Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. Erzincan'ın Kültür ve Turizm Rehberi Erzincan, Doğu Anadolu Bölgesinde tarihi İpek Yolu üzerinde kurulmuş önemli bir yerleşim yeridir. Tunç Çağından beri yerleşim yeri olduğu tespit edilen Erzincan’da; Urartu, Med, Pers, Hellen, Roma, Bizans, Selçuklu, ve Osmanlı medeniyetlerinin izlerini görmek mümkündür. Bu gün özellikle Urartu-Hitit döneminden kalan şehir kalıntıları, kaleler, Selçuklu ve Osmanlı döneminden kalan camiler, çeşmeler, köprüler, kervansaraylar ilin kültürel yapısına ışık tutmaktadır. Erzincan, kültürel yapısı yanında turizm için doğal güzellikleri ile de önem taşımaktadır. Yaylaları, dağları, akarsuları, gölleri ve doğal ormanları yörenin doğal güzelliğine renk katmaktadır. Bu doğa ortamı Erzincan’da bir takım sporların yapılmasına da imkan sağlamıştır. Munzur Dağlarındaki doğal göllere ve yaylara yürüyüş, Fırat’ta rafting , yamaç paraşütü, kampçılık, kaya tırmanışı, kano sporu, camel trophy, Tercan ve Erzincan barajlarında su kayağı ve kış sporları gibi doğal sporların yanında cirit sporu da Erzincan’da başarı ile sürdürülmektedir. İlin kültür varlıkları, spor ve doğal güzellikleri turizm potansiyelini oluşturmaktadır. Etrafında dağları, ortasında bağları ve şehircilik alanında örnek uygulamaları ile görülmeye değer güzelliktedir. Bu doğal güzelliği sosyal, kültürel ve endüstriyel tesislerle de süslemek Erzincan’ı daha da ileriye götürecektir. Doğal Kaynaklar İl, coğrafi yapısı itibariyle genel olarak kış sporları, su sporları ve doğal güzellikleri olan mesire alanları ile de turizm için çok yönlü özellikler taşımaktadır. Erzincan kış turizmi için uygun iklim özelliklerine sahiptir. Dağ sporlarının yapılacağı 3.500 metre yüksekliğinde dağlar bulunmaktadır. Erzincan Baraj Gölü ve Tercan Baraj Gölünde su sporları yapılmaktadır. Karasu Nehrinde rafting, Küçük Çakırman Köyünde yamaç paraşütü, Esence Yedi Göllerde doğa yürüyüşü ve dağ bisikleti , kaya tırmanışı, kayak, dağ kampları, şelale buzul tırmanışı,cirit ve camel trophy diğer turizm aktivitelerini oluşturmaktadır. İlin turizm potansiyelleri çeşitli turizm kullanımları açısından bakıldığında çeşitlilik göstermektedir. Doğal mesire alanları, Girlevik Şelalesi, Bayırbağ-Değirmen önü, Pahnik Çayı ve çevresi Karakaya-Çermik, Ekşisu, Beytahtı,Mecidiye, Tercan ve Erzincan Baraj Gölü çevresi, Kemah Soğuksular gibi mesire alanları doğal güzellikleri oluşturmaktadır. Tarihi eserlerden Tercan Mama hatun Kervansarayı ve Türbesi, Kemah Kalesi ve Sultan Melik Türbesi, Altıntepe Urartu kalıntısı, Erzincan Kalesi, tarihi hamamlar önem taşımaktadır Yaylalar Dumanlı Yaylası, Refahiye ilçe merkezinin hemen üzerinden başlayıp , güneye doğru uzanan bir alan içerisindedir. Çam ormanlarıyla kaplıdır. Doğal güzelliği, temiz havası, bol soğuk su kaynakları, av hayvanları ve kamp imkanları ile yaz ve kış turizmine açıktır. Ayrıca; Esence Yedigöller, Ergan Dağı üzerinde Melenkoç Yaylası, Bayırbağ Çamlık ve Soğanlı Yaylaları bulunmaktadır. Her yıl Esence Dağı ve Yedigöllere dağ tırmanışı yapılmaktadır. Bayırbağ Tekçam yaylasına yürüyüş ve kamp, Yaylabaşı Ardıçlı gölü mevkiinde yürüyüş ve kaya tırmanışı ve tüm izcilik faaliyetleri yapılmaktadır. Su Kaynakları Erzincan ili su kaynakları bakımından son derece zengindir. Fırat’ın en önemli iki kolundan biri olan Karasu nehri, Erzincan arazisini diyagonal olarak Kuzey Doğudan Güney Batıya doğru keser ve kuzeydeki Keşiş dağları ile Güneyindeki Munzur Dağlarını bir çizgiyle birbirinden ayırır. İlin doğu ucundaki Tercan vadisinde, Keşiş dağlarından aşağıya akan Çayırlı çayı, Erzincan vadisinde Mercan, Kom, Pahnik, Sürperen ve Çardaklı çayları, Fırat’ın Karasu kolunu besleyen önemli çaylardır. Erzincan’ da bulunan göller; Çayırlı ilçesi içinde bulunan Yedigöller Aygır gölü, Kemaliye ilçesindeki Kadı gölü ile Munzur gölü, Erzincan Baraj Gölü ve Tercan Baraj gölüdür. İlin su kaynakları, dağ zirveleri ve gölleri açısından bu denli zengin olması rafting su sporları, yamaç paraşütü ve kayak turizmini içine alan zengin bir kış ve dağ turizmi potansiyelinin oluşmasına neden olmaktadır. Son yılların en çok ilgi gören alternatif doğa sporu olan rafting için değişken fakat her mevsim yeterli debisi ile ve farklı rapitleri ile Fırat nehri en uygun özellikleri taşımaktadır. Nisan ve mayıs aylarında Avrupanın en zor parkurlarından birini oluşturan Fırat, tamamen doğal ortamda tabiatla mücadele zevkini en yüksek düzeyde yaşamayı tercih edenler için eşsiz bir olanak sağlar. 6 ve 10 kişilik raftlar ve tüm emniyet ekipmanı deneyimli rehberler eşliğinde gerçekleştirilen turlar doğa tutkunlarının ilgisini çekmektedir. Rafting ve kano parkuruna ulaşım kolay olup, Erzurum-Erzincan karayolu üzerindedir. Erzincan İl merkezine 40 km mesafede Fırat nehrinin bir kolu olan Karasu üzerinde, Sansa deresinde rafting sporu yapılmaktadır. Erzincan havaalanına 10 dakikalık mesafede, Fırat nehri üzerindeki Erzincan Göyne Barajı, Mertekli Gölü ve Tercan Baraj Gölü, bu spor için amatör ve profesyonel standartlarda ideal durgun su ortamlarıdır. Bu sularda olta, ağ (serpme) balık avcılığı yapılmaktadır. Fauna Erzincan ili, av kaynakları ve av türü bakımından zengindir. İlin uygun iklim özellikleri ve doğal ortamları alabalık, yaban keçisi, ayı, domuz, porsuk, sansar, su samuru, tavşan, keklik, yaban ördeği gibi av hayvanlarının yaşamasını sağlamaktadır. Kemah, Kemaliye ve Refahiye ilçelerinde dağ keçisi, porsuk, ayı, vaşak, yaban domuzu, yaban ördeği, ve çulluk; Keşiş ve Munzur sıradağları, Karadağ, Kemah ilçesinin Alp Bucağı, Tercan ve Kemaliye ilçesinin Karasu vadisi çevresinde dağ keçisi, karaca, ayı, porsuk, vaşak; ayrıca ilin her yöresinde de keklik ve tavşan avlanabilmektedir. Karasunun özellikle Kemah ilçesinden, Kemaliye ilçesine kadar olan kesiminde büyük balıklara rastlanmaktadır. Mağaralar Kemah ilçesinin Ayranpınar köyünde bulunan buz mağaraları, kışın sıcak, yazın soğuk olma özelliğini taşımakta ve soğuk hava deposu olarak kullanılmaktadır. Mağaranın içinde büyük buz kütleleri ve buzların oluşturduğu sarkıt ve dikitler bulunmaktadır. Buz mağaralarında, ilçe köylerin peynir, yağ gibi gıda maddeleri muhafaza edilmektedir. Erzincan’da halk tarafından bilinen ve bilimsel kaynaklarda ismi geçen bir çok mağara vardır. Ancak bu irili ufaklı mağaralar hakkında bir araştırma yapılmamıştır. Halk tarafından bilinen birçok mağara hakkında hiçbir bilgi yoktur. Gerek halktan gerekse kaynaklardan ismen bilinen mağaralar; Tercan ilçesinde Üçpınar ve Çadırkaya Mağaraları, Çayırlı ilçesinde Verimli, Çilli göl, Saraycık ve Yazıkaya Mağaraları, Kemah ilçesinde Özdamar, Çamlı yayla, Buz, Boğaziçi, ve Yahşiler Mağaraları, Kemaliye ilçesinde Ala, Üvür, Aslanoba, Tosun, Meryem Ana, Kekikpınar, Deliktaş ve Çat Mağaraları, İliç ilçesinde Bostal ve Bozyayla mağaraları ile merkez ilçede Kılıçkaya mağarasıdır. İl genelinde tespit edilen mağara 25 adettir. Ancak bu mağaralara ulaşım, dağlık bölgelerde bulunmaları nedeni ile oldukça zordur. Yukarıda adı geçen mağaralar içinde bulundukları köy adları ile bilinmektedir. Bu mağaraların gerekli tespit ve inceleme çalışmaları yapılıp, turizm açısından potansiyel olabilecekler değerlendirilmelidir. Refahiye ilçesinin Altköy mevkiinde bulunan mağaraya taş merdivenlerle çıkılmaktadır. Mağaranın içinde kesilmiş taşlardan oturma bankları vardır. Mağaranın içinde bulunan izlerin Köroğlunun atının izleri olduğu söylenmektedir. Çağlayanlar Girlevik Şelalesi; Erzincan ilinin güneydoğusunda, merkeze yaklaşık 30 km. uzaklıkta bulunan Çağlayan mevkiindedir. Şelale, Çağlayan Beldesine 3 km. uzaklıkta Girlevik köyündedir. Şelale Erzincan’ın en güzel yerlerinden biridir. Doğal güzellikleri, bitki örtüsü, suyu, dinlenme açısından önemli bir mesire yeridir. Şelalenin suyu, Kalecik Köyüne 1 km. uzaklıkta sarp kayalar içinden ve 9 ayrı yerden kaynar, yeşillik bir dere yatağını takip ederek şelaleye ulaşır. Şelalenin yüksekliği 30-40 m. civarında ve 3 kademeli ve yöreye özgü taştan oluşmaktadır. Şelalenin çevresi ağaçlıktır, özellikle yaz aylarında mesire yeri olarak büyük ilgi görmektedir. Kışın şelale suyun donmasıyla oluşan sarkıtlardan buzul tırmanışı, yazın soğuk sularında serinleme imkanı vardır. Göller Otlukbeli Gölü; Otlukbeli ilçe merkezine yaklaşık 5 km. uzaklıkta ve ilçenin kuzeybatısında yer almaktadır. Göl, 150-160 m uzunluğunda, 30-50 m. genişliğinde olup yüzölçümü yaklaşık 6.500 m² civarında küçük bir göldür. Deniz seviyesinden 1855m yükseklikte ve derinliği 15-18 m.’dir. Otlukbeli Gölünün oluşumu bir doğal setleşme sonucudur. Oluşumu açısından yurdumuzda ve belki de yeryüzünde benzerine az rastlanıldığı göz önüne alındığında Otlukbeli Gölünü bir ”Doğal Anıt” olarak nitelendirmek mümkündür. Otlukbeli Gölünün oluşumunu sağlayan set , faylar boyunca yüzeye çıkan maden sularının biriktirdiği bir settir. Set üzerine çıkan su maden suyu niteliğindedir. Yöre halkı şifalı olduğuna inanmaktadır. Göl suları içerisine maden suyu karışmakla beraber dere tarafından beslendiği için tatlıdır... Aygır Gölü; Keşiş Dağı üzerinde bulunan göl tabiat güzelliği yanı sıra, kırater gölü özelliğine sahip olan piknik ve dinlenme yeridir. Kadı Gölü; Kemaliye ilçesinde yer alır küçüktür. Göl çeşitli efsanelere de konu olmuştur. Ayrıca Çayırlı ilçesinde, Yedigöller ve Kemah Beşikli Köyünde Ardos Gölü bulunmaktadır. Kaplıcalar Erzincan kaplıcası ve doğal jakuzisi; Ekşisu yakınında, şehir merkezine 12 km. uzaklıktadır. 33 derecelik ısıya sahip kaplıca suyu romatizma, cilt, damar sertliği ve kalp rahatsızlığına iyi gelmektedir. Kaplıca, 12 adet kapalı havuzu ile hizmet vermektedir. Ayrıca kaplıcada , doğal jakuzi havuzu vardır. Kültürel Kaynaklar Erzincan zengin kültürel kaynaklara sahiptir. Yapılan arkeolojik kazılarda M.Ö.8. yüzyıla ait fildişi ve madeni eşyalara rastlanmıştır. Yörede hüküm süren Hitit, Urartu, Med, Pers, Hellen, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Medeniyetlerinin izlerine rastlamak mümkündür. Altıntepe ören yerinde yapılan bilimsel kazılarda elde edilen tarihi eserler bunun bir kanıtıdır. Erzincan’da meydana gelen şiddetli depremler ve savaşlar tarihi eserlerin bir çoğunu tahrip etmiştir. Varlıkların günümüze kadar sürdüren tarihi eserlerin birçoğu da harap durumdadır. Erzincan merkezinde ve ilçelerinde bugüne kadar 104 eser tescil edilerek koruma altına alınmıştır. İlde yüzey araştırma çalışmaları devam etmektedir. Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Alpaslan Ceyhan ve ekibi tarafından ilimizde bir yüzey araştırması çalışması başlatılmıştır. Bu proje kapsamında Erzincan’ ın ve bölgenin tarihine ışık tutacak yeni bulgular elde edilmektedir. Sit Alanları İlde bulunan sit alanları, Erzurum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Müdürlüğü tarafından tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Sit alanları içinde en önemlisi Altıntepe ören yeridir. Altıntepe, Erzincan-Erzurum karayolu üzerinde ve il merkezine 15 km. uzaklıktadır. Altıntepe, Urartu çağının bölgedeki en önemli yerleşim alanıdır. Tapınak, saray, kabul salonu mezarlar, depo binalarıyla arkeolojik değerini hala korumaktadır. Altıntepe ören yerinde Prof. Dr. Tahsin Özgüç başkanlığında 1959 yılında bilimsel kazı yapılmıştır. Bu kazıda çok değerli eserler bulunmuştur. Bu eserler bugün Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir. Erzincanda toplam 26 adet sit alanı tescil edilmiş olup; bunlardan 20 adedi arkeolojik, 1 adedi kentsel, 3 adedi tarihi ve 2 adedi doğal sit alanıdır. Taşınmaz Kültür Varlıkları Tarihi yerleşim alanlarındaki mimari anıtlar, Taşınmaz Kültür Varlığı olarak tanımlanmaktadırlar. Çoğu sanat değeri taşıyan ve günümüze kadar ulaşabilen bu yapılar arasında; camiler, kiliseler, surlar, saraylar, hamamlar, hanlar, türbeler, kümbetler, köprüler, çeşmeler, konaklar, evler, kaleler, yer almaktadır. Kemah Kalesi, Mama Hatun Kervan Sarayı ve Türbesi, Sultan Melih Türbesi, Gülabibey Camii en önemlileridir
  2. _asi_

    Erzincan Ekonomisi

    Erzincan Ekonomisi Erzincan’ın ekonomisi tarıma dayanır. Faal nüfûsun % 70’i tarım sektöründe çalışır. Mâden ve sanâyi sektörü gelişme hâlindedir. Hayvancılık tarımdan sonra en büyük gelir kaynağıdır. Tarım: Her çeşit meyve, sebze ve tahılın yetiştiği Erzincan gerçek bir tahıl anbarıdır. Yetiştirdiği sebzenin üçte birini dışarıya satar. Buğday, arpa, çavdar, fasulye, fiğ, patates, domates, lahana ve havuç ilde yetiştirilen belli başlı tarım ürünleridir. Meyvecilik çok ileridir. Bilhassa kayısı, zerdali, dut, elma, armut ve bâdem bol yetişir. Üzümleri lezzetli ve meşhurdur. Eğin’in bâdemi isim yapmıştır. Hayvancılık: Hayvancılık oldukça ileridir. Geniş mer’a ve çayırları hayvancılığın gelişmesinde rol oynamıştır. Koyun (çoğu karaman), sığır, kıl keçisi, manda, at ve arı kovanı ile hayvan potansiyeli oldukça zengindir. Ormancılık: Erzincan’ın orman varlığı zengin değildir. Yüzölçümün % 9’u ormanlarla kaplıdır. Ormanlar çoğunlukla Kemah ve Refahiye sınırları içindedir. 300’e yakın köy orman içinde veya kenarındadır. Bu ormanlarda senelik ortalama 40 bin ster yakacak odun ve 2500 m3 inşaat kerestesi elde edilir. Mâdencilik: Erzincan mâden bakımından zengin sayılmaz. Çoğu krom ve mangenez olmak üzere, demir, linyit, perlit, amyant ve tuz başlıca mâdenleridir. Sanâyi: Erzincan sanâyi bakımından az gelişmiş bir ildir. Sanâyi 1950’den sonra gelişmeye başlamıştır. 1954’te İplik Fabrikası, 1960’lı senelerde, süt ve tuğla fabrikaları kurulmuştur. 1958’de Şeker Fabrikası ve 1970’li yıllarda ise Asbest Boru Fabrikası, Etüdaş Yem Fabrikası, Et Balık Kurumu, Salyangoz Fabrikası ve Un Fabrikası kurulmuştur. 1980’li yıllarda bir milyon çift kadın ayakkabısı kapasiteli Sümerbank Tercan Ayakkabı Fabrikası faâliyete geçmiştir.Halıcılık, kilimcilik, orman ürünleri, dokuma ve metal eşyâ sanâyi mevcuttur. Kemâliye’nin “Eğin Halısı” meşhurdur. Ulaşım: E-23 Karayolu, İzmir-Ankara-Sivas-Erzincan-Erzurum üzerinden İran’a bağlanır. İl merkezi ve Refahiye ve Tercan ilçeleri bu güzergâhın üzerindedir. Haydarpaşa- Ankara-Erzincan-Erzurum-Kars demiryolu Erzincan’dan geçer. İliç ve Kemah demiryolu güzergâhı üzerindedir. Askerî hava alanı vardır. Sivil hava alanı, Eylül 1988’de işletmeye açılmıştır. Kemâliye’de Karasu üzerinde kelek ile yolcu ve eşyâ taşıma çok azalmıştır. Erzincan kara ve demir yolu bakımından önemli bir kavşak noktasındadır. Modern otobüs terminali 13 Mart 1992 depreminde ağır hasar görerek kullanılmaz duruma gelmiştir.
  3. _asi_

