Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Manisa Çeşmeleri

    MANİSA ÇEŞMELERİ Evliya Çelebi, Manisa’da 3000 çeşme olduğunu Seyahatnamesi’nde belirtmiştir. Bu çeşmelerden pek azı günümüze gelebilmiştir. PİR NEFES ÇEŞMESİ (Merkez) Manisa Arpaalanı Camisi’nin köşesinde bulunan bu çeşme 1587 tarihli olup, şehrin kitabeli en eski çeşmesidir. Kesme taştan yapılmış olan çeşme sivri kemerli bir niş içerisindedir. Ayna taşı üzerinde kitabesi bulunmaktadır. Niş içerisinde ayna taşı ve yalağı bulunmaktadır. DİLŞİKAR ÇEŞMESİ (Merkez) Manisa Dilşikar Mahallesi’nde bulunan Dilşikar Camisi’nin yanındaki çeşmeyi, Dilşikar Hatun 1579 yılında cami ile birlikte yaptırmıştır. Çeşme kesme taştan caminin bahçe duvarına bitişik tek cephelidir. Yuvarlak kemeri içerisinde ayna taşı, önünde de yalak taşı bulunmaktadır. Günümüzde halen kullanılmaktadır. ALAYBEY ÇEŞMESİ(Merkez) Manisa Alaybey Camisi’nin bahçe duvarında bulunan bu çeşme iki cepheli olarak yapılmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kullanılan çeşme sonradan yıkılmış yeri önündeki meydana katılmıştır. YARHASANLAR (Derviş Hasan) ÇEŞMESİ (Merkez) Manisa Yarhasanlar Camisi’nin hazire duvarına bitişik olan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre; Derviş Hasan h.1176 (1762-1763) yılında yaptırmıştır. Kitabe: “Bu ferahza çeşmei dilcuyi sahib-i hayır Rahi hakikat etti icra sarfedüp malu menal Teşnegan nuşine guya oldu ayni selsebil Akti her katresi savet nümun kevserisal Hafıza atşana işrab etti lûle tarihin Çeşmei Derviş Hasan’dan daim iç acı zülal. Sene 1176(1762).” Çeşme kesme taştan yapılmıştır. Sivri kemer içerisinde altı satırlık kitabesi, ayna taşı ve önünde yalak taşı bulunmaktadır. Üzerinde bezeme elemanlarına rastlanmamıştır. SÜLEYMAN PAŞA ÇEŞMESİ (Merkez) Manisa Ayniali Camisi’nin bahçe duvarı üzerindeki çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre; Süleyman Paşa h.1224 (1809) yılında yaptırmıştır. Kitabe: “Asafı vala himem yani Süleyman Paşa Namı camisine tasrih olacak bu dehiva Bezledup malını hayrı hasenata daim Fikr endişesidir ecri azim subhu mesa İşte bu çeşmeyi bu mevzie tasmim ederk Yaptı kevser gibi abını etti icra Ömrü ikbal ile lûtfu keremi daim ola Eyleye cümle hatadan memun Mevla Yazdı bu katibi Divanı anın tarihinin Pek latif oldu ve lakin bin zait amma Dediler ehli mahalle bizi etti serap Bu güzel çeşme-i ranayı Süleyman Paşa.” Çeşme yuvarlak kemerli, kesme taştan, aynı taşı ve yalaktan meydana gelmiştir. Günümüzde kullanılmaktadır. KAVAL ÇEŞME (Merkez) Manisa Kaval Çeşmesi kitabesinden öğrenildiğine göre; Hacı Mehmet ve Hacı Yakup 1480 yılında yaptırmıştır. Manisa’da yapılmış çeşmelerin en eskilerinden bir örnektir. Çeşme ayna taşı, yalak ve arkasındaki su haznesinden meydana gelmiştir. Kesme taştan yuvarlak kemerli bir çeşmedir. ALİ EKBER ÇEŞMESİ (Merkez) Manisa Karaköy Mahallesi’nde bulunan bu çeşmeyi Sultan I. Murat döneminde yaşamış olan Hacı Mehmet bin Hacı Mübarek ve Hacı Yakup bin İbrahim 1480 yılında yaptırmıştır. Sonraki yıllarda Ali Ekber tarafından onarılmış ve onun ismiyle tanınmıştır. Çeşme kesme köfeki taşından yapılmıştır. Ön yüzündeki yuvarlak bir niş içerisine onarım kitabesi ve ayna taşı yerleştirilmiştir. Önünde yalak kısmı bulunmaktadır. HALİL EFENDİ ÇEŞMESİ (Merkez) Manisa Adakale Mahallesi’nde İlyas Bey Mescidi’nin duvarında bulunan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre; Halil Efendi 1747 yılında yaptırmıştır. Kitabe: “Bir habibi sahib-ül hayrat-ı hak Eyledi lûtfuyla tevfika refik Bu hayrat akva sebili yaptı ol Buldu revnakle şeref çarı tarik Remzedertşana tarih luleler Karlı buzlu sukkeri aynül rahik 1160(1747).” Çeşme moloz taştan bahçe duvarına yerleştirilmiş, mermer aynataşı yuvarlak kemer içerisine alınmıştır. Önünde yalağı bulunmaktadır. HACI OSMAN ÇEŞMESİMerkez) Manisa Nişancı Paşa Mahallesi’nde bulunan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre; Karaosmanoğullarıdan Osman Ağa 1692 yılında yaptırmıştır. Kitabe: “Sahibül hayrat Hacı Osman Ağayı kerim Eyledi ihya bu ziba çeşme-i kıldı bina Sarfı nakd edip keremle teşnigan işra bina Oldu bu hayra muaffak yaptı pakı kenzma Remzile der Hafıza bu la tarihin Pek acaip çeşme durma iç abı şifa.” Çeşme kesme taştan yapılmıştır. Yuvarlak kemerli niş içerisinde ayna taşı, kitabe ve yalak kısmı bulunmaktadır. SARUHAN BEY PARKI ÇEŞMESİ (Merkez) Manisa Saruhan Bey Parkı içerisindeki bu çeşme, daha önce Dervişali Mahallesi’nde günümüze gelemeyen Rum Kilisesi’nin dış duvarı üzerinde bulunuyordu. Kilisenin yıkılması ve yerine Memleket Hastanesi’nin yapılması üzerine Anafartalar Mahallesi’ndeki Paşa evinin duvarına konulmuş, sonradan da bu parka yerleştirilmiştir. GÜLFEM HATUN ÇEŞMESİ (Merkez) Manisa Göktaşlı Mahallesi’nde bulunan Göktaşlı Camisi’nin yakınında bulunan Gülfem Hatun Çeşmesi, kitabesinden öğrenildiğine göre; 1543 yılında Seyyide Gülfem Hatun tarafından yaptırılmıştır. Kitabenin mealen anlamı: “Halk için bedelsiz çeşmeler yaptı Onun adı Seyyide Gülfem idi Allah onun ömrünün günlerini uzatsın Allahehli tarih için Aynen fiha tusemme selsebilen h.950 (1543).” Çeşme günümüze gelememiştir. Eski fotoğraflarından öğrenildiğine göre iki kesme taş dayanak arasında tuğladan sivri kemerli olup, arkasında haznesi bulunuyordu. Yuvarlak kemerli niş içerisinde tuğla ve kaba taştan çeşmesi ve önünde de yalak taşı bulunuyordu. AYNİALİ ÇEŞMESİ (Merkez) Manisa Ayniâli Mahallesi’nde bulunan bu çeşmeyi XIX. yüzyılın başlarında, Sultan II. Mahmut döneminde Manisa Sancak Beyi Süleyman Paşa yaptırmıştır. Kadı Sicillerinden öğrenildiğine göre; o yıllarda Ayniâli Mahallesi su sıkıntısı çekiyordu. Çeşme, Ayniâli Camisi bahçe duvarına bitişik, sivri kemerli bir niş içerisinde olup moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Ayna taşı ve önündeki yalaktan meydana gelmiştir. MOLLA ŞABAN ÇEŞMESİ (Merkez) Manisa Molla Şaban (Bektaş Kebir) Mahallesi’nde bulunan çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre; XIX. yüzyılın ilk yarısında Manisa Sancak Beyi Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır Kitabe: “Asaf-ı vâlâ himem yani Süleyman Paşa Nam-ı samimisine tasrih olucak bud-u liva Sarfedip malini hayr-ü hasenata daim Fikr-i endişesidir ecr-i azim subh-u mesa İşte bu çeşmeyi bu mevzie tasmim ederek Yaptı kevser gibi hem abını etdi icra Ömr-ikbal ile lütf-u keremi daim ola Eyleye cümle hatadın anı maniun Mevlâ Yazdıbu kitap Divanı anın tarihin Pek lâtif oldu lâkin biri zaittir amma Dediler ehl-i mahalle bizi etti seyrap Bu güzel Çeşm-i rârâ-ı Süleyman Paşa.” Bu çeşmenin suyu Papaz Uçurumu denilen yerden getirilmiştir. Çeşme moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Yuvarlak kemerli nişin içerisinde ayna taşı ile yalak taşı bulunmaktadır. HACI PULAT MEHMETAĞA ÇEŞMESİ (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan Karaosmanoğlu Hacı Pulat Mehmet Ağa Çeşmesi 1790-1791 yılında Hacı Pulat Mehmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. İki cepheli olan çeşme kübik gövdeli olup, üzerini bir kubbe örtmüştür. Cepheler mermer kaplıdır ve iki yandaki çifte porfir sütunlar at nalı şeklindeki bir kemeri taşımaktadır. Bu kemerin çevresinde taş bezemelere yer verilmiştir. Çeşme nişi içerisinde ayna taşı ve yalağı bulunmaktadır. TAŞÇILAR MESCİDİ ÇEŞMESİ (Merkez) Manisa Çarşı Camisi duvarına bitişik olarak 1799 tarihinde yapılmıştır. Çeşmenin sivri kemeri içerisinde bitkisel motifler, ibrik, maşrapa gibi motiflere yer verilmiştir. Niş içerisinde ayna taşı ve yalağı bulunmaktadır. İZZET MEHMET PAŞA ÇEŞMELERİ (Merkez) Sadrazam İzzet Mehmet Paşa 1798 yılında, Sadrazamlıktan alındıktan sonra Sakız Adası’na gönderilmiş, sonra da Mukataasından ötürü Manisa Sancağına gönderilmiştir. İzzet Mehmet Paşa Manisa’da on dört yıl kalmış ve 1827 yılında ölmüştür. Büyük Manisa yangınından sonra mezarlıklar kaldırılırken onun sandukası ve mezar taşı Manisa Müzesi’ne taşınmıştır. Sadrazam İzzet Mehmet Paşa Manisa’da bazı çeşmeler yaptırmış, çeşmelerin suyollarını onartmış, suyu kesilen çeşmelere su getirtmiştir. Paşa’nın yaptırdığı çeşmeler Dere Mahallesinde, Küçük Camii Şerif yanında, Akmescit’de Aşağı Ermeni Mahallesi’nde iki çeşme yaptırmıştır. Ayrıca bu çeşmelerle ilgili bir de vakfiye düzenlemiştir. Sadrazam İzzet Mehmet Paşa’nın yaptırdığı bu çeşmeler günümüze gelememiştir.
  2. _asi_

    Manisa Bedestenleri

    BEDESTENLER RUM MEHMET PAŞA BEDESTENİ (Merkez) Manisa’da bulunan bedesten, Fatih Sultan Mehmet’in komutanlarından Rum Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber Rum Mehmet Paşa’nın yaşadığı dönem ve yapının mimari üslubu dikkate alındığında XV.yüzyılın ortalarında yapıldığı sanılmaktadır. Bedesten dikdörtgen planlı olup, kuzey-güney doğrultusunda uzanmaktadır. Bedestenin uzunluğu 42 m. olup, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Dört cephesinde birer kapısı olan bedestenin üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. BEDESTEN (Soma) Manisa Soma ilçesinde, Çarşı (Emir Hıdır Bey) Camisi’nin vakfından olan bedesten XVIII.yüzyılda yapılmıştır. Bedesten dikdörtgen planlı olup moloz taş, antik yapı taşları ve tuğladan yapılmıştır. Bedestenin köşelerinde iri blok taşlar kullanılmıştır. Duvar örgüsünde horasan harca geniş ölçüde yer verilmiştir.Kısa kenarındaki giriş kapısı mermer söveli ve yuvarlaktır. Ayrıca bunun üzerinde çatının bitim noktasına kadar uzanan tuğladan yuvarlak sağır bir kemer oturtulmuştur. Bedestenin üst örtüsü toprak damlı olup, günümüze gelememekle beraber ahşap, kırma bir çatı ile örtülü olduğu sanılmaktadır. Bedestenin kemerlerinde tuğla kullanılmıştır. Bedesten günümüzde harap durumdadır.
  3. _asi_

    Manisa Hanları

    HANLAR YENİ HAN (Merkez) Manisa il merkezindeki Yeni Hanı XIX.yüzyılda Hacı Mehmet Sadık Bey yaptırmıştır. Dikdörtgen planlı han kesme ve moloz taştan yapılmış, kemerlerde tuğlalar kullanılmıştır. İki katlı plan düzeninde yapılan hanın birinci katındaki odalar bir avlu etrafında, revakların arkasında sıralanmıştır. Birinci kattaki odalar iç içe bir plan düzeni göstermektedir. Güney cephesinde, kapının solunda bulunan taş merdivenle ikinci kata çıkılmaktadır. İkinci katta ise revaklara açılan ayrı ayrı odalara yer verilmiştir. KURŞUNLU HAN (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan Kurşunlu Hanı’nı Sultan II.Beyazıt’ın hanımlarından Hüsnüşah Hatun yaptırmış, onunla ilgili de 1497-1498 tarihli bir vakfiye düzenlenmiştir. Han Kurşunlu Camisi ile birlikte aynı dönemde yapılmıştır. Kurşunlu Han çeşitli dönemlerde onarılmışsa da orijinalliğini korumuştur. Yapı 1611 yılı depreminde zarar görmüş, 1643 ve 1677 yıllarında onarılmıştır. Evliye Celebi’nin “Tahıl Pazarı Hanı kurşunludur. Kale misali kırk kubbeli hân-ı kebirdir, kim cümle Arap ve Acem bezirgânı anda meksederle. İsmine Hatuniyye hanı derler” diyerek sözünü ettiği hanın bugünkü Kurşunlu Hanı‘dır. Hüsnüşah Hatun’un vakfiyesinde sözünü ettiği hana bitişik 21 dükkândan günümüze yalnızca batı cephesindeki dokuz dükkân gelebilmiştir. Bunun yanı sıra kuzey cephesinde de dükkânların olduğunu gösteren duvar izleri ile karşılaşılmıştır. Hanın önünden geçen caddenin genişletilmesi sırasında bu dükkânlar yıkılmış, avluya yönelik odaların kapıları kapatılmış ve sokak cepheleri de yıkılarak buradaki mekânlar dükkân haline getirilmiştir. Vakfiyesinde de altta otuz altı, üstte otuz sekiz odası, avlusu, ortasında havuzu, büyük bir ahırı, müştemilatı bitişiğinde de yirmi bir dükkânı olduğu belirtilmiştir. Kurşunlu Hanı’nın duvarları bir sıra taş, iki sıra tuğla ile örülmüştür. İki katlı hanın ortasında 28.20x24.60 m. ölçüsünde üzeri açık bir avlu bulunmaktadır. Batıdaki tonozlu eyvandan içerisine girilen avluyu 3.10x3.20 m. ölçüsünde tonozlu odalar çevirmektedir. Hanın alt ve üst odaları tamamen tonozlu olup, yalnızca girişin üzerindeki altı oda kubbelidir. Üst kattaki odalarda ocaklar bulunmaktadır. Onarımlar sırasında hanın kuzey yönüne bir kapı açılmış ve buradan taş bir merdivenle de ikinci kata çıkılmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1966 yılında yaptığı onarımda önceki dönemde yapılan ilaveler ortadan kaldırılmış ve han kısmen orijinal görüntüsüne kavuşmuştur. Han günümüzde öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır. VAKIF İŞ HANI (Merkez) Manisa il merkezinde, ana cadde üzerinde bulunan bu hanı Vakıflar Genel Müdürlüğü 1954-1955 yılında yaptırmıştır. Hanın kontrol ve uygulaması Y.Mimar Süreyya Yücel tarafından yapılmıştır. Han U şeklinde bir plan düzeni göstermekte olup, iki katlıdır. Birinci katta bir avlu çevresinde hanın odaları sıralanmıştır. İkinci katın köşelerine birer apartman dairesi yapılmış, bunun dışında kalan alanlar koridor etrafında sıralanan odalardan meydana gelmiştir. Hanın biri cephede, diğer ikisi de kısa kenarlarda olmak üzere üç girişi bulunmaktadır. Manisa’da, Karaosmanoğulları döneminde yapılmış ve günümüze ulaşamamış bazı hanların bulunduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Bunların başında; Hacı Mustafa Ağa’nın, Hacı Ataullah Ağa’nın, Hacı Pulat Mehmet Ağa’nın ve Hacı Osman Ağa’nın yaptırdığı hanlar gelmektedir. SUNGUR BEY HANI (Kula) Manisa’nın Kula ilçesindeki Sungur Bey Hanından günümüze hiçbir kalıntı gelememiştir. Kitabesine göre Sungur Bey tarafından 1356-1357 yıllarında yaptırılmıştır. Bazı kaynaklarda bu handan Ribat olarak söz edilmiştir. Bu sözcük çoğunlukla Anadolu’da yapılmış han veya kervansaraylar için kullanılmıştır. Sungur Bey Hanı ile kaynaklarda edinilen bilgi yalnızca “mermer direkler üzerine oturtulmuş kâgir bina” olduğudur. Bu bilgide hanın mimarisi konusunda aydınlatıcı değildir.
  4. _asi_

    Manisa Mektepleri

    MANİSA MEKTEPLERİ Manisa’da eğitimle ilgili kurumlar bulunmaktadır. Külliyelerin bir bölümünü oluşturan sıbyan mekteplerinin yanı sıra ilde müstakil sıbyan mektepleri de yapılmıştır. YAKUP AĞA SIBYAN MEKTEBİ (Kurşunlu Mektep) (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan bu mektebi Kızlarağası Yakup Ağa 1572-1573 yılında yaptırmıştır. Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan mektep, dikdörtgen planlı olup, sivri kemerli bir giriş kapısı bulunmaktadır. Yapıda son derece kaliteli duvar işçiliği görülmektedir. Özellikle kapı ve pencerelerde alternatif olarak kırmızı ve beyaz yontma taşlar sıralanmıştır. Mektebin üzeri sekizgen kasnaklı, tromplu iki kubbe ile örtülmüştür. FERHAT AĞA SIBYAN MEKTEBİ (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan bu sıbyan mektebini, Fahrünnisa Dilşikâr Hatun, kocası Ferhat Ağa için Ferhat Ağa Camisi’ne bitişik olarak yaptırmıştır. Dikdörtgen planlı olan yapı kaba taş ve tuğladan yapılmıştır. Üzerini sivri kemerlerle birbirlerine bağlanan pandantifli birer kubbe örtmektedir. Kubbe eteğinde üç sıra kirpi saçak kullanılarak cepheye hareketli bir görünüm verilmiştir. ÇAPRAZ-I SAĞIR MEKTEBİ (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan bu mektebi Veysi Çelebi XVI.yüzyılda yaptırmıştır. Moloz taş ve tuğladan yapılmış olan mektep, dikdörtgen planlıdır. İki bölümlü olan mektebin üzerini sekizgen kasnaklı iki kubbe örtmektedir. Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğinden tamamen uzaklaşmıştır. MOLLA ŞABAN SIBYAN MEKTEBİ (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan bu mektebi XVI.yüzyılda Manisa kadılarından Molla Şaban yaptırmıştır. Molla Şaban’ın yaptırmış olduğu cami, önünden yol geçmesinden ötürü tıkılmış, yalnızca sıbyan mektebi harap bir durumda günümüze ulaşabilmiştir. Moloz taş ve yassı tuğladan yapılan mektep, dikdörtgen planlı olup iki bölüm halindedir. Bölümlerin üzeri sekizgen kasnaklı birer kubbe ile örtülmüştür. HACI MUSTAFA AĞA SIBYAN MEKTEBİ (Merkez) Manisa il merkezinde bulunan bu mektebi XVIII.yüzyılda Hacı Mustafa Ağa yaptırmıştır. Moloz taş ve tuğladan yapılan sıbyan mektebi dikdörtgen planlıdır. Üzerin ayna tonoz örtülü bir girişi bulunmaktadır. Buradan yuvarlak kemerli bir kapı ile geçilen dershane bölümü kasnaklı kubbe ile örtülüdür. Caminin batısında yer alan sıbyan mektebi Fatih Sultan Mehmet ve Sultan II.Beyazıt devirlerinde yapılmış örneklere benzemektedir. Yazlık ve kışlık iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Üzeri aynalı tonozla örtülmüştür. ALAYBEY SIBYAN MEKTEBİ (Merkez) Manisa Alaybey Camisi’ne bitişik olan bu okulu Dilşikâr Hatun 1579 yılında yaptırmıştır. Sıbyan mektebi kaba yontma taş ve yassı tuğladan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. İki bölümden meydana gelen mektebin üzeri sekizgen kasnaklı birer kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbelerin üzeri de kiremitle kaplanmıştır. HATUNİYE SIBYAN MEKTEBİ (Merkez) Manisa il merkezinde Hükümet Konağının yakınında bulunan Hatuniye Külliyesini Sultan II.Bayezıd’ın eşlerinden Hüsnüşah Hatun adına oğlu Şehzade Şehinşah,vakfiyesinden öğrenildiğine göre; 1490-1491 yıllarında yaptırmıştır. Külliyenin bir bölümünü oluşturan sıbyan mektebi, caminin batısındadır. Fatih Sultan Mehmet ve Sultan II.Beyazıt dönemlerinde yapılmış sıbyan mektepleri planına benzemektedir. Mektep, moloz taş ve tuğladan yapılmış olup, yazlık ve kışlık olmak üzere iki bölüm halindedir. Bu bölümlerin üzeri birer kubbe ile örtülmüştür. KAYALIOĞLU MEKTEBİ (Akhisar) Manisa, Akhisar ilçesinde Kayalıoğlu beldesindeki eski tarım okulu XX. yüzyılın başında Akhisar’a yerleşen Yahudiler tarafından yapılmıştır. Yapı ahşap ve üç katlıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında ilkokul olarak kullanılmıştır. Çevresinde geniş meyve ağaçları ile üzüm kütükleri bulunmaktadır. İlk yapıldığı yıllarda burada teorik eğitim yapılmıştır. Binanın alt katı şarap imalathanesi olarak kullanılmıştır. Günümüzde kullanılmamaktadır.
  5. _asi_

