Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Gaziantep Hanları

    HANLAR Gaziantep’te XX yüzyılın başlarında otuz bir han bulunuyorduGünümüze ise bunlardan çok azı, şehir hanı plan düzeninde olanlar gelebilmiştir Gaziantep hanlarının en eskisi arşiv kayıtlarına göre Mihaloğlu Yahşi Bey Medresesi’nin vakıflarından olan Han-ı Cedit (Yeni han) XV Yüzyılda yapılmıştır Bunun yanı sıra Pürçekli Kervansarayından daha önce yapılmış olan Dulkadirli Alaüddevle Bozkurt Hanının XVIyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır Günümüzde Gaziantep il merkezinde yapılmış olan en eski han Lala Mustafa Paşa’nın 1563 tarihli Paşa (Hışva) Hanıdır Bunun yanı sıra çeşitli dönemlerde Sam Köyü Hanı (XVIyüzyıl), Paşa Hanı (Hışva Hanı) (XVIyüzyıl), Tütün Hanı (1754), Yeni Han (XVIyüzyıl), Tuz Hanı (XVIIyüzyıl), Emir Hanı (l710), Yüzükçü Hanı (1735) yapılmıştır Gaziantep hanları genellikle tek katlı olarak yapılmış olmalarına karşılık iki ve üç katlı hanlar da vardır ki, bunlar daha sonraki dönemlerde yapılmışlardır Bu hanların başında da XIX yüzyıla tarihlendirilen Şeker Hanı, Mecidiye Hanı, Millet Hanı, Belediye Hanı, Eski Gümrük Hanı, Kürkçü Hanı, Maarif Hanı, Anadolu Hanı ve Gümrük Hanı gelmektedir XIXyüzyılın sonlarında yapılan Kumruoğlu Hanı ile Elbeyli Hanı üç katlı hanlar gurubundandır Gaziantep’te hanların yapımı çevre ile ticari gelişmelerin artmasından sonra XIXyüzyılın ikinci yarısından sonra yapılmaya başlamışlardır Gaziantep hanlarında genellikle odalar bir avlu etrafında sıralanmışlardır Tek katlı olan hanlardan Paşa Hanında odaların önünde revaklar bulunmaktadır Diğerlerinde bu tür bir revak sistemine yer verilmemiştir İki katlı hanlarda, ikinci kattaki odaların önlerine ahşap veya payeler üzerine oturan revaklar yerleştirilmiştir Genellikle bu hanların alt kat odaları satışa yönelik olup üst katlar atölye, bazen de dinlenme yeri olarak kullanılmışlardır Bu hanların bir diğer özelliği de ahırların han çevresindeki kayalıkların oyulmasıyla meydana getirilmiş olmalarıdır Gaziantep hanları giriş portalleri dışında oldukça sade bir görünümdedirler Bununla beraber Yeni Han, Elbeyli Hanı, Millet Hanı, Belediye Hanı ve Kürkçü Hanı diğerlerinden farklı olarak yöresel siyah ve beyaz taşlardan yararlanmışlardır BELEDİYE (ŞİRE) HANI Hanın üç cephesinde yer alan kitabelerden yapı hakkında bilgi edinmek mümkündür.Mimarı Kirkos olarak belirtilmiştir.Klasik Osmanlı han mimarisinin birçok özelliğini taşıyan eser, dikdörtgen planlıdır.Düzgün kesme taşla inşa edilmiştir ve kırma çatı kiremitle örtülüdür.Diger hanlardan ayıran özelliği üç cephesinde anıtsal taç kapıların yer almasıdır.Yakın zamanlarda restore edilmiştir. KÜRKÇÜ HANI Kitabesinde 1890 yılında inşa edildiği yazar.Sonradan yapılan tamiratlarla günümüze sağlam olarak gelmiştir.Osmanlı han mimarisi içinde tek avlulu, iki katlı hanlar grubuna girer.Zemin katta dükkan,depo ve ahırlar,üst katta yolcuların konaklaması için yapılmış odalar bulunur.Avlu geçidinin doğu-batı yönünde uzanan sivri beşik tonozunun orta kısmında, hafif kabartma olarak yapılmış altı kollu yıldız motifi vardır. ESKİ BÜYÜK BUĞDAY PAZARI HANI 19.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.Tek katlı handır.Kuzey cephesinde yola açılan bölümü dükkanlara ayrılmıştır.Beyaz kesms taş kullanılmıştır.İç avluda 11 adet oda vardır.Eyvanla geçilen bölümde bir ahır vardır.Farklı zamanlarda çok sayıda eklemeler yapıldığı için özgürlüğünü kaybetmiştir. ADRES:Şahinbey, Kozluca Mahallesi MECİDİYE (NAKIP) HANI Ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir.Ancak 1756 tarihli kayıtlarda Nakıp Hanı olarak adı geçer.Osmanlı han mimarisi içinde tek avlulu, iki katlı hanlar grubuna girer.Yamuk planlı avlusu, zemin katta dört taraftan çeşitli boyut ve şekillilerdeki mekanlarla üst katta ise revakla kuşatılmıştır.Doğu batı cephelerinde avlu ile ilişkileri olmayan tek katlı dükkanlar ve hana girişi sağlayan cümle kapısı bulunur. ESKİ MAARİF (YEMİŞ) HANI 19.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.Yapı,avluyasadece güney ve kuzeyden çevreler.Güney tarafı olan mekânlar tek katlı, kuzey tarafı ise iki katlı olarak inşa edilmiştir.Bu plan tipine diğer hanlarda rastlanmaz.Yakın zamanda restorasyonu tamamlanmıştır 1 VE 2 NO'LU KEMİKL BEDESTENLERİ 17.yüzyılın ikinci yarısında yapıldıkları düşünülmektedir.Bu iki bedesten yanyanadır.Her ikiside kapalı çarşı plan tipi olarak düzenlenmiştir.İki taraflı dükkanlar vardır ve dükkanlar arasındaki geçiş bölümü beşik tonozla örtülüdür.Yapıların girişi karataş ve keymik taşı kullanılarak iki renkli yapılmıştır.Günümüzde de bedesten işlevini sürdürürler.
  2. _asi_

    Gaziantep Kiliseleri

    KİLİSELER KENDİRLİ KİLİSESİ Gaziantep il merkezine, Atatürk Bulvarı üzerinde, Öğretmenevi’nin bitişiğinde olan bu kilise Gaziantepli Katolik Ermeniler tarafından, Fransa Kralı III.Napolyon, Fransız misyonerleri ve Katoliklerin maddi desteği ile 1860 yılında yapılmıştır. Bu kilise 1898 yılında yıkılmış ve yerine bugünkü kilise yapılmış ve 1900 yılında ibadete açılmıştır. Kilisenin planı Roma’daki St.Fransua Kilisesi’nden örnek alınarak yapılmış ve plan Vatikan’daki Papalık Makamı’na onaylattırılmıştır. Geniş bir avlu içerisinde siyah kesme taştan temeller üzerine beyaz kesme taştan yapılmıştır. Ayrıca kilisenin tabanı kırmızı ve beyaz taşlarla satranç tahtası şeklinde döşenmiştir. Üç basamaklı bir merdivenle içerisine girilen kilisenin ibadet mekanı çapraz tonozludur. İnce uzun bir yapısı olan kilisenin üzeri kırma çatı ile örtülüdür. Günümüzde Gaziantep’te Ermeni cemaati kalmadığından kilise işlevini yitirmiş, bitişiğindeki Öğretmenevi’nin lokali olarak kullanılmaktadır. Bu arada ana mekan betonarme bir duvarla ikiye bölünmüş ve kilisenin içi değiştirilmiştir. FEVKANİ KİLİSESİ Gaziantep Nizip ilçesi, Şıhlar Mahallesi’nde bulunan bu kilisenin yapım tarihi bilinmemektedir. Bu konuda kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmadığı gibi kitabesi de yoktur. Yapı tarzından XI.-XII.yüzyıllarda Bizans döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Moloz taştan, dikdörtgen planlı olan kilisenin apsidi yarım yuvarlak olarak dışa çıkıntılıdır. İçerisindeki bezeme ve Aziz tasvirleri günümüze gelememiştir. Kilise işlevini yitirdikten sonra bir süre han olarak kullanılan yapı günümüzde depo olarak kullanılmaktadır. SİNAGOG (HAVRA) Gaziantep Düğmeci Mahallesi’nde bulunan Sinagog 1886 yılında yapılmıştır. Moloz taştan dikdörtgen planlı olarak yapılan sinagogun üst örtüsünün kırma çatılı olduğu sanılmaktadır. Günümüze harap bir durumda gelebilmiştir. Bugün kullanılamayacak durumdaki yapının çatı kalıntıları, yan duvarları ve ibadet mekanındaki orta kemerlerinden bazıları ayaktadır.
  3. _asi_

    Gaziantep Evliyaları ve Türbeleri

    Gaziantep Evliyaları ve Türbeleri Ökkeşiye Hazretleri Türbesi: Gaziantep’ten Adana’ya doğru karayoluyla giderken Sakçagözü’nü geçince, Nurdağı’na ulaşmadan yolun sol tarafında uzaklarda yeşilliklerle çevrili bir tepe görülür. İşte bu tepede Kahramanmaraş ve Gaziantep bölgesinde binlerce insana adını veren Ökkeş yahut Ökkeşiye Hazretleri yatmaktadır. Ökkeşiye Hazretleri sahabeden bir zat olup Gaziantep’in Müslümanlar tarafından fethinde şehit düşen beş kişiden birisidir. Türbenin bulunduğu yere Ökkeşiye denmektedir. Türbe tam dağın tepesinde bulunmakta ve türbenin alt tarafındaki kuyularda ise birkaç metre derinlikte bol su bulunmaktadır. Rivayetlerde anlatılanlardan, İslam inanışına göre Peygamber Efendimizin Peygamberlik mührünü gören cennetliktir. Peygamberimiz veda hutbesinden sonra herkesle helalleşirken Ökkeşiye Hazretleri “ Ya Resulullah Uhud Savaşı’nda bana kırbaçla vurmuştunuz. Hakkımı ancak kısasla ödeşirim”der. Peygamberimiz (S.A.V), elindeki kırbacı Ökkeşiye Hazretlerine verir ve sırtına vurmasını söyler. Ökkeşiye Hz. ”Siz bana sırtım çıplak iken vurmuştunuz Ya Resulullah”der. Peygamber Efendimiz sırtını açar ve tam bu sırada Ökkeşiye Hz. Peygamber Efendimizin Peygamberlik mührünü görür ve öper. Daha sonra ise “Kısastaki gayem bu idi Ya Resulullah. Yoksa sizde bir hakkım varsa anam sütü gibi helal olsun”der. Erkek çocuğu olmayan karı kocalar ve daha değişik maksatları olanlar Ökkeşiye Hazretlerinin türbesini ziyaret ederler ve isteklerinin kabul edilmesi ve arzularına kavuşmak ümidiyle burada Allah’a niyazda bulunurlar. Ayrıca Allah rızası için kurban keserler. Böylece ziyaretten sonra doğan erkek çocuğa genel olarak Ökkeş adını verirler. Yuşa Peygamber Türbesi: Bilindiği üzere Yuşa Peygamber (A.S.) İsrail oğullarından olup, Hz. Musa’nın yeğenidir. İsrailoğulları’nı göçebelikten kurtarır ve Arz-ı Kenan’a yerleştirir. Gaziantep’te Boyacı Mahallesinde Boyacı Camiinden Kavaflar Çarşısı’na doğru uzanan sokakta Pir sefa denilen mevkide tek katlı bir bina vardır. Bu binada iki oda içinde iki türbe bulunmaktadır. Bunlardan birisi rivayete göre Yuşa Peygambere ait olup, diğeri ise Pir sefa Hazretlerine aittir. Pirsefa Hazretleri Ve Türbesi: Pirsefa Hazretleri ile Yuşa Peygamber aynı yerde yatmaktadırlar. Pirsefa hakkındaki rivayetlere göre Pirsefa’nın Hz. Yuşa’nın türbedarı olduğu ve ölünce buraya gömüldüğü söylenmektedir. Bir başka rivayete göre ise Pirsefa Medinelidir ve ensardandır. Gaziantep’in Müslümanlar tarafından fethinde Hz. Ali kumandasında buraya gelmiş, Karaçomak’la yan yana savaşırken uğradığı zorlu bir kılıç darbesi ile gövdesi ikiye bölünmek suretiyle şehit olmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer, Yuşa’nın yanına defnederek “Kendini Peygamber-i Zişan’la Komşu ettim” demiştir. Dülükbaba Türbesi: Dülükbaba Türbesi şehrin kuzeyinde, Adana asfaltının doğusunda kendi adıyla anılan tepenin üzerindedir. Dülükbaba’yı diğer evliyalardan ayıran özellik, rivayete göre evlenmek isteyen bekar erkeklere yardımcı olmasıdır. Dülükbaba Antep’in Müslümanlar tarafından fethinde şehit düşmüş bir şahıstır. Asıl adı Davud’dur. Sonradan şu anda yattığı yerin adıyla anılmaya başlanmıştır. Hacıbaba Türbesi: Hacıbaba Türbesi Karşıyaka’da eski Tekel fabrikasının kuzeyindeki tepededir. Vaktiyle çevresi mezarlıklarla kaplı idi. Türbe kurtuluş savaşında yıkıldı. Bir süre böyle kaldı. Son yıllarda ise halk tarafından onarıldı. Nesimi Hz. Türbesi : Nesimi Hazretlerinin türbesi Gaziantep’in merkez Şehitkamil ilçesi Aktoprak beldesindedir. Nesimi Hz. Bağdat’ta kendisini çekemeyenlerin iftirasına uğramıştır. Rivayete göre Kur’an-ı Kerimi ayak altına aldığı iddia edilmiş ve bunun üzerine derisi yüzülerek öldürülmek istenmiştir. Bu ceza uygulanırken Nesimi Hazretleri hiçbir acı duymamıştır. Fakat camide ezan okuyan müezzinin parmağına kan bulaşmış, bu kanın Nesimi Hazretlerinin murdar kanı olduğu iddia edilerek müezzinin parmakları sırayla kesilmiştir. Nesimi Hazretleri bunun üzerine, silkinerek kalkmış, boğazına kadar yüzülen deri vücuda geri yapışmış ve başını alıp yollara düşerek Aktoprak beldesine gelmiştir. Halk Nesimi Hazretlerini selamlamış ve yakınlık göstermiş, Nesimi Hazretleri de onların selamını alıp karşılık verdikten sonra oracıkta gözden kaybolmuştur. Türbesi kaybolduğu yerde bulunmaktadır. Şeyh Fethullah Türbesi: Şeyh Fethullah Gaziantep Evliyaları içinde halkın vicdanına en çok hükmeden ve kerametleri en yaygın şekilde anlatılan büyüklerden birisidir. Kendi adına yaptırdığı cami ve külliye Gaziantep’in mukaddes köşelerindendir. Şeyh Fethullah I. Halife Hz. Ebubekir’in soyundandır. Şeyh Fethullah’ın himmeti ve Allah’ın yardımıyla cami ve hamamda her türlü derdin devası bulunduğuna inanılır. İlimizde Bulunan Diğer Türbeler : Şuaipzade Ali Akif Efendi Türbesi, Karaçomak Türbesi, Sait İbn-i Ebu Vakkas Hz. Türbesi, İbrahim Baba Türbesi, Ezogelin Türbesi vd.
  4. _asi_

    Gaziantep Camileri

    CAMİLER Camiler, Müslümanların ibadet yeri, insanların ihtiyaçlarına cevap verebilecek ünitelere sahip olan birer mabettirler. Sanatsal değere sahip tarihi Gaziantep Camilerinden bahseden ve bunların birer örneğini veren belli başlı üç eser vardır. Bu eserler; Evliya Çelebi Seyahatnamesi Şer-i Mahkeme Sicilleri Risale-i Fi Tarif-i Kazayı Ayni tap Bu eserlerde elde ettiğimiz bilgilere göre ve günümüze ulaşan tarihi camilerimize baktığımızda, Müslümanların zikir yapmaları için zaviye, su ihtiyaçlarını gidermek, ab dest almak için kastel, talebelere eğitim ve öğretim yaptırmak için medrese ve yıkanma ihtiyaçlarını gidermek için hamam bulunmaktadır. Gaziantep'te günümüze kadar korunarak gelebilmiş eski eserlerin başında camilerimiz gelmektedir. Yukarıdaki eserlerden edindiğimiz bilgilere göre Gaziantep'te 140'a yakın mabet olduğu yalnız bunlardan birkaçının mescit olduğu kanaatine varılmıştır. Gaziantep savunması sırasında yaklaşık 50 adet civarında cami olduğu anlaşılmıştır. Fakat bu camilerden bazıları yıkılmış ve harabe hale gelmiştir. Bundan dolayı bu camilerden ancak 30 tane kadarı korunarak günümüze kadar ulaşabilmiş ve şu anda ibadete açık durumdadırlar. Hemen hemen hepsinin yapımında kesme taş kullanılan tarihi Gaziantep camileri plan ve süsleme bakımından birbirinden farklıdır. Genellikle dikdörtgen planlı ve son cemaat yeri de bulunan iki nefli yapılar grubunda, duvarlarda kademeler yapan nişler kullanılmış ve bu nişlerin içine pencereler yerleştirilmiştir. Örtü şekli çapraz tonozlarladır. Bu tip yapıların en eski örneği Ahmet Çelebi Camii'nin burmalı minaresi, Handaniye, Eyüp oğlu ve Esen bek Camileri de portal süslemeleri bakımından önemlidir. Handaniye Camii minaresinin şerefesinin altında xvı. yy. İznik çinileri bulunmaktadır. Boyacı Camii ise mimberinin Gaziantep'te ahşap işçiliğinin en eski örneği olması bakımından önemi büyüktür. Son yıllarda inşaa edilen modern camilerimizde süsleme sanatı yönünden çok zengin olup, çini işlemesi ve hat sanatıyla dikkatleri çekmektedir. Günümüzde kendilerinden bahsedilen ve tarihi özelliğe sahip Gaziantep camilerimizden özellikle Ömeriye, Boyacı, Şirvani, Şeyh Fettullah gibi sanatsal değerlere sahip camiler bulunmaktadır. EYÜPOĞLU CAMİİ Kendi adıyla anılan Eyüpoğlu Mahallesi'ndedir. Caminin yapılış tarihi ve kimin tarafından yapıldığı veya yaptırıldığı konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. 1586 tarihli Şer-i Mahkeme sicillerinden, bu tarihten önce yapıldığını anlıyoruz. İçten çapraz tonozludur. Altı gözlü son cemaat yerinin gerisinde, duvarla çevrili dış avlusu mevcuttur. Mihrap, siyah vişne çürüğü ve beyaz mermerle çeşitli geometrik şekillerden oluşan süslemeyi ihtiva eder. Merdivenle çıkmalı minberi ve vaaz kürsüsü mevcuttur. Minaresi tek şerefeli olup şerefe altı mukarnaslıdır. Gövde ve petek kısımları, bilezik ve sağır kemerlerle süslenmiştir. HACI VELİ CAMİ Hacı Veli Camii, 20. yüzyılın başlarında yapılmıştır. Kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Cami, enine dikdörtgen planlı, önünde enine düz dam örtülü son cemaat yerine sahiptir. Avluya doğudan iki renk geçmeli iç içe iki yuvarlak kapı ile girilir. Son cemaat yeri yedi ahşap direğe oturan düz ahşap tavanlıdır. Son cemaat yeri batı tarafından basık kemerli bir kapı ile minareye çıkılır. Harim, enine dikdörtgen planlı olup çatısı ahşaptır. HÜSEYİN PAŞA CAMİ Gaziler Caddesi üzerindedir. 1719 yılında Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mahkeme sicillerinde mimar olarak Hüseyin oğlu Osman adı geçmektedir. Dikdörtgen planlı camide, iki ayağın ve duvarların taşıdığı eşdeğerde altı kubbeli örtü sistemi uygulanmıştır. Son cemaat yeri de sivri kemerlere oturan üç kubbe ile örtülüdür. Duvarlarla çevrili dış avlusu mevcuttur. Mihrap geometrik taşlarla süslenmiştir. Mermer olan klasik minber, ahşap korkuluklara sahiptir. Minare çokgen gövdeli ve iki şerefelidir. Cami ile ilgili çok sayıda vakıf kurulmuş, bir çok vakıf tarafından da cami yararına vakfiyelerine şartlar konulmuştur. KARAGÖZ CAMİ Gaziantep'in eski yerleşim bölgelerinden Karagöz Mahallesi'nde olup, Suburcu Caddesi'nin bitimi ile Eskisaray Caddesi'nin başlangıcındaki köşededir. Minaresine dikkat edilirse Antep Harbi'nin izleri görülebilir. ÖMERİYE CAMİİ Gaziantep'in Düğmeci Mahallesinde bulunan bu tarihi camimiz Antep'in en eski camisidir. 607 hicri (1210 miladi) yılında tamir geçirdiği kayıtlarda yazmaktadır. Caminin kimin tarafından yapıldığı tam olarak bilinmemektedir. Ancak halife Hz. Ömer zamanlarında yapıldığı ya da Hz. Ömer'in kızından olma torunu Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz'ce yaptırıldığı söylendiği gibi, birincisinin yaptırtıp ikincisinin onarttırdığı hakkında söylentilerde vardır. Caminin bir diğer adı da “ ÖMEREYN” dir. Yani iki Ömer anlamına gelmektedir. Caminin taç kapısı ve mihrabı akkara taşlarla örülmüştür. Minare şerefesinin korkuluklarında oyma taş işçiliğinin güzel örnekleri görülebilir. Hatta minarenin bedeninde Antep savunmasının dehşetli günlerinden kalma mermi, şarapnel parçalarının izlerini, yaralarını görmek mümkündür. Halk arasında anlatılan bir rivayete göre, bu cami her yıl biraz yere batmaktadır. Tamamen battağı zaman kıyamet kopacağı gibi söylentiler vardır. ALİ NACAR CAMİİ Tabakhane semti Yaprak Mahallesi Alleben deresinin kuzeyinde bulunmaktadır. Vesikalarda Ali adında bir marangoz tarafından yaptırıldığı görülmüştür. Müezzin mahveline çıkan merdiven üzerinde 1213 hicri tarihi yazmaktadır. Yalnız bu hicri tarihin caminin onarım tarihi olduğunda birleşilmektedir. Camii ve minaresinin Antep savunmasından etkilendiğini üzerindeki kurşun yaralarından anlamak mümkündür. BOYACI CAMİİ Bu camimiz Hamdi Kutlar Caddesi ile Kutlar Sokağının birleştikleri yerde bulunmaktadır. Cami Kadı Kemalettin tarafından yaptırılmıştır. Caminin mimberi üzerindeki oyma kitabede 759 hicri (1357 miladi) tarihi yazmaktadır. Ancak bu tarihten daha önce yapıldığı kanaati hakimdir. Caminin özelliklerinden birisi de mimberin alttan kızaklı olması ve duvarda özel olarak yapılan bölmesine girip çıkılabilmesidir. Ayrıca Gaziantep'in en büyük camilerinden olan Boyacı Camii'nin içindeki ince ahşap işçiliği dikkati çeker. ŞEYH FETTULLAH CAMİİ VE KÜLLİYESİ Gaziantep'in Kepenek mahallesindedir. Halk arasında bu camiye “ aşağı Şeyh Camii”de denir. Keramet sahibi ve ermiş bir kişi olan, Şeyh Fetullah Halife Hz. Ebubekir soyundan gelmektedir. Bu caminin diğer camilerden farklı olan özellikleri şunlardır. Cami olarak inşa edilmiştir. Genişletilme yapılmamıştır. İlk yapıldığı gibidir. Diğer camilerimizde Osmanlı ve Arap mimarisi özelliği varken, bu camide Selçuklu mimarisi özellikleri vardır. Kendine özgü mimarisiyle ve kurucusunun kutsal bir kişi olmasıyla diğerlerinden faklıdır. Bir başka özelliği de Antep savunmasında şehit olan Karayılan (Molla Mehmet'in)in mezarı burada bulunmaktadır. Bu caminin eşi ve benzeri bir daha yapılmamıştır. İHSANBEY (ESENBEK ) CAMİİ Şehitler Caddesi üzerindedir. Cadde adını Antep savunmasında şehit olanların bir bölümünün caminin güneyindeki bahçeye gömülmesinden almıştır. Eki kayıtlarda caminin ismi “Esenbek “ olarak geçer ve ne zaman yapıldığına dair kesin bilgi yoktur. Su ihtiyacını temin etmek için yer altından kanallar vasıtasıyla caminin altına su verilmiştir. Caminin avlu kapısının kuzeyinde karataştan 25 merdivenle inilen ve yer altında bulunan büyük bir kasteli mevcuttur. Esenbek kastelinde ibadet ve abdest alma yerleri, tuvaletler ve çimecelikler vardır. Geçmişten günümüze bu kastel Esenbek olarak anıla gelmiştir. HACI NASIR CAMİİ Elmacı Pazarı ile Gaziler Caddesinin kesiştikleri köşe başındadır. Önceleri mescit olan bu cami Hacı Nasır adında bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Hacı Nasır 16. yy. da yaşamış olup, caminin yapımı da bu tarihtedir. Bu mescide 130-140 yıl sonra Kamalak Zade Hacı Mahmut oğlu Hasan Ağa'ca minber konularak camiye dönüştürülmüştür. Mescidin cami haline dönüştürülme tarihi ise Kamalak Zade Hasan Ağanın hicri 1100 yılındaki vakfiyesine göre bu tarihten öncedir. Hacı Nasır Caminin en önemli onarımı da miladi 1812 ( hicri 1227) yılında geçirdiği kapının üzerindeki kitabesinden anlaşılmaktadır. HANDANİYE (HANDANBEY CAMİİ) Gazianteb'in Karagöz mahallesindedir. Bu camiye Handan Bey camii de denilmektedir. Caminin 1647 miladi yıllarındaki kayıtlarda ismi Handan Ağa tarafından yaptırılmıştır. Handan Bey aslen Erzincanlı olup beylerin en fakiriydi. Cami miladi 1791 yılında yeniden yaptırılmıştır. Bu caminin birde gelir getiren saraçhanesi vardır. Caminin onarımlarında bu saraçhaneden alınan gelirler kullanılıyordu. Daha sonra bu saraçhane yanmıştır. Kurtuluş savaşı dönemlerinde cami ibadet yapılamayacak duruma geldiğinden yeniden bir onarım geçirmiştir. KURTULUŞ CAMİİ Gaziantep'in Tepe başı Mahallesindedir. 1892 yılında kilise olarak yaptırılmıştır. Önceleri kilise ve hapishane olarak kullanılan bu yapı, sonra camiye dönüştürüldü. Bu tarih hazinesi eski ihtişamından hiçbir şey kaybetmemiştir. Gaziantep'in en büyük camilerindendir. Eyupoğlu Camii kendi adıyla anılan Eyüpoğlu Mahallesindedir. Caminin yapılış tarihi ve kimin tarafından yapıldığı ya da yaptırıldığı konusunda elimizde yeterli bilgi yoktur. AHMET ÇELEBİ CAMİİ Ulucanlar Mahallesindedir. Caminin kurucusu Peygamber soyundan Hacı Osman Oğlu Şeyh Ramazan efendidir. Bu eser medrese, cami ve kastelden oluşan bir külliyedir. Cami, sonradan ilave edilen medreseyi yaptıran Ahmet Çelebi adıyla anılmaktadır. Caminin kitabesinden 1083 hicri (1672) miladi tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Caminin yanında 12'si kesme taştan 32'si kayadan oyma 44'ü merdivenle inilen bir kasteli vardır. Camide ahşap işçiliğni çok iyi yansıtan örnekler mevcut olup, ayrıca kadınların ibadet etmeleri için de ayrı bir bölümü vardır. ALAYBEY (GAMİ BEY) CAMİİ Bu cami Gaziler ve Şıhcan Caddelerinin kesiştikleri köşe başında bulunmaktadır. Camiyi yaptıran kişi “Alay bey “ adında bir komutandı. Caminin yapılış tarihiyle ilgili kesin bir bilgi yoktur. Ancak hicri 1224 tarihinde yeni bir onarım gördüğü kitabesinden anlaşılmaktadır. Cami kesme taş işçiliğinin güzel örneklerindendir. ŞİRVANİ ( ŞİRVANİ MEHMET EFENDİ) CAMİİ Cami sefer paşa Mahallesinde, Gaziantep kalesinin batısında yer alır. Eskiden Gaziantep camileri içerisindeki iki şerefesi bulunan tek cami olduğundan bu camiye halk tarafından iki şerefeli camii de denirdi. Şirvani Mehmet Efendi, Camiyi yaptıran kişinin adıdır. Rivayete göre Şirvani Seyit Mehmet efendi, Hz. Hüseyin'in soyundan gelmektedir. Caminin yapılış tarihi kesin olmamakla beraber miladi 1681 tarihinden önce olduğu belgelerden anlaşılmaktadır. bir rivayete göre cami herhangi bir nedenle yıkılırsa onu yeniden yapacak kadar altın ve gümüş temelinde gömülüdür. Olduğu söylenir. Camide eskiden dervişlerin zikrettikleri bir oda ve ahşap işçiliğinin güzel örnekleriyle süslenmiş bir müezzin mahfili de bulunmaktadır. Bir başka önemli bölümü ise Boyacı camisinde olduğu gibi mimberin alttan kızaklı olması, duvarda yapılan özel bölmesine girip çıkılabilmesidir. TAHTANİ (TAHTALI ) CAMİİ Kalenin yanında Şekeroğlu mahallesindedir. Caminin yaptıranı ve yaptırıldığı tarih hakkında kesin bilgilere rastlanmamıştır. Ancak miladi 1557 tarihli bir belgede adından söz edilmektedir. Caminin ismi önceleri Tahtani olarak söyleniyordu. Ağaçtan yapılması dolayısıyla halk tarafından Tahtalı Camii de denmiştir. Caminin hicri 1012 yılında bir onarım geçirdiği belgelerden anlaşılmaktadır. ALAÜDDEVLE (ALİ DOLA) CAMİİ Cami, Uzun Çarşının batısında Eski Saray Caddesindedir. Halk arasında Ali Dola camii de denilmektedir. Alaüddevle Maraş'ta hakimiyetini sürdüren Dulkadiroğlu Beyliğinin son Beyidir. Caminin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber camiyi yaptıran Alaüddevle'nin 1515 miladi tarihinde vefat ettiği düşünülürse caminin bu tarihten önce yapıldığı anlaşılır. TEKKE (TEKKE MEVLEVİHANE) CAMİİ Bu cami Kozluca Mahallesindedir. Adı resmi kayıtlarda Mevlevihane camii olarak geçer. Ancak halk tarafından Tekke camii olarak bilinir. Cami; hücreler, semahane, yönetim ve Mevlevî dervişlerinin oturma odaları, tuvaletler, havuzlar, küçük ve kısa minaresinden oluşan eserler topluluğudur. Cami hicri 1048 yılında Mustafa Ağa adında bir Türkmen Ağası tarafından yaptırılmıştır.
  5. _asi_

