-
İçerik Sayısı
2.917 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
_asi_ tarafından postalanan herşey
-
UŞAK CAMİLERİ BURMALI CAMİ (Merkez) Uşak İl merkezinde, şeker fabrikaları ile Buğday Pazarı’nı ayıran yolların köşesinde bulunan bu caminin yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ayrıca kitabesi de günümüze gelemediğinden banisinin ve mimarının isimleri bilinmemektedir. Bununla beraber yapı üslubundan XVI. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Caminin giriş kapısının sağında yer alan onarım kitabesinden de h.1185 (1769) yılında onarıldığı öğrenilmektedir. Kitabe: “Çün harabe müşerref oldu bu cami ey hüncaz Hoş delalet kıldı tamirine Abdullah izam Hayre sai olduğu içün ol azizi muhterem Yeğinle buldu hayatı kubbe şadırvan can Çün minare giyecek başına bir zerrin külah Dedi tarihi bir müferriş camii oldu bu tamam hicri sene 1185 (1769).” Kesme taştan yapılmış olan camiye merdivenli bir avludan girilmektedir. Giriş portalinin önü sonradan camekânla kapatılmıştır. İki kare mekânın birleşmesinden meydana gelen caminin ibadet yerinin önündeki bölüm basık kubbelidir. Bu kısmın sonradan eklendiği sanılmaktadır. Son cemaat yeri niteliğindeki bu kısmın duvarlarında sivri kemerli nişler bulunmaktadır. Bu bölümün üzerini örten kubbe sekizgen bir kasnak üzerine oturmaktadır. Böylece ibadet mekânını örten ana kubbeye uyum sağlanmak istenmiştir. İbadet mekânının duvarları 1.50 m. kalınlığında olup, 9.00x9.00 m. ölçüsünde kare planlıdır. Bu bölümün üzerini örten kubbe sekizgen kasnak üzerine oturtulmuştur. Kubbenin basık oluşu iç mekâna ağır bir görünüm vermiştir. İbadet mekânı küçük pencerelerle aydınlatılmış olmasına rağmen iç mekân loştur. İç mekânı süsleyen bezemeler XIX. yüzyılda yapılmıştır. Mihrap üçgen bir niş şeklinde çıkıntılı olup, taşa oyulma sureti ile yapılmış, üzeri mukarnasla sonuçlandırılmıştır. Geç devirde yapılmış olan ahşap minberin üzerine eski minbere ait eski parçalar da eklenmiştir. Girişin sağında yer alan minare ilk mekânın uzantısı ile birleştirilmiştir. Sekizgen kaide üzerine kırmızı tuğladan silindirik olarak yapılan gövde tek şerefelidir. Gövde üzerindeki kırmızı tuğladan yivler helezoni bir şekilde dizilerek minareye değişik bir görünüm kazandırılmıştır. ÇAKALOZ CAMİSİ (Merkez) Uşak il merkezi Kurtuluş Mahallesi, Çakoloz Cami Sokağı’nda bulunan bu caminin de kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber portal üzerinde bulunan Sultan II. Abdülhamit’e ait tuğradan XIX. yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca caminin mimari üslubu da bunu açıkça göstermektedir. Cami çeşitli tarihlerde yangın geçirmiş ve onarılmıştır. Uşaklı Çakoloz ailesinin bu onarımlarda büyük payı olduğundan camiye Çakoloz ismi verilmiştir. Caminin gerçek ismi ve banisi de bilinmemektedir. Cami kesme taştan yapılmış olup, dikdörtgen bir avlunun güneydoğu kenarındadır. Kütlevi bir görünümü olan yapıda XIX. yüzyıl mimarisinin batı etkileri açıkça görülmektedir. Cephe görünümünde kırmızı kemerler, duvarlara gömülmüş ayaklar üzerine oturtulmuş volütler, diş kesimleri ve kornişlerle hareketlilik verilmiştir. XX. yüzyılda caminin önüne bir de son cemaat yeri eklenmiştir. Bu bölüm sivri kemerlerle birbirine bağlanmış dört kalın sütun ve bunların üzerini örten üç küçük kubbeden meydana gelmiştir. Son cemaat yerinden rokoko üslubunda bir portalle ibadet mekânına girilmektedir. Bu portal kademeli kırma kemer şeklinde olup, akantus yaprakları ile bezenmiştir. Kemerin üzerine oturduğu konsollar kompozit sütun başlıklı yivli sütunlara dayanmaktadır. Kırma kemerin ortasına da kabartma çiçek ve karanfil yaprakları yerleştirilmiştir. Bunun üzerinde de Sultan II. Abdülhamit’in tuğrası bulunmaktadır. İbadet mekânı doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı olup, bugün üzeri oldukça yüksek bir çatı ile örtülmüştür. İlk yapımında kubbeli olduğu sanılmaktadır. Mihrap dışarıya çıkıntı yapan bir niş şeklindedir. Ahşap minberin ise hiçbir mimari ve sanat tarihi yönünden özelliği yoktur. Son cemaat yeri ile ibadet mekânını birleştiren köşeye minare yerleştirilmiştir. Minare kare kaide üzerinde tek şerefeli ve silindirik gövdelidir.
-
ULU CAMİİ Uşak il merkezinde bulunan Uşak Ulu Camisi’nin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, Germiyanoğulları dönemi mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Caminin giriş kapısı üzerindeki Arapça yazılı sülüs kitabesi bulunuyorsa da bu kitabe cami ile bağlantılı değildir. Bir çeşmeye ait olan bu kitabe caminin yapım tarihi ile ilgili bir bakıma bilgi vermektedir. Bu kitabede “Germiyan illerinin beyi Süleyman Şah oğlu Yakup Bey h.822 (1419) yılında yaptırdı ve suyunu getirdi” yazılıdır. Cami ile ilgili araştırma yapan Mahmut Akok: “Meskür çeşme evvelce camiin kuzey avlusunun bir kenarında iken son yapılan tamirler ve avlunun tanzimi sırasında buradan kaldırılmış ve üzerinde bulunan kitabe de caminin yapılış tarihine uyması bakımından bugün bulunduğu yere konulmuştur” demektedir. Uşak Ulu Camisi Germiyanoğulları devri, özellikle Beylikler devri ile Osmanlı mimarisi arasında bir geçiş dönemini yansıtmaktadır. Bununla beraber bu yapı daha geç dönemlerde onarılmış, XIX. yüzyılda ampir üslubunda bezenmiştir. Yine bu dönemde önüne bir son cemaat yeri eklenmiştir. Cami kesme taştan bir yapı olup, önündeki son cemaat yeri ve ibadet mekânı ile bütün halinde tek bir kütle görünümündedir. Avlusunun mihrap ve kısmen de doğu yönünde bir mezarlık bulunmaktadır. Taş döşeli avlusu ise günümüzde yol seviyesinden birkaç metre daha aşağıda kalmıştır. Caminin doğu duvarına sonradan bitişik olarak yapılan minaresi de ayrı bir kütle görünümündedir. Son cemaat yeri pandantifli, dıştan sekiz köşe kasnaklı beş kubbe ile örtülü, üç kapılıdır. Cephe görünümünü geniş sivri kemerlerin oluşturduğu kalın taş sütunlar oluşturmaktadır. Son yıllarda bu taş sütunlar camekânla kapatılmıştır. Son cemaat yerinden ibadet mekânına ampir üslubunda bir kapıdan girilmektedir. İbadet mekânı 18.50x22.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânı dört kütlevi paye ile üç sahna bölünmüştür. Bunlardan girişin önünde sivri tonozla örtülü bir nevi giriş holü, bunun arkasında 10 m. çapında büyük bir kubbenin örttüğü asıl ibadet mekânı bulunmaktadır. Bu bölümün üzerini örten kubbe geniş kemerlerin yardımı ve payeler ile çevre duvarlarının üzerine oturtulmuştur. Bunun yanı sıra kubbe dışında kalan iki yan bölümler üçer küçük kubbe ile örtülüdür. Mihrap taş oymadan olup, geç dönemlerde yapılan onarımlar sırasında orijinalliğinden oldukça uzaklaşmış ve bezemelerle de ampir üslubuna dönüşmüştür. Minber ise orijinalliğinden uzak bir görünümdedir. Eski minbere ait bazı parçalar yeni yapılan minber üzerine eklenmiştir. Uşak Ulu Camisi kendine özgü bir yapı olmasına rağmen aynı dönemde yapılmış diğer yapılarla da ortak benzerlikler göstermektedir. Edirne Eski Cami, Sofya Büyük Cami ve Filibe Cuma Camisi ile plan yönünden ilginç benzerlikleri vardır. Bu konuda araştırma yapan Mahmut Akok; “Orta sahna verilen kıymet ve burada yaratılmış olan genişlik ve irtifa ile müteakip çağlarda inkişaf ettirilmiş merkezi tek sahanlı camilerin bir nevi prototipi gibi durmaktadır” demektedir. Caminin yanındaki minare beden duvarlarına kadar yükselen dikdörtgen taş kaide üzerinde Türk üçgenlerinin yardımı ile tek şerefeli yuvarlak gövdeye geçilmektedir.
-
Uşak Kervansaray ve Hanları Paşa Hanı (Taşhan) (Merkez) Uşak il merkezinde bulunan bu hanı Tiritoğlu Mehmet Paşa bir Fransız mimara yaptırmıştır. Yapım tarihini belirten bir kitabe günümüze gelememekle beraber XIX. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Han kesme taştan iki katlı olarak yapılmıştır. Alt katta yuvarlak kemerler içerisine alınmış dükkânlar, üst katta da 30 civarında oda bulunmaktadır. Günümüzde özel bir şahsın mülkiyetinde otel olarak işletilmektedir. Kervansaray (İnay Hanı) (Ulubey) Uşak ili Ulubey ilçesi İnay Köyü’nde bulunan bu kervansarayın yapım tarihini belirten kitabesi günümüze gelememiş olup, kaynaklarda da onunla ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır. Yapı üslubundan XIII.-XIV. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Günümüzde harap bir durumda olan kervansaray kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Cephe görünümünde kesme taşa ağırlık verilmiş dikdörtgen planlıdır. Giriş kapısından dikdörtgen bir avluya geçilmektedir. Giriş kapısı yayvan yuvarlak kemerli olup, Selçuklu yapılarındaki görkemli portallere burada rastlanmamaktadır. Avlunun çevresinde yuvarlak kemerli mekânlar sıralanmıştır. Avlunun üzeri tuğla hatıllı beşik kemerlerle örtülmüştür. Hacı Gedik Hanı (Merkez) Uşak il merkezinde Halı Pazarı Mevkii’nde bulunan bu hanın kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIX. yüzyılın ikinci yarısına ait olduğu sanılmaktadır. Kesme taştan iki katlı olarak yapılan bu hanın alt ve üstünde 30 civarında oda ve dükkan bulunmaktadır
-
Uşak Kaplıcaları HAMAMBOĞAZI KAPLICASI (BANAZ) Uşak ili Banaz ilçesinin 7 km. kuzeydoğusunda bulunan şifalı suların tümüne Hamamboğazı Şifalı Suları ismi verilmiştir. Çevresi çam ağaçları ile kaplı olan kaplıcanın bulunduğu yer deniz seviyesinden 1.047 m. yüksekliktedir. Kaplıcada gazoz, sarı kız ve kara kız denilen üç ayrı su bulunmaktadır. Gazoz; kükürt, demir ve diğer şifalı madenleri içermektedir. Sarı kız; kükürtlü ve ılık, kara kız orta sıcaklıktadır. Toplam debi 40 lt sn olup sıcaklık 60 derecedir. Fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik analizleri yapılmış ve sağlık açısından çok yararlı görülmüştür. Kişi başına günlük su tüketimi 700 lt. olarak kabul edilen kaplıcanın suyunun Mide, Karaciğer, Bağırsak ve özellikle kronik romatizma hastalıklarına iyi geldiği tespit edilmiştir. İstanbul üniversitesi Tıbbi Ekoloji ve Hidro, Klimataloi Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından yapılan analizlere göre; hareket sistemi, gerektiren nöroloji hastalıklarına banyo kürü şeklinde iyi gelmektedir. Hamamboğazı Kaplıcaları Çevre ve Orman Bakanlığı’nın onayı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı adına 49 yıl süreyle tahsis edilerek, Bakanlar Kurulunun 22.10.2004 tarih ve 2004/8328 sayılı kararları ile Turizm Merkezi olarak ilan edilmiştir. AKSAZ KAPLICASI (ULUBEY) Uşak ili Ulubey ilçesine 25 km. uzaklıktaki Aksaz Kaplıcası deniz seviyesinden 650 m. yüksekliğindedir. Ağaçlık ve çamlık bir alanda bulunan kaplıcanın suyu Aksaz Çayı kenarındaki büyük bir granit kayasının dibinden, beş ayrı yerden kaynamaktadır. Sularının toplam debisi sn. de 20 lt.dir. Suyu kükürtlü olup 39 derecedir. Bu su sülfatlı karbonatlı sular kapsamı içerisindedir. Kaplıcanın suyu ağrılara, sancılara, felçlilere ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. EMİRFAKILI KAPLICASI (MERKEZ) Uşak il merkezine bağlı Güre Bucağı, Emirfakılı Köyü yakınlarındaki bu kaplıca Roma döneminden itibaren kullanılmaktadır. İl bazında önemli bir kaplıca olup, özel kişi mülkiyetindedir. 1976’dan bu yana halka hizmet vermektedir. 6 lt/sn. debiye sahiptir. 36 derece sıcaklıktadır. ÖRENCİK KAPLICASI (MERKEZ) Uşak-İzmir karayolu üzerinde bulunan bu kaplıcanın suyu 38 derece sıcaklıkta olup, 14 lt/sn. debiye sahiptir. Kişi başına günlük su tüketimi 700 lt. dir. Kaplıca yakınında kadın ve erkek hamamları olup, suyu karaciğer, mide ve cilt hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.
-
Uşak'ın Tarihi Köprüleri CILANDIRAS (CEYLANDRAS) KÖPRÜSÜ (KARAHALLI) Uşak il merkezine 35 km. uzaklıkta, Karahallı ilçesinde, Banaz Çayı üzerinde bulunan bu köprünün, bazı kaynaklarda MÖ.600 yıllarında Lydia’lılar tarafından yaptırıldığı belirtilmiştir. Bazı kaynaklarda da Roma dönemine ait olduğu yazılmıştır. Büyük olasılıkla bu köprü yöreden geçen kral yolunun bir parçasıdır. Kayalar üzerine yapılan bu köprü kesme taştandır. Hafifi sivri tek gözlü olan köprü 24 m. uzunluğunda, 1.75 m. genişliğindedir. Bu ölçüler dikkate alınacak olunursa ve tabliye kısmının da çok az oluşundan ötürü köprünün yalnızca yaya geçitlerine ayrıldığı sanılmaktadır. Köprü değişik zamanlarda onarım geçirmiştir. Karahallı Belediyesinin yapmış olduğu onarımla da köprünün tabliyesi betonlaştırılmış ve iki yanına da birer korkuluk yerleştirilmiştir. TAŞ KÖPRÜ (ULUBEY) Uşak ili Ulubey ilçesinde, kuru bir dere yatağı üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XVII.-XVIII. yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Köprü moloz taştan yapılmış olup, yuvarlak kemerli tek gözden meydana gelmiştir. Köprü iki yönden kemer gözünün orta noktasına kadar yükselmektedir. Köprü üzerinde kesme taştan koruma duvarları yapılmıştır. Yalnızca yayalara mahsus olan bu köprü günümüzde iyi bir durumdadır. BEYLERHAN KÖPRÜSÜ (MERKEZ) Uşak il merkezi, Selendi yolunda, Gediz Nehri üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir. Yapı üslubundan Germiyanoğulları dönemi veya Osmanlı’nın ilk döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Köprü h.1309 (1892) yılında Beylerhan Köyü’nden Mıdıkoğlu Sabit Ağa tarafından onarılmıştır. Bunu belirten kitabe de köprünün büyük gözü üzerine yerleştirilmiştir. Köprü halk arasında Köprübaşı, Sarıkız, Güre ve Beynihan isimleri ile tanınmıştır. Kesme taştan yapılmış olan köprü yuvarlak altı gözden meydana gelmiştir. Bunlardan üç göz büyük, üç göz de küçüktür. Bunlardan büyük gözün su seviyesinden yüksekliği de 7.50 m. dir. Köprünün uzunluğu 60 m. genişliği 3 m. olup, en büyük kemer açıklığı da 10 m. dir. Köprü günümüzde iyi durumda olup, halen kullanılmaktadır. HACI GEDİK KÖPRÜSÜ (MERKEZ) Uşak il merkezinde, Uşak-Karahallı yolunda, Banaz Çayı üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelememiştir. Bazı kaynaklarda Uşaklı Hacı Gedikoğlu Hacı Mustafa Efendi tarafından 1880 yılında yaptırıldığı belirtilmektedir. Köprünün yapımı ile ilgili bir de söylence bulunmaktadır. Araştırmacı Gülgün Tunç’tan öğrenildiğine göre; köprüyü yaptıran Hacı Mustafa Efendi halı ticareti ile uğraşan bir kişi imiş. Bir gün sırtında halı ile köprüden geçerken düşme tehlikesi geçirmiştir. O anda “Ulu Tanrım beni zengin et de buraya bir köprü yaptırayım” diye dua etmiştir. Aradan yıllar geçmiş Hacı Mustafa Efendi zengin olmuş ve verdiği sözü tutarak bu köprüyü yaptırmıştır. Köprü kesme taştan üç gözden meydana gelmiştir. Uzunluğu 26 m. genişliği 4.50 m. dir. Köprünün bir büyük orta ayağı, iki de daha küçük yan ayağı bulunmaktadır. Tabliye kısmı ahşap olup, bunun dışında kalan bütün bölümleri kesme taştandır. Ahşap tabliye Uşak Valiliği tarafından 1955 yılında beton olarak yenilenmiştir. BUĞDAYLI KÖPRÜSÜ (Buğday Pazarı Köprüsü) (Merkez) Uşak il merkezinde, şehrin içerisinden akan Dokuzsele Deresi üzerinde bulunan bu köprüyü kitabesinden öğrenildiğine göre Hüseyin Ağa isimli bir kişi 1600 yılında yaptırmıştır. Köprü sarı kesme taştan, iki yuvarlak gözlü olarak yapılmıştır. Uzunluğu 8.50 m. genişliği 4. m. dereden yüksekliği de 2 m. dir. Köprü günümüzde iyi bir durumdadır. ÇATALTEPE KÖPRÜSÜ Uşak ili, Uşak-İzmir karayolu üzerinde, Gediz Çayı üzerindeki bu köprünün yapım tarihini belirten bir kitabesi günümüze gelememiştir. Bununla beraber yapı üslubundan Selçuklular döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Köprü 1900 yılında yıkılmış ve aynı tarihte Olucak Köyü’nden Hacı Mustafa Oğlu Ahmet Ağa tarafından onarılmıştır. Köprünün büyük gözü çatlamış ve iki yandan demir putrellerle kuvvetlendirilmiştir. Köprü kesme taştan, üç gözlüdür. Uzunluğu 45 m. eni 3.50 m. dir. Gediz Nehri’nden büyük gözün yüksekliği 7.50 m. dir. HALI PAZARI KÖPRÜSÜ (Merkez) Uşak il merkezinde Dokuzsele Deresi üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelememiştir. Kaynaklarda köprünün 1550 yılında yapıldığına dair bazı notlar bulunmaktadır. Ayrıca Evliya Çelebi de 1671 yılında bu köprüden geçtiğini belirtmiştir. Kesme taştan yapılmış olan köprü tek gözlü olup, uzunluğu 12 m. eni 5 m. dir. Dokuzsele Deresi’nden kilit taşına kadar olan yüksekliği de 2.50 m. dir. Köprü günümüzde iyi durumdadır. ÇANLI KÖPRÜ (Merkez) Uşak il merkezine 5 km. uzaklıkta, Uşak-Denizli karayolunda, Banaz Çayı’na dökülen Dokuzsele Deresi üzerinde bulunan bu köprüyü, kitabesinden öğrenildiğine göre Sipahsalar Şecaüddin isimli bir kişi h.653 (1255) yılında yaptırmıştır. Köprü büyük olasılıkla Selçuklu döneminde yapılmıştır. Kesme taştan yapılmış olan köprü tek gözlüdür. Uzunluğu 8 m. genişliği 3 m. dere suyundan yüksekliği de 5 m. dir. Köprü günümüzde harap bir durumdadır. TABAKHANE KÖPRÜSÜ (Merkez) Uşak il merkezini ikiye bölen ve Dokuzsele Deresi üzerinde bulunan bu köprü eski Tabakhane Semti’ndedir. Köprünün kitabesi günümüze gelememekle beraber 1800 yılında Osmanlı döneminde yapıldığı bilinmektedir. Beyaz kesme taştan yapılan köprü tek gözlü olup, uzunluğu 5.50 m. genişliği de 6 m. dir. Dere üzerinden yüksekliği 2 m. ye yakındır. Köprü günümüzde kullanılmakta olup, Dokuzsele Deresi üzerinde bundan başka birkaç köprü daha bulunmaktadır.
