Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

_asi_

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.917
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

_asi_ tarafından postalanan herşey

  1. _asi_

    Karaman Yöresel Oyunları

    Karaman Kültürel Yöresel Oyunları 1)ÇOCUK OYUNLARI: MENDİL KAPMACA:İki gurup halinde oynanır. Ortaya bir mendil konur ve gruplar eşit uzaklıkta ikiye ayrılır.Ortada ,oyunu yöneten (ebe) kişinin işareti ile gruplar , mendili öncelikle , kapıp eşlerine getirmeye çalışırlar.Mendili kapan, eşlerine zamanında yetişemezse,diğer gurup tarafından döğülür ve karşı gurubun adamı olur. Yenen grup, yenilen gurubun sırtına binerek, önceden belirlenen yerde tur atar. ZAMBIR VE BÜVE AVI:Çocuklar bir bez parçasını çamurlayıp, daha çok su kenarlarında dolaşan zambır ve eşek arısı üzerine atarak yakalarlar. Yakaladıklarının beline ince bir ip bağlayıp iğnesini çekerler .Bazen de,ipin ucunda bağlı arıyı, büve yuvalarını içine salarlar.Kimin arısı büveyi önce çıkarırsa iddiayı o kazanmış olur. AŞŞIK:Koyunlardan çıkarılan aşşık kemikleri ile oynanır.Büyük aşşıklar enek olarak seçilir.Ortası oyulur,ağır olması ve hedefi iyi vurması için oyulan yerlere kurşun akıtılır.Pütürlü bir taşa sürtülerek inceltilir,bazen de boyanır. OYNANIŞI:Oyuncular aşşıkları yan yana dizerler.Ebe eneğini karşıya atar, diğer oyuncular da atarlar.Eneği en uzakta olan, karşıda dizili aşşıklara ilk atma hakkına sahiptir. “Döğdük eneğimin aşşığına”diyerek eneğini atar.Aşşıklar vurulursa, daha önce tesbit edilen uzaklığa kadar gitmesi gereklidir.Karşıya atılan enek dik durursa buna “Mir durdu” denilir. Mir durmayı başaran oyuncu, eneği ne kadar uzaklıkta olursa olsun, dizili aşşıklara ilk atış yapma hakkına sahiptir. Oyun böyle sürüp giderken , daha büyük çocuklar, oyunda dizili aşşıkları alıp kaçarlar.Buna “çörleme” denilir. BİLLİ:Billi 10-15 cm. uzunluğunda bir ağaç parçasıdır.60-70 cm. uzunluğundaki düzgün bir dal parçasının yardımıyla oynanır. Billi oyunu üç çeşittir: I) Düz billi 2)Yan billi 3)Gömmeli billi DÜZ BİLLİ: Karşılıklı iki kişi tarafından oynanır.Küçük bir çukur kazılır, billi, bu çukurun üzerine konur.Billinin her iki ucu kalem gibi açılır.Oyuncu, sopanın ucuna sokup, billiyi mümkün olduğu kadar uzağa fırlatmaya çalışır.Karşıdaki oyuncu billiyi düştüğü yerden alır.Billiyi ya çukura, ya da çukurun etrafına kazılmış dairenin içine atması gereklidir.Billi çukurun uzağına düşerse,billiyi atan oyuncu,billinin kenarına vurur.Bu vurma esnasında şu tekerlemeyi söyler:Gınifi,gındalifi, hazıra hök, çamura çök.Bu işlemi, ve tekerlemeyi üç defa söyler.Billiyi ne kadar uzaklaştırdı ise, çukurla billi arasını, elindeki sopanın uzunluğu ile ölçer. En fazla sayı alan oyunu kazanır.Eğer karşı oyuncu, billi atanın billisini havada kaparsa , onun bütün sayıların alır. YAN BİLLİ: İki gurup halinde oynanır. Çukurun üzerindeki billiye, oyuncu sopa ile vurur.Üç kere ıskalarsa onun yerine kendi grubundaki diğer bir oyuncu geçer.Karşı oyuncunun, billiyi düştüğü yerden alıp, atarak ,billi çukuruna ya da çukurun kenarına çizilmiş daireye sokması gerekir.Billiyi atan oyuncunun da, atılan billiyi elindeki değnekle havada karşılayıp mümkün olduğu kadar uzağa fırlatması gereklidir.Billi ile çukur arasındaki uzaklık , sopanını uzunluğu ile ölçülür.10,1000,150 gibi rakamlar belirgin rakamlardır.Mesela :Yüzellim sandıkta denildiği zaman bu sayı 162 demektir.Bir tarafın oyuncuları yanıp bitince, diğer grup ebe olur.Düz billide olduğu gibi,billi havada kapılırsa hem yer değiştirir, hem de grubun aldığı bütün sayılar sıfıra inmiş olur. Bazen de , ebe grubunun uzaklaştırdığı billiyi rakip oyuncu çukurla billi arasını üç adım atmak suretiyle alırsa oyunu kazanmış olur. GÖMMELİ BİLLİ: Oyuncular birer daire çizerek ortalarında dururlar.Bir kişi ebe olur.Ebe içinde ayrı bir daire çizilir.Seçilen oyuncu ebenin attığı billiyi mümkün olduğu kadar uzağa çeker. Diğer oyuncular, ebenin billiyi düştüğü yerden alıp gelme müddeti içerisinde, ebenin çukurunu ellerindeki billi sopalarıyla kazarlar. Ebe, kendi dairesinde geç kalan birinin dairesine billiyi bırakırsa, o kişi ebe olur.çukuru en fazla kazılan kişi oyunu kaybetmiştir.Dolayısıyla kazılan çukur genişletilerek,oyunu kaybeden kişi kendi çukuruna gömülür. ÇANAK –ÇÖMLEK:İki grup halinde oynanır.Sokaktan toplanan,ortalama avuç içi kadar büyüklükteki çanak çömlek parçaları ebe seçilen gurup tarafından üst üste konur. Diğer gurup da belirlenen aralıktan ellerindeki bir top vasıtasıyla üst üste yığılmış bu çanak çömlek parçalarını vurmaya çalışır.Vuramazsa, ebe değişikliği olur.Çanakları topla yıkan grup,hemen koşup, yıkılmaması şartıyla etrafa dağılan çanak çömlek parçalarını üst üste koymaya çalışır. Ebe gurup çanakları yıkan topu en kısa mesafede yakalayıp, çanakları üst üste koymaya çalışanları vurması gereklidir.Birinci gurup vurulmadan çanakları üst üste koymayı başarırsa, bir oyun kazınmış olur. MANEVERA:Bilhassa yaz mevsimi gecelerinde oynanan bir oyundur.Oyun,çeviklik ve gözü açıklık gerektirir.Ebe grubunun seçimi için, iki tarafı düz bir taşın bir yüzüne tükürür.Taş atlır kuru tarafı bulan kazanır,diğer taraf ebe olmuş sayılır.Ebe olan grup, saklanan gurup, zaman zaman ıslık çalarak yerini ebe guruba belli etmeye çalışır.daha sonra ise, yerlerini değiştirerek başka yere saklanırlar.Saklanan guruptan bir kişi bulunca diğer gurup üyeleri bulunmuş sayılır.Böylece diğer gurup saklanma hakkına sahip olur. Bu oyun, bazı tatsız ve yorucu şakaları da bünyesinde taşır. Öyle ki saklanan gurup,ebe gurubunun sahtekarlığı neticesinde aranmazlar bir gece byu boşuna ebelerin kendilerini bulmalarını beklerler. Geçmiş devirlerde böyle bir oyun sırasırda, iki saatlik köylerinden saklanmak için Karaman’a kadar gelen bir gurup, sabaha kadar bu yerde kalarak , ertesi gün köye haber gönderip, ebe gurubunun kendilerini mutlaka bulmasını, yoksa oyunu bozup köye geri döneceklerini bildirmelerine sebep olmuştur. PANCARIM SÖKME:Oyun oynayacak çocuklar arka arkaya sıraların ve birbirlerinin bellerinden sıkıca tutarlar.Ebe olan çocuk, en arka sıradaki çocuğun elini, diğerinin belinden çekmeye uğraşır ve bu oyun , en son çocuğa kadar sürüp gider. 2-)GENÇLER ARASINDA OYNANAN OYUNLAR: Uzun kış gecelerinde, gençler arasında, haftanın belirle günlerinde eğlenceler tertip edilirdi.Bu eğlenceler gurupta bulunan kişilerin evlerinde yapılırdı.Buna SIRA ismi verilirdi.Bu eğlencelerde oynayan oyunların hepsi dayak atma ve aldatmaca üzerine kurulurdu. HOCA:Oyuna katılanlar, hoca ve üç talebeden ibarettir.Hocaya bir kavuk giydirilir,kavuğun ortasına bir tas konur.İlk konuşmayı hoca alır: -------Şam’dan geliyorum.Gayem üç öğrenciye ders vermektir. Hemen hocaya üç öğrenci bulunur.Hoca ders vermeye başlar: -------Ayak bütün,baş bütün hocanındır.Bütün öğrenciler bunu tekrarlar.Hoca öğrencilerden izin ister: -------Benim hanım hastalanmış, onun için fazla kalamıyacağım.Beni unutmamanız için sizlere birer hatıra vermek istiyorum. Birinci öğrenciye tesbihini verir, ikinci öğrenciye bastonunu verir, üçüncü öğrenciye dönerek, -------Evladım sana verecek bir şeyim kalmadı,Onun için şu kavuğumu sana hatıra olarak veriyorum der ve kavuğunu çıkarır, su dolu tası oyunu bilmeyen üçüncü öğrencinin üzerine döker. KÜLAH OYUNU: Oyunu oynayacak her kişi kağıttan birer külah yaparak başlarına geçirirler.Bir tepsinin üzerine gaz ve karışımı yapılır.Oyuncular,kağıttan külah başlıklarıyla tepsinin üzerine eğilirler.Bu sırada bir kişi tepsinin üzerindeki karışımı kibritle tutuşturur.Külahı yanan kişinin hemen kaçması gerekir.Kaçmayanlar oyunu seyredenler tarafından döğülürler. YAĞCI:Oyunu bilen biri kişi yağ satıcısı olarak seçilir.Oyunu hiç bilmeyen biri de yağ tuluğu olarak seçilir.Yağ satıcısı elinde bastonu, beli bükük olarak odaya girer.Muhtar kuruluna gelerek yağ satışı için izin ister.İzin verilir.Satıcı yağını getirmek için odadan çıkar.Bir müddet sonra odaya yağ tulumu rolündeki genci sırtına sıkıca iplerle bağlamış olarak girer.Yağ tulumunun ağzı bir bezle sıkıca bağlanmıştır.Muhtar kurulu yağı kontrol eder.Satış başlar.Önce muhtara,yağı alması için teklif gelir.Muhtar elindeki iğneyi yağ tulumuna batırır,sonra sıra ile herkes ellerindeki iğneyi tuluma batırırlar.Yağ tuluğu sıkı sıkı bağlı olduğu için kımıldayamaz ve bağıramaz. BERBER:Oyunu bilen bir kişi, ben berberim der ve köy muhtarından iş ister.Muhtar , iş isteyen kişiye çalışma müsadesi verir.Sonra,masa yapabilmek için tahta ister.Muhtar da oyunu bilmeyen iki kişiyi tahta diye verir.Oyuncu berber, iki gencin ayaklarını ve kollarını gergin şekilde bağlar, boş kalan yerlerine çeşitli eşyalar doldurur.İkisini de bir masa teşkil edecek bir biçime getirir.Berber bir çanta içinden aletlerini çıkarır.Bunlar sopa,kaşık,kova,kömür tozu, çamur, fırça gibi eşyalardır.Berber masaya oturur,kaşık ile birinin yüzüne çamur sürer, diğerinin yüzüne de fırça ile kömür tozu sürer, sonra satır ile traş eder.Yüzlerine tükürür.Böylece yüzlerine kolonya sürmüş olur.Traş da bitmiş olur. YILDIZ SEYRETME:Yıldızlı havalarda oynanır.Bu oyunu bilmeyen bir kişi seçilir.Bütün oyuncular dışarıya çıkarlar.Acemi oyuncuya, bir çeketin kolundan yıldızlara baktırılır.Sonucu bilmeyen oyuncu yıldızlara baka dursun,ceketin kolundan dökülen bir kova su, her tarafını ıslatır. KARI KOCA:Yine acemi bir oyuncu seçilir.Bu oyuncuyla birlikte oyunu iyi bilen bir kişi yorganın altına girerler.Yüzleri tamamen örtülüdür.Bu iki kişiye dışarda seçilen iki kişi turayla vuracaktır.Vuranın bilinmesiyle ebeler değişecektir Gerçekte tura hep acemi oyuncuya vurulur Usta oyuncu ise vurulmuş gibi sesler çıkarır. Aslında acemi oyuncuya turayı vuran yanındaki eşidir. Bunu öylesine ustalıkla yapar ki, acemi oyuncu zıllıyıncaya kadar dayak yemiş olur. YUMURTA OYUNU: Oyunu bilmeyen bir kişi seçilir,başka bir kişi de ebe olur. Acemi oyuncunun şapkasının içine bir yumurta saklanır.Ebe bu sırada dışarıda beklemektedir.Önceden nereye saklandığını bildiği yumurtayı bulacaktır.Ebe içeri girer,şüpheyi çekmemek için,yumurtayı sahiden arar gibi yapar.Birden acemi oyuncunun şapkasının üstüne şiddetle vurur.Oyunu bilmeyen acemi oyuncu böylelikle yumurta ile yıkanmış olur. HÖLLÜK OYUNU: İkiden fazla kişi ile oynanır.Oyuncularda el büyüklüğünde yassı taş vardır. Ön tarafa da yumurta höllük adı verilen bir taş dikilir Gaye belirli bir izden höllüğü uzaklara götürmektir. Bu iş de eldeki taşların ustaca höllüğe fırlatılması ile olur. Höllüğü vuran kişi höllüğün gittiği mesafeyi ayakla sayar. Her ayak atışta şu tekerleme sıra ile söylenir: Nanaç, bibiç, kırküç,kırkdört,kırkbeş,.............kırksekiz,kırkdokuz,elli,belli,süllü sülüman,ardavut,kelanavut,savt,savt bir,sav iki,.............savt on,dala dedimi oyunu kazanmış olur. Bu tekerleme Kazım Kara Bekir Nahiyesinde şöyledir: Naldırnaç,gıldırgaç,kırüç............... diğer şekiller aynıdır YÜKSÜKLÜ: İki gurup tarafından oynanır.Ebe olan gurup 10 tane ceviz kabuğunu yere sıralar.Birinin içine de gizlice bir üzüm tanesini saklar.Karşı gurup bu üzümü bulacaktır.Bulduktan sonra saklama işi diğer guruba geçer. Eğer üzüm birinci kaldırışta bulunursa geri kalan cevizlerin sayısı cevizi bulan gurubun aleyhine yazılır.İkinci kaldırışta bulunursa,part ifade eder ve geri kalan cevizler çift sayılarak gurubun aleyhine yazılır. Oyunda mühim olan, üzümü son kaldırışta bulmaktır. BENİM GİBİ OL: Ebe olan oyuncu dışarıdan çorabının teki çıkmış,ceketini ters çevirip tek kolunu giymiş, pantolonunun tek bacağını giymiş bir şekilde elinde tura içeri girer ve”Benim gibi ol” diyerek içerdekileri dövmeye başlar.Ebe gibi olununcaya kadar bu dövme işlemi sürer. SANATKAR OYUNU: Oyuna odada bulunan herkes katılır.İçlerinden bir ebe,bir de ebe yardımcısı seçilir.ebe ile yardımcısı dışarıya çıkarlar.ebe dışarda,marangoz,demirci,terzi,vs.gibi bir sanat ve seçtigi bu sanat dalının bır alatini seçer.yardımcısı ile birlikte içeri girerler.yardımcı: ----benim oglum filan sanatı seçti,ona ne lazım ?diyerek bütün kişilere sorar.maksat dışarda ebeninseçtigi aletin bulunmasıdır.alet söleninceye kadar,bazı taraflarda da oyuna katılanlar dövülür.aleti söyleyen ebe olur. .BAĞLANMA:oyuna katılan iki kişidir.diğerleri seyircidir.oyuna,bir bilenle,bir acemi katılır.birer metreden iki adet ip,oyun aletidir.bu ipler oyuna katılan iki kişinin ellerine çapraz olarak bağlanır.istenen şey,çapraz olarak bağlanan bu ipten çıkarılmasıdır.çok basit olan bu iş, oyunu bilmeyenin acemiliğjyle karmaşık bir hale döner.çaprazı sökmek için çeşitli hareketlere başvuran oyuncular seyrenleri kahkahalara boğarlar. SAKAR HASAN:3-5 kişi arka arkaya,birbirinin ayak tabanına her hecede vurarak şu tekerlemeyi söylerler: Sakaryalı sakar hasan Şapka yapar satar hasan Şapkayapar satamazsa şehriye çorbası içer hasan Oyunda mühim olan tekerlemeyi düz olarak söylemektir
  2. _asi_

    Karaman gelenek görenekleri

    KARAMAN GELENEK GÖRENEKLERİ Karaman Düğün Gelenekleri Karaman ilinin coğrafi yerleşiminde yaşayan insanların örf ve adetlerinin çeşitliliği, düğün geleneklerinde de kendisini göstermektedir. Bir yörede çok ayıp sayılan bir adet diğer yöremizde alışılagelmiş ve normal sayılmakta, hatta yapılmadığında ayıplanmaktadır. Çünkü Karaman'ın çeşitli yörelerinde Çerkez'den, Tatar'a, Türkmen'den Yörük'e, Muhacir'den yerliye kadar çok çeşitli Türk boyları yaşamaktadır. Bu nedenle kız isteme, söz kesme, nişan ve düğün gibi merasimlerin geleneklerimizdeki farklılıkları normaldir. Ancak biz bu gelenekleri anlatırken ilin genelinden söz ederek ilçe, köy ve yöreleri ayırmadan adetleri aktarmaya çalışacağız. Düğün geleneklerimizi de kız isteme, söz kesme, nişan ve düğün başlıklarında ele alıp konuları teker teker özetleyeceğiz. KIZ İSTEME: Genellikle oğlanın veya oğlanın ailesinin görüp tanımadığı ve beğendiği kızın ailesine, oğlan tarafından kadınlar giderek ağız yoklaması yaparlar. Bu arada kızın ve kız evinin tertip düzenine hizmetine ve saygısına da dikkat edilir. Kız tarafının olumlu davranması ve oğlan tarafının da kızı ve gidişatı uygun görmesi halinde oğlan tarafının büyükleri erkekler ve kadınları kız evine kızı istemeye giderler. İlin çeşitli yörelerine göre kız istemede ve davranışlarda çeşitli usuller görülür. Bunlardan bazıları: Kız istemede sözü bitirinceye kadar araya soğukluk girmesin diye su içilmez. Kız tarafı kızı vermek istemezse ön görücülere iyi davranmaz, ayakkabılarını çevirmezler. Kız tarafının gönlü olmaması halinde oğlan tarafı tekrar gelirse kız evinden: "Bir daha gelmeyin, pencereden atarız" denir. Söz kesildikten sonra kız ile oğlan karşılıklı olarak oynar. Kız istenirken "Damızlık almaya geldik", "Bir emanetimiz var veriri misiniz" denir. Bazı köylerde de köyden kız alıp vermezler, dışarıdan alıp dışarıya verirler. İstenecek kızın akranı veya bu işi iyi bilen bir kadın tarafından ağzı aranır. (Gönlü olup olmadığı araştırılır) Kızın gönlü olması ve görmeye gidenlerin de kızı beğenmesi halinde istemeye giden büyüklerin sözcüsü "Kızınızı Allah'ın emri, Peygamber'imizin kavli ile oğlumuza istemeye geldik, ne dersiniz?" diye istenir. Kız tarafının söz keseni (büyüğü) de cevap verir. Cevap olumlu olursa söz kesmeye geçilir. Ev sahibi "Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, Allah yazdıysa olur İnşallah" der. Eğer uygun görmezlerse de münasip bir dille "Nasibinizi başka bir yerde arayınız" denir. Bazende mühlet isteyip, bir düşünelim, taşınalım, danışalım" denir. Kız verilecekse "ağız tadını gönderin" denir. Oğlan tarafı da ağız tadını getirerek söz kesilir. Kızlar genelde 17-20, erkekler 18-25 yaşları arasında evlenirler. Dinimizin kesin bir yasağı olmaması nedeniyle, Türkiye'nin her tarafında olan akraba evliliğine ilimizde de rastlanmaktadır. Ancak bazı köylerde kesin tavır vardır. Aynı köyden ve akrabalardan kız alınıp verilmez. Düğünlerde resmi nikahın yanında kesinlikle dini nikahta kıyılır. Nadiren çıksa da dini nikahın gereklerine uymayacak yapıda olsalarda çevreden çekinmeleri ve adet olması sebebiyle dini nikahsız evliliğe rastlanmaz. Nişan, düğün gibi merasimler isteğe göre çalgılı veya mevlitli yapılmaktadır. İster mevlitli ister çalgılı olsun mutlaka yemek verilir. Bazı yörelerimizde canlılığını sürdüren adette de; önce oğlan anası istenecek kızın evinden bir tabak ödünç tuz ister ve bu tuzu bir canlı malına yedirir. Eğer tuzu yiyen mala bir kaza olursa uğursuzluk sayılır ve o kız istenmez. Şayet hiçbirşey olmazsa oğlanın annesi babası kızın evine giderek dünürlük yaparlar. Bazı köylerimizde Salı ve Çarşamba günleri kız istemeye gidilmez. Bu günlerin uğursuzluk getireceğine inanılır. SÖZ KESME: Kız istemede kız tarafının büyüğü kızı verdiklerini beyan ederse, oğlan tarafı gelin için alınacakları çoğu zaman bir pazarlık havasında konuşurlar. Geline takılacak takılar, ziynet eşyaları ve diğer alınacaklar görüşülür. Takılar, ziynet ve ev eşyaları, manifatura, tuhafiye ve konfeksiyondan alınan malzemelere ve hediyeliklere "Kalın Bozma" denir. Söz kesme genellikle kız istemeden sonra yapılır. Nişan ve düğün tarihi tesbit edilir. Hoca tarafından Kur'an okunur ve dua edilir. Sözü tatlıya bağlanmasının işareti olarak da tatlı (Lokum, çikolata v.b.) yenir. Söz kesildikten sonra ikinci bir gelişte bir takı getirilir. Ütünün ucuna bağlanır. Nişana ve düğüne davet ederken davet edilene "okuntu" denilen hediye gönderilir. Söz kesme, genellikle her iki tarafın aile büyükleri arasında olursa da kız verildikten sonra söz kesildiği çevreye duyurulur. Bazı yörelerde kız ve oğlanın sözlü olduklarını belirtir işaretleri olur ve bu işareti taşırlar. Kızda kenarında bir altın olan pullu yazma bulunur. Başlık parası adeti hemen hemen kalkmıştır. Halen devam eden bazı köylerde başlık parası kilimin altına konulur. NİŞAN : Bazı yerlerde beraber olmakla birlikte, ilin her yöresinde genellikle kadın-erkek, kız ve oğlan tarafının davetlileri ayrı ayrı toplanır. Erkekler tarafında sohbet edilip çay içilir ve oğlana yüzük takılır. Dua edilerek dağılınır. Kadınlarda kendi aralarında eğlenip oynarlar. Son zamanlarda kadınlar arasında mevlitli nişanlar yaygınlaşmaya başlamıştır. İlimizin çok az yöresinde içkili olarak yapılan merasimde olmaktadır. Fakat, her yönden sakıncalı olan bu adet terkedilmektedir. Nişan ile düğün arası genellikle çok uzun olmaz. Bazı yerlerde ise 1-2 yıl beklenir. Nişan ile düğün arasına kurban bayramı girerse damat geline bir koç hediye alır. Süsleyerek davul zurna eşliğinde kız evine götürülüp verilir. Nişan'da söz kesmede konuşulan takılar takılır. Kız orada bulunan büyüklerin elini öper. Oğlan tarafında da sağdıçla damat beraberce el öperler. Damadın ayakkabısı saklanarak para alınır. Bazı köylerimizde 1. gün kız evinde 2. günde oğlan evinde toplanılır, eğlenceler düzenlenir. Köylerde nişan büyük evlerin avlularında, okul bahçesinde yapılır. Nişan'dan sonra el öpme anında para takılır. Bazı köylerimizde de kız ve oğlan için yapılan nişan merasimleri ayrı ayrı günlerde yapılır. Önce kızın nişanı yapılıp yüzüğü takılır. Birkaç gün sonra da kız tarafı oğlan evine varıp damadın yüzüğünü takar böylece nişan kesinleşmiş olur. Bazı köylerimizde nişan düğünle bir yapılır. Oğlan evi, nişana, nakışlı bir heybeye nişan hediyelerini koyarak gider. Bazı köylerde nişan, düğün gibi masraf gerektirecek merasimlere gerek kalmadan, kızla oğlanın kaçmalarıyla son bulmaktadır. Daha sonra komşuları akrabaları bu iki tarafın arasını bularak anlaştırırlar. DÜĞÜN: Ekseriyetle kına gecesinde yapılır. Bazı yörelerde gelin kınadan sonra gider. Bazı yörelerde de ertesi gün gelin alma merasimi yapılır. Düğünler ve kına geceleri ilimizde belirli bir kesim dışında kadın erkek, ayrı ayrı toplanarak yapılır. Kadınlar için ekseriyette salon tutulur. Kadınlar kendi aralarında oynarlar. Bazılarında mevlitli sohbetli olarak kına geceleri ve düğün yapılır. Kına, önce erkeklerde yakılır. Damat ve sağdıçın avucuna dua, tekbir ve salavatlarla yakılır. Dua edilen kınanın kalan kısmı kadınların olduğu yere götürülerek geline de kına yakılır, gelin ağlatılır. Köylerimizde düğüne çevre köyler de davet edilir. Düğün evine bayrak dikilir. Bayrak, Pazartesi günü dikilir, Perşembeye kadar kalır. Gelin, gündüz alınacaksa silah ata ata gidilir. Ata bindirilerek getirme hemen hemen kaybolmak üzeredir. Gelin kendi evinden çıkarken de, oğlan evine girerken de dua edilir. Bazı köylerimizde damat traşı merasimle yapılmaktadır. Yine bazı köylerde gelin, mezarlık ve camiin etrafı dolaştırılır ve oğlan evine o şekilde götürürler. Düğünden bir gün önce gelin evi süslenir. Düğünden bir hafta sonra gelinle damat akrabalarına el öpmeye çıkarlar. Gelin ve damat ile gelin sandığı para verilerek kurtarılır. Kınadan sonra oğlan tarafından damada kefil istenir. Damat tarafından köyün ihtiyacı veya çevredeki camii, okul, kurs gibi yerlere yardım sözü alınır. Gelin süslenir, gelinlik giyer, babası kızın beline kuşağı bağlar. Gelin; kardeşleri, anası ve akrabaları ile helalleşir, el öper. Gelin götürülürken, gelinin yakını bir kadın ile damadın yakını bir erkek arabaya biner. Giderken yolları sık sık kesilir. Yolu kesene para verilir. Gelin oğlan evine gelince inmez. Kayınvalide ve kayınpeder, mal bağışlar ondan sonra iner. Eve damat ve gelin kolkola girerler. Evde, damat gelinin yüzünü açtıktan sonra düğüne katılanların elini öperler. Damat ve sağdıç yatsı namazına camiye giderler. Namazdan sonra dua edilerek damat eve katılır. Çoğu yerlerde gelin alınması perşembe veya pazar günü yapılır. Bazı yörelerde de gelin alma, bağ ve bahçeye (Kayınpeder ile beraber) gidildiğinde geldikten sonra içeriye girmez. Kayınpeder bir yer veya ağacı geline bağışlar, gelin böylece içeri girer. Bazı yerlerde gelin eve gireceğinde damadın evinin damında durup gelinin etrafında buğday, çerez ve para gibi şeyler atar. Bazı yörelerimizde gelin eve girerken kurban kesilir. Gelin kurbanın kanına basarak içeri girer. Bunun manası da gelinin kocası için kurban olmaya razı olduğuna işarettir. Bazı yerlerde de kova içine doldurulmuş şerbeti teperek, yeni evine girer.
  3. _asi_

