzyılda yerli Rumlar tarafından kilise olarak yapılmış, Cumhuriyetin ilk yıllarında camiye çevrilmiştir. Moloz ve kesme taştan yapılmıştır. Haç plânlı olup, haçın ortası kubbe, yanları da tonoz örtülüdür. Cami içerisinde kompozit başlıklı kalın sütunlar dikkati çekmektedir. Yeni Cami (Ayvalık) Hayrettin Paşa Mahallesi’ndedir. XVIII.yüzyılın ikinci yarısında yapılmış, kiliseden camiye çevrilmiştir. Çan kulesinin kaidesi günümüze gelebilmiştir. Mimari yönden bir özellik taşımamaktadır. Biberli Cami (Ayvalık) Kasım Paşa Mahallesi’nde, Altunova Caddesi’ndedir. XIX.yüzyılda yapılmış bir kiliseden camiye çevrilmiştir. Haç plânlı olan bu yapının girişindeki altı sütun ile dikkati çekmektedir. Hamidiye Camisi (Ayvalık) Sakarya Mahallesi’ndedir. Ayvalık’ta cami olarak yapılmış tek özgün yapıdır. XIX.yüzyılın ikinci yarısında Sultan II.Abdilhamit tarafından eglektik üslupta yaptırılmıştır. Kareye yakın plânlı cami, kırmızı kesme taştandır. Dört sütunlu bir son cemaat yeri, silindirik bir kasnağa oturan tuğla kubbesi bulunmaktadır. Bezeme yönünden önem taşımamaktadır. Ulu Cami (Bandırma) Abdullah Efendi tarafından 1382 yılında Edincik’te yaptırılmıştır. Dikdörtgen plânlı basit bir yapı olmasına rağmen cephesindeki taş ve tuğla süslemeleri ile dikkati çekmektedir. Kurşunlu Cami (Hekimzade Yusuf Sinan Camisi) (Edremit) Kurşunlu Caddesi’ndedir. Edremit’in tanınmış ulemalarından Yusuf bin Habib için yaptırılmıştır. Kitabesi olmadığından kesin yapım tarihi bilinmemekle beraber, mimari üslubu XV.yüzyıla işaret etmektedir. Tek kubbeli camilerin klâsik örneklerinden olup, kesme taştandır. Önünde üç bölümlü, sivri kemerli bir son cemaat yeri vardır. İbadet mekanını sekizgen kasnak üzerine oturan bir kubbe örter. Kubbe duvarının ortasında çok kenarlı mihrap nişi bulunmaktadır. Kare kaide üzerindeki minaresi yuvarlak gövdelidir. Caminin yanında olduğu bilinen medresesinden hiçbir iz günümüze gelememiştir. Eşref Rûmi Camisi (Edremit) XIX.yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. Mimari üslubu eglektik özellikler göstermektedir. Kesme taş duvarları kademeli olarak yükselir ve bunlar dış cephede dikey ve yatay çizgilerle bölümlere ayrılmıştır. Orta bölüm kubbe ile, yan bölümler ise tonozlarla örtülüdür. Her yüzde yüzeyleri bölümlere ayıran payelerin üst bölümleri küçük kubbecikler halindedir. İbadet mekânındaki kubbeyi korint başlıklı dört paye ve bunları birbirine bağlayan kemerler taşımaktadır. Buradaki tonozların içerisi kasetler şeklindedir. Taş minberin kapı ve süslemeleri XIX.yüzyıl üslubunu yansıtan bezemelerle süslüdür. Haydar Çavuş Camisi (Bandırma) XIX.yüzyılın başında Haydar Çavuş tarafından yaptırılmış, 1873’te yanmıştır. Bundan sonra Mimar Kemalettin Bey’in çizmiş olduğu plâna göre Neo-klâsik üslupta yenilenmiştir. Kare plânlı cami, tek kubbeli olup, sade bir görünümdedir. Hacı Ahmet Camisi (Burhaniye) Burhaniye’nin ilk yapılan camisi olup, 1798’de Hacı Ahmet bey tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı olan bu cami, küçük bir avlunun ortasındadır. İbadet mekânının duvarlarında ve köşelerinde kenar silmelerinde granit kullanılmıştır. Duvarları iki kademe şeklinde olup, her kenarda büyük yuvarlak kemerler içerisine alınmış ikiz pencereler yerleştirilmiştir. Kubbe sekizgen kasnağa oturmaktadır. Bezeme olarak önemli sayılacak bir süslemesi bulunmamaktadır. Burhaniye’de ayrıca, Mehmedemin Ağa (Memiş) Camisi (1743), Hanay Cami (1750), Hasanağa Camisi (1756), Koca Cami (1890) bulunmakta ve günümüzde ibadete açıktır. Hacı Bayram Camisi (Ayvalık) Hacı Bayram Camisi Ayvalık’ın Altınova bucak merkezindedir. Altınova’nın Cami-i Kebir Sokağı’nda bulunan bu yapı kitabesinin ebced hesabına göre tarihlendirilmesi sonucunda1490-1491 yılında yapıldığı öğrenilmiştir. Kare planlı, içten düz tavanlı, dıştan da kırma çatılı olan cami de kaba yontma taş ve tuğla kullanılmıştır. İki sıra taşı üç sıra tuğla tamamlamıştır. Kuzey cephesine de sonraki yıllarda camekan şeklinde bir son cemaat yeri eklenmiştir. İbadet mekanı doğu-batı yönünde üç yuvarlak kemerle mihrap duvarına paralel iki sahna ayrılmıştır. Mihrabın bir özelliği bulunmamakta olup, sonraki yıllarda pek çok camide görüldüğü gibi buraya yağlı boya ile bir perde resmi yapılmıştır. Mihrap nişi iki yanda birer sütun ile sınırlanmış, nişin üzerine de alçı kabartma ile altın yaldızlı bitkisel süsler yerleştirilmiştir. Onarım geçiren cami orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. İbadet mekanı iki sıra pencere ile aydınlatılmış olup üst sıradakiler alttakilere göre daha küçük olup onarımlar sırasında bunlar oval şekle dönüştürülmüştür. Bu pencere dizisinin de alttakiler gibi tuğladan yuvarlak kemerli olukları anlaşılmaktadır. Caminin güneydoğu köşesine 1957 yılında silindirik, tuğladan tek şerefeli bir minare eklenmiştir. Kadı Camisi (Ayvalık) Ayvalık Altınova Bucağında bulunan Kadı Camisi’nin kitabesi günümüze gelememiştir. Bu bakımdan ne zaman ve kimin tarafından yaptırılmış olduğu bilinmemektedir. Küçük Cami olarak da isimlendirilen bu yapı 9.80 X 9.80 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri sekizgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Kaba yontma taştan olan cami onarımlar sonunda özelliğini yitirmiştir. Caminin kuzey cephesindeki son cemaat yeri yıkılmış, buraya betonarme olarak üç kubbeli bir son cemaat yeri eklenmiştir. Ayrıca batıdaki oldukça güdük minarenin olduğu yere yerleştirilen minare küçük boyutta olup altında 1953 yılında yenilendiği yazılıdır. Kuzey cephesinin ortasındaki bir kapıdan girilen ibadet mekanın da bulunan mihrap ve minberin mimari bir özelliği bulunmamaktadır. İbadet mekanı alt dikdörtgen, üstte de yuvarlak kemerli pencereler ile aydınlatılmıştır.