-
UŞAK ÇESMELERİ Cankış Çeşmesi (Merkez) Uşak Aybey Mahallesi’nde, Eski Hükümet Konağı yakınında bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre h.1320 (1901) yılında, dönemin zengin ağalarından olan İbrahim Ağa’nın kızı Emine Hatun tarafından yaptırılmıştır. Söylentiye göre Emine Hanım üç günlük gelin iken ölmüş, babası İbrahim Ağa tarafından onun ruhu için yaptırılmıştır. Kitabe: “Ve sahabüz rabbühün saraban tahura Gerek Allah kıldı bu çeşmeyi Emine Hatun fi sebilullah akıttı böyle Bu ab-ı revan hem delil oldu Bu çeşmeyi pederi İbrahim Ağa Dai duada satlabı (dar) Canan ola 1320 (1921)” Çeşme kesme taştan yuvarlak bir niş şeklindedir. Bu yuvarlak kemer yanlardaki yivli konsollar üzerine oturtulmuştur. Niş içerisinde kabartma bir bordür çepeçevre dolaşmaktadır. Çeşme günümüze iyi bir durumda gelmiştir. Ali Ağa Çeşmesi (Merkez) Uşak il merkezinde Ali Ağa denilen bir semtte Ali Ağa Sokağı’nda, dört yol ağzında bulunmaktadır. Çeşmenin yapım tarihi bilinmemekle beraber, üzerindeki onarım kitabesinden h. 1202 (1787) yılında onarıldığı anlaşılmaktadır. Onarım Kitabesi: “Maşallah bu mekânda çeşme Müminler geçip akıttı içreye Bu Hamdüllillah vücut buldu geh-i Cümlemizin sayi olmasın leh-i Ali Ağa çeşmesi diye buldu şöhret Mahalle-i Kamer ehalisi bünyad Sene 1202’sinde buldu hitam.” Çeşmenin orijinal yapısı bilinmemektedir. Bugünkü hali ile XVIII. yüzyıl geç dönem çeşmelerini yansıtmakta olup, kesme taştan yapılmıştır. Günümüzde çukurda kalan çeşme, iki yuvarlak kemerli bir niş şeklindedir. Bu kemerler düz yivli konsollar tarafından taşınmaktadır. Cimcim Çeşmesi (Merkez) Uşak il merkezi Cimcim Sokağı başında, Halit Ziya İlköğretim Okulu’nun yakınında bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre; h.1316 (1896) yılında yaptırılmıştır. Banisi bilinmemektedir. Kitabe: “Toplanıp ehli mürüvvet yaptılar bu çeşmeyi Oldu çari ab feyz harü şevrullah ile Görmek istersen eğer dünyada ab-ı kevseri Çeşme-i Cimcimden iç bi kâse aşkullah ile Sene 1316 (1896).” Çeşme muntazam kesme taştan yapılmış, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. İkiyüzlü olan çeşmenin her iki yüzünde basık yuvarlak silmeli kemerler, akantus yapraklı yivli ayaklar üzerindeki konsollara oturmaktadır. Köşe dolgularında kabartma ay yıldız motifleri bulunmaktadır. Çeşmenin cephesi oldukça hareketli natüralist bitki kıvrımları ile barok dönemi sanatını yansıtmaktadır. Ancak kıvrımlarındaki incelik taş oyma sanatının en güzel örneğini yansıtmaktadır.
-
UŞAK TÜRBELERİ HACİM SULTAN TÜRBESİ (SİVASLI) Uşak ili Sivaslı ilçesisi Hacım Köyü mezarlığında bulunan türbe üzerinde kitabe yeri olmasına rağmen kitabe yeri boş bırakılmıştır. Yalnızca h.1223 ( 1808) tarihi yazılıdır. Bu tarihin türbenin yapımı ile ilgili olup olmadığı da kesinlik kazanamamıştır. Ancak türbe içerisindeki kalem işlerinin XIX. yüzyılın başına ait olduğu da görülmektedir. Bu türbenin Hacim Sultan’a ait olduğu söylenmekte olup, Hacim Sultan’ın Hazreti Pir’in üçüncü halifesidir. Onunla birlikte Horasan’dan Anadolu’ya geldiği rivayet edilmektedir. Türbe düzgün kesme taştan sekizgen planlı olup, yüksek kasnaklı içten pandantifli kubbe, dıştan çatı ile örtülüdür. Giriş kapısı önünde yuvarlak kemerli bir giriş bulunmaktadır. Bu bölümün sonradan türbeye eklendiği sanılmaktadır. Türbenin giriş kapısı üzerinde geometrik motifli mermer bir plaka üzerinde iki palmet motifine yer verilmiştir. İç mekân muntazam kesme kalker taşından yapılmış, yer yer de devşirme parçalardan yararlanılmıştır. Türbenin içerisi oldukça sade olup, pandantiflerde XIX. yüzyıla ait kalem işleri görülmektedir. ŞEYH HACI KEMAL TÜRBESİ (MERKEZ) Uşak il merkezinde, Kurtuluş İlköğretim Okulu’nun arkasında bulunan bu türbenin Germiyanoğulları zamanında Uçbeylerinden Hacı kemal’e ait olduğu söylenmektedir. Bir başka söylentiye göre de Hacı kemal Sultan Yıldırım Beyazıt’ın karısı Devlet Hatun’un kızkardeşi Cemile Hatun ile evli idi. Türbe içerisinde iki lahit bulunmaktadır. Ancak bu söylentilere açıklık getirecek bir belgeye rastlanmamıştır. Şeyh Hacı Kemal’in mezarı üzerinde h.1311 (1892) tarihli kitabe bulunmaktadır. Kitabe: “İadei şeref eyledi Hacı Kemal Sultan himmeti kutsiyyesi yerini buldu. Mamur sağ olsun âlemde din vatan hayhuhan kıldılar bu eseri necate sebebi magfur 1311.” Şeyh Hacı Kemal’in Germiyanoğulları zamanında Uçbeyi olduğu söylenirse de mezar taşındaki tarih ile arada büyük bir fark bulunmaktadır. Türbe kesme taştan dikdörtgen planlı olup üzeri yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin kuzey cephesinde dikdörtgen şeklinde bir kapıdan içerisine girilmektedir. Bu kapının iki yanına birer pencere yerleştirilmiştir. Kapı ve pencerelerin üzerleri tuğladan yassı kemerli nişlerle şekillendirilmiştir. Ayrıca doğu yönündeki cepheye de sivri kemerli bir pencere daha açılmıştır. Türbe içerisinde herhangi bir bezeme elemanına rastlanmamaktadır
-
UŞAK EKONOMİSİ Kuruluşundan itibaren geçiminin önemli bir kısmını topraktan elde eden Uşak, tarihi gelişimi içinde halısı, kilimi ve buna benzer el sanatlarıyla tanınmıştır. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Uşak Şeker Fabrikası'nın kurulmasıyla bir sanayi şehri görünümüne kavuşmuştur. Dokuma, tabakçılık, trikotaj ve toprak sanayisi ile irili ufaklı imalathane ve fabrikaları da içinde barındıran bir ekonomiye sahiptir. Uşak, Türkiye'de ilk sanayi kuruluşlarının ortaya çıktığı illerden biridir. Uşak'ta imalat sanayiinin kurulmasında belirleyici rolü halıcılık oynamıştı. Bölgede dış pazara yönelik üretimin gelişmesi ister istemez halı dokumacılığında kullanılan girdilerin bölgede üretilmesini gerektiriyordu. Halıyla ilgili girdilerin bir bölümü geleneksel yöntemlerle yapılıyordu. Ancak üretimin artmasıyla geleneksel olarak üretilen girdiler talebi karşılayamıyordu. Bu durum fabrikasyon üretimi zorunlu hale getiriyordu. Öteden beri ticarete yatkın girişimci Uşak'lı tüccarlar ilk yün ipliği fabrikasının yapımına giriştiler. İlk olarak 1905'te Bıçakçızade Biraderler ve Mehmet Zeki Kumpanyası İplik Fabrikası açıldı. Bunu 1917'de açılan Hamzazadeler ve Şürekası Şayak Fabrikası izledi. 20. yüzyıl başlarında Türkiye'de çok az sayıda fabrika olduğu düşünülürse, Uşak'ta iplik fabrikalarının Uşak'lı girişimciler tarafından kurulması ve yaşatılması dikkat çekicidir. 1913 yılında yapılan sanayi sayımına göre Türkiye'de yün ipliği üreten ve yün dokumacılığı yapan 13 kuruluş vardı ve bunun üçü Uşak'taydı. Alaşehir-Afyon demiryolunun 1869 yılında tamamlanmasıyla İzmir Metropolü ile Uşak arasında ulaşım kolaylaşmış ve kilim ve halı ticareti daha da canlanmıştır. Bu yüzden Uşak garının tarihi çok eskilere dayanır. 1926 tarihli Uşak Şeker Fabrikası hisse senediCumhuriyet'in ilk yıllarında Uşak, Türkiye'nin sanayileşme hamlesine önderlik eden bir il olmuştur. Türkiye'nin ilk şeker fabrikalarından biri olan Uşak Şeker Fabrikası 1926'da işletmeye açılmıştır. Uşak Şeker Fabrikası,Cumhuriyet tarihindeki ilk özel yatırımdır. 1970'lerden sonra Uşak imalat sanayiinde yeniden bir canlanma olmuştur. Büyük bir bölümü yerel sermaye tarafından gerçekleştirilen ve imalat sanayiinin çeşitli alanlarına dağılan çeşitli yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Uşak kamu yatırımı almadan büyüyen tek ildir. Bu durum, halkın ticarete olan ilgisine bağlanabilir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye'nin sanayileşme hamlesine öncülük eden Uşak, bu görevine zaman içinde de devam etmiştir. Ana üretim konusunu tekstil, deri ve seramik oluşturmaktadır. Hali hazırda Türkiye'de tüketilen zig derinin % 60'ı, gazlı sargı bezinin % 91'i, pelüş battaniyenin % 90’ı, yün ipliğin % 65’i, seramiğin % 22’si Uşak’ta üretilmektedir. Şehir de son tespit edilen durumlardan biri de; Türkiye'nin en zengin altın maden yataklarının Uşak'ta olmasıdır. Eşme'de el yapımı kilim, Sivaslı ilçesinde; çilek üretimi çok yoğundur. Banaz ilçesi de kiraz üretimi konusunda öncüdür. Sivaslı ve Banaz'da Haziran ayı içerisinde festivaller düzenlenir.
-
Uşak'ta İnanışlar ve Halk Bilgisi İnanışlar • İki bayram arasında nikah kıyılmaz • Salı günü yola çıkılmaz • Köpek uluması ve baykuş ötmesi kötü olay habercisidir. • Çocuk emeklerse eve misafir gelir. • Yeni doğan çocuğa nazar değmesin diye atleti giydirilir. • Akşam sakız çiğnenmez.(Ölü eti çiğnendiği farzedilir) • Hamile iken saç kesilmez ve boyatılmaz (Çocuğun ömrü kısalır) • Yolculuğa çıkanın arkasından hemen ev süprülmez (Giden geri dönmez diye) • Salı ve Cuma günleri çamaşır yıkanmaz,saç ve tırnak kesilmez.(uğursuz sayılır) • Boş beşik sallanmaz (bebeğin başı ağrır.) • Uyuyan çocuk öpülmez (Nazar değer) • Cam yada bardağın kırılması kazıyı defeder. • Çocuğun gamzesi olsun diye hamile kadınlar bol bol ayva yer. • Eldeki sabun bir başkasına verilmez.(Sabun yere bırakılır diğeri öyle alır.) Halk Bilgisi HALK HEKİMLİĞİ : 1. Sinirleri yatıştırmak için –Kavun 2. Kansızlığa karşı-Üzüm 3. Ateş düşürmek için –Erik 4. Soğuk algınlığı ve öksürük içir-Pişmiş Elma 5. İshal için -Muşmula 6. Sancıyı kesmek için- Kekik 7. Karın ağrısı için- Nane 8. Sıtmaya- Sarı Diken Suyu 9. Uykusuzluğun giderilmesi için (Haşhaş Kabuğu) 10. Diş sızısı için (Karanfil Suyu) HALK VETERİNERLİĞİ : Halkın temel geçim kaynaklarından biri olan hayvancılıkta meydana gelen hastalıklar halkın uyguladığı çeşitli yöntemlerle tedavi edilmeye çalışılır. İshal: Buna yörede “ötürük” denir. Hayvan ishal olunca dağ eriğinin kurutulmuşu kaynatılır. Hayvana içirilir. Meşe mazılarını kurutulmuşu toz haline getirilir. Sulandırılarak hayvana içirilir. Şap Hastalığı : Hayvan topallar yürümekte güçlük çeker tırnaklarının arasına katran çalınır. Keçi kılından yapılan bir örgü ile katran iyice sürülür. Uyuz : Katran yağ ile karıştırılır.Ateşin üzerinde kaynatılır. Bez veya keçe ile hayvanın ağız kısımlarına, koltuk altlarına,bacak aralarına sürülür.
-
EL SANATLARI Uşak Halısı : 16.yy.da uşak ve çevresinde yapılan halılarla Türk halı sanatının ikinci ve son parlak devri başlamıştır. Uşak halılarının madalyonlu ve yıldızlı olarak iki türlü halı tipi görülmektedir. Uşak halılarından en önemlilerinden biri olan madalyonlu halının boyu 10 metreye ulaşmaktadır. Bol sayıda kalmamış olan bu halılar 18.yy. ortalarına kadar devam etmiştir. Madalyonların yıldız şeklini almasından sonra yıldızlı Uşak halıları meydana gelmiştir. Avrupa’ daki müzelerde bu tip halılar çok sayıda saklanmaktadır. 16yy.sonlarında Uşak halılarının şöhreti bütün Avrupa’ya yayıldı. Asil aileler üzerlerinde kendi armaları işlenmiş Uşak halıları sipariş etmeye başlamışlardı. Kilimcilik : Yöremizde tanınmış olan el sanatı Eşme Kilimleridir. Ancak diğer bölgelerimizde olduğu gibi Eşme Kilimleri de büyük bir değişikliğe uğramıştır. Geçmişte Eşme halkının kendi ihtiyaçları için yaptığı, bugün örnekleri camii ve mescitlerde bulunan eski kilimler, günümüzde evlerinde kullandıkları ve tüccar siparişleri ile ticari amaçla dokudukları kilimler karşılaştırıldığında, boya ve iplik kalitesi bakımından oldukça değişiklikler görülür. Eşme Kilimleri genel olarak, “ Altınbaş,Toplu-hürriyet-Albaş-Selvili Namazlağ olarak gruplandırılır. Ayrıca “ Gıcıklı dedikleri bir kilim türü de yapılmıştır. Her yıl mayıs sonunda Uluslar arası Eşme Kilim Kültür ve Sanat Festivali düzenlenmektedir. Pamuk İpliği : Pamuk ipliği ( Kısa Elyaf) alanında başta Kaynak ve Erteks olmak üzere 16 işletme vardır Pamuk ve benzeri işletmeler ağırlıklı olarak open-end teknolojisiyle çalışmakta olup, kurulu OE, iğ sayısı 10.000’e kadar yaklaşmıştır. Yıllık üretim kapasitesi 18000 civarındadır. Genellikle 10/1-30/1 arası inceliklerde pamuk ipliği üretilmektedir. Tekstil Terbiyesi : Pamuklu tekstil terbiyesi (kasar-boya-baskı apre) alanında dört kuruluş faaliyet göstermektedir. Yıllık işleme kapasitesi 50.000 metre civarındadır. Yün ve Akrilik İplik Üretimi : Uşak’ta çok eski senelerden beri üretilen halının Hammaddesi yün ipliği, önceleri kirman,çıkrık ve elemle gibi basit el aletleri ve insan gücü ile imal edilmekteydi. Zamanla Avrupa’da sanayileşme hareketlerinin etkisiyle 1890-1895 yıllarında Yılancızade Kumpanyası, Hacıgedik ve Bacaloğlu Yün iplik ve mensucat fabrikaları kurulunca bu fabrikalar Uşak ve civarının uzun süre halı ipliği ihtiyacını karşılamıştır 1950 yılından sonra Yılancıoğlu fabrikasının tasfiyesi ile burada bulunan makineler diğer iş sahipleri tarafından yeni iş yerlerine monte edilmiş, İstanbul’ dan ve yurt dışından makineler getirilmiş, yurt dışında çalışan işçilerin girişimlerinin de eklenmesiyle bu sanayi kolu hızlı bir gelişme göstermiştir. Yün ipliği ağırlıklı olarak ştrayhgarn tipi olup az miktarda kammgarn tipi üretim de yapılmaktadır. Uşak, ştrayhgarn yün iplikçiliği alanın da hayli gelişmiştir. Faaliyette bulunan 275 tarakla Avrupa’nın en büyük ştrayhgarn tarak makine parkına sahiptir. Bugün Uşak’ta yün ipliği imal eden 80 civarında iplik fabrikası mevcut olup, yıllık üretim kapasitesi 40.000 ton/yıl’dır. Yıllık kapasite kullanım oranı % 50’dir. Yarı kammgarn iplik üretimi ise 7 işletmede yapılmakta, bu iplikler akrilik, trikotaj ve halı ipliği olarak tüketilmektedir. Yıllık üretim 2.500 tondur. Elyaf ve İplik Boya : Uşak’ta 41 adet işletmede elyaf ve iplik boya yapılmaktadır. Temel olarak yün ve akrilik boyaması uygulanmaktadır. Bu işletmelerden 16 adedi yalnız boya tesisi olup diğerleri entegre tesisleridir. Boyama çoğunlukla elyaf halindedir ve yılda 15.000 ton boyama yapılmaktadır. Elyaf Açma : Elyaf açma işlemi genellikle penye telefi değerlendirme şeklindedir. Eskiden İtalya’ya ihraç edilen penye telefleri ( Konfeksiyon, kumaş artıkları ) son yıllarda yapılan yatırımlarla Uşak’ta değerlendirilmeye başlanmıştır. Bu yöntemle hem elyaflar tekrar değerlendirilerek ekolojik açıdan yarar sağlanmakta, hem de dahilde işlenerek katma değer elde edilmektedir. Uşak’ta elyaf açma için kullanılan 100 adet garnet makinası vardır. Bu makinalarla yılda 15.000a Adet elyaf açılarak ekonomiye geri kazandırılmaktadır. Açma elyaflar ştrayhgarn ve OE.iplik işletmelerinde kullanılmaktadır. Diğer Tekstil Ürünleri : İlimizde son yıllarda özellikle çorap üretimi alanında önemli yatırımlar yapılmaktadır. Bunun yanında ev tekstil üretimi(nevresim,çarşaf) konfeksiyon üretimi triko kazak üretimi, yuvarlak ve çözgülü örme kumaş üretimi sayılabilir.
-
OYUN-SPOR (Cirit ) Yöremizde gelişmiş olan cirit Orta Asya’dan beri oynanan bir ata sporudur.İlimize her yıl Nisan ayında Türkiye genelinde müsabakalar düzenlenmektedir.Cirit atlarının en büyük özellikleri ani manevra kabiliyetinin yüksekliği ile atın insanla aynı anda özdeşleşmesidir.Cirit atıldıktan sonra,at manevra yaparak sahibine cirit çubuğunu vurdurmamak için geriye ani dönüş yapar.İlimizde ciritle ilgili çeşitli spor kulüpleri vardır. UŞAK YÖRESİ HALK OYUNLARI Uşak’ın konumu iç batı Anadolu eşiğinde olduğundan zeybek oyunlarından ve teke yöresinden etkilenmiştir.Teke ve zeybek yöresinin beşiğindedir.Geçiş yöresi olduğu için oyunları bol ve zengindir. Zeybek oyunlarından daha çok Yörük zeybeğinden etkilenerek oynanmıştır. Kadınların oynadıkları zeybek oyunlarına da “efeleme” adı verilmiştir. Zeybek havalarının usulü dokuz zamanlıdır. Uşak yöresinde de en çok 9/8 zamanla oynanır. Oyunlar önce yavaştan gezinleme ile başlar,müzikli bir sergileme yaptıktan sonra nara atarak (haydi efeler,haydi efem,hayda vb.) oyuna başlanır.Oyun nakarat süresince döndürülür.Sonra yeniden gezinmeye geçilir. Kadın oyunlarında gezinme yoktur. Kadınların oynadıkları oyunlar efelemeden sonra kadın oyunları ve düz oyunlar diye adlandırılır. A-ZEYBEKLER • İslamoğlu Zeybeği • İslice Zeybeği • Takmak Zeybeği • Gediz Zeybeği Bu oyunlar davul zurna eşliğinde kadın ve erkeklerin oynadığı kaşıkla oynanan oyunlardır. B-DİĞER OYUNLAR • Karataş • Karanfil • Ormandan Gel • Elmanın İrisi • Üzüm Sereriz. • Ho tin tin (Banaz yöresinde kadınların tefle oynadığı bir oyundur.) OYNANIŞ AMACI : Oyunların geneli düğünlerde,kına gecelerinde,oturmada (Oturma erkek tarafından bir önce gece yaptığı eğlence) yan gününde (düğün gününün ertesi günü sabahtan yapılan eğlence)gençlerin toplantılarında ve özel günlerde oynanır. GELENEKSEL HALK GİYSİLERİ Uşaklı kadınlarımızın önceleri yuvarlak yakalı,uzun etekli,gömlek,bunların altına giydikleri ayaklarına kadar uzanan kalçadan lastikli dizlik ve iç zıbın denilen önden bele kadar arkadan da kalçayı örtecek şekilde bir iç giyimleri vardı.Erkeklerinde iç giyimi kadınlarınkine benzerdi fakat yalnızca gömlek eteği kısa olurdu.Kadınlar dışarıya çıkacakları vakit önleri ve yanları yırtmaçlı,kolları uzun ve bol elbiseler giyerlerdi.Bunların üzerine de işlemeli bir kemer takılırdı. Ayrıca yine uzun,bel kısmından büzgülü koyu renkli olan bir başka sokak giysileri de vardı.Yeni gelinlerin bu elbiselerinin büzgülü olan kısımları süslü ( pul ve boncuk işlemeli) olurdu. Erkekler ise kemerli,dizlerine kadar bolca uzanan sonra ayak bileklerine kadar daralan,düğmeli kilot pantolon veya şalvar giyerdi.İşlemeli,uzun kollu cepken,bele bağlanan bir poçu ve yün çoraplar giysilerini tamamlayan diğer unsurlardı.Kadınlarımız başlık olarak,altın ile süslenmiş yazmayla tutturulmuş başa geçirilen bir başlık kullanırdı.Bu başlıkla saç bir bütün oluştururdu.Erkekler ise başlarına pamuklu veya ipekli bir poçu bağlardı.Kadınlar aksesuar olarak,altın bilezik,yüzük,bele kadar sarkan kolye,altın inci karışımlı küpe,siyah eldiven ve içi aynalı sedefli çanta taşırdı.Kadınlar evde nalın dışarıda keçmeli (kilitli) ponponlu sivri burunlu bir ayakkabı,bunların içine de yün ve kıl çorap giyerdi.Bunlardan başka evde mest de kullanılırdı.Erkekler daha çok kabaralı ve demirden yapılmış ayakkabı giyerdi.Ancak belirtilen bütün bu özellikler 1940 yıllara kadar devam edebilmiştir. Uşak'ta Müzik Kültürü Yöremize ait 40-50 civarında türkü söylenir bunlardan bazıları şunlardır. a)Kiremitte Buzmusun b )On yedi benli Şadiye c)İndim nane biçmeye d)Ormandan gel a cavırın kızı da ormandan e)Ayşem Nerden Geliyon f)Ekinler Ekilirken EKİNLER EKİLİRKEN Ekinler ekilirken Çiziye dökülürken Seni benden ayırdılar Suna da boylu KEZİBAN Şafaklar sökülürken Vardım Pınar akmıyor Yar yüzüme bakmıyor Dokuz daldan gül aldım. Suna da boylu Keziban Yarım gibi kokmuyor Uşak duman sis oldu Açılan güller soldu Aç yüzünü göreyim Suna da boylu Keziban Kalbim hasretle doldu. Halk Müziği Araçları : Tezeneli sazlardan 4 telliden 12 telliye dek bağlamalar, Cura, bozuk, şeşber, uşak ilinde çalınırdı. Günümüzde ise halen bağlama, tambura, divan ve cura çalınmaktadır. Yaylı sazlardan 3 telli kemane, üflemelilerden zurna, dilli, dilsiz kaval ve düdüklerle, vurmalılardan davul, toprak Darbuka, tel, zil ve kaşık yaygın olarak kullanılır.