    Geleneksel El Sanatları

    EL SANATLARI BAKIRCILIK Gaziantep bakır işlemeciliğinin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Bakır eşya, bakırdan ve pirinç diye tabir edilen bakır ve çinkonun karışımından elde edilen maddeden işlenerek yapılır. Antep bakır işlemesinin özelliği, tek parça olarak imal edilmesidir. Yani lehim ya da benzeri bir yolla birleştirme yapılmasıdır. Ev mutfak ve süs eşyası olarak kullanılan el işlemesi bakır mamullerinin işlenmesinde çakma ve çizme diye bilinen basit işleme yönteminin dışında; sadece ilimizde yapılan bir başka yöntem daha vardır. Bir çekiç ve bir çelik kalemle işleme yapılan bu işleme yönteminde bir tek parçanın işlemesi haftalarca hatta aylarca sürmektedir. Gaziantep'te imal edilen işleme bakır mamulleri tamamen el emeği, göz nuru ile yapılmakta, çekiçle kalem dışında hiçbir alet kullanılmamaktadır. Bakır işleme ürünlerinden bazı örnekler SAHAN Yemek tabağı TAS Ayran veya su içmek için kullanılan kap. KAZAN Yemek pişirmeye yarayan kap. MASERE KAZANI (Şire) Pekmez pişirmede kullanılan büyük kap. TEŞT Hamur yoğurmada ve çamaşır yıkamada kullanılan kap. TARAK KABI Sabun, tarak ve kese koymaya yarayan kap. KİL LEĞENİ Kadınların yıkanırken saçlarını yumuşatsın diye kullandıkları kilin yoğrulmasında kullanılan kap SEFERİYE TASI Yemek koymada ve yemek taşımada kullanılan kap. MAŞRAPA Su, ayran vb. içekler konulan kap. SATIL Su taşımada kullanılan kap. PAŞA MANGALI Eskiden içine ateş konarak ısınmada kullanılan şimdilerde salonlarda süs eşyası olarak kullanılmaktadır. İBRİK El, yüz yıkamak, abdest almak için içine su konulan kap. CEZVE Kahve pişirmede kullanılan kap. VAZO İçerisine çiçek koymaya yarayan büyük ve küçük ebatları olan kap. SEMAVER Çay pişirmede kullanılan kap. SİNİ (TEPSİ) Yemek yemek için içine kazan, tas vb. şeylerin konulduğu Kaptır. Gaziantep'teki bütün bu işlemeli bakır ürünleri turistik eşya olarak büyük rağbet görmektedir. KUTNUCULUK Kutnu kumaşı dokumacılığı Anadolu'da ve Gaziantep’te çok eskiden beri yapıla gelen ve yöremizde bir zamanlar çok önemli bir geçim kaynağı olmuş ve olmaya da devam eden bir el sanatıdır. Ancak kutnu kumaşının tekstilde ayrı bir yeri var. Kerem’in Aslı’ya söylediği rivayet edilen bir dize var: “Hint’ten gelirdi kutnu kumaşı...” Tarihi bir değeri olan kutnu bezi dokumacılığı, Türkiye’de yalnızca Gaziantep’te tamamen el tezgahlarında, değişik şekillerde dokunan ipekli bir dokuma türüdür. 16. yüzyıldan itibaren Gaziantep’te dokunan kutnu kumaşı, eskiden Anadolu’da özellikle alımlı giyinmek isteyen insanların hayallerini süslerdi. Anadolu Selçukluları’ndan bu yana dokunan kutnu kumaşları Osmanlı padişahları tarafından da elbise olarak diktirilirdi. Görkem, zarafet ve estetik ifade eden kutnu kumaşların hammaddesi filoş olan suni ipek ve pamuk ipliğidir. İçinde sentetik hiçbir madde bulunmadığından sıhhi bir kumaş türüdür. Geçmişi çok eskilere dayanan kutnuculuk; dünyada basma sanatı yok iken, ipeğin çeşitli boyalara defalarca batırılarak, kendisine has renk ve motifler verilerek yapılan bir dokumadır. Kutnu kumaşı yapılırken şu aşamalardan geçer: Önce bobin halinde olan ip, söküm işlemine tabi tutularak çile haline getirilir. Söküm işlemi için yörede ‘devre’ adı verilen dört köşeli dolaplar kullanılır. Çözgü iplikleri çile haline geldikten sonra boyama işine geçilir. Yüz derecelik boya kazanlarında ipler boyayı emene kadar bekletilir. Kazandan çıkartılarak sıkılan iplikler kurutulduktan sonra dokuma sırasında kopmaması için mezekçilere gönderilerek düzeltilmesi ve kopukların ayrılması sağlanır. Daha sonra ‘taharlanan’ yani taraktan geçirilen ipler dokumaya hazır demektir. Daha çok el tezgâhlarında, kimi yerlerde ise motorlu atölyelerde dokunan kutnu kumaşı ‘kutnu ve alaca’ olmak üzere ikiye ayrılır. ‘Mecidiye, hindiye, zencirli, kemha, darcı, sedefli, mekkavi, kürdiye, cütari, rehvancıoğlu, kırkalem, sultan, Osmaniye, mehtap mercan, sedyeli, çiçekli olmak üzere 60’tan fazla çeşidi olan kutnunun hakim rengi sarıdır. Altın rengindeki sarı, kumaşa renk vermekle kalmaz, doğal bir parlaklık sağlar. Kırmızı, mor, yeşil, bordo, pembe, mavi ve siyah renklerin de tercih edildiği kumaş, eskisi kadar olmasa da kimi yörelerde halen giysi olarak kullanılıyor. Şimdilerde kutnu kumaşı, yöresel bir kıyafet olarak kullanıldığı gibi, dekoratif amaçlı, çeşitli aksesuar, turistik giysi, çanta, terlik, perdelik kumaş ve folklor kıyafeti olarak ta kullanılmaktadır. GÜMÜŞ İŞLEMECİLİĞİ Tarihi ipek yolunun üzerinde olması nedeniyle birçok ticaret yollarının Gaziantep'te yumaklaşması ilin ekonomisini o günlerde olduğu gibi günümüzde de canlı tutmaktadır. Bu canlılıkta gümüşün önemli bir yeri vardır. Çünkü gümüş insanların takı olarak eskiden beri kullandığı kıymetli bir madendir. Yöremizde antik şehir özelliği taşıyan Karkamış, Dülük, Belkıs Antik kentleri ve höyüklerden çıkartılan gümüşler, gümüş işçiliğinin ve kullanımının ilimizde ve yöremizde eskiden beri çok yaygın olduğunu göstermektedir. 19.yüzyıl ve 20.yüzyılın ilk yarısına kadar Gaziantep'li bir kadında on iki çeşit gümüş takı bulunurdu. Bunlardan bir kısmı taç kaytan, şekke, daktani, pıçpıçı, götürümgü, üçger, arpacıklı gerdan, Antepli gerdan kemer, koruklu bilezik, düğme yüzük. Gaziantepli erkekler de gümüşü tespih, ağızlık, baston sapı, sigara tabakası ve atların koşu takımlarında kullanırdı. Gümüş işçiliğinin şehrimizde gelişmesinin, Türkistan'dan göçüp gelen ustaların payı büyüktür. Gümüş işçiliği 1980'lerden sonra Türkiye'nin dışa açılması, turizm hareketlerinin başlaması ve teknolojinin yardımıyla hızla gelişmiştir. Türk turizmindeki yerini almakta gecikmemiş olan Gaziantep gümüş işçiliği, bugün kırkın üzerindeki gümüş işleme atölyesi ile varlığını sürdürmektedir. Bu atölyelerde senede ortalama 1,5–2 ton gümüş başta İstanbul olmak üzere bütün Ege ve Akdeniz Bölgesine, Kapadokya'ya ve turistler aracıyla dünyanın en ücra köşelerine kadar ulaşmaktadır.Günümüzde hızla çoğalan Gümüş İşleme Atölyeleri bu sanatın Gaziantep'te çok hızlı geliştiğini ve önemli döviz girdisi sağladığını göstermektedir. ANTEP İŞİ EL İŞLEMESİ Antep işi, beyaz kumaş üzerine iplik sayılarak ve çekilerek yapılır. Çekilmiş ipliklerin sarılması ve örülmesi ile ajurlar tamamlanır. Antep işlerinin hangi yıllarda başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte 1850'lerde ilk olarak Gaziantep'in köylerinde erkeklerin başlarına giydikleri terliklerin motiflerinin, şehirde daha ince kumaşlara işlendiği bilinmektedir. Bazı söylentilere göre de Gaziantep'te yaşayan azınlıklar tarafından yapılmış ve Avrupa piyasalarına sürülmüştür. Antep işi, ilk defa Antep ve çevresinde ev hanımları tarafından yapıldığı için bu adla adlandırılmıştır, İşlemelerin eski Türk işleme karakterini taşıması bu işlerin yerli halk tarafından yapıldığını göstermektedir. Antep işi beyaz kumaş üzerine, beyaz, sarı, krem rengi ipliklerle çeşitli susma ve ajurlarla süslenerek işlenmektedir. Bu nedenle beyaz işler grubuna dahil edilmiştir. Günümüzde işleme tekniği bozulmadan sim, renkli iplikler ve yardımcı nakış iğneleri kullanılarak çok güzel işlemeler yapılmaktadır. Antep işinin iki temel unsuru susma ve ajurdur. Susma; kumaş ipliğinin sayılarak kumaşa işlenmesi, ajur ; kumaşta başlıklar yaratması için kumaş ipliklerinin kesilerek çekilmesidir. Antep işinin ajurları arasında örümcek yuvası, düz çitime, verev çitime, filtreli çitime ve örümcekli çitime türleri vardır. Antep işi çekilen ve bırakılan iplik sayıları ve yapılışlarına göre 6 grupta toplanır.1.Grupta basit ajurlar, 2.Grupta kesilen iplik sayısı az, kalan iplik sayısı fazla ajurlar, 3.grupta kesilen iplik sayısı fazla kalan iplik sayısı az olan ajurlar gösterilir. 4. Grupta Çitime ajurları, 5. Grupta Kartopu, Örümcek ve badem iğneleri vardır. 6.Grupta ise tamamen fantezi iğneleri bulunur. Elbise ve bluz işlemelerinde, oda takımları ve yatak örtülerinde kullanılan motifler yapılmadan önce kenarlarının pekiştirilmesi gerekir. Antep işinde kumaş olarak Bursa keteni, mongol , birman, demor, Panama keteni, çuval, Rize bezi, opel krep, saten, yün, orlon, pamukaki, molima, rafya, ipek ve sim kullanılmaktadır. KÜPÇÜLÜK Gaziantep'te küpçülüğün başlangıç tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak çevrede bulunan çeşitli ören yerlerinde yapılan arkeolojik kazılardan, M.Ö. 6000-7000 yıllarında (Neolitik dönem) yörede seramikçiliğin olduğu anlaşılmaktadır. Gene yörede yapılan kazılarda M.Ö. 3000-1100 yıllarında (Tunç Çağı) topraktan yapılan kaplara bol miktarda rastlanmaktadır. Daha sonraki dönemlerde de bu tür malzemelerin yapıldığını gösterir parçalara rastlanmıştır. Kısacası insanların yöremizde yaygın olarak yaşamaya başladığı günlerden itibaren ilimiz ve çevresinde topraktan çeşitli eşyaların yapılıp kullanıldığı anlaşılmaktadır. Günümüzden 50-100 yıl kadar önce şehir çevresinde bulunan mağaralarda küp yapılan bir çok atölyenin ve atölyelerde çalışan ustaların ve işçilerin olduğu bilinmektedir. Eski dönemlerde toprak eşyalar; Kap, kazan, tencere, kupa, küp ve benzeri saklama, pişirme ve servis kapları, diğer kullanımlar için çiçek saksısı, boru, tuğla, çatı örtüleri ve bunlara benzeyen malzemeler olarak üretilmiştir. Bakır, çinko, gümüş gibi madenlerin bulunması, kap ve kacak yapımında yeni malzeme ve tekniklerin keşfi, camın mutfak eşyası yapımında yaygın olarak kullanılmaya başlanmasıyla topraktan yapma mutfak eşyaların kullanımı yavaş yavaş ortadan kalkmış ve bu nedenle küp ve toprak mutfak malzemesi üreten atölyeler birer birer kapanarak günümüzde bir kaç yaşlı ustanın mecburen yürütmeye çalıştığı bir meslek haline gelmiştir. Buna nazaran turizmin gelişmesi, el işçiliğinin az da olsa aranır hale gelmeye başlamasıyla Türkiye genelinde olduğu gibi bu işi yapan ustalar teknolojilerini de geliştirerek turistik hatıra eşyası ve şehirlerde park ve bahçelerde kullanılan saksı üretimini yapar hale gelmişlerdir. Küp toprağı iki üç çeşit killi toprak ve silisin karışımından oluşur. Bu karışımın çok iyi yoğrularak çamur haline getirilmesi ve uzun bir süre dinlendirilerek mayalanması gerekir. Mayalı bu çamur çark denilen ayakla ve motorla çevrilen makinelerde istenildiği gibi şekillendirilir. Yapılacak malzemenin büyüklüğüne göre bir, iki veya üç parçadan yapılarak birleştirilip tek parçalı hale getirilir. Biraz kuruması için güneşsiz ve rüzgarsız yerde bekletilir. Az kuruyan parçaların üzerinde tıraşlama ve temizlenmesi yapıldıktan sonra çizgileri çekilir. Desenler çizilecek ve başka şekiller verilecekse bu işlemlerde yapılarak yeniden kurumaya bırakılır. Kurutma işlemi güneşli ve rüzgarlı bir alanda yapılırsa yapılan işlerin renklerinde ve formlarında bozukluklar ve çatlamalar olur. Toprak eşyaların kuruması havanın sıcaklığı ve malzemenin büyüklüğüne göre iki ile onbeş gün arasında değişir. Kurutulan parçalar; pişirme fırınlarına, aralarından havanın sirkülasyonunu engellemeyecek şekilde yerleştirilir ve ısı yavaş yavaş artırılarak 900 ile 1000 derece arasında 9-10 saat pişirilir. Bu sürenin sonunda fırın söndürülür ve soğuması için beklenilir. Soğuyan fırından çıkarılan parçalar su kabı, çiçek saksısı ve benzeri amaçlar için kullanılacaksa kullanıma hazır hale gelmiş demektir. Şayet sırlı küp yapılacak ise fırınlanıp soğutulmuş parçalar kurşun esaslı sırla kaplanır ve yeniden fırınlanarak soğuması beklenir. Bu şekilde yapılan küpler günümüzde daha ziyade turistik bölgelere, ilimizde turistik eşya satan dükkanlara ve saksı olarak imal edilenler de çiçekçilere satılır. YEMENİCİLİK Yemeni, üstü kırmızı ya da siyah deriden tabanı ise köseleden dikilen topuksuz ve çok sıhhatli olan ayakkabılara denir. Yemeni yurdumuzun diğer yörelerinde yazmaya verilen ad olmasına karşılık, yöremizde ayağa giyilen bir çeşit ayakkabıya verilen addır. Gaziantep'te Yemeniciliğe “Köşkercilik” yemenicilere “köşker”, yemeni ustalarına da “köşker ustası” denilmektedir. Köşker kelimesi Farsça “keşfger” kelimesinden gelmiş olup, ayakkabı yapan anlamına gelmektedir. Yemeni ilk defa Yemen'de Yemen-i Ekber isminde bir kimse tarafından icat edilmiş ve kendi ismini vermiştir. Daha sonraları yemeni Yemen'den Halep'e, Halep'ten de Güneydoğu Anadolu'ya intikal etmiştir. Gaziantep Şanlıurfa Kahramanmaraş, Diyarbakır, Antakya, Adana'ya kadar yayılmış olan yemeni yapımcılığı zaman içerisinde Gaziantep ve Kilis dışında diğer ilerde tamamen bitmiştir. Yemeni esas olarak gön ve yüz olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Gön, manda ve sığır derisinden yapılmış olup, yere gelen kısım ile bunun üzerine dana derisinden yapılmış taban kayışı ve bezlerden ibarettir. Yüz ise sırt ile birbirine birleştirilmiş ve çirişle yapıştırılmış sahtiyan ve meşinden oluşur. Yemeni yapımında 5 hayvan derisi kullanılır. Alt taban manda veya sığır derisinden, yüzü keçi derisinden, iç astar koyun derisinden, iç taban sığır veya keçi derisinden, kenarı oğlak(sızı) derisinden yapılır. Yemeni imalatında kesinlikle plastik madde kullanılmaz. Tüm dikişler elle yapılır. Ökçesiz olup tersinden dikilir. Düz tarafı çevrilir ve asıl giyilecek durumunu alır. Düz tarafı çevrildikten sonra kalıplanır. Etrafı düzgünce kesilir, kalıptan çıkarılır, kenar dikişi yapılır, satışa ve giyime hazır hale getirilir. Diğer ayakkabılarda ise bu özelliklerin çoğu bulunmaz. Yemeni sağlık açısından çok sıhhatli bir ayakkabıdır. Ayaklardaki mantar ve nasır oluşumunu ayak parmakları arasındaki pişikleri önler. Yemeninin üst tabanı ile alt tabanı arasındaki kil, insan vücudundaki elektriği toprağa verir ve insan vücudunu rahatlatır. Ayakta koku yapmaz. Çünkü gözenekli deriden yapıldığından teri dışarıya verir. Yemeniler renklerine, büyüklüklerine ve şekillerine göre adlar alır. Renklerine göre ; Siyah : Siyah yemeni, merkup, pantof, kulaklı. Mor : Annubi. Kırmızı : Gül şeftali ve nar çiçeği. Büyüklüklerine göre : Çocuk Yemenisi: Metelik, Küçük hasbe: 7 yaş için, Büyük hasbe: 9-10 yaş için, Vastani: 34-35 numara, Orta ayak : 36-37 numara, Zegender : 38-39 numara, Ges : 40-41 numara, Lorba : 42-43 numara, Uzger : 44 numara, Uluayak : 45 numara, Zelber : Daha büyük ve hiçbir numaraya uymayan yemeniye verilen isimdir. Şekillerine göre : Halebî: Daha ziyade köylüler tarafından kullanılır. Merkup: Daha çok durumu iyi olanlar tarafından kullanılır. Burnu sivri: Daha çok köylüler tarafından kullanılır. Kulağı uzun: Daha çok şehirde giyilir. Eğri simli: Gümüş telle işlemelidir. ABA DOKUMACILIĞI Aba, deve, öküz ve at tüyünden, keçi kılından ve koyunyününden dokunan özel bir kumaştan yapılan bir erkek giysisidir. Abanın üst rafından başın, yan tarafından kolların geçmesi için birer delik olup kolları yoktur. Eskiden kumaşın dokunmasında kullanılan tüy, kıl ve yünler toprak, mor boya, ceviz kabuğu, ceviz kökü, heylangoz yaprağı, sumak yaprağı, meyve, kızılcık otu gibi kök boya denilen boyalarla boyanırdı. Günümüzde ise suni boyalarla renklendirilmiş polyester iplikler kullanılmaktadır. Geçmişte kullanım alanı oldukça geniş olan abanın Suriye ve Arabistan ‘da giyileni geniş ve kısa bir şekilde olup, dizden biraz aşağı inerdi. Abanın dokunuşuna, üzerinde yapılan motiflerin durumunu ve bu motiflerde kullanılan iplerin özelliklerine göre giyenin ekonomik durumu belli olurdu. Halkın giydiği abalar daha az motifli ve kaba olarak dokunurdu. Zenginler ise çuhadan veya ipekten dokunmuş abalar giyerlerdi. Abalar dokunduğu ipin ve kumaşın rengine, boyuna ve giyildiği yörenin ismine göre isimlendirilir. Humus Abası, Yerli Aba (Boz Aba, Kırmızı Aba, Lacivert Aba, Siyah Aba), Sırmalı Aba (tahtalı Aba, Sandıklı Aba, Zincirli Aba, Kandilli Aba, Kurbağalı Aba), Kıl Aba, Maraş Abası, Urfa Abası, Koron Abası, Siyah Aba, Çuha Aba, Uzun boy Aba, Kısa boy Aba. ANTEP KİLİMCİLİĞİ Antep kilimleri bilinen diğer Anadolu Kilimlerinden tezgah, şekil, dokunuş biçimleri ve nakışları yönünden çok farklıdır. Antep kilimlerinin bilinen çeşitleri : Baklava dilimleri, Habbap ayağı, Kuş Kanadı, Zincir Göbek, Dirsek göbek, Pençe Göbek, Çarkı felek, Parmak göbek, Atom Göbek(1945 sonrası dokunan bir kilim adı). Antep kilimlerinin hammaddesi öküz, deve ve at tüyü, koyun yünü ve keçi kıllarıdır. Siyah, felhani, mavi yeşil boya, cehre sarısı, ceviz kabuğu, cevizi boz, soğan kabuğu, sumak yaprağı Antep kilimlerinde kullanılan ilkel boyalardan birkaçıdır. Genelde 69 cm eninde 260 cm boyunda dokunan Antep Kilimlerinde motifler şöyle sıralanabilir : Çizgi, nokta ve daireden ibaret motifler, Sembolik motifler, hayvan motifleri, geometrik motifler, Bitki motifleri, İdografik bir manası olan motifler (dağ, ev vs.) Kilimin yalnız el tezgahlarında imal edildiği ve bu işkolunun çok canlı olduğu devirlerde Gaziantep'te 7000 civarında el tezgahının faaliyette olduğu, 1960'larda bu sayının 100-150 ‘ye düştüğü saptanmıştır. Motorlu dokuma tezgahlarının yaşamımıza girmesiyle Antep kilimlerine olan talep azalmış, tezgahlar yavaş yavaş ortadan kalkmıştır. Günümüzde genel olarak köylerde kendi ihtiyaçlarını gidermek maksadıyla kadınlar tarafından dokunmaktadır. SEDEFÇİLİK Bazı deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan ve sedefçilikte kullanılan sert beyaz ve gökkuşağı pırıltılı, fosforik özelliği olan maddeye sedef, bu maddeyi işleyen kişiye de sedefkâr denilir. Asırlardan beri bilinen sedef, zamanın tekniği ve milletlerin sanat anlayışına göre şekil almıştır. Hammaddesi, midye kabuğu, çeşitli teller ve ceviz ağacı olan Sedef ve Sedefkarlık sanatı Ortadoğu ülkelerinde doğmuş ve 15 yüzyıldan sonra Osmanlı'lara geçmiştir 15.yüzyıldan sonra tamamen Türk İslam Sanatının emrine giren sedef, geometrik desenlerin bitmek tükenmek bilmeyen dizilişleri ile gelişimini sürdürmüştür. Daha sonraları kıvrılma, dallanma, ana veya yardımcı bağlarla bağlanma, birbirini kesme ve düğümlenme gibi yollarla çeşitli kompozisyonlar çalışılmıştır. Doğadan stilize edilerek alınan çiçek motifleri (lale, karanfil, gül) geometrik desenlerle birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Sedefçilik asırlarca değişik motif ve desenlerle zenginleştirilerek mimari yapılarda, kullanım eşyalarında ve silah süslemelerinde kullanılmıştır. Yaşayan kaynaklardan edinilen bilgiye göre sedef kakmacılığının Gaziantep'te 1963 yılında başladığı bilinmektedir. Bugün Gaziantep'te 50 sedef atölyesi bulunmaktadır. Bu atölyelerde daha çok turistik eşyaya yönelik çalışmalar ağırlıkta olup, genellikle Ortadoğu'ya satış yapılmaktadır. Gaziantep'te işlene sedefin %90'ı dövizle satılmakta ve ülke ekonomisine döviz kazandırılmaktadır. ZURNACILIK Türk Folkloru içinde halk müziği ve oyunlarının ayrılmaz bir parçası olan hak çalgılarımızın ayrı bir yeri vardır. Türk halk çalgısı deyince; fabrika imalı olmayan, halkın kendi mevcut imkânları içinde ve basit araçlarla elde yaptıkları, akustik kanunlara uymayan, standart ölçü ve kalıpları olmayan, etnografik özelliği olan çalgılar akla gelmektedir. Üflemeli halk çalgılarımızın başında gelen zurna, kalın zerdali ağacından yapılır ve davulun yanında çalınan üflemeli bir çalgı aletidir. Zurnanın tarihi Orta Asya'ya dayanmaktadır. Çok eski zamanlardan beri bir çalgı aleti olarak bilinip, yapılmaktadır. Zurna 3 kısımdan oluşur. Baş kısım (Mezik), şimşir ağacından yapılır. Ağız kısmı (Alt çanak), geniştir. Orta kısım ise dardır. Zurnanın 15 deliği vardır. 8 tanesi büyük (nota deliği), 7 tanesi (cin deliği) küçüktür. Zurna yapıldıktan sonra şimşir ağacından yapılan mezik kısmının ucuna metem denilen uç, zurna çalan kimseler tarafından kamıştan yapılır. Gaziantep'te zurna sipariş üzerine yapılmaktadır. Bir usta günde ancak 1-2 tane imal edebilmektedir. Zurnanın delikleri matkapla delindikten sonra ısıtılmış demir ile dağlanır. Böylece ses daha düzgün çıkar. Zurnanın boyu uzadıkça sesi kalınlaşır, boyu kısaldıkça sesi incelir. Gaziantep'te 3 çeşit zurna imal edilmektedir. Tüm kaba zurna, 32.5 cm uzunluğundadır. Orta kaba zurna, 31 cm uzunluğundadır. Cura zurna, 30 cm uzunluğundadır. Zurnanın standart boyu, orta kaba diye bilinen 31 cm uzunluğunda olanıdır. Kuru zerdali ağacından yapılan zurnalar daha iyi ses çıkartır; eğer yaş ağaçtan yapılırsa çıkan ses kulağı tırmalar. Zurnanın delikleri de belli bir ölçüye göre yapılmaktadır. Zurna yapan kimselere “Harat” ismi verilmektedir. Bu işle uğraşan kişiler gittikçe azalmaktadır. Yurdun her yöresinde bir açık hava çalgısı olarak kullanılan zurna özel bir soluk alma tekniği ile çalınır. Sesi çok kuvvetli çıkar ve çok uzaklardan duyulur. Yalnız erkekler tarafından çalınır. Bir zurna işi bittikten sonra duvarda asılı olarak muhafaza edilirse ömrü 10-20 yıl arasındadır. KUYUMCULUK Altın kolay işlenen, yüksek değerli, paslanmaz metalik bir elementtir. Bilinen yazılı kayıtlara göre M.Ö. 3200 yıllarında Mısır darphanelerinde para olarak basılmıştır. Anadolu'da ve Gaziantep yöresinde M.Ö. III. yüzyılda Romalılar döneminde altına rastlanmaktadır. Daha önceleri Orta Asya'da yaşayan İskit Türkleri'nin de (M.Ö. 1000'li yıllarda) altıncılıkla uğraştıkları bilinmektedir. Türklerin müslümanlığı kabul etmeleriyle altın eşya yapımı azaldı. Gaziantep Cumhuriyet'ten önce il olmadığı için il merkezi olan Halep'ten getirilen altınlar burada satılırdı. Bu işi de Antep'te yaşayan Ermeniler yapardı. Gemolojist Nuri DURUCU'dan alınan bilgilere göre Dağlayan, Davoyan, Pancaryan, Nezaretyan aileleri Antep'te kuyumculuk yapan Ermeni ailelerinin en ünlüleriydi. Bu ailelerin fertlerinin Kurtuluş Savaşı sonunda Türkiye'yi terketmesiyle birlikte kuyumculuk bölgede çok zayıflamıştır. 1918 yılında Medine'den gelen aslen Türkistanlı bir usta olan Sait TÜRKİSTANLI'nın gayretleriyle kuyumculuk mesleği yavaş yavaş yeniden canlanmaya başlamış, Sait TÜRKİSTANLI, ilk önce gümüşçülükle işe başlamıştır. Meslekle ilgili olarak yetiştirdiği ustalar arasında Şükrü Elbay, İbrahim Halil, Mehmet Fazlı, Kemal Serengil, Kırıkhan'lı Hilmi Aşur ve daha birçok ismi saymak mümkündür. Gene Nuri DURUCU'dan ve Gaziantep Kuyumcular Odasından alınan bilgilere göre Gaziantep'li kuyumcular; halka, renkli taşlı, yakut, zümrüt, firuze ve benzeri renkli taşlı yüzük, çöp, telkari, yılanlı, burmalı, çakma ve benzeri bilezik, kemer ve daha birçok çeşit altın takı imalatı yapmışlar ve talebe uygun olarak da yapmaya devam etmektedirler. Buna rağmen Cumhuriyet döneminde 1950'li yıllara kadar altın takılar genel olarak dışarıda imal ettirilip Gaziantep'te satılırdı. Kuyumculuğun merkezi sayılan İstanbul ve diğer büyük illerde altından üretilen süs ve takılar, 18 ve daha düşük ayarlı altından, (yeşil altın) takılar üretilip satılırken, Gaziantep'te kuyumcuların ürettiği takılar 22 ayar denen ve 916 milyem olan altından imal edilmektedir. Özellikle son yıllarda Gaziantep'li imalatçılar ürettikleri mamullerine TSE belgeli olduğunu gösteren kendi damgalarını vurmaktadır. Bu işlem hem esnaf, hem de tüketici tarafından güven içerisinde Gaziantep altının, alınıp satılmasını sağlamıştır. Gaziantep'li kuyumcu esnaf ve sanatkar 1972 yılında dernek olarak, 1976 yılından sonra da Oda olarak teşkilatlanmış olup, mesleklerini dayanışma içinde sürdürmektedir. Bugün Gaziantep'te 400 civarında vitrin kuyumcusu 60 civarında imalatçısı ile odaya kayıtlı 568 kuyumcu, 500 civarında işyeri ve bu işyerlerinde çalışan 2000 civarındaki insanıyla Gaziantep ekonomisindeki yerini almıştır. Yapılmakta olan çalışmalarla Türkiye'deki yerini daha ileri noktalara getireceği görülmektedir.
  6. _asi_

    Gaziantep Halk Oyunları

    HALK OYUNLARI Gaziantep ilimiz Güneydoğu Anadolumuzun en kalabalık ve en hareketli illerinden biridir. Türk halk dansları bakımından da Halay bölgesi içerisindedir. Halaylar oyuncuların yarım halka biçiminde düzenlenerek ve birbirlerine tutunarak oynadıkları disiplinlioyunlardır. Türkmen bölgesi olan Gaziantepte oyunlar kadın-erkek birlikte oynandığı gibi ayrı ayrı diziler halinde de oynanmaktadır. Oyunlara saz olarak Davul ve orta kaba Zurna eşlik eder. Yöredeki yaygın Leylim Halaylarına davul zurna eşlik etmez. Söz konusu Leylim Halayları Kaval, Düdük, Tef ve bir türkücüden oluşan müzik grubunun eşliğinde yürütülür. Gaziantep gerek kız gerek erkek giysileri ve aksesuar bakımından çok zengindir. Genç erkeklerin başında, sırma karıştırılarak işlenmiş püsküllü Terlik bulunur. Terliğin etrafında Poşu sarılıdır. Sırtta yakasız çubuklu İşlik, onun üzerinde koyu mavi renkli Aba-cepken vardır. Bele Antep dokuması Şal Kuşak sarılır. Bacaklarda açık mavi çuha Şalvar bulunur. Mor kadife üzerine sırma işlemeli tütün Kesesi kuşağın sol köşesinden sarkıtılır. Ayaklarda yünden örülmüş çoraplarıyla gülşeftali renkli Yemeniler giyimi tamamlar. Genç Kızların başında Tepelik ve Taç Fes, alınlarında ve yanaklarının yanlarında Sarkıtma denilen altın yada gümüş dizileri bulunur. Sırta Antep dokumasından Üçetek ve Zubun giyilir. Bele Savatlı Kemer takılır. Üçeteğin altında kutnu kumaştan Şalvar bulunur. Ayaklara da yerli dokuma yün çorap ve gülşeftali Yemeni giyilir. Gaziantep ilimizde en çok sevilip oynanan oyunlardan bazıları şunlardır: Dokuzlu, Oğuzlu, Çepikli -Çibikli (Havarişko da denir), Fatige demune , Mani, Şirin Nar, Mendilli, Leylim. Gaziantep ili sınırları içerisinde Türkmen oymaklarından Barak aşireti de yaşamaktadır. Bunların da kendilerine özgü çok güzel Türk halk dansları vardır. Bu oyunlara Davul Zurna eşlik eder. Bu oyunlarda müziğe, kartal kanadından yapılan ve Zambur adı verilen bir halk çalgısı da eşlik etmektedir. Gaziantep ilimiz Türk halk dansları kadar halk müziği bakımından da çok zengin illerimizden biridir. Yörede yapılan araştırmalar bu bölgedeki türkü ve melodilerin Uzun havalar, Kırık havalar ve Halaylar olmak üzere üçlü grup altında toplanabileceğini göstermektedir. Halk müziği araçları da şunlardır: Üflemeli sazlar, başta orta kaba olmak üzere Zurna, dilli dilsiz Kavallar, yaylı sazlardan Kemane, vurmalı sazlardan başta Davul olmak üzere, Tef, Darbuka ve Zil. Barak'lar arasında bugün de çok sevilip oynanan oyunlardan bazıları şunlardır: Meryem, Mermere, Kaba, Tam Kaba, Kırıkcan, Çobanbeyli, Nahsani, Barak Halayı ya da Barak İki Kamış oyunu, Üçürdüm.
  7. _asi_

