Canraşit tarafından postalanan herşey
-
Forum En Son Teknoloji İçeren Sürümüyle Güncellenmiştir...
Bunu yaptım ama, Bu alıntının kimden olduğunu nasıl yazacağım efendim ? Saygılar sunarım.
-
Forum En Son Teknoloji İçeren Sürümüyle Güncellenmiştir...
Ön izlemeyi buldum Tam Editör'den onda sıkıntı yok. Saygılar sunarım.
-
Cümleten selamlar
Canraşit şurada cevap verdi: metrix başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımHoşgeldiniz efendim. Saygılar sunarım.
-
Forum En Son Teknoloji İçeren Sürümüyle Güncellenmiştir...
(Nasıl parçalanamıyor?) Şöyle efendim; (Örnekle açıklarsanız sevinrim?) Örneği yukarıda verdim. Saygılar sunarım.
-
Kim/Kimdir T.C. Ikdidar Tarihi
Efendim, Menderes ve Atatürk çizgisi birbirine zıt olmasa bile en azından biraz yakın bile olsaydı kurduğunuz illiyet geçerli olabilirdi. Ne var ki olmamış. Saygılar sunarım.
-
Forum En Son Teknoloji İçeren Sürümüyle Güncellenmiştir...
Efendim, güzel olmuş elinize sağlık ama alıntı parçalanamıyor eskisi gibi. Ön izleme butonu da yok olmuş. . Saygılar sunarım.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Efendim, zaman dediğimiz kavram madde yada enerjinin kuvvet etkisi ile konum değişiminin bir işlevidir. Madde yada enerji değişmez ve devinmez ise zamandan bahsetmek anlamsızlaşır. Diğer taraftan, Evrenin genişlemesinin bir süreci ifade ettiği gibi, Evrim de bir sürecin adıdır. Bununla birlikte, canlılığın oluşumu ve evrimi toplam süreci zamanda sınırlı bir aralıkta gerçekleşen bir olgudur. Oysa ki nedensellik üzerinden gidip Big Bang öncesi gibi bir zamandan bahsedemeyeceğimizden iki süreç arasında bu gibi bir paralellik kurup da zamansal önceliğin olma olasılığından söz edemeyiz. Kavram olarak Evren dediğimiz şeyin ölçümlenebilen sınırlar dışındaki varsayılan sonsuzluğun adı olduğunu biliyoruz.. Ama burada ‘’ Evren ‘’ kelimesi gök cisimlerinin birbirlerinden uzaklaştıklarını betimleme amacıyla kullanılıyor. Dolayısıyla, Evrenin genişlemesi '' mantıksal olabilirlik olasılığı '' anlamında bir sıkıntı arz etmiyor. Kelime anlamlarından mantık yürüterek bir yerlere varmaya çalışmak yerine teorileri kendi kavramları ile anlamaya çalışmak daha doğru bir yaklaşım olur diye düşünüyorum. Saygılar sunarım.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Efendim, Teori ile Hipotezi karıştırmamak gerekir. Zira, fenomenler üzerinde gözlemlenebilen, duyularla bilinebilen, ölçülebilen nesnel bilgilere olgu denir. Bilimin konusu ve amacı, bu olguların NASIL’ını, mekanizmasını incelemek, araştırmak ve açıklamaya çalışmaktır. İşte bu NASIL’ı bulma ve açıklama faaliyeti, mevcut olguları açıklamak için öne sürülen HİPOTEZ ( VARSAYIM ) ile başlar. Bu Hipotez’in ışığında olgular hakkında yeni deneyler ve gözlemlerle ile ortaya çıkacak yeni bilgiler de Hipotez tarafından açıklanabiliyorsa,o Hipotez TEORİ mertebesine çıkar. Taa ki, Hipotezimiz yeni deney ve gözlemleri açıklayamaz hale gelene kadar. Evrenin genişlemesi bir olgudur. Çünkü, nesneldir, gözlenebilir, kanıtlanabilir bir süreçtir. ( canlıların üremesi veya yerçekiminin gözlenmesi veya evrim süreci gibi ) Evrenin genişlemesi bir olgu olduğuna göre, bunun NASIL’ını açıklayan Hipotez olan BİG BANG varsayımı, yeni gözlemlerle de test edilerek geçerli bir Teori olmuştur. Yani, halihazırdaki mevcut gözlemleri açıklayabilen bir teoridir. Cern’de bu teoriye uymayan bir gözlem elde edilirse, bu Hipotez yenilenir veya tamamen başka bir Hipotez üzerinden yeni bir teori kurularak bu Hipotez de yeni gözlem ve deneylerle yanlışlanmaya çalışılarak teori sınanır. Kabaca, Bilimsel faaliyetin işleyişi budur. Aynı şekilde, Evrim ( Türlerin değişimi ) süreci de bir olgu olduğuna göre, bunun NASIL’ını açıklayan Hipotez olan Evrim varsayımı, evrim mekanizmasını açıklayan genetik bilimindeki gelişimlerden yararlanıp yeni gözlemlerle de test edilerek geliştirilip bu konuda geçerli tek Teori olmuştur. Saygılar sunarım.