    Manisa Kilise ve Sinagogları

    KİLİSE VE SİNAGOGLAR THYATEİRA KİLİSESİ (Akhisar) Manisa Akhisar ilçesi merkezinde bulunan ve Tepemezarı olarak isimlendirilen alanda 1962 yılında başlayan araştırmalar, 1968-1971 yılında yoğunlaşmıştır. Burada MS.II-IV.yüzyıla tarihlendirilen bir portik (sütunlu cadde), MS.V-VI.yüzyıla ait bazı kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Bu yapı kuzey-güney doğrultusunda uzanan 40.00x10.00 m. genişliğinde bir yapıdır. Kesin olmamakla beraber bunun bir kilise olduğu sanılmaktadır. Aziz Yuhanna’nın vahiylerinde yedi kutsal kilise arasında Thyateria kilisesinin de ismi geçmektedir. Bu yapıdan günümüze moloz taş ve tuğla duvarları gelebilmiştir. Hıristiyanlık döneminde Aziz Yuhannes’in Anadolu’daki yedi kutsal kilisesi arasında Thyatreia da vardır. Gerçekte Aziz Yuhannes’in yazmış olduğu mektuplar, orada bulunan kiliselere değil, cemaatlere hitabendir. Bu bakımdan Thyatreia’daki Hıristiyan cemaatine mektubunda şöyle demiştir: “Thyatreia’da olan kilisenin meleğine yaz. Ateş alevi gibi gözleri olan ve ayakları parlak tunça benzeyen Allah’ın oğlu şu şeyleri diyor: Senin işlerini ve sevgini ve imanını ve hizmetini ve sabrını son işlerinin evvelkilerden daha çok olduğunu bilirim. Fakat sana karşı bir şeyim var: Kendisine Peygamber diyen Jesebel kadını bırakıyorsun: ve o kullarınız zina etmeyi ve put kurbanları yemeyi talim edip saptırıyor. Ve tövbe etsin diye kendisine vakit verdim ve kendi zinasından tövbe etmek istemiyor. İşte, onu bir yatağa ve onun işlerinden tövbe etmezlerse kendisiyle zina edenleri büyük sıkıntıya atacağım. Ve onun çocuklarını ölümle öldüreceğim: ve bütün kiliseler bilecekler ki gönülleri ve yürekleri araştıran benim: Ve her birinize işlerinize göre vereceğim. Fakat size, Thyatreia olan diğerlerine, kendilerinde bu talim olmayanlarına hepsine, onların dediği gibi Şeytanın derin şeyleri bilmeyenlere diyorum: Üzerinize başka yük koymam. Fakat ben gelinceye kadar sizde olanı sıkı tutun. Ve galip olun. Sonuna kadar işlerimi tutana, ben de babamdan nasıl aldımsa, onu milletler üzerine hâkimiyet vereceğim. Kulağı olan işitsin Ruh kiliselere ne diyor”. Hz.İsa’nın Allah’ın oğlu sözcüğünü kullandığı tek yer Thyatreia’dır. Vahiy’deki “Oğlun ateş alevi gibi gözleri” ifadesiyle burada kötü işlerin yapıldığı zaman, şiddetin ortaya çıkacağı uyarısında bulunulmuştur. Thyatreialılar diğer Hıristiyan cemaatlerine göre imanları çok kuvvetli bir toplumdu. Ayrıca Vahiyde sözü edilen Jesebel’in MÖ.900’lerde yaşadığı sanılan Kral Ahap’ın kâhin karısı olduğu bilinmektedir. PHİLADEPHİA (St.Jean) KİLİSESİ (Alaşehir) Manisa Alaşehir ilçesinin bulunduğu yerde Neo Caesarea isimli bir yerleşim bulunuyordu. Roma döneminden sonra Bizans’ın önemli bir yerleşim alanı olan Alaşehir’de Hıristiyanlığın Anadolu’da yayılması sırasında önde gelen şehirlerinden birisi idi. Buradaki Toptepe’de mabet kalıntıları, Roma dönemine ait tiyatro kalıntıları, surlar ve St.Jean Kilisesi bulunuyordu Aziz Yuhanna’nın yedi kutsal kilise cemaatine yazdığı mektuplarından birisini de buraya göndermiştir. Hıristiyanlığın ilk yıllarında burada zengin bir Yahudi topluluğu da yaşıyordu. Burada yapılmış olan kiliseden günümüze yalnızca moloz taş ve tuğladan örülmüş duvar ve temel kalıntıları ile kütlevi kesme taştan üç paye gelebilmiştir. Günümüzde bu alan koruma altına alınmış ve park olarak düzenlenmiştir. SARDEİS (Sard) SİNAGOGU (Salihli) Manisa Sardes (Sard) antik kentinde Roma dönemi anıtsal yapılarından Gymnasium, Anadolu’daki benzerleri arasında en büyük ölçüde yapılmış olanıdır. Sardeis Gymnasium’unun yapımına MS.II.yüzyılda Severius Simplicinius’un emri ile başlanmış, iki yüz yılı aşkın çalışmadan sonra M.S.IV.yüzyılda tamamlanmıştır. Yapının bulunduğu yerde Geç Helenistik dönemde yapılmış bazı yapılar, Roma döneminde de bir nekropol bulunuyordu. M.S.17’de büyük bir deprem tüm bu yapıları yıkmıştır. Gymnasium üç ayrı bölümden oluşmuştur. İlk bölümde; üstü örtülü olan bölüm, 8x12 ölçülerindeki hamam, ikici bölümde; hamam kısmına açılan, törenlerin yapıldığı mermer avlu. Ayrıca bu avlu 15x33 boyutlarındaki iki katlı sütun sıraları ile görkemli hale getirilmiş, büyük bir portal de bunu tamamlamıştır. Üçüncü bölüm ise; Doğudaki 80 m2’lik bir alanı kapsayan Palaestra (antrenman alanı) ile kuzey ve güney duvarına bitişik, birbirlerine simetrik iki holden oluşmaktadır. Özellikle buradaki sütunlar Erken Bizans üslubu başlıkları ile dikkat çekmektedir. Sardeis’de 1962’de yapılan çalışmalarda Palestranın güneyinde, mermerli caddenin kuzeyinde MS.III.yüzyıla ait bir sinagog daha çıkarılmıştır. Sinagogun ilk defa MS.17 depreminde yıkılan Gymnasion’un bir bölümü olarak sonradan yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca kare planlı palestranın batısındaki kemerli uzun koridordan sinagog da yararlanmıştır. Burada ele geçen İbranice bir yazıttan İmparator Licinius Valerianus’un ismi geçmektedir. Arkeoloji kazılarında ele geçen yazıttan, döşeme ve mimari parçaları da yapının MS.IV.yüzyılda Yahudiler tarafından kullanılmış olduğunu göstermektedir.
  6. _asi_

    Manisa El Sanatları

    EL SANATLARI Sanayileşmeyle birlikte, geleneksel el sanatlarımızın bazıları azalmış, bazıları da yok olmaya başlamıştır. Bunun yanı sıra Manisa’da başta halıcılık olmak üzere, halen sürdürülen el sanatları mevcuttur.Yörede halı, kilim, cicim, sili ve çarpana gibi dokumacılık türleri ile güveç yapımı, ahşap at arabası yapımı, keçecilik, semercilik, bakırcılık gibi el sanatları hala varlığını sürdürmektedir. 13.yüzyıldan itibaren yöreye yerleşmeye başlayan Türk boyları, yerleşik düzene geçilmesinden sonra da eski yaşamlarına ilişkin birçok alışkanlıklarını sürdürmüşlerdir. Başlıca geçim kaynakları hayvancılık olan bu boylar, kendi hayvanlarının yünlerini doğal boyalarla boyayarak, simgesel motiflerden oluşan geleneksel desenlerle, kendi ihtiyaçları için halı, kilim ve benzeri dokumalar yapmaktaydılar. Yerleşik düzene geçilmesinden sonra daha da yaygınlaşan halı dokumacılığı, 17. yüzyıldan başlayarak ün kazanmış, Manisa-Merkez Yunt Dağı Köyleri ile Gördes, Kula ve Demirci İlçeleri önemli halıcılık merkezleri haline gelmiştir. 19. yüzyılda batı ülkelerinde bu halılara talebin artması, halı ticareti ile uğraşan şirket ve tüccarların seri üretime yönelik ve Avrupai zevke uygun siparişler vermesi, Türklere özgü çift düğüm tekniğinin ve doğal boyaların terk edilmesine ve desenlerde dejenerasyona yol açmış, kısaca ticari kaygılarla kalite düşürülerek, yöre halıcılığında yozlaşma meydana gelmiştir. Bu durum, ilgili kurum ve kuruluşların üniversitelerle işbirliği yaparak yıllar süren çalışmaları sonucunda, yöre halıcılığında geleneksel özelliklere dönüş sağlanana kadar da devam etmiştir. Halılar, Gördes, Kula, Demirci ve Yunt Dağı Halıları şeklinde, dokundukları yörenin adıyla anılmaktadır. Ayrıca Yunt Dağı, Kula, Sarıgöl ve Selendi Köylerinde kilim dokumacılığı, Akhisar’da keçecilik ve fonksiyonel ya da dekoratif amaçlı minyatür yaylı at arabası ve kağnı üretimi, Salihli Gökeyüp Kasabası’nda güveç yapımı, Kula’da bakırcılık yörede görülen diğer önemli el sanatlarıdır. Gördes Halıları Taban halılarından ziyade seccadeleriyle ünlü olan Gördes, 17. ve 18. yüzyılda Batı Anadolu’nun önemli bir halıcılık merkezidir. Batı ülkelerinde, Gördes adı seccade anlamında kullanılacak, Türklere özgü “çift düğüm” denilen dokuma tekniği, “Gördes Düğümü” adıyla anılacak kadar ün yapmıştır. Ülkemizde 19. yüzyılda kurulmaya başlanan İstanbul, Bursa, Bandırma, Hereke ve Kayseri gibi halıcılık merkezlerinde Gördes seccadeleri, desenlerinde çeşitli yöresel değişiklikler ve ilaveler yapılmak suretiyle örnek olarak kullanılmıştır. Atkısı, çözgüsü yün olarak çift düğüm tekniğiyle dokunan, klasik Gördes seccadelerinde hakim renkler koyu kırmızı, mavi, deve tüyü ve kremdir. En belirgin özelliklerinden biri de basamaklı ters “V” ya da at nalı şeklindeki mihraplarıdır. Mihrap kemerleri iç bordür ve sütuncelere bağlanmış, mihrap kemerinin iç kısmı, sembolik anlamlı motifler veya stilize bitki motifleri ile tezyin edilmiştir. Mihrap kemeri ile bordür arasında kalan köşelikler, küçük çiçekler, yaprak ve dallardan oluşan motiflerle bezenmiştir. 16. yüzyıl saray seccadelerinden önemli ölçüde etkilenmiş olan 17.yüzyıl Gördes seccadelerinin köşeliklerinde de ayni zerafet ve incelik sezilmektedir. Tabanlık ve ayetlik kısımlarında stilize motiflerden oluşan pano desenler yer alır. Bordürler çiçek, elma ve nar benzeri stilize bitki motiflerinden oluşmakta ya da minik bitki motifleri ile süslü çubuklu bordürler kullanılmaktadır. Gördes seccadelerine desen veya bordürlerine göre değişik adlar verilmiştir. Çiçek motiflerinin stilizasyonu neticesi meydana gelen kırmızı renkli iri rozetlerin elmaya benzemeleri nedeniyle, bu motiflerin kullanıldığı tip Elmalı Gördes, şematikleşmiş testere dişli yaprak motiflerinin bulunduğu tip Taraklı Gördes, sütunceli tip Sütunlu Gördes ve zemininde minik çiçekli motiflerin bulunduğu tip Sinekli Gördes gibi isimlerle anılır. Sinekli Gördes genellikle kız çeyizi için dokunduğundan Kız Gördes adıyla anılmaktadır. Kula Halıları İlk örnekleri 17. yüzyılda görülen ve bu yüzyılın sonlarına doğru yaygınlaşan Kula halıcılığı, 18. ve 19. yüzyılda da gelişimini sürdürerek en iyi örneklerini bu yüzyıllarda vermiştir. Atkıları ve çözgüleri yün olan, Türk Düğümü ya da Gördes Düğümü adı verilen teknikle dokunan Kula halıları genellikle seccade tarzındadır. Ana renk sarı ve mavinin tonlarıdır. Sade üçgen formlardan oluşan mihrap, kendisini taşır durumdaki çiçek buketleri ve sarmaşık dallarından oluşan sütuncelerle desteklenmiştir. Mihrap içi boş ya da çiçeklerle bezeli, köşeler ise minik bitki-çiçek motifleriyle doludur. Bazılarında mihraptan zemine doğru sarkan kandil ya da hayat ağacı şeklinde çiçek demetleri görülür. Ayetlik ve tabanlık panolarda ejder olarak kabul edilen yatay “S” şekilli, stilize hayvan motiflerine de rastlanmaktadır. Dokunan halının modeline göre stilize bitki, çiçek ve hayvan motiflerinden oluşan geniş bordürler ya da küçük çiçek motifleriyle süslü açık ve koyu zeminli 7 veya 9 ince şeridin ardışık sıralanmasıyla oluşan çubuklu bordürler kullanılmıştır. 19. yüzyılda yabancı şirketlerin talepleri doğrultusunda sentetik boya kullanımı ve desende yozlaşma görülse de, bu dönemde bile doğal boya ile geleneksel yöntemler devam ettirilmiştir. Kula halıları da desenlerine göre Çubuklu Kula, Manzaralı Kula, Kömürcü Kula gibi isimlerle anılmaktadır. Yunt Dağı Halıları Manisa-Merkez’in kuzeyinde yer alan Yunt Dağı Bölgesindeki, Türkmen ve Yörük aşiretleri tarafından kurulmuş köylerde, eski yaşamlarına ilişkin birçok özellik ve bu arada halı dokumacılığı da hala sürdürülmektedir. Hayvancılığın önemli bir geçim kaynağı olduğu Yunt Dağı Bölgesinde, kendi hayvanlarından elde edilen yapağı ve bitkisel boyalar kullanılarak, gerçekleştirilen halı üretimi yüzyıllardır devam etmektedir. Atkıları ve çözgülerinde yün kullanılan Yunt Dağı halılarının başlangıç ve bitiş kenarları gevşek kilim dokusu ile dokunmuştur. Bazılarının üzerinde yer alan muska motiflerinin halıyı dokuyanı veya sahibini nazardan koruduğuna inanılmaktadır. Genellikle uzunca bırakılan saçaklar saç örgüsü şeklinde örülür. Koyu mavi, koyu kırmızı ve bejin hakim renk olarak kullanıldığı halılar desenlerine göre yeşilbaş, deveboynu ve düz biçim gibi adlarla anılmaktadır. Sıçandişi ve boncuk motifleri ile süslenmiş ince bantlarla birbirinden ayrılan bordürlerde çınar yaprağı, eli belinde ve rozet motifleri kullanılmıştır. Geometrik hatlardan oluşan mihrabın içinde sekiz köşeli yıldız, eli belinde, çoban aynası, badem çiçeği gibi motifler yeralmakta, ortada ise çengel, anahtar benzeri motifler göze çarpmaktadır. Yirminci yüzyıl başlarında Yunt Dağı halılarında da ekonomik nedenlerle kalite ve desende yozlaşma görülse de, DOBAG (Doğal Boya Bitkileri Araştırma ve Geliştirme) Projesi kapsamında pilot bölge seçilen köylerde dokunan halılarda geleneksel özelliklere dönüş sağlanmıştır. Bu köylerden Kozaklar ve Örselli’de, halıcılık ile uğraşan iki kooperatif bünyesinde, Pelitalan, Süngüllü, Karahüseyinli, Belen, Siyekli ve Yeniköy gibi köylerde de halı dokumacılığı yapılmaktadır. Demirci Halıları Manisa merkeze 177 km uzaklıktaki Demirci İlçesi de ildeki önemli halı dokumacılığı merkezlerinden biridir. Gördes ve Kula halılarıyla benzerlikler arz eden Demirci Halıları da 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarında dış satıma yönelik çalışan şirket ve tüccarların batı zevkine yönelik siparişleri nedeniyle kalite ve desen yönünden bozulma gösterdiyse de, günümüzde bu yozlaşmanın halıcılığımıza verdiği zararın anlaşılmasıyla aslına uygun, yüksek kalitede halılar dokunmaya başlamıştır. 10.000 civarında el tezgahı bulunan, ihracata ve iç piyasaya yönelik halılar dokunan Demirci yöresinde halıcılık, en önemli gelir kaynaklarında biridir. Kilim Dokumacılığı Manisa-Merkez Yunt Dağı Köyleri, Sarıgöl İlçesi Güneydamları ve Şeyhdavutlar Köyleri ile Selendi İlçesi Karakozan, Eskin, Kazıklı, Dumanlar, Kürkçü, Karabeyler, Zıraman, Kınık, Mıdıklı, Yukarı Güllüce, Aşağı Güllüce, Karaselendi, Avlaşa, Çinan ve Kabaklar köylerinde, gerek halkın kendi ihtiyaçları için, gerekse de ticari amaçlarla, farklı kalitelerde, geleneksel motifli kilimler dokunmaktadır. Selendi’nin Tavaklar Köyü’nde ise bir kooperatif mevcuttur. Keçecilik Orta Asya’dan bu yana göçebe hayatının bir mirası olarak sürdürdüğümüz keçe yapımı, yakın zaman kadar yaygı, kepenek ve koşum takımlarının parçaları olarak günlük hayatın vazgeçilmez unsuru iken giderek geçmişe gömülmeye yüz tutmuştur. Manisa-Merkez, Akhisar, Alaşehir, Demirci ve Kula’da mevcut atölyeler yakın zamana kadar faaliyet göstermişler ancak kullanımının azalması neticesi Akhisar Merkez’de ve Kula’da faaliyet gösteren bir kaç atölye hariç diğerleri kapanmıştır. Mevcut keçeciler civar köylerin ve turistik hatıra eşya satıcılarının siparişleriyle varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. At Arabacılığı Motorlu taşıt araçlarının ve asfalt yolların yaygınlaşmasından önce Manisa yöresinde yaylı at arabaları ve kağnılar üreten, tamir eden çeşitli atölyeler mevcuttu. Ahşaptan yapılan yaylı at arabaları rengarenk boyanır, çeşitli çiçek, bitki ve manzara resimleriyle süslenir, ulaşım ve taşımacılıkta kullanılırdı. Halen Akhisar ilçesinde bu işle uğraşan atölyeler mevcuttur. Ancak değişen yaşam koşullarına paralel olarak üretimi neredeyse yok denilebilecek hale gelen, bu arabaları üreten atölyeler aslının aynı fakat daha küçük ölçülerde arabalar yaparak ayakta kalabilmişlerdir. Akhisar’da yapılan yaylı at arabaları bu gün nostalji arayanlar için bahçe ve iç mekan süsleri olarak kullanılmaktadır. Güveç Yapımı Salihli-Köprübaşı yolu üzerinden ulaşılan, Salihli’ye bağlı Gökeyüp Kasabası’nda, güveç yapımı yaygın bir şekilde evlerde ve daha ziyade kadınlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Erkekler tarafından yakın çevreden getirilen bu işe uygun topraklar dövülerek inceltildikten sonra yoğrulup çeşitli pişirme kapları yapılmakta ve kurutulduktan sonra bahçelerde yakılan ateşlerde, pişirilerek satışa hazır hale getirilmektedir. Semercilik Önceden şehir içerisinde her çeşit yük taşımacılığı da “Eşeklerle” ya da “At Arabaları” ile yapılırdı. Günümüzde taşımacılığın motorlu araçlarla yapılması, yani traktörlerle kente ulaştırılması neticesinde at ve eşek gibi hayvanlar önemini yitirmiş, dolayısıyla “Semercilik” zenaatı hemen hemen terkedilmiştir. Yük ve binek hayvanı olarak kullanılan at, eşek ve katır gibi hayvanların taşıyacaklar yükün hayvanın sırtına zarar vermemesi için ağaç iskelet üzerine deri ile keçe arası kamış otları ile doldurulup sarılarak dikilen semer çok özen isteyen bir sanat dalıdır. Semer yapımı; günümüzde turistik amaç kapsamında minyatür biçimde de üretilmektedir. Bakırcılık Kula ilçe merkezinde bakırcılar, gelişen teknolojiye rağmen varlıklarını hediyelik ve süs eşyası olarak kullanılacak bakır kaplar üreterek sürdürmektedirler. Boyacılık Anadolu’da dokumacılık yapılan hemen her merkezde boyacılık vardı. Gerek dokuma ipliğini gerekse bezleri boyayan “boyacı taifesi” önemli bir işlevi yerine getiriyordu. Manisa’da 17. yüzyılda boyacılıkla uğraşanların tamamının Türk olduğu belirtilmektedir. Boyacılar, bez ve iplikleri kendi aralarında bölüşerek boyarlardı. Kırmızı rengi veren kökboya, Anadolu’nun hemen her tarafında yetişebilmekteyse de, en iyisi ve en meşhuru Kırkağaç yakınındaki Bakır Kasabası’nın mahsulüydü. Manisa, Akhisar ve Gelenbe’nin kökboyası da en iyiler arasındaydı. Alaşehir’in “kızıl ivadisi”nden sancak yapılmaktaydı.”Türk kırmızısı”nın temelini oluşturan kökboya,19.yüzyılın sonlarına doğru Türkiye tarımından adeta kovuldu; kimya sanayisine yenik düştü.
  7. _asi_