    Gaziantep gelenek-görenekleri

    ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ Gaziantep 7. asırda hazret-i Ömer zamânında İslâm orduları tarafından fethedilerek, Bizanslılardan alındı. On birinci asrın sonlarına kadar Müslümanlarla Bizanslılar arasında, 12. asrın ortalarına kadar Selçuklu Türkleriyle Bizanslılar ve Haçlılar arasında zaman zaman el değiştirdi. On ikinci asrın ortalarından 1516'ya kadar Türkler ve kısa bir müddet Araplar bölgeye hâkim oldu. Yavuz Sultan Selim Han, 1516'da bu bölgeyi Osmanlı Devletine kattı. Bölge, Türk-İslâm kültürü ile yoğrulmuş olup, diğer kültürler 7. asırda kaybolmuş ve Bizansla Haçlı ordularının ve 19. asırda Amerikalı Protestan misyonerlerinin açtığı Amerikan Koleji ile yeniden tesis edilmek istenen Hıristiyan kültürü, filiz vermeden kurumuştur. Gaziantep'in bütün sosyal yaşayışında Türk-İslâm kültürü hâkimiyetini devâm ettirmektedir. DÜĞÜN Düğün ve evlenme, Gaziantep te de kutsal bir olayın başlangıcıdır. Evliliğin her aşamasında genellikle yöredeki töre ve inançlara göre hareket edilir. Evlenme adetleri İlimiz, merkezi dahil olmak üzere; Nizip ilçesi Boyundur ve Uluyatır (Mizar), Oğuzeli ilçesi Dokuzyol ( Uruşlu ), Büyükkaracaören ve Hötoylu, Araban ilçesi Elif Beldesi ve Akbudak ( Süpürgüç ), Yavuzeli İlçesi Sarılar, Göçmez, Hacımallı ve Üçgöl, Karkamış ilçesi Elifoğlu, Alagöz, Alacalı, Çiftlik ve Balaban köylerinde uygulanmaktadır. DÜĞÜR GEZME Düğür gezme; evlilik çağına gelmiş kızlara bakmaya gitmek demektir. Dügür, oğlan veya erkek yeğeni olanlar tarafından gezilir. Dügür gezenler, tanıdık dost e akrabalarından, evlenme yaşında kızı olanların salığını ( Haberini ) alırlar. Daha sonra haberleri yokmuş gibi belirlenen eve giderek kıza bakarlar. Düğür gezenler için en önemli olan şey, kızın ailesinin geçmişidir. Ondan sonra kızın marifetleri ve güzelliği gelir. Düğürcüler kızı beğenirlerse, birkaç gün sonra bir daha görmeğe giderler. İkinci seferde de beğendikten sonra oğlana haber verirler ve kızı, gizlice yolda gösterirler. Düğürcüler beğendiyse, oğlana fazla bir laf düşmez. Oğlan, kızı gizlice görüp beğendikten sonra, evlenmenin ilk adımı olan erkekler arasında söz alıp verme işi başlar. BEKLİK TAKMA Beklik takma; Gaziantep ?te nişan takma yerine kullanılan bir tabirdir. Beklik takma yapılmadan önce, kız evi tarafından istenilen ve erkek evi tarafından alınması zorunlu olan giyecek eşyaları alınır.. Bu olaya ? Beklik Karartısı denir. Giyecekler beklik takılırken kız ve erkek tarafından giyilir. Beklik karaltısının içinde, bir kat elbiselik, kundura çanta, pabuç ve iç çamaşırı bulunur. Eskiden hamam peştimalı da verilirdi. Bu hazırlıklar bitikten sonra; sıra yüzük takmaya gelir, nişan mutlaka kız evinde yapılır. Oğlan evi nişan gününden birkaç gün önce dost ve akrabalarına haber yollayarak, nişan gününü bildirir. O gün, herkes, kız evinde toplanır. Nişana daveti eskiden ? Okuyucu ? denilen kadınlar yaparlardı. Günümüzde okuyucu kadınlardan kimse kalmamıştır. Nişan günü sabahı oğlan evi, kız evine, nişanda yenilecek olan tüm yemek, tatlı ve meyveleri yollamak zorundadır. Yemekler yenilir, getirilen elbiseler bir ip üzerinde sergilenir. Giyecekler incelendikten sonra, tatlı yenilir ve yüzük takılır. Bu nişana erkekler katılmaz, kadınlar arasında yapılır. BAŞLIK VE KALIN Gaziantep?te ve özellikle köylerinde kalın alma olayı hala devam etmektedir. Kalın, kız babası tarafından, kızın çeyizine harcanmak üzere alınır. Kız babası, aldığı bu parayı başka bir harcama için kullanmaz. Eğer bu para kız için harcanmazsa, bu büyük bir terbiyesizlik olarak kabul edilir. Kalın parası, günün şartlarına göre alınır ve bir usulü vardır. Kız istendikten sonra oğlun evinden büyükler giderek, kız evinden ne kadar kalın istediklerini sorarlar. Eğer istenilen para çok ise; aile büyükleri araya girerek miktarı düşürmeye çalışırlar. Oğlan evi, daha sonra verebileceği miktarı kız evine bildirir. Beş aşağı, on yukarı işi bağlarlar. Yeniden kız evinde toplanılır ve masrafları oğlan evi karşılar. Bu toplantıya yalnızca erkekler katılır ve yenilip içildikten sonra, oğlan babası herkesin önünde parayı kız babasına verir. Böylece kalın işi halledilmiş olur. Önceleri başlık ve kalın gibi maddiyata dayanan kaynakları olamayanlar, değişik usulü ile evlenirler. Değişik yapabilmek , iki ailenin kız alıp vermesidir. Değişik yapmaya evlenme yaşına gelmiş ağabeyler karar verirler. Her aile bir kız alır, bir kız verir. Bu nedenle başlık alıp vermezler. Bu usulü benimseyenler çoktur. Çünkü; masrafsız olarak yapılan bir evlilik yoludur. Bu usulde gönün işi geçerli olmayıp, ailenin vereceği kararlar önemlidir. Değişik yapan aileler, genellikle fakir ailelerdir. Eğer değişik, aynı köyün gençleri arasında değil de, başka bir köyle değişik yapılıyorsa, o zaman; değiştirilecek kızlar, at üstüne bindirilerek, diğer köye doğru yola çıkarlar. İki köy arasında kafile karşılaşır. Daha sonra; iki tarafta kızları alır, köylerine dönerler. Her köy arasında, ayrıca düğün yapar. YATAK BİÇME Yatak biçme, imece usulüyle yapılan bir yardımlaşma ve eğlence günüdür. Yatak biçme, kız evinde yapılır. Oğlan evinden ve kız evinden gelen kadınlar, yardımlaşarak , kızın çehizine konacak yatak yüzlerini diker ve yorganları köpürler. Bir yandan iş yapılırken, bir yandan da, yemekler yapılır ve yenir. Yatak biçmeye çalgıcılar çağırmak adetler arasındadır. Yatak biçmeye gelen kadınlar, yer, içer ve eğlenirler. ÇEHİZ ( ÇEYİZ ) Gaziantep?te çok önemli yer tutar. Özellikle kızlar çeyizleriyle değerlendirilir. Kız çeyizini para olarak hesaplamak mümkün değildir. Bir kızın çeyizi doğduğu günde dizilmeye başlar. Anne, teyze, hala v.s. akrabalar da bu çeyize daima bir şeyler eklerler. ÇEHİZ ALMA ADETLERİ Çeyiz alma kız evindeki kızın çeyizinin, oğlan evi tarafından alınıp, oğlan evine götürülmesidir. Çeyiz alınacağı gün, oğlan evinin akrabaları oğlan evinde, kız evinin akrabaları kız evinde toplanırlar. Çeyiz günü, eğlenceyi oğlan evi yapar, kız evi ise; oğlan evinin gelmesini bekler. Kız evinde hiçbir eğlence yapılmaz. Çeyiz alma adetleri günümüzde hala eksiksiz olarak devam etmekte ve yapılmaktadır. Kız evinden çeyiz almada da bazı adetler ağırlığını korur. Çeyizlerin bulunduğu evdeki kızın sandığının üzerine, kızın erkek kardeşi veya yakın bir akrabası oturur. Oğlanın babası veya bir aile büyüğü, sandığın üzerinde oturan kişiyi kaldırmak için, bir miktar para verir. Para verildikten sonra, çeyiz taşıma işlemlerine geçilir. Çeyiz taşınırken meydanda bulunan her eşya alınır. Yeni evlenecek olan çiftlere yardım olarak ne bulunursa götürülür. Taşıma işi yalnızca oğlan evine düşer, kız tarafından kimse taşıma işine karışmaz. Çeyiz taşındıktan birkaç gün sonra, kız evinden birkaç kişi çeyizin taşındığı eve giderek, evi dizerler. Gelen tüm çeyizler evin içersinde düzenlenir ve yerli yerine konulur. KINA GECESİ Gerdek gecesinden ir gün önce yapılan bir gecedir. Bu gece kız evinde ve erkek evinde ayrı ayrı yapılır. Kına gecesinin en önemli kişilerinden birisi olan sağdıç, damadın koruyucusu ve onun hizmetkarıdır. Kına gecesi dahil, düğün boyunca damadın tüm ihtiyaçlarından sorumludur. Kına gecesinden bir gün önce, attarlar? dan kına alınarak, kız evine gönderilir. Oğlan evi, kendi kendi evinde eğlendikten sonra, gece, geç saatlerde kız evine giderek kınayı ister. Kınayı kız evinden almaya gidilirken, yolda, türküler söylenir ve arada bir ? Yah yah ? çağrılır. Oy mizmize mizmize Kınayı verin bize Kınayı vermezseniz Bizde küseriz size Yukarıdaki maniye benzer birkaç maniler okunur. Kız evinden, içine yoğrulup konmuş ve her biri kaz yumurtası büyüklüğündeki topakların üzerine birer mum dikilmiş ve yakılmış olan kına tepsisi, coşkulu bir eğlenceyle alınarak, oğlan evine gidilir. Oğlan evine gidilirken, kına ilk önce öksüz birinin eline yakılır. Daha sonra sağdıç, damada ve arkadaşlarının eline kına yakar.. Kına yakanın bekar olması şarttır. Bu da; ? Abbisi ( Darısı ) kendisine olsun ? diyebilmek için yapılır. Kınayı yakma, kız evinden gelme dört köşesi sarı tel işleme bir çerçeve ( tülbent mendil ) ile yapılır. Tepsideki topak kınalar, üstü şeritli jelatin kağıtlarla süslenmiş biçimdedir. Kına damada yakılırken, iğne batırılır. Bu olaydaki maksat; bir gün sonraki gerdek gecesinde damadın uyanık olması içindir. Kınayı almaya gidilirken, damat o topluluğun içinde bulunmaz, kına getirildikten sona, kına yakılacağı zaman, damat kimseye sezdirmeden saklanır. Saklandığı yeri ancak, sağdıcı bilir. Bu arada, damadı, kınaya gelen kalabalık aramaya başlar, bulunan damadın eline coşkulu bir hava içersinde kına yakılır. GELİNCİ VE DÜĞÜN GÜNÜ Gelinci, yöremize ait bir kadın düğünü olup; düğün salonuna kadınlardan başka kimse alınmaz. Bazı yakın akrabalardan gelen olursa, kapıda beklemek zorunda kalır. Kına gecesini takip eden günde, oğlan evinde, oğlanın bütün kadın akrabası, komşuları, mahalle kadınları toplanır. Çalıp söyler, oynar ve eğlenirler. Gelinciye, gelin ile damat beraber gelir. Gelin olan kız, son yemeğini abasıyla birlikte yer daha sonra akrabaları tarafından giydirilir. Gelinciler, eğlencenin ortalarına doğru ara verir. Gelinciler yanlarında yiyecek ve içecek getirirler. Getirilen yiyeceklerin başında ? Hedik ?, bunun yanı sıra kuruyemişler, meyveler ve yemekler yer alır. Yiyecek getirenler, getirmeyenlere dağıtırlar. Böylece iyi bir dostluk ve yakınlaşma ortamı da doğmuş olur. Gelincinin yeniden ikinci bölümü başlar. Kaynana gelinin başına şeker atar, şekerlerin bir kısmı da misafirlerin üzerine atar. Bu olay çocukların dört gözle bekledikleri andır. Gelinci bittiği zaman, gelinin arkadaşları, gelini alarak gerdek odasına götürürler. Yatsı?ya doğru, damadın arkadaşları gelerek, gelinden damadın eşyalarını isterler. Gelin, damadın giyeceği eşyaları kendi eliyle arkadaşlarına teslim eder. Elbiseyi alan arkadaşları damadı giydirdikten sonra namaza götürürler. Memleketimizde, özellikle köy düğünlerinde bu gelenek devam etmektedir. Şehirde ise; bu adet kalkmıştır. Düğün günü, oğlan tarafı, mahsere kazanları ve elbeştelerde pilav ve cacık ( Sulu) yemekler yapılır. Okuyucu vasıtasıyla, gelinciye olan kadınlar yer icer, çalar oynarlar. MAŞTA Gelinci ve düğün günleri, davetlileri idare etmek, onları hakkıyla ağırlamak, yemeği ikram eden, törenle ilgili diğer işleri üzerine alan ve mühim roller oynayan kadına maşta denir. Maştanın aldığı kararlara büyük küçük her ferdin, itaat etmesi mecburidir. NİKAH TÖRENİ Nikah için kız, babasına veya amcasına vekalet verir. Yalnız vekalet verirken, vekaleti alan kimse; üç defa ? Bana vekalet veriyormusun.? ? diye sorar. Evet cevabını alınca, camiye gidilir, vekaleti alanlar hocaya nikahı kıydırırlar. Son zamanlarda dini nikahlar, camilerden ziyade evlerde kıydırılmaktadır. Bunun için, vekalet verme işi ortadan kalkmış olur. Resmi nikah da, her yörede aynı olduğundan, ayrıca anlatılmasına lüzum yoktur. GÜVEYİ NAMAZI VE GÜVEYİ GEZDİRMESİ Daha önceleri güveyi namaza giderken, iki tarafından, damadın arkadaşları ellerinde mumlar yanmış vaziyette birlikte hareket ederlerdi. Bu şamdanlar ağaçtan yapılmış ve ağaç dalı gibidir. Özel şekil taşır. Her bir şamdanın üzerinde 8 10 mum yanar. Bu şamdanlar renkli kağıtlarla güzelce süslenir. Bunları, güveyinin sağında ve solunda iki kişi tutarlar. Bu kişilere Sağdıç denir. Bu kişiler, hizmetlerinden dolayı mükafatlandırılmazlar. Onun için Antep? te Emeğin Sağdıç, Emeğine Döndü ? diye bir de atasözü vardır. Güveyi namaza gidip gelirken, önü sıra gazeller, ilahiler okunur, koşmalar söylenir. İmam nikah tazeleme ve bir de dua yapar. Duadan sonra güveyi, evvela imamın ellerini öper, sonra sağdıçlar mumları alarak, öne düşerler. İlahiler biter, şarkı ve türküler başlar. Bundan sonra, gazel ve koşmacılar devam eder. Alaylar, şarkılar içinde güveyiyi eve getirirler. Bu gidiş gelişte damada dostlarınca, defalarca iğne batırılır. Şarkılar biter. Güveyiye ivey ( izin ) verilir, herkes dağılır. Damat gelinin yanına girince, iki rekat namaz kılar.
  8. _asi_

    Gaziantep Mutfağı 4

    Antep Usulü Zeytinyağlı Dolma Malzeme 25 adet kurutulmuş patlıcan (dolmalık) 15 adet kurutulmuş biber (dolmalık) 4-5 adet kuru soğan-3 baş sarımsak 2 yemek kaşığı domates salçası 2 yemek kaşığı biber salçası 2 su bardağı pirinç 1 çay bardağı zeytinyağı 1 yemek kaşığı toz şeker Karabiber, kırmızıbiber, yenibahar, tuz 2 limonun suyu yada limon tuzu-Yeterince su Tarifi Kuru patlıcanlar, geceden kaynar suya konup çatal geçecek şekilde haşlanır.Biberler ise kaynar suda en fazla 5 dk. kaynatılır. Her ikisinin de suları 2 veya 3 defa değiştirilir. Dolma içini hazırlamak için, önce zeytinyağında kıyılmış soğan ve sarımsak hafif kavrulur, salçaları ilave edilip iyice karıştırılır. Yıkanmış pirinç bu karışımın içine konup hafifçe kavrulur. İki bardak sıcak suyla baharatlar ve şeker suyu çekene kadar pişirilir. Hazırlanan bu karışım patlıcanların içine bir parmak eksik olacak şekilde doldurulur. Tencereye birinin ağzı diğerinin dibine gelecek şekilde dizilir. Üzerine de aynı şekilde iç doldurulan biberler yerleştirilir. Daha sonra biraz tuz atılır ve üste dolma taşı konur. Dolma taşının bir parmak altına gelecek kadar kaynar su katılır. Kaynamaya başlayınca altı kısılır. Pişmesine yakın limon suyu ilave edilerek 10-15 dk. daha pişirilir ve ocaktan indirilir. Dolma servise hazırdır. Bulgurlu Kabak Dolması Malzeme 12 adet dolmalık kabak 1 baş kuru soğan 100 gr. kıyma 1 baş kuru sarımsak 1 tatlı kaşığı karabiber 1 tatlı kaşığı kırmızıbiber 1 yemek kaşığı domates salçası 1 yemek kaşığı biber salçası 100 gr. bulgur,1 çay bardağı sıvıyağ 1 adet limon, Yeterince su ve tuz Tarifi Soğan ve sarımsaklar ince ince doğranır. Kıyma, soğan ,sarımsak, tuz, karabiber, kırmızıbiber, salça, yarım bardak su, yarım bardak yağ ile karıştırılıp bulgur ile yoğrulur. Yıkanmış ve içleri oyulmuş kabakların yarısına kadar hazırlanan karışımdan konur ve ağzı bir dilim domatesle kapatılarak tencereye dizilir. Üzerine artan yarım bardak yağ dökülür. Tencerenin genişliğine göre üstünü örtecek şekilde su ve tuz ilave edilir. Yemek kaynamaya başlayınca altı kısılır ve yarım saat pişirilir. Kabak pişince bir tatlı kaşığı ekşi ilave edilir bir taşım daha kaynatılarak suyu süzülüp servis yapılır. Firikli Acur Dolması Malzeme 500 gr. yağlı kıyma 1 kaşık domates salçası-biber salçası 250 gr. bulgur, 250 gr. firik 2 kg. acur 2 baş kurusoğan 1 baş sarımsak Tuz,kırmızıbiber,karabiber Yeteri kadar su Tarifi Acurlar yıkanır, başları kesilir, acurun acı kısmı gidene kadar oyulur. Oyulan acurların içine karabiber ve tuz karışımı sürülür. Bir kap içerisine bulgur, firik, et, salçalar, ince doğranmış soğan ve sarımsaklari tuz, karabiber ve kırmızıbiber konarak biraz yoğrulur. Hazırlanan bu karışım acurların içine yarısını biraz geçecek şekilde doldurulur. Önceden kesilen acur başları ile acurların ağzı kapatılarak tencereye dizilir. Dolmanın yüzüne çıkacak şekilde su konur. Suyuna bir parça tuz atılır ve ocağa konur. Kaynamaya başladığında ocağın kısılır ve dolmalar pişinceye kadar kısık ateşte bekletilir. Servise sunulur. Haylan Kabağı Dolması Malzeme 500 gr. yağlı kıyma 3 kg. haylan kabağı 2 su bardağı pirinç 1 adet kuru soğan 1 yemek kaşığı biber salçası 1 baş sarımsak Karabiber, kırmızıbiber 2-3 limonun suyu veya limon tuzu Yeteri kadar su, tuz Tarifi Kabakların kabukları kazınır ve içleri oyularak yıkanır. Bir kapta kırmızı biber, tuz, karabiber karıştırılarak kabakların içlerine sürülür. Diğer tarafta pirinç yıkanır, içine kıyma, ince doğranmış soğan, sarımsak, salça, karabiber, tuz, kırmızıbiber ve biraz limon suyu konarak iyice karıştırılır. Yapılan bu karışım her kabağın yarısına gelecek şekilde doldurulur ve ağzı bir dilim domatesle kapatılarak tencereye dizili ve ocağa konur. Kaynamaya başladığında ocak kısılır ve pişmeye bırakılır. Pişmeye yakın üzerine limon suyu yada suda eritilmiş limontuzu konur. Bir iki taşım daha kaynadıktan sonra ocaktan alınır. Yemek servise hazırdır. Yaprak Sarması Malzeme 300 gr. yağlı kıyma 500 gr. sarmalık yaprak (asma veya bağ yaprağı) 500 gr. pilavlık bulgur 3 baş kuru soğan 1 baş sarımsak 1 yemek kaşığı biber salçası 1 yemek kaşığı domates salçası Karabiber, kırmızıbiber, tuz Yeterince su Tarifi Tencereye yaprakları haşlamaya yetecek kadar su konur ve kaynatılır. Kaynayan suya atılan yapraklar fazla yumuşak olmayacak şekilde haşlanır. Daha sonra suyu süzülerek bir kenara alınır. Diğer tarafta bir kap içerisinde pilavlık bulgur, ince doğranmış soğan ve sarımsak, salçalar, kıyma, tuz, karabiber, kırmızıbiber 2 bardak suyla iyice karıştırılır. Bu karışım özenle yaprakların içine konarak sıkı bir şekilde sarılıp tencereye sıkı bir şekilde dizilir. Üzerine sarmaları bir parmak geçecek şekilde su konur, birazda tuz ilave edilir. En üstüne dolma taşı veya ters çevrilmiş bir tabak konarak kaynamaya bırakılır. Kaynamaya başlayınca altı yemeğin altı kısılıp pirinç ve yapraklar pişene kadar bekletilir. Yemek servise hazırdır. Karışık Yaz Dolması Malzeme Patlıcan, biber ve doma; 400 gr. yağlı kıyma, 500 gr. pirinç 4 baş kuru soğan 1-2 baş sarımsak 1 yemek kaşığı biber salçası 1 yemek kaşığı domates salçası 10 dolmalık biber 10 dolmalık patlıcan 10 orta boy domates 3 limonun suyu yada biraz limon tuzu Karabiber, kırmızıbiber, tuz, Yeterince su Tarifi Patlıcanlarr oyulur, yıkanır. Oyulan patlıcanlar su içerisinde 10-15 dk. bekletildikten sonra suyun içerisinden alınarak bir diğerleriyle birlikte bir kenara alınarak bekletilir. Geniş bir kap içerisinde yıkanmış pirinç, kıyma, ince doğranmış soğan ve sarımsak, salçalar, tuz, karabiber, kırmızıbiber, limon suyu yada limon tuzu ile bir bardak su konarak iyice karıştırılır. Hazırlanan bu karışım oyulan sebzelerin içine fazla sıkı olmayacak şekilde doldurulur. Ağızları bir dilim domatesle kapatılarak tencereye en altta patlıcan, daha sonra biber ve domatesler olacak şekilde sıkıca dizilir.Üzerine biraz tuz eklenerek dolma taşı yada ters çevrilmiş tabak konur. Dolamaları bir parmak geçecek şekilde su ekleyip kaynamaya bırakılır. Kaynamaya başlayınca altı kısılarak pişmeye bırakılır. Pişmeye yakın ekşisi konur ve 5-10 dakika daha pişirilir. Yemek servise hazırdır. Mumbar Malzeme 4 adet koyun mumbarı 300 gr. orta yağlı kuzu kıyma 2 bardak bulgur 2 çorba kaşığı domates salçası 2 yemek kaşığı pulbiber Yeterince tuz, karabiber, tarçın 1 ince doğranmış soğan 10 diş ezilmiş sarımsak 2 bardak et suyu Tarifi Mumbarlar iyice yıkanarak tersi çevrilir. Tersi çevrilen mumbarlar tuzla iyice ovalanarak temizlenir. Temizlenen mumbarlar bir tencerede tuzlu suyun içinde 3 saat dinlendirilir. Kıyma, bulgur, salça, karabiber, tuz, tarçın, soğan, sarımsak karıştırılarak 10 dakika yoğurulur. Bu karışım bir huni yardımı ile mumbara doldurulur ve mumbarlar düdüklü tencereye dizilir. 2 bardak et suyu içine 1 kaşık salça ve biraz pulbiber, yeteri kadarda su konarak sos haline getirilir ve mumbarların üzerine dökülür. Kısık ateşte 30 dk. pişirildikten sonra servis yapılır. Antep Salatası Malzeme 5 adet domates 3 adet kurusoğan 1 baş sarımsak 1 baş maydanoz 3 adet yeşilbiber 1 adet limon 1 adet salatalık turşusu Pulbiber, kuru nane, tuz, sumak ekşisi Nar pekmezi Tarifi Domates, kurusoğan, sarımsak, maydanoz ve yeşil biber ince ince doğranır. İçine tuz, limon, biber, nane, sumak ekşisi ve nar pekmezi konarak servise hazır hale getirilir. Muhammara Malzeme ½ bardak kırmızıbiber 1 bardak ceviz içi 3-4 dilim kızarmış ekmek 1 limon suyu ve yeterli su Tuz, kimyon, şeker Acı biber (tercihen) Zeytinyağı, nar pekmezi Tarifi Önce kırnmızı bibere limon suyu ilave edilir. (Yeterli olmazsa su eklenir). Kızarmış ekmek ile ceviz bir robotta çekilir ve geniş bir kapta kırmızıbiber limon karışımı ile birleştirilir. Karışım koyu ise su eklenerek macun haline getirilir. Zeytinyağı, kimyon, nar ekşisi ilave edilir. Karışım ekmeğin üzerine sürülerek servis yapılır Loğlaz Piyazı Malzeme ½ kg. loğlaz 4 adet taze soğan 4 adet taze sarımsak 1 demet maydanoz 1 tatlı kaşığı tuz 1 tatlı kaşığı kırmızı biber 1 tatı kaşığı sumak ekşisi Yeterince su Tarifi Loğlaz suda haşlanıp süzülür. Soğan, sarımsak ve maydanoz ince ince doğranır. Tüm malzemeler karıştırılarak tuz, biber, ekşi ilave edilip ayranla servise sunulur. Zeytin Piyazı Malzeme 250 gr. kırılmış tatlandırılımış yeşil zeytin. 3 adet taze soğan 3 adet taze sarımsak 1 demet maydanoz 1/2 bardak ceviz içi Nar ekşisi Zeytinyağı, tuz, karabiber Tarifi Tüm malzemeler doğranır. Nar ekşisi, zeytinyağı, tuz ve kırmızı biber ilave edilerek karıştırılıp servis yapılır. Maş Piyazı Malzeme 1 su bardağı maş 4 adet taze soğan 4 adet taze sarımsak 1 demet maydanoz 1 yemek kaşığı kırmızı biber 1 limon, tuz Yeterince su Tarifi Maş üzerini geçecek kadar su olan bir tencerede yumuşayıncaya kadar haşlanır, suyu süzülür. İçine ince kıyılmış soğan, sarımsak, maydanoz konup karıştırılır. Karışıma limonsuyu, biber, tuz, zeytinyağı eklenerek servise sunulur. Yumurta Piyazı Malzeme 10 adet haşlanmış yumurta beyazı 1 demet nane 1 demet maydanoz zeytinyağı, tuz, karabiber Tarifi Haşlanan yumurtaların beyazları çok ince şekilde doğranır. İçine nane ve maydanoz doğranarak ilave edilir. Tuz, karabiber, zeytinyağı eklenerek servis yapılır.
  9. _asi_