-
YEREL ETKİNLİKLER EŞME KİLİM ,KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Eşme Mayıs 4. Haftası DÜZENLEYEN KURULUŞ : Eşme Kaymakamlığı - Belediye Başkanlığı TEL : 0.276.4141013 FAX : 0.276.414119l SİVASLI KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Sivaslı MAYIS 4.Haftası Haziran 1.Haftası DÜZENLEYEN KURULUŞ : Sivaslı Belediye Başkanlığı TEL : 0.276.6181156 FAX : 0.276.6182111 GELENEKSEL YAYLA ŞENLİKLERİ YERİ VE TARİHİ : Merkez Haziran 1.Haftası DÜZENLEYEN KURULUŞ : Uşak Belediye Başkanlığı TEL : 0.276.2245555 FAX : 0.276.2154881 KİRAZ KÜLTÜR,SANAT VE TİCARET FUARI YERİ VE TARİHİ : Banaz 20-27 Haziran DÜZENLEYEN KURULUŞ : Banaz Kaymakamlığı, Belediye Başkanlığı TEL : 0.276.3151035 FAX : 0.276.3152737 KURTULUŞ HAFTASI ETKİNLİKLERİ YERİ VE TARİHİ : Merkez- 25 Ağustos- 02 Eylül DÜZENLEYEN KURULUŞ : Uşak Belediye Başkanlığı TEL : 0 276 224 55 55 FAKS : 0 276 215 48 81 CLANDRAS DOKUMA VE KÜLTÜR FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Karahallı 05-07 Eylül DÜZENLEYEN KURULUŞ : Karahallı Belediye Başkanlığı TEL : 0 276 517 10 20 – 517 12
-
UŞAK GELENEK GÖRENEKLERİ DOĞUM : Hamile kadınların doğumlarına kadar yediklerine ve içtiklerine dikkat etmesi gerektiğine inanılır.Eğer kadın günden güne güzelleşiyorsa doğacak çocuğun erkek,günden güne çirkinleşiyorsa kız olduğuna inanılır.İlk doğumlar oğlan ve kız evleri için en önemli olaylardan biri sayılır.Kız evi tarafından çocuğa beşik,yatak,yorgan ve iç çamaşırı gibi hediyeler alınır ve törenle oğlan evine götürülür EVLENME : Eskiden Uşak’ta evlilik görücü usulü ile olurdu.Beğenilen gelin adayı kızın evine oğlan tarafı münasip kişilerle birlikte “Dünür gider” Allah’ın emri, peygamberin kavli ile kız istemeye geldiklerini belirtirler.Kız tarafı düşünmek, araştırmak ve danışmak için süre ister.Oğlan tarafının daha sonraki ziyaretinde uygun bulunursa söz kesilir.Nişan konur,nişan töreni yapılır.Bu törende misafirlere nişanlanan çiftlerin ömür boyu işleri beyaz, günleri aydınlık olsun diye süt içirilir.Düğün sırasında kız kendini kardeşlik oğlanda sağdıç tutar.Düğünler genelde Perşembe veya Pazar gecesi esas alınarak başlar.Üç,beş gün önceden eşe dosta akrabalara oku denilen davetiyeler gönderilir.Düğün gününden bir iki gün önce davul zurna getirilir,yemek hazırlıklarına başlanılır,etlik hayvanlar kesilir,keşkekler dövülür,büyük kazanlarla yemekler pişer,misafirlere ikram edilir.Gerdekten bir gün önceki gece kına gecesidir.Oğlan evi tarafından hazırlanan “kına heybesi” kız evine götürülür.O gece kız evinde şenlikler yapılır.Kına gecesi günü oğlan tarafının aldığı “çeyiz” davul zurna eşliğinde kız evine götürülür.Kız tarafının çeyizi ile birlikte sergilenir.Düğün günü bütün çeyizler toplanır.Tekrar oğlan evine yeni çiftlerin eşyaları olarak gider.Gelin alma günü Perşembe veya Pazar günüdür.Bugünlerde eğlence yapılmaz gelin hazırlanır,süslenir,giydirilir.Herkesin görebileceği bir odada bekletilir.Oğlan evinde güvey hazırlanır ve öğleden sonra davul zurna eşliğinde arabalı düğün halayı konvoy halinde gelin almaya gider.Kız evinde fazla beklenilmez gelin çıkarılır.Daha sonra oğlan evine dönülür.Gelin inince damadın babası tarafından avluya kadar götürülür.Burada gelin oturur.Oyunlar oynanır.Aynı gün kız evinden sinilerle baklava, börek, tavuk eti vb. yiyecekler gelir eğlenceler akşama kadar devam eder.Gelin gerdek odasına girmeden önce kapıya bir parmak yağ çalar,çivi çakar,gelinin eline ekmek verilir.Gelin ekmekleri omzundan geri atar.Orada bulunanlar ekmekleri toplarlar.Gerdek gecesi akşamı hoca çağrılır.Daha önce kıyılmış resmi nikaha ilaveten dini nikah kıyılır.Damat sağdıcı tarafından yumruklanarak gelin odasına konulur.Damat gelini konuşturmak için çeşitli hediyeler verir.Kız evinden gelen tavuk eti ve baklavalar yenir.Damat önde gelin arkada iki rekat namaz kılarlar.Ertesi gün evdekilerin eli öpülür.Kızın annesine haber gönderilerek bahşiş alınır.Aynı gün kız ve oğlan evinin birlikte katıldığı “yan günü” eğlencesi yapılır.Yemekler yenilir. ÖLÜM ADETLERİ : Ölüm olayının hemen ardından ölen kişinin çenesi bağlanır.Ve gözleri yumulur.Daha sonra ölü soyularak ince bir örtü ile örtülür.Çeşitli dualar okunur. Duadan sonra ölüye şişmemesi için karnının üzerine demirden yapılmış bir eşya konulur.Ve elleri iki yanlarına uzatılır.Ölü yıkanıncaya kadar yanında Kuran okumak mekruhtur.Ölünün gömülme hazırlıkları vakit geçirmeden yapılır.Ölü temiz bir koku ile kokulandırılmış ve tütsülenmiş bir teneşir üzerine konulur.Sonra avret yerleri örtülür ve abdest aldırılır.Üzerine sabunlu su dökülerek başı ve yüzü yıkandıktan sonra sol yanına çevrilir.İlk önce sağ yanı yıkanır daha sonrada sağ tarafına çevrilerek sol tarafı aynı şekilde yıkanır.Bütün bunların ardından bir havlu veya bezle kurulanarak ölü kefene sarılır.Cenaze götürülürken tabutu dört kişinin omuzlaması sünnettir.Tabutu ne kadar çok kişi taşırsa ölen kişiye o kadar çok sevap yazılacağına inanılır.Mezara varıldığında kabir yarım adam boyu veya göğüse varılacak derinlikte kazılır.Kıble yönüne lahit yapılarak ölü kıble yönünde içine konulur.Sonra kefenin düğümü çözülür.Kerpic ile lahtin üstü kapatılır ve kamışlarla örtülür.Sonra da kabrin üzerine toprak atılarak deve hörgücü gibi tümsek yapılır.Kimileri ölünün çok değer verdiği eşyasını (eşarp,şapka vb.)mezarının başına koyar. GELENEKLER Kız Arama : Askerliğini bitirmiş olan oğlanların anneleri tanıdıkları yoluyla kız aramaya başlar, Kız bulunduktan sonra ailesine haber gönderilir. Yavuklu Olmak : Oğlan evinden kız evine birkaç ihtiyar kadın görücülüğe gider kız beğenilirse aynı eve birkaç gün dünürcülüğe gidilir. Oğlanın annesi kız evinin pis ya da temiz olduğunu anlamak için divanın altına beyaz bir ip atar. Ağzı kokuyor mu diye kızı öperler. İyi duyuyor mu diye kısık sesle bir şey sorarlar. Kız isteme : Dünürcüler, Allah’ın Emri Peygamber’in Kavli ile kızı isterler. Kız evinden olumlu cevap alınırsa, kız evi oğlan evine yemek davetinde bulunur. böylece kız evinden söz alınmış olur. Dünürcülere kız verilmek istenmezse oğlanın kahvesine tuz atılır Ayakkabısına tuz veya su konur Küçük ve Büyük Nişan : Nişan çalgılı ya da çalgısız olarak kız evinde yapılır.oğlan evi gelin kızın büyük nişanda giyeceği ve takacağı altınları hazırlayarak, akrabalarına ve komşularına nişan davetinde bulunur. Kız evi de kendi çevresini davet eder. Nişan günü aile büyüklerinin elleri öpülerek karşılama yapılır. Ardından yenilir, içilir ve eğlenilir. İsteyen gelin kıza nişan günü hediye getirir Gelin Kız Hamamı : Oğlan evi tarafından kız evi hamama davet edilir. Evlilik hayatında mutlu olan bir kadın tarafından gelin kızın başı sabunlanır. Bütün akrabaları kızın başına su dökerek hamam havlusu ile onu kurular. Yıkanma ve kurulanma bittikten sonra türküler söylenir ve kahve içilir. Hamam sefası bittikten sonra kız evinden oğlan evine börek, pide ve dürüm gider. Kına Gecesi : Düğün hazırlıklarına başlayan taraflar akraba ve komşularını haberci aracılığıyla kına gecesi ve düğüne davet eder. Bu arada oğlan evi resmi Nikah hazırlıklarını tamamlamıştır. Kız evinde çalgılı olarak yapılan kına gecesinde Türküler söylenir. Gelin kızın ellerine ve ayaklarına kınalar yakılır. Oturtma : Kına gecesi günü oğlan evinde, damat ve arkadaşları toplanarak İçki içilir. Düğün : Düğün sabahı gelin kız hazırlanırken, oğlan evinde de geleneksel güvey giydirme içkili ve çalgılı eğlenti sırasında damadın hazırlanması yapılır. Hazırlıklar bitince fayton, at ya da arabayla gelin almaya gidilir. Gelin Alma : Düğün günü kız evinden oğlan evine türlü hediyeler götürülür. Düğün eğlencesi ailelerin durumuna göre salonda ya da avlu da yapılır. Genellikle akşama doğru son bulan düğün eğlencesinden sonra herkes yemeğe oturur. Yemekten sonra damat ve arkadaşları yatsı namazına giderler. Damat namazdan geldikten sonra yumruklanarak gelin odasına girer. Damat gelinle biraz konuşup görüştükten sonra kendilerine getirilen baklavayı yerler. Daha sonra ikişer rekat namaz kılarlar zifaf gecesinin ardından ertesi gün büyüklerin elleri öpülür.
-
HALK EDEBİYATI YEREL SÖZCÜKLER Aba : Abla Acıg : Birazcık Alaf : Ateş Angıt : Ahmak,sersem Ayan : Muhtar Ayran gevmek : Boş konuşmak Beranarı : Şöyle Böyle Boyalak : Başıboş Böcü : Böcek Cice : Abla Cıbıl : Fakir Çilte : Minder Dam : Hapishane,Ahır Deperotu : Havuç Deze : Teyze Efen : Kolay Enseli : Çivi Enteri : Gömlek Evcümek : Evine bağlı Gali : Artık Germe : Yüksek Gınık : Beleş Gıyık : Yorgan İğnesi Gön : Deri Hadendi : Tez çabuk Hangırda : Nerede Haranı : Toprak tencere Hoz : Yabancı Imızgamak : Uyuklamak Ingasdan : Yalancıktan İspirte : Kibrit Kabırcak : Tabut Kaykı : Aksi Keri : Sonra Kıtmek : Kandırmak Kırkışmak : Yarışmak Lapbada : Aniden Lom Sözlü : Lafını bilmeyen Müzmal : Perişan Nacap : Nasıl Nenecen : Boşver Oku : Davetiye Öfen : Önceki gün Össen : Herhalde Peşkir : Havlu Pontür : Pantolon Sağdıç : Arkadaş Sinlenmek : Saklanmak Sındı : Makas Şarpo : Başörtüsü Ten aşı : Bulgur Pilavı Teper Otu : Havuç Tırkaz : Kapı Kilidi Üleşmek : Paylaşmak Velesbit : Bisiklet Yağlık : Mendil Yalım : Herhalde Yen getmek : Oynatmak Yılık : Eğik,yamuk Yozuk : Haylaz Zağar : Av Köpeği Zarplı : Kuvvetli EFSANELER ALİ İLE KEZBAN EFSANESİ Bir zamanlar Uşak civarında yaşayan varlıklı bir ailenin Kezban adında bir kızı vardır.Çobanlık yapan Ali dağ eteklerinde sürü güderken bir gün Kezbanı görür.Çoban Ali ondan sonra Kezbana vurulur.Ali yıllarca sevdasını saklar durur.Artık dayanamaz hale gelir.Var git ana Kezbanı babasından iste der annesi oğlunun kıramaz varır beyin evine muradını söyler.Bey kızar oğluna söyle …….yüksek dağların başı dumanlı olur baş döndürür.Başını yükseklerde gezdireceğine dağın eteklerinde sürüsünü gütsün dengini bulsun der. Bu hal üzerine Ali’de Kezban da derinden yaralanmışlardır.Neticede kaçmaya karar verirler gece yarısı bir pınar başında buluşurlar.Bu adara beyin adamları pusu kurmuşlardır. Orada ikisinide vururlar. DİKİLİTAŞ EFSANESİ Vaktiyle Uşak İlinin Banaz İlçesi yakınındaki Ayrancı Köyünde çocuklu bir kadın yaşarmış, bu kadının evi köy dışındaki bir tarlanın ortasındaymış,tarlanın civarında tek tek evler varmış bir gün bu kadın yufka açıyormuş,tam o vakit kadının çocuğu ağlamaya başlamış bunu gören kadın çocuğuna doğru uzanarak neden ağladığına bakmış ve çoçuğun altına pislediğini görmüş yerinden kalkıp bez almayı üşendiği için çocuğunun altını açtığı yufkalardan biriyle temizlemiş.Tam bu sırada annesi de çocukta oracıkta taş oluvermişler.Şimdi bu olayın geçtiği yer Dikili taş mevkii olarak bilinmektedir. FIKRALAR ALLAHIN İŞİ BAKKALIN TAŞI Köylünün biri Uşak’a gitmiş.Burma Camiinin karşısındaki bakkaldan bir şeyler alacakmış.Bakkal köylünün aldıklarını kilo yerine teraziye taş koyup taşla tartıyormuş. Köylü sormuş : -Senin dirhemin yok mu?Neden taşla tartıyorsun.Demiş. -Sus…sus…çarpılırsın.Allahın işine cami karşısındaki bakkalın taşına karışılmaz. Demiş. DAĞIN TAŞIN KURDUN KUŞUN KIYMETİNİ BİLELİM Çok eski zamanlarda Yörük Uşak’a inmiş.indiğinde Uşak’taki lokantaların çoğu kapalıymış. Nedenini sormuş. -Ramazan geldi…..demişler Yörüğün ramazanla, kurbanla ilgisi yokmuş. Aç acına yaylasına geri dönmüş. -Amanın dostlar….yaylamızın kıymetini bilelim Uşak’a Ramazan deye biri gelmiş ortalığı kırmış geçirmiş.Açık tek bir aşçı dükkanı bulamadım.Açlıktan öldüm.Sis siz olun Ramazan gelince Uşak’a gitmeyin.Şu yaylamızdaki kurdun,kuşun,dağın,taşın kıymetini bilelim. Demiş. VALİ BEY BENDEN SONRA GELİR Vilayette çalışan memuru herkes tanır. Sürekli takılırlarmış. Memurda hergün bir fıkra uydururmuş. Günlerden bir gün -Bu vilayette Vali bey benden sonra gelir.Demeye başlamış. Bu sözü sabahları günaydın yerine kullanmaya başlamış. Söz sonunda Vali beyin kulağına gitmiş. Vali bey sormuş. -Söyle bakalım bu vilayette Validen önce kim gelir.Demiş Memur -Ben efendim diye yanıtlamış. Vali -Ne demek o. Diye sinirlenirken yanıtını da almış -Efendim siz saat onda, on otuzda teşrif buyurursunuz. Ben ise sizden önce saat dokuzda vilayete gelirim.Demiş. ATASÖZLERİ -Adam sel kadın göldür. -Akılsız kafanın taban çeken zorunu -Ak köpeğin pamuk pazarına zararı olur. -Ar yiğidi kambur eder. -Babanın akçası ananın bohçası. -Borç yiğidin kamçısıdır. -Elle gelen düğün bayram. -Gün geçer kin geçer. -Leyleğin boklusu yuvada kalır. -Ne umarsın bacından bacın ölüyor acından. -Yalamayınca doyulmaz,yıkamayınca giyilmez DEYİMLER -Adı batmak -Ağmaz yanından asılmak -Aşı dünden kaynamak -Başı kazan olmak -Ciğerini sökmek -Çökertip gidivermek -Dibine darı ekmek -Dipsiz kile boş ambar -Eli hamur karnı aç -Hortlamak -Gabak çiçeği gibi açmak -Leb demeden leblebiyi anlamak -Namerde muhtaç omluk -Saçları öne dökülmek -Sakalı değirmende ağartmak UŞAK AĞZINDAN BİLMECELER • Ak çıkının içinde sarı altın (YUMURTA) • Altı göl üstü gül (LAMBA) • Harımdan atla gaz yumurtla (KABAK) • Sarı öküz sarkık durur düşerim diye korkup durur (İĞNE) • Kat kattır katmer değil kırmızı elma değil (SOĞAN) • Et dedim met dedim git kapı arkasına yat dedim (SÜPÜRGE)
-
UŞAK YEMEKLERİ Uşak'ta çorba denince ilk akla gelen çorba, tarhanadır. Tarifi, bir çuval una ( Kalabalık hanelerde bütün kış hatta yazın da yenildiği için genelde bir çuval undan yapılır ) ,yoğurt, kıyma makinelerinde çekilen soğan, acı ve tatlı biber, nane ve maya katılarak tarhana hamuru yapılır. İki günde bir yoğrularak en az 15 gün bekletilir. Sonra hamurdan parçalar alınarak dökülür ve kırıklanır en son komşu, akrabanın toplanması ile oğulup elenir. (Dükkânlardan hazır da alınıyor artık). Henüz oğulmamış tarhana yaş halde iken tüketilmeye başlanır ve kurusuna göre çok daha lezzetlidir. Uşaklılar tarhana çorbalarının diğer yörelerde yapılanlardan çok daha güzel olduğunu iddia ederler diğer yörelerde yapılanlar ile arasında bariz bir tat farkı vardır ayrıca Uşak tarhanası oldukça acı yapılır.Servis edilirken isteğe göre içine haşlanmış fasulye,nohut hatta artan bulgur pilavı konulduğu olur ayrıca yanına közlenmiş biberde eklenir.Pişirme önerisi olarak bolyon et tabletlerini kullanmak son yıllarda tavsiye edilmektedir. Tarhanadan sonra evde yumurta, un, tuz yoğrulup tel şehriye gibi kesilen “fide” çorbası ünlüdür. Erişte kırıklarından pişirilen çorba da, şehriye diye anılır. Haşlanmış etin salçalı yağda pişirildiği “çerpleme”, ekmeğin “don yağı”da pembeleştirilip üstüne haşlanmış etin suyunun dökülüp, etinin yayıldığı “kapama”, kırda pişirilmesi gelenek olmuş “çölmek eti” de ünlü Uşak et yemekleridir. Şip böreği (ıspanaklı), gelin giden kıza tavuk ve baklavayla yolluk gönderilen tel böreği yanında katmeri (tahanlı, hahaşlı, peynirli) makbuldür. Ama peksimeti için eskiler der ki : “Bayramdan önce gül, tahanlı, haşaşlı peksimetler yapılır. Bunu fakiri, zengini yapar. Bayrama yakın Uşak çarşılarında peksimet kokusundan geçilmezdi.” “Uşaklı dedikleri alacatene yedikleri, çok hoşuma gidiyor, galan dedikleri”. Kışın turşu , soğan, yazın salatayla yenen yemeğin yapımı çok kolay. Bakın bir Uşaklı teyze nasıl anlatıyor alacateneyi: “Soğanı yağla kavur, salça su koy. Mercimeği, bulguru ayıkla içine at. Tuz da at. Kaşık vurmadan pişer. Baktın pişti mi sofraya getir. Pişince kaşığın üstünde sallanmalı, koyuca olmalı. Ani bir misafir geldi mi Uşak’ta hemen alacatene yapılır. Üzerine de bir pelvaze (cevizli nişasta peltesi) yapıverirsin. Öğlen yenir, akşam dokunur..”(Ege Bölgesi Yemekleri) Bir de derler ki, adama karısı alacatene pişirmiş, adam pek beğenip “Hanım bunda ne var” diye sormuş. “Mercimek” yanıtını alınca, “Sen bunu duvarın kaşına ek” övgüsünü fısıldamış. Kadın akşama da mı pişirmiş de yemek dokunmuş, alacatenenin ölçüsü kaçınca yine sormuş: “Bu yemekte ne var?””Mercimek””Sen bunu cehennemin dibine ek!” Tarhana Çorbası : Malzeme olarak un, yoğurt, süt, kırmızı ve yeşil biber, nane, soğan, domates ve tercihe göre haşlanmış yoğurt veya fasulye belli oranlarla hazırlanır. Bir gün öncesinden hamur için maya hazırlanır. Hazırlanan maya un ile yoğrulurken, yukarıda sayılan malzemeler de ilave edilmek suretiyle, karışım hazırlanır. Belli bir kıvama gelen karışım, geniş kap,(Toprak çömlek veya leğen) içine konulur.15-20 gün bu kapta bekletilir. Bu arada 2 günde bir, hafif ıslatılmış elle karıştırılarak mayalanması sağlanır. Çömlek Eti : Parça etlerden yapılan bir yemektir. Özel olarak yapılmış bir çömleğin içine etler iyice yıkandıktan sonra yerleştirilir. İçine iki tane domates, yeşil bir tane soğan, acı tatlı karışık istenildiği kadar biber konur. Biraz salça, bir bardak su ilave edilir. Yeteri kadar tuz konup, çömleğin ağzı kalın bir kağıtla bağlanır. Üstüne bir kapak kapatılır. Mangala ateş yakılır, ateşin ortasına çömlek gömülür dibini tutmaması için arada bir sallayarak pişirilir. Keşkek : Dövülmüş buğdaydan yapılan bir yemektir. Yıkanıp ayıklandıktan sonra ağır bir ateşte pişirilir. Pişmiş buğdaylar kabın içinde kepçeyle ezilir, kızartılmış tereyağı ilave edilir. Kıvamına gelince et suyu dökülerek servis yapılır. Cendere Tatlısı : Baklavalık undan yapılır, içine bir yumurta, biraz tuz, aldığı kadar su ile hamur yoğrulur. Nişasta ile un karıştırılır. Beze açılır. Küçük küçük açmak gereklidir. Üç dört beze bir araya getirilerek arasına ceviz dökülür, rulo yapılır. Kıvırcık olması için iki taraftan büzülür ve istenildiği ölçüde kesilir. Fırında kızartılarak üzerine ılık şerbet dökülür. Ayrıca, ilimizde yukarıda saydığımız yemeklerden başka, alacatene, çingene böreği, bamya, arapaşı, cepleme, şehriye, makarna, tirit, katmer, bükme,peksimet, gibi yemekler belli başlı yemeklerimizdendir. Tatlı olarak cendere tatlısı, baklava,çekme helva, güllaç, sütlaç, köpük helva, kozlu helva, kırmızı helva, haşhaş sürtmesi, susam sürtmesi ve höşmerim yapılır. Tahin Helva : Günümüzde fabrikalaştırılmıştır. Küçük imalathanelerde yapılanları günlük yapım olduğundan tazelikten öte sıcak sıcak yenmesidir. Her kentte bulunandan farkı, çok tazeliği ve özel yapılanında glikoz bulunmasıdır. Höşmerim : Peynir tatlısıdır. Taze keçi peynirinden yapılır. İçerisine irmik katılmaz. Uşak’ın höşmerimine kaşığı dokundurunca höşmerim sakız gibi uzar. Katmer : Saç üzerinde tahinli ve haşhaşlı olmak üzere iki çeşit yapılır.Hamurun içerisine sonradan konan tahin hamuru tel tel yapar. Bugün için pastanelerde yapılan katmere hiç benzemez. Çünkü Uşak’lı katmeri en az 400-500 gr. hamurdan yapar. 20x20 cm.lik bir kare şekline getirerek saç üzerinde pişirir