    Karaman Batıl İnışlar

    KARAMAN BATIL İNANIŞLAR BATIL İNANIŞLAR Dinimizde kesinlikle batıl inanışlara yer yoktur. Bunlar sonradan halk arasına yerleşmiş ilim ve mantık dışı fikirlerdir. Her yerde olduğu gibi ilimiz dahilinde de bir çok batıl inanışın yaygın olduğu göze çarpmaktadır. Bunun sebebi olarak da şu hususları sıralamak mümkündür. Her şeyden önce daha yakın zamana kadar batıl diye bilinen Hıristiyan, Ermeni ve Rumların batıl inanç, örf ve adetlerinin halkımızın inanç, örf ve adetlerine karışmasıdır. Bu gün yaşayan bir çok yaşlı ihtiyar insanımızın itiraf ettiği şekilde, Müslüman Türk toplumu ile iç içe yaşayan bu azınlıkların bir çok inançlarının birbirine karışması şeklinde olmuştur. Ayrıca inancını tam manası ile bilmeyen bir çok insanımızda kendi kendine bazı inanç, örf ve adetler ortaya koymuştur. Tabi ki; bunun tek sebebi cehalettir. Aslında bu insanların niyeti kötü olmamakla beraber bu türlü bir hareket içerisine girmektedirler. Hatta bir çoklarının niyeti iyidir, samimidir. Ama temelde milletin inancına, örf ve adetlerine kötülük yaptıklarının farkında değillerdir. İşte bütün bu sebeplerdir ki; aşağıda sıralayacağımız batıl inanç şekillerini ortaya çıkarmıştır. Bunlar genel olarak zikredilecektir, bu inançların bir kısmı batıl olmamakla birlikte büyük çoğunluğu batıl inançlardır. Ölüler adına perşembe akşamı balmumu kokutmak, Yeni doğan çocuk kırk günlük oluncaya kadar eve, yeni gelin giremez. Cuma günü ev temizlenmez, Tencerenin kapağından yemek yiyince kısmet kapanır. Üst üste kına yakılmaz, Misafir arkasından ev süpürülmez. Gece aynaya bakmak insanı gurbete götürür. Salı günü işe başlamak uğursuzluk getirir. Doğum yapan kadına, al basmasın diye kırmızı yazma bağlarlar. Çatıya (Evin damına) saksağan konması misafir gelmesine dalalet eder. Baykuş ötüşü uğursuzluk getirir. Ayna kırılması ve merdiven altından geçmek uğursuzluktur. Tilki görülünce uğur, baykuş görülünce uğursuzluk sayılır. Gök ay'ının yeni olduğu hafta yaş ağaç budanmaz. Baharda batı rüzgarı çok eserse, o yıl kıtlık olacağına inanılır. Salı ve cumartesi işe başlamak, uğursuzluk sayılır. Köpeklerin uzun uzun uluması uğursuzluk sayılır ve bir kötülüğün geleceğine inanılır. Dolu afeti olduğunda yağan doludan bir evin ilk doğan çocuğunun koynuna katılır. Bununla dolunun duracağına inanılır. Gece giderken önden tilki geçerse uğur, tavşan geçer; uğursuzluk sayılır. Yeni doğan çocuğun tırnağı 40 günden önce kesilirse çocuk ölür. Erkeğin şapkasını giyen kadın kel kalır. Dolu yağarken sacayağı dışarıya bırakılır. Geceleri tırnak kesilmez, sakız çiğnenmez. Nazar değen kişi için kıbleye bakan kapının eşiğinden kıymık parçası alınarak, üzerlikle birlikte tütsülenir. Ayrıca nazar değen kişinin elbisesinden bir parça alınarak hastaya tütsülenir. Çocuğu olmayanlar yatırlara giderek kurban keser, dilekte bulunur, bez bağlarlar, mezar taşma taş sürtmek suretiyle taşın mezar taşına yapışması sağlanır, bununla çocuğunun olacağına inanılır. Nazar değen kişi ardına bakmadan köyün etrafında dolaştırılır. Süpürgenin insana vurulması halinde insanın hortlak olacağına inanılır. Düğün sonunda eve gelen gelin, kapıya sürülen balı yalar. Çocuklara ve hayvanlara nazar değmesin diye nazar boncuğu takılır. Salı günü ekmek yapılmaz, çarşamba günü çamaşır yıkanmaz. Sarılık hastalığında çocukların alınları çizilir ve kanatılır. Cuma günü ev süpürülmez, Cumartesi günü tırnak kesilmez. Nazar için hayvanların alnına boncuk ve nal takılır. Her ayın ilk ve son çarşamba günü bağ budanmaz. Gece sakız çiğnemek, ölü eti çiğnemektir. Gece gazyağı verilmez. Arife günü iş yapmak uğursuzluk sayılır. İki bayram arasında düğün yapılmaz. Evin çatısına baykuş ötmesi, buğday ve arpa çeçleri üzerine havayi (Ölçü birimi) veya diğer ölçü aletlerinin ters kapatılması uğursuzluk sayılır. Akşamdan sonra acı ve ekşili yiyecekler yenmez, Gece dikiş dikilmez. Nazar değmesinde balmumuna çeşitli şekiller verilir, okunur ve mumun parçaları hastanın çeşitli yerlerine yapıştırılır. Bir parçası yakılıp koklatılır, bir parçası da yutturulur. Eşiğe oturulmaz, Cuma günü çamaşır yıkanmaz. Tırnak cuma günü dışında kesilmelidir. Gece köpek uluması o evden cenaze olacağının belirtisidir. Kuzgun kuşunun havadaki hareketleri uğurusuzluk sayılır. Evden biri yola gidince, o gün ev süprüntüsü dışa atılırsa bir daha geri dönmez. Soğan kabuğu yakılırsa eve şeytanlar dolar. Ayakta pantolon giyilirse eve kıtlık gelir. Gece aynaya bakılırsa ömür kısalır. Hayvanlara nazar değmemesi için Kur'anı Kerim ağırlığında su toprağa konmadan hayvanların üzerine serpilir. Hasta olan adamın üzerinde tuz çevrilir. Tuz patladığında adam iyi olur. Akşamdan sonra verilen hayvansal besinlere kömür konur. Nazar değmemesi için çaltı (maki türü bir ağaç) çekirdeği taşınır, nazar olanlar için kurşun dökülür. Ekmek senidi, yerine dik konulmaz, çünkü insanın başına düşman dikileceğine inanılır. Kargaların ötmesi ölüm haberi olarak değerlendirilir. Ölülerin ruhuna balmumu yakılarak tütsü verilir. Bir hayvan kaybolduğu zaman kurt ağzı bağlanır. Bununla kaybolan hayvanı kurtlar yemez. Damadının evinde ölen kaynanaların cenazesi, kapıdan değil pence pencereden çıkacağına inanılır. DOĞUM VE ÖLÜMLE İLGİLİ İNANIŞLAR İlimiz dahilinde doğum ve ölümle ilgili bir takım inanışlara rastlamak mümkündür. Bunların bir kısmı batıl olan, başka dinlerden sokulan, İslam dininde yeri olmayan inanış şekilleridir. Bir kısımda dinin kendisinden gelen ve zamanla örf ve adet şeklini alan inanışlardır. Bu inanış şekillerini de il dahilinde bölge ayırmaksızın topluca zikredeceğiz. Ölünün yüzü sarı olursa bu ölü için bir iyilik olarak kabul edilir. Cenazeden dönen birisi eve girmeden önce ahıra girer, doğrudan eve girmek doğru sayılmaz. Yeni doğan çocuk için, ölümü az görmüş aileden beşik getirilir. Hamileyken, tavşana, deveye bakılmaz, ciğer yedirilmez. Ölenin arkasından yağmur yağarsa şehit sayılır. Çocuk doğduğu gün tuzlanır. Kırk gün içinde doğan çocuklar birbirine gösterilmez, eğer gösterilirse kırk baskını olur. Ölünün ardından mevlüt okunur. Hatim yapılır ve cuma günü bişi yapılıp dağıtılır. Erkek çocuğu doğduğu zaman kapı kenarına tezek (inek pisliği) yapıştırılır. Ölünün ardından kazanın altına çıra yakılır. Cuma gecesi ölenlerin cennetlik olduğuna inanılır. Cenazenin bulunduğu odaya kedi katılmaz. İki bayram arasında, Ramazan ayında ölen kişinin cennetlik olduğuna inanılır. Ölen kişinin 52. ölüm gününde yemek verilir, mevlit okutulur ve hatim indirilir. Çünkü, bugünde ölünün eti kemiğinden ayrılır. Doğan çocuk 40. günü kırklanır ve suyu ayak değmeyen tenha bir yere dökülür. Kadın hamileliği esnasında karadut yerse, çocukta karadut şeklinin çıkacağına, ayva yerse gamzeli olacağına, ciğer yerse kaşıdığı yerde ben olacağına inanılır. Ölü defin edilmeden önce yedi tane küçük taşa kevser suresi okunur ve kabrin içine atılır. Sonra bir avuç toprağa yasin okunup cenazenin altına konur. Kişi öldüğünde, defnedilene kadar su içilmez. Ölen kişinin evinde bütün sular dökülür, bununla ölen kişinin temizlendiğine inanılır. Çocuk doğduğunda, doğan kız olursa al örtülür, oğlan olursa anne başına al bağlar. Doğan çocuk oğlan olursa iki, kız olursa bir kurban kesilir. 10 günlük olunca saçı kesilir, ağırlığı kadar altın sadaka olarak dağıtılır. Doğan çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunur ve ismi konarak üç defa söylenir. Cenazenin bulunduğu odaya cenaze çıkıncaya kadar, soğan, un konur ve bir fakire verilir. Ölü biraz bekleyecek olursa eline kına yakılır. Doğan çocuğun üstüne al basmasın diye bir al örtülür. Bebeğin beşiğine geleceği aydınlık olsun diye ayna konur. Kur'anı Kerim konur dindar olsun diye, yüzüne un sürülür ak sakallı pir olsun diye, alnına un sürülür alnı açık ve şerefli olsun diye, beşiğine mavi boncuk takılır nazar değmesin diye. Erkek çocuk doğarsa kütük atılır, kurbanlar kesilir. Ölüye 40 gün yas tutulur. Hamile kadın heybenin üzerine oturursa, çocuğun ikiz doğacağına inanılır. Doğan çocuk için, çocuk sahibi lokum şeker ikram eder, akraba ve komşular hediyeler getirir. Doğum zor olursa, evdeki sıkılı tüfek dışarıda atılır. Doğumda evin önüne kütük atanlara hediyeler verilir. Cenazenin üzerinden kedi atlarsa, ölen kişinin hortlak çıkacağına inanılır. Doğan bebeğin huysuz olmaması için Cuma suyu ile üç yol ağzında yıkanır. Ölü evde iken uyunmaz. Çünkü ölünün ağırlığının çökeceği söylenir. Ermenek yöresinde aynı gün doğan kız ve erkek çocukları birbirine nikahının düşmemesi için değirmen alanı mevkisinden getirilen su ile bebekler yıkanır ve su getirilen yerden bebekler götürülüp suyun çıktığı yerden üç kere dolandırılır. YAĞMUR VE KURAKLIKLA İLGİLİ İNANIŞLAR Genelde bütün Anadolu insanında görülen inanç şekilleri örf ve adetler ilimiz dahilinde görülür. Öyle ki; bazılarında çok az farklılık vardır. Bu inanış şekillerinin bir kısmı batıl olan, hak olmayan inanç sekileri, örf ve adetlerdir. Bir kısmı ise doğru ve gerçek olanlardır ki; İslam Dininin emri ve kabul ettiği hususlardır. İlimiz dahilinde görülen yağmur ve kuraklıkla ilgili inanış şekillerini genel olarak zikredeceğiz. Dağ başlarında ve yaylalarda bulunan ve dede denen yatırların kabirleri yanında kurban kesilir, dua edilir ve dedeye taşlar atılır. Kuru at kafası yazdırılır ve suya ıslatılır. Yılan diri diri yakılır ve bununla yağmurun yağacağına inanılır. Kuraklık, isyan ve kötülük içinde bulunan insanlara Allah tarafından bir uyan ve bir ceza olarak verilmiştir. Yağmurun yağmayışı israf ve gafletin bir sebebi olarak bilinir. Damat olan gencin önüne konan kazanı bir tekmede devirmesi ile yağmurun yağacağına inanılır. Boyalı köyü ve çevredeki köyler Ali Beke denen yatırın bulunduğu dağa giderler, dua ederler ve kurban keserler. Yağmurun yağmaması, toplum düzeninin bozulmasına ve ahlaksızlıkların artmasına bağlanır. Yağmur yağmaya başladığı zaman çocuklar "yağ yağ yağmur teknede hamur, ver Allah'ım ver sicim gibi yağmur" diyerek ev ev dolaşırlar yağ ve bulgur toplar ve bir yerde pişirerek yerler. Yaş ağaçların kesilmesinin kuraklığa sebep olacağına inanılır. Kaplumbağa ayağına bir tezek bağlanırda, bir ağaca aşılırsa ve sonunda eğer tezek düşerse yağmurun yağacağına, tezek düşmezse yağmurun yağmayacağına inanılır. Çocuklar taş oyunu oynarsa yağmur yağmaz. Bu nedenle çocuklara taş oyunu oynatılmaz. Şimşek çakmasının Hz. Ali'nin kılıcının çıkardığı kıvılcım olduğuna inanılır. Ölmüş at kafası yağmur yağması için bir hocaya okutulur, bir kuyuya sarkıtılır. Kuraklık olduğu sene bahar mevsiminde yağmur duasına çıkılır. Dua esnasında 70.000 çakıl taşı okunup suya atılır veya derenin içine gömülür. Bunun sebebi yağmur yağsın sel gelsin ve bu çakıl taşlarını sürükleyip götürsün. Kuraklık olduğu sene, ilk çift sürenin oluğu ve ekmeği çalınarak dereye veya suya atılır. Yağmur yağmazsa, annenin ilk çocuğunun ayakkabısı çalınır. Suya atılırsa, ayakkabıyı arayanın çabası için yağmurun yağacağına inanılır. Yağmur yağması için çevrede yatan büyük yatırların kabirleri çevresinde, kurbanlar kesilir, taşlar okunup dualar yapılır, yenen yemeklerin artıkları oralara dökülür ki kurtlar kuşlar yesin diye, sonra koyunlar kuzular getirilip ayrı yerlerde tutulur. Duadan sonra birbirine karıştırılıp emişmeleri sağlanır. Gezengi (bir çift kertenkele türü) çok olursa o yıl bol yağmur yağacağı, at ve eşek kafaları dışarıya atılırsa yağışın az olacağına inanılır. Sünnetçiler köye ne kadar erken (şubat, mart aylarında) gelirlerse ürün bol olur ve yağış çok olur. Kış mevsiminde gök gürlemesi ve şimşek çakması iyi sayılmaz. Yağmur yağması için 40 gözlü üzüm çubuğu suya ıslatılır. AY TUTULMASI İLE İLGİLİ İNANIŞLAR Ay tutulması ile ilgili inanış şekillerinin bir çoğu batıl olduğu gibi bu gün ortadan kalkmış durumdadır. Ay tutulduğu zaman teneke çalınır, sela verilir, ezan okunur. Ay tutulması ayın önüne Zebanilerin geçmesi olarak nitelendirilir ve bırakılması için silah atılır, silahın korkusundan ayı salıvereceklerine inanılır. Ay tutulunca at koşturulur. Ayı perilerin tuttuğuna inanılır ve silah atılarak salıverecekleri düşünülür. Ay tutulduğu zaman Kur'an-ı Kerim okunur. Ay tutulduğu zaman yüksek tepelerde ateş yakılır. Ay tutulduğu zaman aya bakılırsa kör olunur. Ay tutulduğu zaman gelecek yılın iyi gelmeyeceğini, ileride vatandaşların zor günler geçireceğine inanılır. ASKERE UĞURLAMA İLE İLGİLİ ÖRF, ADET VE İNANIŞLAR Askerlik, milletimizin tarihinde büyük değeri olan kutsal bir meslektir. Türk milleti asker bir millet olarak bilinir. Gerek Orta Asya döneminde ki göçebe hayatında ve gerekse şehirci hayata geçiş döneminde Türk Milleti manevi değerlerini vatan, millet ve bayrağını korumada kendisini tehlikeye atarcasına savunmuştur. Tarihinden gelme bu kutsal mesleği ile ilgili bir takım örf ve adetleri mevcuttur. Askere gidecek genç gideceği vasıtaya bineceğinde, binmeden önce topluca dua edilir, dua ile uğurlanır. Askere gidecek gencin ayağının altından toprak alınır, bu toprak gelinceye kadar saklanır. Askere gidecek gencin arkasından su dökülür, giysileri yıkanmaz, gelinceye kadar asılı durur. Askere gidecek kişi eve çivi çakar, kadınlar beyaz örtünür. Askere gidecek delikanlının evine akrabaları ve komşuları hediyeli ziyaretler yaparlar. Gideceği günü sabahleyin köy meydanında halkın katılımı ile dualı uğurlama merasimi yapılır. Akrabalar tarafından tek tek yemeğe davet edilir ve harçlık verilir Askere giden gencin gömleği yıkanmaz, dönünce "ne çabuk geldin, daha gömleğini yıkamadık" denir. Askere gidecek delikanlı için caminin avlusunda cemaatle birlikte topluca dua edilir. Askere gidecek delikanlının eline ve ayağına kına yakılır. Asker olacak genç köy halkının evini tek tek dolaşır, ev sahipleri mendil, çorap, gömlek verirler. Askere gidecek gencin iç çamaşırları giriş kapısına asılır, gelinceye kadar orada kalır. Askere uğurlamadan önce fener yakarlar, asker birliğine varıncaya kadar söndürmezler, ev süpürmezler. Askere giden gence acı ve ekşi bir şey yedirilmez, yoksa acılık getirir. Askere giderken uğur getirsin diye demir para verilir. Askere kına yakılır ki; vatan için kurban olsun (şehit) istenir. Askerin çıktığı kapı kapanmaz gelinceye kadar açık bırakılır. Askere uğurlanan kimsenin arkasından ayna tutulur, yolunun aydınlık olması için. DİĞER İNANIŞLAR Kalkan üründen, ekilene kadar bereketli olsun diye kavurga yapılmaz. Ürün bereketli olsun diye, sürülmemiş buğday saplarının altına gök taş ve tezek konur. Çocukları olmayan aileler, ziyaret yerlerine, dedelere giderek dilekte bulunurlar, bununla çocuğunun olacağına inanılır. Cuma günü yola çıkılmaz, gidilirse kaza olacağına inanılır. Kadınlar yolda giderken gelen erkeklerin yolunu kesmezler, onlar geçince yoluna devam ederler. Bazı hastalıklar için ocaklara gidilir muska takılır, su okutulur ve okunan su içilir. Nazar değmesin diye evin önüne kaplumbağa iskeleti asılır. Yılan gelmemesi için damın saçağına leylek gagası sokulur. Gelen gelin, hangi çocuğunun olmasını isterse eve girmeden kucağına oğlan veya kız çocuğu alır. Küçük bebeklerin tırnakları hırsız olur diye kesilmez. Aynaya bakarlarsa tat olacaklarına inanılır. Yıldız kaymasından birisinin öleceğine inanılır. Gece tırnak kesmek ve yeşil elbise giymek uğursuzluktur. Kül üzerine ve kapı eşiğine oturulursa şeytan çarpacağına inanılır. Çöğen ağacının üzerine taş bastırıldığı zaman, gurka (kuluçkaya) yatırılan tavuğun daha çok civciv çıkarıtacağına inanılır. Ezan okunurken köpek havlar veye ulursa, o köpek öldürülür. Sağ elin ayası kaşınırsa el cebe sokulur ve para geleceğine inanılır. Sol elin ayası kaşınırsa para çıkacağına inanılır. Ayakların altı kaşınırsa yola gidileceği inanılır. Kulak çınladığı zaman, biri beni anıyor diye söylenilir. Ocaktaki odunun ses çıkararak yanması iyiye yorulmaz. Herhangi bir cam eşya yere düşünce kırılmaz ise, kırılması için yere vurularak kırılır. Ahlat ağacı fazla meyve verdiği sene, kışın sert geçeceğine inanılır. Gelin eve ilk girerken kapıya karaleke ve yağ sürerler. Hamile bir kadının, işe giden bir erkeğin önünden geçmesi uğursuzluk sayılır. Koyunun ve ineğin anormal yavru yapması uğursuzluk sayılır. Kuşların erken göç etmesi, kışın sert geçeceğine alamettir. Eller birbirine bağlanırsa, kişinin bahtının bağlanacağına inanılır. Şap denilen madde, nazara uğrayanların nazardan kurtulması için ateşe atılıp yakılır. Türbelere bez bağlama, para atma. Çocuklar diş çıkarmaya başlayınca, genç, yakışıklı, sakin biri görürse dişlerin kolay çıkacağına, asık suratlı, huysuz biri görürse zor çıkacağına inanılır. Evde nohut, mısır, bulgur pişirilir, komşular ve akrabalar çağrılıp diş bulguru yapılır. Çocuğun önüne, ayna, makas Kur'an-ı Kerim gibi aletler konur ve çocuğun hangisini alması halinde çocuğun terzi, berber gibi bir meslek sahibi olacağına inanılır. Ağza çöp konmadan üzerindeki herhangi bir sökük dikilmez. İftira atılır diye kesilen tırnaklar rastgele yerlere atılmaz. Şeytan teşbihi sayarmış diye tırnaklar sırayla kestirilmez. Gökyüzünde sala benzer bulut görülürse, bir ölüm olacağına inanılır. Davarın gece dağda yatış şeklinden kışın karlı ve soğuk veya normal geçeceği çıkarılır. Keçilerin kuyruğunun kalkık olması o kışın sert ve soğuk geçeceğine kuyruklarının inik oluşunun ise kışın yumuşak geçeceğinin alameti sayılır.
  4. _asi_

    Karaman halk edebiyatı

    ATASÖZLERİ VE DEYİMLER Adamakla mal mı tükenir. Adı çıktı dokuza, inmez sekize. Ahmak misafir, ev sahibini ağırlar. Ağanın alnı terlemeyince, ırgatın burnu kanamaz. Ağır kazan, geç kaynar. Ağır ol da kamil desinler. Ağıza tat, boğaza mihnet. Ağızdan burun yakın, kardaştan karın yakın. Ağzı açık ayran delisi Ağlayak da gözden mi olak? Ağrısız baş mezar da gerek. Akçe bulsam çıkı yok. Alem unutmuş, kalem unutmamış. Alımı aldım, morumu soldurdum. Alışmış kudurmuştan beterdir. Allah aptala eşeğini kaybettirir, sonra buldurup sevindirir. Allah şaşırttı mı dayıya hala dedirtirirmiş, Allı yelek, pullu yelek; gömlek yok canfes neye gerek. Al kaşağıyı gir ahıra, yağır olan gocunsun. Anan turp, baban şalgam; sen için de gülbe şeker. Arsızın ar nesine; gömleği uzun yar nesine. Ar namus tertemiz. Armudu sapıyla, üzümü çöpüyle, pekmezi küpüyle. An satmış, namusu tellala vermiş. Ar gözden, kar yüzden anlaşılır. Arap eli öpmekle dudak kararmaz. Asıl azmaz, bal kokmaz; kokarsa ayran kokar, çünkü aslı süttür. At ölür de, itler bayram eder. Atlıyı attan indirir. At ile avrat yiğidin bahtına. Ayağı dokunmdık taş, başa gelmedik iş olmaz. Ayağın sığmayacağı yere, baş sokulmaz. Az yaşa, uz yaşa akıbet gelecek başa. Babam bana öğüt verirken, ben inek gözünde kırk sinek saydım. Baba mirası yanan mum gibidir. Babası ölen bey, anası ölen kadın olur. Bağa bak üzüm olsun, yemeğe yüzün olsun. Bağ dua değil, çapa değil ister. Baht olmayınca başta, ne kuruda biter, ne de yaşta. Bakkal ölenin borcunu diriye ödettirir Bal döksen yalanır. Bal bal demekle, ağız tatlanmaz. Beşik arkası da gurbettir. Bilmediği beş vakit namaz, bilir de yanına varmaz. Bir çakımlık gav gibi. Bir dirhem et, bin ayıp örter. Boyumca buldum, huyumca bulamadım. Bir nalına vurur, bir mıhına. Bir yerim diyenden, bir de yemem diyenden kork. Bize gelince yiyip içelim, size gelince gülüp geçelim. Büyük lokma ye, büyük söyleme. Boş ite, menzil olmaz. Boş boğazı ateşe atmışlar da odun yaş diye bağırmış. Can sefadan da usanır, cefadan da. Cennete gitse, fidan kırar; cehenneme gitse kazan deler. Çalmadan oynar kel güdük, ne davul ister ne düdük. Çatal kazık yere geçmez. Çıra dibine karanlık. Çobana verme kızı, ya koyun güttürür, ya kuzu. Çoluk çocuk ile eyleme pazar, arpa alır ambardan buğday yazar. Dağdan yayılır, gölden sulanır. Dağına göre kış olur. Deveye oyna demişler, dokuz kazan süt devirmiş Deveyi hendekten atlatan bir tutam ottur. Dibi görünmeyen kaptan su içme. Dilencinin torbası dolmaz. Deniz yanında kuyu kazılmaz. Dert ağlatır, aşk söyletir. Dert derdi açar. Deveci ile dost olan kapısını yüksek açar. Dostluk başka alışveriş başka. Dost yoluna post olmalı. Düğün olur iki kişiye, tasası düşer deli komşuya. Düz ovada sivri bela. Ecel geldi baş ağrısı bahane. Eceli gelen köpek cami duvarına siyer. El adamı var sever, er adamı sağ sever. El ağzına bakan, avradını tez boşar. Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde gelmez. El elin nesine, gülerek gider yasına. Ele verir talkını, kendi yutar salkımı. Et tırnaktan ayrılmaz. Gelin atta, kısmeti yadda. Gök görmediğin bir oğlu olmuş; tutmuş bacağından ayırmış. Güneş çarığı sıkar, çarık da ayağı. Halep oradaysa arşın burada. Haline bakmaz harim duvarı atlar. Hamama gider kurnaya; düğüne gider zurnaya aşık olur. Hileden onsaydı, fare onardı. Islanmışın yağmurdan korkusu olmaz. İçi beni dışı seni yakar. İki kaptan bir gemiyi batırır. İnanma dayına ekmek al yanına. İnsanın eti yenmez, derisi giyilmez. Karnın doymazsa gözün doysun. Kel oğlan ekin ekti, yemeden başa kalktı. Kıratın yanında eğleşen ya huyundan ya tüyünden. Köpekten toklu olmaz. Kör atın kör alıcısı olur. Ne kızı verir ne dünürü küstürür. Oğlan babadan öğrenir sofra düzmeyi, kız anadan öğrenir sokak gezmeyi. Oğlan dayıya kız halaya benzer. Oğlan yedi oyuna gitti, çoban yedi koyuna gitti. Öksüzün yüzü küllü olur. Öküz öldü ortakçılık ayrıldı. Önce bol bol yiyen sonra bel bel bakar. Öz ağlamayınca göz ağlamaz. Parasız dellal bağırmaz. Sabır ile koruk helva; dut yaprağı atlas olur. Saç sefadan, tırnak cefadan uzar. Sağ baş yastık istemez. Sana vereyim bir öğüt kendi ununu kendin öğüt. Seversen oğlunu sev, kız kendini sevdirir. Sıçanın geçtiğini aramam da, yol olur kalır. Sıkça varma dostuna, kalksın ayak üstüne. Sırtımda yumurta kefesi yok ya. Sinek pis değil ama mide bulandırır. Sonradan görmüş, dininden dönmüş. Sorma kişinin aslını, sohbetinden bellidir. Su bulanmayınca durulmaz. Tilki tilkiliğini bildirinceye kadar post elden gider. Toku gönüllemek zor olur. Ucuzdur var bir illeti; pahalıdır var bir hikmeti. Unu eledik eleği duvara astık. Ustamın adı hıdır, elimden gelen budur. Yörük sırtından kurban keser. Yazın yaşa kışın taşa oturulmaz. Yüz verdik astarını ister. Yedir beni öğeyim seni. Zekat çebici gibi titrer Zemheride yoğurt isteyen cebinde bir inek taşır. KARAMAN BİLMECELERİ Sandır safran gibi, okunur Kur'an gibi. (Altın) Küçücük mezar, dünyayı gezer. (Ayakkabı) San tavuk dalda yatır, dal kırıldı yerde yatır. (Ayva) Altı tahta üstü tahta, içinde bir san yafta. (Badem) Eğri büğrü anası var, yeşil kürklü babası var. Oğlu var saybette gezer, kızı var dünyadan güzel. (Bağ) Ben giderim o gider, nokta nokta iz eder. (Baston) Yedi delikli tokmak, bunu bilmeyen ahmak.(Baş) Dağdan gelir takla makla, aman abla beni sakla. (Ceviz) Taştandır, demirdendir; yediği hep hamurdandır. Dünya alemi doyurur, kendi doymaz nedendir? (Değirmen) Altı mermer, üstü mermer; içinde gelin oynar. (Ağız) Anneye değmez, babaya değer; halaya değmez, amcaya değer; vallaha değmez, billalıa değer. (Dudak) Nar tanesi, nur tanesi; dört köşenin bir tanesi. (Gelin) Mavi atlas, iğne batmaz, terzi biçmez, iğne geçmez. (Gök) Bahçelerde üzerlik, başındaki al terlik, yeni mi evlenmiş bu yiğit, ne bundaki güzellik? (Gül) Çıt demeden çalıya düşer? (Güneş) Dilim dilim nar; dizime kadar kar, uçtu keklik kaldı dilber. (Buğday tanesi) Yer altında kırmızı minare. (Havuç) Attım rafa, bir kuru kafa. Yemesi tatlı, maymun suratlı. (Hindistan Cevizi) Küçücük al yastık, içine un bastık. (İğde) Sapı var keser görmedik, unu var değirmen görmedik, donu var terzi görmedik. (İğde) Küçücük nişatır, dünyayı giydirir, kuşatır. (İğne) Aheste aheste, bülbül kafeste. Yem yemez, su içmez, böyle nevreste. (İpek Böceği) Aktır tarlası, karadır tohumu. El ile ekilir, dil ile biçilir. (Kağıt, mürekkep, yazı ve okumak) Kan dilde var, mumda yok. (Kan) Gelen Leyla, giden Leyla, ayak üstü duran Leyla. (Kapı) Altı tahta, üstü tahta içinde bir karafatma. (Kaplumbağa) Yer altında bulgur kaynar. (Karınca) Bir küçücük kumbara, zahire çeker ambara (Kaşık) Allah yapar yapısını, demir açar kapısını. (Kavun) Dağdan gelir, taştan gelir; kıçı açık enişten gelir. (Keçi) Ben ne idim, ne idim; samur kürklü bey idim. Felek beni şaşırdı, küllüklere düşürdü. (Kestane) Beyaz ile başladım, yeşil ile işledim; al ile bitirdim; cümle aleme yetirdim. (Kiraz) Bir kuyum var; hep içine, hep içine. (Kulak) Ol hanım geldi, sol hanım geldi. Aylan bakışlı, keklik sekişli, dere karpuzu bir hanım geldi. (Kurbağa) Elde yapılır, ete takılır. (Küpe) Bir kızı var, biz gibi; kıçı çuvaldız gibi. Kırk kat esvap içinde, yine içi buz gibi. (Lahana) Benim bir evim var. Sivridir ucu, taştır dışı, boştur içi. (Minare) Etrafına sur çekilmiş, ortasında nuru var. Kendi kendin yer bitirir. Böyle pis bir huyu var. (Mum) Biri bilmeyen bir kişi; ne biri bilir, ne beşi. Bir koyun kuzu kuzulamış; anası erkek kuzusu dişi. (Namaz, Havva, Adem) Anne beni ağlatma, kanlı yaşım damlatma, yakut gibi diziliyim, kandil gibi asılıyım. (Nar) Hanım cama dayandı; cam kırıldı al kanlara boy andır. (Nar) Abdest alır, namaz kılmaz (Ölü) Hevaidir, hevai yüksek yapar yuvayı, kuyumcular dökemez, ipekçiler yapamaz. (Örümcek) Kısacık boylu, mor kadife donlu. (Patlıcan) Çın çın hamam, kubbesi tamam, bir gelin aldım, babası yaman. (Saat) Bilmece bildirmece, el üstünde kaydırmaca. (Sabun) Odaya götürsem ağlamaz, sofraya götürsem ağlamaz, ocağa götürsem ağlar. (Tere Yağı) Kardan beyaz, şekerden tatlı. Kadınlar bilir tadını, erkekler bilir adını. (Sakız) Bir ağacı oymuşlar, içine nağme koymuşlar. Yanılmış yalan söylemiş, kulağını burmuşlar. (Saz) Yapan satar, alan kullanmaz, kullanan görmez. (Mezartaşı) Sular harhara gider. Ölü mezara gider. Anası toprak içinde oğlu pazara gider. (Sebze) Dağdan gelir, taştan gelir, bir yularsız aslan gelir. (Sel) Kat kat amma katmer değil, kırmızı amma elma değil. (Soğan) Bir oğlum var; gelen öper, giden öper. ( Su Bardağı) Çat burada, çat kapı arkasında. (Süpürge) Çarşıdan alınmaz, bohçaya konulmaz, ondan tatlı birşey olmaz. (Uyku) Billurdan bir havuz, içinde bir kılavuz, ağzında sarı yavuz. (Gaz Lambası) Dağdan gelir hız ile, yedibin yıldız ile ne taştır, ne tüfek, neler yapar pezevenk. (Yıldırım) Ana bir kız doğurur, ne ayağı var, ne başı; kız bir ana doğurur, hem ayağı var hem başı. (Yumurta) Bir küçücük sil taşı, içinde bekler aşı. Pişirirsin aş olur, pişirmezsen kuş olur. (Yumurta)
  5. _asi_

    Karaman Saya Törenleri

    Karaman Saya Törenleri Karaman civarının kendine has özelliklerinden birisi olan saya; koyun çobanlarının, çobanlık ücretlerini almak için, yılın belirli aylarında düzenlemiş oldukları törenlere verilen isimdir. Karaman koyuncularının, çok eskilere dayanan bu geleneksel törenleri, her yılın, Ocak ayının ikinci yarısı içinde, diğer bir ifadeyle koç katımı günlerinden başlayarak, yüzüncü günün sonunda, yani kuzuların anne karnında tüylenmeye başladıkları güne kadar sürer. Bu günlerde, her oba, köy ve mahallenin çobanları, koyuncuların evlerine ve semt odalarına akşamları gelirler; aşağıda başlangıç dörtlüğünü vereceğimiz şiirleri okuyarak saya törenlerine başlarlar: Selamün Aleyküm Bey evleri Bir birinden yeğ evleri Saya geldi duydunuz mu? Selam verdi aldınız mı? Koyunların döl zamanının yaklaşmakta olduğunun bir müjdecisi olan bu mutlu günde, çeşitli deyişlerle kendilerine müjdeler veren çobanlarına koyuncular, maddi durumlarına göre, çeşitli yiyecek ve giyecekler hediye ederler; bazı koyun sahipleri ve çoban ağaları da, çobanlan şerefine akşam ziyafeti hazırlayarak, onlara ikramda bulunurlardı. Yenilip, içildikten sonra koyuncular, çeşitli sohbetler ederlerken, seçilen bir çoban sırtında kepeneği, elinde çomağı ve daha önce hazırladığı, adına Arap denilen kişi ile birlikte içeri girerdi. Arap denilen, ya çobanın on, onbeş yaşlarındaki oğlu veya yamağı, ya da seçtiği uygun birisidir. Çoban içeriye girmeden, seçtiği kişiyi Arap'a benzetebilmek için, yüzünü isle siyaha boyar; üzerine de, Arabın ta boynuna kadar gelen, büyükçe bir erkek şalvarı giydirir. Bu şalvarın uçkuru arabın boynundan büzgülenmiştir. Elleri de şalvarın içinde kalan arabın boynunda, bazı yerlerinde, irili ufaklı koyun çanları vardır. Çanların daha fazla ses yapması için, zıplayıp çırpınarak, çobanın arkasından gelen arap, odaya girince ortaya ulu orta yatıverir. Koca kepeneği içinde çoban da çomağına dayanarak, yerde yatan arabın yanında durur ve sayayı saymaya başlar. Saya sayılırken, odada bulunanlardan uygun bir kişi, her dörtlüğün sonunda "EYVALLAH' der ki bu söz, çobanın saydıkları deyişlerin topluca tasdik edildiği anlamına gelir. Çobanların saya sayması devam ederken, yerde yatan ara sıra kımıldayarak çanlarını tıngırdatan, ağzı açık bir vaziyetteki arabın ağzına, herkes madeni para atar. Çobana da uygun bahşiş ve hediyeler verilir, ya da o sırada söz verilen bahşiş ve hediyeler ertesi gün toplanır. Böylelikle, her yörenin, her semtin ve her obanın çobanı, bir veya birkaç akşam odaları, koyuncu evlerini dolaşarak sayayı sayar. Arabın ağzına atılan para araba aittir. Törenlerde, çoban için toplanan bahşiş ve hediyelerin biriktirilmesiyle ilgilenen semt delikanlıları da, toplanan yiyeceklerden bir miktarımda alakoyar. Bunlardan ileriki günler için akşam yemekleri hazırlatırlar. Bu yemekler, çobanda dahil olmak üzere topluca ve mahalle odasında yenilir. Yemeklerde sohbetler, eğlenceli oyunlarda oynanmak surteiyle adeta bir bayram havası yaratılırdı. Çobanın hakkını toplamak için, koyun sahiplerini dolaşırken söyledikleri deyişlerden en meşhuru şudur: Selamün Aleyküm Bey evleri Birbirinden yeğ evleri Saya geldi duydunuz mu? Selam verdi aldınız mı? Bu saya iyi saya Hem yoksula, hem baya Bu say a batıydı, battal adıydı Çöğdüydü, çöğmellediydi Koyunun yüzünü yetirdik Kuzunun tüyünü bitirdik. Güde güde elli güne getirdik Birin de bin olsun koyunum Sağına yattı yozladı Soluna yattı kuzuladı Döndü çarasını yaladı Birin de bin olsun koyunum Bir ala kuzu kuzuladı Önüne kodum yaladı Dü.. didim meledi Birin de bin olsun koyunum Ak beserek kuzusu var Örtme kepenek ağılı var Bu koyunu sağan abanın Çıgsalı kolu var Bahar gelir yaz gelir Turna ile kaz gelir Koyunları sağmaya Gelin ile kız gelir.
  6. _asi_

    Karaman Yöresel Sözler

    Karaman Yöresel Sözler Kelimeler ( Sözlük ) ALAYA: Siyah ve kokulu üzüme verilen ad. AŞENE: Mutfak AVAİT: Düğünlerde toplanan para ve yiyecek AVAR: Sebzelerin ekildiği yer BAMBIL: Büyük cins an BATBAT: Ördek BEKERE: Makara BITIRAK: Diken BİLLİ: Çocukların oyunda kullandığı deynek BÖĞENEK: Önü kapalı su BUĞURSAMAK: Ömemsemek BUHARE: Baca BÜZGÜLÜ: İri taneli, ala-siyahzüm CILLIMAK: Oyun bozmak CILK: Bozuk CIPKI: İnce sopa CIRMALAMAK: Tırmalamak CONCALAZ: Kaygısız ÇULA: Karga CUNGULDAK: Bir çeşit tahtaravalli CURRUK: Islak, su gibi CÜLEPE: Küçük ÇAĞ: Evlerde pis sulann aktığı çukur ÇAL: Fundalıktı yer ÇEĞELİ: Kıl keçi hastalığı ÇEMBER: Başörtüsü ÇENET: Bir bütünün iki parçasından biri ÇENİLEMEK: Çok konuşmak ÇINGIL: Üzüm salkımının bir parçası ÇITLIK: Menengiş ÇİTLEK: Ayçiçeği ÇİMMEK: Yıkanmak ÇİNGİL: Küçük bakır kova ÇİTİL: Ufak, bakırdan yapılmış, yoğurt konan kap ÇİRLİ: Düğün yemeği ÇÖDÜRMEK: İşemek ÇÖĞÜR: Diken ÇÖKÜR: Küçük kazma ÇÖLTE: Küçük kazrna ÇÖMÜŞMEK: Diz üstü oturmak DAFLAMAK, DAYFALMAK: Sıkılmak DAMKALDIRAN: Sırtlan DEBİT: Kızıl üzüm DEĞİRMİ: Bir en ve uzunluğun iki katı DEPME: Kıldan dokunan pantalon DEVRAMBER: Ayçiçeği DİKİM: Lokma DINILAMAK: Kendinden geçip uyumak DİNELMEK: Ayakta durmak DİNGİLDEMEK: Hoplamak, zıplamak DİNİZ: Sakin DUTTURMAK: İşemek DUTU: Kız evinden oğlan evine götürülen, içinde altın ve lokum bulunan bohça DUVAK: Üşütme ile ilgili hastalıklarda kullanılan tuğla EGEL: Getir EĞE: Karın boşluğu ELGANEM: Uysal, elinden iş gelmeyen,koy un gibi EMSİZ: Beceriksiz ENDEĞİRDE: Hemen orada EPELEME: Serpme ESEBALI: Dayanıklı üzüm ESİRANI: Hamur ayırmakta kullanılan, ucu geniş demir FAŞALAKLI: Ortalığı velveleye veren FELİK: Manevela demiri FENİLEMEK: Şaşırmak FENİKMEK: Başı dönmek FICITMAK: Atmak FIŞKI: Hayvan pisliği FIYMAK: Kaçmak FİRASETLİ: Düşünceli FİREK: Domates FİSKELE: Salyangoz FİŞLEMEK: Tanelere ayırmak FOŞALMAK: Boşalmak GALGUDURUM: Karmakarışık GAFAKOCANI: Nüfus cüzdanı GARAGASPANE: Açıkça GATIR: Topaç GAVARA: Bal peteği CAVLAMAK: Kabarmak, esas parçadan aynim GAVUK: İşlenen iplik GAYKILMAK: Bir tarafa yatmak CAYMAK: Yığmak GEÇİNCEME: Geçinme GELİNCE: Kaynana GELLABA: Yenge GEN: Hiç sürülmemiş arazi, otlak GERİ: Büyük çuval GEYREK: Korkuluk GEYSİ: Giysi GEYSUNAK: Genel çamaşır yıkanan yer GIĞALAK: Koyun, keçi pisliği GINCIFIRLI: Süslü GIVIZ: Buğdayın işlenemeyen, işe yaramayan kısmı GIYADE: Hafif aralık GIYNAŞ: Gözü kapalı olan GİYREK: Korkuluk GOMA: Durma GORA: Anahtar GOSBATAR: Son derece kendine güvenli GÖÇER: Tarlada, kenarda çalışan işçi .Çoban GÖMBELEK: Kelebek GÖTCEK: Tahtadan yapılmış oturak GÖVLEK: Tahta kova GÖZ: Çürük GÖZER: İri gözenekli kalbur GUBARMAK: Gururlanmak, kibirlenmek GUBUZ: Yüksekten atan, palavracı GUMPİR: Patates GUNNAMAK: Doğurmak GURTLANMAK: Kıskanmak GUŞANE: İki kulplu tencere GUYNU: İçinden pazarlıklı GÜCÜMEK: Beceriksiz GÜMEN: Deneme GÜNSÜ: Pekmezlik üzüm HALAZ: Alev HALBÜSEM: Halbuki HAKIYETSİZ: Kıymetbilmez HARAR: Büyük çuval HARENİ: Küçük kazan HAYIFLANMAK: Üzülmek, sıkıntılanmak HAYLULU: Serseri HAYTA: Yaramaz HAYU: Bir çeşit ünlem HECALET: Çekinme HELKE: Kova HINAZAR: Kötü düşünen HIRTLAK: Olmamış kavun HİNDİ: Şimdi HORA: Ora HOYUNU: Bundan böyle HÜLLİYET: Mücevher HÜMERMEK: Kabarmak, yiğitlik gösterisinde bulunmak HÜRRİYET: Beyaz başörtüsü İCCAK: Hamam IĞALAMA: Yavaş hareket etm IĞIRAĞIR: Lafe geveleme IMZIMAK: Tadı kaçmak İNCİK: Fazla hassas İĞSİ: Ucu yanmış odun İHİCİK: İşte İLİBİCCE: Yemeği pişirilen, genellikle yolkenarlarında yetişen dikenli bir bitki İNEZ: Az İNİ: Gelinin kocasının erkek kardeşine verdiği isim İRİŞKİ: Sucuk içi İSBİTİREN: Çabuk dökülen, ince kabuklu üzüm İŞDANACIK: İşte İŞKİLLİ: Kuşkulu KAKLIK: Kaya oluklarında biriken su KELETE: Uyuz KELEŞ: Güzel KEMRE: Tabaka, kat KEPİR: Gözü kapalı KESAT: Az KIRI: Eşek yavrusu KİTİMEK: İşini bitirmek, öldürmek KÖFTİ: Pekmezle yapılan tatlı KÖMBE: Fırın ekmeği KÖSEMOR: Gelişmemiş buğday tanesi KÖSÜLMEK: Yayılmak KÜLÇE: Fırın ekmeği KÜNCÜ: Susam KÜSKÜ: Sürgü KÜSSÜK: Sürgü LİNGİRDEMEK: Sallanmak LORU: Obur MAYALI: Tandırda pişirilen bir çeşit ekmek MALAMAT: Etrafa yaymak MARDAVAL: Deli üzüm MAYIŞMAK: Uyuşuk olma MEH: Buyur, anlamında bir söz MEYANE: Yağda kavrulan un MEYMENE MESMENE: Açıkça MIRRIK: Surat MISIRGA: Hindi MISMIL: İyi MIYMINTI: Yapışkan, hoşlanılmayan kimse MİLİZ: Arı MUCUDU: Uyuz MÜDARESİZ: Hiç kimseye ihtiyacı olmayan MÜZEVİR: Laf getirip götüren NATIRA: Bünye ÖLÇÜMLÜ: Kendini beğenmiş OTBELİ: Ateş küreği ÖDÜSITMAK: Çok korkmak ÖRÜDURMAK: Ayağa kalkmak, hazır olmak ÖTEĞEN: Önceki gün ÖTÜREK: İshal PARC: Su bardağı PATAK: Dayak PİNÇİK: Küçük parça PORTMAK: Ürkmek POYTURMAK: Ürkmek PÜRÇ: Çok sayıda uç RAFIK: Arkadaş, dost SADALAMAK: Ne söylediğini bilmemek SAFA: Su bardağı SATLICAN: Karın ağrısı hastalığı SAYADİNBİT: Az sulu kuruzüm SANAKA: Örnek verme SEĞİRTMEK: Koşmak SEKALTI: Salon SENDEFİ: Ahmak SENİT: Hamur tahtası ŞEYİM: Hisse SINDI: Makas SINIK: Kemik SINIKÇI: Kmk-çıkıkla uğraşan kişi SIRACALI: Öfkeli SIRSIL: Yapışkan SITKIYIIYIRMAK: Ümit kesmek SIYGIÇ: Kemikli kavrulmuş et SİĞECEN: İçinden pazarlıklı SİTİL: Yoğurt konulan bakır kap SİNGİL: Uyuşuk SOBUTSUZ: Sebatsız SOMAT: Sofrabezi SÖDELEMEK: Derlenip, toparlanmak SÜMEYE: Boşuna ŞALGACI: Gereksiz, boş ŞEPİT: Yufka ekmeği ŞEPİLDEK: Etin iyi olmayan kısmı ŞERPENEK: Gevşek ŞIRAHNA: Üzüm çiğnenen yer ŞIRKIT: Göz çapağı ŞİNİK: Buğday ölçeği ŞİRNEMEK: Karşı gelmek ŞİRPİK: Göz çapağı TAFRA: Sinir TANLAMAK: Alay etmek TAPAN: Su içmek için oyulan ağaç TAPTUP: Mayasız ekmek TELLİK: Takke TEM: Şeytan çarpığı TEYİN: Sincap TEZİLEMEK: Yolunu kaybetmek TİKİ: Yayık TOKAT: Bakır yoğurt kabı TOKUÇ: Ağaçtan yapılan, çamaşır yıkamakta kullanılan araç TUNCUKMAN: Garip hareketlerde bulunan TUNUŞMAK: Kaybolmak, yerinden ayrılmak URUP: Bir ölçü aleti. Havayinin dörtte biri ÜĞÜTLEMEK: Ayıklamak, ayırmak ÜLÜBÜ: Fasulye VADIL: Salak YAFTA: Kurra ile bölüşmek YAĞIR: Kirli YAĞLIK: Büyük mendil YAĞRIK: Kirli YANFİRİ: Yanyan YANNIK: Tuluk YERLİ: Tamamen YİRKELEŞMEK: Kötülüğüne uğraşmak YOĞŞUMAK: Usanmak YOYMAK: İsraf etmek YUNMAK: Yıkanmak ZAHIM: İltihap ZAMBIR: Büyükarı ZERLETMEK: Eşek anırtmak ZIRINCIK: Tadı kaçmak ZIYLAK: Kaygan
  7. _asi_

