-
İçerik Sayısı
2.917 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
_asi_ tarafından postalanan herşey
-
İznik Muzesi Sultan I.Murad’ın annesi Nilüfer Hatun’un adına, 1388 yılında İmarethane olarak yapılan Nilüfer Hatun İmareti, ters T planlı, XIV.yüzyıl Osmanlı mimarisi örneklerindendir. 1960 yılında müze olarak ziyarete açılmıştır. Günümüzde müze olarak kullanılan yapı, kubbe ve tonoz kemerlerin örttüğü revakla başlar. Kitabeli bir kapıdan kubbeyle örtülü ana mekana girilmektedir. Ana bölümden üzerleri kubbeyle örtülü yan mekanlara geçilen yapıda Bizans dönemine özgü zengin ve renkli bir taş ve tuğla işçiliği dikkati çekmektedir. Müzede İznik ve çevresinden toplanan eserler sergilenmektedir. Arkeoloji bölümünde; Prehistorik, Helenistik, Roma,Bizans dönemleri taş, cam eserler, takılar, kandiller, koku şişeleri, sikkeler, Etnoğrafya bölümünde; XI.yüzyıla ait İznik seramik ve çinileri, tütün, para, saat keseleri, yazı takımları sergilenmektedir. Müze bahçesinde çeşitli dönemlere ait sütun başlıkları, lahitler, kabarmalar, korkuluk levhaları, steller, yazıtlar, çörtenler, kuyu bilezikleri ve İslâmi mezar taşları sergilenmektedir. İznik Müzesi´nde, tiyatro ve diğer arkeolojik kazılardan çıkarılan 2000´i aşkın arkeolojik eser, 300 sikke, 500 İznik çinisi ve seramiği ile 150 adet etnoğrafik eser sergilenmektedir.
-
Turk İslam Eserleri Muzesi Yeşil Medrese içerisindedir. İlk Osmanlı medreselerinden Yeşil Medrese (Sultaniye Medresesi) 1414-1424 yıllarında Hacı İvaz Paşa’nın yaptığı yeşil Külliye’nin bölümlerindendir. Medresenin planı Anadolu Selçuklularının açık avlulu (eyvanlı) medreselerini andırmakta olup, yapımında moloz, kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Avluyu çeviren sivri kemerli revaklardaki sütun ve sütun başlıklarının bir kısmı Bizans dönemine aittir. Revakların arkasında aynalı tonoz ile örtülü 13 medrese odası ve iki yan eyvan bulunmaktadır. Kubbe sekiz köşeli prizmatik Türk üçgenleri ile kaplı kasnak üzerine oturtulmuştur. Mozaik çini ve renkli sırlarla bezeli Yeşil medrese’de MS.X. ve XX.yüzyıl arasında Anadolu Türk İslâm sanatına ait eserler ve MS.VII.yüzyıldan Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar kullanılan İslami sikkeler sergilenmektedir. Ayrıca Osmanlı dönemi ahşap eserleri, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerine ait çini ve seramikler, Türk-İslâm maden sanatı örnekleri, silahlar ve etnoğrafik eserler sergilenmektedir. İbn Hilâl İbn el-Bavvab’ın 365H./975M. tarihli dua kitabı, XIII.yüzyıl Beylikler dönemine ait tezhipli Bakara Suresi, Memlûk Sultanı Berkok’un Sultan Yıldırım Beyazıt’a hediyesi olan Kuran-ı Kerim, Sultan II.Mehmet’in ve III.Mehmet’in fermanları, Şeyh Hamdullah, Hafız Osman gibi büyük ustaların hatlarından örnekler de müzenin koleksiyonları arasında yer almaktadır. Medresenin bahçesinde ise XV.yüzyıldan XIX.yüzyıla kadar olan dönemlere tarihlendirilen Bursa mezar taşlarından örnekler ile taş kitabeler sergilenmektedir.
-
Osmanlı Evi Muzesi Bursa’nın en eski ve en güzel evlerinden olan bu evin yerinde II.Murad’a ait bir köşkün bulunduğu sanılmaktadır. Bugünkü ev, dış görünümü ve iç mekanı, planı ve süslemeleri ile XVII.yüzyıl mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Onarımlar sonrası özellikle cephesi orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Bahçe içerisindeki yapının iki kat planı da aynıdır. Bahçeye açılan eyvanlı bir sofası ile bu sofaya açılan iki odası vardır. Alt kattaki odalar alçak tavanlı olup, kışlık odalardır. Üst katta yer alan baş oda, kalem işi süslemeli ahşap dolapları, geometrik dekorlu ahşap tavanı ve altıgen tavan göbeği ile eski süslemeleri orijinal halinde korunmuştur. Ahşap dolabın kapakları natüralist çiçek motifleriyle ve iki servi arasında bir kaide üzerinde yükselen saksıdan çıkan çiçek motifleri ile bezenmiştir.
-
Mudanya Mutareke Evi Muzesi XIX.yüzyıl sonlarında Rus asıllı Aleksander Ganyanof’ ait olan, Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı bina, Mudanyalu iş adamı Hayri İpar tarafından satın alınarak 1937’de müze olarak açılmış, 1959’da da Kültür Bakanlığı’na devredilmiştir. Bina, XIX. yüzyıl sonunda yapılmış bir Osmanlı evidir. İki katı ziyarete açıktır. İlk katta mütarekenin imzalandığı salon ve çalışma odaları, üst katta İsmet İnönü ile Asım Gündüz Paşa´nın yatak odaları bulunmaktadır. Müzede mütareke dönemi eşyaları ve dönemin fotoğraf ve belgeleri sergilenmektedir
-
ATATÜRK MÜZESİ Çekirge Caddesi üzerindeki Atatürk Müzesi, XIX. yüzyıl sonlarında yapılmış bir köşk olup, Atatürk´ün Bursa´ya 20-24 Ocak 1923’te ikinci gelişlerinde Bursa Belediyesince sahibinden satın alınarak Atatürk´e hediye edilmiştir. 1938’de de Atatürk tarafından Bursa belediyesi’ne hibe edilen ve 1968’de Kültür Bakanlığı’na devredilen bu köşk, 29 Ekim 1973’te, Cumhuriyet´in 50. yılında müzeye dönüştürülerek ziyarete açılmıştır. Birinci katta kabul salonu ile buraya açılan dinlenme odası, ikinci katta ise yatak ve çalışma odaları olan köşkte, Atatürk’ün burada kaldığı sürede kullandığı eşyalar sergilenmektedir. Köşk, Bursa´daki sivil mimari örneklerinin en önemlilerinden biridir.
-
CAMİLER Umur Bey Camisi (Osmangazi) Bursa, Umur Bey Mahallesi, Kapıcı Caddesi’nde bulunan Umur Bey Camisi Sultan II.Murad döneminde Timurtaş Paşa’nın oğlu Umur Bey yaptırmıştır. Caminin giriş kapısının sağında ve solundaki duvarlara vakfiyesi yazılmıştır. Bu vakfiyede Umur Bey’in caminin yakınında yaptırdığı hamamı, Tuz Pazarında hanı, Bursa’da bulunan bütün malı mülkü, İnegöl ‘deki değirmeni ve tarlalarının bu camiye vakfettiği yazılıdır. XV.yüzyıl yapısı olan cami büyük bir avlunun içerisinde ve birbirlerinden 2.20 m.lik açıklıkta bulunan 8.18 x 8.10 m. ve 634 x6.60 m. ölçülerinde iki bölüm halindedir.Asıl ibadet yeri ile dört mermer sütunlu revak kısmından meydana gelmiştir. Bu yapının tamamı ahşap çatı ile örtülmüştür. İbadet mekanına basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Bu kapının üzerinde küçük bir kubbecik bulunmaktadır. Bu kapının her iki yanında ikişer pencere, güney batı duvarlarında da sivri kemer alınlıklı sekiz penceresi bulunmaktadır. Mihrabın iki yanında birer sütuncuk, üzerinde de beş sıra halinde mukarnas dizisi vardır. Ekrem Hakkı Ayverdi, ibadet mekanının sağındaki minare ile birlikte 8.00 x 8.00 m. ölçüsünde olduğunu ve öndeki kısmın sonradan eklendiğini ileri sürmektedir.Caminin batısındaki minareye son cemaat yerindeki bir kapıdan çıkılmaktadır. Minare kaidesi sekizgen olup bunun üzerinde silindirik tuğla gövde bulunmaktadır Pir Emir Camisi (Osmangazi) Bursa, Işıklar Askeri Lisesi’nin yakınındaki Pir Emir Sultan Camisini XVI.yüzyılın başlarında Pir Emir Sultan Mehmet yaptırmıştır. Dikdörtgen planlı, 10.35 x 10.98 m. ölçüsündeki cami tek kubbeli ibadet mekanı ile kuzey yönünde 5.17 x10.70 m. ölçüsünde buna eklenen bir son cemaat yerinden meydana gelmiştir. Son cemaat yeri ortadaki iki ayak yanlarda birer pencereli üç bölümlüdür. Bu bölümlerden ortadaki daha dar olup üzeri tonoz iki yanlardakiler de ayna tonozla örtülüdür. Buradaki kemerler Bursa kemerli olup duvarları üç sıra tuğla bir sıra kesme taş dizisinden meydana gelmiştir. İbadet mekanına son cemaat yerinden mukarnaslı bir kapıdan girilmektedir. İbadet mekanı köşelerdeki üçgenlerin taşıdığı, dıştan sekiz kasnaklı merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. İçeride alt sırada sekiz, üst sırada altı, kubbe kasnağında da dört sivri kemerli pencere ile içerisi aydınlatılmıştır. Mihrap beş köşeli olup 0.65 m derinliğinde, 1.45 m. genişliğindedir.İki yanında stalaktitli sütuncuklar yedi sıralı mukarnaslarla bezenmiştir. Caminin beden duvarları üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş ve bunların aralarında dikey tuğla dizisiyle örülmüştür. Caminin beden duvarlarına bitişik olan minareye ibadet alanının kuzey batı köşesindeki kapıdan çıkılmaktadır. Altı köşeli, dışa çıkıntılı bir kaide üzerindeki minare gövdesi silindirik şekilde tuğladandır. Ancak bu minare yakın tarihlerde yapılmıştır. Simkeş Camisi (Osmangazi) Bursa Atatürk Caddesinde, Tuz Pazarı yakınındaki Simkeş Camisi’nin kitabesi günümüze ulaşmadığından ve vakıf kayıtlarında da bu konuda yeterli bir bilgiye rastlanmadığından ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir.Yapı üslubundan XV.yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır. Cami dikdörtgen planlı olup 7.00 x 7.35 m. ölçüsünde ibadet yeri ile 2.55 x 6.68 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yeri dört ayak ve bunları birbirine bağlayan Bursa kemerleri ile üç bölüme ayrılmıştır. Bu bölümlerin üzeri ayna tonozlarla örtülmüştür. İbadet mekanını örten kubbe dıştan sekizgen kasnaklı olup kubbeye geçiş Türk üçgenlerinin yardımıyla olmuştur. İbadet mekanı kubbeli,son cemaat yeri de ayna tonozla örtülüdür. Sonraki dönemlerde üzeri çatı ile örtülmüştür.İbadet mekanın doğu ve batı duvarlarında birer pencere açılmıştır.Mihrap dikdörtgen çerçeve içersinde sivri kemerli ve oldukça sadedir. 1960 yıllarına kadar şahıs malı olan, son cemaat yerine odalar yapılan ve ibadet yeri de depo olarak kullanılan yapı kamulaştırılmış ve l970’li yıllarda ibadete açılmıştır. Şeyh Paşa Camisi (Dibekli Cami) (Osmangazi) Bursa Hisar semtinde, Şahin Sokak’ta bulunan Şeyh Paşa Camisi’nin kapı kitabesinden öğrenildiğine göre Şeyh Paşa bin Şehabüddin bir Bayezit tarafından 1439 yılında yaptırılmıştır. Sülüs yazı ile yazılmış 0.50 x 0.56 m. ölçüsündeki kitabe: Emere bi imareti haze’i mescide ve binalhi el-ab dü’l- muhtaç ila rahmetillahi ve gufranihi Şeyh Paşa Bin Beyazıd fi eyyami devletis-sultani’l-azam mevla müluki’l arab ve’l-acem maliki Ritabi’l-ümem fatihi’i bilad nasıru’l-ibade-s-sultan ibni-s-sultan bin es-sultan Murad Han halledallahü sultanehu ve evzaha alela lemine bürhanehu fi şevval isna ve erbaine ve semane mie “Bu mescidin imar ve binasını Arap ve Acem’in hükümdarlarının efendisi ümmetlerin sahubu şehirler fetheden insanlara yardım eden Sultan oğlu Sultan,Sultan Murad (Allah saltanatını daim etsin,alemlere delilini açık kılsın) zamanında Allahın rahmetine muhtaç kul olan Bayezid oğlu Şeyh Paşa Şehabeddin emretti 842 yılı Şevval ayı “ (l339) Cami, 7.00 x7.10 m. ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Buna 4.80 x8.58 m. ölçüsünde bir son cemaat yeri eklenmiştir. Kesme taş ve tuğladan yapılan duvarlarda üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş kullanılmıştır Üftade Camisi (Osmangazi) Bursa, Pınarbaşı semti yamaçlarında bulunan Üftade Camisi’ni Üftade Mehmed Muhiddin XVI.yüzyılın sonlarına göre yaptırmıştır. Cami günümüze orijinal şekli ile gelememiştir. Kazım Baykal “Bursa ve Anıtları” kitabında buradan minare ve kubbesi yıkılmış bir cami olarak söz etmektedir. Bugün ahşap çatılı bir camidir.Buradan da ilk yapılışında kubbeli olduğu anlaşılmaktadır. Son cemaat yeri ile ibadet mekanı aynı çatı altındadır. Cami 9.90 x 9.75 m. ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Camiye doğu yönündeki bir kapıdan girilmektedir.İbadet mekanının üzerini örten tavan geometrik motiflerle bezenmiştir. İbadet mekanının kuzey ve doğu duvarlarındaki altlı üstlü pencerelerle aydınlatılmıştır. Cami 1975-1977 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır. Veled-i Habib (Eminiye Dergâhı) Camisi (Osmangazi) Bursa İnebey Caddesi’nin Maskem yokuşu ile birleştiği yerde bulunan bu camiyi Fatih Sultan Mehmet döneminde Habiboğlu Hacı Şücâ yaptırmıştır. Caminin avlu kapısı üzerinde 0.74x0.55 m. ölçüsünde talik yazılı mermer bir kitabesi bulunmaktadır: Hüve’l-hayyü’l-bâki Bani’in hankâh-ı tecelligâh-ı nakşi bendi kutb Ül ârifin gavsü’l-vâsilin bahl-i siyadet ve gülbağı Şerafet Hoca Emin Efendi kuddise sirruhu’s sermeddiy. Bu kitabeden ve kaynaklardan öğrenildiğine göre 1801 yılında Hoca Mehmet Emin Efendi yanındaki konakla birlikte bir de kütüphane ekleyerek bu camiyi Nakşibendi dergâhına dönüştürmüştür. Dargâhların kapatılmasından sonra kendi haline terk edilen bu cami 1969 yılında onarılarak ibadete açılmıştır. İbadet mekanı 8.80x8.80 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri Türk üçgenlerinin yardımı ile ana duvarların üzerine örtülen bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin duvarları iki sıra tuğla, kesme taş ve bunların aralarına dikey tuğla konularak örülmüştür. Cami, giriş, mihrap ve iki yan duvarında ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Pencerelerin ve kubbenin çevresi Geç Osmanlı dönemine ait kalem işleri ile süslenmişse de bunların çoğu üzerleri boyandığından kaybolmuştur. Caminin kuzeydoğu köşesinde, kapısı ibadet mekanına açılan minaresi bulunmaktadır. Sekizgen gövdeli minarenin şerefesi altında stalaktitler bulunmaktadır. Veled-i Yaniç Mescidi (Osmangazi) Bursa Hisar semtinde, Lala Şahin Paşa Medresesi yakınında Zindan Kapı Sokağı’ndadır. Kitabesinden öğrenildiğine göre Yaniçoğlu Hacı Harüddin oğlu Mahmut Çelebi tarafından 1440 tarihinde yapılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki mermerden nesih yazılı 0.70x0.40 m. ölçüsünde dört satırlık kitabesi bulunmaktadır: “Bu mübarek mescidi Mehmed Han oğlu Sultan Murad zamanında Yaniçoğlu Hacı Hayrüddin oğlu Hacı Mahmut Çelebi imar etti. Allah hepsini affetsin. H.844 sefer ayında hayır ve başarı ile bitirdi”. Mescidin önünde 3.46 m. genişliğinde tek kemerli kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Mescidin ibadet mekanı 6.48x6.76 m. ölçüsündedir. Üzeri tek kubbe ile örtülüdür.Kubbe dıştan sekizgen kasnaklı olup, içeriden baklava motifli kuşak ve duvarlar üzerinden kubbe yükselmektedir. Caminin minaresi bulunduğu sokağın karşısındaki çeşmenin üzerinde bulunmaktadır. Beş basamakla çıkılan, dört yığma ayak, yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış olarak küçük kule minareyi taşımaktadır. Mescidin avlusunda Veled-i Yağniç’in mezarı bulunmaktadır. Yerkapı (Kara Ali Camisi) Camisi (Osmangazi) Bursa Yerkapı ile Üftade Sokağı’nın kesiştiği yerde bulunmaktadır. Bu cami, Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin kumandanlarından Timurtaş Paşa’nın babası Kara Ali tarafından yaptırılmıştır. İbadet mekanı 8.00x8.00 m. ölçüsünde kare planlı olup, bunun doğu yönüne 5.00 m. derinliğinde ahşap tavanlı bir son cemaat yeri eklenmiştir. Bu son cemaat yeri kuzey ve güney duvarlarının bir devamı şeklindedir. İbadet mekanını örten kubbe dıştan sekizgen kasnaklıdır. İçeriden de Türk üçgenlerinin yardımı ile ana duvarlarının üzerine oturmaktadır. Dikdörtgen bir çerçeve içerisindeki mihrap mukarnas dizileri ile bezenmiştir. Duvarları moloz taş ve tuğla ile örülmüştür. Cami 1854 depreminde yıkılmış ve sonra onarılmıştır. Uzun süre depo olarak kullanılan bu yapı, Bursa Eski eserleri Sevenler Derneği tarafından 1967 yılında orijinaline uygun olarak onarılmıştır. Hacı Ali Paşa Camisi (Gemlik) Gemlik Armutlu’da bulunan Hacı Ali Paşa Camisi’nin Orhan gazi döneminde yaptırıldığı halk arasında söylenmekte ise de Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde bununla ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır. Cami kuzey-güney doğrultusunda, dikdörtgen planlıdır. Ayrıca kuzeyine de bir son cemaat yeri eklenmiştir. Ahşap çatı ile örtülü caminin güney duvarında yedi cepheli mihrap nişi ve iki yanında da birer pencere bulunmaktadır. Ayrıca batı duvarında iki sıra halinde dışa açılan üç pencere ile içerisi aydınlatılmıştır. Caminin en önemli yeri ahşap hariminin tavanıdır. Bu tavan baklavalı motiflerle bezenmiştir. İbadet mekanının kuzey köşesindeki bir kapıdan caminin orijinal minaresine çıkılmaktadır. Çokgen kaideli minare taş ve tuğladan yapılmıştır. Yıldırım Camisi (Cuma Camisi-Yukarı Cami-Kurşunlu Cami) (İnegöl) İnegöl Kurşunlu Köyü’ndeki bu caminin kitabesi bulunmadığından banisi konusunda bazı tereddütler bulunmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde bulunan “Hançerli Fatma Sultan Cami-i Şerifi Vakfı” 1543-1544 tarihli vakfiyenin bu camiye ait olduğu belirtilmiştir. Ali Saim Ülgen bu camiyi mimari özelliklerinden ötürü Sultan I.Murat (1362-1389) veya Yıldırım Beyazıt (1389-1402) dönemine tarihlendirmektedir. Prof.Dr.Semavi Eyice de Yıldırım Beyazıt dönemine ait olduğu kanısındadır. Cami kuzey-güney doğrultusunda, dikdörtgen planlı, üzeri tonozla örtülü üç bölümlü bir mekan ve bunun sonunda da kubbe ile örtülü ibadet mekanı bulunmaktadır. Bu plan düzenine göre yapı ters T veya yan mekanlı tabhaneler grubuna girmektedir. İbadet mekanının güney duvarında beş cepheli bir mihrap nişi, bunun iki yanında birer dikdörtgen niş ve batısında da minberi yer almaktadır. Doğu ve batı duvarlarında ikişer penceresi vardır. Caminin giriş kapısının batısında silindirik gövdeli, tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Yapı bütünüyle moloz taştan yapılmıştır. Ancak pencere alınlıkları, kemerleri ve minare gövdesi tuğladandır. Günümüzde bu caminin duvarları sıvanmış, orijinal kalem işleri kaybolmuş, kubbelere yazı ve bitkisel motiflerden oluşan yeni bir bezeme yapılmıştır. Karaca Bey Camisi (Kurşunlu Camisi-İmaret Camisi) (Karacabey) Karaca Bey camisi’nin kitabesinden bu yapıyı Fatih Sultan Mehmet döneminde Karaca bey’in 1456-1457 yıllarında yaptırdığı öğrenilmektedir. Cami, yan mekanlı, ters T planlı zaviyeli camiler grubundandır. Caminin son cemaat yerinden sonra peş peşe sıralanmış iki kubbeli mekan ile onların yanındaki yine kubbeli iki yan kanattan meydana gelmiştir. Son cemaat yeri altı sütunun taşıdığı ve birbirleri ile cami duvarına bağlantılı kemerlerin oluşturduğu üzerleri kubbeli beş bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan ortadaki bölüm girişi belirttiğinden daha gösterişlidir. Çok renkli taş ve mermer işçiliği burada uygulanmıştır. Caminin girişi iki renkli taşlarla, palmet motifleri ile şekillendirilmiştir. İbadet mekanının ilk bölümü kare planlı olup, üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Diğer ibadet bölümünden sivri bir kemerle ayrılmaktadır. Bu bölüm de pandantifli ve kubbelidir. Burada bulunan mihrap, beş cephelidir. Mihrabın iki yanında birer, iki yan kenarında da ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. İki yan kanatlar ile son cemaat yeri arasında bir dehliz bulunmaktadır. Bu dehlizin sağına da minare yerleştirilmiştir. Buradaki yan mekanlar altlı üstlü ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Minare kübik kaideli, silindirik gövdeli, taştan ve tek şerefelidir. Caminin bütününde iki sıra tuğla ve bir sıra taş örgü görülmektedir. Kumbetli Cami (Dunbekli Cami) (Karacabey) Bu caminin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivindeki vakıf kayıtlarında da bunu belirten bir belgeye rastlanmamıştır. Cami, doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı olup, kuzeyinde ona bitişik yan mekan ve batısında da bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yeri kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Güney duvarında bir pencere, batı duvarında bir giriş ve iki yanında da ikişer pencere bulunmaktadır. İbadet mekanına iki sütunla girilmektedir. Üzeri Türk üçgenleri ile oluşturulan merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Yarım yuvarlak olan mihrap nişinin iki yanında ve güney kenarındaki iki sıra halinde, ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Güney duvarının batı köşesine minber, doğu köşesine de vaiz kürsüsü yerleştirilmiştir. Caminin yanındaki yan mekanın ortasında ikisi duvara bitişik üç paye bulunmaktadır. Yan mekanların kuzey cephesinde üstteki iki mazgal penceresi dışında başka bir aydınlatmaya rastlanmamaktadır. Caminin içerisi, batı ve kuzey cepheleri sıvalıdır. Yan mekanın doğu cephesi kaba moloz taş, tuğla ve devşirme mermerlerden örülmüştür. Ulu Cami (Karacabey) Ulu Cami’nin içerisinde 69x83 cm. ölçüsündeki iki satırlı mermer kitabesinde, caminin banisinin ismi bulunmamaktadır. Ebcet hesabına göre de bu cami 1475-1476 yıllarında yaptırılmıştır. Ancak, Ekrem Hakkı Ayverdi’ye göre bu cami Sultan I.Murad Hüdavendigâr (1362-1389) vakfındandır. Cami, Sultan I.Abdülhamid (1774-1789) döneminde onarılmıştır. Yunan işgali sırasında yanmış, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından da 1964 yılında onarılmıştır. Cami, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Kuzeyinde doğu-batı yönünde bir son cemaat yeri yapıya enlemesine eklenmiştir. Doğu cephesinde ise, ibadet mekanı ile son cemaat yerini ayıran duvarın yanında altıgen minare kaidesi görülmektedir. Kuzey duvarındaki bir kapıdan ibadet mekanına girilmektedir. İbadet mekanında yarım yuvarlak mihrap nişi, güney duvarının ekseninde bulunmaktadır. İbadet mekanı doğu ve batı duvarlarında birbirlerine simetrik üçerden altı, güney duvarında da yine birbirlerine simetrik ikişerden dört, kuzey duvarında da iki pencere ile aydınlatılmıştır. İbadet mekanı kuzey, doğu ve batısında U planlı bir mahfil ile çevrelenmiştir. Caminin son cemaat yeri ile ibadet mekanı düz tavanlıdır. Caminin doğu cephesinde bulunan minare kaidesi altıgen olup, bunun üzerinde pahlı pabuç ve onaltıgen gövdeli, tek şerefeli minaresi yerleştirilmiştir. Orijinal kaide dışında bu minare 1962 yılında yenilenmiştir. Yapı iki sıra moloz taş, iki sıra tuğla ile örülmüştür. Ekrem Hakkı Ayverdi bu caminin daha alçak iken, sonradan yükseltildiğini ileri sürmektedir. Buna göre caminin bugünkü şekli Sultan I.Abdülhamid dönemine aittir. Hasan Bey Camisi (Hasan Mısrî Bey Camisi) (Mudanya) Hasan bey Camisi’nin kuzey cephesindeki giriş kapısı üzerindeki dokuz satırlık kitabesinden caminin Hasan Bey tarafından 1652-1653 yıllarında yaptırıldığı öğrenilmektedir. Cami içerisindeki bir diğer kitabeden de Mirliva-i Mısır Hasan bey ismi yazılıdır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki vakıf kaydına göre de Hasan Mısri Bey tarafından yapıldığı belirtilmiştir. Cami, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Ayrıca cami kuzey ve doğudan L biçimli düz tavanlı bir son cemaat yeri ile çevrilmiştir. Batı cephesinin kuzeyinde son cemaat yeri ile ibadet mekanının birleştiği yere de kare kaideli minaresi yerleştirilmiştir. İbadet mekanına kuzey cephenin ortasındaki bir kapıdan girilmektedir. İbadet mekanının güney duvarı ortasında yedi köşeli bir mihrap bulunmaktadır. Mihrabın iki yanında altlı üstlü ikişer, doğu duvarında beş alt, batı duvarı ile kuzey köşelerinde de daha geniş birer pencere vardır. İbadet mekanının üzeri kaplama tekniğinde yapılmış bir tavanla örtülmüştür. Bu tavanın üzerinde ve mihrap nişinde de çeşitli bitkisel motifler bulunmaktadır. Pencerelerin ahşap çerçevelerinde yine kalem işleri görülmektedir. Bunlar yeşil zemin üzerine kırmızı renkte karanfiller, laleler ve kıvrık dallar ile hançer yapraklarıdır. Caminin kuzey cephesinin batısında yer alan taş kaideli minare gövdesi silindirik ve tek şerefeli olup, tuğladan yapılmıştır. Lala Şahin Paşa Kulliyesi (Mustafakemalpaşa) Mustafakemalpaşa’daki Kirmasti Çayı’nın yanında yer alan külliyeden minare, türbe ve medrese kalıntısı günümüze gelebilmiştir. Lala Şahin Paşa’nın 1384 tarihli vakfiyesinde Kirmasti’de (Mustafakemalpaşa) bir cami ve karşısında zaviye yaptığını belirtmiştir. Bu vakfiyede lala Şahin paşa’nın Bursa’daki medresesi belirtmişse de Mustafakemalpaşa’daki medreseden söz edilmemiştir. Günümüzde türbenin kuzeydoğusunda ne zaman yıkıldığı bilinmeyen caminin minaresi, güneydoğusunda da medresesi bulunmaktadır. Bu yapının kitabesi olmadığından kesin bir tarih verilememektedir. Bununla beraber Ekrem Hakkı Ayverdi bu yapıların Orhan Gazi döneminde (1324-1362) yapıldığını ileri sürmektedir. Bu külliye, Mustafakemalpaşa civarındaki bir kalenin yakınında olan Yalak Abad Savaşı sırasında elde edilen ganimetle yapılmıştır. 1787 tarihli bir kadı siciline göre caminin duvarlarının 1.14 m. kalınlığında ve 6.82 m. yüksekliğinde ve 12 penceresinin olduğu yazılıdır. Günümüze gelen minare kaidesinde bulunan kitabeye göre 1823 tarihinde onarılmıştır. Ekrem Hakkı Ayverdi’ye göre yalnızca minare gövdesi onarılmış kaidesi eskiden kalmadır. Bu minarenin evvelce Kirmasti Çayı’nın kenarında olduğu, sonradan yerinin değiştirildiği ileri sürülmüştür. Minare köşeli taş kaideli, silindirik gövdelidir. Kaidesi bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla ile örülmüştür. Gövde kısmı tuğladandır. Ayrıca kaidede yer yer devşirme parçalardan da yararlanılmıştır. Şeyh Muftu Camisi (Mustafakemalpaşa) Şeyh Müftü Camisi’nin giriş kapısı üzerinde yer alan üç satırlık mermer kitabesinde bu caminin Naip Şefik Bey’in yardımı ile 1894-1895 yılında yapıldığı yazılıdır. Cami kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, sonraki dönemde kuzey yönüne bir son cemaat yeri eklenmiştir. Batı cephesinin kuzey köşesine de minare yerleştirilmiştir. İbadet mekanının ortasında dört sütunun taşıdığı bir kubbe, bunun dışında kalanlar da ahşap çatı ile örtülüdür. Güney duvarı ekseninde bulunan mihrap beş cepheli olup, iki yanına simetrik üçer pencere açılmıştır. Güney, doğu ve batıdaki pencereler sivri kemerli, dışa doğru daralmaktadır. Ayrıca kuzey duvarındaki giriş kapısı yanında da iki pencere görülmektedir. Batı cephesinin güneyinde yer alan minare kare kaideli, kesme taştan, silindirik gövdeli ve tek şerefelidir. Cami moloz taş ve tuğladan yapılmış, köşelerde kesme taş kullanılmıştır. Caminin içerisinde bezeme olarak kıvrık dal, rûmi ve hatayilerden meydana gelen kalem işleri bulunmaktadır. Ayrıca ahşap tavanda da geometrik süslemeler görülmektedir. Caminin yanında Şeyh Müftü’nün türbesi bulunmaktadır. Harmancık Merkez Camisi (Hacı Osman Alan Mescidi) (Orhaneli) Orhaneli Harmancık bucağındaki bu caminin minare kaidesi üzerindeki bir kitabeden 1904 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir. Caminin banisi bilinmemekle beraber bu kitabede yalnızca ustaların ismine yer verilmiştir. Cami kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, üzeri çatı ile kapatılmıştır. Güney duvarının ortasında yarım yuvarlak mihrap nişi bulunmaktadır. Caminin doğu ve batı duvarlarında yaklaşık eşit ölçülerde ve eşit aralıklarda pencereler sıralanmıştır. Doğu duvarında 7, batı duvarında da 5 pencere bulunmaktadır. Batı duvarındaki ikinci pencerenin yerine de minare kapısı açılmıştır. Ayrıca kuzey duvarındaki giriş kapısının yanında iki pencere vardır. Caminin son cemaat yeri ile ibadet mekanı arasında seviye farkı bulunmakta ve bu yüzden buraya basamakla çıkılmaktadır. İbadet mekanının güneyinde, köşede vaiz kürsüsü ve minberi bulunmaktadır. Kare kaideli minare caminin batı cephesine bitişiktir. Tahtalı Köyu Camisi (Nilufer) Nilüfer ilçesi Tahtalı Köyü’ndeki bu caminin eski minare kaidesinden kalma beş satırlık mermer kitabesinde minarenin 1855-1856 yılında Halil Ağa tarafından yaptırıldığı belirtilmiştir. Bunun dışında caminin yapımı ve banisi hakkında da bir bilgi bulunmamaktadır. Minare kitabesi; Şâd ola Hazret-i ol rûh-ı Bilal-i Habeşi Hams evkâtda şehâdetle okundukça ez3an Buyturub hakk-ı müezzinde hadis-i fahr-i rusül Didi etvâl görünür nâsa o yevmu’l-miân Rûh-ı pâkine salât ile selâm it şeb (ü) rûz Mahzar-ı ‘afv (Ü) şefâat olasın ande hemân O kerem kânı Halil Ağa olubdur bâni Sayini hayra muvaffak ide dâim Mennân ……. Söyle dua tarz-ı mücevher târih Tanrıyâ sakla hatâdan bu menârı elân 1272 (1855-56). Gölyazı Köyu Camisi (Nilufer) Nilüfer ilçesinin Gölyazı Köyü’ndeki bu caminin kitabesi bulunmamaktadır. Ancak Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde Gölyazı’daki bir camiye ait vakıf kaydı bulunmaktadır. Cami bilinmeyen bir tarihte doğuya doğru genişletilmiş ve buraya sonradan iki katlı bir son cemaat yeri eklenmiştir. Doğu-batı yönündeki dikdörtgen planlı ibadet mekanı, doğu duvarında iki, batı ve güney duvarında da üçer pencere ile aydınlatılmıştır. Güney duvarına beş cepheli mihrap yerleştirilmiştir. Bu bölümün doğusunda beş cepheli minare bulunmaktadır. İbadet mekanının üzeri düz bir tavanla örtülmüştür.Cami mimari yönden bir özellik taşımamaktadır Babasultan Camisi (Kestel) Kestel Babasultan Köyü’ndeki Babasultan Camisi, Geyikli Baba Camisi ismi ile de tanınmaktadır. Caminin yanında ayrıca türbe ve hamam da bulunmaktadır. Osmanlı kaynaklarına göre bu cami ve türbenin banisi Orhan Gazi’dir (1324-1362). Aşıkpaşazade tarihi Orhan Gazi’nin Geyikli Baba ismi ile tanınan bir dervişin üzerine kubbe, yanına tekke ve bir de mescit yaptırdığını yazmaktadır. XVI.yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Neşrî de Orhan Gazi’nin bu derviş öldükten sonra türbe, dergâh ve bir de cami yaptırdığını belirtmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki bir vakıf kaydı Geyikli Baba’nın Bursa’nın fethi sırasında İnegöl’de Keşiş Dağı (Uludağ) yöresine yerleştiğini belirtmektedir. Asıl ismi bilinmeyen bu derviş, Baba İlyas’ın müritlerinden olup, Osman Gazi’nin yakın dostluğunu kazanmış ve bu arada da Orhan Gazi ile de tanışmıştır. Baba Sultan Camisi, iki ayrı mekandan yapılmış olup, bunlardan batıdaki bölüm XIX.yüzyılın sonlarına aittir. Cami ve türbe Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 1958’de Bursa Eski Eserleri sevenler Kurumu tarafından da 1963-1964 yıllarında onarılmıştır. Caminin doğudaki bölümü kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Kuzeyindeki son cemaat yeri iki yuvarlak kemerle üç bölüme ayrılmış ve bunların üzeri aynalı tonozlarla örtülmüştür. İbadet mekanı kare planlı olup, üzeri Türk üçgenlerinin taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Güney duvarının ortasında yarım yuvarlak mihrap ve ona simetrik iki altlık ve iki üstlük pencere bulunmaktadır. Ayrıca doğu duvarının güneyinde biri altlık ve biri üstlük olmak üzere birer; kuzeyinde de türbeye açılan bir pencere bulunmaktadır. Bu bölüm 4.74 m. genişliğindeki yarım yuvarlak bir kemerle batı mekanına bağlanmıştır. Batı bölümünün kuzey duvarında yuvarlak kemerli giriş kapısı, güney duvarı ekseninde de yarım yuvarlak mihrap nişi bulunmaktadır. Burası da güney ve kuzeyinde iki, batısında da dört pencere ile aydınlatılmıştır. Doğu mekanı ile türbe arasına minare yerleştirilmiştir. Bu minare silindirik gövdeli ve tek şerefelidir. Cami tuğla ve taştan yapılmış olup, iki sıra tuğla ve bir sıra taş dizisi peş peşe kullanılmıştır. Ayrıca kapı ve pencerelerin kemerleri de tuğladandır. Yapının üzeri kırma bir çatı ile örtülmüştür. Vani Mehmet Efendi Camisi (Kestel) Kestel’deki Vani Mehmet Efendi Camisi, kuzeydeki giriş kapısı üzerinde bulunan dört satırlık mermer kitabeden Şeyh Mehmet Vani tarafından 1673-1674 yıllarında yaptırıldığı öğrenilmektedir. Vani Mehmet Efendi, Sultan IV.Murad (1623-1640), Sultan İbrahim (1640-1648) ve Sultan IV.Mehmed (1648-1687) döneminde yaşamış, İstanbul’da Bozğaziçi’ndeki Vaniköy’e yerleşmiştir. Müderris ve Vaiz olan Mehmet Vani Efendi II.Viyana kuşatmasına ordu vaizi olarak katılmış, kuşatmanın başarısız olmasından ötürü Kestel’e sürülmüş ve orada 1684-1685 yılında ölmüştür. Kestel’deki cami, medrese ve imaretini sürgün edilmeden önce yaptırmıştır. Cami, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı, ahşap çatılıdır. Yapının kuzey ve doğu cephesinde L şeklinde bir son cemaat yeri uzanmaktadır. Son cemaat yerinin kuzeyinde giriş kapısı ve bunun çevresinde de dokuz penceresi bulunmaktadır. İç mekanın kuzeyinde mahfil, güney duvarı ekseninde de yarım yuvarlak mihrap nişi bulunmaktadır. İbadet mekanı güney duvarında, mihrabın iki yanında birer, doğusunda dört, batısında üç ve kuzeyinde de giriş kapısının iki yanında birer tane olmak üzere on bir pencere ile aydınlatılmıştır. Caminin içerisi bitkisel ve geometrik motiflerin oluşturduğu kalem işleri ile bezenmiştir. Minare kaidesi bir sıra kesme taş, iki sıra tuğla olmak üzere yapılmıştır. Minare yuvarlak gövdelidir. Cumalıkızık Köyu Camisi (Yıldırım) Cumalıkızık Köyü Camisi’nin kitabesi günümüze ulaşamadığından ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde, Cumalıkızık Köyü’nde ismi belirtilmeyen bir cami olduğuna işaret eden bir kayıt bulunmaktadır. Yörede yaşayanların söylediğine göre bu cami, 1916 yılında onarılmış, 1950-1955 yıllarında yapılan bir başka onarımla doğu yönüne doğru genişletilmiş, ahşap tavanı da tamamen yenilenmiştir. Bu onarım sırasında da caminin ilk yapısına ait güney duvarında mihrap nişi bulunmuş ancak üzeri kapatılmıştır. Cami, doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlı üzeri çatı ile örtülü bir yapıdır. Güney duvarında dışarıya çıkıntılı yarım yuvarlak bir mihrap nişi bulunmaktadır. Caminin iki giriş kapısı vardır. Bunlardan biri doğu, diğeri de batı duvarının kuzeyindedir. Bu girişlerin önüne de revaklar eklenmiştir. Yol seviyesinden ötürü merdivenle bu girişlere çıkılmaktadır. Batı yönündeki minaresi 1972-1973 yıllarında yapılmıştır. İbadet mekanı ahşap bir tavanla örtülü olup, kuzey-güney eksenindeki bir paye üzerine oturan kemer burasını ikiye ayırmaktadır. Mimari yönden herhangi bir özelliği bulunmamaktadır.