    Gaziantep Mutfağı 3

    Baklava Malzeme 1 kg. sert buğday unu 3 yumurta 10 gr. tuz 50 gr. nişasta 1 kg. sade yağ 500 gr. antepfıstığı içi 500 gr. süt 50 gr. irmik 750 gr. şeker 350 gr. su Tarifi Un tezgah üzerine daire şeklinde dökülerek ortası boş bırakılır. Üç yumurta tuz ile çırpılarak az miktarda su ilave edilir ve unla yoğrulur. Yoğurma sırasında hamurun üzerine hafif su serpilerek kulak memesi yumuşaklığına gelinceye kadar yoğrulur. Hamur fitil şeklinde uzatılarak iki parmak eninde kesilir (her biri yaklaşık 75-100 gr) el ile yassılaştırılır. Tekrar hafif nişasta serpilerek üst üste konur.(6-12 adet arası). Ve bu hamurlar açılır. Hamurlar oklavayla kenarından ortasına doğru inceltilir. Hamurun yarı çapı 25-30 cm. olunca elle nişasta serpilerek hamur üst üste getirilir. Baştaki işlem 3 defa tekrarlanır. Hamur eni 60 boyu 120-140 cm. kadar açılır. Açılan hamur baklava yapılacak tepsinin büyüklüğünde kesilir. Bunlar küçük oklavaya sarılır. İçinden en pürüzsüz olan iki tanesi yüzlük ve yüzlük altı olarak seçilir. Tepsiye ince bir kat yağ sürülür. Tepsi büyüklüğünde kesilen yufkadan oklava ile iki kat serilir. Bu işlem 12 veya 14 kat yufka serilene kadar devam eder. Daha önceden hazırlanmış krema halindeki kaymak tepsiye dökülüp bıçak ile iyice yayılır. Üzerine çekilmiş fıstık serpilir ve üstü açılan yufka ile döşenir. Üstüne yüzlük diye ayrılan hamurdan 10-12 kat serilir. Aralarına yağ atılır. Kenarları düzeltilir. Keskin dilim bıçağı ile mekik, muska ve parmak kare şeklinde kesilir, eritilmiş sıcak yağ üzerinde gezdirilir ve fırına verilir. Fırın 230-260 derecede olmalıdır. Fırında baklavalar sürekli yer değiştirerek sürekli çevrilir. Baklava 4-5 dk. sonra hazır olur. Daha sonra dilim halinde kesilen yerlerin arası bıçak ile açılır. Ateş üzerinde 2-3 dk. tutulur ve şeker verme işlemine başlanır. 1 kg. şeker 350 gr. su ile iyice kaynatılıp kıvam yapılır. Kepçeyle üzerine sıcak olarak yavaşça yedirilir. Oynatılmayarak soğuyuncaya kadar bekletilir ve servise hazır hale gelir. Kaymağın hazırlanması; 500 gr. süt ateş üzerinde kaynatılır. Sonra irmik yavaş yavaş boşaltılır ve devamlı karıştırılıp soğumaya bırakılır. Dolama Malzeme 1 kg. sert buğday unu 3 yumurta 10 gr. tuz 100 gr. nişasta 700 gr. sade yağ 1250 gr. antepfıstığı içi 500 gr. şeker 3 çay bardağı su Tarifi Un tezgah üzerine daire şeklinde dökülerek ortası boş bırakılır. Üç yumurta tuz ile çırpılarak 1 çay bardağı su ilave edilir ve unla yoğrulur. Yoğurma sırasında hamurun üzerine hafif su serpilerek kulak memesi yumuşaklığına gelinceye kadar yoğrulur. Yoğrulan hamur kol kalınlığında 70'er gramlık parçalar halinde kesilir. Bu hamurlar yan çevrilerek üzerine nişasta serpilir ve avuç içiyle bastırılarak yoğrulur. Bu hamurlar merdane ile tabak şeklinde açılarak üstüne ve altına nişasta serpilir. Sonra bu hamurlardan 10 tanesi üst üste konarak baklava oklavası ile tepsi büyüklüğünde açılır. Bunların arasına nişasta atılır ve her biri 70 gramlık hamur rulo şeklinde üst üste sarılır ve kumaş topu haline gelen bu grup elle ovalanır. Yufkalar arsına nişasta konarak üst üste sağılır. Bu işlem 3 kez yapıldıktan sonra tezgaha yatırılır. Her 70 gr.lık hamur 200*120 cm halinde olmalıdır. Bu yufkalar 20*30 cm. ebatlarında kesilir. Kesilen her iki kat hamurun arasına iç fıstık serpilir. Bu parçalar oklavalara sarılır ve oklavada çıkarılır. Altı yağlanmış tepsiye kenardan başlayarak dizilir. Üzerine 600 gr. civarında eritilmiş sade yağ eşit olarak gezdirilir ve tepsi düşük ısıda fırına sürülür. Tepsi devamlı çevrilerek 25-30 dk. pişirilir. Fırından çıkan dolamaya sıcak kıvamdan 4 çorba kepçesi kadar dökülür ve düz bir zeminde 30 dk. soğumaya bırakılır. Dolama servise hazırdır. Kıvamın Hazırlanması; 500 gr. toz şeker ve 2,5 bardak su 103 derece ısıya gelinceye kadar kaynatılır. Burma Kadayıf Malzeme 1 kg. çiğ burma kadayıf 1 kg. toz şeker 500 gr. antepfıstığı içi 600 gr. sade yağ ½ litre su Tarifi Çiğ burma kadayıf uzun bir tezgahın üzerine serilir. Kenarları düzeltilerek içerisine fıstık içi konur ve bir taraftan sarılmaya başlanır. İnce uzun şekildeki kadayıf yağlanmış tepsiye ortadan başlanarak burma şeklinde dizilir. Daha sonra sade yağ eritilerek dökülür. Tepsi düşük ateşli fırında kızarana kadar (20 dk.) pişirilir. Pişirilen kadayıfın yağı süzülür ve başka bir tepsiye ters çevrilerek konur. Süzülen yağ tekrar kadayıfa dökülerek hafif kızarıncaya kadar (10 dk.) pişirilir ve kalan yağ yeniden süzülür. Sıcak halde şerbeti üzerine dökülür. Kadayıf şerbetlendikten sonra 5 dk. kısık ateşte pişirilir ve servise sunulur. Kıvamın Hazırlanması;1 kg. toz şeker ve yarım litre su yüksek ateşte kaynatılır. Fıstıklı Kadayıf Malzeme 1 kg. çiğ tel kadayıf 200 gr. antep fıstığı içi 250 gr. sade yağ 1,5 kg. şeker 70 gr. su Tarifi Kadayıflar tel tel kırılır. Kadayıfların yarısı 150 gr yağ ile yağlanmış tepsini içine yayılar iyice bastırılır. Kadayıfın üzerine fıstık serpiştirilir, kalan kadayıflar fıstığın üzerini örtecek şekilde tepsiye konur. Kadayıflar aynı büyüklükteki bir tepsi ile bastırılarak sıkıştırılır. Tepsi fırına konur ve kadayıfın üstü kızarıncaya kadar pişirilir. Üstü pişirilen kadayıfın başka bir tepsi ile tersi çevrilir ve kenarlarına 50 gr. yağ damlatılır ve tekrar fırına sürülür. Kadayıfın her iki tarafı piştikten sonra sıcak olarak şerbeti konur ve servis yapılır. Şerbetin hazırlanması; 1,5 kg. şeker ve 750 gr. su kaynayıncaya kadar pişirilir.Kaynara çıktıktan sonra 5 dakika daha pişirilr ve şerbet hazırlanmış olur. Katmer Malzeme Hamur için;150 gr. un 1 çay bardağı su 1 çay bardağı tuz İçi için;2 yemek kaşığı şeker 2 yemek kaşığı çekilmiş antepfıstığı 100 gr. süt kaymağı Tarifi Hamur malzemeleri birbirine karıştırıldıktan sonra yoğrulur. Kulak memesi yumuşaklığına gelince avuç içiyle yumak haline getirilir.Biraz ayçiçek yağıyla ve bir saat dinlendirilir. Hamuru açmak için yumak el ile ezilir ve merdane ile açılır. Elle havada çevrilerek açılır; kağıt inceliğine gelince elle düzeltilir ve muska gibi katlanıp dört köşe haline getirilir. Açılan hamura iç malzemeleri konarak tekrar dört köşesinden katlanır. Tepsiye konarak fırına sürülür.10-15 dk. fırında kızarıncaya kadar pişirilir. Katmer servise hazırdır. Krokan Malzeme 1 kg. antepfıstığı içi 650 gr. şeker 50 gr. bal 300 gr. çikolata Yeterince su Tarifi Bir miktar suyun içerisinde şeker eritilip bal ilave edilerek karıştırılır. Bu karışıma Antep fıstığı içi katılarak tahta kaşık ile sakız kıvamına gelinceye kadar karıştırılır. Yağlanmış mermer üzerine karışım boşaltılır ve merdane ile düzleştirilir. Bıçakla istenilen şekil verilir. Daha sonra bunlar çikolataya batırılarak tavaya dizilir. Üzerindeki çikolatalar kuruyunca yenilebilir. Nişe Helvası Malzeme 2 su bardağı buğday nişastası 1 su bardağı şeker 1,5 su bardağı tereyağı Çekilmiş ceviz içi (Fıstık yada fındık da olabilir.) Tarifi Ocağın üzerinde, orta ateşte nişasta, şeker ve su karıştıra karıştıra, katı hale gelinceye kadar bir miktar pişirilir. Sonra 1 su bardağı tereyağının yarısı bu karışıma ilave edilir. Bir süre daha karıştırılmaya devam edilir. Kısık ateşte helvanın ağzı yarım kapatılır. Helva top top olmuşsa kıvama gelmiş demektir. Kalan tereyağı da ilave edilir. Servis tabağına alındıktan sonra üzerine çekilmiş ceviz içi serpilir ve servise sunulur. Aşure Malzeme 1 su bardağı dövme 2 su bardağı aşurelik buğday 1 su bardağı kuru bakla 3 su bardağı kuru fasulye 1 su bardağı loğlaz 4 su bardağı pekmez 1 su bardağı nohut 4 çorba kaşığı kuş üzümü 2 kahve fincanı çekirdeksiz kuru üzüm 3 kahve fincanı badem 3 kahve fincanı ceviz iç 3 su bardağı şeker- 3 çay kaşığı tarçın- 1 su bardağı gül suyu 1,5 bardak su- Çekilmiş antepfıstığı, susam Tarifi Akşamdan ıslatılan nohut, fasulye ve loğlaz ile dövme, bakla, aşurelik buğday pişirilerek bir tencereye boşaltılır. Badem, üzüm, kuş üzümü, kuru incir, toz şeker, tarçın, gül suyu ve pekmez ilave edilip tüm malzemeler kıvama gelinceye kadar pişirilir. Pişirilen aşure kaselere konup üzerine çekilmiş ceviz, fıstık ve susam konularak sıcak olarak servis yapılır. Zerde Malzeme 6 su bardağı su ½ su bardağı pirinç 2 su bardağı şeker İstenirse bir miktar portakal yada Limon kabuğu Tarifi Önce pirinç ayıklanıp yıkanır ve bir tencerede suyla açılıncaya kadar pişirilir. Sonra rendelenmiş portakal yada limon kabuğu ile şekeri ilave edilerek koyulaşıncaya kadar pişirilir. Pişen zerde kaselere konarak üzeri fıstıkla süslenir. Soğuyunca servis yapılır. Peynirli İrmik Helvası Malzeme 500 gr. irmik, 1 kg. şeker, 500 gr. anteppeyniri 250 gr. sade yağ, Tarçın(1 yemek kaşığı), Yeteri kadar su Tarifi Sade yağ eritilir. Üzerine irmik dökülerek irmik tane tane oluncaya kadar yaklaşık 15 dk. kavrulur. Başka bir kapta şeker eriyinceye kadar suda kaynatılır ve irmiğin üzerine dökülür. Kaynamaya başlayınca demlenmeye bırakılır. Suyunu iyice çektikten sonra ocak kapatılır ve üzerine dilimlenmiş peynir konur. Servis tabağına alındıktan sonra önce fıstık sonra tarçın ekilerek servis yapılır. Ezogelin çorbası Malzeme 500 gr. mercimek 1 ilikli kemik yada 1tablet et suyu-1 kuru soğan 1 adet patates-8 bardak su Yarım limon suyu-Tuz Sos için;50 gr. un 50 gr. ince doğranmış soğan 25 gr. dövülmüş sarımsak 50 gr. domates salçası 20 gr. pul biber-10 gr. kuru nane Margarin-4 bardak su Tarifi Mercimekler iyice yıkandıktan sonra bir tencerede kemik yada et suyu, soyulmuş patates (bütün olarak), soyulmuş soğan (bütün olarak), limon suyu,tuz ve 8 bardak su ile ocağa alınır. Kaynamaya yakın üzerine toplanan kefi alınır ve ağzı kapalı olarak 40-45 dk. pişirilir. Sosun Hazırlanması; Bir tencerede margarinle, ince kıyılmış soğan ve sarımsak soldurulur. Üzerine un ilave edilerek pembeleşinceye kadar kavrulur. Daha sonra salça ve kırmızıbiber eklenerek kavrulmaya devam edilir. Karışıma 4 bardak su ilave edilince sos hazır olur. Diğer tencereye konarak 10-15 dk. pişirilip servis yapılır. Süzme Mercimek çorbası Malzeme 250 gr. kırmızı mercimek 25 gr. un 50 gr. margarin 50 gr. küçük doğranmış kızarmış ekmek 1 adet patates 1 adet soğan-1 adet limon 2 adet ilikli kemik 50 gr. tereyağı 5 bardak su-Tuz, kimyon, kırmızıbiber Tarifi Bir tencereye yıkanmış olan mercimek ve ilikli kemik konur. Soyulmuş patates ve soğan tüm olarak ve tuz ile 5 bardak su ilave edilip ocağa konur. Kaynatılırken üzerindeki kefi alınır. Kaynarken ara sıra çırpılır. Karışım 45 dk. piştikten sonra tel süzgeçten geçirilir. Tencereye yağ konur ve eritilir. Daha sonra yağa un ilave edilip çırpılır, un hafif pembeleşinceye kadar kavrulur. Kavrulduktan sonra su ve hazırlanan mercimek aktarılır. İçine kızarmış ekmek ve kimyonu ilave edilir. Ayrı bir tavada yakılan tereyağının üzerine kırmızıbiber atılıp buda çorbanın üzerine dökülür. Çorba servise hazırdır. Lebeniye çorbası Malzeme 500 gr. parça et 1 su bardağı nohut 500 gr. süzme yoğurt 2 yumurta 100 gr. un 250 gr. pirinç 125 gr. margarin 1,5 tatlı kaşığı nane yeterince su Tarifi Bir gece önceden ıslatılmış olan nohut ve et tencereye konur. Üzerine biraz su ve tuz konarak kaynamaya bırakılır. Kaynamaya yakın üzerinde biriken köpükleri alınır, et ve nohut pişinceye kadar kaynatılır. Et ve nohut pişince içine pirinci ilave edilir, pirinçler iyice açılınca ateşten alınır. Diğer taraftan süzme yoğurda yumurta ve un ilave edilerek kısık ateş üzerinde iyice karıştırılır. Yoğurt ısınınca içine diğer tenceredeki malzemeler boşaltılır. Çorba iyice özleşinceye kadar pişirilir. Bir tavada yağ iyice kızdırılır, nane ile karıştırılarak yemeğin üzerine dökülür. Alaca çorba Malzeme 1 kahve fincanı mercimek 1 su bardağı dövme 1 kahve fincanı nohut 1 yemek kaşığı kırmızıbiber 4 kuru soğan 1 yemek kaşığı tarhın 2 yemek kaşığı tereyağı 3-5 parça kırmızı biber (kuru yada taze) 1 yemek kaşığı domates salçası Tuz ve yeterince su Tarifi Nohut ve dövme bir gün önceden ıslatılır, yumuşayıncaya kadar pişirilir. Üzerine ayrı bir tencerede pişirilen mercimek ilave edilir. Biraz piştikten sonra halka şeklinde doğranan soğan ilave edilir. Pişmesine yakın önceden haşlanmış kırmızıbiber eklenir. İçinin malzemeleri pişince ocaktan alınır. Üzerine kızdırılmış yağda tarhın, kırmızıbiber ve karabiber dökülüp servis yapılır. Maş çorbası Malzeme 2 su bardağı maş 1 çay bardağı pirinç 1 adet kurutulmuş kırmızı biber 1 adet kuru soğan 1 yemek kaşığı salça 1 yemek kaşığı kırmızı biber 2 yemek kaşığı kurutulmuş tarhın 1 tatlı kaşığı tuz 1 çay bardağı sıvı yağ 12 bardak su Tarifi Maş bir tencereye alınarak üzerine 6 bardak su eklenip kaynamaya bırakılır. Kaynamaya başladığında maşların kabukları üste çıkar ve bunlar kevgir ile alınıp kalan 6 bardak su tencereye eklenir. Halka şeklinde doğranan soğan, pirinç, salça, kuru kırmızıbiber (doğranmış) ve tuz eklenerek pirinçler açılıncaya kadar pişirilir. Bir tavada ısıtılan yağa, soğuyunca tarhın ve kırmızı biber eklenip çorbaya ilave edilir. Yemek servise hazırdır. Un çorbası Malzeme 20 gr. un 50 gr. sıvı yağ 50 gr. kaşar peyniri 50 gr. bezelye 150 gr. süt Yarım demet dereotu Yeterince su Tarifi Yağ tencereye konur, biraz ısıtılır ve içine un ilave edilir. Un hafif sararana kadar kavrulur, içine ince kıyılmış kaşarlar konup karıştırılır. Bu malzemeye süt ve yeterince su ilave edilerek 15 dk. kaynatılır. Kaynayan çorbaya bezelye ile ince kıyılmış dereotu eklenip bir taşım daha kaynatılır. Yemek servise hazırdır. Öz çorbası Malzeme 2 su bardağı dövme 1,5 su bardağı süzme yoğurt 1 adet tavuk budu yada göğsü 1 yemek kaşığı yağ 1 tatlı kaşığı kırmızıbiber 1 çay kaşığı karabiber 1 adet yumurta Tuz ve yeterince su Tarifi Dövme yıkanıp bol su ile ocağa konur. Bir taşım kaynayınca altı kapatılarak bir gece bekletilir. Ertesi gün tekrar ocağa alınarak iyice pişirilir. Daha sonra süzgeçten geçirilir. Pişen tavuğun suyu süzülmüş olan dövemeye konur. Tavuk etleri iyice didikleyerek çorbaya konur. Süzülmüş yoğurdun içine yumurta akı konarak bir kapta iyice çırpılır. Kısık ateşte iyice ısınıncaya kadar karıştırılır. Isınınca hazırlanan çorba yoğurda yavaşça ilave edilir. Pişen çorba ocaktan alınır.Bir tavada yağ iyice kızdırılır, içine kırmızıbiber eklenerek çorbanın üzerine dökülür. Çorba servise hazırdır. Şirinli çorba Malzeme 2,5 su bardağı pirinç 12 bardak su 2 su bardağı şeker 12 yemek kaşığı pekmez Dövülmüş ceviz yada fıstık Tarifi Pirinç suda açılıncaya kadar haşlanır. Haşlanınca şeker yavaş yavaş karıştırılarak ilave edilir. Daha sonra pekmez konup bir iki taşım kaynatılır. Koyulaştıktan sonra ocaktan alınır. Servis yaparken üzeri fıstık yada ceviz içi ile süslenir. Bulama çorbası Malzeme 2 su bardağı dövme 1,5 kg. yoğurt 1 adet patlıcan 1 tutam nane 2-3 adet yeşil biber 1 adet yumurta 1 yemek kaşığı un Tuz ve yeterince su Tarifi Bir tencerede yoğurt, yumurta ve un iyice çırpılır. Bu karışıma ayran kıvamına gelinceye kadar su eklenir. İçine önceden ıslatılmış olan dövme ilave edilir ve ocağa alınır. Kaynayıncaya kadar durmadan karıştırılır. Diğer taraftan patlıcan ve yeşil biberler küçük küçük doğranarak parçalanmış olan nane ile çorbaya eklenir. Dövme ve içerisindeki sebzeler yumuşayıncaya kadar pişirilir. Üzerine isteğe göre yağ ve kımızı biber eklenerek servis yapılır. Katma çorbası Malzeme 2 su bardağı dövme 1-1,5 kg. yoğurt 3-4 diş sarımsak Kuru nane Tuz ve yeterince su Tarifi Bir tencereye önceden ıslatılmış olan dövme üzerine su ve tuz ilave edilerek yumuşak pilav halini alıncaya kadar pişirilir. Diğer yanda iyice dövülen sarımsak, yoğurdun içine konur ve 2 bardak su ilave edilerek katı bir ayran halini alıncaya kadar çırpılır. Pişen dövme derin bir kapta soğutulur. Soğuyunca özleşinceye kadar yoğrulur (5 dk.). İçine hazırlanan katı ayran eklenir ve karıştırılır. Çorbanın üzerine biraz kuru nane eklenerek soğuk olarak servis yapılır.
  10. _asi_

    Gaziantep Mutfağı 2

    Meyhane Pilavı Malzeme 300 gr. bulgur 50 gr. pişmiş nohut 50 gr. ince doğranmış soğan 30 gr. ince doğranmış kırmızıbiber 100 gr. doğranmış domates 1 paket margarin yağ 50 gr. domates salçası 5 bardak su 10 gr. pul biber Tarifi İnce doğranmış soğan ile yağ iyice kavrulur. Bu yağa salça, doğranmış kırmızı biber, pul biber ilave edilip karıştırıldıktan sonra suyu konur. Bu karışıma pişmiş nohut ve domatesler konup kaynatıldıktan sonra içine tuz ve bulgur atılır, karıştırılır. Pişmekte olan pilav yeniden kaynara çıkınca yemek ocaktan alınır. Yemek servise hazırdır. Loğlazlı Pilav Malzeme 500 gr. loğlaz (börülce) 250 gr. pilavlık bulgur 1 bardak sıvı yağ 1 tatlı kaşığı karabiber 1 tatlı kaşığı kırmızı biber 1 yemek kaşığı domates salçası Yeterince su ve tuz Tarifi Loğlaz yıkanır, bir tencereye konur, üzerini kapatacak kadar su eklenip pişmeye bırakılır. Loğlaz pişince bulgur konur ve pilavı pişirecek kadar sıcak su ve tuz ilave edilir. Sonra salçası konup bir taşım kaynatıldıktan sonra pişmesi beklenir ve piştikten sonra kırmızıbiber ile karabiber eklenir. Yağ bir tavada ısıtılır ve pilavın üzerine dökülür. 15 dk. dinlendirdikten sonra servis yapılır. Karnıyarık Malzeme 250 gr. kıyma 4 baş kuru soğan 1 baş sarımsak 1 çorba kaşığı tuz 1 tatlı kaşığı domates salçası 2 adet domates 4 adet yeşil biber 125 gr. margarin 1 kg. su Tarifi Patlıcanlar soyulur tüm olarak sıvı yağda kızartılır. Daha sonra bir tepsiye dizilerek içleri doldurulacak şekilde ortadan açılır. Margarin bir tencereye konur ve sırayla kıyma kavrulduktan sonra biber, domates ve salça konur. 1 kg su ilave edilip 15 dakika kaynatılır. Bu karışım açılmış olan patlıcanların içine doldurulur. Daha sonra üzerine domates ve biber konup 15 dakika fırında pişirilir. Yemek servise hazırdır. İmam bayıldı Malzeme 5 adet patlıcan 5 adet domates 3 adet kurusoğan 2 baş kuru sarımsak 5 adet yeşilbiber 1 yemek kaş. domates salçası 100 gr. çam fıstığı 1 kg. ayçiçek yağı Tuz, karabiber, pulbiber Tarifi Soğan, domates, yeşilbiber ince ince doğranır. Az miktar yağda sırasyla çam fıstığı, soğan, domates, biber, sarımsak eklenerek kavrulur ve salça ilave edilir (sos hazırdır). Patlıcanlar boydan hafifçe bıçakla yarılır. Daha sonra yağa konarak iyice soldurulur. Kızaran patlıcanlar yağdan alınıp fırın tepsisine dizilerek içleri genişletilir. Hazılanan sos patlıcanların içine doldurulur. Patlıcanların üzerine ince kıyılmış birer parça domates ve biber süs olarak konur. Fırında hafifçe ısıtılıp servis yapılır. Borani Malzeme 500 gr. pancar 1 baş kuru soğan 200 gr. yağsız kıyma 100 gr. loglaz 1 yemek kaşığı domates salçası 1 yemek kaşığı margarin Yeterince su Tarifi Önce pancar iyice yıkanıpp bütün olarak bir tencerede 2-3 dk. haşlanır. Haşlanan pancarlar bir süzekte iyice süzülür. Pancarlar istenilen büyüklükte doğranır. Diğer tarafta et yağ ile biraz kavrulur. Kavrulan etin içine diş diş doğranmış soğanlar konup biraz daha kavrulur ve içine salçası konup karıştırılır. Bir gün önceden ıslatılan loğlazlar kavrulan etin içine aılır. Üzerine 3 bardak su ilave edilerek lağlazlar pişene kadar kaynatılır. Loğlazlar piştikten sonra doğranmış pancar yemeğin içine konur ve 1-2 taşım kaynatılır. Yemek servise hazırdır. Pirpirim aşı Malzeme 300 gr. kuru pirpirim (Semiz otu) 200 gr. nohut büyüklüğünde doğranmış et 100 gr. mercimek 50 gr. loğlaz 2 adet kuru soğan 10-12 diş sarımsak, 2 limonun suyu 1 yemek kaşığı domates salçası 1 yemek kaşığı biber salçası 100 gr. nohut, 50 gr. bulgur Tuz, biber, nane, yağ, Yeterince su Tarifi Küçük küpler halinde doğranmış etler bir tencereye konarak suyunu bırakması sağlanır. Bu ete yağ,ince doğranmış soğan ilave edilir ve orta ateşte soğan bira solunca domates ve biber salçası konur. Bunlarla da biraz soldurulduktan sonra üzerine biraz sıcak su konup kaynatılır. Ayrı kaplarda mercimek, nohut, bulgur ve loğlaz ayrı ayrı haşlanır, suyu dökülür ve sıkılır. Kurutulmuş pirpirim suyu iyice koyulaşıncaya kadar haşlanır, suyu dökülür ve sıkılır. Kaynayan salçalı, kıymalı sıyın içine; pirpirim, nohut, mercimek, bulgur ve loğlaz ile dövülmüş sarımsak katıp tekrar pişirilir. Tuzu ilave edilir, ekşisi konur ve ocağın altı kapatılır. Servis tabağına alındıktan sonra üzerine yağ, kırmızı biber ve nane ile süs yapılır. Kabak Musakka Malzeme 1 kg. taze kabak 500 gr. az yağlı kıyma 150 gr. yeşil biber 3 adet kuru soğan 4 adet domates 1 yemek kaşığı salça 2 çay kaşığı yağ Az su Tarifi Kabaklar halka şeklinde doğranıp yağda kızartılır ve fırın tepsisine dizilir. Öte yandan az yağla kıyma kavrulur. Kıymaya soğan, yeşil biber yeterince tuz, salça ve su konup kaynatılır. Bu malzeme tepsideki kabağın üzerine boşaltılır. Üzerine halka şeklinde kesilmiş domates dizilir. Fırında domatesler kızarana (yaklaşık 30 dk.) kadar pişirilir. Yemek servise hazırdır. Domates Tavası Malzeme 500 gr. iri kıyma 2,5 kg. domates 2 tane patlıcan (isteğe bağlı) 100 gr. yeşil biber 3 büyük soğan 1 yemek kaşığı biber salçası (isteğe bağlı) Tuz,karabiber,yenibahar 1 demet maydanoz Tarifi Kıyma ocağa konup suyunu salıp çektirdikten sonra, yağ ve doğranmış soğanı koyup sote edilir. Bu malzemenin içine ince kıyılmış yeşil biberlerde ilave edilip onunla da biraz daha kavrulur. Biber salçası da bu aşamada konur. Eğer konacaksa soyulup tavla zarından iri doğranmış patlıcanı da koyup sote etmeye devam edilir. Kabuğu soyulmuş, doğranmış, çekirdekleri çıkarılmış domateslerde ilave edilir. Tuzu ve karabiberi atılıp pişmeye bırakılır. Servis yapılırken üzerine ince kıyılmış maydanoz ve biberle süsleme yapılır. Saçma Tavası Malzeme 500 gr. zırh (iri bıçak) kıyması 500 gr. patates 1 veya 2 patlıcan 3 büyük boy domates Tuz,kırmızıbiber 1 büyük soğan 2 tane yeşilbiber 10 diş sarımsak karabiber, yenibahar, yağ Tarifi Bütün malzemeler doğranır,baharatlarda eklenerek karıştırılır. Bu malzeme 3-4 cm. yüksekliğinde olan bir tepsiye konarak tepsi fırına konur. 1 saat piştikten sonra fırından çıkan yemek servise hazırdır. Öcce Malzeme 6 demet maydanoz 6 yumurta ½ kg. taze soğan ½ kg. taze sarımsak 80 gr. un Yarım kaşık tuz 1 çay kaşığı kimyon 1 çay kaşığı karabiber 1 tatlı kaşığı kırmızı biber Tarifi Taze soğan ve sarımsak ince ince kıyılır. Derin bir kase içine kıyılmış maydanoz, taze soğan, sarımsak, un, tuz, kimyon, karabiber, kırmızı biber konarak yumurtalar kırılır. Malzemeler iyice çırpılır. Kızarmış yağa bir yemek kaşığı karışımdan koyarak pembe renk alan kadar kızartılır. Tüm karışım bu şekilde kızartıldıktan sonra servis yapılır. Bakla Yemeği Malzeme 500 gr bakla 300 gr taze sarımsak 300 gr doğranmış et 1 yemek kaşığı biber salçası 1 yemek kaşığı domates salçası 2 lt sıcak su 1 fincan zeytinyağı 2 tane orta boy kuru soğan Yeterince tuz Tarifi Kuşbaşı et tencerede kendi suyunu bırakıp tekrar çekinceye kadar kavrulur. Kavrulan etin üzerine zeytin yağı ve küçük doğranmış soğanlar ilave edilerek biraz daha kavrulur. Soğanlar yumuşayınca salça ve sıcak su eklenerek iyice pişirilir. Diğer tarafta baklalar yıkanıp ayıklanır. Ayıklanmış baklalar 2 cm uzunluğunda doğranır. Sarımsaklar ayıklanarak beyaz kısımları enine 2 cm uzunluğunda doğranır. Pişen etin üzerine önce baklalar ilave edilerek yumuşayıncaya kadar pişirilir. Daha sonra sarımsaklar ilave edilerek pişirilir. Arzu edilirse sarımsaklı yoğurt ile servis yapılır. Etli Bamya Malzeme 300 gr kuşbaşı et 1 / 2 kg bamya 2 baş kuru soğan 3 adet domates 2 adet yeşil biber 1 çay bardağı sıvı yağ 1 çay kaşığı limon tuzu 1 yemek kaşığı salça (biber domates karışık) akşamdan ıslatılmış 1 su bardağı nohut, yeterince tuz ve su Tarifi Akşamdan ıslatılmış 1 su bardağı nohuda su ilave edilerek yumuşayıncaya kadar pişirilir. Ayrı bir tencerede etler yağ ile birlikte yumuşayıncaya kadar pişirilir. İçine soğan ilave edilerek pembeleşinceye kadar kavrulur ve üzerine küp şeklinde doğranmış domatesler ve doğranmış biberler ilave edilir. 1 yemek kaşığı salça ve yeterince tuz katılıp karıştırılır. Nohut süzdürülür ve bamya ile birlikte pişen etin üzerine ilave edilip üzerini kaplayacak şekilde su konulur. Bir taşım kaynadıktan sonra 1 çay kaşığı limon tuzu ilave edilir. Bamyalar piştikten sonra ocaktan alınır ve sıcak olarak servise sunulur. Kabaklama Malzeme 300 gr paça et 100 gr nohut 1 kg kış kabağı 2 yemek kaşığı karışık salça 1 çay bardağı limon suyu Yeterince tuz 1/ 2 çay bardağı yağ Kuru nane, Yeterince su Tarifi Kabakların dış kabuğu soyulup içi temizlenip, kuşbaşı büyüklüğünde doğranır. Kabaklar kararmaması için suya konur. Diğer yandan bir gün önceden ıslanmış nohut ile et yumuşayıncaya kadar pişirilir. Bunların üzerine sonra salça limon suyu tuz ve kabaklar ilave edilir. Kabak etler pişince üzerine yağda ıslanmış ıslatılmış biber ve nane ile süslenir ve sıcak servis yapılır. Çiğ Köfte Malzeme 100 gr. çiğköftelik et 200 gr. ince bulgur 5 diş sarımsak 30 gr. kurusoğan 150 gr. biber salçası,50 gr. domates salçası 1 çay kaşığı nane, kimyon karabiber, yenibahar 3 çay kaşığı pulbiber 100 gr. yeşil soğan 1 adet maydanoz Tarifi önce salçalar bulgur,baharatlar birbirine katılır. Sarımsaklar ince doğranmış soğanla yoğurulur. Sonra et katılarak iyice yoğurulur. İnce doğranmış soğan ve maydanoz köfteye ilave edilerek 3-5 dk. yoğurulur. Sonra köfte şeklinde sıkarak servis yapılır. İçli Köfte Malzeme Harcı için; 20 gr. fıstık veya ceviz içi Yarım çay kaşığı tuz,karabiber,tozbiber,pulbiber 150 gr. az yağlı kıyma,100 gr. soğan Hamuru için; 50 gr. simit 25 gr. çiğköftelik et 1 adet soğan,20 gr. haşlanmış patates Tuz,yarım çiğ yumurta Tarifi Harcının hazırlanması Et, önce pişinceye kadar kavrulur. Soğanlar ince ince doğranıp ete eklenir. Daha sonra iyice kavrulur ve baharatlar ile fıstık veya ceviz içi eklenerek kavrulmaya devam eder.Sonra ocaktan alınıp soğumaya bırakılır. Hamurun Hazırlanması Hamurun içindeki malzemelerin hepsi katılarak içine soğan rendelenerek iyice yoğrulur. Köftenin hazırlanması Yoğurulan hamurdan yaklaşık 40 gr. kadar alınarak (ceviz büyüklüğünde) avuç içinde top halne getirilir. İşaret parmağı ile oyulup içine karışım konur ve yumurta şekline gelinceye kadar yuvarlanır. Ayçiçek yağında kızartılarak servis yapılır. Maltıhalı Köfte Malzeme 6 bardak kırmızı mercimek 3 bardak simit (ince bulgur) 1 yemek kaşığı biber salçası 1 yemek kaşığı domates salçası 2 tane kuru soğan 1 bardak sıvı yağ 2 demet maydanoz 250 gr. yeşil soğan 250 gr. yeşil sarımsak Tuz, karabiber, su Tarifi Kırmızı mercimek üzerine 2 parmak geçecek şekilde su ile ocağa konur .İçerisine biraz tuz ve biber attıktan sonra pişmeye bırakılır. Pişmeye yakın salçalar ilave edilir ve simit eklenerek 2-3 dk. daha pişirilir. Kuru soğanlar incecik doğranıp yağda kızartılır ateşten alınarak kırmızıbiber ilave edilir. Diğer tarafta sebzeler doğranarak bir tarafa konur. Pişen mercimek ve simit karışımı biraz soğuyunca 5 dk. kadar yoğrulur. Yağ ve soğan karışımı buraya boşaltılır ve karışana kadar yoğrulur. Daha sonra maydanoz, soğan ve sarımsak katılarak küçük sıkmalar şeklinde yada kaşıkla yenecek şekilde tabaklara konularak servis yapılır. Yağlı Yumurtalı Köfte Malzeme 1 çay bardağı simit (kişi başına) 1 adet yumurta (her bardak için) 1 adet kuru soğan 500 gr. taze sarımsak (bardak başına 1 adet) 1 yemek kaşığı domates salçası 1 yemek kaşığı biber salçası Kırmızıbiber, tuz, karabiber Tereyağı veya zeytinyağı Tarifi Simit, ince doğranmış soğan, domates ve biber salçası, kırmızıbiber, karabiber, tuz ile iyice yoğrulur. Bu arada yumurtalar yağda omlet şeklinde pişirilir. Taze sarımsaklar incecik kıyılır. Yoğrulan köfteye sarımsaklar ilave edilip karıştırılır. Bir kaşık yardımı ile küçük parçalara ayrılan omlet köfteye eklenir ve tekrar karıştırılır. Yumurtaların ezilmemesine dikkat edilir. Kaşıkla yenecekse sıkılmadan, elle yenecekse küçük parçalar halinde hafifçe sıkılarak tabaklara konur. Üzeri nane, maydanoz yada marul ile süslenerek servis yapılır. Kısır Köftesi Malzeme 1 yemek kaşığı domates salçası 2 su bardağı ince bulgur (simit) 2 su bardağı sıcak su 1 yemek kaşığı biber salçası 1 demet maydanoz 4 adet taze soğan, 4 adet taze sarımsak 1 adet kuru soğan, 1 çay kaşığı karabiber 2 yemek kaşığı nar ekşisi 1 tatlı kaşığı kuru nane,1 yemek kaşığı pul biber 1 su bardağı zeytinyağı, tuz Tarifi Kabın içine simit ve tuz konur. Kaynar su ile karıştırılarak üzeri kapatılır, 10-15 dk. dinlenmeye bırakılır. Diğer tarafta kuru soğan ince ince bir kaba kıyılır, başka bir kaba yeşil soğan, sarımsak ve maydanoz incecik doğranır. Dinlenmeye bırakılan simidin içine salçaları, baharatları ve kıyılmış kuru soğan konur ve çok az yoğrulur. Yoğurma işi bittikten sonra içine doğranmış olan yeşil soğan, sarımsak ve maydanoz ile nar ekşisi, yağ ilave edilerek iyice harmanlanıp karıştırılır. Tabaklara konan köfte marul, turşu ve ayranla servis yapılır. Yağlı Köfte Malzeme 500 gr. köftelik ince bulgur 1 adet kuru soğan, 1-2 adet domates 4-5 diş sarımsak, 2 adet yeşil biber 2 adet taze kırmızı biber 1 yemek kaşığı biber salçası 1 yemek kaşığı domates salçası Yarım çay kaşığı yeni bahar, tarçın, karabiber Yarım yemek kaşığı tatlı toz biber 1 yemek kaşığı sade yağ veya margarin Yarım çay bardağı zeytinyağı, Az su ve tuz Tarifi Geniş bir kaba köftelik bulgur konur. Soğan, sarımsak, yeşil ve taze kırmızı biberler doğranır. Domateslerin kabuğu soyulup, küp şeklinde doğranır. Bir kısmı köftenin üzerine atılır. Diğer malzeme (yağ hariç) ilave edilerek yoğrulur. Köfte yoğrulurken suyu çekildikçe domates ilave edilir. Yumuşayıp yenecek gibi olunca yağ ilave edilir. En sonunda tuz ve yumuşaklığı az bulunursa su konarak kıvamlandırılır. Çiğköfte gibi avuç içinde sıkılarak şekil verilir. Marul, maydanoz gibi şeylerle süslenerek servis yapılır. Omaç Malzeme 3 adet yufka ekmek (ufalanmış) 3 adet rendelenmiş domates 3 adet yeşil biber, 1 baş kuru soğan 3 diş kuru sarımsak (ince doğranmış) 1 demet maydanoz (ince doğranmış) 1 yemek kaşığı domates ve domates salçası) 1 tatlı kaşığı tuz, 1 tatlı kaşığı kırmızı biber 50 gr. rendelenmiş Antep veya kaşar peyniri 1 yemek kaşığı ayçiçek yağı 1 tatlı kaşığı karabiber Tarifi Ekmek hariç tüm malzemeler karıştırılır. Ekmekler ilave edilir ve yavaş yavaş yoğrulur. İyice karıştırılıp elle şekil verilir. Servis tabağına alınıp turşu ve ayranla servis yapılır. Akıtmalı Ufak Köfte Malzeme İçi; 250 gr. az yağlı kıyma 2 adet kıyılmış soğan 1 tatlı kaşığı baharat 1 tatlı kaşığı kırmızıbiber 1 tatlı kaşığı tuz 1 tatlı kaşığı karabiber Köftesi;500 gr. yağsız kıyma,500 gr. simit 2 tatlı kaşığı kırmızıbiber 1 adet yumurta, 1 ufak soğan 1 çay kaşığı karabiber, tuz Suyu; Yarım tavuk veya 500 gr. kuşbaşı et, ½ bardak nohut, ½ limon 1 yemek kaşığı domates salças, biber salçası, tereyağı, nane1 tatlı kaşığı tuz. Yeterince su Tarifi Simit, yağsız kıyma, kırmızı biber, tuz, ince doğranmış soğan, karabiber ve tuz birbirine katılarak iyice yoğrulur. Ayrı bir kapta içinin malzemesi kavrulur ve bir harç elde edilir. Yoğrulmuş köfteden pinpon topu kadar parçalar ayrılır, elle içi oyulur ve hazırlanan harçtan içine konarak kapatılıp yuvarlanır. Bunlara akıtma denir. Kalan köfte kiraz büyüklüğünde yuvarlanıp akıtmalarla birlikte süzgece konarak su buharında haşlanır. Bir gece önceden ıslatılmış nohut, tavuk veya et, salçalar, limon ve tuz ilave edilip pişirilir. Hazırlanan akıtma ve köfteler bu suyun içerisine atılıp birkaç dakika daha kaynatılır. Servis yapılırken üzerine ısıtılmış yağ ile nane dökülür. Zeytin Böreği Malzeme Hamuru için; 500 gr. un 25 gr. maya 1 çay kaşığı tuz 1 çay kaşığı şeker-1 çay bardağı su İç malzemesi; 250 gr. yeşil zeytin-100 gr. kıyma yarım bağ maydanoz 3 adet taze soğan 2 adet taze sarımsak 50 gr. ceviz içi-1 çay kaşığı tuz 1 çay kaşığı kırmızıbiber-1 paket margarin yağ Tarifi Zeytinler ikiye bölünür, ceviz, soğan, sarımsak ve maydanoz ince ince doğranır. Kıyma bir tencerede yağ ile kavrulur ve bölünmüş zeytinler ilave edilerek hafif doldurulur. Daha sonra diğer malzemeler ilave edilir, hafifçe örselenir ve bir harç elde edilir. Hamurun Hazırlanışı; Verilen malzemeler ile katıca bir hamur hazırlanıp ufak bezeler alınır ve kahve fincanı şeklinde oklava veya elle açılır. Bu hamurun içine harç konur ve balıksırtı şeklinde kapatılarak 80 derecedeki fırında pişirilir. Börek servise hazırdır. Pirinçli Böreği Malzeme Hamur için;500 gr. un ½ çay bardağı yoğurt, zeytinyağı-½ yumurta ½ tatlı kaığı pudra şekeri ½ kahve kaığı karbonat çeyrek kahve fincanı sirke-Tuz ve su Pilav için; 1 su bardağı pirinç 150 gr. kıyma-2 baş soğan 1 yemek kaşığı haspir (safran) ½ çay bardağı zeytinyağı 1,5 su bardağı sıvı yağ (ayçiçek) Yeteri kadar su, tuz, karabiber Tarifi Pirinçler ayıklanıp haşlanır. Ayrı bir kapta kıyma, tuz ve karabiber kavrulur. Küçük doğranmış soğanlar kıymanın içine konur ve pembeleşinceye kadar kavrulur. Bu karıiıma 2 bardak su konup kaynatılır. Kaynayan suya haspir ile haşlanan pirinç atılır ve pişirilir. Suyu çekmeye yakın altı kısılır demlendirilir. Daha sonra altı kapatılarak soğumaya bırakılır. Hamurun Hazırlanması; Verilen malzeme ile biraz katıca hamur yoğrulur. Hamurdan bezeler alınıp çay fincanı tabağı büyüklüğünde oklava ile bıçak sırtı kalınlığında açılır. İçine harç için yapılan pilavdan 1 yemek kaşığı konur ve yarısına kadar yayılıp diğer yarısı üzerine kapatılır. Kenarları keskin bir araç ile yuvarlanarak kesilir. Çatalla bastırılarak kenarlarına şekil verilir. Kızdırılmış yağa atılarak kızartılır ve sıcak olarak servis yapılır. Kıymalı Börek Malzeme Hamuru için;500 gr. un 25 gr. maya 1 tatlı kaşığı tuz 1 tatlı kaşığı toz şeker 1 bardak su İç Malzemesi;250 gr. az yağlı zırh kıyması 2 adet domates 2 adet çarliston biber-10 gr. çam fıstığı 1 çay kaşığı kırmızı biber-1 çay kaşığı tuz Tarifi Hamurun malzemeleri yoğrulduktan sonra dinlenmeye bırakılır. Kıyma hafifçe kavrulup içine biber ve soyulmuş domates ince bir şekilde doğranır ve fıstık, tuz ve kırmızıbiber katılarak pişirilir. Hamur beş parçaya bölünür ve her biri merdane ile açılır. Her parçaya hazırlanan harçtan konur ve kenarları hafifçe kıvrılır. 80 derecedeki fırında pişirilerek sıcak olarak servise sunulur. Peynirli Börek Malzeme Hamuru için;500 gr. un 25 gr. maya 1 tatlı kaşığı tuz 1 tatlı kaşığı toz şeker 1 bardak su İç Malzemesi; 250 gr. Antep peyniri 1 adet taze sarımsak 2 adet taze soğan 1 parça maydanoz 1 parça tarhın 1 çay kaşığı tuz Tarifi Hamurun malzemeleri yoğulduktan sonra dinlenmeye bırakılır. Rendelenmiş peynirin içine taze soğan ve sarımsaklar ince bir şekilde doğranır. Maydanoz, tarhın, tuz ve kırmızı biber katıılarak karıştırılır ve bir harç yapılır Yoğrulmuşolan hamur 5 eşit parçaya bölünür. Parçalar merdane ile açılır ve harç hamura yayılarak hamurun kenarları hafif kıvrılıır. 80 derecedeki fırında pşirilerek sıcak olarak servise sunulur. Şekerli Peynir Böreği Malzeme Hamur için;1 kg. un 1 tutam tuz 50 gr. yaş hamur mayası 1 çay kaşığı tatlı soda 1 yemek kaşığı ayçiçek yağı Yeterince su İç Malzemesi; 1 kg. tuzsuz Antep peyniri 2 tane yumurta 250 gr. şeker Tarifi Hamur için verilen malzemeler ile kulak memesi yumuşaklığın bir hamur yapılır ve 25 dk. dinlendirilir. Diğer yanda peynir, şeker ve yumurtalar karıştırılıp bir harç elde edilir. Hamurdan yumurta büyüklüğünde bir parça alınır ve merdane ile açılarak içerisine hazırlanan harçtan konur ve malzeme görünecek şekilde kenarları hafifçe kıvrılır. Fırın tepsisine konup orta hararetli bir fırında pişirilir. Sıcak olarak servise sunulur.
  11. _asi_