    Karaman Kiliseleri

    KARAMAN KİLİSELERİ İBRALA (Yeşildere) KİLİSESİ (Merkez) Karaman’ın 37 km. uzağındaki Yeşildere (İbrala) kasabasında bulunan ve günümüzde cami olarak kullanılan İbrala Kilisesi eski bir kilise olup, Hacı Ali Ağa tarafından 1649’da camiye çevrilmiştir. Bu yapı Orta Anadolu’nun en eski Hıristiyan mimarisinin özelliğini yansıtmaktadır. Yapı muntazam olmayan kesme taştan yapılmış, dış cepheleri çok sade bir görünümdedir. Masif duvarlarına çok az pencere açılmıştır. Apsisin ortasında ve sağ duvarındaki ikiz pencereler bina içerisini aydınlatan tek aydınlatma elemanlarıdır. Kilise 15x11 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. İbadet mekanının ortasında dört büyük kare paye üzerine kubbe oturmaktadır. Ancak bu kubbe dışarıdan görülmemektedir. Kubbenin dışında kalan bölümler tonozlarla örtülmüştür. Yapının dış cephesinde hiçbir bezeme bulunmamakta, bu da dış duvarların masif kalmasına neden olmaktadır. İbrala Kilisesi yöredeki tonozlu bazilikalar ile Klasik Yunan Haçı kiliseleri arasında farklı bir üslup gösterdiği gibi yöresel üslubu da yansıtmaktadır. DEREKÖY (Fisandon) KİLİSE CAMİ (Merkez) Karaman il merkezinin yaklaşık 7 km. güneyinde Fisandon (Dereköy) Köyü’nde bulunan ve bugün cami olarak kullanılan yapı eski bir kilisedir. Bu yapıdan ilk kez Bizans Sanat tarihçisi Strzygowski söz etmiştir. Kilise 1573-1574 yıllarında Yusuf Sinan Paşa tarafından camiye çevrilmiştir. Fisandon Kilisesi’nin kitabesi bulunmamaktadır. Ancak, kapalı Yunan Haçı kiliselerinin Anadolu’da yaygın biçimde olduğu XVII.-XI.yüzyıl arasında yapıldıkları göz önüne alınacak olursa bu yapının da mimari yapısına dayanılarak IX.-X.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kilise köyün ortasında kayalık bir tümsek üzerinde bulunmaktadır. Yapının duvarlarının üst kenarları İbrala’da olduğu gibi yükseltilmiş ve sonradan üzerine beton dökülerek yapının üstü korunmuştur. Ancak bu örtü yapıyı korumakla beraber estetiğini de ortadan kaldırmıştır. Kilise muntazam kapalı Yunan Haçı planındadır. İçerisinde dört kare kesitli paye haçın ana noktasını oluşturduğu gibi kubbeyi de desteklemektedir. Bu bölümün üzeri kubbe ile örtülmüştür. Haçın kollarının üzerleri beşik tonozlar, aralarda kalan köşe hücreler de çapraz tonozlarla örtülmüştür. Kuzey cephesi orijinal görünüm ve özelliklerini korumaktadır. Burada beşik tonozu yansıtan duvarların içerisinde iki niş ve bir pencereden oluşan mimari cephe düzeni bozulmadan günümüze gelebilmiştir. Fisandon Kilisesi Orta Anadolu Hıristiyan devri yapılarının en önemlilerinden olduğu kadar Bizans sanatı yönünden de üzerinde durulacak bir eserdir. Dış cephelerinin hareketli ve oldukça kalabalık bir şekilde tezyin edilmesi de onu bölgedeki diğer kiliselerden ayırmaktadır. ÇEŞMELİ KİLİSE (Merkez) Karaman Tapucak Mahallesi’nde bulunan bu kilisenin ne zaman yapıldığı konusunda kesin bilgi ve kitabesi bulunmamaktadır. Yapı üslubundan XIX.yüzyılda yapılan bir Rum kilisesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu kilise Madenşehri'ndeki Binbir Kiliseler ile benzerlik göstermektedir. Kilise kesme taş ve tuğladan dikdörtgen planlı olarak yapılmış, üzeri de kırma bir çatı ile örtülmüştür. İbadet mekanı altı taş sütunla üç nefe ayrılmıştır. Bunların üzeri içten tonozlu bir kubbe ile örtülmüştür. İçerisini süsleyen bezeme ve freskolar günümüze gelememiştir. Bu kilise değişik tarihlerde onarım ve tadilat geçirmiştir. 1986 yılına kadar hapishane olarak kullanılmış, daha sonra Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiştir. Kilise onarımlar nedeniyle orijinalliğinden bütünü ile uzaklaşmıştır. YABANGÜLÜ SAKLI KİLİSELER (Merkez) Karaman il merkezine 40 km. uzaklıktaki Gökçe Köyü yakınlarındaki kayalık bir tepenin yamaçlarında bulunan mağaralar Erken Hıristiyan döneminde oyularak kiliseye dönüştürülmüştür. Bu kiliselerin birbirleri ile bağlantısı olan dehlizleri ve odaları bulunmaktadır. MAHALAÇ KİLİSESİ (Merkez) Karaman’ın doğu ucunda, deniz seviyesinden 2.288 m. yüksekliğinde olan Karadağ’ın en yüksek zirvesi Mahalaç Tepesi’nde Hıristiyan Azizlerinden Mikael için bazı kiliseler yapılmıştır. Bu kilisenin bulunduğu yerde Hitit dönemine ait bir sunak ile Hitit yazıları ile karşılaşılmıştır. Kilise kesme taştan, haç şeklinde yapılmış birbirine bitişik iki yapıdan meydana gelmiştir. Her iki yapı birbirine taş bir dehliz ile bağlanmıştır. Bu yapılar batısındaki manastıra 40 m. uzunluğunda bir dehliz ile bağlanmıştır. Yapı topluluğu manastır binası, kilisesi ve onlara bitişik mezar şapelinden meydana gelmiştir. Buradaki kilisenin apsisinde bazı kitabeler bulunmakta olup, bunlara dayanılarak kilise yanındaki küçük binanın Leontios isimli Barata Piskoposunun gömüldüğü bir mezar şapeli olduğu anlaşılmaktadır. Tarihi kaynaklardan Leontios’un IV.yüzyılda yaşadığı öğrenildiğine göre, bu şapelin de IV.yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır. Kilisenin büyük bir kemere sahip narteks kapısının bulunduğu eski fotoğraflardan anlaşılmaktadır. Günümüze bu kemer gelememiştir. Dış narteksten daha geniş olan iç narteks birbirlerinden çift kemerlerle ayrılmış üç bölüm halindedir. Bunların ortasına Malta haçlı madalyon çizilmiş bir lentosu bulunmaktadır. Buradan kilise içerisine geçilir. Kilisenin Naosu (ibadet mekanı) Latin haçı planındadır. Haçın kolları kapatılmış ve buraya kapalı mekanlar yerleştirilmiştir. Apsisi yarım yuvarlak şekilde dışarıya taşkındır. Üç taraftan beşik tonozlar, doğudan da apsis yarım kubbesi ile desteklenen ortadaki bölüm bir kule halinde yükselmektedir. Bizans sanatı yönünden Mahalaç Kilisesi’nin önemi bu kule ile onun intikal organlarıdır. Kare planlı kulenin beşik tonozların başlangıç kemerlerinden itibaren dördüncü taş sırasının üzerine, köşelere birer iri taş bloğu yerleştirilmiş ve böylece kareden kubbe yuvarlağına geçilmiştir. Bu kilisede kubbeye geçiş problemi köşe taşı sistemi ile çözümlenmiştir. Bu sistem Madenşehri’ndeki 9 Numaralı şapelde de uygulanmıştır. Kilisenin kuzeyinde bulunan mezar şapeli de serbest haç planlı küçük bir yapıdır. Haçın bir kolunun yuvarlatılmasıyla apsis elde edilmiştir. Şapelin bu planı ile Geç Roma dönemi türbelerini anımsatmaktadır. Bir bakıma da V.yüzyılda yapılmış İtalya’daki Galla Placidia mezar şapeli ile yakınlık göstermektedir. KIZILDAĞ ŞAPELİ (Merkez) Karaman Madenşehri’nin doğusundaki 7 Numaralı yapının terasında bulunan tepe üzerindeki bu şapeli Ramsay ile Bell bulmuştur. Aynı zamanda bu şapelin çevresindeki kalıntılara dayanılarak bir manastır kompleksinin burada olduğu sanılmaktadır. O dönemde de çok yıkık ve harap olan bu yapıdan günümüze pek az kalıntı gelebilmiştir. Bununla beraber Ramsay ile Bell’den öğrenildiğine göre serbest Latin haçı planında, uzunluğu 10 m.yi bulan bir şapeldir. İç kısımdaki kalıntılara dayanılarak şapelin fresklerle süslendiği anlaşılmaktadır. GÖZDAĞI KİLİSESİ (Merkez) Karaman Madenşehri’nden Yassıtepe’ye giden yolun üzerindeki tepede bazı kalıntılar görülmektedir. Bu kalıntıların bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmıştır. Buradaki ufak bir düzlükten bir şapel görülmektedir. Bunun biraz ilerisinde, doğudaki kayalar arasına yerleştirilmiş oldukça iyi durumda bir de kilise bulunmaktadır. Kilisenin yapımında muntazam taşlar kullanılmış, apsisin sağına da bir takım yapılar eklenmiştir. Kilise bölgedeki en iyi korunmuş yapılardan birisidir. Narteks kısmı birbirlerine simetrik olmayan bölümlere ayrılmıştır. Naos iki sıra paye ile üç nefe ayrılmıştır. Bu plan düzeni ile de kilisenin bir bazilika olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Kilisenin apsisi yarım kubbesinde fresk izlerine rastlanmaktadır. Buradaki freskler doğrudan doğruya taş duvarlar üzerine yapılmış ve üzerleri boyanmıştır. Bu tür süsleme Göreme Mağara Kiliselerinde de görülmektedir. DEĞLE ÖREN YERİ ŞAPELLERİ (Merkez) Karaman Madenşehri’nin 4 km. batısında, Karadağ’ın tepelerinde bazı şapel kalıntıları bulunmaktadır. Bunların yanı sıra bugünkü köyün çevresinde de kayalara oyulmuş lahitler ve mezar anıtları bulunmaktadır. Bu bölgenin hangi devirde yerleşime açık olduğu tespit edilememekle beraber, Ramsay burasının manastır çevresinde gelişmiş bir Hıristiyan yerleşmesi olduğunu ileri sürmüştür. Aziz Paulos’un bu bölgeye gelerek Değle’de yaşadığı iddia edilmişse de, bu iddia kanıtlanamamıştır. DERBE KİLİSESİ (Merkez) Karaman’ın 27 km. uzağındaki Ekinözü (Aşıran) Köyü’nde bir kilise kalıntısı bulunmaktadır. Kilisenin taş temel kalıntıları ve çevreye yayılmış bazı mimari kalıntıları günümüze gelebilmiştir. Bunlara dayanılarak planını çıkararak tarihlendirmek mümkün olamamıştır. Bazı kaynaklara ve söylentilere göre bu kilise, Ephesos’taki Meryem Ana Kilisesi’nden daha önce yapılmıştır. Buna dayanılarak da kilisenin Anadolu’daki ilk yapılan Erken Hıristiyan kiliselerinden olduğu düşünülmektedir.
  8. _asi_

    Karaman Mağaraları

    KARAMAN MAĞARALARI MANAZAN MAĞARALARI (Merkez) Karaman’ın doğusunda İbrala Suyu’nun vadisinde, iki yanı yüksek boğaza hakim bir kaya kitlesinde Manazan Mağaraları bulunmaktadır. Karaman’a 40 km. uzaklıkta, Yeşildere ile Taşkale arasındaki vadinin kuzey yamaçlarında bulunan bu mağaralar killi kireç taşı içerisine oyulmuş beş katlı ve günümüzde insanların yaşadığı meskenlerdir. Yüksek yamacın tepesinde, kayalarda yüzlerce delik görülmektedir. Bu dağ kitlesinin içerisine oyulan yerleşim ilk defa Bizans çağında başlamıştır. Bunu belgeleyen kayalar içerisindeki bir şapeldir. Ayrıca ufalanan ve yamaçlardan aşağıya dökülen taş parçaları arasında da çok sayıda fosil izlerine rastlanmaktadır. Mağara yerleşimlerinin ön cepheleri yıkıldığından bunların ayrı bir girişi yoktur. Meskenlerin bütün kısımları birbirleri ile olan bağlantıları beş kat arasındaki iniş ve çıkışlar dağ kitlesinin oyulması ile meydana getirilmiştir. Bazılarında her katın ortasında geniş ve uzun bir salon görünümünde bir sofa bulunmaktadır. Bu sofanın kenarlarında açılmış pencerelerden içeriye ışık ve hava girmektedir. Ortadaki salonun yanlarına kaya kitlelerinden oyulmuş odalar yapılmıştır. Bu odaların her birinin ayrı sofaya açılan kapıları ve bir de penceresi vardır. Bazı odaların tabanlarında yine kaya kitlesine oyulmuş mezarlar görülmektedir. Katlar arasında kaya kitlesine dik olarak oyulmuş bir kuyu bulunmaktadır. Bu kuyunun duvarlarına bir kattan diğerine çıkmak isteyenler için el ve ayaklarını koyacakları yuvalar açılmıştır. Bunların genişliği 1 m. kadar olup, bu kuyuyu kullananlar inip çıkarlarken sırtlarını duvara dayamaktadırlar. Bu mağara evlerinin yazları serin, kışları da ısıtmaya gereksinim göstermemektedir. Aynı zamanda da dışarıdan gelebilecek hücumlara karşı da korunaklıdırlar. GÖDET (Güldere) MAĞARALARI (Merkez) Karaman’ın güneydoğusunda il merkezine 45 km. uzaklıktaki Güldere (Gödet) Köyü’nde, Manazan’da olduğu gibi apartman şeklinde mağaralar bulunmaktadır. Buradaki büyük mağaranın önü yıkıldığından ötürü katlar açık bir şekilde dışarıdan görülmektedir. Mağara 7-8 kat halindedir. Ancak burada Manazan’da olduğu gibi bir kilise bulunmamaktadır. katlar arasındaki iniş ve çıkışlar bacalarda ve buraya açılan el ve ayak çukurlarından sağlanmaktadır. Buradaki evlerin bir kısmı kayalara oyulmuş mağaralara bitişiktir. Bu tür mağaraların benzerlerine aynı bölgedeki Paşabağı ve Gökçe Köyü’nde de rastlanmaktadır. İNCESU MAĞARASI (Merkez) Karaman, Taşkale’nin 9 km. güneyinde, İncesu Deresi’nin dağlık yamacında bulunan bu mağara, yatay gelişmiş kuru bir fosil mağarasıdır. İçerisinde mevsimlik oluşan küçük göletler bulunmaktadır. Mağara 1.derece doğal sit alanı olarak tescil edilmiştir. Mağa 1.356 m. uzunluğunda olup, İncesu Deresi’ne açılan ağzı oldukça dar olup, buradan 5-10 m. genişliğinde, 4-6 m. yüksekliğinde mağaranın içerisine girilmektedir. Mağaranın içerisinde kayalar ve molozların yanı sıra yer yer sarkıt, dikit ve damlataş sütunları da bulunmaktadır. Mağaranın ısısı 11-12 C, nem oranı da % 75-85 arasındadır. AŞARİNİ MAĞARASI (Merkez) Karaman Taşkale’de, İncesu mağarası’nın 350 m. güneyinde bulunan Aşarini Mağarası 750 m. uzunluğundadır. Girişten itibaren iki kol halinde devam etmektedir. 1.Derece doğal sit alanı olarak tescil edilen bu mağaranın astım, bronşit gibi solunum yolu hastalıklarının tedavisine iyi geldiği söylenmektedir. Ayrıca mağara içerisinde yarasalar yaşamaktadır. HIŞLAYIK MAĞARASI (Ayrancı) Karaman Ayrancı ilçesinde bulunan Hışlayık Mağarası’na 26 m. uzunluğunda dikey bir bacadan girilmektedir. Aynı zamanda buradaki yer altı nehrine de ulaşılmaktadır. Mağara içerisinde bir süre akan nehir sonra kaybolmaktadır. MARASPOLİ (Meraspolis-Maraspulla) MAĞARASI (Ermenek) Karaman Ermenek ilçesinin kuzeyindeki dağların kaya blokları altındaki suların kayaları oyması ile oluşmuş büyük bir mağaradır. Meraspoli Mağarası dünyanın en büyük yer altı mağaraları ve yer altı nehirlerinden birisini bünyesinde barındırmaktadır. Bu mağarayı ve yer altı suyunu Dr.Jeolog Temuçin Aygen ve arkadaşları tarafından ortaya çıkarılmıştır. Meraspoli Mağarası bölme ve katlardan meydana gelmiştir. Eski çağlarda yerleşim yeri, sığınak ve zindan olarak kullanılan mağaranın içerisinde irili ufaklı sarkıt ve dikitler bulunmaktadır. Mağaranın iki ayrı yönden girişi vardır. Bunlardan bir tanesi insanlar tarafından açılmış, diğeri de Ermenek Belediyesi’nce ilçeye su sağlamak amacı ile açılmıştır. Genişliği 40-45 cm. olan bir delikten mağaranın içerisine inilmektedir. Burada 8-10 ayaklı basit ve dar bir merdiven bulunmaktadır. Bu girişten sonra uzun bir koridor, ardından çevreye dağılan dehlizler bulunmaktadır. Bu dehlizlerden bir tanesi de yer altı suyuna ulaşmaktadır. Mağaranın ikinci girişi Başpınar Mahallesi, Cuma Mevkii’nde olup, 193 m. uzunluğundaki bir galeri ile yer altı nehrine ulaşılmaktadır. Aynı zamanda burada 200 m. yüksekliğinde bir de yer altı şelalesi bulunmaktadır. Mağarada bulunan yer altı suyu kentin ve çevre kasabaların içme suyu ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Ermenek ve çevresine elektrik sağlayan hidroelektrik santralini çalıştıran su da bu mağaradan çıkmaktadır.
  9. _asi_

    Karaman Sivil Mimari Örnekleri

    Karaman Sivil Mimari Örnekleri Karaman, Akdeniz ile İç Anadolu arasında bir geçit noktasında olduğundan iklim sivil mimariyi etkilemiştir. Eski Karaman evleri ker**** ve ahşap malzemeden yapılmış olduklarından günümüze pek az örnek gelebilmiştir. Kent içerisinde yeni yapılanma da bir çok Karaman evinin ortadan kalkmasına neden olmuştur. Karaman evleri genelde bir veya iki katlı olup, bunların çoğunda alt katlarda zeminler taşla döşeli ve çevresi mutfak, depo gibi yapılar bulunmaktadır. İkinci katlar sofa çevresinde sıralanmış odalardan meydana gelmiştir. İl merkezi dışında bulunan köylerdeki evler, moloz taş ve ker****ten yapılmış, ortadaki küçük bir avlunun çevresinde bir iki odadan toprak damlı yapılardır. Karaman il merkezindeki evlerden Emin Ağa Evi, Hacı Ömer Ağa Evi, Hacı Kadir Ağa Evi, Nalıncılar Evi, Hacı Sami Tartan Evi Karaman sivil mimarisini yansıtan yapılardır. Bunlardan Ahi Osman Mahallesi’ndeki Emin Ağa evi 1980’li yıllarda yıkılmıştır. Bu eve ait ahşap dolaplar, pencereler bugün karaman Müzesinde bulunmaktadır. Emin Ağa Evi küçük bir ev olup, iki oda ve bir aralıktan meydana gelmişti. Ancak temelleri bir metre genişliğinde, bunun üzerine ker**** duvarla yapılmış, tavanlarda geometrik bezeme ön planda idi. Dolapları üzerinde dövme büyük çiviler ve kündekâri tekniğindeki ağaç parçaları üzerine çakılmıştı. Koçak dede Mahallesi’nde bulunan Gülcanlar Evi ilk yapıldığında geniş bir arsa üzerinde idi. Bu yapıdan günümüze yalnızca selamlık ile Başkadın odası gelebilmiştir. Bu evde selamlık odasına küçük bir sekinin altından geçilerek girilirdi. Giriş kapısının evin içerisine yönelik olması da buraya özgü bir özelliktir. Odanın içerisinde mangal koymaya yarayan ve yumuşak taşlardan yapılmış, bitkisel bezemeli bir ocak bulunmaktadır. Pencereleri genellikle ikişer kepenkli olup, kilit sistemlerinin ahşap bir kolla sağlanması da yine yöreye özgüdür. Bu evdeki tavanlar, köşe süsleri ve çıtalarla üçgen biçiminde bezenmiştir. Evin en önemli bölümünü oluşturan Başkadın odasına yine kemerlerle bölünmüş bir sekinin altından geçilmektedir. Bu odanın da tavanı yöreye özgü olup, kıtıklı sıva ile tekne biçiminde yapılmış, kırmızı, sarı ve yeşil renklere boyanmış, üzeri de bitkisel motiflerle bezenmiştir. Hisar Mahallesi’nde Nalıncılar Evi ise; Karaman sivil mimarisinin alışılagelen örnekleri dışında karışık bir plan göstermektedir. Taş temeller üzerine ker****le yapılmış olan bu evin duvar kalınlığı 90-100 cm. dir. Sokaktan evin bahçesine biri büyük, biri de küçük olmak üzere iki ayrı kapıdan girilmektedir. Üzeri kalın direklerle bölünmüş seki altından girilen evin solunda büyük bir oda, karşısında mutfak, sağında da Başkadın odasına çıkan ahşap merdiven bulunmaktadır. Bu odanın da tavanı tekne tavan şeklindedir ve üzeri çıtalarla geometrik ve baklava şeklinde bezelidir. Ayrıca ev içerisinde dolaplar, yüklükler ve gusülhane bulunmakta olup, bunların hepsi Barok üslupta bitkisel motiflerle bezenmiştir. Orta Hisar Pazar Kapısı içerisinde olan Ömer Ağa Evi (Kavasın Evi) ilk yapıldığı zaman geniş bir arsa içerisinde olmasına rağmen, bugün küçülen arsanın kuzeyinde bulunmaktadır. Karaman sivil mimari geleneğine uygun olarak, karşılıklı iki oda ve bunların arasındaki bir seki altından meydana gelmiştir. Evin giriş kapısı tek kanatlı olup, üzeri çıtalarla güneşe benzer bir motifle süslenmiştir. Seki altından sağ ve soldaki odalara birer koridorla geçilir. Bu odalarda bitkisel ve Barok süslemeler olup, her birinde ayrı ayrı ocaklar vardır. Karaman evlerinin vazgeçilmez öğelerinden ahşap dolaplar burada da bulunmaktadır. Tapucak Mahallesi’nde, tartan Sokak’ta bulunan Sami tartan Evi iki katlı olup, her iki kat da birbirinin benzeridir. Her köşesinde birer oda olan bu ev bir bakıma haç planını yansıtmaktadır. Evin girişteki taş çerçeveli taş kapısı Binbir Kiliseden getirilmiştir. Evin duvarları 1 m. genişliğinde olup, duvarları ker****tendir. Tavanlar ahşap çıtalarla bezenmiş, ortadaki tavan göbeği S biçiminde kıvrımlıdır. Sofada ise tavanın eteğinde resimler bulunmaktadır. Bunlar, İstanbul Kız Kulesi, Dolmabahçe Sarayı, yandan çarklı bir vapur ve yapıldığı XIX.yüzyıl silahlarını yansıtan resimlerdir. Evin içerisi ince samanın elenerek, sarı toprakla karıştırılarak elde edilen çamur ile sıvanmıştır.
  10. _asi_