  19. _asi_

    Balıkesir tarihi yapıları

    TARİHİ YAPILAR KÖPRÜLER Güvercin Köprüsü (Gönen) Balıkesir Gönen ilçesinde, Gönen Çayı (Aesepus) üzerinde bulunan köprünün Roma döneminde yapıldığı ileri sürülmektedir. Bununla beraber Karasi Beyliği döneminde yenilenmiş ve Osmanlılar zamanında da kullanılmıştır. Köprü moloz taştan yapılmış, bunun üzerine granit tozundan sıva yapılmıştır. Dört yuvarlak gözden meydana gelen köprü günümüze harap bir durumda gelebilmiştir. Halen kullanılmamaktadır. Roma Köprüsü (Merkez) Balıkesir ilinde Biga Çayı üzerinde bulunan bu köprünün ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Bu konuda kaynaklarda da yeterli bilgi olmadığı gibi köprünün yapım kitabesi de günümüze ulaşamamıştır. Köprü Sultan IV.Mehmet tarafından onarılmıştır. Köprünün yapımında büyük halinde mermerler, tuğlalar ve moloz taşlar karışık olarak kullanılmıştır. Cüneyt Köprüsü (Sındırgı) Balıkesir Sındırgı ilçesi, Cüneyt Vadisinde, ormanlık bir alanda bulunan Cüneyt Köprüsü’nün kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber yapı üslubundan Karesi Beyliği zamanında, Cüneyt Bey tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Köprü moloz ve kesme taştan yapılmış olup, oldukça geniş yuvarlak kemerli tek bir gözden meydana gelmiştir. Günümüzde iyi bir durumdadır. HANLAR Çobanoğlu Hanı (Ayvalık) Ayvalık Altınova, İnönü Caddesinde bulunan Çobanoğlu Hanı’nı kitabesinden öğrenildiğinden göre 1887-1888 yıllarında Osman Ağa yaptırmıştır. Giriş kapısı üzerinde, dört satırlık mermer bir yazıtı bulunmaktadır. Dr.Bozkurt Ersoy’dan öğrendiğimiz bu yazıtta: “Sezadır vasfını Osman Ağanın eylemek her dem Ayazmand sukını ali-himemle eyledi ihya Didim itmamına cevher feşanla tarih ey Şükri Yapıldı mirsadında ta misafirhane çok ala 1305 (1887-1888)”. Tek katlı avlulu bir planı olan hanın günümüze yalnızca yuvarlak kemerli girişi ile bunun arkasındaki beşik tonozlu koridoru orijinal olarak gelebilmiştir. Şükrü Bey Hanı (Ayvalık) Ayvalık, Altınova Bucağında İnönü Caddesinde bulunan, Çobanoğlu Hanı’nın karşısında yer alan bu yapının da kitabesi günümüze gelememiştir.Bununla beraber Çobanoğlu Hanı kitabesinden yararlanılarak bu hanın l887-l888 yıllarında Şükrü Bey tarafından yaptırılmış olduğu sanılmaktadır. Hanın kuzey cephesi iki katlıdır ve sonraki devirlerde önüne tek katlı dükkanlar eklenmiştir. Kaba yontma taş ve tuğladan yapılmış olan hanın ikinci katına dikdörtgen pencereler sıralanmıştır. Hanın ortasındaki giriş kapısı taş söveli taştan yuvarlak kemerlidir. Kapının üzerinde “Osmanlı Sigorta Şirketi Umumiyesi” ibaresi ile altına Fransızca “Sociele Generale Assurances Ottomane” yazılmıştır. Buradaki girişten düz ahşap tavanlı bir tavanın örttüğü bir koridor ile avluya ulaşılmaktadır. Avluda alt katı tuğla ayaklı revaklar bulunmaktadır. Hanın diğer duvarları revaksızdır. Avlunun batısında, kenarda yuvarlak kemerli ikinci giriş kapısının yerin bulunduğu mekan büyük olasılıkla ahırlara ayrılmıştır. Avlunun ortasında bir şadırvan olduğu günümüze gelebilen izlerden anlaşılmaktadır. Hanın kuzey cephesindeki ikinci kata çıkılan merdiven açıklıkları örülmüştür. KİLİSELER Taksiyarhis Kilisesi (Ayvalık) İlçe merkezindedir. İsa Peygamberin doğumundan ölümüne kadar geçen hayatını tasvir eden balık derisi üzerine yağlı boya ile yapılmış tablolar, ikonalar ve tavan süslemeleri130 yıllık geçmişe sahiptir. Aya Nikola Kilisesi (Ayvalık) Alibey Adası’ndadır. Tevrat ve İncil’den alınan dini konuların işlendiği fresklerle süslenmiştir. Ayazma Kilisesi (Edremit) Günümüzde zeytinyağı fabrikası olarak kullanılan İon sütunlu Fenoremeni Kilisesi, ortadokslarca içindeki kutsal su nedeniyle ’’Ayazma’’ olarak anılmaktadır. Kirazlı Manastırı (Erdek) Antik dönemde Didumus Dağı olarak bilinen dağın eteğinde manastır, kilise ve yapı gruplarından oluşan bir kompleks duvar tekniğine göre XIX.yüzyılda Rumların kullandığı bir dini anıt yapı mevcut temellerden ve duvar kalıntılarından bodrum üzerine 2 katlı bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Bugün mevcut olan kilisenin güney duvarı ile absis duvarının bir kısmı ayakta ve yüzeyde bulunmaktadır Agios Georgis Meryamana Manastırı (Marmara) Avşa Köyü’nün 1.5 km güneybatısında Manastır Mevkii’ndedir. ŞADIRVAN Balıkesir Şadırvanı Saat Kulesi yakınındaki şadırvanı, 1908’de Ömer Ali Bey yaptırmıştır. Yüksek, yuvarlak bir kaide üzerine pembe granitten sekizgen bir havuz oturtulmuştur. Sekizgenin her kenarına bir musluk yerleştirilmiştir. Su haznesinin üstünde pembe granitten yedi sütunun taşıdığı soğan biçimli bir kubbesi vardır. Bu sütunlar Bursa üslubundaki kaş kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Bunları yatay bir silme ve bir ahşap saçak tamamlamaktadır. HAMAMLAR Zağnos Paşa Hamamı (Merkez) Zağnos Paşa Camisi’nin yakınındaki hamamın yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, Zağnos Paşa Camisi ile birlikte yapıldığı sanılmaktadır. Klasik Osmanlı hamam mimarisinde, çifte hamam biçimindeki yapı iki bölümden oluşmaktadır. Ancak, her iki bölüm arasında plân bakımından değişiklikler vardır. Erkekler bölümünün son derece görkemli bir girişi olup, sivri kemerli buradaki portalde taş tuğla işçiliği dikkati çekmektedir. Erkekler bölümü kadınlar bölümünden daha büyüktür. Üç yandan pencerelerle aydınlatılan soyunmalık, 9.50x9.70 m. Ölçüsündedir. Üzeri trompların yardımıyla örtülmüştür. Sıcaklık üç eyvan halinde olup, dört köşesinde halvet odaları yer alır. Soyunmalığın kuzeydoğu köşesindeki kadınlar bölümünün üzeri de pandantifli bir kubbe ile örtülüdür. Bunun da ılıklık ve sıcaklığı bulunmaktadır. Taşpınar Hamamı (Merkez) Balıkesir Çarşısı’ndaki Taşpınar Hamamını 1401’de Subaşı Eyne Bey yaptırmıştır. Özelliğini kaybeden bu hamam mağaza olarak kullanılmaktadır. Gavur Hamamı (Timilis) (Bigadiç) Bigadiç, Işıklar yolu üzerindedir. Halk arasında "Gavur Hamamı" olarak anılan kalıntı, aslen Roma dönemine ait kayaya oyulmuş oda mezarlı Tümülüstür. İçinde, kayaya oyulmuş iki adet lahit bulunmaktadır. KALELER Bigadiç Kalesi (Bigadiç) Bigadiç’in doğusunda bulunan bir tepe üzerindeki kale, MS.IX.yüzyılda Bizanslılar tarafından yapılmıştır. Günümüze kalıntıları gelen bu kaleye Bizans döneminde “Achyraos Kalesi” ismi verilmişti. Bu kale Yunan işgali sırasında karargâh olarak kullanılmıştır. Erdek Kalesi (Erdek) Erdek Seyitgazi tepesinde sekiz adet küçük karakol niteliğinde kaleler bulunmaktadır. Ayrıca bu kalelerin 5 km. kuzeyinde Muhla kalesi bulunmaktadır. Erdek Demirkapı mevkiinde de şehir surlarının kalıntıları görülmekte olup, bunların Erdek Körfezi’ne kadar uzandığı bilinmektedir. MEDRESE Ali Şuuri Medresesi (Merkez) Şahnihisar Mahallesi’nde Alaca Sokak’tadır. Kitabesinden 1862 yılında Ali Şuuri tarafından yaptırıldığı öğrenilmiştir. Medrese 1897 depreminde yıkılmış, 1906’da Kadı Abdülhalim’in yardımı ile yeniden yapılmıştır. Bu yüzden de Yeni Medrese olarak tanınmıştır. Milli Mücadele yıllarında Balıkesir Kongresi burada yapılmış, 1920’de “Milli Alay Karargâhı ve Sevkiyat Dairesi” olarak kullanılmıştır. Günümüzde İlköğretim Okulu olarak kullanılmaktadır. Yapıldığı tarihten bu yana değişikliklere uğrayan medrese dikdörtgen planlı olup, ortadaki açık avlusunu ahşap sütunlu düz çatılı revaklar çevirmektedir. Bunların etrafında düz tavanlı on beş medrese odası bulunmaktadır. Medresenin giriş kapısı düz ve kesme taştan inşa edilmiştir. SAAT KULESİ Saat Kulesi (Merkez) Şehrin merkezinde, Belediye parkı içindeki bir yamaç üzerinde bulunan saat kulesini, giriş kapısı üzerindeki kitabeden anlaşıldığına göre, h.1243 (1827)’de Silistre Valisi Girid-i Zade Mehmet Paşa yaptırılmıştır. Galata Kulesi’nin bir benzeri olduğu söylenmektedir. Saat Kulesi h.1313 (1897) yılındaki depremde yıkılmış,ve mutasarrıf Ömer Ali Bey tarafından 1901 yılında tekrar yaptırılmıştır. 