    Erzincan El Sanatları

    El Sanatları Ülkemizin bir çok ilinde olduğu gibi Erzincan’ da da bazı el sanatları geleneksel olarak sürdürüle gelmiştir. İhram dokuma, kilim dokuma, dövme bakırcılık gibi geçmişte önemli ekonomik fonksiyonu olan bazı el sanatları ürünleri, günümüzde kitlesel üretime dayanan sanayi ürünlerine yerine bıraktığından, talep azalmış ve üretim durma noktasına gelmiştir. Ancak iyi bir tanıtım ve yapılacak ham madde ve üretim tekniği değişiklikleri ile bu gibi el sanatlarının geliştirilmesi mümkündür. El sanatı ürünlere olan talep, iyi bir üretim ve pazarlama organizasyonu ile artırılarak Erzincan için önemli bir gelir ve istihdam imkanı sağlanabilir. Geleneksel olarak yürütülen ve yaygın bir sektör olan el sanatları çeşitlilik göstermektedir. Ülkemizin her bölgesinde olduğu gibi Erzincan’ da da geleneksel olarak sürdürülen şayak, kilim dokumacılığı, ehram dokumacılığı, halı dokumacılığı, dövme bakırcılık, çulhacılık, kalaycılık, kunduracılık, oymacılık, sepetçilik, şal basmacılığı ve bunlar içerisinde önemli yer tutan bakır işlemeciliği el sanatları mevcuttur. Geçmişte önemli ekonomik fonksiyonları olan ancak, tekniğin ilerlemesiyle üretimi daha ucuz ve daha kolay olan kitlesel üretime bıraktığından, üretimi azalan yada kaybolmaya yüz tutmuş büyük ekonomik faaliyetlerdir. 1960’lı yıllarda Erzincan’ da ortaya çıkan bakır işlemeciliği ise sektörel bazda inanılmaz bir gelişme sağlamış, Erzincan, bakır işlemeciliğinde Türkiye’ de merkez haline gelmiş, ancak daha sonra eski parlak dönemini yitirmiştir. Geleneksel tarzda üretilen çeşitli araç-gereç ve ticari malları içine alan el sanatları, başta bakırcılık olmak üzere, dokumacılık (şayak dokuma, şal basmacılığı, çulhacılık, keçe basma, ehram dokuma, kilim dokuma, halı dokuma), kalaycılık, kunduracılık, demircilik, sepetçilik, oymacılık, iğne oyacılığı gibi çeşitliliği içine alan geniş alanı kapsamaktadır. Erzincan’da mevcut el sanatları; bakır işlemeciliği, dövme bakırcılık, ehram dokumacılığı, kilim dokumacılığı, iğne-boncuk oyacılığı, Eğin (Kemaliye) halısı dokumacılığıdır. Bakır İşlemeciliği : Erzincan’da bakır el sanatlarının başlangıcı çok eskiye dayanmaktadır. Dövme bakırcılık çok eski bir meslek olmasına rağmen, bakır işlemeciliğinin başlangıcı 1955-1960 yılları arasıdır. Bu yıllarda Erzincan’da çeyiz eşyaları satan birkaç esnafın dükkan vitrinlerinde bakır hamam tası, sabunluk bulunmakta iken hamam taslarının iyi satıldığı görülünce bunların seri imalatına başlanmıştır. Daha sonraki yıllarda bakırcılığın cazip hale gelmesiyle turistik bakır süs eşyalarının üretimine başlanmıştır. Çaydanlık, semaver, sürahi, vazo, tepsi, çay-kahve-zemzem takımları vs. süs kulanım eşyaları yapılmakta olup, bakırın boyanması ve işlenmesi ile yurt içi ve yurt dışına pazarlanması sağlanmıştır. 1955-1960 yılları arasında küçük atölyelerde işleme bakırcılığın başlaması ile Erzincan el sanatlarında cazibe merkezi olmuş ve 1970’li yıllarda bakırcılık altın çağını yaşamıştır. Yüzlerce ailenin geçim kaynağı olan bakırcılık sanatının parlak çağı fazla uzun sürmemiş yok olma durumuna gelmiştir. Ticari yönden parlak dönemi ise 1980-1985 yılları arasındadır. Ancak bu dönemdeki fazla sürüm ve fazla kazanma hırsı bakır işlemeciliğinin sanat değerini en alt seviyeye indirmiştir. Önceleri “Tekli” kalemle işlenen bakır, daha sonra makinelerle işlenmeye başlanmıştır. Bilgisiz kişilerin sektöre girmesiyle bilinçsizce ve sanat değeri olmayan bakır işleri üretilmeye başlanmış ve bundan da bakırcılık sanatı büyük ölçüde talep yetersizliği ile karşılaşmıştır. Üretimin yüzde 10’u yurt içinde, özellikle Ege ve Akdeniz Bölgeleri’ne, yüzde 90’ı ise yurt dışında A.B.D., İtalya, Finlandiya, Japonya, Almanya, Fransa gibi ülkelere pazarlanıyordu. Sanat değeri azaldığından önce yurt dışı, daha sonra da yurt içi pazarlar gün geçtikçe zayıfladı. Bu işten gelir sağlayanlar kendi sanatlarına kendileri değer vermeyerek başkalarının değer vermesini beklediler. Bugün bu bilince varan birkaç bakır işletmecisinin sabır ve üstün gayretleriyle Erzincan’ da bakır işlemeciliği azda olsa yapılmaktadır. Yapılan araştırmalara göre bu gün Erzincan’ da faaliyet gösteren yaklaşık 8-10 mağazada işleme bakır ve turistik bakır eşya satılmaktadır. Bakır işlemeciliğinde çalışan 40-50 civarında işçi bulunmaktadır. Halen tam kapasite ile çalışma imkanı bulunmayan 3 atölyede turistik bakır ürünleri üretilmektedir. Bakır, Pirinç, Alüminyum ve Gümüş Plaka Kabartma Sanatı : Son yıllarda Erzincan’ da yapılan çalışmalarla rölyef sanatının el sanatları içinde önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. İl Kültür Müdürlüğü tarafından üç dönem, Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nce bir dönem açılan kurslarla Erzincan’ da kabartma (rölyef) sanatında 150 kursiyer yetiştirilmiştir. Bu sanatta yetişen kursiyerler yapmış oldukları duvar tabloları ve ev süs eşyalarını Erzincan’da ve Türkiye çapında pazarlama imkanları bulmuşlardır. İşlenilen bakır, pirinç, alüminyum ve gümüş plaka gibi hammadde yönünden herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Gerekli malzemelerin (gümüş plaka hariç) fazla pahalı olmaması nedeniyle bu sanat genişleme imkanı bulmuş hatta okullarda iş eğitimi derslerinde yapılır hale gelmiştir. Dövme Bakırcılık : Dövme bakırcılık Erzincan’ da var olan en eski sanatlardandır. Ancak bakıra alternatif olan alüminyum, çelik, emaye, naylon gibi maddelerle yapılan ev ve mutfak eşyalarının piyasaya sunulması nedeniyle bakır eşyaya olan talep azalmıştır. Talebin az olması, pazar imkanının yitirilmesi, sanatı devam ettirecek çırak yetiştirilmemesi gibi nedenlerle geçmişte önemli bir ekonomik potansiyele sahip olan bakırcılık sanatı kaybolmaya yüz tutmuştur. -Kilimcilik ve Cecim Dokumacılığı : Kilimcilik Erzincan’ da tarihi çok eskilere dayanan bir el sanatıdır. Genellikle Kemah, Refahiye, Kemaliye ilçelerinde dokunduğu görülür. Erzincan genelinde halen kaç tezgah da kilim ve cecim dokunduğu kesin sayılarla tespit edilememekle birlikte Kemah, Refahiye ve köylerinde halen kök boyalı kilim ve cecim dokunduğu bilinmektedir. Son yıllarda kamu kuruluşlarının girişimleriyle kilimciliğin geliştirilmesi için bir çok girişimlerde bulunulmuş ancak kursiyer bulma açısından zorluklar yaşandığı için başarıya ulaşılamamıştır. Kız Meslek Lisesi’nde ve Halk Eğitim Merkezi’nde bulunan kilim tezgahlarında ve Geçit Beldesi’nde açılan kursta 100 civarında kursiyer kilim dokumacılığını öğrenmiş ancak bazı ekonomik nedenlerden dolayı bu iş devam ettirilememiştir. Ehramcılık : Ehram (ihram) Erzincan, Erzurum, Bayburt yörelerine has, kadınların örtünme amacıyla elbise üzerine aldıkları ince yün iplikten el tezgahlarında örülen bir örtüdür ve mahalli bir özellik taşımaktadır. Ehram yaklaşık 30 sene öncesine kadar Erzincan merkezinde ve ilçelerde yaygın olarak kullanılmakta, buna paralel olarak da mahalle aralarındaki çulhacılarda veya evlerdeki el tezgahlarında bolca dokunmakta idi. Her genç kızın çeyizinde mutlaka en az bir ehram bulunurdu. Bu gelenek halen, Üzümlü, Çayırlı, Otlukbeli, Tercan İlçeleri’nde ve bazı merkez köylerde devam etmektedir. Bayanların değişen teknolojiye ve çağın giysilerine önem vermesi ve manto, pardösü, şal gibi giysileri tercih etmeleri nedeniyle ehram ve ehramcılık eski önemini yitirmiştir. Mermer Hediyelik ve Turistik Süs Eşyası :Erzincan’da çıkarılan veya diğer illerden getirtilen mermer blokları, il merkezinde bulunan mermer fabrikasında işlenerek çeşitli ebatlarda ve çeşitli kalınlıklarda plakalar üretilmektedir. Mermer fabrikasının istihdama ve ilin ekonomisine katkı sağladığı bilinmektedir. Mevcut olan mermer potansiyelinden hediyelik ve turistik süs eşyası üretilerek yeni istihdam alanları kazanmak ve ekonomiye katkı sağlamak mümkündür. Eğin (Kemaliye) Halısı Üretimi : Tarımsal alanda yaşayan nüfusa ek gelir sağlamak ve onların boş işgücünü değerlendirmek amacıyla Erzincan’da halıcılığa da önem verilmiştir. 1972-1975 yılları arasında Çayırlı ilçesi Bölükova ve Ortaköy, Kemah ilçesi Kerer ve Doğanbeyli köyleri, İliç ilçesi Boyalık, Refahiye ilçesi Pınaryolu köylerinde halıcılık kursları açılmıştır. Bu kurslarda 115 kursiyer yetişmiştir. Kemaliye İlçesi “Eğin Halısı” adıyla ün yapmış ve ilçede halıcılık köylere kadar yayılmıştır. Yabancı ülke fuarlarında derece alan Eğin Halısı Kemaliye Kaymakamlığı’nın çalışmaları ve Hacı Ali Akın Meslek Yüksek Okulu’nun girişimleriyle ekonomik anlamda yaşatılmaya çalışılmaktadır. Kemaliye Kaymakamlığı’nın gayretleri ile Kemaliye Apçaağa köyünde 5 adet tezgah kurulmuş olup, Isparta’dan getirilen iplerle bayanlara yönelik eğitim ve öğretim yapılmaktadır. Hacı Ali Akın Meslek Yüksek Okulu’nda ise; 1. sınıfta 26 öğrenci, 2. sınıfta 28 öğrenci 8 tezgahta halıcılık eğitimi görmektedir.
  4. _asi_

    Erzincan Halk Oyunları

    Halk Oyunları Erzincan Halk oyunları denilince akla, kahramanlık, yiğitlik, ağırbaşlılık ve sabrın sembolü olan Bar gelir. Oyunların tümü önce ağır olarak başlar, sonra gitgide hızlanır. En az altı kişi olarak kiz ve erkeklerin ayrı ayrı oynadığı oyunlarda çökme, el vurma ve dönmeler ana figürler olup, elde mendil, bıçak, kaşık gibi araçlar bulunur. Barların yarım daire şeklinde oluşması, Erzincan Ovasını tanımlamaktadır. Erzincan Halk Oyunlarının Türleri Bar: Kahramanlık duygu ve düşüncelerini sergileyen oyunlardır. Barlarda kesinlikle mendil sallanır. Çiftetelli : Müziğe göre ritmin, omuz-göbek-kalça ve kollara alınmasından doğan oyundur. Kaşık Oyunları : Tamamen şenlik oyunlarıdır. Kaşıklar ritim için elde tutulur. Horan: Halay mahiyetinde olup, ayakların kuvvetli olarak yere vurulmasından oluşmaktadır. Halay : Çengi ve çiftetelli oyunlarının özelliklerini taşıyan bir bar çeşididir. Tek Oyunlar: Herkesin serbest hareket ettiği bu oyuna, bölgemizde ŞIKIDIM havası da denilmektedir. Biçimlere Göre Oyunlarımız Üç ayak : Eğri dizi biçiminde olup, kertelli çökme ile sürdürülen açık oyundur. Dörtayak : Eğri dizi biçiminde olup, kertelli çökme ile sürdürülen açık oyundur. İkiayak: Eğri dizi biçimin de, dörtayak oyunun bir bölümü gibi devam eden oyundur. Ağırbar: Eller belden bağlanıp, oyunun sonuna kadar çözulmez. Eğri dizi biçiminde oynanır. Çökme olmayıp, bütün maharet ayakların ritme göre hareketidir. Koçeri: Eğri dizi biçimindedir. Başlangıçta eller belden bağlanır, oyun hızlandıktan sonra kol pazusundan bağlanır, Kapalı-açık oyundur. Açıldıktan sonra çok çabuklaşır. Sıklama: Eğri dizi biçimindedir. Çift yönlü hareket bu oyunun özelliğidir. Geriye gidişlerde, yarım kerteli çökme vardır, daha sonra yarım sağ şeklinde bu geri hareketi devam eder. İleri gidişte ani çökme yapılır. Sarhoş Barı: Eğri dizi biçimindedir. Kerteli çökme ile başlar. Bu çökme barbaşından poçikciye doğru yapılır. Poçikci yarım sağ yaparak, diğer oyunculara destek olur. Timurağa: Ellerin bir bölümden sonra bırakılması ve topluca el çırpmalar oyunun ana özelliğidir. Hoş bilezik: Kollar omuzdan bağlanır. Özelliği, oyunun dinlenme bölümüdür. Dinlenme anında oyun sürdürülürken, heykelleşme, oyunun kaidelerindendir. Bu oyunda da ani bir çökme vardır. Dello: Çift yönlü oyunlarımızdandır. Ters yönde giderken Poçcikcideki baş, baştakide poçcik olur. Bu anda eller belden tutulur. Diğer yöne dönünce, her oyuncu ellerini kendi koyarak, bağımsız duruma geçilir. Sarıkız: Sağa, sola yürümeler oyunun belli başlı özeliğidir. Tamzara : Eğri dizi biçiminde sürdürülürken, ani çökmeler yapılır. Çayırın Ten Yüzünde: Oyunun ana özelliği, ani çökmelerin bir müddet sürdürülmesidir. Tavuk Barı: Eğri, kopuk ve halkalar biçiminde oynanır. Oyunun özelliği, kerteli çök­menin uzun süre sürdürülmesi ve halka biçimindeki çömelmelerde, oyuncularından birinin uzun hava söylemesidir. ORTA OYUNLARI Elek Oyunu : Komedi mahiyetinde oynanan bir oyundur. Herhangi bir mecliste, şenlik mahiyetinde bir eğlence düşünüldüğünde bu oyun oynanır. Becerikli bir erkek oldukça bol olan kadın elbisesi giyer, bel bağı bağlar ve başına bir elek kor. Eline iki kaşık alır. Entarinin eteklerini toplayarak eleğin üzerinden bağlar. Oyuncunun çeketinin kollarına bir sopa Sokularak çeketin yakaları kalça üzerinden beline yetişecek şekilde tutturulur. Oyuncunun çıplak karnı üzerine insan yüzü çizilir, ceketin sağ koluna bir de mendil tutturulur. Mahalli şıkıdım nağmeleriyle oyuncu elindeki kaşıkları eleğe vurarak bir ritim içinde oynamaya başlar. oyunun bütün mahareti, nefes aldıkça ve Oyuncunun yeteneğine göre karnın hareketidir. Bu hareketle yuzünde birtakım mimiklerin görülmesi topluluğu kahkalar içinde eğlendirir. Elek oyunu, halk arasında pek tutulmamasına rağmen, oyunun gücü kendini sürdürmüştür. Arap oyunu : Yılbaşinda oynanan, komedi mahiyetinde bir oyundur. 6-7 kişiden oluşur. İki kişi omuzlarına birer sırık ve üzerlerine bir kilim alarak deve yapılır. Bir kişi kadın elbisesi giyerek gelin olur. Oyunculardan biri şişman diğeri arap rolüne girer. Diğerleride devece olur. Yılbaşını kutlamak için geceleyin evleri dolaşarak oyunlarını Sürdürürler. Gelin sevincinden oynarken, arap elinde bir kamçı ile gelini korumağa çalışır. Karanlıkta gizlenen şişman yine elindeki bir kamçı ile arabın elinden gelini biraz macadeleden sonra alır. Böylece oyun sürdürülürken, deveci hane sahibinden bahşiş alır. Toplanan bahsişler yemek yapılarak yiyilip, eğlenilir.
  5. _asi_

    Erzincan Yöresel Kıyafetler

    Erzincan Yöresel Kıyafetler Toplumsal değişmeye paralel olarak yerel giysilerin yerini, çağdaş giysiler almıştır. Kadın giyiminde yerel özelliklere kentlerde de rastlanır. Yerel giysilerle, çağdaş giysilerin birlikte kullanımı bir giyim-kuşam özelliği olarak belirmektedir. Bayanlarda Giyim: Entari: Biraz bolca olan, düz elbisedir. Kollar uzun ve yaka düzdür. Günlük olarak giyi­len bu entari, belbağı denilen bir bağla bağlanır. Üçetek: Vücuda iyice oturan, hakim yakalı bir giysidir. Ön boydan, yanlar ise bel kısmında açık olduğu için meydana gelen bu üç parçadan ismini almıştır. tahtalı, kutnu ve kadife kumaşlardan yapılır. Üzerinde krma gümüş kemer takılır. Şalvar: Pantolonvari şalvardır. Ağ kısmı paçadan olmadığından pantolonvari denilmektedir. Üçetekle birlikte giyilir. Başörtüleri Ehram (İhram): İnce yün ipekten dokunur. Renkleri beyaz kahverengi ve siyahtır. üzerinde çeşitli motifler vardır. Hindi (Yazma): Kağıtlar arasında satılan desenli ince tülbenttir. Yaşmak , fitos ve düz örtü şeklinde kullanılır, kenarları oyalıdır. Tülbent: Beyaz ince bir örtüdür. Kenarları oyalı olup, yazma gibi kullanılır. Namaz Örtüsü: Buyüklü ve küçüklü olmak üzere iki kısımdır. Düz olarak başa alınır, daha ziyade yaşlı kadınlar kullanır. Pırpırlı: Kırmızı tülden yapılan bir başörtüsüdür. Kenarları boncuk oyalıdır. Üzeri pırpır denilen pul boncukla işlenir. Ayakkabı: Yemeni ve kundura giyilir. Aksesuarlar: Tepelik, saçlık,bilezik,kemer ve küpedir. Kullanılan Kadın Kumaşları Kadife , kutnu, çitari, alaca, manisa, atlas, pullu sehavi ve kervancıların memleketimize soktuklrı Hint kumaşıdır. Hint kumaşı çok tuttuğu için Erzincan`lı buna ait bir türkü bile yakmıştır. "Vardım Hint eline kumaş getirdim Açtım bedestanı sattım oturdum, Sen benim başıma neler getirdin Ben senin derdini çekemem gönül" Bu kumaşların dışında, yerli tezgahlarda dokunan yün ve pamuklu kumaşlar da mevcuttur. Erkeklerde Giyim Erkekler şalvar ve yelek giyerler. Yeleğin altında işlik vardır. Bele ise kuşak takılır. İşlik: Yelek altında giyilen yakasız mintandır. Genellikle çizgili kumaşlar tercih edilir. Fes ve Ebaniye: Kırmızı renkten püsküllü fes kullanılır. Ortasından sarkan püskül, siyah ibrişimden yapılmıştır. Fes üzerine ebaniye sarılır. Ebaniye, sarı renkli, ipekli bir kumaştır. Üzeri motif işlemelidir. Poçcikli Yemeni : Bildiğimiz bir çesit ayakkabıdır. Aksesuarlar: Saat, köstek ve hançerdir. Kullanılan Kumaşlar: Kadife, çuha kumaş ve tamamen yün olan mahalli kumaştır.
  6. _asi_