    Gaziantep Mutfağı 1

    Tike Kebabı (Kuşbaşı) Malzeme 500 gr. kebaplık et 100 gr. kuyruk 3-4 diş sarımsak 1 çorba kaşığı domates ve biber salçası 2 çorba kaşığı zeytinyağı Kırmızıbiber, tuz, karabiber Tarifi Et ve kuyruk ceviz büyüklüğünde doğranır. Terbiyelemek için tüm malzemeler et ile bir kapta ovulur. Bir gece bekletilir. Daha sonra şişlere 4 et 1 kuyruk saplanarak orta harlı mangalda pişirilir. Sıcak olarak servis yapılır. Altı Ezmeli Tike Kebabı Malzeme 500 gr kebaplık et, 100 gr kuyruk, Terbiye için: 3 -4 diş sarımsak, 1 yemek kaşığı domates ve biber salçası 2 yemek kaşığı zeytin yağı, Tuz ve karabiber, yeni bahar. Sos için: 4 -5adet domates, 3-4 adet sivri yeşil biber Tarifi Et kuşbaşı büyüklüğünde doğranır. Et ve kuyruk yağı, sos malzemesi dışındaki diğer malzemelerin içine konur ve birbirine iyice karışması için el ile yoğrulur. Terbiyelenmesi için bir gün buzdolabında bekletilir. Domatesler şişlere geçirilir ve ızgarada pişirilir. Domatesler piştikten sonra kabukları soyulur ve tokmakla ezilir bir tabağa konur. İnce doğranmış yeşil biberler domatesin üstüne serpilir. Terbiyelenmiş etler şişlere saplanır ve ızgarada çevire çevire pişirildikten sonra sıcak sosun üzerine çekilerek servis yapılır. Altı Ezmeli Kıyma Kebabı Malzeme 500 gr az yağlı kıyma 4 - 5 domates Karabiber ve tuz Tarifi Kıymaya karabiber tuz konur iyice yoğrulur. Etler Adana kebabında olduğu gibi şişlere geçirilir, domateslerde şişlere geçirilip ızgarada pişirilir, kabukları soyulup tokmakla ezilir ve bir tabağa konur. Izgarada çevirerek pişirilen kıyma kebabı domates ezmesinin üzerine çekilerek sıcak sıcak servis yapılır ve üzerine çok az miktarda istenirse tereyağı ilave edilir. Kazan Kebabı Malzeme 4 tane orta boy patlıcan 300 gr. kıyma 4 tane yeşilbiber 4 tane domates 2 tane soğan 1 yemek kaşığı domates salçası Tuz, karabiber, kırmızıbiber 2 bardak su 1 yemek kaşığı zeytinyağı Tarifi Patıcanlar soyulur. Enine 5 eşit parçaya ayrılır. Kıymanın içine tuz, karabiber, kırmızıbiber ve ince doğranmış bir kuru soğan konarak yoğrulup ceviz büyüklünde parçalara ayrılır. Enine kesilmiş patlıcanlar bir parça et bir parça parça patlıcan şeklinde yerleştirilir. Diğer tarafta bir tencereye zeytinyağı, halka şeklinde doğranmış soğan ve rendelenmiş domatesler konur. Bunların üzerine sıralanan et ve patlıcanlar yerleştirilir. Ayrı bir kapta domates salçası suda eritilip üzerine tuz ve karabiber atılıp patlıcanların üzerine dökülür. Kabuğu soyulan domates ve biberler halka şeklinde doğranıp tencereye konur. Hazırlanan bu malzemenin üzerine kapak kapatılır ve kısık ateşte pişirilir. Kemeli Kıyma Kebabı Malzeme 6-7 adet keme 1 kg. az yağlı kıyma Tuz Karabiber Tarifi Kemelerin kabuğu soyulur, temizlenir. Yuvarlatılan kemeler bıçakla ikiye ayrılır. Diğer taraftan kıymaya tuz ve karabiber konarak yoğrulur, ceviz büyüklüğünde yuvarlak köfteler yapılır. Kebap şişine bir keme bir kıyma saplanarak mangalda pişirilir. Servis yapılır. Sarımsak Kebabı Malzeme 500 gr. taze baş sarımsak 500 gr. az yağlı kıyma Bir kavhe fincanı Nar Pekmezi Tuz Karabiber Tarifi Kıymaya biraz tuz ve konarak az suyla yoğrulup ceviz büyüklüğünde köfteler yapılır. Sarımsakların başları ayrılmadan ortadan ikiye bölünür. Şişe bir sarımsak bir köfte saplanarak mangalda pişirilir. Pişirilen kebaplar tepsiye dizilir. Üzerine sulandırılmış nar pekmezi veya su gezdirilir. Ateşte 10 dakika kadar ağzı kapalı bir kapta bekletilir ve servis yapılır. Soğan Kebabı Malzeme 500 gr yağlı kıyma 1 kg küçük kuru soğan 1 kahve fincanı nar pekmezi Tuz, karabiber Tarifi Kıymaya biraz tuz ve karabiber konur ve az suyla, yoğrulur. Etler ceviz büyüklüğünde parçalar kopartılarak, yuvarlak köfteler yapılır. Soğanlar iri ceviz büyüklüğünde ikiye bölünür. Şişe bir köfte bir soğan saplanır. Mangalda pişirilir. Pişirilen kebaplar tepsiye dizilir. Üzerine sulandırılmış nar pekmezi veya az su gezdirilir. Ateşte 10 dk kapalı kapta bekletilir ve servis yapılır. Külbastı Malzeme 1 kg. dana bonfile 1 adet domates 1 baş sarımsak 1 yemek kaşığı biber salçası Zeytinyağı Kuru nane, karabiber, tuz Pul biber Tarifi Dana bonfile 200 gr. halinde 5 parçaya bölünür. Muşta ile dövülerek yastık Domates ve sarımsak ezilir. Biber salçası, pul biber, zeytinyağı, nane, karabiber, ezilmiş domates ve sarımsak karıştırılır ve et ile terbiyelenir. Terbiyelenen et ızgarada pişirilir. Servise sunulur. Lahmacun Malzeme 1 kg. azyağlı kıyma 1,2 kg. domates 5 bağ maydanoz 200 gr. dolmalık yeşilbiber 100 gr. sarımsak 1 yemek kaşığı biber salçası Karabiber, tuz Tarifi Taze maydanozlar yaprak yaprak ayrılır temizlenir. Sarımsaklar temizlenip biberlerin çekirdekleri çıkartılır. Temizleme işi bittikten sonra bütün malzemeler zırkla doğranır veya robotta kıyma halini alıncaya kadar çekilir ve içine kıyma konarak iyice karıştırılır. Elde edilen harç pide fırınında fırıncı tarafından yapılır. Ekşili Taraklık Tavası Malzeme 1 kg. açılmış pirzola et 100 gr. kuru soğan 150 gr. rendelenmiş domates 250 gr. domates 50 gr. yeşilbiber-domates salçası-margarin 250 gr. ayva, yarım çay bardağı nar pekmezi Yarım çay bardağı limon suyu 10gr. tuz, pulbiber 2 gr. yedi türlü baharat, karabiber 4 bardak su Tarifi Bir tencereye margarin yağı ve et konur. Et biraz kavrulduktan sonrahalka olarak doğranmış soğan eklenir, soğan pembeleşince salça ilave edilip rendelenmiş domates konur ve karıştırılır. Karışıma 4 bardak su ve tuz ilave edilir, kefi alınıp kapak kapatılır, ateş biraz kısılır. Bir kaseye nar pekmezi, limon suyu ve baharatlar konup karıştırılır. Bu karışım etin üzerine dökülür. Ayvanın kabuğu soyulur dörde bölünerek yemeğin üzerine konur ve pişirilir. Domates ve biberleride doğrayıp yemeğin üzerine atıp 3 dakika daha pişirilir. Servis yapılır. Soğan Yahnisi Malzeme 750 gr kıska (küçük kuru soğan) 600 gr kuşbaşı et 200 gr nohut 1 adet domates 2 adet yeşil biber 2 yemek kaşığı sade yağ, tuz, karabiber Limon suyu 1 yemek kaşığı salça 3 bardak su Az miktarda nar pekmezi. Tarifi Bir tencerede yağ ve kuşbaşı etler kavrulur ve salçası konur. İki dakika karıştırılır ve suyu ilave edilir. Et pişmeye yakın soyulmuş soğanlar bütün olarak atılır. Yeşil biber halka şeklinde doğranır ve yemeğe ilave edilir. Soğanlar piştikten sonra haşlanmış nohut atılır. Domatesin kabuğu soyulur, fındık şeklinde doğranır ve yemeğe ilave edilir. Tuz, karabiber, az miktarda nar pekmezi, limon suyu konduktan sonra 5 dakika daha kaynatılır. Yemek servise hazırdır. Et Paçası Malzeme 1 kg. yağsız parça et 100 gr. Sarımsak 1 yemek kaşığı tereyağı 2-3 adet limon Tuz,karabiber, kırmızıbiber 2 lt. su Tarifi Tencereye 2 lt. su konup kaynatılır, parça et içine atılır ve pişene kadar ocakta kalır. Küçük bir tavada yağ eritilir, içine ezilmiş sarımsak, karabiber, kırmızıbiber atılır. Pişen etler küp şeklinde doğranır. Doğranan et tekrar tencereye konur ve kaynatılır. Kızdırılan yağda yemeğin üzerine boşaltılır. Servise sunulan yemeğin üzerine limon sıkılır. Beyran Malzeme 1 kg. kemikli gerdan 300 gr. pirinç 100 gr. yaprak biber 100 gr. tuz 50 gr. karabiber 10 diş sarımsak 100 gr. iç yağı Tarifi Bir tencerede et suyla yüksek ateşte kaynara çıkıncaya kadar kaynatılır ve bu arda etin kefi alınır. Kaynara çıkan etin ateşi kısılır ve haşlanıncaya kadar kaynatılmaya devam edilir. Bir başka tencerede 300 gr. pirinç haşlanır, 15 dk. Sonra haşlanmış pirinçler 5 porsiyon olacak şekilde tabaklara konur. Pirinç üzerine 200 gr. et, et suyu, sarımsak, yaprak biber, tuz, karabiber konur ve limon sıkılır. Kaynayıncaya kadar ısıtılır ve servise sunulur. Ekşili Ufak Köfte Malzeme Çorbası için; 750 gr. parça et 1.5 su bardağı nohut 1 yemek kaşığı domates Sal. 3-4 diş sarımsak-1 yemek kaş. biber salçası 2 limonun suyu-Yeterince su Köftesi için; 500 gr. yağsız kıyma-500 gr. simit 2 adet kurusoğan-Tuz, karabiber, kırmızıbiber Yağ, nane Tarifi Simit önce su ile biraz ıslatılır. Soğanlar ufak ufak doğranır. Karabiber, kırmızıbiber ve tuz eklenerek iyice yoğrulur, (15-20 dk.) içine kıyma ilave edilir, köfte iyice yumuşayıncaya kadar yoğrulur. Köfteden bilye büyüklüğünde parçalar alınarak avuç içinde yuvarlanır. Diğer taraftan bir gece önceden ıslatılmış nohut ve et, halka şeklindeki soğan ile yumuşayıncaya kadar pişirilir. Salçası ve ekşisi konur. 2-3 taşım kaynatılır. Ayrı bir tencerede kaynatılan suya tuz konur ve bu suda yuvarlanmış köfteler pişinceye kadar kaynatılır. Pişen köftelerin suyu süzülür. Servis yapılacağı zaman köfteler, et ve nohutlu karışımın içine konur, biraz ısıtılır ve üzerine kızdırılmış yağ ile nane dökülüp servis yapılır. Kabak Oturtması Malzeme Yarım kilo orta boy kabak 500 gr az yağlı kıyma 1 büyük soğan Tuz Karabiber Pulbiber Domates 1 yemek kaşığı salça (biz biber salçası+domates salçası kullanıyoruz) Yağ (kabakları kızartmak için) 1 bardak su Tarifi Kabakları yıkayıp ortadan ikiye bölün. Böldüğünüz kabakları etlice oyun ve kızgın yağda kızartın. Diğer tarafta bir tavada, eti, soğanı, tuzu, karabiberi ve pul biberi katıp kavurarak harç hazırlayın. Bu harç az kavrulmuş olacak. Kızarmış kabakların içine bu harçtan koyup tepsiye dik olarak yerleştirin. Kabakların ağızlarına domates dilimleyip kapatın. 1 karşık salçayı 1 bardak su ile ezip kabakların üzerine dökülür. Orta hararetli fırında pişirilir. Doğrama Malzeme 250 gr. kuzu kuşbaşı et 50 gr. patlıcan ½ çay bardağı yağ 1 yemek kaşığı domates salçası 1 adet kuru soğan 200 gr. nohut 2 adet domates 3 adet sivri yeşil biber 1 adet limon, Kuru nane 3-5 diş sarımsak, 4 bardak su Tarifi Tencerede yarım çay bardağı yağda kuşbaşı etler kavrulur. Kavrulan etin üzerine diş diş doğranmış soğan ilave edilip soğanlar ölünceye kadar kavurma işlemine devam edilir. Bu karışımın içine salça konup karıştırılır ve 4 bardak su konup kaynamaya bırakılır. Yemek kaynamaya başlayınca akşamdan ıslatılmış nohut konur ve kısık ateşte et ile nohut pişene kadar kaynatılır. Yemek piştikten sonra kuşbaşı şeklinde doğranmış patlıcanlar, kabukları soyulmuş doğranmış domatesler, yeşil biberler ve istenilen büyüklükte doğranmış sarımsaklar ilave edilir. Malzemelerin hepsi pişince kadar kaynatılır ve pişmeye yakın bir adet limonun suyu sıkılır.Bir tavada ise kızdırılmış yağın üzerine kuru nane konur. Bu yağ sıcak yemeğin üzerine gezdirilir. Yemek servise hazırdır. Yoğurtlu Yuvarlama Malzeme 500 gr. pirinç 300 gr. yağsız çiğköftelik et 1 baş kurusoğan 500 gr. kemikli yada parça et 1 bardak nohut 3 bardak süzülmüş yoğurt 1 yumurta 1 yemek kaş. un Yeteri kadar su Yağ, nane, tuz, karabiber Tarifi Pirinç yıkanıp süzgeçe konur. Soğan ince ince doğranır. Et, yıkanmış pirinç, tuz ve karabiber bir kapta karıştırılıp et makinasının 1 numaralı süzeğinde çekilir. Çekildikten sonra, yuvarlanacak kıvama gelinceye kadar yoğrulur ve üzeri ıslak bir bezle örtülür. Hamurdan alınan ceviz büyüklüğündeki parça elde bir 10-15 cm. uzunluğunda bir çubuk haline getirilir. Sonra 0.5 cm. uzunluğunda minik parçalara bölünür.Bu parçalar avuçların için yuvarlanıp top haline getirilir. Tüm hamuru yuvarladıktan sonra kaynayan bir su tenceresinin üzerine oturtulmuş süzgeçe konarak fazla pişmeyecek şekilde haşlanır. Haşlanan yuvarlamalar iyice soğutulur. Diğer taraftan kemikli et nohutla pişirilir ve yuvarlamalar içine atılır. Yemeğin yoğurdu ayrı bir tencerede içine yumurta ve un konarak iyice çırpıldıktan sonra pişirilir. Kaynamaya yakın diğer malzeme yavaş yavaş yoğurdun içine konur. Bir taşım kaynadıktan sonra ocak kapatılır. Bir tavada yakılmış ve üzerine kuru nane dökülmüş yağ pişen yemeğin üzerine dökülür.Yemek servise hazırdır. Şiveydiz Malzeme 250 gr taze sarımsak 250 gr kuzu eti 500 gr süzme yoğurt 2 adet yumurta 50 gr un 150 gr nohut 1 paket margarin yağı 10 gr tuz 20 gr nane 250 gr taze soğan Tarifi Tencereye kuşbaşı et konularak hafifçe tavlanır, tuz ve su ilave edilerek haşlanmaya bırakılır. Et piştikten sonra içine önceden haşlanmış nohut ilave edilir. Hafif iri ve çapraz şekilde doğranmış soğan ve sarımsak (baş kısımlarını hafif iri doğrayarak) et ve nohuda ilave edilir. Biraz piştikten sonra bir tencereye süzme yoğurt, yumurta ve un konularak hafif ateşte sürekli çırparak pişirilir. Piştikten sonra diğer tenceredeki malzemeyi yoğurda boşaltarak bir taşım kaynatıp ocağın altı kapatılır. Daha sonra bir tavaya yağ konulup kavrulduktan sonra içine nane katılarak yemeğin üzerine gezdirilir ve yemek servise sunulur. Not: bir gece önceden ıslatılmış nohut olursa et ile birlikte haşlanabilir. Margarin yerine sıvı yağda kullanılabilir. Sarımsak Aşı Malzeme 1 kg. taze sarımsak 500 gr. orta yağlı kuşbaşı et 1 kg. süzülmüş yoğurt 1 çorba kaşığı un 1 adet yumurta 1 su bardağı nohut 1 çorba kaşığı zeytinyağı 1 tutam hasbir (safran) Yeterince tuz, nane, su Tarifi Önce et tencerede kavrulur, içine tuz ve su ilave edilip, nohudu konur. Nohut ve et yumuşayıncaya kadar pişirilir. Sarımsaklar 2-3 cm. uzunluğunda doğranmış şekilde tencereye eklenir. Sarımsak çabuk pişeceğinden ocaktan almadan birkaç dakika önce ayrı bir kapta yoğurt, un ve yağ iyice çırpılır. Pişen yemeğin suyundan bir bardak eklenerek karıştırılır. Bu karışım yemeğin içine aktarılır. Aktarma sırasında yemek sürekli karıştırılır. Kaynamaya başlar başlamaz ocaktan alınır ve üzeri kızdırılmış yağlı hasbirle süslenip servis yapılır. Yoğurtlu Patates Malzeme 500 gr. az yağlı parça et 1 su bardağı nohut 1 kg. patates 3 su bardağı süzülmüş yoğurt 1 yumurta 1 yemek kaşığı un 1 çay kaşığı tuz Yağ, Haspir (isteğe göre kuru nane) Yeteri kadar su Tarifi Doğranmış etler akşamdan ıslanmış nohutla birlikte tuz ve su konarak iyice haşlanır. Daha önceden küp şeklinde doğranmış patatesler ilave edilerek patatesler iyice yumuşayıncaya kadar pişirilir. Diğer tarafta yoğurdun içine yumurta ve un ilave edilip iyice çırpılır. Sürekli karıştırılarak bir taşım kaynatılır.Daha sonra et, nohut, patatesin içine katılarak 1-2 taşım kaynatılıp ocaktan alınır. Üzerine ısıtılan yağ ve haspir dökülür. Yemek servise hazırdır. Yoğurtlu Bakla Malzeme 250 gr. kuzu eti 250 gr. taze sarımsak 2 su bardağı süzme yoğurt 500 gr. bakla 1 yemek kaşığı un 1 çay bardağı nohut 1 tatlı kaşığı haspir 2 adet yumurta 125 gr. margarin Biraz tuz ve yeteri kadar su Tarifi Et bir tencereye konarak ateşte tavlanır. Et tavlandıktan sonra tuz, nohut ve 2 lt. su ilave edilerek kaynamaya bırakılır. 1,5 cm. uzunluğunda doğranmış ve ayıklanmış bakla suyu kaynamakta olan ayrı bir tencerede hafif haşlanır. Bakla hafif haşlandıktan sonra içine 1,5 cm. uzunluğunda doğranmış taze sarımsak ilave edilip pişirilir. Pişen bakla ve sarımsak süzgeçten geçirilerek pişmiş olan ete ilave edilip bir taşım kaynatılır. Ayrı bir tencerede yoğurt,un ve yumurta karıştırılarak pişirilir. Kaynamaya yakın diğer malzemeler yoğurdun içine boşaltılır. Bir tavada margarin eritilerek üzerine haspir eklenir ve yemeğe dökülür. Yemek servise hazırdır. Börek Çorbası Malzeme 100 gr. kıyma 750 gr. kuşbaşı et 1 kg. süzme yoğurt 500 gr. un 250 gr. nohut 125 gr. zeytinyağı 1 adet yumurta akı Tuz, karabiber, nane Yeterince su Tarifi Kıyma önce 2 yemek kaşığı yağ ile tavada kavrulur. Soğanlar ince ince doğranarak tavanın içine eklenir. Soğanlarda kav rulunca ocaktan indirilir ve soğumaya bırakılır. Bir kap içine un, soğumuş olan kıyma ,karabiber, tuz be bir bardak su konarak sert bir hamur elde edinceye kadar yoğrulur. Elde edilen hamur üzeri ıslak bir bezle örtülerek 10-15 dk. dinlendirilir. Dinlen dirilen hamur 8 parçaya ayrılarak bezeler yapılır. Bezeler elle 1-2 cm. kalınlığında açılır ve bıçakla tavla zarı büyüklüğünde küçük küçük doğranır. Doğranan böreklerin üzerine un serpi lerek 6 saat dinlenmeye bırakılır. Diğer tarafta kuşbaşı etler bir tencerede 2 yemek kaşığı yağ ile kavrularak akşamdan ıslatılan nohut ve 1,5 lt. su eklenerek kısık ateşte kaynamaya bırakılır. Ayrı bir tencerede yoğurt,1adet yumurta akı ve bir bardak su ile iyice çırpılır. Daha sonra ocağa konarak kaynayın caya kadar karıştırılır. Pişmiş et ile nohut azar azar ilave edilir. Hemen arkasından 6 saat dinlenmiş olan böreklerin unu elenerek (unsuz olarak) kaynamakta olan yemeğin üzerine boşaltılır. Yemek ocakta 1 taşım daha kaynatılır ve kızdırılmış yağ ve nane ile yapılan sos yemeğin üzerine dökülüp servis yapılır. Firik Pilavı Malzeme 1 kg. kemiksiz koyun eti 1 kase pilavlık buldur 1 kase firik 1 yemek kaşığı biber salçası 1 yemek kaşığı domates salçası 1 su bardağı nohut Zeytinyağı Karabiber, tuz Yeterince su Tarifi Koyun eti bir tencereye konur, yıkanır, üstünü örtecek kadar suyla ateşe konur. Köpükler üstüne birikince alınır. Tuz atılır. Akşamdan ıslatılan nohutlar, domates ve biber salçası, karabiber ilave edilir. Etler yumuşayıp yenecek hale gelince süzülür. Etin suyuna yıkanmış olan firik ve bulgur atılarak pişirilir. Pişince üzerine yağı gezdirilir (1 çay bardağı). Nohutları karıştırılır. Etlerin iki tarafı da kızgın yağ bulunan tavada kızartılır. Pilav servis tabağına alınır. Üstü kızartılmış et ile kaplanır. Ayran yada salata ile servis yapılır. İncikli Pilav Malzeme 1 kg. kuzu yada koyun incik 3 bardak pirinç, 3-4 adet patates 1 adet patlıcan, 1 kaşık tuzsuz domates salçası 6-7 adet sivri yeşi lbiber 4 adet domates,50 gr. kuş üzümü 50 gr. çam fıstığı 100 gr. badem, 100 gr. antep fıstığı Tuz,yenibahar, karabiber, tarçın (1'er kahve kaşığı) - 1 çay bardak zeytinyağı 1,5 bardak sıvı yağ - yeteri kadar su Tarifi Etler iyice yıkandıktan sonra bir tencereye konarak üstünü kapatacak kadar suyla ateşşe konur. üstüne biriken köpükleri alındıktan sonra tuz atılır. Domates salçasıve baharatları eklenir. İyice piştikten sonra etler sudan alınır. 3 bardak haşlanmış pirince et suyundan 4.5 bardak ilave edilerek pişirilir. Yağı gezdirilip demlenmeye bırakılır. Diğer yandan patlıcanlar alaca soyulur, dilimlenir. Domatesler yıkanıp dörde bölünür. Patatesler soyulup yıkanır. Sırası ile önce patatesler, patlıcanlar, biberler ve domatesler kızartılır. Antepfıstğı ve bademler haşlanır. Hafif pembeleşinceye kadar kavrulur. çam fıstıklarıda pembeleşinceye kadar kavrulur. Fıstık, badem, üzüm ve çamfıstıklarının yarısı pilava karıştırılır. Domateslerin arkasından kalan az bir yağ ile etlerde kızartılır. Pilavın üzerine dizilir. Etrafınada patatesler dizilir. üstü patlıcan, domates ve yeşilbiber ile süslenir. Fıstık ve bademin kalan yarısı pilavın üzerine dökülür. Karabiber serpilerek servis yapılır. Mercimekli Pilav Malzeme 500 gr. mercimek 50 gr. bulgur 2 yemek kaşığı biber ve domates salçası 1 yemek kaşığı kırmızı biber Yarım su bardağı zeytinyağı 2 lt. su Biraz tuz Tarifi Mercimek bol suda 5-6 kez yıkanır. Kaynamakta olan suya atılır 15 dk. kaynatılır. Salça ve tuz ilave edilip 3-4 dk. daha karıştırılarak pişirilir, bulgur suyu çekene kadar kaynatılır. Ayrı bir tavada zeytinyağı kızdırılır. Yemeğe kırmızı biber ve yağ dökülerek karıştırılır. Turşu, ayran, salata ile servis yapılır. Özbek Pilavı Malzeme 150 gr. iri kıyma 400 gr. pirinç 100 gr. haşlanmış nohut 100 gr. salça (50 şer gr. domates ve biber) 2 adet havuç 2 adet biber 250 gr. margarin Tuz, karabiber Yeterince su Tarifi Ayıklanmış pirinç ılık suya konur ,bir yemek kaşığı tuz atılarak 5-10 dk. ıslanmaya bırakılır. Bir tencereye et ve yağ konarak kavrulur. Hafif kavrulduktan sonra havuç, soğan, biber ince bir şekilde doğranıp ete ilave edilir. 5 dk. kavrulduktan sonra ıslanmış pirinç yıkanıp süzgece konur. Kavrulmakta olan et ve havuca pirinç ve haşlanmış nohut ilave edilir. 5 dk. kavrulduktan sonra salça ve kaynamış et suyu ilave edilir. Kapağın altına yağlı kağıt konarak kapatılır. 10 dk. sonra servise sunulur. Maltıhalı Aş Malzeme 2 su bardağı kırmızı mercimek 1 su bardağı bulgur 1 yemek kaşığı domates ve biber salçası 1 yemek kaşığı kırmızı biber 2 baş soğan 1 su bardağı sıvı yağ Yeterince tuz ve su Tarifi Kırmızı mercimek bir tencerede 3-4 defa iyice yıkanır. Mercimeğin üzerini kapatacak şekilde su konur. Mercimeğin taşmaması için içine kırmızıbiber, iyice pişmesi için 1-2 yemek kaşığı sıvı yağ konur ve mercimek pişirilmeye bırakılır. Mercimek iyice piştikten sonra içine bulgur atılır azar azar su konarak bulgur açılıncaya kadar pişirilir ve salçası eklenir. Bir tavada ufak doğranmış soğanlar yağ ile sararıncaya kadar kızartılır, az soğuyunca kırmızıbiber eklenir. Hazırlanan bu sosun yarısı tencereye geri kalanı ise tabaklara konduğunda yemeklerin üzerine konur ve servis yapılır. Dövme Aşı Malzeme 500 gr. kemikli et 2 bardak dövme 1 bardak nohut 1 baş soğan 1'er yemek kaşığı domates ve biber salçası 15 diş sarımsak 2 yemek kaşığı yağ 1 yemek kaşığı kırmızıbiber 1 yemek kaşığı limon suyu Tuz ve yeterince su Tarifi Kemikli et doğranmış soğanla yağda soğanlar sararıncaya kadar sote edilir. İçine yeteri kadar su ve dövme konur, kaynatılır sonra, salçalar, nohut, tuz ve biber ilave edilir. Et ve dövmeler tamamen özlenerek pişince limon suyu konup karıştırılır, yüzü yağda kızdırılmış biberle süslenerek servis yapılır. Simit Aşı Malzeme 2 bardak su 1 bardak simit (ince bulgur) 1 yemek kaşığı tuz 1 yemek kaşığı kırmızıbiber 1 yemek kaşığı karabiber 2 baş doğranmış soğan ½ bardak sıvı yağ Tarifi İnce doğranmış soğan ile yağ iyice kavrulur. Kavrulduktan sonra salça, tuz ve su ilave edilerek bir taşım kaynatılır. Sonra kaynayan karışıma simit ilave edilir. Normal pilavdan biraz daha sulu iken ocaktan alınır. Bir tavada yağ ısıtılıp içine kırmızıbiber eklenip yemeğin üzerine dökülür. Yemek servise hazırdır. Yaprak Buğulama Malzeme 1 bardak bulgur 300 gr. taze asma yaprağı 1 bardak su 5 diş sarımsak 3 orta boy soğan 1 yemek kaşığı biber salçası ½ bardak zeytinyağı Kırmızıbiber Tuz, karabiber Tarifi Soyulmuş sarımsaklar, soğanlar ve asma yaprakları mümkün olduğunca ince doğranır ve bulgurla karıştırılır. Biber salçası, tuz, karabiber, kırmızı biber ve zeytinyağı ilave edilir. Bu karışım 1 bardak su ile tencereye konarak hafif ateşte bulgur suyu çekinceye kadar pişirilir. Yemek servise hazırdır.
  12. _asi_