    Karaman Binbir kilise

    KARAMAN KİLİSELERİ Binbir Kilise (Merkez) Karaman’a 37 km. uzaklıkta bulunan Madenşehri Köyü’nde volkanik bir dağ kütlesi olan Karadağ üzerinde IV. ve IX. yüzyıllar arasında Bizans döneminde yapılmış olan kilise ve manastırlar ile mezarlar bulunmaktadır. Bu bölge XII.yüzyıldan itibaren gezginler tarafından ziyaret edilmiştir. Bu kiliseler Erken Hıristiyanlık döneminin mimari özellikleriyle yöresel üslup kaynaşmış Anadolu’daki diğer örneklerinden farklı yapılar ortaya çıkmıştır. Bu kiliselerin isimleri bilinmediğinden araştırmacılar tarafından numaralandırılmıştır. Binbir Kilise’nin büyük çoğunluğu bazilika tipinde olup, bunların hemen hemen hepsi harap durumdadır. Bu kiliselerin harap durumda olmalarının bir nedeni de çevre köylülerinin bu yapıların taşlarından yararlanarak kendilerine evler yapmasıdır. Bazılarının yalnızca temelleri ve duvarlarının çok az kısımları ayakta kalabilmiştir. Bu yapılar bazilika, yonca planlı kiliseler, serbest haç planlı kiliseler, Latin haçı kiliseler ve yuvarlak binalar olmak üzere farklı konumlardadır. 1 No.lu Bazilika Madenşehri Köyü’nün girişinde sağda bulunan bu bazilika Binbir Kilise arasında en iyi durumda günümüze gelebilen yapı olduğu gibi, yöredeki en büyük bazilikadır. Bazilikanın önünde üç bölümlü bir narteks bulunmaktadır. Bunlardan yanlardaki iki bölüm tamamen kapalı mekanlar halindedir. Büyük olasılıkla bu mekanlar narteks üzerindeki galeriye çıkışı sağlayan merdivenler için yapılmıştır. Bu mekanların Suriye bazilikalarında olduğu gibi birer yüksek kule halinde oldukları da günümüze gelebilen izlerinden anlaşılmaktadır. Bununla beraber bu konu sanat tarihçileri arasında tartışmalıdır. Bazilikanın ibadet mekanı sağ ve soldaki dokuzar paye ile üç nefe ayrılmıştır. Orta bölümün üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Günümüzde bazilikanın duvarı ile birlikte sağ taraftaki payeler tamamen yıkılmış olmasına rağmen sol taraftakiler oldukça sağlam durumdadır. Yan neflerin üst örtüsü de orta neften daha alçaktır. Apsis üç yuvarlak pencereli olup, dışarıya doğru yarım daire şeklinde çıkıntılıdır. 2 No.lu Kilise Madenşehri Köyü’nün kurulması sırasında bu kilise XVIII.yüzyılın sonlarında camiye çevrilmiş, bu nedenle de apsisi yıkılmış, içerisindeki payeler ve narteks ortadan kaldırılmıştır. Böylece elde edilen dikdörtgen planlı mekan ahşap çatı ile örtülerek cami konumuna getirilmiştir. 1909 yılında bu cami tamamen yıkılmış, yerine yapılan yeni bina önce okul, sonra da kahvehane haline getirilmiştir. Günümüzde bu yapının altında 2 No.lu kilisenin temel izleri görülmektedir. 3 No.lu Kilise Madenşehri’nde, Smirnof’un iyi bir durumda olduğunu belirttiği bu yapıyı Ramsay ile Bell yıkılmış olarak görmüşlerdir. Günümüzde bu kilisenin tamamen ortadan kalktığı bilinmektedir. Araştırmacıların çizdiği resim ve planlara göre, ikiz girişli, biri kapalı mekan halinde üç bölümlü narteksi olan ve üç nefli bir bazilika olduğu anlaşılmaktadır. İç mekandaki nefler her bir dizide beşer tane yassı ve bodur iki sıra paye ile üç nefe ayrılmıştır. Madenşehri’ndeki diğer kiliselerden ayrılan özelliği de apsisinin beş cepheli oluşudur. 4 No.lu Şapel 4 Numaralı şapel, 1 Numaralı bazilikanın güney yönünde olup, bu yapının üzerine bir ev yapıldığından günümüze gözle görülür çok az izi kalmıştır. Ancak XIX.yüzyıl sonlarında buraya gelen Ramsay ve Bell’in araştırmalarında bu binanın son derece iyi durumda resimleri çizilmiştir. Bunlara dayanılarak da şapelin her sırada üçer sütunlu, üç nefli basit bir bazilika şeklinde olduğu anlaşılmaktadır. Şapelin çevresinde çeşitli mimari parçalar ve sütun başlıkları dağınık olarak bulunmaktadır. 5 No.lu Kilise Madenşehri Köyü’nün güneyinde evler arasında sıkışıp kalmış olan bu kilise bazilika planında yapılmıştır. 1908 yılında burada yapılan araştırmalarda narteksli her bir dizide payeleri olan üç nefli bazilika planında olduğu, pencereli apsisi ve üzerini örten yarım kubbesi görülmüştür. Apsis cephesi, pencereleri son derece özenli bir taş işçiliğine sahip idi. Günümüzde bu bazilika çok harap durumdadır. Yalnızca sağ taraftaki paye dizileri ayakta durmaktadır. Sol taraftaki payelerden ise hiçbir iz kalmamıştır. Kilise yakınındaki bazı kalıntılar, bir kuyu bileziği, kapı söveleri, haç işlenmiş lentoları ve dört ayrı kapı bu yapının büyük bir komplekse ait olduğunu göstermektedir. 6 ve 9 No.lu Kiliseler Karadağ’ın kuzey ucundaki Madendağı eteğindeki bir tepe üzerinde toplu halde bazı kalıntılar bulunmaktadır. Bunlar 7 No.lu kiliseden 3 km. kadar uzaklıktadır. Bu yapıların kilise veya ev oldukları tartışmalıdır. Ancak, burada yapılan incelemelerde yonca planlı küçük bir plan ile bir bazilikaya işaret eden apsis duvarlarına rastlanmıştır. Ramsay bu grubun bir manastır olabileceğini ileri sürmektedir. Buradaki bazilikanın 20 m. kadar solunda yonca planlı bir şapel bulunmakta olup, son derece özenli taş işçiliği olmasına rağmen yakın tarihlerde bu şapel de temellerine kadar yıkılmıştır. Araştırmacıların çizimleri ve resimlerinden bu yapının üç yonca yaprağı şeklinde olduğu ve ortasındaki kare mekanın da bir kule şeklinde yükseldiği görülmektedir. 7 No.lu Kilise Madenşehri’nde köylülerin Ağzı Açık Kilise olarak tanımladıkları bu yapının son derece düzgün taşlardan yapıldığı kalıntılarından anlaşılmaktadır. Kilise iyi korunmuş olup, bu yapının aslında Roma döneminden kaldığı sanılmaktadır. Prof.Dr.Semavi Eyice bu yapının Madenşehri’ndeki eserler arasındakilerin en eskisi olduğunu ileri sürmüştür. Bu arada kilit taşlarında ve bazı yerlerinde görülen haçlar da Hıristiyan döneminde yapıldığına işaret ettiğini de belirtmiştir. 8 No.lu Kilise Madenşehri’ndeki Mausoleum’un (mezar anıtı) yakınında tümsek üzerinde bulunan 8 No.lu kilisenin de günümüze yalnızca temel kalıntıları gelebilmiştir. XIX.yüzyılda Laborde’nin gördüğü, 1875’te Davis’in sözünü ettiği ve Ramsay’ın da ayakta olduğunu belirttiği bu kilise haç planlıdır. Laborden’in çizmiş olduğu gravürlerden anlaşıldığına göre kilisenin içeriden kubbeli, dışarıdan da sivri bir külahla örtülü olduğu sanılmaktadır. 10 No.lu Kilise Madenşehri’nde Madendağı’nın güneyinde Yukarı Ören denilen yerde bir grup Bizans yapısı bulunmaktadır. Bunlardan 10 Numaralı diye isimlendirilen kilise Bizans mimarisinde yuvarlak binalar veya merkezi planlı binalar denilen grubun erken örneklerinden birisidir. Yuvarlak şekilde 14 köşeli, çokgen biçimli bu yapının muntazam bir taş işçiliği ve yarım yuvarlak bir de apsisi bulunmaktadır. İç mekanda dört örme paye, bunların sağ ve sollarına aralarına yerleştirilmiş dört yassı sütun oval biçimde sıralanmıştır. Günümüze bu yapıların yalnızca apsis ve duvar parçası dışındaki diğer bölümlerinin temelleri gelebilmiştir. 11 No.lu Kilise Madenşehri Köyü’ne giren yolun sol tarafında bulunan bu kiliseden hiçbir iz günümüze ulaşamamıştır. Ancak, Smirnoff ve Holzmann bu kilisenin iyi bir durumda olduğunu, XIX.yüzyılda yapmış oldukları araştırmalar sonucunda belirtmişlerdir. Onların çizdiği planlara dayanılarak bu kilisenin tek apsisli, serbest Latin haçı planında olduğu anlaşılmaktadır. 13 ve 14 No.lu Kiliseler Madenşehri’nde XIX.yüzyılda araştırma yapan Laborde, gravürlerinde 8 No.lu kilisenin karşısında duvarlarında sıra halinde pencereler bulunan yüksek bir binanın resmini çizmiştir. Ramsay ile Bell’in buradan yola çıkarak bu yapıyı 13 numaralı olarak işaretlemişler, ancak yıkık durumda olduğunu da belirtmişlerdir. Bunun dışında da fazla bir açıklama yapmamışlardır. 14 Numaralı yapı hakkında da fazla bir bilgi vermemişler, sadece böyle bir yapının var olduğuna değinmişlerdir. Prof.Dr.Semavi Eyice bu yapıya ait bir apsis ile yan duvarlarından bir parçanın kaldığını, yapımında oldukça iri ve muntazam taşlar kullanıldığını belirtmiştir. 15 No.lu Kilise Madenşehri’nde Yukarı Ören denilen yerde, küçük bir kraterin kenarında bulunan bu kilise, narteksli, her dizide üçer yassı payesi olan üç nefli tek apsisli küçük bir bazilikadır. Üç bölümlü narteksinin güneyi kapalı bir mekan halindedir. Ramsay ve bell’in araştırmalarında bu yapının bir süre cami olarak kullanıldığı, buldukları mihrap kalıntıları ve minber basamaklarına dayanarak ileri sürmüşlerdir. 16 No.lu Kilise Madenşehri’nde 15 Numaralı kilisenin yakınında Ramsay ile Bell’in buldukları bu yapı küçük bir kilisedir. Ancak, günümüzde yıkılmış yalnızca apsisin küçük bir temel kalıntısı günümüze gelebilmiştir. Araştırmacıların çizmiş oldukları plan ve verdikleri bilgiye dayanılarak, bu kilisenin ikiz kemerli bir girişi olduğu, çok küçük narteksli ve her dizide ikişer payeli üç nefe ayrılmış bir bazilika olduğu anlaşılmaktadır. 12, 21 ve 22 No.lu Kiliseler Madenşehri’nden Konya Ovası’na açılan giden yolun sağında kiliselerden oluşan bir yapı topluluğu bulunmaktadır. Bu yapı topluluğunda, her dizide dörder sütunu olan üç nefe ayrılmış yuvarlak apsisli bir bazilika, onun sağında tek nefli ve apsisli küçük bir şapel ve yanı başında da haç planlı bir martyrion (mezar şapeli) bulunmaktadır. Bugün bunlardan 21 No.lu bazilikadan pek az iz günümüze gelebilmiş, 22 No.lu şapel tamamen yıkılmıştır. Onların solundaki haç planlı 12 No.lu yapı ise yine yıkılmış olmasına rağmen çok daha iyi bir durumdadır. 17 No.lu Şapel Madenşehri’nde, Madendağı’nın yamacında küçük bir şapel kalıntısı bulunmaktadır. Yörede araştırma yapan sanat tarihçi Smyrnoff, bu yapının küçük bir manastır kompleksine ait olduğunu ileri sürmektedir. Tek nefli olan bu şapelin üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Günümüzde yıkılmış olan şapelin yalnızca duvarları ve küçük yan apsislerinin temel izleri görülmektedir. 18, 19 ve 23 No.lu Kilise Kalıntıları Madenşehri’nde Ramsay ve Bell’in görmüş oldukları 18,19 ve 23 Numara ile tanımladıkları kiliselerden günümüze herhangi bir iz gelememiştir. 24 No.lu Kilise 6 ve 9 No.lu yapıların güneydoğusunda, Ramsay-Bell harap durumda olan bu yapıyı 24 numara ile tanımlamışlardır. Ancak bu yapının kilise olup olmadığı da kesinleşememiştir. 29 No.lu Kilise Madenşehri’nde 29 Numaralı kilise olarak nitelendirilen bu yapı, 1919’da kazılarak ortaya çıkarılmıştır. Önce bir Roma yapısı olduğu düşünülmüş ve daha sonra kilise olduğu anlaşılmıştır. Son derece güzel işlenmiş duvarları olan bu kilisenin apsisinde “Oualerios oğlu Nasios oğlu taş yontucusu İndakos’un adağı” yazılı bir kitabe bulunmuştur. Kilisenin apsis döşemesi mozaiklerle kaplıdır. Bazilika biçimindeki bu yapının ibadet mekanı yassı payelerle üç nefe ayrılmıştır. 31 No.lu Bazilika Madenşehri’nin ovaya hakim tepesinde bulunan kayalara oyulmuş mezarların yanında bir kilise bulunmaktadır. Bu kilise son derece muntazam taşlardan yapılmıştır. Günümüze en iyi gelen eserlerden biri olup, ikiz pencereli yuvarlak apsisi, ikiz kemerli girişi, narteksi, köşe odaları, at nalı kemerleri ile dikkati çekmektedir. Kilisenin iç mekanı yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış üç neflidir. Ramsay bu yapıyı 550-650 yılları arasına tarihlendirmiştir. 32 No.lu Bazilika Madenşehri’nde 39 ve 43 Numaralı yapıların yanında üç nefli bir bazilika görünümünde olan bu yapının diğerlerinden farklı özellikleri bulunmaktadır. Bunların başında dört köşesinde dışarıdan belirli olan dört ayrı mekanın çıkıntıları vardır. Ayrıca Binbir Kilise’deki diğerlerinden ayrı olarak neflerin üzerinde galeriler bulunmaktadır. Bazilikanın narteksi üç kapılı olup, bunlar iyi bir durumdadır. Güneybatı köşesinde bir güneş saati vardır. Ana mekan iki sıra payelerle üç nefe ayrılmıştır. Her dizide ilk üç paye yassı olmasına karşılık bema kısmındaki sağlı sollu kare kesitli örme payeler bulunmaktadır. Böylece bema önünün bu şekilde diğer bölümlerden ayrıldığı görülmektedir. Kilisenin en ilgi çekici yanı olan yan nefler üzerindeki galeriler günümüze gelememiştir. Bu galeriler Holzmann’ın çizimlerinde görülmektedir. 33 ve 36 No.lu Kiliseler Madenşehri’nde 48 Numaralı yapının arkasında bulunan bu kiliselerden 33 Numaralı olan, tek nefli birer şapeldir. XIX.yüzyılda Ramsay’ın sağlam olarak gördüğü 36 Numaralı kiliseden hiçbir iz kalmamıştır. 33 Numaralı şapelin de etrafı evlerle sarılmıştır. Çift pencereli sivri kemerli apsisin kenarında bir haç kabartması ile onun üzerinde bir de kitabe bulunmaktadır. Bu kitabede kilisenin Kletorios’un oğlu Dometios ile onun oğlu Oulerios ve onun oğlu İndakos tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Ramsay bu yapının VIII.yüzyıla ait olabileceğini ileri sürmüştür. Kilisenin kuzeyinde küçük bir avlu çevresinde sıralanmış bir takım binalar daha olduğu eski çizimlerden anlaşılıyorsa da bunlardan günümüze herhangi bir iz gelememiştir. 35 No.lu Kilise Madenşehri’nin kuzeyinde duvar ve özelliği anlaşılamayan, kayalara oyulmuş bazı mezarlar görülmüştür. Bu mezarların yan duvarlarında yine kayalara oyularak yapılmış üç niş dikkati çekmektedir. Bunun solunda kuzeybatı doğrultusunda dikdörtgen biçimli yapının temel izleri ile karşılaşılmıştır. Bu yapı da diğerlerinden farklı olarak tuğlaya da yer verilmiştir. Moloz taş, yer yer de tuğla kırıklarından örülen duvarlarının kapı lentosunda büyük bir haç izi görülmektedir. Ayrıca Ramsay ile Bell de yapının içerisinde yuvarlak, çok köşeli olan apsisin temellerini de tespit etmişlerdir. Bunun yanı sıra duvarlarda payelerden gelen kemer izleri de görülmüştür. Ramsay ve Bell’e göre bu yapı ortada kubbesi olan kapalı Yunan haçında küçük bir kilisedir. Büyük olasılıkla haçın kollarının üzerinde beşik tonozlu bir örtü sistemi bulunuyordu. 37 No.lu Şapel Madenşehri’nde bulunan bu kalıntı Ramsay ile Bell’e göre serbest haç biçiminde planı olan ortası kubbeli, haçın kollarının üzeri tonozla örtülü bir mezar şapelidir. Şapelin yarım yuvarlak bir de apsisi vardır. Burada bulunan bir kitabeden de XX.yüzyılın başlarında bu şapelin bitişiğindeki evin sahibi Paulos tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir. Paulos şapelin içerisine gömülmüştür. 38 No.lu Şapel Madenşehir’de 44 Numaralı yapı topluluğunun doğusunda, çevreye hakim bir tepe üzerinde küçük bir şapel bulunmaktadır. Moloz taştan yapılan ve tek nefli olan bu şapelin yuvarlak bir apsisi olduğu ve bu apsisin üzeri de konik bir çatı ile örtüldüğü görülmektedir. 39 ve 43 No.lu Kiliseler Madenşehri’nin ortasında 39 ve 43 Numaralı yapılar olarak tanımlanan bir grup yapı bulunmaktadır. Bunlar bir iç avlunun etrafında sıralanmış, dikdörtgen planlı, payelerle neflere ayrılmış mekanlardır. Bunların bir manastıra ait olduğu da ileri sürülmüştür. Ancak bu yapının etrafı köyün evleri ile sarıldığından yeterli bir araştırma yapılamamıştır. 40 No.lu Şapel Madenşehir’de 38 Numaralı şapelin doğusunda alçak bir düzlükte bulunan bu şapelin kalıntılarından planı çıkarılamamıştır. Günümüze yalnızca kapı söveleri ile temel kalıntıları gelebilmiştir. Yanındaki kayalara oyulmuş mezarlardan ise herhangi bir iz gelememiştir. 44 No.lu Kilise Madenşehri girişinde, yolun sağ tarafında bulunan yapı kalıntılarının bir manastır kompleksi olduğu sanılmaktadır. Bu yapılar muntazam kesme taşlardan yapılmıştır. Ramsay ile Bell’in fotoğraflarını çektiği bu yapıların taş cephelerinin yanı sıra tuğla süslemelerinin buraya eklenmiş oluşu dikkati çekmektedir. Bunlardan ince uzun bir yapının ne olduğu anlaşılamamıştır. Kilise olarak tanımlanan yapı, beşik tonozla örtülü geniş bir nartekse sahiptir. Ancak yeterince yapı üzerinde bir araştırma yapılamamakla beraber, kapalı Yunan haçı ile serbest Yunan haçı planı arasında değişik bir mimarisi olduğu da dikkati çekmektedir. 45 No.lu Yapı Madenşehri’nde bulunan 35 Numaralı kilisenin batısında iki katlı, üzeri beşik tonozla örtülü iki salondan meydana gelmiş bir yapı bulunmaktadır. Ramsay ile bell bunu bir manastır olarak nitelemişler ve 35 Numaralı şapelle bağlantısı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Kısmen yıkılmış olan bu yapının kilise olmadığı, daha çok profan bir yapı olabileceğini Prof.Dr.Semavi Eyice ileri sürmüştür. 46 No.lu Mezar Şapeli Madenşehri’nin batısında kayalara oyulmuş bir mezarın yakınında tek nefli bir şapel kalıntısıdır. Günümüze sadece temel kalıntıları ile apsidinin bir bölümü gelebilmiştir. 47 No.lu Şapel Madenşehri’nde 33 ve 36 Numaralı yapı grubunun doğusunda Kızıldağ’a hakim kayalık tepe üzerinde bir mezar görülmektedir. Bu mezarın yanında da tek nefli ve apsisli kayaların oyulması ile oluşturulmuş küçük bir şapelin izleri bulunmaktadır. Günümüze yalnızca kapısı gelebilen bu şapelin çevresinde bazı mezar kalıntılarına da rastlanmıştır. Şapelin bir manastıra ait olması da kuvvetle muhtemeldir. 48 No.lu Yapı Madenşehri’nde 39 Numaralı kilise grubunun karşısına rastlayan bu yapı, dikdörtgen planlı iki odadan meydana gelmiştir. Girişindeki iki kemerinden birisi yok olmuştur. Bu yapının ne olduğu anlaşılamamıştır.
  11. _asi_

    Karaman Kaleleri

    KARAMAN KALELERİ KARAMAN KALESİ (Merkez) Karaman il merkezinde, Hisar Mahallesi’nde bulunan Karaman Kalesi’nin XII.yüzyılda Selçuklular döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Kale XIV.yüzyılın ortalarında Karamanoğulları, XIII.yüzyılda İlhanlılar, XV.yüzyılın sonunda da Osmanlılar tarafından onarılmıştır. Karaman Kalesi dış, orta ve iç kale olarak yapılmış, irili ufaklı birbirlerinden farklı olarak dokuz burç ile takviye edilmiştir. Burçların alt yapılarının XIII.- XIV.yüzyıllarda yapıldığı, XV.yüzyılda da üst kısımlarının tamamlandığı sanılmaktadır. Bunun da nedeni taşlar arasındaki renk farklarıdır. İç kale köşelerinde silindirik veya pirizmatik şekilli büyük burçlarla sınırlandırılmış, muntazam olmayan dikdörtgen bir plana sahiptir. Burada büyük bir burç ve bununla kuzeydoğu köşe kulesi arasında yine dikdörtgen planlı küçük bir burç bulunmaktadır. İç kalenin doğu cephesinde kaidesi dörtgen üzeri üçgen pahlarla bağlanmış, yarım sekizgen planlı küçük bir burç, batısında da yine dikdörtgen planlı küçük bir burç onları tamamlamaktadır. Kalenin güneyindeki dikdörtgen planlı büyük burç ta iç kalenin girişini meydana getirmektedir. Basık kemerli giriş kapısının üzerinde sivri kemerli bir alınlık içerisinde dikdörtgen şekilde yazısız bir kitabelik bulunmaktadır. Bu kapının çevresi pahlı bir profille çerçevelenmiştir. Bu çerçevenin üzerinde birer kabaraların bulunduğu, içerisi rumilerle süslenmiş bir alınlık yerleştirilmiştir. Bu alınlığın çevresindeki duvarların taş örgüsünde de antik ve Bizans çağına ait malzemelerin kullanıldığı da görülmektedir. Giriş kulesinin il yapılışında iki katlı olduğu duvarlardaki izlerden anlaşılmaktadır. Girişin solunda Karamanoğulları döneminde, XIV.yüzyılda yapılmış ikinci bir giriş kapısı da dikkati çekmektedir. Bu kule güney ve doğu yönüne açılan mazgal pencerelerle aydınlatılmıştır. Buradan zamanla moloz ve toprak dolmuş ve bunun sonucu zemini yükselmiş bir iç avluya geçilmektedir. Bu avluda kulelerin alt katlarına girişleri sağlayan ve bugün toprağa gömülmüş kapılar ile burçlara çıkışı sağlayan merdivenler bulunmaktadır. Kalenin burçları ahşap döşemelerle katlara ayrılmış ve duvar içerisine yerleştirilmiş merdivenlerle iniş ve çıkışlar sağlanmıştır. Bu ahşap bölmelerden günümüze hiçbir iz gelememiştir. Ayrıca kalenin üst kısmındaki seyirdim yolları mazgal ve siperler de kısmen yıkılmıştır. Karaman Kalesi’ni XVII.yüzyılda gezmiş olan Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bir takım bilgiler vermektedir: “…ve Kal’a-i Karaman hamunun ortasında havalesiz üç kat, bir kat şaddadi bina, sarp ve metin ve kavî kal’adır. İç Kal’ası bir mürtefi topraklı bayır üzre, şekl-i murabba, şeddadi iri iri taşlı kal’adır. Ve bu iç kal’anın cürmü altıyüz adımdır. Ve sekiz kule-i azimdir. Ve cevani bir erbaası amik ve ariz hendektir. Ve garba nazır ancak bir kapısı var, ağaç cisir ile geçilir. Üç kat demir kapılardır. Ve bu kapının iki tarafında olan dıvar taşlarının her birinde celi hat ile esma-ül hünsa tastir olunmuştur. Ve dizdar bunda sakin olur. Cümle kırkaltı hürde toprak örtülü evlerdir. Ve bir camiden gayri bir şey yoktur. Ve bu kal’adan taşra bir kat kal’a dahi çevrilmiştir. Orta Hisar derler. Şekl-i ile müdevver bir metin kal’adır. Ve başka hendeği vardır. Ve dairenmadar cürmü bin yediyüz adımdır. Ve cümle kırk kuledir. Ve iki kapıdır. Garp tarafından yol kapısı, kıble tarafından Pazar kapısıdır. Bu şehr-i azimi ihata eder, taşra baru kal’ası üçüncü katıdır. Çepçevirme yedi bin adım, kal’ayı kebirdir. Ve cümle yüzkırk kuledir. Ve cümle dokuz kapıdır. Evvele Paşa Camiinde kıbleye nazır emildenli kapısı ve şarka nazır şam kapısı ve garba nazır sekiçeşmesi kapısı ve yine şarka nazır şam kapısı ve garba nazır sekiçeşmesi kapısı ve yine garba nazır şam kapısı ve garba nazır kör soğuk kapısı ve Hazret-i Mevlana validesi türbesi dibinde parmakkapı ve cenuba toplar kapısı. Kıbleye imaret kapısı ve cenube Emir Ahmet kapısı ve kıbleye tekke kapısı ve cürümde olan ribat-ı azimin içinde cümle otuziki mahalle ve elliüç mihraptır”. Evliya çelebi’nin değindiği gibi iç surun güneye bakan Pazar Kapısı ile bunun çevresindeki burçlar ve duvarlar ayakta durmaktadır. Pazar Kapısının kemeri ve üst kısmı yıkılmıştır. Kalenin orta suruna girişte sol tarafta duvara açılmış büyük mazgal pencerelerinden bir tanesi günümüze ulaşabilmiştir. Orta surdaki bazı duvar ve burçlar evler arasında kalmıştır. FİRAN KALESİ (Ermenek) Karaman Ermenek ilçesinin kuzeyinde, kayalık bir alanda kurulan bu kalenin yapımı ile ilgili bilgiler yeterli değildir. Kalenin ne zaman kurulduğu bilinmemekle beraber tarih boyunca birkaç kez onarılmış, Karamanoğullarının önemli kalelerinden biri olmuştur. Amasyalı coğrafyacı Strabon bu kaledeki mağaraları Zakfiran Mağaraları olarak nitelendirdiğinden de Firan Kalesi olarak anılmıştır. Evliya Çelebi bu kaleyi; “Göklere ser çekmiş kırmızı bir dağın ortasında Tanrı kudreti ile yapılmış bir Kaledir. Ben karada ve denizde 32 yılda 18 padişahlık yer gezdim böyle bir kale görmedim. Mutlaka gezilmeli görülmelidir. Bu kale Tanrının kudret eliyle yapılmıştır. Hendeği ve kuleleri yoktur zaten bunlara ihtiyaç da yoktur. Kale eşsizdir Yalnız şarka bakan küçük bir kapısı vardır. Bu kapıya dahi 140 kademe ağaç merdivenle çıkılır bir yanı ağaç korkuluktur. Kalenin içinde 40-50 kadar kargir ev vardır. İçinde bir can vardır. Kayalardan ab-ı hayat gibi bir su çıkar, aşağıya akar. Velhasıl övmekle insanın aciz kalacağı emsalsiz bir kaledir. Kalenin dizdarı ve 18 neferi vardır” tanımlamıştır. Firan (Ermenek) Kalesi yüksek kayalar üzerinde kesme taştan yapılmıştır. Kaleye biri doğudan, diğeri de dik kayalığın alt bölümünden kayaların oyulması ile meydana getirilmiş 72 basamaklı iki merdivenle çıkılmaktadır. Kale savunma amaçlı olarak yapılmış, ancak hapishane olarak da kullanılmıştır. Bu kalenin, arazi konumundan ötürü çevresinde hendekleri ve kuleleri bulunmamaktadır. MENNAN KALESİ (Ermenek) Karaman Ermenek ilçesi, Görmeli Köyü’nde, Açıkkır Dağı’nın doğusunda dik bir tepe üzerinde kurulmuştur. Bu kale Ermenek, Mut, Gülnar yolu üzerinde Ermenek ve Erik Çaylarının birleştiği yerdedir. Kalenin ele geçirilmesi son derece zor ve savunması da o nispette kolaydır. Bu kalenin ismi çeşitli kaynaklarda Meyan, Minan olarak geçmektedir. Mennan “sığınılacak yer” anlamında bir sözcüktür. Kalenin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamakla beraber Karamanoğulları döneminde onarıldığı bilinmektedir. Bununla beraber kalenin Hititler zamanında kurulduğu, Lydialıların, Asurluların, Romalıların ve Bizanslıların kullandığını ileri süren kaynaklarda bilgilere rastlanmıştır. Ancak bu bilgiler kesin bir kanıta dayanmamaktadır. Osmanlıların Karamanoğulları ile yaptıkları savaşta, Gedik Ahmet Paşa Karaman ve Ermenek’i ele geçirince savaşı kaybeden Karamanoğlu Pir Ahmet bu kaleye sığınmıştır. Tepenin batısında, kesme taştan, dikdörtgen planlı, beşik tonoz örtülü, güneybatı ve kuzeybatı köşelerinde iki kulesi olan bir yapı, halen ayaktadır. Ayrıca birçok sarnıç ve yıkılmış yapı kalıntıları bulunmaktadır. İLİSIRA KALESİ (Merkez) Karaman Yollarbaşı’nda, İmirme denilen yerde bulunan İlisıra Kalesi Bizans döneminde yapılmıştır. Lystra Kalesi olarak da isimlendirilen bu kale harap bir durumda günümüze gelebilmiştir. Kalıntılarından planını çıkarmak mümkün olamamıştır. Yakınında Bizans döneminde yapılmış bir de kilise bulunmaktadır. DİVLE KALESİ (Ayrancı) Karaman Ayrancı ilçesi, Divle (Üç Harman) Köyü’nde bulunan bu kalenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Bununla beraber kaynaklardan öğrenildiğine göre Selçuklular, Karamanoğulları ve Osmanlılar döneminde kullanılmıştır. Kale kayalık bir arazide kayalarla bütünleşmiş olarak yapılmıştır. Birkaç katlı olan kale moloz taştan yapılmış olup, kalenin yerleşim birimlerinin büyük bir kısmı kayalıklar içerisindeki mağaralardadır. Kalenin kalıntılarından planını çıkarmak mümkün olamamıştır. GAFERİYET KALESİ (Kazımkarabekir) Karaman Kazımkarabekir ilçesinde bulunan bu kalenin ne zaman yapıldığı konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber kalenin Beylikler döneminde yöresel taşlarla yapıldığı sanılmaktadır. Bu kalenin Karaman Kapısı, Hisar Kapısı, Küçük Kapı ismi ile anılan üç kapısı bulunmakta idi. Bunlardan yalnızca moloz ve kesme taştan yapılmış olan, 21 zıvana taşlı ve kemerli, Karaman Kapısı günümüze gelebilmiştir. Kale çevresindeki yerleşim birimleri, kalenin taşlarını sökerek yapılarında kullanmışlardır. Bunun sonucu olarak kale ortadan kalkmıştır.
  12. _asi_

    Karaman Köprüleri

    KARAMAN KÖPRÜLERİ AYRANCI KÖPRÜSÜ (Ayrancı) Karaman Ayrancı ilçesinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelememiştir. Bununla beraber, XIV.yüzyılda Karamanoğulları döneminde yapıldığı bilinmektedir. Köprü büyük bir ana göz ve onun solunda daha küçük bir gözden meydana gelmiş, kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Gözleri oluşturan kemerler sivridir. Köprünün menba tarafında üçgen şekilde sivri külahlı bir selyaran bulunmaktadır. Korkuluklar tempan duvarlarının devamı niteliğindedir. Köprü günümüzde kullanılmamaktadır. ALA (Görmel) KÖPRÜSÜ (Ermenek Karaman Ermenek ilçesinin 18 km. uzağında, Ermenek-Anamur yolundaki bu köprü Göksu Nehri’nin üzerindedir. Köprü nün biri büyük, diğeri de küçük olmak üzere iki kitabesi bulunmaktadır. Bunlardan halat motifli çerçeve içerisine alınmış dört satırlık Arapça büyük kitabesinde h.706 (1306) yılında Karamanoğullarından Mahmut Bey’in oğlu Mirza Halil Bey ile Bedreddin İbrahim Bey ile birlikte oldukları saltanat yıllarında yaptırdıkları yazılıdır. Bu kitabenin üzerindeki küçük kitabede ise mimarının Yusufoğlu Süleyman olduğu yazılıdır. Bu köprünün yapılışı ile ilgili bazı söylentiler de bulunmaktadır. Gülnar’da Gezendi Köprüsü’nü yapan ustanın kalfası Süleyman ustasından gizli olarak bu köprüyü yaptırmış, ustası da bu köprüyü görünce; “öğmeli değil görmeli” demiştir. Bu yüzden de köprünün adı Görmeli Köprüsü olarak kalmıştır. Köprü 62.60 m. uzunluğunda, 5.75 m. eninde iki gözlü olarak yapılmıştır. Köprünün su seviyesinden yüksekliği 28 m., büyük kemerin açıklığı da 21.60 m.dir. Köprünün kara ile bağlandığı noktalar kayalara oturtulmuştur. BIÇAKÇI (Göksu) KÖPRÜSÜ (Ermenek) Karaman Ermenek ilçesinde bulunan bu köprü, Göksu Nehri üzerindedir. Kitabesinden öğrenildiğine göre Karamanoğulları döneminde XIV.yüzyılda yaptırılmıştır. Mimarı bilinmemektedir. Köprü kesme taştan yapılmış olup, 89.40 m. uzunluğunda, dört gözden meydana gelmiştir. Yuvarlak kemerli bu gözlerden en büyük kemer açıklığı 15 m.dir. Bu kemerlerin ortasındaki büyük, diğerleri daha küçüktür. Büyük gözün iki kenarında birer yuvarlak tahliye gözleri de bulunmaktadır. Köprü yakın tarihlerde onarılmıştır. MUSAKÖYÜ KÖPRÜSÜ (Ayrancı) Karaman Ayrancı ilçesine 4 km. uzaklıkta bulunan Musaköyü Köprüsü Karamanoğulları döneminde yapılmıştır. Ancak köprü 1968 yılında sel nedeniyle yıkılmış ve kitabesi de kaybolmuştur. Bunun dışında kaynaklarda bu köprü ile ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Bugün bu köprünün olduğu yerde beton bir köprü bulunmaktadır. ZİYA EFENDİ KÖPRÜSÜ (Ayrancı) Karaman Ayrancı İlçesi, Kaleköyü’nde bulunan bu köprünün kitabesi bulunmamaktadır. Bununla birlikte, banisinin Ziya Efendi isimli biri olduğu söylenmektedir. Kaynaklarda Ziya Efendi ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Yavuz Sultan Selim veya IV.Murad zamanında yaşadığı söylenmektedir. Halk arasındaki yaygın bir söylentiye göre; Yavuz Sultan Selim Mısır seferine çıkmadan önce burada yaşayan Ziya Efendi’yi ziyaret etmiştir. Yavuz Sultan Selim’in askerleri köprüden geçerken Ziya Efendi’nin adamları onlara engel olmak istemiş ve “Efendi Hazretleri müsaade etmiyor” demişlerdir. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim atını çaya sürerek geçmiş, ancak adamlarından bazıları boğulmuştur. Daha sonra bu kişilerin Ziya Efendi’nin adamları değil, bozguncular olduğu öğrenilmiştir. Ziya Efendi Köprüsü tek sıra kesme taştan yapılmıştır. Köprü korkulukları iri blok taşlardan olup, yer yer taşların arasında çevreden toplanmış sütun ve mezar taşları da görülmektedir. Üç gözden meydana gelmiş olup, bu gözler sivri kemerlidir. Kemerler tempan duvarlarına göre daha içerdedir. Ana gözün iki tarafında yuvarlak birer tahliye gözü bulunmaktadır. GAZALPA KÖPRÜSÜ (Merkez) Karaman Çeltek Mahallesi’nde Gazapla Çayı üzerinde iki köprü bulunmaktadır. Bu köprülerin banisi Gazi Alp’tir. Karamanoğulları döneminde yapılmıştır. Karamanoğulları vakfiyelerinde ve Osmanlı vakıf kayıtlarında bu köprülerin ismi geçmektedir. Kesme ve moloz taştan yapılan bu köprülerden biri yuvarlak tek gözlü, diğeri de yuvarlak dört küçük gözlüdür. KIZILLAR KÖPRÜSÜ (Merkez) Karaman Yeşildere, Kızıllar Köyü’nde bulunan bu köprü Karamanoğulları döneminde, XIV.yüzyılda yapılmıştır. Kitabesi bulunmamaktadır. Kesme taş ve moloz taştan yapılan köprü tek gözlüdür. Günümüzde kullanılmamaktadır. ORTA KÖPRÜ (Merkez) Karaman Taşkale, Orta Cami Mahallesi’nde, Yeşildere Çayı üzerinde bulunan bu köprünün ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber, Cumhuriyetin ilk yıllarında yapıldığı sanılmaktadır. Köprü 25 m. uzunluğunda, çaydan 7 m. yükseklikte olup, yuvarlak kemerlidir. Köprü kesme taştan yapılmıştır. SALAVAT KÖPRÜSÜ (Merkez) Karaman Göçer Köyü’nde, Göksu nehri üzerinde bulunmaktadır. Köprünün kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber Karamanoğulları döneminde, XIV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Köprü kesme taştan yapılmış olup, 15 m. uzunluğunda, 3 m. genişliğindedir. Göksu Çayı’ndan yüksekliği 12 m. civarındadır. Tek gözlü, yuvarlak kemerli bir köprüdür. AKKÖPRÜ (Merkez) Karaman Yeşildere (İbrala) yolu üzerinde bulunan, kitabesi günümüze gelemeyen bu köprü Yeşildere (İbrala) Çayı üzerinde bulunmaktadır. Karamanoğulları döneminde XIV.-XV.yüzyılda yapılan bu köprü 18 m. uzunluğunda tek gözlü bir köprüsür. Kemerinin açıklığı 10 m., eni de 4 m.dir. Köprü muntazam kesme taştan yapılmış olup, tek göz kemeri sivridir ve tempan duvarına göre bu göz deha içeridedir. Köprünün korkuluğu tek sıra halinde iri blok taşlardan yapılmıştır. Kısmen özelliğinden uzaklaşmış olmakla beraber günümüze iyi bir durumda gelmiş ve halen kullanılmaktadır.
  13. _asi_