    Manisa Halk Oyunları

    HALK OYUNLARI Manisa zeybek bölgesinde yer alır. Türküler genellikle dokuz zamanlıdır. Zeybek havaları, ağır ve yürük türküler, barana havaları, semahlar, gelin ve kına havaları yörenin halk müziği ürünleridir. Genel karakter olarak Ege Bölgesi türküleri ile ortak özellikler göstermekle birlikte bazı ezgilerde Rumeli göçmenlerinin etkisi görülür. Manisa yöresi türkülerinden bazıları şunlardır: Bugün Ayın Ondördü, Gün Görünmez Melengecin Dalından, Gündüz Bey, İğdenin Dalı, Kaşık Havası, Kırmızı Buğday Ayrılmıyor Sezinden, Nalbandım, Sigaramın İncesi. Kadın Oyunları Kadın oyunları kadın çalgıcılar eşliğinde veya kendileri tarafından def, daire, dümbelek, kaşık, sini, güğüm, kazan gibi ritm veren araçlar çalınarak karşılıklı oynanır. Manisa kadın oyunlarında hareketli bir ritm bulunmasına rağmen vakar ve ağırbaşlılığın korunması önemli bir özelliktir. Kadın oyunlarından bazıları şunlardır: Konsol Üstünde Mumlar, Nalbandım, Ninnaların Ninnası, Yörük Yaylası, Mermere, Düz Ovanın Çamları, Ağır Hava, Donuna Bak Donuna, Bahçelerde Börülce, Kaşık Havası, Gımıldan, Hadi Yarim, El Havası. Erkek Oyunları Manisa’daki erkek oyunları genellikle dokuz zamanlı sözsüz ağır zeybek havaları ile oynanır. Çalgıları meydanda davul, zurna, kapalı yerde ince saz, bağlama, keman, kaval, klarnet ve darbukadır. Zeybek oyunlarında görülen üçleme, beşleme, atik, eşme gibi ortak figürler Manisa zeybek oyunlarında da görülmektedir. Erkek oyunlarından bazıları şunlardır: Harmandalı Zeybeği, Yeni Harmandalı Zeybeği, Aydın Zeybeği, Soma Zeybeği, Baylan Cemile, Koca Ümmet, Çift Hava, Seymen Sekmesi, Cihan Yandı Zeybeği, Ayvalık Zeybeği, Dağlı Havası.
  8. _asi_

    Manisa Geleneksel Giysileri

    GELENEKSEL GİYSİLER Manisa yöresi geleneksel giysileri çevre koşulları, sosyal ve ekonomik durum gibi etkenlerle farklılıklar göstermektedir. Son yıllarda ulaşım ve iletişimin hızla gelişmesi nedeniyle yöresel özellik gösteren giysiler, yerini çağdaş giysilere bırakmış, geleneksel giysiler daha ziyade belirli gün veya törenlerde giyilir olmuştur. KADIN GİYSİLERİ Baş kuşamı olarak günlük giysilerde iki oyalı yazma kullanılır. Kenarları pul, boncuk ya da bitkisel öğelerle (karanfil, buğday sapı vb) oyalanmış birinci yazma üçgen yapılarak başa örtülür, uçları çene altından dolanıp, ensede ya da tepede bağlanır. Başka bir yazma ise rulo yapılarak üçgen kısmı öne gelecek şekilde alna bağlanır. Özel günlerde ise başa örtünün üzerine tepelik, alna mançın ya da gümüş alınlık, yanağın iki yanına da uçlarında tozaklar sallanan kemik ya da çitlenbik ağaçından yapılmış yanaklık takılır. Nişanlı kızlar ve yeni gelinler en üste birde al bez bağlar. Al bez kare formundadır ve üçgen şeklinde ikiye katlanarak oyalı yazma gibi ensede bağlanır. Üzeri tamamen pullarla işlenebileceği gibi, sadece üçgenin üste gelen kısmının işlendiği de olur. Kenarlarına püskül, pul veya boncuklardan oya yapılır. Beden giyiminde en alta pamuklu dokumadan yapılan iç gömlek giyilir. Genellikle kol ve yaka kenarları ile etek uçları oyalanır yada nakışlanır. Şalvar kullanım amacına göre pazen, saten ya da kadifeden yapılır. Paçaları lastikli olan şalvarın, ağ uzunluğu diz hizasındadır. Bazı yörelerde iç gömleğin üzerine “delme” denilen, boyu göğüs altında biten, kolsuz, önden açık yelek türünde bir giysi giyilir. İç kuşam tamamlandıktan sonra üzerine, boyu ayak bileğine kadar inen üçetek giyilir. Üçetek saten olabileceği gibi, çitare, beşyol, tren yolu gibi isimler verilen çizgili kumaşlardan da yapıldığı olur. İçi astarlanan üçeteğin, kol boyu cepken kolundan 10-15 cm uzun olur. Yöre farklılıklarına göre üçeteğin öndeki iki parçası belin arkasına dolanıp, değişik şekillerde bağlandığı gibi serbest bırakıldığı da olur. Bazı yerlerde üçetek yerine uzun entari giyildiği de görülür. Üçeteğin üstüne belin arka kısmına yörede dokunan kaba kumaşlardan yapılan, uçlarında püskülleri olan arkalık (bel kuşağı, dongurdaklı kuşak) bağlanır. Ön kısma ise “çekki”, “öncek” gibi isimlerle anılan önlük bağlanır. Önlük; yapağı yünden el dokuması kumaşlardan yapılabildiği gibi, beyaz ya da renkli hazır kumaşlardan yapıldığı da olur. Önlüğün üzeri renkli iplerle nakışlanır ve etek uçlarına püskül ya da fırfır dikilir. Ailenin ekonomik durumuna göre bele gümüş veya bafon kemer takılır. Kadın kıyafetinde en üste cepken giyilir. Eskiden mor kadifeden yapılan cepkenlerin; önü, arkası, kolları sim ya da sırma işlenip, içi astarlanırdı. Ancak günümüzde bu tür işlemeler yapılmadığı için “ilbade” denilen saten kumaştan yapılan işlemesiz cepkenler giyilmektedir. İlbadelerin kol, yaka ve etek uçları sutaşı veya pullarla süslenir. Ayağa elde örülmüş, kısa konçlu, nakışlı yada düz renkli çoraplar giyilir. Ayakkabı olarak manda gönünden yapılan, burun ucu yukarı kalkık olduğu için “göğe bakan” denilen konçu ayak bileğini örtecek yükseklikte olan çarık çizme giyilir. ERKEK GİYSİLERİ Geleneksel erkek giysilerini yörede kullanılırken bulmak mümkün değildir. Bu giysiler yerini hızla çağdaş giysilere bırakmıştır. Ancak halk oyunları gösterilerinde orijinallerine uyularak yapılan giysiler giyilmektedir. Başta kırmızı renkli fes bulunur. Fesin üzerine rengarenk iğne oyaları ile süslenmiş yazma sarılır. Bedene ham bez ya da çitare denilen kumaştan yapılmış, yakasız, önden açık uzun kollu gömlek giyilir. Gömleğin üzerine dar kesimli, boyu göğüs altında biten, uzun kollu, içi astarlı cepken giyilir. Cepken genellikle mavi veya gri gabardin ya da çuha kumaştan olup, önü, arkası ve kolları sırma veya siyah kaytanla işlenir. Camedan ya da kartal kanadı denilen parça, cepkenin üzerine giyilir. Önü, cepkenin işlemelerinin görülebilmesi için açık ve düğmesizdir. Kanat denilen parçalar bedene omuzdan dikilmiştir. Tüm beden ve kanatlar siyah kaytanla işlenir. Zeybeklerin kötü hava şartlarından korunmak için poturun altına giydikleri “karadon”genellikle siyah renkte olur. Dar kesimli pantolon biçimindeki karadonun beli lastiklidir. Potur mavi veya gri kumaştan yapılır. Bacağın ön tarafına gelen kısmı siyah kaytanla işlenir. Beli uçkurlu olan potur, belden aşağı bol iner, ağı yoktur. Boyu diz hizasındadır. Bele, cepkenle potur arasındaki boşluğa 20 cm eninde, pamuklu ya da yün dokuma “bel kuşağı” sarılır. Bunun üzerine de şal kuşak sarılır. Dokundukları yere göre isimler alan bu kuşaklara “trablus kuşak” ya da “acem şalı” da denir. Kuşak belin ön kısmında fazla görünmez çünkü üzerine silahlık, tütünlük, köstek, pistov, peşkir gibi aksesuarlar takılır. Ayağa yünün ham renginde, nakışsız çorap giyilir. Körüklü çizme; siyah renkte, kösele tabanlı, içi deri astarlı olup konçu diz kapağına kadar uzanır.
  9. _asi_

    Manisa Yerel Etkinlikler

    YEREL ETKİNLİKLER GELENEKSEL DEVE GÜREŞİ ŞENLİKLERİ YERİ VE TARİHİ : Ahmetli – 02 Mart DÜZENLEYEN KURULUŞ : Gökkaya Belediye Başkanlığı TEL : (236) 778 73 00 – 778 70 16 FAKS : 778 73 01 MANİSA MESİR FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Merkez - 21-23 Mart DÜZENLEYEN KURULUŞ : Manisa Valiliği - Belediye Başkanlığı Manisa’yı Mesir’i Tanıtma ve Turizm Derneği TEL : (236) 231 45 80 FAKS : 234 15 17 KIRKAĞAÇ ÇAM MESİRİ YERİ VE TARİHİ : Kırkağaç - Mayıs 2.Haftası DÜZENLEYEN KURULUŞ : Kırkağaç Belediye Bakanlığı TEL : (236) 588 10 22 – 588 10 25 FAKS : 588 10 76 ÇİLEK VE KÜLTÜR SANAT FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Köprübaşı - 17-19 Mayıs DÜZENLEYEN KURULUŞ : Köprübaşı Kaymakamlığı - Belediye Başkanlığı Kütüphane Mem. TEL : (236) 571 20 01 – 571 20 07 FAKS : 571 26 66 – 571 24 28 ÇAĞLAK FESTİVALİ VE ZEYTİN ŞENLİKLERİ YERİ VE TARİHİ : Akhisar - Mayıs 3.Haftası DÜZENLEYEN KURULUŞ : Akhisar Belediye Başkanlığı TEL : (236) 413 59 91 FAKS : 414 35 14 MANİSA TARZANI ÇEVRE GÜNLERİ FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Merkez - 31 Mayıs – 05 Haziran DÜZENLEYEN KURULUŞ : Manisa Belediye Başkanlığı TEL : (236) 231 45 80 FAKS : 234 15 17 KARAELMAS KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Soma - Haziran 1.Haftası DÜZENLEYEN KURULUŞ : Soma Belediye Başkanlığı TEL : (236) 613 24 16 FAKS : 613 24 18 BÖREZ KÖYÜ KİRAZ FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Gördes - Haziran DÜZENLEYEN KURULUŞ : Gördes Kaymakamlığı TEL : (236) 547 10 06 FAKS : 547 12 81 ULUDERBENT KİRAZ KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Alaşehir - Haziran DÜZENLEYEN KURULUŞ : Uluderbent Belediye Başkanlığı TEL : (236) 673 31 19 FAKS : 673 31 20 PINAR KÖYÜ KİRAZ FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Selendi - Haziran 2.Haftası DÜZENLEYEN KURULUŞ : Selendi Kaymakamlığı TEL : (236) 788 10 01 FAKS : 788 10 46 ADALA ŞEFTALİ VE KÜLTÜR ŞENLİĞİ YERİ VE TARİHİ : Salihli - Temmuz 2.Haftası DÜZENLEYEN KURULUŞ : Adala Belediye Başkanlığı TEL : (236) 732 20 53 FAKS : 732 20 23 KAVUN KARPUZ FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Gölmarmara - Temmuz 4.Hafta – Ağustos 1. Hafta DÜZENLEYEN KURULUŞ : Gölmarmara Belediye Başkanlığı TEL : (236) 515 10 02 FAKS : 515 10 06 TAYTAN ÜZÜM VE KÜLTÜR ŞENLİĞİ YERİ VE TARİHİ : Salihli – 09-10 Ağustos DÜZENLEYEN KURULUŞ : Taytan Belediye Başkanlığı TEL : (236) 739 20 48 FAKS : 739 22 44 BAĞBOZUMU ŞENLİKLERİ YERİ VE TARİHİ : Saruhanlı – 07 Eylül DÜZENLEYEN KURULUŞ : Saruhanlı Belediye Başkanlığı TEL : (236) 357 34 70 – 357 10 84 FAKS : 357 34 74 SARIGÖL SULTANİYE ÜZÜM FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Sarıgöl – Ağustos DÜZENLEYEN KURULUŞ : Sarıgöl Kaymakamlığı - Belediye Başkanlığı TEL : (236) 867 10 07 FAKS : 867 24 93 BAĞBOZUMU ŞENLİKLERİ YERİ VE TARİHİ : Turgutlu – 01-07 Eylül DÜZENLEYEN KURULUŞ : Turgutlu Belediye Başkanlığı TEL : (236) 313 27 27 FAKS : 313 10 78 CİRİT FESTİVALİ YERİ VE TARİHİ : Selendi – 03 Eylül DÜZENLEYEN KURULUŞ : Selendi Belediye Başkanlığı TEL : (236) 788 10 05 FAKS : 788 10 43 YUNUS EMRE’Yİ ANMA ETKİNLİKLERİ YERİ VE TARİHİ : Kula – Eylül 1.Haftası DÜZENLEYEN KURULUŞ : Kula Belediye Başkanlığı-Kamu Kurumları TEL : (236) 816 70 05 FAKS : 816 70 02 SİNEMA GÜNLERİ YERİ VE TARİHİ : Demirci – Eylül 2. Haftası DÜZENLEYEN KURULUŞ : Demirci Belediye Başkanlığı TEL : (236) 462 13 22 FAKS : 462 15 48 GENCER YAĞLI PEHLEVAN GÜREŞİ ŞENLİĞİ YERİ VE TARİHİ : Ahmetli - 04 Ekim DÜZENLEYEN KURULUŞ : Ahmetli Belediye Başkanlığı TEL : (236) 768 10 20 – 768 13 00 FAKS : 768 10 92 KÜLTÜR ŞENLİKLERİ YERİ VE TARİHİ : Ahmetli - 06 Ekim DÜZENLEYEN KURULUŞ : Ahmetli Belediye Başkanlığı TEL : (236) 768 10 20 – 768 13 00 FAKS : 768 10 92 BAĞDATLI SULTAN ALEVİ KÜLTÜRÜNÜ TANITMA VE KÜLTÜR ŞENLİĞİ YERİ VE TARİHİ : Kula - Ekim 2.Haftası DÜZENLEYEN KURULUŞ : Encekler Köyü Muhtarlığı TEL : (236) 828 11 08 FAKS : ŞİİR İKİNDİLERİ YERİ VE TARİHİ : Salihli - Kasım DÜZENLEYEN KURULUŞ : Salihli Belediye Başkanlığı TEL : (236) 713 26 40 (7 Hat) FAKS : 712 10 00
  10. _asi_

    Manisa Gelenek ve Görenekler

    GELENEK VE GÖRENEKLER DÜĞÜN GELENEKLERİ Düğünler, düğün sahiplerinin sosyal ve ekonomik durumlarına, yaşadıkları yöreye göre farklılıklar gösterir. Düğün gelenekleri özellikle kentsel kesimde eskiye oranla daha sadeleşmiş görünmektedir. Manisa Merkez’de kaybolmaya yüz tutmuş eski düğün gelenekleri kısaca şöyledir: Erkek tarafı kızın evine görücü gönderir. Kız görücüler tarafından beğenildiği takdirde, birkaç gün sonra erkeğin yakınlarından birkaç kişi, kız evine giderek kızı ister. Kız evinin büyükleri birkaç gün düşünme süresi ister. Kızın babası, babası yoksa evin büyüğü, bu evliliği uygun gördüğü takdirde, düşünme süresi sonunda tekrar gelen erkeğin ailesine süslü bohça ya da şase içinde kravat, çorap v.b. hediyelerle birlikte bir mendil verilir ki buna “söz mendili” denilir. Mendil verildikten sonra, oğlan evine “söz şerbeti” denilen şerbet ikram edilir ve nişan günü kararlaştırılır. Nişan gününden önce, kıza alınan çeşitli armağanlar “nişan selesi” adı verilen süslenmiş seleler içine konularak kız evine gönderilir. Bu seleler bir süre muhafaza edilerek tebrik etmeye gelenlerin görmesi sağlanır. Nişan için tespit edilen tarihte, erkek evi akraba ve yakınlarını toplayarak kız evine giderler, kendi aralarında eğlenerek nişan yüzüklerini takarlar. Nişanlılık süresi içine tekabül eden dini bayramlarda kız evi damada, oğlan evi geline giyecek türünden hediyeler alır, kurban bayramında ise kız evine gönderilen hediyelere süslenmiş bir koç ilave edilir. Eski düğünler çarşamba, perşembe, cuma veya cuma, cumartesi, pazar olmak üzere üç gün sürerdi. Düğünden önce oğlan evi, kızın çeyizlerini almak üzere araba gönderir, kızın arkadaşları veya kardeşleri çeyiz sandıklarının üzerine oturur ve oğlan evi bahşiş vermeden kalkmazlardı. Çeyiz, kızın gelin gideceği eve serilerek, isteyen bayanların evi ziyaret ederek çeyizi görmesi sağlanır, buna “çeyiz bakma” denir. Gelin gitmeden önce gelin hamamı ve düğünden önceki akşam kına gecesi yapılır. Kına gecesinde kadınlar kendi aralarında eğlenir ve kızın ellerine kına yakılır. Düğün günü oğlan evi gelini almaya geldiğinde, gelin evden çıkmadan önce babası, maddi gücüne göre kızın beline altın, gümüş ya da kırmızı kurdeleden bir kuşak takar, gelin at veya otomobil ile baba evinden alınarak, geze geze damadın evine götürülür. Damadın evine gelindiğinde, gelin içeri girerken başına buğday, leblebi, şeker veya para serpilir, orada bulunanlar tarafından toplanan buğday, para ya da şeker bereket getirmesi için muhafaza edilir. Gelin damat evinde yüzü kapalı oturur, akşam yemeğinden önce, damat gelinin duvağını açarak yüz görümlüğü adıyla anılan bir takı takardı. Yemekten sonra damat arkadaşlarıyla yatsı namazına camiye gider, namazdan çıktıktan sonra ellerinde yanan mumlarla eve dönülür ve damat sırtı yumruklanarak eve bırakılırdı.
  11. _asi_