-
CAMİLER Bahri Baba Mescidi (Osmangazi) Bursa Sultan II.Murat Caddesi üzerinde bulunan Bahri Baba Mescidi’ni Kanuni devrinde yaşamış, 1572’de ölmüş olan Bursalı bilgin ve edip Bahri Baba yaptırmıştır. Mescit, 10.44x10.44 m. ölçüsünde kare planlı tek kubbeli küçük bir yapıdır. Önündeki son cemaat yeri günümüze gelememiştir. Temel ayak izlerine dayanılarak son cemaatin üç bölümlü olduğu sanılmaktadır. Caminin giriş kapısı sivri kemerlidir. İbadet mekanını örten kubbe duvarlar üzerindeki kemer ve pandantiflere oturur ve dıştan oldukça yüksek sekizgen bir kasnağı vardır. İbadet mekanı alt ve üstte iki sıra halinde ve her yönde ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Üst sıra pencereler kuzey ve güney yönünde üçer, doğu ve batı yönünde ikişer tanedir. Mihrap nişi mukarnaslıdır. Mescit tuğla ve moloz taş birlikte kullanılarak yapılmıştır. Cephedeki yatay tuğlalar iki ile dört sıra arasında değişmektedir. Yalnızca kubbe kasnağında kesme taş kullanılmıştır. Caminin kuzeydoğu köşesinde yer alan minareye ana mekandan çıkılmaktadır. Altıgen kaideli minarenin gövdesi yıkılmıştır. Caminin kuzeybatısındaki Bahri Baba’nın zaviyesi ve türbesi de yıkılmıştır. Beyazıt Paşa Camisi (Çatal Mescit) (Osmangazi) Yeşil Külliyenin doğusunda bulunan Beyazıt paşa Camisini Çelebi Mehmet devrinde yahşi Bey’in oğlu Beyazıt Paşa yaptırmıştır. Beyazıt Paşa Çelebi Mehmet’e hizmet etmiş, 1413 yılında Rumeli Beylerbeyi olmuş, bir süre vezirlik ve sadrazamlık yapmış ve 1421 yılında ölmüştür. Beyazıt Paşa Camisinin kitabesi günümüze ulaşamadığından ne zaman yapıldığı konusunda yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. Cami çeşitli dönemlerde onarım geçirdiğinden orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Buna rağmen XV.yüzyılın ilk yarısında yapıldığı sanılmaktadır. Cami 7.75x7.57 m. ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Son cemaat yerine iki taraflı merdivenlerle çıkılmaktadır. Burası 3.80 m. derinliğindedir. Beden duvarları 0,75 m. kalınlığında, ahşap tavanlı ve kiremit çatılıdır. Duvarlarının fazla kalın olmamasından ötürü ilk yapılışında da çatılı olduğu sanılmaktadır. İbadet mekanı altlı üstlü altı pencere ile aydınlatılmıştır. Caminin minaresi yıkıldığından bugünkü tuğla minare sonradan buraya eklenmiştir. Çakırağa Mescidi (Mecnun Dede Mescidi) (Osmangazi) Tahtakale çarşısı’nın başında, Atatürk Caddesi’nin de güneyinde bulunan bu mescidi, Fatih döneminde Subaşılık yapmış olan Çakır Ağa Mecnun dede adına yaptırmıştır. Cami XV.yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmekte olup, 7.38x7.60 m. ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Ana duvarları üç sıra tuğla ve bir sıra moloz taş örülüdür. Son cemaat yerinin kemer ayakları iki sıra kesme taş, üç sıra yatay tuğladan yapılmıştır. Ayrıca kesme taşların araları dikey olarak tek tuğla ile takviye edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Bursa Eski eserleri Sevenler Derneği tarafından 1970 yılında restore edilen bu caminin ilk yapılışında tek kubbeli ve üç bölümlü bir son cemaat yeri olduğu, restore edildiği sırada yapılan incelemelerde anlaşılmıştır. Buna dayanılarak da onarımı yapılmıştır. Caminin son cemaat yeri 2.90 m. derinliğinde olup, üç gözlüdür. Onarım sırasında kubbeli olan bu bölüm basık tonozlu şekle dönüştürülmüştür. Orta bölüm küçük bir kubbe ile örtülüdür. Cami girişi Bursa kemerli olup, bunun da üzerinde ikinci bir sivri kemer bulunmaktadır. İbadet mekanında herhangi bir bezeme unsuruna rastlanmamıştır. Caminin batısındaki minareye son cemaat yerinden çıkılmaktadır. Minare kaidesi sekizgen olup, tuğla taş örgülüdür. Kaideden gövdeye üçgenlerle geçilmiş olup, gövdesi silindirik ve tuğladandır. Darphane Mescidi (Nilufer Hatun Mescidi) (Osmangazi) Bursa Hisar Mahallesi’nde bulunan Darphane Mescidini Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun tarafından yaptırdığı sanılmaktadır.XIV.yüzyıla ait olduğu sanılan bu yapı orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. İbadet mekanı kuzey-güney doğrultusunda uzanan dikdörtgen planında olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Kuzey yönündeki son cemaat yerinin yanları ve önü kapatılmıştır. Son yıllarda ana mekan ile son cemaat yeri arasındaki duvar kaldırılarak her ikisi birleştirilmiştir. Davut Paşa Mescidi (Osmangazi) Davut paşa Mescidi, Bit Pazarı’nda (Bat Pazarı) bulunan küçük bir mescittir. Bu mescidi Sultan II.Beyazıt’ın veziri, Fatih Sultan Mehmet döneminde Anadolu Beylerbeyliği yapan Davut Paşa yaptırmıştır. Davut Paşa’nın İstanbul başta olmak üzere çeşitli yerlerde eserleri bulunmaktadır. Davut Paşa Mescidi harap bir halde iken 1760 yılında Şiblizade kendi malından bu yapıyı onarmıştır. Basit bir yapı olup, 6.40x9.00 m. ölçüsünde dikdörtgen bir yapıdır. Duvar kalınlığı 0.80 m. olup, üzeri çatı ile örtülüdür. Yakınındaki çeşmeyi de 1759 tarihinde Şiblizade yaptırmıştır. Daya Hatun Camisi (Daya Kadın Camisi) (Osmangazi) Bursa Daya Hatun Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Çelebi Mehmet’in süt annesi Daya Hatun 1426 yılından önceki bir tarihte yaptırmıştır. Cami 1651 ve 1971 yıllarında da onarılmıştır. Cami enine dikdörtgen bir plana sahip olup, 10.45x14.75 m. ölçüsündedir. Üzeri düz, ahşap bir çatı ile örtülüdür. Son cemaat yeri de ahşap çatılı, dikdörtgen planlıdır. Caminin giriş kapısı üzerinde, ahşap üzerine yağlı boya ile talik yazılı 0.25x1.18 m. ölçüsünde dört beyitlik şair Nisari’nin kitabesi bulunmaktadır: Hakikat Seyyid (İsma’il) in ey dil Cihan nik nâmı oldu şâyi Dâye Hatun yaptı tecdid olupEcrû sevab mertebe (tabe) seraha Güzel cây-i ibadet itdi bünyad Olup cânu gönülden hayrâ tamam Dididm tarihin ânın ey Nisâri Ola âlâ makam ve hub camii 1062. Bu kitabeden öğrenildiğine göre de cami 1651 yılında büyük onarım geçirmiştir. Caminin dış duvarları tuğla örgülü, moloz taştan yapılmıştır. Kuzeydoğusundaki minare yıkılmış ve yerine yeni bir minare yapılmıştır. Timurtaş Paşa Camisi (Demirtaş Paşa) (Osmangazi) Demirtaş Mahallesi’nde, Gemlik Caddesi’nin doğusunda bulunan bu camiyi, Timurtaş Paşa’nın oğlu Ali Bey 1389-1390 yılında yaptırmıştır. Bazı kaynaklara göre de Yıldırım Beyazıt’ın emiri kara Timurtaş Paşa tarafından yapılmıştır. Bu Cami ters T, tabhaneli (zaviyeli) camiler grubundandır. Caminin ortasında merkezi bir kubbe bunun yanlarında da üzerleri tonoz örtülü doğu batı eyvanları, güney yönünde de yine tonoz örtülü bir mekanla genişletilmiştir. Caminin son cemaat yeri kesme taştan olup, yığma dört ayağı birbirine bağlayan sivri kemerlerin oluşturduğu beş bölüm halindedir. Bunlardan orta bölüm diğerlerine göre daha geniş ve daha geniştir. Buradaki orta bölümün üzeri Türk üçgenlerinin yarımıyla büyük bir kubbe ile örtülmüştür. Bunun sağ ve solundaki bölüm küçük kubbeli, doğu ve batı yönündeki bölmeler de çapraz tonozludur. Yanları kapalı olan son cemaat yerinin ön yüzünde tuğla örgülü motifler işlenmiştir. İbadet mekanına mukarnaslı bir kapı ile girilmektedir. İbadet mekanını örten kubbe, kemerler ve duvarlar üzerine oturmuştur. Sekizgen kaide üzerindeki bu kubbenin kenarlarına üçgen dilimler yerleştirilmiştir. Kubbenin ortasına da altı kenarlı ve her kenarında birer penceresi olan aydınlık feneri yapılmıştır. Mihrabın bulunduğu güney eyvanı tonozla örtülüdür. Mihrabın iki yan köşeliklerinde silindir gövdeli iki sütuncuk, beş sıra mukarnas dizisi bulunmaktadır. Ayrıca bunlar silmeli yapraklarla çerçeveler içerisine alınmıştır. Cami, tuğla dizili kesme taştan yapılmıştır. Üç sıra tuğla ve bir sıra taş dizisi devam etmektedir. Timurtaş Paşa Camisinin en ilginç yönlerinden birisini mimaresi oluşturmaktadır. Minare yapıdan ayrı olarak caminin kuzeyinde birbirlerine kemerlerle bağlı altı adet tuğla ayak üzerine oturtulmuştur. Minare kaidesini oluşturan bu ayakların ortasında da bir şadırvan bulunmaktadır. Osmanlı mimarisinde bir benzerine daha rastlanmayan bu minareyi Bursa Eski Eserleri sevenler Derneği 1966 yılında onarmıştır. Bu kaide üzerinde kesme taş örgülü altıgen bir kısımdan sonra zencirek motifleri ile bezeli, tuğla gövdeli minare yükselmektedir. Minarenin şerefe altı dört sıra kirpi saçakla hareketlendirilmiştir. Minarenin gövdesinde bulunan tuğla örgüler petek kısmında da devam etmiştir. Caminin batısında yapılmış olan imaretten hiçbir kalıntı günümüze gelememiştir. Bahçe içerisinde Timurtaş Paşa’nın mezarı bulunmaktadır. Bali Bey Camisi (Yenişehir) Yenişehir’de Bali Bey Yapı topluluğundan günümüze cami ve çarşı içerisindeki bir kemer gelebilmiştir. Vakıf kayıtlarında ismi geçen imareti bugün bulunmamaktadır. Cami’nin kitabesi olmadığından ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamakla beraber XVI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Cami kare planlı olup üzeri, pandantifli merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Doğu ve batı yönlerinde birbirine eşit yan kanatlar kuzeyinde de dikdörtgen planlı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinin üzeri ahşap bir tavanla örtülüdür. Caminin güney duvarında beş cepheli mihrabı bulunmaktadır.Minaresi sekizgen kasnaklı olup gövde çokgen ve tek şerefelidir. Caminin doğu, batı, güney cepheleri dükkanlarla günümüzde kapatılmıştır. Kuzey cephe l969 yılında yapılan onarımlarla orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Barçın Köyu Camisi (Yenişehir) Yenişehir Barçın Köyü Camisi’nin kitabesi bulunmadığında ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı belli değildir. Moloz taştan yapılmış caminin üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Cami mimari yönden bir özellik taşımamaktadır. Eski tarihlerde yapılmış bir cami üzerine yapıldığını gösteren yegane belge minaresidir. Batısındaki minarenin kaidesi caminin çatısına kadar yükselmektedir. Buradan pahlı papuçluk kısmı ile silindirik gövdeye geçilmektedir. Şerefe altında beş sıra mukarnas ve üç sıra testere dişi bezeme bulunmaktadır. Orhan Gazi Camisi (Yenişehir) Yenişehir, Yarhisar Köyü’ndeki Orhan Gazi Camisini vakıf kayıtlarına göre Orhan Gazi eşi Nilüfer Hatun adına yaptırmıştır.Cami XIV.yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmiştir. Caminin ibadet mekanı dikdörtgen planlıdır. Kuzey duvarından ibadet mekanına açılan bir kapı ile içeriye girilen ibadet mekanı doğu ve batı duvarlarında açılmış altlı üstlü ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Cami meyilli bir arazi üzerinde yapıldığından kuzeyine bir yüksek bölüm eklenmiş ve bu yüzden de iki taraflı merdivenlerle çıkılmaktadır. Mihrap orijinal durumu ile günümüze gelememiştir. Orijinal mihrabın beş köşeli olduğu eski kaynaklardan anlaşılmaktadır. Bugünkü mihrap yuvarlak ve bezemesizdir. Son cemaat yerindeki ahşap destekler üzerindeki geometrik bezemeler belirgindir. Minare caminin kuzeybatı köşesinde olup girişin doğusunda yer almaktadır. Kare kaideli yuvarlak tuğla gövdelidir Ebu İshak Mescidi (Osmangazi) Bursa Cumhuriyet Caddesi’nde bulunan bu mescidi Yıldırım Beyazıt Ebu İshak adına yaptırmıştır. Vakıf kayıtlarından öğrenildiğine göre bu mescidin çevresinde sıbyan mektebi, imareti ve bir de halvethanesi bulunuyordu. Ancak bunlardan yalnızca mescit günümüze kadar gelebilmiştir. Fatih Sultan Mehmet devrinde ve 1969 yılında da Bursa Eski eserleri Sevenler derneğince onarılmıştır. Ebu İshak mescidi de ortada merkezi bir kubbe, doğu ve batı yönlerindeki yan mekanları ile ters T veya tabhaneli (zaviyeli) camiler grubundandır. Kuzey yönünde yer alan son cemaat yeri kesme taştan dört ayağı birbirine bağlayan sivri kemerlerin oluşturduğu beş bölümden ibarettir. Bunlardan orta bölüm diğerlerinden daha geniş ve yüksektir. Orta bölümün üzeri kubbe, diğerleri de tekne tonoz örtülüdür. Son cemaat yerinin doğu ve batı yönü üç sıra tuğla, bir sıra kesme taştan meydana gelen ve aralarına dikey tuğlaların yerleştirildiği yan duvarlarla kapalıdır. Ana mekana girilen giriş kapısının üzerine 0.55x1.50 m. ölçüsünde sülüs yazı ile üç satırlı Arapça bir kitabe yerleştirilmiştir. Bu kitabenin Türkçesi: “Bu şerefli büyük yeri bahtiyar Beyazıt Han yaptırdı. Allah Onu cennetlerinin bahçelerine yerleştirsin. Sonra büyük şeyh Karzunlu Ebu ishak’ın eshabına vakfetti. Sonradan yenilenmesini karaların sultanı ve denizlerin hakanı Murad oğlu Sultan Mehmet emretti. Allah mülkünü ve saltanatını daim etsin. İşin yapılmasında bü yük şeyhin eshabı ve yakınlarından ve mürşidin yardımcısı fakir kul çalışmıştır. Sene h.884 (1479)”. Caminin ibadet mekanındaki orta kubbe oldukça yüksek ve dört pencereli bir kasnak üzerine oturmuştur. Bu kasnağın içerisinde de üçgenlerden oluşan bir kuşak bulunmaktadır. Caminin doğu ve batı kanatlarına yuvarlak kemerli bir kapıdan geçilmektedir. Bu yan kanatların üzeri tonoz örtülü olup, batı kanadında bir de ocak yeri ile bacası bulunmaktadır. Caminin mihrabı yarım yuvarlak olup, sade bir niş görünümündedir. Bugün içerisi tamamen badana edildiğinden bezemesi konusunda bir bilgi edinilememektedir. Son cemaat yerinin doğu duvarına bitişik, kare kaideli, silindirik gövdeli taş bir minaresi bulunmaktadır. Ertuğrul Camisi (Osmangazi) Bursa Sipahiler Çarşısında bulunan bu cami Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Ertuğrul Çelebi adına yaptırılmıştır. XIV.yüzyıl eseri olan cami 9.97x10.40 m. ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür. Caminin kuzey cephesinde yer alan son cemaat yeri 5.00x10.00 m. ölçüsündedir. Sonradan yapılan eklerle değişikliğe uğramış ve iki yanı duvarlarla kapatılmıştır. Bugün son cemaat yerinin önü camekanla kapatılmıştır. Buradan camiye yedi mukarnas sıralı bir kapıdan girilmektedir. İçerisi 18 pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap yanında birer, iki yan duvarda ikişer ve son cemaat yerine bakan iki penceresi bulunmaktadır. Bunların üzerindeki üst sıra pencereler sivri kemerli ve alçı şebekelidir. Mihrap üç köşeli bir niş halinde olup, içerisi son yıllarda yağlı boya ile perde motifi ile bezenmiştir. Cami moloz taş ve tuğladan örülmüştür ve 1 m. kalınlığındadır. Caminin batı duvarına bitişik olan minaresine son cemaat yerinden çıkılmaktadır. Kare planlı kaidesi olan minare iki sıra tuğla ve moloz taştan yapılmıştır. Minare gövdesi silindirik olup, üzeri sıvanmıştır. Bu minare 1557 depreminde yıkılmış ve yenilenmiştir. XIV.yüzyılın sonlarında şehit olan Ertuğrul Çelebi’nin mezarı da caminin bahçesindedir. Fışkırık (Duhter-i Şeref) Camisi (Osmangazi) Fışkırık Caddesi ile Ahmet ve Hazım sokaklarının kesiştiği yerde bulunan bu camiyi, Fatih Sultan Mehmet devrinde Molla Şeraffüddin Kırımi’nin kız kardeşi Şahi Hatun yaptırmıştır. XV.yüzyıl eseri olan bu yapı 7.67x7.91 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Ayrıca kuzey yönünde de 3.48 m. derinliğinde bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yeri iki yığma ayak ve iki yan duvarın birbirine sivri kemerlerle bağlanması ile üç bölüme ayrılmıştır. Bu bölmelerin üzerleri tonoz örtülü olup, cephesi tuğla bezemelidir. Son cemaat yerinden XV.yüzyıl özelliklerini taşıyan ahşap kanatlı kapılarla ibadet mekanına geçilmektedir. İbadet mekanı içeriden baklavalı bir kuşağın, dışarıdan da sekizgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Mihrap dokuz sıra mukarnaslı olup, buradaki orijinal rûmi ve geometrik bezeme yağlı boya ile kapatılmıştır. Minberi ahşap ve son derece sadedir. Caminin kuzeybatı köşesindeki minaresi sekizgen kaideli olup, silindirik gövdelidir. Bu cami de Bursa Eski Eserlerini Sevenler Derneğince 1974 yılında onarılmıştır. Hacı Sevinç Mescidi (Osmangazi) Bursa, Tahtakale’de Veziri Caddesi’nde bulunan Hacı Sevinç Mescidini, Fatih döneminde Hacı Sevinç isimli bir kişi yaptırmıştır. XV.yüzyıl eseri olan bu cami kare planlı olup, 6.60x6.65 m. ölçüsünde bir ibadet mekanına sahiptir. Caminin kuzeyine 2.90x6.60 m.lik bir son cemaat yeri eklenmiştir. Son cemaat yeri iki sütun ve yan duvarları birbirlerine bağlayan üç kemerden oluşmaktadır. Tuğla örgülü olan bu bölüm günümüzde ahşap tavanla örtülmüştür. Ancak, duvarlardaki izlerden ilk yapılışında burasının üç kubbeli olduğu sanılmaktadır. Yuvarlak kemerli kapıdan caminin ibadet mekanına girilmekte olup, burası sağ ve soldaki iki pencere ile aydınlanmaktadır. İbadet mekanının üzeri beden duvarlarına oturan sekizgen kasnaklı basık bir kubbe ile örtülmüştür. Mihrap 16 dilimli dört köşeli bir niş halindedir. Yapının malzemesi kaba taş ve tuğladan oluşmaktadır. Duvarların üst kısımlarında bazen tek sıra halinde, bazen de çift sıra halinde tuğla ve moloz dizileri kullanılmıştır. Yapılışında bir süre dergâh olan mescidin minaresi bulunmamaktadır. Ayrıca bahçesinde Hacı Sevinç’in mezarı bulunmaktadır. Hatice Sultan Camisi (Osmangazi) Bursa At Pazarı semtinde bulunan bu camiyi, Çelebi Sultan Mehmet’in kızı Selçuk Hatun ile İsfendiyaroğlu İbrahim Bey’in kızı Hatice Sultan yaptırmıştır. XV.yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen bu cami Fatih döneminde yaptırılan tek kubbeli camilerden bir örnektir. İbadet mekanı 8.95x8.95 m. ölçüsünde kare planlıdır. Üzeri merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Kuzey yönünde 3.55x9.30 m. ölçüsünde son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinin doğu ve batısındaki duvarlar ayakta kalmış, diğer bölümleri yıkılmıştır. Buradaki kemer izlerine göre, son cemaat yerinin ortada dar, yanlarda geniş üç bölüm halinde olduğu anlaşılmaktadır. Bunu belirten sivri kemerlerin izleri belirgin biçimde görülmektedir. İbadet mekanının giriş kapısı sonradan örülerek kapatılmış, bunun iki yanındaki pencereler kapıya dönüştürülmüştür. Bunun da nedeni bu cami, özel bir kişinin mülkiyetinde odun deposu olarak kullanılmış, 1977 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünce kamulaştırılarak onarılmış ve cami konumuna getirilmiştir. İbadet mekanı pandandifler üzerine oturan, dışarıdan sekizgen kasnaklı, tuğla örgülü bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe kasnağının doğu, batı ve güney yönlerinde sivri kemerli üç pencere açılmıştır. Buradaki pencerelerden biri de yine aynı nedenlerle örülerek kapatılmıştır. Kasnak pencerelerinin aralarında bitkisel motifli kalem işleri görülmektedir. Mihrap iki yan sütuncuklarla sınırlandırılmış, mukarnaslı olup 0.57 m. derinliğinde bir niş şeklindedir. Yapıda moloz taş ve tuğla kullanılmış, iri ve küçük taşlardan meydana gelen taş sıraları iki sıra tuğla ile alternatifli olarak devam etmiştir. Caminin kuzeybatı köşesinde bulunan minareye ibadet mekanından çıkılmakta olup, iki sıra tuğla ve moloz taştan yapılan minare kaidesinin üzerinde, silindirik gövdelidir. Ancak bu minare de yakın tarihlerde yıkılmıştır. Hoca Taşkın Mescidi (Osmangazi) Bursa Yeşil semtinde, Emir Sultan’a giden yolun üzerindeki Hoca Taşkın Sokağı’nda bulunan bu mescidi Molla Hüsrev’den ders almış olan Taşkın Sûfi yaptırmıştır. XV.yüzyıl eseri olan bu yapı, 9.95x10.00 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Son cemaat yeri 3.60x10.00 m. ölçüsünde olup, yakın tarihlerde burası yenilenmiş ve bir dernek tarafından kullanılmaktadır. Caminin ibadet mekanına basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Yapının duvarlarındaki pandantif izleri ilk yapılışında kubbeli olduğunu göstermektedir. Mihrap yedi sıra mukarnaslı bir dizi halinde olup, beş köşelidir. İki yanında da yarım sütuncuklar bulunmaktadır. Yapının batı yönünde ibadet mekanına bitişik olan minare sekizgen kaideli olup, iki sıra tuğla ve moloz taştan yapılmıştır. Hamza Bey Camisi (Osmangazi) Bursa, Muradiye Mahallesi’nde, Hamza Bey Caddesi üzerindeki cami, İzmir fatihi Hamzaa Bey tarafından 1477’de yaptırılmıştır. Cami, Sultan II.Murat Camisinin plan bakımından küçük bir modelidir. Son cemaat yeri kalın altı sütun üzerine kubbe ve tonoz örtülüdür. İbadet mekanı ters T plan düzeninde olup, üzeri oldukça yüksek kasnaklara oturan iki büyük kubbe ve bunların yanında daha basık ikişer kubbe ile örtülüdür. Tek şerefeli minaresi caminin solundadır. Cami 1855 depreminde zarar görmüş, 1873’te onarılmıştır. Ayrıca yanı başında Hamza Bey’in eşi ve kızlarının, damadı Kara Mustafa Paşa’nın türbeleri bulunmaktadır. İsa Bey İmaret Mescidi (Osmangazi) Bursa Kalesi içerisinde Devlet Hastanesi’nin önünde bulunan İsa Bey İmaret Mescidini, Çelebi Mehmet’in veziri Beyazıt Paşa’nın oğlu İsa Bey, XV.yüzyılın başlarında yaptırmıştır. Mescit 6.40x6.40 m. ölçüsünde küçük bir yapıdır. Üzeri kurşun kaplı bir kubbe ile örtülüdür. Duvarlardan Türk üçgenleri ile kubbeye geçiş sağlanmıştır. İç mekanda baklavalı bir motif kubbe eteğini çepeçevre kuşatmaktadır. Sekizgen kasnakta üç penceresi bulunmaktadır. Caminin son cemaat yeri önünden geçen yol nedeni ile kesilmiştir. Buraya kalan yan duvardan yararlanılarak ahşap bir oda yapılmıştır. Mescit iki sıra tuğla, bir sıra moloz taş ile örülmüştür. Mihrabı dört sıra mukarnaslıdır. Halk arasında yaygın bir inanışa göre de bu mihrap, Bursa camileri içerisinde Kıbleye en doğru ölçüde olanıdır. Caminin kuzeybatı köşesindeki minareye son cemaat yerinden çıkılmaktadır. Sekizgen kaide üzerinde silindirik gövdeli minaresi bulunmaktadır. Fenari İsa Bey Camisi (Guduk Minare) (Osmangazi) Bursa Alaaddin Caddesi’nde yer alan Fenari İsa Bey Camisini XV.yüzyılın sonlarında, Molla Fenari’nin torunu İsa Bey yaptırmıştır. İsa Bey aynı zamanda bu caminin karşısına bir medrese yaptırmışsa da bugün bu medreseden hiçbir iz kalmamıştır. Ayrıca Bursa’da Basmacılar Çarşısı’nda ve Edirne’de iki han yaptırmıştır. Cami, 8.13x8.13 m. ölçüsünde kare planlı bir yapı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Son cemaat yerinin doğu-batı yönündeki yan duvarları ile iki taş kaidesi günümüze ulaşabilmiştir. Orijinalinde sivri kemerlerle birbirine bağlanan üç bölümlü son cemaat yerinin sütunları, kemerleri ve üst örtüsü yıkılmış ve sonraki yıllarda buraya basit bir çatı yapılmıştır. Son cemaat yerinden ibadet mekanına girilen 1.10 m. genişliğindeki kapı silmelerle çevrilidir. İbadet mekanı altlı üstlü sekizer pencere ile aydınlatılmıştır. Giriş eksenindeki mihrap dikdörtgen bir niş şeklinde olup, orijinalindeki mukarnaslar yıkılmış ve özelliğini kaybetmiştir. Yapının kuzeydoğu köşesinde ve camiden ayrı olan minaresi kısa gövdeli olduğundan Güdük Minare ismi ile de anılmıştır. Bu isim aynı zamanda camiyi de kapsamaktadır. İshak Şah Camisi (Muftu Önu Camisi) (Yıldırım) Bursa Setbaşı, Kabakçı Sokak’ta bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre Çelebi Sultan Mehmet döneminde İshak Şah tarafından 1421’de yaptırılmıştır. Giriş kapısı üzerinde kitabesi bulunmaktadır: Emere bi imâret-i hâzel fakir-ül muhtacü ilâllâhi a’ni İshak Şah bin İvaz Şah üs-Sultan Mûsa h.824 (1421). Cami, 6.80x6.80 m. ölçüsünde kare planlıdır. Bunun kuzey yönüne 4.00x6.80 m. ölçüsünde bir son cemaat yeri eklenmiştir. Yol genişletmesi sırasında son cemaat yerinin revakları yıkılmış ve buraya ahşap tavanlı olarak yeniden yapılmıştır. İbadet mekanının üzeri duvarlara oturan bir kubbe ile örtülüdür. İçerisi altı adet alt sıra, sekiz adet de üst sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Giriş aksındaki minber mukarnaslı olup, orijinalliğini kaybetmiştir. Caminin kuzeybatı köşesindeki minaresi sekizgen kaide üzerine, üç sıra tuğla ve moloz taştan yapılmıştır. Bunun üzerinde üçgenler üzerine oturan yuvarlak gövdesi bulunmaktadır. Bu cami, değişik dönemlerde yapılan onarımlardan ötürü orijinalliğini kaybetmiştir İzzuddin Camisi (Pınarbaşı Camisi) (Osmangazi) Bursa, Pınarbaşı semtinde bulunan bu cami, Sultan I.Murad’ın kızı Nilüfer Hatun’a ait bir arsa üzerine İzzüddin Bey tarafından XV.yüzyılın başında yaptırılmıştır. İzzüddin Bey, Sultan I.Murad’ın kızı Nilüfer Hatun’un emirlerinden Togan Bey’in kardeşidir. Cami, moloz taştan yapılmış, üzeri çatı ile örtülüdür. Değişik dönemlerde yapılan onarımlar sonucunda mimari özelliğini tamamen yitirmiştir. Ahşap olan minaresinin yerine 1960 yılında tuğladan bir minare yapılmıştır. Bu minare Hüdavendigâr Camisi minaresi ile çok yakın benzerlik göstermektedir. Kademeri Camisi (Çukur Cami) (Osmangazi) Bursa Pınarbaşı semtinde, Uzun Sokak’ta bulunan bu camiyi, Sultan II.Murat zamanında Kademeli ismi ile tanınan Ahi Kadem yaptırmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemekte olup, yapı üslubundan XV.yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmektedir. Cami, 7.15x7.25 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin kuzeyinde ahşap bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Orijinal durumdaki bu bölümün sütunları ve üst örtüsü günümüze gelememiştir. Cami duvarları ve kubbenin sekizgen kasnağı tuğla hatıllı ve taş örgülüdür. Burada bir sıra tuğla, bir sıra taş alternatif olarak devam etmiş, taşların aralarına da dikey tuğlalar yerleştirilmiştir. İbadet mekanı altlı üstlü ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Ancak bunlardan alt sıradakilerin bazıları kapatılarak dolap haline getirilmiştir. Son cemaat yerinden çıkılan minarenin kaidesi kesme taş ve dikey tuğla örgülü olup, silindirik gövdelidir. Minare gövdesi üzerinde yer yer altıgen çinilere rastlanmaktadır. Koca Naip Camisi (Osmangazi) Bursa Muradiye semtinde, Esen Sokak’ta bulunan bu caminin de kitabesi günümüze ulaşamamıştır. XVI.yüzyılın ilk yarısında Koca Naip Mahmut Efendi tarafından yaptırılmıştır. Caminin ibadet mekanı 6.15x6.15 m. ölçüsünde kare planlı olup, beden duvarlarından Türk üçgenleri yardımıyla merkezi kubbeye geçiş sağlanmıştır. İbadet mekanının önündeki son cemaat yeri 6.20x3.80 m. ölçüsünde olup, ortada iki paye ve iki yan duvarları birleştiren üç sivri kemerle üç bölüme ayrılmıştır. Üzerleri tonozla örtülü olan bu bölümlerden ortadaki daha dar, yanlardaki daha geniştir. Beden duvarları iki sıra tuğla hatıllı moloz taştan yapılmıştır. Bunların arasına da yer yer iki sıra tuğla konulmuştur. Son cemaat yerinden çıkılan minaresinin sekizgen kaidesi bir sıra taş, iki sıra tuğla hatıllı olarak örülmüştür. Üst kısımlarda çeşitli tuğla işçiliği ile bezeli, sivri kemerli kitabelikler bulunmaktadır. Minarenin gövdesi silindirik olup, üst kısmında çini bir bilezik vardır. Şerefe altı üç sıra stalaktitlidir. Şeyh Konevi Camisi (Osmangazi) Bursa Pınarbaşı Mezarlığının doğusunda, Tezveren Sokak’ta bulunan bu camiyi kimin yaptırdığı bilinmemektedir. Ancak kapısı üzerindeki kitabede 1550 yılında yapıldığı yazılıdır. Caminin ibadet mekanı 7x7 m. ölçüsünde kare planlıdır. İlk yapılışında kubbeli olan bu cami sonradan ahşap tavanla örtülmüştür. 1854 Bursa depreminden sonra cami hasara uğramış ve yenilenmiştir. Kuzey cephesinde 3.40x7.60 m. ölçüsünde bir son cemaat yeri bulunmakta olup, burasının önü örülmüş, ev şekline sokulmuş, üzeri de çatı ile örtülmüştür. Giriş eksenindeki mihrap beş sıra mukarnaslı olup, yağlı boya ile özelliği kaybolmuştur. İbadet mekanı duvarlardaki iki sıra halinde ikişer sıra pencere ile aydınlatılmıştır. İbadet mekanının doğusundaki minaresi taş ve tuğladan sekizgen kaideli olup, üzerinde silindirik tuğladandır. Meydancık Camisi (Osmangazi) Bursa Alancık Sokak’ta bulunan bu camiyi XV.yüzyılda Kazzazoğlu Söle Mehmet Paşa yaptırmıştır. İbadet mekanı 7x7 m. ölçüsünde kare planlı olup, önünde 3.65x7.00 m. ölçüsünde üç bölümlü son cemaat yeri bulunmaktadır. Bunlardan ortadaki bölüm diğerlerine göre daha dar ve yüksek, yanlardakiler de daha geniştir. Üzerleri beşik tonoz ile örtülüdür. Caminin 1968 yılında yapılan onarımı sırasında öne doğru bir saçak eklenmiş ve böylece caminin görünümü zedelenmiştir. Üç sıra tuğla, bir sıra kesme taştan yapılan duvar örgüleri arasına dikey tek tuğlalar yerleştirilmiştir. Sivri kemerli bir kapıdan girilen ibadet mekanı içeriden Türk üçgenleri, dışarıdan da sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Yapının kubbe kasnağında üç, alt sırasında da dört sivri kemerli pencere ibadet mekanını aydınlatmaktadır. Dikdörtgen çerçeveler içerisindeki mihrabının bir özelliği bulunmamaktadır. Caminin kuzeybatı köşesinde yer alan minare 1913 yılında yenilenmiştir. Cami, yapılışından sonra 1583, 1631, 1680, 1763, 1849, 1913 yıllarında onarıldığından özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Musa Baba Camisi (Yıldırım) Bursa, Pir Emir semtinde bulunan Musa Baba Camisini Şeyhülislam Abdülkadir Efendi, l584 yılında ölen Musa Baba adına yaptırmıştır. Caminin kitabesi olmadığından ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Musa Baba’nın ölüm tarihi dikkate alındığında XVİ.yüzyılın ikinci yarısının sonlarında yapıldığı anlaşılmaktadır. Belirlenemeyen bir tarihte yıkılan cami l978 yılında Musa Baba Camisi Yaptırma ve Yaşatma Derneğince temel kazısı sırasında çıkan kalıntılara göre yeniden yapılmıştır. Cami dikdörtgen planlı olup 8.30 x 8.30 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olup önünde 3.05 m. derinliğinde, kemerlerle birbirine bağlı üç bölümlü, dört yığma ayaklı bir son cemaat yeri yapılmıştır. Son cemaat yeri ortada dar,doğu ve batı yanlarında diğerinden daha geniş üç bölüm halindedir. Cami bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla dizisi ile örülmüş bir duvar yapısı vardır. Caminin kuzeybatı yönünde minaresi bulunmaktadır. Kaide sekizgen kaideli olup silindirik gövdelidir. Caminin güneyinde Musa Baba’nın türbesi bulunmaktadır Nalbantoğlu Camisi (Osmangazi) Bursa Nalbantoğlu Mahallesi’nde bulunan Nalbantoğlu Camisi’ni, Sultan II.Murad döneminde Nalbant Başı tarafından mescit olarak yaptırılmıştır. Banisinin ismi bilinmediğinden halk arasında Nalbantoğlu Camisi olarak tanınmaktadır. XV. Yüzyılda yapılmış olan mescide l777 yılında minber eklenmiş ve böylece camiye dönüştürülmüştür. Cami 7.50 x 7.50 m. çapında kare planlı olup üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kuzey bölümüne de 3.50 x 12.00 m. ölçüsünde üç bölümlü bir son cemaat yeri eklenmiştir. Son cemaat yeri ortadaki dar,doğu ve batı yanları kapalı duvarların ve iki ayağın taşıdığı, kemerlerle birbirine bağlı üç bölüm halindedir. Bunlardan orta bölüm yarım daire tonoz, iki yanlardakiler aynalı tonoz ile örtülüdür. Ortadaki bölmede yer alan mermer söveli kapının üzerinde “İnnes salate” ayeti yazılıdır. Caminin beden duvarları üç sıra tuğla,iki sıra moloz taş ile örtülüdür. Caminin ibadet mekanının üzeri duvarlara dayanan Türk üçgenleri ile merkezi bir kubbe ile örtülüdür.Kubbe dıştan sekizgen kasnaklı olup içeriden baklava motifli bir kuşakla çevrilmiştir.Mihrap beşgen biçiminde, stalaktıtlidir. Kündekârı, minberi l777 yılında buraya konulmuştur. Caminin doğu yönündeki minareye ibadet mekanından çıkılmaktadır. Taş ve tuğla dizili kaide çokgen olup bunun üzerinde silindirik minare gövdesi yükselmektedir. Şerefe altı beş sıra stalaktit olup Bursa’nın en dikkat çeken eserleri arasındadır. Bu camide Bursa Eski Eserleri Sevenler Derneğince l957 yılında onarılmıştır. Selimzade Camisi (Osmangazi) Bursa Selimoğlu Caddesi, Eski Sokak’ta bulunan Selimzade Camisini, XVII.yüzyılın başlarında Selimzade Mehmet Efendi yaptırmıştır. Cami 1634 ve 1860 yıllarında onarılmıştır. Son onarımının kapı üzerindeki kitabesinden de l906’da onarıldığı öğrenilmektedir.,. Cami doğu batı ekseninde, 8.10 x 13.60 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Ahşap tavanlı cami sekiz pencere ile aydınlatılmıştır. Mukarnaslı mihrabı ve kuzeybatı köşesindeki minaresi dışında cami bütünü ile değiştirilmiş ve orijinalliğini yitirmiştir. Minareye son cemaat yerindeki bir kapıdan girilmektedir. Taş, tuğla örgülü kaideden üçgenler yardımıyla tuğla gövdeli silindirik minareye çıkılmaktadır. Setbaşı (Karaçelebi) Camisi (Osmangazi) Bursa Setbaşı Köprüsü karşısında, Atatürk Caddesi´nde bulunan Setbaşı Camisi Karaçelebizade Hüsameddin Efendi tarafından yaptırılmıştır. XVI.yüzyıl eseri olan cami 8.80x14.15 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı bir yapı olup, kuzeyine 3.30 m derinliğinde bir son cemaat yeri yapılmıştır.Caminin ve son cemaat yerinin üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Caminin ibadet mekanı 8 pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap beş köseli olup üzeri kademeli biçimde daralmaktadır. Caminin minaresi kuzey doğu köşesindedir. Kare kaideli minare tuğladan silindirik gövdelidir.Yapılışından bu yana değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Somuncu Baba Camisi (Şeyh Hamid Camisi) (Osmangazi) Bursa, Pınarbaşı Caddesi’nde bulunan bu camiyi Yıldırım Beyazıt döneminde Aksaray’lı Şeyh Hamidüddın-ı Aksarayi adına, Başçı Hacı Sevindik 1407’de yaptırmıştır. Aksaray’lı Şeyh Hamidüddin geçimini ekmek satarak sağlayan bir derviştir. Halk onun küfesindeki ekmeklerin bereket getireceğine inanırmış ve bu yüzden de onun ekmeklerini kapışırlarmış. Bursa Ulu Camisinin açılışında ilk namazı kıldırmış,ardından da ilk vaazı vermiştir. Cami 5.70x5.70m. ölçüsünde kare planlı bir yapıdır. Kuzey yönüne 3.00x5.70 m. ölçüsünde bir son cemaat yeri eklenmiştir. Son cemaat yeri iki sıra tuğla ve moloz taş ile bunların aralarına dikey olarak yerleştirilmiş tuğlalardan meydana gelmiştir. Taş ve tuğladan iki kalın ayan birbirleri ve yan duvarlarla yuvarlak kemerlerle birleştirilmiştir. Böylece son cemaat yeri üç bölümlü olmuştur. Buradan sivri kemerli alınlığı olan Bursa kemeri üslubundaki bir kapıdan ibadet mekanına girilmektedir. İbadet mekanı dışarıdan sekizgen kasnaklı, içeriden pandantifler üzerine oturtulmuş bir kubbe ile örtülüdür. Caminin doğu, batı ve kuzey duvarları sivri kemerli ikişer sıra halinde pencerelerle aydınlatılmıştır. Mihrap dikdörtgen çerçeve içerisine alınmış olup beş dilimlidir. Minare sekizgen kaide üzerine,tuğla ve taş karışımı olarak yapılmış olup silindirik gövdelidir. Caminin batısında bulunan, taş tuğla örgülü kalıntıların Caminin banisi Somuncu Baba’nın çilehanesi ve fırını olduğu söylenmektedir. Buradaki çilehane denilen yer 4.00x6.00m.ölçüsünde olup asıl çile çekilen yere bir insanın zor sığabileceği bir mekandır. Fırın ise çile haneye bitişiktir. Basit bir yapı olup, tuğla örgülü fırının ağzı l.20 m. yüksekliğindedir.