-
COĞRAFİ YAPI Uşak ili, Ege Bölgesinin İçbatı Anadolu bölümünde, Ege Bölgesi ile İç Anadolu bölgesinin birbirlerinden ayrıldığı İçbatı Anadolu eşiğinin bat kenarında, 38 derece 13 dakika ve 38 derece 56 dakika enlemleri ile 28 derece 48 dakika ve 29 derece 57 dakika boylamları arasında yer alır. Kuzeyde Kütahya, doğuda Afyon, güneyde Denizli ve batıda Manisa illeri bulunmaktadır. 5 341 km 2 alana sahip olan Uşak yüzölçümü itibariyle iller sıralamasında plaka numarası gibi 64. sıradadır. Ülke yüzölçümünün % 0.7 lik kısmını oluşturmaktadır. Murat Dağı, Bulkaz Dağı ve Ahır Dağı ilin kuzey, kuzeydoğu ve doğudaki doğal sınırlarını oluştururlar. İl topraklarının batısı, Gediz vadisi ile Ege Bölgesine açılır. İl toprakları bir çok vadiyle yarılmış dalgalı yaylalar görünümündedir. Bu yaylalar kuzeydoğudan güneybatıya doğru alçalarak bazı kesimlerde hafif dalgalı bir görünüş alırlar. İl arazisi genel olarak dalgalı plato görünümündedir. Kuzey ve doğu kesimleri dağlık, güney ve batı kesimleri ise ovalar ve dalgalı arazilerden oluşmaktadır. İl topraklarının % 57,5i platolardan, % 37 si dağlardan ve % 5.5 i de ovalardan meydana gelmektedir. Zengin bir bitki örtüsü, sıcak-soğuk su kaynakları ve doğal güzelliğe sahip olan Murat Dağının zirvesini 2309 metre yükseklikte bulunan Kartaltepe oluşturmaktadır. Zirve noktası Kütahya ili sınırları içinde bulunan Murat dağı’nın Uşak sınırları içersinde kalan tepelik alanlarının ortalama yükseltisi 1500 m. civarındadır. Bulkaz Dağı, Sivaslı ilçesinin doğu ve güneydoğusunda bulunmaktadır. Zirve noktası 1930 m. de bulunan dağın yapısında kireçtaşları hakim durumdadır. Kabaca kuzey-güney istikametinde uzanan Bulkaz Dağı, aynı zamanda Uşak-Afyon illerinin doğal sınırını oluşturmaktadır. Zengin su kaynaklarına sahip olan dağ, bitki örtüsü bakımından fazla zengin değildir. a) DAĞLAR Dağlar il alanının kuzey-kuzey-doğu ve iç kesimlerinde kümelenmiştir. İlin % 37’sini kaplayan dağlık alanlar kapladığı alan itibariyle platolardan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Muratdağı : Uşak ile Kütaha sınırı boyunca uzanan dağ’ın bir kısmı il sınırları içerisinde kalmaktadır. Yüksekliği 2309 metreyi bulan Muratdağı zengin bir orman örtüsü ile kaplıdır. Doğusunda 1644 metre yükseklikte olan Tahtalı Tepe bulunmaktadır.Murat dağı’ının Kütahya sınırları içinde kalan kesiminde kaplıcalar, yaylalar ve zengin su kaynakları bulunmaktadır. Engin bir floraya sahiptir. Kayak merkezi olabilir. Bulkaz Dağı : Sivaslı İlçesi’nin doğusunda bulunan bu dağın yüksekliği 1990 metreyi bulmaktadır. Dağda zengin su kaynakları bulunmaktadır. Av turizmi için ideal bir yapısı vardır. Çevre Orman İl Müdürlüğünün bir projesi mevcuttur. Ahır Dağı : Afyon-Kütahya sınırını oluşturan bu dağın bir kısmı ilimiz sınırları içerisinde kalmaktadır. Yüksekliği 1915 metreyi bulan bu dağda Kartal ve Sümbüllü tepelerinde zengin ormanlar yer almaktadır. Elma Dağı : Yüksekliği 1805 metreyi bulan Elma dağı merkezin kuzeyinde yer almaktadır. Geniş otlak ve yaylalarla kaplıdır. b ) YAYLALAR VE OVALAR Uşak ilinin en önemli ovaları Büyük Menderes’in kollarından olan Banaz Çayı etrafında gelişen Banaz Ovası’yla, bunun batısındaki Uşak ovasıdır. Uşak Ovası : Adını kenarında kurulu bulunan Uşak şehrinden alan bu ova doğu ve batı istikametine uzanmaktadır. Bu ovanın tabanı kalın bir alüvyon tabakasıyla örtülüdür. Kuzey ve doğu kenarı aniden yükselir. Güney yükseltisi 100 m.yi bulan taraça halindeki bir tepeyle çevrilmiştir. Uzunluğu 12.km.olan bu ovanın alanı 55.000 dekar kadardır. Bu ovanın uşak ekonomisindeki önemi büyüktür. Banaz Ovası : Adını üzerinde kurulduğu Banaz ilçesinden alan bu ova kuzeydoğudan güneybatıya doğru uzanır. Alanı 65.000 dekardır. Düz bir ova olup ortasından Banaz çayı geçmekte ve araziyi verimli bir hale getirmektedir. Yaylalar : Uşak merkez ve Banaz ilçelerinin kuzey hudutları içinde kalan 1200-1800 metre yüksekliğindeki murat dağı eteklerinde, batıda ise, 1050-1150 metre yüksekliğindeki itecik dağı eteklerinde iyi otlak karakterinde yüksek yaylalar bulunmaktadır. Banaz ilçesinin doğusunda bulunan Ahır dağı uzantılarında da yüksek kaliteli otlaklar mevcuttur. c) AKARSULAR VE GÖLLER Akarsular: İlimizde iki önemli akarsu bulunmaktadır. Bunlar, Büyük Menderes’in kolu olan Banaz çayı ile Gediz Irmağıdır. Bu akarsular ilin kuzeyindeki dağlık kesimden doğmaktadır. Banaz Çayı : Büyük menderes’in yukarı havzasından doğan bu çay, ilin en önemli akarsuyudur. Bu su, Murat dağından doğar. Genel olarak kuzey-güney doğrultusunda akarak denizli ilinde Büyük menderes’e karışır. Banaz çayı’nın Murat dağı’ndaki kaynağından büyük Menderes’e ulaştığı noktaya dek uzunluğu 165 km.dir. Kuzeydoğu güneybatı doğrultulu Kasura deresi ile kuzey-güney doğrultulu Kocadere’nin birleşmesi ile oluşan Demirciler Deresi, Banaz çayı’nın en önemli koludur. Gediz Irmağı : Murat ve eğriöz dağlarından doğan Gediz Irmağı, Uşak’ın bir başka önemli akarsuyudur. Akarsuyun kimi küçük kaynakları il merkezindedir. Irmağın, kaynağını aldığı Muratdağı’ndan denize döküldüğü noktaya dek toplam uzunluğu 401 km.dir. Uşakta’ki en önemli kolu Karabol deresidir. Doğal Ve Yapay Göller Uşak il merkezinde büyük barajlar bulunmamakla beraber, daha çok sulama amaçlı göletler vardır. Göğem Göleti : Uşak-Ankara yolu üzerindeki, göğem yol ayrımından 7 km. içeride bulunan bu gölete asfalt bir yolla ulaşılmaktadır. Göletin çevresi ormanlıktır. Gölet çevresinde bulunan özel mülkiyetteki arazilerde ikinci konut gelişmesi gözlemlenmektedir. Eşme-Takmak Göleti ve Sulaması : Eşme ilçesi takmak köyünde bulunan bu gölet 280 ha. Arazinin sulanması amacıyla 21 m. Yüksekliğinde 3 hm3. depolama hacmindeki Takmak Göleti inşa edilmiştir. Takmak ve çevre köylerin içme suyu ihtiyacı dipsavak çıkışından su tahsisi de yapılmaktadır. Eşme Üçpınar Göleti ve Sulaması : Üçpınar göleti Eşme ilçesinin kuzeyinde caberdamı mevkiinde çiftlik deresi üzerinde yer almaktadır. Yüksekliği 27 m. Ve 5,3 hm3. depolama hacminde olan bu gölet 242 ha. alan sulamaktadır. Merkez Karaağaç Göleti ve Sulaması : Merkez ilçe karaağaç köyünde 20 m.yüksekliğinde, 1,4 hm3. depolama hacminde 164 ha.alanı sulayacak olan göletin inşaatına 1993 yılında başlanmıştır. Eşme Karaahmetli Göleti ve Sulaması : Eşme ilçesi karaahmetli köyünde 15 m.yüksekliğinde 0,16 hm3. depolama hacminde 18 ha.alanı sulayacak gölet inşaatı 1993 yılında tamamlanmıştır. Merkez-Mesudiye- Altıntaş Göleti ve Sulaması : Merkez Altıntaş köyünde 39 metre yüksekliğinde, 2,8 hm3. depolama hacmindeki gölet inşaatı 1997 yılında tamamlanarak 350 ha.alan sulamaya açılmıştır. Eşme-Güneyköy Göleti ve Sulaması : Eşme ilçesi Güneyköy’de talvegten 17,6 m.yüksekliğinde, 0.364 hm3. depolama hacmindeki gölet inşaatı 1997 yılında tamamlanarak 45 ha. arazi sulamaya açılmıştır. Eşme Ahmetler Göleti ve Sulaması : Eşme ilçesi Ahmetler köyünde talvegten yüksekliği 16.5 ve 0,45 hm3. depolama hacmine sahip gölet 1999 yılında tamamlanarak 67 ha. arazi sulamaya açılmıştır. Banaz Yazıtepe Yer altı Suyu Sulaması : Banaz ilçesi yazıtepe köyünde 80 ha. arazinin sulanması amacıyla 3 adet yer altı kuyusu açılarak 2000 yılında hizmete girmiştir.Bütün bu göletlerden başka Merkez Sorkun Göleti, içme ve kullanma suyu amacıyla yapılmıştır. Ayrıca, bu göletlerden başka uygulama programında olan DSİ tesisleri bulunmaktadır. Küçükler Barajı ve Sulaması : Banaz ilçesindeki murat dağı eteklerinde ve Gediz Nehri havzası sınırları içinde kalan bu baraj uşak ilinde depolama ve sulama alanı açısından en büyük tesistir. Küçükler Barajı hem içme hem de sulama suyu sağlanması amacında sahiptir. Baraj ile Uşak il merkezine yılda ortalama 6,4 hm3.içme suyu sağlanacak ve Ayrancı ovasında 1604 ha.arazi sulamaya açılacaktır.Yüksekliği 35,3 m. Yükseklikte olan Küçükler barajı zonlu dolgu tipinde bir barajdır. Baraj inşaatına 1995 yılında başlanmış olup, derivasyon kondüvisi ve baraj gövdesi tamamlanmıştır. Banaz Kozviran Göleti ve Sulaması: Banaz ilçesinde Banaz çayının kolu üzerinde bulunan bu gölet 38.m.yüksekliktedir. Kozviran göleti ile 2,25 hm3. su depolanacaktır. Bu gölet 2000 yılında tamamlanmış ve su tutulmuştur.Halen yüksek basınçlı borulu tipi olan sulama şebekesi inşaatına devam edilmektedir. Eşme İsalar Göleti ve Sulaması : Eşme ilçesinde Gediz havzası sınırları içersinde bulunan İsalar göleti ile 88 ha. arazinin sulanması amaçlanmıştır.Zonlu toprak tipindeki gölet 27,5 m.yüksekliktedir. Bu gölet ile 0,67 hm3. su depolanacaktır. Banaz Ahat Göleti ve Sulaması : Banaz ilçesinde banaz çayı kolu üzerinde bulunan bu gölet ile 88 ha. arazinin sulanması amaçlanmıştır.Zonlu toprak tipindeki gölet 35 m. yüksekliktedir. Ahat göleti ile 3.05 hm3. su depolanacaktır.
-
UŞAK Dünyanın en büyük 7. anıtı Uşak iline yapıldı. Bilinen ilk büyük yangın felaketinin 1897 de yaşandığım; nakledilen bir bilgiye göre Bu yangının bütün şehri kül ettiğini ve Devletin Karakıran’daki çamlıktan çam kesimine ruhsat vererek yeniden evler yapılmasına kolaylık sağlandığını, Uşak'ta ilk şube açan bankanın 1891 yılında Osmanlı Bankası olduğunu, Yabancı bir yazara göre 1894 te Uşak nüfusunun 11 000'i Müslüman, 1484'u Ortodoks ve 600'u ermeni olmak üzere 13084 kişi olduğunu, Uşak ilinin Osmanlı döneminde ticaret ve sanayide büyük bir yer tuttuğunu, Balkan harbinde ordunun şayak kumaş ye battaniye ihtiyacının Uşak'ta bulunan dört büyük şayak fabrikasından temin edildiğini, Dokuz mekikli Alman Jagar tezgahları ile Uşakla dokunan elbiselik kumaşların İstanbul'da Rum tüccar tarafından 'london' damgası vurularak Avrupa'ya gönderildiğini, Şam'da Camii Ümmi'de 800 yıllık Konya Mevlana Camisinde 700 yıllık Uşak Halısı olduğunu, Sultan Abdülhamit'in meclisi kapatmasına karsı ilk tepkinin Uşak tan geldiğini ve su telgrafın çekildiğini, 'Zatı şahaneleri yıldız ISTANBUL. Mebuslarımızı dağıttığınızdan metbuuluk hakkımızı nezlediyoruz. Uşak halkı adına Kaymakam ibrahim Tahta kılıç ve on arkadaşı' Uşaktan gecen Alaşehir-Afyon demiryolu hattının 1897de isletmeye açıldığını 1910'da Uşak nüfusunun 15000 Müslüman, 2400 Rum, 1000 ermeni olmak üzere 18400 kişi olduğunu, 1910'da Uşak'ta iki ay devı kar yağdığını trenin 25 gün islemediğini, her şeyin pahalandığını. 1915'de Uşak'ta Balkanlardan gelen Türk göçmen sayısının 1337 kişi olduğunu, 1922'de sayıları 3920 olan azınlığın Uşak’ın yunan işgalinden kurtuluşu ile şehri terk ediklerini, Uşak Semalarında ilk uçak sesinin (düşman) 13 Ağustos 1920 tarihinde duyulduğunu, Uşak Seker Fabrikasının 17 Aralık 1926 yılında islemeye açıldığını, 1935 sayımında Uşak nüfusunun 9176'sı kadın, 3391'i erkek olmak üzere 17567 kişi olduğunu. Uşakta Aksam Kız Sanat okulunun 1940 yılında öğretime başladığını, 1950 sayımında Uşak şehir nüfusunun 9618 l kadın 10018'i erkek olmak üzere 19636 kişi olduğunu, 2004 yılına Uşak Üniversitesinin 777 öğrenci kontenjanı 31 öğretim üyesi ve birikimli toplam 271 milyar 953 milyon TL’lik yatırımla öğretime başlayacağını; bu bilgilerin 'YÜKSEK ÖĞRETİM GELİŞME PLANI 1992-2012” isimli dokümanda yer aldığını biliyor muydunuz. Uşak Belediyesinin 1767 yılına kurulup İstanbul sokaklarında ve Türkiye’nin bütün yörelerinde; petrol ürünleri ve hava gazı vs. maddelerle aydınlatılırken Uşak’ta ilk elektrik santralinin kurularak, Uşak sokaklarının elektrikle aydınlandığını, Türkiye de özel girişimciliğinin sembolü olan ve ilk Şeker Fabrikasını kurmayı başaran Mollaomaroğlu Nuri Şeker’in köy, kasaba ve şehirden yumurta vs. toplayarak bu fabrikayı kurduğunu, Dünyada ilk para basan uygarlığın Sart krallığı ve dünyanın gelmiş geçmiş en büyük hazinelerine sahip olan Karun Hazinelerinin Uşak bölgesinde bulunduğu 1965 yılarında yurt dışına kaçırılan bu hazinelerin 28 yıl aradan sonra 14 şubat 1993 Sevgililer gününde kaçırıldığı topraklara geri döndüğünü , şimdi Uşak Müzesinde sergilendiğini, Avrupanın 13000 firmasının oluşturduğu Avrupa Ticari Liderler Kulübü tarafından Fransa’ya çağrılan Sesli Tekstil Firmamıza Avrupa Kalite ödülü verildiğini, Tanrıların tanrısı, Tanrıçaların ana tanrısı Kybele’nin asıl tapıldığı yerin Dindimos (Murat Dağı) olduğunu, Osmanlı Döneminde ilk yazılı toplu sözleşmenin Uşak deri işçileri ile işverenleri arasında yapıldığını, Tanrı Kybele döneminde dünyada ilk sünnet törenlerinin Murat Dağında yapıldığını, 1970 öncesi Büyük Çokkozlardan, Küçük Çokkozlara kadar uzanan bağların içersindeki cevizlerin Uşaklıların gereksinimlerini karşıladığı gibi, arttığını ve Uşak dışına satıldığını 1970 öncesi en güzel üzümlerin Dikilitaş’taki bağlarda, en güzel domateslerin istasyon ardındaki sebze bahçelerinde yetiştiğini Halı diyarı Uşak’ta kök boyaların çoğunun Çokkozlardaki ceviz ağaçlarının meyve kabuklarından ve çeyiz yapraklarından elde edildiğini, 1976 yılında Uşak halkevi şubesinin çıkardığı Yarın isimli derginin yurt içinde ve yurt dışında 1000 abonesi olduğunu biliyor muydunuz. Konya Mevlana Müzesindeki XII. Yüzyıl yapımı Uşak halısının cm2 sinde 144 ilmik bulunduğunu Türkiye’mizin Pamuklu gaz hidrofil bezinin tamamına yakını Uşak'ta bulunan 16.000 pamuklu dokuma tezgahlarında dokunduğunu 1976 sonrası ABD etkisiyle Türkiye'de haşhaş ekiminin yasaklandığını Uşak'lı köylülerimiz ve Aydınlarımız "Şarap Üretildiği için uzum bağları sökülmez" diyerek Hür-Emek isimli bin ortaklı bir kooperatif kurduklarını. Alkolid fabrikası kurmak üzere Hükümete müracaat ettiklerini, o günkü Hükümetten Alkolid Fabrikası kurma izni alamayınca. Kooperatif Ortakları aralarına fırın işçilerini de olarak günde on bin ekmek üretebilecek bir Hür-Emek ekmek fabrikaları kurup üretime geçtiklerini Cumhuriyet öncesinde Uşak'ta bulunan çeşitli öğretim kurumlarının yanında Anaokullarının da bulunduğunu Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın görev süresinin tek bir "red oyuyla" karşı çıkıp uzatılmasını engelleyenin Uşak Milletvekili Adil Turan olduğunu Daha hormon bilinmezken Uşak bahçıvanlarının yetiştirdiği domateslerin bir kg’a yakın geldiğini. Ulubey Derelerinde yetişen nar ve ayvaların ününü bilhassa Ulubey ekmek ayvasının ekmekle yenen bir katık olduğunu şimdi ise Yavu Çayının kurumasıyla o dilberim bağ ve bahçelerin nar ayva ağaçlarının yerinde yeller estiğini 1-13Ağustos 1920 tarihinde Uşak semalarında görülen ilk Yunan uçağından sonra, direniş hareketlerinin her gün katlanarak arttığını Uşak'ın Kurtuluşundan sonra yerli azınlıkların tümünün Uşak'tan ayrılmak zorunda kaldıklarını Uşak'a 1915 ve 1955 lerde Balkanlardan kitlesel göçlerin geldiğini 1915 gelen göçmen sayısının 1327 olduğunu Orgeneral Fevzi Paşa'nın Dumlupınar zaferi üzerine Müşürliğe (Mareşalliğe) 31 Ağustos 1922'de yükseltilip 1 Eylül 1922'de tebliğ edildiğini Mareşal Fevzi Çakmak’ın mareşallik rütbesini ilk defa Uşak'ta taktığını Mareşal Fevzi Çakmağın Apoletini Kaftancıların gelini Pakize Hanım'ın işlediğini. Kemal Paşa'nın ceketindeki apoleti numune olarak kullandığını. Her iki ceketi de ütüleyip gönderdiğinde paşaların pek memnun kaldıklarını ve teşekkür ettiklerini “Bir özencim ve üzüntüm vardır Evimizi şereflendiren paşalarımıza o zaman (bir hoş geldiniz) diyemedim, ellerini öpemedim. O günlerin görenekleri buna mani idi. Bu medeni davranışı yapamadım diye aklımaa geldikçe üzülürüm hala” diyen Uşak'lı Hemşiremizin Kaftancıların Pakize hanım olduğunu, biliyormuydunuz?. II.Abdülhamit’in devri saltanatım zamanında meclisi kapatmasına tepki olarak işini aşını güzele ve demokrasiye aşık beldenin insanları tarafından bugünkü bedestenin arkasındaki üst katta bulunan p.t.t. Dairesinden serbest Fırka Başkanı İbrahim Tahtakılıç, Muhuttin Atalay ve o günün kaymakçımı ve maiyeti şu telgrafı çektiğini Zat-f Şahaneleri Yıldız İstanbul Mebuslarımızı dağıtıp meclisi kapattığınızdan metbuulup hakkımızı nez ediyoruz.Uşak Serbest Fırka 12 Azası (Derleyen Mustafa Tiritoğlu) .Bugünkü diliyle anlam: Milleti vekillerimizi dağıtıp, meclisi kapaklığınızdan, size olan uyrukluk bağımızı koparıyoruz, ayrılıyoruz, diyerek telgraf çektiklerini biliyor muydunuz. 1980 Öncesi Uşak Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından İstanbul Fındıkzade de 99 öğrenciye hizmet verecek olan bir yurt binası yapılmaya başlanmış bu inşaat bitmeden 12 Eylül Harekatı olmuş, daha sonra bu yurt binası Uşak Valiliğince (Vali Nurettin Turan ) inşası tamamlanıp Otel olarak çalıştırılmak ve 1995 yılında terk etmek üzere Çanakkaleli bir işadamına cüzi bir fiyatla kiralandığını daha kıra sözleşmesi bitmeden Uşak İl Genel Meclisince Öğrenci Yurdunun satılmasına karar verildiğini. Buna karşın Uşak halkı buna büyük tepki gösterip kısa bir sürede 15 bin imza toplayarak satışı önlediklerini biliyor muydunuz? 1993-1994 Öğretim yılında Uşak'ta Afyon Kocatepe Üniversitesine bağlı Tekstil Mühendislik Fakültesi ile Eğilim Fakültesinin açıldığını, bunun yanında Tekstil ve Dericilik Yüksek okulunun Öğretimine başladığını Banaz'da Seramik Yüksek Okulu Eşme'de Muhasebe Yüksek Okulu Karahallıda Tekstil Meslek Yüksekokullarını Öğretime açıldığını biliyor muydunuz. Uşak ve Karahallı Köyleri içinde, ilk Latin Harfi öğreten Okullardan birinin Kır yaren Köyünde açıldığını Muallim Lakabıyla Seril Ağaoğlunun Uşak'ta ,Konya'da kurslar alarak Öğretmenlik Mazbatasını aldığını bu sebepten Kırkyaren Köyü Halkının yüzde yüz okur yazar olduğunu biliyor muydunuz.