    Manisa Tarihi Ve Doğal Değerleri

    Manisa ' nın Tarihi Ve Doğal Değerleri Niobe (Ağlayan Kaya) : Manisa Merkez Karaköy Semti Çaybaşı Mevkii’nde kadın başı şeklindeki kaya efsaneye göre Niobe’ye aittir. Kayanın göz çukuru şeklindeki girintilerinden yakın zamana kadar sızan su damlaları Niobe’nin gözyaşları olarak yorumlanır ve halk arasında “Ağlayan Kaya” adıyla anılırdı. Kadın başı şeklinde görünen bu kaya ziyaret edilen yerlerden biridir. Kybele Kaya Anıtı : Merkez Akpınar Mevkii’nde iki yanında birer aslan olduğu halde oturmuş kadın şeklinde tasvir edilen Kybele Kaya Kabartması M.Ö.13. yüzyıla tarihlenmekte ve Hitit ordularınınyaptığı bir sefer sırasında yapıldığı sanılmaktadır. “Papaz Kayası” adıyla anılmaktadır. Manisa Kalesi : Manisa’nın hemen güneyindeki Spil Dağı’nın kuzey yamaçlarında kalıntıları görülen kale dış kale ve iç kale olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. Yapım tarihi bilinmemekle beraber 13. yüzyıl başlarına tarihlenebilir. Kale Bizans mimarisinin genel özelliği olan tuğla hatıllı moloz taş örgü tekniği ile yapılmıştır. Aigai Antik Kenti : Manisa Merkez Köseler Köyü yakınında bulunan ve Nemrut Kale adıyla anılan Aigai, Herodot’un bahsettiği Batı Anadolu’daki 12 Aiol kentinden biridir. Kentin tarihi, M.Ö. 8.yüzyıla kadar inmektedir. Hellenistik Dönemde ise önemli bir ticari merkez olduğu anlaşılan kentte kazı çalışması yapılmamıştır. Surlar içinde üç katlı agora ve bu yapıyı taşıyan duvarlar, meclis binası, teras duvarlı stadyum, tiyatro ve Demeter Tapınağı gibi kalıntılar bulunmaktadır. Yoğurtçu Kalesi : Merkez Uzunburun Köyü yakınlarında Gediz Vadisi’ne hakim bir konumdaki kalenin 12. yüzyıl sonları veya 13. yüzyıl başlarında yapılmış olması muhtemeldir. Halk arasında “Yoğurtçu Kalesi” adıyla anılmaktadır. Tepe Mezarlığı Ören Yeri : Akhisar İlçesinin üzerinde bulunduğu Antik Thyateira Kenti, geçmişi erken bronz çağ dönemine kadar inen bir kenttir. Antik çağda önemli dokumacılık merkezlerinden biri olan Thyateira askeri ve ticari açıdan da önemli bir kavşakta bulunmaktadır. Halk arasında “Tepe Mezarlığı” adıyla anılan alandaki kazılarda, Roma Dönemine ait sütunlu bir cadde, mimari parçalar ve sikkeler bulunmuştur. Mevcut kalıntıların yanı sıra, Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait Ege Bölgesi’nde bulunan yedi kiliseden, Thyateira Kilisesi’nin bulunduğu yer olarak da inanç turizmi kapsamında ziyaret edilen önemli yerlerden biridir. Darkale – Tarhala : Tarihi Bergama Krallığı Dönemine kadar inen köyün eski adı Tarhala’dır. Tarhala adının Darkale olarak değiştirilmesinin ise Selçuklular döneminde olmuştur. Darkale 19. yüzyıl Osmanlı Dönemini hatırlatan, set üzerine yapılmış manzaralı evleri, dar sokakları, Kırkoluklu ve Minareli Camiileri, bedesteni ve hamamı ile görülmeye değer yerlerden biridir. Julia Gordos : Gördes İlçesi’nin eski yerleşim alanın altındadır. Tarihi Hellenistik Döneme kadar inen kentte, toprak yüzeyinde görünen kalıntı yoktur. Seleukhos, Bergama ve Roma yönetimi altında kaldığı ve geç antik dönemde piskoposluk merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Saittai (Sidas) Antik Kenti : Demirci İlçesi İcikler Köyü sınırları içinde bulunmaktadır. Henüz kazı yapılmamış olmakla birlikte toprak üstünde bulunan birçok mimari parça ile belirgin bir halde olup,önemli bir kent olduğu ve Roma Döneminde imar gördüğü anlaşılmaktadır. Fosil Ayak İzleri : Salihli İlçesi baraj gölü yakınlarındaki Sindel Köyü’nde günümüzden 15.000 – 25.000 yıl öncesine ait fosil ayak izleri bulunmuştur. Killi, ıslak çamur tabakasında oluşan izler, sıcak volkan küllerine maruz kalması neticesi tuğla gibi pişerek binlerce yıldır şekillerini muhafaza etmiştir. Sardes Antik Kenti : Sart Kasabası ve yöresi 5000 yılı aşkın bir süredir çeşitli yerleşimlere sahne olmuş, Roma ve Bizans Dönemlerinde de önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Tarihte devlet güvencesinde paranın ilk basıldığı yer olarak bilinen Lidya Devleti’nin başkenti Sardes, tarım, hayvancılık, ticaret ve Paktolos (Sart ) Çayı’nda yapılan altın madenciliği sayesinde zengin bir kent olmuştu. Sardes M.Ö. 7. - M.S. 7. yüzyıl arasında gerek ulaşım, gerekse idari ve ticari bakımdan önemli bir şehirdir. İncil’in Vahiy bölümünde, Hıristiyanlığın batıya yayılmasında önemli rolü olan Batı Anadolu’daki yedi kiliseden biri olarak anılan Sardes, dini açıdan da öneme sahiptir. Hamam – Gimnazyum Kompleksi : Mermerli cadde ve dükkanların arkasında yer almaktadır. Kompleks Roma İmparatoru Septimius Severus, eşi Julia Donna ve çocukları Caracalla ve Geta’ya adanmıştır. Mermerli avlu on yıl kadar süren bir çalışma sonrası restore edilmiş ve yapı ortaya çıkmıştır. Sinagog : Hamam-gimnazyum kompleksine ait büyük bir salon, geç Roma Döneminde kentin Musevi cemaatine verilerek sinagog haline getirilmiştir. Artemis Mabedi : Paktolos (Sart Çayı) vadisindeki Artemis Mabedi, İon tarzındaki en büyük mabetlerden biridir. M.Ö. 4. yüzyılda yapılmış olan mabet M.S. 17 yılındaki depremde ve 3. yüzyıldaki sel baskınında hasar görmüş ve Romalılar tarafından onarılmıştır. Bintepeler : Salihli-Gölmarmara yolu üzerinde irili ufaklı 90 kadar tümülüsün yer aldığı bir kral mezarlığıdır. Tümülüslerde ölü gömülen taş odalar yer almaktadır. En büyükleri Krezüs’ün babası Kral Alyates ile Kral Gyges’e ait olan tümülüslerin hemen hepsi ilk ve orta çağlarda tahrip edilmiştir. St. Jean Kilisesi : Alaşehir’in üzerine kurulu olduğu Antik Philadelphia Kenti’nin akropolü durumunda olan Toptepe düzlüğündeki tapınak kalıntıları, Toptepe’nin kuzey eteklerinde erken Roma Dönemi tiyatro kalıntıları, surlar, doğu kapısı ve M.S. VI. yüzyıla ait St. Jean Kilisesi en önemli eserlerdir. Havarilerden Ioannes adına yapılan, Ege Bölgesi’ndeki Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait yedi kiliseden biri olan St. Jean Kilisesi’ne ait ayaklardan üç tanesi sağlam durumdadır. Kula Evleri : Kula, sivil Osmanlı mimarisinin özellerini taşıyan genellikle 18. ve 19. yüzyıl yapısı evleriyle ünlü, görülmeye değer açık hava müzesi gibidir. Türünün özgün örneklerini oluşturan, dar sokaklar boyunca sıralanmış evlerde, ağırlıklı olarak ahşap malzeme kullanılmıştır. Daha çok iki katlı, cumbalı ve saçakları süslemeli olan evlerin hepsinde, yüksek duvarlarla sokaktan ayrılmış birer avlu bulunur. Zemin katta mutfak, kiler ve ahır gibi mekanlar yer alır. Fırın ve tuvalet genelde avludadır. Evlerin üst katlarındaki odalardan bir ya da iki tanesi baş oda olarak ayrılmıştır. Peri Bacaları : Kula ve çevresi, volkanik orijinli jeolojik yapı arz etmektedir. Burgaz Mevkii’nde, ısı değişiklikleri, yağmur, rüzgar ve erozyon neticesinde oluşmuş, peri bacaları görünümlü doğal oluşumlar görülür. Gediz Vadisi içinde, pastel tonlarda görkemli bir peyzaj meydana getirir. Kula Volkanları : Volkanik etkinlikler dördüncü zamanın başlarına kadar sürmüş ve genç volkanlar oluşmuştur. Çeşitli dönemlerde püskürmeler olmuş ve lav akıntıları çevreye yayılmıştır. Bu özelliğinden dolayı Kula ve çevresine Yanık Ülke (Katakaumene) denilmiştir
  12. _asi_

    Manisa Coğrafi Yapısı

    COĞRAFİ YAPI Ege Bölgesi'nde yer alan Manisa İli'nin yüzölçümü 13.810 km 2 'dir. Yükselti ise 43 m. ile 750 m. arasında değişmektedir. İl Merkezinden doğuya gidildikçe yükselti artmaktadır. İdari bakımdan doğudan Uşak ve Kütahya, kuzeyden Balıkesir, güneyden Aydın, güneydoğudan Denizli, güneybatı ve batıdan İzmir İlleriyle çevrilidir. İlin güney ve kuzeyi dağlarla kaplıdır. 2070 m. yüksekliğe sahip olan ve Salihli ilçe sınırlarındaki Bozdağlar kütlesinde bulunan Kumpınar Tepe İl'in en yüksek dağıdır. Manisa'da yeryüzü şekillerinin bütün biçimlerine rastlanabilmektedir. Fakat, ağırlık toplam alanın % 54.3'ünü kapsayan dağlardadır. İkinci sırada % 27.8 ile platolar ve üçüncü sırada % 17.9 ile ovalar yer almaktadır. Arazinin ana çizgilerini, doğu-batı doğrultusunda uzanan ve kuzey-güney ve güneydoğu-kuzeybatı doğrultularına çatallanan oluk şekilli çukurlar oluşturmaktadır. Bu çukur kısımların kenarında kalan yüksek kütleler dağ sıralarını oluştururken, doğudan batıya doğru eğik bir geniş alanı da ovalar teşkil etmektedir. Platolar Demirci Dağlarının geniş etekleri üzerinde yer alır. Ovaların yeraldığı çöküntü alanları, genelde akarsuların ve sellerin getirdiği alivyonlarla dolduğu için oldukça verimli topraklar meydana gelmiştir. Dağlık ve sarp alanlar, ilin doğu, güney ve kuzeyinde bulunmaktadır. Batıya gidildikçe verimli ovaların arazi içindeki payı artarak büyümektedir. İl topraklarının % 33.79'u tarım yapılan arazilerdir. Manisa, Akhisar, Alaşehir, Güneşli,Salihli, Sarıgöl, Bakırçay ve Turgutlu ovaları en önemli tarımsal alanlardır. Arazi dağılımı içinde Manisa'nın sahip olduğu tarım arazisi büyük bir potansiyele sahiptir. Çayır ve meralar % 4.61, Orman ve Fundalıklar % 36 oranında yer kapsamaktadır. % 25.60 oranındaki kullanılmayan arazi grubuna, yerleşim merkezleri, yollar, nehir ve göl yatakları ile ekonomik olarak tarım yapılamayan verimsiz durumdaki tarıma elverişsiz araziler ve su yüzeyleri girmektedir. Doğal göl sayısı azdır ve bunlar pek önemli gölller değildir. Gölmarmara ilçesindeki Marmara Gölü 320 milyon m3 su depolayabilecek büyüklüktedir. Demirköprü Barajı 1.022 Milyon m 3 su depolama potansiyeli ile ilin en önemli su depolama alanıdır. İlin sınırları içinde en önemli nehirler Gediz ırmağı ve Bakırçayı'dır. Ege bölgesi içinde geniş bir alanı kapsayan Manisa İlinde, Akdeniz iklimi ile beraber İç Anadolu'nun karasal iklim özellikleri egemendir. Ovalar ve ovaları çevreleyen vadilerde, karasal nitelikli Akdeniz İklimi görülürken, yüksek dağlık bölgeler ve platolar ile kuzey ve kuzey doğusunda ki dağlar ve platolarda İç Anadolu'nun karasal nitelikli iklimin etkileri görülür. Batıdan doğuya doğru gidildiğinde toprak, iklim ve topografya gibi çevre koşulları yavaş yavaş değişmeye başlar. Bu değişime bağlı olarak, bitki örtüsü de değişir. Bitki örtüsü batıdan doğuya doğru ova bitkileri, makiler, ormanlar ve alpin bitkilerinden oluşur. Bu düzenli bir sıra biçiminde birbirini izlemez. Egemen bitki örtüsü ormanlar ve makilerdir. Doğal bitki örtüsünün büyük çoğunluğu, kuraklığa dayanıklı, sert yapraklı, sürekli yeşil kalan Akdeniz Bitki türleridir. İl'de ortalama sıcaklık 16.8 o C'dir. En sıcak aylar, ortalama sıcaklığın 30 o C'nin üzerine çıktığı Haziran.Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Yıllık sıcaklık ortalaması kışın (Ocak Ayı) 6 o C'nin altına düşmez. Yılda ortalama 25 gün donlu geçer. Yılda ortalama 107.5 gün sıcaklık 30 o C'nin üzerindedir. Ortalama olarak yılın 91 günü yağışlı geçmektedir. Yıllık ortalama yağış miktarı m 2 ye 750.3 kg'dır. En fazla yağış Aralık, Ocak ve Şubat aylarında görülür.
  13. _asi_