-
CAMİLER Abdal Mehmed Cami (Osmangazi) Abdal Caddesi, Tahıl Caddesi ve Gül Sokağı’nın kesiştikleri kavşakta yer almaktadır. Bazı kaynaklarda caminin Fatih döneminde, Başçı İbrahim tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir. Ancak türbesinin kitabesine göre II.Murad dönemine ait olabileceği düşünülebiri. Asıl ibadet mekânı doğu-batı yönünde, iç ölçüleri 8,19 x 15,34 metre dikdörtgen planlı olan yapı, yanyana iki kubbe ile örtülüdür. Son cemaat yeri; iki yan duvar ve ortada yığma iki ayağı birbirine bağlayan üç sivri kemerin belirlediği üç bölüm halindedir. Bölümlerin üstü dıştan kurşunla kaplı kubbelerle örtülüdür. Doğu-batı yan duvarları kapalı olup, sivri kemerli birer pencere yer almaktadır. Ayaklar ve cephe kesme taş, aralarında dikey iki tuğla ile taş aralarında yatay iki sıra tuğla örgülüdür. Kemer üzengi düzeyinden başlayan, iki sıralı kirpi saçağın altını dolanan dışa çıkıntılı bir çerçeve yer almaktadır. Doğu-batı yönünde dikdörtgen planlı ana mekân; ortada sivri kemerle birbirinden farklı iki bölüme ayrılmıştır. Bu kemerin son cemaat yerindeki ayağının her iki yanına birer girişi vardır. Aynı zamanda bu ayak son cemaat yerinin mihrabı görevini yapan üç köşeli bir niş haline getirilmiştir. Büyük kemerin ayırdığı her iki bölümün boyutları eşit ve kare olmadığından kubbeler ovaldir. Kubbeler duvarlara ve tromp bingilere oturmaktadır. Pencereler 0,10 metrelik bir girinti içerisinde olup, kapakları düz meşe ağacındandır. Üç sıra halindeki sivri kemerli pencereyle caminin aydınlanması sağlanmıştır. Mihrap; büyük sivri kemerin güneydeki ayağına yapılmıştır. Mihrap kavsarası beş dilimli bir tepelikle iki mukarnas arasından oluşmaktadır. Dar ve küçük çerçevelidir. Çerçevede geometrik motifli kalem işleri ve Ayet-el Kürsî göze çarpmaktadır. Minberi basit, yanlıkları büyük geçmeli olarak yapılmıştır. Duvarlar kubbe kasnakları, iki sıra tuğla, bir sıra kesme taş, araları dikey tek tuğla örgülüdür. Batı yönünde, yapay bitişik olan minareye son cemaat yerindeki bir kapıdan çıkılmaktadır. Silindirik tuğla gövde tamamen sıvanmıştır. Ahmed Paşa Fenâri Cami (Osmangazi) Cumhuriyet Caddesi’nin kuzeyinde, kendi adı ile anılan mahallede, Büyük Molla Fenâri’nin torunu, Yusuf Bâli Efendi’nin oğlu Sadr-ı Âzam Fenâri Ahmed Paşa tarafından, Fatih döneminde yaptırılmıştır. Tamamen yanan camiyi, Şerife Nefise Hanım’ın 1803 yılında kısmen onarttığı, minarenin şerefeden sonrasını yeniden yaptırdığı bazı kaynaklarda belirtilmektedir. Uzun bir süre harap halde kalan cami 1911 yılında Hacı Atika ailesinden Fethiye Hanım ve halkın yardımları ile büyük ölçüde onarılmıştır. Bugün sağlam ve ibadete açık olan cami binası tamamen yenidir. İç ölçüleri 7,60 x 10,80 metre olan dikdörtgen planlı caminin duvar kalınlığı 0,85 metredir. Tuğla ve taş ile inşa edilmiş, üstü ahşap çatılı, yerli kiremitle kaplıdır. Mihrapta iki sıra mukarnas parçaları ilk yapıldığı dönemden olduğu kanısını uyandırmaktadır. Minare de caminin son büyük onarımında yeniden yapılmıştır. Alâaddin Cami (Osmangazi) Alâaddin Caddesi’nin sonunda yer almaktadır. Caminin giriş kapısı üzerine h.1306 (1890) tarihi konulmuş, yaldızlı, açık sülüs harflerle yazılmış kitabede; Alâaddin Camii olduğu “726 bina-i evvel, 1278 H. Bina-i sâni” yazılıdır. Bundan da yapının Osman Gazi’nin büyük oğlu Alâaddin Paşa tarafından h.726 (1335) yılında inşa edildiği, h. 1278 (1862) yılında da onarım geçirdiği anlaşılmaktadır. Yapı, kuzey yönünde üç bölümlü son cemaat yeriyle birlikte tek kubbeli klasik biçime uyarken, Bursa’da kanatlı (zaviyeli) ters T planlı camilerinde yeni bir gelişime öncülük etmiştir. Bu plan şeması aslında Selçuklu döneminin kubbeli medreselerine kadar uzanmaktadır. Selçuklu dönemi medreselerinden esinlenilerek, Osmanlı döneminde Bursa’da uygulamaya konulan bu plan biçimi camilerde mimari açıdan iyi değerlendirilmiştir. Osmanlı döneminin Bursa’da bu tipin ilk uygulandığı caminin Alâaddin cami olduğu anlaşılmaktadır. Cami, 8,20 x 8,20 metre ölçüsünde, kare planlı asıl ibadet alanı ile kuzey yönünde buna ekli üç sivri kemerli, üzeri kubbelerle örtülü bir son cemaat yerinden oluşmaktadır. Kare planlı asıl ibadet yeri, yelpaze biçimli trompalara ve onaltıgen bir yüksek kasnağa oturan, 8,20 metre çapında tek kubbe örtmektedir. Güney duvarında yer alan mihrabı pek fazla bir özellik taşımamaktadır. Minberi ise Mevlevihane’den buraya getirilmiştir. Ortada küçük bir kubbe, doğu-batı yanlarda birer aynalı tonoz örtülü, dört sütunu birbirine bağlayan üç sivri kemerle son cemaat yeri, üç göz halindedir. Sütun başlıkları Korint ve İon tarzında olup, Bizans dönemi yapılarından alınmıştır. Kuzey cephesindeki sivri kemerler tuğla örgülü üç sıra kirpi saçaklı bir kalkan duvara sahiptir. Doğu-batı yanları duvarla kapalı durumdadır. Yapının beden duvarları moloz taş, aralarına yatay ve dikey birer tuğla konularak seyrek hatıllı örülmüştür. Minare sekizgen bir kaideye oturtulmuş olup, kaide ve küp kısmı taş, gövdeye geçişler silindirik, gövde tuğla örgülüdür. Taştan yapılmış silindirik bir bilezikten sonra dört sıra stalaktitli, değişik biçimli şerefe altına sahiptir. Mermer korkuluğu, peteği ve sivri külâhı yeni yapılmıştır. Kanberler Camisi (Sitti Hatun Mescidi) (Osmangazi) Tatarlık Köprüsünün batısında, Deveciler Caddesi, Eski ve Hamam sokakların kesiştiği köşede yer almaktadır. İznik’teki Mahmut Çelebi Camisi’nin bir benzeri olan bu camiyi Timurtaş Paşa’nın oğlu Oruç Bey’in kızı Sitti Hatun h.834 (1459) yılında yaptırmıştır. Küçük ölçüdeki caminin cephe görünümü diğer Bursa camilerine göre ayrı bir karakter özelliği göstermektedir. Cepheyi meydana getiren revak, biri ortada, diğer ikisi yanlarda olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır. Ortadaki bölüm diğerlerine göre daha dardır. İki taraftaki bölümlerin kemerleri sivri, ortadaki bölümün kemeri ise Bursa kemeridir. Ayrıca bu kemerlerin üzerleri üç köşeli köfeki taşlar arasına yerleştirilmiş zikzaklı derzlerle bezenmiştir. Kare planlı ibadet mekanının üzeri Türk üçgenlerinden oluşan bir kasnağın taşıdığı kubbe ile örtülüdür. Pencere alınlıkları tuğladan dikey zikzak motifleri, testere dişleri ve altıgen taş, tuğla ile bezenmiştir. Caminin tek minaresi batı yönündedir Bedreddin Camisi (Hafsa Sultan Mescidi) (Osmangazi) Kayan Mahallesi’nde, Simavlı Sokağı üzerinde, Boyacı Kulluğu Köprüsünün yakınındadır. Kapısı üzerindeki iki satırlık mermer kitabeden h.847 (1443) yılında Çelebi Sultan Mehmet’in kızı Hafsa Sultan tarafından yaptırılmıştır. Bedreddin Camisi denilmesinin belli bir nedeni yoktur. Bedreddin isimli biri tarafından yaptırılmış olabileceği gibi, Emir Buhari’nin ikinci oğlu Bedreddin Mahmut (ölm.1451) anısına ithaf edilmiş olabileceği de ihtimaldir. Caminin ortası dar, yanlardakiler daha geniş üç gözlü bir son cemaat yeri vardır. İbadet yeri 9x9 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür. Kubbe Türk üçgenlerinden meydana gelen bir kasnağa oturmuştur. Mihrap stalaktitlidir ve oldukça yüksektir. Duvarlar iki sıra tuğla, bir sıra moloz taş ile örülmüştür. Duvarlardaki ikişer pencere ile aydınlatılan caminin kemerleri üzerinde sekiz sıralı, zikzak tuğla motifli zengin bir bezeme dikkati çekmektedir. Tek minaresi batısındadır. Selçuk Hatun Camisi (Osmangazi) Kayan Mahallesi’nde, Selçuk Hatun Cami Sokağı’nda yer almaktadır. Giriş kapısı üzerindeki mermer kitabesinden Çelebi Sultan Mehmet’in kızı Selçuk Hatun tarafından h.854 (1450) yılında yapıldığı öğrenilmektedir. Caminin üç gözlü bir son cemaat yeri vardır. Burada da diğer camilerde olduğu gibi, ortadaki göz daha dar, yanlardaki daha geniştir. Giriş kapısı yedi sıralı stalaktitlidir. İbadet mekanı 8.75x8.75 ölçüsünde kare planlı olup, sekiz köşeli bir kasnağın taşıdığı kubbe ile örtülüdür. Mihrap yaldızlı stalaktitlerle bezenmiştir. Duvarlar iki sıra tuğla, iki sıra moloz taşla örülmüştür. Bezeme olarak tuğladan zikzak, balıksırtı motifleri, altıgen taşlar ve lacivert çinili bir pano dikkati çekmektedir. Sekizgen kaideli minaresi yan tarafındadır. Kavaklı Cami (Osmangazi) Kavaklı Caddesi üzerinde yer almaktadır. Bursa’da yaygın bir söylentiye göre, eski bir Bizans kilisesinin temelleri üzerine yapılmıştır. Ayrıca cami önündeki içi boş çınarın da Bursa’nın en yaşlı eseri olduğu ve Orhan Bey zamanının erenlerinden Geyikli Baba’nın diktiği söylenmektedir. Kare planlı caminin üzeri diğerlerinde de olduğu gibi Türk üçgenlerinden meydana gelen bir kasnağın taşıdığı kubbe ile örtülmüştür Acem Reis Mescidi (Osmangazi) Bursa, Demirtaş Mahallesi’nde, Gül Sokağı’ndaki cami, XV.yüzyıl sonlarında, Fatih Sultan Mehmet zamanında, Acem Reis olarak tanınan Mehmet oğlu Hoca Bedreddin Mahmut isimli bir tüccar tarafından yaptırılmıştır. Bu mescidin son cemaat yerinin ortası dar, iki yanı geniş tonoz örtülüdür. İbadet yeri kare planlı olup, Türk üçgenlerinden meydana gelen bir kasnağa oturmuş kubbe ile örtülüdür. Mihrap stalaktitlidir. Duvarları üç sıra tuğla, bir sıra kesme taştan örülmüştür. Batısındaki minaresi tuğla ve kesme taştan yapılmıştır YiğitKöhne Mescidi (Osmangazi) Bursa, Cumhuriyet Caddesi ile yeni Yol’un kesiştikleri kavşağın köşesinde yer alan caminin yapım tarihi, kitabesi olmadığından kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte XV.yüzyıl ortalarından önce yaptırıldığı sanılmaktadır.Günümüzde yol seviyesinin altında kalmıştır. Son cemaat yerinin ortası dar, yanları geniş olmak üzere üç bölümlüdür. İbadet mekanı 8x8 m. ölçülerinde kare planlı olup, sekizgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. On beş pencerenin aydınlattığı mescidin mihrabı stalaktitlidir. Minare sekiz köşeli bir kaide üzerinde silindirik olarak yükselmektedir. Karaşeyh Camisi (Osmangazi) Bursa, Atatürk Caddesi’nden Başak Caddesi’ne dönüldüğünde hemen karşıda yer alan cami XVI.yüzyılda yapılmıştır. Son cemaat yerinin ortası sivri ve kırık Bursa kemerli, yanları da yuvarlak kemerli olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır. İbadet mekanı Türk üçgenlerinden meydana gelen bir kasnağa oturmuş kubbe ile örtülüdür. Duvarları tuğla, kesme taş ve bunların aralarında dikey tuğlalarla dekore edilmiştir. Burada sağır kemerler, tuğladan deniz dalgası ve örme motifleri dikkati çekmektedir. İçerisi on iki pencere ile aydınlatılmıştır. Batısındaki minaresi moloz taş, tuğla kaide üzerinde tuğla gövdelidir. Hacılar Camisi (Osmangazi) Hükümet Konağından Adliyeye doğru uzanan yolun karşısında yer alan caminin, kitabesinden Bakkal Hacı Sinan tarafından 1471 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir. Bursa’da yaygın bir söylentiye göre; Hacca gitmek isteyenler herhangi bir nedenle gidemeyince bunun için ayırdıkları para ile bu caminin yapımına yardım etmişlerdir. Bu nedenle de camiye Hacılar Camisi ismi verilmiştir. Son cemaat yeri diğer camilerde olduğu gibi, orta bölümü daha dar, uzun bölümleri ise daha geniştir. Ayrıca burası tuğladan yapılmış çeşitli motiflerle dekore edilerek son derece gösterişli bir görünüm kazanmıştır. İbadet mekanı 9x9 m. ölçüsünde kare bir plana sahip olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Ayrıca içerisi on yedi pencere ile aydınlatılmıştır. Batısında tuğladan yapılmış tek bir minaresi bulunmaktadır Hacı Tayip Camisi (Aynalı Cami-Çapraz Cami) (Yıldırım) Setbaşı Köprüsü yakınındaki Hacı Tayip Camisi’nin, kitabesi günümüze ulaşamamakla beraber, Yıldırım Darüşşifası Müderrisi Hoca Tabip Hüsnü Efendi tarafından XIV.yüzyılda yaptırıldığı bilinmektedir. Son cemaat yeri alışılan düzenden ayrı olup, 7x7 m. ölçüsünde kare planlıdır. Üzeri sekiz köşeli bir kasnağın taşıdığı kubbe ile örtülmüştür. Buradan 8x8 m. ölçüsünde kare planlı, gösterişli biçimdeki baklavalı bir kasnağın taşıdığı ibadet mekanına girilmektedir. Duvarlarda üç sıra tuğla, bir sıra moloz taş kullanılmıştır. Girişin sağındaki minarenin şerefe altında ayna dizileri halinde bezeme yapılmıştır. Hoca Alizâde Camisi (Osmangazi) Hoca Alizâde Camisi Sokağı’nda, Kız Meslek Lisesi ile Atatürk İlkokulunun yanında yer alan caminin, kitabesinden Hacı Ömer oğlu Hoca Ali tarafından 1439 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir. Son cemaat yeri geçirdiği bir yangın sonucu orijinalliğinden uzaklaşmıştır. İbadet mekanı 9x8.50 m. ölçüsünde olup, üzeri zengin Türk üçgenlerinden meydana gelen bir kasnağın taşıdığı kubbe ile örtülüdür. Mihrabı sade ancak, yağlı boya ile boyandığından orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Batı yönündeki minaresi, sekiz kemerli kitabelikleri, üçgen mermerden ve tuğladan küp şekilleri, silindirik gövdesi, bilezikleri ve stalaktitli şerefe altı ile ilginç bir görünümdedir Çandarlı İbrahim Paşa Camisi (Mahkeme Camisi) (Osmangazi) Bursa Kız Lisesi karşısındaki Çandarlı İbrahim paşa Camisi Mahkeme Camisi olarak da anılmaktadır. Çelebi Sultan Mehmet’in veziri, Sultan II.Murat’ın Sadrazamı Çandarlı İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. İbadet yeri kare planlı olup, üzeri sekizgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Mihrap sıvandığından orijinalliğinden oldukça uzaklaşmıştır. Dış cepheleri tuğla bezeme ile süslenmiştir. Başcı İbrahim Camisi (Osmangazi) Bursa, Maksem Mahallesi’nde, Başçı İbrahim Sokağı’ndadır. Cami, XV.yüzyılın ortalarında Başçı İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. İbadet mekânı kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Mihrap sitilize edilmiş bitki motifleri ile bezenmiştir. Minberi ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır. Duvarları tuğla ve taş ile örülmüştür. Son cemaat yeri dört örme ayak ile üç bölüme ayrılmıştır. Dusturhan Camisi (Maksem Camisi) (Osmangazi) Bursa, Fevzi Çakmak Caddesinin sonunda, asırlık ağaçların arasında bulunan Caminin, kitabesinden Düsturhan ismiyle bilinen Yahya Hüseyin oğlu Yahya tarafından 1479 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir. Son cemaat yeri orijinalliğinden oldukça uzaklaşmıştır. İbadet yeri 8x7 m. ölçülerinde olup, üzeri Türk üçgenlerinin meydana getirdiği kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Duvarları tuğla ve moloz taşla örülmüştür. Minaresi tuğladan yapılmış olup, doğu yönündedir. Çelebi Sultan Mehmet Camisi (Yeşil Kulliye) (Osmangazi) Bursa’nın Yeşil semtindeki Çelebi Sultan Mehmet Camisi, cami, türbe, medrese, imaret ve bunlara 1485 yılında eklenen hamamdan meydana gelmiştir. Çelebi Sultan Mehmet’in emriyle h.817 (1415)’de yapımına başlanan Cami h.822 (1419)’da tamamlanmıştır. Yapı topluluğunun mimarı dönemin tanınmış kişilerinden Hacı İvaz Paşa’dır. Ayrıca nakkaşlığını İlyas Ali oğlu Ali, ahşap işlerini Tebrizli Ahmet oğlu Hacı Ali, çini işlerini de Mehmet Mecnun yapmıştır. Caminin planı yan mekanlı veya ters T düzenindedir. Ancak burada son cemaat yeri yapılmamıştır. Ne var ki, beş kubbeli bir son cemaat yerinin yapılması düşünülmüşse de sonradan vazgeçildiği bazı kemer başlangıcı izlerinden anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra pencerelerden bazılarındaki yarım kalmış bezemeler caminin tüm ayrıntıları ile tamamlanamadığına işaret etmektedir. Cami girişinin üç yılda tamamlanan stalaktitli kapısının abidevi bir görünümü vardır. Kapının stalaktitleri ile onu çevreleyen yazı frizi arasında kalan bölümleri Rûmilerle doldurulmuştur. Kapı üzerindeki kitabelik kısmına sülüs yazı ile caminin yapımıyla ilgili bilgiler yazılmıştır. Diğer taraftan giriş kapısının iki yanındaki mihrapçıklara da yine sülüs yazı ile Mimar Hacı İvaz Paşa’nın isminin geçtiği küçük kitabeler yerleştirilmiştir. Türk ahşap oymacılığının en güzel örneklerinden olan giriş kapısının yanlarına iki Bizans sütunu yerleştirilmiştir. Birbirlerine benzemeyen bu sütunlara aynı yüksekliği verebilmek için kaidelerine bir takım ilaveler yapılmıştır. Girişin iki yanındaki merdivenlerle de Hüdavendigâr ve Yıldırım Beyazıt camilerinde olduğu gibi üst kata çıkılmaktadır. İbadet mekanı, aynı eksen üzerinde kubbeli iki ayrı mekan ve bunlardan giriş kapısı yanında bulunan iki yanına bitişik kubbeli küçük mekanlardan oluşmuş bir plan düzenine sahiptir.Böylece caminin ters T planı ortaya çıkmıştır. İki ana mekanın üzerleri 12.50 m. çapında iki ayrı kubbe ile örtülmüştür. Her iki kubbeyi birleştiren büyük bir kemer ile kilit taşı Mimar Hacı İvaz Paşa’nın bir harikasıdır. Duvarlardan kubbeye geçişi ise stalaktitli tromplar sağlamıştır. Bu iki ayrı mekandan mihrap tarafındaki, şadırvanlı mekandan üç basamak daha yüksektedir. Böylece Erken İslâm camilerindeki geleneğe uyularak şadırvanlı avlu içeriye alınmıştır. XIX.yüzyılda ibadet mekanını genişletmek ve her iki bölümü aynı seviyeye getirmek için şadırvanlı avlu toprakla doldurulmuştur. Ahmet Vefik Paşa’nın Bursa Valiliği sırasında şadırvan meydana çıkarılarak cami eski haline getirilmiştir. Ancak şadırvan etrafındaki altın ve gümüş kakmalı parmaklık ile kaynaklardan varlığını öğrendiğimiz fıskiyesindeki mücevherler bulunamamıştır. Caminin mihrabı yaklaşık 10 m. yükseklikte, stalaktitler, geometrik desenler ve bunların arasındaki çiçek dekorlu bir yazı frizi ile ilginç bir görünüme sahiptir. Ortasında beş köşeli, beyaz, açık ve koyu mavi, siyah ve altın renkli kabartmalar vardır. Ayrıca çini karoların üst kısımlarında yer alan rûmi ve hatai motifleri de dikkat çekicidir. Mihrap çinilerinin renk ve desenleri Timur döneminde Meşhet, Herat ve Semerkant’ta yapılmış benzerlerini andırmaktadır. Böylesine yakın benzerlikler aynı ekolü benimsemiş işçilerin her iki tarafta da çalışmış olduklarını akla getirmektedir. Ayrıca mihrabın solunda Gülistan’dan alınma bir beyit ile sağında Fatiha süresi yazılıdır. Caminin yan mekanlarında nişler, alçı ocaklar ve dolaplar vardır. Buradaki pencere ve kapı üzerindeki çini yazılarda da Çelebi Sultan Mehmet’in, Osmanlı Devletinin geçirdiği tehlikeler ve bu konuda yapılması gereken el birliğine değinilmektedir. Yeşil Cami mimarisi ile olduğu kadar çinileri ile de ün yapmıştır. Girişteki duvarlar altı köşeli lacivert çinilerle kaplanmıştır. Yan mekanların duvarları ise yerden iki metre yüksekliğe kadar altı köşeli koyu yeşil çinilerle bezelidir. Bu altı köşeli çinilerin arasında kalan üçgen yüzeyler firuze renkte küçük çini parçaları ile doldurulmuştur. Yeşil Caminin ilginç bölümlerinden biri de hünkâr mahfelidir. Girişten oldukça dar merdivenlerle çıkılan hünkar mahfeli caminin şadırvan avlusu üzerinde, mermer balkonlu olarak içeriye hakim bir biçimde yerleştirilmiştir. Böylece Osmanlı mimarisinde hünkâr mahfeli ilk defa Yeşil Camide ortaya çıkmıştır. Buradaki çini bezeme caminin diğer bölümlerindekileri aratmayacak kadar güzeldir. Duvarlar 3 m. yüksekliğine kadar altı köşeli yeşil, açık ve koyu mavi arasında değişen çinilerle kaplanmıştır.Yapıldığı yıldan günümüze değin solmadan rengini koruyan bu çiniler üzerinde de onları yapan Mecnun Mehmet’in imzası bulunmaktadır. Türk mezar anıtlarının en güzel örneklerinden olan Çelebi Sultan Mehmet’in türbesi caminin önündedir. Ayrıca Yeşil Deresi üzerindeki Babacan Köprüsü yanında bulunan Yeşil Medrese de günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Yeşil Medresenin karşısında, Yeşil Türbenin hemen yanında Yeşil Hamam ile Yeşil İmaretinden ise günümüze hiçbir kalıntı gelememiştir. Şahadet Camisi (Osmangazi) Bursa Tophane semtindeki Şahadet Camisi aynı zamanda Kale ve Saray Camisi olarak da anılmaktadır. Sultan I.Murad Hüdavendigâr tarafından 1365 yılında yaptırılmıştır. Şahadet isminin, Sultan I.Murad’ın Kosova’da şehit düşmesi üzerine verildiği sanılsa da bu doğru değildir. Camiye hiç gelemeyen padişahın şehitliği kabul olunamayacağı iddiası üzerine Bursa kadısı tarafından verilmiştir. Cami ilk yapıldığında üç bölümlü, yan bölümleri tonozlu, orta bölümü de iki kubbelidir. İbadet mekanının üzerini toplam dokuz kubbe örtmektedir. Plan düzeni olarak Ulu Cami tipinin küçük bir örneğidir. Son cemaat yeri olmayan, oldukça yüksek görünümde bir yapıdır. Minarenin arkasındaki bir kapı üzerinde bulunan 1328 tarihli kitabe onarım sırasında başka bir mescitten getirilmiştir. Uzun ikiz pencereleri, soldaki tek şerefesi ile caminin ilginç bir görünümü vardır. Cami 1855 depreminde yıkılmış, 1890’da Bursa Valisi Mahmud Celaleddin Paşa tarafından onarılmıştır. Hacı Özbek Camisi (Çarşı Mescidi) (İznik) İznik Çarşısı içerisinde bulunan bu camiye aynı zamanda Çarşı Mescidi ismi de verilmektedir. Halk arasında da Çukur Cami ismi ile tanınmaktadır. Erken Osmanlı devri mimarisinin en erken örneklerinden olan bu camiyi Hacı Özbek 1333-1334 yıllarında yaptırmıştır. Kare planlı olan bu yapının üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe 7.90 m. çapında olup, önünde çapraz tonoz ve ayna tonozlu, iki sütunlu bir son cemaat yeri bulunuyordu. Caminin dış duvarlarında bir sıra taş, üç veya dört sıra tuğla dizileri ile hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Caminin son cemaat yeri 1959 yılında yol genişletilmesi sırasında yıkılmış ve bu arada kuzey duvarı da tahrip edilerek orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Caminin yıkılmış olan minaresi yapılmamıştır. Kitabesi İznik Müzesinde koruma altına alınmış, daha sonra caminin içerisindeki bir duvara yerleştirilmiştir. Orhan Gazi Camisi (İznik) Orhan Gazi Camisi, Yenişehir kapısı dışında yer almaktadır. İznik Müzesinde bulunan kitabesinden öğrenildiğine göre; Orhan Gazi tarafından 1334-1335 tarihlerinde yaptırılmıştır. Ancak kitabenin tarih kısmı kırık olduğundan bu konuda bazı çelişkiler bulunmaktadır. Büyük olasılıkla Osmanlıların İznik’i fethi sırasında Orhan Gazi tarafından yaptırılmıştır. Orhan Gazi Camisi tarlalar arasında, kalıntı halinde iken 1963 yılında Prof.Dr.Oktay Aslanapa tarafından burada yapılan kazı sonucunda yapının planı ortaya çıkarılmıştır. Bu plana göre, günümüze yalnızca duvar kalıntıları gelebilen yapı, ters T planlı, diğer ismi ile zaviyeli camiler grubunun öncüsüdür. Oktay Aslanapa’nın yaptığı kazılar sonucunda önünde beş bölümlü bir son cemaat yerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. İbadet mekanının ortası kubbeli olup, bunun iki yanında da iki yan mekan bulunmaktadır. Yapı, moloz taş, kaba kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Orhan Gazi Camisinin hamamı da sur dışında cami ile surlar arasında yapılmıştır. Hacı Hamza Camisi (İznik) İznik meydanında, belediye binasının önündeki meydanda yer alan Hacı Hamza Camisi, Erken Osmanlı mimarisinin ilk eserlerindendir. İznik Müzesinde bulunan kitabesine göre, Hazma Bin Erdem Şah tarafından 1345’te yaptırılmıştır. Mimarı Hacı Ali’dir. Hacı Hamza Camisi tek kubbeli camiler grubundan olup, önünde derin bir eyvan biçiminde son cemaat yeri bulunuyordu. İbadet mekanı merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Eski resimlerinden öğrenildiğine göre, kalın kısa gövdeli bir minaresi bulunuyordu. Bu cami, 1930 yılında yıkılmış olup, bugün yerinde bir çay bahçesi bulunmaktadır. Mahmut Çelebi Camisi (İznik) İznik Mahmut Çelebi Mahallesi’nde, Ayasofya Kilisesinin yaklaşık 100 m. güneyinde olan Mahmut Çelebi Camisini, kitabesinden öğrenildiğine göre Sultan II.Murad’ın kayınbiraderi, Çandarlı Halil Paşa’nın torunu Vezir Mahmut Çelebi 1442-1443 yılında yaptırmıştır. Erken Osmanlı devri mimarisinde tek kubbeli camiler grubundan olan bu yapının kuzeyinde dikdörtgen planlı, üzeri tonoz örtülü, ortası kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerinde üç satırlık, 45x180 cm. ölçüsünde yapım kitabesi bulunmaktadır. Yeşil Caminin küçük bir örneği olan bu caminin üzeri duvarlara dayanan bir kubbe ile örtülüdür. İbadet mekanında kareden kubbe yuvarlağına geçiş Türk üçgenli bir friz ile sağlanmıştır. Caminin minaresi yeşil sırlı tuğlalardan yapılmış kuşaklarla çevrilmiştir. Ancak, 1967 yılındaki depremden zarar görmüştür. Mahmut Çelebi de caminin bahçesindeki demir parmaklıklı bir türbede gömülüdür. Caminin karşısında yer alan İznik’in en eski çeşmesi ise 1970’li yıllarda yıkılmıştır. Caminin yanında Golts Paşa’nın kullanılır olarak gördüğü aşhane-imaretten sadece duvar izleri günümüze gelebilmiştir. Eşrefi Rumi Camisi (İznik) İznik’in kuzeydoğusunda, Eşrefoğlu Sokak ile Türbe Sokağı’nın kesiştiği noktada yer alan Eşrefi Rumi Camisi türbe, dergâh, zaviye ve hazireden oluşan bir yapı topluluğu idi. Eşrefoğlu Abdullah Rûmi (1353-1469) aslen Mekkeli olup, Bursa’da eğitim görmüş olup, Hacı Bayram Veli’nin önce müridi, sonra da damadı olmuştur. Bundan sonra da dergâhını İznik’te kurmuş, bunun yanına da camisini yaptırmıştır. Cami İznik’in Yunan işgali sırasında 1922 yılında yıkılmış ve yakılmıştır. Günümüze yalnızca bazı duvar kalıntıları ile minaresi ve haziresindeki mezarlar gelebilmiştir. Kitabesi günümüze gelememiştir. Ancak caminin banisi olan Eşrefoğlu Abdullah Rûmi’nin sandukası üzerindeki bir levhada “Haza kabr-i şerifi Kutb-ül arifin eşşeyh Eşrefzade Abdullah Rumi Kuddise sirruhu vefatı sene (H.874 - M.1469)” yazılıdır. Buna dayanılarak caminin Eşrefi Rûmi’nin ölümü 1469 olduğuna göre XV.yüzyılın ortalarında yapıldığı sanılmaktadır. Cami 12.50x16.