1962 yılında kitabesi onarım görmüştür. Saat Kulesi kesme taştan 2x2 m. Ölçüsünde ve yaklaşık 20 m. Yüksekliğindedir. Kuleyi enine iki sıra silme gövdeyi üçe böler. Geniş olan orta bölümde “S” şeklindeki küçük konsollar üzerine oturtulmuş dört bir tarafta birer balkon ve ince uzun dikdörtgen pencereleri vardır. Üst bölümde her cephede, yuvarlak kadranlı birer saat bulunur. En üstte ise ahşap direkler üzerine oturtulmuş soğan başı şeklinde kubbeli bir köşkü bulunmaktadır. Hüdavendigâr salnamesinde (h.1325) ve Ircıca’nın arşivindeki fotoğraflarla bugünkü saat kulesi arasında hiçbir fark bulunmamaktadır. Bu da orijinaline uygun bir biçimde yenilendiğinin kanıtıdır. Orijinal kulenin temelleri bugün toprak altındadır. Ayvalık Saat Kulesi (Ayvalık) Ayvalık merkezinde yer alan saat kulesinin bulunduğu yerde XIX.yüzyılda yapılmış Agios Yanis Kilisesi bulunuyordu. Bu yapı Ayvalık’ın Yunan işgalinden kurtarılmasından sonra l928 de camiye çevrilmiştir. Kilisenin camiye çevrilmesinden sonra çan kulesinin üzerine bir kat ilave edilmiş ve iki yüzüne yuvarlak kadranlı birer saat konulmuştur. Bundan ötürü de bu camiye Saatli Cami ismi verilmiştir. ÇEŞMELER Balıkesir’de günümüze gelebilen çeşmeler: 1902’de Hacı Hüseyin Ağa vakfı tarafından yaptırılan Hacı Hüseyin Ağa Çeşmesi, Sülüklü Çeşme (1723), Fatı çeşmesi (1741), Adil Efendi Çeşmesi, Nezafet hanım Çeşmesi, Memiş Hacı Ahmet Çeşmesi, Mızıka Çeşmesi, Hasan Baba Çeşmesi, İbrahim Bakır Efendi ve İsmail Ağa’nın hayratı olan Sıra Çeşmeler (1926), Ali Sururi Efendi’nin eşi Habibe Hatun Çeşmesi (1859), Çatal Sokak Çeşmesi, Umur Bey Çeşmesi, Balıkesir’in Yunan işgalinden kurtuluşu anısına Balıkesir Belediyesi’nce yaptırılan Kurtuluş Çeşmesi (Ali Hikmet Paşa Meydanında), Ali Hikmet Paşa’nın yaptırdığı II.Kolordu Çeşmesi (1924), Anafartalar Caddesi üzerindeki, 1895 yılında yanan Yeni Çarşı girişindeki Meydan Çeşmesi (Şadırvan) ve Bandırma’da Şerife Hanım ile Haydar Çavuş Çeşmeleri bulunmaktadır. TÜRBELER Karasibey Türbesi (Kara İsa Bey Türbesi) (Merkez) Mustafa Fakih Mahallesi’ndedir. Karasibeyoğullarından Karasi Bey ile beş oğlunun mezarı bulunan türbe, Osmanlı döneminde yapılmıştır. Kitabesinde “Kara İsa Bey Türbe-i Şerifesi Tecdiden inşaası 1338” yazılıdır. Türbenin bugünkü yapısı orijinal olmayıp yeni yapılmıştır. Ampir üslubundadır. Yay biçiminde bir plân gösterir. Cephesinde sivri kemerli yedi pencere olup, en solda da yine sivri kemerli kapısı vardır. Cephe görünümünde üst üste konulmuş bir küçük, bir büyük taş ile hareketli bir görünüm elde edilmiştir. Kemer aralarındaki madalyon çukurları pencerelerin altında da yatay panolar içerisinde rozetler görülmektedir. Türbenin üzeri hafif saçaklı kiremit çatı ile örtülüdür. Paşa Sultan Türbesi (Merkez) Balıkesir Hacı İlbey İlkokulu’nun yanında, Karacaoğlan Camisi yakınındadır. 1472’de Klasik Osmanlı mimarisi üslubunda yapılmıştır. İçerisinde bulunan iki mezardan bir tanesi Paşa Sultan’a aittir. Hayrettin Efendi (Üç Pınarlıoğlu) Türbesi (Merkez) Kayabey Cami bahçesinde bulunan türbenin kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte Ayaz Paşa oğlu Mahmut Bey’e ait olduğu sanılmaktadır (1570). Kesme taştan kare plânlı türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Ovaköy Türbesi (Merkez) Balıkesir yakınında Ovaköy’de olan bu türbenin ne zaman ve kimin için yaptırıldığı belli değildir. Erken Osmanlı dönemine ait olduğu sanılmaktadır. Taştan türbe, sekizgen bir plân gösterir. İçerisinde son derece sade bir lahit bulunmaktadır. Sinan Efendi (Kız Dede) Türbesi (Bandırma) Edincik’te bulunan bu türbe, yazıtından öğrenildiğine göre, 1413’te Hacı Yakup oğlu Veli Bey’e aittir. XV.yüzyıl bilginlerinden Sinan Efendi tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan olan türbenin sövelerinde mermer kullanılmıştır. Altıgen plânlı türbenin üzeri kubbe ile örtülü olup, içerisinde mermer bir lahit bulunmaktadır. Barak Baba Türbesi (Bigadiç) Türk İslam tarihinin en ünlü simalarından biri olan Barak Baba’nın Türbesi Bigadiç’e 36 km. uzaklıktaki İğciler ile Topalak köyleri arasındadır. Barak Baba Hacı Bektaş-i Veli’nin halifesi olup, Onun vasiyeti üzerine Bigadiç’e gelmiştir. Geniş bir avlu içinde Selçuklu dönemi mimarisi özelliği taşıyan sekizgen kubbeli türbenin çevresinde yirmi kadar mezar vardır. Türbe içinde Selçuklu dönemine ait tunç ve bakırdan keşkül tasları, uçları hayvan ağzı şeklinde alem, iki adet siyah bazalt mezar taşı, taşın üzerinde sekiz köşeli keçeden yapılma "Gülşen-i Takke" ilgi çekicidir. Oğul Paşa Türbesi (Bigadiç) Bigadiç’e 15 km. uzaklıktaki İskele kasabası mezarlığında olan türbe, mimari üslup olarak Selçuklu kümbetlerine benzemektedir. Karesi oğullarından Oğul Paşa’ya halk arasında "Sarı Dede" de denilmektedir. Altıkaraağaç Dedesi (Bigadiç) Bigadiç’in kuzeyinde panayır yeri civarındadır. Her yıl burada lokma hayrı yapılmakta, yağmur duasına çıkılmaktadır. Balım Sultan Türbesi (Merkez) Bir fethinde Geyikli baba ile birlikte bulunduğu bilinmektedir. Türbesi, Dinkçiler Mahallesi’nde bulunmaktadır. Hasan Baba Türbesi (Merkez) Hasan baba Çarşısı içerisinde bulunan türbenin yanında bir de çeşme bulunmaktadır. Halk arasında Hasan Baba, Balıkesir’in manevi koruyucusu olarak bilinmektedir. Çırpıllı Dede Türbesi (Merkez) Kesin bilgi bulunmamaktadır. Genellikle Hıdrellez sabahı ziyaret edilip dilekte bulunulur. Fatma Sultan Türbesi (Merkez) Zağnos Paşa’nın ilk eşi Fatih Sultan’ın ablası Fatma Sultan ile kızı Sitti Hatun’a ait olduğu söylenmektedir. Günümüze sadece temelleri gelebilmiştir.
  20. _asi_

    Balıkesir madenleri

    YERALTI KAYNAKLARI MADENCİLİK İlimiz bor minarelleri bakımından oldukça zengindir. Türkiye'de bulunan Dünya'daki bor rezervlerinin %60'ına tekabül eden bor madenlerinin bir kısmı Bigadiç ilçesindedir. Marmara Adası'nda mermer ocakları vardır. Balya'da kurşun, Edremit'te demir rezervi vardır. İLİMİZİN YER ALTI KAYNAKLARI Balıkesir, tarım,hayvancılık ve turizm ili olarak bilinmesine rağmen antik dönemden günümüze kadar madencilik faaliyetlerinin yoğun olarak yapıldığı bir yöredir. Yurdumuzun önemli metalojenik yörelerinden biri olan Kuzeybatı Anadolu Bölgesi’nde yer alan Balıkesir İli, metalik cevherleşmeler,enerji hammaddeleri ve özellikle endüstriyel hammadde kaynakları yönünden ülkemizin madencilik sektöründe ve dış ticaretinde önemli yer tutan yataklara sahiptir. Yörede antik dönemlerden bu yana çeşitli uygarlıklar tarafından işletilmiş olan bir çok maden sahasının varlığı bilinmektedir.Antik dönemlerde Edremit-Altınoluk-Papazlık ve Kepsut-Beyköy’de altın,Şamlı–Ilıca’da bakır,Dursunbey-Demirboku Sırtı’nda ve Balya’da kurşun madenciliği yapıldığı arkeolojik ve antik madencilik bulgularıyla sabittir.Yine Marmara Adası Saraylar beldesinde,çok sayıdaki antik mermer ocağının,özellikle Roma ve Bizans döneminde yoğun faaliyet gösterdiğini belgeleyen çok sayıda arkeolojik malzeme mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ülkenin büyük bir kalkınma hamlesine girmesi, madencilik konusunun önemini ortaya koymuş ve ülkemiz yeraltı servetlerinin devlet eliyle meydana çıkarılması ve değerlendirilmesi amacıyla 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) kurulmuştur. MTA, kuruluşundan günümüze uzanan süreçte tüm yurtta olduğu gibi Balıkesir İlini içine alan bölgede de yoğun bir maden arama çalışması yürütmüştür ve halen yürütmektedir. Bunun sonucunda birçok yeni maden yatağı ve zuhuru tespit edilmiş, bilinen maden yataklarına yeni rezervler ilave edilerek yatakların gelişmesi sağlanmıştır. Günümüzde metalik madenlere, enerji hammaddelerine ve özellikle endüstriyel hammaddelere yönelik madencilik çalışmaları ilimiz sınırları içersinde devlet ve özel sektör kuruluşları tarafından yoğun bir şekilde sürdürülmektedir. Önümüzdeki yıllarda Balıkesir ilinin ekonomisinin lokomotifi madencilik olacaktır. ENDÜSTRİYEL HAMMADDELER BOR TUZLARI : Türkiye günümüzde dünyanın en büyük bor tuzu rezervlerine sahip (Dünya bor rezervinin % 63 ü) ülkesidir. Dünya bor tuzu rezervleri 3.405.000.000 tondur ve bunun 2.737.000.000 tonu ülkemizde bulunmaktadır. Ülkemizdeki mevcut bor rezervi, tüm dünya için tek başına 400 yıl süre ile yeterli olabilecek durumdadır. Ham cevher üretiminde Türkiye dünya üretiminin yarısından fazlasını gerçekleştirmektedir. Türkiye bu kadar büyük rezerv ve üretime karşın, dünya bor pazarında % 25 civarlarında pay sahibidir. Toplam maden ihracatımızdan elde edilen gelirin yaklaşık yarısı bor tuzu yataklarından karşılanmaktadır. a)Susurluk–Sultançayır Yatağı : Türkiye’nin bilinen en eski borat yatağıdır. İlk işletme 1865 yılında bir Fransız kuruluşu tarafından Aziziye ocağında başlatılmıştır.1950’li yılların sonlarına kadar İngiliz ve Fransız şirketlerinin tekelinde olan bu saha kapalı ocak olarak işletilmiştir. İşletilen cevher mineralleri pandermit ve havlittir. Buradan çıkarılan pandermitler Bandırma (Panderma) limanından yurtdışına taşındığından,pandermit minerali dünya literatüründeki ismini bu limandan almıştır. Halen Etibank’ın denetiminde olan bu saha, bor rezervinin büyük bir bölümünün tükenmiş olması ve Batı Anadolu’da açık işletmeye uygun yeni bor yataklarının bulunmasıyla (Kestelek, Bigadiç, Emet, Kırka) günümüz Türkiye’si için ekonomik olma özelliğini yitirmiştir. b ) Bigadiç Bor Tuzu Yatakları : Bigadiç yöresinde bor ilk kez 1950 yılında bir maden çavuşu tarafından bulunmuş,daha sonra MTA tarafından yapılan araştırmalarla bugünkü yataklar ortaya konmuştur. Ekonomik olarak işletilen cevher mineralleri kolemanit ve üleksittir. Bigadiç havzasındaki yataklar ülkemizin en büyük bor tuzu yataklarıdır. Görünür rezervi 1.029.722.000 