    Manisa mutfağı

    MANİSA YEMEKLERİ MANİSA KEBABI MALZEMELER 3 çorba kaşığı margarin 750 gr kuşbaşı kuzu eti 1 adet soğan 1 adet havuç 2 adet patates 200 gr mantar tuz karabiber kekik krep hamuru için: 3 adet yumurta 2 su bardağı süt 2 su bardağı un sıvı yağ 8 dilim kaşar peyniri 2 adet domates 6 adet sivribiber YAPILIŞ TARİFİ Eti ve piyazlık doğranmış soğanı etler suyunu bırakıp çekene kadar 3 çorba kaşığı margarinde kavuralım. Havuçları halka halka dilimleyelim. 3 dakika daha kavuralım. Kuşbaşı doğranmış patatesi ve dörde bölünmüş mantarları ekleyip, pişirmeye devam edelim. Biraz su ilave edip, ağır ateşte yumuşayana dek pişirelim. Tuz ve biberini ilave edelim. Krep için yumurtalar, un,süt,tuz ve sıvı yağı mutfak robotunda karıştıralım. Teflon tavayı yağlayalım. Krep hamurundan 1 kepçe alıp tavaya dökelim. Tavayı sürekli sallayarak hamuru tavaya yayalım. İki yüzünü de pişirelim. Bütün krepleri pişirdikten sonra Kreplerden birini çukur bir kaseye yerleştirelim. Kenarlarını sarkıtalım. Ilık kebaptan delikli bir kepçe ile alıp,krebin ortasına koyalım.Krebi bohça biçiminde toplayalım.Kaseyi hafifçe yağlanmış küçük bir tepsiye ters çevirelim. Diğer krepleri de aynı şekilde tepsiye koyalım. Üzerlerine kaşar dilimlerini yerleştirelim. Tencerede kalan etin sosunu tepsiye dökelim. Önceden ısıtılmış 200 derecelik fırında 5 dk ısıtalım. Fırından çıkarıp,krebin üzerine 1 dilim domates ve biber koyup,kürdanla tuttturalım. KIRKAĞAÇ KÖFTESİ MALZEMELER 1/2 kg az yağlı dana (veya koyun) kıyması 1 adet soğan, rendelenmiş 2 çorba kaşığı yoğurt 1 adet bayat ekmek içi 1 demet maydanoz biber tuz HAZIRLANIŞI Tüm malzemeyi karıştırarak iyice yoğrun. Daha sonra küçük köfteler yapıp, kızgın yağda kızartın. Bu şekilde servis yapabileceğiniz gibi, arzu ederseniz, köfteleri kaynar et suyuna batırıp çıkarttıktan sonra üzerine yoğurt döküp servis yapabilirsiniz. EŞEK HELVASI SALATASI Malzemeler: Yarım kg eşek helvası otu 1 çay bardağı zeytinyağı 1 adet limon suyu Yarım tatlı kaşığı tuz Yapılışı: Eşek helvası temizlenir, yıkanır, birkaç parçaya bölünür, az suda haşlanır. Daha sonra soğuk sudan geçirilir, süzgece çıkarılır. Suyu süzülen eşek helvası salata tabağına aktarılır. Üzerine zeytiyağı, limon suyu, tuz karışımı gezdirilir. Not: Eşek helvası otu sadece Ege bölgesinde yetişen, yabani bir ottur. SALİHLİ ODUN KÖFTESİ Malzeme: 1 kg koyun ya da kuzu kıyması, 20 gr kadar tuz, 20 gr kadar un, baharat Yapılışı : Kıyma, un, tuz ve baharat karıştırılarak iyice yoğrulur. Şişlere sarılarak elle düzeltilir. Odun ateşinde pişirilerek dilimlenmiş domates, kıyılmış soğan ve maydanozla servis yapılır. SİMİT EKMEĞİ Malzeme: 1 çay bardağı nohut, bir bardak ılık su, un, 1 yumurta, tuz Yapılışı : Nohut ince, ancak un haline gelmeyecek şekilde havanda dövülür. Akşamdan ılık bir bardak su ve aldığı kadar un ilavesiyle yumuşak bir hamur yapılır. Üzeri örtülerek ılık bir yerde sabaha kadar bekletilir. Sabaha kadar kabaran bu hamur maya yapılarak, un, su ilavesiyle yoğrulur ve ılık bir yerde kabarıncaya kadar bekletilip, fırına konmadan üzerine yumurta sarısı sürülür. EKMEK DOLMASI Malzeme: 1/2 paket margarin veya tereyağı, 1 irice soğan, 1/2 kg kıyma, 1 tane dolmalık ekmek (yuvarlak), 1 demet maydanoz, 1 kaşık karabiber, tuz, 1-2 kaşık salça. Yapılışı : Dolmalık ekmeğin üst kısmında bıçakla bir kapak kesilerek içi oyulur. Çıkartılan iç iyice ufalanarak bir kenara ayrılır. Kıyma biraz yağ konulmuş bir kapta hafif kavrulur, rendelenmiş ya da ince kıyılmış soğan ilave edilir. Soğan biraz öldürdükten sonra iyice ufalanmış ekmek içi de ilave edilerek kavurmaya devam edilir. İnce kıyılmış maydanoz, tuz ve karabiber de eklenerek iyice karıştırılır ve oyulmuş ekmeğin içine doldurulur, kapağı kapatılır. Kalan yağ bir kuşhanede eritilerek sulandırılmış salça da ilave edilir, hazırlanan ekmek dolması kabın içine yerleştirilerek, kısık ateşte pişirilir. NOHUTLU MANTI Hamur için gerekli malzeme 1 yumurta, 1 çay bardağı süt, 1/ 2 kg un, su. İçi için gerekli malzeme 250 gr pişmiş nohut, karabiber. (Nohut karabiber ilavesiyle iyice ezilir.) Üzerine 100 gr tereyağı, 0,5 kg yoğurt, 2-3 diş sarımsak, Tuz, pul biber. Yapılışı : Süt, yumurta, un ve tuz, biraz ılık su ilavesiyle açılabilecek yumuşaklıkta bir hamur yapılır. Oklava veya merdane yardımıyla 1 mm kalınlığında açılır. Açılan hamur 2,5 – 3 cm’lik kareler halinde kesilir. Karelerin içine hazırlanan nohut püresinden konularak, her bir karenin köşeleri üstte toplanarak kapatılır ve yağlanmış fırın tepsisine dizilir. Üzerleri pembeleşene kadar fırında pişirilir. Fırından alınan mantılar tercihen tavuk veya et suyunda haşlanır, kevgirle suyu süzülerek servis tabaklarına alınır, üzerine sarımsaklı yoğurt konur, pul biberle kızdırılmış tereyağı gezdirilerek servis yapılır. Not: Fırından çıkarılan mantıların tamamı tüketilmeyecekse, buzdolabında kapalı bir kap içinde birkaç gün muhafaza edilmesi mümkündür. BÖRÜLCE TARATOR Malzeme: 1 kg taze börülce, 5-6 diş sarımsak, 2 limonun suyu, 1,5-2 fincan zeytinyağı, 1 çorba kaşığı un, biraz tuz. Yapılışı : Börülcelerin varsa kılçıkları ayıklanarak, 3-4 cm uzunluğunda doğranır. Az tuzlu suda haşlanarak süzülür. Sarımsaklar biraz tuz ile dövülür, çukur bir kap içinde limon suyu, zeytinyağı ve 1 çorba kaşığı un ilavesiyle iyice karıştırılır. Haşlanıp, süzülmüş ve soğutulmuş börülceler kapaklı bir kaba alınarak hazırlanan sos üzerine dökülerek en az birkaç saat dinlendirildikten sonra servis yapılır. ALAŞEHİR KAPAMASI Malzeme: Un, zeytinyağı, kıyma, soğan, et suyu, karabiber, maydanoz, tuz, kimyon. Yapılışı: Hamur yoğrulduktan sonra ince ince açılır. Küçük küçük karelere bölünür. Hazırlanan hamur bir süre zeytinyağında bekletilip dinlendirilir. Ayrı bir kapta kıyma, soğan, karabiber, tuz, maydanoz ve kimyon karıştırılarak hazırlanan malzemeler hamurlara bohça şeklinde yerleştirilir. Dürülen kapama tavada kızartılır, servis sırasında üzerine kaynar et suyu dökülür. ŞEVKET-İ BOSTAN Malzeme: 1 kg şevket-i bostan, yarım kilo kuşbaşı kuzu eti, yarım su bardağı zeytinyağı, 1 kaşık limon suyu, 1 kaşık yoğurt, 1 kaşık un, 1 iri soğan, tuz, karabiber. Yapılışı : Şevketi bostanlar ayıklanarak yıkanır, ince uzun doğranır. Yağda kavrulan soğan ve ete ilave edilerek, sararıncaya kadar ara sıra karıştırılır. İki bardak sıcak su ve tuz ilavesiyle kapağı kapatılır, ateş kısılır. Ocaktan alınmadan önce yoğurt, un ve limon suyu ilavesi ile hazırlanan terbiye üzerine gezdirilip birkaç dakika daha kaynatılır. YAPRAK SARMASI Malzeme: Taze yaprak, pirinç, soğan,nane, maydanoz, domates,karabiber, tuz, zeytinyağı. Yapılışı: Yaprak bir süre kaynar suda haşlanır. Sudan alınan yaprak ayrı bir kaba alınır ve suyu süzdürülür. Diğer tarafta pirinç rendelenmiş soğan, nane, maydanoz, domates ve zeytinyağı ile karıştırılıp hazırlanan iç, yapraklara yeteri kadar konularak, yaprakların kenarı kapatılıp, sigara böreği gibi sarılır. Hazırlanan içe istenirse kıyma da ilave edilir. Hazırlanan sarmalar tencereye döşenir. Üzerine yağ, limon ve örtecek kadar su doldurulur. Sarmaların dağılmasını önlemek için, üzerini bastıracak şekilde bir tabak örtülür. Kısık ateşte 45-60 dakika pişirilip, soğutularak servis yapılır. SİNKONTA Malzeme: 1 kg balkabağı, 3 orta boy soğan, 1 çay bardağı zeytinyağı, 1 kaşık salça, tuz, un, şeker, sarımsak, yoğurt. Yapılışı : Kabak yıkanır, soyulur ve yaklaşık 1.5 cm kalınlığında dilimlenir. Üzerlerine biraz tuz serpilerek bir süre bekletilir. Soğanların ikisi ince ince doğranır, yağlanmış fırın tepsisine bir sıra kabak, bir sıra soğan olmak üzere yerleştirilir. En üstüne halka halka kesilmiş bir soğan dizilir. Şeker ve un serpilerek, sulandırılmış salça ve zeytinyağı gezdirilir. Fırında pişirildikten sonra sarımsaklı yoğurtla servis yapılır. MANTAR TATLISI Malzeme: Yarım kilo mantar, 10 cm kadar çapında hazır satılan,yarı pişmiş süngerimsi hamur, 250 gr ceviz, 3 yumurta, yarım kilo zeytinyağı veya mısırözü yağı, 1 kg toz şeker, 1 kg su. Yapılışı : Hamurun üzerine konan mantarın içine dövülmüş cevizden birer kaşık konularak, hamur ikiye katlanır, kenarları bastırılarak kapatılır. Tek tek çırpılmış yumurtaya batırılan hamurlar kızgın yağda kızartılır. Tavadan alındıktan sonra önceden kaynatılmış ve soğutulmuş şurup içine atılır. Servis yapılırken üzerine tarçın serpilir. HÖŞMERİM Malzeme: 1 kg tuzsuz keçi peyniri, 200 gr un, 1 kaşık tereyağı. Şurup İçin: 1 kg toz şeker, 1 litre su. Yapılışı: Bir tencerede tuzsuz peynir tahta kaşıkla ezilerek, ocağa konulur. Süt kıvamına gelinceye kadar karıştırılarak kaynatılır. Sonra azar azar un katılarak kulak memesi kıvamına getirilir. İçine bir yemek kaşığı tereyağı konulup, ocaktan indirilir. Daha sonra tahta kaşıkla hamura yedirilir. Malzeme, yağlanmış tepsiye 1 cm kalınlığında yayılır ve tahta kaşıkla desen verilip fırına sürülür. Üzeri pembeleştikten sonra fırından çıkarılıp tabaklara konularak üzerine şurup dökülür. KULA GÜVECİ Malzeme: Kuzu eti (böbrek yatağı, ön veya arka butlardan), domates, biber, tereyağı. Yapılışı: Kuzu eti güzelce yıkanarak toprak güveç veya herhangi bir kapta haşlanır. Etin kefi alınıp, suyu süzülür. Haşlanmış olan et, toprak güvece döşenir. Üzerine iki dilim büyükçe domates ve bir iki tane biber konulur. Yarım yemek kaşığı tereyağı ilave edilir. Etin kendi suyundan yeterince konularak fırına verilir. Et pembeleştikten sonra fırından çıkarılarak servis yapılır. KABAKLI PİDE Malzeme: (10 pide için) 3 kg kabak, 500 gr peynir, 1 bağ maydanoz, 1 baş soğan, 1 çay kaşığı zeytinyağı, 4 yumurta, 2 adet yeşil biber, bir tutam nane, 1,250 gr hamur. Yapılışı: Kabakların kabuğu soyularak rendelenir. Bir tepsiye konulup üzerine bir miktar tuz ekilip 5 dakika bekletilir. Kabaklar top top sıkılıp suyu süzülür ve tepsiye serilir. Peynir kabağın üzerine rendelenir. Maydanoz ince ince kıyılır. Soğan ve biber yağda kavrulur ve malzemenin üzerine dökülür. Yumurtalar kırılıp, yeteri kadar tuz ve nane eklenip, pide harcının tümü karıştırılır. Hamur 10 parçaya ayrılıp, her birinin içine hazırlanan pide harcı paylaştırılır. Kenarları kıvrılarak fırına verilir. Fırından çıkan pideler zeytinyağı ile yağlanıp, servise sunulur. (Not: Arzu edildiği taktirde kabak yerine ıspanak kullanılabilir.). KULA ŞEKERLİ PİDESİ Malzeme: (1 adet pide için) Çifte kavrulmuş tahin, 100 gr toz şeker, 125 gr hamur. Yapılışı: Hamur yarım parmak kalınlığında açılır, üzerine her tarafına yayılacak şekilde tahin sürülür. Toz şeker tahinin üzerine serpilir. Hamur rulo şeklinde yuvarlanır. Daha sonra bir uzundan tutulup daire şekline getirilir. Merdane ile 1 cm kalınlığında açılır. Üzerine çifte kavrulmuş tahin sürülüp, fırına verilir. Fırından çıkarıldıktan sonra 5 dakika bekletilip, servis yapılır. SU BÖREĞİ Malzeme: 1 kg un, 16 yumurta, 1 demet maydanoz, 500 gr kıyma, 2 paket margarin, 150 gr tereyağı, karabiber, tuz. Yapılışı: Unun içine 8 adet yumurta, 1 yemek kaşığı tuz katılıp su ile kulak memesi yumuşaklığına gelene kadar yoğrulur. Margarin eritilerek ikiye bölünür, yarısı kıyma kavurmakta, yarısı da tepsi yağlamakta kullanılır. Kıyma eritilen margarinle kavrulup, soğutulur. Kalan 8 yumurta kıymanın içine kırılır, tuz, karabiber ve maydanoz eklenir. Hamurun tamamı 8 parçaya bölünerek oklava yardımıyla yufka haline getirilir. Tepsi yağlandıktan sonra 2 yufka arasına maydanoz katılarak tepsiye yayılır. Bir tencerede tuzlu su kaynatılıp, 4 adet yufka 6’şar parçaya bölünüp, kaynamakta olan tuzlu suyun içinde iyice pişirilir. Daha sonra kevgirle alınıp, başka bir kaptaki soğuk suya bırakılır. Oradan alındıktan sonra süzgüye konulup, suyu süzdürülür. Kavrulan kıyma karışımı 4’e bölünüp dörtte biri tepsiye yufkanın üzerine serilir. Kıymanın üstüne sudan çıkan yufka parçaları serilir. Bu şekilde mevcut kıymalarla sudan çıkan yufkalar 3’er sefer serilir. En üstte kalan 2 yufka arasına maydanoz serpilerek, böreğin üstü örtülür. Bu şekilde odun kömüründe pişirilerek servis yapılır. MANİSA KEBAP MALZEMELER: KEBAP İÇİN: 750 gr. süt danası kuşbaşı et (küçük doğranmış) 3 kaşık sıvı yağ 2 soğan, 2 biber, 2 domates (veya yarım kaşık salça) 1 paket yemeklik mantar (200 gr.) Tuz Karabiber KREP HAMURU İÇİN: 3 yumurta 1 su bardağı + 1 çorba kaşığı ilave un 2 su bardağı süt 1 kahve kaşığı tuz 1 çorba kaşığı erimiş yağ YAPILIŞI: 1- Düdüklü tencereye et, ince doğranmış soğan, biber, domates, tuz, karabiber, yıkanıp 2- 3 parçaya bölünmüş mantar konup karıştırılır. 2- Kapak kapatılıp ocağa konur. Buhar çıktıktan sonra hesap edilmek üzere 20 dakika pişirilir. (Et, yağına kalmalıdır.) 3- KREP YAPILIŞI: Bir kapta yumurtalar, tuz, erimiş yağ ve un, azar azar süt konup ezilir. Sütün tamamı konup sulu bir hamur yapılır. 4- Küçük bir tava yağlanır. Bu hamurdan küçük bir kepçe konup yayılır, pişirince ters çevrilir. 5- Pişen krepler tavadan alınıp yarısına 1 kaşık mantarlı kebap konur. İkiye katlanır. Servis tabağına sırt sırta yerleştirilir.
  14. _asi_

    Manisa Sözlü Tarihi

    SÖZLÜ TARİH Gyges Söylencesi Lidya Kalı Kandaules çok sevdiği güzel karısıyla,Sardes’teki sarayında güzel günler geçirmektedir.Ona göre karısı dünyanın en güzel kadınıdır.Askerleri arasında en yakın dostu Gyges’e sık sık karısının güzelliğinden sözeder.Ama Gyges ilgilenmez görünür.Bunun üzerine Kandaules günün birinde Gyges’e şöyle der:"karımın ne denli güzel olduğunu söylediğimde pek inanır görünmüyorsun.Kulak,göz kadar öğretemez doğruyu insana !...O halde bir de onu çırılçıplak gör..." Gyges karşı koyar ve yakarır: "Efendim ne yakışıksız bir şey istiyorsunuz benden,efendimin karısını çırılçıplak görmek olurmu? Bir kadın üstünü çıkardımı utancından da soyunmuş olur.İnsanoğlunun namus kurallarını kullanmasından buyana çok zaman geçmiştir.Bunların öğrenilmesi gerekenlerinden biri de ’yalnız senin olana bak’tır.Tüm kadınlar arasında en güzelinin sizin karınız olduğuna inanıyorum. Yalvarırım benden böyle bir suç işlememi istemeyin.".Kandaules aldırmaz o denli üsteler ki sonunda Gyges kabul etmek zorunda kalır. Gece olunca Kandaules ,Gyges’i yatak odalarına götürür,kapının ardına saklar.Bir süre sonra karısı gelir,soyunmaya başlar.Gerçekten çok güzeldir.Yatağa uzanmak için sırtını döndüğünde Gyges kapıdan çıkar,ama kadın olanları fark etmiştir.Duygularını belli etmez ama onuru yaralanmıştır. Ertesi gün Gyges’i çağırır.:"Senin için iki yol var." der.Bunlardan birini seçebilirsin.Ya Kandaules’i öldürür,beni de Lidya Krallığını da al ya da Kandaules’e hoş görünmek için gördüklerini bir daha görmemen için ölmeye hazır ol.Evet ikinizden biri ölecek,Ya benim onurumla namusumla oynayıp beni suç işlemeye iten o,ya da çıplak görmekle edep kurallarını çiğnemiş olan sen.Seçim senin." Gyges güç durumda kalmıştır.Sonunda kendi canını kurtarmak için o gece Kandules’i öldürür.Böylece krallık Heraklesoğulları soyundan ,Mermnadesler denilen Gyges’in soyuna geçer. Midas'a İlişkin Söylence Silenos şarap Tanrısı Dionysos’un yaşlı bir satyrdir.Bir gün Tanrı Frigya,lidya,dağ ve koruluklarında dolaşırken Silenos uyuya kalır.Köylüler onu bulur.Boynundaki çiçek çelenkleriyle bağlayarak Midas’a götürürler.Midas onu tanır ve on gün on gece sarayında ağırlar.Sonra da yaşlı yoldaşını ,Dionyos’a götürür.Dionyos buna öyle sevinir ki Midas’a her dileğini gerçekleştireceğini söyler.Midas her dokunduğunun altın olmasını ister.Dionyos sözünde durur,dileğini gerçekleştirir. Midas sarayına dönerken dokunduğu bir dal altın olur,yerden topladığı bir avuç çakıl altına dönüşür.Eline aldığı bir buğday başağı altın döker.Çok mutludur,ama sofraya oturupta eline aldığı ekmeğin altın olduğunu Şaraba dokunduğunda bir altın külçesine dönüştüğünü görünce dileğinin korkunçluğunu anlar.Sonunda bu duruma dayanamayan Midas ,Dionyos’a giderek eski durumuna getirilmesini ister.O da Sardes’e dönerek Sart Çayı kaynağına çıkmasını , burada topraktan fışkıran sularla yıkanmasını söyler.Kral denileni yapar ve kurtulur. Dur Hasan Baba Söylencesi Yörede Hasan Baba adında bir ermiş yaşamaktadır.Saruhan Bey’i hocanın ününü duymuştur.Asker göndererek onu çağırtır.Hoca askerlerin geleceğini önceden sezer.Onları bir küçük tencere yemekle karşılayıp iyice doyurur.Atlarının önüne koyduğu bir tutam saman da tüm atlara yeter.Askerler şaşırır.Ama bir şey demezler.Hoca’yla yola koyulurlar.Hoca yayan gitmektedir.Yolda askerler bir küçük tencere yemek ve bir tutam otla kendilerini ve atlarını doyurmasının gizini öğrenmek ister.Hoca hiç ses etmez.Askerler o denli sıkıştırır ve bunaltırlar ki sonuda orada bir taşın üstüne ata biner gibi oturur ve uçmaya başlar.Askerler ardından "Dur Hasan Baba dur..."diye bağırırlar.Hoca kıbleye dönüp taşı durdurur.Askerlerin komutanı "biz senin ne olduğunu gördük,şimdi de sen bizi gör " der.Oradaki büyük bir kayayı kılıcıyla ikiye böler.Hoca da yumruğunu kayaya dayar,bastırır.Kaya hamur gibi oyulur.Komutan ellerine sarılıp bağışlamasını yalvarır.Ama hoca açıkca keramet göstermiştir.Oracıkta ölür.Öldüğü yerde Dur Hasan Baba Köyü kurulur. İnanışa göre at gibi taş ,komutanın kestiği,Hoca’nın oyduğu kaya günümüzde de yanyana durmaktadır.Hocanın bindiği taşta baldır ve topuk izi vardır. Ali Gölü'ne İlişkin Söylence Yörede yaşayan Ali Adlı bir çoban ağanın kızına vurulur.Kızda çobanı sevmektedir..Bey günün birinde durumu öğrenir.Çobanı çağırtır.Nurhak Dağları’nda bir kış geçirirse kızını vereceğini söyler.Çoban atını dağa sürer.Günümüzde Ali Gölü’nün çevresindeki bir mağaraay sığınır.Bir süre dayanır,ama sonra ölür.Söylenceye göre sığındığı mağaranın duvarlarında Ali’nin ölüm nedeni şöyle açıklanmaktadır. "Açlıktan ve susuzluktan değil,dağların uğultusundan öldü."İnanışa göre mağaranın önündeki oyuk taş Ali’nin atının yemliğidir.O günden sonra da mağaranın yakınındaki göle Ali gölü adı verilir. Malik Ejder’e İlişkin Söylence Söylenceye göre Maraş’ın dört teepsinde dört saahbi yatmaktadır.Bunlar Şeyh Ukkaş,Malik Ejder,Osman Dede,Sâd İbni Ebi Vakkas’tır. Malik Ejder,Malik Ejderli Tepesi’nde yatmaktadır.gömütü çok büyük ve üstü açıktır.söylenceye göre Hz.Muhammed,Malik Ejder’le Osman Dede’yi Maraş’ı almakla görevlendirir.Bunlar uzun ve zor bir yolculuktan sonra Maraş yakınlarına gelir.Bir çeşme başında uyuya kalırlar.Düşman üzerlerine gelir.Aralarında zorlu bir savaş olur.Bu iki ulu kişiyle baaş çıkamayan düşman geri çekilir. Malik Ejder tepesi günümüzde de kutsal sayılmakta olup bir adak yeridir. Şeyh Ukkaş’a İlişkin Söylence Şeyh Ukkaş zamanının büyük ermişlerindendir.Maraş’ın alınması için düşmanala dövüşmüş,zor durumda kalınca da "taş olun" diyerek develeri taşa çevirmiştir.Bölece düşman geri çekilmek zorunda kalmış,Şeyh Ukkaş’ta oracıkta ölmüştür.Maraş’a bir günlük uzaklıkta bulunan Şeyh Ukkaş ziyaret yerinin yakınında deveye benzer bir taş bulunmaktadır.Bu kaya ziyaretçiler tarafından rahatlıkla görülebilmektedir.
  15. _asi_