    Karaman Çeşmeleri

    KARAMAN ÇEŞMELERİ Karaman il merkezi ile Ermenek ilçesinde XVIII. İle XIX.yüzyıllara tarihlenen çeşmeler bulunmaktadır. Bu çeşmelerden bir çoğu işlevini yitirmiş ve açılan yollar nedeni ile yıkılarak ortadan kalkmış, bazılarının da yerleri değiştirilmiştir. HALİL EFENDİ ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Abbas Mahallesi’nde bulunan bu çeşmenin yapım tarihi bilinmemektedir. Yalnızca üzerinde 1906 yılında onarıldığını gösteren nesih yazılı bir kitabe bulunmaktadır. Çeşme Halil Efendi Camisi’ne eklenmiştir. 1980 yıllarında yol genişletme çalışmaları sırasında yerinden sökülerek geriye çekilmiştir. Kesme taştan, iç içe iki sivri kemer nişli bir çeşme olup, üzeri kırık bir çatı ile örtülmüştür. Çeşme üzerinde bezeme elemanlarına rastlanmamaktadır. HAMAM ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Hisar Mahallesi’nde bulunan bu çeşmenin üzerinde iki ayrı kitabe vardır. Bunlardan birisine göre çeşme Mehmet Reşit Efendi tarafından yaptırılmış 1809 yılında da Hacı Ahmet Ağa tarafından onarılmıştır. Bu kitabelerden çeşmenin ilk yapım tarihi aydınlanamamıştır. Bununla beraber günümüze iyi bir durumda gelen çeşmenin XVI.-XVII.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Çeşme yakınındaki Hatun Hamamı’ndan ötürü Hamam Çeşmesi olarak tanınmıştır. Muntazam kesme taştan yapılan çeşmenin ayna taşının bulunduğu bölüm sivri kemer içerisine alınmıştır. Burada musluk ve yalak taşı yer almaktadır. Çeşme üzerinde herhangi bir bezemeye rastlanmamaktadır. Yalnızca kilit taşı üzerinde bitkisel kabartma bir motif vardır. HOCA MAHMUT ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Hoca Mahmut Mahallesi’nde, Hoca Mahmut Mescidi’nin önünde bulunan bu çeşmenin üzerinde iki kitabe bulunmaktadır. Bu kitabelerden birisine göre, Karamanoğlu İbrahim Bey zamanında burada bulunan ve daha önce yıkılmış olan Darül Hüffaz’ın hocalarından Hoca Mahmut tarafından yaptırılmıştır. Diğer kitabede ise çeşmenin Hacı İsmail tarafından onarıldığı yazılıdır. Bu durumda çeşmenin ilk defa XIV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Hoca Mahmut Çeşmesi kesme taştan, sivri kemerli niş içerisindedir. Çeşme üzerinde bezeme elemanına rastlanmamakla beraber iyi bir mimari yapıya sahip olduğu görülmektedir. Ayna taşının olduğu yerde çeşmesi ve yalağı, arkasında da su haznesi bulunmaktadır. İBRAHİM BEY İMARETİ ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman İbrahim Bey Mahallesi, İbrahim Bey Caddesi’nde ve İbrahim Bey İmareti’nin yanında bulunan bu çeşmenin kitabesinin bulunmamasına rağmen XV.yüzyılda İbrahim Bey İmareti ile birlikte yapıldığı sanılmaktadır. Çeşmenin yapımında kesme taş kullanılmış ancak, yapılan araştırmalarda herhangi bir su yolunun bulunmaması çeşme olup olmadığının konusunda bazı tereddütler uyandırmıştır. Şekil olarak çeşmeye benzeyen bu yapı, dikdörtgen olup, 3.94x3.82x1.50 m. ölçülerindedir. Cepheleri yarım daire sütunçelerle sınırlandırılmıştır. Bundan sonra iki bordür cepheyi üç yönden çevirmektedir. Bu bordür geometrik şekiller, palmetler, çanak yapraklar, volütlerle doldurulmuştur. Çeşmenin kemerlerinin köşelerinde bitkisel bezemeler ağırlık kazanmıştır. KİLCİ ÇŞEMESİ (Merkez) Karaman Mansur Dede Mahallesi’nde bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre 1551 yılında Ketenci Babaoğlu, Mansur Dedeoğlu, Şeyh Mustafaoğlu Derviş Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Çeşme nişi içerisindeki bir başka kitabeye göre de 1843 yılında onarılmıştır. Yapım Kitabesi: Hâzihi aynun feyzuhâ ilmun benâha Derviş Çelebi bin Şeyh Mustafa bin Mansur Dede bin Ketenci Baba Gaffarallahü lehüm ve licemi’i l-mü’minine vel-mü’mimât. Niş içerisindeki onarım kitabesinde de: Bu tamirin sahibi sâ’id olsun Bu çeşmeden nûş iden âbı zülâl olsun 1259 (1843). Çeşme 3.10 m. yüksekliğinde, 3.79 m. genişliğinde, 1.70 m. derinliğindedir. Kesme taştan yapılan çeşme hafif sivri kemerlidir. Çeşme nişinin ön cephesi üçgen profilli bir kuşakla ikiye bölünmüştür. BOYAHANE MUHYİDDİN ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Sekiçeşme Mahallesi, Boyahane Sokak’ta bulunan bu çeşme, Karaman Müzesi’nin bulunduğu yerden kaldırılarak Cumhuriyet İlkokulu’nun bahçesine taşınmıştır. Karaman’daki en eski tarihli kitabenin bulunduğu bu çeşmenin kitabesi mermerden, diğer bölümleri de kesme taştan yapılmıştır. Kitabesinden öğrenildiğine göre Muhyiddin isimli bir kişi tarafından 1469 yılında yapılmıştır. Çeşme 3.36 m. yüksekliğinde, 3.58 m. genişliğinde, 1.80 m. derinliğindedir. Küçük bir eyvan şeklindeki bu çeşme nişi sivri kemerli olup, üç sıra yarım daire silmelerle bezenmiştir. Çeşmenin üzerinde düz silme üzerine oturan bir saçak bulunmaktadır. Bunun dışında çeşme üzerinde başka bir bezemeye rastlanmamaktadır. KADIBUDAK ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Tapucak Mahallesi, Tartan Sokak’ta bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre, 1551 tarihinde Budak Kadı tarafından yaptırılmıştır. Caferzade ailesi tarafından da 1855’te onarılmıştır. Kesme taştan yapılan çeşme, 2.96 m. yüksekliğinde, 3.16 m. genişliğinde olup, yuvarlak nişlidir. Çeşme nişinin ortasında 0.42x0.50 m. ölçüsünde mermer sülüs yazılı onarım kitabesi bulunmaktadır: Besmeleyle idelüm ibdida çeşme-i mâi mu’in Râzi olsun hâlikım hem dahi Rasuli Emin Ey birader gel buyur iç bulsun safa-i cânda hemin Ta’mire bâ’iz Ca’fer zadeler Rahmetullahi aleyhim ecmain. ÇARŞI ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Ahiosman Mahallesi, Baloğlu Sokağı’nda bulunan bu çeşme yol ortasında kalmıştır. Karaman’ın en eski çeşmelerinden birisi olup,dört satırlık kitabesinden anlaşıldığına göre Mehmet isimli bir kişi tarafından 1594’de yaptırılmıştır. Çeşme kesme taştandır. Yanındaki evin yıkılmasından ötürü ortada kalan çeşme doğu yönünde 1.73 m., batı yönünde de 1.58 m. derinliğindedir. Çeşmenin genişliği 3.56 m, yüksekliği 3.46 m.dir. Sivri kemerli çeşmenin nişi üzerinde dört satırlık yapım kitabesi bulunmaktadır. Kitabe: Ya İlâhi ec-i hayrın ile a’malin cemil Eyledi hâce Mehmed çeşme-i âlî sebil Ehli diller cem’oluben didiler târihini Çeşme-i havevân mıdır ya’ayn-ı âb-ı selsebil. HOCA MAHMUD ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Sekiçeşme Mahallesi, Dr. Mehmet Armutlu Caddesi üzerinde bulunan çeşme, Hoca Mahmud Camisi’nin batısında bulunmaktadır. Çeşme nişi üzerindeki kitabeler yapımıyla ilgili bulunmamaktadır. Bunlardan biri onarım, diğeri de günümüze ulaşamayan bir yapıya aittir. Çeşme kesme taştan olup 3.42 m. yüksekliğinde, 3.70 m. genişliğindedir. Sivri kemerli çeşme iki sıra silmeyle bezenmiş ayaklar üzerine oturmuştur. İSMAİL AĞA ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Hatipler Mahallesi, Hatipler Sokağı’nda bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre, İsmail Ağa tarafından 1708 yılında yaptırılmıştır. Çeşme mahalle sakinleri tarafından 1832 yılında onarılmıştır. Mimarı Hacı Abdurrahman olup, kitabesini Ferruhzade isimli bir hattat yazmıştır. Karaman Müzesi çeşmeyi 1986 yılında Alaeddin Türbesi’nin bahçesine taşımıştır. Çeşme 2.82 m. yüksekliğinde, 3.99 m genişliğinde, 1.74 m derinliğindedir. Çeşme nişi içerisinde iki satırlık celi sülüs yazılı kitabesi bulunmaktadır: Bârekellâh hasbiihyâ itdi İsmail Ağa Çeşme-i aliyyâyı ister rahmeti rahmânı Çünkim gittiler Şükri didi târihini Rûh-ı Hüseyne gülle nûş ide âb-ı revânı. Kesme taştan yapılan çeşme orijinal durumundan uzaklaşmıştır. EMİNE HANIM ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Sakabaşı Mahallesi, Hacı Bektaş Sokağı’nda bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre Emine isimli bir kadın tarafından 1725 yılında yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılan çeşme 2.40 m. yüksekliğinde, 2.48 m. genişliğinde, 0.99 m derinliğindedir. Çeşme bir sıra profilli silme ile iki taş paye üzerine oturtulmuştur. Üzerinde iki satırlık celi sülüs kitabesi bulunmaktadır: Sâhibü’l-hayrât Emine binti Rüstem Nasûh Zâde hâzihi’l-çeşme Taleben limerzatillâhi fisenete semânın ve sülüsin ve miete ve elfin Amile el-Hac Abdurrahman HACI MOLLA ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Molla Fenari Mahallesi, Davulcu Sokak’ta, bir evin bahçesine bitişik olan çeşmenin kitabesi bulunmamaktadır.Yapı şeklinden XVIII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kesme taştan tek kemerli çeşme 2.76 m. yüksekliğinde, 2.51 m. genişliğinde, 1.10 m. derinliğindedir. Çeşme nişini örten sivri kemer düz profilli bir sıra silme ile hareketlendirilmiştir. Çeşmenin üzeri kırma çatı ile örtülmüş olup, saçak ikisi düz birisi iç bükey yarım daire profilli üç sıra ile silmeyle bezenmiştir. BALOĞLU ADIGÜZEL ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman, Ahiosman Mahallesi, Adıgüzel Sokak’ta bulunan bu çeşme, bir evin duvarına bitişik olup üzerinde kitabesi bulunmamaktadır. Bununla beraber yapı üslubundan XVIII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kesme taştan yapılmış olan çeşme 3.45 m. yüksekliğinde, 3.05 m. genişliğinde, 1.39 m. derinliğindedir. Sivri kemerli çeşme nişi iki sıra profilli silme ile çevrelenmiştir. Üzeri saçaklı bir çatı ile örtülmüştür. Bezeme olarak silme ve on iki köşeli yıldız motifleri dışında başka bir süsleme elemanı bulunmamaktadır. Çeşme günümüzde kullanılmamaktadır. HANCIZADE ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Abbas Mahallesi, Abbas Sokağı’nda iki katlı bir evin duvarı içerisinde bulunan çeşmenin kitabesi günümüze gelememiştir. Burada bulunan kitabe sökülmüş ve kaybolmuştur. Yapı tarzından XVIII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Günümüzde kullanılmayan çeşme kesme taştan yapılmıştır. Çeşmenin yüksekliği 3.15 m, genişliği 3.60 m.dir. Sivri kemerli çeşme ikisi düz biri dışbükey yarım daire profilli üç sıra silme ile bezenmiştir. Sivri kemerler de iki taş ayak üzerine oturmuştur. Ayrıca çeşmede dinlenme sekileri bulunmaktadır. BALIOĞLU ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Ali Şahane Mahallesi, Burhanlı Sokağı ile Arıkoğlu Sokağı’nın birleştiği köşenin karşısında bulunan bu çeşme, 1999 yılında yıkılarak ortadan kaldırılmıştır. Çeşmenin Balızade Hacı Mustafa için 1791 yılında yaptırıldığı, 1885 yılında da onarıldığı kaynaklardan öğrenilmiştir. FAKİKZADE MEHMET CEMİL ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Mansurdede Mahallesi, Yusufhoca Sokağı’nda bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre; Hadimli Hacı Mustafa tarafından 1794 yılında eşi Molla Kadın ve babası Ahmed Efendi’nin ruhu için yaptırılmıştır. Karaman’da nişsiz ve iki yüzlü çeşme örneklerinden olan bu çeşme, arkasındaki evin bahçe duvarına bitişiktir. Sokak yüzü 2.35 m. yüksekliğinde, 2.06 m. genişliğinde ve 2.06 m. derinliğindedir. Çeşmenin ayna taşı sokak kotunun yükselmesinden ötürü kısmen toprak altıda kalmıştır. Ayna taşının üzerindeki maşrapa konulmaya yarayan niş kaş kemerlidir. Nişin üzerinde altı satırlık kitabesi sülüs yazı ile yazılmıştır. Kitabe; Bu ismi fahr-i âlem şöhreti Bil Fakih zâde Cemil bu ruh içün Râh-ı hayrâta akardı âb-ı veş Çün delil oldi rızâullâh içün Hacı Mustafa Efendi hâdimi Ehli mollakadına h3ub-ı cân içün Sıdkla yabdı Mehmet Mustafa Çeşme_i şemsi miyâh-ı evvel mâh içün Atası Ahmed Efendi ruhuna Rahmet olsun içilen emvat içün İç Ebûbekir-i şifâ bu târihi âl Ayn-ı kevserdir biyâ Allah içün Çeşmenin arka yüzündeki kitabesi ise yerinden sökülmüştür. Bu kitabeyi yerinde yaptığı araştırmada Mustafa Denktaş evin bahçesinde bulmuş ve yayınlamıştır: Sâhibül-hayrât fakih zâde bu sâl Buldı ihsâniyede çok nevâl Menzili cennetde....selsebil Bâis-i firdevs olur âb-ı zülâl Nehr-i kevserden akar bu çeşmesi İç Ebubekir-i âb-ı latif bu târhi âl Akıtdı pes Fakin zâde çün kevser-i mai Didem yu hayrın misli yok görmüş değildir devr iden yamyam Bu çeşmeden akan âb şehânüs it bula ruhun hayatı Hayât ü âfiyet olsun kamünüş eyleyin cana didi hüsn-i âna târih Mâ tâhare âb-ı zemzem.... Çeşmenin her iki kitabesinin Hattat Ebubekir tarafından yazıldığı anlaşılmıştır. Bunun dışında çeşme üzerinde bezeme elemanına yer verilmemiştir. ŞIHLAR SOKAĞI ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Koçakdede Mahallesi, Şıhlar Sokak’ta bulunan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre; İbrahimUsta 1852 yılında onarmıştır. Yapım kitabesi olmadığından kimin tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Kesme taştan çeşmenin yüksekliği 2.19 m ile 2.42 m. arasında değişmektedir. Genişliği 3.10 m. derinliği de 1.50 m.dir. Taş konsollar üzerine oturtulan sivri kemerli nişi profilli bir silme ile çevrelenmiştir. Üzerinde düz silme kuşaklı saçağı bulunmaktadır. NECİP AĞA (Sekiz Çeşme) ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Sekiçeşme Mahallesi’nde, Arapoğlu Sokağı’nda bir evin duvarı içerisindeki çeşmenin kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yalnızca onarım kitabesinden Necip Ağa tarafından 1808’de onarıldığı öğrenilmektedir. Kesme taştan olan çeşmenin yüksekliği 1.83 m., genişliği de 1.95 m.dir. Çeşmenin mermerden onarım kitabesi sülüs yazılıdır; Kitabe: Hamdillah Atau’llâh bu Nice sâl akmazdı akdı geru su Ehli hayratlar Çavûş zâde kâdim Aktığı yerde misâldir aka su Çeşmeveş akıtdı Necip Ağa bu sâl Nehri kevserden helâl-i pak su 1223 (1808). YİYEN AĞALAR ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Cedid Mahallesi, Yiyen Ağalar Sokağı’ndaki, bir evin duvarına gömülü olan çeşmenin yapım ve onarım kitabesi bulunmamaktadır. Ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.Yapı üslubundan XVIII.Yüzyılda yapıldığı anılmaktadır. Kesme ve moloz taştan yapılmış çeşmenin yüksekliği 2.40 m, genişliği de 3.06 m.dir. İki taş paye üzerine oturan çeşme sivri kemerlidir. Üzeri kırma çatılı olup, saçak kısmı dışarıya doğru taşırılmıştır. YUKARI MAHALLE ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Cedid Mahallesi, Büyük Cami Meydanı’nda bulunan çeşmenin yapım ve onarım kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.Yapı üslubundan XVIII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Kesme taştan çeşme 3.00 m. yüksekliğinde, 3.43 m. deriliğindedir. Çeşme iki taş paye üzerine oturmuş sivri kemerlidir.Yarım daire şeklinde bir profil ile çevrelenmiştir. Üst bölümü kırma çatı şeklindedir. KOÇAK DEDE ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Koçak Dede Mahallesi, Eski Hükümet Caddesi üzerinde bulunan çeşmenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Yapı üslubundan XIX.yüzyılda yapılığı sanılmaktadır. Çeşme kesme taştan olup 3.13 m. yüksekliğinde, 3.58 m. genişliğindedir. Çeşme nişi iki taş paye üzerine oturmuş olup sivri emerlidir. Nişin içerisinde kitabelik kısmı bulunmakla beraber kitabe yazılmamıştır. Üzeri kırma çatı formu şeklinde olup, saçak kısmı dışarı taşırılmıştır. Bezeme olarak yalnızca profilli silmeler bulunmaktadır. AŞIRAN ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Koçakdede Mahallesi, Eski Hükümet Caddesi ile Şıhlar Sokağı’nın birleştiği köşede bulunan çeşmenin kitabesi bulunmadığından ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Yapımındaki üsluba dayanılarak XVIII.yüzyıl sonu veya XIX.yüzyıl başında yapıldığı sanılmaktadır. Kesme taştan çeşme 2.88 m. yüksekliğinde, 3.21 m. genişliğindedir. Taş ayaklar üzerinde sivri kemerli çeşme iki profilli silme ile sınırlandırılmıştır. Üzeri kırma çatı formunda düzenlenmiş, dışa taşkın saçak kısmı ile üst örtüsü tamamlanmıştır. HACI EFENDİ ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Abbas Mahallesi, Kuyu Sokağı’nda bulunan çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre Hacı Efendi isimli bir kişi tarafından 1804 yılında yapılmıştır. Ayrıca 1824 tarihinde de onarılmıştır. Bu onarımı belirten kitabe yerinden sökülmüştür. Kitabe: Ehli hayrın zübdesi Hacı Efendi yapdırub Ayn-ı zemzem çeşme-i sir âb-ı lezzet hem şifa Bin iki yüz on dokuz buldı revân Teşnegâna afiyet olsun ricâm bir dua Kesme taştan olan çeşme, boydan boya beyaz badana ile örtülmüş ve orijinalliğini yitirmiştir. Çeşme iki yönünde evlerin duvarlarına bitişik olarak yapılmıştır. Çeşmenin yüksekliği 3.37m. genişliği de 3.00 m.dir. Sivri kemerli çeşme nişinin üzeri yarım profillere çevrelenmiştir. ALİ DEDE TARTAN ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Tapucak Mahallesi, Eski Hükümet Caddesi’nde bulunan çeşme kitabesinden Tartanzade Hacı Mustafa Ağa tarafından 1809 yılında yapılmıştır. Çeşme nişinin üzerinde altı satırlık sülüs yazılı kitabesi bulunmaktadır: Bârekaaâh hû çeküb kıldı Ab-ı Tartan Zâde Hacı Mustafa Ağa Rehnumanı arş-ı zılillâh içün Çeşme-i kevser mizâc eyledi binâ İç di bismillâh tamam it hamdele İşte bu âb-ı hayât âyn-ı şifa Eğniya bir ehli hayrât olmalı Bula günin içre âsârı bekâ Garga-i rahmet olsun geçmişleri Havz-ı Kevser’de suvara murtâza Çün Ebû Bekir itdi pâk çeşme bu sâl Bir misali selsebil Mustafa 1224 (1809) Kesme taştan yapılmış olan çeşme 1.92 m. yüksekliğinde, 2.82 m. genişliğinde olup, basık yuvarlak kemerlidir. Profilli başlıklara oturan nişin üzerinde yer alan çeşme oldukça sade bir görünüştedir. Çeşmenin doğu yönünde su haznesi bulunmaktadır. HİSAR ÇEŞME (Merkez) Karaman Hisar Mahallesi’ndeki bu çeşme Karaman Kalesi’nin güneyinde, Pir Ahmet Efendi Camisi’nin yakınındaki bir parkın içerisinde yer almaktadır. Hisar, Yılanlı ve Hamam Çeşme isimleri ile tanınan çeşmenin kitabesinden Fatmazade Sırrı Toruncuyan Hacı Ahmet Ağa tarafından 1827’de onarıldığı öğrenilmektedir. Çeşmenin 1809 tarihli yapım kitabesi kaybolmuştur. Çeşme kesme taştan dikdörtgen kütlevi bir yapı olup, yüksekliği 3.70 m., genişliği 3.56 m.dir. Kalın ayaklar üzerine sivri kemerli olan çeşmenin çevresi yarım daire şeklinde profilli bir silme ile çerçevelenmiştir. Bu çerçevenin ve sivri kemerli nişin üzerine kabartma bir madalyon motifi yerleştirilmiştir. Günümüzde boş olan kitabeliğin yanına sülüs yazılı bir onarım kitabesi yerleştirilmiştir. Kitabe: Allâh mübârek ide sa’y-ı cemail Ol müftî-i Bağavî Seyyîd Halîl Nâmı Mehmed Reşîd âlicenâb P’ı vakfa oldı delîl ve hem’asîl Eslâf-ı evvel bu vakfa vâkıfîn Ba’de-i harâb buldı ihyâya sebîl Çok ehl-i hayrât muzaffer olmadı Avn-ı ilâhi bu dem oldu delîl Aştân u hayrân iken ehli hisâr Reyyân-ı fermân ide lüf-ı celîl Bu vakfa imdâd iden ol dâhi Cennetde içe rahîk u selsebil Ayn-ı şifâdır “Ebubekir” iç bu âb Tensîm-i cennet mizâc-ı zencebil And eyledik kal’ayı târiha yaz Müftî Efendi bu çeşme selsebil. DAVULCU ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Fenari Mahallesi Davulcu Sokağı’nda bulunan bu çeşme yol genişletme çalışmaları sırasında Karaman belediyesi tarafından 1988 yılında yerinden kaldırılarak, İstiklal İlköğretim Okulu’nun bahçesine kaldırılmıştır. Çeşme üzerinde iki kitabe bulunmaktadır. Bu kitabelerden biri tahrip olduğundan okunamamış, ancak 1835 tarihi tespit edilmiştir. Çeşme nişi içerisindeki ikinci kitabede ise 1890 yılında Hacı Musa tarafından onarıldığı yazılıdır. Çeşme kesme taştan yapılmış olup, 3.15 m. yüksekliğinde, 2.99 m. genişliğindedir. Sivri kemerli çeşme nişi bir sıra düz profilli silme ile çevrelenmiştir. Çeşmenin saçak kısmı dışarıya doğru taşkın olup, silme kuşaklarla hareketli bir görünüm verilmiştir. KİLİSE ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Gazidükkan Mahallesi’nde Çeşmeli Kilise’nin duvarına bitişik olan bu çeşme, 1980 yılında bulunduğu yerden sökülerek Karaman Müzesi bahçesine taşınmıştır. Kesme taştan yapılmış olan çeşmenin üzerinde 1855 tarihi okunmaktadır. Çeşmenin yüksekliği 1.92 m., genişliği de 1.02 m.dir. Çeşme dikdörtgen ayaklarla ve düşey yivlerle hareketlendirilmiştir. Bunların üzerine de kare şeklinde başlıklar oturtulmuştur. Her iki başlığın üzeri bir çiçek kabartması ile bezenmiştir. Ayrıca kemerin altında vazo içerisinden çıkan çiçeklerden oluşan bir buket dikkati çekmektedir. Çeşmenin ayna taşı merkezden çıkan ışın kabartmaları ile hareketlendirilmiştir. Bu ışının üzerinde de kanatlarını açmış bir kuş figürü yerleştirilmiştir. Ayrıca kemerin köşelerine de melek figürleri simetrik olarak yerleştirilmiştir. SAKABAŞI SOKAĞI ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Sakabaşı Mahallesi, Sakabaşı Sokağı üzerindeki çeşmenin kitabesi tahrip olduğundan ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Yapı üslubundan XVIII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Çeşme bir ev duvarına bitişik olarak kesme taştan yapılmıştır. Yüksekliği 3.20 m., genişliği de 3.15 m.dir. Yuvarlak kemerli çeşme nişinin üzerini örten yuvarlak kemer kesme taş ayaklar üzerine oturtulmuştur. Çeşmenin saçak kısmı öne doğru taşkın iki sıra düz profilli silme ile çevrilmiştir. Çeşme üzerinde kabartma olarak işlenen sekiz kollu yıldız motifi bulunmaktadır. KÜLLÜK ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Cedid Mahallesi, Tevhit ve İnce sokaklarının birleştiği köşede bulunmaktadır. Kitabesinden öğrenildiğine göre, Zeynep ve Mehmet isimli bir çift tarafından 1880 yılında yaptırılmıştır. Kesme taştan olan çeşme arakasındaki bir evin bahçe duvarındadır. Çeşmenin yüksekliği 2.71 m., genişliği 3.27 m.dir. taş ayaklar üzerine oturan çeşme nişi sivri olup, yarım daire profilli üç simler ile çevrelenmiştir. Ayna taşı günümüze gelememiştir. Çeşmenin saçağı dışarı taşkın, düz ve iç bükey yarım daire profillerle kuşatılmıştır. MAVU ÇEŞME (Merkez) Karaman Hisar Mahallesi’nde, park içerisinde bulunan bu çeşmenin kitabesi bulunmadığından banisi ve yapım tarihi bilinmemektedir. Bununla beraber XIX.yüzyılın ikinci yarısında yapıldığı sanılmaktadır. Çeşmenin yapımında çok sayıda devşirme malzeme kullanılmıştır. Yüksekliği 2.40 m., genişliği 3.48 m. olup, sivri kemerli bir niş içerisindedir. Bu niş silmelerle hareketlendirilmiştir. Günümüzde toprağa gömülü bir durumda olan çeşme özelliğini yitirmiştir. KANLI OSMAN ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Tapucak Mahallesi, Şıhlar Sokağı’nda, iki katlı bir evin altında bulunan bu çeşmenin kitabesi olmadığından yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Kesme taştan yapılan bu çeşmenin düzgün olmayan bir planı vardır. Yüksekliği 2.40 m., genişliği 2.92 m.dir. Sicvri kemeri yığma ayaklar üzerine oturmuş, önünden geçen yol nedeniyle büyük bir bölümü toprağa gömülmüştür. Çeşmede bezeme elemanına rastlanmamaktadır. Bu çeşmenin doğusunda bulunan su dağıtım savağı, Karaman’da günümüze ulaşabilen tek örnektir. Karaman’daki birkaç çeşme arasında su dağıtımını yapan bu savaklar, suyun dağıtımında ekonomik bir şekilde kullanımı öngörmektedir. Suyun hangi çeşmeye gitmesi isteniyorsa bu savaktaki delikler ona göre açılıp kapatılmaktadır. TABAKHANE (Şamkapı) ÇEŞMESİ (Merkez) Karaman Sekiçeşme Mahallesi, Şamkapı Caddesi’nde bir dükkanın duvarına gömülü olan bu çeşme, 1988 yılında yerinden kaldırılarak bugünkü Musalla denilen yere taşınmıştır. Kitabesinden öğrenildiğine göre Emine isimli bir kadın tarafından 1927 yılında yaptırılmıştır. Kesme taştan olan çeşme, üçgen alınlıklı olup, 2.83 m. yüksekliğinde, 1.84 m. genişliğindedir. Dekoratif kemerli, düz profilli silmelerden meydana gelen çeşme nişi içerisinde talik yazılı iki satırlı bir kitabesi bulunmaktadır. Çeşme alınlığı üçgen formunda biçimlendirilmiş, alınlık yüzeyi boş bırakılmıştır. Saçak hattı da bir sıra düz silmelerle hareketlendirilmiştir.
  14. _asi_

    Karaman Hamamları

    KARAMAN HAMAMLARI SÜLEYMAN PAŞA HAMAMI (Merkez) Karaman İmaret Mahallesi’nde, Aktekke Camisi’nin yakınında bulunan Süleyman Bey Hamamı’nın yapım tarihini belirten bir kitabesi bulunmamaktadır. Buna rağmen, Karamanoğlu Emir Seyfettin Süleyman zamanında, XIV.yüzyılın ortalarında yapıldığı bilinmektedir. Hamam düzgün kesme taştan yapılmış, soğukluk, ılıklık ve sıcaklıktan meydana gelmiştir. Arkasındaki külhan bir süre önce belediye tarafından yıktırılmış ve yerine bir bina yaptırılmıştır. Hamamın duvarları 2.80 m. kalınlığında olup, soğukluk içeriden 12.60x12.00 m. ölçüsündedir. Bu bölüm kare planlı olup, üzerini merkezi bir kubbe pandantifler yardımıyla örtmüştür. Aynı zamanda bu bölümün ortasında da bir havuz yer almaktadır. Soğukluğun sol yanına doğru açılmış olan bir kapıdan ılıklığa geçilmektedir. Bu bölümün köşelerine de iki küçük kubbeli oda yerleştirilmiştir. Buradan sıcaklık kısmına geçilmekte, sıcaklığın ortasında göbek taşı, etrafında da dördü açık, dördü kapalı yıkanma yerleri ile kurnalar bulunmaktadır. Bu bölümün üzeri de kubbe ile örtülüdür. Hamam birkaç kez onarım görmüş olmasına rağmen özgünlüğünü yitirmemiştir. Günümüzde kullanılmaktadır. LAL HAMAMI (Merkez) Karaman Gazidükkan Mahallesi’nde bulunan Lal Hamamı’nın kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Günümüzde özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Hamam kesme taştan ve moloz taştan yapılmış, üzerleri sıvanmıştır. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşan hamamın üzeri dört yönlü bir çatı ile örtülmüştür. İlk yapılışında kubbeli olduğu sanılan hamamın üst örtüsü tamamen değişmiştir. Soyunmalık yerinin sonradan buraya ilave edildiği açıkça görülmektedir. Büyük olasılıkla buradaki soyunmalık yıkılmış olup, yerine bugünkü soyunmalık yapılmıştır. Buradan basık kemerli, taş söveli bir kapı ile girilen ılıklığın ortasında bir fıskiye bulunmaktadır. Üzeri tonozla örtülmüştür. Sıcaklık bölümünün ortasında göbek taşı, yanlarında da ikisi açık, ikisi kapalı yıkanma yerleri bulunmaktadır. Günümüzde bu hamam kadınlar ve erkekler bölümü olmak üzere ikiye ayrılmış ve içerisinde yapılan tadilatlarla da özelliğini tümüyle yitirmiştir. HATUN (Kale) HAMAMI (Merkez) Karaman Hisar Mahallesi’nde, Pir Ahmet Camisi’nin yanında bulunan Hatun Hamamı’nın ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Günümüzde yıkılmış ve hamamı oluşturan bölümler toprak altında kalmıştır. Görülebilen kalıntılarına göre kesme taştan yapıldığı, sadece bir mekanının sivri kemerli olduğu sanılmaktadır. Üst örtüsü tamamen çökmüştür. Yapılacak kazı ile sadece duvar kalıntıları ortaya çıkacaktır. SEKİ ÇEŞME HAMAMI (Merkez) Karaman Seki Çeşme Mahallesi’nde bulunan bu hamamın da kitabesi bulunmadığından ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir tarih verilememektedir. Bununla beraber, vakıf kayıtlarına dayanılarak II.İbrahim Bey (1423-1464) tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Bu hamam üzerinde araştırma yapan D.Ali Gülcan, İlhan Temizsoy ve Vehbi Uysal’dan öğrenildiğine göre; eski kayıtlara “Sükker Çeşme” olarak geçmiş, halk arasında da sonradan Seki Çeşme’ye dönüşmüştür. Hamam, kadınlar ve erkekler bölümü olmak üzere çifte hamam plan düzeninde yapılmıştır. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelen hamam, doğu tarafındaki iki payanda ile dışarıdan desteklenmiştir. Üzeri toprak damla örtülmüş küçük bir girişten sonra merkezi kubbeli soyunmalık yerine geçilmektedir. Buradaki yonca biçimli şadırvan sökülmüş, yerine orijinalinden çok uzak beton bir havuz yapılmıştır. Soyunmalıktan küçük bir aralıkla üzeri kubbeli ılıklığa geçilmektedir. Buradaki bir kapı da sıcaklık bölümüne açılmaktadır. Sıcaklığın ortasında oldukça geniş bir göbek taşı, çevresinde de üçü açık, üçü kapalı yıkanma yeri ve altı kurnası bulunmaktadır. Hamamın kadınlar ve erkekler bölümünün planları birbirinin eşidir. Ancak, kadınlar bölümü günümüze çok harap durumda gelebilmiştir. YENİ HAMAM (Merkez) Karaman Tabucak Mahallesi’nde bulunan Yeni Hamam’ın ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. XVI.yüzyıl eseri olduğu ileri sürülmüşse de hamamın Karamanoğulları döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Hamam günümüze orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmış olarak gelebilmiştir. Kesme taştan yapılan hamamın üzeri bugün çatı ile örtülmüştür. Büyük olasılıkla da bu hamamın ilk yapımında üzerinin kubbeli olduğu içerideki izlerden anlaşılmaktadır. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşan hamamın soyunmalık bölümü kare planlıdır. Burada orijinal herhangi bir mimari eleman bulunmamaktadır. Kenardaki dar bir kapıdan bir koridora, oradan da ılıklığa geçilir. Ilıklığın üzeri içten küçük bir kubbe ile örtülmüştür. Sıcaklık dikdörtgen planlı, ortada içten merkezi bir kubbe, dört köşesinde de küçük kubbeli kapalı yıkanma yerleri bulunmaktadır. Ayrıca bu bölümde 12 kurna göbek taşının çevresinde sıralanmıştır. İBRALA (Yeşildere) HAMAMI (Merkez) Karaman Yeşildere’de bulunan Kilise Camisi’nin kıble tarafındaki İbrala Hamamı’nın kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber yapı üslubundan XVI.-XVII.yüzyılda, Osmanlı döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Hamam moloz ve kesme taştan yapılmıştır. Soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Soyunmalık ve sıcaklık bölümlerinin üzeri kubbe ile örtülüdür. Sıcaklık bölümünün göbek taşının çevresinde dört ayrı yıkanma hücresi bulunmaktadır. Ayrıca buraya kurnalar sıralanmıştır. YOLLARBAŞI (İlisıra) HAMAMI (Merkez) Karaman Yollarbaşı’nda bulunan bu hamamın kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak, yapı üslubundan XIV.-XV.yüzyıllarda Karamanoğulları döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır. Hamam kesme taştan yapılmış olup, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşmuştur. Bu bölümlerin üzeri kubbe ile örtülüdür. Hamam günümüzde halen kullanılmaktadır. KARAMANOĞULLARI HAMAMI (Ermenek) Karaman Ermenek ilçesinde bulunan bu hamamın da kitabesi günümüze gelememiştir. Bu nedenle yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, yapı üslubundan XIV.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Vakıf kayıtlarına göre hamam Halil Bey isimli biri tarafından yapılmıştır. Moloz ve kesme taştan yapılan hamam kısmen özelliğinden uzaklaşmış olmakla beraber soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Bu bölümlerin üzeri kubbe ile örtülüdür. KAZIMKARABEKİR HAMAMI (Kazımkarabekir) Karaman Kazımkarabekir ilçesinde bulunan bu hamamın yapım tarihini belirten bir kitabesi bulunmamakla birlikte, XIII.yüzyılda, Selçuklular tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Türk sanatının hamam mimarisinin ilk örneklerinden olan bu yapı, kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşmuştur. Bu bölümlerin üzeri kubbelerle örtülmüştür. Hamam günümüzde harap bir durumdadır.
  15. _asi_

    Karaman Medreseleri

    KARAMAN MEDRESELERİ HATUNİYE (Nefise Sultan) MEDRESESİ (Merkez) Karaman il merkezinde, Hastane Caddesi üzerinde bulunan Hatuniye Medresesi’ni Sultan I.Murad’ın kızı, Karamanoğlu Alaaddin Bey’in karısı Nefise Sultan 1382 yılında yaptırmıştır. Giriş kapısının sol tarafında bulunan altıgen kitabesinden öğrenildiğine göre de Mimar Numan bin Hoca Ahmed’in eseridir. Cumhuriyetin ilanına kadar kullanılan medresede Macar Hoca isimli bir kişi tarafından ders verilmesinden ötürü de halk arasında Macar Mektebi olarak da tanınmıştır. Medrese, kapalı avlulu, tek eyvanlı medrese plan tipindedir. Kesme taştan yapılmıştır. Son derece güzel bir işçiliği bulunmaktadır. Giriş portali stalaktitli beyaz mermerden yapılmış, üzeri geometrik bezemeli yazı ve bitkisel dekorlarla hareketlendirilmiştir. Girişin sağ ve solunda bitkisel motifli, duvara dayalı iki sütun, iç kısmında iki mihrap nişi, portalin ortasında da stalaktitler arasında kanatlarını açmış bir kuş figürü bulunmaktadır. Bu kuş figürü orijinal olmayıp benzerine uyun biçimde yeniden yapılmıştır. Medrese girişi mor ve beyaz mermerler alternatif olarak sıralanmış basık kemerlidir. Medresenin avlusunun iki yanında dörder hücre, girişin karşısındaki eyvanın iki yanında üzerleri kubbeli iki mekan bulunmaktadır. Buradaki eyvanın sağında yer alan bölüm dershane olup, bunun da giriş kapısı portalde olduğu gibi oldukça girift, kabarık bitkisel ve geometrik bezeme ile süslenmiştir. Ayrıca bu portal, palmet ve lotuslu bir bordürle çevrelenmiştir. İki satır halindeki Besmele ve Kuran’dan alınma ayet frizleri burada yer almaktadır. Bunların en üstünde de palmet motifleri ile bezeli bir Mührü Süleyman motifi bulunmaktadır. Soldaki kubbeli bölüm ise dershanenin kapısı ile aynı bezemeye sahiptir. Bu bölüm Nefise Hatun’un türbesidir. Duvarları çinilerle kaplı idi. Ancak bu çinilerin büyük bir kısmı günümüze gelememiştir. Türbenin dışındaki merdivenlerden mumyalık kısmına inilmektedir. Ortasında bir havuz bulunan avluda iki kenarda dörder, girişin karşısında da ikişer yuvarlak ve oval kemerlerle birbirine bağlı bir bölüm bulunmakta olup, bunun üzeri bir kubbe ile örtülüdür. Buradaki sütunlar antik bir yapıdan getirilmiştir. Medresenin doğusundaki ev ve arsalar Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılmış ve bu alan bir çevre duvarı içerisine alınarak Karaman Müzesi’nin bahçesi haline getirilmiştir. EMİR MUSA MEDRESESİ (Merkez) Ermenek Hisar Mahallesi’nde bulunan Emir Musa Medresesi’nin yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber XIII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Günümüze gelemeyen bu yapı ile ilgili bilgiler kaynaklardan elde edilmiştir. Bu medrese kapalı avlulu medrese plan düzeninde olup, her iki yanında, revakların arkasında dörder hücresi bulunuyordu. Girişin karşısında da bir eyvan vardı. Kaynaklardan öğrenildiğine göre bu eyvanın duvarları 2 m. yüksekliğe kadar çini ile kaplı idi. Eyvanın iki yanında da kubbeli birer bölüm bulunuyordu. Medresenin en önemli yeri portali olup, bu portal oldukça gösterişli stalaktitli idi. Girişin iki yanında duvara bitişik sütunlar bulunuyordu. Ayrıca kûfi yazılı bir friz de portali kuşatıyordu. Emir Musa Medresesi ve karşısındaki hamam harap durumda olduğundan 1927 yılında yıktırılmış ve yerine Gazi İlköğretim Okulu yapılmıştır. TOL MEDRESE (Ermenek) Karaman Ermenek ilçesi, Çınarlı Mahallesi’nde bulunan bu medrese Karamanoğullarından Emir Musa Bey tarafından 1339 yılında yaptırılmıştır. Emir Musa 1339-1340 yıllarında Ermenek Valisi idi. Medresenin kitabesinde; “Bu mübarek medreseyi h.740 (1339) yılında, gazi, ibadet eden, bilgin ve büyük emir Karamanoğlu Mahmutoğlu din ve dünyanın zineti (Baha-Üddin) Musa yaptırdı” yazılıdır. Medrese 1611 yılında onarılmış, sonraki yıllarda da onarım çalışmaları sürdürülmüştür. Karamanoğulları döneminde yapılan ilk büyük medrese olup, tek katlı üç yanı revaklarla çevrili, açık avlulu bir yapıdır. Dikdörtgen planlı avlunun iki tarafında medrese odaları, güneyinde bir eyvan ve bu eyvanın iki yanında kubbeli mekanlar bulunmaktadır. Eyvanın sağında bulunan mekan medreseyi yaptıran Emir Musa Bey ile ailesine ait türbedir. Diğer taraftaki bölüm ise dershane olarak kullanılmıştır. Girişin iki yanında da yine iki tonozlu oda yer almaktadır. Medresenin giriş kapısı son derece görkemli olarak yapılmıştır. Buradaki zengin mukarnas dekoru ve bunun altında da kitabesi bulunmaktadır. Girişin üzerindeki bugün örülmüş bulunan eski bir pencere Selçuklu sanatında görülmeyen bir yeniliktir. Girişin iki tarafındaki nişler de aynı şekilde zengin birer dekorla bezelidir. Giriş bezemeleri arasında ağaç, mihrabın bezemeleri taş üzerine işlenmiş olup, köşe dolgularında iç içe geçmiş bezemeler, üst kısmında oldukça iri dört kabara ve mukarnaslar bulunmaktadır. Medrese üzerinde yapılan araştırmalarda ana eyvanın çinilerle kaplı olduğu öğrenilmiştir. Eyvanın yanındaki türbe bölümünde ise çinili alçı lahitler vardır. Bu lahitlerdeki firuze renkli altıgen ve üçgen motifli çiniler Karamanoğulları döneminin alçı üzerine çini bezemelerinin özgün örnekleridir.
  16. _asi_