ton olup, buda dünya bor tuzu rezervlerinin yaklaşık 1/3 üne karşılık gelmektedir.B2O3 tenörü % 35 dir.B2O3 itibarıyla görünür rezervi 360.403.000 tondur. KAOLEN : a)Sındırgı-Düvertepe Kaolen Yatakları : Yurdumuzun en önemli kaolen yatakları Balıkesir-Sındırgı-Düvertepe yöresindedir. Burada çeşitli kalitelerde yaklaşık 70 milyon ton görünür, muhtemel rezerv bulunmaktadır. Bunun da yaklaşık 25 milyon tonu işletilebilir görünür rezervdir.Seramik sanayiinde kullanılan Türkiye kaolen üretiminin büyük bir kısmı bu bölgeden karşılanmaktadır. b ) Sındırgı-Mumcu Yatağı : 2.000.000 ton görünür rezerve sahip olan yatak,alunit ve bol miktarda serbest kuvars içeriği nedeniyle düşük kalitededir.Geçmiş yıllarda sınırlı miktarda üretim yapılmıştır. Tenör: % 13-23 Al2O3 , %1 Fe2O3 c) İvrindi-Küçükyeniceköy Yatağı : 970.000 ton görünür, muhtemel rezervi olan yatak işletilmektedir. Tenör: % 20-31 Al2O3 Ayrıca Çamağız yöresinde 520.000 ton mümkün,Çakmakdere’de 100.000 ton mümkün rezervli kaolen yatakları vardır. d) Gönen-Ilıcaoba,Söğüt Köyü Yatağı : Rezerv : 100.000 ton görünür, 375.000 ton görünür + muhtemel. Tenör : % 21 Al2O3 , % 3 Fe2O3 e) Ayvalık-Alibeytepe,69 Rakımlı Tepe,Küçükköy-Direnli Tepe Yatağı: Rezerv: 4.410.094 ton görünür, 5.264.876 ton görünür, muhtemel 2.893.000 ton muhtemel 11.185.094 ton mümkün. Tenör: % 9-34.5 Al2O3 , % 0.1-9.5 Fe2O3 BENTONİT : Balıkesir-Merkez-Çağış, Konakpınar-Bereketli,Bigadiç-Dereli,Kepsut-Akçakertil çevresinde büyük rezervler oluşturan bentonit sahaları bulunmaktadır. Özel sektör tarafından işletilen bu sahalardan üretilen bentonitler Avrupa,ABD,Japonya ve Tayland’a ihraç edilmektedir. ZEOLİT : Çağımızın endüstriyel hammaddesi olarak anılan fakat yurdumuzda henüz yaygın kullanım alanı olmayan zeolitler Bigadiç civarındaki tüfler içersinde yaygın olarak bulunmaktadır. Zeolit mineralleri klinoptilolit ve höylandittir. Özellikle üst tüf birimindeki klinoptilolit içeriği % 82' lere ulaşmaktadır. Milyarlarca tonluk zeolitli tüf rezervinin özellikle 1.2 milyar tonluk kesimi yüzeyden kolaylıkla alınabilecek (açık işletme madenciliğine uygun) niteliktedir. Bu zeolitli tüfler çevre kirliliğinin kontrolü, enerji tasarrufu, tarım ve hayvancılık ile çimento, kağıt ve diş macunu üretimi gibi alanlarda önemli uygulama potansiyeline sahiptir. Ekonomisinin temelini tarım ve hayvancılığa dayalı sektörlerin oluşturduğu Balıkesir İli için zeolitlerin önemi büyüktür.Özellikle bu sektörlerde kullanılma olanaklarının araştırılmasına önem verilmelidir. HALLOYSİT : Balıkesir ve Gönen civarında 4 ayrı sahadaki yataklardan özel sektör tarafından halloysit üretimi yapılmaktadır. Gönen çevresinde, Ilıcaoba, Karasukabaklar ve Şahbaz ile Balıkesir-Balya arasındaki Turplu ocağında Esan tarafından üretim yapılmaktadır. Turplu ocağı (Turplu ve Alidemirli köyleri yakınında) 1987 yılından beri çalışmaktadır. Türk halloysiti doğal ve saf olması nedeniyle prosesten geçmiş benzerlerine oranla çok daha üstün özelliklere sahiptir ve bu nedenle günümüzde İngiltere’de üretilen yüksek kaliteli porselen ve seramik ürünlerinin yapımında tercihan kullanılmaktadır.Günümüzde Çanakkale-Balıkesir bölgesinde yılda 5 bin ton halloysit üretilmekte ve çoğu ihraç edilmektedir. WOLLASTONİT Balıkesir-Kepsut-Serçeören Yatağı: 1968 yılında bulunan yatak 500.000 ton mümkün rezerve sahiptir. % 50 tüvenan wollastonit içeriklidir.Yatağın küçük ve düzensiz oluşu işletmecilik problemlerine neden olmaktadır.Zaman zaman üretim yapılan yatak,şu an çalışmamaktadır.Yataktan şimdiye kadar yaklaşık 100.000 ton üretim yapılmıştır. DOLOMİT Marmara Adası’ndaki kalın mermer istifinin önemli bir bölümü dolomittir veya dolomitiktir. % 20-21 MgO içerikli 95.000 ton görünür + muhtemel dolomit rezervi vardır. FELDSPAT Bandırma’daki aplit - pegmatitlerde 20.500 ton sodyumlu feldspat rezervi vardır. KALSİT Erdek civarında 2.000.000 ton görünür,4.000.000 ton muhtemel olmak üzere toplam 6.000.000 ton kalsit rezervi vardır. ALÇITAŞI ( JİPS ) Susurluk-Demirkapı civarında en az 1.000.000 ton jips rezervi mevcuttur. DOĞAL TAŞLAR : GRANİT : Ayvalık-Bağyüzü Köyü, Erdek-Ocaklar Köyü (Bandırma Mavi Granit) YAPI TAŞLARI Balıkesir İl sınırları içersinde geniş alanlarda yüzeyleyen Neojen volkanitleri (Andezit, Tüf, Tüfit) yapıtaşı açısından önemli potansiyel rezerv oluşturmaktadır MERMER Antik dönemde tapınakların, sunakların ve heykellerin yapımında kullanılan beyaz-gri renkli kolay işlenebilen taşlara Marbre veya Marmor ismi verilmiştir. Erdek ilçesinin kuzeybatısında yer alan ve tamamen beyaz-gri renkli Marmor kayalarıyla kaplı olan adaya antik dönemde Marmor Adası; içinde bulunduğu denize de Marmor Denizi denilmiştir. Antik dönemden günümüze kadar Marmor kelimesi telaffuz edilirken değişikliğe uğrayarak Mermer olarak söylenmeye başlanmıştır. Bu nedenle Marmor Adası ile Marmor Denizinin isimleri de günümüzde Marmara Adası ve Marmara denizi olarak söylenmektedir. Manyas, Erdek, Susurluk, Kepsut, Merkez, Savaştepe, İvrindi, Balya, Havran, Edremit, Bigadiç, Dursunbey çevresinde önemli miktarda potansiyel mermer rezervleri bulunmaktadır. METALİK MADENLER ALTIN Altının simgesi olan “Au” Latince “Aurum” dan gelmektedir.Bu sözcük Anadolu (Anatolia) kökenlidir.Havran’ın antik dönemdeki adı olan “Aureline” da altın ülkesi anlamındadır. Ayvalık-Bağyüzü,Havran-Küçükdere,Kepsut -Beyköy’de altın cevherleşme sahaları ortaya çıkarılmış olup,Havran,Edremit ve Sındırgı’da önümüzdeki yıllarda yapılacak çalışmalarla ortaya çıkarılabilecek potansiyel altın sahaları mevcuttur. GÜMÜŞ yapılan çalışmalar sonucunda 300-350 gr/ton Ag tenörlü Bigadiç-Davutlar cevherleşme sahası bulunmuştur. ANTİMUAN İvrindi-Taşdibi,Büyük Yenice ve Küçük Yenice’de 178.320 ton antimuan rezervi bulunmaktadır. MOLİBDEN Havran-Kalabak-Atizi mevkiinde molibden cevherleşmesi bulunmaktadır. MANGANEZ Kepsut-Mezitler’de 692.213 ton manganez rezervi bulunmaktadır. BAKIR-KURŞUN-ÇİNKO Edremit-Alyınoluk-Doyran,Ayvalık-Alibey Adası,Ayvalık-Maden Adası,Dursunbey-Demirboku Sırtı,Dursunbey-Kulatçiftliği cevherleşme sahalarında toplam 7.226.855 ton rezerv bulunmaktadır. M.Ö. 500 yıllarından günümüze kadar işletilen Balya madeninde ise işletilebilir % 4.49 Pb , % 7.61 Zn tenörlü 15.726.580 ton rezerv bulunmaktadır. DEMİR Merkez-Şamlı,Ayvalık-Ayazmant ve Havran-Eymir’de 29.300.000 ton demir rezervi bulunmaktadır. ENERJİ HAMMADDELERİ Dursunbey-Çakırca, Odaköy: AID: 2400-3325 Kcal/kg Rezerv: 34.685.000 ton Balya-Mancılık: AID: 1762 Kcal/kg Rezerv: 7.200.000 ton Balya-Sebebli: AID: 2500-5000 Kcal/kg Rezerv: 570.000 ton Balya-Bengiler: AID: 3900 Kcal/kg Rezerv: 300.000 ton Gönen-Şaroluk: AID: 2898 Kcal/kg Rezerv: 600.000 ton Ayrıca; Gönen-Ayvacık, Küpçıktı, Köteyli linyit oluşumları da bilinmekle beraber, bunlar önemli olabilecek rezervlere sahip değildir. JEOTERMAL ENERJİ Türkiye jeotermal potansiyel bakımından Avcrupa’da ilk dünyada ise yedinci ülke konumundadır.Özellikle Batı Anadolu ülkemiz jeotermal kaynaklarının oldukça yoğun olduğu bölgedir.Bu bölgede yer alan Balıkesir ili ; jeotermal kaynak suları açısından önemli bir potansiyele sahiptir. MÖ. yıllarından günümüze kadar bu termal sulardan kaplıca olarak tedavi amaçlı yararlanılmıştır.. Günümüzde ise bu jeotermal kaynaklardan kaplıcanın yanı sıra şehir ısıtmacılığında ve sera ısıtmacılığında yararlanılmaktadır.. Ülkemizde ilk jeotermal ısıtma uygulaması 1964 yılında Gönen Park Otelin ısıtılması ile gerçekleştirilmiştir.Türkiye’nin ilk jeotermal merkezi şehir ısıtması da yine 1987 yılında Gönen’de uygulanmış ve 3400 konut için ısıtma yapılmıştır Balıkesir-Pamukçu: Sıcaklık (Ortalama): 610 C Debi (Toplam): 88 Lt/sn Balıkesir-Bigadiç-Hisarköy: Sıcaklık (Ortalama): 97.8 0C Debi(Toplam): 120 Lt/sn Balıkesir-Sındırgı-Hisaralan: Sıcaklık (Ortalama):45-98 T Debi (Toplam): 100 Lt/sn Balıkesir-Edremit-Güre: Sıcaklık (Ortalama): 50 T Debi (Toplam): 25 Lt/sn Balıkesir-Edremit-Derman: Sıcaklık (Ortalama): 55 T Debi (Toplam): 99 Lt/sn Balıkesir-Balya-Şamlı-Ilıca: Sıcaklık (Ortalama): 65 T Debi (Toplam): 3,5 Lt/sn Balıkesir-Gönen: Sıcaklık (Ortalama): 77 T Debi (Toplam): 63 Lt/sn Balıkesir-Manyas-Ilıcaboğazı: Sıcaklık (Ortalama): 60 T Debi(Toplam): 3 Lt/sn Balıkesir-Manyas-Kızık: Sıcaklık (Ortalama): 50 0C Debi (Toplam): 7 Lt/sn Balıkesir-Susurluk-Ömerköy: Sıcaklık (Ortalama): 30 T Debi (Toplam): 2 Lt/sn Balıkesir-Susurluk-Yıldız: Sıcaklık (Ortalama): 35-78 T Debi (Toplam): 18 Lt/sn Dünyada ticareti yapılan 90 çeşit mineral bulunmaktadır. Bu minerallerin 57 çeşidi Ülkemizde olup, 37 çeşidi ise Balıkesir ilindedir. Bu nedenle maden ruhsatı sayısı açısından Türkiye’de en çok ruhsata sahip il konumundadır. Kütahya ise ruhsat alanı açısından en fazla alana sahip olan ildir.