    Erzincan Halk Edebiyatı

    HALK EDEBİYATI EFSANELER Erzincan efsaneleri genellikle ermiş olarak nitelendirilen kişi çevresinde toplanır. Dini efsaneler dışındaki yöre efsanelerinin konularını ise insanlar, yaşadıkları yerler ve tabiat konuları içerir. ERZİNCAN EFSANELERİNDEN Asuman ile Zeycan Erzincan`da Kaleli Bey`le kethüdası Derviş Ahmed`in çocukları olmaz. Bey`in bu durumdan yakınması üzerine kethüda, “Çıkıp dolaşalım belki ağzı dualı bir dervişe rastlarız, derdimize çare bulur”der. Birlikte yola düşerler. Yaylada rastladıkları bir dervişe içlerini açarlar Derviş onlara birer elma verir. Elmanın yarısını kendilerinin yemesini, yarısını da karılarına yedirmelerini söyler. "Kimin kızı olursa, öbürünün oğluna versin" diyerek ortadan kaybolur. İkisi de denileni yapar. Beyin bir kızı, kethüdanın bir oğlu olur. Çocuklar birlikte büyüyerek, okul çağına erişir. İkisinin de henuz adı konmamıştır. Bir gün Bey`le kethüdanın yaylada rastladıkları derviş gelerek oğlana Asuman, kıza Zeycan adını verir. Bir rastlantı sonucu annesinden, Asuman`ın kardeşi değil nişanlısı olduğunu öğrenen Zeycan ona yakınlık duymaya başlar. Asuman`da Zeycan`ı sevmektedir. Onların bu tutkularını bilen bir kadın, durumu beye bildirir. Bey öfkelenerek kethüdayı ve oğlunu konaktan kovar. Asuman babasını göndererek Zeycan`ı istetir. Bey önce kabul eder ancak karısı razı olmaz. Bunun üzerine olumsuz yanıt verirler. Bir gece iki genç düşlerinde ak sakallı bir derviş görür onun elinden "Aşık Badesi" içerler. Her ikisi de şiir söylemeye başlar. Bu düş üzerine duygularını birbirlerine şöyle anlatırlar. Asuman: İstemem tabibi peymane buldum Çaresiz dertlere düştüm ne dersin? Hakkın himmetiyle ummane daldım Bahar seli gibi çoştum ne dersin? Zeycan: Dün gece seyrimde oldum divane Varlığım kırkların yoludur yolu Eli bağlı durdum Ande "divan"ına Sundular bir kadeh doludur dolu Tüm çabalarına karşın sevdiğine kavuşamayan Asuman, sonunda gurbete çıkar. Giderken mendilini Zeycan`a vererek, vedalaşır. Zeycan`da anmalık olarak yüzüğünü ona verir. Kaleli Bey kızını da alıp yaylaya çıkmıştır Asuman`ın yolu buraya düşer. Tanınmamak için bir çobanla giysilerini değiştirir Bey onun kızıyla aşıklık sınavına girmesini ister. Asuman, kaybedenin öbürüne kul olması koşuluyla kabul eder. Karşılıklı söyleşirler, sonunda Zeycan yenilir. Ancak bey kızı vermemekte kararlıdır. Asuman tekrar yollara düşer. Bey olanları anlatıp kendisini karalamasından korktuğundan Asumanı öldürtmek ister. Adamlarına onu öldürüp, kanlı gömleğini getirmelerini buyurur Adamlar Asumanı yakalar. Asuman son bir kez Zeycan`ı görmek için yalvarır. Adamlar kabul eder. Asuman yüzüğü gösterip kendini tanıtır. Zeycan adamlara yalvararak sevdiğinin canını kurtarır, beye de kanlı bir gömlek götürürler. Asuman yine yollara düşer. Bir dağ başında tipiye tutulur ve kendini kurtarması için tanrı`ya yakarır. İmdadına yetişen derviş onu kurtarır ve isteği üzerine Asumanı Basra`ya ulaştırır. Asuman burada Afyoncu Dede`nin kahvesine yerleşir ve şiirler söyler. Ünü çevreye yayılınca herkes kahveye gelmeye başlar. Bundan hoşlanmayan diğer kahve sahipleri, bir kocakarıdan Asumanı yoketmesini ­ister. Kadın Asumanı bahçesindeki kuyuya atar. Burada söylediği şiirlerle yardım dileyen derviş Asuman’ı derviş kurtarır. Asuman Derviş`e, sevdiğinden haber getirmesi için yalvarır. Derviş gelip Zeycan`ı görür ve Zeycan sevdiğinden aldığı mendile gül dokuyarak dervişle gönderir. Anmağını gören Asuman`ın özzlemi dayanılmaz olur ve dervişten kendisini Zeycana kavuşturmasını ister. Birlikte Erzincan`a gelirler. Bu sırada Zeycan`ın düğünü yapılmaktadır. Zeycan, aşık olarak konağa giren Asuman’dan yardım ister. Asuman başından geçenleri valiye anlatır. Vali Timurpençeden Kaleli beyi öldürmesini ister. Asuman buna engel olur. Dervişin atının bastığı taprağı babasına götürünce kethüdanın gözleri açılır. Beyle anlaşmazlıklarını unutarak tekrar kardeş olurlar. Asuman ile Zeycan ise yedi gün yedi gece süren bir düğünle evlenir ve yaşamlarının sonuna kadar mutlu yaşarlar. ATASÖZLERİ Yöre halkı, deneyimlerini dünya görüşünü ve değerlerini, az ve öz sözle ata sözlerini yansıtır. Yöremizde sıkça kullanılan atasözlerinden bazıları şunlardır: Bir sözü söylemeden sonuçlarını düşünmek gerekliliği "Boğaz dediğin otuz iki kerttir, düşün düşün söyle" atasözüyle anlatılır. Elden çıkarılması istenmeyen bir şeyin, tehlikeye açık durumlardan uzak tutulması gerekliliği “Dere yanında tarla alma sel için, kırkından sonra kız alma el için" atasözüyle anlatılır. Amacına ulaşmak için sabreden kişinin, bunun karşılığını göreceği "Tekneyi bekleyen çöreği yer” atasözüyle vurgulanır. Kimi kurnaz kişilerin, adı kötüye çıkmışlardan daha zararlı olabileceği "Kurdun adı yamana çıkmış, tilki vardır baş kesen" atasözüyle anlatılır. “Az ateş çok odun yakar" atasözü, küçük bir tehlikenin, elverişli ortamda büyük zararlar doğuracağını vurgular. Tehlikeli bir durum ortaya çıktığında, ondan uzak kalmanın yollarını aramak gerekliliği “Baktın kar havası, eve gel kör olası” atasözüyle dile getirilir. Bir kimsenin ya da bir şeyin değerinin, kendisindeki niteliklerle artacağı, “Bıçağı kestiren kendi suyu, insanı sevdiren kendi huyu" atasözüyle belirtilir. HALK TÜRKÜLERİMİZ Erzincan ve çevresinde halk müziği ürünleri çok çesitlidir. Deyişler, türküler, ağıtlar, gelin havaları, doğa türküleri yöreyi tümüyle yansıtır. Halk müziğinin çok değişik ritim zenğinliği vardır. 2 ve 4 zamanlı ana usullerin, bunların üçerli biçimlerine sık rastlanır. 5,7,8,9 zamanlı birleşik usullerin değişik tipleriyle, 10 ve 11 zamanlı usullerin tipine uygun ezgiler vardır. Erzincan halk müziğinde, Kemaliye`nin ayrı bir yeri vardır. Kemaliye ağzı kendi içinde Abçağa, Teymen, Vank gibi ağız özellikleri gösterir. "Yeşil kurbağalar öter göllerde" adlı uzun hava baçka yörelerde de söylenen ünlü bir ezgidir. "Ala Gözlü" ve "Hoyrat" da tanınmış havalardır. Halk Sazları: Bağlama kültürü Erzincan`da yaygındır. Cura ve çöğür denilen sazlar tezenesiz çalınır. Sağ elin parmak uçları tezene gibi kullanılır. Bu teller üzerinde sıyırarak çalma yöntemine "şelpe" denir. Tezeneli sazlardan, bağlama ailesinin tümü kullanılır. Üflemeli sazlardan zurna, Dili­dilsiz kavallarla, dağ köylerinde çığırtma çalınır. Erzincan Halk Türkülerinin Sınıflandırılması Tören Türküleri: Cezayir, cirit havası, kına havası Kırık (Neşeli) Havalar: Akşamın vakti geçti, Başında kara papak, Ben yarime ne yaptırdım, Bu gece uyumamışam, bugün bendir güzel gördüm, Çay kenarı çim tutar, Evlerinin önü, Geline bak geline, Giderim ben de ben de, Gönü1 verdim bir esmere, Harkımı pakladım, Hayriye, İndim o yarin bağına, Karşı dağın geveni, Kaşların ince ince, Kevengin yollarında, Kırmızı gül­lerin, Küstürdüm barışamam, Köylü Kızı, Nasıl methedeyim sevdiğim seni, Nineler, Odasına gir­dim, Ördek isen göle gel, Şebge`nin kavakları, Şu karşı yaylada, Turnamın kanatları, Üç güzel­ler, Hüzünlü Türkülerimiz: Altın taşda incim var, Başı pare pare, Bir nazenim, Bir seher vaktinde, Bugün bir dilbere eyledim ülfet, Çesme senin, Çıkar yücelerden, Ela gözlüm ben bu elden gidersem, Ela gözlerini sevdiğem dilber, Erzincan`da bir kuş var, Eşimden ayrıldım yoktur kara­rım, Gönül kuşu, Huma kuşu yere düştü ölmedi, Kabe`den gelen hacılar, Kadir Mevlam Senden bir dileğim var, Kahbe felek sana nettim neyledim, keklik gibi kanadımı süzmedim, Nasıl yar diyeyim ben böyle yara, Tanrı`dan diledim bu kadar dilek, Vardım Hint eline, Yarim senden ay­rılalı, Zeynep Olaylı Türkülerimiz : Ağılın önü kenger, Ana beni bir çocuğa verdiler, Aras kenarının ince dumanı, Ayrıldım sıladan, Cemil, Kemah boğazı kara, Taşa verdim yanımı,..... Mesleki Türkülerimiz : Hamamcı, Saraçlar içinde Kahramanlık Türkülerimiz: Aslı kurdoğlu kurt gerek, Yiğidin kiratı, Orta Oyunu Türkülerimiz: Ben genç, idim ihtiyara verdiler, Deli kız sinin geliyor,........ Hikayelerde geçen Türkülerimiz: Arzu ile Kamber, Esman ile Zincan,..... Dini Türkülerimiz : Kabe`nin yolları, Şol cennetin ırmakları, Erenler cemine her can giremez, Hakikat bir gizli sırdır, Erzincan semahı,..... Mayalar (Uzun Havalar): Ağam bu da naz, Baba der, Aras kenarının ince dumanı, Bacadan aşıyor, Dağlar ağardı kardan, Doktor gelmiş yaralarım bağlıyor, Eğirdim kelep ettim, Erzincan`a girdim ne güzel bağlar, Evlerinin önü kavak, içerden yar içerden, istasyon önünde bir kara bulut, Kuleden gel kuleden, Şu yüce dağları duman kaplamış, Yaradan var, Yıldız,.....
  7. _asi_

    Erzincan Mutfağı

    ERZİNCAN YEMEKLERİ TANDIR Ağız Çapı: 55 cm, taban çapı: 80 cm, Yüksekliği: 100 cm, olan kesik koniyi andıran bir silindir diyebiliriz, Alt tabakda 20 X 20 ebadında küçük bir delik vardır. Buraya KÜVLE denir. Özel Seramik (Tandır Toprağı) ten yapılır. Kuruduktan sonra ev damına veya, ayvana yer seviyesinde gömülür. Gömülme yeri eşilirken, KÜVLE, deliği için o çapta bir kalas tandır ağzından 1 m. mesafelik yere kadar konur, Tandır gömülürken bu kalasın etrafı çökmeyecek tarzda doldurulur. Bilahare, bu kalas çekilip alınır, Tandır yanarken havayı buradan alır. Odunların iyi tutuşması için tandır eğişi ile karıştırılır. Zaman zaman küvle bir bez veya kadınların elbiselerinin etekleri yardımıyla havalandırılır. Tandır yapımı özel bir sanat gerektirmez. Ancak çamurunun çok iyi hasıl edilmesi gerekir, Çamur tam kıvamında olmazsa ,çabuk bozulur. Önce özel yerlerden toprağı getirilir. İyice elenir. İçerisine keçi kılı katılarak çamur yapılır. Bu çamur bir gün bekletilir. Ertesi gün tekrar yoğrulur. Tandırın alt kenar çemberi yere çizilir. Çamur, 7 -8 cm kalınlığında ve çapı dolanacak kalınlıkta silindir şekline getirilir. Çizilen çizgi üzerine düzgün bir şekilde yerleştirilir. Bu silindirler yeniden yapıldıkça ilk halka üzerine konur. Ölçülerin formda olması için ağız çapı ile taban çapı bir sopa ile daima kontrol edilir. Her çamur silindir diğerinin üzerine konuldukça araları kendi çamuru ile hem içten hem de dıştan doldurulur. Zaman zaman kurumaya bırakılır, tekrar örtülür. Hepsi birden örülmeye kalkılırsa tandır yamuklaşır hatta çöker. En son olarak GÖG denilen ağız kısmı yapılır. 7- 8 cm. dışa taşkın bir hal alır. Zamanla kırılmamasını ve üzerine konulacak malzemeleri taşıması için yapılmıştır. Böylece tandır tamamlanmış olur. Ancak daha tam kurumadan belli bir kıvamda LÖĞÜN yapılır. löğün tandırın içinden yapılır. Bir kişi tandırın içine girer, eline bir taş alır, usulüne göre tandıra sürerek onu tesviye eder. Tandır, bu tesviye anında bir nevi parlaklık da kazanır. Löğün ne Kadar hassas yapılırsa, tandır o kadar iyi ekmek, kete, gılik , oğlik peksimet vb. pişirir. Löğün iyi olmazsa bilhassa kete- peksimet , pek iyi pişmez, Hatta tandıra ilk vurulurken tutmaz. Löğün işi, bittikten sonra gömülecek yeri eşilir. Buraya ta toprak seviyesinde gömülür. Yakmak için yapılacak iş hesaba katılır, HAMUR TANDIRI ve GÜN TANDIRI diye isimlendirilir. Hamur tandırında kalın ve kuvvetli odun, gün tandırında ise banyo için, su ısıtmak, bir takım yemekleri pişirmek maksadıyla daha az enerji ve kalorisi olan yakacaklar yakılır. TANDIR yanarken üzerine HATIRCEK Denilen artı (+) veya çarpı (X) işareti şeklini alabilen bir demir konur. Kapkacak bunun üzerine yerleştirilir. Tandır yanarken yemekler burada pişer, Tam pişmemiş olanlar da egişlerle tandıra (dibine kalan ateş üzerine) bir sac ayağı yerleştirildikten sonra buraya konur ve burada pişer ki, bu genelde Fasulye, Keşkek, Gendime Pilavı, Gendime Çorbası, Paça diğer et yemekleri, ayrıca Su Böreği, Baklava, Sarığı, burma, Lokma vs. Hamur işleri dışında tandırda güveç de pişirilir. Ekmeklerimiz tandırda pişirilir. Günlük ekmeği, Lavaş, Değirmi Ekmek, El Ekmeği, Gılik, Loğlik diye isimlendirebiliriz. Bunlardan gılik ve loğlik çabuk bayatladığı için az yapılır. En fazla iki günlük olur. Fakat lavaş ve değirmi ekmekler 10-15 hatta 20 günlük yapılır. Bayatladığı zaman sofra bezinin arasına suçilenerek üst üste konur. Sonra üst üste kapatılır. 20-25 dakika bekledikten sonra taze pişmiş gibi yumuşacık olarak yenir. Bunlar dışında özel olarak sabah kahvaltılarında yenmek üzere, kete ve peksimet yapılır. Tabi bunlarda tandırda pişirilir. EKMEK YAPIMI Ocak üzerine el kazanı ile ısınması için su konur. Hamur teknesi, un, ekşi hamur (Maya olarak kullanılır), Maşrapa, Tekne Egişi, ince elek, Sofra bezi hazırlanır. Sofra bezinin üzerine hamur teknesi konur. Un ince elekle tekne içerisine elenir. Elenen un teknenin bir tarafına yığılır. Kalın boş kısımda yeterince tuz, ve ekşi hamur iyice eritilir. Sonra elenen un yoğrulmaya başlanır. Yoğurma işleminde ve ekşi hamur iyice eritilir. Sonra elenen un yoğrulmaya başlanır. Yoğurma işlemine hamur tam kıvamına gelene kadar devam edilir. Daha sonra tekne egişi ile dirsekten itibaren hamur olan ellerle teknenin etrafı kazınır. Üzeri kapatılarak ekşimeye (Mayalanmaya) bırakılır. Mayalanmaya yüz tutar tutmaz tandır, kalorisi bol olan odunlarla yakılarak iyice tav aldırılır. Tandır yanmakta iken Dastar (Hamur Topakları Örtüsü) açılır. Hamur Küntlenmeğe başlanır. (Küntlemek: Topak Yapmak). Bütün hamur küntlendikten sonra üzerleri örtülür. Tandırda ki odunlar yandıktan sonra Parduç bezi ile tandırın isleri silinir. O zamana kadar artık küntler kırkır`a (açılacak kıvama)gelmiştir. Tandır başına sofra bezi, hamur tahtası, merdane, rapata ve egiş getirilir. Ayrıca bir tabakla da su konur. Tandırda tutmayan ekmeklerin arkasına elle sürülür. İyi yapışmasını sağlar. Ekmeği açacak kişi bir tepsi ile küntleri yanına alır. Tahta üzerine biraz un serptikten sonra, küntü kor merdane ile açarak yufka haline getirir. Ekmeği pişiren kişi ise, rapata ile (ellerinin üzerinde iyice açıp, incelttiği yufkayı rapatanın üzerine serer.) birlikte tandıra yapıştırır. Ekmek yapışınca rapatayı geri alır. Yoğrulan hamur bitene kadar bu işlem devam eder. Oval şeklinde yapılan ekmeğe lavaş, yuvarlak şekilde yapılan ekmeğe ise değirmi ekmek denir. Bunun bir sayısı yoktu. Pişirici, yorulunca ekmeği çok çarpmasın diye değirmi ekmek yapar. Gılik, loğlik ve el ekmeği için özel bir hamur yoktur. Hamur pişirici hamur topağını eli ile hafif bastırır. Gerek eliyle gerekse rapatayla tandıra vurursa buna GILİK denir. (İçine ceviz veya bir parça tereyağı konur) hamur bir şey katmadan oval bir şekilde tandıra vurursak buna loğlik, topağı iyice yassıltarak vurursa buna da el ekmeği denir. (Loğlik arasına ceviz de konur) BÜRYAN YAPIMI Koyun kesilip temizlendikten sonra , dört ayağı birbirine geçirilir. Biraz soğuduktan sonra bir kaç yerinden delinir. Üzerine yoğurt sürülür. Bacaklara bir demir geçirilerek tandıra asılır. Tandıra bir el kazanı veya büyük bir tencerede bulgur pilavı konur. Akan,yağlar bu pilava aksın diye boynu ayrıca kırılır. Tandıra asıldıktan sonra tandırın ağzı bir saçla kapatılıp, tandırın etrafı, küvlesi ve sacın etrafı çamurla sıvanır. Sac üzerine ayrıca aynı çamurdan bir kilo kadar topak konur. Bu topak kuruyunca büryanın yemeğe hazır olduğu anlaşılır, Fazla pişerse kurur yenmez. Az pişerse lezzeti olmaz. İsteyen pilavla, isteyen yalnız etinden yer. KEŞKEK YAPIMI Gendimeden yapılır. Kemiksiz et olması tercih edilir. Hele üç dört adet keklik olursa bunun keşkeğine Doyum olmaz. Bir etli pilav için her şey hazırlanır. Den olarak gendime konur. Çok fazla pişirilir. (Tandırda yapılması daha iyi olur) Etler kemiksiz olduğu için iyice ezilmiştir. Tam ezilen denler yeniden bir kaşık arkasıyla Çarpıla çarpıla macun haline getirilir. Sıcak yenecekse üzerine tereyağı dökülür. Soğuk olarak yenmesi tercih edilir. Bunun için bir tepsiye boşaltılır. Soğumaya bırakılır. Bir gün de bekletilir. Ertesi gün hafif ateşte ısıtılır. Tepside ters çevrilir. Çok az daha ısıtılır. Tandır ekmeği, soğan eşliğinde yenir. EKMEK ISLATMASI Ekmek bir tepsiye doğranır. Üzerine salça ile kavurma, bol kuru soğan, yumurta kırılarak pişirilen karışım dökülür. Servis yapılır. KELECOS Fetir (Maya` sız) saç ekmeği yapılır. Bir tepsiye doğranır. Üzerine kavurma, salça, soğan (Soharıç) konulduktan sonra bolca kurut ezilip dökülür. (Kurut: Çökeleğin kurutulmuşudur ) Ayrıca bolca ceviz içi dökülür. YUMURTA BORANI Tandır ekmeği doğranır. Üzerine haşlanmış yumurta ile yoğurt dökülerek servis yapılır. DÜĞÜN YEMEKLERİ İki türlü yemek verilir. 1-Babukko, yanında yarma çorbası, hoşaf 2-Ufak Yemek: Bamya, yaprak dolması, üzüm kasefesi, hoşaf, pilav, börek, sarığıburma, baklava, zerde, kuzu dolması, kaburga dır. Babukko verilince ufak yemek verilmez. Yemek protokolü: Önce çorba, sonra da babukko ile hoşaf birlikte verilir. Bir Aylık, veya 15 günlük kavurma yapılırsa buna Zifir denir. HAŞIL Sütlü haşıl, pekmezli haşıl, ballı haşıl ve yağlı haşıl olmak üzere dörde ayrılır. Sütlü Haşıl Aş yarmasının ufağından bir miktar alınır, biraz piştikten sonra üzerine un ilave edilerek biraz daha karıştırılarak pişirilir. Marmelat haline geldiğinde, biraz soğutularak üzerine süt dökülür ve servis yapılır. Ballı Pekmezliği ve Yağlı Haşıllar Kaynayan suya un katılır. Marmelat haline gelinceye kadar pişirilir. Ocaktan alınır. Soğumaya bırakılır, soğuduktan sonra tabaklara konur. İsteyen bal, isteyen pekmez, isteyen de yağ dökerek yer. KAYGANA Üç dört tane yumurta, yarım kilo süt ve un marmelat kıvamında yoğrulur. Tavada yağ kızdırılır. Ocaktan geri alınır. Yapılan hamurdan kaşıkla alınarak tavaya konur ve daire şeklinde dağıtılır. Tekrar ocağa konur. İyice kızarıncaya kadar pişirilir. Servis yapılır. BİŞİ Genellikle hamur (Ekmek Yapımı) günlerinde pişirilir. Ekmek için hazırlanmış künt (topak) lar dan bir kaç tane alınır. Un ile biraz yassıltılarak tava içinde kızdırılmış yağda iyice kızarıncaya kadar pişirilir. MAKARNA Çorba hamuru gibi çok koyu hamur yapılır. Bunlar tabaklara ayrılarak tahta üzerinde oklava ile açılır. Açılan yufkalar üst üste konularak, 5 cm genişliğinde parçalara ayrılır. Sonra yeniden üst üste konularak 3 -4 mm genişliğinde doğranır. Kaynayan suda iyice haşlandıktan sonra iliştir (Kevgir) den süzülür. Bir tepsiye konur. Kaşığın sapı ile alt üst edilir. Biraz soğuduktan sonra, isteyen üzerine salçalı kıyma, pul biber, isteyen de dağlanmış yağ ve peynir dökerek yer. ERİŞTE Günlük ve kışlık olarak yapılır. Kışlık yapılan su ve un yoğrulur. Fazlaca yapıldığından yoğrulması zor olur. Bunun için, hamur testlere konur. Üzerine beyaz bir örtü serilir. Ayaklarla çiğnenerek, kıvama getirilir. Daha sonra yumurtadan büyük parçalara ayrılarak oklava ile açılır. 2 -3 mm. kalınlığında kesilir. Kurutulmaya bırakılır. Kuruduktan sonra tenekelerde saklanır. Günlük yapılırsa az olduğundan elle yoğrulur. Aynı işlemlerden sonra kaynayan suda haşlanır. Kevgirden süzülerek tepsiye konur ve tereyağı ile yağlanarak servis yapılır. Kışlık erişte de aynı şekilde pişirilir. EL BÖREĞİ Hamuru süt, yumurta ve yağ ile yoğrulur. Ceviz büyüklüğünde topaklara ayrılır. Oklava ile açılır. Arasına peynir ve maydanoz karışımı konursa peynirli el böreği, kıyma konursa kıymalı el böreği denir. Bilahare bunlar tereyağında kızartılarak servis yapılır. ÇÖKELİKLİ Su, tuz ve un yoğrulur. Yumurtadan büyük topaklara ayrılır. Oklavayla açılır. Arasına bolca çökelik konur. Sonra sac üzerinde pişirilir, Tereyağı ile yağlandıktan sonra servis yapılır . LÜLE BAKLAVA Bir bardak süt, bir bardak `da tereyağı ile un yoğrulur. Kulak memesi yumuşaklığında olan hamur yarım saat dinlendirilir. Yumurtanın sarısı kadar yuvarlaklara ayrılır. Çok ince olarak oklava yardımı ile açılır. Açılan yufka kalın bir oklavaya sarılır. Sarıldıktan sonra her iki baştan ortada toplanacak şekilde büzülür. Sonra tepsiye dizilir. Üzerine kızgın yağ döküldükten sonra her iki baştan ortada toplanacak şekilde büzülür. Sonra tepsiye dizilir. Üzerine kızgın yağ döküldükten sonra fırına konur. Çok az pembeleşince fırından alınır. Üzerine pudra şekeri serpilir. LOKUM 250 GR. yağ elde sıvı hale gelinceye kadar yoğrulur, Bir yumurta, bir yemek kaşığı yoğurt, bir yemek kaşığı limon suyu unla kulak, memesi yumuşaklığında yoğrulur. Bu hamur tepsiye konur. Fırına verilir. Piştikten sonra üzerine pudra şekeri serpilir. HELVA Yarım kilo tereyağı yeteri kadar unla karıştırılır bir kapta yoğrulur. Kızarıncaya kadar kavrulduktan sonra bir bardak sütte şeker ezilir. Helva tencerenin bir kenarına alınır. Hazırlanan sütlü şeker tavanın boş kenarına dökülür. Kaynamaya başlayınca ateş söndürülür. Bu defa her ikisi karıştırılıp dinlenmeye bırakılır. Daha sonra tabaklara konur. MANTI Un normal tuz ve su ile katı olarak yoğrulur. Kabarana kadar yoğurmaya devam edilir. İki yumurta büyüklüğünde yumaklara ayrılır. Oklava yardımı ile normal şekilde açılır. Kare şeklinde parçalara ayrılır. Aralarına hazırlanmış olan malzeme (Kıyma, maydanoz, soğan, kırmızı ve karabiber) kare yufkaların içine konur. Dört ucu bir araya getirilerek bağlanır. Kaynayan suda haşlanır. Kevgirden süzüldükten sonra tabaklara alınır. Sarımsaklı yoğurt ile servis yapılır. HAMUR BORANI Mantı hamurudur. Yufkalar açıldıktan sonra üst üste konur. 5 cm. genişliğinde parçalara ayrılır. Bu parçalar gene toplu olarak üçgen şeklinde kesilir. Kaynayan suda haşlanır. Kevgirden süzüldükten sonra tabaklara alınır. Sarımsaklı yoğurt ile servis yapılır. Üzerine yağ dökülür. ŞİRİN Su, tuz ve un birlikte yoğrulur. Yumurta büyüklüğünde topaklara ayrılır. Hamur mayasız olur ki buna fetir denir. Yufkalar açılır. Sac üzerinde pişirilir. Kalın bir örtü içerisinde bekletilir. Daha sonra yufkalar iki parmak genişliğinde katlanır. Birer parmak genişliğinde bıçakla kesilerek tepsiye dizilir. Üzerine bal ve yağ dökülürse “Ballı Şirin”, sarımsaklı yoğurt dökülürse buna da “Yoğurtlu Şirin” denir. BABUKKO Su, tuz ve un karıştırılarak yoğrulur. Ancak hamur çok koyu olması gerekir ki bunu yoğurmaya kadınların pek gücü yetmediği için erkekler tarafından yoğrulur. Yoğurma kıvama gelinceye kadar devam eder. Buna hasıl ekmek denir. Tam hasıl olduktan sonra 3-4 kiloluk topaklara ayrılır. Bunlar gene erkekler tarafından tandıra vurulur. Bazen de özel ocak yapılarak ocağa gömülür. Piştikten sonra normal sıcaklıkta soğumaya bırakılır. Kabuk kısmı bıçakla çıkarılır. İç kısmı başka bir tepsiye konur. Biraz daha soğuduktan sonra üç-beş kişi bu içi ufalamaya başlar. Bu iç tam et bulguru inceliğinde ufalanır. Yeniden bir tepsiye konur. Üzerine kurut (Çökelik Kurusu) ezilerek dökülür. Tam ortasına bir çukur açılır. Buraya oldukça bol tereyağı dökülür. Aynı kaptan yenir. Bazen de kabuk tencere şeklinde içi boşaltılır. İç buna dökülür. Sonra kurut ve tereyağı dökülerek yenir. Eski düğünlerin en gözde yemeğidir. Bunun yanında Yarma çorbası. sonra da babukko ile armut hoşafı birlikte verilir. SİGARA BÖREĞİ Un, yağ, yumurta, sütle yoğrulur. Yumurta kadar topaklara ayrılır. Oklava ile açıldıktan sonra yufkalar üçe bölünür. Aralarına kıyma konulursa kıymalı, peynir konulursa peynirli, patates konulursa patatesli sigara böreği denir. Bunlar yağda kızartılır. LOKMA VE TULUMBA TATLILARI Bunların her ikisinin de hamuru aynı olur. Hamur kaşıkla alınıp tavaya konursa lokma tatlısı, bir makinadan konulursa buna da tulumba tatlısı denir. Bundan başka bohça tatlısı da yapılır ki bununda hamuru aynıdır. Yağ, süt, yumurta ile un yoğrulur. Dinlendikten sonra tavada kızartılır. Üzerlerine kestirilmiş şeker dökülür. Ancak bohça tatlısı ceviz kadar alınarak açılan yufka karelere bölünür. 10 cm kadar olan karelerin içine ceviz konularak köşelerinde bohça gibi kıvrılır. Kızartıldıktan sonra üzerine kestirilmiş şeker dökülür. KESME ÇORBA (Un Çorbası) Tuz ve su ile un koyuca yoğrulur. Çokça yoğrularak kıvama getirilir. Bıçakla kesilerek topak yapılır. Bunlar oklava ile normal kalınlıkta açılır. Yufkalar un yardımı ile üst üste konur. Bunlar 5 cm genişliğinde parçalara ayrıldıktan sonra, erişte gibi fakat daha genişçe doğranır. Tencerede soharıç yapılır. (Kavurma, soğan, salça, kızarıncaya kadar kavrulur). Yarım tencere su konur, yeterince tuz atılır. Su kaynayınca kesilen hamur suda tam pişene kadar kaynatılır. Kaynarken maydanoz doğranır. Ocaktan alınır. 5- 1O dakika bekletildikten sonra nane ilave edilir. Daha sonra dövülmüş iç sarımsak konur. Bunu müteakip ayran katılıp karıştırılır. Servis yapılır. KUZU DOLMASI Pilavlık pirinç hazırlanır. Pirinç içine biraz kuş üzümü ve fıstık konur. Pilavda kullanılan diğer salça, tuz, biber karabiber gibi malzemeler karıştırılıp kuzunun içine doldurulur. Kuzunun karın zarlarından dikilir. Bir el kazanında haşlandıktan sonra tandırda kızartılır. ZERDE Önce nohudun haşlanarak kabuğu alınır. Bildiğimiz pilavın malzemesine katılır. Birlikte pişirilir. Üzerine üzüm kasefesi dökülür. servis yapılır. KABURGA Kuş üzümlü etli pilav (yalnız pirinçten yapılır) pişirilir. İçerisine fıstık ve nohut (kabuğu alınarak) konur. EKŞİLİ Bir nevi bulgur çorbası olup, içerisine ekşi sebze ve meyvelerden katılarak pişirilir. (Karamuk yaprağı, aluça (erik), kara erik kurusu (tamas kurusu)). Genellikle her hamur günü mutlaka pişirilir. Taze ekmekle çok daha lezzetli olduğu için o gün yapılması tercih edilir. Önce ekmek bir tepsiye doğranır. Üzerine pişirilen bu ekşili yemeği dökülür. Servis yapılır. KAPAMA Bildiğimiz (bulgur) pilav malzemesi hazırlanır. İçerisine yeşil fasulye kurusu konursa lövlez kapama, taze kabak (kışlık kabak) katılırsa kabak kapaması denir. Üzerine mutlaka tereyağı ekilir. BAMYA Önce temizlenir. Suda haşlanır. Suyu süzülür. Hazırlanmış et ve et suyuna konur. Tavada eritilmiş tereyağıyla salça katılır. Biber, süs biberi, limon veya limon tuzu katılır. Piştikten sonra servis yapılır. Yeşil fasulye türlü patates yemeklerinin önce soharıç yapılır. Sonra etle pişirilir. Diğer yemeklerimize önce soharıç yapılır. Bunlar bulgur, pirinç karıştırılarak pişirilir. KETE VE PEKSİMET YAPIMI Bunun (Ketenin) hamuru özel olarak hazırlanır. Ayrıca un ve tereyağının yoğrulmasından birde iç hazırlanır. Ketenin hamuru süt ve yağ ile yoğrulur. Kabarması için biraz karbonat katılır. Hamur fazla yoğrulmaz. Üzeri güzelce örtülür. Mayalanınca gene hamur tahtası ve sofra bezi getirilir. Oklava hazır bulundurulur. Hamur topak halinde kesilir. Tahta üzerinde biraz yoğrulduktan sonra oklava yardımıyla unlanarak incecik bir yufka halinde açılır. Acılan hamur ikiye katlanır. Arasına hazırlanan içten konur. Bu da iki üç kat tekrar katlandıktan sonra rulo haline getirilir. Üzerine yumurta sürülerek tandıra vurulur. BÖREK YAPIMI Bir kepçe yoğurt, 4 adet yumurta, yarım kepçeden az su hazırlanır. Bu malzeme un ile karıştırılır. Hamur kabarana kadar yoğrulmaya devam edilir. Yumurtadan küçük topaklara ayrılır. Yarım saat dinlendikten sonra, sofra tahtası üzerinde oklava ile çok ince açılır. Pişirilecek tepsi önceden yağlanır. Bu yağın üzerine açılan yufkalarda bir tane tam olarak konur. Diğer yufkalar kaynayan suda haşlanır. Ancak haşlanan yufkalar önceden ikiye bölünür. Haşlanan bu yarım yufkalar kevgirle alınır. Suyu süzüldükten sonra tepsiye konur. Yiyecek kişi sayısına göre yufkalar 8 -10 -12 adet olur. Yufkalar tam yarı olunca arasına peynir, maydanoz ve tekrar yağ konur. Bunun üzerine haşlanmamış tam yufka konur. Yufkaların diğer yarıları da haşlanıp tepsiye dizildikten sonra yağlanarak pişirilir. BAKLAVA YAPIMI Bir bardak su, bir bardaktan biraz az yağ, iki limon suyu ve çok az da tuz hazırlanır. Un ile karıştırılır. Yarım saat dinlendikten sonra fındık büyüklüğünde topaklar yapılır. Hamuru fazla yorulmaz fındık büyüklüğünde ki topakların beş tanesi tekrar bir topak haline getirilir. Yufkaların mümkün olduğu kadar ince açılması gerekir. Hazırlanan yufkalar tepsiye serilir. Topak sayısı yarı olunca ortasına bol ceviz ekilir. Kalan yufkalar tekrar tepsiye serilir. Henüz pişmeden eşkenar dörtgen şeklinde kesilir. Hafif yağlanarak pişmeye bırakılır. Pembeleşmeye başlayınca fırından alınıp yarım kilo kadar tereyağı dumanı çıkacak kadar dağlandıktan sonra tepsinin üzerine dökülür. Tekrar fırına konur ve 5 dakika sonra alınır. SARIĞIBURMA YAPIMI Bir yumurta, bir bardak su, yarım bardak tereyağı ile yoğrulur. Kulak memesi yumuşaklığında yoğrulan hamur yarım saat dinlendirilir. Dinlenen hamurdan yumurta büyüklüğünde topaklar yapılır. Sonra çok ince olarak açılır. Yufka arasına bolca ceviz konur. Sarık şeklinde bükülerek tepsiye konur. Fırına koymadan evvel kızgın yağ dökülür. Sonra fırına konur. Fırından alınır. Soğumaya bırakılır. Tam soğuduktan sonra üzerine kestirilmiş şeker tatlısı dökülür. BUĞDAY KAVUDU 1 Teneke kadar buğday önce Sac içinde kavrulur. Bu halde iken kavurga olarak kullanılır. Buna bazen süt de katılır. Buna da sütlü kavurga denir. Kavurga taze taze yenir. Kavrulmuş buğday değirmene götürülür. Un yapılır. Bez torbalarda saklanır. Kışın veya diğeri zamanlarda çeşit olsun diye yenecek kadar bir tepsiye konur. Biraz süt pişirilir. Sütle yoğrulur. Oldukça koyu olarak yoğurmaya dikkat edilir. Topak topak yapılarak taze taze yenir. NOHUT KAVUDU Nohut kavrulduktan sonra buğday gibi aynı işlemlere tutulur. ARMUT KAVUDU Dağ armudu (ahlat) kesilerek kurutulur. Değirmende un yapılır. Süt ile topak yapılarak yenir. PEYNİR MAYASI Davar siirdeni, gendime, bağa yaprağı ve maya otu bir kapta kaynatılır. Küçük bir küpte bekletilir. Bir hafta veya on gün sonra peynir mayası oluşur. İyice süzülür. Şişe veya küpte saklanır. Mayalanan süt bir saat sonra peynire dönüşür. İnce bez torbalar dökülür. Üzerine bir ağırlık konularak süzülmeye bırakılır. Tam suyu çıktıktan sonra dilimlenip, tuzlanarak tenekelere veya küplere konur. Buna Salamura Peynir denir. Peynir, çökelik ve biraz da yağ katılarak iyice yoğrulur. Biraz bekledikten sonra derilere hava almayacak şekilde basılır. Buna da Tulum Peyniri denir. Peynir henüz süzeklere alınmadan özel kokulu ve lezzetli peynir otu katılır. Sonra süzülmeye bırakılır. Buna da Otlu Peynir denir. Peynir süzülmeden devamlı elle karıştırılıp, kelep haline getirilir. Buna da Civil Peynir denir.
  8. _asi_