    Atatürk ve Gaziantep

    ATATÜRK ve GAZİANTEP Atatürk, Milli Mücadele yıllarında, Gaziantep’lilerin düşman karşısındaki yiğitçe direnişlerini, ölümle diş dişe savaşlarını, savunmalarını coşkuyla izlemiş,onlara her fırsatta güç vermiş, Gaziantep’lileri övmüştü.Gaziantep’e karşı büyük bir sevgisi vardı ama bir türlü fırsat bulup da bu şehre gelememişti.Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Anadolu’ya geçmeden önce Suriye cephesinde 7. Ordu Komutanı olarak görev aldığı zaman,bir keresinde 1918 yılı Ekim ayı başlarında Kilis’e kadar gelmiş, Kilis’te bir gece kalmış,Kaymakam İbrahim ve Kilis ileri gelenleriyle görüşmüştü. Gaziantep’e gelememişti. Gaziantep’liler onu ancak, 26 Ocak 1933 günü kucaklayabilmişlerdi. 1933 yılı Ocak ayının 15’inde uzun süreli bir yurt gezisine çıkan Atatürk Adana’dan sonra,26 Ocak 1933 günü Gaziantep’e yönelmişti.O gün Ramazan Bayramı arefesiydi. Atatürk, bayramı Gaziantep’te geçirmek istiyordu. Haber Gaziantep’te duyulur, duyulmaz halk iki bayramı bir arada kutlamanın sevinci içinde, şehirlerini bayrak ve taklarla süslemişlerdi. Gaziantep Valisi Akif Bey’in başkanlığındaki bir heyet, Atatürk’ü karşılamak üzere Narlı istasyonuna hareket etti. Heyetle buluşan Atatürk,onlarala birlikte saat 11’e doğru Gaziantep’e girdi. O gün şehir ana-baba günü,binlerce,onbinlerce insan, okullar, esnaf birlikleri karşılamaya çıkmışlardı. Atatürk, karşılayıcıları selamladıktan sonra, otomobiline bindi. Yolda, Başkarakol’da arabasından inerek,bir süre halk arasında yürüdü, tekrar bindi, Atatürk Bulvarı’ndan Halkevine geldi.Meydanlarda davul-zurnalar çalıyor, milli oyunlar oynanıyordu. Halkevinde çeşitli kuruluşların yöneticileri ile görüştü bilgi aldı. Atatürk, Gaziantep’teki çalışmalardan memnun görünüyordu. Akşam, Gaziantep’liler, Atatürk’e ikiyüz kişilik bir yemek verdiler. Yemeğin sonunda Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali bir konuşma yapmış, sözlerini şöyle tamamlamıştı. Gazi bizim Gazimiz, kainat ve insanlığın Ulu Gazisi… Gaziantep’in yüreğinden coşan sesi dinliyormusun? Bu ses, tek ses olarak neden senin büyük yüreğine akıyor Gaziantep seninle yeniden kuruldu, çünkü sana inandı,bağlandı.Sana inanan,sana bağlanan kendi varlığına inanır. Hakka inanır, sonsuzluğa bağlanır. Sen her şeysin, Gazisin. Büyük Türk’ün bizzat kendisisin,özüsün,kütük adın Gazi Mustafa Kemal’dir.Fakat doğuş adın, tarih adın, asıl adın Türkiye’dir. Ertesi gün,27 Ocak 1933 Cuma,bayramın birinci günü, Atatürk’ün üzerinde lacivert bir elbise, gri kravat, siyah iskarpinler var. Valilikte yapılan bayramlaşma törenine katıldı. Buradan, üstü açık bir arabayla Belediyeye geldi.Belediye Meclisi salonunda toplanan Gaziantep’lilerle, şehrin sorunlarını görüştü, ihtiyaçlarını sordu. Gaziantep’te bir lise açılması isteniyordu. Başbakan İsmet İnönü’ye bir telgraf gönderdi. Gaziantep’teki ortaokulun lise haline getirilmesini, bu işin bir iki gün içinde sonuçlandırılmasını istedi. Öyle ki, üç gün sonra 1 Şubat 1933’te Gaziantep lisesi açılmıştı. Bu arada bir de tören yapıldı. Şehir meclisi Atatürk’e “Hemşehrilik Belgesi” verilmesini kararlaştırdı. Atatürk, Gaziantep Nüfus Kütüğünde ( Bey Mahallesi, hane 41, cilt 86, sayfa 56, Zübeyde’den doğma, Ali Rıza oğlu, 1881 Selanik doğumlu gazi Mustafa Kemal ) olarak geçti. Hemşehrilik Belgesi, Gaziantep Belediye Başkanı Hamdi Kutlar’ın bir konuşmasıyla Atatürk’e verildi. Atatürk teşekkür ederek: Gaziantep güzel şehir, Gaziantep’liler vatansever, cesur ve çok çalışkandır. Bu şehir her hizmete layıktır. Gereken her yardım yapılacaktır dedi. Belediyeden sonra Garnizon Komutanlığına gitti, subay ve erlerin bayramlarını kutladı. Öğleden sonra Narlı’ya buradan da Adana’ya dönüyordu. Atatürk, Gaziantep’in Kurtuluş Günü yıldönümleri olan 25 Aralık’ta sık sık Gaziantep’lileri kutluyordu. 25 Aralık 1936’da Gaziantep’in 15. Kurtuluş Yıldönümü günü şu telgrafı göndermişti: ( …Türküm diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü, Gaziantepliler’i kahramanlık örneği olarak alabilir.) Bu telgraftan bir yıl sonra 25 Aralık 1937’de Gaziantep’in 16. kurtuluş yıldönümü dolayısıyla Ankara Halkevi’nde düzenlenen toplantıya katılmış,Gaziantepliler’e de bir telgraf çekmişti. Bu telgrafta:(…Eğer bir gün millet,vatan ve Cumhuriyetin yüksek çıkarları gerekirse, o çevre kahramanlarının geçmişte olduğundan daha yüksek kahramanlıklar göstermeye hazır olduklarına şüphem olmadığı bilinmelidir)diyordu. Gaziantep’se Atatürk’ünü her zaman saygıyla andı. Onun Gaziantep’e geliş gününü,bir bayram olarak her yıl kutladı.
  13. _asi_

    Gaziantep coğrafi yapısı

    GENEL BİLGİLER Akdeniz Bölgesi ile Güneydogu Anadolu Bölgesi'nin birlesme noktasında yer alan ilimiz 36° 28' ve 38° 01' dogu boylamları ile 36° 38' ve 37° 32' kuzey enlemleri arasında bulunmaktadır. İlimizin dogusunda Sanlıurfa, batısında Osmaniye ve Hatay, kuzeyinde Kahramanmaras, güneyinde Suriye, kuzeydogusunda Adıyaman ve güneybatısında Kilis illeri bulunmaktadır. İlimiz 6222 km²'lik alanıyla Türkiye topraklarının yaklasık olarak %1'lik bölümünü kapsamaktadır. İlimizde genellikle dalgalı ve engebeli araziler yaygındır. Güneyde Hatay ve Osmaniye sınırını olusturan Amanos (Nur) Dagları yer almaktadır. Burada tepeler 1527 m.'ye kadar yükselmektedir. İlin diger daglık kısmı ise bir yandan Nur Dagları'na paralel, İslahiye İlçesi ile Kilis İli arasında, güneyde Suriye'den baslayıp kuzeyde Kahramanmaras sınırına ulasmakta, diger yandan ise ilin kuzey sınırını Kahramanmaras ve Adıyaman sınırı boyunca, dogu da Fırat Nehri'ne kadar uzanmaktadır. Buradaki tepelerin yükseklikleri güneyden kuzeye dogru; Dormik Dagı 1250 m., İlkikiz Dagı 1200 m., Kas Dagı 1250 m., Sarıkaya Dagı 1250 m. ve Gülecik Dagı 1400 metredir. Araban ile Yavuzeli İlçeleri arasında bulunan Karadag'ın yüksekligi ise 950 metredir.Yüzölçümü 6.222 km² olan ilimiz; Güneybatıda Hatay, batıda Adana, kuzeyde Kahramanmaraş ve Adıyaman, doğuda Şanlıurfa illeri, güneyde de Suriye ile çevrilidir.İl topraklarını Akdeniz’den ayıran Amanos Dağları, batıda Adana’yla, Fırat Irmağı da doğuda ilin Şanlıurfa’yla arasında ki doğal sınırı çizer. İslahiye ilçesinin doğusunda yükselen Sof Dağı 1.496m’lik doruğuyla ilin en yüksek noktasıdır. Yavuzeli’nin batısında ki Karadağ 1.081m. ile diğer önemli yüksekliktir. İl alanının yaklaşık dörtte birini oluşturan ovalarda başlıcaları; İslahiye, Barak, Tilbaşar (Oğuzeli), Araban ve Yavuzeli’dir. İlde ki en önemli akarsu Fırat Irmağıdır. Karasu, Araban ovasından geçip batıdan Fırat’a katılır. Sof Dağında kaynaklanan Bozatlı (Merzimen) Deresiyse Yavuzeli’nin güneyinden geçip Fırat’a karışır. İl ve Türkiye sınırlarından çıkmadan Fırat’a karışan son önemli akarsu Nizip Çayıdır. Sof Dağından doğan Alleben Deresi ve İslahiye’nin kuzeyinde ki Karagöl’den çıkan Karaçay ve Gaziantep platosunun güneybatısından kaynaklanan Balık Suyu diğer önemli akarsulardır. İslahiyede kiTaşkın önleme ve sulama amaçlı Tahtaköprü Barajı, Verimli alüvyal topraklarla kaplı İslahiye Ovasının ortasından Karaçay geçer. Tilbaşar Ovasını Alleben-Sacır Suyu, Barak Ovasını Nizip Çayı, Yavuzeli Ovasını Bozatlı Deresi ve Araban Ovasını da Karaçay sulamaktadır AKARSULAR DSİ tarafından Gaziantep il sınırları içerisinde debi ölçümü yapılan su kaynakları : Orta Debi m³/3 Nasıl Yararlandıgı Ardıl Çayı : 1,14 Sulama Nizip Çayı : 1,97 Sacır Suyu : 4,12 “ Karasu(Asagımülk) : 1,20 “ Merzimen : 1,37 “ Karasu : 4,22 “ Akarsu Yüzeyleri : 1,235 ha Fırat nehri ana kolu: 788 ha Karasu çayı : 60 ha Merzimen çayı : 60 ha Nizip çayı : 75 ha Digerleri : 252 ha İl hudutları içerisinde bulunan akarsular, su sporları, ulasım ve tasımacılık yönüyle uygun degildir. BİTKİ ÖRTÜSÜ Gaziantep ilinin çok büyük bir bölümü Güneydoğu Anadolu step alanı içinde kalmaktadır. İlin Kuzeybatı kesimi ise Akdeniz bitki örtüsü ile Güneydoğu Anadolu step örtüsü arasında bir geçit alanı durumundadır. Güneydoğu Anadolu stepleri, Toros dağlarının Kahramanmaraş-Gaziantep hattı ile Siirt’ten geçen boylamın oluşturduğu yayın güneyinde kalan alanları kapsar iklim ve toprak koşulları bakımından bu bölgenin en büyük bir kesimi bitkisel için daha elverişsizdir. Step karakteri daha baskındır ve yarı çöl niteliğindedir. Güneydoğu Anadolu step alanının, Karaca dağ Mardin eşiği ve Toros dağları arasındaki Kuzey kesim Kilis’ten Cizre’ye kadar uzanır. Güneydoğu Anadolu step alanın batısındaki Gaziantep İl toprakları stepin asıl çekirdek alanı ile Akdeniz ikliminden etkilenen yağışlı kıyı şeridi arasına sıkışmıştır. Zeytin ve Antep fıstığı ağaçları ile örtülü 500-600 metre yükseltide uzanan kalker platolardır. Gaziantep platosu ile güneydeki sınır bölgeleri Kırmızı-Kahverengi çok kireçli ve killi topraklarla kaplıdır. Yörede bazalt ve kalkerler üzerinde oluşan bu topraklar 30-100 cm derinliktedir ama her yerde çıplak alanlarda doğal bitki örtüsü step bitkileridir. İl merkezinden batıya ve kuzeybatıya doğru gelindiğinde, Akdeniz bölgesi alanına geçiş başlar bu nedenle zeytinlikler ve Antep fıstığı ile örtülü alanlarında küçük meşe ormanlarına da rastlanır. DAĞLAR İlimizde genellikle dalgalı ve engebeli araziler yaygındır. Güneyde Hatay ve Osmaniye sınırını olusturan Amanos (Nur) Dagları yer almaktadır. Burada tepeler 1527 m.'ye kadar yükselmektedir. İlin diger daglık kısmı ise bir yandan Nur Dagları'na paralel, İslahiye İlçesi ile Kilis İli arasında, güneyde Suriye'den baslayıp kuzeyde Kahramanmaras sınırına ulasmakta, diger yandan ise ilin kuzey sınırını Kahramanmaras ve Adıyaman sınırı boyunca, dogu da Fırat Nehri'ne kadar uzanmaktadır. Buradaki tepelerin yükseklikleri güneyden kuzeye dogru; Dormik Dagı 1250 m., lkikiz Dagı 1200 m., Kas Dagı 1250 m., Sarıkaya Dagı 1250 m. ve Gülecik Dagı 1400 metredir. Araban ile Yavuzeli ilçeleri arasında bulunan Karadag'ın yüksekligi ise 950 metredir İKLİM Yağış : İlimizde uzun yıllar yağış ortalaması en az yağışın 328.2 mm ile Karkamış’ta en fazla yağışın 840.0 mm ile İslahiye’de olduğu Gaziantep’te 578.8 mm’dir. Aylık en yüksek yağış Aralık, en düşük yağış ise Temmuz ayında görülmektedir. Sıcaklık: Gaziantep’te en sıcak ayın temmuz ayı olduğu ve en soğuk ayın ise Ocak ayı olduğu görülür. İlimizin denize olan uzaklığı 140 km. olup rakımı ise 855 m.dir. Kuraklık :Gaziantep yarı karasal bir iklim yapısına sahip olduğundan yazları oldukça kurak geçmektedir. Haziran ayının son haftası başlayıp Temmuz ve Ağustos ayları oldukça kurak geçer ve Eylül ayının son haftasına kadar devam eder. GAZİANTEP METEOROLOJİ İSTASYON MÜDÜRLÜĞÜNÜN UZUN YILLAR EKSTREM İSTATİSTİKÎ METEOROLOJİK BİLGİLERİ Ortalama basınç 916.0 Milibar En yüksek basınç 932.1 Milibar 13.01.1978 En düşük basınç 896.1 Milibar 13.04.1971 Uzun yıllar Ortalama sıcaklık 14.4 C Günlük ortalama sıcaklığın 10 derece olduğu gün sayısı 226.7 gün En yüksek sıcaklık ve günü 44.0 C 13.07.2000 En düşük sıcaklık ve günü -17.5 C 17.01.1950 Günlük en yüksek en düşük sıcaklık farkı :26.9 C 01.10.1956 Maksimum sıcaklık ortalaması : 21.0 C Minimum sıcaklık ortalaması : 8.7 C Maksimum sıcaklığın 25 C olduğu günler sayısı : 152.6 gün Maksimum sıcaklığın –0.1 C olduğu günler sayısı : 2 gün Donlu günler sayısı : 56.2 gün Şiddetli donlu günler sayısı : 1.8 gün YILLIK YAĞIŞIN MEVSİMLERE DAĞILIŞI Toplam Yağışın Miktarı İlkbahar Yaz Sonbahar Kış 578.8 mm. Olarak 169.4 10.3 100.6 298.5 OVALAR İlimiz yüzölçümünün % 27 si ovalardan oluşmaktadır İslahiye, Barak, Araban, Yavuzeli ve Oguzeli Ovaları ilin önemli ovalarıdır Gaziantep Platosu'nun kuzeyi, yine bir çukurluk olan Araban Ovası ile kaplıdır. İslahiye ilçesi Gaziantep'in en verimli ovalarından olan İslahiye Ovası'nın üzerinde kurulmus olup yüzölçümü 1.513 km2dir. Gaziantep Güney dogusunda Nizip ilçesi ovası (Barak ovası) Kuzey dogusunda Yavuzeli ovası ve Araban ovalarında sulu tarım ve kuru tarım alanları ve bu ovalar etrafında serpilmis yerlesim alanlarıyla Gaziantep kırsalında, geleneksel Tarım, Hayvancılıkla istigal, yerlesim deseni görülür YAYLALAR Huzur Yaylası Her mevsim yeşillikler içinde bulunan Hızır Yaylası, İslahiye İlçesi Altınüzüm Beldesi’nin 20 km. batısında Amanos Dağlarında bulunmaktadır. Yolu asfalt olup, özel araçlarla ulaşmak mümkündür. Sofdağı Yaylası Güneydoğu Torosların uzantısı olan Sofdağlarının üzerinde bulunan Sofdağı Yaylası Gaziantep il merkezine 32 km. uzaklıktadır. Yaylada hava çok temiz olup, tatlı su kaynakları ve pınarları bulunmaktadır YAĞIŞ Yağışlar; Akdeniz bölgesinde olduğu gibi, daha çok kış mevsiminde görülür. Yıllık ortalama yağış miktarları, merkezde 574 kg/m2, İslahiye’de 850,7 kg/m2, Oğuzeli’nde 465,1 kg/m2, Nizip’te 464 kg/m2’dir. Yıllık ortalama kar yağışlı gün sayısı Merkez’de 6.2, İslahiye ve Oğuzeli’nde 2.8, Nizip’te 2.2’dir. karla örtülü ortalama gün sayısı Merkezde 11.9, Oğuzeli’nde 5.5, İslahiye’de 4.4, Nizip’te 2.4’tür. donlu geçen ortalama gün sayısı Merkez’de 55.7, İslahiye’de 17.6 gündür. 2001 yılı Aralık ayında 1945 yılından sonra en fazla yağış 259 kg/m2 olarak gerçekleşmiştir. İlde batıdan doğuya, kuzeyden güneye doğru gidildikçe yıllık yağış miktarı azalır. İlin batı, kuzeybatı ve kuzeydeki yüksek ve dağlık kısımlar ise en fazla yağışın düştüğü yerlerdir. Yağış miktarı doğuda Fırat Nehrine, güneyde Suriye sınırına doğru azalır. İlde her yıl düşen yağış çok istikrarsızdır. Bir yıl artan yağışın diğer yıl yarıdan aşağıya düştüğü çok olmuştur. Üst üste kurak geçen yıllara da rastlanır. RÜZGAR Yapılan rasatlara göre yılın hakim rüzgarı güney batı ( lodos ) rüzgarlarıdır. İlkbahar, yaz ve sonbahar aylarında genellikle batıdan doğuya doğru rüzgarlar güneybatı ( lodos ), kuzey batı ( karayel ) – batı yönünde eserler. Kasım, Aralık, Ocak ve Şubat aylarında ise daha fazla doğu yönünden gelen kuzeydoğu ( poyraz ) rüzgarları hakimdir. Kış mevsiminde Gaziantep yöresi Doğu Anadolu üzerinde yerleşen antisiklon sahasından, İskenderun Körfezindeki siklon sahasına doğru akan hava hareketlerinin tesirinde kalır. Bu sebeple Gaziantep yöresinde kışın hemen hemen kuzey doğu ( poyraz ) rüzgarları hakimdir, yağış getirir. Yaz aylarında kuzey batı ( karayel ) mevsimin hakim rüzgarıdır. Eylül ve ekim aylarında güney batı ( lodos ) ve batı rüzgarı hakimdir. Kasım ayında artık kuzeydoğu ( poyraz ) rüzgarı diğer rüzgarlardan daha fazla hissedilir. Nisan ayında Gaziantep yöresi, Doğu Akdeniz’den Basra Körfezi civarı ile Belücistan siklon mıntıkalarına doğru gitmekte olan hava akımları tesiri altındadır. Batı tarafındaki hava akımları yaz aylarında sıcaklık getirir
  14. _asi_

    Milli Mücadele Kahramanları

    ŞAHİN BEY 1877’de Gaziantep’in Bostancı Mahallesinde doğmuş, 1899’da Yemen’e er olarak gitmiştir. Şahin Bey’e bu lakap halk tarafından verilmiştir. Asıl adı Mehmet Sait’tir. Yemen’de vazifesinde gösterdiği başarı neticesinde başçavuş olmuştur. 1911’de Trablusgarp Savaşlarına gönüllü olarak katılmıştır. Balkan Savaşlarında, Birinci Dünya Savaşında Çanakkale, Romanya, Filistin cephelerinde savaşmıştır. 1917 Ekim’inde ise Sina Cephesinde görev almış ve rütbesi teğmenliğe yükselmiştir. Bu arada İngilizlere esir düşmüş ve Mısır’da Seydi Beşir Kampı’nda Aralık 1919’a kadar kalmıştır. Mütarekeden sonra İngilizler Türk esirleri serbest bırakmışlar ve Şahin Bey de 13 aralık 1919’da İstanbul’a gelmiştir. Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı olan Cemal Paşaya müracaat ederek Antep’e yakın olan Birecik İlçesi Askerlik Şube Başkanlığı’na tayin olmuştur. Bu esnada Fransızlar, Antep’teki konumlarını güçlendirmek için Katma-Kilis-Antep yolu ile takviye kuvvetleri getirmekte ve bu yol üzerinde serbestçe hareket etmekteydiler. Antep Savunması’nı her şeyin üstünde tutan Şahin Bey, Çapalı Köyüne giderek burayı merkez yaptı, 100 kişilik bir kuvvet oluşturdu. Bir süre sonra Ulamasere gibi üç önemli yerde siperler kazdıran Şahin Bey, yolun kontrolünü tamamen sağladı. 3 Şubat 1920 tarihinde Kilis’ten Antep’e hareket eden iki bölüğün himayesindeki 150 arabalı bir Fransız erzak kolu Şahin Bey kuvvetleri tarafından Kertil’de pusuya düşürülerek geri dönmek zorunda bırakılmıştır. 4 Şubat 1920’de Kilis yoluna hakim olan milli kuvvetler telgraf hatlarını tahrip ederek, Fransızların Kilisler olan her türlü irtibatını kesmişlerdi. Bu esnada Antepliler, bir taraftan Şahin Bey’e cephane ve erzak göndermekte, diğer taraftan şehir içi teşkilatının tanzimine çalışmaktaydılar. Fransızlar, 18 Şubat ‘ta bu yoldan geçmeyi bir daha denediler fakat Şahin Bey kuvvetlerince mağlup edilerek Kilis’e geri çekildiler. Fransızlarla ilk önemli çarpışma, Kızılburun tepelerinde, Kilis Kuvâ-i Milliye kuvvetlerinin de işbirliği ile yapıldı. İkinci büyük çarpışma, Kertil civarında oldu. Fransızlar Türk birliklerinin bulunduğu sahaları top ateşi ve makineli tüfek yağmuruna tutmaları üzerine Türk birlikleri çekilmek zorunda kaldılar. Savaşın üçüncü gününde, Şahin Bey hiç uyumamıştı. Oradan oraya koşarak kuvvetlerinin direniş gücünü artırmaya çalışıyordu. Fransızlar Şahin Bey’in kuvvetleri üzerine son kez top ve makineli tüfeklerle saldırdılar. Top ve mermi yağmuru altında sadece tüfekle karşı koymanın ölümle neticeleneceğini anlayan Şahin Bey’in kuvvetleri geri çekilmeye başladı. Şahin Bey’in yakınında bulunan arkadaşları birlikte çekilmek için Şahin Bey’e ısrar ettiler. O, çekilmeyi her defasında reddetti. Elmalı Köprüsü taşlarını kendine siper ederek Fransızlara ateş etmeye devam etti. Şahin Bey Fransız piyadelerinin süngü darbeleri altında 28 Mart 1920 tarihinde şehit düştü. ŞEHİT MEHMET KAMİL 21 Ocak 1920 Cuma günü, 14 yaşındaki Mehmet Kamil annesiyle dedesinin evinden geliyorlardı. İkisinin de sırtında hasır örmek için dedesinin evinden aldıkları parçalar vardı. Fransızlarla harp daha başlamamıştı. Vakit akşam üstüydü. Fransızların fırın olarak kullandığı bir binanın önünden geçerken, Kozanlı tarafından gelen birkaç Fransız askeri birden Mehmet Kamil’in annesinin önünü kesip peçesini açmak istediler. Mehmet Kamil’in annesi bir yandan bağırıyor bir yandan da peçesini açmak isteyen Fransız askerlerine karşı kendisini müdafaa etmeye çalışıyordu. Anasının saldırıya uğradığını gören Kamil yerden aldığı taşları Fransız askerlerine atıyordu. Tam o sırada ortalığı bir çığlık kapladı.Mehmet Kamil, Fransız askerlerinin tüfeklerinin süngüsüyle şehit edilmişti. Mehmet Kamil’in katledilmesiyle Antep müdafaasının ilk şehidi verilmişti. KARAYILAN Asıl adı Mehmet olan Karayılan; Gaziantep’in 40 km. kuzeyinde Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesi Höcüklü köyü Elifler mezrasında 1888 yılında doğmuştur. Karayılan, hayvan sürüleri bulunan ve çevresine göre zengin sayılan bir köylü ailesine mensuptu. Karayılan’ın babası 1904 yılında Ermeni eşkıyaları tarafından obasına yapılan baskın sırasında şehit edilmiştir. Bu tarihte Karayılan 16 yaşındaydı. Genç yaşta yalnız kalan Karayılan, kendi kendine okuma-yazmayı öğrenmiş, bir süre köy imamlığı yapmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda Rus Cephesinde savaşmış, çeşitli yararlıklar göstermiş ve çavuşluğa terfi ettirilmiştir. Bu savaşta ayağından yaralanarak Malatya Hastanesi’nde tedavi edilen Karayılan, daha sonra köyüne dönmüştür. Hükümet kuvvetleriyle birlikte eşkıya Bozan Ağa’yı vurmuş, avanesini dağıtmıştır. Antep savaşı şiddetlenince çetesiyle Karabıyıklı’da düşmana ilk ve kesin darbeyi indiren Karayılan, Kuvâ-yi Milliye safına katılmıştır. Daha sonra Dülük köyüne gelerek şehri kuşatan Fransız çemberini yarmış ve Antep’e girmiştir. Karargah olarak önce Bekirbey sonra Karagöz camisini kullanmıştır. Şehir içi ve şehir dışı savaşlarına katılmıştır. Kendisine Şıhın Dağı’ndaki ( Sarımsak Tepe ) Fransızları püskürtmesi emri verilen Karayılan, bu çarpışmada ( 24 Mayıs 1920 tarihinde ) şehit düşmüştür. Bu olayla birlikte Karayılan ismi, Antep Halkını temsil eden kahramanlardan biri olmuştur.
  15. _asi_