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Efendim, ilk olarak ‘’ Bing Bang Teorisinin, Evrenin Genişlemesi için bir olgu olduğu ‘’ anlamına gelecek bir cümlem yok ve dolayısıyla, ‘’ Evrenin Genişlemesini ortaya koyan olgu Big Bang ‘’ dir demiş de değil oluyorum. Ki Evrenin genişlemesine teoridir de demiş değilim. Aksine Evrenin genişlemesi ‘’ olgu ‘’sundan Big Bang Teorisi ortaya konulmuştur diyorum. Evrenin genişlemesinin neden olgu olduğunu ve Evrimi neden kattığımı birazdan açıklayacağım. Saygılar sunarım.
-
"Laiklik" yerine "Siyasi tarafsızlık" geliyor
Efendim, pragmatist olmanın birey bilincinin olmaması ile ilişkisini anlayamadım. '' Birey için devlet '' bilincinin var olabilmesi ya da toplumda olmayan birey bilincini oluşturmak öncelikli olarak eğitimi gerektirir. Bu konuda çalışmalar yapıldığı biliniyor. Köy Enstitüleri ile ilgili bir anektod : ‘’ Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bir gün enstitülerden birini ziyarete gider ve o gün öğrencilere yemekte baklagil çıkmasına rağmen, İsmet İnönü’ye okul müdürü tarafından etli bir yemek sunulur. Enstitünün durumu haftada bir bazen iki haftada bir et yemeye müsaade ederken İsmet İnönü’ye et yemeği sunulması öğrencileri son derece rahatsız eder ve haftalık olağan toplantıda öğrenciler çok sert ve ateşli bir şekilde bu konuya olan itirazlarını dile getirirler. Enstitü müdürü ise, İsmet İnönü’ye cumhurbaşkanı olduğu için değil, şeker hastası olduğu için et yemeği çıkarıldığını, farklı zamanlarda enstitü içerisinde hasta olan öğrencilere de özel olarak bu tarz yemeklerin çıkarıldığını ve bunu da tüm öğrencilerin bildiğini ifade eder. Öğrenciler durumu anlayışla karşılar ve mesele tatlıya bağlanır. ‘’ 1. Meclis’de 3 grup vardı; Kalpaklılar, Sarıklılar ve Fesliler...Egemene ve işgal güçlerine karşı mücadele bu ittifakla yapıldı. Sonrasında tüm ihtilallerin sonunda olduğu gibi, İttifak yapılanlar ( Fesliler ve Sarıklılar ) tasfiye edilerek devrim iradesi için 2. Meclis kuruldu. Devrim süreci sonunda öngörülen nihai yapı elbette her akımın temsil edilebileceği burjuva demokrasisiydi. Buna mukabil, yeni bir toplumsal örgütlenme kurulmaya çalışılırken yani devrim sürecinde bazı üst ve alt yapı kurumları oluşturulup, oturmadıkça demokrasinin olamayacağını belirtmiştim. Anladığım kadarıyla yapılan devrimin çağın gerisinde olması değerlendirmesini çağdaşı Rus Devrimine bakarak yapmıyorsunuz. Veyahut Atatürk yapmışken neden Sosyalist devrim yapmadı da demiyorsunuz. Ölçütünüz, Meclis içinde Bolşevik akımın veya M. Suphi önderliğinde Galiyevci akımın yada başka bir sosyalist akımın temsil edilmemesi. Yukarıda anlattığım konularda mutabıksak elbette tartışmamıza bu konudan devam edebiliriz. Saygılar sunarım.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Efendim, bu tartışmada bazı bilimsel terimlerin yanlış kullanıldığını gördüğüm için müdahale etme gereğini duydum. Şöyleki; Evrenin genişlemesi ölçüm ve gözleme dayanan bir olgudur. Big Bang teorisi bu olguyu tutarlı bir şekilde açıklayan geçerli bir teoridir. Aynı şekilde, Evrimin de ölçüm ve gözleme dayanan bir olgu olup, Evrim teorisinin de bu olguyu tutarlı bir şekilde açıklayan geçerli bir teori olması gibi. Teoriler gözlem verdiğinde olgu olmaz. Saygılar sunarım.