    Erzincan Coğrafi Yapısı

    COĞRAFİ YAPI Erzincan Doğu Anadolu Bölgesinin Kuzey Batı bölümünde yukarı Fırat havzasında 39 02'- 40 05' kuzey enlemleri ile 38 16'- 40 45' Doğu boylamları arasında yer almaktadır. İlimiz Doğuda Erzurum, Batıda Sivas, Güneyde Tunceli, Güneydoğuda Bingöl, Güneybatıda Elazığ, Malatya, Kuzeyde Gümüşhane, Bayburt ve Kuzeybatıda Giresun illeri ile çevrilidir. Yüzölçümü 11.903 km2 olup il merkezinin denizden yüksekliği 1.185 metredir. Erzincan'ın ilçeleri; Çayırlı, İliç, Kemah, Kemaliye, Otlukbeli, Refahiye, Tercan ve Üzümlü'dür. Erzincan birinci derecede deprem kuşağı üzerindedir. 1939 depreminden sonra şehir merkezi şimdiki yerinde yeniden kurulmuştur. En son önemli deprem 13 Mart 1992 tarihinde rihter ölçeğine göre 6,8 şiddetinde meydana gelmiş ve 657 kişi hayatını yitirmiştir. Erzincan ili genellikle dağlar ve platolarla kaplıdır. Dağlar çeşitli yönlerde, belli bir sıra içerisinde uzanır. Güneybatıdan Munzur, Kuzeybatıdan Refahiye Dağları İl sınırlarına girer. Doğudan Erzurum'dan gelerek, Batıya doğru uzanan Karasu ırmağı ve kop dağları, il alanını derinlemesine, aralarında geniş düzlükler bırakacak şekilde böler. Dağlar il topraklarının yaklaşık % 60'ını kaplar. Esence (Keşiş) dağları, ilin en yüksek noktasını (3.549 m.) oluşturmaktadır. Köhnem dağı 3.045 m. Sipikör dağı 3.010 m. Mayram dağı 2.669 m., Kop dağı 2.963 m., Mülpet dağı 3.065 m., Munzur dağları 3.449 m., Kazankaya dağı 2.531 m., Ergan dağı 3.256 m., Dumanlı dağları 2.618 m. ve Coşan dağı 2.976 m.dir. Erzincan ilinde ovalar, doğu-batı ve kuzey-güney doğrultusunda uzanan dağ sıraları arasındaki çöküntü alanlarında ye alır. Ovalar birbirine boğazlarla bağlanmıştır. Erzincan ovası, doğu-batı yönünde uzanır. Denizden yüksekliği 1.218 m. olan ovanın uzunluğu 40 km., toplam alanı ise 500 km2.dir. Kuzeyinde, doğu-batı yönünde uzanan bir fay hattı vardır. Kalın bir alivyon tabakasıyla kaplı olan ovada, sulu tarım yapılmaktadır. Orta verimlilikte olup, buğday, şekerpancarı ve fasülye yetiştirilmektedir. Fırat vadisinin iki yanında Sansa boğazına dek olan alandaki çok sayıda düzlükler, Tercan ovalarını oluşturur. En genişi 180 km2.lik, Çadırkaya (Pekeriç) ovasıdır. Denizden yüksekliği 1.450-1.500 m. olan bu ova kalın bir alivyon tabakası ile örtülmüştür. İI toplam alanının, 1/20'sini yaylalar kaplamaktadır. Güneyde Munzur dağlarının uzantıları üzerinde, özellikle Koşan dağı yöresindeki yaylalar, seyrek ve kısa otlarla kaplıdır. Yer yer meşeliklere rastlanmaktadır. Daha doğuda, Erzurum- Erzincan-*Bingöl sınırında bulunan Cemal dağlarının, Erzincan'da kalan uzantıları üzerinde, verimli yaylalar bulunmaktadır. Önemlileri arasında Çimen, Melan, ve Sarıçiçek yaylaları zengin bitki örtüsüne sahiptir. İlin en büyük ve en önemli akarsuyu Fırat ırmağıdır. Fırat 43,8 m3/sn ile 1320 m3/sn arasında değişen debisi ile sulama, enerji ve su sporları amaçlarıyla kullanılmaktadır. Tercan ovalarında Fırat’a, kuzeybatıda Keşiş dağlarından çıkan, Çayırlık dere ile güneydoğuda Tuzla suyu katılır. Tercan ovasında suların birleştiği yerden itibaren Fırat’ın en büyük kolu karasu adını almaktadır. Erzincan ovasında Fırat ırmağı, iki yandan Mercan, Kom, Cimin, Pahnik ve Sürperen suları ile Çardaklı deresini alır. Irmak, Erzincan ovsından sonra, Bağıştaş'a kadar derin bir yatak içerisinde akar. Fırat, Kemaliye ilçesinde Kadıgölü suyu ile Miran suyunu aldıktan sonra, ilçenin güneydoğusunda Başpınar yakınlarında Keban barajı ile Elazığ il sınırına girer. Refahiye ilçesinden çıkan suların dışındaki tüm suları bünyesinde toplar. Refahiye ilçesinin suları Çukurdere aracılığı ile Kelkit çayına dökülür. Bölgedeki bütün akarsular kısa boylu sel karakteri taşıyan dere ve çaylardır.İlkbahar mevsiminde eriyen kar suları ve yağan yağmurlarla kabarır, zaman zaman taşkınlara neden olurlar. İI sınırları içerisinde coğrafi önemi olan göl yoktur. Çayırlı ilçesinde Yedi göller ve Aygır gölü, Otlukbeli'de Otlukbeli gölü, Kemaliye'de Kadıgölü gibi küçük göller bulunmaktadır. İklim Erzincan, karasal iklim özelliğine sahiptir. Ancak, yüzey şekilleri, ovaları ve dağlarla çevrili olması yer yer değişik karakterli iklimlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Doğu Anadolu bölgesinde yer alan Elazığ ve Malatya dışındaki diğer tüm illerden daha ılıman bir iklimi vardır. Yıllık sıcaklık ortalamaları 16,6 oC’dir. En soğuk ay olan Ocak ayı ortalamasının -3,7 oC, en sıcak ay olan Ağustos ayı ortalamasının da 23,9 oC olduğu görülmektedir. Erzincan, çevre illere göre daha uzun ve sıcak yaz mevsimi yaşamaktadır. Kış mevsiminde doğudan gelen Sibirya kaynaklı hava kütlelerinin tesirinde kaldığı için oldukça sert kış günleri yaşanmaktadır. Yağış itibariyle, 366.6 mm. lik (kğ/m2) yağış ortalamasına sahip olan il, yıl içerisinde en fazla yağışı 630 mm. olarak, en az yağışı 210 mm. olarak almaktadır. En yağışlı mevsim İlkbahar olup, alınan yağışın yüzd 41'i bu mevsimde, yüzde 22'si Sonbahar ve yüzde 15'i de Yaz mevsiminde kaydedilmektedir. Kış yağışı oranı ise yüzde 22'dir. Yıllık nem ortalaması ise yüzde 59'dur. Erzincan' da akarsu boylarında görülen kavak ve söğütlerin dışında genel olarak kısa ömürlü cılız otsu bitkiler yaygındır. Ormanlar seyrek ve ortadan kalkmış durumdadır. Refahiye ve Kemah çevresinde meşe, gürgen, diş budak ve sarı çama rastlanmaktadır. İI topraklarının 911.479 ha. yaklaşık yüzde 76.57 si erozyona maruzdur.
  9. _asi_