    Fransızlarla Mütareke Dönemi

    FRANSIZLARLA MÜTAREKE DÖNEMİ Fransızlar Suriye, Kilikya ve Güney Anadolu Bölgesini işgal ettikten sonra, Adana bölgesinde çok güç durumlara düşürülmüştü. Maraş’ta ve Urfa’da yenilgiye uğratılan Fransızlar, buralardan çekilmek mecburiyetinde bırakılmıştı. Antep’te şehir içerisinde çok ciddi direnmeler karşısında Fransız kamuoyu; Anadolu Hükümeti ile irtibata geçilmesini istedi. Fransa’da çıkan L’information Gazetesi Anadolu Hükümeti ile doğrudan ilişkiye geçilmesini öneriyordu. Mütareke ile birlikte Antep’te normal hayata dönüldü. Dükkanlar açıldı, herkes iş ve gücü ile uğraşmaya başladı. Ermeni cemaat meclisi toplanarak, bundan böyle Türklerle iyi geçinmeye ve Fransızlara yardım etmemeye karar verdi. Bu kararlarını hükümete bildirdiler. Antep’in Fransızlar Tarafından II. Kez Kuşatılması Fransızlar, 11 Ağustos 1920’de Antep halkına gönderdikleri bir bildiri ile şehrin iki saate kadar kayıtsız şartsız teslimini ve bütün hükümet memurlarının, Kuvâ-yı Milliye Komutanının, Heyet-i Merkeziye üyelerinin ve diğer ileri gelenlerin Fransız Komutanlık karargahına gelmelerini, bütün kuvvetlerin silahları ile birlikte teslim olmalarını bildirdiler. Fransızlar; Antep halkı isyan ettiği için ceza olarak 1,5 milyon altın lira tazminat istediler. Kabul edilmediği takdirde şehre büyük kuvvetlerle saldıracaklarını ve şehri topa tutacaklarını bildirdiler. Antepliler tarafından kabulüne imkan olmayan bu şartlara karşılık Kuva-yı Milliye Komutanı Özdemir Bey “ Sizin bayrağınızın altına girecek hiçbir Türk düşünemiyorum. Antep halkı ya ölmeyi yada vatanını kurtarmayı kendisine bir düstur olarak kabul etmiştir.” demiştir. Fransız kumandanlarına bu cevap verildikten iki saat sonra mutasarrıflığa ikinci bir resmi nota gönderildi. Bu notada şehrin derhal teslim olması, ayrıca Fransızların mertliğinden, alicenaplığından, maksatlarının halkın refah ve saadeti olduğundan bahsedilerek şehrin teslimine işaret olmak üzere kalenini güney burçlarından birine beyaz bayrak çekilmesi istenmekteydi. Aynı gün Antep Heyet-i Merkeziye’sine Kılıç Ali bey tarafından bir telgraf geldi. Bu telgrafta bölgeye yeni kuvvetler sevk edileceği bildirilmekteydi. “Antep Heyet-i Merkeziye’sine” Büyük Millet Meclisi Gayet Aceledir. Mümkün kuvvetlerin yola çıkarılması için lazım gelenlere emir verilmiştir. Bu kuvvetlerin vusulüne kadar aman kardeşlerim, fevkalade sebat, metanet ve mukavemet gösteriniz. İnşallah muvaffak olacaksınız. Cümlenize muvaffakiyetler temenni ederim fedakar kardeşlerim. 16 Ağustos 1336 Kılıç Ali Yayınlanan bildiriyi kuvvetlendiren bu telgraf; halkın direnme isteğini bir kez daha tazelemişti. Kuşatma başladıktan sonra Antep halkı içerisinde büyük bir açlık baş göstermişti. Bu sebeple; Antep etrafındaki kuşatma hattının yarılarak Antep müdafilerine yardım edilmesi gerekiyordu. 1 Ocak 1921 tarihinden Antep’te açlık korkunç bir hal almıştı. Herkes ekmek arıyordu. Heyet-i Merkeziye bu durum karşısında bir açlık beyannamesi yayınlayarak, dışarıdaki birliklerden bir kez daha yardım istedi. Fransızlar açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Antep halkını tehdide başlamışlardı. 1 Ocak 1921 günü General Gouraud Anteplilere teslim teklifinde bulundu. Bu teklifte, Sevr Antlaşmasının uygulanmasını istiyordu. Fransız idaresi tanınacak, cephane ile adları verilen kişiler teslim edilecekti. Bu teklifte diğer teklifler gibi kabul edilmemiştir. Fransız muhasarasının artması sonucunda, Antep’i müdafaa eden şehir içindeki birlikler bir huruç hareketi yapmaya karar verdiler. 2. Kolordu Komutanlığı böyle bir baskın hareketinin 4 yada 5 Şubat gecesi yapılmasını uygun buluyordu. Fakat çıkış hareketi, şehir içindeki müdafilerin hazırlıklarını tamamlayamaması nedeniyle yapılamamıştı. Bunun üzerine 2.Kolordu Kumandanı Kurmay Albay Selahattin Adil Bey, 6-7 Şubat 1921 gecesi Antep müdafilerine gönderdiği emirde: “…Bu gece kuşatma hattını yarıp çıkmadığımız takdirde dışarıdaki kuvvetlerin sizlere bir daha yardım imkanı olmayacağını kesin olarak bildirmek zorundayım. Harekan saat 18.00’da topçu ateşimizle başlayacaktır. Yiyeceklerinizi içerde kalanlara terk ediniz. Sizin her halde çıkmanızı rica ederim.”diyordu. Bu karar üzerine dışarıya çıkacaklar Ahmet Çelebi’de toplandı. Bunlar da huruç hareketine iştirak edenleri takip edeceklerdi. Huruç Hareketi Salavat yokuşuna ve Perilikaya istikametine doğru hazırlandı. Bu harekata Mustafa Fevzi Bey komutasında Yıldırım Taburunun birinci, ikinci ve üçüncü bölükleri ile semt efradı iştirak etti. Müşterek hareket bütün hazırlığı ile tamamlandıktan sonra, 6 Şubat’ta beş subay, dörtyüzelli erden oluşan ilk kafile çıkış hareketinde başarılı oldu. Bununla beraber Fransızlar civardaki kuvvetlerle yaptıkları karşı hücumla durumlarını kısa zamanda düzelttiklerinden ancak bu kadar insan dışarı çıkabilmiştir. Son durum üzerine Antep halkı ve müdafiler, iaşe yardımı yapıldığı takdirde çıkış yapmak istemediklerini ve savunmaya devam edeceklerini bildirdiler. Kolordu halinde buna imkan olmayacağı anlaşıldığından müdafilerden, arzu edenlerin her an kılavuzlarla çıkış yapabileceklerini bildirdi. 7-8 Şubat 1921 gecesi de 50 kadar savaşçı Antep’ten dışarıya çıkmaya muvaffak oldu. 8 Şubat 1921’de aralıklı atışlar devam ederken, aynı günü sabahı Özdemir Bey ve hükümet erkanının dışarı çıktıkları öğrenildi. Halk telaşa düştü. Şehrin ileri gelenleri, Heyet-i Merkesiye Reisi Ferit Bey olduğu halde, hastane haline gelen Şeyh Camii’nde toplandılar. Uzun tartışmalardan sonra şehrin tesliminden başka bir çıkar yol olmadığına karar verdiler. Şehrin teslim şartlarını görüşmek üzere Fransız kumandanlarına bir mektup yazarak randevu istendi. Kararlaştırılan saatte Dr. Mecit Bey başkanlığındaki Türk Heyeti Fransız karargahına gitti. Uzun görüşmeler ve tartışmalardan sonra teslim anlaşması hazırlandı. Heyet; Şeyh Camiinde toplanan şehrin ileri gelenlerine, yeni şartları okuyup anlatarak imza için yetki istedi. 9 Şubat 1921 Çarşamba günü saat 10.00’da Fransız Karargahına giden delegeler bir gün önce hazırlanan şehrin teslim protokolünü imzaladılar. An bir maddeden oluşan teslim protokolüne göre: “… Antep Fransız mandası altına girecek, ordu birlikleri harp esiri olarak kabul edilecek, bütün silah ve harp gereçleri Fransızlara teslim edilecek, Türk olsun Ermeni olsun bütün halka eşit işlem yapılacak ve güven altında bulundurulacaktı…” Bu protokolden sonra Fransızlar şehre girdiler. Kendilerince asayiş bakımından gerekli gördükleri yerlere karakollar yerleştirdiler. Halka yaranmak ve gönüllerini kazanmak için Hükümet civarına kamyonlarla un, şeker, yiyecek getirerek halka dağıttılar. Fırınları açarak ekmek yaptırıp muhtaçlara parasız verdiler. Çok üstün düşman kuvvetlerinin topçu ateşi altında, açlık içinde, savaşa devam eden Anteplilerin direnişi bütün Türkiye’de dikkatle takip edilmiştir. Batı Cephesinde Kurtuluş Savaşının başlayacağı günlerin arifesinde 8 Şubat 1921 tarihinde 93 Sayılı Kanun ile Büyük Millet Meclisi ilimize “GAZİLİK” unvanı vermiş, Ayıntab adı Gaziayıntab olmuştur.
  16. _asi_

    Antep Savunması

    ANTEP SAVUNMASI Karabıyıklı Olayı İşgal döneminde Gaziantep bölgesinde motorlu ve atlı araçların geçmesine en elverişli Kilis-Antep-Maraş yoluydu. Suriye’den hareket eden Fransız işgal kuvvetleri, takviye birlikler ile erzak kolları trenle Kilis yakınında bulunan Katma İstasyonu’na ve takiben Kilis-Antep yolu ile Antep’e geliyorlardı. Antep’ten hareket eden Fransız nakliye kolları sarp tepelerden geçerek Maraş’a gidiyorlardı. Aralık 1919’da Antep-Maraş ve İslahiye-Maraş karayollarında Fransız nakliye kolları devamlı olarak Türk çetelerinin baskınlarına uğramaya başlamıştı. Maraş’ta Türkler gizlice savaşa hazırlanıyordu. Böylece ilk savaşlar düşman birliklerinin gelip geçtiği yollar üzerinde başlamıştır. Antep-Maraş karayolu üzerinde Fransız birlikleri öldürücü darbeyi 20 Ocak 1920 tarihinde Karabıyıklı’da Karayılan Çetesi vurmuştur. Karabıyıklı baskını Antep-Maraş yolunu Fransızlara kapatmıştır. Bu baskın tam bir zaferdi. Karayılan ismi bu olaydan sonra Gaziantep bölgesinde bilinir olmuştu. Antep’te bulunan Fransız birlikleri Maraş’a gitmeye bir daha teşebbüs edemediler. Karabıyıklı baskını sonucunda Maraş-Antep kararyolunun önemli kısmı tamamen Türklerin eline geçmişti. Bunun sonucunda Kuvâ-yı Milliyecilerin Antep ile Antep-Kilis yolu üzerinde faaliyetlerinin artırmaları kolaylaşmıştır. Karayılan ( 1888 ... 24.05.1920 ) Asıl adı Mehmet olan Karayılan; Gaziantep’in 40 km. kuzeyinde Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesi Höcüklü köyü Elifler mezrasında 1888 yılında doğmuştur. Karayılan, hayvan sürüleri bulunan ve çevresine göre zengin sayılan bir köylü ailesine mensuptu. Karayılan’ın babası 1904 yılında Ermeni eşkıyaları tarafından obasına yapılan baskın sırasında şehit edilmiştir. Bu tarihte Karayılan 16 yaşındaydı. Genç yaşta yalnız kalan Karayılan, kendi kendine okuma-yazmayı öğrenmiş, bir süre köy imamlığı yapmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda Rus Cephesinde savaşmış, çeşitli yararlıklar göstermiş ve çavuşluğa terfi ettirilmiştir. Bu savaşta ayağından yaralanarak Malatya Hastanesi’nde tedavi edilen Karayılan, daha sonra köyüne dönmüştür. Hükümet kuvvetleriyle birlikte eşkıya Bozan Ağa’yı vurmuş, avanesini dağıtmıştır. Antep savaşı şiddetlenince çetesiyle Karabıyıklı’da düşmana ilk ve kesin darbeyi indiren Karayılan, Kuvâ-yi Milliye safına katılmıştır. Daha sonra Dülük köyüne gelerek şehri kuşatan Fransız çemberini yarmış ve Antep’e girmiştir. Karargah olarak önce Bekirbey sonra Karagöz camisini kullanmıştır. Şehir içi ve şehir dışı savaşlarına katılmıştır. Kendisine Şıhın Dağı’ndaki ( Sarımsak Tepe ) Fransızları püskürtmesi emri verilen Karayılan, bu çarpışmada ( 24 Mayıs 1920 tarihinde ) şehit düşmüştür. Bu olayla birlikte Karayılan ismi, Antep Halkını temsil eden kahramanlardan biri olmuştur. Şahin Bey’in Antep-Kilis Yolundaki Faaliyetleri Fransızlar, başlangıçta Antep’lilerden pasif direniş görüyorlardı. Antep ve köylüleri, Fransızlar ve Ermenilerin tahıl ve tahkimat ihtiyaçlarının karşılanmaması amacıyla erzak ve kereste satmıyorlardı. Antep’ten erzak tedarik edemeyeceklerini anlayan Fransızlar, yiyecek maddelerini diğer bölgelerden getirmek zorunda kaldılar. Fransızlar, ikmallerini devamlı olarak Antep-Kilis yolunu kullanarak yaptıklarından burası önem taşımaktaydı. Heyet-i Merkeziye aldığı tedbirlerle Maraş yolunu Fransızlara kapattıktan sonra Fransızların tümen karargahı olan Katma’dan ve Kilis Garnizonu’ndan Antep’e gelecek yardımlar önlenmiştir. Antep-Kilis yolunun müdafaası görevi ilk önce Mısırzade Nuri Bey’e verilmişti. İşte, tam bu sıralarda Şahin Bey Antep’e gelmişti. Şahin Bey’e bu lakap halk tarafından verilmiştir. Asıl adı Mehmet Sait’tir. 1877’de Gaziantep’in Bostancı Mahallesinde doğmuş, 1899’da Yemen’e er olarak gitmiştir. Yemen’de vazifesinde gösterdiği başarı neticesinde başçavuş olmuştur. 1911’de Trablusgarp Savaşlarına gönüllü olarak katılmıştır. Balkan Savaşlarında, Birinci Dünya Savaşında Çanakkale, Romanya, Filistin cephelerinde savaşmıştır. 1917 Ekim’inde ise Sina Cephesinde görev almış ve rütbesi teğmenliğe yükselmiştir. Bu arada İngilizlere esir düşmüş ve Mısır’da Seydi Beşir Kampı’nda Aralık 1919’a kadar kalmıştır. Mütarekeden sonra İngilizler Türk esirleri serbest bırakmışlar ve Şahin Bey de 13 aralık 1919’da İstanbul’a gelmiştir. Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı olan Cemal Paşaya müracaat ederek Antep’e yakın olan Birecik İlçesi Askerlik Şube Başkanlığı’na tayin olmuştur. Bu esnada Fransızlar, Antep’teki konumlarını güçlendirmek için Katma-Kilis-Antep yolu ile takviye kuvvetleri getirmekte ve bu yol üzerinde serbestçe hareket etmekteydiler. Antep Savunması’nı her şeyin üstünde tutan Şahin Bey, Çapalı Köyüne giderek burayı merkez yaptı, 100 kişilik bir kuvvet oluşturdu. Bir süre sonra Ulamasere gibi üç önemli yerde siperler kazdıran Şahin Bey, yolun kontrolünü tamamen sağladı. 3 Şubat 1920 tarihinde Kilis’ten Antep’e hareket eden iki bölüğün himayesindeki 150 arabalı bir Fransız erzak kolu Şahin Bey kuvvetleri tarafından Kertil’de pusuya düşürülerek geri dönmek zorunda bırakılmıştır. 4 Şubat 1920’de Kilis yoluna hakim olan milli kuvvetler telgraf hatlarını tahrip ederek, Fransızların Kilisler olan her türlü irtibatını kesmişlerdi. Bu esnada Antepliler, bir taraftan Şahin Bey’e cephane ve erzak göndermekte, diğer taraftan şehir içi teşkilatının tanzimine çalışmaktaydılar. Fransızlar, 18 Şubat ‘ta bu yoldan geçmeyi bir daha denediler fakat Şahin Bey kuvvetlerince mağlup edilerek Kilis’e geri çekildiler. Şahin Bey’in Şehit Düşmesi Fransızlarla ilk önemli çarpışma, Kızılburun tepelerinde, Kilis Kuvâ-i Milliye kuvvetlerinin de işbirliği ile yapıldı. İkinci büyük çarpışma, Kertil civarında oldu. Fransızlar Türk birliklerinin bulunduğu sahaları top ateşi ve makineli tüfek yağmuruna tutmaları üzerine Türk birlikleri çekilmek zorunda kaldılar. Savaşın üçüncü gününde, Şahin Bey hiç uyumamıştı. Oradan oraya koşarak kuvvetlerinin direniş gücünü artırmaya çalışıyordu. Fransızlar Şahin Bey’in kuvvetleri üzerine son kez top ve makineli tüfeklerle saldırdılar. Top ve mermi yağmuru altında sadece tüfekle karşı koymanın ölümle neticeleneceğini anlayan Şahin Bey’in kuvvetleri geri çekilmeye başladı. Şahin Bey’in yakınında bulunan arkadaşları birlikte çekilmek için Şahin Bey’e ısrar ettiler. O, çekilmeyi her defasında reddetti. Elmalı Köprüsü taşlarını kendine siper ederek Fransızlara ateş etmeye devam etti. Şahin Bey Fransız piyadelerinin süngü darbeleri altında 28 Mart 1920 tarihinde şehit düştü. Onun şahadeti üzerine Milli Kuvvetler daha gerilere, Antep kuzeyine doğru çekildiler. Şahin Bey’in şehit olması ve Türk Kuvvetlerinin yenilgiye uğraması Anteplileri çok üzmüştü. Fakat bu sırada Kılıç Ali Bey’in Antep’e gelişi, Anteplilerin maneviyatını yeniden yükseltti. Mustafa Kemal’in emri üzerine Sivas’tan hareketle Maraş’a gelmiş olan Kılıç Ali Bey, Antep Heyet-i Merkeziye’sinin isteği üzerine buradan Antep’e gönderilmiştir. Antep’teki Milli Kuvvetlerden Kilis’te Kamil Polat, Nizip’te Habeş, Urfa’da Ali Saip Bey ve Pehlivanzade Nuri’nin milis kuvvetleri bulunuyordu. Bunların bir komuta altında birleştirilmesini planlayan Kılıç Ali, Antepliler’in savunma gücünü artırmıştır. Mağarabaşı Savaşı ( 26 Nisan 1920 ) ve Kuşatmanın Kaldırılması 26 Nisan 1920 sabahı şehrin doğu kısmını kuşatan Albay Normand birlikleri Mağarabaşı semtini aralıksız bombalarken, aynı anda iki tankın desteği altında 400 kişilik bir Fransız kuvveti Nizip yolu üzerinden şehrin doğu cephesine taarruz başlattı. Küçük çaplı top ve makineli tüfeklerle donatılmış tanklar, Türk siperlerine en yakın mesafelere kadar sokularak ateşe başlayıp piyadelerin ilerlemesini sağlamışlardı. Ancak tanklarından biri arızalanan ve fazla ilerleyemeyeceklerini anlayan Fransızlar, daha fazla kayıp vermemek için geri çekildiler. Kurbanbaba Taarruzu Fransızların işgalinde bulunan mevkiler içinde askeri bakımdan en önemlisi Kurbanbaba Tepesi’ydi. Bu tepe, hem Fransız karargahının bulunduğu Kolej’e, hem de Mardin Tepeye hakim bir vaziyettedir. Stratejik bakımdan önemli olan bu tepenin ve civardaki tepelerin elde edilmesi gerekiyordu. 2 Mayıs 1920 günü şafakla Fransız cephesine taarruza başlandı. Fransızların şiddetli karşı koyması karşısında ara verilen taarruza saat 15’de yeniden ve daha şiddetli bir şekilde başlandı. Akşama yakın siperlere girildi. Yapılan süngü çatışmasından sonra Fransızlar Mardin Tepe istikametinden geri çekilmeye mecbur bırakıldı.
  17. _asi_

    Milli Mücadelede Antep

    MİLLİ MÜCADELEDE ANTEP Antep’in İngilizler Tarafından İşgali ve Fransız'lara Devri Halep'te bulunan İngilizler, Mondros Mütarekesinin 7. maddesine dayanarak 15 Ocak 1919'da bir süvari livası (tugayı) ve beraberindeki kuvvetle Antep'i işgal ettiler. Amerikan Kolejini ve çevresindeki Ermeni evlerini kışla ve karargâh edindiler. Antep'liler bu işgali, mütareke hükümlerine uyulmadığı gerekçesiyle protesto ettiler. Sözde İngilizler kışı geçirmek ve hayvanlara yem temin etmek amacıyla Antep' i işgal ettiklerini açıkladılarsa da, bir ay sonra Maraş ve Urfa’yı da işgal etmekle bu iddialarını fiilen yalanladılar. I. Dünya Savaşında Suriye’ye gönderilen Ermeniler de fırsattan istifade ederek İngilizlerle birlikte Antep'e döndüler. Dönenler arasında Antepli olmayan ve asayişsizlikten dolayı memleketlerine gidemeyen Sivas, Erzurum ve diğer Anadolu şehirlerinden gelen Ermeniler de bulunmaktaydı. Türklere karşı büyük bir hırs, kin ve nefretle dolu olan bu Ermeniler, İngiliz makamlarını etkileyerek, sert ve zalim bir idare kurulmasına çalıştılar. Türklerin satışa çıkardıkları taşınabilir mallarını “Ermeni Malıdır” diye gasbettiler. Silah arama bahanesi ile şehir günlerce baskı altında tutuldu, bütün evler arandı, sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Türkler; ekmek bıçaklarına kadar ellerindeki kesici ve patlayıcı silahlarını İngiliz makamlarına teslim etmek zorunda kaldılar. İngilizler 15 Mart 1919’da şehirde 15 günlük dükkan kapatma ve sokağa çıkma yasağı koydular. Bütün toplantılar yasaklandı. Dükkanlardaki etler koktu, sebzeler çürüdü, bozuldu. Bu baskı nihayet 31 Mart 1919'da son buldu. İşgalin ağırlığı, düşmanın eziyet ve kötü davranışları Türklerin kararlılık ve direnme azmini güçlendirdi. Halktaki bu ruh halini sezen İngilizler, Ermeniler ve Türkler arasında ayrılık yapmadan bölgeyi idare etmeye yöneldiler. Mahalli teşkilata karışmadılar. Osmanlı memurlarını yönetimlerinde serbest bıraktılar. Ekim 1919 sonunda İngilizler, Antep’i Fransız işgaline terk ettiler. 29 Ekim’de Antep’e gelen Fransız-Ermeni Alayı Komutanı Kolonel Saint Mari, İngilizlerden Antep’in işgal idaresini teslim aldı ve 5 Kasım 1919’da tamamı Ermeni gönüllülerinden kurulu Fransız Birlikleri Antep’e girdi. Antep Bölgesindeki Teşkilatların Kurulması Cemiyet-i İslamiye, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşuna kadar, Antep, Kilis ve Nizip’te teşkilatlanmıştı. Bu cemiyetin üyeleri gün geçtikçe artmıştı. Gerek Antep ve Kilis, gerekse Nizip'teki Cemiyet-i İslamiye aynı gaye uğrunda birbirleriyle sürekli irtibatta bulunmuşlardı. 4 Eylül 1919'da Sivas Kongresi'nde teşkil edilen ve Mustafa Kemal Paşa’yı Heyet-i Temsiliye Reisi seçen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk-u Milliye Cemiyetinin, bütün il ve ilçelerde şubeler açılmasını ve Milli Misak'ın gerçekleştirilmesi için valilere, mutasarrıflara gönderdiği genelge üzerine, Antep'te Heyet-i Merkeziye oluşturulmuştur. Heyet-i Merkeziye : Tahrirat Müdürü Ragıp Bey, Jandarma Yüzbaşısı Esat Bey, Doktor Hamit Bey, Ahmet Muhtar Bey, Alay Katibi Maraşlı Avni Bey, Meclis İdare Başkatibi Eşref Efendi, Maraşlı Hoca Hamdi Efendi, Kepkepzade Abdürrezzak Efendi, Marakzade Şerif Ağa, Körükçüzade Ahmet Efendi'den oluşmaktaydı. Heyet-i Merkeziye'nin faaliyetlerine yardımcı olmak amacıyla bu teşkilata bağlı olarak eşraftan Pazarbaşızade Nuri Bey Başkanlığında Heyet-i İdare oluşturularak, üyeliklerine: Hocazade Ferit Bey, Hacı Ömerzade Muhammet Ali Bey, Kilisli Komiser Halil Efendi, İncozade Hüseyin Efendi, Mahmut Bidiri Efendi getirilmişti. Sivas Kongresi’ne Antep'i temsilen Kara Vasıf katılmıştır. İşgale Uğrayan Bölge Halkının Tepkileri İngiltere’nin işgali altında tuttuğu bölgeyi, Suriye İtilâfnamesi ile Fransızlara devretmesi üzerine, bu haksız işgallere karşı bölge şehirlerinde çeşitli protestolar ve tepkiler meydana gelmiştir. 5 Kasım 1919 Cuma günü, yani Antep'in Fransızlar tarafından işgalinin birinci günü, bir Ermeni tercümanla şehre inen bir Fransız subayının, Akyol Camiinde asılı Türk Bayrağı'nı, orada bulunan bir Türk polisine zorla indirtmesi, şehirde infial uyandırmış, halk galeyana gelmiştir. Zorla da olsa Türk Bayrağını indiren polisin derhal görevinden atılması sağlanmıştır. Bu hareket Fransızlar nezdinde protesto edilmiştir. 5 Kasım 1919 da Türklerin birkaç kez vaki olan protestoları karşısında Fransız Komutanlığı, Ermeni Alayına mensup kıta'ları Antep'ten çekilmeye ikna etmiştir. Fransızlara ve Ermeni askerlere güvenen yerli Ermeniler güçlendikçe taşkınlıklarını artırdılar. Ermeniler semtlerinde rastladıkları Türkleri tehdit ediyor ve dövüyorlardı. Türkler Ermenilerin çoğunlukta olduğu semtlerde dolaşamaz olmuşlardı. 10 Kasım 1919'da Ermeni askerleriyle Türk Polisleri arasında bir kavga çıktığında, Cemiyet-i İslamiye bu fırsattan istifade ederek Antep'in Fransızlar tarafından işgalini protesto etmiştir. 23 Kasım 1919'da Antep'te büyük bir miting yapılmıştır. Bu arada bizzat Mustafa Kemal Paşa, 1 Aralık 1919'da Kazım Karabekir'e "son derece gizli tutulması" gereken bir telgraf göndermiştir. Buna göre Kilikya, Urfa, Maraş ve Ayıntap işgalinin ve Ermenilerin yaptıkları cinayetlerin şiddetle protesto edilmesini ve maneviye ile mücadelenin ilanını bildiriyordu. Antep halkının sabrını taşıran ikinci olay daha kötüydü. 21 Ocak 1920 günü akşama doğru bugünkü İnönü Caddesinde, askeri fırın önünde 10-12 yaşlarında oğlu Mehmet Kamil ile geçmekte olan bir Türk kadınına fırındaki Fransızlardan iki sarhoş asker sarkıntılık ederek peçesini açmak istemişlerdi. Mehmet Kamil anasını savunmak için Fransızlara taşla hücum etmiş ve iki Fransız askeri tarafından hemen orada süngülenerek şehit edilmişti. Bu olay üzerine dükkanlar günlerce kapalı kaldı. Bir kısım gençler Fransızlara hücum edilmesini istiyorlardı. Heyet-i Merkeziye’nin: "Henüz vakit gelmedi, biraz sabırlı olunuz, her şey yapılacaktır", yolunda tavsiyeleri ve Fransızların oyalayıcı, yumuşak tutumu ile normal hayata geçilebilmiştir. Antep'in İşgaline Tepkiler ve Dış Yardımlar Bölge şehirleri ile birlikte, Antep'in işgali üzerine Anadolu'nun çeşitli şehirlerinden bölge halkına destek mitingleri düzenlenmiş, protesto telgrafları gönderilmiştir. Bu protesto telgrafları ve mitingleri içerisinde Malatya protestosu Antep'e yönelik yardımları da kapsamaktaydı. Malatya protestosunda Fransızların ayak bastığı her yerde Ermenilerin Hıristiyanlık taassubu içinde Müslümanları yok etme politikası güttüğü vurgulanmaktaydı. Antep'in Fransızlar tarafından işgali çevre illeri de harekete geçirmiş ve Antep'in yardımına koşmuşlardır
  18. _asi_

    Osmanlı Döneminde Gaziantep

    OSMANLI İDARESİNDE ANTEP ( 1516-1919 ) Antep ’in Osmanlı İmparatorluğuna Katılması ( 20.08.1516 ) Antep Halkı 1516 yılında Yavuz Sultan Selim kumandasındaki Osmanlı Ordusunu, Antep yöresine geldiği zaman, sevinçle karşılamıştı. Antep Kalesi muhafızı Yunus Bey, kalenin anahtarını 20 Ağustos 1516 günü törenle Osmanlı Hükümdarına vermişti. Kilis yakınlarında Memlûklarla yapılan Mercidabık Meydan Savaşında Antep halkı, Osmanlı Ordusu saflarında savaşmışlardı. Böylece Antep yöresinde Osmanlı yönetimi başlamıştı. Antep Halkının Ekonomik Üstünlüklerini Koruduğu Devir ( 1516 – 1596 ) Osmanlı İmparatorluğu diğer Türk– İslam devletleri geleneklerine uyarak, Antep yöresi halkının iç işlerine karışmamıştı. Gaziantep ve çevresindeki şehirlerde ticaret ve sanayi gelişmeye devam etmişti. Bu devirde zengin vakıf kuruluşları, esnaf birlikleri, sosyal yardım kurumları, medreseler ve köy aşiret oymaklarının düzenli çalıştıkları, Gaziantep Müzesinde 175 büyük cilt halinde saklanan ( Gaziantep Şer’i Mahkeme Sicilleri )’ndeki belgelerde yer almaktadır. Türkler tarafından vakıflar yoluyla bir çok medrese, kitaplık, han, bedesten, çarşı, kastel, hamam, su yolu, cami gibi topluma hizmet eden tesisler ve binalar inşa edilmiştir. Bu dönemde transit ticaret önem kazanmış, sanat kolları gelişmişti. Yerli Sanayinin Yıkılması ve Anadolu’nun Ekonomik Bakımdan Batının Sömürgesi Haline Gelişi ( 1690 – 1919 ) Osmanlı yöneticileri yerli sanayinin korunması için tedbirler almamışlar, aksine Avrupalıların ve azınlıkların az gümrük vergisi vererek daha ucuza mal satmalarına izin vermişlerdi. Türk halkından ve esnafından alınan ağır vergiler sebebiyle Avrupa mallarından daha pahalı hale gelen yerli sanayi ürünleri satılamadığından, yerli sanayi çökmüştü. 1610-1838 yılları arasında Gaziantep’te, birçok esnaf ve halk ayaklanması olmuştur. Şer’i Mahkeme sicillerindeki belgelerden, Osmanlı idaresinin yanlış kararlar alması sonucunda, bu dönemde sanayi ve ticaretin gerilediği, köylülerin dağlara çekildiği, azınlıkların ekonomik anlamda hızla güçlendiği anlaşılmaktadır. Antep Halkına Karşı Diğer İslam Halklarının Saldırıları İç güvenliği bozulan Osmanlı idaresindeki Türk olmayan halklar, kıtlık yıllarında Antep yöresine ani yağmalarda bulunmuşlardır. Saldırılar 16.yy.dan Cumhuriyet devrine kadar kısa aralıklarla 400 yıl devam etmiştir. Bu saldırıların en önemlileri 18. ve 19. yüzyıllarda Suriye’deki Muvaliler, Aneze, Rişvan, Ketiken ve Arap Aşiretleri tarafından düzenlenmiştir. Ayrı Bir Devlet Kurmak İsteyen Canpolatoğulları İle Savaş 17.yy.da Kilis çevresinde Canpolatoğlu ailesinden vali ve paşalar Osmanlı Devletine karşı zaman zaman ayaklandılar. Bunlardan Hüseyin Paşa ve Ali Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrı bir devlet kurmak istiyorlardı. Ayrı para bastırdılar. Hutbede isimlerini okuttular. Halep civarında bağımsız devlet kurmak isteyen Canpolatoğlu etrafında Türk olmayan topluluklarda birleşti. Antep halkı, Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldı. Mısır Kuvvetleri Karşısında Antep Halkının 8 Yıl Süren Savaşları ( 1832 – 1839 ) Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa, Antep bölgesi halkının Osmanlı Devleti idaresinden hoşnut olmadığını biliyordu. Osmanlı hanedanını ele geçirmek amacıyla oğlu İbrahim Paşa kumandasındaki bir orduyu Güney Anadolu’ya gönderdi. Mısırlılar Anadolu’yu Türkçe konuşan askerlerle ele geçirmek istiyorlardı. Bu amaçla Mehmet Ali Paşa 8 yıl boyunca Antepli, Kilisli, Hataylı, Çukurovalı Türk gençleriyle ordusunu güçlendirmek için çalıştı. Güney Türkleri, Mehmet Ali Paşa’ya boyun eğdikleri takdirde, milli birlik ve beraberliğin, Arap kültürü ile bozulacağını anlamışlardı. Bu yüzden direndiler. Bir direniş esnasında mısırlı yöneticiler 400 Antepli ’yi kılıçtan geçirerek cezalandırdılar. Bu savaşlarda Osmanlı Ordusu, Antep halkına yardım edememiş, üstelik Nizip’te Mısır Kuvvetlerine yenilmiştir. Antep halkının direnişini anlatan Şer’i Mahkeme Sicilleri, destanları ve hikayeleri, 8 yıl savaşlarının 1920 yılında Fransızlara karşı yapılan savunmadan çok daha zor şartlar içinde geçtiğini göstermektedir. Bu savaşlarda Osmanlı Kültürünü savunan medrese çevresi tarafsız davranırken, Türk Kültürüne bağlı halk kitleleri Mısır Ordusuna karşı çıkmış ve onları Güney Anadolu’dan çekilmeye mecbur etmişlerdi.
  19. EVLİYA ÇELEBİNİN GÖZÜYLE Ayıntab şehri tümüyle 32 mahalledir. Toprak ve kireç örtülü bayındır, bakımlı, yüksek saraysı evleri vardır. Tümüyle yüz kırk mihraplı; yoğun cemaate sahip, Arasat Meydanındaki Boyacıoğlu Camii ve çarşı içindeki Tahtalı Cami, sanatlı, ferah büyük kubbeli ve görkemli yapılardır. Ayıntab’ta 300’ü aşkın sarayın özel hamamı vardır. Tümüyle 3900 dükkanlı büyük bir çarşıya, açık artırmayla satış yapan pazarlara sahiptir. İki bedesteni, çarşısı ve saraçhanesi üstleri örtülü kagir, sağlam, sıradüzeni içinde süslü dükkanlardır. Tamamı tamamına 70 çeşmesi var. Fakat onlara hiç de gereksinme duyulmaz. Her eve hayat ırmağı denginde sular akmaktadır. Her ev, bağı, bahçesi, fıskiyeli havuzları, cennet ırmağı suları ile çeşit çeşit servi, çınar, söğüt, kavak ve diğer meyve ağaçları ile donatılmış irem bağını andırır. Bağları, bostanları, gül bahçeleri geniş örgüden kafese alınmış çok verimli olmakla Ayıntab ucuz ve şirin bir şehirdir. 1648’de gördüğümüz şehir bu kez nice mahalle, han, cami ve dükkan kazanarak büyük bir gelişme göstermiş, Tanrıya şükürler olsun ki bu gelişmesini sürdürmektedir. Şehir, yüksek bir düzlükte ve yer yer bayırlar üstünde kurulduğundan suyu ve havası da güzeldir. Bir çok hanları var ama en görkemlileri ve en ünlüleri Mustafa Paşa Hanı, Pekmez Hanı, Tuz Hanı, İki Kapılı Hanı, Börekçi Hanı, Arasdat Hanı’dır. İki tane de imareti (aşevi) var : Gelen gidene aylar yıllar bol ve minnetsiz sofralar açarlar. Tümüyle kırk tekkesi olup, hepsinin en görkemlisi en çok donanmışı, yiyeceği bol ve hoş yapılısı Mevlevi Tekkesi’dir. Türkmen Ağası Mustafa Ağa yapısı olup, IV.Murad’ın silahtarı Mustafa Paşa’ya bağışlanmıştır. Tekke 40-50 yoksul hücresiyle çevrilmiş, yüksek kubbeli baştan başa ham ve işlenmiş mermerlerle döşeli haremi, haremin ortasında büyük bir havuzun başında rengarenk üzüm salkımlarını andıran süslü avizelerle donalı çardağı olan büyük, sağlam, görkemli bir yapıdır. Bakımlı, bezeli, temiz caddeleriyle kent gerçekten şirindir. Yer yer ( suk-i sultanisi ) açık artırmayla satış yerleri Halep tarzı kagir binalardan oluşmuş çarşıları vardır. Ama bu övdüğümüz yerler tümüyle kale içindedir. Her sokak başında kapıcıların açıp kapattıkları kale kapısı kadar sağlam kapılar vardır. Geceleri tüm sokaklar kandillerle aydınlatıldığından bekçiler gruplar halinde rahatlıkla sokaklarda kol gezerek görevlerini yaparlar. Şehrin ortasındaki kocaman bir kaya üstüne yüksek, görkemli ve dairevi bir kale oturtulmuştur. Kale çok sağlamdır. Kaleyi çevreleyen hendek 1300 adımdır. Eni 40, derinliği 20 arşın kesme kayadan oyulmuştur. Bunların üstüne her biri ayrı sanat ve mimari üslûpla belli aralıklarla sıralanmış, çok güzel kuleler oturtulmuştur. Bin bir bedeni olan kalenin temelindeki kayaların içinden yine dairevi bir biçimde kaleyi çevreleyen ve hendeğe bakan mazgal delikleri açılmıştır ki, hendek kenarına kuş bile konmaz. Kalenin batı kapısı, yedi katlı demirden bir kapıdır. Kapı aralıklarından çeşitli savaş araç ve gereçleri, silahlar, demir açma kafesleri, saçma topları vardır. Kale silah ve askerlerle donatılmış, baca benzeri nefesliklerle havadar bir oturma yeridir. Çoğunlukla, halkı Havrani kürk, çuha ferace, elvan boğası, kavukla küllah üstüne beyaz sarık sararlar. Yörede kafir hiç yoktur. Güzel kadınları pek çoktur. Hepsi de sarı çizme giyer, başlarına sivri gümüş taç takınır, beyaz çarşafa bürünürler. Nazik, arlı, edepli, çarşıya çıkmaları ayıp sayılan hatunları vardır. Üzüm şerbet içen, tatlı dilli, garip, dost, bilgili, anlayışlı, halim selim insanları vardır. Kahvelerinde hoş söyleşilerle insanları kendilerine çekerler, hatta özendirirler. Bu söyleşilerini bağ ve bahçelerdeki yeme ve içmelerle daha da renklendirdiler. Şehrin defterde yazılı öşür veren 70 000 bağı vardır. 9 346 000 kökten oluşmakla pek ünlüdür. Şehri çevreleyen dağlar tümüyle bağdır. Halkı çok sağlıklıdır, şehrin yeme, içme dışındaki yönlerini de överler. Buranın alemi bezeyen kırk çeşit üzümü, binlerce tulum pekmezi, bademli ve şamfıstıklı tatlı (köftürü) sucuğu, pestili vardır ki, Arab’a, Acem'e ve Hindistan'a kadar gönderilir. Tüm halkı tatlı yediğinden tatlı dillidir. Ama dillerinde pelteklik vardır. "r" sesiyle, "k" seslerini doğru çıkaramazlar. Yöre nar, incir, dut, şeftali, zerdali, kayısı, beyaz ekmek ve yoğurduyla dünyaca ün kazanmıştır. Yine elvan boğası, Ayıntap eğer, yay ve gedelesiyle ünlü bir kenttir. Cennet bağlarına örnek öyle bahçeleri var ki, yalancı ve ölümlü dünyaya özgü "İrem"ler sayılırlar. Bunların içinde, en bakımlısı, en zengin ve donanmışı Musulluoğlu bahçesidir. Kısacası bu şehri anlatmaya, ne dil ne de kalem yeter. Dünya yüzünden geniş bir ili, göz alıcı büyük yapıları her yerden aranan eşyası, birçok mezraları, bolluk ve verimliliği, bitimsiz yiyecek ve içecek pınarları ve ırmaklarıyla burası "Şehr-i Ayıntab-ı Cihan" (Dünyanın Gözbebeği Şehri)" dir.
  20. _asi_