-
ALLAH VAR MIDIR, NE YAPMIŞTIR?
Efendim, bu tartışmada bazı bilimsel terimlerin yanlış kullanıldığını gördüğüm için müdahale etme gereğini duydum. Şöyleki; Evrenin genişlemesi ölçüm ve gözleme dayanan bir olgudur. Big Bang teorisi bu olguyu tutarlı bir şekilde açıklayan geçerli bir teoridir. Aynı şekilde, Evrimin de ölçüm ve gözleme dayanan bir olgu olup, Evrim teorisinin de bu olguyu tutarlı bir şekilde açıklayan geçerli bir teori olması gibi. Teoriler gözlem verdiğinde olgu olmaz. Saygılar sunarım.
-
"Laiklik" yerine "Siyasi tarafsızlık" geliyor
Efendim, pekala konjonktür müsait olursa Türkiye de ele geçirilebilir. Taviz konusuna gelirsek, elbette ki pazarlıklar ve her iki tarafın verdiği tavizler söz konusu olacaktı. Kapitülasyonların kaldırılması da, Türk-Yunan sınırı çizilirken Yunanistan’ın savaş tazminatı olarak Edirne Karaağaç bölgesini vermesi de, Osmanlı borçlarının tamamının Türkiye tarafından üstlenilmemesi de Batı’nın verdiği tavizlerdir. İtalya bile Osmanlı borcu ödedi, düşünün. İhtilaf konuları İstanbul’un boşaltılması ve Musul’du. Neticede İstanbul boşaltılmadı ve Musul alınamadı ama petrollerinden pay alındı. Yapılamayacağı biline biline çağdaşlık sözü vermek nasıl taviz oluyor bunu pek anlamadım. Atatürk’ün yaklaşımının bu tanıma uygun olmadığını söylemiş oluyorsunuz o halde. Fakat gerekçelerinizi ortaya koymuyorsunuz. Bir iddiada bulunuyor ama tartışmadan kestirip atmak istiyorsunuz gibi geldi bana. Bir tespit yapıyorsunuz. Fakat tespitiniz objektif ve bilimsel görünmüyor çünkü aynı zamanda duygusal yaklaşımla olumsuz eleştiri de içeriyor. Size göre M.Suphi veya Ç.Ethem Türkiye’ye sosyalizmi getirebilecekler miydi ? Atatürk sosyalizmi getirseydi daha iyi olurdu diyorsunuz fakat o senelerdeki siyasi konjonktürü ve toplum yapısını gözardı ederek olabilirliğini etüd etmeden. Stalin de Galiyev’i öldürdü. O halde Türkiye o zaman M.Suphi etkisiyle veya onun sayesinde sosyalist olsaydı yardım ve destek alacağı bir güç kalmayacaktı. Veyahut doğrudan Bolşevik olsaydı belki daha şiddetli emperyalist saldırılara hedef olacaktı. Kuzey Türkiye-Güney Türkiye olarak da ayrılabilirdi. Bunları bilemeyiz, iyi yada kötü diye bir yargıda bulunamayız. Bildiğimiz tek şey tarihte yaşanmışlıkler ve somut durumlar. Sınıflar oluşurken bu sürece darbe vuran etkenler bellidir. 2.dünya savaşı ve Nato’ya derinden bağlılık. Bu soru ile nereye varacağınız merak ediyorum. Mesela, size Küba dersem, Türkiye ile kıyaslayıp bir ispat yoluna mı gireceksiniz ? Fakat, Türkiye’nin stratejik konum ve tarihi, kültürel özelliklerinin farklı olduğunu siz de söylemiştiniz, değil mi? Saygılar sunarım.