  21. _asi_

    Balıkesir ekonomisi

    EKONOMİ TARIM VE HAYVANCILIK İlin başlıca geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Ekonomik faaliyetler içinde tarımın payı sanayiye göre az olup %49'dur. Çalışan nüfusun ise % 56,7'si tarım ile uğraşmaktadır. İlin tarım yapılan arazisi 510.456 hektardır. İlde genel olarak yetiştirilen tarım ürünleri; tahıl ürünleri, susam, haşhaş, ayçiçeği, tütün, şeker pancarı, domates, kavun'dur. Yetiştirilen diğer önemli ürünler tütün, taze fasulye, börülce, şeftali, elma ve mandalinadır. 2002'de Türkiye'de üretilen baklanın %4.3'ü, sarımsağın %13.5'i, karnıbaharın %9.8'i, pirincin %12.2'si, domatesin %5.5'i, karpuzun %3.9'u, kavunun %6.9'u, aspirin %89'u ve buğdayın %2.2'si Balıkesir ili topraklarında yetiştirilmiştir. Türkiye'nin 12 tonluk kuşkonmaz üretiminin tamamı Balıkesir ilinden gerçekleştirilmekte olup, baklagil üretiminde de birinci sıradaki ildir. İlin 71 dekarlık alanında seracılık yapılamkta olup, buralarda domates, salatalık ve taze fasulye üretilmektedir. Balıkesir'deki traktör sayısı ise 2002 rakamlarına göre 33449'dur. Toplam tarım ürünü üretimine bakıldığında il, ülkede 3. sıradadır. Pamuk üretimi de yapılmakta olup Marmara Bölgesi'nde Bursa ili ile birlikte en çok pamuk üreten ildir. İlin sahil kesiminde zeytincilik yapılmaktadır. İl sınırları için 10 milyon kadar zeytin ağacı bulunmaktadır. İldeki zeytin üretimi, ülkedeki toplam zeytin üretiminin % 8'i kadardır. Halbuki bu oran 2002 yılında %10.7'dir. Balıkesir Ovası, Gönen Ovası, Susurluk Ovası ve Edremit Ovası ilin başlıca üretim yerleridir. Gönen ovasının başlıca ürünü ise pirinçtir. 210.020 hektarlık meralar ve çayırlar ile yüksek kesimlerde küçük ve büyük baş hayvancılık yapılmaktadır. 2007 yılında il, kırmızı et üretiminde birinci olmuştur. İl, ülkedeki tavuk işletmelerinin % 9'u barındırarak ülkede 3. konumdadır. Balıkesir'de 2000 yılı verilerine göre, yaklaşık 700 bin koyun, 238 bin sığır, 151 bin kıl keçisi ve 15 milyon tavuk bulunmaktadır. Türkiye süt üretiminin %3.8'i, kırmızı etin %5,6'sı, beyaz etin %18'i Balıkesir'de üretilmektedir. İlde devekuşu ve domuz çiftlikleri de bulunmaktadır. İldeki domuz çiftliği Türkiye'deki son domuz çiftliği dir. Merkez, Havran, İvrindi, Susurluk, Manyas ve Savaştepe ilçelerinde peynir ve yoğurt mandıraları yaygındır. SANAYİ İlde yapılan sanayi işlerinin payı % 51'dir. Sanayinin oranı tarımdan yüksek olsa da diğer illerde bu rakam çok daha yukarılardadır. İl sınrıları içerisinde Sanayi siciline kayıtlı 4 tane Organize Sanayi Bölgesi vardır. İlin başlıca geçim kaynağı tarım olduğu için de tarıma dayalı endüstri gelişmiştir. İlin iç kesimlerinde tarıma dayalı sanayi egemendir. Ayrıca buralarda şeker, un, yem, döküm, tarım alet ve makinaları, transformatör, floresan-aydınlatma, pamuklu dokuma, kağıt, mobilya, sentetik dokuma ve elektrik teçhizatları üretimi de yapılmaktadır. Körfez yöresinde konserve, sabun, bitki çayı ve zeytinyağı üretimi yaygındır. Bandırma taraflarında; kimyasal madde, şarap ve gübre sanayi gelişmiş, Dursunbey taraflarında ise kereste sanayi gelişmiştir. İlde kolonyacılık sektörü de gelişmiş durumdadır. İmalat sanayi ise toplam GSYİH'nın %17'sini oluşturmaktadır. Sındırgı ve Bigadiç'te ise çok miktarda halı tezgahı vardır. 2001 Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 10 kişiden fazla işçi çalıştıran fabrika sayısı 104'tür ve buralarda 14 bin kişi çalışmaktadır. 8 ticaret odası ve 5 ticaret borsası bulunan Balıkesir'de üretilen ürünlerin çoğu yurtiçinde tüketilmekte, bir kısmı da Bandırma Limanı'ndan ihraç edilmektedir. Gümrüklerinde, aralarında kimyasal maddeler, elektrikli araçlar, sentetik çuval, gıda, madencilik, mermer gibi ürünlerin de bulunduğu ihracatta 50, ithalatta 32 ayrı ürün çeşidi yer almaktadır. İlin dışticaret merkezi olan Bandırma Limanı, tüm Balıkesir’in ihracat ve ithalatının yüzde 90'ını gerçekleştirmektedir. MADENCİLİK Çeşitli ve karmaşık bir jeolojik yapıya sahip olan ilimiz, yeraltı kaynakları yönünden de oldukça zengindir. Bunların başında bor tuzları gelmektedir. Bir çok sanayii ürününün yapımında kullanıldığı için çok önemli bir maden sayılan bor tuzları, ilimiz sınırları içinde çıkarılmaktadır. Sadece Türkiye çapında değil, dünyanın da en zengin rezervlerinden biri de ilimizdedir. Başlıca yatakları Sultançayırı, Bigadiç ve Taşköy dolaylarında olan bor tuzları; 19.yy’dan beri işletilmekte olup yurt dışına ihraç edilmektedir. Bölgenin İstanbul’dan sonra en büyük ve en modern tesislere sahip olan Bandırma Limanı’nından başta maden olmak üzere her türlü maddenin ihracat ve ithalatı yapılmaktadır. İhraç edilen maddelerin başında Boraks gelmektedir. Bunun dışında mermer, çimento, bitkisel yağlar, salça, meyve ve sebze, sentetik ihracı yapılmaktadır. İlimiz yer altı zenginlikleri bakımından önemli bir yer tutmaktadır. Bordan sonra Kömür,demir başta olmak üzere krom, mermer, bakır, kurşun, dolamit, antimuan, kaolen gibi maden yatakları rezerv bakımından zengindir. Maden ve Jeotermal kaynakları ilin en önemli doğal zenginlikleridir. Diğer madenlerimiz; demir(Eymir, Çarmık,Yaşyer, Ve Kazdağı Çevresi), kurşun ve çinko (Avcılar, Balya, Halılar, Altınoluk), kayatuzu (Taşköy), manganez (Temaşalık), talk(Kapıdağ), volfram ve molibden(Kalabak köyü) ‘dir. TURİZM Balıkesir ili, denize sahip olduğu için deniz turizmi gelişmiştir. Marmara'da veya Ege'de kıyıya sahip ilçeler ile adalar, başlıca turizm merkezleridir. Buralarda çeşitli plajlar ve oteller mevcuttur. İl, 1970'li yıllarda Türkiye'nin gelişme bakımından en önde giden turizm bölgesi haline gelmiştir. Balıkesir'in turizm beldeleri, genelde iç turizm talebini karşılar. İl kış turizminden mahrum olsa da kaplıca turizmi yapılmaktadır. Gönen, Edremit, Manyas, Susurluk, Bigadiç, Sındırgı ilçelerinde ve Merkez'e bağlı Pamukçu Beldesi'nde kaplıcalar bulunmaktadır. Bu kaplıcalar sayesinde ildeki turizm süresi uzamaktadır. İlde turizme katkısı olan cami, kilise, harabe gibi çeşitli tarihi eserler mevcuttur. Dünya çapında oksijen yoğunluğu bakımından ikinci olan Kazdağı çevresi, bu yönüyle ünlüdür. İlde birçok etkinlik düzenlenmektedir. Dağlık yerlerde dağ sporları yapılmaktadır. Yine kıyı yöresinde yelkencilik yapılmaktadır. Ayvalık'da, Edremit'deki Kazdağları ile Şahinderesi Mevkii'nde ve Merkez'deki Çengeloğlu Mevkii'nde avcılık yapılmaktadır. Avcılığa dair ilde klübler de bulunmaktadır.