    Erzincan Tarihi

    TARİHÇE Erzincan’ın İlkçağ tarihi hakkında esaslı bilgiye henüz sahip değiliz. Ne varki tarihçiler ikinci bin yıl da, bu yörede, hurrilerin yaşadığını, ikinci bin yılın ilk yarısı başlarında da Hayaslılarla Azziler’in hüküm sürdüğünü kaydetmektedir. Anadolu’da M.Ö. 1050- 1180 tarihleri arasında Hattuşaş’ı merkez yaparak büyük bir imparatorluk kuran Hitit’ler yakın doğuyu egemenlikleri altına almışlardır. Şüphesiz ki Erzincan’da Hititler’in yönetimi altında idi. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yapılan kazılarda Hititlere ait çeşitli eserler ortaya çıkarılmıştır. Erzincan ve yöresinde Hititler’e ait bir yerleşim merkezine rastlanmamışsa da, bu yörenin Hitit egemenliği altında kaldığından da hiç şüphe yoktur. Doğu Anadolu’da kurulan ilkçağ devletlerinden biri de Urartular’dır. M.Ö.900 yıllarında kurulan bu devlet Van’ı (Tuspa) başkent yapmış, sınırlarını Hazar Denizinden Malatya‘ya, kuzeyde Erzurum-Erzincan’dan güneyde Halep-Musul’a kadar genişletmiştir. Erzincan yakınlarında Altıntepe’de Prof Dr. Tahsin ÖZGÜÇ tarafından yapılan kazıda (1953) Urartular’a ait bir çok eser çıkarılmış, bu yörenin Urartu egemenliği altında kaldığı kanıtlanmıştır. Çeşitli saldırılara maruz kalan Urartu şehirleri, teker teker tahrip edilirken Medler’in Anadolu’yu istilası sırasında M.Ö. 600 yıllarında tamamen ortadan kaldırılmıştır. Erzincan ve yöresi, Urartular’ı yenerek Anadolu’yu istilaya başlayan Med’lerin (M.Ö. 612) eline geçti. Med Krallığı’nın Kyaksar döneminde Lidyalılar’la yapılan savaşlar, muhtemelen Erzincan ve civarında cereyan etmiştir. Bu yöreler M.Ö.550 tarihlerinde Persler’in eline geçmiştir. Hititler’in Anadolu’yu istila ettikleri sırada, İran yaylasını da Persler ele geçirdiler. Persler’in yükselişi daha çok Ciroz (550-530), Kampis (530-520) dönemlerine raslar. Bu dönemde Erzincan ve çevresinde Persler’in eline geçer. Persler’den sonra Anadolu Makendonyalılar’ın eline geçmiştir. Roma ordusu M.Ö.70 tarihinde Doğu Anadolu’yu ele geçirmeye başlayıp Elazığ yöresindeki Safen (Harput) Kralığı’nı yıktıktan sonra, Tigran Ordusunu da yenilgiye uğratmıştır. Bu sırada (M.Ö. 68) Pontuslular da Erzincan yörelerinde Roma üstünlüğüne son vermişlerdir. İran ile Bizans arasında sürekli savaşlara sahne olan Erzincan ve yöresi, en son Bizans imparatoru Heraklius tarafından 629 tarihinde yenilgiye uğratılan İran’dan geri alındı. Halife Hz. Osman (644-656) zamanında Habib bin Mesleme 35/655 senesinde Erzincan ve yöresini ele geçirerek, bu bölgeyi tamamen Müslümanların yönetimine kattı. Erzincan ve yöresi Abbasiler döneminde de çeşitli saldırılara maruz kaldı. Halife Mütevekkil Alallah (847-861) döneminde Malatya Valisi Ömer bin Abdullah, Arapgir, Eğin, Kemah, Erzincan ve Trabzon kentlerini Bizanslılar’dan geri aldı. (859) Böylece Erzincan tekrar Arapların hakimiyetine geçti. Türklerin Anadolu’ya akınlar yaptığını daha önce belirtmiştik. Fakat, Türklerin Anadolu’yu vatan edinmeleri genel kanaate göre Malazgirt (1071) zaferinden sonradır. Malazgirt zaferi kazanılınca Alparslan, Karasu ve Çatlı nehirleri vadilerinin fethine Mengücek Ahmet Gazi’yi görevlendirmiştir. Alparslan’ın komutanlarından olan Mengücek Ahmet Gazi, Erzincan, Kemah, Divriği ve Şebinkarahisar yörelerini hakimiyeti altına aldı. Kemah’ı merkez yaptı. Ahmet Gazi’nin ölümü üzerine (1114) yerine oğlu İshak Bey geçti. Bu beyliği uzun süre yöneten İshak Bey ölünce (1124) yerine Melih Mahmut geçti. İshak Beyin oğulları onu tanımayınca, Mengücek devleti parçalandı. Kemah Melih Mahmut’a Erzincan Davut Şah’a, Divriği’de Süleyman Şah’a düştü. Davut şah’ın öldürülmesi üzerine (1151) Erzincan’a 13 yıl Süleyman Şah’a sahip olmuş; Davut Şah’ın oğlu Fahrettin Behram Şah (1165) yılında babasının tahtında oturunca, Mengücek Beyliği tekrar güçlenmiştir. Fahrettin Behram Şah, Kılıçarslan’ın damadı olması da göz önünde bulundurulursa, Mengücek Selçuklu münasebeti daha iyi anlaşılır. Behram Şah zamanında, Erzincan çok ilerlemiş, ticaret ve sanayi gelişmiştir. Zelzeleler sebebi ile o dönem ait eserler maalesef günümüze ulaşmamıştır. Behram Şah 1225 tarihinde Erzincan’da ölmüş, aşağı Urla (Ula) köyünde defnedilmiştir. Behram Şah ölünce yerine oğlu Davut Şah geçti. 1228 tarihinde Selçuklu sultanı Alaaddin Keykubat Erzincan ve Kemah’ı işgal ederek Mengücek Beyliğine son verdi. Alaaddin Keykubat ile Celalettin Harzem Şah arasında Erzincan yakınlarında, Yassı-Çemen denilen yerde 1230 tarihinde savaş oldu ve Celalettin Harzem Şah yenildi. Alaattin Keykubat’ın ölümü (1237) üzerine, yerine oğlu II. Gıyasettin Keyhüsrev geçti. Onun zamanında devlet Moğolların istilasına uğradı. 1240 tarihinde Erzurum’u işgal eden Moğollar Erzincan’ı geçerek 1243 tarihinde Kösedağ savaşında Anadolu Selçuklu Devletini hezimete uğrattı. Böylece Erzincan ve yöresi İlhanlıların eline geçti. İlhanlılar yöreyi beylerle (Vali) yönettiler. Timur-Taş Bey Mısır’a kaçarken yerine Alaaddin Eretna’yi bıraktı. Timur-Taş’ın Mısır’a sığınmasından sonra valiliğe gelen Alaaddin Eretna ilhanlı hükümdarı Ebu Sait Bahadır Han’ın ölümü (1335) üzerine İlhanlılarla olan bağını keserek görünüşte Celayırlı Hükümdarı Büyük Şeyh Hasan Han’a bağlı kalarak bağımsızlığını ilan etti. Bir ara Çoban Oğulları Hükümdarı Küçük Şeyh Hasan, Erzincan ve yöresi kendi beyliğine kattıysa da 1338’de Memluk Sultan Nasreddin Muhammed’in yardımı ile Erzincan ve yöresi Küçük Şeyh Hasan’dan kurtuldu. Erzincan bu beylik döneminde de el değişmiştir. Alaaddin Eratna 1352’de öldükten sonra yerine oğlu Gıyasettin Mehmet getirildi. Çıkan anlaşmazlıklar sonunda Erzincan bağımsız olarak, Burak Bey’e bırakıldı. Sırası ile Ahi Ayna Bey (öl. 1362), Pir Hüseyin (öl. 1379), Mutahhareten Bey yönetimi ele aldı. Mutahhareten döneminde, Kadı Burhanettin Erzincan’a ve yöresine birkaç kez saldırı düzenledi. Bu saldırılar Akkoyunlu Hükümdarı Kutlu Bey’in yardımı ile atlatıldı. Bu dönemde Erzincan üzerinde Akkoyunlular’ın etkisini görmekteyiz. Erzincan Emiri Mutahhareten’in Timur’a bağlanması Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt’ı kızdırmıştı. Beyazıt da Erzincan’ı muhasara etti.(1401) Fakat çok geçmeden Ankara Savaşı patlak verince, yöre tekrar Timur’un eline geçti.(1402) Yörede Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar Osmanlılar etkili olamadılar. 1419’da 1. Mehmet zamanında Karakoyunlu Beyi Kara Yusuf Erzincan’ı zapt etti Pir Ömer’i vali tayin etti. 1455’de de, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Erzincan’ı aldı. Kaleyi yeniden onardı. Yöre Fatih ile Uzun Hasan arasında çıkan Otlukbeli savaşına kadar (11 Ağustos 1473) Akkoyunların elinden kaldı. Bu savaştan sonra Osmanlıların denetimine geçti. 1502 tarihinde Safevi tahtına gecen Şah İsmail Erzincan’ı karargah yapmıştı. Anadolu’yu eline geçirmek isteyen Safeviler’e Yavuz Sultan Selim 23 Ağustos 1514’te Çaldıran Savaşıy’la dur deyince, Erzincan tekrar Osmanlılar’ın yönetimine geçti. Kanuni Sultan Süleyman 1534‘te Tebriz Seferi, 1540’da İran Seferi sırasında Erzincan’a uğramıştır. Birinci dünya savaşından 11 Temmuz 1916 tarihinde Ruslar tarafından şehir işgal edilmiş, bunu fırsat bilen ayrılıkçı Ermeniler’de silahlı birlikler oluşturarak faaliyete geçmişlerdir. 18 Aralık 1917 de Sovyet hükümeti ile yapılan Erzincan Mütarekesi ile 11 Ocak 1918 de rus askerleri bölgeden çekilmiş ancak, ermeni çeteleribir çok kanlı olaya neden olmuştur. Kazım Kara Bekir komutasındaki askeri birlikler 13 Şubat 1918 de Erzincan’ı 22 Şubat 1918 de Tercan’ı ermeni silahlı güçlerinden kurtarmışlardır. Kurtuluş savaşında ve hareketli geçen Cumhuriyetin ilk yıllarında Erzincan halkı Büyük Atatürk’ün yanında olmuştur. Kentin adının “Eriza” veya “Aziriz” kelimelerinden geldiği, ilk önce “Erziricin” daha sonrada bugün ifade edildiği şekilde “Erzincan” a dönüştüğü rivayet edilmektedir. 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ili olan Erzincan, 1939’da şiddetli depreme maruz kalmış, şehir harabeye dönmüştür. Şehirde taş taş üstünde kalmamış, onbinlerce insan hayatını kaybetmiştir. Depremden sonra demiryolundan yukarı yeni bir şehir inşaatına başlanarak bugünkü Erzincan şehri meydana getirilmiştir.
  10. _asi_

    Erzincan Genel Bilgi

    Erzincan Genel Bilgi Doğu Anadolu Bölgesinde,Yukarı Fırat Bölümünde yer alan Erzincan, doğuda Erzurum, batıda Sivas, güneyde Tunceli, güneydoğuda Bingöl, güneybatıda Elazığ-Malatya, kuzeyde Gümüşhane-Bayburt ve kuzeybatıda Giresun ili çevrilidir. Erzincan İl’i genellikle dağlar ve platolarla kaplıdır. Güneybatıdan Munzur, kuzeybatıdan Refahiye dağları il alanına girer. Doğudan Erzurum’dan gelerek, batıya doğru uzanan Karasu ve Kop Dağları, İl alanını derinlemesine, aralarında geniş düzlükler bırakacak şekilde böler. İlin en yüksek noktasını Keşiş Dağları (3.537 m.) oluşturmaktadır. Köhnem Dağı (3.045 m.), Sipikör Dağı (2.666 m.), Mayram Dağı (2.669 m.), Kop Dağı (2.963 m.), Mülpet Dağı (3.065 m.), Munzur Dağları (3.449 m.), Kazankaya Dağı (2.531 m.), Ergan Dağı (2.531 m.), Dumanlı Dağları (2.618 m.), Coşan Dağı (3.976 m.) ildeki diğer yükseltilerdir. Dağlar arasındaki çukurlarda yer alan ovalar ve düzlükler boğazlarla birbirine bağlanmış durumdadır. Doğu Anadolu’nun, Yukarı Fırat Bölümünde yer alan Erzincan Ovası, doğu-batı yönünde uzanır. Erzincan Ovası, Doğu Anadolu Bölgesi’nin kuzeyindeki tektonik kökenli çöküntü alanı dizisinin batıdaki ilk ovasıdır. Doğuda Sansa Boğazıyla Tercan Ovasına bağlanır. Kalın bir alüvyon tabakası ile örtülü olan bölgenin en geniş ovası Pekeriç Ovası’dır. Munzur ve Dumanlı gibi dağların yüksek kesimlerinde geniş yaylalar yer almaktadır. Başlıcaları, Takkuran, Tahsullu yaylaları ile bir kısmı il sınırında bulunan Abıhayat ve Uzunçayır yaylalarıdır. İl topraklarının refahiye dışındaki kesiminin sularını Karasu toplar. Karasu, Kemaliye ilçesinde Kadıgölü suyu ile Miran suyunu aldıktan sonra, ilçenin güneydoğusunda Başpınar yakınlarında Elazığ il Sınırına girer. Kuzeybatı kesimindeki Refahiye yöresinin suları ise Çukurdere’nin katıldığı Kelkit aracılığı ile Karadeniz’e dökülür. Karasu’nun kollarından olan Tuzla Çayı üzerinde, Tercan barajı kurulmuştur. Yüzölçümü 11.903 km2 olan Erzincan’ın toplam nüfusu 316.841’dir. Erzincan, genel olarak karasal iklim özelliklerine sahiptir. Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan, Elazığ ve Malatya dışındaki diğer tüm illerden, daha ılıman bir iklimi vardır. İlin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler, buğday, arpa, çavdar, fasulye, fiğ, şeker pancarı, soğan ve patatestir. Sebzecilik ve meyvecilik ve bağcılık, sulamanın yapılabildiği Erzincan Ovasında yoğunlaşmıştır.Dutluklar ilde geniş yer tutmaktadır. Hayvancılık küçük çapta olup, koyun ve kıl keçisi yetiştirilir. Merkezdeki şeker, et ve süt fabrikaları sığır besiciliğinin gelişmesine neden olmuştur. Özellikle süt ürünlerinden Erzincan’ın tulum peyniri ün kazanmıştır. Bunların dışında tavukçuluk ve arıcılık da ilin ekonomisinde önemli yer tutmaktadır. Erzincan’ın çeşitli ilçelerinde bulunan zengin maden kaynaklarının pek azı işletilmektedir. İliç ve Kemaliye’de demir, Tercan’da manganez ve krom, İliç’te asbest, Çayırlı ve Refahiye’de magnezit, Kemaliye ve Refahiye’de linyit, Erzincan-Mollaköy’de perlit yatakları bulunmaktadır. Ayrıca büyük bölümünde mevsimlik üretim yapılan kaynak tuzlaları, Erzincan kenti yakınlarındaki Ekşi Su ve Bögert’te kaplıca ve maden suyu kaynakları bulunmaktadır. İlin kuruluşuna ait kesin bilgi bulunmamakla birlikte, Erzincan’ın 20 km. doğusundaki Altıntepe’de ve Küçüktepe Höyüğünde yapılan arkeolojik kazılarda ele geçirilen buluntulardan, yörede ilk yerleşimin İlk Tunç Çağına (MÖ.3500-2000) ait olduğu anlaşılmıştır.Altıntepe’deki İlk Tunç Çağına ait yerleşmenin üstünde Urartuların önemli merkezlerinden biri olan bu yerleşmede kale, saray ve tapınak kalıntılarına rastlanmıştır. MÖ.X.yüzyıldan sonra Urartuların egemen olduğu yöreye daha sonra MÖ.VI.yüzyılda Medlerin ve Perslerin, MÖ.IV.yüzyılda Makedonyalıların ve Seleukosların hakimiyetine girmiştir. MÖ.II. ve I. yüzyıllarda da Romalıların, Arsakların, Pontus ve Arakslar arasındaki çekişmelere sahne olmuştur.MS.II.yüzyılda Sasanilerin egemenliği altına girmiş, XI.yüzyılda da Mengüçlerin hakimiyetine girmiştir. Bundan sonra İlhanlılar, Eratna Beyliği hakimiyetinde kalmıştır. XIV.yüzyıl sonunda (1379-1403) Mutahheretten’in hükümdarlığında kalan yöre Timur’a bağlanmıştır. Yıldırım Beyazıt (1401) Erzincan ve Kemah yöresini kuşatmış, ancak, Ankara Savaşı’nda (1402) Timur’un üstünlük sağlaması üzerine yöre tekrar Timur’un eline geçer. Karakoyunluların kurucusu olan Kara Yusuf Bey tarafından (1410) ele geçirilen Erzincan, on yıllık bir süre Karakoyunluların yönetiminde kalmış, Bu dönemde Karakoyunlular ve Akkoyunlular arasındaki mücadelelere sahne olmuştur. Otlukbeli Savaşı’ndan (1473) sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından osmanlı topraklarına katılmıştır. XVI.yüzyılın başlarında bir süre Safavilerin denetimine giren yöre, 1514’te yeniden Osmanlı topraklarına dahil olmuştur. XIX.yüzyıl sonlarında Erzurum vilayetine bağlı bir sancak merkezi olan Erzincan, I.Dünya Savaşı sırasında Rus işgaline uğramıştır. 13 Aralık 1917’de Erzincan Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır. Erzincan Türkiye’nin en etkin tektonik alanlarından birinde bulunduğundan birçok kez deprem geçirmiş ve yıkılmıştır. Bu depremlerin en önemlileri 1047, 1457, 1583, 1666, 1784, 1888, 1930, 1939’da olanlardır. 1939’daki depremden önce demiryolunun güneyinde bulunan kentin terk edilmesinden sonra, geçici olarak demiryolunun kuzeyine yerleşilmiş, daha sonra da bugünkü yerine taşınmıştır. 1963’ten sonra gelişerek Erzincan Ovasının kuzey kenarına kadar dayanmıştır. Yeni kentte herhangi bir eski eser bulunmamaktadır. Deprem nedeniyle büyük zarar gören eski kentteki tarihi eserler ise; XIII.yüzyılda yapıldığı sanılan kümbet, Akkoyunlu ve Karakoyunlulardan kalma mezar anıtlar, Bey hamamı (1471), Çadırcı hamamı (1548), Erzincan kalesi, Terzibaba Türbesi, Hızır Abdal Sultan Türbesi, Melik Gazi Türbesi, Kemah’ta Gülalibey Cami, Tercan’da kervansaray, Hamam, mescit , Kemah’taki Mama Hatun Kümbeti’dir. Ayrıca şehir merkezine 15 km. uzaklıktaki Altıntepe’de bulunan Urartulara ait kent kalıntıları bulunmaktadır.
  11. _asi_

    Elazığ Fırat nehri

    Fırat Nehri Fırat nehri, Türkiye'nin en verimli ve su potansiyeli en yüksek ırmağıdır. Erzurum'un 30 km doğusunda Dumlubaba dağındaki Dumlubaba kaynağından çıkan Fırat nehri Erzincan,Tunceli,Elazığ,Malatya,Çüngüş(Diyarbakır),Adıyaman ve Gaziantep il sınırını belirledikten sonra Suriye, daha sonra Irak topraklarına girer. Irak'ta denize uzak olmayan bir noktada Dicle Nehri ile birleşerek Şatt'ül-Arab'ı oluşturur ve Basra Körfezi'ne dökülür. Nehrin en önemli kolları Murat, Karasu, Tohma, Peri, Çaltı ve Munzur Çayları'dır. Toplam uzunluğu 2.800 km ile Türkiye sınırları içinde kalan bölümün uzunluğu ise 1263 km'dir. 720.000 km² su toplama havzasına sahiptir. Fırat Nehri'nin rejimi Türkiye'deki diğer akarsulara göre daha düzenlidir. Mart ile Haziran ayları arasında yavaş yavaş kabarır, Temmuz ile Ocak ayları arasında çekilmiş olmasına rağmen yine de bol su akışı olur. Nehir üzerine Türkiye’nin en büyük barajları inşa edilmiştir. Bu barajlardan Keban Barajı(Elazığ), Karakaya Barajı(Malatya-Elazığ), Atatürk Barajı(Adıyaman-Şanlıurfa), Birecik Barajı(Birecik) ve Karkamış Barajı(Kargamış) Barajları tamamlanmıştır. Ayrıca Fırat'ın suyu inşa edilen 2 adet Şanlıurfa tüneli de Harran Ovası ve çevresine yıllardan beri suya hasret topraklara suyu ulaştırmıştır. Fırat nehri Türkiye de en hızlı aktığı yer olan Erzincan da her yıl yüzlerce turist rafting yapmak için buraya akın ediyor.Şimdilik yüzler olarak tabi ediyoruz çünkü henüz fırat nehri turizmi reklamı yapılmamıştır,bu yüzden Fırat nehri gerektiği saygınlığa ulaşamamıştır.Henüz rafting pek benimsenmesede özellikle avrupalılar tarafından en çok sevilen spordur ve aynı zamanda spor yapmak için Türkiye ye geldikleri dallardan en önemlisidir.
  12. ELAZIĞ ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA MÜZESİ Elazığ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kampüsü içerisinde bulunmaktadır. Bina Kültür Bakanlığına aittir. Müze İl Kültür Müdürlüğüne bağlı olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Elazığ da ilk müze 1965 yılında Harput'ta bulunan Alacalı caminin içerisinde açılmıştır. Daha sonra Elazığ da Belediye Başkanlığına ait P.T.T Binası yanındaki yerine taşınmış, 1981 yılında ise Kültür Bakanlığınca yaptırılan bu günkü binasına taşınmış 1982 yılında da ziyarete açılmıştır. Elazığ Müzesi bir Bölge Müzesi konumundadır. Keban Barajı Göl Sahası içerisinde kalan yerlerdeki bilimsel kazılardan elde edilen çok önemli arkeolojik eserlerle birlikte Etnografik eserlerde müzemizde sergilenmektedir. Elazığ Müzesi; Arkeolojik Eserler Seksiyonu, Dokuma Halı ve Kilim Seksiyonu, Etnografik Eserler Seksiyonu halinde tanzim edilmiştir.
  13. _asi_