-
TARİHÇE Uşak ve çevresinin MÖ 4000 yılından itibaren yerleşime açıldığı anlaşılmaktadır. Özellikle bronz çağında yerleşimin daha yaygınlaştığı görülmektedir. MÖ.2000 de Anadolu’da ilk siyasi birliği kuran Hititlerin 1000 de ise Frizlerin batı sınırını oluşturan Uşak ve çevresi bu kültürlerden ziyade İon Kültürünün etkisi altında kalmıştır. MÖ. 7. Yüzyılda Kral Gyges’in Lidya İmparatorluğunu ele geçirmesi ile topraklarının büyük kısmı Lidya’da kalan Uşak. MÖ. 620’de tamamen Lidya’nın egemenliğine girmiştir. Dünyada ilk kez parayı basan ve kullanan, döneminin en zengin krallığı olan Lidya’nın hâkimiyeti MÖ. 546 yılına kadar devam etmektedir. Bu süre içerisinde Efes’ten başlayan kral yolu yapılmıŞ ve yol Gediz (Hermos) nehrini takip ederek Uşak ili sınırları içerisinde Güre köyü, UŞak-Keromon-Agora kentlerine uğrayarak devam etmiŞtir. MÖ. 546’da Lidya’nın son kralı Kroisos ile Pers Kralı Kyros arasındaki savaşta Lidya’nın tarihten silinmesi sonucu bölge İran’dan gelen Perslerin hakimiyetine girmiştir. Pers egemenliği MÖ. 334 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihte Makedonya’ lı Büyük İskender’ in Anadolu seferi sonucu bölge tüm Anadolu gibi Büyük İskender’ in hakimiyetine girmiş, İskender’ in ölümünden sonra ise bölge, Büyük İskender’ in generallerinden Antigon’ un payına verilmiştir. Daha sonra bir süre Bergama krallığına bağlanan Uşak ve çevresi MÖ. 189 yılında Roma Konsülü Montius’ un himayesine, başka bir ifadeyle Roma hakimiyetine geçmiş, Kavimler Göçünden sonra Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılması neticesinde Doğu Roma sınırları içinde kalan Uşak, MS. 12, Yüzyıla kadar Bizans hakimiyetinde kalmıştır. 1071’den sonra yöre, zaman zaman Selçuklular ile Bizanslılar arasında el değiştirmiş, 1176 yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru Manüel Komnenos arasında yapılan Miryakefalon (Kumdanlı) Savaşı sonucunda Selçuklulara geçmiştir. Sultan II.Kılıçarslan yeni bir fetih hareketine girişerek 1182’de Uluborlu, daha sonra Kütahya civarını fethetti. Uşak yöresinin de bu sefer sırasında Selçuklu hakimiyetine geçtiği muhakkaktır. Çünkü; Selçuklu sınırları Denizli’ye kadar yaklaşmıştı. Bu arada Sultan ll. Kılıçarslan 1185 tarihinde ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırdı. Bu taksimat sonunda Kütahya-Usak-Uluborlu bölgesi Gıyaseddin Keyhüsrev’ e verildi. Bu taksimattan sonra kardeşler arasında hakimiyet mücadelesi haşladı. l. Gıyaseddin Keyhüsrev 1192 tarihinde devletin başına geçmeyi başardıysa da diğer kardeşlerini bertaraf edemedi ve 1196 da II. Süleyman Şah tarafından sürgüne gönderildi. Kardeşler arasındaki bu taht mücadelesinden yararlanan Bizans Kütahya-Uşak civarını geri aldı. Bizans Hakimiyeti 1233 tarihine kadar sürdü. B u tarihten itibaren Uşak civarı artık tamamen Türk hakimiyetine geçti. Uşak, Anadolu Selçukluları döneminde bu devletin bir anlamda sınır şehri olmuştu. Sultan Alaaddin Kevkubad zamanında, Kütahya ve Uşak civarının kesin olarak Türk hâkimiyetine girmesini takip eden yıllarda, bölgeye kesif bir Türkmen yerleşmesi olmuştur. Bundan sonra Uşak ve çevresini Germiyanoğulları Beyliği’ nin hakimiyetinde görüyoruz, XIII. Yüzyılın ilk yarısında Anadolu Selçuklu Devleti’nin hizmetinde olarak Malatya taraflarında meskun bulunan Germiyan Asireti’nin, muhtemelen 1241’de Baba İshak isyanının bastırılmasından sonra II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında veya bir müddet sonra Kütahya-Uşak bölgesine yerleştirildikleri anlaşılmaktadır. Çünkü Cimri (Alaaddin Siyavuş) hadisesinde Germiyanlıların faal bir rol oynamaları bu aşiretin Cimri hâdisesinin ortaya çıkısından (1277) önce Kütahya- Uşak yöresine yerleştiklerini göstermektedir. Bu hâdise sırasında Sahip Ata Oğulları emrinde görülen Germiyanlılar, bundan sonra artık Batı Anadolu’da en kuvvetli beylik haline gelmiştir. Beylikler döneminde Germiyanoğulları’ na tabi olan Uşak ve çevresi, 1391 de Yıldırım Bayezid’ in Germiyanoğulları hakimiyetine son vermesi ile Osmanlılara dahil olmuş, Fetret Devrinde beylikler tekrar canlanmış, 1429 yılında Germiyanoğulları’ nın son hükümdarı II. Yakup Bey’ in vasiyeti ile Osmanlı Devletine kalmıştır. Uşak, Osmanlı hakimiyetine girdikten bir süre sonra yapılan idari taksimata göre Anadolu Eyaletine bağlı Kütahya Sancağının bir kazasıdır. Her ne kadar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivindeki 16.yüzyıla ait 48 numaralı Kütahya Sancağı Tapu Tahrir Defterinde Uşak nahiye olarak geçmekte ise de Mustafa Çetin Varlık’ın "16.Yüzyılda Kütahya Sancağı" (1980) isimli kitabında, 1513 tarihinde Uşak Kütahya Sancağının kazaları arasında gösterilmektedir. Uşak bu statüsünü 1530 tarihinde de muhafaza etmektedir. 16.yüzyılda detaylı şekilde bilgi bulabildiğimiz Uşak kazası hakkında daha sonraki yıllarda belgelere dayalı fazla bir bilgiye rastlanmamaktadır. 17.yüzyıla ait bilgiler çoğunlukla seyahatnamelerde mevcuttur. Bu yüzyılda yaşayan Katip Çelebi’nin (1605-1658) "Cıhannüma" adlı eserinde ; "Uşak, Kütahya’dan doğuya bir merhale Murat Dağı yakınında, bir dere içinde kaleli bir kasaba, 150 adet köyü bulunan mamur bir kazadır. Kasabası geniş bir ovanın doğusuna düşüp köyleri o ovada bulunmaktadır. Seccade ve halısı meşhurdur." diye bahsedilmektedir. Uşak hakkında aynı yüzyılda yazılmış bir diğer kaynak da Evliya Çelebi’nin "Seyahatname" adlı eseridir. Bu eser Katip Çelebi’nin Cihannüma’sından daha sonraki yıllarda yazılmıştır. Verilen bilgiler kesin olmamakla birlikle Katip Çelebi’nin anlattıklarını teyit eder niteliktedir. Seyahatname’ye göre Uşak; Kütahya Sancağı dahilinde bulunan bir kaza olup, Gevher Sultan ‘Has’sıdır. Şehir, doğuda Banaz, kıble tarafında Honaz, güneyde Komar, batıda Kule, kuzeyde Gediz olmak üzere beş kapısı olan bir kale ile çevrilidir. Eserde kalenin özellikleri ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Buna göre; kalenin müstahkem olmadığı, beş arşın yükseklikte , şeklinin kare olduğu, Buğday Pazarı kapısında hendek bulunduğu ve 1598 tarihinde Uşak halkının Celali İsyanlarından dolayı bu kaleyi tuğla ve taşlarla tamir ettikleri anlatılmakladır. Uşak. Osmanlı yönetimi altında l7 ve 18. yüzyıllarda münferit olaylar hariç uzun süre barış içinde yaşamıştır. 19. yüzyılda siyasa! açıdan sakin bir dönem geçiren Uşak canlı bir ticaret şehri haline gelmiştir. Özellikle halı ve kilimleri İzmir yoluyla İngiltere ve Fransa’ya kadar ulaşmıştır. Alaşehir-Afyon Demiryolunun 1869 yılında tamamlanmasıyla İzmir Metropolü ile Uşak arasında ulaşım kolaylaşmış ve ticari hayat daha da canlanmıştır. 19.yüzyılın ikinci yarısındaki Uşak hakkında "La Turquie d’Asie" adlı eserinde bilgi veren Vital Cuinet, evlerin büyük çoğunluğunun pişmemiş tuğladan yapıldığını, 1890 da ise hem daha sağlam hem de daha zarif olan ahşap evlerin tercih edildiğini belirtmekledir. İzmir’in işgalinden sonra Batı Anadolu’da Gediz ve Menderes vadilerinde ilerlemeyi planlayan Yunan kuvvetleri; 25 Mayısta Manisa’yı, 29 Mayısta ise Turgutlu’yu işgal etti. Bu işgaller karşısında Alaşehir’de Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu. Akabinde Uşak’ta da kıpırdanmalar başladı. İzmir’in işgali sırasında 17. Kolordudan ayrılarak Uşak’a gelen Selanikli Kaymakam Fuat Bey, Yüzbaşı Hakkı Bey, ve Sökeli Hilmi Bey burada gizli bir cemiyet kurdular. Ödemiş’in 1 Haziranda istilaya uğraması üzerine Uşak’a gelen Alaşehir Mevkii Kumandanı Süleyman Sururi Bey’in Teşkilatı Mahsusa ile bir irtibatı vardı. Sururi Bey’in etkisiyle bu cemiyetin adı "Müdafaa-i Hukuk Heyeti Milliyesi" şeklinde değiştirilerek Karakol Cemiyeti ile bağlantısı sağlandı. Kuvayı Milliyeye karşı olan kaymakam ve belediye reisinin bütün baskılarına rağmen Uşak’ta milli hareket sindirilemedi. Gizli cemiyetin çalışmaları neticesinde Salihli Cephesinden ayrılan bir bölük Eşme’den takviye alarak 17 Temmuz 1919 günü Uşak’a girdi ve şehre hakim oldu. Ardından Gediz ve Simav’da Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu.Kuvayı Milliyecilerin Uşak’ta hakimiyeti ele geçirmesi, İstanbul ve İşgal kuvvetlerine "Kuvayı Milliyeciler hrıstiyan nüfusa saldırdı" şeklinde aksetti. Düşman kuvvetleri İstanbul Hükümetine baskı yaparak Uşak’ta asayişin sağlanmasını istedi. Hükümet, Afyonda bulunan l 500 kişilik 23. Fırkayı Uşak’a göndermek istedi. General Milne. fırkanın Kuvayı Mılliye’ye katılabileceğin i düşünerek bunu kabul etmedi. Eski bir ittihatçı olan İbrahim Tahlakılıc (Dalkılıç) gizli bir cemiyet olan "Müdafaa-ı Hukuk Heyet-î Mılliyesi" cemiyetinin içinde yer almadı. Hatta bu cemiyetin zarar vermesinden endişe duyarak 30 Temmuz 1919 da "Redd-i İlhak" cemiyetini kurdu. İbrahim Bey’in başkanı olduğu bu cemiyet milli kuvvetlerin halka zarar vermelerini önlediği gibi Uşak’ta Kuvayı Milliye hareketini yaygınlaştırdı. İzmir’in işgalinin ardından Uşak’ta bu gelişmeler yaşanırken, bütün Batı Anadolu’yu kapsayacak bir üst kongre niteliğinde "Alaşehir Kongresi" 15-16 Ağustos tarihinde toplandı. Kongreye; Balıkesir, Manisa-Alaşehir, Sındırgı, Buldan, Gördes, Uşak, Ödemiş, Bozdağ, İnegöl, Denizli-Nazilli, Akhisar ve Ayvalık’tan temsilciler katıldı. Kongrede Hacım Muhittin Çarıklı başkan, Uşak temsilcisi İbrahim Bey ise Başkan yardımcısı seçildiler. II. ve III. Balıkesir kongrelerinin ardından Ekim Ayı içerisinde Uşak’ta bir kongre toplandığına dair bilgiler bulunmakla birlikte oldukça sınırlıdır. Alaşehir Kongresinde kurulması kararlaştırılan "Alaşehir Heyet-i Merkeziyesi" 14 Eylül 1919’ da ilk toplantısını yaptı. Daha sonra, Heyet-i Merkeziye Talimatnamesi’ nin 8. Maddesi olan "Heyet-i Merkeziye, karargahını kendisi için muafık göreceği mahalle nakil edebilir" hükmüne istinaden merkezini Uşak’a nakletti. Heyet-i Merkeziye Uşak’ta ilk toplantısını İbrahim Bey’in başkanlığında gerçekleştirdi. Sivas Kongresinde bütün cemiyetlerin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında toplanması karan alınmasına rağmen, Uşak’ta Heyet- i Merkeziye "Hareket- i Milliye Redd-i İlhak Cemiyeti Heyeti-i Merkeziyesi" adını korudu. Bu isimden daha önce Uşak’ta kurulan Redd-i İlhak Cemiyeti ile Heyet-i Merkeziyenin bütünleştiği anlaşılmaktadır. Uşak Heyet-i Merkeziyesinin görevi sadece cepheye asker göndermek değildi. Cephe gerisinde de ihtiyaçları gidermek için büyük gayretler sarf ediyordu. Sivas Kongresinin toplanmasından sonra Yunan kuvvetlerinin harekete geçmesiyle İzmit, Eskişehir ve Konya livaları en hassas bölgeler haline geldi. İstanbul Hükümeti bu bölgelerde Kuvayı Milliye teşkilatının kurulmasını önlemeye calıştı. Heyet-i Temsiliye ise İstanbul Hükümetini istifaya zorlayarak bu bölgelerde gücünü arttırmak istiyordu. Bu karmaşa içinde Garbi Anadolu Umum Kuvayı Milliye Kumandanlığına Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Eskişehir Mıntıka Kumandanlığına Atıf Bey, 23. Fırka Kumandanlığına Ömer Lütfi Bey getirildiler. Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşa, Batı Cephesinde yaptığı yeni düzenleme ile 23. Fırkayı Konya’da bulunan 12. Kolorduya bağladı. Heyet-i Temsiliye yaptığı çalışmalar neticesinde 23. Fırkayı kendi denetimi altına aldı. 23. Fırkanın 68. Alayı bir taburu eksik olarak Uşak’a yerleşti. 8 Ocak 1920 tarihinde 23 Fırkanın kumandanlığına Aşir Bey tayin edildi. Fırkanın içinde milis tümeni de vardı. İbrahim Bey’in isteğiyle kurulmuş olan Uşak Hücum Taburu Ocak 1920 tarihinde milis tümeninin içinde yer aldı. Yunanlılar silah zoruyla Sevr Antlaşmasını Osmanlı Devletine kabul ettirebilmek için 22 Haziran 1920 tarihinde taarruza başladılar. Yunan kuvvetlerinin bir kolu Bursa tarafına, bir kolu da İzmir’in doğusuna doğru harekete geçti. 29 Ağustosta Uşak’ı işgal etti. Yunanlılar Uşak’a girdikleri zaman eşraftan ve köylülerden pek çoğunun evlerini yağmaladılar. Ayrıca işgal sırasında Yunan askerleri pek çok kişiyi öldürdü. Bu katliamda ne suç tespiti yapıldı ne de mahkeme kararı alındı. Yunanlılar işgalden sonra şehre yerleşmek için bazı evlere el koydular. Uşak’ta yerli halkı sindirmek gayesiyle nüfuzlu kişileri, Atina ve Yunan adalarındaki esir kamplarına sürdüler. Sürgüne gönderilen 300 kadar vatandaşımız 10-12 ay sürgünde kaldılar. Bunlar Kuvayı Milliyeye katıldıklarından dolayı sudan bahanelerle suçlandılar. 29 Ağustos 1920 de işgal edilen Uşak, iki yıl iki gün süren Yunan işgalinden 1 Eylül 1922 günü kurtuldu. Milli mücadele yıllarında Uşak, maddi ve manevi bakımdan zarara uğramasına rağmen, Cumhuriyet Türkiyesi’nde ilk girişimlerle sanayi hamlesini başlatmıştır. Osmanlı devrinde Hüdavendigar Vilayetinin Kütahya Sancağına bağlı bir kaza olan Uşak, 20 Nisan 1924 tarihli 491 Sayılı Teşkilat-i Esasiye Kanunu ile yapılan idari düzenlemede yine Kütahya Vilayetinin bir kazası olarak kaldı. Türkiye Cumhuriyetinin yeni idari yapısı içinde Banaz, Sivaslı, Karahallı ve Ulubey Nahiyeleri, Uşak Kazasına bağlandı. 9 Temmuz 1953 tarih ve 6129 Sayılı kanunla vilayet haline getirilen Uşak’a . Manisa ilinden Eşme ilçesi bağlandı. Nahiyeler ilçe statüsüne getirildi.