-
"Laiklik" yerine "Siyasi tarafsızlık" geliyor
Neden efendim ? O halde siz Fransa’yı da laik bir devlet olarak görmüyorsunuz. Atatürk’ü seküler görmemenizin nedeni Diyanet’in olmasıysa, Fransa’daki laiklik serüvenini inceleyin derim. Seküler olmaktan kastınız başka bir şey ise onu da açık olarak yazabilirsiniz. Emperyalizm için yola çıkılmış olduğu bir zandan ibaret olmuyor mu ? Nasıl bu kadar kesin emin olunabilir ? Elbette, tam ve katılımcı demokrasi için bir fırsat olmadı. Devrim süreci tamamlanamadan 2. Dünya savaşı koşulları ve ertesinde 2 kutuplu dünya ve NATO gerçeği dururken ? Bence sosyalizm ile başlansaydı devrim süreci çok daha sancılı, tepkiler, isyanlar çok daha yaygın ve sert olacaktı. Ayrıca belki de daha önce bağımsızlık yitirilecekti. Onu da bilemiyoruz. Ama ortalama eğitim seviyesi daha yüksek olurdu zannederim. İtilaf devletlerinin, Kurtuluş Savaşı sürecinde çıkar birliği bozulmuştu. Akışa bırakanlar ve hatta akışa bırakmanın ötesinde destek bile verenler Fransa ve İtalya idi . En son mücadele edilenler Yunanistan ve tabii ki İngiltere idi. İngiltere için Türkiye’nin Sovyet güdümünde veya o birliğe katılan bir ülke olmaması ehven-i şer idi derseniz buna katılırım ki gerçek de budur. Sovyetler desteği için de İngiltere’nin bu coğrafyaya yerleşmemesi yeter sebeptir. Lozan’ın hangi kararlarını Batıya verilmiş imtiyazlar olarak görüyor sunuz ? Efendim, Bakü’den M.Kemal’e yazılan raporda bu vardır. İyi hatırlattınız Ethem de Yeşil Ordu ile iktidar mücadelesine soyunmamış mıydı ? Saygılar sunarım.
-
"Laiklik" yerine "Siyasi tarafsızlık" geliyor
Efendim, birey hak ve özgürlükleri açısından anlattığınız Sekuler devlet yapısı zaten Laik devlet yapısı ile aynıdır. Benim işaret etmeye çalıştığım nokta ise, iki devlet yapısı arasındaki tarihsel ve dinsel koşullardan ileri gelen önemli bir ayrımdır. 1920’li yılların Türkiye koşullarında Seküler bir devlet yapısı uygun değil, Laik bir devlet yapısı uygundu. Bunu diğer başlıkta geniş bir biçimde açıklamış ve ilgili yazımı yukarıya taşımıştım. http://www.turkish-media.com/forum/topic/227987-devlet-laik-olur-birey-laik-olmaz-safsatasi/page__p__922820?do=findComment&comment=922820 Osmanlı’nın 1. Dünya savaşı öncesi sınırları yalnızca misak-ı milli değildir. Buna göre ‘’ başka ülke ‘’ ne Musul vilayeti olabilir ne de Hicaz vilayeti ne Suriye vilayeti ne Halep vilayeti ne Deyr-i Zor vilayeti ne Bağdat vilayeti ne Basra vilayeti ne Kudüs vilayeti ne de Beyrut vilayeti. Başka bir deyişle olmayan bir ülkeye yönelik emperyalizm icat etmek olur bu.. Saydığım vilayetler bir ülkenin işgal öncesi halihazırdaki sahip olduğu ‘’ kendi ‘’ topraklarıdır netice itibariyle. Anti-Emperyalizm kavramının konjonktürel olduğunu bir evvelki yazımda belirtmiştim. Şöyle bir benzetme yaparsak zannederim yanlış olmaz. Meşru müdafaa hiçbir hukuk sisteminde suç değildir. Ancak saldırganı bertaraf edip etkisiz hale getirdikten sonrası veya hemen akabinde saldıran taraf durumuna geçmek ve zarar vermeye devam etmek suçtur. Buna benzer şekilde yapabilirlik tartışması saklı kalmak şartıyla kurtuluştan hemen