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, kuzeyinde 8 m. uzunluğunda bir ahşap revak bulunuyordu. İbadet mekanının sivri kemerli giriş kapısı üzerinde çini levhalı bir hadis bulunuyordu. Mihrabında hadis yazısı ve kandil ve enginar yapraklı bezemelerden oluşmuş çini karolar bulunuyordu. Bu cami Sultan IV.Murat (1623-1640) tarafından onarılmış, caminin ve türbesinin duvarları çinilerle kaplanmıştır. Bu çinileri Tabakzade Mehmet Usta 1628 yılında yapmıştır. Günümüzde bu caminin yerine modern bir cami yapılmıştır. Eski camidsen günümüze kalan minaresi kesme taştan üç sıra tuğlalıdır. Sekizgen planlı kaidenin üzerine 12 cepheli gövde oturtulmuştur. Petek ve külah kısmı yıkılmıştır. Eski camiye ait olan minaresinin gövdesi çemberler içerisine alınarak sağlamlaştırılmıştır. Kırmızı tuğladan yapılmış olan minarenin gövdesi çini kuşaklarla bölümlere ayrılmıştır. Üzeri de XVII.yüzyıla ait çinilerle sonraki dönemlerde kaplanmıştır. Caminin yanındaki avluda bulunan küçük bir hamam da 1970’li yıllarda yıkılmıştır. Şeyh Kudbettin Camisi (İznik) İznik’in doğusunda, Müze Sokak ile Türbe Sokağı’nın birleştiği köşede yer alan Şeyh Kudbettin Camisi aynı zamanda Nilüfer Hatun İmareti ile yeşil Cami’nin batısındadır. Kudbettin Camisinin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir. Bu konuda bazı iddialar bulunmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde bulunan bir vakfiyeye göre Çandarlı İbrahim Paşa tarafından 1491-1492 tarihlerinde yapıldığı sanılmaktadır. Bir başka görüşe göre cami ve türbe Çandarlı İbrahim Paşa’nın oğlu Halil Paşa tarafından 1453 yılından önce yaptırılmıştır. Şeyh Kudbettin İzniki’nin oğlu Mehmet Muyhiddin’in mezarının bulunduğu türbenin ve caminin 1418 yılından sonra yapıldığı bu konudaki bir başka iddiadır.Şeyh Kudbettin’in türbesinden ötürü de cami bu isimle tanınmıştır. İznik’in Yunan işgali sırasında cami ile türbe yağmalanmış ve yakılmıştır. Bu nedenle caminin batı ve doğu duvarları kısmen belirgin olmasına rağmen, kuzey ve güney duvarlarının kalıntıları 1993 yılında İstanbul Üniversitesi’nin burada yapmış olduğu kazılar sonunda caminin planı açıklık kazanmıştır. Buna göre 8.50x8.50 m. ölçüsünde kare planlı, üzeri kubbeli bir cami idi. Sonraki yıllarda kubbesi yıkılmış ve üzeri çatı ile örtülmüştür. Bu caminin yapımında Bizans devşirme parçaları kullanılmıştır. Caminin ön kısmında korinth başlıklı ve tuğla örgülü sivri kemerlerle birbirine bağlanan üç sütunlu bir son cemaat yeri bulunuyordu. Duvarlar kesme taş ve tuğla ile örülmüş, iç kısımlarda moloz taş kullanılmıştır. Günümüze gelebilen, caminin kuzeybatısında bulunan minaresi silindirik gövdeli olup, tek şerefelidir. Minarenin alt kısmındaki yapı taşları arasında XII.-XIII.yüzyıllara tarihlenen İbranice bir kitabe dikkati çekmektedir. Şerefesinin altında iki sıra halinde diş motifleri bulunmaktadır. Minarenin kuzeydoğu köşesinde Şeyh Kudbettin’in türbesi bulunmaktadır. Alaca Hırka Mescidi (Osmangazi) Alaca Hırka semtinde, Köşk Caddesi üzerindeki Alaca Hırka Mescidinin kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Ancak Hoca Yakup tarafından 1585’te İmamzade Mahmut Çelebi tarafından da 1635 yılında onarılmıştır. Buna dayanılarak ve mimari üslubu dikkate alınarak XIV.yüzyılın sonu veya XV.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Bu caminin Buhara’dan gelip Bursa fethine katılan erenlerden biri tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Cami moloz taş duvarlı olup, iki sıra kirpi saçakla duvarları sona ermektedir. Dikdörtgen planlı yapının üzeri ahşap kırma çatı ile örtülüdür. Mescidin doğusundaki minare orijinal olup, sekizgen kaide üzerine yuvarlak gövdeli kesme taştan yapılmıştır. Caminin doğusundaki mezarlardan birisi de Hoca Yakup’a aittir. Araplar Camisi (Osmangazi) Ali paşa semtinde, Ali Paşa Camisi’nin batısındadır. Kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Ancak kaynaklarda bu caminin 1512-1513 yıllarından önce yapıldığı belirtilmiştir. Cami son cemaat yeri ile bütün olup, dikdörtgen planlıdır. Üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür. Son cemaat yeri ortada dar, doğu ve batı yanlarda geniş üç bölüm halindedir. Arazi konumundan ötürü çift taraflı çıkılan son cemaatin doğu-batı yan duvarları ve kuzey cephesindeki ayaklar ahşap yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. İbadet mekanının girişi üzerindeki yağlıboya kitabede 1858 yılında onarıldığı yazılıdır. İbadet mekanı kuzeyde iki, doğuda üç yuvarlak kemerli altlı üstlü pencere ile aydınlatılmıştır. Pencere ve kapı üzerlerine sulu boya kalem işi ile bitkisel motifler ve Allah, Peygamber ve dört halifenin isimleri yazılmıştır. Caminin minaresi bulunmamaktadır. Ali Paşa Camisi (Osmangazi) Ali Paşa Mahallesi, Eski Sokak’ta bulunan Ali Paşa Camisini, Yıldırım Beyazıt zamanında Çandarlı Halil Paşa’nın oğlu Yıldırım Beyazıt’ın veziri Ali Paşa yaptırmıştır. XIV.yüzyılın sonlarına tarihlendirilmektedir. Ali Paşa Camisi, ters T veya tabhaneli (zaviyeli) camiler grubundandır. 1854 depreminde büyük ölçüde zarar görmüş ve sonra yeniden onarılmıştır. Son cemaat yeri caminin yan duvarları ve birbirlerine kemerlerle bağlı dört sütunun oluşturduğu beş bölümlüdür. Üzeri kubbeli olan bu bölümlerden ortadaki diğerlerinden daha büyüktür. İbadet mekanı tabhaneli camiler planına uygun olarak birbiri ekseninde üzeri kubbeli iki bölümden meydana gelmiştir. Bu bölümlerin iki yanında dikdörtgen şeklinde yan kanatlar bulunmaktadır. Günümüzde orta bölümlerdeki kubbelerin yerine ahşap bir tavan yapılmıştır. İki yan kanatlar tamamen yıkılmıştır. Bunların üzerlerinin tonozlu olduğu izlerden anlaşılmaktadır. Caminin ilk yapılışında minare yapılmamış, bugünkü minare yenidir. Caminin batısındaki medrese ve imaret ise yıkılmış, yerlerine evler yapılmıştır.
-
KAPLICALAR Bursa, şifalı su ve kaplıcaları yönünden tarih boyunca son derece zengin bir şehir olma özelliğini her zaman korumuştur. Ne var ki bu suların bir kısmı günümüze ulaşmış, bir kısmı da ulaşamamıştır. Bursa’nın şifalı sularının banyosunun yanı sıra içme, solunum yolları, sinir, eklem, kas romatizmaları, gut, aşırı şişmanlık, kadın hastalıkları, böbrek ve safra yolları hastalıklarını da iyileştirme özelliği bulunmaktadır. Bursa, Roma döneminden itibaren şifalı suları ile ilgi çekmiş, Roma imparatorları Traianus (98-117) ve Hadrianus (117-138) dönemlerinde Bursa´da çeşitli yapıların yapıldığı ve Justinianus (527-565) zamanında da Çekirge´de hamamlar yapıldığı bilinmektedir. Bizans döneminde de hamam ve şifa kaynağı ılıcaların yapımına devam edilmiştir. Bursa´nın kaplıca suları şehrin batısındaki Bademli Bahçe ve Çekirge yörelerinden çıkmaktadır. Her iki bölgeden çıkan suların kimyasal analizleri farklı sonuçlar vermektedir. Osmanlı döneminde Bizans devrinden kalan hamamların onarımı yapılmış ve yeni kaplıcalar inşa edilmiştir. Bu kaplıcaların en tanınmışları Kükürtlü, Eski Kaplıca, Yeni Kaplıca ve Koca Mustafa Paşa Kaplıcaları’dır. Bursa şifalı sularından, kaplıca ve hamamlarından isimleri bilinip günümüze ulaşamayanlar; Vakıfbahçe Kaynağı, Zeyni Nine, Horhor Kaynağı, Havuzlu Park, Garipleraltı kaynağı, Cin Hamamı, Küplüce Kaynağı, Kükürtlü Kaynağı, Yeni Kaplıca, Kaynarca Kaynağı, Kara Mustafa Kaynakları, Şeyhi Bahçesi Kaynağı, Kabak Eşref Bahçesi Kaynağı, Bekar Hamamı, Armutlu Hamamı, çekirge Hamamı, Boyugüzel Kaplıcası ve Van Hamamı’dır. Günümüze ulaşabilenler ise; Armutlu Kaplıcaları (banyo, içme ve çamur olarak romatizma, gut, aşırı şimanlık, kadın, deri ve idrar yolları hastalıklarında kullanılmaktadır), Oylat Kaplıcası (banyo olarak romatizma, deri ve kadın hastalıklarında kullanılmaktadır), Çitli Maden Suyu (içme olup, mide, karaciğer, idrar yolu hastalıkları, safra ve böbrek taşları ile kum dökücü olarak kullanılmaktadır), Bakmaca Maden Suyu (hazmı kolaylaştırıcı, mide, bağırsak, idrar yolu ve karaciğer hastalıklarında kullanılmaktadır), Ekşi Su’dur (hazım bozukluklarında içme olarak kullanılmaktadır) . Bunların yanı sıra Keleşpınar Ilıcasının banyo olarak kullanıldığında vücudu rahatlatıcı etkisi vardır. Meneviz İçmesi’nin hazmı kolaylaştırıcı, Ağaçhisar Ilıcası ve Çamuru’nun ağrılı hastalıklara, uyuz başta olmak üzere deri hastalıklarında, Ilıcaksu, Sağdat Ilıcası’nın ağrılı hastalıklarda, Şükriye Çamuru’nun uyuz ve deri hastalıklarında etkili olma özellikleri bulunmaktadır. ESKİ KAPLICA (Osmangazi) Bursa’nın en büyük ve en eski kaplıcasıdır. Çekirge meydanında, Acemler’e inen yolun solunda, cadde seviyesinden aşağıdadır. Bizans dönemine tarihlenen eski bir hamam kalıntısının aynı yerde bulunuşundan ötürü Eski Kaplıca ismi verilmiştir. Kaplıcayı Sultan I.Murad çifte hamam olarak yaptırmış, Sultan II.Beyazıt 1511’de hamama bir soğukluk ilave etmiştir. Soğukluk yarım kubbelerle desteklenmiş ve iki kubbe ile örtülmüştür. Ortada küçük bir havuzu bulunmaktadır. Ilıklığın üzeri ise sekiz sütunun ve bunları birbirine bağlayan yuvarlak kemerlerin taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Sıcaklık kısmında mermer aslan ağzından boşalan sıcak su önce 1.35 m. derinliğindeki bir havuza, oradan da 7.00 m. derinliğindeki diğer havuza akmaktadır. Aslan ağzının bulunduğu yerde de 1675 yılına ait kitabeli bir ayna taşı dikkati çekmektedir. Havuzun çevresindeki sekiz sütun ve başlıkları Bizans dönemine tarihlendirilmiştir. Kaplıcanın üzeri daha önce kurşunla kaplı iken, daha sonraki onarımlarda kiremit çatı ile kaplanmıştır. Kaplıca, 1629, 1630 yıllarında ve XIX.yüzyılda onarılmıştır. YENİ KAPLICA (Osmangazi) Bu kaplıca Kanuni Sultan Süleyman´ın Veziri Rüstem Paşa tarafından 1552 yılında yaptırılmış, yapı malzemesini de Demirtaş Hamamından satın almıştır. Kaplıcanın bina eminliğini Kerim Bey yapmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ı da iyileştiren bu kaplıca cilt, bağırsak, romatizma ve mesane hastalıklarına iyi gelmektedir. Kaplıcanın soğukluğu oldukça geniş iki büyük kubbe ile örtülüdür. Tek kubbeli soğukluktan, ortasında büyük bir havuzun bulunduğu sıcaklığa geçilmektedir. Sıcak su aslan ağzından akarak seyrine doyum olmaz bir görünüm ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra sıcaklığın girişinde üzerleri küçük kubbelerle örtülü odalar sıralanmışlardır. Bu odalardan sağdakine, suyunun sıcaklık derecesinin yüksek olmasından ötürü halk arasında “Eşek Terleten” ismi verilmiştir. Kaplıcanın duvarları çini, tabanı mozaiklerle kaplı olup, bunların hepsi döneminin en güzel örneklerindendir. KÜKÜRTLÜ KAPLICALARI (Osmangazi) Kaplıcanın erkekler kısmını Sultan I.Murad Hüdavendigâr, kadınlar kısmını da Sultan II.Beyazıt yaptırmıştır. İlk yapılan bölümlerden birinde çapraz, diğerinde düz tonozla örtülü iki eyvan vardır. Ufak bir halveti ve helası mevcuttur. Bunlardan Sultan II.Beyazıt’ın yaptırdığı bölüm daha büyük tutulmuş, duvarlar ve kubbe kesme taştan yapılmıştır. Diğer bölümlerde çapraz ve düz tonozlu eyvanlar, küçük bir de halvet yer almıştır. Kaplıcanın üzeri kiremitle örtülüdür. Yapı 1681-1682 yıllarında büyük bir onarım geçirmiştir. Son yıllarda Uludağ Üniversitesi birimlerine geçen kaplıca aslına uygun şekilde geniş çaplı onarımdan geçirilmiştir. OYLAT KAPLICALARI (İnegöl) İnegöl´ün 27 kilometre güneyinde Uludağ eteklerinde 840 m. yükseklikte yer almaktadır. Aynı zamanda Oylat, çam ağaçları arasında şifa kaynağı bir kaplıca ve mesire yeridir. Oylat Kaplıcaları suyunun özellikleri bakımından dünyada 2. sırada yer almaktadır. Oylat suyunun en büyük özelliklerinden birisi içilebilmesi ile de şifa sağlamasının yanı sıra 40 derece kaynayarak doğal haliyle kullanıma hazır olmasıdır. Oylat Kaplıcaları özellikle ağrılı sinir hastalıkları için bir şifa kaynağıdır. KARA MUSTAFA SUYU Bursa - Mudanya yolu üzerinde bulunan Kara Mustafa Hamamı’nın suyunun kaynağıdır. Kara Mustafa Hamamı’na ulaşan üç menbanın debilerinin toplamı 6,2 It / sn veya 28 masuradır. Bu hamama akan suların ikisi sıcak, biri soğuktur. Sıcak suların menbaalarının yerleri tam bilinmediği, sıcaklığının ise 550 C olduğu tespit edilmiştir. Kokusu yoktur. Soğuduğu zaman normal sular gibi içilir. Çok berrak olduğu için Gümüşsuyu da denilmektedir. TUMBULDEK KAPLICALARI (Mustafakemalpaşa) Mustafakemalpaşa’nın 15 km. güneyinde, Akarca Köyü içerisinde bulunan Tümbüldek Kaplıcaları’nın çok eski yıllardan beri varlığını sürdürdüğü sanılmaktadır. Nitekim Akarca´ dan 2 km. uzaklıkta bulunan Bahariye Köyü´ndeki tarihi hamam kalıntıları buna işaret etmektedir. Harabelerden sökülen sütunlar 1895 ´te Tümbüldek Hamamı onarılırken kullanılmıştır. Eczacı Şeref Bey tarafından 1895’te yaptırılmış olan hamam mirasçıları tarafından Özel İdareye satmış, ardından da 1935 tarihinde hamamı belediye satın almıştır. Kadınlar ve erkekler kısmı bulunan Türk yapısı iki kubbeli hamam 1973-1980 yıllarında onarılmış ve etrafına dinlenme evleri yaptırılmıştır. Kaplıcanın soğuk kaynağı 21oC, sıcak kaynak suyu ise 50.C’dir. Her ikisi de kimyasal yönden aynı özellikleri taşır. Sodyum-kalsiyum bikarbonatlı yapıdaki bu suların mineral miktarı litrede 2,8 ve 2,7 gramdır. Soğuk suda 700 mg/lt, sıcak suda 400 mg/lt CO2 bulunur. Sularda amonyum olmasına karşın, nitrit bulunmamaktadır. Romatizma başta olmak üzere bir çok hastalığa iyi geldiği inanılan Tümbüldek Kaplıcaları aynı zamanda bir mesire yeri olarak ta kullanılmıştır. TERMAL TURİZM MERKEZİ (Osmangazi) Bursa, Armutlu´nun kuzeyinde ve Armutlu Belediyesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Armutlu il merkezine 2km. uzaklıktadır. Kaplıca suyu sülfatlı, bikarbonatlı, klorürlü, kalsiyumlu, sodyumlu ve karbondioksitli bir bileşime sahiptir. Su ısısı 57 oC, PH değeri ise 6,2-6,5’dir. İçme ve banyo olarak kullanıldığında; romatizma, kalp ve kan dolaşımı, kadın, sinir ve kas yorgunluğu, sinirsel rahatsızlıklar, beslenme bozukluğu gibi hastalıklara iyi geldiği bilinmektedir.
-
YEŞİL TÜRBE Yıldırım Bayezid’in oğlu Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1421 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Hacı İvaz Paşa’dır. Bursa'nın sembolü haline gelen yapı şehrin her yerinden görülebilecek bir konuma sahiptir. I. Mehmet Çelebi sağlığında türbeyi yaptırmış, 40 gün sonra da vefat etmiştir. Türbede Çelebi Sultan Mehmet ile oğulları Şehzade Mustafa, Mahmut ve Yusuf ile kizlari Selçuk Hatun, Sitti Hatun, Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatuna ait olmak üzere toplam 8 sanduka bulunmaktadır. Dışardan bakıldığında tek katlı görünen türbe, sandukaların bulunduğu salon ve bunun altında yer alan beşik tonuzlu mezar odasıyla beraber iki katlıdır. Dış duvarlar turkuaz çinilerle kaplıdır. Türbenin içi, sandukalar, mihrab, duvarlar, cümle kapisi ile cephe kaplamaları da çiniden yapılmıştır. Kıbleye bakan mihrabı bir sanat eseridir. Buradaki çiniler İznik çiniciliğinin şaheser örnekleridir. Evliya Çelebi’nin gezi yazılarında da türbe ile ilgili bilgi yer almaktadır. Ancak türbeyle ilgili bahis; içinde medfun bulunan Çelebi Sultan Mehmet Han’ın yaşamı üzerinden ele alınmakta, mimari hakkında olarak özel bir bilgi verilmemektedir. Bununla birlikte metinden yapının o dönemde yeşil imaret adı ile anılmakta olduğu öğrenilmektedir. GEÇİRDİĞİ ONARIMLAR Türbe, Çelebi Sultan Mehmet’in vefatından 253 yıl sonra (1647) Hassa Mimarı Elhac Mustafa Bin Abidin tarafından onarılmıştır. Bundan sonra 1769 yılında Mimar Es-Seyyit Elhac Şerif Efendi, 1864-1867 yıllar arasında Leon Parville ve 1904 yılında Osman Hamdi Bey’in katkılarıyla Asım Kömürcüoğlu tarafından türbede onarım çalışmaları yapılmıştır. Türbenin günümüze ulaşmasında çok önemli payı olan Mimar Macit Rüştü Kural, türbenin son restoratörü olmuştur. Bu çalışmalar sırasında Y. Mimar Zühtü Başar’dan da destek görmüştür. TÜRBENİN MİMARİSİ En dar yüzü 8,45 m, en geniş yüzü 8,87 m olan sekizgen prizma bedene sahiptir. Türbe, tümel cepheler (tüm cephelerin açılımı) olarak ele alındığında, kubbe, kasnak ve beden duvarları olarak üç kütlesel mimari elemandan oluşmaktadır. Bu öğeler izleyicinin kolayca algılayabileceği bir şekilde birbirinden ayrılmaktadır. Türbenin cephesinde dikkati çeken bir diğer öğe mermer çerçevedir. Bu çerçeve, cephelerin birleştiği köşeleri, su basmanı ve sivri kemerlerin etrafından dolaşarak saçaklığı çevrelemektedir. Pencereler mermer sövelerle çevrelenmektedir. Pencerenin hemen üzerinde hafifletici (tahfif) kemer, rumi motifli bordürlerle belirgin hale getirilmiştir. Kemerle pencere lentosu arasında kalan timpanon (alınlık) bölümünde ayet ve hadisler yazılı bulunmaktadır. 328 metrekarelik sekizgen prizma gövdede zeminden aşağıya da devam ederek mezar dairesini oluşturmaktadır. ÇİNİLER Osmanlı mimarisinde tüm duvarlarının çini ile kaplı olduğu tek türbedir. Sekiz cepheli olan türbenin duvarları ile köşelerde oluşturulmuş mermer çerçeve ve kemerlerin arasında kalan kısımlar turkuaz renkli çinilerle kaplanmıştır. Günümüze kadar geçirmiş olduğu onarımlarda, bu çiniler büyük ölçüde tahrip olmuş, yerine yeni çiniler kaplanmıştır. Sayısı çok azalan orijinal çiniler kapının solundaki yüzde bir araya toplanmıştır (Tayla, 2007). Türbenin cephesinin kaplı olduğu çini kaplamalar genelde bilinen çini kaplamalardan farklı yapıdadır. Daha ziyade renkli sırlı tuğla türündendir. Dış yüzü 21-22 x 10-11 cm., arka yüzü 10 x 5 cm.dir. Dıştan içe doğru kavisli olarak daralmaktadır ve yan yüzünün tam ortasında 1.5 cm çapında dikine bir delik bulunmaktadır. Bu, çinilerin yerlerine montaj kesitidir. Orijinal tuğlaların yüzleri önce sırlanmış ardından fırınlanmıştır. Ancak Restorasyon sırasında orijinal üretim biçimine uygun yeni sırlı tuğla yapılamayacağı ayrıca orijinal sırlı tuğlanın aynen kopyasının yapılması restorasyon ilkeleri açısından doğru olmayacağı düşüncesiyle Kütahya Çini Fabrikası'nda yaptırılan plak çinilerle kaplanmıştır İÇ MEKAN Yapı, mekan örtücü eleman olarak kullanılan tek kubbenin belirlediği merkezi bir plan tipolojisine sahiptir. Anadolu - Türk mimarisinin kubbeden ana yapıya geçiş sorununa getirdiği strüktürel (yapıyı ayakta tutan sistem) ve bezemesel çözüm olan Türk üçgeni bu yapıda da uygulanmıştır. Duvarlar 2.94 m yüksekliğe kadar iki bordürle çevrili altıgen turkuaz çinilerle kaplıdır. Bunların aralarında iri madalyonlar yer almaktadır. Türbe günümüze ulaşan en muhteşem çinili mihraba sahiptir. Sekizgen plana sahip olan iç mekanın ortasında Çelebi Sultan Mehmed’in sandukası yer almaktadır. Üzerinde kabartma sülüs celisi ile yazılı kitabesi vardır. Kuzeyinde oğulları Mustafa ve Mahmud’a ait sandukalar yer almaktadır. Kuzeyindeki ise oğlu Yusuf’a aittir. Arka kuzeyinden itibaren Çelebi Mehmed’in kızı Selçuk Hatun’un kabartma kitabeli sandukası, kızı Sitti Hatun’un (Safiye) beyaz zemin üzerine lacivert motifli, altıgen ve üçgen çinilerle kaplı sandukası, Ayşe Hatun ve dayısı Daya Hatun’un sandukaları bulunmaktadır
-
Ulu Cami Bursa Merkez’de, Atatürk Caddesi üzerinde yer alan Ulu Cami, Yıldırım Beyazıt tarafından 1396-1400 yılları arasında yaptırılmıştır. Ulu Cami plan düzeninin klasik örneklerinden olan cami dikdörtgen planlıdır. İç mekan on iki eş ayak ile yirmi eşit parçaya bölünmüştür. Ayaklar kemerlerle birbirlerine ve ana duvarlara bağlanmış ve her bölümün üzeri kubbelerle örtülmüştür. Plan düzeninde kubbelerin mihrap duvarına dik beş sıra halinde dizildikleri görülmektedir. Ayaklardan kubbelere geçiş pandantiflerle sağlanmıştır. Bu kubbelerin dış görünümleri sekizgen kasnaklıdır. Kubbelerin çapları birbirlerinin eşi olmakla beraber yükseklikleri birbirinden farklıdır. Mihrap ekseni üzerindeki kubbe, içlerinden en yüksek olanıdır. Ayrıca giriş kapısından itibaren ikinci bölümün üzerini örten kubbe orijinalinde üzeri açık iken, sonradan camekanla kapatılmıştır. Bunun altında fıskiyeli bir şadırvan yer almaktadır. Caminin dış duvarlarının kesme taştan yapıldığı ve tuğla kullanılmadığı görülmektedir. Oldukça kalın, kütlevi beden duvarlarının ağırlığını hafifletmek amacı ile cephelerde kubbe hizasına kadar yükselen sağır sivri kemerler yapılmıştır. Ayrıca her kemerin içerisine de iki sıra halinde ikişer pencere yerleştirilmiştir. Kuzey cephesinde ana giriş kapısı dışa doğru taşmış bir taç kapı görünümündedir. Kapının çevresini geniş bir silme çepeçevre dolaşmakta olup, içerisi mermer oymacılığının en güzel örneklerini yansıtacak şekilde bezenmiştir. Bu kapının yanı sıra caminin doğu ve batı cephelerinde de birer kapının daha olduğu görülmektedir. Son cemaat yeri bulunmayan yapının kuzey cephesinde, köşelerde iki minaresi bulunmaktadır. Bunlardan camiye bir merdivenle bağlı olan kuzeybatıdaki minare cami ile birlikte yapılmıştır. Bu minarenin kaidesi Sultan I.Beyazıt, doğudaki diğer minare ise büyük olasılıkla Çelebi Sultan Mehmet dönemine aittir. Minareler sekizgen biçimli kürsülere sahip olup, tuğladan yapılmışlardır. Şerefeler her ikisinde de aynı ve tuğla mukarnaslarla bezenmişlerdir. Kurşun kaplı külahları 1889 yangınından sonra bugünkü taş külahlara dönüştürülmüştür. Mihrabın üzerindeki kitabesinden 1571’de Mehmet Usta tarafından yapıldığı öğrenilmektedir. Kum saati şeklinde sütuncuklar ve mukarnaslarla bezeli mihrap, döneminin zengin taş işçiliğini gözler önüne sermektedir. Bunun yanı sıra 1400 tarihli çivisiz ceviz minber de Antepli Hoca bin Abdülaziz el-Dukki’nin eseridir. Selçuklu ağaç işçiliğinden Osmanlı ağaç işçiliğine geçişin güzel bir örneği olan minber, kündekâri tekniğinde yapılmıştır. Ulu Cami’nin diğer özelliği de içerisinin 192 adet levha ile bezenmiş oluşudur. Bu yazılar arasında Osmanlı hat sanatının önde gelen kişilerinden Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Abdülfettah Efendi, Şefik Bey, Hafız Mehmet Efendi, Yesari Mehmet, Mehmet Şevket Vahdeti, Ahmet Refik ve Sultan IV.Mehmet’in eserleri bulunmaktadır. Ayrıca mihrap bezemesini de Bursa’ya sürgün edilen Ressam Tevfik Paşa (1819-1866) yazmıştır. Bursa Ulu Camisi çeşitli dönemlerde, savaşlardan ve doğal afetlerden zarar görmüş ve birçok kez onarılmıştır. 1855 depreminde 18 kubbesi birden çökmüş, 1801, 1890 yıllarında da yangın geçirmiştir. Caminin son onarımları 1961-1965 yıllarında Y.Mimar Hüsrev Tayla, Y.Mimar Süreyya Yücel ve Cahide Tamer tarafından yapılmıştır.