-
GENEL BİLGİLER Ege Bölgesinin İçbatı Anadolu bölümünde yer alan Uşak, kuzeyde Kütahya, doğuda Afyon, güneyde Denizli ve batıda Manisa illeri ile çevrilidir. İl arazisi genel olarak dalgalı plato görünümündedir. Kuzey ve doğu kesimleri dağlık, güney ve batı kesimleri ise ovalar ve dalgalı arazilerden oluşmaktadır. İçbatı Anadolu Bölümünün orta yükseklikteki dalgalı düzlüklerinde kurulmuş olan Uşak’ın kuzeyini Murat Dağı, doğusunu Ahır Dağı( 1.915 m.) ile Bulkaz Dağlarının batı uzantıları engebelendirir. İlin en yüksek noktası Murat Dağı’nda Kartaltepe’dir (2.309 m.). İl merkezindeki Elma Dağı (1.805 m), Tahtalı Tepe (1.644 m.) ve Kocatepe (1.298 m.) ilin diğer yükseltileridir. Bunlardan Elmalı Dağı’nın üzerinde geniş yayla ve otlaklar bulunmaktadır. İl toprakları vadilerle yarılmış, engebeli yaylalar görünümündedir. Gediz vadi tabanının genişlediği alanlarda Küçük Banaz ve Uşak ovaları bulunmaktadır. Bu ovalar akarsuların taşıdığı alüvyonlarla kaplı olup, il yüzölçümünün %5,5’luk bölümünü kaplarlar. Uşak Ovası il merkezinin kenarında, deniz seviyesinden 890 m. yüksekliğinde, doğu-batı yönünde uzanmaktadır. Bu ovanın üzerinde yüksekliği az olan volkanik tepeler sıralanmıştır. Büyük Menderes Nehrinin önemli kollarından Banaz Çayı kenarında, kuzeydoğu-güneybatı yönünde uzanan Banaz Ovası yer almaktadır. İl topraklarından kaynaklanan sular Büyük Menderes Nehri ve Gediz Nehri aracılığı ile Ege Denizi’ne dökülür. Kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda akan Banaz Çayı Ulubey’in yakınlarında Kazancı (Yavu) Deresi ile birleştikten sonra il sınırları dışında Büyük menderes Nehri’ne katılır. İl topraklarından kaynaklanan Hamam Çayı da yine il sınırları dışında Büyük Menderes Nehrine katılır. Karayol (Güre) Çayı ise kuzeybatıdaki Gediz Nehri’ne katılır. Büyük Menderes Nehri üzerindeki sulama, enerji ve taşkınları önleme amaçlı Adıgüzel Baraj Gölünün kuzey kesimi de il sınırları içerisindedir. Bunun dışında il toprakları içerisinde doğal bir göl bulunmamaktadır. İlin yüzölçümü 5.341 km2 olup, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 322.313’tür. Akdeniz iklimi ile Karasal iklim arasında geçiş özelliği gösteren bir iklime sahiptir. Sıcaklık ve yağış, Ege bölgesine göre düşük, İç Anadolu bölgesine göre daha yüksektir. Kışlar Ege’ye göre daha sert geçmektedir. Yağışlarda ilkbahara doğru bir kayma dikkati çekmektedir. Yıllık sıcaklık ortalaması değeri 12,3 derecedir. Uşak’ın bitki örtüsü genelde step görünümünde olup, Nehir boylarında söğüt, kavak ağaçları ve tarım alanları yer almaktadır. İlin yüksek kesimlerinde meşe, kızılçam, karaçam ve ardıç ağaçlarından oluşan ormanlar bulunmaktadır. İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, ormancılık, dokumacılık, turizm ve sanayie dayalıdır. İlde yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında; arpa, buğday, şeker pancarı, nohut, mısır, yulaf, soğan, tütün, baklagiller, armut, vişne, karpuz, üzüm, domates ve diğer sebze çeşitleri ve gelmektedir. Az miktarda da pamuk, haşhaş, anason ve susam yetiştirilir. Hayvancılıkta sığır, koyun, kıl keçisi yetiştirilir. Tavukçuluk ve arıcılık da yapılmaktadır. Uşak ve yöresinde üretilen Uşak halıları XVI.yüzyılda büyük bir üretim merkezi konumunda idi. Burada üretilen halılar Osmanlı saray ve camilerinde kullanılmış ve aynı zamanda da ihraç edilmiştir. Eski Uşak halılarında kiremit rengi bazen de lacivert zeminli madalyonlar sonsuz sıralar halinde birbirini izlemiştir. Bu madalyonlarda mavinin çeşitli tonları, kahverengi, sarı ve beyaz renkler uygulanmıştır. Ayrıca baklava biçimli ve sekiz köşeli yıldız motiflerinin bulunduğu halılar da halı sanatı yönünden önem taşımaktadır. Kuş motifli halılar yörenin önemli halı örneklerinden olup, bunlar Türk ve İslam Eserleri Müzesi başta olmak üzere yerli ve yabancı müzelerde bulunmaktadır. XVIII. ve XIX.yüzyıllarda yan yana mihrap desenlerinin bulunduğu Uşak halılarının da ayrı bir değeri vardır. Uşak,Türkiye’de ilk sanayi kuruluşlarının ortaya çıktığı yörelerimizden biridir. XIX.yüzyılda yabancı sermayeli Osmanlı Bankası, Uşak ve Alaşehir’de şube açmıştır. Uşak’ta imalat sanayiinin kurulmasında halı ve kilim dokumacılığının büyük payı olmuştur. Geleneksel metotlarla üretilen halılar daha sonra fabrikasyon üretime geçmiştir. İlk olarak 1905 yılında iplik fabrikası kurulmuş, bunu 1910’da açılan iplik ve şayak fabrikası izlemiştir. Türkiye’deki ilk şeker fabrikası da 1926’da Uşak’ta açılmıştır. Cumhuriyetin il yıllarında Türkiye’nin sanayileşme çalışmalarına Uşak öncülük etmiştir. Tarihi MÖ.V.yüzyıla kadar inen dericilik Uşak’ta önde gelen ve sürekli gelişen bir sanayii dalıdır. Ayrıca ilde tekstil giyim ve deri sanayii de önde gelmektedir. İlde, gıda, tütün, taş, metal eşya, makine ve teçhizatı, kereste ürünleri, kimya ve plastik sanayii dallarında faaliyet gösteren işletmeler bulunmaktadır. İl toprakları yer altı kaynakları yönünden zengindir. Banaz’da asbest, civa, kaolin ve manganez, Eşme’de uranyum, Sivaslı’da asbest, Ulubey’de zımpara taşı yatakları bulunmaktadır. Ayrıca maden suları da değerlendirilmektedir. Uşak yöresinde yapılan kazı ve araştırmalar yöredeki ilk yerleşmenin MÖ.4000 yıllarında Kalkolitik Çağda başladığını göstermektedir. Bu yerleşim İlk Tunç Çağında daha da yoğunlaşmış, MÖ.2000’de Anadolu’da ilk siyasi birliği kuran Hititler yöreye yerleşmiştir. Hititler Assuvalılarla savaşmış, MÖ.XII.yüzyılda yöreye yerleşen Frigler Assuvalılarla kaynaşmıştır. Friglerden sonra MÖ.676’da Kimmerler ardından da MÖ.VII.yüzyılda Lidyalılar buraya hakim olmuştur. Dünyada ilk sikke basan ve dönemin en zengin krallığı olan Lydialılar, MÖ.546 yılında Persler tarafından yıkılıncaya kadar yöre ticaretinde Kral Yolundan da yararlanarak etkili olmuşlardır. MÖ.546’da Lydia kralı Kroisos ile Pers kralı Kyros arasında Sardes’te yapılan savaştan sonra Persler yöreye egemen olmuşlardır. Bu durum MÖ.334’e kadar devam etmiştir. Makedonya kralı Büyük İskender’in Anadolu seferi sonunda da Persler Anadolu’dan çekilmiş, yöre Büyük İskender’in egemenliği altına girmiştir. Büyük İskender’in ölümünden sonra Uşak yöresi generallerinden Lysimakhos’un payına düşmüştür. Bundan sonra Pergamon Krallığı yöreye egemen olmuştur. MÖ.189 yılında Pergamon Kralı III.Attalos’un topraklarını vasiyet yolu ile Roma’ya bırakmasından sonra da Romalılar buraya hakim olmuşlardır. Roma İmparatorluğunun 395’te ikiye ayrılmasından sonra Anadolu’nun bir bölümü ile birlikte Uşak yöresi de Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun hakimiyetine girmiştir. Bizans döneminde Anatolikon Theması’nın sınırları içerisinde olan yöre, zaman zaman Selçuklular ile Bizanslılar arasında el değiştirmiştir. Selçuklu sultanı II.Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru Manuel Komnenos arasında yapılan Miryakefalon Savaşı sonucunda yöre Selçukluların yönetimine geçmiştir. Bundan sonra Anadolu Selçukluları sınırlarını Denizli’ye kadar genişletmiştir. Sultan II.Kılıçarslan 1185’te topraklarını on bir oğlu arasında paylaştırmıştır. Bunun sonucunda da Kütahya, Uşak ve Uluborlu bölgesi Gıyaseddin Keyhüsrev’in payına düşmüştür. I.Gıyaseddin Keyhüsrev 1192 tarihinde devletin başına geçmeyi başarmışsa da bu durum fazla uzun sürmemiş, 1196’da kardeşi II.Süleyman Şah tarafından sürgüne gönderilmiştir. Selçuklu sultanlarının aralarındaki bu mücadeleden yararlanan Bizanslılar da Kütahya ve Uşak yöresini yeniden ele geçirmişlerdir. Bu durum 1233 tarihine kadar sürmüştür. XIII.yüzyılın ilk yarısında Alaaddin Keykubat Uşak yöresini Anadolu Selçuklu topraklarına katmış ve bu dönemde Malatya yöresinden gelen Germiyanoğulları Uşak ve çevresine yerleşmişlerdir. Germiyanoğulları 1300 yılında burada bağımsızlığını ilan etmiş, bu durum Yıldırım Beyazıt’ın 1390’da yöreyi Osmanlı topraklarına katmasına kadar sürmüştür. Ancak Yıldırım Beyazıt Ankara Savaşı’nda (1402) Timur’a yenilince, Timur yöreyi yeniden Germiyanoğullarına vermiştir. Uşak ve yöresi 1429’da Germiyanoğullarının son hükümdarı II.Yakup Bey’in vasiyeti ile kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı döneminde Anadolu eyaletinin Kütahya sancağına bağlı bir kaza konumunda olan Uşak, XVI.yüzyılda Celali İsyanlarından, XVIII.yüzyılda da Ayânların baskılarından etkilenmiştir. XIX.yüzyıl sonlarında Hüdavendigâr (Bursa) vilayetinin Kütahya sancağına bağlı bir kaza olarak yönetilmiştir. 1867 yılında Belediyesi kurulmuştur. Balkan Savaşları ve I.Dünya Savaşı’ndan sonra Makedonya ve Trakya göçmenlerinin bir bölümü buraya yerleştirilmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında 29 Ağustos 1920-2 Eylül 1922 arasında Yunan işgalinde kalmıştır. Yunan generali Trikopis Uşak’ta Elma Dağı’nda Türk kuvvetlerine teslim olmuştur. Bu dönemde Uşak yakılmıştır. Bu yangında Uşak kaza merkezindeki Kurtuluş Mahallesinin yarısı, Hamidiye, Sarayaltı ve Durak Mahallesinin tamamı yanmıştır. Uşak Ticaret ve Sanayi Odası tarafından yapılan incelemelerde 650 ev, l resmi bina, 3 hamam, 2 mektep, l hastane, 5 han ve otel. 5 cami ve mescit. 4 medrese. 2 kiremithane. 2 fabrika. 26 çeşme ve su terazisinin yandığı tespit edilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra Uşak, Kütahya vilayetinin bir kazası olarak kalmış, Teşkilat-i Esasiye Kanunu ile Banaz, Sivaslı, Karahallı ve Ulubey Nahiyeleri, Uşak Kazasına bağlanmıştır. 1953 yılında Uşak il konumuna getirilmiş, Manisa İlinden Eşme buraya bağlanmış ve diğer nahiyeler kaza konumuna getirilmiştir. Uşak ve çevresinde günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Blandaus Antik Kent kalıntıları, höyükler, Tümülüsler, Sivaslı’da Antik Sebaste kenti Roma ve Bizans kalıntıları, Ulubey Kanyonları, Selçikler Erice Köyü Ballıkaya Kilisesi, Bulkaz Dağı yamacındaki Delikkaya Kilisesi, Uşak Ulu Camisi (XV.yüzyıl), Burmalı Cami (XVI.yüzyıl), Çakoloz Camisi (XIX.yüzyıl), Şeyh Hacı kemal Türbesi (1892), Aliağa Çeşmesi (XVI.yüzyıl), Ciccim Çeşmesi (XIX.yüzyıl), Cankış Çeşmesi (1901), Çanlı Köprü (1256), Beyler Han Köprüsü, Halı Pazarı Köprüsü ve Türk sivil mimari örneklerinden Uşak evleri bulunmaktadır.
-
HASANKEYF VE ILISU BARAJI ILISU BARAJI Yer Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Irak sınırına yaklaşık 65 km uzaklıktadır Nehir Dicle Barajın yüksekliği 135 metre Barajın uzunluğu 1820 metre Baraj gövdesi/alanı 313 km2 Üretim gücü/kapasitesi 1200 MW Elektrik 3800 GWh/yıl (Türkiye enerji ihtiyacının %2'si) Maliyeti 2 Milyar Euro Etkilenecek nehir yatağı 400 km (Dicle ve Dicleya akan yan sular ve kolları) İnşaa süresi Yaklaşık 8 sene Ön görülen başlama tarihi 2008 Kullanılabilirlik Süresi 50-80 yıl Projenin Tarihçesi Türkiye'de Dicle nehri üzerinde yapimi planlanan Ilısu Barajı şu anda dünyanın en çok tartışılan baraj projesidir. On seneden beri çevre ve insan hakları örgütleri projenin devasa kültürel, ekolojik, insani ve politik etkilerine karşı mücadele vermektedir. Ilısu 75 000 km2 lik bir alanı kapsayan, dünyanın en büyük sulama ve elektrik üretimi projelerinden biri olan GAP Projesinin bir parçasıdır. Ön görülen 22 barajdan şimdiye kadar yaklaşık yarısı tamamlanmış durumdadır. Fırat nehri üzerine yapılan Atatürk ve Birecik barajları bunlardan bir kaçıdır. Ilısu Barajı, ilkbaharda oluşan sel sularını toplayarak su seviyesinin en yüksek olduğu dönemlerde ve elektriğin en çok talep edildiği (Pahalı olduğu) saatlerde üretime geçecek şekilde planlanmıştır. PROJENİN KRONOLOJİSİ 1950 li yıllar Projeye dair ilk tartışmalar. 1971 Projenin gerçekleşip gerçekleşemeyeceğine yönelik ilk araştırmalar. 1982 Proje planının kabul edilmesi. 1997 - 2000 İsviçre Firması Sulzer Hydro öncülüğünde İsviçre, Avusturya, İngiltere, İtalya ve İsveç Firmalarında oluşan bir Konsorsuyum hazırlık çalışmalarının başlaması. Sulzer Hydro firması 1999 yılında Avusturya firması olan VA Tech/A tarafindan satın alındı. 2000 İsveç firması Skanska projeden çekildiğini bildirdi. 2001 İngiltere inşaat firması Balfour Beatty ile İtalyan firması Impregilo, ilgili kredi sağlayan kuruluşlarının (ECA) teminatı üstlenmeyeceklerine yönelik yaptıkları açıklamadan sonra, aynı şekilde projeden çekildiklerini bildirdiler. 2002 Projeye kredi veren isviçre bankası UBS projeden çekildi Gerekçe: Ilısu Baraj Projesi'nin doğuracağı sosyal ve ekolojik sonuclara ilişkin süregelen belirsizlikler. 2004 Sonbaharı Türkiye yeni bir ortaklık oluşturmak üzere girişimlerde bulunuyor. 2004 - 2005 Avusturya firması VA Tech Hydro, Almanya'dan Züblin , İsviçre'den Alstom, Stucky, Maggia, Colenco ve Türkiye'den Nurol, Cengiz, Çelikler, Temelsu firmalarından oluşan yeni bir ortaklık oluşturarak Almanya, Avusturya ve İsviçre kredi kuruluşlarına projenin yapim garantisi için başvuru yaptı. 2006 VA Tech Hydro Andritz AG/A tarafından satın alındı. Mart 2007 Almanya, Avusturya ve İsviçre hükümetleri projeye hazine garantisi teminat edip, krediyi sağlayacaklarını berittiler. Verilecek olan kredi garantisi, yerine getirilmesi gereken 153 şarta bağlanarak bir uluslararası bilirkişi ekibinin bu yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğini izlemek üzere görevlendirildi. Dünya çapında bu karara karşı protestolar başladı. Temmuz 2007 Zürih Kantonal Bankası (İsviçre) projeden çekildiğini açıkladı. Gerekçe: Ilısu Baraj Projesi, bankanın sürdürebilir kalkınma prensiplerine aykırıdır. Ağustos 2007 Türkiye, Konsorsiyum ve Bank Austria Creditanstalt (Avusturya), Société Général (Fransa) ve DekaBank (Almanya) arasında barajın yapımı için anlaşma imzaladı. Mart 2008Proje ortakları tarafından Kurulan Bilirkişiler 153 şartı denetlemek için Türkiye ye geldi. Uzmanlar Komitesi araştırma sonucunu açıkladı. ILISU PROJESİNİN TARİHÇESİ VE TANIMI Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali Projesi (Ilısu Projesi), 1954 yılında Dicle Nehri’nin toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesine ilişkin çalışmalar doğrultusunda, DSİ tarafından başlatılmıştır. Ilısu Barajı; Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Suriye sınırına yaklaşık 45 km. mesafede, Dicle Nehri üzerinde inşa edilecek olup, tamamlandığında 1 200 MW kurulu güç ile yılda ortalama 3 833 GWh enerji üretecektir. Tesis işletmeye alındığında; gövde hacmi açısından Türkiye’nin 2. kurulu güç bakımından da 4. büyük barajı olacaktır. ILISU PROJESİNİN ÖNEMİ Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık vizyonunun içinde yer alan, önemli bir yatırım projesidir. Ülkemizin; refah, çağdaşlık ve gelişmişlik adına hayati bir projesidir ve bölge huzurunu tesis edecek, enerji problemine çare olacaktır. Başta Diyarbakır, Batman, Mardin, Siirt ve Şırnak İlleri olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin tamamının kalkınmasına katkıda bulunacaktır. Yukarıda sayılan bölgelerde, inşaat süresince çalışanlar ve aileleriyle birlikte 80 000 kişinin geçimine imkan sağlayacaktır. Tamamlandığında, üreteceği yıllık ortalama 3,833 milyar kWh enerji ile ekonomimize yılda 300 milyon ABD Doları katma değer temin edecektir. İnşaatı süresince, yukarıda sayılan bölgelerde, 600–700 milyon ABD Doları tutarında bir ticari faaliyet de sağlayacak ve bölge halkını refaha ulaştıracaktır. Ilısu Baraj Gölü altında kalan mevcut yol, köprü, demiryolu ve köylerin yeniden ve çağdaş bir teknikle yapılmasını sağlayacaktır. ILISU BARAJI SULARINDAN ETKİLENECEK YERLEŞİM BİRİMLERİ Mardin Dargeçit ilçesine bağlı köyler: Ilısu (Germav) Karabayır (Zengan) Kayabınar Temelli (Amara) Kartalkaya (Liyan) Şırnak ili Güçlükonak ilçesine bağlı köyler: Yatağankaya(Liyan) Çevrimli (Geri) Düğünyurdu(Taruni) Çetinkaya (Guvinan) Demirboğaz Dağyeli, Gümüşkaya Siirt ili Eruh ilçesine bağlı köyler: Ekinyolu (Guveşil) Ormanardı(Gırdara), Kemerli, Gundık, Taşdibek, Yeşilören(Gınyanıs), Kavakgölü(Rexine) Siirt merkeze bağlı köyler Yokuşbağları, Meşelidere, Bağlıca, Demirkaya(Hadit), Yerlibahçe(Kutmis), Kayaboğaz (Xert), Gökçebağ (Cıwanka), Güneşli (Şemsi), Kayıklı (Mehina), Bostancı (Daraalp), Koçpınar (Aynbaran), Kutluca, Yüklüce, Oğulcak, KomarlıAktaş, Arpalı, Düzlüce, Bakır, Çınarlısu Siirt ili Kurtalan ilçesine bağlı köyler: Uluağa, Girigavana, Ayacık, Akçalı, Yürekveren, Dibek, Kendelan, Aydemir, Tatlı, Karabedir, Tolumtaş(Cefan), Atalay, Yeniköprü, Bağlıca, Ergüven (Beylek), Kılıçlı (Başuran),Erenler, Meydandere, Kurşunköy, Mollahasan Batman Hasankeyf ilçesine bağlı köyler: Yolüstü (Kedil), Mağaralı, Atlıhan, Çardaklı, Karağıl, Üçyol (Dıfne), Saklı, Koyunlu , Palamut, Batman merkeze bağlı köyler: Yeniköy, Balpınar, Zor, Segırkan, Şeyhçoban, Soğuksu, Çayüstü, Serkani, Batman Beşiri ilçesine bağlı köyler. Tepecik, Işıkveren (Dusakdık), Yeşilova (Derdevin), Pompalı, Çakıllı, Yakacık (Mezareş), Yazıhan (Mezrik), Kıyımlı, Yağlıca (Cimsarip), Çimenli Batman ili Gercüş ilçesine bağlı köyler : Kantar, Delasor, Otlu Amed ili Bismil ilçesine bağlı köyler: Kınık, Çeltikli (Mirkulyan), Aluz (Aluç), Yapılar, Sefari, Kurudere (Badi), İnardı, Korukçu, Yenice, Aş.Oba, Çöltepe, Tepe, Aygeçit, Kayabaşı, Kenan, Sinan, Yk. Salat, Ağılköy, Bozçalı, Kasrışahin Ilısu Barajı Gölü Altında Kalacak Yerleşim Birimleri: Şırnak ili Güçlükonak ilçesine bağlı köyler: Koçtepe (Xeste), Koçyurdu (Bızınan), Taşkonak (Şkeftiyan), Çanaklı, Hanyeri, Yeni, Çelik (Çelik) Mardin Dargeçit ilçesine bağlı köyler: Yenioba (Heldah), Çavuşlu (Zıvık), Çelik (Çelik), Yoncalı Siirt Merkeze bağlı köyler: Kelekçi (Muil), Yaylıca (Seyfi), Balıklı, Yığınlı, Çiçekyurdu (Lapis),Eğlence (Çemepıre), Sağlarca (Bloris), Akarsu (Kelhuk), Konacık (Kasrik), Çiçekli, Kışlacık, Sütlüce, Demirli, Demirkapı (Dodais), Siirt ili Kurtalan ilçesine bağlı köyler: Yuvalı (Beytil), Çeşmeli, Çukurluk, Çaltepe (Til), Balıklı (Aşağı Avti), Çeltikbaşı, Batman merkeze bağlı köyler: Kesmeköprü (Serpir), Kılıç, Urganlı, Suçeken (Şkeftiyan), Sincanlı, Oymataş Batman ili Hasankeyf ilçesine bağlı köyler: Kumluca, Taşlı, Hasankeyf İlçe Merkezi ve Tarihi Mağaralar, Kavacık (Karağıl), Irmak (Keferalp), İncirli (Derhaf), Çatalca (Sibi), Bizimköy Batman Beşiri ilçesine bağlı köyler: (Bızınka), Ulular (Şeyhasel), Çavuşbayırı (Halavi), Yumrukkaya, Danacı, Başarı (Sulan), Aktaş, Rıdvan, Meydancık (Duşa), Kumgeçit (Bazıvan), Kumçay (Silahar), Hanlı, İkiyaka, Kaşüstü, Değirmendüzü Amed (Diyarbakır) ili Bismil ilçesine bağlı köyler: Şahinli,Köprüköy (Köperi), Yukarı Ancolin, Aşağı Zilek (Sazlık), Yukarı Zilek (Sazlık), Şahintepe (Tirşahim), Aşağı Salat, Yukarı Gültepe (Cırıf), Aşağı Gültepe (Cırıf), Sarı (Zeri), Kışlak, Karacık, Aşağı Ancolin, Arıkgöl (Gundiabdi), İsalı (Gundiisa)
-