sonraki dönem biraz güçlendikten sonra aynı zihniyetle başka ülkelere yönelik emperyalist amaçlar doğrultusunda hareket etmek durumunun somut bir örneği yaşanmış mıdır ? Yoksa, bu durum yalnızca zanla yani emperyalizmin kapitalizmle ilişikliğinin zorunlu sonucu yaşanması kesin gözüyle bakılabilecek bir şey midir ? Bir yerde durabilmek, bunun için gerekli sistem içi tedbirleri, yöntemleri geliştirmek mümkün müdür ? Mesela tam ve katılımcı demokrasi gibi ? Başka bir soru da; Atatürk özelinde Kapitalizm ideal olarak benimsenen nihai hedef midir ? Diğer taraftan sosyalizm örneklerinde yaşanmışlıklar haricinde zihniyet temelinde herhangi bir başka ideoloji gibi insan hakları açısından sosyalist bir devletin de emperyalist olabileceğini ifade ediyorsunuz. Peki, Atatürk SSCB’den bağımsız olmak kaydıyla sosyalizmi seçseydi yine emperyalist mi olacaktı bu açıdan size göre ? Batı emperyalizmi açısından amaç Osmanlı’yı bitirmek değil, petrol bölgelerine hakim olmak ve Yunanistan ve Ermenistan tarafından işgal edilen topraklar dışında göstermelik bırakılacak kontrollü yarı sömürge bir Osmanlı ile devam etmekti. Tam aksine kapitalizmi seçen tam bağımsız bir devlet bölgesel çıkarları açısından açıkça bir tehditti. Üstelik, bir düşünürseniz İstanbul için savaşmaya karar vermesi Loyd George hükümetinin düşmesine sebep olmuştur. Mudanya ateşkes antlaşması bundan sonradır. Siz ise tarihte yazdığını söylediğiniz Batıya verilen imtiyazlardan bahsetmişsiniz, bunlar nelerdir açıklar mısınız ? Atatürk, 3. Enternasyonal’da alınan kararlara uygun olarak Doğu Halkları kongresinde kararlaştırıldığı şekilde Sovyetlere bağlı Komünist Partinin kurulmasına izin vermiştir. Lenin ile yaptığı anlaşmaya uymuştur. M. Suphi’nin Ankara’ gelmesine izin vermiş ve davet etmiştir. Fakat, M. Suphi’nin gelişinin, Ethem ( Çerkes Ethem ) İsyanının başlaması ile aynı zamana rastlaması ve yanında bir askeri kuvvet ile gelmesi onu endişelendirmiş, onları geri dönmeye ikna etmek için K.Karabekir’e bazı tertipler yaptırmıştır. M.Suphi’nin öldürülmesinde çıkarı olanlar, İttihatçı Enver Paşa ve Lenin-Stalin dir. Yine onları öldüren Yahya Kahya da Enver’in adamıdır. Aslında, Sovyet Yönetimi, Milli Mücadele sırasında Enver’i yedekte tutmaktadır. Nitekim Sakarya zaferinden sonra Atatürk’ü desteklemeye karar verirler. M. Suphi Türkiye’ye sokulmayınca daha önce Bakü’de Türk Komünist Fırkasını İttihatçılardan temizleyen M. Suphi’nin İttihatçılar tarafından ortadan kaldırılması, Rus Komünist Partisinde M. Suphi’nin de yer aldığı muhalif kanatla derinleşen ayrılıkların olduğu dönemde Lenin ve Stalin’in işine gelmiş olabilir. Zira, Trabzon o dönem hem İttihatçıların kalesi durumundaydı hem de orada Sovyet Konsolosluğu bulunuyordu. Üstelik, M.Suphi Ankara’ya gelmek için Lenin’den izin almamıştı ve asıl amacı milli mücadeleye kendi birlikleri ile katılıp sonrasında Sovyetlerden bağımsız ve 3. Enternasyonalde alınan karara aykırı olarak iktidar mücadelesine girişmekti. Konu tartışmalıdır ama qua felsefesine göre değerlendirirsek öne sürülen 4-5 iddiadan en mantıksal olanı budur. Saygılar sunarım.