    Elazığ Hazarbaba Kayak Merkezi

    Hazarbaba Kayak Merkezi Elazığ Sivrice Hazarbaba Kayak Merkezi, Sivrice İlçesi sınırlarında Hazarbaba Dağı'nda bulunmaktadır. Elazığ Sivrice Hazarbaba Kayak Merkezi Elazığ'a 30 kilometre uzaklıkta. Sivrice Hazarbaba arası da 5 km. Yol sürekli açık tutuluyor. Elazığ Sivrice Hazarbaba Kayak Merkezinde kayak pisti 1500 metre olup, Kayak merkezinde İl özel idareye ait bir tesis ve Valiliğe ait kayak evi bulunuyor. Elazığ Sivrice Hazarbaba Kayak Merkezinde kayak için horizantal 8 pist bulunuyor. Kayak pistleri 3 km. uzunluğunda. Elazığ Sivrice Hazarbaba Kayak Merkezindeki Telesiyejin taşıma kapasitesi şu anda 50 kişi ancak kapasite 100 kişiye kadar arttırılabiliyor. 2347 metre zirvesi bulunan Hazarbaba Dağı'nda normal kış koşullarında kar kalınlığı 2- 3 metre civarında. Elazığ Sivrice Hazarbaba Kayak Merkezinde kayak sezonu aralık ayında başlıyor ve mart ayına kadar devam ediyor. Kayak pistinde amatör ve profesyonel kayakçılara rahat kayma imkanı var. Elazığ Sivrice Hazarbaba Kayak merkezinde konaklama imkanı yok. Günübirlik turlar için kullanılıyor. Ancak kayak merkezine 6 km. uzaklıkta bulunan Hazar gölü kenarında bulunan 100 yataklı Mavigöl ve 150 yataklı Turpol otellerinde konaklama imkanları var. Elazığ Sivrice Hazarbaba Kayak Merkezi Elazığ havaalanına 27 km. , Malatya'ya 100 km., Diyarbakır'a 110 km. uzaklıkta.
  14. _asi_

    Keban Barajı

    Keban Barajı Keban Barajı,Elazığ Keban ilçesinde, Fırat Nehri üzerinde, 1965-1975 yılları arasında inşa edilmiş olan elektrik enerjisi üretimi amaçlı barajdır. Beton ağırlık ve kaya dolgu tipi olan barajın gövde hacmi 16.679.000 m³, akarsu yatağından yüksekliği 210,00 m, normal su kotunda göl hacmi 31.000,00 hm³ normal su kotunda göl alanı 675,00 km²'dir. Keban Baraj Gölü bu özellikleriyle Türkiye’nin Atatürk Barajı'nın gölünden sonra en büyük yapay gölüdür. Doğal göllerle bir arada sıralandığında Van Gölü, Tuz Gölü ve Atatürk Baraj Gölü'nün ardından 4. sırada yer almaktadır. Baraj gölünün Murat Nehri Vadisi boyunca uzunluğu 125 km’dir. Genişliği yer yer değişmektedir. Keban baraj gölünde elektrik üretiminin yanısıra su avcılığı yapılmakta ve balık üretimi de gerçekleştirilmektedir. Gölün etrafında Elazığ ve çevre illerin halkının faydalandığı eğlence ve mesire yerleri mevcuttur. Üzerinden feribotla üç ilçeye geçiş yapılabilen gölün, özellikle iskelelerinde ve Elazığ-Bingöl karayolu üzerindeki sahilinde çok sayıda balık lokantası hizmet vermektedir. Enerji açısından Türkiye’nin ilk dev yatırımlarındandır. 1965 yılında yapımına başlanılmıştır. 1974 yılında ilk 4 büyük tribünü, 1981 yılında da diğer 4 türbini devreye girdi. Barajın toplam kurulu gücü 1330 Megawatt olup yıllık enerji üretimi 6 Milyar kW/Saat dir. Kurulduğunda Türkiye’de üretilen elektriğin %20 sini tek başına karşılayan santral şu an tüketilen toplam elektriğin % 8’ini karşılamaktadır. Keban Barajı böylece 1950'lerde Hirfanlı Barajı ve Sarıyar Barajı'nda büyük baraj inşaatı tecrübesini kazanmış Türk mühendisliğinin ortaya koyduğu ilk dev baraj olup, gururu ve alnının akıdır. Baraj mevkii Elazığ'ın 45 km kuzeybatısında, Malatya'nın 65 km kuzeydoğusunda olup, Karasu ve Murat nehrinin birleştiği yerden 10 km daha aşağıda nehrin aktığı en dar boğazlarından birindedir. Karasu ile Murat nehirlerinin birleşmeleri ile meydana gelen Fırat nehrinin bu birleşme noktasından itibaren ilk uygun baraj yeridir. Fırat nehri yılın muhtelif zamanlarında çok farklı bir akım düzenine sahiptir. Ortalama geçen su miktarı 635 m³/sn.'dir. Kış aylarında ortalama debi 200 ile 300 m³/sn. arasında değişir. Nehrin bir yıl içinde geçirdiği suyun % 70'i kar erime mevsiminde yani Mart ile Haziran ayları arasında geçer.
  15. _asi_

    Keban Baraj Gölü

    Keban Baraj Gölü Keban Baraj Gölü Türkiye’nin en büyük yapay gölüdür. Doğal Göller arasında 675 km2’lik alanıyla 3.sırada yer almaktadır. Baraj Gölünün Murat vadisi boyunca uzunluğu 125 km.dir. Genişliği yer yer değişmektedir. Keban baraj gölünde elektrik üretiminin yanısıra su avcılığı yapılmakta ve balık üretimi de gerçekleştirilmektedir. Enerji açısından Türkiye’nin ilk büyük yatırımlarındandır. 1965 yılında yapımına başlanılmıştır. 1974 yılında ilk 4 büyük tribünü, 1981 yılında da diğer 4 tribünü devreye girdi. Barajın toplam kurulu gücü 134 Megawatt olup yıllık enerji üretimi 7,5 Milyar KW/Saat dir. Kurulduğunda Türkiye’de üretilen elektriğin %20 sini tek başına karşılayan santral şu an tüketilen toplam elektriğin % 8’ini karşılamaktadır. Keban barajının yapımından sonra 64.100 hektar büyüklüğünde bir baraj gölü meydana gelmiştir. Oluşan gölün etrafında Elazığ ve çevre illerin halkının da faydalandığı eğlence ve mesire yerleri mevcuttur. Özellikle üzerinden üç ilçeye feribotla geçiş veren gölün iskelelerinde ve Elazığ-Bingöl karayolu üzerindeki sahilde çok sayıda balık lokantası hizmet vermektedir.
  16. _asi_

    Elazığ Hazar Gölü

    HAZAR GÖLÜ Elazığ'a 22 km. Uzaklıkta, Elazığ - Diyarbakır karayolu güzergahında olup, Hazarbaba ve Mastar dağları arasına sıkışmış tektonik bir göldür. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin kendine has plajları olan su sporları ve balık avcılığı yapılan en önemli gölüdür. Uzunluğu 22 km., genişliği 5-6 km. olan göl, günün her saatinde değişik görünüm kazanarak mavinin ve yeşilin her tonunu gösterir. Suyu berrak, sodasız ve tuzsuzdur. Çevresinde 25'e yakın kamu kurum ve kuruluşlarına ait eğitim ve dinlenme tesislerinin yanı sıra turizm Bakanlığından belgeli otel, motel lokanta ve günübirlik piknik alanı, ayrıca özel kuruluşlar tarafından işletilen balık evleri bulunmaktadır. Son zamanlarda çevresinde çok sayıda ikincil konutlar ve yazlıklar ile tatil sitelerinin yapıldığı göl, çevre illerin de faydalandığı tatil merkezi konumundadır. Yaz ayları boyunca nüfus yoğunluğunun arttığı gölde, 1990 yılında yapılan araştırma neticesinde; içerisinde batık bir kentin olduğu keşfedilmiş, bu da göle ayrı bir gizem kazandırmıştır. Hazar Gölünün, Kilise Adası civarından başlayan batık kentin Sivrice ilçesine kadar uzandığı tespit edilmiş olup, bilimsel araştırmalarla tarihinin ve orada oluş nedeninin ortaya çıkarılmasını bekleyen, aşım sorunu olmayan göl, yerli ve yabancı turizme her yönüyle hizmet vermektedir. PLAJLAR VE SAHİL İlimizde bulunan Hazar Gölünün çevresinde kamu kurum ve kuruluşlarına ait kamp ve dinlenme tesisleri ile muhtelif yerlerinde halka açık kamp yerleri bulunmaktadır.
  17. _asi_

    Elazığ Buzluk Mağarası

    Elazığ Buzluk Mağarası Tarihi Harput beldesinin kuzeydoğusunda Elazığ’a 11 km. uzaklıktadır. Buzluk mağarası, jeomorfolojik yapısı nedeniyle burada gerçekleşen klimatolojik şartlar ve hava sirkülasyonu özelliğinden dolayı yaz ayları içinde doğal olarak tabakalar, sarkıt ve dikitler halinde hatta bazı kısımlarında bal peteğini andıran buz tabakaları oluşturmaktadır. Kış aylarında ise tam tersine içerisinde sıcak hava oluşmaktadır. Mağaranın tarihinin, Harput’un tarihi kadar eski olduğu, Harput’un ilk sahipleri olan Urartular dönemine kadar uzandığı salnamelerden bilinmektedir. 1990 yılında merdiven basamakları ve aydınlatılması yapılan mağara, Türkiye’de gezilebilen on mağara arasında yer almaktadır. Buzluk Mağaraları, çevresinin doğal güzelliği yanında tarihi Harput beldesinde bulunması, tarih ve doğanın iç içe bulunduğu nadir turistik yörelerimizden biridir. Yılda yaklaşık 15-20 bin kişi mağarayı gezmektedir.
  18. _asi_

    Elazığ Şefik Gül Kültür Evi

    ŞEFİK GÜL KÜLTÜR EVİ Elazığlı işadamı Şefik Gül'ün kendi adına yaptırdığı Şefik Gül Kültür Evi, Ulu Caminin bitişiğinde halkın ziyaretine ücretsiz olarak açık tutulmaktadır
  19. _asi_

    Elazığ Harput Kalesi

    Harput Kalesi Elazığ’ın güneydoğusunda Elazığ Ovası’na hakim kayalar üzerinde bulunan Harput Kalesinin ilk yapımı Urartu dönemine kadar inmektedir. Kale içerisindeki kayalara oyularak yapılmış odalar ve gizli geçitler Urartu döneminden kalmıştır. Tarihi belgelerden kalenin Roma, Bizans ve Arapların da eline geçtiği öğrenilmektedir. Kalenin yapımı ile ilgili bir söylentiye göre taşların harcına daha sağlam olabilmesi için süt katılmış ve bu yüzden de bu kaleye Süt Kalesi ismi de yakıştırılmıştır. Artukoğullarının yöreye hakim olmasından sonra Artukoğlu Belek 1115’te bu kaleyi ele geçirmiştir. Artukluları izleyen dönemlere kale birkaç kez onarılmış ve yeni eklemeler yapılmıştır. Kale üzerindeki kitabelerde ilk onarımın ve yeni ilavelerin Nizameddin İbrahim tarafından 1205’te yapıldığı öğrenilmiştir. İç ve Dış kaleden oluşan bu kalenin bir bölümü Nizameddin İbrahim döneminde saray-köşk olarak da kullanılmıştır. Bunun ardından Dulkadiroğulları, Akkoyunlular ve Osmanlılar da bu kaleyi onarmış, bu onarımları belirten kitabeyi de kale üzerine yerleştirmişlerdir. Dulkadiroğullarının yapmış olduğu onarımlar moloz taştan olduğundan ötürü diğerlerinden ayrılmaktadır. Özellikle Akkoyunlu Uzun Hasan bu kaleye önem vermiştir. Emir Ali Bey kaleyi ve burçlarını yenilercesine onarmıştır. Buradaki burçlarda görülen arslan ve boğa mücadelelerini yansıtan kabartmaların Urartulardan önceki dönemlere ait olduğu sanılmaktadır. Kalenin girişi doğuda ve Harput’a bakan yöndedir. Bunun dışında kuzeyde Metris, batıda Dağ Kapısı ismini taşıyan iki ayrı kapısı daha bulunuyordu. Dış ve İç kale olarak iki ayrı bölümü olan kale, kesme ve kaba yontma taşlardan yapılmış, duvar işçiliğinde de oldukça ileri bir düzeye erişilmiştir. İç Kale oldukça küçük bir alanda yapılmış olmasına rağmen burada bir cami, arasta, su sarnıçları ve ambarlar da yapılmıştır. Bunların yanı sıra Munzuroğlu Konağı, Köseoğlu Konağı da burada yapılmıştır. Ancak bu konaklardan hiç birisi günümüze ulaşamamıştır. XIX.yüzyılda bu kalenin içerisi yerleşime açılmış ve burada toprak damlı yöresel evlerde insanlar yaşamıştır.
  20. _asi_

    Elazığ Camileri

    ELAZIĞ CAMİLERİ Ulu Camii (Merkez) Elazığ, Harput’ta, Keşoğlu Meydanı’nda, kazı Bahçesi’ne giden yolun üzerinde bulunan Ulu Cami’yi Artuklu Hükümdarı Fahrettin Karaarslan 1156-1157 yılında yaptırmıştır. Anadolu’nun en eski ulu camilerinden biri olan bu yapı dikdörtgen planlı olup, mimari yapısı ile Artuklu ve Selçuklu döneminde yapılmış camilerden farklı bir görünümdedir. Burada Selçuklu ve İran camilerinin plan ve şekilleri birleştirilmiş ve Anadolu’ya özgü bir yapı tipi ortaya konulmuştur. Caminin dışa kapalı bir görünümü olup, dış duvarları son derece kalındır. Doğu ve batıda ibadet mekanına iki girişi bulunmaktadır. Bunlardan batı kapısı daha yüksek ve dikdörtgen çerçeve içerisine alınmıştır. Bu giriş hafif sivri kemer içerisinde basık kemerlidir. Doğu kapısının kemeri ise sivri kemere çok daha yakın olup, iki yuvarlak sütuncuk ve dörtgen çerçevelerle sınırlandırılmıştır. Caminin bu girişlerinden sonra içeriden avlu ve çevresindeki mekanlar ile üç bölüme ayrılmıştır. Avlu ile birlikte caminin içten T şeklinde bir planı vardır. İbadet mekanı kısa boylu payelere dayanan sivriye yakın tuğla kemerler ve beşik tonozlarla üst örtüyü taşımaktadır. İbadet mekanı mihrap duvarına paralel iki nefli bir plan düzenindedir. Mihrap önünde pandantifli bir kubbe vardır. Mihrap ise iki zikzak dizisinin oluşturduğu bir çerçeve içerisindedir. Caminin abanoz ağacından yapılmış minberi ise Kurşunlu Camisi’ne götürülmüştür. Ulu Cami’nin en ilginç yönlerinden birisi de minaresidir. Minare kaidesi tuğladan yapılmış ve çubuk şeklindeki yivlerle hareketli bir görünüm verilmiştir. Minare gövdesi ise, kuşaklar halinde tuğla dizileri ile değişik şekiller ortaya koymuştur. Burada geçmeli altı köşeli yıldızlar ve örgü motifleri boş yer bırakmamacasına tüm minare gövdesini sarmıştır. Minarenin şerefeden yukarı olan kısmı oldukça uzun, dar ve silindiriktir. Burada üzerinde durulacak bir nokta, tuğlanın hem yapı elemanı, hem de bezeme elemanı olarak kullanılmasıdır. Bu yüzden de Artukluların diğer yapılarından ayrılmaktadır. Şerefede palmetlerle süslenmiş taşların da ilginç bir görünümü vardır. Sara Hatun Camisi (Merkez) Elazığ, Sara Hatun Mahallesi’nde olan bu camiyi XV.yüzyılda Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan’ın annesi Sara Hatun ahşap bir mescit olarak yaptırmıştır. Bazı kaynaklarda bu mescidin yapım tarihi olarak 1465 yılı gösterilmektedir. Cami Sultan III.Murad döneminde Hacı Mustafa isimli bir kişi tarafından 1585 yılında onarılmıştır. Sultan Abdülmecid döneminde Harput Müftüsü Hacı Ahmet Efendi tarafından 1843 yılında yeni baştan yapılmış ve bugünkü halini almıştır. Bu onarımlar sonucunda yapı, özgün biçimini yitirmiştir. Cami kare planlı olup, ibadet mekanının üzeri birbirlerine hafif sivri kemerlerle bağlanmış dört kalın sütun üzerine oturtulmuş bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe dışında kalan bölümlerin üzeri ise tonozlarla örtülüdür. Caminin önündeki son cemaat yerinin ortasında kubbe, yanlarında da çapraz tonoz örtülüdür. Mihrap beyaz kesme taştandır. Minberi de aynı şekilde beyaz taştan yapılmıştır. Caminin içerisinde ve ana kubbede geometrik ve bitkisel bezemeler görülmektedir. Kesme taş kaide üzerine oturtulan minare iki renkli kesme taştan yapılmıştır. Bu caminin yanında başka yapıların olup olmadığı bilinmemektedir. Günümüze sadece cami ve çeşme gelebilmiştir. Kurşunlu Cami (Merkez) Elazığ, Harput’ta bulunan Kurşunlu Cami, Osmanlı döneminde Çarsancak Beylerinden Osman Ağa tarafından 1738-1739 yıllarında yapılmıştır. Kitabesi okunamamıştır. Kurşunlu Cami kare planlı olup, üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin önünde üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinin sütunları hafif sivri kemerlerle birbirine bağlanmış olup, üç kubbe ile üst örtü tamamlanmıştır. Caminin mihrabı oldukça sade olup, dışarıya çıkıntılı bir niş şeklindedir. Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel örneklerinden olan abanoz ağacından ahşap minberi Ulu Cami’den getirilmiş, Artuklu dönemi eseridir. Minaresi kesme taştan ve oldukça kalın gövdeli, aynı zamanda da camiye oranla daha yüksek ve tek şerefelidir. Alacalı Cami (Merkez) Elazığ, Harput’ta Ağa Mahallesi’nde kayabaşı yolu üzerinde bulunan Alacalı Cami Artukoğulları dönemine aittir. Artukoğullarından Nureddin Ebû’l-Fâzıl Artuk Şah’ın babası Hızır Bey zamanında 1203-1204 yıllarında yapılmıştır. Caminin minarede ve yapı detaylarında iki farklı renkte kesme taşların kullanılmasından ötürü “Alacalı Cami” ismi ile tanınmıştır. Caminin Artuklular döneminden kalan bölümleri kuzey duvarı ile caminin batı köşesindeki iki renkli kesme taştan örülmüş minaresi ve minarenin yanındaki iki renkli taşlardan yapılmış kapısıdır. Caminin dikdörtgen planlı ibadet mekanı mihraba dik geniş kemerle üç nefe bölünmüştür. Duvarları kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Bunların arasında yer yer ağaç hatıllar da kullanılmıştır. Caminin batıdaki giriş kapısı yonca planı şeklindedir. İbadet mekanı Osmanlı döneminde yenilenmiş ve üzeri ahşap tavanla örtülmüştür. Mihrap mermerden olup, mukarnaslarla sona erer. Ahşap tavan kalem işleri ile bezelidir. Burada geometrik örgüler ve yıldız motifleri ön planda olup, kırmızı, siyah ve lacivert renkler yaygın biçimde kullanılmıştır. Caminin minaresi giriş kapısının üzerinde, şerefeye kadar siyah ve beyaz taşlarla, şerefeden üstü de yine siyah ve beyaz taşlarla bu kez dama biçiminde örülmüştür. Ağa Cami (Merkez) Elazığ, Harput girişinde bulunan Ağa Camisi’nin Elazığ Müzesi’nde bulunan kitabesine göre; Pervane Ağa tarafından 1559 yılında yaptırılmıştır. İlk yapılışında ahşap olan bu cami, Hacı Abdülhamid Efendi tarafından 1889’da yeniden yaptırılmıştır. Klasik Osmanlı mimarisi üslubunda olan bu yapı, dikdörtgen planlıdır. İbadet mekanının üzerini örten kubbe çökmüş, sonradan restore edilmiş ve üzeri çatı ile örtülmüştür. Minaresi orijinal olup, kesme taştan yapılmıştır. Ahmet Bey Camisi (Merkez) Elazığ, Harput girişinde Ahmet Bey Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelememiştir. Caminin banisi ile yapım tarihi üzerinde çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Bunlardan birisine göre; XV.yüzyılda Akkoyunlu Ahmet Bey tarafından yaptırılmıştır. Bu yüzden de Ahmet Bey Camisi ismi ile tanınmıştır. Bir başka görüşe göre de VII.yüzyılda Harput’un Araplar tarafından ele geçirildiği sırada yapılmıştır. Cami 6.00x700 m. ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Üst örtüsü içten tonoz, dıştan da toprak örtüdür. İbadet mekanının üç yanının penceresiz oluşu ilginçtir. Camiye bitişik olan minaresi sarı taştan olup, yuvarlak gövdelidir. Minarenin kare kaidesi kesme taştandır. Merkez Camisi (Palu) Elazığ, Palu Merkez Camisi ilçe merkezinde bulunmakta olup ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Dikdörtgen planlı caminin üzeri düz bir damla örtülmüştür. İbadet mekanı birbirlerine kemerlerle bağlanmış sütun ve payelerle üç sahna ayrılmıştır. Mihrabı yeşil tuğla sırla örülmüş olup ilginç bir görünümü vardır. Caminin orijinal minaresinden yalnızca kaide kısmı günümüze gelebilmiştir. Ulu Cami (Palu) Elazığ, Palu ilçesinin merkezinde olan Ulu Cami’nin kitabesi günümüze gelememiştir. Bu bakımdan ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber XIV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Ulu Cami dikdörtgen planlı olup mihraba paralel bir sıra paye ile ibadet mekanı iki sahna bölünmüştür. Üzeri düz bir damla örtülmüştür. Caminin en ilginç yönlerinden biri olan mihrabı, beyaz ve siyah taşların alternatif dizilişi ile meydana getirilmiştir. Minberi de Anadolu ağaç işçiliğinin ilginç örneklerindendir. Camini yanındaki minaresi taş bir kaide üzerine oturtulmuş taştan yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir.
  21. _asi_