-
Yeşil Cami İznik’in doğusunda, Lefke Kapısı yakınında bulunan Yeşil Camiyi Çandarlı Hayrettin Paşa adına Mimar Hacı Musa 1378-1391 yılları arasında yaptırmıştır. Caminin yapımına Çandarlı Halil Hayrettin Paşa tarafından başlanmış, Onun ölümünden sonra oğlu Ali Paşa 1391-1392 yıllarında tamamlamıştır. Erken Osmanlı mimarisinin en önemli yapılarından olan Yeşil Cami, tek kubbeli, merkezi camilerin gelişmiş örneklerinden biridir. Kare planlı caminin önünde iki mermer sütunlu bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yeri sütunları birbirlerine ve duvar uzantılarına yuvarlak kemerlerle bağlanmıştır. Bu sütunların 1 m. arkasında birer tane başlıklı sütun daha bulunmaktadır. Bu sütunlar birbirlerine kesme taş kemerlerle bağlanmıştır. Bu tür stalaktitli söveler ve çift sütun sistemi büyük olasılıkla Bizans mimarisinden esinlenilmiştir. Revağın üzeri çapraz tonozlu, yüksek sekizgen kasnak üzerine oturmuş kubbelerle örtülüdür. Yanlarda kalan bölümlerin üzeri de ayna tonozludur. Giriş kapısı stalaktitli, profilli mermer sövelerle sınırlanmış olup, üzerinde Arapça yazılı kitabesi bulunmaktadır: “Bu mescidin yapılmasını ulema ve vüzeranın meliki olan Hayreddin Paşa kabri nurlansın yedi yüz seksen senesinde (H.780-M. 1378- 1379) emretmiştir. Tamamlanması ise yedi yüz doksan dört senesinde (H.794-M. 1391-1392) gerçekleşmiştir. Yapan Hacı Musa”. Caminin İbadet mekanına açılan, kenarlarında birer kum saati motifi bulunan sütunlu kapı kemeri renkli ve beyaz mermerden yapılmış olup, üzerine stalaktit yastıklı sivri bir kemer oturtulmuştur. Buradaki iki kemer arasına da sülüs yazı ile caminin yapım kitabesi yerleştirilmiştir: “Cenabı Hak´ka ham dolsun, bu şerefli imareti sırf rizai ilahiyi tahsil maksadıyla büyük melik şehabüddünya veddin merhum Orhan Bey oğlu Murad Bey zamanında ve millet ve dinin hayırlı evladı Cendereli Ali oğlu Halil yedi yüz seksen (H.780 - M.1378-1379) tarihinde inşa ve imar ettirmiştir”. Caminin ibadet mekanına üç basamaklı merdivenle bir sahanlık aracılığı ile girilmektedir. Dikdörtgen planlı olan bu sahanlık, sütunlar ve kemerlerle üç bölüme ayrılmıştır. Ortasında sekiz dilimli bir kubbe bulunmaktadır. Kare planlı ibadet mekanının üzeri merkezi bir kubbe ile örtülüdür. İçerisi kubbe kasnağında ve ana duvarlardaki üstte dört, altta da on pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap nişinin üzeri stalaktitli olup, bunun en üst sırasında istiridye motifleri yer almaktadır. Bunların altında zencerek motifli bir kuşak bulunmaktadır. Mihrap nişinin ortasında ise yıldızlardan oluşan bir madalyon bulunmaktadır. Bunun üzerine de üç dilimli ve 12 yapraklı bir çiçek motifi yerleştirilmiştir. Mihrabın iki yanında geometrik geçmeler yer almaktadır. Ayrıca mihrabı çevreleyen sütunçelerin üzerinde geçmeli bir şerit, örgü motifleri, kıvrık Rûmiler bulunmaktadır. Mihrabın en üstü de düz bir pano ile ikiye bölünmüştür. Burada da üstü dal ve kıvrık rûmili, altında da üç sıra halinde stalaktitler görülmektedir. Caminin minaresindeki çini süslemelerinden ötürü Yeşil Cami ismi ile anılmasına neden olmuştur. Ana mekanın kuzeybatı köşesindeki minarenin kare kaidesi üzerinde gövdesi çokgen prizma olarak başlar, yuvarlak gövdeli olarak devam eder, tek şerefe ve konik bir külahla tamamlanır. Minare bir sıra stalaktitli mermerden yarı altıgen şekillerle dekore edilmiştir. Silindirik minarenin bilezik kısmı ile taş süslemeleri arasına frize ve lacivert çinilerden oluşturulmuş bezemeler yerleştirilmiştir. Bunların ortasında da altı köşeli yıldızlar birbirini izlemiştir. Çinilerin yanında sırlı tuğlalar da kullanılmış ve gövde zikzak, zencerek motifleri, altıgen geçmelerle görkemli bir konuma getirilmiştir. Şerefe korkuluğu bir dizi lacivert ve bir dizi firuze çinilerle dekore edilmiştir. Petek kısmında da balık sırtı motifler görülmektedir. Şerefe altı da stalaktitli çinilerle kaplanmış olup, bunların arasındaki kare panoların yüzeyleri yıldız geçme motifleri ile bezenmiştir. İznik’in Yunan işgali sırasında harap edilen cami Cumhuriyetin ilk yıllarında onarılmıştır. Bunun ardından 1956-1969 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce geniş çapta onarılan camiyi bugünkü konumuna Y.Mimar Süreyya Yücel getirmiştir. Bu onarım sırasında minarenin çinileri bütünüyle sökülmüş ve yeni baştan orijinal şekline uygun olarak yapılmıştır
-
Emir Sultan Camisi Emir Sultan semtinde, hemen her yerden görülebilen, asırlık ağaçlar arasında bulunan Emir Sultan Camisi, Tasavvuf bilgini Emir Sultan (Mehmet Şemseddin Buhari) (1349-1429) adına eşi, Yıldırım Beyazıt’ın kızı Hundi Fatma Hatun tarafından yaptırılmıştır. Bir söylentiye göre de Bursa tüccarlarından Hoca kasım tarafından Emir Sultan anısına yaptırılmıştır. Yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber, Çelebi Sultan Mehmet zamanında yapıldığı da ileri sürülmüştür. Ancak, bu yapı 1795 yılında bütünüyle yıkılmış, h.1219 (1804)’de Sultan III.Selim tarafından aynı plan düzeninde yeni baştan yapılmıştır. Bursa’da büyük hasara neden olan 1855 depreminde zarar görmüş, 1868’de şehzade olan II.Abdülhamit tarafından yenilenircesine onarılmıştır. Emir Sultan Camisi, ilk yapılışında tek kubbeli küçük bir cami iken, sonradan önüne üç kubbeli bir revak ile odalar eklenmiştir. Dikdörtgen bir plan düzeninde ahşap korkulukların, sivri ve yatay kemerli revaklarla çevrili bir şadırvan avlusu yapının ana plan şemasını meydana getirmektedir. Bunun kuzeyine tek kubbeli dört köşeli ibadet yeri, aksi tarafa da Emir Sultan’ın türbesi ile iki yanına ikişer oda yerleştirilmiştir. İbadet yeri ile türbe ekseni üzerine simetrik olarak minareler yerleştirilmiştir. Böylece çevresi on altı yuvarlak sütun üzerine kubbelerle örtülü iç bahçenin bir yanı camiye diğer yanı da türbeye ayrılmış, ortasına da şadırvan yerleştirilmiştir. Cami kısmı 15.20x15.20 m. ölçüsünde kare planlıdır. Üzerini kemer ve köşelerde trompların taşıdığı merkezi bir kubbe örtmüştür. İçerisi kasnakta yer alan on iki, duvarlarda da kırk pencere ile aydınlatılmıştır. Bu sistem XIX.yüzyıl barok camilerinde yaygın biçimde görülen bir aydınlatma sistemidir. Caminin mihrabı XVII.yüzyılın iznik çinileri ile bezenmiştir. Emir Sultan Türbesi’nin ilk yapılışından günümüze hiçbir şey gelememiştir. Bugünkü sekizgen planlı türbe 1868 yılında yapılmıştır. Türbede Emir Sultan’ın eşi Hundi Fatma Sultan ile iki kızı gömülüdür. Ayrıca camiye giden ana cadde üzerinde tarihi mezar taşlarının bulunduğu bir mezarlık ile h.1156 (1743) ve h.1254 (1838) tarihli iki çeşme bulunmaktadır. Emir Sultan camisinin güneyinde Emir Sultan´ın eşi Hundi Hatun tarafından yaptırılmış hamamı bulunmaktadır.
-
Yıldırım Beyazıt Camisi Bursa Ovasına hakim bir tepe üzerinde, Bursa’nın doğusunda Yıldırım semtindedir. Yıldırım Beyazıt Camisi yapı topluluğu medrese, darüşşifa, türbe, han, hamam, imaret, misafirhane ve kasırdan meydana gelmiştir. Kitabesi günümüze ulaşamadığından yapım tarihi belgelere ve tarihi kaynaklara dayanılarak söylenebilmektedir. Yıldırım Beyazıt’ın h.1360 (1403)’de yapımını başlattığı bu yapı topluluğu Ankara Savaşı nedeniyle yarıda kalmış ve oğlu Musa Çelebi tarafından h.1407’de tamamlanmıştır. Caminin 2855 depreminde minaresi, 1876’da kubbesi yıkılmıştır. Sürekli onarılarak günümüze iyi bir durumda gelmesi sağlanmıştır. Yıldırım Beyazıt Camisi’nin ilginç bir mimari plan şeması vardır. İlk defa ters T planı burada açık şeklini almış ve kendisinden sonra yapılan camilere örnek olmuştur. Bursa’da ters T veya yan mek3anlı cami tipinin en anıtsal örneklerinden biri olduğu ileri sürülmektedir. Ayrıca Bursa tipi diye isimlendirilen kemerlerin burada çokça kullanılmış oluşu da dikkat çekmektedir. Bursa kemerinin kökeni ahşap inşaata dayanmakta olup, Bursa üslubunun karakteristik bir unsurudur. Bu kemer şekli daha sonraki yıllarda Edirne ile İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun bazı yerlerinde karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra ahşap mimarinin de gelişmiş örnekleri en iyi biçimde kullanılmıştır. Kapı ve pencere kenarlarındaki mermer oymalar, stalaktitler ve alçı bezemelerin güzel işçiliği bunları tamamlamaktadır. Caminin son cemaat yeri gri kesme taşlarla kaplıdır. Beş kubbeli son cemaat yerinin önü beş, yanları ikişer Bursa kemeriyle dışa açılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki kitabe yeri boştur. İbadet yeri arka arkaya iki kubbeli mekan ile yanlarda küçük eyvanlar ve bunların iki yanında tonoz örtülü birer odadan meydana gelmiştir. Orta bölümü örten kubbe 12.00 m. çapında, 18.80 m. yüksekliğindedir. Caminin yapımında kesme taş kullanılmış, tuğlaya hiç yer verilmemiştir. İç mekanın orijinalinde çini levhalarla kaplandığı, kalem işleri ile bezendiği günümüze ulaşan bazı kalıntılardan anlaşılmaktadır. Birkaç kez yıkılarak yenilenen, en son 1948’de deprem sonucu bir kere daha yıkılan minaresi 1970’de yenilenmiştir. Yıldırım Beyazıt’ın türbesi caminin altındaki bir set üzerinde 1407’de Emir Süleymanoğlu tarafından yapılmıştır. Yıldırım’ın Timur’a esir düşmesinden ötürü Sultan V.Mehmet’e kadar hiçbir padişah tarafından ziyaret edilmeyen türbede oğulları İsa ve Kasım çelebiler de gömülüdür (Bkz.Yıldırım Beyazıt Türbesi). Yıldırım Beyazıt Medresesi caminin kuzey batısında (Bkz. Yıldırım Beyazıt Medresesi), Yıldırım Hamamı caminin batısındaki meyilli alanda ve Yıldırım Darüşşifası (Bkz.Yıldırım Darüşifası) da caminin 250 m. doğusundadır.
-
Sultan Orhan Camisi Bursa Merkezde, Ulu cami ile Belediye arasında yer alan Orhan Camisi’ni Sultan Orhan Gazi yaptırmıştır. Giriş kapısı üzerindeki kitabesinden 1339’da yaptırıldığı öğrenilmektedir. Bursa’nın Karamanoğulları tarafından işgali sırasında (1413) yanarak harap olan Cami, Osmanlı birliğini yeniden kuran Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1414’te yeniden yaptırılmıştır. Bunu izleyen yıllarda deprem ve yangından birkaç kez zarar görmüş ve onarılmıştır. Sultan Orhan Camisi, Bursa’da yan mekanlı veya ters T planlı diye nitelenen cami planlarının erken örneklerindendir. Ayrıca Bursa’da son cemaat yeri ilk kez burada ortaya çıkmıştır. Kesme taştan, dört köşeli ayaklarla son cemaat yeri beş kemerli olup üzeri üç kubbe ve iki tonozla örtülmüştür. Girişten mihrap ekseni üzerinde peş peşe iki mekan bulunmaktadır. Oldukça büyük kemerle ikiye ayrılan bu mekanlardan ikincisine üç basamakla çıkılmaktadır. Mihrabın da yer aldığı bu mekan ibadete ayrılmıştır. Bu mekanların üzerleri sekizgen kasnağa oturmuş iki büyük kubbe ile örtülmüştür. Kubbelerin çapı 8.45 m. olup, yüksekliği 16-17.50 m. arasındadır. Ancak mihraplı kısım diğerlerinden biraz daha yüksekte ve 17.50 m.dir. İç kısımda pencere sayısı az olup, loş bir görünümü vardır. İbadet mekanının yanındaki bölümler duvarlarla ayrılmış ve dar geçitlerin yardımıyla birbirleri ile bağlantıları sağlanmıştır. Bu bölümlerin devletin idari işlemleri veya mahkeme salonu olarak kullanıldığı sanılmaktadır. Ayrıca buradaki ocaklar, nişler ve dolapların bu yerlerin gezgin dervişlere tahsis edildiği izlenimi de vermektedir. Cami duvarlarının yapımında kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Caminin sol tarafında, tek şerefeli tuğla minaresi yükselmektedir. Orhan Camisi 1417, 1619, 1629, 1732, 1773, 1782, 1794, 1888, 1863, 1904 onarılmıştır. Son onarımını 1963 yılında Y.Mimar Süreyya Yücel yapmıştır. Osmanlıların ilk Şeyhülislamı Molla Fenari burada ders vermiştir.
-
Murad I (Hudavendigâr) Cami Murad I (Hüdavendigâr) Cami, Çekirge semtinde, Bursa ovasına bakan tepenin üzerinde, Sultan I.Murad tarafından h.767 (1365-1366) yılında yaptırılmıştır. Yapının alt katı cami, üst katı medrese olarak düzenlenmiştir. Alt katta; son cemaat yeri giriş kapısının açıldığı bir dış sofa, tek kubbeli merkezi alana dört yönden bağlanan üzeri tonoz örtülü dört eyvandan, meydana gelen asıl ibadet alanı ile üzeri beşik tonoz örtülü altı odadan oluşmaktadır. Son cemaat yeri, yerden 1,00 metre yukarıdadır. Kesme taş örgülü ayaklar, üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş olan sivri kemerleri birbirlerine bağlamaktadır. İki baştaki ikiz kemerlerin boşlukları sonradan doldurulmuş, doğu-batı yanlarına birer oda yapılmıştır. Ortada tek kubbeli merkezî alanı örten kubbe; içeriden pandantifler, dışarıdan onaltı kenarlı kasnak üzerine oturmuştur. XIX.Yüzyılda inşa edilen şadırvanı, merkezî alanın ortasındadır. İçeriden bir niş halinde olan mihrap, yapının dışında beş köşeli ve dışa çıkıntılıdır. Alçı Mihrap oldukça geniş boyutlarda tutulmuş, etrafını çeviren yazılar, kalem işi tezyinatı h.1322 (1904) yılı onarımında yapılmıştır. Doğu ve batı yönlerinde çift taraflı merdivenlerle çıkılan üst katta ise, bir koridor ile bu koridora açılan sağlı sollu oniki oda, güney eyvanının mihrap çıkıntısı üzerinde bir oda, merdivenin iki yanında bulunan iki küçük galeriye açılan dört oda ve son cemaat yeri üzerindeki beş bölmeli, revakı bulunur. Koridorlar, odalar, salon, beşik tonoz, mihrap üzertindeki oda, kubbe ile örtülüdür. Alt kat revakının iki yan bölmesi çapraz tonoz, diğer bölmeler ise kubbelidir. İkiz kemerleri taşıyan son cemaat yeri revak ayakları, kalın ve büyük boyutlardadır. Caminin doğu köşesinde, yapının bünyesinde yer alan tek minaresi yükselmektedir. Tuğla silindirik gövdesi, tek ve çift zincir, iki sıra kuş gagası, balık sırtı motifleri ile bezenmiştir. Altı sıra şerefe altına sahip olup takke biçimi basık külahlıdır. Caminin yapımında taş, tuğla ve devşirme malzeme kullanılmıştır. Tuğla hatıllı kesme taş duvarlar, bir dizi yarım daire kemerciklerden oluşan saçak ile sona ermektedir. Kemercikler yan duvarlarda daha geniş tutulmuştur. Yapıdaki kolonlar, kolon başlıkları ile akantus yapraklı mermer kornişler ve kapı söveleri, Bizans yapılarından devşirmedir. Medresenin oda pencereleri demir parmaklıklı, orta sıradakiler sövesiz, yalnız üstlerinde mermer lentolar bulunmaktadır. Cami 1521, 1563, 1619, 1635, 1975 ve 1976 yıllarında onarım geçirmiş olup, günümüzde ibadete açıktır.
-
MURADİYE CAMİİ Muradiye semtinde, Sultan II.Murat tarafından h.828 (1425) yılında yapımına başlanılan cami h.830 (1426) yılında tamamlanmıştır. Kapı kemeri üzerinde mermer sülüs harflerle Arapça yazılmış üç satırlık kitabe bulunmaktadır. Bu satırlar şöyledir: 1-Emere bi binaî hâzihi’l-imaretiş-şerifeti’l-mübareketi Sultanül Arabî vel Acemî Zıllullahi 2-Fî’l-âlem es-sultan ibnis-sultan es-sultan Murad ibni Mehmed bin Bâyezid Han 3-Halledallâhü mülkehû fî şehri recebe sene semainin ve işrîne ve semane mie ve vakaa’l- itmam fî şehri muharremi’l-yaremi sene selâsin ve semane mie. Kanatlı camiler grubundan olan Muradiye Cami planı, Orhan Cami planına benzemektedir. Ard arda iki büyük kubbeli, geniş eyvanlı kanatlı bir camidir. Son cemaat yeri, dört yığma mermer ayak ve iki granit orta sütun ile birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Sivri kemerler üç sıra tuğla, bir sıra kesme taş ile örülmüştür. Kemer yanları ve saçak silmesi altı sıra tuğla ve taş malzemelidir. Doğubatı yan bölmeler çapraz tonoz, diğerleri dıştan sekizgen kasnaklı kubbelerle örtülüdür. Büyük yapının sağ ve solundaki pencereler kapıya dönüştürülmüştür. Asıl ibadet alanına giriş kapısı Bursa kemerli, ayaklar niş ve yedi sıra mukarnaslı yan hücrelere sahiptir. Kemer alınlığında, lacivert, firuze, beyaz ve sarı renkte yapılan, bitkisel motiflerle süslü bezeme bulunmaktadır. Kapı kanatları, ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir. Kapı giriş eyvanının tavanı, geometrik motiflerle süslü çini ile kaplanmıştır. Kapı önündeki yıldız ve geometrik motifli ahşap tavan eski müezzin mahfilinden alınarak buraya yerleştirilmiştir. Kapının yatay ve dikey söveleri mermerle kaplıdır. Asıl ibadet alanı art arda iki büyük kubbe ve yanlarda daha küçük kubbelerle örtülü geniş bir eyvandan ibarettir. Giriş kubbesi dışardan sekizgen kasnaklı, içeride geçişler prizmatik üçgenlerden oluşan bir kuşakla sağlanmıştır. Kubbe köşelikleri; silindirik kıvrımlar, yaprak sıraları, boğumlu püsküllerden oluşan yedi sıralı halkalardan meydana getirilmiştir. Doğu-batı yan kanatların kubbe köşelikleri daha zarif ve zengin, sıraları birbirinden farklı olan mukarnaslarla süslüdür. Kasnaktaki prizmatik üçgenlerden oluşan kuşak da, kubbe köşelikleri kadar zarif ve güzeldir. Büyük eyvan kemeri altıgen firuze, etrafında lacivert altışar kare ve beyaz üçgen çinilerden yapılmıştır. Asma kata batı eyvanındaki bir kapıdan çıkılmaktadır. Bu kattan minareye geçen bir yol bulunmaktadır. Mihrap, XVIII.Yüzyıl başlarında meydana gelen bir yangın sonucu, Rokoko üslubunda yeniden yapılmıştır. Sağ ve Solu altıgen biçimli lacivert, firuze renkli çinilerle bezenmiştir. Asıl minberi yanmış, yerine 1897 yılında yapılan bir minber konulmuştur. Pencere alınlıkları Rumî süslemeli çinilerle kaplı olup, sivri kemerlidir. Doğu-batı kanatların birer penceresi XX.Yüzyıl başlarında yapılan onarım sırasında kapı haline dönüştürülmüştür. Topuzlu demir parmaklıkları, orijinal olan pencere alınlıkları genişletilerek yükseltilmiştir. Yapının beden duvarları üç sıra tuğla, bir sıra moloztaş ve dikey tek tuğla dizileriyle örülmüştür. Kubbe kasnakları dıştan sadece tuğla ile inşa edilmiştir. XIX.Yüzyılda yıkılan batı yönündeki minare, Nisan 1904 yılında yeniden yapılmıştır. Doğu minaresinin girişi dışarıdan, batı yönündekinin girişi asma kattan geçen bir yol ile sağlanmış, her ikisi de beden duvarları üzerine inşa edilmiştir.
-
HANLAR Koza Hanı (Osmangazi) Bursa Ulu Camisi ile Orhan Camisi arasında bulunan Koza Hanı’nı, Sultan II.Beyazıt’ın İstanbul’da yaptırdığı Beyazıt Külliyesine akar olarak 1490-1491 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Mimarı Abdul-ûlâ bin Pulad Şah, inşaat emini de Sücca bin Karaca’dır. Koza Hanı çeşitli dönemlerde Han-ı Cedid Evvel, Şimşek Hanı, Sırmakeş Hanı, Beylik Kervansaray, Beylik Han-ı Cedidi Amire, Beylik Yeni Kervansaray isimleri ile de anılmıştır. Han dikdörtgen bir avlunun çevresinde iki katlı olarak yapılmıştır. Doğusunda ise ahır ve depoların bulunduğu ikinci bir avlu bulunmaktadır. Hanın kuzeyindeki giriş kapısı taş kabarma bezeli abidevi bir görünümdedir. Girişin iki yanında dükkanların sıralandığı bir üst yapıya sahiptir. Üst kattan güneye, avluda depolara ve Orhan Camisi yönüne açılan üç kapısı daha bulunmaktadır. Üst katta 50, alt katta 45 odası olan hanın avlusunun ortasına bir mescit yapılmıştır. Sekiz yüzlü olan mescit, köşelerindeki sekiz ve arkadaki bir ayak üzerindedir. Alt kısmında şadırvan vardır. Orijinal durumunda hanın üzeri kubbe ile örtülü iken, yapılan onarımlarla üst örtüsü çatıya dönüştürülmüştür. Fidan (Mahmut Paşa) Hanı (Osmangazi) Bursa’nın en güzel hanlarından biri olan Fidan Hanı, Sadrazam Mehmet Ağa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. XV.yüzyıl yapısı olan han iki avluludur. Ahırlar ve diğer yan bölümlerin bulunduğu kısım bugünkü dükkanların olduğu yerdedir. Hana güneydeki çarşıdan girilmektedir. İç avlu 46.00x42.00 m. ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlı olup, iki katlı revakların ayakları ve kemer yüzleri tuğla ve moloz taşla işlenmiştir. Ortasında bir havuz ve mescidi vardır. Birinci avlu üzerindeki hanın altta 48, üstte 50 olmak üzere 98 odası vardır. Alt kattaki odalar ve revaklar tonozlarla, üst katta revaklar kubbeli, odalar ise tonozla örtülmüştür. Çarşı tarafındaki alt kat odaları dışında kalan odalar birer pencere ile aydınlatılmıştır. Fidan Hanı 1561, 1603, 1656, 1760 yıllarında onarılmış, yapılan bir çok eklerle orijinalliğinden kısmen de olsa uzaklaşmıştır. Geyve (Lonca) Hanı (Osmangazi) Demirkapı Çarşısı’nda olan bu han eskiden Lonca Hanı olarak anılıyordu. XV.yüzyılda İvaz Paşa tarafından Yeşil Cami’ye gelir sağlamak amacıyla yapılmış ve Çelebi Sultan Mehmet’e hediye edilmiştir. Tuğla ve moloz taştan inşa edilen han, iki katlı olup, alt katta yirmi altı, üst katta da otuz odası bulunmaktadır. Dört cephesinde de giriş kapısı vardır. Batıdaki giriş kapısı iki tarafı kemerli beşik tonozludur. Han 1647, 1669, 1742 ve 1775 yıllarında onarım geçirmiştir. Orijinalinde çatı örtüsünün kurşunları sökülmüş, yerine kiremitle örtülmüştür. Pirinç Hanı (Osmangazi) Bursa Ulu Cami’den aşağıya inen yolun sonunda, İvaz Paşa Camisi’nin karşısındadır. Sultan II.Beyazıt, Koza Hanı’nda olduğu gibi bu hanı da İstanbul’da yaptırdığı Beyazıt Külliyesi’ne gelir sağlamak amacıyla 1508’de yaptırmıştır. Mimarı Yakupşah bin Sultanşah ve Ali bin Abdullah’tır. Bina emini ise Ecebey bin Abdullah ve Nazır Muhiddin’dir. Pirinç Hanı büyük bir avlu etrafında iki katlı olarak yapılmıştır. Hanın doğu yönünde taş kabartma motifleriyle bezeli muhteşem bir kapısı vardır. Ancak depremlerde büyük hasara uğramıştır. Orijinalinde alt katta otuz sekiz, üstte de kırk odası bulunuyordu. Hanın önünde doğuya doğru uzanan iki sıra dükkan 1519 yılında yanmış ve bunlar sonradan onarılmıştır. Avlu ortasındaki mescit de harap durumdadır. Odalar tonozludur. Üst örtüsündeki kurşunlar sökülüp XVII.yüzyılda yerine kiremitle kaplanmıştır. Han 1519, 1630, 1644, 1670 ve 1677 yıllarında onarılmıştır. İpek Hanı (Arabacılar Hanı) (Osmangazi) İvaz Paşa Camisi’nin yanında olup, Bursa’nın en büyük hanlarındandır. Arabacılar, Sultan ve Eski İpek Han olarak da isimlendirilen hanı, Çelebi Sultan Mehmet Mimar İvaz Paşa’ya, Yeşil Külliyesi’ne gelir sağlamak amacı ile yaptırmıştır. Yontma taş ve tek sıra tuğladan inşa edilen ve kaynaklardan bu hanın avlu etrafında iki katlı olup, alt katında otuz dokuz, üst katında da kırk iki odası olduğu öğrenilmektedir. Son yıllarda yapılan restorasyonlar sırasında han ilk yapımından oldukça uzaklaşmış, yalnızca batı bölümü ayakta kalabilmiştir. Yine kaynaklardan öğrenildiğine göre avlu ortasında 12 köşeli, kaba yontma taş ve tuğladan yapılmış bir mescit bulunuyordu. Han, 1557, 1632, 1742 ve 1775 yıllarında onarım geçirmiştir. Emir (Bey) Hanı (Osmangazi) Ulu Cami’nin kuzey doğusunda, Orhan gazi tarafından yaptırılmıştır. 1522 yılına kadar Eski Bezâzıstan olarak bilinen han, daha sonra Emir (Bey) Hanı ismini almıştır. Bu han Osmanlı hanlarının ilk örneklerinden biri olup, şehir içi ticaretine uygun olarak yapılmıştır. 48.00x50.00 m. ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlı, iç avlunun çevresinde iki katlı revaklar ve bunlara açılan odalardan oluşuyordu. Ayrıca hanın arkasında küçük bir de ahırı bulunuyordu. Han yapıldığı tarihten günümüze kadar bir çok yangın ve deprem geçirdiğinden büyük hasara uğramıştır. Yapı kesme taş ve tuğla ile örülmüştür. Fil ayaklara oturan, tonozla örtülü iki katlı revak ve revaklara açılan tonozlu odalardan meydana gelmiştir. Alt kattaki revaklı, penceresiz eşya depolarının üzerine, üst kata pencereli, ocaklı odalar yerleştirilmiştir. Alt katta otuz altı, üst katta da otuz yedi odası vardır. Han, 1544, 1634, 1674, 1788, 1962-1963 yıllarında onarılmıştır. Çukur (Kütahya) Han (Osmangazi) Çukur Han Tüzpazarı Caddesi’nde bulunmaktadır. Sultan II.Murad döneminde Yıldırım Beyazıt’ın damadı Buharalı Emir Efendi tarafından yaptırılmıştır. Kesme taş ve tuğladan yapılan bu han da diğer hanlar gibi bir avlu çevresinde, iki katlı olup revak ve odalardan oluşuyordu. Günümüze bu handan yalnızca güney tarafındaki zemin kat odalarından üçü ile batıdaki kapı kemeri, merdivenleri ve birkaç odası gelebilmiştir. Eski Yeni Han (Tahıl Hanı) (Osmangazi) Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan bu hanı XVI.yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Semiz Ali Paşa yaptırmıştır. Cumhuriyet Caddesi’nin açılması nedeni ile bu han ikiye bölünmüş ve orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Handan günümüze gelen kalıntılardan öğrenildiğine göre, dikdörtgen planlı, iki katlı olup revakların arkasında odalar sıralanmıştır. Kesme taş ve tuğladan yapılmış odaların üzerleri tonozlarla örtülmüştür. Günümüze gelebilen kalıntıları bugün zahire deposu olarak kullanılmaktadır. Bu han 1690 ve 1844 yıllarında onarım geçirmiştir. Kapan Hanı (Osmnagazi) Kapan hanı Atatürk Caddesi üzerinde olup, XIV.yüzyılın ikinci yarısında Sultan I.Murad Hüdavendigâr tarafından yaptırılmıştır. Bu han da dikdörtgen büyük bir avlunun çevresinde iki katlı revaklar ve bunların arkasındaki odalardan meydana gelmiştir. Atatürk Caddesi’nin genişletilmesi nedeniyle de hanın güney tarafı tamamen yıkılmıştır. Günümüze tonoz örtülü birkaç odası gelebilmiştir. Günümüze Gelemeyen Bursa Hanları Bursa’da günümüze gelemeyen diğer hanlar hakkındaki bilgiler eski kaynaklardan edinilmekte olup, bunların başında; Bali Bey Hanı, Bezir Hanı, Doğan Gözü Hanı, İvaz Paşa Hanı, Hacı İvaz Paşa Çarşısı, Kamberler Hanı, Karacabey Hanı, Katır Hanı, Molla Hüsrev hanı, Nalbur Hanı, Yeşil Hanı ve Yoğurt Hanı gelmektedir. Beylik Han (Cafer Paşa) Hanı (İnegöl) Akarsu, Güven Çarşısı veya Cafer Paşa Hanı isimleri ile bilinen Beylik Hanı, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki bir kayda göre 1827-1828 yıllarında Cafer Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kuzeybatı-güneydoğu yönünde dikdörtgen planlı, açık avlulu hanın dikey kenarlarında birer kapısı bulunmaktadır. Hanın avlusu 35.70x9.65 m. ölçüsünde olup, kesme taştan yapılmıştır. Saçak altındaki üç sıra testere dişi motiften başka handa başka bir bezemeye rastlanmamaktadır. Beylik hanı 1950’li yıllarda onarılmış, eski özelliğini yitirmiştir. Yalnızca güneybatıdaki giriş kapılarından birisi orijinalliğini korumaktadır. Rüstem Paşa Hanı (Eski Han) (İznik) İznik Atatürk Caddesi, Karahan ve İskele sokakları arasındaki 106 m2.lik bir alanı kaplayan bu han ile ilgili kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Yalnızca Evliya çelebi İznik’teki hanlardan söz ederken “Tımar Hanı olarak Rüstem Paşa Kervansarayı vardır ki Mimar Sinan yapısıdır” demektedir. Bu konuda C.Texier ile Prof.Dr.Semavi Eyice’nin bu konudaki tanımları birbirini tutmamaktadır. Bu han kesin olmamakla beraber Kanuni Sultan Süleyman zamanında, XVI.yüzyılda yapılmıştır. Rüstem Paşa Hanı’nın günümüze yalnızca kuzey ve batı duvarlarının kalıntıları gelebilmiştir. Buna dayanılarak hanın 30x60 m. ölçüsünde olduğu sanılmaktadır. Kuzey duvarında bir mazgal penceresi, batı duvarında ise sonradan açılan bir giriş yeri bulunmaktadır. Hanın duvarları moloz taş ve tuğladan örülmüştür. Bunların arasında yer yer bir ve iki sıra halinde tuğlalar da görülmektedir. Issız Han (Karacabey) Karacabey, Seyran Köyü’ndeki Issız Han’ın güney cephesindeki giriş kapısı üzerindeki iki satırlık mermer kitabeden 1394-1395 yılında Celalüddin Eyne Bey Bin Felek Meliküddin tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Subaşı İne Bey Bin-i Mehmed Feleküddin adına 1402 tarihinde düzenlenen vakfiyesinde bu handan söz edilmemektedir. Ancak, XVI.yüzyıldan itibaren buraya gelen gezginlerden A.D.Sestini, S.Gerlach bu handan söz etmişlerdir. Issız Han kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, güneyde giriş eyvanı bulunmaktadır. Bu eyvan doğu ve batı duvarları eksenindeki nişlerle genişletilmiştir. Giriş kapısından sonra hanın içerisinde iki sıra halinde üçerli paye dizisi hanı üç bölüme ayırmıştır. Ayrıca girişin iki yanında da tonoz örtülü dikdörtgen iki mekan daha bulunmaktadır. Hanın avlusunu çevreleyen odalar beşik tonozlu olup, bunların iç mekana açılan kapıları kuzey duvarındadır. Ayrıca bu bölümler birer mazgal penceresi ile dışa açılırlar. Hanın yan bölümleri altta ikişer, üstte altışar mazgal pencere ile dışa açılmışlardır. Yapının güney bölümü ve kuzeyi çatı ile örtülmüştür. Yan duvarlardaki sivri kemerli nişler yatay ve dikey tuğla dizileri ile bezenmiştir. Hanın basık kemerli giriş kapısı sivri bir kemer içerisine alınmış, üzerine de küçük dikdörtgen bir pencere yerleştirilmiştir. İç mekanda yolculara ayrılan bölüme üç basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır. Ortadaki iki ocak dörder granit sütunla çevrelenmiştir. Bu sütunlar basık kemerlerle birbirlerine bağlanmış olup, bunların üzeri kademeli tuğladan bir baca şeklindedir. Hanın cephesi iki sıra kesme taş, dört sıra tuğla ile örülmüştür. Üst örtü sistemleri, kemerler, bacalar, nişler tuğladan yapılmıştır. Giriş kapısının kemeri mermer, onu çevreleyen kemer ise çift renkli kesme taştan yapılmıştır. Bali Bey Hanı (Yenişehir) Bali Bey Hanı günümüze gelememiştir. Ancak bu hanın Bali Bey vakfiyesine göre 1825-1826 yıllarında yapıldığına dair bir not bulunmaktadır. Yenişehir’de araştırma yapan Tülay Reyhanlı bu hanın yalnızca bir temel kalıntısının bulunduğunu, bunun dışında herhangi bir ize rastlanmadığını ileri sürmektedir. Ekrem hakkı Ayverdi ise handan günümüze hiçbir izin gelemediğini belirtmektedir. Bali Bey Hanı’ndan günümüze gelebilen kapı, çarşı içerisindeki Kasaplar Sokağı’ndadır. Bu kapının kemeri 3.15 m. genişliğinde, 2.65 m. yüksekliğindedir. Çevresindeki duvar kalıntıları dükkanlar arasında kalmıştır. Buna dayanılarak, bu hanın 37 m. uzunluğunda olduğu sanılmaktadır. Mevcut izlere göre de bir sıra kesme taş, iki sıra tuğladan örülmüştür. Çatalağıl Köyü Hanı ( Nilüfer) Nilüfer İlçesi Çatalağıl Köyü’ndeki hanın ne zaman ve kimin tarafından yapıldığını belgeleyecek bir bilgiye kaynaklarda rastlanılmamıştır.Günümüze bu hanın yalnızca temelleri gelebilmiş , yakın tarihlerde üzerine başka bir yapı yapılmıştır. Temel kalıntılarına göre güney-kuzey doğrultusunda dikdörtgen planlı olduğu anlaşılmaktadır.Bunun dışında bilgi verebilecek kalıntılara rastlanılmamıştır. Hoca Tursun Hanı (Kestel) Kestel ilçesi, Aksu Köyü’nde bulunan bu hanın giriş kapısı üzerindeki üç satırlık kitabeden Hoca Tursun bin Muhammed isimli bir tüccar tarafından 1498 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Kitabe: Ne saadet o kişiye ki alemde adını Bu.hayır sahibi, tacirlmerin iftiharı Hoca Tursun bir Muhammed’in binasıdır. Konstantaniyye şehrinde tamamlanması dokuzyüzdört yılının Muharrem ayındadır. Hanın kuzey yönündeki giriş kapısı,kapı kemeri ve üzerindeki kitabesi yakın tarihlere kadar ayakta kalabilmiştir. Bugün çevresine evler yapılmıştır. Hanın iç mekanına ait duvar kalıntıları ayakta kalabilmiştir. Han kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı olarak uzanmaktadır. Büyük olasılıkla 16.85 x 34.82 m. ölçüsündedir. Kalıntılara dayanılarak hanın iki yanında iki yan mekan olduğu sanılmaktadır. Hanın duvarları düzenli sıralar halında kaba yontma taşlardan yapılmıştır. Kemerleri tuğladandır. Aksu Köyü Hanı (Kestel) Kestel Aksu Köyü’nde bulunan bu hanın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Kaynaklarda da bununla ilgili bir nota rastlanılmamıştır. Han kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda dikdörtgen planladır. İç mekanı 18.90 x 36.60 m. ölçüsündedir. Hanın kuzeydoğu,güneybatı duvarlara kısmen ayaktadır. Güneybatı duvarında, altta üç dikdörtgen, üstte de bir yuvarlak niş ve dışa doğru daralan iki mazgal penceresi bulunmaktadır.