-
"Laiklik" yerine "Siyasi tarafsızlık" geliyor
Efendim, hangi yazdığıma Resmi Tarih diyorsunuz ? Mondros Ateşkes Antlaşmasının ve Osmanlı Ordusunun lav edilmesinin tarihine mi ? Kuvayi Milliye örgütlenmesinin 1919 yılı başından itibaren başladığı da bir gerçektir. Resmi Tarih diyebileceğiniz konu ancak bir yorum olabilir. Fakat ben yorum yapmadım, yalnızca somut gerçekleri yazdım. Siz hangisine muhalefet ediyorsunuz anlamadım doğrusu. Şahsen etiketlemekten ve etiketlenmekten hoşlanmam. Nesnel yazdığımı düşünüyorum. Bir de, kavramlarla ilgili problemimiz var zannederim. Mesela, sekulerlikten anladığınız galiba din dışılık, dünyevilikten ziyade dinsiz olma durumu gibi. Halbuki, sekulerlik kavramı, bizatihi Protestan Mezhebi içinden çıkmış bir kavramdır. Ve bu anlayış Kapitalist Ahlakı getirmiş, kapitalist ekonomi için bir itki olmuştur. Atatürk'ün eğitimi sekülerleştirme çabasının en önemli göstergesi Tevhid-i Tedrisat kanunudur. Sonraki dönemler karşı devrimle açıklanabilecek geriye gidişler konusu ise şimdilik konumuz dışıdır. Elbette ki, sömürülen açısından, onu sömurenin kendi vatandaşı olması ya da yabancı biri olmasının farkı yoktur. Fakat biz ülke içi kapitalist sömürü düzenini değil, emperyalizmi konuşuyoruz. Onun da tanımı bellidir. Kısaca, başka bir ülkeyi kültürel, ekonomik, siyasi olarak sömürmedir. Buna karşı olmak da anti-emperyalistliktir. Devlet Kapitalizminin bir ülkeyi emperyalist yapmayacağını kendiniz de söylüyorsunuz zaten. Fakat, bu kavramlar da konjonktureldir elbette. Batılı Kapitalist Ülkeler Sermaye birikimi sayesinde gelişmiştir. Sermaye birikimi ise büyük ölçüde sömürülen ülkelerden aktarılan kaynaklar iledir. Buna bağlı olarak ekonomi geliştikçe emperyalist eğilimlerin artması söz konusu olur. Gelişmemiş bir ekonominin, emperyalist tehdit altında olması da tabiidir. Bu nedenle, gelişmemiş ülkeler açısından mevcut konjonktürde buna karşı olmak, ulus-devleti savunmak da anti-emperyalistliktir. Peki o zaman, Atatürk'ü anti-emperyalist yapmayan şey nedir ? Lenin Sosyalist devrim yaptığı için mi anti-emperyalistti. ? Lenin anti emperyalist ise, neden İngiltere ile, İngiliz sömürgelerindeki bağımsızlık savaşı yapan hareketlere destek vermeme anlaşması yaptı ? Biz, Osmanlı toprağından, işgal altındaki bir ülkeden bahsediyoruz. Kurtarılabilen kurtarılmış, kurtarılamayan bırakılmıştır. SSBC deneyimi, bir '' tek ülkede komünizm '' deneyimidir. Anti-Emperyalist olmayı başarabilmiş midir, sorgulatmak istediğim nokta budur. M.Suphi ve arkadaşlarına gelince, bu konuda Atatürk'le ilgili bir belge de yoktur, SSBC ile ilgili de. Ancak, M.Suphilerin Komünist Partinin muhalif kanadında olması ve bu olaydan sonra SSCB'den hiç bir tepki gelmemesi düşündürücüdür. İlaveten, Ankara Hükümeti'nin, SSCB'den onların kanalı ile yardım aldığı halde, onları Ankara'ya davet edip, görüştükten sonra yolda öldürtmesi size mantıklı geliyor mu ? Saygılar sunarım.