  22. _asi_

    Balıkesir Halk Mimarisi

    Balıkesir'de Halk Mimarisi Anadolu gibi tarihin derinliğine yaşandığı, uygarlıkların kesiştiği toprak parçasında bugüne ulaşan mimari mirasın korunması büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde korunması gerekli kültürel varlıklar arasında "geleneksel sivil mimarlık örnekleri" büyük yer tutmakta ve önem taşımaktadır. Balıkesir geleneksel evleri toplumun geçmişini, ekonomisini ve yaşam biçimini bizlere yansıtmaktadır. İlimizde Anadolu geleneksel ev mimarisini yansıtan örneklerin hemen hemen çoğunluğu kentimizin l5. yüzyıldan kalma çekirdek dokusunu oluşturan Aygören, Dumlupınar, Karaoğlan ve Karesi Mahallelerinde yer almaktadır. Bugün az sayıda ayakta kalabilen bu evlerin tamamı 19.yy. sonu-20.yy. başına tarihlendirilmiştir. Yapılar dama planlı ve dikey kesişen sokakların üzerine sıralanmışlardır. Evlere bakıldığında iç ve dış cephelerinde sadelik göze çarpmaktadır. Evlerin içinde kalem işi duvar ve tavan tezyinatları bulunmamaktadır. Buna, karşılık iki özel örnek dışında basit ahşap tavan süsleri görülmektedir. Genel olarak ev yapısı taş temelli, ağaç merteklerle destekli ve genellikle dış üst kat cepheleri ahşapla kaplı şekildedir. İlimizdeki evlerin başlıca özelliklerine bakıldığında ; - Taşıma sistemi, çamur harçlı-taş örgü duvardan oluşmuştur. . - Evler genelde arazinin kot farkından oluşan bodrum ile üzerine yapılmış bir veya iki kattan oluşurlar. Binaların zemin katları mutfak ve kiler gibi servis mekanları olarak düzenlenmiştir. Üst katlar ise sofanın iki yanına yerleştirilmiş yaşam mekanları şeklinde kullanılmıştır. - Evlerde sofa gerisinde bulunan yüklük veya dolap ile odalara da yüklük ve gusülhane yerleştirilerek sade fakat fonksiyonel mekanlar yaratılmıştır. - Üst katlarda taşıyıcı sisteme ahşap kiriş ve hatıllar dahil edilmiştir. Dış ve iç cephelerde ahşabın dayanıklılığı ve dekoratif özelliğinden faydalanılarak ahşabın sıcaklığı evlere yansıtılmıştır. - Ahşap iskeletli duvarlar sayesinde yapının yükü zemine aktarılmıştır. - Saçaklar iklim şartlarına uygun olarak çok geniş değildir. - Tek veya çift taraflı merdivenlerle ulaşılan ana girişler iki sütunla desteklenen bir revakla geri çekilmiştir. - Yukarı sürmeli giyotin tipinde yapılmış dikdörtgen, sık ve küçük pencereler ile cephe hareketlendirilmiş ve aydınlık mekanlar yaratılmıştır. - Yapılarda düz ve çıkmalı olmak üzere iki çeşit cephe tipi görülür. Çıkmalı cephede üst kat çıkmaları sade eliböğründeler (payandalar) ile desteklenmiştir. - Cepheye hakim olan kat, pencere ve çıkmalar ile dışa açılan "esas yaşam" katıdır. Ayvalık Evleri: Ayvalık Evleri Roma ve Helen yapı izlerini taşıyan “Neo-Klasik Mimari” çizgisi taşımaktadır.
  23. GELENEKSEL EL SANATLARI DOKUMALAR Balıkesir yöresine göçen Yörükler göçebe yaşam sürerken zamanla yerleşik hayata geçmişlerdir.Dokuma konusunda usta olan bu yerleşimlerde daha çok kirkitli dokumalara rastlanmaktadır.Halı dokumalarıyla ünlü olan Yağcıbedir Yörükleri Balıkesir Yöresinde XVII.yüzyıldan itibaren görülmeye başlamaktadır.Balıkesir’de Yağcıbedir Yörükleri’nin yerleşim yerleri şunlardır:Sındırgı İlçesi Karakaya,Eğridere,Alakır,Çakıllı,Eşmedere ve Gölcük Köyleri,Bigadiç İlçesi Kayalıdere Köyü,Kepsut İlçesi Ahmetölen Köyü. Kirkitli Dokumalar Yağcıbedir Halıları: Balıkesir İlinde Sındırgı İlçesinde dokunan ve adıyla ünlenen el sanatı olan Yağcıbedir Halıları Balıkesir denilince ilk akla gelen üründür.Bu halılar Yağcıbedir Yörüklerinin ellerinden çıkmakta olup Yörük kültürünün en önemli ürünlerinden biridir. Yağcıbedir Halılarının iki önemli özelliği vardır.Bunlardan biri doğal bitki yaprağı ve köklerinden elde edilen “kök boya” adı verilen boyalarla boyanmış ipleri diğeri ise özgün motif kullanımıdır.Renkli yün iplerden iştar tipi tezgahlarda dokunan halılarda “yörük düğümü” ya da “Türk düğümü” tarzında dokuma görülmektedir.Halılarda kullanılan renkler koyu kırmızı,koyu mavi,lacivert ve de az da olsa beyazdır.Lacivert renk zeminde ve bordürlerde,kırmızı renk bordürlerde,köşe ve göbek motiflerinde beyaz renk ise bordürlerde ve mihrap çizgilerinde görülür. Yağcıbedir Halıları motifleri bakımından Karagöz,Heybe Sulu ve Yedi Elli olarak üç gruba ayrılmaktadır.Bu grupların içinde bir çok motif çeşidi mevcuttur.Bunlardan bazıları : Canavar,koyun,geyik,at,yıldız,çiçek,mührüsüleyman, salyangoz,akrep,kartal,heybesuyu,eli belinde,mihrap,kırkayak,çınar yaprağı....Halıların boyutları genelde 110x200 m² dir. Yağcıbedir halıların ömrü 150-200 yıl olup bu halılar kullanıldıkça değer kazanmaktadır.Günümüzde yapımı devem eden halı dokumacılığında renk ve desenlerde farklı taleplerin olması halılarda yozlaşmaya sebep olmaktadır.Buna rağmen orijinal yapıya bağlı kalınarak da halı üretimi Yağcıbedir Yörük köylerinin olduğu (Sındırgı İlçesi Karakaya,Eğridere,Alakır,Çakıllı,Eşmedere ve Gölcük Köyleri,Bigadiç İlçesi Kayalıdere Köyü,Kepsut İlçesi Ahmetölen Köyü.) yerlerde devam etmektedir. Ayrıca köylerde 3000 civarında halı tezgahı olup,yılda yaklaşık olarak 300.000 adet çeşitli ebatlarda halı dokunmaktadır.Ülke ekonomisine yılda ortalama 1 trilyon TL. arası gelir sağlamaktadır. Zili/Sili Düz kirkitli dokuma türü olan zililere Balıkesir’in dağ köylerinde sık rastlanmaktadır.Kullanılan motif isimleri:beyaz tabak,gök tabak,çiyan ayağı,tavuk ayağı ve yedi baladır.Boyut olarak,motif sayısı ele alınarak,yedi tabaklı veya dokuz tabaklı olarak zililer yapılmaktadır. Renk olarak kahverengi,beyaz,kırmızı,mavi seçilmekte ve sipariş üzerine renk dokusu değiştirilmektedir.Yörede Kepsut İlçesi’nin Dedekaşı Köyü Zili dokumalarıyla ünlüdür. Mekikli Dokumalar Bez Dokuma : İpliği kumaş haline getirme işine dokuma denilmektedir.Balıkesir Yöresinde özellikle Manav Köylerinde bez dokumalar halen yapılmaktadır. Genelde ev sakinleri ve marangoz işbirliği ile yapılan dokuma tezgahları bu köylerde hemen hemen her evin bir odasında yer almaktadır.Bez dokumaların atkısında orlon,çözgüsünde pamuk ip,marama adı verilen baş örtülerinde ise yün ip kullanılmaktadır.Kırsal kesimin ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak yapılan dokumalar çaput kilim/yaygı,marama,bohça olarak değerlendirilmektedir. Şayak-Aba Dokuma : Şayak-Aba koyun yünü veya yapağı kullanılarak “Çufalık” adı verilen tezgahlarda dokunan kaba ve kalın bir kumaştır.Bu dokuma çeşidini daha çok Balıkesir İlçelerinden Balya,İvrindi,Kepsut ve Dursunbey’de kırsal kesimde yapıldığı ve giysi olarak kullanıldığı görülür. KEÇE YAPIMI Keçe hammaddesi yün olan,yünün sabunlu su ile ıslandırılıp birçok işlemden geçirilerek dövülmesi ile oluşturulan bir kumaştır.Türklerde göçebe yaşam ile ortaya çıkan geçmişi uzun olan bu el sanatı azalarak da olsa