-
MEDRESELER YEŞİL MEDRESE (Osmangazi) Çelebi Sultan Mehmet’in isteği ile 1415-1919 yıllarında yapılan Yeşil Cami Külliyesi, cami, medrese, hamam, imaret ve medreseden meydana gelmiştir. Yapı topluluğundan, caminin cümle kapısı üzerindeki kitabeden öğrenildiğine göre mimarı Hacı İvaz Paşa’dır. Yeşil Medrese Çanlı (Yeşil) Deresi’nin yanında, Babacan Köprüsü’nün yakınındadır. Sultaniye Medresesi olarak da bilinen Yeşil Medrese'nin yapımını Çelebi Sultan Mehmed diğer külliye yapıları ile birlikte 1419 yılında başlatmıştır. Anadolu Selçuklu medreselerinin bir devamı niteliğinde olan Yeşil Medrese plan olarak Yıldırım Medresesine de çok yakındır. Medreseye kuzeydeki üzeri çapraz tonozlu bir eyvandan girilmektedir. Geniş bir avlusu bulunan medresenin avlusunda mermerden bir havuz bulunmaktadır. Medrese bu avlunun etrafında revaklı bir gezi yeri ve bunun arkasında 14 medrese odasından meydana gelmiştir. Bu odalardan beşi doğu, diğer beşi batı yönünde olup, girişin iki yanında da ikişer oda bulunmaktadır. Avluyu üç taraftan kuşatan odaların önündeki revak, 18 sütunun birbirine sivri kemerlerle bağlanması ile meydana gelmiştir. Buradaki sütun gövdeleri ile başlıkların bir kısmı Bizans dönemine ait devşirme parçalardır. Bu revakların üzeri de yakın tarihlerde yapılan onarımlar sırasında çatı ile örtülmüş ancak orijinalinde bunların küçük birer kubbe ile örtülü olduğu bilinmektedir. Giriş kapısının karşısına gelen kısımda iki taraftan merdivenle çıkılan, üzeri sekiz kasnaklı kubbeli bir dershane bulunmaktadır. Kare planlı bu dershanenin üst örtüsü Türk üçgenleri yardımıyla kubbe ile tamamlanmıştır. Medresenin iki yanında bulunan küçük eyvanlardaki iki merdiven medresenin başlangıçta iki katlı olarak düşünüldüğünü göstermektedir. Ancak, ikinci kat yapılmamıştır. Yeşil Medrese yapımından sonra 1572, 1583, 1617, 1670, 1688, 1742, 1767, 1770, 1775, 1825 ve 1974-1975 yıllarında onarılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra, 1923 yılında Yeşil Medrese’de Bursa Arkeoloji Müzesi kurulmuştur. Yeşil Medrese 1975 yılından itibaren Bursa Arkeoloji Müzesine bağlı Türk ve İslam Eserleri Müzesi’dir. MURADİYE MEDRESESİ (Osmangazi) Muradiye yapı topluluğunun bir bölümünü meydana getiren Muradiye Medresesi caminin batısında bulunmaktadır. XV.yüzyılın başlarında Sultan II.Murad tarafından yaptırılmıştır. Kitabesi günümüze gelememiştir. Medrese plan olarak Bursa Yıldırım ve İznik Süleyman Paşa medreselerine benzemektedir. Taş ve tuğladan yapılan medreseye sivri kemerli bir kapıdan girilmektedir. Bu girişin sağında ve solunda üçer tane sivri kemer alınlıklı pencere ve yedi sıra stalaktitli bezeme bulunmaktadır. Bu giriş eyvanın sekizgen kasnağa oturan bir kubbe ile üzeri örtülmüştür. Girişten, 16.80x16.80 m. ölçüsünde ortasında sekiz köşeli havuzun bulunduğu bir iç avluya girilmektedir. Bu avlunun üç tarafı revaklarla çevrilidir. Yan revaklar kubbeli, girişin yanındakiler ise çapraz tonozludur. Buradaki revak ayaklarından giriş eyvanındaki iki ayak Bizans başlıklı ve mermerdendir. Diğer ayaklar tuğladan yapılmıştır. Revakların arkasında 14 oda bulunmaktadır. Odaların her birisinde bir ocak ve bir pencere vardır. Yalnızca köşe odalarında ikişer pencere bulunmaktadır. Girişin karşısına gelen ana eyvan dershanedir. Bu bölüm avludan daha yüksekte olup, birkaç basamakla çıkılmakta olup, üzeri sekizgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Dershanenin duvarları 2.60 m. yüksekliğinde, altı köşe firuze ve lacivert çinilerle kaplanmıştır. Dershane sivri kemerli bir kapı ile avluya açılmaktadır. Muradiye Medresesi 1603 ve 1950 yıllarında onarılmış, günümüzde Verem savaş Derneği tarafından Dispanser olarak kullanılmaktadır. YILDIRIM MEDRESESİ (Yıldırım) Yıldırım Camisi yapı topluluğu içerisinde, caminin kuzeybatısında yer alan medrese, vakfiyesinden öğrenildiğine göre 1399 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından yapılmıştır. Medresenin ön cephesi taştan, diğer bölümleri de taş ve tuğladan yapılmıştır. Medresenin dikdörtgen bir iç avlusu, üç taraftan onu kuşatan revakların arkasında hücreler ve girişin karşısına gelen kubbeli bir dershanesi bulunmaktadır. Bu medrese plan olarak diğer medreselerden daha uzun bir alanda yer almaktadır. Medreseye giriş kubbe ile örtülü olup, girişin sağ ve solunda ikişer tane stalaktitli niş bulunmaktadır. Ayrıca giriş kenarının iki yanında da küçük sütuncuklar vardır. Buradan ,üzeri kubbeli bir revağa, ardından da avluya geçilmektedir. Avludaki revakların arkasında sağlı sollu sekizer oda bulunmaktadır. Bunlardan kuzeydekiler diğerlerine göre daha büyük yapılmıştır. Odaların hepsi tonozlarla örtülüdür. Odaların içerisinde birer ocak ve ikişer niş bulunmakta olup, bu odaların tamamı ayrı ayrı avluya açılmaktadır. Girişin karşısına gelen dershane 8.65x8.86 m. ölçüsünde kubbeli bir eyvan şeklindedir. Sekizgen kasnağa oturmuş bu kubbenin köşelerine 13 sıra halinde petekler yerleştirilmiştir. Dershanenin yan ve arka pencerelerinin aynalarında altıgen yıldızlar ve düz tuğlalardan yapılmış bir bezeme bulunmaktadır. Ayrıca burada bir de güneş saati vardır. Medrese 1640, 1649, 1689, 1671, 1825 ve 1948 yıllarında onarılmıştır. Bu yapı günümüzde dispanser olarak kullanılmaktadır. Ahmet Paşa Medresesi (Osmangazi) Bursa, Muradiye’de Beşikçiler caddesi üzerinde bulunan bu medreseyi, Fatih Sultan Mehmet döneminde Şair Veliyüddin oğlu Ahmet Paşa yaptırmıştır. Yapım kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Bununla beraber XV.yüzyıl eseri olduğu bilinmektedir. Medrese aynı zamanda Geyikli Medrese ismi ile de tanınmaktadır. Nitekim Ezine’deki Geyikli Köyü bu medreseye vakfedilmiştir. Medrese kesme taş ve tuğladan yapılmıştır. Dikdörtgen bir plan göstermektedir. Bu medresenin diğer medreselerden ayrılan bir tarafı da girişin 7.56 m. genişliğinde bir açıklık oluşudur. Ortasında bir şadırvan bulunan medrese avlusunda, her iki yanda üçer sütun ve bunların arkasında, her kenarda ayna tonozlu dörder bölüm bulunmaktadır. Girişin sağ ve solunda ayna tonozlu ikişer oda, uzun kenarlarda da dörder oda sıralanmıştır. Bu odaların üzerleri ayna tonozlu olup, yalnızca girişin sağ ve solundaki birer oda kubbe ile örtülüdür. Odalardan her birinde bir ocak ve birkaç niş bulunmaktadır. Girişin karşısına gelen dershane kare planlı olup, sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Dışarıya her iki yönde ikişer pencere ile açılmıştır. Medresenin yanında Ahmet paşa’nın türbesi bulunmaktadır. Medrese 1560, 1950 ve 1967 yıllarında onarılmıştır. Günümüzde Halk Eğitim merkezidir. Beyazıt Paşa Medresesi (Osmangazi) Beyazıt Paşa Mahallesi’nde Okul Sokak’ta bulunan Beyazıt Paşa Medresesi, Yeşil Külliyenin de doğusundadır. Medreseyi XV.yüzyılda Çelebi Sultan Mehmet döneminde Vezirlik, Rumeli Beylerbeyliği ve Veziriazamlık yapmış olan Beyazıt Paşa yaptırmıştır. Beyazıt Paşa Medresesinden günümüze yalnızca duvar kalıntıları gelebilmiştir. Bu kalıntılara dayanılarak medrese duvarlarının köşelerinin iri blok taşlardan, diğer bölümleri de tuğla ve taştan yapıldığı anlaşılmaktadır. Kaynaklarda bu medresenin 10-12 odalı olduğu belirtilmiştir. Medrese 1934 yılında şahıslara satılmış, arsası ve kalıntıları üzerine de özel mülkler yapılmıştır. Eyne Bey (Subaşı) Medresesi (Osmangazi) Bursa Ebu Şahme Mahallesi’nde bulunan bu medreseyi Yıldırım Beyazıt dönemi Beylerbeyi Subaşı Eyne Bey yaptırmıştır. Sonraki yıllarda 1674’te Sadrazam Hüseyin Paşa medreseyi onarmıştır. Medrese moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Bir avlu etrafında dokuz odası, bir dershanesi, üst katta da bir kütüphanesi bulunmaktadır. Birkaç basamakla çıkılan sivri kemerli bir niş içerisindeki girişten medrese avlusuna girilmektedir. Avluyu çeviren bu revaklardan sağdaki arazi konumundan ötürü eğimli bir plan düzeni göstermektedir. Avluyu köfeki taşından yapılmış, sivri kemerlerle birbirlerine bağlanmış 12 sütunlu bir revak çevirmektedir. Bu revakların arkasında, her iki sırada dörder tane, bir de giriş yanında olmak üzere 9 hücresi bulunmaktadır. Bu hücrelerin her birisinin içerisinde ikişer küçük niş, bir ocak ve bir de dolap yerleştirilmiştir. Girişin yanındaki bir merdivenle de üst kattaki iki odalı kütüphaneye çıkılmaktadır. Girişin karşısına gelen dershane, 6.20x6.20 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri sekizgen kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Medrese 1683 ve 1965 yıllarında onarılmıştır. Günümüzde kütüphane olarak kullanılmaktadır. Lala Şahin Paşa (Hisar) Medresesi (Osmangazi) Lala Şahin Paşa Medresesi, kale içinde Kavaklı Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Orhan Gazi ve Sultan I.Murad’ın kumandanı, Rumeli beylerbeyi Lala Şahin Paşa tarafından 1339 yılında yapılmıştır. Medresenin savaş ganimetleri ile yapıldığı söylenmektedir. Medrese köfeki taşı ve tuğladan yapılmıştır. Kuzey-güney doğrultusunda tonozlu bir eyvan ile bunun önünde üzeri kubbeli bir kare mekan, iki yanında da sekiz adet tonozlu birbirlerine simetrik odalardan meydana gelmiştir. Medresenin mermer söveli girişinden sonra, zeminden 0.60 m. yüksekliğinde tonozlu bir bölüme geçilmektedir. Buradaki tonoz ile kubbeyi birbirinden ayıran kemer Bizans dönemine ait, Bizans başlıklı iki mermer sütun üzerine oturtulmuştur. Medrese 1515, 1787, 1818, 1844 ve 1968 yıllarında onarılmıştır. Günümüzde çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Vaiziye Medresesi (Osmangazi) Bursa Atatürk Caddesi üzerinde bulunan Vaiziye Medresesi XV.yüzyılın ilk yarısında Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılmıştır. Mahkeme Medresesi diye de tanınan bu medrese 1854 depreminde, ardından da bir yangın sonucu harap olmuş ve günümüze yalnızca dershanesi ile 10 hücresi gelebilmiştir. Burada 1957 yılında yapılan kazı sonrası medresenin planı ortaya çıkarılmış ve buna dayanılarak da yapının restorasyonu tamamlanmıştır. Medrese moloz taş ve tuğladan yapılmış olup, bir avlu çevresinde 21 hücre, bir dershane ve doğusunda da kubbeli birkaç odası bulunduğu anlaşılmıştır. Yapının etrafı 37 dükkan ile çepeçevre kuşatılmıştır. Ali Paşa Medresesi (Osmangazi) Bursa, Ali Paşa Mahallesi’nde, Ali paşa Camisi’nin yanında bulunan medreseyi Çandarlı Halil hayrettin paşa’nın oğlu, Yıldırım Beyazıt’ın Veziri Ali paşa XIV.yüzyılın sonlarında yaptırmıştır. Ancak bu medrese yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Aşağı İnebey Müftü Ahmet Paşa Medresesi (Osmangazi) Bursa Ulu camisi yakınındaki bu medreseye Küçük İne Bey, Aşağı İne Bey ve Müftü Ahmet Paşa Medresesi isimleri verilmiştir. Sultan çelebi Mehmet Döneminde Hızır Bey’in oğlu olan ve Müftü unvanı ile tanınan Ahmet Paşa tarafından XIV.yüzyılda yaptırılmıştır. Medresenin bir kubbeli dershanesi ve 11 adet de hücresi bulunuyordu. Medrese günümüze gelememiştir. Başçı İbrahim Medresesi (Osmangazi) Bursa maskem semtinde, Başçı İbrahim Sokağı’nda, Başçı İbrahim Camisi’nin yanında bulunan medrese, cami ile birlikte XV.yüzyılda yapılmıştır. Dershane ve hücrelerden meydana gelen bu medrese de yıkılmış, revaklı kısmı camiye eklenmiştir. Bıyık Mahmut Medresesi (Osmangazi) Bursa Yeşil semtinde, Fatih devri alimlerinden Bıyık Mahmut tarafından yaptırılan medrese küçük ölçüde bir yapı idi. Sekiz hücresi ve bir dershanesi bulunan bu medrese de günümüze gelememiştir. Çendik Medresesi (Osmangazi) Bursa Kara Şeyh Camisi yakınında bulunan bu medreseyi, Fatih Sultan Mehmet dönemi vezirlerinden Söle Mehmet Paşa yaptırmıştır. Medrese 1906-1907 yıllarına kadar ayakta bulunuyordu. 12 hücreli ve bir de dershanesi olan bu medrese de günümüze gelememiştir. Fazlullah Paşa Medresesi (Yıldırım) Yıldırım Emir Sultan semtinde, Selviler Sokağı’nda bulunan medreseyi, Sultan II.Murad dönemi vezirlerinden Fazlullah Paşa yaptırmıştır. Aynı zamanda bu medreseye Tahtakale’deki Yoğurt hanı’nı ve yanındaki dükkanları vakfetmiştir. Bu medrese de bilinmeyen bir tarihte yıkılmıştır. Ferhadiye Medresesi (Yıldırım) Yıldırım, Kara Davut ve İncirli caddeleri kavşağında, Yıldırım Beyazıt Külliyesi yakınındaki bu medreseyi, Yıldırım Beyazıt’ın hazinedarı ve veziri Ferhat Paşa XIV.yüzyılın sonlarında yaptırmıştır. Bu medreseden de günümüze herhangi bir iz gelememiştir. İvaz Paşa Medresesi (Osmangazi) Bursa Ulu cami yakınında bulunan bu medreseyi Çelebi Mehmet ve II.Murad dönemi vezirlerinden ve aynı zamanda Yeşil Külliyesi’nin mimarı İvaz Paşa XV.yüzyılın ilk yarısında yaptırmıştır. Medrese bir dershane, 2 sofa ve 14 hücreden meydana geliyordu. Bursa yangınında yanmış, medreseden günümüze hiçbir iz gelememiştir. Kara Eyne Bey Medresesi (Osmangazi) Bursa, Tatarlar Caddesi ile Beyazıt Camisi arasında bulunan bu medreseyi, Yıldırım Beyazıt dönemi beylerinden Kara Eyne Bey XV.yüzyılın başlarında yaptırmıştır. Eyne bey bu medreseye bazı vakıflarda bulunmuş, ancak bilinmeyen bir tarihte yıkılmış ve ortadan kalkmıştır. Bursa medreseleri arasında bulunan, Ebu İshak, Fazıl Abdurrahman, Ferhadiye, Gökdere, Gülçiçek Hatun, Hamza Bey, Hançeriye, Haraççıoğlu, Hundi Hatun, İsa Bey, Kadri Efendi, Kara Hasan Paşa, Karşıduran Süleyman, Kurşunluoğlu İbrahim, Manastır (Orhangazi), Molla Fenari, Molla Hüsrev ve Sarrafiye medreselerinden hiçbir iz günümüze gelememiştir. İshak Paşa Medresesi (İnegöl) İshak Paşa yapı topluluğu, 1486 tarihli vakfiyesinden öğrenildiğine göre 1468-1469 yıllarından önce İshak Paşa tarafından cami, medrese ve türbe olarak yaptırılmıştır. İshak Paşa Medresesinin giriş kapısı üzerinde 59x83 cm. ölçüsünde 3 satırlık mermer kitabesinde Sultan II.Beyazıt döneminde 1482-1483 tarihinde yapıldığı belirtilmiştir. Kitabenin Türkçesi: Bu şerefli medresenin yapılmasını Osmanlı mirlivalarının büyüklerinden…..(okunamadı) emretti. Sultan oğlu Sultan Beyazıt bin Muhammed Han-Allah mülkünü ve saltanatını ebedi kılsın-ın zamanında İnşaatın sona erişi ve açılış Allah’ın yardımı ve başarı inayetiyle “Makamu’t-tedaris” tarihinde vuku bulmuştur. Medrese kitabesindeki tarih ile vakfiyedeki bilgiler birbiri ile eşdeğerdir. Kitabe 1482-1483’te inşaatın tamamlandığını belirtmektedir. Vakfiyede ise, imaret ve zaviyenin bina edilmesinden sonra h.873’te (1468-1469) emlak ve akarın vakfedildiği, daha sonra binanın hayratını arttırmak amacıyla İnegöl’deki imaretinin yanında medreseyi yaptırdığı belirtilmektedir. Medrese, açık avlulu medrese plan tipinde olup, U şeklindedir. Medrese avlusu kuzey, doğu ve batıdan medreseyi oluşturan revaklarla çevrelenmiştir. Medresenin güney kısmı dışa açıktır. Dershane avlunun kuzeyinde, giriş ekseninin üzerindedir. Avlunun doğu ve batı kanatlarında dershane ile birleşen her iki kanatta altışardan 12 hücre bulunmaktadır. Kuzeydoğu, kuzeybatı, güneydoğu ve güneybatı köşe hücreleri ikişerden dört, diğerleri de ikişer pencere ile dışarı açılmışlardır. Bu odaların içerisinde nişler ve ocaklar bulunmaktadır. Medrese odalarının avlu tarafında birbirlerine ve duvarlara sivri kemerlerle bağlanmış 12 kare paye, 13 bölümlü bir revağı oluşturmuştur. Ayrıca dershane önündeki revak bölümü ise, kare planlı üçgen pandantifli kubbe örtülüdür. Diğer hücreler ayna tonozlu ve beşik tonoz örtülüdür. Medresenin kuzey duvarında bulunan dershane, altta iki dikdörtgen, üstte iki sivri kemerli, doğu ve batıda altta dikdörtgen, üstte yine sivri kemerli birer pencere ile aydınlatılmıştır. Dershanenin üzeri onikigen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Kasnakta sivri kemerli, alçı şebekeli pencereler bulunmaktadır. Medresenin yalnızca güney revağı cephesinde altıgen motifli geometrik bir süsleme görülmektedir. Bu bezemede altıgen tuğla ile oluşturulmuş ve içerisine de kesme bir taş yerleştirilmiştir. Ayrıca yapı içerisindeki dikdörtgen pencerelerin alınlıklarında lotuslu, palmetli ve kıvrık dallardan oluşan kalem işi süslemeler bulunmaktadır. Süleyman Paşa Medresesi (İznik) İznik Süleyman Paşa Sokak ile Maltepe Sokağın kesiştiği köşede, Selçuklu medrese mimarisinin etkisinde kalmadan yapılmış, özgün nitelikli ilk Osmanlı medreselerinden birisidir. Kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Ancak Sultan Orhan Gazi’nin büyük oğlu olan ilk Rumeli Fatihi Süleyman Paşa’nın ölümünden sonra babası Sultan Orhan Gazi tarafından düzenlenen 1361-1362 tarihli vakfiyesinde bu medreseden söz edilmiştir. Süleyman Paşa İznik’teki bu medrese dışında İznik’te ve Bender Yenişehir’de birer medrese daha yaptırmıştır. Medreseyi yaptıran Süleyman Paşa 1316-1317 yılında doğmuş, 43 yaşında bir av partisinde attan düşerek ölmüş, Gelibolu ve çevresinin fatihi olması nedeniyle Bolayır'a gömülmüştür. Süleyman Paşa Medresesinin yapımı ile ilgili araştırmacılar çeşitli tarihler ileri sürmüşlerdir. Bu nedenle medresenin mimari yapısı ve Süleyman Paşa’nın yaşadığı dönem dikkate alınarak XIV.yüzyılın ortalarında yapıldığı sanılmaktadır. XIX.yüzyılın sonlarında da medrese onarılmıştır. Avlulu medreselerin ilk örneklerinden olan bu yapının giriş kısmı dışa olmak üzere U şeklinde bir plan düzeni vardır. Medresede antik yapılardan alınan sütunlar ve sütun başlıkları kullanılmıştır. Girişin karşısında olan dershane bölümü ana eksenden kuzeye doğru kaydırılmıştır. Güneyinde hücrelerle bağlantıyı sağlayan dikdörtgen planlı, yarım beşik tonozla örtülü bir dehliz eklenmiştir. Kare planlı dershanenin üzeri tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Avlunun etrafında yedi sütunun ve birbirleri ile duvarlarla sivri kemerli olarak bağlanan, üzerleri kubbeli sekiz bölüm bulunmaktadır. Bu revağın arkasında karşılıklı olarak üzerleri kubbeli dörder oda bulunmaktadır. Hücrelerin üzerindeki kubbeler kiremit kaplıdır. Dershanenin yanındaki iki hücre ile de medresenin toplam hücre sayısı 11 adettir. Bu odalar dışarıya dikdörtgen altlık, üstünde de yuvarlak ve alçı şebekeli pencerelerle açılmıştır. Ayrıca içlerinde ocak nişleri ve dolap yerleri bulunmaktadır. Bunlar avluya basık kemerli kapılarla açılmaktadır. Medrese, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Yer yer de bunların aralarına devşirme malzemeler katılmıştır. Süleyman Paşa Medresesi restore edilmiş olup, günümüzde çiniciler çarşısı olarak kullanılmaktadır. Orhan Gazi Medresesi (İznik) İznik Ayasofyası yakınında olduğu sanılan, ancak günümüze hiçbir izi gelemeyen Orhan Gazi Medresesini XIV.yüzyılın ikinci yarısında İznik’i fetheden Orhan Gazi yaptırmıştır. Kaynaklarda Orhan Gazi’nin burada bir medrese yaptırdığı belirtilmiştir. Yine kaynaklardan öğrenildiğine göre, Osmanlı medreselerinin ilk örneklerinden biri olan bu yapıda Kara Hoca, Davud-i Kayseri ve Tacüddin-i Kürdi ders vermiştir. Ancak bu medrese ile ilgili, herhangi bir kazı çalışması yapılmadığından yeterli bilgi bulunmamaktadır. Hayrettin Paşa Medresesi (İznik) Hayrettin Paşa Medresesi XIV.yüzyılda hayrettin paşa tarafından Yeşil Cami yakınında, cami ile surlar arasındaki bir alanda yapılmıştır. Bu medreseden günümüze hiçbir kalıntı gelemediği gibi, yeri konusunda da herhangi bir bilgi yoktur. Hadis okutulduğundan ötürü de bu medreseye Darül-Hadis Medresesi ismi verildiği bilinmektedir. Lala Şahin Paşa Medresesi (Mustafakemalpaşa) Mustafakemalpaşa’da Lala Şahin Paşa’nın bir medrese yaptırttığı, vakfiyesinde yazılı değildir. Bununla beraber Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde bir araştırma yapan Prof.Dr.Ş.Yıldız Ötügen, Prof.Hakkı Acun, Doç.Hakkı Acun ve Sacit Pekak 1883-1884 tarihli bir kayıtta “Lala Şahin paşa Mahallesi’ndeki müruru zamanında harap olmuş bir kadı medresesinden” söz etmektedir. Ekrem hakkı Ayverdi ise, bu medresenin vakfiyede kayıtlı olduğunu, yakın tarihlere kadar gelebilen duvar kalıntılarının Lala Şahin Paşa Medresesine ait olduğunu ileri sürmektedir. Medresenin bulunduğu yere 1923 yılında bir okul yapılmıştır. Okulun yapımı sırasında medresenin kuzey ve batı duvarlarının ayakta olduğu belirtilmiştir. Buna dayanılarak büyük kesme taşlarla yapılan medresenin kuzey duvarında üstte altı, altta da dört yuvarlak pencere o dönemde görülmüştür. Bunun dışında medrese ile ilgili herhangi bir kalıntı günümüze gelememiştir. Sinan Paşa Medresesi (Yenişehir) Osmanlı Sadrazamlarından ve Yemen Fatihi olarak tanınan Sinan Paşa Yenişehir’de kendi ismini taşıyan cami, medrese, imaret ve bir arastadan oluşan külliye yaptırmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi, Sinan Paşa arşivindeki bir hüccete göre (1598) bu yapı topluluğunun XVI.yüzyılın sonlarında yapıldığı anlaşılmaktadır. Sinan Paşa Camisinin kuzey-güney doğrultusunda Sinan Paşa’nın medresesi bulunmaktadır. Medrese tek sıra halinde, kare planlı üç eyvan ile dört kapalı mekandan meydana gelmiştir. Medresenin yapımında simetri gözetilmemiştir. Güneyden başlayan kapalı mekan-eyvan düzeni eksenin kuzey yönünde iki kapalı mekan ve bir eyvanla sonuçlanmaktadır. Kuzeydeki kapalı mekan doğu duvarı ekseninde bir, diğer eksenlerde de ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Bu eyvanlar birer kemer ile avluya açılmaktadır. Yapının avluya bakan sivri kemerli doğu cephesi kısmen tahrip olmuştur. Yapının güney cephe duvarına batıda daha alçak bir duvar eklenmiştir. Bu duvarın ortasında da külliyenin giriş kapısı bulunmaktadır. Bu kapı içten yuvarlak kemerli ve iki basamaklıdır. Medresenin duvarlarında moloz taş ve tuğla kullanılmıştır. Bütün mekanların üzeri küçük pandantifli kubbelerle örtülmüştür.