    Manisa Tarihçesi

    TARİHÇE Manisa ve yöresinin tarih öncesi ile ilgili pek bilgi yoktur. Salihli Sindel Köyü'nde bulunan Paleolitik Çağ'a (Yontma Taş Devri) ait fosil ayak izleri yörede insan topluluklarının yaşadığını kanıtlayan ve yaklaşık 26.000 yıl öncesine tarihlenen buluntulardır. Kırkağaç Yortan Köyü'nde bulunan mezarlar ise, farklı bir mezar kültürü olan Tunç Devri'ne aittir. Hermessos ve Kaikos ya da bugünkü adıyla Gediz ve Bakırçay vadilerinde kurulmuş olan Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar) bölgede bilinen ilk yerleşimlerdir. Manisa'nın, Yunanistan'ın Teselya Bölgesi'ndeki Pelion Dağı civarından göç eden Magnetler tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. Bölge M.Ö. 1450-1200 yıllarında Hititlerin etkisinde kalmıştır. Kybele bereket tanrıçası kabartması yöredeki Hitit varlığın göstermektedir. M.Ö. 1200'lerde ise Lidyalılar gelmiş ve Kızılırmak'a kadar bütün Batı Anadolu'ya egemen olmuşlardır. Tarihte, devlet güvencesinde ilk parayı basan Lidya Krallığı'nın başkenti bugünkü Sardes (Sart) şehriydi. Paktalos (Sart) Çayı'ndan çıkarılan altın madeni ile ünlüydü. Lidya Krallığı gücü ve zenginliğiyle ünlü son Kral Krezüs'ün adıyla özdeşleşmiştir. Ancak M.Ö. 546 yılında Persler tarafından yıkılmıştır. İrili ufaklı çok sayıda tümülüsün yer aldığı Bintepeler Mevkii bu devri simgeleyen eserleri barındırmaktadır. Bölge; M.Ö. 546 yılından M.Ö. 334 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştır. Sardes bu dönemde de önemli bir ticaret merkezidir. M.Ö. 334'de Trakya üzerinden Anadolu'ya geçen Büyük İskender, Pers ordularını yenerek Suriye'ye doğru ilerlemiş ve Pers egemenliğine son vermiştir. Büyük İskender'in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra satraplıkların birbirleriyle mücadelesi M.Ö. 301 yılında İskender İmparatorluğu'nun sonunu getirmiştir.Bu döneme ait en önemli eser Sardes Örenyeri'ndeki Artemis Tapınağı'dır. Daha sonra Bölge Bergama Krallığı'nın egemenliğine girmiştir. Bölgenin önemli kentlerinden Philadelphia'ya (Alaşehir) ismini dönemin krallarından II. Attalos Philadelphos vermiştir. Bergama Krallığı III. Attalos'un ölümünden sonra (M.Ö. 133), vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğu'nun yönetimine devredilmiştir. M.S. 17 yılında meydana gelen büyük depremde bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi bütün yerleşimler büyük ölçüde yıkılmışsa da İmparator Tiberius'un katkılarıyla yeniden inşa edilmiştir. Roma döneminde bölgede üretim ve ticaret canlanmış, Gediz ve Bakırçay vadilerinde mevcut tarımsal ürünlere yeni çeşitler eklenmiştir. M.S. 395 yılında Teodisius'un imparatorluğu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu'nun sınırları içinde kalmıştır. Hıristiyanlığın batıya doğru yayılmasında, Philadelphia, Sardes ve Thyateira kentlerinin önemli rolü olmuştur. Magnesia da bu dini ilk benimseyen kentlerden olmuş sonra da önemli bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir. İstanbul 1204 yılında Latinler tarafından işgal edilince imparatorluk merkezi İznik'e taşınmıştır. İmparator Iannes Ducas Vatatzes'in otuz yılı aşkın bir süre oturması sebebiyle Magnesia ekonomik, sosyal ve stratejik açıdan Batı Anadolu'nun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiş ve imparatorluk merkezi görevini üstlenmiştir. İmparator 1255 yılında Manisa'da ölmüş ve buraya gömülmüşse de mezarının yeri belli değildir. Sardes, Philadelphia, Thyateira ve Magnesia Kalesi kalıntıları Bizans döneminden kalan kalıntılardır. 1261 yılında İstanbul Latinlerden geri alınınca Manisa önemini yitirmiştir. Manisa 1313 yılının 25-26 Ekim'ine tekabül eden Regaip Kandili gecesi Alpagı oğlu Saruhan Bey komutasındaki askerler tarafından fethedilmiş ve Saruhanoğulları Beyliği'nin merkezi haline getirilmiştir. 1346 yılında ölen Saruhan Bey'in türbesi şehrin merkezindedir. Yerine önce oğlu İlyas Bey, onun ölümüyle de İshak Çelebi bey olmuş ve beyliğin en ihtişamlı dönemlerini yaşatmıştır. Ulu Camii ve Medresesi, Mevlevihane ve Çukur Hamam gibi birçok eseri İshak Çelebi şehre kazandırmıştır. Tahminen 1390 yılına doğru vefat etmiş ve kendi yaptırdığı türbesine gömülmüştür. Manisa 1391 yılında Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, ancak Ankara Savaşı sonrası Timur bölgeyi yeniden eski sahiplerine iade etmiştir. 1412 yılında ise Çelebi Mehmed kesin olarak Manisa'yı Osmanlı egemenliği altına sokmuş ve Saruhan Sancağı adıyla idari bir birim haline getirmiştir. Manisa 1437-1595 yılları arasında Osmanlı şehzadelerinin saltanat tecrübesi kazandıkları önemli siyasi merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bu dönemde II. Murad, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi daha sonra Osmanlı tahtına da oturmuş padişahların da içerisinde olduğu 16 şehzade Manisa'da sancakbeyliği yapmışlardır. Bu dönem zarfında Manisa'da şehzadeler ve maiyyetlerindekiler cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, hastane, köprü ve kütüphane gibi birçok vakıf eserleri yaptırmışlardır. Bunların bir kısmı günümüze kadar ulaşabilmiştir. II. Murad'ın yaptırmış olduğu başta Saray-ı Amire olmak üzere birçok eser ise zamana yenik düşmüştür. 16. yüzyıl sonlarına kadar genelde sakin olan Saruhan Sancağı'nda bu tarihten sonra bütün Anadolu'da olduğu gibi eşkıyalık hareketleri görülmeye başlar. Yaklaşık iki asır devam eden eşkıya, suhte (medrese öğrencisi) ve sipahilerin yağma ve talanlarından bölge büyük zarar görmüştür. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgeye hakim olan Karaosmanoğulları bu tür hareketleri büyük ölçüde sona erdirmiştir. Mondros Mütarekesi'nin 7. maddesine dayanılarak 15 Mayıs 1919' da bölgede Yunan işgali başlar. İşgal sırasında Manisa Merkezde İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn, Demirci'de Müdafa'a-i Hukûk-u Osmânî, Gördes'de Hareket-i Milliye Teşkilatı, Kırkağaç'da İstihlâs-ı Vatan, Kula'da Redd-i İlhak, Soma'da Müdafa'a-i Hukuk ve Turgutlu'da Müdafa'a-i Hukûk-u Osmâni adlı Cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı mücadeleler verilmiştir. 30 Ağustos 1922'deki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nin zaferle sonuçlanması üzerin Fahreddin Paşa komutasındaki kolordu İzmir'e doğru ilerleyerek Yunan direnişini kırmıştır. İzmir'e doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe vermiş, günlerce süren yangında tarihin Manisa'ya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok olmuştur. Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştır. 1923'de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir. SARUHAN SANCAĞI Saruhan Manisa ilinin Osmanlı dönemindeki adıdır. Manisa ve çevresi tarihi devirlerde; Hititler, Akalar, Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Makedonyalılar, Bergamalılar, Romalılar, ve Bizanslılar tarafından yönetilmiştir. 1313 yılında Saruhan bey, Manisa‘yı Bizanslılardan aldıktan sonra bu şehri beyliğine merkez yapmıştır. Bu tarihten sonra buraya Saruhan Beyliği adı verilmiştir. 1410 yılında Saruhan Beyliği, Osmanlı İmparatorluğunun sınırları içine alındıktan sonra Manisa Şehzade sancağı yapıldı. 1437-1595 yıllarında Manisa şehzadeler tarafından yönetildi. Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman burada yöneticilik yapmıştır. 1595 yılında III. Mehmet padişah olunca padişah çocuklarının vali olma geleneği kaldırıldı. Bu tarihten sonra Manisa'nın yönetimi Anadolu beylerbeyine bağlı sancak beylerine bırakıldı. Osmanlı İmparatorluğunun yönetim bakımından Rumeli ve Anadolu olmak üzere iki eyalete bölünmüştü. Eyaletler Sancaklara, Sancaklar kazalara ayrılmıştı. 1595-1836 tarihleri arasında bu yönetim içinde Manisa, merkezi Kütahya olan Anadolu eyaletine bağlı olarak Saruhan sancağı idi. Sancağın merkezi Manisa, kazaları ise 1628 yılında Menemen, Foçalar, Güzelce Hisar, Gördük, Akhisar, Marmara, Ilıca, Adala, Mendehorya (Salihli)Kasaba(Kemaliye), Borlu, Demirci, Gördes ve Kayacık idi. 1836 yılında yapılan idari değişiklikte saruhan sancağı Anadolu eyaletinden alınıp. İzmir ve Menteş sancakları ile birlikte Aydın eyaletine bağlandı. 1845 yılında Saruhan sancağı Aydın eyaletinden ayrılarak Saruhan Eyaleti oldu. 1847 yılında ise yeniden Aydın eyaletine bağlandı. 1867 yılında eyalet sistemi kaldırılarak vilayet şeklini almıştır bu tarihte Saruhan sancağı Aydın'ın ilinin sınırları içerisinde idi. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Aydın'dan ayrılarak bağımsız bir sancak haline getirildi. 1924 yılında bütün Mutasarrıflıkların vilayet sayılması nedeni ile Saruhan Sancağı da Vilayet oldu. 24 Ekim 1926 Tarih ve 4248 Sayılı kararname ile haberleşme ve işlemlerde kolaylık sağlanması amacı ile Saruhan ilinin adı Manisa olarak değiştirilmiştir.
  16. _asi_

    Manisa Genel Bilgi

    GENEL BİLGİLER Ege Bölgesi’nde yer alan Manisa, doğudan Uşak ve Kütahya, kuzeyden Balıkesir, güneyden Aydın, güneydoğudan Denizli, güneybatı ve batıdan İzmir illeriyle çevrilidir. Manisa’nın batısı Ege, doğusu ise İç Batı Anadolu bölümünün içerisinde kalır. Ayrıca Soma, Kırkağaç ve Akhisar ilçelerinin bazı küçük bölümleri de Marmara Bölgesi içerisindedir. Manisa’nın güney ve kuzey kesimleri dağlık olup, 2.070 m. yüksekliğe sahip olan ve Salihli ilçe sınırlarındaki Bozdağlar kütlesinde bulunan Kumpınar Tepe ilin en yüksek dağıdır. İlin batı kesimleri de ovalardan oluşmaktadır.İlin doğu kesiminde, yüksekliği yer yer 1.000 m.yi aşan Gördes-Uşak platosunun güneydoğusunda, Kula çevresinde sönmüş volkan konileri bulunmaktadır. Bunun kuzeyini engebelendiren Demirci-Simav dağları Hasanyaran Tepesi’nde 1.595 m.ye ulaşır. Ayrıca batı kesimini, Görenez Dağı (1.280 m.), Çal Dağı (1.034 m.), Manisa Dağı (Spil Dağı) (1.513 m.), Yunt Dağı (1.075 m.) ve Soma Dağı (Tarhala Dağı) (1.111 m.) engebelendirmektedir. Tektonik jeolojik olaylar sonucunda il topraklarında doğu-batı doğrultusunda kırık fay hatları bulunmaktadır. Bu nedenle de Türkiye’nin belli başlı deprem kuşakları üzerindedir. Tarih boyunca da başta Manisa olmak üzere Alaşehir, Salihli, Turgutlu ve Akhisar, Soma ve Kırkağaç yöreleri sık sık depremlerle sarsılmıştır. İl arazisinin ana çizgilerini, doğu-batı doğrultusunda uzanan ve kuzey-güney ve güneydoğu-kuzeybatı doğrultularına çatallanan oluk şekilli çukurlar oluşturmaktadır. Bu çukur kısımların kenarında kalan yüksek kütleler dağ sıralarını oluştururken, doğudan batıya doğru eğik bir geniş alanı da ovalardan oluşmaktadır. Platolar Demirci Dağlarının geniş etekleri üzerinde yer alır. Ovaların yer aldığı çöküntü alanları, genelde akarsuların ve sellerin getirdiği alüvyonlarla dolduğu için oldukça verimli topraklar meydana gelmiştir. İlin belli başlı ovaları Manisa, Akhisar, Gediz ,Alaşehir, Güneşli, Salihli, Sarıgöl, Bakırçay ve Turgutlu ovalarıdır. İl topraklarını Susurluk Çayı’nın başlangıç kollarından olan Simav Çayı’nın uzantıları, Bakırçay ve Gediz Nehri sulamaktadır. Doğal göl sayısı azdır ve bunlar pek önemli göller değildir. Gölmarmara ilçesindeki Marmara Gölü 320 milyon m3 su depolayabilecek büyüklüktedir. Demirköprü Barajı 1.022 Milyon m 3 su depolama potansiyeli ile ilin en önemli su depolama alanıdır. İlin denizden yüksekliği 43 m. ile 750 m. arasında değişmektedir. Yüzölçümü 13.810 km2 olup, 2000 Yılı Gelen Nüfus sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 1.260.169’dur. İlin doğal bitki örtüsü zengin sayılmaz. Alçak alanlarda makiler, zeytinlikler ve bağlar bulunmaktadır. İç alanlara doğru step görünüm gösterir. Dağların yüksek kesimlerinde ise kızılçam ve karaçam ormanları bulunmaktadır. Manisa’da Akdeniz ve Karasal İklim hüküm sürmektedir. Akdeniz iklimi ilin batı kesiminde hakim olup, yazlar kurak ve sıcak, kışlar ılık geçer. İlin iç ve yüksek kesimleri karasal iklimin etkisi altındadır. Yazları sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlıdır. İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, madencilik, bağcılık, dokumacılık ve sanayie dayalıdır. Yetiştirilen belli başlı ürünler; üzüm, kavun, karpuz, buğday, arpa, çiğit, mısır, tütün, pamuk, patates, patlıcan, lahana, pırasa, soğan, kiraz, şeftali, domates, zeytin, sakız kabağı, dolmalık biber, armut, şeker pancarı, karnabahardır. Hayvancılıkta dağlıç koyunu ve tavukçuluk yapılmaktadır. Hayvansal ürünler, çeşitli süt ürün fabrikaları ile, Et ve Balık Kurumunun kombinasında değerlendirilir. Manisa’da özel ve kamuya ait sanayii kuruluşları bulunmaktadır. Bunlar un, irmik, makarna, bisküvi, bitkisel yağ, meyve suyu, salça, balık konservesi, sebze ve meyve konservesi, şarap, sigara, yem, pamuk, yün ipliği, çırçır, kumaş, hazır giyim, tarım alet ve makineleri, oto yedek parçaları, metal eşya, kimyasal ürünler, prefabrik konut, tuğla ve kiremit ile mobilya üreten fabrikalardır. İlde her yıl yapılan Mesir şenliklerinin ekonomiye katkısı bulunmaktadır. Manisa Sultan camisi minarelerinden atılan Mesir macununun özelliği, hoş lezzeti ve kokusudur. Diğer özellikleri arasında ağrılara, sancılara, soğuk algınlıklarına, hazımsızlıklara, iştahsızlıklara ve ağız kokusuna karşı kullanılmaktadır. Mesir Macununun halkın inanışlarına göre; Macundan yiyen kimseyi bir yıl boyunca zehirli hayvanların sokmayacağına, Nevruz günü en ağır hastaların iyileşeceği, Macunu yiyen gelinlik çağındaki kızların, o yıl içinde evleneceklerine, Çocuğu olmayanların, bu macundan yedikleri taktirde çocukları olacaklarına inanılır. Çocuk hastalıklarına da faydalı olduğu söylenmektedir. İl yer altı kaynakları bakımından da zengindir. Salihli’de altın ve uranyum; Selendi’de bakır, kurşun, çinko; Alaşehir’de civa, çimento hammaddesi ve traverten; Turgutlu’da demir, nikel ve tuğla kiremit hammaddesi; Merkez ilçede çimento hammaddesi; Demirci’de kianit, feldispat, mika ve perlit; Kula’da dolomit, mermer; Saruhanlı’da magnezit ve traverten; Gördes’te linyit, mika ve feldispat, kianit; Akhisar’da mermer ve zımpara taşı; Soma’da da linyit yatakları bulunmaktadır. Antik çağlarda Magnesia at Sipylum ismi ile bilinen Manisa’da ilk yerleşim Üst Paleolitik Çağda (MÖ.45.000-15.000) başlamıştır. Bunun ardından Kalkolitik Çağda (MÖ.5500-3500), İlk Tunç Çağına ait (MÖ.3500-2000) buluntularla karşılaşılmıştır. Manisa yöresi Hititler döneminde 22 kent devletinin birleşmesinden oluşan Assuva Krallığı’nın sınırları içerisinde bulunuyordu. M.Ö. 1200’lerde ise Lydialılar Kızılırmak’a kadar bütün Batı Anadolu’ya egemen olmuşlardır. Antik Çağda Lydia Bölgesi’nin sınırları içerisindedir. MÖ.1200’de Ege göçleri sırasında Yunanistan’dan buraya gelen topluluklar yerli halk ile kaynaşarak yeni bir kültür oluşturmuşlardır. Hermessos (Gediz) ve Kaikos (Bakırçay) vadilerinde kurulmuş olan Tantalis (Manisa) ve Thyateira (Akhisar) bölgede bilinen ilk yerleşimlerdir. Tarihte, devlet güvencesinde ilk parayı basan Lydia Krallığı’nın başkenti bugünkü Sardes (Sart) şehri idi. Paktalos (Sart) Çayı’ndan çıkarılan altın madeni ile ünlüydü. Lidya Krallığı gücü ve zenginliğiyle ünlü son Kral Krezüs’ün adıyla özdeşleşmiştir. Ancak M.Ö. 546 yılında Persler tarafından yıkılmıştır. Bundan sonra yöre bölge; M.Ö. 546 yılından M.Ö. 334 yılına kadar Pers egemenliğinde kalmıştır. Sardes bu dönemde de önemli bir ticaret merkezi olmuştur. M.Ö. 334’de Trakya üzerinden Anadolu’ya geçen Büyük İskender, Pers ordularını yenerek Suriye’ye doğru ilerlemiş ve Pers egemenliğine son vermiştir. Büyük İskender’in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra İskender’in komutanlarının birbirleriyle mücadelesi sonunda Seleukoslar (MÖ.282-261), ardından Pergamon Krallığı’nın yönetimine girmiştir. Bergama Krallığı III. Attalos’un ölümünden sonra (M.Ö. 133), vasiyeti üzerine Roma İmparatorluğu’nun yönetimine devredilmiştir. Manisa yöresinde meydana gelen büyük depremler sonucu bölgedeki Magnesia, Thyateira, Philadelphia ve Sardes gibi bütün yerleşimler büyük ölçüde yıkılmıştır. Roma İmparatoru Tiberius’un katkılarıyla bu kentler yeniden yapılmıştır. Roma döneminde bölgede üretim ve ticaret canlanmış, Gediz ve Bakırçay vadilerindeki tarımsal ürünlere yeni çeşitler eklenmiştir. M.S. 395 yılında Teodisius’un imparatorluğunu iki oğlu arasında pay etmesiyle Manisa ve çevresi Doğu Roma İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalmıştır. Hıristiyanlığın batıya doğru yayılmasında, Philadelphia, Sardes ve Thyateira kentlerinin önemli rolü olmuştur. Magnesia da bu dini ilk benimseyen kentlerden olmuş sonra da önemli bir piskoposluk merkezi haline gelmiştir. İstanbul 1204 yılında Latinler tarafından işgal edilince imparatorluk merkezi İznik’e taşınmıştır. İmparator Ionnes Ducas döneminde Magnesia ekonomik, sosyal ve stratejik yönden Batı Anadolu’nun en önemli şehirlerinden biri haline gelmiş ve imparatorluk merkezi görevini üstlenmiştir. Sardes, Philadelphia, Thyateira ve Magnesia Kalesi kalıntıları Bizans döneminden kalan kalıntılardır. 1261 yılında İstanbul Latinlerden geri alınınca Manisa önemini yitirmiştir. Manisa Saruhanoğulları tarafından 1313 yılında fethedilmiş ve beyliğin merkezi haline getirilmiştir. Saruhan Bey’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu İlyas Bey döneminde Saruhan Beyliği en görkemli dönemini yaşamıştır. Ulu Cami, Mevlevihane, Çukur Hamam ve Saruhan Bey’in türbesi bu dönemde yapılmıştır. Yıldırım Beyazıt 1391’de Manisa yöresini Osmanlı topraklarına katmışsa da Timur’a yenilmesinden sonra tekrar saruhan Beyliğine verilmiştir. Osmanlı birliğini yeniden kuran Çelebi Mehmet Manisa’yı tekrar Osmanlı topraklarına katmış ve Osmanlı şehzadeleri burada vali olarak görev yapmışlardır. Bu dönemde Manisa cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, bimarhane, şifahane gibi yapılarla bezenmiştir. XVI.yüzyıla kadar Osmanlının Saruhan sancağı olan Manisa, herhangi bir iç ve dış olayla karşılaşılmamıştır. Ancak Anadolu’da başlayan celali hareketleri burada da isyanlara, yağmalara neden olmuş ve bunlar da şehre zarar vermiştir. XVIII.yüzyılın ikinci yarısından sonra bölgeye hakim olan Karaosmanoğulları bu isyanları ve yağmaları sona erdirmiştir. Manisa 1833’te Mısırlı İbrahim Paşa tarafından işgal edilmiş, yapılan Kütahya Antlaşması ile de bu işgalden kurtarılmıştır. Manisa 1847’ye kadar Anadolu eyaletine bağlı Saruhan sancağının, 1867’ye kadar Saruhan eyaletinin, sonra da Aydın vilayetine bağlı Saruhan sancağının merkezi olmuştur. I.Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan Mondros Mütarekesi’ne dayanan Yunanlılar İzmir ile birlikte 26 Mayıs 1919’da Manisa’yı da işgal etmişlerdir. Buna karşılık Manisa’da İstihlâs-ı Vatan, Cemiyet-i Müderrisîn; Demirci’de Müdafa’a-i Hukûk-u Osmânî; Gördes’te Hareket-i Milliye Teşkilatı; Kırkağaç’ta İstihlâs-ı Vatan; Kula’da Redd-i İlhak; Soma’da Müdafa’a-i Hukuk ve Turgutlu’da Müdafa’a-i Hukûk-u Osmâni isimli cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı mücadeleye başlamışlardır. 30 Ağustos 1922’deki Dumlupınar Meydan Muharebesi’nin zaferle sonuçlanması üzerine Fahrettin Paşa komutasındaki kolordu İzmir’e ilerleyerek Yunan direnişini kırmıştır. İzmir’e doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe vermiş, günlerce süren yangında tarihin Manisa’ya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok olmuştur. Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir, 8 Eylül 1922 tarihinde kurtarılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra 1923’de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir. Manisa’dan günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Stratonikeia, Khlıara, Sandiana, kalanda, Agoeira, Trakhoula, Gordos, Heira Kome, Hermokapelaia, Hyrkanis, Kastalos, Koloena, maionia, Persikai, Saitta, Sasotra, Satala, Silandos, Sardes, Magnesia ad Spylum, Thyatreia antik kentleri, Manisa Kalesi, Ulu Cami, Lala Paşa Camisi, Göktaşlı Camisi, Hüsrev Ağa Hamamı, Hüsrev Ağa Camisi, Timurtaşoğlu Ali Bey Camisi, Sinan Bey Camisi, Attar Ece Camisi, İvaz Paşa Camisi, Hatuniye Camisi, Hacı Yahya Camisi, Arapalan Camisi, Çeşnigir Camisi, Sultaniye Külliyesi, Hüsrev Ağa Camisi, Muradiye Camisi, Manisa Bimarhanesi, Manisa Mevlevihanesi, Alaybey Çeşmesi, Alaybey Sıbyan Mektebi, Yakup Ağa Sıbyan Mektebi, Molla Şaban Sıbyan Okulu, Saruhan Bey Türbesi, İlyas Bey Mescidi, Hacet mescidi, Darphane, Revak Sultan Türbesi, Dere Mescidi, Yedi Kızlar Türbesi, Çukur Hamam, Karaköy Hamamı, Manisa Sarayı kalıntıları bulunmaktadır. Manisa Hükümet Konağı, Kuvayi Milliye Anıtı, Saat Kulesi ve Manisa’ya bağlı Kula’da Türk sivil mimari örneklerinden evler vardır.
  17. _asi_