    Gaziantep Adının Kökeni

    GAZİANTEP ADININ KÖKENİ Gaziantep ilinin yerleştiği coğrafi alanın, ilk uygarlıkların doğup geliştiği Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunması, ayrıca güneyden ve Akdeniz’den gelip doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu ilin tarihinin çok renkli olmasını sağlamış, dolayısıyla tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur. Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunması, Gaziantep’in önemini artırmış ve canlılığının sürekli olmasını sağlamıştır. Gaziantep tarihinin devreleri Paleolitik, Kalkolitik, Neolitik dönemler, Tunç Çağı, Hitit, Med, Asur, Pers, İskender, Selökidler, Roma ve Bizans, İslam ve Türk devirleri olarak sıralanabilir. Bu dönemlerin izlerini günümüzde açık bir şekilde görmek mümkündür. Gaziantep yöresinde adı bilinen ilk yerleşim merkezi, Dolike ( Doliche - Dolikhe ) şehridir. Gaziantep’in 10 km. kuzeyinde, Dülük köyü yakınlarındaki bu yerleşim yerinin adı, Bizans kaynaklarında Diba ( Daluk ) olarak geçmektedir. Dülük adının da bu sözcükten kaynaklandığı belirtilmektedir. Şehir, Cumhuriyet öncesi yıllara kadar Ayıntap ( Ayıntab ) adıyla anıla gelmiştir. Bu adın benzerine ilk kez Haçlı Seferlerine ilişkin kroniklerde rastlanmaktadır. Urfalı Mateos ve Papaz Griro’nun, 1124 – 1155 yılları arasındaki seferlerde, Arapların Ayıntab adını verdikleri şehirden Hantap ( Hamptan ) diye söz ettiği anlatılmaktadır. Arapça “ parlak pınar ” anlamına gelen Ayıntab, Ermeni kaynaklarında Anthapt olarak geçer. Gaziantepli tarihçi Bedrüddin AYNİ’nin ifadesiyle Antep’in eski adı “Kala-i Füsus”dur. Kala-i Füsus “Yüzük Kalesi” demektir. Bedrüddin AYNİ’ye izafe edilen rivayete göre buranın kötü bir hakimi varmış. Birçok uygunsuz işler yaptıktan sonra ettiklerine pişman olmuş ve tövbe etmiştir. Adı Ayni olduğundan, halk “Ayni tövbe etti” demiştir. Bundan ötürü şehrin adı “Ayni Tövbe” Aynitap olarak kalmıştır. Bir diğer rivayette ise; AYINTAP adını, suyunun güzelliğinden ve bolluğundan dolayı aldığı söylenmektedir. Zira, “ayın”; pınar, kaynak, suyun gözü anlamına gelmektedir. Dolayısıyla “tab”; güzel pınar ve güzel kaynak manasını ifade etmektedir. Yine ayrıca “Ayıntap” adındaki, “tab” ; güç ve takat anlamına gelmektedir. Şehre suyunun bolluğundan dolayı da bu ismin verildiği söylenmektedir. İslam egemenliği sonrasında Ayıntab adı giderek Ayıntap’a dönüşmüştür. Fransız kuvvetlerine karşı şehrin, savunmasını bu uğurda verdiği 6317 şehide rağmen yılmadan, cesaretle sürdürmesi ve eşsiz bir direniş göstermesi nedeniyle 6 Şubat 1921 tarihinde T.B.M.M. tarafından “gazilik” unvanına layık görüldüğünden “Gaziayıntab” olmuştur. 1928 yılında ise, şehrin adı GAZİANTEP olarak değiştirilmiştir.
  21. _asi_

    Gaziantep Tarihçesi

    TARİHÇE İLKÇAĞ İlkçağa ait belli başlı kaynak ve araştırmalarda Antep adına rastlanmaz. Bununla birlikte Antep 12km kuzeyinde Antep-Maraş yolu üzerindeki Dülük ün (Doliche) oldukça eski bir mevki olduğu bilinmektedir. Antik devirlerde iktisadi ve siyasi bütün faaliyetlerin yoğun bir şekilde sürdüğü kuzey Suriye ile Mezopotamya yı İçAnadolu ya bağlayan yolların geçtiği yerler o devirde Dülük Bölgesi olarak anılmaktaydı. Yine eski ve orta çağlarda Fırat Nehrini takip ederek Mezopotamya dan gelen kervanların bu nehri terkettikleri Birecik ve Maraş arasında bir kavşak noktası da Dülük adıyla bilinmek teydi. Bu kavşak aynı zamanda Urfa ,Maraş ve Halep yollarınında kesiştiği yeri teşkil ediyordu. Bugün de Dülük adıyla anılan yere Asurlular Babiğü,Bilabhi,Doluk,Romalılar Dolichenus,Doulichia,Doliche;Bizanslılar ise Tolonbh demekteydi. HİTİT DÖNEMİ MÖ1800-1200 yıllarına kadar hüküm süren Hitit Devletinin sınırları Dülük ve çevresini de içine almaktaydı.Bölge daha sonra Suriyenin kuzeyinde kurulan Hitit Şehir Devletlerinin ardından da Asurluların hakimiyetine girdi. MÖ613-612 yıllarında Medya Kralı Kiyaksar ın Asurluları mağlup edip Ninevayı (Ninova) almasıyla Dülük Bölgesi İran da saltanat değişikliğine rağmen uzun müddet yine İranlıların nüfuz sahasında kaldı. MÖ334 de Asya seferine çıkan Büyük İskender Issus savaşını kazanıp Dülük ve bölgesini sınırlarına kattı. MÖ 190 yıllarında Dülük te Roma MS395ten itibaren de Bizanslılar hakim oldular. Bizans hakimiyeti sırasında Dülük ve yöresi Arap Sınır Bölgesinde önemli bir mevki teşkil etmekteydi. Uzun süre Arap ve Bizanslılar arasında mücadeleler devam etti. Muhtemelen bu mücadeleler sırasında bir kale inşa edilmiş ve burası Antep adıyla anılan yerin ilk çekirdeği olmuştur. Nitekim Süryani Yeşva Vekayı namesinde Selefki Takvimiyle 800 yılında meydana gelen bir depremin Urfa,Diyarbekir ve Akka yı içine alan bölgede büyük tahribat Yaptığını, hatta Fırat Nehrinin bazı kollarının sularının kuruduğunu kaydetmektedir. MS 499 yılına rastlayan bu depremde Dülük Kalesi ve çevresininde tahrip olduğu kabul edilebilir.Bu sebeple Bizansın önemli mevkideki kalenin yıkılması yeni bir kalenin yapılmasını gerektirmiş ve I.Justinianos döneminde (527-565)Antep Kalesi inşa edilmiş olmalıdırAncak buranın Antep adıyla ne zaman anıldığı bilinmemektedir. TÜRKLER DÖNEMİ Türklerin Anadoluya yönelik harekatları sırasında Türkmenlerden meydana gelen ordusuyla Afşin Fırat' ı geçerek Antep in kuzeybatısındaki Karadağ da karargah kurup geniş fetih harekatına başladı. Ve 1067 de kuvvetleriyle önce Antep ve Raban ı (günümüzde Araban ) aldı,sonra Antakya Dukalığı arazisine girdi. Pek çok ganimet ve esir topladı. Afşin bu fetihleriyle Suriye bölgesinde Türk hakimiyetini kesinleştirdi. Alparslan dan sonra fetihlere girişen Süleyman Şah 1084 yılında Antakyayı yeniden aldı,bu suretle Halep ve civarıyla Antep kendiliğinden Süleyman Şahın idaresine girdi. Nitekim Haçlılar Suriye ye geldiklerinde Antep bölgesi Suriye Selçuklularının idaresinde bulunuyordu. Haçlı kuvvetlerinin Bu bölgeye yerleşmesiyle Antep önce 1098 yılında Urfa Kontluğunu kuran Bovdovin de Bovlogne a daha sonra Maraş Kontlu ğuna tabi oldu. Haçlılar zamanında Antep ve Telbaşir bölgenin önemli müstahkem mevkileriydi. Haçlı seferleri şiddetini kaybedince I. Mesud un damadı olan Atabeg Nureddin Mahmut Zengi 1149 yılında düzenlediği bir seferle Antep,Telbaşir ve Azaz ı geri aldı ise de kuvvetleri mağlup oldu. Bunun üzerine Sultan Mesud, oğlu Kılıçarslan la beraber kuzey Suriye ye sefer yaptı ve Maraş ı kuşatarak aldı;ordusu Telbaşir önünde Jocelin kuvvetleriyle karşılaştı,fakat Franklar savaşa cesaret edemediler Bundan sonra Sultan Mesud Kılıçarslan la beraber 1150 yılında Haçlıların işgalinde bulunan Göksün,Behisni,Göynük,Ra ban ve Antep şehir ve kalelerini zaptetti. I.Mesud un ölümü üzerine (1155)Atabeğ Nureddin Mahmut Zengi Antep ve Ra ban ı Selçuklulardan aldı. II.Kılıçarslan Nureddin den adı geçen şehirleri iade etmesini istediyse de Nureddin bunu reddederek saldırısını sürdürdü. Bunun üzerine Kılıçarslan 1157 yılında kuvvetli bir orduyla gelerek Antep i kuşattı;surlarını tahrip ederek şehri ele geçirdi. NureddinMahmut ise Halep e çekilmek zorunda kaldı. Ardından Selçuklu Sultanı İzzeddin I.Keykavus Halep emirliği topraklarını isteyerek Samsat Emiri olan Eyyubi Meliki el Melikül Efdal ile birlikte hareket edip 1218 yılında Antep i aldı. Ancak El-Melikül Efdal ın ihaneti üzerine ordusu bozguna uğrayınca Antep yine Halep Emirliğinde kaldı. Bütün Anadoluyu sarsan Moğol istilası önce bu bölgede etkili oldu.1259 da Hülagü Suriye seferine çıkıp Halep i alınca Boycu Noyan ın 1258 de başlattığı harekat tamam landı Ve Antep bölgesi Moğolların eline geçti. Ancak az sonra Memlük Sultanı Kutuz Moğollarla mücadeleye girişerek 1260 yılında Aynicalüt ta onları yendi. Böylece Halep ve Antep bölgesi Memlüklu nüfuzu altına girdi. Moğolları tamamen kuzey Suriye den uzaklaştırmak isteyen I.Baybars 1277 de Antep ten geçerek Elbistan Ovasında Muinüddin Süleyman Pervane idare- sindeki Selçuklu-Moğol ordusunu mağlup ederek Kuzey Suriye yi Moğol baskısından kurtardı. Bundan sonra Antep ve bölgesi Memlük Sultanlığı ile Maraş ve Elbistan a hakim olan Dulkadiroğulları arasında ihtilaf söz konusu oldu. Dulkadir Beyliği nin Kurucusu olan Zeynüddin Karaca Bey Dulkadir Ulusunu bir beğlik haline getirmiş, aynı zamanda Bozoklar ın ve Halep Türk- menlerinin de reisi olmuştu. Antep ve çevresi ise daha fazla Dulkadirli Türkmenleri ile meskundu. Bu yüzyılda Dulkadirli-Memluk çatışmaları bölgeyi derinden etkiledi. Mücadeleler sırasında Atabeğ Berkuk 1381 Temmuzunda büyük bir orduyu Dulkadirliler üzerine sevketti. Tarihçi Bedreddin el- Ayni nin Antep e gelişini gördüğü bu ordunun Dulkadirli Halil Beyin küçük kardeşi Suli Bey in (Selvi?) idare ettiği kuvvetleri yenmesiyle Antep ve Halep in kuzey bölgesi Memlük idaresine geçti. Ancak Suli Bey mücadeleyi sürdürdü. Malatya Naibi Mintaş ile de yakın ilişkiler kurup güç ve nüfuz kazandıktan sonra kuvvet leriyl Antep e gelerek burayı yağmaladı, ve kardeşi Osman Bey i iç kalenin muhasarası için görevlendirdi. Bir ay kadar süren kuşatmada şehre ve halkına çok zarar veren Osman Bey kaleyi zaptedemeyince kuvvetlerini çekip Maraş a gitti. Bundan bir müddet sonra 792 Şevvalin de (Eylül 1390) Suli Bey ve Mintaş orduları ile Maraş tan gelip Antep i işgal ederek kaleyi kuşattı- lar Bu arada kardeşi Şahabettin Ahmet ile beraber kalede mahsur kalan Bedreddin el-Ayni kuşatmayı anlatırken Antep halkının uğradığı zulüm ve eziyetlerden kendisinin geçirdiği tehlikelerden söz etmektedir. Antep şehrinin işgali ve kuşatması sürerken Halep Valisi Kara Demirtaş ın ordusu ile buraya doğru geldiği duyulunca Suli Bey ve Mintaş muhasarayı kaldırıp Maraş a çekildiler. Dulkadiroğulları ile Memlüklar arasında kuzey Suriye üzerindeki hakimiyet mücadelesi devam ederken Timur da Ordusu ile Güneydoğu Anadolu ya gelerek Mardin i kuşattı,ve Diyarbekir i zaptetti 1400 de önce Behisni yi ele geçirip Antepe Yöneldi .Şehri zaptederek kaleyi muhasara altına aldı. Timur un yanında seferlerine iştirak eden Nizameddin Şami nin Zafer Namesinde şehrin zaptından sonra bir kısım halkın bağışlandığı ancak çoğunun kılıçtan geçirildiği, binaların ,evlerin yıkılıp yerle bir edildiği belirtilir Ayrıca Antep Kalesini uzun uzadıya tarif ve tasvir eden Şami kalenin çok sağlam olduğunu da yazar. Timur istilasının ardından tekrar Memlük idaresine geçen şehir ve yöresi 1418 yılında yeni bir saldırıya uğradı. Akkoyunlu Beyi Karayülük Osman Bey Karakoyunlu topraklarına girerek Mardin i kuşatıp civarını yağmalamış, Kara Yusuf un üzerine gelmesiyle de kaçarak Memlük topraklarına girip Halep e sığınmış, onu takip eden Karakoyunlu kuvvetlerinden Kara Yusufun oğlu Pir Budak ın idaresindeki bir kısım askerler Antep üzerine yürümüşlerdi. Bu harekat duyulunca Antep Naibi ve halkının bir kısmı şehri terkedip kaçtı. Kara Yusuf un Memlük sınırlarına girip Antep yöresine gelmesi Kahire de telaş ve endişeye yol açtı. Karayülükün durumunu öğrenmek için Halepe kadar yaklaşan bir Karakoyunlu birliğini mağlup eden Halep Naibi Yeşbek alınan esirlerden Kara Yusuf un Antep şehrinde olduğunu öğrendi. Kara Yusuf askerlerinin bu yenilgisi üzerine Yeşbek e gön- derdiği mektupta Karayülük ü cezalandırmak için Memlük topraklarına girdiğini belirterek Antep e gelmiş olduğu için özür di- ledi. Bir müddet sonra da Memlük topraklarından ayrıldı. Fakat giderken Antep in çarşı ve pazarlarını yaktığı gibi şehri de askerlerine yağma ettirdi, ayrıca Antep halkından da 100.000 dirhemle kırk at aldı. OSMANLI DÖNEMİ Bu tarihten sonra yeniden başlayan Dulkadirli-Memlük mücadelesi Osmanlıların da devreye girmesiyle farklı bir safhaya büründü ve Antep i de etkiledi.1467 doğrudan Memlüklerle savaşa girişerek önce Şam Naibi Berdi Bey kumandasındaki orduyu Turnadağ eteklerinde yenen Dulkadirli Beyi Şehsuvar Bey, Memlük Sultanı Kayıtbay ın EmirCanıbek kulaksız idaresindeki ordusunu da Antep yakınlarında bozguna uğrattı.(30 Mayıs 1468) ve Antep dahil Halep e kadar olan yer- leri kontrolü altına aldı. Ancak az sonra Emir Yeşbek kumandasındaki bir Memlük ordusuna Antep yakınlarındaki savaşta yenildi. Bunun üzerine Antep yeniden Memlük Sultanlığı idaresine girdi. Alaüddevle nin Beğliği sırasında ise Antep Dulkadir oğullarının hakimiyetinde bulunuyordu Dulkadiroğullarının çok önem verdiği bu şehir daha önce olduğu gibi Alaüddevle Bey tarafından da imar edildi. Alaüddevle burada kendi adıyla anılan bir cami ile bir maslak (Büyük su haznesi) yaptırdı. .Bunların masrafları için vakıflar kurdu. Dulkadir Beyliği Osmanlı himayesi altında Şehsüvaroğlu Ali Beyin idaresine verilirken memlük ler bu fırsattan faydalanarak Antep şehrini tekrar işgal ettiler. Yavuz Sultan Selim in İran seferi sırasında ve sonrasında Memlük Sultanı Kansu nun Şah İsmail i desteklemesi,Memlük teabası sünni halkın memnuniyetsizliğine sebep oldu. Yavuz Sultan Selim bu hususta geniş bir propadandaya girişerek sünnileri Osmanlılar tarafına davet etti Şam ve Halep Naibleri yanın- da Antep Naibi de bu davete olumlu cevap verdi. Nitekim Osmanlı ordusu Memlük topraklarına doğru ilerleyerek Behisni üzerinden gelip Antep yakınlarındaki Merbüzan suyu kenarında ordugah kurduğu sırada Memlükler in Antep Naibi Yunus Bey Osmanlı hizmetine girdi. Yavuz Sultan Selim 20 Ağustos 1516 da Antep e gelerek üç gün konakladı. Bu suretle Antep Şehri Osmanlı Devletine katılmış oldu. Osmanlı idaresi sırasında Gaziantepte önemli bir olay meydana gelmemiştir. Yalnız diğer Anadolu şehirleri gibi burasıda XVII. yüzyıldan itibaren zaman zaman Celali saldırılarına uğramıştır. Yöredeki bazı nüfuzlu şahsiyetler ve mütegallibenin et- kisi altına girdi. Şehir Haziran 1839 da kısa bir süre için Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa kuvvetleri tarafından işgal edildi. CUMHURİYET DÖNEMİ Osmanlı döneminde Halep'in bir ilçesi olan Gaziantep, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, il oldu. Ve İslahiye, Kilis, Oğuzeli, Nizip, Birecik, Yavuzeli, Pazarcık, ilçeleri kendisine bağlandı. Ortalama denizden 750 metre yükseklikte olan Gaziantep, yüksek olmayan tepeler ve Platolardan oluşan bir topofrafik bir yapıya sahiptir. Girişimci bir yapıya sahip olan Gaziantepliler, tarım ve hayvancılığın yanı sıra el sanatlarıyla da uğraşırlardı Gaziantep'te devlet yatırımı olarak, Tekel İçki Fabrikası ve Çimento Fabrikası(sonradan özelleştirildi. ) olmasına rağmen, girişimci bir yapıya sahip olan özel teşebbüs sahipleri, kurdukları fabrika ve atölyelerle, Türkiye ve dünyada bazı dallarda söz sahibi olmuşlardır. Bu gün iplik, makarna, mercimek, un üretimi, irmik sektörlerinde Türkiye ekonomisinde söz sahibi olan Gaziantep, Türkiye ihracatının yüzde dokuzunu gerçekleştirmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ekonomik ve jeo-politik olarak önemli bir konuma sahip olan Gazi kentimiz, Güneydoğu Anadolu Projesinin nin de merkezi ve dünyaya açılan kapısına tek adaydır. GAP kapsamında kalan iller daha organize ve küçük sanayilerini oluşturamazken, Gaziantep'te üçüncü Organize Sanayi ce üçüncü Küçük Sanayi siteleri oluşturulmaya başlandı. 1957 yılında Pazarcık İlçesinin Kahramanmaraş'a, Birecik ilçesinin Şanlıurfa'ya bağlanması ile İlçe sayısı beşe inmiş, Araban'ın bağlanması ile altıya çıkmıştır. 1986 yılında çıkarılan bir yasa ile Gaziantep “ Büyük Şehir” kapsamına alınmış, il merkezi Şahinbey ve Şehit Kamil İlçelerine ayrılmıştır. 1991 yılında ise Karkamış ve Nurdağı ilçe yaparak, ilçe sayısı ona çıkarılmıştır. 1996 yılında Kilis'in il olması ile ilçe sayısı 9'a inmiştir. İl merkezi 800 bin nüfusa sahip olan Gaziantep, ilçeleriyle birlikte yaklaşık bir milyon 400 bin kişiyi barındırmaktadır. En çok göç alan illerden biri olan Gazi kentimiz 2005 yılında nüfusunun 1 milyon 800 bin, 2004 yılında 2 milyon 400 bin olması beklenmektedir.
  22. _asi_

    Oylum Höyük

    HÖYÜKLER İl sınırları içersinde; Çatal Höyük (Elbeyli İlçesi Güvendik Köy), Kulsurun Höyük (Elbeyli İlçesi Geçerli Köyü), Leylit Höyük (Kilis merkez, Öncüpınar karayolu üzerinde Leylit mevkii), Yavuzlu Höyük (Kilis merkez, Yavuzlu Beldesi), Sinnap Höyük /Acar Höyük (Kilis merkez, Acar Köyü), Belentepe Höyük (Musabeyli İlçesi Belentepe Köyü), Polatbey Höyük(Polateli İlçesi Polatbey Köyü), Karamelik Höyük (Kilis merkez, Karamelik Köyü), Murat Höyük (Musabeyli İlçesi Murat Höyük Köyü), Taşlıbakar Höyük (Elbeyli İlçesi Taşlıbakar Köyü), Sinnap Höyük / Çörten Höyük (Kilis merkez Çörten Köyü), Akpınar Höyük (Kilis merkez Demirciler Mahallesi İçeri Bahçe Akpınar Mevkii), İnanlı Höyük (Kilis merkez İnanlı Köyü), Çamurlu Höyük (Elbeyli İlçesi), Tileyli Höyük (Elbeyli İlçesi Taşlıbakar köyü), Kızıl Höyük (Elbeyli İlçesi Yağızlı Köyü), Kumludere Höyük:(Kilis ,Merkez) adlı höyükler bulunmakta ve bunların bulunduğu yöreler de Birinci Derece Arkolojik SİTAlanıdır. OYLUM HÖYÜK Kilis-Gaziantep karayolu üzerinde, aynı adı taşıyan köyde yer alan Oylum Höyük, boyutları itibarıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük höyüklerinden biridir. Biri 22 metre, diğeri 37 metre yüksekliğinde ve bir boyunla birbirine bağlanan iki yükseltiden oluşan höyük, 460 metre uzunluğunda ve 370 metre genişliğindedir. Ovadaki alçak bir yükselti üzerine kurulan Oylum Höyük, yüksek Anadolu platosunun bittiği ve Suriye'ye doğru uzanan düzlüklerin başladığı verimli topraklar üzerinde bulunmaktadır. Höyüğün batı etekleri boyunca akan ve Kilis Ovası'ndan doğan Akpınar Deresi binlerce yıl boyunca buradaki yerleşmelerin yaşam kaynağı olmuştur. Höyük, Kilis Ovası'na hakim durumdadır. Kilis'in bulunduğu bölge Mezopotamya'dan Filistin'e uzanan "Bereketli Hilal'in" kuzeybatı ucunda yer almaktadır. Höyüğün doğu-batı ve kuzey-güney yönlerinde uzanan eski ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu, Oylum Höyük'ü oldukça önemli bir arkeolojik merkez kılmaktadır. Oylum Höyük, çevresindeki uydu yerleşme niteliğindeki birçok höyükle birlikte, başta Tunç Çağları (M.Ö:3000-1200/1000) olmak üzere çeşitli dönemler boyunca bölgesel bir merkez durumundadır. Gerek yüzey araştırmaları, gerekse gerçekleştirilen kazılar, höyüğün en azından Geç Kalkolitik Dönem'den (M.Ö:3500-3000) itibaren kesintisiz olarak yoğun iskan gördüğünü ortaya koymaktadır. Anadolu, Suriye, Mezopotamya arasında, stratejik bir konumda bulunan Oylum Höyük, hemen her dönemde iskan görmüştür. Bu nedenle arkeolojik açıdan büyük bir önem teşkil etmektedir. Söz konusu üç kültürün kesiştiği bir merkez olarak yalnız Anadolu arkeolojisi için değil aynı zamanda Önasya arkeolojisi içinde büyük bir önem taşımaktadır. Orta Tunç Çağında önemli bir siyasi güç olan Hititler, güney seferlerinde Oylum Höyük'ü kullanmış olmalılar. Höyük'te bu nedenle Hitit'lere ait arkeolojik bulgular ele geçmiştir. Bakırtaş (Kalkolitik) Çağı'ndan Hellenistik Dönem'e kadar kesim iskan gösteren Oylum Höyük'te yapılan kazılar sonunda bölgenin tarihinin yanı sıra Önasya'nın da tarihi aydınlanmaktadır. Oylum Höyük'teki kazı çalışmaları 1989 yılından beri devam etmekte olup, bu çalışmalara Prof. Dr. Engin ÖZGEN başkanlığında Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ile Bilkent Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğrencileri katılmaktadır.
  23. _asi_

    Ravanda Kalesi

    RAVANDA KALESİ Kilis İli Polateli İlçesi Belenözü köyü yakınındaki Ravanda Kalesi, Kilis kent merkezine 24 kilometredir. Kalede arkeolojik bir çalışma yapılmadığından aidiyeti hakkındaki bilgiler yoruma ve yörenin ilk sahiplerine dayanmaktadır. Yesemek’teki Hitit Heykel İşliği yöreye yakın olduğundan kalenin Hitit yapısı ya da Hititler tarafından kullanıldığı görüşü oldukça yaygındır. Ravanda Kalesi’ne ait basılı kaynaklara dayalı bilgiler XI.Yüzyıla ve bu yıllardaki Haçlı Seferleri’ne dayanmaktadır. 1097 yılından itibaren adından sıkça söz edilen kale, I.Haçlı Seferleri’ ne katılan BAUDOİN’le anılmaya başlandı ve giderek ünlendi. XII.Yüzyıldan XVI.Yüzyılın başlarına kadar çeşitli beylik ve devletlerce (Selçuklu, Artuklu, Eyyübi, Memluk/Kölemen) kullanılan Ravanda Kalesi, 1516 yılından sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçmiştir. İslam kaynaklarında “er-Ravendan” , Haçlı kaynaklarında “Ravendel / Ravandal / Ravenel” , Ermeni kaynaklarında da “Aréventen” olarak geçen kale, tarihsel süreç içersinde bölgeye egemen tüm beylik ve devletlerce garnizon olarak kullanılmıştır. Özellikle VII.Yüzyılın ortalarında bölgede yaşanan Hıristiyan – Müslüman çatışmasında “Avasım, Sügur” adı verilen bölge içinde kalan Ravanda Kalesi, İslam devletlerince Hıritiyan Bizans’a karşı verilen savaşlarda önemli bir askeri üs olmuştur. Ravanda Kalesi görüş açısı oldukça geniş, yüksek konik bir tepe üzerine inşa edilmiş ve tepenin yamaçları da çıkışı engelleyecek kadar diktir. Kaleye ait tüm yapılar zirvedeki düzlükte olup, düzlük sularla çevrilidir. Surları, köşeli ve yarım yuvarlak burçları, su sarnıcı ve oldukça büyük bir yapıya ait olduğu sanılan yapı kalıntısı kaleden günümüze kalan mimari başlıca mimari değerlerdir. Etrafı açık, ufuklara hakim bir dağın sivri tepesine kurulmuştur. Dağın eteğinden Afrin Çayı geçmektedir. Dağın tepesi oyulmak suretiyle yapılan kalenin bugün ayakta kalan kısmı, iç kalededir. Dış kale duvarlarını sadece bazı yerlerinde döküntüler ve temeller kalmıştır. İç kalenin kapı genişliği 2.20 m.' Dir. Yüksekliği ise 3.10 m.' Dir. Kapını solunda bulunan ancak daha sonra kaybolan kitabeden Türkçe okunuşu şöyledir: "Eyyüb oğlu Melik-ün-Nasr Yusuf, Allah, mülkünü (yurdunu)( muhallad etsin." Bu, büyük İslam kahramanı Eyyubi Devleti' nin kurucusu En-Nasr Selahaddin Yusuf' tur. Bu melik M.1236-1260 yılları arasında bölgede hükümdarlık yapmış, M.1261 yılında Moğol istilası sırasında öldürülmüştür. Yavuz Sultan Selim Suriye' yi feth ettiği zaman M.1517 yıllarında Ravanda Halep' e bağlıydı. Başkanlık arşivinde 146 numaralı kayıtlı Kanuni zamanında M.1527 tarihindeyani bunların Osmanlı sınırları içinde geçmesinden yaklaşık 11 sene sonra tutulan bir defterden Ravan' nın Halep' e bağlı bir kaza olduğu anlaşılmaktadır.
  24. _asi_

    Kilis tarihi konakları

    TARİHİ KONAKLAR ALAADDİN YAVAŞÇA EVİ AKINCILAR KONAĞI KİLİS EVLERİ
  25. _asi_

    Kilis Ahmetbey Konağı

    AHMET BEY KONAĞI Hatice Nebahat KARABEY’e ait Taşınmaz Merkez İlçe, Şıhabdullah Mahallesi, Pafta 3, Ada 53, Parsel 10; Yapı Özellikleri Kilis’te “Konak Tipi” yapıların en güzel örneklerinden biridir. Kilis eşrafından Ahmet Bey’e ait olup “Ahmet Bey Konağı” olarak bilinmektedir. Yöresel kesme taştan yapılan yapının sokağa bakan iki cephesi vardır. Avluya kemerli bir kapıdan girilmekte, avlunun batı ucunda tek parça taştan oluşmuş kuyu, konağın dikkati çeken önemli bir ayrıntısıdır. Yapının haremlik ve selamlık olmak üzere iki girişi, vardır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.