-
BURSA KALELERİ BURSA KALESİ VE SURLARI (Osmangazi) Bursa Kalesi’nin kalıntıları ve bazı burçlar günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Bu kalenin yapımına Bytnialılar (MÖ.700) zamanında başlanmış, daha sonra Romalılar ve Bizanslılar tarafından da kullanılmıştır. Bu dönemlerde ve Osmanlılar zamanında kale bir çok kez onarılmış ve her toplum buraya kendi izlerini yansıtmıştır. Bu nedenle kale içerisinde Roma dönemine ait sütunlar, lahit parçaları, adak ve mezar stelleri, kitabeler ile heykel kaideleri de kullanılmıştır. Bu tür toplama malzeme bugünkü Hisar Kapı’sında ve Tophane ile Üftade arasında doğusunda yoğun biçimde görülmektedir. Bursa yöresi XIV.yüzyıldan sonra gezginlerin ilgisini çekmiştir. İbn-i Batuta’nın başlattığı gezileri Bertrandon De La Broquire (1432), Polonyalı Simeon (1608), Evliya Çelebi (XVII.yüzyıl), Katip Çelebi (XVII.yüzyıl), George Wheler (1675), Jean de Thevenot (1689), A.De La Motray (1699), Paul Lucas (1700), Helmuth Von Moltke (1836), George Perpot (1864), Aleksander Von Warsberg (1869), İbnülcelal Sezayi (1890), Clement Huart (1897), Thomas Allom (XIX.yüzyıl), Pierre Loti (XX.yüzyıl), Regis Delbeuf (1906), Şerafeddin Meğmumi (1909) ve Ahmet Şerif (XX.yüzyıl) izlemiş ve hepsi de ayrı ayrı anılarını yazarken kaleden ve surlardan söz etmişlerdir. 1879 tarihli bir kent haritasında Bursa surlarının beş kapısı olduğu gösterilmektedir. Bunlar; Hisar Kapı (Balık Pazarı Kapısı), Kaplıca Kapısı, Pınarbaşı Kapısı, Zindan Kapısı ve Yer Kapı’dır. XX.yüzyılın başına kadar ayakta duran Hisar Kapı bu kapıların en görkemlisi ve en çok bezemesi olanıdır. Osmanlı döneminde Eski Bursa denilen Hisariçi’ni bu surlar çevreliyor ve Osmanlı yerleşimi de bu surların içerisinde bulunuyordu. Bursa Kalesi oldukça yüksek olup, yapımında çeşitli blok ve moloz taşlar kullanılmıştır. Kaleyi çeviren surların güney kısmındaki çift sur duvarları beş köşeli burçlarla da sağlamlaştırılmıştır. Bizanslılardan 1326 yılında ele geçirilen bu kale ve surlar Orhan Gazi tarafından üç köşeli burçlarla takviye edilmiştir. Bunlar Tophane ile Çakır Ağa Hamamı arasındaki silindirik ve üç köşeli burçlar olarak günümüze gelebilmiştir. Ne var ki, Bursa Kalesi’nin bazı bölümleri, Hisar Kapı ve surların bazı duvarları1855 yılındaki Bursa depremi sırasında yıkılmıştır. Bugün kale ve surların günümüze gelebilen bölümlerinde yuvarlak kemerler, mazgallar dikkati çekmektedir. Pınarbaşı Kapısı ile Zindan Kapı arasında birbirlerine paralel uzanan surların bilinmeyen bir tarihte yeni yapılanma için kesme taşları sökülmüş, yalnızca temel izleri günümüze gelebilmiştir. İZNİK SURLARI VE SUR KAPILARI (İznik) İznik’teki Bizans dönemi eserlerinin başında surlar ve sur kapıları gelmektedir. İznik’te Bizans öncesi yapılan Helenistik Çağ surlarından hiçbir iz günümüze gelememiştir. Yörede yapılan kazılarda da onlarla ilgili bir kalıntıya rastlanmamıştır. İznik Gölü çevresindeki surlardan ve Göl Kapısı’ndan da bir kalıntı bulunamamıştır. Roma dönemi surlarının üzerine yapılan Bizans surları ve Osmanlının onarımları ile bu surlar Anadolu’nun en iyi korunmuş savunma sistemleri arasındadır. Helenistik dönemin önemli bir yapılanması olan Hippodamos planı düzeninde, birbirini kesen caddelerden oluşan şehir planında İznik’in iki ana caddesi Antik Cardus ve Decumanus sur kapılarına kadar uzanmaktadır. Bizans sur kapılarından günümüze İstanbul, Lefke ve Yenişehir Kapısı gelmiş, Göl Kapısı, Hotos Kapısı ve duvarlardaki diğer küçük kapılardan önemli bir kalıntı günümüze ulaşamamıştır. Bunlardan Lefke ve İstanbul kapıları Roma zafer takları biçiminde olup, MS.123 yılındaki depremden sonra surların içerisinde kalmıştır. İznik surları güneybatıda zikzaklar çizerek uzanmaktadır. İznik surları ile ilgili ilk bilgileri Strabon vermektedir. Helenistik dönemde 16 stad (2.893) uzunluğundaki ilk şehir surlarının kalıntıları günümüze gelememekle beraber, o dönemde şehrin daha küçük olduğu ve surların da küçük kapsamlı olduğu anlaşılmaktadır. Günümüze gelen surların büyük bir bölümü MS.258-259 yıllarında Trakya’dan gelen göçlere karşı koyabilmek için İmparator Gallienus (253-260) zamanında yapılmaya başlanmış, Marinus, Quietus (260-261) döneminde çalışmalar devam etmiş, eski surlar yenilenmiştir. İstanbul Kapısı yakınındaki burçlarda bulunan bir kitabede şehrin 727’de Arap ordularınca kuşatıldığı ve surların güçlendirilmesi için de İznik tiyatrosunun kesme taşlarının sökülerek burçlarda kullanıldığı öğrenilmektedir. İmparator III.Leon ve V.Constantinius’un özellikle surları güçlendirdiği ele geçen kitabelerden öğrenilmektedir. MS.740 yılındaki deprem İznik sur ve burçlarının bazı bölümlerini yıkmış ve İmparator II.Mikhail (847-867) 859 yılında surları yeniden düzenlemiştir. İznik’teki 1065 depremi surlara zarar vermiş ve Bizans imparatorluğu sırasında bu sırlar yeniden onarılmıştır. Laskarisler döneminden günümüze gelen bu surlar düzgün bir planı olmamakla beraber 4.970 m. uzunluğunda son derece düzgün bir savunma hattını oluşturmuştur. İznik’te günümüze gelebilen surlar; ana surlar, ön surlar, hendekler ve kapılar olmak üzere dört ayrı bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan ana surlar, 11 m. yüksekliğinde olup kare ve yarım yuvarlak kulelerle desteklenmişlerdir. Bunların önünde 16 m. uzaklığında daha alçak bir ön duvar ile içi su ile doldurulmuş bir hendek bulunuyordu. Duvarlar üç sıra taş ve üç sıra tuğla ile örülmüştür. Bu yapı sistemi ile İznik surları İstanbul surlarına benzemektedir. İznik’in her iki sur duvarının da birbirlerinden 60-70 m. aralıklarla yerleştirilmiş, ana surda 108, dış surda 130 olmak üzere toplam 238 kulesi bulunuyordu. Roma ve Bizans döneminde yapılan bu surlardan Roma dönemine ait olanlar tuğladan, Bizans dönemine ait olanlar ise tuğla ve moloz taştan karışık olarak yapılmıştır. Kuleler genellikle iki katlı olup, katlar arasındaki üst örtüyü tonozlar meydana getirmiştir. Yakın tarihlere kadar bu kulelerin içerisinde freskoların bulunduğu da anlaşılmaktadır. Kulelerde sur duvarlarında olduğu gibi daha önceki dönemlere ait devşirme parçalar, mermerler çokça kullanılmıştır. Son derece sağlam ve korunaklı yapılan bu surlar Arap akınları, Haçlı seferlerine ve Selçuklulara karşı direnmiştir. İstanbul’un Haçlılar tarafından 1204’te ele geçirilmesinden sonra Bizans imparatoru ve yönetimi İznik’e gelip burada Bizans İmparatorluğunu devam ettirmişlerdir. 1204-1261 yılları arasındaki bu dönemde İznik surları onarılmış, ön surlar yeni burçlarla desteklenmiştir. Surlarla ilgili bilgileri ilk kez 1553-1555 yıllarında İznik’e gelen Besbek ile Dernschwam, Ch.Texier (1833), Fr.Von der Goltz (1891-1892), A.Korte (1893-1895) vermiş, plan ve krokilerini çizmişlerdir. Onların bu çalışmaları günümüzde yapılan kazılara ışık tutmuştur. İznik sur kapılarından İstanbul ve Lefke kapılarını Roma İmparatoru Hadrianus’un(117-138), Yenişehir ve Göl kapılarını da İmparator II.Claudius Godhicus’un (268-270) yaptırdıkları ele geçen kitabelerden öğrenilmiştir. Roma İmparatorluk dönemi mimarisinin teknik ve üslubunu yansıtan bu kapılar aynı zamanda birer zafer takı görünümündedirler. İstanbul Kapısı İstanbul Kapısı İmparator Hadrianus zamanında, MS.70-71 yıllarında yapılmıştır. Bugün İznik’in kuzeyindeki Atatürk Caddesi’nin surlarla birleştiği yerde olan bu kapı çeşitli dönemlerdeki onarımlardan sonra günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Roma ve Bizans dönemlerinde İstanbul’a giden yolun buradan başlamasından ötürü İstanbul Kapı ismi ile anılmıştır. Kapının önündeki dış kapı ön sura ait olup, iki yanında iki silindirik küre bulunmaktadır. Bir sıra moloz taş, iki sıra tuğla ile yapılmış olan kapının üç yöne bakan birer mazgal penceresi bulunmaktadır. İstanbul Kapısı kuleler arasındaki yolun ortasında olup, yan ve üst söveleri silindirik, koyu renkte granit sütunların hatıllar ve demir kuşaklarla birbirlerine bağlanmasından oluşmuştur. Burada bulunan sövelerin üzerindeki büyük kemer köşe duvarlarının üzerine oturtulmuştur. Ayrıca kemer ile söve arası da tuğla ile örülerek doldurulmuştur. Üstteki yatay sütunun uçları konsollarla takviyeli olup, dışarıya çıkıntı yapmaktadır. Kapı üzerinde yüksek kabarma olarak yapılmış bir savaş sahnesi görülmektedir. Bu kabartmaların üst kısmında da Pampfilya tipi bir lahit kapağı görülmektedir. İstanbul Kapısı 2.80 m. genişliğinde, 2.75 m. yüksekliğindedir. Kapının kuzey ve güney cepheleri aynı yapı özelliğini taşımaktadır. Bu kapı orta kapıdan biraz farklı bir eksendedir. Bizans döneminde Theodor Laskaris XIII.yüzyılda buraya bir demir kapı eklemiştir. Ana geçidin her iki yanında 3,50 m. uzunluğunda, 0,90 m. genişliğinde yayalar için iki geçit yapılmıştır. Bu geçitler üzerinde de kurt dişi lentolardan oluşan beyaz mermer bezemeler dikkati çekmektedir. Kapının iki yanına nöbetçi odaları yerleştirilmiştir. Kapının şehre bakan yüzünde bir kitabe olduğu, çivi deliklerinden anlaşılmaktadır. Bu deliklere dayanılarak okunabilen kitabede; “Gaius, Cassius Chrestus'un çabasıyla yapımı tamamlanan bu eseri Prokonsil M. Plancius Varus imparatorların yüce evine ve eyaletin başşehri Nikaia'ya adadı” yazılıdır. İstanbul Kapı’sındaki bu yazıtlar Roma İmparatoru Vespasian (69-79) ve İmparator Titus'un (79-81) müşterek yönetimleri sırasında yazılmıştır. Kitabede ismi geçen M. Plancius Varus İznik’in önemli bir kişisi olup, Bithynia ve Pontus eyaletlerinde prokonsillük yapmıştır. Kapının kuzey ve güney cephelerinde, geçitlerindeki nişler içerisinde Roma döneminde heykellerin bulunduğu, Bizans dönemlerinde de onların yerine fresklerin yapıldığı günümüze gelen izlerden anlaşılmaktadır. Roma döneminde yapılmış olan ana kapının yanında sur duvarlarına bağlanan bir iç avlu, bunun güneyinde de İznik’e girişi sağlayan bir iç kapı bulunmaktadır. Bu kapı 4.15 m. yüksekliğinde, 4.01 derinliğinde iki kanatlı ahşap bir kapı ile kapatılıyordu. Bunun iki yanında da 1.75 m. genişliğinde yayalar için geçitler bulunuyordu. Burada bulunan ve tiyatrodan sökülmüş bir taşın üzerinde de Grekçe; “Düşmanın cüretinin, tanrının yardımıyla, utanca dönüştüğü şu yerde, Hıristiyan dostu krallarımız Leon ve Constantinius, yüz basamaklı bir zafer kulesi yaptırdılar. Coşku içinde giriştikleri bu işi gerçekleştirerek, Nikaia şehrini içten bir gayretle onardılar. Her üne laik saray mabeyincisi patrik Artavasdos'un yapıtın tamamlanmasında büyük emeği geçti” yazılıdır. Ayrıca tiyatrodan buraya getirilen, MS. II.yüzyıla tarihlenen sakallı bir mask da bulunmaktadır. O zamanki inanışa göre bu masklar kenti kötü ruhlardan ve düşmanlardan korumak amacı ile buraya yerleştirilmiştir. İç kapının kuzeybatı yüzeyinden kazınmış bir büst kabartmasının Büyük İskender'e ait olduğu belirtilmektedir. Lefke Kapısı Lefke Kapısı, İznik’in doğusunda, Kılıçarslan Caddesi'nin sonundadır. Bu kapı, Osmaneli’ne açılan yoldan ötürü bu isimle tanınmıştır. İznik’in 13 km. doğusundaki Karadin yerleşim yerinden ötürü bir süre “Karadin Kapı” ismi yakıştırılmıştır. Osmanlı döneminde haç yolu üzerinde bulunduğundan ötürü de bir süre bazı gezginler buradan “Şam Kapı” ismi ile söz etmişlerdir. İmparator Hadrianus (117-138) bu kapıyı iki yanındaki kuleleri ile birlikte bir zafer takı biçiminde yaptırmıştır. Lefke Kapısı’nın ana giriş kemerinin güney ayağı üzerinde dokuz satırlık bir Grekçe kitabe bulunmaktadır; bu kitabede “Uğurlu olsun, eyaletin başşehri Nikaia Gaius teşekkür eder” yazılıdır. Kitabede ismi geçen kişi büyük olasılıkla Caius (Julius Basus) veya Gaius (Cassius Chrestus)’dur. Kapının kente bakan yüzündeki arşitrav üzerinde iki satırlık bir yazı vardır. Burada, “İmparator Kayser, Tanrı Traianus Parthicus'un oğlu Tanrı Nerva'nın torunu, halkın egemenlik yetkisini kendinde taşıyan (Tribunicia Potestas), Traianus Hadrianus Augustus'a, Augustusların en dindar Neokoru, Dionysos ve Herakles soyundan gelen, Bithynia ve Pontus'un birinci şehri, imparatorların en kutsal senatosunun kararları uyarınca Metropolis olan Nikaia sundu” yazılıdır. Lefke Kapısı’nın kente bakan yüzünde yaya geçişi üzerindeki nişte bir kitabe daha bulunmaktadır. Burada, “Proconsul ve şehrin patronu M. Plancius Varus'u dostu Cladius Quintianus onurlandırdı” yazısı bulunmaktadır. Bu yazıtlardan da anlaşılacağı gibi, Plancius Varus'un bir mermer heykeli bir niş içerisinde bulunuyordu. Lefke Kapısı’nın batı ve doğu cepheleri aynı özellikte yapılmıştır. Bugün kapının 1.80 m.lik kısmı toprak altında kalmıştır. Kapının iki yanında 0.88 m. genişliğinde, 3.60 m. uzunluğunda yaya geçitleri bulunmaktadır. Bunların ortasındaki yuvarlak kemerli asıl giriş 4.30 m. genişliğinde ve toprak altında kalan kısımlar dışında 3.70 m. yüksekliğindedir. Yan geçitlerde kurt dişi motifli lentoların üzerinde akantus yapraklı başlıklar ve kemerlerle çevrili nişler görülmektedir. Yenişehir Kapısı İznik’ten Yenişehir ve Bursa yönüne giden yolun başındaki Yenişehir Kapısı, Roma döneminde MS.I.yüzyılda İmparator Cladius zamanında yapılmıştır. Bu kapı da çeşitli dönemlerde tahrip olmuş ve onarılmıştır. Yenişehir Kapısı, diğer kapılar gibi üç bölümden meydana gelmiştir. Dışarıdan kente girişi sağlayan ilk kapı ön sura bağlıdır. Bu kapı da önceki dönemlere ait devşirme parçalardan yapılmış ve surla birleştirilmiştir. Dış kapı 4.20 m. genişliğinde, 5.75 m. yüksekliğinde, 3.10 m. derinliğindedir. Tuğla kemerli kapı ahşap hatıllarla sınırlandırılmış, iç kısımları tuğla ile örülmüştür. Günümüze gelen izlerden kapının iki kanatlı olduğu anlaşılmaktadır. Ana surla bağlantılı orta kapı ise, dış kapının 15 m. kuzeyinde olup, oldukça sade yapı tekniği göstermektedir. Bu kapı 3.50 m. genişliğinde, 5 m. yüksekliğinde ve 3.95 m. derinliğindedir. Roma döneminde yapılan bu kapı kesme taştan yapılmıştır. Kemeri üzerinde sade bir silme görülmektedir. Kapının üst kısımları tamamen yıkılmış olduğundan yeterli bilgi bulunmamaktadır. Doğusunda tuğladan iki katlı silindirik, üzeri kubbeli bir kulesi vardır.Batı yönündeki kulenin yalnızca temel izleri görülmektedir. Orta kapıdaki izlerden Lefke Kapısı’na konulmuş olan kitabenin burada da tekrarlandığı anlaşılmaktadır. İç kapıya kare bir avludan sonra ulaşılmakta olup, bu kapıdan da günümüze çok az kalıntı gelebilmiştir. Bunun da antik devşirme malzemeden yapıldığı izlerden anlaşılmaktadır. Yenişehir Kapıları ile Lefke Kapı’sı arasındaki sur doksan derecelik bir açı ile dönmektedir. Açının bu köşesindeki bir kule içerisinde de Aziz Mikhael’in at üzerinde büyük bir freskosu yakın tarihlerde bulunmuştur. Ancak zamanla bu fresko da tahrip edilmiştir. İznik surlarının göl kıyısında kalan uzak kesimlerinde de Laskarisler döneminde diğerlerinden çok daha alçak bir ön sur yapılmış ve bunun önüne de gölün suyundan yararlanılarak bir su hendeği kazılmıştır.
-
ANTİK TİYATRO İznik’in güneybatısında, Saraybahçe veya Eski Saray denilen yerde, antik roma tiyatrosu bulunmaktadır. İznik surlarının 90 m. kuzeyindeki bu tiyatro, Anadolu’da ayakta kalmış tiyatroların en önemlilerinden birisidir. Roma İmparatoru Traianus (97-117) zamanında eyalet valisi Pilinius Csecillius Secunds (62-113) tarafından yaptırılmıştır. Vali Pilinius İmparator Traianus’a yazmış olduğu mektuplarda tiyatronun yapımının tamamlanabilmesi için 10 milyon sesterzene ihtiyaç olduğunu belirtmiştir. Bununla beraber bu ödenek de yeterli gelmemiş, ek ödenek de Romalılarca temin edilmiş ve tiyatro tamamlanmıştır. Roma döneminden sonra VIII.yüzyıl başlarında gelişen Arap ordularına karşı önlem olmak üzere Bizans İmparatoru III.Leon ile IV.Constantinius tiyatronun kesme taşlarını söktürerek surları takviye etmişlerdir. Bu arada Cavea’ya (oturma kademelerine) ait taşlar surlarda kullanılmıştır. Tiyatro düz bir alana kurulduğundan oturma kademelerini Roma tiyatro mimarisinde görüldüğü gibi 19 galeri taşımaktadır. Bu galerilerin 12’si beşik tonozludur. Bu tonozlu galerilerin aralarında ölçü farklılıkları bulunmaktadır. Tonozların en yüksek noktası 6 m.yi bulmaktadır. Oturma kademelerinde kullanılan kesme taşların bazıları İznik surlarından getirtilmiştir. Tiyatronun iç ve dış yüzleri büyük bloklar halindedir. İçeride kalan bölümler moloz taş, kireç ve kum ile takviye edilmiştir. Tiyatro doğu-batı yönünde 84 m., kuzey-güney yönünde de 63 m. genişliğindedir. Tiyatronun kuzeyinde bulunan skene (sahne binası) son kazılarda ortaya çıkarılmıştır. İznik’te tiyatroya ait mimari parçalarına, kitabelerine, tiyatro masklarına surlarda ve konutların duvarlarında rastlanmaktadır. XIX.yüzyılda gezginler tiyatro kalıntılarından söz etmiş ve bazı krokilerini de çizmişlerdir. W.Sahm burasını saray kalıntısına, Domenico Sestini su deposuna, Papadopulos hapishaneye benzetmiş, ilk kez R.Pococke kalıntıların tiyatroya ait olduğunu bildirmiş ve krokisini çizmiştir.
-
KİLİSE VE SİNAGOGLAR FRANSIZ KİLİSESİ (Osmangazi) XIX.yüzyılda Fransızlar tarafından bazilika plan tipinde yapılmıştır. Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan kilisenin önünde apsit çıkıntısı üzerine küçük bir çan kulesi yerleştirilmiştir. Kilise barok üslupta olup, günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir. Dikdörtgen planlı kilisenin iki yan duvarlarında yuvarlak kemerli barok üçer pencere bulunmaktadır. Ayrıca duvarların bitiminde de küçük kule şeklinde eklemeler yapılmıştır. Kilisenin üst örtüsü ahşap çatılı ve kiremit örtülüdür. Ayrıca yan bölümüne hasta bakım yeri de eklenmiştir. AYASOFYA (İznik) İznik merkezinde Atatürk Caddesi ile Kılıçarslan Caddesi’nin kesiştiği yerde bulunan İznik Ayasofya’sının yapımı ile ilgili bir kitabe bulunmamaktadır. Büyük olasılıkla bu yapı Roma dönemine ait bir yapının temelleri üzerine yapılmıştır. Kilisenin yapımı ile ilgili çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. Bunlara göre IV-VIII.yüzyıllar arasına tarihlendirilmektedir. O.Wulf, C.Gurlitt ve N.Brunoff yapıyı ayrı ayrı tarihlendirmektedirler. Wulff VIII.yüzyıl, C.Gurlitt IV.yüzyıl tarihleri üzerinde durmuştur. N.Brunoff ise kilisenin dört ayrı yapı dönemi olduğunu ileri sürmüştür. Yard.Doç.Dr.Bedri Yalman’ın burada yaptığı araştırmalarda VIII.yüzyıla ait bulgularla karşılaşılmıştır. Orhan Gazi tarafından İznik’in ele geçirilmesinden sonra camiye çevrilmiş, o dönemde konulan bir kitabe sonradan kaybolmuştur. Kanuni Sultan Süleyman (1520-1560) zamanında Mimar Sinan bu yapıda büyük değişiklikler yapmıştır. İstanbul Alman Arkeoloji enstitüsü burada 1953’te bir kazı yapmış ve Bizans dönemine ait renkli taban mozaikleri ile sıva altında kalmış freskleri ortaya çıkarmıştır. Taban mozaiklerinin XI.yüzyıldan sonra yapıldığı sanılmaktadır. İznik Ayasofyası’nın Bizans kaynaklarında ismi ilk kez 787 yılında İznik’te toplanan 7.Ruhani Konsül ile birlikte geçmiştir. 11 Ekim 787’de patrik Tarasios başkanlığında 350 piskopos ve çok sayıda keşişin katıldığı konsül burada toplanmıştır. Hıristiyan inancına göre kutsal bilgelik olarak isimlendirilen bu kilise, üç nefli olup, doğu-batı uzantısında dikdörtgen planlı bazilika tipinde yapılmıştır. İznik Ayasofyası’nın bu plan düzeni İstanbul’da V.yüzyılda yapılmış olan Studios Manastır Kilisesi ve Meryem-Theotokos-Khalkoprateia Kilisesi (Acem Ağa Mescidi) ile büyük benzerlik göstermektedir. Yapının genişliği 9.45 m. ölçüsünde olup, orta bölümün doğusuna yarım silindirik yedi köşeli apsid eklenmiştir. Kilisenin orta ve yan sahınlarına narteksten açılan birer kapı ile girilmektedir. Girişinden sonra naosta (ibadet mekanı) iki yanlardaki iki tuğla paye, ikişer sütun ve duvar uzantıları birbirlerine tuğla kemerlerle bağlanmış, üzeri de düz bir çatı ile örtülmüştür. Buradaki payelerin İznik depreminden sonra sütunların yerine yapıldığı sanılmaktadır. Apsidin her iki yanında da diakonikon hücreleri bulunmakta olup, bunlar küçük birer kubbe ile örtülüdür. Duvarları fresklerle süslü olan bu hücrelerin bir duvarında da İsa’yı tasvir eden bir fresk iyi bir durumda günümüze ulaşabilmiştir. Kilisenin orijinal fresklerinden çok azı günümüze gelebilmiştir.Bunların en önemlileri apsid yanındaki hücrelerin kubbe ve duvarlarındaki aziz resimleridir. Bunlar arasında Hz.İsa, Hz.Meryem ve Yuhannes’in Deisis kompozisyonu bulunmaktadır. Aynı zamanda burada da yapılan araştırmalar sonucunda bir mezar odasına rastlanmıştır. Kilisenin apsidinde 1935 yılında yapılan kazıda rahiplerin oturması için ayrılan synthronon denilen kademeler ortaya çıkarılmıştır. 1953 yılında burada bulunan küçük bir lahit (relique) bugün İznik Müzesinde bulunmaktadır. Kilisenin kuzey duvarında sekiz, güney duvarında on ve narteksin günümüze ulaşan güney duvarında da iki penceresi bulunmaktadır. Bu pencerelerin bazıları sonraki dönemlerde küçültülmüştür. Bunlardan bazıları sonraki dönemlerde kapatılmıştır. Kilisenin yapımında İznik tiyatrosundan alınan kesme taşlar kullanılmıştır. Değişik dönemlerde yapılan onarımlardan ötürü de zemin farklılıkları görülmektedir. İznik Ayasofyası’nın çeşitli depremler ve yangınlar sonucunda üst örtüsü yıkılmıştır. XVIII.yüzyıldan sonra yapı terk edilmiş ve 1935 yılından sonra da araştırılmaya başlanmıştır. Ayasofya’daki 1935-1936 yıllarında yapılan sondaj çalışmalarından sonra 1955 yılında tümü ile temizlenmiş, 1979-1981 yıllarında çevresindeki topraktan arındırılmış, yapının bütünü ve son olarak da 1985’te güneydoğusundaki mezar şapeli olan ek yapısı ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde kilisenin taban mozaiklerinin üzerleri zarar görmemesi için camekanla kapatılmışsa da, yine buraya gizlice giren defineciler tarafından tahrip edilmektedir. İznik Ayasofyası İznik Müzesinin yönetimindedir. BÖCEK AYAZMASI (Baptisterium) (İznik) İznik Yakup Çelebi Sokağı’nda, Koimesis Kilisesi’nin doğusunda bulunan, araştırmacılara göre Vaftizhane olan ve halkın Böcek Ayazması olarak tanımladığı bu yapıda MS.II.yüzyıla tarihlenen İbranice Tevrattan alınmış “Her bedene iyi olanı verir. Çünkü Onun lütfu ebedidir.” yazılı bir kitabe ile yedi satırlık baş melek Mikael’e ait Grekçe bir kitabe bulunuyordu. Aynı zamanda burada yedi kollu bir şamdan motifi de kabaca işlenmiştir. A.M.Schneider gibi araştırmacılar bu yapının bir vaftizhane olduğunu XX.yüzyılın başında ayazmaya dönüştüğünü belirtmiştir. Schneider’e göre MS.VI.yüzyıla aittir. Bu yapıya Yakup Çelebi Sokağı’ndan demir parmaklıklı bir kapıdan geçildikten sonra on bir basamaklı bir merdivenle inilmektedir. Girişin üzerinde 2.55 m. yüksekliğinde bir arşitrav, bunun üzerinde de tuğladan kemerli bir alınlık bulunmaktadır. Mekanın içerisi 4.50 m. çapında ve 3.80 m. yüksekliğinde kubbeli bir odadır. Zemini taş levhalarla döşenmiş, duvarları moloz taş, tuğla ve kireç ile örülmüştür. Duvarlarda yuvarlak kemerli tuğladan dört niş bulunmaktadır. Bunlardan güneydoğudaki niş zeminden, diğerleri de 0.50 m. ile 0.75 m. yukarıdan başlamaktadır. Doğudaki nişin iki yanında kabartma olarak işlenmiş haç ve geometrik motiflerin bulunduğu bir bezeme dikkati çekmektedir. Ortasında 0.80 m. derinliğinde kare planlı bir sarnıç bulunmaktadır. HAGİOS TRYPHON KİLİSESİ (İznik) İznik Yenişehir Kapısı yakınında bulunan kilise kalıntısının Hagios Tryphon kilisesi olduğu sanılmaktadır. Bu kilisenin İstanbul Kapısı yakınındaki kalıntı ile isim olarak karıştığı ve kesin bir sonuç da alınamadığı bilinmektedir. VIII.Mikhael Palaiologos ile patrik Arsenios İznik’i terk ederken buradaki Agalma Manastırında bir gece geçirmiştir. Kilisenin de Agalma Manastırına ait olduğunu Prof.Dr.Semavi Eyice ileri sürmektedir. Kilise 1946 yılında yapılan çalışmalar sırasında ortaya çıkarılmıştır. Kapalı Yunan haçı planında bir yapı olup, günümüze yalnızca temel kalıntıları ile çevreye dağılmış mimari parçaları gelebilmiştir. Kilisenin üst yapısına ait önemli bir kalıntı bulunamamıştır. Bununla beraber yapılan araştırmalar bu yapının İstanbul’daki Khora (Kariye)’ya benzeyen mimari bir yapısı olduğu ve içerisinin döşeme mozaikleri ile süslendiğini ortaya koymuştur. H.TRYPHON KİLİSESİ (İznik) İznik Yenişehir Kapısı’na giden Atatürk Caddesi’nin sağ tarafında bulunan H.Tryphon Kilisesi XI.yüzyıldan sonra İznik Bizans İmparatoru II.Thedoros Laskaris (1255-1256) tarafından yanındaki bir felsefe okulu ve kütüphane ile birlikte yaptırılmıştır. Günümüze çok harap bir durumda gelebilen bu yapıyı Prof.Dr.Semavi Eyice plan tipi, duvar tekniği özelliklerine dayanarak XI.-XIII.yüzyıllar arasına tarihlendirmiştir. Prof.Dr.J.B.Papadopoulos kilisenin daha önceki bir yapı üzerine Bizans döneminde yapıldığını ileri sürmüştür. Duvarlarda kullanılan tuğlaların İznik surlarından 1204-1222 yıllarında yenilenen bölümleri ile aynı olduğunu, mermer bezemelerin ise XIII.yüzyılın başlarına ait özellikleri taşıdığını belirtmiştir. Prof.Dr.Semavi Eyice ile Prof.Dr.Oktay Aslanapa 1964 yılında burada kısa süreli bir kurtarma kazısı yapmışlardır. Yapılan kazı sonucunda kilisenin 2.50 m. yüksekliğinde duvarları ortaya çıkarılmış ve 22.50x19.50 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı bazilika tipinde olduğunu ortaya koymuşlardır. Batı duvarındaki 2.40 m. genişliğindeki ana girişin iki yanında tuğla süslemeli birer yarım kubbeli niş bulunmaktadır. Ana girişten sonra gelen narteks, kuzey-güney yönünde uzanmakta olup, tuğla örgülü yuvarlak iki kemer narteksi üç bölüme ayırmıştır. Bunun ortasındaki dikdörtgen söveli bir kapı ile naosa, iki yandaki kapılarla da yan neflere girilmektedir. Naos (ibadet mekanı) 3.00 m. genişliğinde bema ve apsitle sona ermektedir. Bunların yanlarında da küçük mekanlar bulunmaktadır. Haç planlı ana mekan dört geniş kemerin taşıdığı 6.00 m. genişliğinde bir kubbe ile örtülmüştür. Bunun dışında kalan bölümler çapraz tonozlarla örtülmüştür. Kilisenin duvarlarında bir sıra kırma taş, birkaç sıra tuğla dizisinden oluşan bir örgü görülmektedir. Temellerde kullanılan bloklar ise kilise yakınındaki Roma tiyatrosundan getirilmiştir. Ayrıca kilise kalıntılarının çevresinde de granit sütun parçaları, geometrik desenli taban mozaik parçaları ve çeşitli bezeme elemanlarına rastlanmaktadır. KOİMESİS KİLİSESİ (İznik) İznik Yenişehir Kapısı’ndan ilçe merkezine uzanan Atatürk Caddesi’ne açılan Yakup Çelebi Sokağı’nda, Böcek Ayazması yakınında bulunan Koimesis Kilisesi’nin Piskopos Hyakinthos tarafından 750 yılına doğru yaptırıldığı ileri sürülmekle beraber bazı araştırmacılar kilisenin daha eski tarihlere indiğini de belirtmişlerdir. Ancak, kilisenin içerisinde bulunan bir kitabeden ve bazı sütun başlıkları üzerindeki monogramlardan Piskopos Hyakinthos tarafından yapıldığı öğrenilmiştir. Kilise İznik’deki önemli bir manastıra ait idi. 1065 İznik depreminden sonra onarılmış ve yeni bazı eklemeler yapılmıştır. Kilisenin çöken kubbesi 1807 yılında İznik metropoliti Daniel’in isteği üzerine patrikhane görevlisi Khrysanthos tarafından tamir edilmiş, freskleri yenilenmiştir. Kilise 1833 ve 1834 yıllarında yeniden onarılmış ve bu arada yapıya bir de çan kulesi eklenmiştir. Kilise, İznik’in Osmanlılar tarafından fethinden sonra burada yaşayan Rumların ibadeti için bırakılmıştır. İstiklal Savaşı sırasında (1922) yıkılan kilisenin temelleri ile döşeme parçaları günümüze gelebilmiştir. Kilise üzerinde 1955 yılında yapılan araştırmalardan sonra temel kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Bizans resim sanatı ve mimarisi yönünden de önemli bir yapı olan bu kilise yıkılmadan önce Bizans sanat tarihçileri tarafından incelenmiştir. 1912'de çekilen fotoğraf ve planlar kilisenin orijinal halini göstermektedir. Hz.Meryem’in ölümüne (Koimesis) adanan bu kilise kapalı Yunan haçı planında olup, ibadet mekanının üzerini dört payenin taşıdığı 12 köşeli bir kasnağa oturan, kiremitli 6.00 m. çapında bir kubbe ile örtülmüştür. Narteksten üç kapı ile içerisine girilen kilisenin enine dikdörtgen naosu bulunmaktadır. Ortadaki kubbeli bölüm dört yöndeki mekanlarla genişletilmiştir. Koimesis Kilisesi’nin Bizans resim sanatında önemli bir yeri bulunmaktadır. Buradaki figürlü mozaikler ikonoklasma döneminde tahribe uğramış, 843 yılında Naukratios tarafından yenilenmiştir. 1065 depreminden sonra kilisenin yıkılan bölümleri ve narteksi yenilenirken burada imparator X.Constantinos ile birlikte Nikephoros tasvir edilmiştir. Kilisenin narteksinde bulunan bir mozaik kitabede “ Ulu ve güçlü hükümdar Constantinos özen gösterdiği şu manastıra onur verdi ve yetkiyi, ünlü patrik Nikephoros'a kesin bir kararla bağışladı” yazılıdır. Bu yazıtın yanında da “Seni efendim Meryem Ana, yaptığım ve yapmayı tasarladığım eserlerin ana nedeni olarak görüyorum. Bu evin sahibesi ve efendisi olarak resmini, ey bakire, buraya ben, Nikephoros, işledim” sözleri mozaik üzerine yazılmıştır. Ayrıca kilisede İsa, Vâftizci Yohannes, Aziz Joachim ve Meryem Ana tasvirleri yer almaktadır. Absit yarım kubbesinde Hz.Meryem ayakta durmakta ve kucağında da çocuk İsa’yı taşımaktadır. Bu mozaiğin altında da “Şafak sökerken ana rahminden seni ben yarattım” sözleri yazılı idi. Bemanın iki yan duvarlarında da ellerinde labarumlar taşıyan melek figürleri bulunuyordu. Bunların altında da “Gökler onunla kıvansın ve tüm melekler önünde huşu ile eğilsin” yazılı idi. Ayrıca I.Theodoros Laskaris’in ölümünden sonra buraya gömülmüştür. THEOTOKOS MANASTIR KİLİSESİ (Gemlik) Gemlik Kurşunlu’daki Theodokos Manastır Kilisesi’nin kitabesi günümüze gelememiştir. Bununla beraber, bu manastırın Bizans İmparatoru I.Manuel Komnenos (1143-1180) döneminde Nikephoros Mystikos tarafından onarılmış ve genişletilmiştir. Manastır Bizans kaynaklarına göre IX.yüzyılda yapılmış, XI.yüzyılda da önem kazanmıştır. Osmanlıların yöreyi ele geçirmesinden sonra önemini yitirmiştir. Ancak 1652 yılından sonra bazı belgelerden öğrenildiğine göre yeniden kullanılmıştır. XIX.yüzyılda Kurşunlu’yu ziyaret eden araştırmacılar bu kilisenin Aziz Aberkios’a ithaf edildiğini belirtmişlerdir. Kilise doğu-batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen planlı, tek nefli bir yapıdır. Naos, narteks, bema ve dışa taşkın pastoforium (absid ve çevresi) ‘dan meydana gelmiştir. Narteks kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, üzeri çapraz tonozla örtülmüştür. Çift kemerli kapılarla dışarıya, doğuda da naosa açılır. Naos payeler üzerine oturtulmuş pandantifli bir kubbe ile örtülüdür. Naos hem batı duvarındaki kapı ile nartekse, hem de kuzey ve güney duvarlarındaki kapılarla dışa açılmaktadır. Kilisenin doğusunda dikdörtgen planlı bema ve içeriden yuvarlak, dışarıdan da beş cepheli apsidi bulunmaktadır. Beşik tonozla örtülü olan bemanın kuzey ve güney duvarlarında yuvarlak nişler içerisinde pastoforium hücrelerine geçiş kapıları bulunmaktadır. Kilisenin kuzey cephesi iki basamaklı yuvarlak bir kemer içerisine alınmıştır. Bunun üzerinde biri büyük, iki yanında da küçük çift kemerli yuvarlak pencereleri vardır. Güney cephesi kuzey cephesine benzemektedir. Doğu cephesinde bulunan apsidin cephesi yıkılmıştır. Burada yalnızca pencerelerin yuvarlak kemer başlangıçları görülmektedir. Kilisenin duvarları üç veya beş sıra tuğla ve bir sıra kaba yontma taş ile örülmüştür. Örtü sistemleri, kapı, pencere ve niş kemerleri tuğladandır. Apsid yarım kubbesi de yatay ve dikey dizilmiş tuğla dizileri ile örülmüştür. KİLİSE CAMİSİ (İnegöl) İnegöl Özlüce Köyü’nde bulunan ve günümüzde cami olarak kullanılan bu yapı bir kilisedir.Ancak ne zaman yapıldığı konusunda bir belge ve kitabeye rastlanmamıştır. Doğu-batı doğrultusunda kareye yakın dikdörtgen planlı olup, çevresi revaklı bir dehlizle sınırlanmıştır. Batı ekseninde ana giriş kapısı, doğusunda içeriden ve dışarıdan yuvarlak apsid yer almaktadır. Camiye çevrilirken güney duvarına yarım yuvarlak bir mihrap nişi yerleştirilmiştir. Apsidin önü de duvarla örülmüştür. Naos (ibadet mekanı) üçer destekle doğu-batı yönünde üç nefe ayrılmıştır. Üzeri çatı ile örtülüdür. Nefleri birbirinden ayıran sütunlar bugün ahşap tavanı desteklemektedir. Kilise tuğla ve kesme taştan yapılmıştır. Revak ve pencere kenarları tuğladandır. HAGİOS GEORGİOS KİLİSESİ (Karacabey) Karacabey Çamlıca Köyü’nde bulunan bu kilisenin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Yapının güney cephesinin doğusunda 1837 tarihli bir kitabe bulunmuştur. A.D.Mordtmann 1850-1859 yıllarında bu kilisenin kısaca tanıtımını yapmıştır. Günümüzde harap ve terk edilmiş durumdadır. Kilise doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, üç nefli bir bazilika planındadır. Batısında giriş, doğusunda içeriden ve dışarıdan yuvarlak apsidi ve tek basamaklı bir synthrononu bulunmaktadır. Apsidin iki yanında, kuzey ve güney duvarlarının köşelerinde birer dikdörtgen niş bulunmaktadır. Kuzey ve güney duvarlarında ise, dışa doğru daralan üçer penceresi vardır. Kilise moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Apsid bir sıra tuğla, bir ve iki sıra kesme taştan örülmüştür. Apsid yarım kubbesi, yan duvarlardaki pencereler tuğla ile örülmüştür.