    Elazığ Kaplıcaları

    Elazığ Kaplıcaları Golan Kaplıcaları (Karakoçan) Elazığ Karakoçan ilçesine 18 km. uzaklıktaki Yoğunağaç Köyü’nde, Peri Çayı’nın güney kıyısında bulunan Golan Kaplıcalarının suyu 400 m. derinlikten kaynamaktadır. Su 43-60 C. sıcaklığında olup, artezyen debisi 25 lt/sn' dir. Elazığ’ın önemli bir yer altı zenginliğini oluşturan Golan Kaplıcaları 1991 yılında işletmeye açılmıştır. Kaplıcanın suyu mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi, cilt ve kadın hastalıkları ile romatizmaya iyi gelmektedir. Harput Dabakhane Suyu (Merkez) Elazığ’a 5 km. uzaklıkta Harput kalesi’nin kuzeyindeki dere içerisinde yer alan Dabakhane Suyu, bir bina içerisinde toplanmıştır. Dabakhane Suyunun sıcaklığı 50 C. Olup, berrak ve içme suyu kriterlerine uygundur. Suyun içerisinde sodyum, potasyum, karbonat, sülfat, klorür, iyodür, amonyak, nitrat ve nitrit bulunmaktadır. Dabakhane Suyun mide, bağırsak, karaciğer hastalığı ile ruhsal hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir. Bu suyun bulunduğu yerde ne zaman yapıldığı bilinmeyen ahşap bir bina bulunuyordu. 1988 yılında buraya eski ahşap bina örnek alınarak yeni bir bina yapılmış ve hizmete açılmıştır. Yurtbaşı (Hoğu) Maden Suyu (Merkez) Elazığ’a 19 km. uzaklıkta ve Yurtbaşı beldesinin yakınlarında bulunan Yurtbaşı Maden Suyunun sıcaklığı 17,5 C. olup, saniyede 1 litre akmaktadır. Bu suyun böbrek, İdrar yolları ve mide hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir. Akçakiraz (Perçenç) Suları (Merkez) Elazığ’ın 7 km. güneydoğusunda bulunan Akçakiraz (Perçenç) beldesi yakınlarında Hoşrik adıyla bilinen ve bir ağacın altından kaynayan suyun sıcaklığı 12 C.dir. Bu sudan içme ve banyo olarak yararlanılmaktadır. Yöre halkı bu sudan çamur yaparak vücutlarına sürerek bir nevi çamur banyosu yapmaktadır. Elazığ’da bu içme ve kaplıcaların dışında Etminik Maden Suyu, Kumbariş Şoş Maden Suyu, İçme Müshil Suyu, Palu ilçesinde de Buban Hame Kaplıcası ve Çelebi Şorik Maden Suyu gibi şifalı su ve kaplıcalar bulunmaktadır. Korucu (Genefik) Köyü Yelpınarı: Elazığ'a 30 km. uzaklıktaki Korucu köyünde bulunan su, çeşitli hastalıkların yanı sıra özellikle cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Elazığ'a 5 km. uzaklıkta bulunan Harput'ta kalenin kuzeyindeki dere içerisinde yer alan ve turistik bir görünüm arz eden Dabakhane binası, ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen ahşap binasının uygun bir şekilde 1998 yılında aslına uygun olarak yapılmış ve hizmete açılmıştır. Üç kurnası mevcut olup kurnalar birbirleriyle ilişkilidir. Kurnalar içerisindeki sular sürekli yenilenmektedir. Sıcaklığı 5 C° olan su renksiz, kokusuz, berrak, içme suyu kriterine uygun olup, iletkenliği 410 mg. ve PH 7.9 dur. İçerisinde sodyum, potasyum, karbonat, sülfat, klorür, iyodür, amonyak, nitrat ve nitrit bulunur. Dabakhane suyunun, mide, bağırsak, karaciğer, romatizmal hastalıklar ile ruhi depresyonlara iyi geldiği bilinmektedir. Yukarıda belirtilen içmece ve kaplıcalardan başka ilimizde, Etminik maden suyu, Kumbariş Şoş maden suyu, İçme Müshil suyu, Palu ilçesinde Buban Hame Kaplıcası ve Çelebi Şorik Maden suyu gibi şifalı sular da bulunmaktadır.
  22. _asi_

    Elazığ Turizmi

    Turizm - Genel Bilgi Elazığ, tarihi eserleri, doğal güzellikleri, son derece gelişmiş ulaşımı, haberleşme imkanları, sağlık merkezleri, ülkemizin önemli barajları arasında yer alan Keban Barajıyla, Hazar Gölüyle, doğa harikası Buzluk Mağarasıyla, dini turizm açısından önem taşıyan türbeleriyle, Sağlık ve kaplıca turizmine uygun kaplıcalarıyla ve zengin folkloruyla, Türkiye'nin Turizm Sektörüne katkıda bulunabilen Doğu Anadolu'nun gelişen en büyük şehirlerinden biridir. Elazığ İl Merkezi, 1879 yılında eski yerleşim merkezi olan Harput'tan şimdiki yerleşim merkezine "Mamurat-ül Aziz" ismi ile nakledilmiş, 1937 yılında Ulu Önder Atatürk'ün ilimize teşrifleri sırasında "Elazığ" ismini almış olup, İlin tarihi incelenirken de belirtildiği gibi bugün bir "Açık Hava Müzesi" özelliğine sahip olan tarihi Harput şehrinin turizm potansiyelinden başlamak gerekir. ELAZIĞ İL SINIRLARI İÇERİSİNDE BULUNAN KÜLTÜR VARLIKLARI ENVANTERİ Harput Süryani Kilisesi: M.Ö. IV. YY. 30.05.1985’te tescil edilmiştir. Kalenin doğusunda yer almaktadır. Kapı üzerindeki Süryanice yazıt sökülmüş olup Elazığ Müzesine kaldırılmıştır. Harput Arslanlı Camii (Esadiye Camii): 30.05.1985’te tescil edilmiştir. Artuklu çağı eseridir. Harput Meydan Camii: 30.05.1985’te tescil edilmiştir. Osmanlı çağı eseridir. Harput Dabakhane Mescidi: Aynı tarihte tescilli Osmanlı çağı eseridir. Harput Hoca Hamamı: Klasik Osmanlı Hamamları tipidir. Harput Kale Hamamı: Kalenin kuzeybatısındadır. Osmanlı çağı eseridir. Harput Kızıl Hamam: Kaya Üzerine oturtulan dikdörtgen planlı klasik Osmanlı çağı eseridir. Harput Yeni Hamam (Arslaniye Hamamı) Harput Ulu Camii Çeşmesi Harput Kurşunlu Camii Çeşmesi Harput Yarıçavuş Çeşmesi: Osmanlı çağı eseridir. Harput Meydan Çeşmesi: Osmanlı çağı eseridir. Harput Üçlüleli Çeşmesi: Osmanlı çağı eseridir. Harput Alaaddin Bey Çeşmesi Harput Zeynep Çeşmesi: Osmanlı çağı eseridir. Harput Dua Mezarlığı: Osmanlı çağı. Harput Ahi Musa Mescidi ve Türbesi: Osmanlı çağı eseridir. Harput İmam Efendi Türbesi Harput Murat Baba (Şeyh Şerafeddin) Türbesi: Osmanlı çağı eseridir. Harput Uryan Baba türbesi Harput Meteris Mezarlığı: İki taş sanduka dikkat çekicidir. A – Sandukası Hicri 1283 tarihli, B – Sandukası Hicri 1202 tarihi vardır. Elazığ IV. Sultan Murad Camii: Yapım tarihi 1635 Miladidir. Osmanlı Dönemi eseridir. Elazığ Korgeneral Abdullah Alpdoğan 4. Müfettişlik binası: yapım tarihi 1938 – 39 olan erken Cumhuriyet dönemi eseridir. Elazığ hükümet Konağı: 1896’da Vali Enis Paşa tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı dönemi eseridir. Elazığ Aslanpınarı Mekteb – i İdadi – i Hamidiye – i Mülkiye – i Şahane (Mülkiye İdadisi ve Sultaniye): Yapım tarihi 1885’tir. Osmanlı dönemi eseridir. Elazığ Şehitliği Elazığ Süryani Kilisesi: 19. YY. sonu yapılmış Süryani sanatını gösterir. Daha sonra un fabrikası olarak ta kullanılmıştır. Bugün restorasyonu beklemekte olan tescilli bir kültürel tarihi eserdir. Baskil Katırhan: Kızıluşağı köyü sınırları içindedir. Tunç, Demir ve Ortaçağ kemik parçaları çıkmıştır. Baskil Teslim Abdal Mezarlığı ve Türbesi: Tabanbükü (Şehhasan) köyündedir. Ahmet Yesevi soyundan gelen Teslim Abdal ve oğlu Seyit Kalender’in mezarı vardır. Baskil Tabanbükü (Şeyh - Hasan) Köyü Garipler (Ahmet Yesevi) Mezarlığı: Selçuklu mimari üslubundandırlar köyün en eski mezarlığıdır. Mezarlığın ortasında Ahmet Yesevi ve onun soyundan gelen Derviş Ali’ye ait yan yana kare planlı iki türbe bulunmaktadır. Mezar taşında Hz. Ali oğlu Celal Abbas neslinden “Horasanlı Hoca Ahmet Yesevi” yazısıs bulunmaktadır. Palu Eski Palu Kalesi: Urartu mimarisi üslubunda kral Manuas (M.Ö. IX. YY) yaptırdığı kaledir. Manias’a ait çivi yazıtı bir kaya kitabesi de kale de vardır. Palu Alacalı Mescit: Osmanlı dönemi eseridir. Palu Eski Palu Cemşit Bey Türbe ve Mescidi: XVI. YY. Osmanlı yapıtıdır. Palu Eski Palu Merkez Camii: Osmanlı yapıtıdır. Palu Eski Palu Köprüsü: 13. YY. başı Selçuklu – Artuklu eseridir. Fırat nehri üzerinde kalenin eteğindedir. Palu Kilise: Orta çağ yapısıdır.Yalnız Naos kısmı ayaktadır. Palu Küçük Camii Palu Hamam: Yapım tarihi Hicri 1070 klasik oymalı hamam tipidir. Keban Denizli Kervansarayı: Selçuklu dönemi eseridir. Keban Sarkıt Dikit Mağarası Keban Yusuf Ziya Paşanın Kızının Türbesi: Osmanlı dönemi eseridir. Keban Çeşme: Osmanlı eseridir. Keban Kilise: Orta çağ yapısıdır. Elazığ Merkez Bağlarca Köyü, Kurcebe Mevki tarihi yerleşim ve Kaya Mezarı. Kalkolikten Osmanlı dönemine kadar. Elazığ Merkez: Vali Tevfik Gür’ün yaptırdığı eski Halkevi Binası (Mehmet Akif Ersoy Lisesi) yapım tarihi:1933 Elazığ Merkez Hacıseli Köyü kaya mezarı Urartu çağı Konglomera kayaya oyulmuş, tek odalı küçük ve basit kaya mezarıdır. Elazığ Merkez Harput – Kürdemlik Köyü Kaya mezarı, Urartu dönemi yapısıdır. Elazığ İçme – Genefik (Korucu) Köyü Kalesi: Urartu dönemi yapısıdır. Hankendi Haroğlu (Sarıgül) Köyü Haroğlu Höyüğü: Keramik buluntuları yoğun Ortaçağ Kültürünü gösterir. Hankendi Haroğlu (Sarıgül) Köyü Haroğlu Kalesi: Urartu – Roma ve yoğun Ortaçağ yerleşmesini gösterir. Hüseynik Aslanpınarı Altı 8. Kolordu 1002 Akaryakıt Bölüğü: Yapım tarihi 1870 Osmanlı dönemi. Hüseynik Aslanpınarı Altı Çeşmesi: Kitabelidir. Osmanlı Dönemi Elazığ Merkez Tadım Köyü Kalesi
  23. _asi_

    Elazığ Ekonomisi

    EKONOMİ TARIM İlimizin sosyal ve ekonomik hayatında tarımın önemli bir yeri vardır. Sanayi ve hizmet sektörlerindeki gelişmelere rağmen tarım, ana sektör olma özelliğini sürdürmektedir. il ekonomisine önemli katkıda bulunan tarımsal faaliyetlerin başında tarla bitkileri üretimi gelmekte olup bunu sırasıyla; hayvancılık, bağ-bahçe ziraatı takip etmektedir. Tarımsal Faaliyetler İlimizin sahip olduğu ekolojik ve ekonomik şartlar, hayvancılık başta olmak üzere bitkisel hayvansal üretim dallarından her ikisine de uygulanmasına imkan sağlanmaktadır. 2. BİTKİSEL ÜRETİMİlimizdeki bitkisel üretim faaliyetlerinde; kuru şartlarda hububat üretimi, sulu şartlarda endüstri ve yem bitkileri üretimi, ekolojik şartların uygun olduğu bölgelerde ise bağ-bahçe üretimi yapılmaktadır. Bitkisel üretim yapılan alanlarda tarımsal işletmeler, orta ve küçük ölçekte; fakat daha ziyade aile işletmeciliği şeklindedir. Ticari amaçlı yetiştiricilik, verimli alüviyal topraklara sahip Elazığ ovası, Kuzuova ve Uluova'da yapılmaktadır. Sulu tarım alanlarında pancar, pamuk ve sebze hububatla münavebeli bir şekilde yetiştirilmektedir. HAYVANCILIK HAYVANSAL ÜRETİM Tarım sektörü gelirlerinde önemli paya sahip olan hayvancılık faaliyetlerinde daha çok büyükbaş hayvan yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bunu küçükbaş ve kümes hayvanı yetiştiriciliği izlemektedir. Flora bakımından zengin yörelerde ise arıcılık yapılmaktadır. Elazığ'da hayvancılığı ıslah ve geliştirme amacına dönük suni tohumlama çalışmaları yapılmaktadır. Suni tohumlamanın götürülemediği yerlerde ise tabii tohumlama çalışmaları sürdürülmektedir. BALIKÇILIK Zengin iç su potansiyeline sahip olan Elazığ'da iç su kaynaklarını korumak, stokların tahribatını önlemek, su ürünleri üretimini geliştirmek için gerekli çalışmalar yürütülmektedir. Faaliyette bulunan 12 su ürünleri üretim kooperatifinde toplam 259 ortak mevcuttur. MADENCİLİK 1. ELAZIĞ İLİNİN YERALTI KAYNAKLARI Metalik Maden Yatakları Elazığ ilinde ekonomik önemi olan metalik maden yatakları aşağıdadır. - Bakır Cevheri Maden İlçesi Maden bakır yatağı, dünyanın bilinen en eski yataklarından biridir, Etibank tarafından ilk üretime 1939 yılında başlanmıştır. İşletme 31.12.1994 tarihinden itibaren özel sektöre devredilmiştir. Masif cevher 300 m uzunluğunda, 100 m genişliğinde ve 45 m yüksekliğindeki boyutlara sahiptir. Masif kütledeki cevherleşme % 9,11 Cu tenörüne sahiptir. Ağsı cevher ve saçınımlı cevherlerde Cu tenoru % 1'in altına kada' düşmektedir. Bu bölgedeki en önemli cevher mineralleri, pirit, kalkopirit, manyetit ve pirotindir. Bu işletmede 528 557 ton blister bakır, 133 565 ton sülfürik asit; blister bakırdan 1 316 kg altın ve 7 557 kg gümüş elde edilmiştir. Ana yataktan 1991 yılı sonu itibarıyla 17 410 044 ton ham cevher çıkarılmıştır. 1997 yılı itibarıyla 335 839 ton çıkarılmaya hazır, 3 306 286 ton çıkarılmaya hazır olmayan; olmak üzere toplam 3 642 125 ton % 1,1 Cu tenörlü cevher rezervi bulunmaktadır. Maden-Pütyan (Arslantaşı) Köyü Bölgedeki cevherleşme 30-40 m genişliğe, 600 m uzunluğa sahiptir. Ayrıca; 2-3 m genişlikte 0,5-11 m kalınlıkta masif bir pirit merceği görülmektedir. Etibank tarafından yapılan sondajlarda % 2,13 Cu içerikli 7 m cevher kesilmiştir. Ortalama % 1,56 Cu tenörlü 509 932 ton görünür cevher rezervi olan yatak, 7 155 ton metalik Cu'a sahiptir. Kızıldağ-Billurik Dere Cevherleşmesi Cevherleşme, Elazığ ilinin yaklaşık 15-25 km kuzeyinde Kızıldağ çevresi ve Billurik dere bölgesinde damarlar şeklinde izlenmektedir. Cevher mineralleri olarak pirit, kalkopirit, sfalerit, galen, spekülarit izlenmektedir. Cevherleşmenin ekonomik durumunu belirlemeye yönelik çalışmalar yeterli değildir. Ayrıntılı çalışmaların yapılması gerekmektedir. Helezür (Sivrice) Cevherleşmesi Cevherleşme Karabayalık dere mevkiinde yarmalar ve açık işletme sonucu açığa çıkmıştır. Masif, saçınımlı ve damar şeklinde izlenen cevherleşmenin esas mineralleri pirit, kalkopirit ve sfalerittir. Ortalama tenor, masif cevherleşmelerde % 3,87 Cu, % 1,37 Zn, saçmımlı ve damar tipi cevherleşmede ise ortalama % 0,21 Cu, % 0,11 Zn değerleri bulunmuştur. - Demir Cevheri Karakaş (Baskil) Demir Cevherleşmesi Demir cevherleşmesi, Baskil ilçesinin 24 km batısındaki Karakaş köyünün hemen batısında yer alır. Sahada % 52 Fe tenörlü 126 270 ton; % 33 Fe tenörlü 220 500 ton demir olduğu belirlenmiştir. Asıl demir cevherleşmesinin batısında küçük kafalar şeklinde birkaç cevherli zon daha görülmüştür. Aşvan Cevherleşmesi Cevherleşme, Elazığ'ın 35 km batısındaki Aşvan köyünün 4 km doğusundadır. Asıl cevher minerali manyetit olup hematit, limonit, ilmenit ve spekülarit mineralleri de izlenmektedir. Aşvan demir madeninde yapılan çalışmalar sonucu ortalama % 55 tenörlü 23 798 ton; % 31,88 Fe tenörlü 164 250 ton görünür rezerv hesaplanmıştır. Yahyalı köyü (Keban) Demir Cevherleşmesi Demir cevherleşmesi Yahyalıtepe'nin kuzeydoğusundaki Ziyaret sırtında ve Kaletepe'de ayrı iki mostra vermektedir. Yahyalıtepe'deki cevher minerali limonit olup pirit ve markasit oksidasyon sonucu oluşmuştur. Cevherli kütle 140 m uzunluğa sahiptir. Kaletepe zuhurunda ise cevher minerali hematit olup, kırık ve çatlaklara yerleşmiştir. Cevherli kütle 25 m uzunluğa, 20-30 cm kalınlığa sahiptir. Yapılan kimyasal analizlerde % 58-66 Fe2O3 içerdiği saptanmıştır. - Mangan Cevheri Koçkale Mangan Cevherleşmesi Cevherleşme, Elazığ'ın yaklaşık 25 km Güneydoğusunda Koçkale köyü civarında yer almaktadır. Manganez cevherleşmesinin %29 Fe, %17 Mn ve %13 Si içerdiği saptanmıştır. Fe ve Si miktarının yüksek oluşu cevherin kalitesini düşürmektedir. Yapılan arazi çalışmaları sonucu bölgede yaklaşık 2 000 000 ton cevher bulunduğu belirlenmiştir. - Krom Cevheri Krom cevherleşmesi Elazığ ilinin Guleman bölgesinde yer almaktadır. 1935 yılında bulunmuş ve Etibank tarafından işletmeye açılmış olan krom yatakları litoloji özellikleri, yapısal durum ve coğrafik dağılımları dikkate alınarak dört kısma ayrılmıştır: Gölalan sahası, Pütyan sahası, Rut-Taşlıtepe sahası ve Kefdağ-Kapin-Şabata sahası. Bölgede 1936 yılından beri krom cevheri üretilmektedir. 1996 yılı sonuna kadar 8 594 509 ton tüvenan kromit cevheri üretilmiştir. 1996 yılı sonu itibarıyla bölgedeki krom rezervi 4 800 000 ton görünür, 1 000 000 ton muhtemel olmak üzere 5 800 000 ton'dur. Zenginleştirme tesisi olarak 1965 yılında devreye giren 150 000 ton/yıl kapasiteli eleme-triyaj ünitesi; 1951 yılında kurulan 30 000 ton/yıl kapasiteli Sori konsantratörü; 1981 yılında kurulan 27 000 ton/yıl kapasiteli Jig tesisi ve 1991 yılında 250 000 ton/yıl kapasiteli Kef konsantratörü bulunmaktadır. Sori konsantratörü 1992 yılından itibaren, eski teknoloji ve ekonomik olmayışı nedeniyle devre dışı bırakılmıştır. Şark krom işletmesinde ocaktan çıkarılan cevher, zenginleştirme tesislerinde işleme tabi tutularak konsantre cevher elde edilmektedir. Konsantre cevher, Ferrokrom üretim tesislerinde işlenerek ferrokrom elde edilmektedir. Ferrokrom (ETİKROM) tesisleri, Elazığ-Bingöl karayolunun 55. km'sindedir. 1977 yılında üretime alınan 50 000 ton/yıl kapasiteli A tesisi ile 1989 yılında üretime alınan 100 000 ton/yıl kapasiteli B tesisinde, 1996 yılı sonuna kadar toplam 960 118 ton yüksek karbonlu ferrokrom üretilmiştir. 1998-2001 yılları arasında yılda 200 000 ton kapalı işletme yöntemi ile ve 300 000 ton açık işletme yöntemi ile olmak üzere toplam 500 000 ton/yıl tüvenan krom üretimi hedeflenmiştir. Kurşun-Çinko Cevherleşmeleri Keban ilçesi Pb-Zn Cevherleşmesi Cevherleşme, Keban ilçesinin 2 km kadar güneyinde, Fırat vadisinin doğu kıyısı üzerinde bulunmaktadır. En önemli ocağı Derebaca madeni, 1728 yılında işletmeye açılmış; 1953-1983 yılları arasında Etibank tarafından, 1983-1988 yılları arasında ise müteahhit tarafından işletilmiştir. % 9 Pb, % 12 Zn, 300 gr/ton Ag ve 1 gr/ton Au içeren cevher ekonomik olmaktan çıktığı için maden, 1989 yılında terk edilmiştir. 1953 yılından itibaren toplam 422 000 ton tüvenan cevher çıkarılmıştır. Billurik Dere-Kurtdere (Elazığ Kuzeybatısı) Kurşun-Çinko Cevherleşmesi Kurşun-Çinko cevherleşmesi, damarlar şeklinde izlenmekte olup damar kalınlıkları 10-50 cm arasında değişmektedir. Yapılan incelemelerde cevher minerali olarak galen, sfalerit ve pirit mineralleri saptanmıştır. Cevherleşmenin ekonomik durumunun araştırılması gerekmektedir. - Altın Cevheri Baskil Altınlı Kuvars Damarları Baskil ilçesinin güneyinde, Nazaruşağı köyü civarında Elazığ Magmatitleri'ne ait derinlik kayaçları içerisinde yer almaktadır. Bölgede, irili ufaklı toplam 28 adet kuvars damarı incelenmiştir. 4-312 m arasında değişen uzunluklara sahip damarların kalınlığı 20-80 cm arasında değişmektedir. Yapılan mikroskobik çalışmalarda kalkopirit, pirit, bizmut, manyetit, galen, sfalerit ve altın mineralleri belirlenmiştir. 10 m cevher kalınlığında ortalama % 0,98 Cu; 1,09 gr/ton Au tenörlü 19 628,5 ton muhtemel rezerv hesaplanmıştır. Sondaj verilerinden hareketle derinliğin 100 m olduğu düşünülürse 196 285 ton muhtemel + mümkün rezerv ortaya çıkmaktadır. 2. ENDÜSTRİYEL HAMMADDELER - Tuğla- Kiremit Hammaddesi Sivrice ilçe merkezinin kuzey ve kuzeybatı kısımlarında bulunan asıl hammadde kaynağı, içerdiği silt ve kil oranı ile ideal bir nitelik taşımaktadır. Bu sahanın dışında aşağıda belirtilen sahalar da hammadde açısından değerlendirilebilir niteliktedir: Sivrice Uslu köyü sahası, Murat mahallesi civarı, Başkavak-Hazar-Özyurt sahası, Hazar santralı-Kayalıköy sahası, Akmezra civarı, Dörtbölük köyü civarı, Kamışlık köyü civarı. - Çimento Hammaddesi Çimento; kireçtaşı, kil, tras ve alçı taşının öğütülerek belirli oranlarda karıştırılması ve belirli ısılarda pişirilmesi ile elde edilen bir malzemedir. Elazığ Altunova Çimento Fabrikası için kil ve kalker rezervleri açısından sorununun bulunmadığı belirtilmektedir. Tras ile ilgili rezerv çalışmaları yapılmamıştır. Alçı taşının hammaddesi olan jips, Elazığ bölgesinde yeterli düzeyde bulunmadığından il dışından getirilmektedir. İşletme için kalker (kireçtaşı), 1996 yılına kadar Örentepe'den karşılanmıştır; ancak, bölgede yerleşimin artması nedeniyle bu saha terk edilmiş, fabrikaya 13 km mesafedeki Kızıldağ-Karababa kalker sahası açılmıştır. Kil ocağı, yine Kızıldağ'ın yanındadır. Tras, fabrikaya 80 km mesafedeki Karakoçan bölgesinden ve 7 km mesafedeki Gümüşkavak bölgesinden temin edilmektedir. Alçı taşı, Sivas bölgesinden temin edilmektedir. - Seramik Hammaddesi Seramik hammaddesi olarak kullanılacak malzemede potasyum+sodyum oranının yüksek olması, demir oranının ise düşük olması istenmektedir. Keban yöresindeki magmatik kayaçların içerisinde bulunan iri feldspat kristalleri bu özellikleri taşımaktadır; bu nedenle bölgedeki kayaçlarm, işletilebilirlik bakımından ayrıntılı olarak incelenmesi gerekmektedir. - Flüorit Flüorit mineralleşmesi, Keban-Arapkir karayolunun 5. km'sinde Keban Magmatitlerine ait kayaçlar içerisinde yer almaktadır. Cevher minerali flüorit olup, buna pirit, molibdenit ve kalsit eşlik eder. Flor oranı % 42' ye kadar çıkmaktadır. Yapılan hesaplamalara göre 604 ton görünün rezerv, 1800 ton da mümkün rezerv saptanmıştır. 3. YAPI MALZEMELERİ - Yapı Malzemesi Ocakları Yapı malzemesi olarak kullanılabilecek hammaddeler; yapı taşları, kum, mozaik ve kireçtir. Bu hammaddelerin kaynağı olarak Elazığ'ın muhtelif bölgelerinde; - 7 adet kum ocağı - 8 adet taşocağı - 1 adet mozaik ocağı - 6 adet toprak ocağı - 3 adet kireçtaşı ocağı - 1 adet alçıtaşı ocağı - 1 adet çakmaktaşı ocağı - 1 adet kil ocağı - 1 adet moloz taşı ocağı olmak üzere toplam 29 ocak faaliyettedir. - Mermer Ocakları Ticari anlamda mermer; blok çıkarılıp kesilebilen, parlatılabilen ve pazarlanabilen taşlar olarak tanımlanmaktadır. Mermercilik son yıllarda gerek Elazığ'da gerekse Türkiye genelinde önemli bir atılım yapmıştır. Bölgede Elazığ Vişnesi olarak tanımlanan mermer Guleman ofiyolitinin Maden karmaşığı üzerine bindirdiği tektonik hatlar boyunca oluşan zonda gözlenmektedir. Alacakaya bölgesinde çok sayıda mermer ocağı bulunmaktadır. Elazığ Vişnesi iç ve dış kaplama ile dekorasyonda kullanılabilir niteliktedir. Oksitlenme tehlikesi yoktur. Üretilen mermerin bir kısmı yurtdışına ihraç edilmektedir. Bu mermerlerin dışında Keban ve Pütürge Metamorfitlerine ait mermer, gnays türü kayaçların işletilebilirliğinin araştırılması gerekir; ayrıca son yıllarda magmatik kayaçlar, mermer olarak kullanılmaktadır. Elazığ bölgesi, derinlik magmatik kayaçları açısından oldukça zengin bir bölgedir. Bu kayaçlarm da blok verip vermemesi ve parlatılıp pazarlanabilmesi açısından incelenmesi gerekmektedir.
  24. _asi_