    Karaman Türbeleri

    KARAMAN TÜRBELERİ ALAADDİN BEY TÜRBESİ (Merkez) Karaman Hisar Mahallesi’nde, orta kalenin dışında Ehmedek yolu üzerinde bulunan Alaaddin Bey Türbesi, Yıldırım Beyazıt tarafından 1388 yılında Konya’da idam ettirilmiş olan Karaman Hükümdarı Alaaddin Bey adına yaptırılmıştır. Alaaddin Bey, Sultan I.Murad’ın kızı Nefise Sultan’ın eşi idi. Türbenin kitabesi bulunmamaktadır. Bu bakımdan yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Şikâri’nin Karamanoğulları isimli kitabında bu türbenin Alaaddin bey tarafından yaptırılan bir camiye bitişik olduğu, bu caminin de Gedik Ahmet Paşa tarafından 1460 yılında yıktırıldığı yazılıdır. Türbe onikigen kaide üzerine kesme taştan 90 cm. kalınlığında yapılmış olup, üzeri konik bir çatı ile örtülmüştür. Türbeyi camiye bağlayan duvarın bir parçası da halen durmaktadır. Türbe içerisinde kubbe kaidesinde boydan boya bir ayet frizi dolaşmaktadır. Giriş kapısının üst kısmında sivri bir kemer ve bunun dışında kalan yerler mukarnaslarla doldurulmuştur. Birbirine geçme taşlardan ve basık kemerle içeriye açılan türbe giriş kapısının ortasında bir palmet motifi bulunmaktadır. Ayrıca giriş kapısı burmalı bir çift sütunla çevrelenmiştir. Türbenin iç duvarları zeminden bir metre yüksekliğe kadar çinilerle kaplı olmasına rağmen günümüze bunlardan herhangi bir iz gelememiştir. Türbenin altında bir mumyalık kısmı bulunmakta olup, yuvarlak kemerli bir girişten sonra altı basamakla buraya inilmektedir. CAMBAZ KADI TÜRBESİ(Merkez) Karaman Fenari Mahallesi’nde bulunan Cambaz Kadı Türbesi, Karaman Beylerinden II.İbrahim Bey’in kızının oğlu Cambaz Kadızade Nasuh Bey’e aittir. Türbenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak, türbe yanındaki sıbyan mektebine bitişiktir ve bu mektebin üzerinde de 1529 tarihli bir kitabe bulunmaktadır. Günümüzde bu kitabe Karaman Müzesi’ndedir. Bu sıbyan mektebini de Cambaz Kadızade Nasuh Bey yaptırmıştır. Türbe kesme taştan kare planlı olup, üzeri sekizgen kasnak üzerine oturmuş yuvarlak taş bir kubbe ile örtülmüştür. Türbe içerisindeki lahit nesih yazılı idi. Türbenin ve sıbyan mektebinin çinileri günümüze gelememiştir. DEMİR GÖMLEK TÜRBESİ (Merkez) Karaman Abbas Mahallesi’nde bulunan Demir Gömlek Türbesi, Karamanoğullarının son emirlerinden Emnüddin Bey adına yaptırılmıştır. Kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Halk arasındaki yaygın bir inanışa göre; çocuğu olmayanların, geç yürüyen, geç konuşan çocukların anne ve babaları buradaki bir zırhı giydikten sonra dileklerinin olduğuna inanılmıştır. Bu yüzden de türbeye Demir Gömlek ismi verilmiştir. Türbe kesme taştan, sekizgen planlı ve üzeri kubbeli olarak yapılmıştır. Giriş portali oldukça basık, yuvarlak kemerli, pencereleri de sivri kemerlidir. KAYA HALİL TÜRBESİ (Merkez) Karaman Abbas Mahallesi’nde bulunan Kaya Halil Türbesi, Karamanoğlu II.İbrahim Bey’in Baş Kadısı Kaya Halil adına 1409 yılında yapılmıştır. Bu türbenin bir külliyeye ait olduğu ileri sürülmüşse de günümüze yalnızca türbe ve sarnıç gelebilmiştir. Türbe, kesme taştan, kare planlı olup, üzeri piramidal çatı ile örtülmüştür. Türbenin alt duvarları köşelerden pahlanmış ve böylece kare plan dıştan sekizgene dönüştürülmüştür. Türbede Kaya Halil ile karısı gömülüdür. İBRAHİM BEY TÜRBESİ (Merkez) Karaman İmaret Mahallesi’nde bulunan türbenin kitabesi günümüze gelememiştir. Türbe içerisinde İbrahim Bey ile Kasım Bey’in, Alaaddin Bey’in alçı lahitleri bulunmaktadır. Türbe kare planlı, kesme taştan olup, üzeri piramidal taş kubbe ile örtülüdür. Türbenin kapı sahanlığına iki yandan dörder basamaklı merdivenle çıkılmaktadır. Bu merdivenlerin altındaki bir kapı da mumyalık kısmına inmektedir. Giriş kapısı zengin stalaktitlerle bezeli olup, basık kemerlidir. Girişin iki yanında duvara bitişik iki sütun bulunmaktadır. Bunların üzeri bitkisel ve kabara motifleriyle bezelidir. Bunlardan geriye kalan yüzeyler tümüyle bitkisel motiflerle doldurulmuştur. Asıl mezar odası türbenin altındaki mumyalıktadır. Türbenin güney ve batı duvarlarında dikdörtgen şekilli, mermer söveli sütunlar bulunmaktadır. Türbe içerisindeki lahitlerin İbrahim Bey’e ait olan mezar taşı çalınmıştır. Kasım ve Alaaddin beylerin mezar taşları ise Karaman Müzesi’nde koruma altına alınmıştır. KARABAŞ VELİ TÜRBESİ (Merkez) Karaman Siyaser Mahallesi’nde bulunan Karabaş Veli Külliyesi’nin arkasındadır. Külliyeye ismini veren Alaaddin Ali’nin 1465 tarihli mezar taşı ile Alaaddin Ali’nin oğlu Şeyh Nurettin’e ait mezar taşları bugün Karaman Müzesi’ndedir. Türbe kesme taştan, sekizgen planlı olarak yapılmıştır. Üst örtüsü tamamen yıkıldığından kubbe veya taş külah ile örtülü olduğu anlaşılamamıştır. Sivri kemerlerle dış cephesi hareketlendirilmiştir. Türbe çevresinde Karamanoğulları dönemine ait mezar taşlarını içeren bir hazire bulunmaktadır. KIZLAR TÜRBESİ (Merkez) Karaman şehir mezarlığında bulunan bu türbenin Karamanoğlu II.İbrahim Bey’in oğlu İshak Bey’in kızı için yapıldığı sanılmaktadır. İshak Bey (1463-1487) iki kez Karamanoğullarının hükümdarı olmuştur. Türbenin kitabesi bulunmamaktadır. Bununla beraber XIV.yüzyılda yapıldığı mimari yapısından anlaşılmaktadır. Beyaz ve kırmızı taşların zıvanalarla birbirlerine tutturulmasıyla renkli bir görünümü olan türbe, kesme taştan yapılmış olup, sekizgen planlıdır. Üst örtüsü sekizgen bir kasnak üzerine oturan yuvarlak bir kubbe ile örtülüdür. İlk yapılışında türbenin girişi önünde iki sütunlu küçük ve tek kubbeli bir revakın olduğu duvardaki izlerden anlaşılmaktadır. YUNUS EMRE TÜRBESİ (Merkez) Karaman Kirişçi Mahallesi’ndeki Yunus Emre Camisi’nin bitişiğinde bulunan türbeye caminin içerisinden geçilmektedir. Türbenin kitabesi bulunmamakla beraber bu türbenin de cami ile birlikte XIV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Türbe kesme taştan yapılmış olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Türbe içerisinde Yunus Emre, Taptuk Emre, Yunus Emre'nin oğlu İsmail ve kızı gömülü bulunmaktadır. KARAMAN BEY (Balkusan) TÜRBESİ (Ermenek) Karaman Ermenek ilçesi, Balkusan Köyü’nde bulunan Karaman Bey Türbesi, cami, imaret ve medreseden oluşan bir yapı topluluğundan günümüze gelebilen tek yapıdır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanmamakla birlikte, XIII.yüzyılın ortalarında yapıldığı sanılmaktadır. Türbe kesme taştan yapılmış, üzeri içten kubbe, dıştan da sekiz bölümlü konik bir külah ile ile örtülmüştür. Türbenin girişinde beşik tonozlu dikdörtgen bir bölüm bulunmaktadır. Türbe içerisinde Karaman Bey’in (1255-1263) ve yakınları ile birlikte beş mezar bulunmaktadır. Türbe Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.
  17. _asi_

    Karaman Cami ve Mescitleri

    KARAMAN CAMİ VE MESCİTLERİ AKTEKKE (Mader-i Mevlana) CAMİ (Merkez) Karaman il merkezinde bulunan Aktekke (Mader-i Mevlana) Camisi, kitabesinden öğrenildiğine göre Karamanoğulları döneminde, 1370 yılında yaptırılmıştır. Cami kesme taştan kare planlı olarak yapılmış, ibadet mekanının üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin son cemaat yerinin önünde yan duvarlar ve iki mermer sütunun oluşturduğu üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinin üzeri üç ayrı kubbe ile örtülmüştür. Giriş kapısının sağına ve soluna da iki mihrapcık eklenmiştir. Caminin giriş kapısı mermer söveli ve iki renkli mermerden yuvarlak kemerlidir. Kemerin üst kısmına kabartma olarak bir Mevlevi sikkesi işlenmiştir. Burada mermer kemerin üzerinde, beş satırlı kitabesi bulunmaktadır. İbadet mekanının üzerini örten kubbe pandantifli, tam ortada olmayan sağa yönelik mihrabın içerisi stalaktitli, minberi ise daha geç devirde yapılmış olup, herhangi bir özellik taşımamaktadır. İbadet mekanı 17 pencere ile aydınlatılmıştır. Kubbede ve kubbe eteklerinde, pencere üzerlerinde bitkisel bezemeler bulunmaktadır. Caminin yanındaki minare kare bir kaide üzerine taştan, yuvarlak gövdeli ve tek kubbeli olarak yapılmıştır. Ancak bu minare caminin bütünüyle uyuşmayacak biçimde yüksek tutulmuştur. Caminin sol tarafındaki bir mekanda Mevlana’nın torunlarına ve yakınlarına ait 21 taştan ve üzerleri sıvalı sandukalar bulunmaktadır. Burada Mevlana’nın ilk eşi, Sultan Veled’in annesi Gevher Hatun, abisi Alaeddin Çelebi, Karaman Emiri Seyfeddin Süleyman ve Mevlana’nın ebesi Hediye Sultan’a ait mezarlar ile diğer Mevlevi büyüklerinin sandukaları bulunmaktadır. Bu mezarların sonunda ahşap çıtalarla kafes biçiminde ayrılmış bölmedeki sanduka Mevlana’nın annesi Mümine Hatun’a aittir. Caminin karşısındaki alanda kesme taştan yan yana yedi tane derviş hücresi bulunmaktadır. Konya Mevlana Müzesi’nde olduğu gibi bu camide de Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar medrese eğitimi yapılıyordu. Bu hücreler de o döneme aittir. Ayrıca güney ve batı tarafındaki mezarlıklarda da Karamanoğulları dönemine ait mezar taşları bulunmaktadır. SADETTİN ALİ BEY MESCİDİ (Merkez) Karaman il merkezinde Hastane Caddesi’nde bulunan Sadettin Ali Bey Mescidi, kitabesinden öğrenildiğine göre, Sultan II.Keykavus zamanında, Ebubekir oğlu Sadettin Ali Bey tarafından 1247 yılında yaptırılmıştır. Karaman’da Selçuklu döneminde yapılmış olan bu yapı, tamamen kesme taştan olup, kare planlıdır. Üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Giriş kapısı mor mermerden yuvarlak kemerli olup, üzerinde de kitabesi bulunmaktadır. İbadet mekanının üzerini örten kubbe pandantiflidir. Zamanla harap olan kubbe Karaman Müzesi Eski Eserleri Koruma Derneği tarafından 1977 yılında çinko ile kaplatılmıştır. Girişin karşısındaki mihrabın iki yanında duvara dayalı spiral sütuncuklar bulunmaktadır. Mihrap stalaktitli olarak tamamlanmıştır. Mescidin solunda sonradan açılmış bir kapı ile dikdörtgen planlı türbe bölümüne geçilmektedir. Bugün mescidin ayrı bir bölümü olarak kullanılan türbede önceki yıllarda çamurla sıvanmış altı sanduka bulunuyordu. Türbenin alt katında da mumyalık kısmı vardır. AĞA CAMİSİ (Merkez) Karaman Tabucak Mahallesi’nde bulunan Ağa Camisi’nin kitabesi bulunmamaktadır. Yapı üslubundan Karamanoğulları döneminde, XIV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Cami kesme taştan, dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. İbadet mekanının ortasındaki dört sütunla mihraba paralel iki sahna ayrılmıştır. İbadet mekanının üzeri düz ve kiremit çatı ile örtülüdür. Girişin karşısına gelen mihrap mor mermerden, yanındaki minberi ise beyaz mermerden yapılmıştır. Caminin yanında bulunan minaresi kesme taştan yapılmış, kare planlı kaide üzerindeki pabuç kısmı soğan biçimindedir. Yukarıdan aşağıya silmeli olan minare tek şerefelidir. Caminin arka bahçesinde çokgen planlı bir şadırvan bulunmaktadır. Ayrıca caminin arkasında günümüze gelemeyen sekizgen planlı bir medrese olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. ARABOĞLU CAMİSİ (Merkez) Karaman Tabucxak Mahallesi’nde bulunan Araboğlu Camisi, kitabesinden öğrenildiğine göre, Karamanoğlu A.Halil Bey tarafından 1374’te yapımına başlanmış, Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından da 1420 yılında tamamlanmıştır. Bu kitabesi palmet, rumi ve halat motifleri ile bezenmiştir. Cami dikdörtgen planlı olup, ibadet mekanı üç sıra halinde dörder sütunla dört sahna ayrılmıştır. İç kısımda bezemeye rastlanmamaktadır. Yalnızca yuvarlak kemerli basit batı girişinin kemeri üzerinde bitkisel süslemelere rastlanmaktadır. İbadet mekanı iki sıra halinde dikdörtgen pencerelerle aydınlatılmıştır. Mihrap, taştan ve stalaktitli olarak sonuçlanmıştır. Caminin ibadet mekanı ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Ancak ejder başlıklı çörtenlerinden yalnızca bir tanesi günümüze gelebilmiştir. Minaresi kare kaide üzerine yuvarlak gövdeli, tek şerefeli olup, boyu oldukça kısadır. BOYALI KADI (Pir Ahmet) CAMİSİ (Merkez) Karaman Hisar Mahallesi, Hisar Sokak’ta bulunan Boyalı Kadı Camisi’nin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak mimari yapısından XIV.yüzyılda Karamanoğulları zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Cami kare planlı ve kesme taştandır. İlk yapıldığı zaman üzeri merkezi bir kubbe ile örtülü idi. Bu kubbenin çökmesinden sonra yerine düz toprak dam yapılmış, daha sonra da kiremitli bir çatı ile örtülmüştür. Bugünkü izlerden kubbenin pandantifli olduğu anlaşılmaktadır. Caminin önünde iki yan duvarların uzantısı ve iki sütundan oluşan üç bölümlü bir son cemaat yeri vardır. Giriş kapısı değişik renklerde sivri kemerli ve mermerdendir. Mihrap oldukça sade ve stalaktitlidir. Yanındaki minberi taştan yapılmıştır. Kare kaideli, yuvarlak gövdeli minaresi yıkılmış veya zamanında yarım bırakılmış, sonradan bugünkü şekli ile yenilenmiştir. Caminin kuzeyi hazire olup, burada Karamanoğulları dönemine ait mezar taşları bulunmaktadır. ÇELEBİ MESCİDİ (Merkez) Karaman Gazidükkan Mahallesi’nde bulunan Çelebi Mescidi’nin kitabesi bulunmamakla beraber yapı üslubundan XIV.yüzyılda, Karamanoğulları döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır. Kare planlı ve kesme taştan olan caminin üzeri dört trompun yardımı ile merkezi bir kubbeyle örtülmüştür. Son cemaat yeri paye ayaklarından anlaşıldığına göre daha önce üç bölümlü ve üç büyük kubbe ile örtülüdür. Paye araları sonraki dönemde duvarla örülmüş ve üzeri de ahşap çatı ile kapatılmıştır. İbadet mekanına mor mermerden söveleri olan basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Duvarlarında altlı üstlü iki sıra halinde yuvarlak ve sivri kemerli ikişer penceresi vardır. Mihrap taştan olup, üzeri nesih yazılı bir ayetle çevrelenmiş, içerisi bitkisel motiflerle bezenmiştir. Çelebi Mescidi’nin minaresi bulunmamaktadır veya günümüze gelememiştir. Kubbenin üzerine yalnızca hoparlör yerleştirilmiştir. DİKBASAN CAMİSİ (Merkez) Karaman Mansurdede Mahallesi’nde bulunan Dikbasan Camisi’nin kitabesi bulunmamaktadır. Bununla birlikte mihrap duvarında bulunan çini bir levha üzerinde 1436 tarihi yazılıdır. Bu tarihin cami ile ilgili olup olmadığı da kesin değildir. Ancak caminin yapı üslubundan XV.yüzyıl Karamanoğulları dönemine ait olduğu bilinmektedir. Cami enine dikdörtgen planlı olup, ibadet mekanı üç sıra halinde dörder paye ile dört sahna ayrılmıştır. İslam mimarisinde Kûfe tipi camiler grubundandır. Yapının kuzey ve güney duvarları kesme taştan, diğer iki duvarı da taş üzerine ker****ten yapılmıştır. İç mekandaki payeleri birbirine bağlayan kemerlerin yan tarafları, konsollar stalaktitlidir. İbadet mekanının üzeri paye ve kemerlerin taşıdığı düz toprak damla örtülü olmasına rağmen sonradan kiremit çatı ile kaplanmıştır. Taştan mihrap çağına uymayan son derece kötü kalem işi ve yağlı boyalarla süslenmiş ve caminin görünümünü bütünüyle bozmuştur. Minber kündekâri tekniğinde ahşap olup, geometrik şekillerle bezenmiştir. Minaresi tuğladan, yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli olup, 1901 yılında yenilenmiştir. HACI BEYLER CAMİSİ (Merkez) Karaman Külhan Mahallesi’nde Aktekke Camisi’nin karşısında bulunan Hacı Beyler Camisi kitabesinden öğrenildiğine göre, 1358 yılında yapılmıştır. Cami bugünkü yerinden biraz daha önde bulunuyordu. Ancak, yol açmak amacı ile caminin girişi, bazı duvar taşları ve mihrabı yerinden sökülerek daha geride ve küçük olarak yapılmıştır. Yapımında batı cephesinin orijinal kesme taşları kullanılmıştır. Diğer duvarlar taş üzerine ker****le inşa edilmiştir. Cami Kûfe tipi camiler grubundan olup, içerisindeki payelerle üç sahna ayrılmıştır. Ancak yeni yapımında cami küçültülmüş ve içerisindeki payeler de azaltılmıştır. Bugün ibadet mekanında yalnızca dört paye bulunmaktadır. Bunlar da birbirlerine kemerlerle bağlanmıştır.Caminin il yapımında üzerinin toprak damlı ve düz olduğu sanılmaktadır. Günümüzde çatı ile örtülüdür. Caminin giriş kapısı orijinal şekli ile korunmaya çalışılmıştır. Kapı dikdörtgen, silmeler içerisine alınmış ve çatının bugünkü yüksekliğini aşan abidevi bir görünümdedir. Bu giriş kapısı basık yuvarlak kemerli mermerden olup, üst kısmı örgü motifleri ve bitkisel motiflerle doldurulmuştur. KARABAŞ VELİ KÜLLİYESİ (Siyaser Veli Camisi) (Merkez) Karaman Siyaser Mahallesi’nde bulunan Karabaş Veli Külliyesi’nin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber, XV.yüzyıl Karamanoğlu dönemi yapısı olduğu açıkça görülmektedir. Giriş kapısı üzerinde Sultan II.Abdülhamid zamanında onarıldığını gösteren bir tuğra bulunmaktadır. Yapı topluluğu iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Bunlar cami, imaret ve türbeden ibarettir. Cami kısmı dikdörtgen planlı olup, üçer sütunlu iki dizi ile üç bölüme ayrılmıştır. Üzeri düz toprak damla örtülmüştür. Mihrap son dönemlerde yenilenmiş olup, oldukça basittir. Minberi çürümüş ve yakın tarihlerde kündekâri tekniğinde ahşaptan yeniden yapılmıştır. Caminin kuzey duvarına bitişik olan imareti üç eyvanlı merkezi kubbeli büyük bir yapıdır. Bu kubbeye dıştan sekizgen kasnak, içten de Selçuklu üçgenleri ile geçiş sağlanmıştır. Kubbenin altında 12 kenarlı bir şadırvan bulunmaktadır. İmaretin eyvanlarının çevresinde irili ufaklı bölümler vardır. Bu eyvanlardan birinin altında sivri kemerli bir bodrum; sağ köşedeki iki basamaklı merdivenle de minareye geçilmektedir. Caminin minaresi kare kaide üzerinde, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. ŞEYH ALİ SULTAN MESCİDİ (Merkez) Karaman Çeltek Mahallesi’nde bulunan Şeyh Ali Sultan Mescidi’nin yapım tarihi bilinmemektedir. Bununla beraber, Karamanoğulları dönemine ait bir camidir. Son yıllarda yeni baştan yapılırcasına onarılmış ve özgünlüğünü büyük ölçüde yitirmiştir. Cami kare planlı olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş içeriden Türk üçgenleri ile sağlanmıştır. Kubbe dıştan sekizgen kasnak üzerine oturtulmuştur. Caminin son cemaat yeri ve minaresi bulunmamaktadır. Giriş kapısı yuvarlak kemerli ve oldukça basittir. Aynı şekilde mihrap da basit ve bezemesizdir. YUNUS EMRE CAMİSİ (Merkez) Karaman Kirişçi Mahallesi’nde bulunan Yunus Emre Camisi’nin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamış, ancak mimari yapısından XV.yüzyıl Karamanoğulları dönemine ait olduğu anlaşılmaktadır. Cami kare planlı olup, kesme taştan yapılmış, üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. İstanbul-Bağdat demiryolunun yapımı sırasında bir Alman mühendis tarafından bugünkü piramidal taş çatı bu kubbeye eklenmiştir. Böylece yapının mimari üslubu bütünü ile bozulmuştur. İçerisinde, dört köşedeki yarımşar kubbeler ana kubbeyi desteklemektedir. Caminin önündeki son cemaat yeri dört paye ve iki yandaki duvar uzantıları ile beş bölüme ayrılmıştır. Bunların üzerleri beş kubbe ile örtülmüştür. Sonraki dönemlerde bu kubbelerin üzeri de düz bir dam ve çatı ile örtülmüş, payeler arası da tuğla duvarla kapatılmıştır. Caminin mihrabı alçıdan ve geometrik bezemeler ile kıvrık dal motifleriyle süslenmiştir. İbadet mekanının sağındaki dikdörtgen planlı bölümün zikir yeri olduğu sanılmaktadır. Buradaki bir kapıdan da Yunus Emre Türbesi’ne geçilmektedir. Caminin yanında kare kaideli, yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Bu minare sonraki dönemlerde buraya eklenmiştir. Cami 1994 yılında Vakıflar genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir. YENİ MİNARE CAMİ (Merkez) Karaman Ahiosman Mahallesi’nde bulunan Yeni Minare Camisi’nin kitabesi bulunmamaktadır. Vakıf kayıtlarından öğrenildiğine göre Cambazzade Kadı Abdurrahman Efendi tarafından 1552 yılında yaptırılmıştır. Cami kesme taştan, kare planlıdır. Üzeri içeriden Türk üçgenleri yardımıyla merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe dıştan sekizgen bir kasnak üzerine oturtulmuştur. İbadet mekanında mihrap ve minberin herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. Son cemaat yeri üç küçük kubbeli iken bu kubbeler yıkılmış ve bunun yerine ahşap bir çatı ile örtülmüştür. DAVGANDOS CAMİ (Merkez) Karaman’a 15 km uzaklıktaki Davgandos (Çiğdemli) Köyü’nde bulunan Davgandos Camisi’nin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber mimari yapısından XVI.yüzyılın ilk yarısında yapıldığı sanılmaktadır. Osmanlı dönemi yapılarından olan bu cami düzgün kesme taştan kare planlıdır. Caminin önünde üç bölümlü ve üç kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır.İbadet mekanı merkezi bir kubbe ile örtülüdür.Mihrap ve minberi taştan yapılmıştır.Yanında taş kaideli, yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. AKÇAŞEHİR CAMİ(Merkez) Karaman Akçaşehir’de bulunan Akçaşehir Camisi’nin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı, kitabesi bulunmadığından bilinmemektedir. Bununla beraber, caminin mimari yapısından, Karamanoğulları döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır. Cami kesme taştan dikdörtgen bir yapıdır. Kûfe tipi plan düzeninde olan yapı, kıble duvarına paralel üç sahından meydana gelmiştir. Cami ilk yapılışında üzeri toprak damla örtülü idi. Caminin mihrabı stalaktik bezemelidir. Mihrabın önüne rastlayan üst bölüme teshipli bir göbek yerleştirilmiştir. Caminin önünde altı yığma sütunun taşıdığı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. ULU CAMİ (Cami-Kebir) (Merkez) Karaman'a 15 km. uzaklıkta, Yollarbaşında bulunan Ulu Cami, Karamanoğulları döneminde, XV.yüzyılda yapılmıştır. Kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesin olarak bilinmektedir. Cami, kesme taştan, enine planlı, küfe tipte bir yapıdır. Caminin bitişiğinde, küçük bir mescit yer alır. Son cemaat yerinde, başlıkları stalaktitli, taş kaideli üçü önde, ikisi arkada olmak üzere, beş ahşap sütun yer alır. Giriş kapısı cevizdendir. Ayrıca sedef kakmalıdır. Stalaktitli alçı mihrabın üzerinde iki mavi göbek çinisi ile, 7-8 parça halinde Karamanoğulları çinileri yer alır. NUH PAŞA CAMİ (Merkez) Karaman Koçakdere Mahallesi’nde bulunan Nuh Paşa Camisi, Osmanlı döneminde, Nuh Paşa tarafından 1596 yılında yaptırılmıştır. Cami kesme taştan, kare planlı olarak yapılmış, üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbeye geçiş içten Türk üçgenleri, dıştan da sekizgen bir kasnak üzerindedir. ULU CAMİ (Ermenek) Karaman Ermenek ilçesinde Gülpazarı Mahallesi’nde, Ermenek Kalesi önünde kente egemen bir yerde bulunan Ulu Cami’nin ceviz ağacından işlenmiş kapı kitabesine göre; Karamanoğlu Mahmut Bey tarafından 1302 yılında yaptırılmıştır. Bununla beraber bu caminin Mahmut Bey’in ölümünden sonra oğlu Halil Bey tarafından tamamlandığı bazı kaynaklarda belirtilmiştir. Şeyh Seyit Hacı Abdülvahab Efendi 1710 yılında camiyi tamir ettirmiştir. Ermenek camilerinin en büyüklerinden biri olan Ulu Cami dikdörtgen planlı olup, ibadet mekanı mihraba paralel iki sıra halinde altışar sütunla üç sahına ayrılmıştır. Buradaki ağır taş payeler birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Üzeri düz toprak damla örtülmüştür. İçerisindeki sütunların tavanı desteklemesinde Karamanoğlu sanatında görülen sadelik burada da bulunmaktadır. Caminin batısındaki son cemaat yeri 1543 yılında İshak Bey’in oğlu Hacı Seydi Ali tarafından yaptırılmıştır. Dört kemerle dışarıya açılan son cemaat yerinin üzeri ibadet mekanında olduğu gibi yine düz bir damla örtülüdür. Caminin ibadet mekanı mihrap duvarındaki altı pencere ile son cemaat yerindeki iki pencere ile aydınlanmaktadır. Bu nedenle de içerisi oldukça loştur. Son cemaat yerindeki ceviz ağacından çift kanatlı kapıları üzerinde caminin yapımı ile ilgili bir yazıt bulunmaktadır. Bu kitabede kapı kanatlarının Karamanoğulları döneminde yaptırıldığı belirtilmiştir. Caminin iki kanatlı ceviz kapısı geometrik yıldızlar ve küçük palmetlerden oluşan ince bir bordürle çevrelenmiştir. Çeşitli yıllarda onarılan caminin alçı mihrabı zamanının en güzel örneklerinden birisidir. Mihrabın iki tarafındaki duvara dayalı sütuncukların üzerine dikine konulmuş başlıklar bulunmaktadır. Kabartmalarla bezeli olan bu mihrap üzerinde yer yer mavi çiniler bulunmaktadır. Mihrap kündekâri tekniğinde olup, altı taş, üzeri de ahşaptır. Ermenek Ulu Camisi mimari yönden basit bir yapı olmasına karşılık Karamanoğlu döneminin önemli eserleri arasındadır. MEYDAN CAMİSİ (Rüstem Paşa Camisi - Mimar Emir Camisi) (Ermenek) Karaman Ermenek ilçesi, Meydan Mahallesi’nde bulunan Meydan Camisi’nin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber mimari üslubundan 1440 yılından önce yapıldığı sanılmaktadır. Caminin mimarı Emir Rüstem Paşa olup, Onun ismi ile de tanınmaktadır. Cami h.900 (1494) yılında onarılmıştır. Evliya Çelebi bu cami hakkında şunları söylemektedir: “Emir Camii toprakla örtülü bir camiidir. Kıble tarafından mihrap üstünde büyük bir kubbesi ve ziyaretgah vardır. Kıble kapısı önünde yolun üzerinde güzel minaresi vardır ki güzelliği tarif olunmaz”. Cami mihrap duvarına paralel iki neften meydana gelmiştir. Üzeri ortada merkezi bir kubbe, iki tarafında çapraz tonoz ve girişte de üç çapraz tonoz bulunmaktadır. Merkezi kubbe dıştan piramidal bir çatı ile örtülüdür. Cami önünde son cemaat yeri bulunmaktadır. Kesme taştan minare caminin 12 m. kadar önündedir. Kare kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Minarenin yanında Meydan Çeşmesi bulunmaktadır. SİPAS CAMİİ (Ermenek) Karaman Ermenek ilçesi, Çınarlısu Mahallesi’nde bulunan Sipas Camisi, giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre XIV.yüzyılın ortalarında Karamanoğlu Bedreddin Mahmud Bey oğlu Ebulfeth Alaaddin Halil Bey tarafından yaptırılmıştır. Kesin olmamakla beraber, yapım tarihi 1306-1349’dur. Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, dört payeli, üzeri toprak damla örtülü bir yapıdır. Ancak XX.yüzyılın ilk yarısında büyük ölçüde onarılmış ve yalnızca mihrabı, ceviz ağacından iki kanatlı kapısı ile pencere kanatları orijinalliğini korumaktadır. Caminin son cemaat yerinde bulunan orijinal alçı mihrabın çinilerle kaplı olduğu sanılmaktadır. Bunu gösteren bazı izler günümüze kadar gelebilmiştir. Caminin ceviz ağacından olan kapı kanatlarında, ahşap üzerine Kuran’dan alınma ayetler yazılmış, yüzeyleri palmet motifleri ve geometrik motiflerle doldurulmuştur. Caminin minaresi 2.25x2.25 cm. ölçüsünde kare kaide üzerinde, döneminin güzel bir eseri olmasına rağmen günümüze gelememiştir. Minarenin yapım tarihi de kesinlik kazanamamıştır. Cami, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1972 yılında onarım amacı ile yıktırılmış ve iki katlı olarak bugünkü konumunda yapılmıştır. Bu nedenle de Sipas Camisi özelliğini bütünüyle kaybetmiştir. AKÇA MESCİT (Ermenek) Karaman Ermenek ilçesinde bulunan Akça Mescit kitabesine göre, Hacı Ferruh tarafından 1300 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı olan caminin üzeri düz toprak bir tavanla örtülmüştür. Bu tavanı ibadet mekanındaki iki direk taşımaktadır. Mescidin önünde yazlık denilen bir son cemaat yeri bulunmaktadır ve bunun da üzeri yine toprak damla örtülmüştür. Son cemaat yerinin kapısı iç ve dış olmak üzere iki ayrı kapıdan meydana gelmiştir. Bu kapılar üzerinde de lotus ve zincir motifleri vardır. Ayrıca kapının ortasında büyük bir madalyon, çevresi de geometrik şekiller, yıldızlar ve palmetlerle doldurulmuştur. Caminin minaresi ahşap olup, herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. HAVASIL (Kemeros-u-Kebir)CAMİSİ (Ermenek) Karaman Ermenek ilçesinde bulunan Havasıl Camisi’ni kitabesinden öğrenildiğine göre Hacı Ali Bey tarafından 1300 yılında yaptırılmıştır. Cami kare planlı olup, üzeri düz toprak damla örtülüdür. Üst örtüyü dört paye ve altı kemer taşımaktadır. Caminin yanında kapalı bir son cemaat yeri, taş mihrabı bulunmaktadır. GARGARA CAMİSİ (Ermenek) Ermenek ilçe merkezi yakınında bulunan Gargara Camisi’ni Abdüllatif isimli bir kişi yaptırmıştır. Yapım tarihi bilinmemektedir. Mimari yapısından Karamanoğulları döneminden kaldığı sanılmaktadır. Dikdörtgen planlı üzeri toprak damla örtülü basit bir yapıdır. Sonraki dönemlerde cami doğuya doğru 4 m. daha genişletilmiştir. MUSA PAŞA CAMİSİ (Ermenek) Ermenek Lemos Köyü’nde bulunan Musa Paşa Camisi, Emir Musa Paşa tarafından yaptırılmış basit bir yapıdır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Moloz ve kesme taştan, dikdörtgen planlı bir yapı olup üzeri toprak damla örtülmüştür. BÜYÜK (Nevruzoğlu) CAMİ (Kazımkarabekir) Karaman Kazımkarabekir ilçesinde bulunan Büyük Cami’nin kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Ancak, mimari yapısından Karamanoğulları döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır. Cami dikdörtgen planlı bir yapı olup, yöreye özgü taştan yapılmıştır. İbadet mekanının içerisi taş payelerle üç sahna bölünmüştür. Bu payeler toprak damlı üst örtüyü taşımaktadır. Son cemaat yeri altı taş kaide üzerindeki yedi ahşap sütunlu olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Minber sıratlı mozaik tekniğinde geometrik bezeli çinilerle kaplıdır. Mihrap çevresi de altı köşeli çinilerle bezelidir.
  18. _asi_