-
ANITLAR BURSA ATATÜRK ANITI (Osmangazi) Bursa Cumhuriyet Meydanı’nda bulunan Atatürk Anıtını Heykeltıraş Nijad Sirel (1898-1959) 1927 yılında yapmıştır. Atatürk, bu anıtın Atatürk anıtları içerisinde en çok kendisine benzeyeni olduğunu belirtmiştir. Mermer bir kaide üzerinde Atatürk askeri giysisi içerisinde, at üzerinde tasvir edilmiştir. Atatürk sağ eli ile batıyı işaret etmektedir. Bununla da batı uygarlığına yaklaşmamız gerektiğini ifade etmektedir. Beyaz mermerli tabanın ön yüzünde; “Bu aziz heykelin önünde duran Türk hürmetle eğil. O milletini kurtaran, Cumhuriyeti kuran, aleme yeni bir tarih yaratan Gazi Mustafa Kemal’dir” yazılıdır. Kaidenin sağ tarafında “29.I.Teşrin.1339 (1923) Cumhuriyetin kuruluşu”; sol tarafta da “11.Eylül 1338 (1922) Bursa’nın kurtuluşu” yazılıdır. BEŞTAŞ ANITI (Obelisk) (İznik) İznik’in 5 km. kuzeyinde, bahçeler arasındaki bu mezar anıtı, Nikaia’dan (İznik) Nikomedia’ya (İzmit) giden eski Roma yolu üzerinde Elbeyli’dedir. Bu mezar anıtının üzerindeki Grekçe kitabe Nikaeia kapılarını yaptıran Cassius Chrestus’un kardeşi veya yeğeni C.Cassius Philiscus'a aittir. Anıt, 3 m. yüksekliğinde, 2 m. genişliği olan gri damarlı kesme taşlardan yapılmış kare prizma şeklindeki bir kaide üzerine oturmuştur. Bunun üzerinde 46 cm. yüksekliğinde, köşelerine palmetli akroterler yerleştirilmiştir. Bu kaidede üç yüzeyli, yukarıya doğru yükselen ve birbiri üzerine demir kamalarla oturtulmuş beş beyaz mermer blok yerleştirilmiştir. Bundan ötürü de bu anıta Beştaş ismi yakıştırılmıştır. Günümüze gelebilen konumu ile yüksekliği 12 m.dir. Beşinci taşın üzerinde, altıncı bir taşın olduğu ve sonra onun düşerek yok olduğu bilinmektedir. Anıtın geniş olan birinci taşı üzerindeki Grekçe kitabede ; “C.Cassius Philiscus, C.Cassius Asklepiodotus 'un oğlu, 83 yıl yaşadı" yazılıdır. Kitabede ismi geçen C.Cassius Asklepiodotus, Nikaia'nın ileri gelen zengin ailelerinden bir kişi idi. M.S. 66 yılında Roma imparatoru Neron (54-68) tarafından sürgüne gönderilmiş tüm varlığına el konmuş, İmparator Galba (68-69) tarafından Nikaia'ya geri dönmesine izin verilmiştir. Anıtın kaidesinin iki yanında görülen ayak izleri ve bağlantı yuvaları, bu kısımda bronz heykellerin bulunduğunu işaret etmektedir. Anıtın en üstünde bulunan ve kaybolan altıncı taşın üzerinde bronzdan zafer tanrıçası Nike'nin veya Zeus’un kartalı ile heykelinin bulunduğu sanılmaktadır. Anıtın toprağa gömülü olan alt bölümünde mezar odası bulunmaktadır. Ancak burası kaçak kazılarla tahrip edilmiştir. Beştaş Anıtı, mezar odası ve üzerindeki sütun ile bir bütün olarak kendine özgü bir mezar anıtıdır. YERALTI MEZAR ANITI (Hypoge) (İznik) İznik’te Erken Hıristiyanlık dönemine ait bu mezar anıtı, ilçe merkezinin 5,5 km. kuzeybatısında, Elbeyli’ye giden yolun doğusunda, halk arasında Hespekli denilen yerde, Çaltepe Çamlığı’nın yakınındadır. Bu anıt 1967 yılında Karayolları ekiplerinin yol yapımında kullanmak üzere taş alımı sırasında ortaya çıkmıştır. İznik’teki en eski Hıristiyan dönemi eseri olan bu anıt, MS.IV.yüzyılın ortasına tarihlendirilmektedir. Hipogede, MS.II.yüzyıla ait ve üzerinde Herakles’in mitolojik 12 görevinin tasvir edildiği bir lahit parçası bulunmuştur. Hipogenin mimari yapısı oldukça sade olmasına karşılık, üzerini örten tonoz örtüsünün tavanı ve duvarlarındaki bezemeler ilk yapıldığı şekli ile, hiç bozulmadan günümüze ulaşmıştır. Burada geometrik ve bitkisel motiflerin yanında kantharostan (antik dönemde kullanılan iki kulplu kap) su içen karşılıklı bir çift Tavus kuşu resmedilmiştir. Batı duvarında kapının iki yanında kuyrukları kabarmış iki tavus kuşu cepheden işlenmiştir. Her ikisinin başı kapıya doğru çevrilmiştir. Beyaz zemin üzerinde yer alan tavus kuşlarının gövdeleri koyu mavidir. Erken Hıristiyan sanatında ölümsüzlüğü temsil eden tavus kuşu, burada bir vazodan su içmektedir. İnanışa göre bu bir refrigerium sahnesidir. Burada ölümsüz olan ruh yenilenme amacıyla susuzluğunu gidermektedir. Mezar odası doğu batı uzantılı, dikdörtgen planlı olup, 3,79x2,75 m. ölçüsündedir. Anıtın yüksekliği 2,30 m.dir. Duvarlar moloz taş ve tuğladan, tonoz ise kare yassı tuğlalar, kireç kum harcı ile örülmüştür. Batı duvarının kalınlığı 0,85 m.dir. Mahalli rekristalize kalkerlerle sınırlanan kapı boşluğu, aynı taştan yekpare bir kapıya sahiptir. Girişin dışında, duvarlara paralel, tuğladan örülmüş üç mezar bulunmaktadır. Ancak bu mezarlar kaçak defineciler tarafından kazılmış ve geriye yalnızca kemikler ile bir yağ kandili kalmıştır. Buradaki daire içerisine alınmış haçın önemli bir bölümü de yok edilmiştir. Haçın iki yanında sarı zemin üzerinde kahverengi, altı beyaz-siyah çizgili, kırmızı gagalı birer sülün de resmedilmiştir. Bunların dışında kalan güney duvarı, en üst noktasına kadar ağaç motifli, palmiye dallı, akantus yapraklı ve sarı renkteki elma tasvirleri ile bezenmiştir. Bunların üzerinde de bir başka keklik dikkati çekmektedir. Panoların üst köşelerinden aşağıya doğru simetrik spiral motifleri yerleştirilmiştir. Tavus kuşlarının arkasında yaprak kümeleri üzerinde güvercinler, kırlangıçlar da bulunmaktadır. İznik Müzesi’nin denetimi ve koruması altında olan bu mezar anıtı, birkaç yıl öncesi demir kapısı kırılarak soyulmuştur. BERBER KAYA (İznik) İznik’te Lefke Kapısı’ndan şehir mezarlığına giden yolun kuzeyinde bağ ve bahçeler arasında Abdülvahap Sancaktarının mezarı bulunmaktadır. Bu yolun sonundaki Elmalı Dağı’nın yamaçlarında halkın Berber Kaya dediği koyu gri kalkerden bir mezar odası vardır. Bu mezar odasının çevresinde de bir takım mezar kalıntıları ile karşılaşılmıştır. Bithynia, Roma ve Bizans dönemlerinde bu yörenin nekropol alanı olduğu da bilinmektedir. Mezar anıtının kademeli setleri halk arasında eski berber dükkanlarındaki oturma kademelerine benzetilmiş, bu yüzden de Berber Kayası ismi buraya yakıştırılmıştır. Buradaki Berber Kaya, tek bir kaya kütlesinden yontularak yapılmış, büyük olasılıkla da Helenistik Çağ’dan (MÖ.300-MS.20) kalmış bir anıt mezardır. Bu anıt mezarın oğlundan kaçmak için sığındığı ve Nikaia’da yakalanarak öldürülen Bithynia kralı II.Prusias (MÖ.185-149) için yapıldığı bilinmektedir. Ancak bu anıt mezar defineciler tarafından tahrip edilmiş ve ön kısmı tamamen yıkılmıştır. Günümüze gelebilen mezar odasının 4.38x5.00 m. ölçüsünde, yüksekliği de 3.90 m.dir. XVIII.-XIX.yüzyılda bölgeyi gezen gezginler bu anıtsal mezarı görmüş ve resimlerini çizmişlerdir. Bunlardan R.Pococke mezar odasının uzunluğunun 14 ayak 6 inç, genişliği 12 ayak 10 inç olduğunu yazmıştır. Yekpare blok taştan ev biçiminde yapılan mezar odasının köşelerinde bir takım plasterler bulunmaktadır. Ayrıca bunların kaide ve başlıkları da iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir. Mezar anıtının iki dar cephesinde üçgen alınlıklar ve içlerinde de yuvarlak kabartma kalkan motifleri bulunmaktadır. Anıtın alınlık ve saçak altında bir sıra kurt dişi motifi de görülmektedir. Mezarın üst örtüsü Pampylia tipi lahitlere benzemektedir. Bu anıt İznik’te Helenistik dönemden kalan en eski eserdir.
-
TÜRBELER YEŞİL TÜRBE (Çelebi Sultan Mehmet Türbesi) (Osmangazi) Yıldırım Bayezıd'ın oğlu Çelebi Sultan Mehmet tarafından Yeşil Cami ile birlikte 1421 yılında yaptırılmıştır. Türbe kentin doğusunda Yeşil semtinde, Yeşil Cami'nin karşısındaki tepe üzerindedir. Mimarı Hacı İvaz Paşa'dır. Nakkaşları Ali bin İlyas Ali, Mehmed el Mecnun'dur. Türk mezar anıtlarının en gösterişlilerinden biri olan Yeşil Türbe ismi ile ismi ile bilinen türbenin yapımı Çelebi Sultan Mehmet’in ölümünden kırk gün önce h.824 (1421) yılında bitirilmiştir. Selçuklu kümbet geleneğini sürdüren Yeşil Türbe’nin sekiz köşeli bir planı vardır. Dış görünümünde tek katlı izlenimi verirse de, gerçekte sembolik anlamda sandukaların bulunduğu yer ile bunun altındaki basık tonozlu mezar odasından meydana gelmiştir. Sekiz köşeli bir kasnağa oturan kubbenin yüksekliği 6.60 m. çapı ise 15 m.dir. Kasnağın her tarafında sivri kemerli bir pencere yer almıştır. Bugün sıvalı olan bu kasnağın çinili olduğu sanılmaktadır. Diğer taraftan Evliya Çelebi de kubbenin yeşil sırlı bir kiremitle örtülü olduğundan söz etmektedir. Yeşil Cami’nin mihrap yönünden, cami ile türbeyi birbirinden ayıran Yeşil Caddesi’nden merdivenle bahçe içerisindeki türbeye girilmektedir. Geniş kapısı üzerindeki sülüs yazılı kitabede “Burası Medfun Said, Şehid Sultan oğlu Sultan Mehmed Bin Beyazıd’ın türbesidir. 824 senesi Cemaziyellülâsında vefat etmiştir” yazılıdır. Türbenin dış duvarları kubbe kasnağına kadar 6 köşeli, yeşil ve firuze yeşili çinilerle kaplıdır. Girişin solundaki çiniler orijinaldir ve diğerleri geç devirlerde yapılan onarımlar sırasında yenilenmişlerdir. Türbenin kenarlarında ayna kısımları sivri kemerli dikdörtgen birer pencere vardır. Bunların üzerleri açık mavi zemin üzerine renkli sülüs yazılarla süslenmiştir. İstiridye kabuğu şeklinde sonuçlanan kapı nişinin iki yanında ise küçük çinili mihraplar yer almıştır. Ceviz ağacından türbe kapısına geometrik örgü motifleri işlenmiştir. Türk ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden olan bu kapı Tebrizli Ahmet oğlu Hacı Ali’nin eseridir. İki basamakla girilen türbenin ortasına sekiz köşeli bir kaide ve Çelebi Sultan Mehmet’in sembolik sandukası yerleştirilmiştir. Sandukanın alt kısmında, koyu mavi ve sarı renkli zemine stilize gelincik ve lotus motifleri ile bezenmiş çiniden küçük mihrapçıklar peş peşe sıralanmıştır. Bunların etrafını da celi yazılı, altın yaldızlı bir kitabe çevirmiştir. Türbede Çelebi Sultan Mehmet’in kızlarından Varna’da şehit olan Karaca Paşa’nın zevcesi Selçuk Hatun, Hafsa Hatun, Ayşe Hatun, Sitti Hatun ve 1429 yılındaki vebadan ölen oğulları Mahmut ve Yusuf ile, 1422’de idam edilen Mustafa ve Daya Hatun gömülüdür. Türbenin iç duvarları 3 m. yüksekliğe kadar sekiz köşeli, yeşil çinilerle kaplanmıştır. Bunların üzerlerinde de Selçuklu üslubunda madalyonlar, pencere üzerindeki ayna kısmında Hz.Muhammed’in sözlerini içeren yazılar bulunmaktadır. Edirne, Sultan II.Murat Camisi’nin mihrabına benzeyen Yeşil Türbe’nin mihrabı sözcüğün tam anlamıyla eşsiz bir sanat eseridir. Geometrik şekillerle çerçeve içerisine alınmış olan mihrap, mukarnaslı olarak sonuçlanmaktadır. Kitabelik kısmı kûfi ve celî yazılarla doldurulmuş, köşelerine kıvrık dal ve rûmiler yapılmıştır. Mihrabın ortasına bir kandil, bunun iki yanına da Allah ve Muhammed yazılı şamdanlardan oluşmuş bir kompozisyon yerleştirilmiştir. Mihrap çinilerinde koyu mavi, sarı, yeşil, turkuvaz, siyah ve beyaz renkler bolca kullanılmıştır. Yeşil Türbe’nin son onarımını Y.Mimar Macit Rüştü Kural 1945 yılında yapmıştır. SULTAN YILDIRIM BEYAZIT TÜRBESİ (Yıldırım) Sultan Yıldırım Beyazıt’ın (1360-1403) türbesi,Yıldırım semtinde,Yıldırım Camisi’nin önündeki setin altındadır.Yıldırım Beyazıt külliyesinin bir bölümünü oluşturan türbeyi padişahın oğlu Süleyman Çelebi yaptırmıştır.Yıldırım Beyazıt öldüğü zaman geçici olarak Akşehir’de Şeyh Mahmud Hayrani Türbesine gömülmüştür. Sonradan oğlu, babasının cesedini Bursa’ya getirmiştir. Karamanoğlu Mehmet Bey’in Bursa’yı kuşatmasında Yıldırım’ın sandukasını açarak kemiklerini yaktığı söylenmektedir. Türbe üzerinde nesih yazı ile 0.60x1.20 m. boyunda kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabenin Türkçesi şöyledir: “Bu cennet bahçesi Murad oğlu Said, merhum makfur Bayezid Han’a aittir. Onu büyük padişah, Arap ve Acem meliklerinin efendisi Bayezid oğlu Süleyman yaptırdı. Allah mülkünü daim etsin. 809 h. Senesi Muharremi Bu mübarek imaretin yapılması zaif kul Hüseyin oğlu Ali’nin eli ile oldu. Allah ikisini de affetsin 809 h. senesi Rabiul’ahir (Ekim 1406)”. Türbenin mimarı Ali Bin Hüseyin’dir.Türbe 10.50x10.50 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri sekizgen bir kasnağa oturmuş bir kubbe ile örtülmüştür. İçeride yuvarlak bir mihrap, ortada Yıldırım Beyazıt’ın yanında oğulları İsa Çelebi (1379-1479) eşi ve ayak ucunda kim oldukları bilinmeyen iki sanduka vardır. Türbe 1855 depreminde yıkılmış 1649, 1669, 1828 ve1878 yıllarında onarılmıştır. OSMAN GAZİ TÜRBESİ (Osmangazi) Bursa Tophane semtinde, Park girişinin solunda, Şehitlik Anıtının yanındadır. Osman Gazi Söğüt’te öldüğü zaman babası Ertuğrul Gazi’nin türbesine gömülmüştür. Bursa’nın Türklerin eline geçişinden sonra cesedi Bursa’ya getirilerek Bizans dönemine ait Saint Elia (Gümüşlü Kümbet) Kilisesine gömülmüştür. İlk önceleri Orhan Gazi ile aynı çatı altına gömülmüşse de 1855 depreminde türbe yıkılınca 1863’de bugünkü türbeyi Sultan Abdülaziz yeniden yaptırmıştır. Türbe kapısında şair Nevres’in metnini, Hattat Mehmet Zeki Dede’nin (1821-1881) yazdığı, h.1280 (1863) tarihli onarım kitabesi vardır. “Mefhari Osmaniyan zıllullahi’l-alemin Hazreti Abdülaziz ol padişahı bahrü ber. Sayesinde oldu hep mâmur mülkü devleti Makdemi ile bulak cayı hilafet zibu fer. Ceddi paki hazreti Osman Gazi Türbesin kıldı ihya ol şahı farukkussiyer. Namına yapup nişan kabrine ta’lik eyledi. Hiç müyesser olmadı bir şahe bu bâlâ eser. Ravzai cennette Yarab ceddi kıldıkça hıram Ola tahtı saltanat ol şahı zişana makam Mühmelinde çakeri Mevres dadi tarihini. Türbe-i Osman Gazi oldu pür nûr serteser Ketebehû el Mevlevi Zeki Dede sene 1280”. Sekizgen planlı, kalın duvarlı türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Kesme köfeki taşından yapılmış olan türbenin duvarları 1.20 m. kalınlığındadır. Türbenin giriş kapısı dışında her yanında yuvarlak kemerli birer pencere bulunmaktadır. Türbe içerisinde yedi önde, arkada olmak üzere on yedi sanduka bulunmaktadır. Türbenin ortasında Osman Gazi’nin pirinç parmaklıkla çevrili, son derece gösterişli sandukası vardır. Bunun dışında Sultan I.Murad’ın oğlu Savcı Bey (1362-1385), Alâaddin Paşa (ölm.1337), Osman Gazi’nin oğlu İbrahim (1317-1359), Orhan Gazi’nin eşi Asburçe Hatun ve sultanlara ait sandukalar bulunmaktadır. ORHAN GAZİ TÜRBESİ (Osmangazi) Bursa Tophane semtinde, Tophane Parkı girişinin sağında, Osman Gazi Türbesi’nin karşısındadır. Bizans döneminde tarihlenen Saint Elie Kilisesi kalıntısı üzerine yapılmıştır. Kiliseye ait mozaik kalıntıları döşemelerinde günümüze kadar gelmiştir. Osman Gazi türbesi ile Orhan Gazi türbesi aynı çatı altında iken 1855 depreminde yıkılmış, 1863’de Sultan Abdulaziz tarafından yenilenmiştir. Türbe kare planlıdır. Duvar kalınlığı 1.30 m.dir. Güney cephedeki girişten içerisine girilen türbenin dört kalın sütunun birbirine bağladığı kemerlerin taşıdığı bir kubbe ile üzeri örtülmüştür. İçerisi on bir pencere ile son derece mükemmel aydınlatılmıştır.Türbenin ortasında Orhan Gazi’nin (1281-1363) gösterişli etrafı dökme pirinç parmaklıklarla çevrili sandukası bulunmaktadır. Ayrıca burada Cem Sultan’ın oğlu Abdullah, Şehzade Korkut, Orhan Gazi’nin oğlu Kasım Çelebi ile karısı Nilüfer Hatun ve kızı Fatma,Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Musa Çelebi (1388-1413) Emir Süleyman (1379-1410), Sultan 2.Beyazıt’ın oğlu Korkut’un (1467-1512) sandukaları vardır. SULTAN I.MURAD (Hüdavendigâr) TÜRBESİ (Osmangazi) Çekirge’de Hüdavendigâr Camisi’nin karşısındadır. 1.Kosova Savaşı’nda (1389) şehit olan Sultan 1.Murat’ın türbesini Yıldırım Beyazıt yaptırmıştır. Ancak bu türbe 1855 depreminde yıkılmış, eski temelleri üzerine yeniden yapılmış, zaman zaman da onarılmıştır. Türbe 17.60x17.60 m. ölçüsünde kare planlıdır. Kalın duvarların çevrelediği türbeyi sekiz sütunun taşıdığı sekizgen kasnaklı bir kubbe örtmüştür. Kuzey cephesi dışarıdan üç payanda ile desteklenmektedir. Türbenin içerisi yuvarlak kemerli dokuz pencere ile aydınlatılmıştır. Türbenin içerisinde ortada pirinç parmaklıklarla çevrili Sultan 1.Murat’ın sandukası vardır. Bunun yanında torunu Süleyman Çelebi, Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Musa Çelebi, Sultan I.Murad’ın oğlu Yakup Çelebi (1364-1389) Süleyman Çelebi’nin oğlu Orhan Çelebi (1395-1429), Sultan 2.Beyazıt’ın oğlu Şehzade Mehmed’in (1476-1504) sandukaları bulunmaktadır. SÜLEYMAN ÇELEBİ MEZARI (Osmangazi) Bursa’da Çekirge’ye giden cadde üzerinde solda, orman dinlenme alanının yanındadır. Süleyman Çelebi Vezir Ahmet Paşa’nın oğlu olup, Beyazıt zamanında Ulu Cami’de imamlık yapmış, 1409’da Mevlid-i Şerif’i Bursa’da yazmıştır. Süleyman Çelebi’nin mezarını 1945-1952 yılları arasında Bursa’da valilik yapan Haşim İşcan ve Bursa Eski Eserleri Sevenler Derneği yaptırmıştır. Mezarın projesini İbrahim Sezen ve Nurettin Öz isimli iki mimar hazırlamıştır. Mezarın yapımı bitince, Ulu Cami bahçesinde gömülü olan Süleyman Çelebi’nin kemikleri buraya nakledilmiştir. Mezar köfeki taşından olup, ortada sekiz ayaklı mermer bir sandukası vardır. SULTAN II.MURAT TÜRBESİ (Osmangazi) Sultan II.Murad’ın (1403-1451) türbesi, Muradiye’de türbelerin bulunduğu bahçenin en büyük ve görkemli girişin hemen karşısında yer almaktadır. Kitabesinde belirtildiğine göre, Sultan II.Murad’ın 1451 yılında ölümü üzerine, vasiyeti uyarınca oğlu Fatih Sultan Mehmet tarafından 1451 yılında yaptırılmıştır. Ayrıca padişahın ölümünden önce hazırladığı vasiyetine göre 1443 yılında ölen büyük oğlu Alaaddin’in yakınına yalnızca kendisinin gömülmesini istemiştir. Ayrıca Allah’ın rahmetinin üzerine yağması için toprağa gömülerek, üzerinin açık bırakılmasını arzu etmiştir. Bu nedenle, dikdörtgen planlı türbenin üzerindeki sekizgen kasnaklı, sekiz sütunun taşıdığı kubbe yağmuru içeriye alacak biçimde açık bırakılmıştır. Türbe 13.45x13.45 m. ölçüsünde kare planlıdır. Ortada dört ayak ve dört sütunun taşıdığı bir kasnak üzerine oturmuş bir kubbe ve bunun çevresinde de tonozlu bir galerisi bulunmaktadır. Buradaki sütunlar Bizans döneminden kalmıştır. Ortadaki kubbe sekizgen kasnaklı olup, kubbeye geçişler tromplar aracılığı ile sağlanmıştır. Vasiyeti üzerine de kubbe kilit taşı yerine yuvarlak bir açıklık bırakılmıştır. Mezarının üzeri toprakla örtülü basit bir mezardır. Son derece sade, duvarları kesme köfeki taşı ile tuğladan yapılmıştır. Ayrıca sedefli motiflerle bezeli kapı saçağının güzel bir ağaç işçiliği vardır. Türbenin doğusundaki pencere kapı haline getirilmiş ve buraya 7.25x7.80 m. ölçüsünde bir yapı eklenmiştir. Bu bölümde Sultan II.Murad’ın oğlu Sultan Alaaddin, Şehzade Ahmet, Şehzade Orhan ve kızı Şehzade Hatun’un sandukaları bulunmaktadır. Bu bölümün üzeri sekizgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu türbe kapısı üzerine de 5.51x1.86 m. ölçüsünde üç satırlık nesih yazılı bir kitabe yerleştirilmiştir: Besmele…. Eselî ve ebedî varlıkla muttasıf ve mimtaz olan Allah’a hamd ve sena olsun. Batıl dinlerden uzak, kolaylıklar gösteren İslâm Dinini beşeriyete lütf ettiği Peygamber Efendimize ve onun ehli beytine ve eshabına salât ve selâmlar olsun. İmdi; bu yokluğa mahkûm ve aldatıcı, yorgunluk ve sıkıntı âleminden sonu gelmeyen ve sevinçlilerle dolu olan, zenginlik ve fer3ah âlemine, zamanların sultanlarının sultanı, diyarların ve kara ve deniz memleketlerinin sahib gazi ve mücahitlerin padişahı, zaif ve biçarelerin sığınağı, Osman oğullarının mabihüliftiharı, lütufkâr Allahımızın iyaneti ile seçilmiş olan padişah oğlu padişah Beyazıd Han oğlu Mehmed oğlu Murad h.855 senesi muharreminin ilk Çarşamba günü kuşluk vakti göçtü. Allah onu cennetlerin cihannümalarına yerleştirsin ve rahmet taneleri de üzerinde olsun. Türbe 1743, 1781, 1790 ve 1844 yıllarında onarılmıştır. HAMZA BEY TÜRBESİ (Mustafakemalpaşa) Hamza Bey Camisi’nin yanında bulunan Hamza Bey’in türbesinin kuzey cephesinde iki kitabe bulunmaktadır. Bu kitabelerden birisinde Hamza Bey’in 1462-1463 yılında üç değirmenini Bolu’daki dergâhına vakfettiği yazılıdır. Hamza Bey’in Lala Şahin Paşa’nın torununun çocuğu veya torununun torunu olduğu diğer kitabede belirtilmiştir. Türbe kare planlı olup, üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Giriş kapısı kuzey duvarında, güney ve batı duvarlarında da birer penceresi bulunmaktadır. Türbenin alt kısmı kesme taştan, üstü de tuğladan yapılmıştır. LALA ŞAHİN PAŞA TÜRBESİ (Mustafakemalpaşa) Lala Şahin Paşa’nın medresesinin yanında türbesi bulunmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki bir kayda göre medrese 1883-1884 yılında harap olmuş ve sonradan yenilenmiştir. Medresenin yanındaki türbenin içerisindeki mezar ile ilgili bir kitabe bulunmamaktadır. Ekrem hakkı Ayverdi, 1950 yıllarında yaptığı araştırmada burada Bali Bey isimli bir mezar taşı görmüştür. Buna dayanarak da Bali Bey’in lala Şahin Paşa’nın oğlu Mehmet Paşa’nın oğlu olduğunu ileri sürmektedir. Lala Şahin vakfiyesine göre türbe 1348 tarihinden önce yapılmıştır. Türbe 1948 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından restore edilmiştir. Türbe kare planlı olup, üzeri sekiz dilimli sivri bir külahla örtülmüştür. Duvarlardan külaha geçiş tromplarla sağlanmıştır. Türbenin girişi doğu cephesinde ve iki yanında da birer penceresi vardır. Girişin lento ve kemerleri kabartma tekniğinde kıvrık dal ve yapraklarla bezenmiştir. Pencerelerin sövelerine Selçuklu nesihi ile yazılmış ayetler yerleştirilmiştir. Türbe moloz taştan yapılmıştır. Doğu ve kuzeydeki pencere kemerleri tuğladan, diğer cephelerdeki pencere kemerleri de üç tuğla ve bir taş dizisinden yapılmıştır. Türbenin batı yanında iki, giriş ekseni karşısında bir, doğusunda da aynı eksen üzerinde olmayan bir penceresi bulunmaktadır. ŞEYH MÜFTÜ TÜRBESİ (Mustafakemalpaşa) Şeyh Müftü Camisi’nin kuzey batısında, camiye bitişik olarak Şeyh Müftü’nün türbesi bulunmaktadır. Şeyh Müftü Mustafakemalpaşa’lı olup, asıl ismi Abdülkerim-ül Kadiri’dir. Kadiri Tarikatına mensup olup, Şeyh Karabali’den ders almış ve Şeyh İmamzade’nin müridi olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman tarafından İstanbul müftülüğüne tayin edilmiş, 1544-1545 yılında ölmüş ve Mustafakemalpaşa’ya gömülmüştür. Türbe 1894-1895 yılında Naip Şefik Bey’in, Kaymakam Haydar Bey’in ve ismi belli olmayan bir hakimin yardımları ile yapılmıştır. Türbe dıştan düzensiz dikdörtgen, içeriden de altıgen planlıdır. Doğu batı ve kuzeybatı cephelerinde dışa doğru daralan sivri kemerli birer penceresi vardır. İç kısımda yerden bir metre yüksekliğinde bir seki üzerinde iki ahşap sanduka bulunmaktadır. GAZİ TİMURTAŞ PAŞA TÜRBESİ (Osmangazi) Gazi Timurtaş Paşa Türbesi, Atatürk Caddesi ile Cemal Nadir Caddesi’nin kesiştiği köşede, Çakır Hamamının karşısında yer almaktadır. Sultan I.Murad’ın kumandanlarından, Anadolu Beylerbeyi Gazi Timurtaş Paşa’nın bugünkü türbesini 1945 yılında, Bursa Valisi Haşim İşcan’ın isteğiyle Bursa Eski Eserleri Sevenler Derneği yaptırmıştır. Kesme taş, üzeri açık ve üç yüzü parmaklıklarla çevrili türbenin içerisinde Gazi Timurtaş Paşa’nın basit bir mezarı vardır. Türbenin kapalı yüzünün iç tarafındaki mermer kitabede şunlar yazılıdır: “Gazi Timurtaş Paşa Hüdavendigâr Murad’ın emirlerinden, Yıldırım Beyazıt’ın Anadolu Beylerbeyi, İsa Çelebi’nin veziri ve kumandanı olup, Ulubat cenginde 1403’de şehit olmuş ve buraya gömülmüştür. Allah rahmet eylesin”. EMİR SULTAN TÜRBESİ(Yıldırım) Bursa Emir Sultan Camisi’nin avlusunda bulunan türbe, Emir Sultan’ın eşi Hundi Fatma Sultan tarafından yaptırılmış, zamanla harap olmuş, Sultan II.Abdülhamid’in şehzadeliği sırasında 1868’de yenilenmiştir. Bugün avludan 1 m. daha aşağıda olan türbenin giriş kapısı doğu yönündedir. Bu kapının yanındaki pencerelerden biri üzerinde Sultan Abdülaziz’in talik yazı ile 18 beyitlik yapı kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabe 1.50x0.50 m. ölçüsündedir: Şahinşeh-i derya-neval Sultan memduhu’l-hısal. Abdülaziz zü’l-kemal âlemlere dâd eyledi. Hakan-ı din ol kâmkâr-ü kâmbin Ol mekrime-i ehli yakin terkim-i damat eyledi. Cennet nazir derler kamu berne-vü-pir. Emir hep halkı irşad eyledi. Bu türbeye bunda Yatup Sultan. Zelzeleden olmuştu harap düşmezdi amma kim türab. Ruhu Emir kâmyab zira ki imdad eyledi. Ta’mirin ol şah-ı enam emreyledi. Hakkı bu lütfu misteham… dil şad eyledi. Bu Vali bi-kudreti Hüsnü and-i şevketi. Ber vefk-ı emr-i devleti tesiri bünyad eyledi. Ol tacıdarın dembedem şükren alâ tilken-niam. Şükkân-ı dünya ve irem da’vatını yad eyledi. Ruhu Emir olsun hemin ve her kâr ve emrinde muin. Hakka ki bir tarz-ı Güzin çok şeyler icad eyledi. Dilk-i Emel bi-l-iftihar yazdı hemen tarihi tam. Sultan Emirin türbesin türbesin bünyadü âbâd eyledi. Türbenin sekiz köşeli bir planı vardır. Üzerini yüksek bir kasnağın taşıdığı kubbe örtmektedir. Camiye bakan pencerelerden biri üzerinde h.1285 (1868) tarihli onarım kitabesi dikkati çekmektedir. İçeride, ortada Sultan Yıldırım Beyazıt’ın damadı, Halveti şeyhi Emir Sultan’ın (1349-1429) parmaklıklarla çevrili sandukası yer almaktadır. Bunun yanında oğlu Emir Ali Çelebi ile Hundi Sultanın ve iki kızının sandukaları bulunmaktadır. HATUNİYE SULTAN TÜRBESİ (Osmangazi) Bursa, Muradiye Camisi’nin doğusunda, bahçe içerisindedir. Ak Türbe ve Hümâ Hatun Türbesi isimleri ile de anılmaktadır. Türbeyi Çelebi Mehmet’in isteği ile Sultan II.Murad yaptırmıştır. Türbe kapısı üzerinde 0.81x.040 m. ölçüsünde bir kitabesi bulunmaktadır: Allah’a hamdolsun. Efendimiz büyük sultan ve yüce hakan sultan oğlu Sultan Murad Bin Mehmed Bin Beyazıd Han zamanında, Allah mülkünü daim etsin. Gözbebeği peygamberin kendi adı ile tebcil ettiği, asil necip sultan Mehmed Çelebinin annesi, kadınların asili içim emri üzerine bu nurlu türbe yapıldı. Allah o padişahın saltanatını devletine uzun zaman köklü temellerle bağlasın ve izzetinin unsurlarını va’d olunan güne kökleştirsin. Türbe binasının bitmesi h.853 (1449) Recep-ül-fert ayındadır. Küçük bir girişin yanı sıra altı köşeli türbenin duvarlarında ikişer penceresi vardır. Türbenin üzerini kasnaksız bir kubbe örtmektedir. Türbe tuğla ve taş malzemeden yapılmıştır. Yapının her yüzünde, köşelerde başlayan çıkıntılar birer kemer oluşturmuştur. Türbeye giriş basık kemerli bir kapıdan olup, üzeri stalaktitli iken, bugün yalnızca tuğlaları kalmıştır. Türbe içerisinde iki sanduka bulunmakta olup, bunlardan biri Sultan Çelebi Mehmed’in annesine ait, diğerinin ise kime ait olduğu bilinmemektedir. ŞEHZADE MAHMUT TÜRBESİ (Osmangazi) Bursa Muradiye Türbeleri bahçesindedir. Sultan II.Beyazıt’ın oğlu Şehzade Mahmut (1475-1506) için annesi Bülbül Hatun tarafından yaptırılmıştır. Mimar Yakup’un eseri olan türbenin sekiz köşeli bir planı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Duvarları üç sıra tuğla, bir sıra kesme taştan örülmüştür. Giriş kapısı dıştan basık, içten Bursa tipi kemerlidir. Kapı üzerine nesih yazı ile 0.80x040 m. ölçüsünde bir satırlık bir kitabe yerleştirilmiştir: Dar-ı fenadan etti çün Mehmet Han Tarih geldi mevtine Hak rahmet eylesin h.912 (1506). İçerisi pencere üstlerine kadar lacivert, turkuvaz renklerde altıgen çinilerle bezenmiştir. Ayrıca bunların dışında kalan alanlar ve kubbe çok renkli kalem işleri ile dekore edilmiştir. Türbe, altta sivri kemer alınlıklı, mermer söveli, üstte de sivri kemerli, alçı şebekeli on iki pencere ile aydınlatılmıştır. Türbe içerisindeki mihrap dört sıra stalaktitlidir. Kapı ve pencere kapakları orijinaldir. Türbede Sultan II.Beyazıt’ın Bülbül Hatundan doğma oğlu, Saruhan valisi iken ölen şehzade Mahmud, Padişahın diğer oğlu Şehzade Musa (1490-1512), Şehzade Orhan (1494-1512) ve Şehzade Emir ve Bülbül Hatun gömülüdür. ŞEHZADE MUSTAFA VE CEM SULTAN TÜRBESİ(Osmangazi) Bursa Muradiye Türbeler bahçesinde en büyük ve en güzel türbelerden birisidir. Fatih Sultan Mehmet’in büyük oğlu Şehzade Mustafa, Konya civarındaki kalelerin fethinden dönerken 1474’te Niğde Bor civarında ölmüş, Bursa’ya getirilerek önce amcası Alâaddin Bey’in türbesine, sonra da 1479’da yapılan kendi türbesine gömülmüştür. Türbeye daha sonra Fatih’in oğullarından Sultan Abdullah, Cem Sultan (1499) ve Alem Şah da gömülmüştür. Türbe altıgen planlı olup, üzeri altıgen kasnağın taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Duvarlar pencere üzerlerine kadar altıgen firuze çinilerle kaplanmıştır. Kubbe ve duvarlarda zengin kalem işleri görülmektedir. Kubbe eteğinde de Ayet-el Kürsi, Besmele, Esmâ-ı Hünsa ve Kur’an’dan alınma ayetler yazılmıştır. Ayrıca mihrap üzerinde de çiçekler, madalyonlar, selviler, besmeleler ve peygamberlerin isimlerini kapsayan yazılar vardır.
-
SAAT KULELERİ Bursa Saat Kulesi (Osmangazi) Bursa Saat Kulesi, Tophane semtinde Osmangazi ve Orhangazi türbelerinin yakınındaki park içerisinde Abdülaziz döneminde (1861-1876) yapılmıştır. Bu kule kare planlı ve dört katlı idi. Kesme taştan yapılan kulenin ikinci ve üçüncü katlarında bir balkon bulunuyordu. Kulenin her cephesinde sivri kemerli birer pencere, yanında da birer niş vardı. Kulenin üçüncü katında Bursa’ya bakan yüzünde yuvarlak kadranlı bir saat bulunuyordu. Bu kule yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Kulenin ne zaman yıkıldığı konusunda da herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bugünkü saat kulesi ise, yine aynı yerde Vali Reşit Mümtaz Paşa ve Belediye Reisi Mehmet Emin Bey zamanında 2 Ağustos 1904’te yapımına başlanmış, 31 Ağustos 1905’te de tamamlanmıştır. Kule 33 m. yüksekliğinde kesme taştan yapılmıştır. Kuleye dört basamaklı yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir. Kulenin içerisinde 89 basamaklı ahşap bir merdiven bulunmaktadır. Kulenin kare gövdesini beş profilli saçak altı parçaya bölmektedir. Her katın cephesinde yuvarlak kemerli, dikdörtgen birer pencere bulunmaktadır. En üst katın her bir yüzüne de yuvarlak kadranlı birer saat yerleştirilmiştir. Ağırlıklarla çalışan bu saatin çanının çapı 90 cm. dir. Yenişehir Saat Kulesi (Yenişehir) Yenişehir’in merkezinde, Cumhuriyet alanının ortasında yer alan saat kulesi Kaymakam Necmettin Bey ile Belediye Reisi Mehmet Gökgöz zamanında 1935-1936 yıllarında yapılmıştır. Mimarı İnegöllü İbrahim Usta olup, saatin kadranlarını Nuri Körüstan yapmıştır. Saat Kulesi, köşeleri pahlanmış sekizgen biçimindedir. 18 m. yüksekliğinde, kesme taştan kule beş silme ile altı bölüme ayrılmıştır. Kulenin ortasında bir balkon, en üstünde de Bursa kemerli önünde bir balkonu olan bir köşk bulunmaktadır. Bu köşkün altına da dört yana bakan saat kadranları yerleştirilmiştir.