-
"Laiklik" yerine "Siyasi tarafsızlık" geliyor
Efendim, Kurtuluş Savaşı 1919-1922 tarihleri arasındadır ve Güney-Güneydoğu İllerindeki direniş hareketlerinin Kuvayı Milliye tarafından örgütlenerek başarıya ulaşması iledir. Halbuki, Osmanlı Ordusu 1918 Mondros ile çoktan lav edilmişti. Ki diğer bölgelerde savaşan ordu da başka bir ülkeden getirilmedi, yine bölgelerin insan kaynağı kullanıldı ( Efeler, Ethem Bey gibi.) Emperyalizmden tam olarak neyi anladığınız konusunda kafamda kuşkular doğdu. Elbetteki anti-emperyalizm her türlü emperyalizm karşıtlığıdır. Hem fiziki hem de fikri mücadeleyi ihtiva eder. Bir ülkenin kendi insanının başka bir ülkeye kendi ülkesini sömürtmemesi elbetteki anti-emperyalistliktir. O sebeple dükkan misali biraz pek münasip olmamış. Neticede kurtarılan yabancı bir toprak değildir. Atatürk de başka bir ülkeden gelmedi. Ülkeye kapitalist sistem getirmek de o ülkeyi emperyalist yapmaz. Aynı şekilde sosyalist sistemle yönetilen bir ülke de emperyalist olmaz diye bir yargıda da bulunamayız. Nitekim SSCB deneyimi gözümüzün önünde. Anlaşılan, ekonomik sistem ile siyasi sistemleri birbirine karıştırıyorsunuz. Atatürk'ün pragmatist olduğunu ben de söyledim. Lenin'i kullanması da kendi koşullarında doğrudur. Ancak, bir noktayı gözden kaçırdığınızı düşünüyorum. Şöyle ki; hiç bir devrim sürecinde demokrasi yoktur, olamaz da. Çünkü, nihayetinde bir iktidar mücadelesi vardır. Aynen Fransız veya Bolşevik devrimi gibi... Benim toplumun hilafete, padişahlığa, imparatorluğa karşı olduğunu düşündüğümü de nereden çıkardınız ? Elbette ki, o günkü toplum sekülerliğe de yabancıydı. Nazım Hikmet olayı yalnızca Atatürk dönemi ile sınırlandırılamaz. Devrim sürecinde demokrasi olmayacağını zaten söylemiştim. Nazım Hikmet konusunu ayrı ele alabiliriz. M. Suphi ve arkadaşlarını Atatürk değil, dönemin SSCB hükümeti öldürtmüştür. Sebeplerini de bilahare konuşabiliriz. Ali Kemal'e gelince, onun vahşi bir şekilde öldürülmesi, Atatürk'ün iradesi dışında olmuştur. Tutuklanma sebeplerinde bir sorun görmüyorum. Çok partili hayata 1946'da geçilmiştir. CHP içerisindeki bir grup iktidarı emperyalizm ve feodalizm adına 1950'de ele geçirebilmiştir. Saygılar sunarım.
-
"Laiklik" yerine "Siyasi tarafsızlık" geliyor
Efendim, isterseniz sorularınızı cevaplamaya tersten başlayayım : İngiltere ve Fransa destekli Yunanistan dışında, yukarıda SSCB destekli Ermenistan'dan bahsetmiştim ( ayrıca bkz. Gümrü Antlaşması ). Fransızlarla yapılan savaşları da bilmeniz gerekir (bkz. KahramanMaraş, GaziAntep, ŞanlıUrfa ve diğer güney illeri kurtuluş günleri ). İngiltere destekli Karadenizdeki Rum çeteleri ve Koçgiri isyanı ile mücadeleleri saymayalım hadi. 2. sorunuzu biraz açmanız gerekir. Emperyalizm, Emperyalist güçleri içermiyor mu diyorsunuz ? Yoksa, bahsettiğiniz Kültür Emperyalizmi mi ? Veya zihniyet olarak Emperyalist zihniyetten mi bahsediyorsunuz anlamadım. Veya başka nedir ? Devlet dediğimiz mekanizmayı normalde iktidar yönetir. 60 darbesinden önce böyleydi. Sonrasında iktidar devleti kısmen yönetebilmiştir. 1950 senesi de devletin dine nötr bakmasının sona erdiği tarihtir. Birey bilincinden kastınız devletin birey için var olması ise, evet bence Atatürk uzun vadede bunu öngörüyordu. Devrim sürecindeki gereklilik ortadan kalktıktan ve devrimler oturduktan sonrası için elbette. Zira, her lider pragmatist olmalıdır ve öyledir de. Saygılar sunarım.