    Uşak Resimleri

  18. _asi_

    Uşak Karun Hazineleri

    KARUN HAZİNELERİ Lidya Eserleri (Karun Hazineleri) Antik Çağ'da Anadolu'nun batısında yer alan, güneyi Karia, kuzeyi Mysia, doğusu Frigya batısı Ionia ve Aiolia bölgeleriyle çevrili alana Lidya denmektedir. Tarihçi Heredot'a göre üç sülalenin yönettiği Lidya'nın son sülalesi Mermnad'lar 141 yıl egemen olmuş, Lidya'nın bölgede siyasi ve ekonomik yönden önemli bir ülke olmasını sağlamışlardır. Saray entrikalaryıla ikinci sülale Mermnadlar kral Gyges ile başlar. Ardys, Sadyattes, Alyattes ile devam edip Kroisos yani Karun ile son bulur. M.Ö. 7. yy'ın ilk yarısında Gyges ile başlayan Lidya İmparataroluğu parayı icat ederek insanlık tarihinde önemli buluşlardan birini gerçekleştirmişlerdir. Bu buluş, İlkçağ dünyasının ekonomik gelişimini hızlandıran bir olay olmuştur. Lidya'nın İlkçağ dünyasının en zengin ülkesi olmasının nedeni, Tmolos Dağları'ndan çıkan ve Hermos nehrine karışan başkent Sardes 'ten geçen Paktalos deresinin alüvyonları içindeki altındır. Buradan çıkarılan altın Lidya'nın kaderini belirlemiştir. Üçüncü sülalenin son kralı Kroisos babası Alyattes'in ölümünden sınra M.Ö. 560'da tahta geçmis ve akıl almaz zenginliği sayesinde "Karun kadar zengin" deyimiyle ününü günümüze kadar taşımıştır. M.Ö. 560-546 yılları arasında ülkesini yöneten bu kralın dönemine ait, Uşak'ın 25 km batısında ve İzmir Karayolu üzerinde bulunan Güre Köyü yakınlarındaki Lidya tümülüslerinden çıkarılarak kaçırılan ve 1993 yılında geri alınan eserlere KARUN HAZINELERI denmektedir. Lidya döneminin en görkemli eserleri olarak bilinen bu hazine 1965-66-68 yıllarında kaçırılmıştır. İlk soygun 1965 yılında Toptepe tümülüsünde gerçekleşmiştir. 5 kişilik grup tünel kazarak mezar odasına ulaşmışlardır. Buradaki eserleri 65,000 TL'ye satılmıstır. Daha sonra, 1966'da, İkiztepe tümülüsü 11 kişi tarafindan soyulmuş ve oda içesindeki 150 parça önce saklanıp daha sonra 160,000 TL'ye satılmıştır. Güre'deki üçüncü soygun 1968 yılında Aktepe tümülüsünde yapılır. Bulunan resim ve kabartmalar 40,000 TL'ye satılmıştır. Hazinenin tamamı New York'daki Metropolitan Müzesi'nde 1985 yılında bir sergi ile gün yüzüne çıkmıştır. Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Karun Hazineleri’ni son beş yılda 769 yabancı turistin ziyaret ettiği ortaya çıktı. Yaklaşık olarak 2500 yıllık bir geçmişi olduğu varsayılan hazine. Uşak Toptepe Tümülüsünden kaçak kazıyla 1965 yılında bulundu. Metropolitan Müzesinde sergilenirken gazeteci Özgen Acar tarafından izi bulundu. Dönemin Kültür bakanlığının uyarılması sonucu yaklaşık 40 milyon dolarlık masrafa yol açan hukuki süreçler sonunda Türkiye'ye 1993'de geri getirildi. En değerli parçası olarak kanatlı denizatı broşun bilinmektedir. Kaçak olarak kazı yapanlar da, satanlar da hep talihsizlikler yaşadıkları için halk arasında da hazinenin laneti var olarak kabul edilir. Dünyada eşi bulunmayan hazineye olan ilgisizliğin tanıtım eksikliğinden kaynaklandığı belirtiliyor. Uşak İl Kültür ve Turizm Müdürü Şerif Arıtürk, “Son beş yılda otellerimizde 16 bin 762 yabancı konaklamış. Bunlardan sadece 769’u müzeyi ziyaret etmiş.” diyor. Çoğunluğu M.Ö. 7. yüzyılda kullanılan, yüzlerce altın sikkeden oluşan Karun Hazineleri, parayı icat eden Lidyalılara ait. Uşak’a 25 kilometre uzaklıktaki Güre köyünde 1966, 1967 ve 1968 yılında yapılan 3 kaçak kazıyla gün yüzüne çıkarılan hazine, o dönemde kaçakçılar tarafından Amerika’ya satılmıştı. 1985 yılında eserlerin 55 tanesi ABD’de Metropolitan Müzesi’nde sergilenince Türkiye Karun Hazineleri’yle ilgili çalışma başlattı. Müzenin depolarında saklanan eserleri almak için 1987’de dava açıldı. Müze yetkilileri 6 yıl süren davayı kaybedeceğini anlayınca 1993’te ‘Karun Hazineleri’ni Türkiye’ye iade etti. Eserler, 1996’dan beri Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Yer sıkıntısından dolayı onlarca eserin üst üste istiflendiği müzede, 35 bin 573 tarihî eser bulunuyor. Bu eserlerin yüzde 10’u sergileniyor. Müzede Karun Hazineleri’ne ait 450 adet eserden 300’ü sergileniyor.Müze sanal ortamda da gezilebiliyor.
  19. _asi_

    Uşak Müzesi

    UŞAK MÜZESİ Uşak yöresi antik çağın Lydia Bölgesi’nin önemli bir yerleşim alanı idi. Bu bölgede Heredotos’tan öğrenildiğine göre; Lydia hükümdar sülalelerinden Heraglikler hâkim olmuş, onları Lydia imparatoru Kroisos izlemiştir. Yörede bu dönemlere ait çok sayıda eserle karşılaşılmış ayrıca kazılar yapılmıştır. Bu arkeolojik çalışmaların sonucu olarak da Uşak’ta bir müze kurulmasına karar verilmiştir. Uşak Müzesi olarak kullanılan bu yapı 1967 yılında yapılmaya başlanmış ve 1970 yılında da tamamlanmıştır. Uşak Müzesi yeni yapılan binasında 23 Mayıs 1970 tarihinde ziyarete açılmıştır. Öncelikle arkeoloji ve etnoğrafya müzesi olarak düzenlenen Uşak Müzesi 1 Eylül 1978’de Atatürk ve Etnoğrafya Müzesi’nin açılmasından sonra yalnızca arkeolojik eserlerin sergilendiği bir müze durumuna getirilmiştir. Karun Hazinesi olarak isimlendirilen Lydia Krallığına ait eserlerin Amerika’dan hukuk yolu ile getirtilmesinden sonra yeni baştan düzenlenmiştir. Müzede Neolitik dönemden başlayarak Osmanlı dönemine kadar uzanan, oldukça uzun bir zaman sürecini kapsayan eserler bir araya getirilmiştir. Bunların arasında idoller, baltalar, kaplar, Lydia kültürünü yansıtan gümüş tabak, kadeh, bilezik ve vazolar; Helenistik ve Roma Çağı kandilleri, tıpta kullanılan aletler; altın gümüş ve bronz sikkeler, çeşitli adak taşları, heykeller ve lahitler bulunmaktadır. Müzenin en önemli koleksiyonu olarak tanımlanan Karun Hazineleri ise ayrı bir bölümde sergilenmektedir. Lydia eserleri olarak bilinen bu hazine 1965–1968 yıllarında kaçak kazılarda ortaya çıkarılmış, illegal yollardan Amerika’ya kaçırılmış ve 1993 yılında Türk Hükümeti’nin çalışmaları sonucunda ülkeye getirilmiştir. Bu eserler çıktıkları bölgeden ötürü Uşak Müzesi’nde teşhir edilmiştir. Bu koleksiyon içerisinde altın ve gümüş takılar, içki ve koku kapları, bronz kalıplar, süs eşyaları bulunmaktadır. MÖ. VI. yüzyıla ait olan Karun Hazineleri 363 parça eserden meydana gelmiştir. Uşak Müzesi bahçesinde mermer sütunlar, sütun başlıkları, heykeller, lahitler, steller, çeşitli mimari parçalar, adak taşları, sunaklar ve küpler sergilenmektedir.
  20. _asi_

    Uşak Eşme Kilimleri

    EŞME KİLİMLERİ Eşme kilimi!... Kilim dokumacılığı Anadolu''da yüzyıllardır süren geleneksel Türk el sanatlarından biridir. Anadolu kilimleri yapıldığı köy, kasabanın ya da dokunduğu desenlerden birinin adını alır. Uşak''ın Eşme ilçesinde dokunan kilimler de Eşme kilimleri olarak anılmaktadır. Eşme Kilimleri kendine has desen, renk bakımından Anadolu''nun diğer kilimlerinden ayrı bir özelliğe sahiptir. Eşme Kilimleri, kök boya ve atkısı, çözgüsü yün olan pastel donuk renklerden oluşmaktadır. Eşme ve köylerinde dokunan kilimlerde yün, pamuk, kıl, tiftik, gibi liflerden elde edilen iplikler kullanılmaktadır. Kırmızı, yeşil, mavi, siyah, beyaz, kahverengi ve lacivert Eşme kilimlerinde en yaygın kullanılan renklerdir. Eşme Kilimlerinde yeşil murat, mavi ümit, kırmızı tutkulu sevgi, mor keder, anlamına gelmektedir. Her kilim ayrı bir öyküyü anlatır.
  21. _asi_

    Usak Atatürk Müzesi

    UŞAK - ATATÜRK VE ETNOĞRAFYA MÜZESİ Uşak-Atatürk ve Etnografya Müzesi, Kurtuluş Savaşında Büyük Zafer'in hemen ardından 2 Eylül 1922 günü Uşak'a giren Başkomutan Gazi Mustafa Kemal (Atatürk), Batı Cephesi Komutanı İsmet(İnönü), Batı Cephesi Kurmay Başkanı Asım (Gündü), I. Ordu Komutanı Nureddin, 4. Kolordu Komutanı Kemaleddin Sami Paşalar tarafından geçici karargah olarak kullanılan binada, 1978 yılında açılmış, 1986 yılında yeniden düzenlenmiştir. Bina, 1910 yılında Uşaklı Kaftancı ailesi tarafından yatırılmıştır. İki katlı, büyük bir konaktır. Kemerli kapısından geniş bir salona girilmektedir. Salonun sağ ve solunda odalar vardır. Çıkartmalı üst katın sağındaki geniş oda, Atatürk'ün Uşak'ta bulunduğu 2-4 Eylül 1922 günlerinde Atatürk'ün Uşak'ta bulunduğu 2-4 Eylül 1922 günlerinde Atatürk'ün yatak odası olarak kullanılmıştır. 3 Eylül 1922'de esir alınan Yunan Başkomutanı General Trikopis ve maiyeti ile Atatürk, bu binada görüşmüştür. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra, sahipleri tarafından ev olarak kullanılan bina, 1973 yılında Müze yapılmak üzere kamulaştırılmış ve onarımı yapılmıştır. Binanın birinci katı, Etnografya Seksiyonu olarak düzenlenmiş, Uşak ve çevresinden derlenen etnoğrafik eserler burada sergilenmiştir. İkinci kat, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk seksiyonudur. Atatürk ve Kurtuluş Savaşı ile ilgili fotoğraflar, belge önerleri, Atatürk eşyaları burada yer almaktadır. ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ELBİSELERİ ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN UŞAKTA KALDIĞI GÜNLERDE KULLANDIĞI ÇALIŞMA MASASI ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YATAK ODASI
  22. _asi_