    Elazığ Ulaşım

    ELAZIĞ'DA ULAŞIM Elazığ İli, Doğu Anadolu Bölgesi'nin geçiş merkezi konumundadır. Elazığ Türkiye'nin dört bir yanına ana karayollarıyla bağlı olup, ayrıca demiryolu ve havayolu ulaşımına da sahiptir. Keban Barajı'nın yapımıyla Elazığ'ın bazı ilçeleri ve komşu illere bağlı ilçeleriyle Keban Baraj Gölü'nden feribotla yapılmaktadır. Karayolu Ulaşımı : İlin en önemli karayolu bağlantısı; Ankara - Kayseri - Malatya üzerinden gelerek, Tunceli ve Erzurum'a giden devlet yoludur. Bu karayolunun 156 km.si Elazığ İl sınırları içindedir. Yolun Elazığ - Palu kesiminin 87. km. sindeki Kovancılar yöresinden kuzeydoğuya ayrılan bir kol; Bingöl ve Muş üzerinden Van'a kadar ulaşmaktadır. İlin ikinci önemli devlet yolu Diyarbakır ve Mardin üzerinden Suriye sınırında Nusaybin ve Cizre, Irak sınırında Habur sınır kapılarına kadar ulaşır. Elazığ'da karayolu ile yolcu taşımacılığı yapan 3 otobüs firmasının yanında, Elazığ'dan transit geçiş yapan çok sayıda otobüs firmasının olması günün her saati, Elazığ'dan diğer illere ve diğer illerden Elazığ'a ulaşımı son derece kolaylaştırmaktadır. Havayolu Ulaşımı : Kara ve demiryollarının yanında Elazığ'a hava yolu ile de ulaşmak mümkündür. Elazığ'a Türkiye'nin bütün illerinden hergün Ankara bağlantılı olarak ulaşım imkanı mevcuttur. Elazığ hava meydanın yapımına 1938 yılında başlanmış, 1940 yılında hizmete sunulmuştur. Meydanın, 1720X32 m. ebadında, 13/31 numaralı 1 adet pisti, 120X18 m. ebadında taksirut ve 200X42 m. ebadında 1 adet uçak park apronu mevcuttur. Yüzeyi asfalt kaplama olan pistin özel aydınlatma sistemi 1996 yılında yapılarak hizmete sunulmasıyla meydandan gece uçuşları da gerçekleştirilebilmektedir. Meydana bağlı Harput VOR istasyonu, yurt içi ve yurt dışına sefer yapan hava araçlarına (transit uçuşlara) hizmet veren VOR / DME cihazlarıyla meydan içerisi de NDB cihazıyla donatılmıştır. Meydanın şehirden uzaklığı 12 km olup, ulaşım otobüs ve taksi işletmeciliği ile sağlanmaktadır. Meydanda, otopark, kafeterya, VIP / CIP salonları da bulunmaktadır. Demiryolu Ulaşımı : Elazığ İl merkezi Malatya'dan gelerek Maden ve Ergani üzerinden Diyarbakır'a giden demiryoluna 1934 yılında bağlanmıştır. Bu hat Elazığ İli'nden geçerek Tatvan'a ulaşır. 1998 yılından beri Elazığ - Ankara arasında Mavi Tren hizmete girmiştir. Gardan hergün karşılıklı olarak, Malatya - Gaziantep - Adana ve Mersin'e Fırat Ekspresi, haftanın 4 günü 4 Eylül Mavi Treni karşılıklı Ankara - Elazığ, Elazığ - Ankara, haftanın 3 günü posta yolcu treni, haftanın 2 günü Vangölü Ekspresi, haftanın 1 günü Şam Ekspresi, haftanın 1 günü Transasya Ekspresi seferleri yapılmaktadır. Malatya - Sivas - Kayseri - Ankara - Eskişehir - Bilecik - İstanbul (Haydarpaşa), Kütahya - Balıkesir - Manisa - İzmir - Konya - Afyon illerine ekspres treni ile yolcu taşımacılığı gerçekleştirilmektedir. Elazığ - Malatya arasında günlük ortalama 3 - 4 seferin yapıldığı gardan ortalama 75 - 100 adet yolcu, 450 - 500 ton yük taşımacılığı yapılmaktadır. İl sınırları içerisindeki demiryolu uzunluğu 272 km olup, İl sınırları dahilinde Kuşsarayı, Pınarlı, Baskil, Şefkat, Yolçatı, Uluova, Kürk, Gezin, Maden, Yurt, Çağlar, Konak, Murat bağı, Palu, Beyhan ve Suveren istasyonları mevcuttur. Su Yolu Taşımacılığı : Keban Baraj Gölü üzerinde Elazığ - Pertek, Elazığ - Çemişgezek, Elazığ - Ağın ve Baskil - Malatya arasında ulaşım feribotlarla sağlanmaktadır.
  25. _asi_

    Elazığ Geleneksel El Sanatları

    Geleneksel El Sanatları Eski Harput şehir ekonomisinin temelini oluşturan geleneksel el sanatları çok ileri bir seviyede olup; dokumacılık, ahşap, taş, bakır işlemeciliği, ipekçilik oldukça gelişmiş bir durumdaydı. Günümüzde kimi el sanatları tamamen unutulmaya yüz tutmuşken kimi el sanatları da varlığını devam ettirmektedir.Bugün hızlı sanayileşme ve bunun getirdiği ekonomik ve toplumsal değişiklikler, gelişen yeni değer ölçüleri sonucu, gelenekselliği ağır basan kurumlar giderek etkinliğini yitirmektedir. Bazı el sanatları şöyledir. Bakırcılık : El sanatlarımız arasında bulunan bakırcılık sanatının İlimizde çok köklü bir geçmişi vardır. “ Bakırcılar çarşısı” adı altında sadece bakır üzerine çalışan dükkanların bulunduğu çarşı , bu günde mevcuttur. Ancak, şimdilerde bu dükkanların çoğunun vitrinini, fabrikasyon aliminyum araçlar süslemektedir. Az da olsa bakırcılık varlığını günümüzde sürdürmeye çalışmaktadır. Bugün müzelerimizde bakır ev eşyaları , muhtelif süsleme araçları, bakır mangal, debbe, bakır sini, tabaklar, kahve değirmeni bazı evlerin kapılarında halen kullanılmakta olan kapı tokmağı gibi örnekler çoğunluktadır. Bakır mutfak eşyaları yapıldıktan sonra mutlaka kalaylanarak kullanılılacağından , her bakırcı dükkanında bir kalay ocağı da bulunmaktadır. Bakırcı dükkanlarındaki bu ocaklarda, kömür ocağı ve onu ateşleyecek körükler vardır. Bir zamanlar son derece canlı olan bu ocaklar, bakırcılığın eski canlılığını kaybetmesi ile önemini yitirmiştir. İğne Oyacılığı : İlimizde iğne oyacılığı son derece yaygındır. Hemen hemen her Elazığ’lı genç kız ve kadın iğne oyacılığı el sanatına hakim olup, çehiz sandıkları iğne ile yapılmış oyalı yazma ve çeşitli motiflerle bezenmiş süs eşyalarıyla doludur. İğne ile yapılan bu eserler gerçekten son derece zarif olup, Anadolu’da hakim olan en canlı, göz alıcı renkler ve motiflerle süslenmiştir.El emeği, göz nuru ve onu işleyen insanlarımızın duygularının terkibinden doğan, birer küçük sanat abidesi durumunda bulunan bu eserler, günü- müzde de yaygın olarak yapılmaktadır. İlimizde bu el sanatının daha da yaygınlaş- tırılması, geliştirilmesi, genç kuşaklara aktarılması ve ekonomik açıdan değerlendirilip, pazarlanması amacıyla zaman zaman “Elazığ İğne Oyaları ve Oyalı Yazmaları” adı altında ödüllü yarışmalar ve sergiler düzenlenmektedir. İlimizde oyalı yazmalara verilen isimlerden bazıları şunlardır: Harput Gülü, Hercai Menekşe, Aluç Yaprağı, Çarkı Felek, Leylak Oya, İğde Çiçeği, Berber Aynası, Limon Çiçeği, Pamuk Çiçeği, Nikah Sepeti, Elazığ Yıldızı, İki Gelin Bir Kaynana, Padişah Oya, Nergis Oya, v.s. Halıcılık : El sanatlarımız içerisinde önemli bir yeri olan halıcılık,ekonomik değerini muhafaza ettiğinden, günümüzde gelişerek yaşamaktadır.İlimizde 1962 yılında Özel İdareye bağlı olarak bir halıcılık okulu açılmış, 70 kişilik personelle üretime geçmiştir. Tamamen el tezgahlarında dokunan bu halılar, ülkemizin en kaliteli halıları arasında sayılmaktadır. Yine 1975 yılında Özel Sektöre ait 30 tezgahın bulunduğu ve 45 işçinin çalıştığı bir atölye kurulmuştur.Dokunan halıların 1cm2’sinde 36 düğüm bulunmaktadır. Bu şekilde yapılan halılara 60’lık kalitede halı denilmektedir. Bu halılar tamamiyle el emeği olup, ekonomik değeri yanında turistik değere de sahiptir. Halılarda; taba (kiremit rengi), lacivert, saman sarısı, portakal rengi, mavi rengi ve tonları ile şarabi renkler hakimdir.Anadolu kızlarının dokuduğu bu halılarda eski Türk motifleri ve özellikle Selçuklu dönemine ait motifler açıkça görülmekte olup, yeni motifler de desinatörler tarafından çizilmektedir. Halıcılık diğer el sanatlarının aksine, günümüzde de önemini koruyarak yaşamaktadır. Semercilik : Teknik gelişmeler karşısında önemini hemen hemen kaybetmekte olan bu el sanatları dalı, motorlu taşıtların bulunmadığı veya az olduğu yıllarda önemli bir geçim kaynağı durumundaydı Özellikle ilimizde “Semerciler Çarşısı” adı altında büyük çoğunluğu semerci dükkanı olan bir çarşı bulunmaktaydı. Günümüzde oldukça azalan semercilik; ekonomik ömrünü tamamlamıştır. Ancak bugün yine kırsal alanlarımızda ulaşım ve yük taşımakta kullanılan hayvanlar için semer yapılmaktadır. Binek hayvanlarının sırtına konulmak üzere, çul, saman, kamış ve meşin kullanılarak yapılan bu semerler, çeşitli motiflerle süslenmiştir. Çoğunlukla siyah, beyaz ve kiremit renginde yapıldığı görülür. Araç olarak yapılmasına karşılık, yine insanımızın sanatkar ruhunun bu semerlere yansıdığını da rahatlıkla görebiliriz. Yemenicilik : Elazığ’ın yakın geçmişinde Yemenicilik (Ayakkabıcılık), son derece gelişmiş ve el sanatları içerisinde önemli bir yere sahip olmuştur. İlimizde halen “Yemeniciler Çarşısı” adıyla anılan bir çarşı bulunduğu göz önüne alınırsa yemenici- liğin önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Yemeni (Postal Ayakkabı) tamamıyla deriden yapılan kullanışlı ve sıhhatli bir ayakkabı özelliğine sahiptir. Bugünde özellikle çevre köylerden yemeni yaptırma talebi gelmektedir. Ancak yemeni yapmak zahmetli bir iş olduğundan ve artık yemeni ustası bulunmadığından bu talep karşılanamamaktadır. Bugün yemeniciler çarşısında ise sadece bir usta bulunmaktadır. Bu el sanatımız ihtiyaca rağmen unutulmaya terk edilmiştir. Yemeniciler çarşısındaki esnaf dükkan- larının vitrinlerini, fabrikasyon ayakkabılar süslemektedir. Kilimcilik : Teknik gelişmeler karşısında yok olmaya başlayan kilimcilik (Yolluk) ilimizde eski önemini kaybetmiş durumdadır. Özellikle motiflerinin ve renk uyumunun dikkat çektiği kilimlerimiz, artık yerini makina üretimine terk etmiştir. Dokumacılık : Harput ve civarında özellikle dağ köylerinde yapılan; kilim, cicim, çarpana, çul ve keçe çeşitleri ülkeçapında ünlüdür. Kilimler ve cicimler mazman adı verilen gezici tezgahlarda dokunur. Kilimlerin enleri 60-120, boyları 210-350 cm arasında değişir. Türük adı verilen verilen heybeler el tezgahlarında yapılır. Eskiden yörede çok yaygın olan bez dokumacılığı kuyu adı verilen tezgahlarda yapılırdı. Bugün kuyu dokumacılığı tamamen terkedilmiştir. Dokumalarda en çok koç boynu, dev boynu, çakmak, sinek, kartal, gonca, çengel,kaz ayağı, yayla yolu, öküz gözü saç bağı, çiçek göz, keçi, akrep ayağı, eli belinde adı verilen motifler kullanılır. Çit Baskıcılığı : Elazığ Çit baskıcılığı sanatı geçmişte yaygın olan bugün ise sınırlı çevrelerde etkinliğini sürdüren geleneksel el sanatlarımızdandır. Çömlekçilik : İnsanlığın belki de en eski sanatı olarak kabul edilen arkeolojik ve Elazığ civarında yapılan kazılarda paleolitik çağa kadar uzandığı anlaşılan çömlekçilik sanatı, yörede binlerce yıldır yaşamaktadır. İlimizin Sivrice ilçesine bağlı Uslu köyünde halen daha geleneksel usullerle ve kadınlar tarafından cok güzel çanak ve çömlek işleri yapılmaktadır. Elazığ şehir merkezinde de çömlek yapılmaktadır. Rölyef : Rölyef sanatını, resime boyut kazandırma çalışmasıdır şeklinde tarif edebiliriz. İlimizde bakır üzerine rölyef çalışması yapılmaktadır. Yapılacak olan konu veya figür bakır üzerine tersten çizilerek yine tersinden olmak üzere değişik uçlu çekiçlerle zift veya kum torbası üzerinde dövülür. Normlarına uygun yükseklik elde edilinceye kadar dövme işlemi devam ettirilir. Bu çalışmalar tamamlandıktan sonra eserin üzeri okside olmaması için organik bir kaplama ile kaplanır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.