    Karaman mutfağı

    KARAMAN YEMEKLERİ FASULYE PİYAZI MALZEMELER: Kuru Fasulye 1 Su bardağı Yumurta 3 adet Soğan 2 adet Domates 2 adet sivri biber 5 adet zeytin 15 adet zeytinyağı 1 çay bardağı sirke 1 çay bardağı karabiber 1 çay kaşığı kırmızıbiber 1 çay kaşığı tuz 1 çay kaşığı YAPILIŞI: 1) Akşamdan suda ıslatılıp, haşlanan fasulyeler, soğuk sudan geçirilip bir kaseye konulur. 2) İnce halkalar şeklinde doğranan soğan, ince doğranmış yeşil biber, maydanoz, tuz, karabiber, kırmızıbiber, doğranmış domates, yumurta, zeytin tanesi ilave edilir. 3) Zeytinyağı ve sirke katılıp karıştırılır. 4) Hazırlanan karışım servis tabağına alınıp, isteğe göre süslenir. ZÜLBİYE MALZEMELER: Et (yağlı eğey tarafından) ½ kg. Soğan ufağı (Göver) 1 kg. Yağ 3 kaşık Domates (veya 1 kaşık salça) 4 adet Tuz 1 tatlı kaşığı Kırmızı toz biber 1 çay kaşığı YAPILIŞI: Et yıkanır. Haşlanır. Soğanlar ufaksa bütün olarak, büyükse dörde bölünerek etin üzerine konur. Yağ, salça veya domates, biber ve tuzu ilave edilir. Çok hafif ateşte suyunu çekene kadar pişirilir. NOT: İstenirse etle beraber bir avuç nohut ilave edilir ve pişirilir. SAÇ KAVURMA MALZEMELER: Et (koyun eti) 1 kg. Baş soğan 5 adet Sıvı yağ 2 çorba kaşığı Margarin 1 çorba kaşığı Domates 2 adet Su 2 bardak Tuz 1 tatlı kaşığı YAPILIŞI: Bir tencereye sıvı yağ ile margarini koyarak kızdırmalı, sonra bu yağa aşağı yukarı iki-üç santim boyunda yarım santim eninde ince ve uzun parçalara doğranmış koyun eti ilave ederek, etler iyice kızarmış bir renk alıncaya kadar karıştırmak suretiyle kavurmalı, sonra da kavrulmuş bu etlere piyaz soğanı denen yarım ay şeklinde doğranmış soğanın yarısını ilave ederek, soğanlar pembe bir hal alıncaya kadar bunları da karıştırarak kavurmakta devam etmelidir. Doğranmış 2 adet domates ilave ederek, domatesler suyunu çekinceye kadar pişirmeye devam etmeli, sonra da tuz ve kalan soğanları da ilave ederek beraberce bir beş dakika daha pişirdikten sonra, iki-üç defada olmak üzere 2 bardak sıcak su katmalı ve etler iyice yumuşak bir hal alıncaya kadar tencerenin kapağını kapatıp, orta ateşte bir-iki saat pişirilmelidir. KARNIYARIK MALZEMELER Patlıcan 5 adet Kıyma 250 gr. kuru soğan 4 adet sarımsak 1 baş tuz 1 tatlı kaşığı karabiber 1 çay kaşığı salça 1 yemek kaşığı domates 2 adet yeşil biber 4 adet margarin 100 gr. Su 3 su bardağı YAPILIŞI: Patlıcanlar soyulur, tüm olarak sıvı yağda kızartılır. Sonra bir tepsiye dizilir ve içleri doldurulacak şekilde ortadan açılır. Margarin bir tencereye konur, sırayla ince kıyılmış soğan, sarımsak, kıyma ilave edilir. kıyma kavrulduktan sonra biber, domates ve salça konur. Bu karışım patlıcanların içine doldurulur. Üzerleri domates ve yeşil biberle süslenir. 3 bardak su ile 20 dakika pişirilir. Yemek servise hazırdır. SALÇALI KÖFTE MALZEMELER Kıyma 600 gr. Baş soğan 1 adet Ekmek içi 2 dilim Yumurta 1 adet Maydanoz 1 demet Tuz 1 tatlı kaşığı Karabiber 1 çay kaşığı SALÇASI İÇİN: Margarin 3 çorba kaşığı Domates salçası 3 çorba kaşığı YAPILIŞI: Kıyma rendelenmiş soğan, yumurta, ıslatılmış sıkılmış iki dilim bayat ekmek, tuz ve karabiber ile 5 dakika yoğrulur. İnce kıyılmış maydanoz da katılarak bir süre daha yoğrulur ve ceviz büyüklüğünde parçalar halinde yuvarlanır. Bir tencereye margarini koyarak az kızdırılmalı ve içine köfteler ilave edilmelidir. Tencereyi arada bir sallamak suretiyle köftelerin kızarması sağlanır. Sonra salça da ilave ederek, 2 bardak su katılır ve tencerenin kapağı kapatılır. Orta kuvvetteki ateşte 15-20 dakika kadar pişirilir ve köfteler salçası ile birlikte tabağa alınarak servis yapılır. PİLİÇ DOLMASI MALZEMELER Piliç 3 adet Margarin 3 çorba kaşığı Domates 3 adet Tuz 1 tatlı kaşığı Pilicin kızardığı yağlı su 2 Su bardağı Margarin 3 çorba kaşığı Toz şeker 2 tatlı kaşığı Çam fıstığı 2 tatlı kaşığı Kuş üzümü 1 çorba kaşığı Piliçlerin ciğeri Pirinç 2 Su bardağı YAPILIŞI: Bir tencereye margarin koyarak kızdırılır. İçi-dışı temizlenmiş, yıkanmış, ve ayakları gerisine geçirilmiş ve tuzlanmış 3 adet piliç tencereye koyularak tencerenin kapağını kapatmak suretiyle piliçlerin iki tarafı da kızartılır. Her tarafı nar gibi olması için az kuvvetteki ateşte 20-30 dakika arasında kızartmaya bırakılır.Kızaran piliçler kol, göğüs, but, sırt olmak üzere parçalara ayrılır. Ayrı bir tarafta 3 çorba kaşığı margarin eritilir, üzerine zarı soyularak küçük doğranmış ciğer ilave edilerek yağda sote edilir ve pilavda kullanılmak üzere bir kenara konulur. PİLAV İÇİN: 7 çorba kaşığı margarin, çam fıstığı ve küçük doğranmış bir baş soğan ile kavrulur, sonra ayıklanmış ılık tuzlu suda bekletilmiş suyu süzülüp, iyice yıkanmış ve suyu iyice süzdürülmüş 2 bardak pirinç ilave ederek 10 dakika kavrulur. Sonra sırası ile birer kahve kaşığı karabiber, tarçın, bahar, 3 bardak et suyu, kuş üzümü, tuz, 1 tatlı kaşığı toz şeker, soyulup, küçük doğranmış domates katılarak önce kuvvetli, sonra orta ateşte pişirilir. Suyunu çeken pilava kıyılmış dereotu, sote edilmiş ciğer katılarak biraz daha pişirilir. Pilav dinlendirildikten sonra tabağa alınır, üstlerine piliçler oturtulmuş olarak servis yapılır. KABAK ÇULLAMA MALZEMELER orta boy yemeklik kabak 1 adet Karabiber 1 çay kaşığı Pul Biber 1 çay kaşığı tuz 1 çay kaşığı kabartma tozu 1 çay kaşığı nane 1 çay kaşığı yumurta 3 adet un 1 Su bardağı Sıvı Yağ 1 Su bardağı YAPILIŞI: Kabak yıkanıp rendenin ince bölümünde rendelenir. Rendelenmiş kabak bir kaba konur. Aynı kabın içine 3 yumurta, 1 kaşık tuz, karabiber, kırmızı biber, nane, kabartma tozu ve un konarak iyice çırpılır, karıştırılır. Bir kaba sıvı yağ konarak ateşte ısıtılır. Isıtılan yağın içine birer kaşık karışımdan konarak pembeleşinceye kadar kızartılır ve kızartılan kabak çullamaları bir tabağa alınarak servis yapılır. NOT: Bu işlem kabak rendelenme yerine yuvarlak doğranıp, elde edilen karışımla kaplanıp, kızartılarak da yapılabilir. PATLICAN KEBAP MALZEMELER Patlıcan 1 kg. Domates 5 adet yeşil biber 15 adet kıyma 750 gr. Tuz 2 çay kaşığı Karabiber 1 çay kaşığı YAPILIŞI: 1) Kıyma, tuz ve karabiber yoğrulur. Yarım limon büyüklüğünde yuvarlak köfteler yapılır. 2) Patlıcanlar yıkanıp, kurulanır. Üçer parmak genişliğinde halkalar şeklinde kesilir. 3) Şişe, bir patlıcan, bir köfteyi sırası ile dizip, şişler kömür ateşinde çevrilerek iyice pişirilir. 4) Pişirilen patlıcan ve köfteler yayvan bir kap içine çıkarılır. Aynı şekilde 4 parçaya bölünmüş domatesler ile biberler de kömür ateşinde közlenip patlıcanlar üzerine yerleştirilir ve kapak kapatılıp, çok kısık ateş üzerinde 1-2 dakika tuttuktan sonra üzeri kapalı yarım saat dinlendirildikten sonra servis yapılır. ŞİŞ KEBAP MALZEMELER Kuşbaşı et 1 kg Domates 3 adet sivri biber 6 adet zeytinyağı 1 fincan limon 1 adet kekik 1 çay kaşığı soğan 1 adet tuz 2 çay kaşığı karabiber 1 çay kaşığı YAPILIŞI: 1) Bir kap içine kuşbaşı et, zeytinyağı, limon suyu, kekik, soğan, tuz, karabiber konup karıştırılır. 4-5 saat dinlendirilir. 2) Biber ve domateslerde et büyüklüğünde kesilir. 3) Şişlere et, domates, biber sırası ile dizilip, kömür ateşinde çevrilerek pişirilir. ETLİ BAMYA MALZEMELER Kuşbaşı et 300 gr. Bamya yarım kilo kuru soğan 2 adet domates 3 adet yeşil biber 2 adet sıvı yağ 1 çay bardağı tuz 1 çay kaşığı limon tuzu 1 çay kaşığı salça 1 yemek kaşığı YAPILIŞI: Bir tencerede etler yağla birlikte yumuşayıncaya kadar pişirilir. İçine soğan ilave edilerek pembeleşinceye kadar kavrulur ve üzerine küp şeklinde doğranmış domatesler ve doğranmış biber ilave edilir. 1 yemek kaşığı salça ve yeterince tuz katılıp karıştırılır. Bamyalar ilave edilir ve üzerini örtecek kadar su eklenerek bir taşım kaynatılır sonra limon tuzu ilave edilir ve bamyalar pişinceye kadar pişirilir, sıcak olarak servis yapılır. SAKALA SÜNEN MALZEMELER Ev eriştesi 250 gr. yeşil mercimek 250 gr. kıyma 300 gr. soğan 1 adet salça 1 yemek kaş. tuz 1 tatlı kaşığı karabiber 1 tatlı kaşığı tereyağı 150 gr. su 5 su bardağı YAPILIŞI: Mercimek akşamdan ayrı bir kaba ıslatılır. Bir tencerede tereyağı eritilir, çok ince doğranmış soğanlar içine atılır, pembeleşinceye kadar kavrulur. Kıyma ilave edilerek kavurma işlemi devam eder. Yumuşatılmış mercimek, erişte ilave edilir. Salça, tuz ve karabiber de konarak karıştırılır, su ilave edilir. Mercimek ve erişte pişinceye kadar orta harlı ateşte pişirilir. Besin maddesi yüksek tadı güzel bir çorbadır. Mercimekli erişte çorbası da denir. Genelde yemeklerden önce yenebileceği gibi tek başına yemek olarak da servis yapılabilir. SULU PİLAV MALZEMELER Kıyma (zıygıç) kemikli kuru kıyma 250 gr. tereyağı 2 yemek kaşığı margarin 2 yemek kaşığı sivribiber 2 adet domates 2 adet bulgur (Köftelik) 1 su bardağı salça 2 çorba kaşığı tuz 1 çorba kaşığı su 5 su bardağı YAPILIŞI: Bir tencerede kıyma kavrulur, daha sonra tereyağı ve margarin ilave edilerek yağ eritilir. Önceden hazırlanan ince kıyılmış domates, yeşil biber eklenerek güzelce kavrulur. Bulgur salça ve tuz konularak 5-10 dakika kadar kavurma işlemi devam eder. Son olarak suyu konarak kısık ateşte 25-30 dakika kadar kaynatılır. Servis sıcak yapılarak yanında kuru soğan ile yenir. ERİŞTE PİLAVI MALZEMELER Erişte 2 Su bardağı salça 1 yemek kaşığı zeytinyağı 1 yemek kaşığı tuz 1 çay kaşığı karabiber 1 çay kaşığı çökelek 200 gr. tereyağı 125 gr. su 5 Su bardağı YAPILIŞI: Önceden hazırlanmış, kesilmiş, kurutulmuş erişte, içine zeytinyağı ve tuz atılmış kaynamakta olan suya bırakılır, bir müddet kaynatılır. Erişteler pişince ayrı bir kayık tabağa alınır. Tavada tereyağı eritilir, salça ve karabiber ilave edilerek karıştırılır. Çökelek eriştenin üzerine dökülür, tavada hazırlanan süs eriştenin üzerine gezdirilir. Tamamı karıştırılarak özleşmesi sağlanır. İsteğe göre ketçap dökülebilir. Cacık veya ayran ile yenir. ŞEBİT-İ PİLAV MALZEMELER Et (Koyun, Hindi, Tavuk) 1 kg. tereyağı 3 çorba kaşığı Domates salçası 3 çorba kaşığı kırmızıbiber 1 çay kaşığı karabiber 1 çay kaşığı tuz 2 çay kaşığı yeşilbiber 5 adet domates 3 adet nohut 1 Su bardağı bulgur 3 Su bardağı Et suyu 4 Su bardağı YAPILIŞI: Pilav üzerine dökülecek etin (kebap) hazırlanışı: Bir tencereye iki çorba kaşığı salça tereyağı, önceden hazırlanmış haşlanmış et, kırmızı biber ve et suyu konularak 5 dakika kaynatılır. Pilav: Tencereye 3 çorba kaşığı tereyağı, 3 çorba kaşığı salça, 3 adet domates, 3 adet yeşil biber hazırlanıp 6 su bardağı et suyu konularak 15-20 dakika süre ile kısık ateşte pişirilir. Pişirilip ve 10 dakika dinlendirildikten sonra pilav tabaklara konularak önceden hazırlanan kebap (et) ve baharat üzerine dökülerek şebit ekmek (yufka) ile servis yapılır. Genellikle yufkaya sarılarak, yanında ayran ile yenilir. ARABAŞI ÇORBASI MALZEMELER Piliç irisinden 1 adet tereyağı yarım kg. kurutulmuş acı biber 10 adet pulbiber 1 tatlı kaşığı etsuyu 10 su bardağı su kornişon biber limon un YAPILIŞI: Arabaşı çorbası, arabaşı ve hamur olmak üzere iki bölümlüdür. ÇORBA: Büyükçe bir tavada tereyağı eritilir. Unun bir kısmı tavaya dökülür rengi kahverengioluncaya kadar (meyene şeklinde) kavrulur. Kavrulan bu un büyük bir tencereye alınır. Daha önce haşladığımız tavuk suyu yavaş yavaş karıştırılarak tencereye dökülür. Un çorbası kıvamına getirilir. Kurutulmuş acı biber, tuz ve yeteri kadar su ilave edilir. 45 dakika kaynatılır. Haşlanmış tavuk didilerek etleri bu suyun içine atılıp kaynatılabilir veya çorba sofraya konduğunda sonradan da ilave edilebilir. Çorbaya yeneceğinde limon sıkılır, pul biber ilave edilebilir ve yanında kornişon turşu yenebilir. HAMUR: Bir kapta ılık suya un bulanır. Daha sonra bu bulamaç tencerede kaynayan suya yavaş yavaş dökülerek karıştırılır ve bir müddet pişirilir. Belli kıvama geldikten sonra tepsi veya siniye yaklaşık 1,5 cm. kalınlığında ince olarak dökülür. Hamur soğumaya bırakılır. Tahta kaşık ile alınan hamur tasa konan arabaşı çorbasına batırılarak hamur çorba suyu ile çiğnemeden yutulur. Mide ve barsak tembelliğine iyi gelir. TOYGA ÇORBASI MALZEMELER Bulgur 1 Su bardağı nohut 1 Su bardağı ince kıyılmış et 200 gr. süzme yoğurt 500 gr. tereyağı 3 çorba kaşığı nane 1 çay kaşığı kırmızıbiber 1 çorba kaşığı yumurta 1 adet un 2 çorba kaşığı YAPILIŞI: 1) Yoğurt, yumurta ve un iyice çırpılır. 2) Bu karışıma et, bulgur, nohut, katılarak sürekli karıştırılarak kaynatılır. 3) Kaynayan çorba piştikten sonra ocaktan indirilir. 4) Bir tavada eritilen tereyağına nane ve kırmızıbiber de katılır ve pişmiş olan çorbanın üzerine dökülür. SULAÇ Malzemeler: 1 kilogram ıspanak, yarım su bardağı bulgur, 200 gram kıyma, 2 adet soğan, 2 çay kaşığı tuz, 1 çay kaşığı kırmızı biber, 1 çorba kaşığı salça, 2 çorba kaşığı sıvı yağ. Yapılışı: Ayıklanıp yıkanmış ıspanaklar küçük küçük doğranır. Bir tencerede önce kıyma kavrulur. Sonra küçük doğranmış soğanlar ve yağ ilave edilir. Hazırlanmış ıspanaklar eklenir ve kendi suyu ile 10 dakika pişer. Pişen karışıma bulgur (veya pirinç) ilave ederek bir litre su ile 15-20 dakika pişirilir. Arzuya göre limonla veya yoğurt ile servis yapılır. SALÇALI KARAMAN KEBABI Karamanlılar çağında saray ve konaklarda çok yenen ünlü yemeklerden biri «salçalı Karaman kebabı»-ydı. Kullanılacak malzeme (6 kişi için): But tarafından 1+1/2 kiloluk et (koyun veya süt danası), 1 baş iri soğan, 1 diş sarmısak, 1 demet maydanoz, defne yaprağı, 1/2 bardak üzüm sirkesi, 10-12 tane dövülmemiş karabiber, 4 çorba kaşığı zeytinyağı, yeteri kadar et suyu, 1 sap kereviz yaprağı, 1 körpe havuç, yeteri kadar tuz, 1 kaşık natürel salça Yapımı: Bir kayık tabağa temizlenmiş kereviz ve defne yapraklarıyle karabiber tanelerini, kıyılmış maydanozu serpmeli. Bunların üstüne iri parçalara doğranmış eti yaymalı. Sirkeyi döktükten sonra etin üstünü ince dilimlere doğranmış soğan ve sarımsakla örtmeli. Eti bir gece bu marinatın içinde dinlendirmeli. Domates salçasını bir kaşık et suyunda eritmeli ve zeytinyağıyle birlikte bir tencereye koymalı. Zeytinyağı ısınınca et parçalarını salamurasından çıkarıp tencereye atmalı. Eti karıştırarak pembe bir renk alıncaya kadar kavurmalı. Et kavrulunca bir gece içinde yattığı salamurayı sebzeleriyle birlikte tenceredeki etin üstüne dökmeli. Üstü kazınmış havucu da tüm olarak kattıktan sonra tuzunu serpip tencerenin kapağını örtmeli ve yemeği hafif ateşte pişirmeli. Et iyice pişince kevgirle çıkarıp sıcak bir yerde tutulan servis tabağına yerleştirmeli Havucu dilim dilim kesip tabağın çevresini bu dilimlerle süstemeli. Kalan salçayı süzgeçten geçirmeli. Fazla suluysa birkaç dakika kaynatıp koyulaştırmalı ve yemeğin üstüne döktükten sonra sıcak sıcak servis yapmalı. KARAMAN KEBABI Malzemeler: 1,5 kilogram et (but tarafından), 1 adet kuru soğan, 1 diş sarımsak, 1 demet maydanoz, 3 adet defne yaprağı, 1 çay bardağı üzüm sirkesi, 4-5 adet karabiber tanesi, 4 yemek kaşığı zeytinyağı, yeteri kadar et suyu, 1 sap kereviz yaprağı, 1 havuç, tuz, 1 yemek kaşığı domates salçası. Hazırlanışı: Geniş bir tabağa kereviz ve defneyap-raklarını, karabiber tanelerini, kıyılmış maydanozu serpin. Üstüne iri parçalar halinde doğranmış eti yayın. Sirkeyi döktükten sonra etin üstünü ince dilimlerle doğranmış soğan ve sarımsakla örtün. Eti bir gece bu terbiyenin içinde dinlendirin. Domates salçasını bir yemek kaşığı et suyunda eritip, zeytinyağıyla birlikte bir tencereye koyun. Zeytinyağı ısınınca et parçalarını alıp, tencereye ekleyin. Eti karıştırarak pembe-leşene dek kavurun. Et kavrulunca terbiyesiyle birlikte tenceredeki etin üstüne dökün. Üstü kazınmış havucu da kattıktan sonra tuzunu ekleyip, tencerenin kapağını kapatın. Yemeği orta ateşte pişirin. Et piştikten sonra delikli kepçe ile alıp servis tabağına yerleştirin. Havucu dilimleyip tabağı süsleyin. Kalan salçayı süzgeçten geçirin ve yemeğin üstüne döküp servis yapın. SU BÖREĞİ MALZEMELER Yumurta 6 yumurta yoğurt 3 çorba kaşığı tuz yarım çorba kaşığı un 4 su bardağı kıyma 500 gr soğan 1 adet maydanoz yarım demet domates 1 adet karabiber 1 çay kaşığı tereyağı 3 çorba kaşığı YAPILIŞI: 1) 6 yumurta, yoğurt, tuz ve un ile yoğurularak şertçe bir hamur yapılır. Hamur 10 parçaya ayrılarak üzeri örtülü olarak 15-20 dakika dinlendirilir. 2) Her parça 2 mm inceliğinde açılır. Bir tanesi yağlanmış tepsiye kenarlarından sarkacak şekilde yayılır. 3) Diğer yufkalar dörde bölünerek kaynar tuzlu suda 1 dakika haşlanıp, soğuk su bulunan başka bir kaba alınır. Sonra hafifçe kurulanır. 4) Tepsiye büzgülü olarak serilip, her defasında erimiş yağ gezdirilir. 5) Hamurun yarısı bitince kıymalı iç konur. 6) Kıymalı iç için: Kıyma bir tavada kavrulur, soğan domates ilave edilerek biraz daha kavurduktan sonra maydanoz ve karabiber ilave edilerek ocaktan alınır. Ilınınca kullanılabilir. 7) Kıymalı iç konulduktan sonra diğer yufkalar da aynı şekilde serilip, sarkan parça üzerine çevrilir. Üzeri bolca yağlanıp, fırında kızartılır. 8) Üzerine sadece yumurta sarısı da sürülebilir. BATIRIK MALZEMELER Düğürcük Köftelik Bulgur 4 Su bardağı ceviz Döğülmüş Ceviz 2 Su bardağı domates 3 kilo soğan 2 adet maydanoz 1 demet reyhan (fesleğen) 2 dal Yeşil biber 3 adet tuz 1 çorba kaşığı kırmızıbiber 1 çorba kaşıgı GARNİTÜR OLARAK: Haşlanmış lahana yarım kilo Haşlanmış lahana yaprak yarım kilo Haşlanmış lahana soğan yarım kilo Marul 2 adet domates 7 adet Yeşil biber yarım kilo YAPILIŞI: 1) Domatesler yıkanıp, rendelendikten sonra düğürcük ile karıştırılır. 2) Bu karışım beklerken içine kıyılmış soğan, reyhan, yeşil biber, tuz ilave edilerek iyice yoğurulur. 3) Düğürcükler yumuşayınca cevizi de ilave edilir. 4) Biraz daha yoğurulunca isteğe göre bir kısmı sıkma (köfte halinde) yapılır ve servise sunulur (Sıkmalar soğan puyazı, turşu, domates, salatalık, marul ve biber ile birlikte yenilir). 5) Diğer kısmına soğuk su ilave edilerek iyice ezilir, çorba kıvamına gelince servise hazır olur. 6) Servis yapılırken üzerine ezilmiş ceviz, kıyılmış maydanoz, kırmızı biber ve istenirse tuz da ilave edilerek yenmeye sunulur. Hazırlanmış olan lahana, yaprak, soğan, domates, salatalık gibi sebzeler ile birlikte yenir. BİDİK MALZEMELER Un 1 kg tereyağı 250 gr yumurta 5 adet tuz 1 tatlı kaşığı sıcak 1 kangal su 3 su bardağı cüccem (çörekotu) 1 tatlı kaşığı YAPILIŞI: Un, su, tuz karıştırılarak kulak memesi yumuşaklıında yoğurulur. Hamur bezeler haline getirilir. Bezereler büyükçe alt tarafı geniş, üst tarafı dar olacak şekilde hazırlanır. Eğsiranı ile hafif yan çizgiler çizilir ve üstten basmak suretiyle ortası açılır, yaklaşık 10 cm çapında yuvarlak hale getirilir. Her bezeye 1 yumurta kırılır, tereyağı, sucuk ve çok az cüccem konarak fırına pişmeye bırakılır. Bidik yaklaşık 25 dakika pişirilerek, sıcak olarak servis yapılır. Yanında ayran, kola , çay alınabilir. ETLİ EKMEK MALZEMELER Kıyma (orta yağlı) 500 gr soğan 250 gr yeşil biber 250 gr domates 250 gr hamur (az mayalı) 750 gr tuz 2 çay kaşığı maydanoz 1 demet limon 2 adet Tarifin kaç kişilik olarak hazırlanacağı: 5 kişilik YAPILIŞI: Yarım kilo kıyma çekilir. Soğan, domates, biber satırla ince şekilde kıyılır, et kıyma ile harman yapılarak 100'er gram hamurlar açılır karışık kıyma hamur bezesine serilir. Odunlu taş fırında pişirilip servis yapılır. Fırından çıkan etli ekmeğin üzerine ince kıyılmış maydanoz dökülür, limon sıkılarak yenir. Yanında ayran veya kola içilir. ERİKLİ YAHNİ MALZEMELER Miktarı Kemikli veya Kemiksiz koyun eti 500 gr. Dağ eriği (Kurutulmuş) 250 gr. Kuru soğan (rendelenmiş orta boy) 2 adet Yağ 2 çay kaşığı Tarçın 1 çay kaşığı Şeker, tuz 1 çorba kaşığı NOT: Kuru erikleri, elin dayanacağı sıcaklıktaki suda 2 saat bekletirseniz, meyve kurutma yönteminin oluşturabileceği istenmeyen kokuları önlersiniz. YAPILIŞI: 1) Eti yumurta büyüklüğünde parçalara bölün. Tencereyi üzerine örtecek kadar su koyup haşlayın. 2) Kaynamaya başlayınca, kevgirde köpüğünü (kef) alın. 3) Haşlanınca, eti sudan çıkartın, güzelce süzün. 4) Üzerine rende soğan sıvayın; tuzunu serpin ve tavada yağ ile kızartın. 5) Etin haşlandığı suyu ete ilave eden; tarçın ve şeker katarak kaynatın. 6) Erik kurularını etten artan kızartma yağında kızartın. 7) Et pişince, erikleri ilave edin ve bir taşım daha pişirin. 8) Orta sıcaklıkta servis yapın. NOT: Garnitür olarak taze soğan kullanılabilir. İLİSIRA DOLMASI MALZEMELER yarım yağlı kuzu 600 gr. bulgur pilavlık 2 su bardağı kemer patlıcan 3 adet kuru soğan 2 adet sivri biber 2 adet tereyağı 3 çorba kaşığı domates salçası 3 çorba kaşığı maydanoz 1 demet yoğurt süzme 1 kase kırımızı biber 1 tatlı kaşığı karabiber 1 çay kaşığı tuz 1 tatlı kaşığı sarımsak 1 baş YAPILIŞI: Tencereye 1 çorba kaşığı tereyağı ile 1 çorba kaşığı salça karıştırılarak kızartılır. Ayrı bir tepsiye kıyma, bulgur ve diğer malzemeler karıştırılarak 2 dakika elimiz ile ovulur. Hazırlanan dolma içi el içinde yuvarlanarak daha önceden 1 cm x 10 cm ebadında dilinmiş olan ince patlıcanlar el içinde yuvarlanan oval şekildeki harcın dışına uzun şekilde konur ve tencereye yerleştirilir. Daha sonra üzerine yeteri kadar et suyu dökülerek 20 dakika normal ateşte pişirilir. 10 dakika dinlendirildikten sonra daha önce hazırlamış olduğumuz sarımsaklı yoğurt üzerine dökülerek sıcak servis yapılır. Not: Karaman ile Yollarbaşı kasabasına özgü bir yemek çeşididir. Özellikle düğünlerde ikram edilir. TOPALAK MALZEMELER nohut 1 Su bardağı köftelik bulgur yarım Su bardağı un 4 Su bardağı kemikli kuzu eti250 gr. biber ve domates salçası karışımı 3 çorba kaşığı kırmızı biber 1 çorba kaşığı fesleğen 1 çay kaşığı tuz 1 çay kaşığı soğan 1 adet sıvı yağ 5 çorba kaşığı YAPILIŞI: 1) Nohut önceden haşlanır. 2) Kemikli et kendi suyu ile kavrulduktan sonra 2 litre su ile pişirilir. 3) Un, bulgur, biber, tuz ve fesleğen karıştırılarak yeteri kadar su ile yoğrulur. 4) Küçük köfteler yapılır. 5) Yapılan köfteler, kaynamakta olan etli suya ilave edilir. 6) Nohut da ilave edilerek 20 dakika kadar pişirilir. 7) Diğer taraftan bir tavaya yağ konularak, soğanlar ince ince doğranıp ilave edilir. Soğanlar pembeleşince salçası katılır. 8) Kaynamakta olan yemeğe ilave edilerek 10 dakika daha pişer. 9) Arzuya göre sarımsaklı yoğurtla birlikte yenilebilir. CALLA MALZEMELER Koyun veya kuzu eti eğey tarafından 1 kg. kemer patlıcan 3 adet soğan 1 adet sivri biber 6 adet domates 2 adet domates salçası 1 çorba kaşığı tuz 1 çay kaşığı sarımsak 1 baş baharat 1 çay kaşığı içyağı koyun iç yağı (el içi kadar) YAPILIŞI: Toprak tencerenin tabanına iç yağı serilir. Önceden hazırlanmış olan et parçaları üzerine güzelce döşenir, hafif tuz ekilir. Etin üzerine daha önce hazırlanmış olan patlıcan, soğan, biber, sarımsak ve domatesler güzelce yerleştirilir bir miktar tuz konur. (Herhangi bir sıvı yağ, katı yağ ve su konmaz) Tencerenin kapağı kapatılır, kenarları hamur ile güzelce sıvanarak kuvvetli ateşin üzerinde (kömür maltızında) 1 saat kadar pişirilir, ateş üzerinden sökülerek servis tabaklarına konur veya tencereden de servis yapılır. Sıcak servis yapılır.
  19. _asi_