    UŞAK Blaundos Blaunda

    BLAUNDOS Blaundos, Uşak’ın Ulubey ilçesinin güney-batısında bulunan Sülümenli köyünün 2 km. kuzeyinde bulunan antik bir yerleşimdir. Blaundus antik kenti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanlığı’nca I. Derece Arkeolojik Sit olarak tescil edilmiştir. Blaundos, Luwi dilinden gelmiş bir sözcükten türetilerek Helen diline uyarlanmıştır. İskender’in Anadolu seferinden sonra Makedonyalılar tarafından kurulduğu ve şehir halkının kendilerine Makedonyalı Blaundus adını verdiğini bazı kaynaklardan öğrenmekteyiz. İskender’den sonra Bergama krallığına, daha sonra da Roma İmparatorluğu’na bağlandığını ve bu zamanda önemli bir merkez olduğu görülmektedir. Blaundos’un Antik kaynaklarda da ismi geçmemektedir. Bununla beraber bazı kalıntılar günümüze oldukça iyi bir durumda ulaşabilmiştir. Örneğin Helenistik çağda yapılmış kuzey surlarının giriş kapısının kemeri, sur duvarlarının bazı kısımları ve İon üslubundaki mabet ve diğer yapıların kalıntıları ayakta kalabilmiştir. Ayrıca kentin ortasında, 7.60 x 14.20 m. ölçüsünde, Roma İmparatoru Claudius’un mabedi ile yalnızca bir tarafında oturma kademeleri olan stadyum oldukça iyi durumda günümüze gelebilmiştir. Kentin güneyindeki yamaçta bulunan tiyatronun kalıntıları ile hemen yanı başındaki kaya mezarları da dikkati çekmektedir. Lidya bölgesinde ve Frigya sınırına yakın bir noktada bulunan kentin Hellenistik Dönemde Makedonya'dan gelenlerce kurulduğu ve şehrin adının Bloundos olduğu yaklaşık 1845 yıllarında Hamilton'un Ulubey ilçesi mezarlığında bu kentten geldiği bilinen yazıtı bulması ile kesinleşmiştir. Yazıtta BLAUNDEON MAKEDONON ibaresi vardır. Şehir, Büyük İskenderin ölümü ile Deokodoslar olarak adlandırılan ve imparatorluğu aralarında çekişme konusu yapan 8 generalden Antigonos'un payına verilmiştir. Bir süre Bergama Krallığına bağlı sınır şehri olarak kalan Blaundos İ.Ö. 189 yıllarında Roma İmparatorluğunun hakimiyetine girmiştir. Bu dönemde önemli bir merkez olan kent İ.S. 5. yyda Sivaslı İlçesi Selçikler Köyünde bulunan, Sebaste piskoposluk merkezine bağlanmıştır. Blaundos, üç tarafı derin ve dik vadi ile çevrili düz bir burun üzerinde yer almaktadır. Şehrin merkezinin üç tarafının vadi ile çevrili olmasından dolayı dışarısı ile irtibatı kuzeydeki kapı ile sağlanmaktadır. İ.Ö. 1.yy. - İ.S. 1. yy. arasında şehirle birlikte tadilat geçiren kapının merkeze bakan iç cephe genişliği 26,5 cm, dış cephe genişliği 23 m, derinliği 8.20 m?dir. Kapı arazinin yapısından dolayı yamuk plan göstermektedir. Kapının her iki yanında kuleler girişin kemerli üst yapısına kadar yıkılmışlardır. Şu andaki durumuyla 2.60 m. genişlik, 2.80 m. yükseklikteki girişten şehrin merkezine geçildiğinde batı yamacında tek, doğu yamacında alt ve üst olmak üzere 2 şehir suru vardır. Doğuda alt ve üst sur arasında kalan alanda, 140 m. uzunlukta, 37 m. genişlikte stadion (Priene'de tek taraflı olan oturma sıraları bulunmakta olup, tek taraflı olan oturma sıraları üst şehir suruna dayanmış durumdadır. Şehir surları dışında ve stadionun alt kısmında (vadi içerisinde) yamaca yapılmış tiyatro binası bulunmakta. Ancak tiyatronun sahnesi tamamen yıkılmış, oturma sıralarının bir kısmı sağlam kalmıştır. Surlar içinde kalan şehir merkezine ise İon düzeninde yapılmış bir tapınak ile büyüklü küçüklü yapılar yer alır. Şehrin nekropolü iki ayrı alanda bulunur. İlki, kuzeydeki arazide mezarlık ve birkaç tümülüs ile doğudaki vadi içerisinde bulunan kaya mezarları. Kaya mezarları 2 kişilik olduğu gibi, 10 veya 12 kişilik gömütlüdürler. Çoğunun koridor tabanında da gömüye rastlanır. Kaya mezarlarının çoğunda beyaz sıva, sıva üzeri kızıl, mavi, yeşil boyalarla yapılmış bitki ve stilize hayvan motifleri ile bezenmiştir. Kent merkezi dışında kalan alanda ise İon tarzında 2. bir tapınak fonksiyonu şimdilik belli olmayan kare planlı yapı kalıntısı ile birbirine bitişik durumda, tamamı 14 adet olan, ancak bir tanesi ayakta kalmış kemer vardır. Kemerlerin kesin olmamakla birlikte su kemeri olduğu tahmin edilmektedir. Uşak Müzesinin 09.10.1995 tarihinde başlamış olduğu kazı alışmaları, kent merkezindeki İon tarzında tapınağın açığa çıkarılması ile yapıya ait bulunabilecek mimari parçaların yerine konması, yani basit bir restorasyona yönelik olmuştur. Krepislerine göre 17.30 m. X 8.95 m. boyutlarında İon düzeninde, Prostylos tipinde bir tapınaktır. Üst yapısı tamamen yıkılmış durumda olup, taban mermer döşeme, alt duvarlar kalker, temeli andezit ve krepisler mermerdir. Krepisler üzerine olması gereken yan duvar kaplamalarından bulabildiğimiz parçalar yerlerine oturtulmuştur. Güney ön cephesi ile kuzey arka cephesi üçgen alınlıklı olan yapının sima kısmında bitkisel motifler, arslan başları (çörten), diş sırası vardır. Arşitav 3 fascialı olup, yazıtlıdır. Üst kısmında olması gereken tepe akroterine ait yüksek kabartmalı süsleme elemanları parçalar halinde ele geçmiştir. Arşitav üzerinde bulunan yazıtlardan 4 tanesi Latince, 6 tanesi Yunancadır. 1833 yılında Arundel isimli araştırmacı Sülümenli'de yaptığı araştırmada Onxı Klaydıo Ve Nıa Temlum Port yazıtlarını okuyunca buranın Klaudios Tapınağı olduğunu sanmıştır. Hamilton?un daha sonraki araştırmalarında ise Arundel'in Yunanca ve Latince yazıtları bir arada okunması ile yanlışlık yaptığı ve bu tapınağın Klaudios Tapınağı olmadığı anlaşılmıştır. Çalışmalar sırasında kazı yeri yakınlarında bulunan bir yazıt tapınakla ilgili konuları biraz daha aydınlatmıştır. İ.Ö. 1 yy -İ.S.1. yy. arasında tarihlenebilen yazıt ile Philetaiiros propylon yaptırmış ve bunu büyük ihtimalle Athena ile Homonia'ya adamıştır. Belki de bu tapınak Athena ile Homonoia'nın ortak tapınağı da olabilir. Önümüzdeki yıllarda yapılacak çalışmalarda bu durum kesinlik kazanacaktır. Kazı çalışmaları ile, tapınak çevresinin açılması işlemine başlandığında, yapının kuzey arka cephesinde, arka duvara 5.30 m. yan duvara ise 6.70 m. mesafede temenos duvarı olarak adlandırılan duvar temeli çıkarıldıktan sonra doğu yan duvarın temel hizasından kazımına başlandı. Burada yapıya bitişik Bizans Dönemi?ne ait 6.40 m. X 8.60 m. boyutlarında ve tapınağın taşlarının kullanıldığı avlu şeklinde mekanın tamamı temizlendi, ancak hiçbir buluntu ele geçmedi. Avlu şeklindeki yapının olduğu yerde 1970 yılında yapılan kaçak kazılarda bulunan ve sonradan Müzeye teslim edilen baş omuz hizasından sağ kol omuzdan, sol kol bilekten kopmuş. 1.90 m. boyunda İ.S. 1. yy. ait kadın heykelinin parçaları aranmasına rağmen bulunamamıştır. Çalışmaların en zor kısmı yıkılmış üst yapı elemanlarının kazılacak alanlardan toplanması olmuştur. Yaklaşık 200 kg. ile 4 ton arasında değişen ağırlıktaki parçalar kenarlara alındıktan sonra doğu yan cephenin açılması bitirilerek güney yönündeki ön cepheye geçilmiştir. Ön tarafta, yüzeyde olan açık alınlılar, yazıtlı arşitav parçaları, sütunlar kaldırıldıktan sonra tabana doğru toprak harfiyatına geçilmiştir. Üst seviyeleri yakın merdiven basamaklarının bir kısmının yerinde olmadığı büyük kısmının da parçalanmış olduğu görülmüştür. Basamaklar tek tek ortaya çıkarılırken, alttaki ilk iki basamak üzerinde yatar durumda başı boyundan, ayakları bilek hizasından kopmuş yine M.S. 1. yy. tarihlenen 1.35 m. boyunda kadın heykeli bulunmuştur. Çalışmalar devam ederken sonradan heykelin ayağı ikiye ayrılmış başı bulunarak heykele birleştirilmiştir. Kiton giymiş olarak tasvir edilen heykelde boyun kenarında arkaya doğru atılmış şal, ön tarafa iki göğüs arasından çapraz şekilde gelerek bel hizasından dolanmıştır. Saçlar düzgün olarak ortadan ikiye ayrılmış ve geriye taranmış, baş arkasına topuz haline gelmiştir. Bunların dışında bir adet baş ve gövdenin alt kısmı kırık mermer adak heykelciği de bulunmuştur. Ön cephenin tamamen temizlenmesi ile birlikte 8 basamaklı 8.95 m. genişliğindeki tapınak girişi de tamamen ortaya çıkarılmış ve dağılmış yapı elemanları da tek tek yerlerine oturtulmuşlardır. Çevresinin yarıya yakın kısmını 1.5 aylık bir sürede temizlediğimiz tapınakta önümüzdeki kazılarda yapının tamamı ortaya çıkacaktır. Genelde eski dönemde doğanın tahribi dışında fazla bir tahribat görmeyen Blaundos antik kentindeki bu ilk çalışma tapınak ile sınırlı kalmıştır. Buna rağmen verimli geçen çalışmaların önümüz deki yıllarda da devam ederek bölgemiz ile ilgili arkeolojik noksanları tamamlanması ve kentin tam olarak tanıtılması düşünülmektedir .
  23. _asi_

    UŞAK Akmonia

    AKMONİA Banaz İlçesi, Ahat Köyü, köyünün güney tarafında üç tarafı dere ile çevrili ( Kuruçay ) hakim bir tepe üzerinde Akmonia antik yerleşimi yer almaktadır. Akmonia Antik Kenti ünlü Kral Yolu üzerindedir. Akmonia antik kentinin İÖ.VII. yüzyılda kurulduğu Roma döneminde önemli bir yerleşim merkezi haline geldiği bilinmektedir.Ele geçen sikkelerden buranın bir sikke darphanesine sahip olduğu ve ilk voleybol müsabakalarının yapıldığı kent olduğunu kanıtlamaktadır. En parlak dönemini İÖ.I. yüzyıl ile İS.III. yüzyıllar arasında yaşadığı ele geçen buluntulardan anlaşılmaktadır. Antik kent büyük tahriplere uğradığı, birçok mimari parçaların taşındığı sanılmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanlığı’nın 21.1.1983 tarih ve A- 4049 sayılı kararı ile I. Derece Arkeolojik Sit olarak tescil edilmiştir. Dünyanın ilk darphanesinin kurulduğu Akmonia Antik Kenti, ödenek yokluğu nedeniyle gün ışığına çıkarılamıyor. Akmonia’nın üzeri naylon kaplandı ve toprakla örtülerek kaderine terk edildi. Banaz Kaymakamı Seyfettin Azizoğlu, M.Ö. 9 yüzyılda Romalılar tarafından kurulduğu belirlenen, Uşak’ın Banaz İlçesi’ne bağlı Ahat Köyü Asartepe Mevkii’nde bulunan antik kentin, 4 yıl önce Uşak Müze Müdürü Kazım Akbıyıkoğlu ve ekibi tarafından, kısıtlı imkanlarla kazıldığını söyledi. İlk Darphanenin Kurulduğu Yer Bu çalışmalar sırasında mozaik resimlerle süslü 280 metrekarelik bir spor salonunun varlığının belirlendiğini, 75 santimetre genişliğinde, 150 santimetre uzunluğunda, üçgen formlu renkli mozaik taşlarla yapılmış Tanrıça Tykie’ye ait resim ortaya çıkarıldığını dile getiren Azizoğlu, “Kazı çalışmalarından bir ay sonra Tykie mozaiği çalındı. Uzun süren araştırmanın ardından İstanbul polisinin yaptığı operasyonla mozaik ele geçirilmişti. Tüm bu gelişmelerin ardından Akmonia’nın üzeri naylon kaplandı ve toprakla örtülerek kaderine terk edildi. Burası, dünyanın ilk darphanesinin kurulduğu ve ilk voleybol müsabakalarının yapıldığı kenttir. Bir an önce gün ışığına çıkarılıp, ülke turizmine kazandırılmalıdır. Buraya üniversitelerin sahip çıkmasını istiyoruz” diye konuştu. Banaz’ın doğal güzelliklere sahip bir ilçe olduğunu, Hamamboğazı Termal Tesisleri ile Muratdağı’na yakın olması nedeniyle dağcılık sporları için de elverişli bir yapı bulunduğunu kaydeden Azizoğlu, “Kaplıca ve dağcılık sporuyla Akmonia Antik Kenti’nin önemi daha da artacaktır. Ülke turizmi için üniversitelerimizin Banaz’a gelerek tarihe ışık tutmasını, antik kenti ortaya çıkarmalarını istiyoruz” dedi. Akmonia Antik Kenti Banaz’a 8 kilometre uzaklıkta bulunan Ahat Köyü’nün güney tarafında üç tarafı dereyle çevrili yüksek ve çevreye hakim bir tepe üzerine kurulmuş antik Akmonia şehri, Kral Yolu üzerinde. Şehrin Frigya, Lidya, Hellen, Roma, Bizans dönemlerinde çok geliştiği ve Uşak dahilindeki büyük yerleşim yerlerinden biri olduğu anlaşılmıştır. Günümüzde tepeyi çevreleyen kale surlarından çok az bir kısmı görülmekte. Şehrin tiyatrosu tepenin güney yamacında, surların dibinde olup, şu anda oldukça harap durumda. Şehrin kuzeydoğusunda yamaçta bulunan odaları mezar odaları olarak kullanılmış. Şehrin orta yerinde, daha ziyade tiyatronun 100 metre kadar yakınında darphane ve sağlık ocağı olduğu sanılan, büyük blok taşlardan yapılmış ve şu anda temel kalıntıları kalmış bir mimari yapı bulunmakta. Buradan çıkarılan tarihi eserler Afyon ve Uşak Müzesi’nde sergileniyor. Tarih yağmacılarının talanına uğrayan antik kent, sürekli olarak jandarma devriyesi ve değişimli iki bekçinin gözetiminde toprak altında korunuyor. Bölge, 18 Mayıs 2000 tarihinde SİT alanı ilan edilmişti.
  24. _asi_

    UŞAK Sebaste

    UŞAK SEBASTE Sebaste antik kenti, Uşak İline 32 km, Sivaslı İlçesine 2 km. uzaklıktaki Selçikler köyündeki yerleşim alanı üzerindedir. Köyde tepe mahallesinde bir höyük tespit edilmiştir. Burada önceden yapılmış olan araştırmalarda İ.Ö. 4 bin yıllarına ait buluntulara rastlanmıştır Sivaslı çevresinde yapılan kazılar, yörede Kalkolitik Çağ’dan (MÖ.5500-3500) itibaren bir yerleşim olduğunu ortaya koymuştur. Hititler, Luviler, Lydialılar ve Frigyalılar buraya yerleşmişlerdir. Selçikler Köyü’nde Dr.Nezih Fıratlı, Roma döneminde kurulmuş Sebaste Antik kentinde arkeolojik kazı yapmış ve burada ele geçen küçük buluntu, mimari parça ve heykeller Uşak Müzesi’nde sergilenmektedir. 1966-1978 yıllarında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından Prof. Dr. Nezih Fıratlı yönetiminde yapılan kazılar sonucu, Sebaste Piskoposluğu’na ait iki kilise, bir kısmı kilise inşaatı altında kalmış Roma Hamamı kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Kilise VI. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Makedonya Rönasansı (Orta Bizans) döneminde X. yüzyılda onarılmış ve üzeri kubbe ile örtülmüştür. Bu dönemde ikonastasis yapılmıştır. Kiliselerin çoğu bölümleri çıkarılmıştır. Ayrıca; mezarlar da bulunmuştur. Kiliseler, mezar ve kalıntıların çevresi duvarla çevrilmiştir. Büyük kilise kazısı sırasında ele geçen bir Bizans sikkesi kilisenin terk ediliş tarihini vermesi açısından önemlidir. Aynı tabakada bulunan Selçuk kandili ve sikkesi de kiliselerin daha sonra bir süre Selçuklular tarafından da kullanıldığını kanıtlamaktadır. Köyün güney tarafına düşen Çingil Çayırının etrafındaki alan nekropol sahası olarak tespit edilmiş burada üç ayrı tümülüse rastlanmıştır. Bunlardan ikisi mezarlığın yanında, diğeri de Yıldıztepe Mahallesi’nin bulunduğu yerdir. Bu Tümülüslerde yapılan kazı, sondaj ve araştırmalarda İlk Tunç ve Kalkolatik dönemlere ait buluntular elde edilmiştir. Bu tümülüslerin daha önce açılarak tahrip edildiği bilinmektedir. Sebaste şehri Roma imparatoru Augustus’a Sadık anlamına gelen şehirlerden biridir. Bizans devrinde piskoposluk merkezi haline gelmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanlığı’nın 21.1.1983 tarih ve A- 4049 sayılı kararı ile I. Derece Arkeolojik Sit olarak tescil edilmiştir.
  25. _asi_

    Uşak Sivil Mimari Örnekleri

    TARİHİ UŞAK EVLERİ Uşak’taki tarihi evler çoğunlukla iki katlı olarak inşa edilmiştir. Tek ya da üç katlı olanlarda vardır. Zemin katlar tasarruflu bir düşünceyle günlük ve kışlık ihtiyaca göre düzenlenmiştir. Birinci katlar esas ikamet bölümü olduğu için daha fazla önem kazanmış, evin ası planı da burada teşekkül etmiştir. Üç katlı evlerde ise, genellikle yazlık olarak düşünülmüştür. Türk evleri için karakteristik diyebileceğimiz kat aralarındaki kışlık odalar bazı Uşak Evlerinde de bulunmaktadır. Bunlar çoğunlukla kapısı merdiven sahanlığına açılan, ocaklı bir odadan ibaret mekanlar halindedir. Kullanılan inşa malzemesinin sağladığı imkanla, katlar arasında plan serbestliğine az da olsa rastlanır. Ancak, çıkmaların dışında buna pek gefrek görülmediği; sağlamlık açısından mümkün olduğu kadar alt kattan yükselen beden duvarlarına uyulmak istendiği gözlenir. Uşak evlerinin planlanmasında haremlik-selamlık ayrımına rastlanmamıştır. Ancak, söz konusu anlayış , erkeklerle kadınların ayrı oturmaları şeklinde uygulanmıştır. Tarihi uşak evlerinin en belirleyici özelliği ve merkezi sofa’lardır. Uşak’taki tarihi evlerin hemen hemen hepsinde küçük bir avlu ve bahçesi vardır. Evlerin avlu ve bahçeleri birbirinden farklılık gösterirler. Ancak, çoğunun ortak özelliğ, içlerinde fırın, ocak ve ekmek evi gibi elemanlarının bulunması, ön avlularında kayrak taşlarıyla döşeli taşlık denilen bir kısmının yer almasıdır. İlimizde bu evlere Aybey, Işık ve Karaağaç Mahallerinde rastlamak mümkündür. Uşak yöresinde sivil mimari doğal koşullara ve iklime uygun olarak yapılmıştır. Dar sokaklar çevresinde sıralanmış oymalı konsollar, çıkmalar, cumbalar ile dışa açılan evlerin yanı sıra bahçe içerisinde iki veya üç katlı konak türü yapılar da bulunmaktadır. Bununla beraber, Uşak’taki deprem ve yangınlar yöredeki sivil mimari örneklerinin günümüze ulaşmasını engellemiştir. Ayrıca yeni yapılanmalar da sayıları çok az olan bu örneklerin yok olmasına neden olmaktadır. Günümüzde yalnızca Aybey Mahallesi’nde az sayıda da olsa XIX. yüzyıla tarihlendirilen evler bulunmaktadır. Evliya Çelebi; Uşak evlerinin bağ ve bahçeler içerisinde, toprak damlı olduklarından söz etmiştir. XIX. yüzyılın sonlarında Uşak’a gelen Cuinet ker**** evlerin yanı sıra ahşap evlerin de büyük çoğunlukta olduğunu belirtmiştir. Ne var ki bu evlerin çoğu yanmış ve yerlerine yeni yapılar yapılmıştır. O dönemde yapılan evlerin taş temelli, alt katlarının ker****ten, üst katlarının da ahşaptan olduğu, üzerlerinin de ahşap bir çatı ile örtüldüğü anlaşılmaktadır. Uşak’ta bahçe içerisindeki evler genellikle iki katlı olup, dışa kapalı sofaların etrafında odalar sıralanmıştır. Alt katlar kışlık, üst katlar da yazlık olarak düzenlenmiştir. Evlerin tümünde sofalar çok geniş tutulmuş ve ev yaşantısında önemli bir rol oynamıştır. Bu sofaların arkasında, özellikle yer katında depo ve kilerler, üst katlarda da günlük yaşamın geçtiği odalara yer verilmiştir. Katlar arasındaki bağlantıyı ahşap merdivenler sağlamıştır. Uşak’ın konak tipi evlerinde ana kapıdan taş veya toprak örtülü bir avluya girilmektedir. Yer katında üzeri çardakla örtülü bir sofa, avlunun bir kenarında ahırlar, diğer yanında da hizmetkârlara ait odalar bulunmaktadır. Bu yer katında da depo, kiler önemli bir bölümü meydana getirmektedir. Üst katların avluya bakan yüzlerinde geniş sofalara yer verilmiş bu sofalardan öndeki yazlık kuzeye bakan arka sofa da kışlık olarak düşünülmüştür. Ev içerisindeki odaların tümü bu sofalara açılmaktadır. Avluya bakan ön sofa ahşap direklerle desteklenmiş bağdadi kemerlere, kafeslere yer verilmiştir. Üst katlar ise boydan boya dışa dönük ve çıkmalıdır. Bu çıkmalar üzerinde ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri görülmektedir. Uşak evlerinin en büyük özelliği de orta ve üst katta bulunan Sohbet Odası denilen mekânlardır. Oldukça büyük ölçüdeki bu odada yaşmaklı ocaklara, ahşap tavanlara, dolaplara, yüklüklere, sergenlere, nişlere özen gösterilmiştir. Ev halkının toplandığı sohbet odasının yanında Aş Odası denilen ve yemek yenilen bir oda daha bulunmaktadır. Evlerin bu bölümlerindeki odalar ailelerin maddi koşullarına göre ahşap işçiliğinin en güzel örnekleri ile bezenmiştir. Özellikle yaşmaklı ocaklar, dolap, yüklük kapakları, çıta ve göbekli tavanlar, bitkisel ve geometrik motiflerle bezeli kapı ve panolar bunların tipik örnekleridir. Evlerin tabanları genellikle ahşapla kaplanmıştır. Dışa açılan dikdörtgen pencerelerin üzerlerine geometrik motifli alçı tepe pencereleri sıralanmıştır. Evlerin çoğu ahşap çatılı ve kiremit örtülüdür. Uşak yöresindeki köy evlerinde bile ahşap bezemeli odalara, dolap, pencere ve kapılara rastlanmaktadır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.