HASANKEYF ARTUKLU ESERLERİ KÖPRÜ Köprünün üzerinde herhangi bir kitabe olmadığından kesin yapılış tarihi bilinmiyor. Köprünün Artukkular'a ait bir eser olduğunu ileri süren kaynaklar vardır. Ancak bu bilgiler kesin değildir. Hasankeyf'in Müslümanların eline geçmesini anlatan bir kaynakta burada açılıp kapanan bir köprüden bahsedilir. Bu nedenle köprünün antik dönemlere ait olabileceği, veya antik temeller üzerine Artuklular tarafından yapılmış olabileceği olasılığı akla geliyor. Kemer açıklığı itibarıyla Ortaçağ'da yapılan köprülerinin en büyüğüdür. Ortadaki büyük kemeri taşıyan iki orta ayağın arasındaki açıklık 40 metredir. Ayaklar, akıntı tarafında üçgen, diğer tarafta da dairesel şekilde yapılmış. Ayakların dış cephesi kesme taştandır, bu kesme taşlar tek tek birbirine madenî kramplarla kenetlenmiş. Köprünün kemerlerinin de kesme taşlardan olduğu düşünülüyor. Şu anda yıkılmamış olan doğudaki kemer, hayret verici büyüklükteki kesme taşlardan örülmüştür. Batıdaki yıkılmayan kemer ise; kırılma noktasına kadar kesme taştan, ondan sonrası da yassı geniş tuğladan örülmüş. Bazı kaynaklara göre, köprünün en büyük kemerinin orta kısmı ahşaptanmış. Düşman şehre saldırdığı zaman bu ahşap bölüm yerinden kaldırılır, düşmanın şehre girişi engellenirmiş. Köprünün ilginç bir özelliği de orta ayakları üzerindeki figürlerdir. Tahrip oldukları için bu figürlerin ne anlam ifade ettikleri tam bilinemiyor. Eyyubiler döneminde 1349 tarihinde köprü Melik Adil tarafından onarılmıştır. Ayrıca 15. asrın sonlarında Akkoyunlular zamanında da onarım gördüğü tarihî kayıtlardan anlaşılıyor. Ne zaman yıkıldığı ise bilinmiyor. BÜYÜK SARAY Kalenin kuzeyinde Ulu Camii'nin altında yer almaktadır. Büyük ölçüde yıkılmış ve göçükler altında kalmış. Kuzeye, nehre bakan cephesi yuvarlak payandalarla desteklenmiştir. Sarayın girişi bu cephenin ortasında yer alıyordu. Kuvvetli ihtimalle alt katı dükkan ve depolardan, üst katı ise meskenlerden oluşuyordu. Yapının en önemli özelliği binadan bağımsız, giriş kapısının karşısında dikdörtgen bir kulenin yükseliyor olmasıdır. Burası kesme taşlardan örülmüş, köprü ayaklarında olduğu gibi taşlar madeni kramplarla kenetlenmiştir. Bu özelliğinden dolayı dibindeki kasıtlı tahribata rağmen kule yıkılmamıştır. Burası ya bir gözetleme kulesi; ya da yıldırımlık görevi yapıyordu. EYYUBİ ESERLERİ KALE'DEKİ ULU CAMİ Eser 1325 yılında Eyyubi Muciruddin Muhammed tarafından yapıldı. Tarihi kayıtlardan buranın bir kilise kalıntısı üzerinde inşa edildiği anlaşılıyor. Giriş kapısının üzerindeki kitabeden, birbirine eklenerek yapılan mekanlardan eserin birçok değişikliğe uğradığı anlaşılıyor. Halen Hasankeyf Kazıevi’nde koruma altında olan minberin yan ahşap parçalarının üzerinde ''798 (1396) senesinde yaptı'' ibaresi yer almaktadır. Minaresi ise cami gibi kısmen harap durumdadır. Moloz taşlar ile yapılan minarenin kuzey cephesinde alçı süsleme ve alçıdan yazılmış kitabe mevcut. Bu kitabeden minarenin 927/1520 tarihinde yapıldığı anlaşılıyor . EL-RIZK CAMİİ Dicle Nehrinin doğusunda köprü ayağına yakın bir mevkide yer almaktadır. Portal girişindeki kitabeden eserin Eyyubi Sultanı Süleyman tarafından 811/409 tarihinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Kitabenin orta kısmında bitkisel süslemelerin içine Allah'ın doksan dokuz ismi yazılmıştır. Bu gün caminin asli yapımdan, sağlam olarak sadece minare kalmıştır. Minarenin üzerindeki süsler, Arapça Kufi yazılar hayranlık verecek kadar güzeldir. Minarenin en önemli özelliği de çift merdivenli olmasıdır. Bugün avlunun güneyinde kalan duvar kalıntısı ise; caminin asıl ibadet mekanının giriş kapısını, sağda ve solda iki tane daha kapıyı içine almaktadır. Bu kapıların üstü çok güzel ayet yazıları ile süslenmiş; ancak bu yazılar büyük ölçüde harap olmuştur .Özellikle ortadaki kapının süslemeleri bitkisel motiflerle oyulmuş, taşları dikkate değerdir; ancak süslü taşların çoğu düştüğünden eserin bütünündeki güzellik kaybolmuştur . SULTAN SÜLEYMAN CAMİİ Cami minaresi kaidesinin doğu cephesinde yer alan kitabeye göre eserin 809/1407 yılında Eyyubi Kürtleri'nin Sultanı Süleyman tarafından yapılmış. Minare; bitişiğindeki avlu giriş kapısı, kapının güneyindeki çeşme özenle kesme taşlardan yapılmış ve süslenmiştir. Çeşme üzerindeki kitabeye göre burası yine Sultan Süleyman tarafından 818/1416 tarihinde yaptırılmıştır . Yapının en dikkate değer bölümü minaresidir. Dikdörtgen olan minare kaidesinin her cephesinde birer Arapça kufi yazı yer almaktadır. Kaidenin üzerinde yükselen silindirik gövde şerefeye kadar dört kuşaktan oluşur. Her kuşak farklı şekilde süslenmiştir. Şerefeden yukarısı ise yıkılmıştır. Ne zaman ve nasıl yıkıldığı pek bilinmiyor. Şu anda minare gövdesinde yıkılma tehlikesi arz eden çatlaklar oluşmuştur . Sultan Süleyman'ın mezarı, ibadet mekanına girerken eyvanın doğusunda yer alan odacıkta bulunmaktadır. Eser büsbütün harap ve sahipsiz olduğu için, bugün mezar olduğu nerede ise belli değildir. Caminin kubbesi ve kubbenin taçlandırdığı ibadet mekanının etrafı alçılarla dikkat çekici şekilde süslenmiştir . KOÇ CAMİİ Sultan Süleyman Camii güneyinde yer alır. Genel özelliklerinden ve alçı süslemelerinden Eyyubilere ait olduğu tahmin ediliyor. Yer yer sökülmesine rağmen; Hasankeyf’te en canlı alçı süslemelere sahip eserdir. Etrafındaki yapılardan bir külliye içinde yer aldığı anlaşılıyor. Kitabesi olmadığından kesin olarak hangi tarihte ve kimin tarafından yapıldığı bilinmiyor . KIZLAR CAMİİ Koç Camii’nin hemen doğusunda yer alır. Kitabesi olmadığından yapılış tarihi ve kimin tarafından yapıldığı bilinmiyor. Bu gün cami olarak kullanılan eserin aslında bir anıt mezar olduğu araştırmacılar tarafından ifade edilmektedir. Cami girişinin sağındaki köşede bulunan anıt mezarın kubbesi ve mezar kalıntıları halen mevcut diğer üç köşedeki mezar odaları ise tadile uğramıştır. Yapının kuzey cephesi duvarı kısmen korunmuştur. Gerek cami girişi; gerekse pencere etrafındaki motifler, süslemeler aslî yapının ne kadar güzel olduğu konusunda insana fikir veriyor. Bu kuzey cephenin köşelerinde bulunan türbelerin duvarlarında bitkisel süslerle beslenmiş kufi yazı ile zarif bir şekilde besmele yazılmıştır. Yapının genel özelliklerinden Eyyubilere ait olduğu tahmin ediliyor . İMAM ABDULLAH ZAVİYESİ Betonarme köprünün batı yakasındaki tepecikte yer almaktadır .Bazı rivayetlerden; buranın Hz. Peygamberin amcası Cafer-i Tayyar'ın torunlarından İmam Abdullah'a ait olduğu anlaşılıyor. Sultanı Takyeddin Abdullah (1249-1294) zamanında bir hizmetçi, rüyasında İmam Abdullah’ın bu civarda şehit düştüğünü görüyor. Sultanın izin vermesi ile yapılan araştırmada merhumun naaşı tespit edilerek defnediliyor. Eserin ayakta kalan tek bölümü kubbeli mezar kısmıdır. Kubbenin etrafındaki külliye bölümleri tamamen harabe olmuş, kubbenin bitişiğindeki kule biçimindeki minare de kısmen harap olmuştur. Kubbenin girişinde yer alan kitabede yapının 878/14 78 tarihinde Akkoyunlular tarafından tamir edildiği ifade ediliyor. Halen Diyarbakır müzesinde koruma altında bulunan göz kamaştıran oyma ahşap kapı, orijinal hali ile günümüze ulaşan birkaç ahşap parçadan biridir. KALE KAPISI Doğudan kaleye çıkan merdivenli yolun başlarında yer alır. Üzerindeki kitabeden 820/1416 Eyyubi Sultan Süleyman tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor. 580 yıldır ayakta kalabilen kapıda, dayandığı kayaların çökmesi nedeni ile tehlikeli çatlaklar oluşmuştur. Yıkılmaması için acilen tedbir alınması gerekir. Kapının ön cephesi kesme taşlardandır. Buna karşılık arka cephesi eklentilerle beraber molozlardan yapılmıştır. .Muhtemelen arka cephede muhafızlar için yerler vardı. İkinci kapı olarak bilinen bu kapının hemen altında 8-10 yıl öncesine kadar bir kapı daha vardı. Bu kapının iki kenarında iki aslan kabartması oyulmuş süslü taşlar mevcuttu. Yıkılan bu kapının bazı taşları Hasankeyf Kazıevi’nde koruma altındadır. Doğudan kaleye çıkılan yolun üst taraflarında da üçüncü bir kapı daha yer almaktadır. Kapı üstten harap olmuştur. Gerek ön cephesinde gerekse yan cephesinde dikdörtgen levhalar içinde yazılar yer almaktadır. Alınlığın üstünde bir kitabe olduğu anlaşılıyorsa da; tahrip olmuştur. Bazı özelliklerinden dolayı Eyyubilere ait olduğu tahmin ediliyor. KÜÇÜK SARAY Kalenin Kuzey-Doğu ucunda bulunmaktadır. Kayalar aşağıdan itibaren saraya uygun bir şekilde yontulduğu için dev bir kule görünümünü arz etmektedir. Tarihi kaynaklardan 1328 yılında Eyyubi Muciruddin Muhammed tarafından yapıldığı anlaşılıyor. Hasankeyf’teki birçok kubbe ve tonoz yapılarda olduğu gibi, bu sarayın tonozu da; bol harcın içine gömülmüş çanak-çömleklerden yapılmıştır. Kuzeye bakan cephedeki pencerenin üstünde iki aslan kabartması, bu kabartmaların ortasında da kufî levhalar yer almaktadır. Tarihi kayıtlardan sarayın duvarlarının göz alıcı bir şekilde süslendiği, altın harflerle yazılar yazıldığı anlaşılıyor. Ancak; bu yazılar tamamen silinmiş veya sökülmüştür . AKKOYUNLU ESERİ ZEYNEL BEY TÜRBESİ Daha önce ifade edildiği gibi, Akkoyunlular 1462-1482 yıllarında Hasankeyf’e tam hakim olmuşlardır. Bu dönem içinde Hasankeyf'te bıraktıkları tek eser Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın oğlu Zeynel Bey Türbesi'dir. Dicle’nin kuzey yakasında yer alan bu eserin giriş kapısı üzerindeki kitabede, buranın Zeynel Bey'e ait olduğu ifade ediliyor. Eser dıştan silindirik, içten ise sekizgen bir özellik arz eder .Türbenin silindirik gövdesi üzerinde turkuvaz ve lacivert, sırlı tuğla ile dört kuşak oluşturulmuştur. Birinci kuşakta '' ALLAH'' , ikinci ve üçüncü kuşaklarda baş kısmında “AHMET'' devamında ise ''MUHAMMED'' dipteki son kuşakta ise “ALİ'' isimleri hayranlık verici bir şekilde yazılmıştır. Hem kapı hem de güneydeki pencere aynı renkteki sırlı tuğlalar kullanılarak süslenmiştir. Yapının birçok yerinde, bu sırlı tuğlaların söküldüğü, kasıtlı bir tahribatın yapıldığı göze çarpıyor. Üst kubbesinde aynı tarzda süslerin izleri hala mevcuttur. Üst kubbedeki çatlakların gittikçe açıldığı ve yıkılma tehlikesi arz ettiği görülmektedir. HASANKEYF KALESİ Kalenin iskan yeri olarak kullanılması, milattan önceki binlerce yıla dayandığı söylenebilir. Bu konuda kesin bir tarih tespit edecek hiçbir bilgi ve bulguya sahip değiliz. Kale haline dönüştürülmesi M.S. 363 yılında olmuştur. Bu tarihte Bizanslılar; Sasanilere karşı Hasankeyf’e bir kale yapmış ve sınırlarını koruma altına almıştır. Kale bütünü ile tabii kayalardan oluşmuştur. Biri doğuda biri batıda olmak üzere iki merdivenli yol ile buraya ulaşılmaktadır. Doğudaki yol hayli geniş, moloz taşlarla döşenmiş ve aralıklarla yapılan kapılarla tutulmuştur. Bu kapılardan biraz önce söz etmiştik. Kalenin kuzeyinde kayalara oyulmuş, tamamen gizli ama şimdi tabii yıkılmalar sonucu kısmen ortaya çıkmış iki merdivenli yol bulunmaktadır. Normal yollarla kaleye su çıkarılamadığı dönemlerde kale sakinleri bu merdivenli yollarla Dicle'den su ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Bu merdivenlerdeki tabii yıkılmalara bakılırsa antik dönemlere ait olabileceği ihtimali akla geliyor. Kaleden daha yüksek mevkilerde yer alan membalardan zaman zaman yerlere toprak künkler yerleştirilerek; zaman zaman da kayalar oyularak su, kaleye ulaştırılmıştır. Kalenin dikkat çeken bir özelliği de; buraya gerek Eyyubiler, gerekse Artuklular döneminde kaynak suyu çıkarılmış olmasıdır. Uzundere Köyü'ne gidilirken kalenin bir km. ilerisinde yolun sağındaki kayalarda oyulan su yollarının izleri açık bir şekilde görülmektedir. Yıkılmayan yerler incelendiğinde; kayalardaki bu su yollarının tamamen gizli olduğu anlaşılmaktadır. Sular cazibe ile kalenin kuzeyinde yer alan büyük havuza (depoya); oradan da açılan kanallarla kalenin her tarafına ulaştırılmıştır. Artuklular döneminde hangi hükümdarın kaleye su çıkardığını bilemiyoruz. Buna karşılık Eyyubilerden Küçük Sarayı yapan Muciruddin Muhammed'in 1328 yılında kaleye su çıkardığını kaynaklardan öğreniyoruz. Hatta kalede bu tarihten sonra ağaçların ve ekinlerin ekildiğinden bahsedilmektedir. Kaledeki Ulu Cami güneyinde, 100 metre ilerde hamama benzeyen yapılar mevcuttur. Bu da kaleye bol miktarda suyun çıktığını göstermektedir. Hamamın bu günkü halinden daha sonraları kumaş dokuma atölyelerine dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Kalede yapılacak bir araştırmada, buna benzer bir çok kumaş dokuma atölyesi olduğu görülecektir. Ulu Cami güneyinde geniş bir meydan vardır. Meydanın doğusu Büyük Saray kalıntılarına kadar mezarlığa dönüştürülmüştür. Kaynaklardan bu mezarlıkların yerinde, kale kapısına bakan noktada Eyyubiler döneminde bir büyükçe Eyvan yapıldığı anlaşılıyor. Gerçekte bu mevkide büyük taşlarla yapılmış duvar kalıntılarına rastlanmaktadır. Kale, tabii kayalardan oluşmasına rağmen, her tarafında burç izine rastlanmaktadır. Şüphesiz bunların amacı, kaleyi düşman saldırılarından korumak değildir. Herhalde kale sakinlerini düşme tehlikesinden korumak için bu burçlar yapılmıştır. Tarihlerde buranın silah zoru ile ele geçtiği yazılmıyor. Yalnız; Moğollar döneminde şehir gibi, kale de harap edilmiştir. Kuzeyi Dicle ile çevrili kalenin, diğer taraflarında derin yarıklar vardır. Kuzeyden geniş olan kale, güneye gittikçe daralmaktadır. Kaledeki evlerin çoğu, oyulmuş mağaralardan oluşuyor. Genellikle bir-iki odadan ibarettir. Bir kaç odadan ibaret geniş olanları da vardır. Büyük Saraya doğru giderken sağda bulunan Cami'u-l Harap'ta, sonradan oraya konduğu anlaşılan bir kitabe parçası vardır. Kısmen aşındığı için okunmuyor. KÜÇÜK KALE Halk arasında küçük kale olarak bilinen ve kalenin doğusunda yer alan kaya kütlesi bir zamanlar darphane olarak kullanılıyordu. Artukulular ve Eyyubiler döneminde burada paralar basılmıştır. Bu paraların örnekleri özellikle Mardin müzesinde mevcuttur. Moğol harabiyetinden sonra Eyyubiler bir müddet burayı mesken olarak da kullanmışlardır. Buraya kale kapısı karşısındaki bir merdivenle çıkılıyordu. Merdiveni taşıyan kaya kütlesinin kısmen çökmesi ile bugün merdivenle darphaneye çıkmak mümkün değildir . Darphanenin güneyi, sekiz metre genişliğinde, 10-12 metre derinliğinde oyulduğu için darphaneye çıkmak mümkün olmamaktadır . Orada yaptığımız incelemede mesken olarak kullanılan evlere, su havuzuna, su kanallarına, sarnıçlara ve değişik amaçlarla kullanılan mağaralara rastladık. Ayrıca küçük kaleyi çevreleyen burç kalıntılarına da yer yer rastlanıyor . Özellikle kale zaman zaman da darphane define arayıcılarının tahribatına uğruyor. Bir şeyler olduğu tahmin edilen her yer kazılmıştır .Kalenin, şehirdeki tarihi eserlerle birlikte koruma altına alınıp, tahribata son verilmesi gerekmektedir . ŞEHİR Kale dışında da geniş bir alanın iskan yeri olarak kullanıldığı bu günkü kalıntılardan anlaşılmaktadır. Kaleyi doğudan baştan başa çevreleyen büyük yarık (Şa'bülkebir) Hasankeyf’ in en yoğun iskan yerlerinden olduğu hem tarihi kayıtlardan; hem de bol sayıdaki mağaralardan anlaşılıyor. Küçük sarayın doğudaki penceresinden bakıldığında güneydoğu istikametine uzanan küçük yankın (Şa'büssağir) iki taraflı meskenlerle doludur. Yukarı doğru gittikçe yarık daralmakta bir noktada mağara evler sona ermektedir. Şehrin güneyinde yer a1an kaya kütlesinin şehre bakan cephesi de ev olarak kullanılan yüzlerce mağara ile doludur. Bu mağaralar silsilesi Salihiyye yolu üzerindeki şelale mevkiinden güneye doğru kıvrılarak uzanmaktadır .Burada da yüzlerce mağara ve terkedilmiş onlarca su değirmeni kalıntıları vardır . Salihiye Bahçelerinin en doğusundaki kaya kütlesi zirvesinde iki kattan oluşan bir kaç odadan ibaret kral kızı sarayı vardır. Burasının zamanında seyir amacı ile kullanıldığı anlatılmaktadır . Salihiye bahçelerinin doğusunda yüzlerce mağara yapıları mevcuttur . Bunların arasında sosyal amaçlı kullanılan (han gibi) mağaralara da rastlanıyor. Dicle'nin karşı kıyısında, Kure köyünün bitişiğindeki bölgede iki üç katlı oldukları tespit edilen yapılar mevcuttur . Ayrıca kalenin batı ve güneyini çevreleyen yarıklarda da yoğun olmasa da mesken amaçlı bir çok mağaraya rastlanıyor. Şehrin iskan edilen yerleri şüphesiz bu kayalara oyulmuş evlerden (mağaralar) ibaret değildir. Şimdiki mevcut şehrin tümü orta çağda da iskan yeri olarak kullanılıyordu. Hatta şehir merkezinden bir iki Km doğusuna kadar, oradan nehre ininceye kadar geniş bir alanın mesken olarak kullanıldığı bu günkü izlerden anlaşılıyor . Kaleye su çıkaran Artuklu ve Eyyubiler şehre de kanallar vasıtası ile su getirmişlerdir . Şehre gelen su kanallarından biri ''Ziha'' vadisinden geliyordu. Muhtemelen şimdi Salihiye bahçelerini sulayan membadan ve bu gün kullanılan kanallarla şehre su taşınıyordu. Diğeri ise Akyar (Mervani) Köyü yakınlarından başlayarak Üçyol köyü boğazı batı yakasından döşenen künkler vasıtası ile şehre su getiri1miştir . Şehrin böylesine geniş bir alana sahip olmasına karşılık şehri koruyan surların iç kısımda kaldığı görülüyor .Bu gün Salihiye bahçelerinin batı köşesi hizasından aşağıya doğru uzanan sur ka1ıntıları görülüyor .Bu surların 150 m. kadar aşağı doğru uzadıktan sonra bahçelerin altından doğuya doğru kıvrılarak bu günkü belediye lojmanları hizasında nehre doğru yeniden kırılarak Dicle'ye kadar indikleri yer yer mevcut olan kalıntılardan anlaşılıyor. Surların bu günkü kalınlığına bakılırsa şehri korumada zayıf kaldıkları söylenebilir . Ayrıca surların içindekiler kadar dışında da iskan alanı olması Hasankeyf’in orta çağda devamlı büyüdüğünü ve geliştiğini göstermektedir . Şüphesiz bu kadar geniş alana kurulu bir şehrin, belki de yüz binlere ulaşan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak sosyal yapılarının da olması gerekiyordu. Yukarda bahsettiğimiz yapılar dışında bir çok cami, mescit, medrese, külliye, hanlar ve çarşılar vardı. 14. ve 15. asırlarda Hasankeyf’teki çarşıların ticari mal1arla dolu olduğu o dönemin seyyahların ifadelerinden anlaşılıyor . Gayrimüs1imlere ait bazı yapıların da (kilise kalıntılarının) mevcudiyeti Hasankeyf’te Müslümanlarla Hıristiyanların iç içe yaşadıklarını gösteriyor . El Rızk Camii'nin 100 m kadar doğusunda evlerin arasında bulunan kilise kalıntısı bunlardan bir tanesidir. Ayrıca Sultan Süleyman Camii'nden küçük yarığa ulaşınca solda gayrimüslimlere ait kaya mezarları da vardır . Dicle kenarındaki El Rızk Camii yanından Sultan Süleyman Camii civarına oradan da doğuya doğru uzanan bir yer altı tüneli oldu söyleniyor. Ancak bu tünelin ağzı tamamen kapalı olduğundan buraya girmek mümkün olmamıştır . Hasankeyf, Bağdat'a kadar akıp giden Dicle nehrinin kenarında olması şehre ticari açıdan önemli bir avantaj sağlamıştır .Ticari mallar nehir yolu ile güneye ulaştırılarak satılıyor karşılığında alınan mallar Hasankeyf’e getiriliyordu. Hasankeyf, geniş iskan alanı, yoğun nüfusu ve korunaklı kalesi ile ortaçağın önemli şehirlerinden biri idi. 1524’ de tamamen Osmanlıların eline geçtiğinde hâlâ böyle büyük olduğundan, sancak merkezi yapılmıştır. O zaman Hasankeyf sancağına Siirt, Erzen, Beşiri, Tûr (Midyat) bağlanmıştır. 19. asrın ortalarında ise Diyarbakır Sancağı'na bağlı bir kazaya dönüştürülmüş, Osmanlının son dönemlerinde de Midyat kazasına bağlı bir kasaba haline gelmiştir. Bu da Hasankeyf’in Osmanlılar döneminde gittikçe önemini kaybettiğini göstermektedir. Hasankeyf’teki mağara evleri çok farklı özellikler arz etmektedir. Çoğunluğu sade ve bir- iki odalıdır .Özellikle yüksek yamaçlardaki mağara1arın bazılarınn iki katlı ( dubleks ) hatta üç katlı (tripleks) olanlarına rastlanıyor. Hasankeyf’in dışında da tarihi özellik arz eden mevkiler ve eserler vardır. Karaköy Köyü eski yaya yolu üzerindeki ''Ziha'' vadisinde Hasankeyf’e 2-3 km uzaklıkta 12 mihraplı Mescid-i Ali diye bilinen bir mağara vardır .İbadet mekanının ön cephesinde büyükçe bir mihrabın sağında ve solunda küçük mihrapçıklar vardır .Bu mihraplarda Şii inancında büyük yer tutan on iki imamın adı yazılmıştır . Dıfne Köyü (Üçyol) Bane Mahar mevkiinde bir kilise kalıntısı bulunmaktadır. Köyün aşağısında da, derenin karşı kıyısında kayalara oyulmuş ibadet amacı ile yapıldığı söylenen mağaralar bulunmaktadır .