günümüze kadar gelmiştir. Kullanım alanları ise:Yaygı keçesi,paspas,kepenek,külah,yelek,pantolon,çantadır. Keçenin yapımında yün yapılacak eşyaya göre tartılır ve yay-tokmak yardımıyla veya Makine ile taranıp,kabartılır.Yere açılan hasıra göz kararı ile yünün büyük bir kısmı saçkı ile atılarak yerleştirilir ve hasır rulo şeklinde sarılır. Bu sırada yünün keçeleşmesini sağlayacak sabunlu su için kazana su konulur ve kaynatılır.Kaynayan suya sabunda eklenerek ateş üzerinde su karıştırılır ve bu sabunlu su keçenin oluşumundaki her aşamada kullanılır. Rulo olarak sarılan hasır açılır ve yassılmış yünün üzerine tasa konulan sabunlu su süpürge yardımıyla,yünün her tarafına gelecek şekilde sepilir.Islandırılan yün hasıra sarılır. Hasırın dışına Tepme İşleminde kirlenmemesi için çuval bezinden sargı sarılır ve ip ile hasır sıkıca bağlanır.Keçe Ustası ayakları ile hasırı dükkanın içinde bir götürüp bir getirerek Tepmeye başlar.Tepme İşlemi yaklaşık yarım saat sürer ve yün gitgide gevşemeye başlar.I.Tepmeden sonra açılan hasırda keçeler ters yüz edilir.Keçenin kenarları kaba yün ve sabunlu su kullanılarak el yardımıyla düzeltilir bu işleme Çatkı denilir. Keçenin sağlamlığını arttırmak için keçenin altına ve üstüne bir kenara ayrılan yün saçkı ile sepilir.Eğer kepenek yapılıyorsa kepeneğin ense ve külah kısmı da bu sırada sepilmektedir.Sabunlu su yünün üzerine sepilerek hasır toplanır ve bağlanarak II.Tepme İşlemi gerçekleşir.Bu işlem yaklaşık yarım saat sürer ve açılan hasırdaki keçeye istenilen motif veya sipariş veren kişinin ad ve soyadı baş harfleri,sipariş üzerine yapılmıyorsa yapan Ustanın adını baş harfleri daha önceden hazırlanmış renkli keçe parçaları kullanılarak sabunlu su ile yapıştırılır.Tekrardan sabunlu su kullanılarak ıslanan keçe hasıra sarılarak bir on dakika daha tepilir ve keçe hasırın içinden çıkarılıp tezgah üzerine alınır. Sargı ile sarılan keçe kol gücü ile dövülüp haşlanmaya başlanır.Keçe iki üç saat boyunca hem ıslandırılır hem de dövülür.Kol ile dövme işleminin çeşitli biçimleri vardır:Yuvarlama,Kollama,Körükleme.Zaman geçtikçe keçe sertleşip sıkılaşmaya başlar ve biraz da küçülür.Yünün rengi keçe rengine gelince keçe katlanarak suyu süzülsün diye bir kenara konulup bir gün dinlendirilir.Böylece sık sık sabunlu su ile ıslandırılan keçenin emmediği suyu da akıtılmış olur. Keçe ertesi gün tezgah üzerine alınarak düzden,tersten,enden ve boydan olmak üzere farklı şekillerde katlanarak bir süre yuvarlama yapılır. Sonra tezgaha açılan keçeye tokaçla vurularak keçenin katlama yerleri ve kenar kısımları düzeltilir.Keçe sırığa sarılır,yaklaşık on dakika sırık ile keçe tezgah üzerinde yuvarlanıp açılır.Tokaç ile vurularak düzeltilen keçe şekline uygun bir şekilde asılarak kuruması için açık havaya çıkarılır.Havanın sıcaklık durumuna göre kuruma işlemi bir veya iki gün sürmektedir. Yapılan keçe türü Çoban Kepeneği ise son Tokaçlama İşleminden sonra Tokaç yardımıyla kepeneğin ön yüzünde açılacak olan kanatlar belirginleştirilir ve bıçak yardımıyla aşağıdan yukarıya bu kısımlar açılır.Makas ile ense ve yaka kısmı düzeltilir.Yeni açılan yivler el ile ovularak sertleştirilir.Böylece bu kısımlardan oluşacak açılımlar önlenmiş olur.Kepenek şekli bozulmasın diye askıya asılarak açık havada kurumaya bırakılır. Desen Oluşturmada Kullanılan Renkli Keçenin Hazırlanması: Bir teneke kutuda veya kazanda kaynatılan suyun içine istenilen renk için yün boyası atılır ve karıştırılır.Boya boza kıvamına gelince kazanın altındaki ateş azaltılarak içine renksiz keçe parçaları atılır ve kaynamaya bırakılır.Boyanın içine atılan bir avuca yakın tuz boyanın keçeye tamamen geçmesini sağlar ve yarım saate yakın boya içinde bekletilen keçeler istenen rengi alınca boyadan çıkarılır.Açık havaya çıkarılarak kurumaya bırakılır. Yapılan keçe ürünleri sanayii ve kırsal kesimin ihtiyacını gidermeye yöneliktir.Balıkesir’de yapılan sanayi keçeleri ile kepenekler Eskişehir,İzmir,Ankara, İstanbul, Kastamonu, Bilecik, Bursa ve civar ilçelere pazarlanır. OYA YAPIMI Oya; iplik,boncuk,pul gibi gereçlerle tığ,iğne,mekik,firkete ve şiş kullanılarak çeşitli tekniklerle yapılan el sanatı ürünüdür.Oyalar isimlerini hayvanlardan,bitkilerden,figürlerden ve nesnelerden alırlar.Balıkesir yöresinde yaygın olarak yapılan oya çeşitleri iğne ve boncuk oyacılığıdır. İğne oyası,iplik üzerine veya kumaş kenarına motiflerin iki veya üç boyutlu olarak genellikle tane şekillerinin yan yana dizilmesi ile oluşturulmaktadır. Balıkesir’de iğne oyacılığında en tanınmış merkez Gönen İlçesidir.Yapılan oya modellerinin başlıcaları şunlardır:Sepette gül,katlı gül,gelin yelpazesi,gelin tacı,selvi yaprağı,kollu karanfil,kabak çiçeği,zilli maşa,portakal oya,dut oya,horoz ibiği,zülem kadeh,beşli kiraz,cilveli kiraz,tül işi,kirazlı çark,dutlu biber,hercai menekşe,sinek oya.Yapılan oyalar süs,çeyiz ve hediye olarak değerlendirilir.İlçede oya yapımı kadınlar arasında yaygın olup aile ekonomisinde büyük paya sahiptir. Gönen çevresinde özel bir yeri olan oyacılığın,ilçede Salı günleri kurulan “Oya Pazarı” ve her yıl 6 Eylül Kurtuluş Etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen “Oya Festivali” ile gelişmesi ve sektörünün oluşması sağlanmıştır. AĞAÇ İŞLERİ İvrindi İlçesi Korucu Beldesi ve köylerinde daha çok gördüğümüz ağaç işleri yapımına yörede dağ köylerinde de rastlamak mümkündür. Ağaçtan yapılan eşyalar:Kaşık,oklava,kirkit,ağızlık ve bastondur.İvrindi İlçesi Korucu Beldesinde yapılan ağaç kaşıklar boyanarak süs eşyası olarak da değerlendirilmektedir. ÇÖMLEK YAPIMI Çömlek yapımı için uygun toprağın alınarak sulanıp,çiğnenmesi ve yoğrulması ardından motorlu çark üzerine konulup el ile şekil verilmesi ile oluşturulan eşyalara çömlek denilmektedir.Günümüzde İvrindi İlçesi Kayapa Beldesi’nde çömlek ürünleri desti,küp,sigara tablası,saksı ve güveç yapılmaktadır.Plastik eşyaların çıkması toprak işlerindeki talebin azalmasına sebep olmuştur. AT ARABASI YAPIMI Motorlu taşıt araçlarının çıkmasıyla önemini kaybeden at arabası yapımı yörede günümüzde yalnızca Susurluk İlçesi’nde yapılmaktadır.Ahşaptan yapılan at arabaları renkli boyalarla çeşitli manzaralar boyanarak süslenmektedir. YORGAN YAPIMI Balıkesir İlinde Yorgan Yapımı uzun yıllar öncesine dayanan bir sanat dalıdır.Teknolojinin gelişmesi,hazır çeyiz,hazır yorgan,hazır yastık sektörünün hızla ilerlemesi yorgan sanatını olumsuz etkilemiştir.Yörede yorgan ihtiyacını genelde Balıkesir Merkez’de bulunan on altı adet yorgan dükkanı karşılamaktadır.Yorganlar kullanımlarına ve isteğe bağlı olarak iki çeşit yapılmaktadır:Gündelik ve Fantezi(Model) Yorganlar.Çok emek isteyen bu el sanatında günümüzde model çeşitliliği dikkat çekmektedir.