    Karaman coğrafi yapısı

    COĞRAFİ KONUMU Karaman 37.11 kuzey enlemleri, 33.15 doğu boylamları arasında İç Anadolu bölgesinin güneyinde yer alır. Kuzeyinde Konya, güneyinde Mersin doğusunda Ereğli, güneydoğusunda Silifke, batısında Antalya yer alır. Deniz seviyesinden yüksekliği 1033 metredir. Yüzölçümü 9590 km2’dir. Merkez il nüfusu 106 bindir. Toplam nüfus ise 220 bindir. Yüzölçümü bakımından Türkiye genelinde 34. Merkez ilçe nüfusu bakımından 27 ilden büyüktür. İklimi yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlı geçer. Son yılların yağış ortalaması 350 mm’dir. Karaman genelde ova görünümündedir. Ova merkez ilçenin kuzeyindedir. Ovanın yüzölçümü 1400 km2’dir. Ovanın doğu ve güney bölümü alüvyonlu toprakla batı ve kuzey batı bölümü kolüvyol toprakla kaplıdır. Son yıllarda yapılan gölet ve sulama kanalları ile tarıma daha bir canlılık gelmiştir. Ovada kuru tarım yapılan bölümlerde tahıl türleri, sulu tarım yapılan bölümlerde ise sanayi bitkileri yetiştirilir. Anadolu’da medeniyetin gelişim safhalarında Karaman bulunduğu yer itibarıyla önemli bir tarım ve hayvancılık merkezi geçit yeri olmuştur. Hititler bütün komşularıyla münasebetlerinde Konya-Karaman yolunu takip etmişler. İranlılar ise Yunanistan’a olan seferlerinde ve İskender seferinde Karaman ovasından geçerek Suriye’ye ulaşmışlardır. Seferlerin buradan yapılmış olmasının sebebi Karaman’da bu devirde münbit bir arazi ve gelişmiş bir tarım hayatının bulunmasıdır. DAĞLAR - OVALAR - PLATOLAR : Karaman il sınırları içeresinde bulunan arazinin üçte ikisi dağlıktır. İlin en yüksek dağı, Sarıveliler ilçesinde bulunan, Orta Toroslardaki Yunt Dağı'dır ve yüksekliği 3227 metredir. Ayrıca, il merkezinin 20 Km. kuzeyinde bulunan Karadağ, 2271 metre yüksekliğindedir. Sönmüş bir volkanik dağdır. İl merkezi ovada kurulmuştur. Hemen güneyinde Torosların uzantıları yeralır. Mut yönünden Akdenize, merkez Toroslar üzerinde, önemli bir geçit olan Sertavul Beli (Geçidi), İç Anadolu'yu Akdeniz'e bağlayan önemli geçitlerden biridir. Daha güneyde ve görkemli Orta Toroslar'm üzerinde, Ermenek, Başyayla ve Sarıveliler ilçeleri yeralmaktadır. Bu bölgede yer alan Göksu Nehri'nin iki ana kolu, Orta Toroslarla birleşerek, dik ve derin uçurumlu Taşeli (Klikya) platosunu oluşturmaktadır. Kazımkarabekir ilçesinden güneye inildiğinde, yine Toroslara ulaşılır. Buranın en yüksek dağı Hacıbaba Dağı ile, doğusunda yeralan Musa, Yülek ve Çavdarlı tepeleri, daha güneyde, Toroslara dahil Geyik ve Bolkar Dağları'na ulaşılır. Ayrancı ilçesini kuşatan dağlar; Bolkar, Bozoğlan, Musa, Meke ve Çakırdağ silsileleridir. Toroslara dahil bu dağların arasındaki "Tarihi Mara Yolu" ndan İçel iline ulaşma olanağı mevcuttur. Karaman etrafında bulunan dağların ve Karadağ çevresinde, ovada yeralan iç denizin kıyı kesimlerinde, falezlere rastlanmaktadır. Bu falezlerin (Taraça, Seki) diklikleri l ile 10 m. arasında değişmektedir. 900-995-1010 m. yükseltilerde yeralmaktadırlar. Jeolojik devirlerde bu falezler, Karaman-Konya-Ereğli havzasındaki iç denizin seviye değişmelerine bağlı olarak meydana gelmiştir. Bu havzada yeralan Karadağ, andezit ve dazit intifalarından meydana gelmiş; intifalar, bazaltik lavların çıkışı ile son şeklini almıştır. Karadağ, esas itibariyle büyük bir koni görünümündeyse de, aslında üç koninin birbirleri ile kaynaşmasından meydana gelmiştir. Bu üç koni, Karadağ'ın en yüksek noktası Mihaliç Tepe (2271 m.); bunun kuzeyindeki, Baştepe ve doğusundaki Kızıltepe konileridir. Baştepe'nin üzerinde, çapı 150 m. olan bir krater bulunmaktadır. Karadağ'da yeralan kraterlerin en büyüğü, büyük bir kısmı tahrip olan Mihaliç konisi üzerindedir. Bu kraterin uzun ekseni 500 m. ve genişliği 600 m.dir. Bu konilerin yaşları da aynı değildir. En yenisi Baştepe konisidir. Zira, çok daha yüksek Mihaliç tepe konisinin zararına, onu kısmen parçalayıp çıkmıştır. Bölgede bulunan diğer volkanik koniler ise trakit, andezit tüfleri ve hematit cinsi tüflerden oluşmuştur. BAŞLICA DAĞ ve TEPELER : Hacıbaba Dağı ,Yunt Dağı,Karadağ,B.kocaş,Azıtepe,Göktepe,Kurtoğlu Tepesi,Turansa Dağı,Belenyurt,Savsat Beli,Yamantepe,Karatepe,Yılanlıtepe,Asar Dağı başlıca dağlarıdır. Karaman ilinin iki önemli ovası bulunmaktadır. İl merkezinden Konya ve Ereğli'ye doğru deniz seviyesinden 1000-1050 m. yükseklikte verimli "Karaman Ovası" yeralmaktadır. Alanı 600 kın olan ovada, tarıma engel olmayacak şekilde hafif dalgalanmalar ve insan eliyle oluşturulmuş büyükler bulunmaktadır. Diğer bir ova "Ayrancı Ovasıdır. Ovanın genişliği 375 km; deniz seviyesinde yüksekliği ise 1010 - 1026 m.dir. AKARSULAR : İlin belli başlı akarsuları içinde en büyüğü ve önemlisi Göksu Nehri'dir. Yerköprü Santrali mevkisinden çıkan nehir, Yünalanı mevkiinde Akdeniz'e dökülür. Uzunluğu 296 km. olan nehrin, il sınırları içindeki uzunluğu ise 47 kın.dir. İl içinde doğan akarsulardan en önemlisi, Gödet Çayı'dır. 81 km. uzunluğundaki bu çay, Yüzlük Dağı'ndan doğup; Gödet Barajı'nda son bulmaktadır. Ayrancı Barajı'nı dolduran Berendi Çayı, Göztaşı tepeden doğup büyük bir vadi oluşturduktan sonra Sudurağı, Aşıran, Kubaşan ve Akçaşehir Canhasan ovalarında kaybolan 80 km. uzunluğundaki İbrala Deresi 2.7 debiye sahiptir. Ermenek Çayı, 112 km. uzunluğundadır. Göksu Nehri'nin bir koludur. 56 km.si, Karaman sınırları içinde bulunmaktadır; Mut yakınlarında Suçatı denilen yerde Prinç suyu ile Göksu nehrine birleşir. Ermenek çayını, Göktepe yakınlarında Mençek suyu, Ermenek içinden akan Maraspoli suyu, Muz vadide Bahçegözü suyu, Nadire değirmenleri suyu. Balkusan çayı ve Zeyve Çayı beslemektedir. Diğer akarsular ise, sel rejimli özelliğe sahip, Deliçay, Eskiçay ve Kocaderedir. GÖLLER VE BARAJLAR : AKGÖL: Doğa harikası bu göl, Ayrancı ilçesi sınırlarında bulunmaktadır. Yüzölçümü 29.8 km'dir. En derin noktası 2 m.dir. Denizden yüksekliği 990 m. olan bu göle, Ereğli ilçesinin tahliye sularının karışması sonucu, göl bir bataklık haline gelmiştir. Doğal bir kuş cenneti olan gölde, üçyüze yakın kuş türü olduğu saptanmıştır. Doğal özelliklerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalan göl, Karaman Valiliğinin girişimleri sonucunda, Bakanlar Kurulu'nca koruma altına alınmıştır. Av yasağı getirilen göl. 1995 yılında "Milli Park" kapsamına alınmıştır. ACIGÖL: Merkez ilçe sınırları içerisinde Süleymanhacı Köyü yakınındadır. Halk arasında bilinen diğer bir adı da, "Süleymanhacı Gölü"dür. Yüzölçümü 1.7 km olan gölün en derin yeri 4 m.; denizden yüksekliği de 987 m.'dir. Gölün çevresi, Karaman Valiliği'nce 1994 yılında ağaçlandırılmıştır. DOKUZ YOL GÖLETİ: Ayrancı ilçe sınırları içinde, sulama amaçlı olarak yapılmıştır. Homojen dolgu tipli olarak yapılan göletin yüksekliği 16 m.dir. Maksimum hacim 390.000 m, dolgu hacmi 97.500 m'tür. Gölet 30 hektarlık sulama kapasitelidir. GÖDET BARAJI: Merkez ilçeye 7.5 km mesafede ve Gödet Çayı üzerinde, sulama amaçlı olarak kurulmuştur. Kaya dolgu tipi olarak yapılan barajın yüksekliği 64,7 m., yüzölçümü 6.828.000 m'dir. 158 milyon m su kapasitesi olan barajın dolgu hacmi 5.700.000 m'tür. Karaman Ovası Sulaması 1.Merhalesinde olan Gödet Barajı, 1988 yılında hizmete girmiştir. AYRANCI BARAJI: Ayrancı ilçesi sınırları içindedir. 1962 yılında yapımı tamamlanmıştır. Kocadere üzerinde toprak dolgu olarak yapılan barajın yüzölçümü 2.368.050 m; yüksekliği 36 m., maksimum göl hacmi 30.900.000 m; dolgu hacmi 2.300.000 m'tür. DELİÇAY BARAJI: Yapımına 1993 yılında başlanmıştır. Karaman Ovası Sulaması 1. Merhale kapsamında yeralan barajın depolama hacmi 25.6 milyon m ve yüksekliği 34 m.dir. 1998 yılında tamamlanması öngörülen barajın hizmete girmesiyle 39.600 dekarlık tarım arazisi sulanabilecektir. Bu barajlardan başka, ihale aşamasında bulunan İbrala Barajı ve Ermenek ilçesinde yapılması düşünülen Görmeli Barajı'nın da tamamlanmasıyla , ilimizin sulama alanındaki sorunları, önemli ölçüde giderilmiş olacaktır. İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ : Egemen olan iklim yapısı, genelde yazları sıcak ve kurak; kışları soğuk ve kar yağışlı olan karasal iklim yapısıdır. Yani, İç Anadolunun temel iklim yapısı, burada da görülmektedir. Ancak, ilin batı ve güneyinde, Orta Toros Dağları'nın Göksu ve kolları tarafından derin bir şekilde yarıldığı vadi tabanlarında, yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçen Akdeniz İklim özellikleri de görülür. Yağış genellikle kış ve ilkbahar aylarında, yağmur ve kar şeklindedir. İlde görülen karasal iklim özelliklerinin sonucu, bitki örtüsü olarak da step (bozkır) türü bitki topluluğu görülmektedir. Bu nedenle, il topraklarının %34'ü, yani 320.772 hektarlık alan, çayırlık ve meradır. İl topraklarının %21,2'si ormanlık alandır. 199.678 hektarlık bir alanı kaplayan ormanlarımızın, ne var ki, önemli bir bölümü baltalık ve maki örtüsü halindedir. Bunun nedeni, Karaman'ın ilk çağlardan beri yerleşime açık oluşu ve bu yüzden ormanların tahrip edilmiş olmasıdır. Tahrip edilen orman örtüsünün yerinde, çalılıklardan ve yabani zeytinden oluşan, Akdenize has maki bitki örtüsü görülmektedir. Ormanlarımızı oluşturan ağaç türleri meşe, çam, ladin, sedir, katran ve ardıçtır. Ayrıca Toros Dağları arasında dar ve sulanabilen uzun vadi tabanlarında söğüt, kavak ve yabani meyva ağaçları da görülmektedir. Karaman Valiliğince 1996 yılı içerisinde Hazine'ye ait toplam 9 milyon m'lik alan ağaçlandırılmak üzere çeşitli kamu ve özel sektöre ait kuruluşlara tahsis edilmiştir.Bu çerçevede ilk olarak İl Özel İdaresince 780.000 m'lik alanın ağaçlandırılması çalışmasına başlanmıştır
  20. _asi_

    Karaman tarihi

    KARAMAN TARİHİ Karaman’ın doğusunda ve kuzeyinde yer alan ovanın verimliliği, tarihin ilk çağlarından itibaren Anadolu’yu güneye bağlayan ticari yollardan en önemlilerinden birisinin Karaman sınırları içerisinden geçiyor olması sonucu, Karaman ve çevresinde insanlık tarihinin izleri çok eski tarihlere inmektedir. Karaman İli Süleymanhacı Köyü sınırları içerisinde yer alan Pınarbaşı Höyüğünde yapılan kazı ve yüzey araştırmalarında bu çevrede Epi Paleolitik Devirde (M.Ö.10000-8000) yerleşme olduğu tespit edilmiştir. Yine Pınarbaşı Höyüğünde ve Karaman İli Alaçatı Köyü sınırları içerisinde yer alan Canhasan I ve Canhasan III Höyüklerinde yapılan bilimsel kazılarda insanlık tarihinde çok önemli bir yeri olan Neolitik Devire (M.Ö.8000-5500) ait bulgulara rastlanılmıştır. Özellikle Canhasan I Höyüğünde yapılan kazılarda ve Karaman çevresinde yer alan bir çok höyükte yapılan yüzey araştırmalarında Karaman çevresinde Kalkolitik Devirde (M.Ö. 5500-3000) çok yaygın yerleşmenin olduğu anlaşılmıştır. Başta Kılbasan Sısan Höyük olmak üzere Karaman çevresinde yer alan bir çok höyüğün yüzeyinde yapılan incelemelerde Bronz Çağı (M.Ö.3000-1200) buluntularına yoğun olarak rastlanılmaktadır. Tarihi Devirlerden (yazılı kaynaklardan bilgi edinilen devirler) Hititler Devrinde (M.Ö. 1800-700) Karaman Arzava adlı yarı bağımsız bir devletin sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir bu devirde önemli bir ticari ve askeri merkez konumundadır. Karadağ üzerinde Mahalaç Tepesinde ve Kızıldağ üzerinde Hititlerden kalma hiyeroglif kitabeler bulunmaktadır. Ayrıca Kızıldağ üzerinde önde yer alan ovaya ve Hotamış Gölüne hakim bir noktada Geç Hitit Kralı Hartapus’un kazıma röliyefi bulunmaktadır. M.Ö. 7. yüzyılda Friglerin, 6. yüzyılda Lidyalıların işgaline uğrayan şehir 6. yüzyıl sonlarında Pers egemenliği altına girmiştir. Klasik Devirlerde Lykaonia Bölgesi sınırları içerisinde yer alan Karaman’ın adının Laranda olduğu bilinmektedir. Laranda M.Ö. 322 yıllarında Hellenistik Devirde Büyük İskender’in haleflerinden Perdikkas ve Filippos’un talan ve tahribatına uğramıştır. Bundan sonra Antigon’un ve daha sonra Selevkos’un eline geçen Laranda M.Ö. I. Yüzyıla kadar Anadoludaki Hellenistik krallıkların hakimiyetinde kalmıştır. Laranda Roma Devrinde mahalli Krallardan Derbe hakimi Antipatros’un idaresine girmiş, Galatia Kralı Amyntos’un Antipatrosu yenmesi sonucu Galatların eline geçmiştir. Laranda bu devirde de Lykaonia Birliğine bağlı önemli bir ticaret merkezidir. Bizans Devrinde Laranda Hristiyanlığın önemli şehirlerinden birisidir. Karadağ’ın değişik yükseltilerinde ve vadilerinde yer alan ve Binbirkilise olarak bilinen örenyerinde M.S. 4. ve 9. yüzyıllar arasında yapılmış bir çok kilise, manastır, konut, bazilika, şapel, mezar yapısı, sarnıç ve askeri yapılar bulunmaktadır. Ekinözü Köyünde yer alan Derbe Höyüğü ve Taşkale Kasabası yolunda yer alan Manazan Mağaraları Bizans Devrinin bölgedeki önemli yerleşme yerleridir. Ayrıca diğer örenyerleri ve höyüklerin üst katlarında bu devre ait yerleşme katları bulunmaktadır. M.S. 8. ve 9. yüzyıllarda Laranda Arap orduları tarafından birkaç kez kısa süreli işgal edilmiş, ancak şehir Selçuklulara kadar Bizans egemenliği altında kalmıştır. Anadolu’nun Selçuklu Türkleri tarafından fethinden sonra Danişmend Oğullarının eline geçen Laranda M.S. 1165 yılında II. Kılıç Aslan tarafından Selçuklu topraklarına katılmıştır. Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat, devletinin Ak Deniz kıyılarını güvenlik altına almak için, Türkmenlerin (Oğuzlar) Avşar Boyundan olan Karamanoğullarını Karaman, Ermenek, Mut, Gülnar, Silifke,Anamur, Mersin, Alanya ve Antalya bölgelerine yerleştirmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin zamanla zayıflaması, özellikle Kösedağ Savaşında Moğollara yenilmesi, Anadoluda Moğol felaketinin başlangıcı olmuştur. 1260 yılından sonra zayıflayan otorite kuramayan Anadolu Selçuklu Devleti’nin yerine Moğol egemenliği hüküm sürmeye başlamıştır. Moğol İstilası ve Anadolunun her tarafında ortaya çıkan karışıklıklar, diğer uç beyliklerine göre daha kalabalık ve askerliğe yatkın Karamanoğulları’nın devlet kurma arzularını körüklemiştir. Selçuklu ve Moğol otoritesinden kaçanların, gazi olmak isteyen gönüllülerin katılımı ile iyice güçlenen Karamanoğulları Nure Sofi adındaki Türkmen Dervişinin oğlu olan Kerümiddin Karaman önderliğinde, 1256 yılında bağımsızlıklarını ilan ederek Karamanoğulları Beyliğini kurmuşlardır. Karamanoğulları Moğol istilasından sonra dağılan Anadoludaki Türk birliğini sağlamak için büyük mücadeleler vermişlerdir. Karamanoğlu Mehmet Bey ordusu ile 1277’de Konya üzerine yürümüş, Moğolları yenerek şehri zaptetmiş ve 13 Mayıs 1277’de ünlü Dil Fermanını ilan etmiştir: “Şimdidengeru Hiç Gimesne Kapıda Divanda Mecliste Seyranda Türk Dilinden Özge Söz Söylemesinler.” Anadolu Selçuklu Devleti’nin 1308 yılında yıkılmasından sonra Karamanoğulları Konya ve çevresine tamamen hakim oldular. Selçuklu başkentine sahip oldukları için bu devletin mirasçısı olduklarını iddia edip Anadoludaki siyasi birliği sağlamaya çalıştılar. Bunun için Moğollarla çok uzun süren savaşlar yaptılar. Topraklarını Ak Deniz sahillerine kadar genişlettiler. 14. yüzyılın başına gelindiğinde Karamanoğulları Anadolu’daki en güçlü beylik konumundaydı. Toprakları; Karaman, Konya, Sivas, Kayseri, Niğde, Adana, Antalya, Silifke, Anamur, Mut, Ermenek, Gülnar, Alanya, Gazipaşa, Isparta ve Beyşehir’i içine alıyordu. Bu devirde diğer bir güçlü beylik Osmanlı Beyliği idi. 14. yüzyıldan itibaren bu iki güçlü beylik karşı karşıya geldi. İki beylik arasında yaklaşık 150 yıl süren savaşlar oldu. Fatih Sultan Mehmet Döneminde yapılan bir dizi savaştan sonra 1467 yılında Karamanoğulları Beyliğine son verildi ve toprakları Osmanlı Devletine katıldı. Larende önce Konya Vilayetine bağlı bir sancak merkezi haline getirilmiş, Kanuni Sultan Süleyman Döneminde ilçe merkezi olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra Konya iline bağlı olan şehrin Larende olan adı Karaman olarak değiştirilmiştir. 15 Haziran 1989 tarihinde çıkarılan 3589 sayılı yasa ile de Türkiye’nin 70. ili olmuştur.
  21. _asi_

    Kültepe Höyüğü

    KÜLTEPE HÖYÜĞÜ Kayseri’nin yirmi kilometre doğusundaki Kültepe höyüğü, eski adıyla ‘Kaniş’ ya da ‘Neşa’, günümüzden beş bin yıl önce bölgenin en güçlü krallıklarından biriydi ve uluslararası bir ticaret ağının merkeziydi. Anadolu’daki en eski yazılı belgeler, 1800’lü yıllarda burada ortaya çıkarıldı. Eski Assurca çivi yazısı metinlerin çözülmesi ve 1948’de başlayıp halen devam eden arkeolojik kazılar sayesinde, Hititler öncesinde Anadolu’nun siyasi yapısı, Kültepe ve Kültepe'nin yakın civarında koloni kurmuş olan Assurlu tüccarların varlığı ve günlük hayata dair bilgiler aydınlanmaya başladı. 19. yüzyılın sonunda, Ortadoğu’da arkeolojik keşif ve kazı faaliyetleri hızlanmıştı. O dönemdeki araştırmacıların pek çok farklı hedefi bulunuyordu: Estetik değeri yüksek arkeolojik eserleri belli başlı Avrupa müzelerine kazandırmak, kutsal kitap coğrafyasının kanıtlanmasına çalışmak, eski Ortadoğu dillerinin çözülmesini sağlamak ve siyasi amaçlı bilgi toplamak gibi... İşte bu araştırmacılar, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında gerçekleşen arkeolojik çalışmaların da öncüleri olmuşlardır. Bu yıllarda Avrupa eski eser piyasasında ‘Kapadokya tabletleri’ diye adlandırılan, çivi yazılı kil tabletler satılıyordu. Orta Anadolu’dan geldiği bilinen bu tabletlerin kaynağını bulmak üzere Th. G. Pinches, Ernst Chantre, Hugo Winckler ve H. Grothe, Kültepe’de kısa süreli kazılar yaptılar; ama hedefe ulaşan, Hititçe’nin çözülmesine de katkısı olan Çekoslovak dilbilimci Bedrich Hrozny oldu. Kültepe Höyüğü Anadolu'nun önemli bir ticaret merkezi olan Karum ve Kaniş’te yapılan kazılar sonunda iki ayrı dönemde yapılmış dört yapı katı bulunmuştur. Dört bin yıl önce Kuzey Mezopotamya'da yaşayan Asurlu tüccarların Anadolu’da kurdukları yaklaşık yüz elli yıl süren uluslararası ticaret ilişkileri ile Anadolu ve Mezopotamya tarihinin bir bölümü ortaya çıkan tabletlerden öğrenilmiştir. Kültepe Kaniş Krallığı’nın merkezi ve Anadolu’daki Asur Ticaret Kolonileri sisteminin başşehri olan Kültepe, Kayseri’nin 5 km kuzeydoğusundadır. Eski adı Kaniş veya Neşa’dır. Erciyes’in (eski Aşkaşipa veya Argeus) eteğinde, bereketli bir ovanın ortasında, Sivas’tan gelen doğu-batı, Malatya’dan geçen güneydoğu-batı ve güneyden kuzeye ulaşan tarihi ve doğal anayolların birleştiği noktada yer alır. Doğanın sağladığı bu avantaj, onun eski dünya ticaretinde, siyasetinde önemini arttırmış ve M.Ö. 3. binin sonlarından itibaren ve özellikle 2. binin ilk çeyreğinde Anadolu-Suriye-Mezopotamya arasında önemli bir ticaret, ve kültür merkezi olmasını sağlamıştır. Kültepe iki bölümden oluşmaktadır: Kaniş/Tepe/Höyük Çevresindeki ova seviyesinden 21 m yükseklikteki höyük, yaklaşık 550x500 m çapındadır. Orta Anadolu höyüklerinin en büyüklerinden biridir. 1893 yılından 1925 yılına kadar, çeşitli aralıklarla yapılan sistemsiz kazılar ve köylüler tarafından höyük toprağının tarlalara gübre olarak taşınması nedeniyle çok tahrip edilmiştir. Karum/Aşağı Şehir Assurluların karum-liman dediği Aşağı Şehir, Tepe’yi, çevirmektedir. Yerleşim katlarının yüksekliği, Karum’un bazı kesimlerinde, ova seviyesinden itibaren 2 metreyi bulmaktadır. Tüm eski yerleşim alanının Tepe ile beraber çapı da, 2,5 km’ye erişmektedir. Tepe uzun ömürlü, Karum ise kısa, en çok üçyüz sene iskan edilmiş bir alandır.
      • 1
      • Beğen
  22. _asi_

    Soğanlı Harabeleri

    SOĞANLI HARABELERİ Ürgüp, Göreme, Ihlara ve Zelve vadilerinin benzeri doğal oluşumun bir sonucu olarak kaya kilise ve mağaralarının bulunduğu Soğanlı Vadisi Roma Dönemi’nden itibaren yerleşim alanı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Romalılar taş mekanları mezarlık, Bizanslılar ise yerleşim yeri ve kilise olarak kullanmışlardır. Bölgedeki 50'ye yakın kaya kilise ve mağara içinde özellikle Karabaş, Tokalı, Yılanlı ve St. Barbara Kiliseleri günümüze kadar ulaşan iç süslemeleriyle oldukça dikkat çekicidir. Kayseri-Niğde-Nevşehir üçgeninde yer alan Soğanlı Köyü, Yeşilhisar ilçe merkezine 15 km. mesafede, kaya kiliseleri ve mağaraların bugünkü evler ile iç içe girdiği yeşillikler arasında bir vadi içerisinde adeta bir “açık hava müzesi”dir. Soğanlı, Kayseri’den 80 km., Göreme ve Ürgüp’ten 70 km., Derinkuyu ve Doğanlı yeraltı şehrinden 35 km. uzaklıktadır. Ürgüp, Göreme, Ihlara ve Zelve vadilerinin benzeri doğal oluşum ile kaya kilise ve mağaralarının bulunduğu Soğanlı vadisi, Roma Döneminden itibaren yerleşim alanı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Hıristiyanlığın Kapadokya’daki merkezlerinden biri olmuş ve önemini VII ve VIII. yüzyıllarda da sürdürmüştür. Vadi yamaçlarında yer alan kaya mekanlarını, Romalılar mezarlık, Bizanslılarda kilise olarak kullanmışlardır. Soğanlı M.S. IV. yüzyıldan itibaren kiliselerde yer alan duvar freskleri stil açısından 10.-13. yüzyıl dönemini yansıtmaktadır. Elli civarında kaya kilise ve mağara bulunduğu halde, ancak Balıklı Gök, Tokalı, Karabaş, Yılanlı, Kubbeli, Geyikli ve Tahtalı (Azize Barbara) kiliseleri gezilebilmektedir. Bu kiliselerin hepsinde İsa ve havarilerini konu alan ve (tahrip edilmiş olsalar da) bazıları orijinal halleriyle günümüze kadar ulaşmış olan freskler bulunmaktadır. Soğanlı’da kayalara oyulmuş pek çok kilise ve manastırlar dışında binlerce güvercinlik, mağara ve barınaklar da mevcuttur. Ihlara-Göreme ve Zelve Vadilerinde görülen kaya yerleşimlerini ve kiliselerin benzerlerini ve bunlardan farklı olarak kubbeli kaya kiliselerini de Soğanlı’da görmek mümkündür. Soğanlı yer hareketleri sırasında çökmelere uğramış ve çöken yerler sel suları ile daha da derinleşmiş; burada uçurumları olan derin vadiler meydana gelmiştir. Yer hareketleri ve erozyon sonucu ortaya çıkan en ilginç doğa manzarası masa biçimli dağlardır. Masa biçimli tepeler ve kubbeli kaya kiliseleri Kapadokya’dan başka bir yerde görülmeyen kültür ve doğa varlıklarıdır. Soğanlı kaya kilisesinin duvarları değişik renklerle boyanmış durumdadır ve üzerine resimler yapılmıştır. Ayrıca bu kiliseler içinde ve bazı kaya oluklarında dini resimlerin yasaklandığı ikonoklastik döneme ait tek renkli geometrik motifler ve haç resimleri bulunmaktadır. Duvar resimlerindeki konular İncil’den alınmıştır. İsa peygamberin doğumu, vaftiz edilişi, mahkemesi, mucizeleri, çarmıha gerilişi, Hz. Meryem’in başından geçen olaylar, at üzerinde Kudüs’e gidişi ve azizlere ait freskler vardır. Soğanlı vadisinde yer alan önemli kiliseler Soğanlı Vadisi kiliseleri, Soğanlı Vadisi Yeşilhisar ilçe sınırları içinde, Ürgüp'ün 40 km güneydoğusundadır. İki kısımdan oluşan vadiye Roma döneminden itibaren devamlı olarak yerleşilmiştir. Vadi yamaçlarında yer alan kaya konilerini Romalılar mezarlık, Bizanslılar kilise olarak kullanmışlardır. Bölgede 50'ye yakın kaya kilise ve mağara vardır. Bunlardan; Karabaş, Gök, Tokalı, Karanlık, Yılanlı, Kubbeli, Balıklı, Geyikli ve St. Barbara Kiliselerini saymak mümkündür. Karabaş Kilisesi Soğanlı Vadisinin sağ yamacında yer alır. Buradaki kayalıkta Karabaş Kilisesi’nden başka pek çok mezar odaları ve rahiplerin devamlı olarak kaldıkları mekanlar bulunmaktadır. Soğanlı’da yer alan Karabaş Kilisesi 6. yüzyılda inşa edilmiştir. Kilise Roma döneminin karakteristik özelliklerini taşır. Karabaş Kilisesi'nin duvarları 11. ve 13. yüzyıllarda tekrar inşa edilmiştir. İlk olarak basit çizgiler ve motiflerle süslenmiştir. Freskler 11. yüzyılda toprak boya ile yapılmıştır. Yağlı boyanın keşfinden sonra toprak boyalar yerine yağlı boyalar kullanılmıştır. Bu kilise Soğanlı’nın sanat değeri bakımından en büyük ve en güzel kilisesidir. Kilise dört kısımdan oluşur. Hz. İsa’nın doğumu, vaftizi, havlu ile kurulanması, dini mücadeleleri, çarmıha gerilişi ve Saint Jean’in canavarı boğuşu gibi kompozisyonlar, 12 Havari’nin ve diğer azizlerin resimleri, Bizans ve Türk (Selçuklu) motifleri kilisenin iç duvarlarını süslemektedir. Azize Barbara Kilisesi (Tahtalı Kilise) 5. veya 6. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır Soğanlı Köyünden batıya uzanan vadinin sonunda yer alır. Duvarlarında, Hz. İsa’nın vaftizi, havariyunlar, deesis, müjde, ziyaret, bakireliğin ispatı, Beytüllahim'e yolculuk, doğum, İsa'nın cehenneme inişi, yedi uyuyanlar ve Saint Jean in canavarı öldürüşü gibi tasvirler, kompozisyonlar, portreler, Bizans ve Selçuk motifleriyle süslenmiştir. Kubbeli Kilise 14. yüzyılda son seklini almıştır. Yakın çevresindeki diğer kiliselerden farkı; kayaların dışı da boyanarak ve islenerek muntazam kubbeli bir kilise haline sokulmasıdır. Kubbeleri, peri bacasının islenmesiyle oluşturulan kilise, tonozları ile ileri bir mimari özellik gösterir. Kubbenin dışı da boyanarak tezyin edilmiştir. Bu boyalar doğanın dış tesirlerine rağmen asırlardır kaybolmadan, silinmeden bu güne kadar gelmiştir. Kilise iki katli olup iç kısımları diğer kiliselerde olduğu gibi fresklerle doludur. Saklı Kilise Küçük Kubbeli Kilise’nin alt katına Saklı Kilise denir. Saklı Kilise’nin yakınlarında daha başka kaya kiliseleri ve kaya yerleşimleri bulunmaktadır. Ancak onların fazlaca sanat değeri yoktur. Saklı Kilise ye kuzeyinde bulunan kapıdan girilir. Güneyinde üç bitişik odası daha bulunmaktadır. Yılanlı Kilise 14. yüzyılda yeniden resimlendirilen kilisenin ilk yapısı çok eskidir. Burada bulunan kompozisyonlar, diğer kiliselerde yoktur. Kilise üç bölmelidir. Üçüncü bölme yontma tas ile inşa edilmiş olup sonradan yıkılmıştır. Kilisenin duvarları, karşılıklı harp nizami almış mızraklı askerler, İsa ve Azizlerin resimleri ile süslenmiştir. At üzerinde olan Saint Jean’in yılana ve kurtlara saldırısı tasvir edilmektedir. Bu kilisede motif bulunmamaktadır.
  23. _asi_

    Kayseri resimleri

  24. _asi_

    Kapuzbaşı şelalesi

    YAHYALI KAPUZBAŞI ŞELALESİ Dünyanın en yüksek ikinci şelalesi durumunda olan Kapuzbaşı şelalesi, görenleri adeta büyülemektedir. İrtifa akışı itibari ile Uganda'da bulunan Victoria çağlayanı (100 mt.) hariç, ABD'de bulunan Niagara'dan 55 m., Finlandiya'da bulunan İmatra'dan 25 m., Erzurum'daki Tortum'dan 50 m., Antalya'daki Düdenden 25 m. ve Manavgat'tan 5. m. daha büyük olan Kapuz başı şelalesinin aktığı yerin rakımı ise 700 m. dir. Aladağ'ın zirvesinde bulunan kar ve buzullardan beslenmekte ve yeşilköye 3 km. uzaklıkta olup, ziyaretçilerini yazın sıcaklığında buz gibi çağlayan sularının serinliği ile karşılamaktadır. Zamantı ırmağının iki yanında ve ırmağın üzerini kapatan tabii bir köprünün baş kısmında yer alan biri 20 m. diğeri 10 m., yükselikte iki şelale vardır. Yine Kapuz Başı Köyü yakınında tepenin doğu ve güneyindeki derin vadi yamaçlarından irili ufaklı büyük bir gürültü ile akan ve görenleri hayrete düşüren vadinin yamacından, Voklüz ayna şeklinde çıkan sular büyük şelale halinde Suarisi deresine dökülerek oradan da Zamantı ırmağına karışmaktadır. Yörede 5 tanesi büyük, iki tanesi küçük olmak üzere yükseklikleri 40 ile 80 m'yi bulan ve her biri dereyi besleyecek güçte olan 7 şelale vardır. Ayrıca ilçeye 7 km. uzaklıkta Derebağ Kesteliç Şelalesi de görenleri büyüleyecek derecede bir görkeme sahip oluşuyla, görmek isteyenleri etkileyecek bir doğa harikasıdır. Kayseri’nin Yahyalı İlçesi, halılarıyla olduğu kadar, Kapuzbaşı şelalesiyle de ünlüdür. Kayseri-Develi yoluyla Yahyalı’ya ulaşılıyor önce. Kayseri merkezinden 165 km olup, yaklaşık 1.45 - 2 Saatlik bir zamanda gidilmektedir. Yahyalı-Kapuzbaşı arasındaki 76 km’lik yol, stabilize, toprak, engebeli, dar ve virajlı. Yaklaşık 2 saat sürüyor. Ama büyük bölümü orman içinden geçen yolun manzarası keyif verici. Yorgunluğu alıp götürüyor. Kapuzbaşı Şelaleleri, Aladağ Milli Parkı sınırları içerisindedir. Şelale, Aladağlar trekking parkurunun en güzel durak noktalarından biri. Adana-Kayseri arasındaki Aladağlar geçişini 5 günde tamamlayan gruplar, 4. gün Kapuzbaşı Şelaleleri’nin yanıbaşında çadır kurup konaklıyorlar. Denizden yüksekliği 2000 metre olan bölgeye, yaz aylarında gidilmeli. Kapuzbaşı’da, 70 metre yükseklikten ve 7 ayrı noktadan dökülen Aladağ ve Aksu çayları, muhteşem bir görüntü oluşturuyor. Debinin çok yüksek olması nedeniyle, su zerrecikleri çok geniş bir alana yayılıyor ve yaz aylarında keyifli bir serinlik duygusu yaratıyor.
  25. _asi_

    Tuzla Gölü

    PALAS OVASI TUZLA GÖLÜ Tuzla Gölü, İç Anadolu da insanoğlunun olumsuz etkilerinden kısmen kurtulmayı başaran tek tuzlu göldür. Göl (25-35 km2) Kayserinin 40 km. kuzeydoğusunda bulunan Palas Ovasının (106 km2) bir parçasıdır. Çöküntü ovası karakterinde olan Palas Ovası, kendisini çevreleyen Kırkkız ve Işıl Tepesi, Göztepe ve Elmalı Dağı gibi önemli yükseltiler nedeniyle kapalı havza olma özelliğindedir. Ovanın batısında yer alan göl, kuzey-güney yönünde, ince uzun bir görünüme sahiptir. Gölün önemli su kaynaklarını göle doğudan giren Değirmen deresi, güneydoğusunda Yertaşpınar, güneyinden giren Körpınar, Başpınar ve Soğukpınar oluşturur. Yer altı, yağmur ve kar sularının yanı sıra, gölün doğusunda bulunan ıslak çayır alanlarının taşkın suları ise gölü besleyen diğer su kaynaklarıdır. Kuzeyinde bir set gibi duran tepeleriyle, Kızılırmak Nehrinden ayrılan Tuzla Gölünün çevresinde, sazlıklar, ıslak çayırlar, tuzcul bitki bozkırları, mera ve tarım arazileri yer alır. Yaz aylarında yağışın azalmasına ve buharlaşmanın da artmasına bağlı olarak göl alanı daralmakta, suyun içindeki tuz göl kenarında çökelmektedir. Göl suyunun çekildiği alanlarda 10-15 cm kalınlığında tuz tabakası oluşmaktadır. 1993 yılında 1. derece doğal sit alanı ilan edilen Tuzla Gölü, aynı zamanda Türkiye'nin yeni Ramsar alanları listesindedir. Gölün çevresi M.Ö. II. bin yılın başlarından günümüze, Hititlerden Osmanlı devletine kadar bir çok medeniyetin yerleşim alanı olmuş, göç ve ticaret yollarının önemli kesişim yerlerinden biri olma niteliğini taşımıştır. Tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan göl ve çevresinde, günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış olan Sultanhanı gibi birçok han, kervansaray, cami ve külliye bulunur. Tuzhisar ve Palas beldeleri, Sultanhanı, Karahıdır, Ömürlü, Ömerhacılı ve Üzerlik köyleri bölgenin bu günkü önemli yerleşimleridir. Sarıoğlan ve Bünyan ilçelerine bağlı olan bu yerleşimlerin toplam nüfusu 13.000'dir. KÜRESEL ve ULUSAL ÖNEMİ Afrika, Asya ve Avrupa kuş göç yollarının birleşme noktası olan Kayseri; Hürmetçi Sazlığı, Sultansazlığı ve Tuzla Gölü gibi önemli sulak alanlara sahiptir. Geniş ve farklı ekosistemlerin bir arada bulunmasıyla Tuzla Gölü, zengin bir biyolojik çeşitliliği barındırıyor. Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi ve IUCN kırmızı listesine göre nesli tehlike altında olan türler arasında bulunan toy (Otis tarda), büyük cılıbıt (Charadrius leshenaultii), akça cılıbıt (Charadrius alexandrinus), angıt (Tadorna ferruginea), mahmuzlu kızkuşu (Hoplopterus spinosus), küçük kerkenez (Falco naumanni) gibi kuş türlerinden bazıları bölgede göç döneminde görülmekte, bazıları ise bölgede üremektedir. Bölgeye endemik bir bitki türü olan Işıl lalesini {TuIipa armena Boiss. var lyrica (Baker) Marais} bölgenin kuzey tepelerinde görmek mümkün. Dünyada sadece Sultansazlığında ve Tuzla Gölü’nde bulunan Elymus elongatus (Host) Runemark ise gölün doğu ve kuzey kıyılarına yayılmış durumdadır. Önemli kuş ve bitki türlerinin yanında alaca kokarca (Vormela peregusna), arap tavşanı (Allactaga williamsi), gelengi (Spermophilus xanthoprymnus), tilki (Vulpes vulpes), kurt (Canis lupus) gibi memeli hayvan türlerinin bölgede üremesi ve barınması, bölgenin yaban hayatı için önemini daha da arttırmaktadır.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.