-
GENEL BİLGİLER COĞRAFYA Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan Batman ilinin, kuzey ve kuzeydoğusu yüksek, sarp ve dağlık olup güneyi ise dağlık ve engebelidir. Dicle nehri batıdan doğuya akarak il topraklarının içinden geçer. Batman çayı, Batman-Diyarbakır il sınırını çizerek Dicle nehri ile birleşir. 4000'i aşkın mağaranın bulunduğu bu bölge dünyada benzeri az bulunan bir doğa harikasıdır. Batman'da karasal iklim hüküm sürmektedir. Bölgede yazları sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer. Batman ili 41 derece 10 dakika ve 41 derece 40 dakika doğu boylamları ile 38 derece 40 dakika ve 37 derece 50 dakika kuzey enlemleri arasında yer alır. RAKIMI: 550 M. BATMAN'IN KOMŞULARI: Kuzeyde Muş - batıda Diyarbakır - doğuda Bitlis ve Siirt - güneyde Mardin YÜZEY ŞEKİLLERİ: İlimizin kuzey ve kuzeydoğusu yüksek sarp ve dağlık olup güneyi ise dağlık ve engebelidir. DAĞLARI: Sason Dağları ( Aydınlık Dağları ) : 2500 m. Meleto 2967m. Kuşaklı Dağı 1947m Avcı Dağı 2121m. Meydanok Tepesi 2042m. Kortepe 2082m. Raman Dağı 1288m. AKARSULAR VE GÖLLER: Dicle Nehri, Batman, Sason, Garzan ve Pisiyar çayları ilimizin sınırları içinde geçmekte olan önemli akarsulardır. Sason ve Sorkan çayları Batman Çayına; Kozluk'un kuzeyindeki Aydınlık dağlarından doğan Pisiyar Çayı ve diğer küçük dereler Garzan Çayını oluştururlar. Kulp Çayı Sorkan ve Sason Çayları Batman Çayını oluştururlar. Batman ve Garzan çayları Dicle'ye dökülürler. Ayrıca Gercüş yöresinde Gürbüz ve Aydınlı Dereleri Dicle'ye dökülürler. Batman Çayı: Batman ile Diyarbakır arasında doğal bir sınır çizer ve 115 Km.lık kısmı Batman il sınırı içinde akar. Dicle Nehri: Dicle Nehri batıdan doğuya doğru akarak Batman Çayı ile birleştiği yerde Diyarbakır il sınırını bittikten sonra Batman il sınırları içinde akmağa devam eder. Garzan Çayı: Batman - Siirt illeri arasında doğal sınır çizer. Garzan Çayı, Kozluk ilçesinin kuzeyindeki Aydınlık Dağlarından doğan Pisiyar çayı ve diğer küçük derelerden oluşur. İlimiz sınırları içindeki mesafesi yaklaşık 60 km. olup, Beşiri ilçesi doğusunda Dicle Nehri ile birleşir. GÖLETLER: İlimiz sınırları içinde Gercüş - Kırkat Göleti ile Kozluk Ceffan Göleti bulunmaktadır. Gercüş - Kırkat Göleti 1984 yılında DSİ tarafından yapılmış olup sulama amaçlıdır Kozluk Ceffan Göleti elektrik amaçlı yapılmıştır.. İKLİMİ: Karasal İklim. İdari Durum ve İlçe Statüsünü Kazanması 1926 yılında Mardin İline bağlı Gercüş İlçesinin kurulmasıyla birlikte Hasankeyf bu İlçeye bağlı bir bucak merkezi iken, 18 Mayıs 1990 tarih ve 3647 sayılı Kanunla Batman’ın İl olmasıyla birlikte Hasankeyf İlçe statüsü kazanmıştır. İlçenin toplam Nüfusu 7.464 kişi olup, İlçe merkezinde 3.655 kişi, köylerde ise 3.809 kişi yaşamaktadır İlçenin 18 köyü ve 7 mezrası bulunmaktadır. Ekonomik-Sosyal Durum İlçe halkı 1974 yılına kadar kale başındaki yerleşim birimlerinde ve mağaralarda iskan etmiştir. 1974 yılında Afet evleri olarak bilinen 245 adet sosyal konut yapılmış olup, halk bu konutlara yerleştirilmiştir. İlçe merkez ve köylerinde halk, geleneklerine bağlıdır. Ev işlerinde kadınlar, ticaret, ziraat ve diğer sahalarda erkekler faaliyet göstermektedir. İlçe merkezinde vatandaşın bir kısmı ticaret ve ziraatla diğer bir kısmı nakliyecilik ve Dicle nehri yatağındaki kum işçiliği yoluyla geçimini temin etmektedir. İlçe Batman- Şırnak ve Batman-Mardin karayolu üzerinde bulunduğu için çok miktarda terzi, market ve lokanta faaliyet göstermektedir. El sanatları alanında sadece dokumacılık mevcut olup, küçük çapta balıkçılık yapan vatandaşlar mevcuttur. İşsizlik çok yaygın olduğu için genelde halkın gelir düzeyi düşük olup, ticaret gerilemiş halkın büyük bir kısmı Batman İl merkeziyle, Akdeniz kıyısındaki şehirlere göç etmişlerdir. Nasıl Gidilir? Karayolu : Türkiye'nin her yerinden otobüs seferi ile ulaşmak mümkündür. Batman Ankara arası: 1012 kilometre Batman İstanbul arası: 1465 kilometre Batman İzmir arası: 1520 kilometre Ulaşım : Batman’dan Devlet Demir Yolları, Karayolları ve Havayollarıyla Türkiye'nin her yerine tren, otobüs ve uçak ile ulaşmak mümkündür. Batman' dan Ankara ve İstanbul’a direkt İzmir'e ise aktarmalı olarak havayolu seferleri yapılmaktadır. Havaalanı Tel : (+90-488) 213 91 49 T.H.Y. Bilet ve Rezervasyon Bürosu: (0488) 214 44 44 – 212 55 66 ONUR Hava Yolları Bürosu: (0488) 214 08 55 PEGASUS Hava Yolları: (0488) 213 98 46 Devlet Demir Yolları Gar Müdürlüğü: (0488) 213 27 70 Otobüs Firmaları: Öz Batmanlılar: ( 0488 ) 213 88 14 Can Batmanlılar: ( 0488 ) 214 61 61 Has Batman: ( 0488 ) 213 13 81 Lüks Batman: ( 0488 ) 214 98 18 Batman Petrol: ( 0488 ) 213 59 85 Otogar: ( 0488 ) 212 26 31 Turizm Tarih ve doğanın kesiştiği, medeniyetlerin odak noktasında önemli bir tarih ve kültür potansiyeline sahip Hasankeyf’ te ortaçağ havasını teneffüs etmek mümkündür. Hasankeyf İlçesi özellikle hafta sonları yerli ve yabancı ziyaretçi akınına uğramaktadır.Yerli ve yabancı turistler Dicle nehri kenarında kurulan çardak tipi lokantalarda yemek yemekte, mağaralarda bulunan Yolgeçen Hanı gibi tesislerde dinlenme imkanı bulmaktadırlar. İlçede 20 yataklı Motel ve 12 yataklı Öğretmen Evi bulunmaktadır. (Öğretmen Evi tlf: 0 488 381 27 20) Hasankeyf'e ulaşım Hasankeyf , Batman-Midyat karayolu üzerinde yer aldığından önemli bir geçiş noktasında yer almaktadır. 35 km uzaklıktaki Batman’dan ulaşmak mümkün olduğu gibi, bir başka tarih hazinesi olan Mardin’den Midyat’a, oradan da Hasankeyf’e ulaşılabilmektedir. Hasankeyf’in Mardin’e uzaklığı 120, Midyat’a uzaklığı ise 50 km.dir. Hasankeyf’e en yakın havaalanı Batman’da bulunmaktadır. Bölgenin önemli bir ulaşım noktası olan Diyarbakır havaalanı da Hasankeyf’e 135 km. mesafededir. Ayrıca Mardin’de de havaalanı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra Batman’a demiryolları ile Türkiye’nin her yerinden de ulaşmak mümkündür. Hasankeyf'te konaklama Sabah ve akşamüzeri güneşi fotoğraf çekimi açısından özellikle uygun olduğundan Hasankeyf’te fotograf çekmek isterseniz, geceyi burada geçirmeniz önerilir. Hasankeyf Motel’de (0488 381 2005) kalınabilecek sade odalar vardır. Motel, Atatürk köprüsünün doğu ayağına o kadar yakındır ki köprüden kamyonlar geçerken zemin sarsılmaktadır. Hizmetin sınırlı olduğu motelde banyo ve tuvalet ortak kullanımlıdır. Moteli işleten aile misafirperverdir ve İngilizce konuşabilmektedir. Otelin karşı tarafında tepede küçük bir öğretmenevi de bulunmaktadır (0488 381 27 20). Burada kalmak isteyenler için en uygun zaman öğretmenlerin tatilde olduğu yaz ayları ve hafta sonlarıdır. Yine yaz aylarında nehir kenarındaki lokantaları deneyebilirsiniz. Bu lokantalarda yazın gece açıkta uyumak isterseniz küçük bir ücret karşılığı taht da kiralayabilirsiniz. Dicle kenarında, bir yanda akan suyun sesi ve serinliği, üstünüzde ise yıldızlarla bir gece geçirmek çok hoş bir deneyim olabilir. Bir diğer alternatif de Batman veya Midyat’ta kalıp Hasankeyf’e günübirlik ziyaret etmektir. Hasankeyf’e ve bölgeye turistik amaçlı gelenler toplam 1200 yatak kapasiteye sahip Batman il merkezinde konaklayabilmektedirler. Her kesimin ihtiyaçlarına cevap veren oteller gelen misafirlere hizmet vermektedir. Nerede yemek yenir? Bahar sonunda ve yaz aylarında Dicle kıyılarındaki tahtlı lokantalar açılır. Bu tahtlarda otururken bir yandan ayaklarınızı Dicle sularında dinlendirirken diğer yandan ızgara Dicle balığı ve diğer et yemeklerini tadabilirsiniz. Yolgeçen Hanı (0488 381 2287) gibi mağaraların içindeki halı, kilim ve eski ahşap mobilya döşeli kafeler de iyi birer tercih olabilir. Buraları, güneş battıktan sonra biraz içki ve yerel Kürt yemekleriyle rağbet gören yerlerdir. Bunların dışında, ilçenin ana caddesinde birkaç lokanta vardır. Bunlardan Antik Kent sabahları güzel çorba çıkarmakta, günün diğer zamanlarında da yemek çeşitleri sunmaktadır. Batman ve Hasankeyf Kültür ve Sanat Festivali Eylül sonu ve Ekim başlarındaki 5 günlük Batman ve Hasankeyf Kültür ve Sanat Festivali sırasında Batman ve Hasankeyf konser, sergi izlemek, baraj yapımının bölge üzerindeki etkilerini konu alan açık tartışma ve konferanslara katılmak üzere gelenlerle dolup taşmaktadır. Bu festival aynı zamanda bölge halkıyla temas kurmak ve görüş alışverişinde bulunmak isteyen çok sayıda çevre aktivisti ve kampanyacı için de fırsat oluşturmaktadır. Yerli ve yabancı ünlü müzisyenler, aktörler ve çevre dostları da Festivale katılanlar arasındadır. Festivalin son gününde halk, buraya gelen milletvekilleri, Belediye Başkanları, kültür ve sanat alanının önemli simaları ile birlikte Hasankeyf’e doğru barışçı bir gösteri yürüyüşü gerçekleştirmekte ve geceyi burada geçirmektedir. Bütün gece süren canlı müzik akşamüzeri başlamakta, festival katılımcıları sıcak havada Dicle kenarında serinlerken kebaplarının ve soğuk içeceklerinin keyfini çıkarmaktadır.
-
HASANKEYF TARİHÇESİ ARTUKLULAR DÖNEMİ Hasankeyf’in parlak dönemi M.11O1 yılında Artukluların buraya sahip olması ve merkez edinmesi ile başladı. Selçuklu sultanı Melikşah'ın komutanı Artuk'un oğlu Sökmen bu tarihte Hasankeyf’e yerleşerek Hasankeyf Artukulularının temelini attı. M.I232 tarihine kadar burada ve Amid (Diyarbakır) deki hakimiyetleri devam etti. Buraya hükmeden Artuklu hükümdarlarından Rükneddin Davut b. Sökmen (1112-1144) ile yerine geçen oğlu Fahreddin Karaaslan ( 1144-1167) döneminde Hasankeyf'in mamur bir şehir haline geldiği günümüze ulaşan eserlerden anlaşılmaktadır.Bu iki hükümdar siyasi olarak çok hareketli oldukları, bölgedeki mücadelelere aktif olarak katıldıkları gibi, şehri imar etmeyi de ihmal etmediler. Diyarbakır (Amid)’ın 1183 Salahaddin Eyyubi tarafından alınarak Hasankeyf Artuklularına hediye edilmesi ile Artuklular Diyarbakır’a yerleştiler. Artuklular bu tarihten yıkılışa kadar (1232) Hasankeyf’i temsilcileri vasıtası ile buradan idare ettiler. Bu gelişme Hasankeyf’in stratejik önemini gerilettiği gibi mimari gelişmesini de aksatmıştır. Artukluların Hasankeyf’te kurdukları darphanelerde para bastıkları, medreseler yaptıkları, kaleye su çıkardıkları, köprüyü ve Büyük Sarayı inşa ettikleri kaynaklardan anlaşılıyor. EYYUBİLER DÖNEMİ Eyyubiler, 1232 yılında Hasankeyf’i. aldıklarında burayı mamur bir şehir olarak buldu1ar. Ancak i1k etapta gerek siyasi gerek mimari açıdan atak olmadılar. 12601ı yı1larda Moğo1ların bölgeyi harap etmesi Hasankeyf’i de etkiledi. İlk etapta Hülagu'nun katına çıkan Eyyubi sultanı Takyeddin Abdullah (1249-1294) Hasankeyf’i harap olmaktan kurtardı. Hükümdarın Eyyubi nes1inden geldiğini öğrenen . Hülagu ona iltifat etmiş ve tüm ülkesini ona bağışlamıştır. . 1301 yılında Hülagu'nun yerine geçen oğlu Gazan komutasındaki moğo11ar bölge ile beraber bu sefer Hasankeyf’i de harap etti. Hasankeyf Moğol afetinden fazlası ile nasibini aldı. Moğol şokunu üzerinden atan Eyyubiler Hasankeyf’i yeniden imar etmeğe başladılar. Bu gün Hasankeyf’te mevcut birçok eserde imzası bulunan El Melik El Adil Sultan Süleyman (1378-1432) zamanında bu imar faaliyetleri zirveye ulaştı. Hasankeyf, Artuklu dönemindeki haşmetine yeniden kavuştu. Bu sultandan sonra Hasankeyf’te duraklama dönemi başladı. Hükümdarların iç çatışmaları, bölgedeki güçlü devletlerin nüfuzu altında olmaları, hem onları hem Hasankeyf’i zor durumda bıraktı. Akkoyunluların (1461-1482) Hasankeyf’e tamamen hakim olması Eyyubilerin gücünü iyice kırdı. 1482 de burayı tekrar ele geçiren Eyyubiler bu sefer Safeviler'in baskısı ile karşı karşıya kaldı. Osmanlılar 1515 yılında bölgeyi İdris-i Bitlisi'nin gayretleri ile ele geçirince, burası da Safavilerden temizlenerek Osmanlı hakimiyetine geçti. Ancak mahal1i idare yine Eyyubilere bırakıldı. Eyyubilerin bu zorluklarla beraber saltanat kavgası içine girmesi sonlarını hazırladı. 1524 de son Eyyubi hükümdarı Melik Halil’in saltanattan feragat etmesi ile Eyyubiler tarihe karıştı. OSMANLILAR DÖNEMİ Hasankeyf’in içinde bulunduğu bölge Osmanlıların eline, Diyarbakır eyalet merkezi kabul edilmiştir. Hasankeyf bu idari düzenlemeye göre liva (sancak, kaza) merkezi olmuştur. Osmanlı kayıtlarına göre 16. asırda şehir gelişmiş, 10 000’e yakın bir nüfusu barındırmıştır. Bu sıralarda Hıristiyan nüfusu oranı yüzde atmışı bulmaktadır. Osmanlı dönemi Hasankeyf’in idari sınırları bir hayli geniş olduğu anlaşılıyor. Bu günkü Batman’ın tümü ile Siirt ilinin (merkez dahil) önemli bir kısmı ve Mardin’in Midyat, Dargeçit, Ömerli ilçeleri Hasankeyf’e bağlı olmuştur. Ancak buranın idari ve stratejik önemi zamanla azalmıştır. 19. yüzyılın ortalarına geldiğimizde Hasankeyf, Midyat ilçesine bağlı bir nahiye konumuna gerilemiştir. Cumhuriyete kadar bu durum devam etmiştir. CUMHURİYET DÖNEMİ Hasankeyf, cumhuriyet ile beraber Mardin’in Midyat ilçesine bağlı bir bucaktı. 1926 yılında Gercüş’ün ilçe yapılması ile buraya bağlanmış. 1990 yılına kadar idari statüsü böyle devam etmiş, 1990 yılında Batman’ın il olması ile Hasankeyf de ilçe yapılarak buraya bağlanmıştır. Hasankeyf, insanlık tarihinin çok önemli yerleşim yerlerinden biri olmasına rağmen son 20-30 yıla kadar pek dikkatleri çekmedi. Paha biçilmez kültürel değerine rağmen hep ihmal edildi. 1970’li yıllardan itibaren ILISU Barajı projesi ile birlikte gündeme geldi. Hasankeyf’in sular altında kalmaması gerektiği, gerek ulusal bazda, gerekse uluslararası düzeyde dile getirildi. Hasankeyf’in kurtarılması yönündeki çabalar 2003 yılında sonuç verdi. O zamanki Başbakan, Hasankeyf’i kurtaracaklarını kamuoyuna duyurdu. Bu tartışmalar nedeniyle Hasankeyf, kimi ülke gündemini işgal etti. Öte yandan Hasankeyf’teki kültür varlıkları, içinde bulundukları şehir ile birlikte 1981 yılında Kültür ilgili birimlerince koruma altına alınarak SİT alanı ilan edildi. 1986 yılından itibaren de arkeolojik kazılara başlandı. Bu kazılar halen devam etmektedir. Hem Sit alanı olması, hem de baraj suları altında kalacak düşüncesi, ilçenin gelişimini engelledi. Son yıllarda Türkiye’de yapılan araştırmada bütün tarihi zenginliğine rağmen ülkenin en geri, fakir üç ilçesinden biri oldu. İlçe, ekonomik olarak gerilediği gibi, nüfus olarak da gerilemiştir. Bölgedeki son 15-20 yıldaki olağanüstü durumlar da eklenince bu gerileme dramatik bir duruma gelmiştir. 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin toplam nüfusu 7500’ün altında kalmıştır.