  24. _asi_

    Balıkesir yöresel giysileri

    YÖRESEL KIYAFETLER KADIN GİYSİLERİ Baş giyiminde ilk al bez başa sarılıp uçları başın üst kısmına gelecek şekilde bağlanır.Al bez Yörüklerde ipek veya saten kumaştan olup,başın arkasına gelecek kısmı pul ve boncuklarla işlenmiştir.Kenarları yeşil şeritli boncuk,pul ve karanfillerle oyalanmıştır.Al bezin üzerine alın bezi bağlanır.Yörüklerde alın bezinde hakim renk çoğunlukla siyahtır.Bezin kenarları boncuk ve pullarla işlidir.Türkmenlerde ise al ve yeşil olmak üzere iki renk vardır.Başta öne ve arkaya gelecek olan bölümlerin ortaları ve uçları pullarla işlidir. Üst bedene göynek/gömlek giyilir.Kadın gömleklerinin boyu ayak bileğine kadar uzun,Yörüklerin yaşadığı bazı dağ köylerinde ise diz altında ön ve arka beden bütün halinde kesilir.Gömleklerin etekleri dize kadar çepeçevre kırmızı ve mavi yün iplerle işlenir.Yakası göğüse kadar açıktır.Bu açıklık düğme veya iğne ile kapatılır.Türkmenler de ise gömlek grep kumaşından yapılır.Belden başlayarak yan tarafa gelecek şekilde üçgen bir parça eklenir.Bu parçanın etek kısımları su taşı ve pullarla işlenir.Bu parçanın üst bölümünden aşağı doğru sarkan oya işleme üzerine püsküller görülür.Gömleğin altına şalvar (işlemeli don) giyilir.Şalvar pamuklu,dokuma bezden yapılan bol ağlı bir giyim parçasıdır.Donun üstüne iç etek ve en üste de üçetek giyilir.Üçetek ismi entarinin belden aşağı kısmının üç ayrı yaprak,dilim halinde yapılmasından gelir.Kutnu,telli,altı parmak,atlas benzeri kumaşlardan ve düz dokumalardan dikilir.Yaka yuvarlak kesimlidir.Ön kenarları,etekleri ve kol ağızları su taşları ile süslenmiştir.Üç eteğin arkasına kare şeklinde dokunmuş,üçgen şekilde katlanarak kullanılan arkalaç,öne çubuklu veya siyah dokumadan üzerine motifler işlenmiş önlük ve bunları bağlamada kolon (çalpara) sarılır. Kolon (çalpara) iki parmak kalınlığında yaklaşık iki metre uzunluğunda ve uçları dongurdaklı olan bir dokumadır.Dongurdaklı uçları arkalacın üzerinde sallanacak şekilde önlük üzerinden bele dolanır ve arkada düğümlenir. Üst bedene son olarak cepken giyilir.Yörede fermene,derme gibi isimler alan cepken kadife kumaştan yapılır ve sim-sarma ile motiflendirilir. Ayağa ise beyaz yünden nakışlı çorap ve karanfilli kundura,sırmalı potin,çarık,sarı edik veya göğe bakan giyilir. ERKEK GİYSİLERİ Erkek giyiminde başa beyaz veya kahverengi keçeden yapılan dal fes adı verilen fes giyilir.Yörüklerde daha çok koyu renkte olup kenarlarına yeşil şerit geçirilmiştir.Şeritin etrafı pul,boncuk ve karanfillerle süslenmiştir.Üçgen şekline getirilip üçgen tarafı sol yana gelecek şekilde dal fesin üzerine düğümlenir. Ovada yaşayanlar ise dal fes üzerine renkli,çubuklu veya siyah poşu sararlar.İnce katlanan poşu,fes ve kalpak üzerine dolanarak,üçgen tarafı sağ yana gelecek şekilde düğümlenir.Boyuna oyalı yazma üçgen şekli öne gelecek şekilde bağlanır. Üst kısıma gömlek üzerine camedan giyilir.Camedanın üzerine delme ve üzerine de kartal kanadı giyilir. Kadife,çuha veya dokumadan dikilir.Yakası “V” kesimli olup önü açıktır.Kolun sırf omuz kısmı bedene tutturulur,alt kısmı açıktır.Boyu el üzerine kadar iner.Yaka kenarı,etek ucu ve kol çevresi simli harç,kaytan ve sim telle işlenir. Alt giyimde ise dokuma bezden yapılan kısa don giyilip bel kısmına yün veya pamukla dokunmuş dikdörtgen şeklinde kuşak ve üstüne de kolon sarılır.Kuşağın üstüne de ön kısma beyaz renkte,işlemeli yağlık/gergef peşkiri üçgen veya dikdörtgen şekilde takılır. Ayak giyiminde yün çorap ve üzerine tozluk ve tozluk bağı adı verilen püsküllü bir bağ bağlanır.Ayağa siyah yemeni veya tulumbacı ayakkabısı giyilir. Dursunbey ve Bigadiç İlçelerinde erkek giyiminde çeşitli farklılıklar görülmektedir.
  25. _asi_

    Balıkesir Halk Oyunları

    HALK OYUNLARI Balıkesir Halk Oyunları zengin bir yapıya sahiptir.Yörede bulunan birçok farklı etnik grup kültür çeşitliliğini ortaya çıkarmaktadır ve bu halk oyunlarınada yansımaktadır. Genel olarak bakıldığında İlde oyunlar daire,düz çizgi ve karşılıklı geçişler şeklinde oynanmaktadır.Yöredeki oyunlar genel halk oyunları türlerinden Zeybek,Güvende,Kaşık Oyunları ve Bengi sınıfına girmektedir. Balıkesir Yöresinde Günümüzde Oynanan Başlıca Halk Oyunlarının İsimleri: Harmandalı,İkili Güvende,Toplu Güvende,Bengi,Baydan Nazmiye,Karyolamın Demiri,Akpınar,Hatçam,Azime,Bağ Yüzünün Çamları,Durnalar,Tüllek(İğde Dalı),Demirciler, Ağır Hava,Koca Arap,Kemeraltı,Doğanlar Zeybeği,Sekme,Kayalcanın Taşları(Yörük Ali),Mendili Oyaladım,Karşılama,Şerifem,Aşağı Yoldan,Tünleme,Mende,Yörük Dağı,Ninna, Suda Balık Oynuyor,Sarı Karınca,Köroğlu,Aldı Dereleri,Koybatın Dereleri,Dursunbeyin Hanları,Şıngır,Edremit Güvende,Yılanı Yılanı,Savaştepe Zeybeği,Bandırmalı Güzelim,Alay Havası,İsmailler Zeybeği,Koca Kuş,Koca Ceviz,Dada Zeybeği,Entarisi Damgalı,Oğlanın Adı Hakkı,Ergama,Sabai Güvende,Tabancalı,Kozak Dağının Çamları,İsmailli,Yanık Hatçem. Kadınların Oynadıkları Oyun Adları: Akpınar, Hatçam, Mende, Azime, Durnalar, Demirciler,Tüllek (İğde Dalı), Mendili Oyaladım,Yörük Dağı,Ninna,Suda Balık Oynuyor,Bandırmalı Güzelim,Kozak Oyunu,Entarisi Damgalı,Oğlanın Adı Hakkı,Ergama,Sarı Karınca. Kadın Oyunlarında Çalgı: Geleneksel olarak bakır tava,kazan,kaşık ve zilli maşa kullanılmaktadır. Erkeklerin Oynadıkları Oyun Adları: İkili Güvende,Toplu Güvende,Bengi,Ağır Hava,Karşılama,Koca Arap,Kemeraltı, Sekme,Kayalcanın Taşları,Şıngır,Edremit Güvende,Yılanı Yılanı,Savaştepe Zeybeği,Alay Havası,İsmailler Zeybeği,Koca Kuş,Dada Zeybeği,Doğanlar Zeybeği,Aldı Dereleri,Koybatın Dereleri,Sabai Güvende,İsmailli,Tabancalı. Erkek Oyunlarında Çalgı: Geleneksel olarak bağlama,davul,zurna veya klarnet kullanılmaktadır. Yörede oynanan başlıca oyunlar şöyledir PAMUKÇU BENGİSİ Yörede ünlü olan oyun çeşitlerinden biridir.Pamukçu Köyü ile bu oyun özdeşleşmiştir. Kelime anlamı “sonu olmayan,ebedi” olan oyunun menşeisinde cengaverlik unsuru bulunmaktadır.Benginin kendine has bir çıkış havası vardır.Asıl havadan ayrı olup gezinti şeklindedir.Bengi 8-10-12-15 kişi ile oynandığı gibi,daha fazla kişilerle de oynanır.Bengi’de beş figür vardır.Figür aralarındaki hareketler ise oyunun manasını belirler.Oyunlar daire biçiminde ve soldan sağa doğru oynanır. Pamukçu yöresinde köy düğünlerinde,bayramlarda ve eğlencelerde İkili Güvende,Toplu Güvende ve Bengi oynanmaktadır.Bengi oyunun yurt çapında tanıtımı için 1975’de Pamukçu Köyü’nde bir dernek kurulmuştur. Dernek faaliyetlerini sürdürmektedir. İKİLİ GÜVENDE Murat KARABULUT tarafından derlenen oyun köy düğünlerinde, bayramlarda, Akpınar eğlencelerinde ve sohbetlerde gençler tarafından oynanır. Sadece iki kişi tarafından oynanan bu oyun oldukça hareketlidir. Belirgin figürleri dönme ve çökmelerdir. Bu oyun boy ve kabileler arasında yapılan mücadelede, iki tarafın en güçlü savaşçılarının karşılaşmasını temsil eder. Oyuna başlamadan önce müzik eşliğinde kısa bir gezinti yapılır. Yörede bu gezintiye “ Aldırma “ , oyuna başlama haline gelmeye de “ Oyuna Alma “ denir. Baştan sona kadar çökme ve dönme figürlerinden meydana gelen oyun, hızlı tempoda yapılan seri hareketlerle sürdürülür. TÜNLEME Sevinç YAŞAR tarafından derlenen oyun bayanlar tarafından düğün ve kına gecelerinde oynanmaktadır.Daha çok Balıkesir ilinin Kepsut ilçesine bağlı Ahmet Ölen köyünde bu oyun görülmektedir. Oyun kadın ve genç kızların bakır tava ile söyledikleri türkü eşliğinde en az dört kişi veya daha fazla kişi ile kaşıkla oynanmaktadır. 1-Oyun Türküsünün Sözleri: Sevdiğim aşağıda ben yukarıda savaşam İzin ver Allah’ım yare kavuşam Sen benimsin ben seninim ey güzel. Barış, mezarların kar olmayınca Girmem evinize yar olmayınca Bu tepeden o tepeye ev olur Alem sevdiğine yanar del(i) olur. 2-Oyunun Figürleri :a)Düz Figür:Figür sağ ayakla nokta yapılarak başlar.Sağ ayak taban basarken sol ayak dizden yukarı çekilir ve sağ ayak üzerinde iki kez sekme yapılır. En son olarakta iki ayağın tabanı yere basılır.Aynı zamanda kollar baş hizasında yanda yukarıya kaldırılır. b )Geçiş Figürü:Figür sağ ayak nokta yapılarak başlar.Sağ ayak taban basarken sol ayak parmak ucu ile vücut ağırlığı yukarıya çekilir,bu hareket iki kez tekrar edilir.Daha sonra sol ayak taban basarken sağ ayak dizden yukarı çekilir ve bir kez sekme yapılır bundan sonra sağ ayak tabanı basılırken sol ayak dizden yukarı çekilir ve iki kez sekme yapılır.En son olarakta iki ayağın tabanı yere basılır.Aynı zamanda kollar baş hizasında yanda yukarıya kaldırılır. 3-Oyunda Giyim –Kuşam: 1-Başa;altta çetki üstte çember (Allı bez-Karanfilli bez ) 2-İçe;Dokumadan göynek yada dokuma olmayan fistan 3-Üstte;Kaftan ( Üçetek ) 4-Yakalık 5-Zıbın 6-Kemikli bağ 7-Şal (Arkalaç) 8-Peşkir 9-Yün çorap 4-Oyunda Aksesuar- Kaşık.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.