-
"Laiklik" yerine "Siyasi tarafsızlık" geliyor
Efendim, evvela konu Atatürk'ün kişisel tercihlerinden bağımsız ele alınmalıdır. İkincisi yukarıdaki yazıda belirttiğim gibi Atatürk tarafından uygulanmaya çalışılan Fransız tipi laiklik olmuştur. Bu tip laiklikte din devlet kontrolündedir. Sebebi dinin devlet yönetimi üzerinde hak iddia etmesidir. Ama sizin bahsettiğiniz Anglosakson ülkelerde uygulanagelen seküler tip laiklikte din devletten tamamen bağımsızdır. Din devlet kontrolünde değildir ki buna gerek yoktur, zira Protestanlık, Katoliklikten reformlarla ayrılmış bir mezheptir ve devlet üzerinde yönetim iddiası yoktur. Netice itibariyle her iki tipte de devletin din tercihlerine bakışı nötrdür. Burada Atatürk'ün getirdiği sistemde kurdurduğu diyanet ile, hem devlet, din hizmetlerinin siyasi kontrolünü ele almış, hem de dinde çağdaş yorumların önünü açmıştır. Bir bilgi yanlışını daha burada düzeltme gereğini hissediyorum. Mübadele ile Türkiye'ye gönderilen Yunan Müslümanları, Atatürk'ün isteği ile değil, Yunan Hükümetinin isteği ile, Anadolu Ortodoks Rumlarına karşılık gelmişlerdir. Laiklik konusu, SSCB sistemi ile de karıştırılmamalıdır. SSCB laik değil, ateist bir devletti. Laiklik ateistlik değildir. Sekülerlük de ateistlik olmadığı gibi. Laik bir devlet için seküler anlayışta olan insanların çoğunlukta olması şart değildir. Devletin laik olması için, toplumun çoğunluğunun devlet için geçerli olan laiklik ilkesini kabul etmesi gerek ve yeter şarttır. Bunun yazdığınız yeni çıkan tanımlarla veya birey için geçerli felsefi görüşlerle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Atatürk bir devrimci idi. Fakat, insanlığın tarihsel gelişim evrelerini iyi okumuş olduğundan, burjuva ve işçi sınıfları olmayan aydınlanmayı yaşamamış bir toplumda sosyalizmin çok erken olduğunu gördü. Yalnızca emperyalizm destekli Ermenistan'a, Yunanistan'a karşı değil, bütünüyle emperyalizme karşı verdiği savaşta, milli bilincin oluşmasını önemsedi. Devrim sürecinde yaklaşık 200 yıllık farkı kapatmak için Jakoben yaklaşım şarttı. Zira, devrim bireyi yetiştirmeden, bireyden beklenebilecek yegane davranış eskiye dönüştür. Bir devrimden bahsediyorsak, neden bireyin istekleri ön plana alınmamış şeklinde bir soru manasız kalır. İleri kapitalist ülkelerde yeni gelişen bir anlayış üzerinden geçmişte yaşanması gereken bir süreci eleştirmeye kalkmak da aynı ölçüde manasızdır. Saygılar sunarım.
-
Tanrının Varlığı Konusunda Ortaya Atılan Teleolojik Kanıtlar
Efendim, yalnız şu da var ki; başlıkta '' teleolojik kanıtlar '' yazıyor, '' teolojik kanıtlar '' değil! Saygılar sunarım.
-
"Laiklik" yerine "Siyasi tarafsızlık" geliyor
Efendim, bu görüş doğru değildir. Aşağıda bu konuya ilişkin daha önce yazdığım bir cevap var. Konu etraflıca tartışılmıştı. Buyrun : Saygılar sunarım.
-
Bilmek iyi midir ?
Katılımlar için çok teşekkür ediyorum efendim. Saygılar sunarım.
- gizli üyeyi soyle
-
İttifakçılar bir çatı partisi değil liste partisi bulmalı
Sizce bu halkın AKP yi başından atması gereken bir bela olarak görmesi gerekliliğinin nedeni nedir ? Saygılar sunarım
-
İttifakçılar bir çatı partisi değil liste partisi bulmalı
Hazar petrolünün pik düzeyde çalıştırılmadığı da nereden çıktı ? Kazakistan, Türkmenistan, Rusya bunlar neyle geçiniyor ? Mevcut boru hatları projeleri arasında da bu hat yok ve ayrıca daha önce söylediğim gibi gerek de yok. BOP haritasında da İskenderun Türkiye'de. Türkiye'yi Libya ile falan bir tutmayın. Tamamen farklı konjonktürler söz konusu. Onun için, bölünme olsun diye kaosa falan gerek yok. Türkiye için plan gayet yumuşak geçişli uygulanıyor. Saygılar sunarım