Canraşit tarafından postalanan herşey
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Buyrun efendim o halde yapın '' analizinizi ''. Sayın y.yılmaz size ne demiş ama siz bir yığın bilinen şeyler yazmışsınız. sayın y.yılmaz size bir çözüm öneriyor. sizin cevabınızda ise neye itiraz ettiğiniz de muğlak olmakla birlikte herhangi bir çözüm önerisi yok. Buyrun yapın analizini ve sunun çözüm önerinizi hep beraber bekliyoruz. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Efendim, düşüncelerimi neden anlatamadığımı şimdi anladım. Siz, benim, söz konusu ayet hakkında Taberi tefsiri gibi tarihi yani 1100 senelik muteber tefsirleri dikkate alıp değerlendirme yapmamı '' Ilımlı İslam '' olarak tanımlıyorsunuz. Oysa, Ilımlı İslam ne yeni bir din yorumu ne de yeni bir din anlayışıdır. Ilımlı İslam, Siyasal İslam türevi bir siyaset felsefesidir. Default değerin Müslüman olmak olduğu bir demokrasi çeşididir. Yani, bu '' Sivil Darbe süreci''nin sonunda gelinecek noktada, İslami motifler taşıyan bir anayasamız ve nur topu gibi İslami referans veren partilerimiz doğacaktır. Bu partiler, Sosyal Demokrat da olabilir, Liberal de. Bu modeli bizim üzerimizden Ortadoğu'ya model olarak ihraç edecekler. O ülkeleri de din üzerinden kontrol altına almış ve rahat sömürülebilir hale getirmiş olacaklar. Yani; İran'ınkinden farklı bir model bu Ilımlı İslam. Emperyalizmle barışık. Tekrar ediyorum 1400 senelik İslam tarihinde Taberi dahil o ayeti Selefi Mezhebi dışında bu şekilde yorumlayan tefsirci olmamış. E, Müslümanlar da tefsirlere inanıp ona göre davrandıklarına göre, bu ayet hiç bir zaman uygulanmamış. Bunu nereden öğreniyoruz ? Tarihten. Efendim, iyi niyetinizden tabi ki kuşkum yok. Ben bir oyunu size gösteriyorum. Ben bu oyuna gelmeyelim diyorum. Ben, 80 öncesi Sağ-Sol çekişmesinin bir benzeri yaratıldı diyorum. Din çıkış itibariyle bir sömürü aracı olarak doğmamıştır. Tam tersine ezilen, sömürülen sınıflar için bir sığınma aracı olarak doğmuştur. Fakat, din aidiyeti netice itibariyle tarım toplumlarında birleştirici rol oynamış, sanayi devriminden önce burjuvazinin ortaya çıkışı ile yerini Ulus aidiyetine bırakmıştır. Laiklik fikri, Fransa'da burjuvazinin( kentsoyluluk ) ve ulus bilincinin gelişimine, soylular ve Kralla beraber yönetimde söz sahibi olan bir sömürü aracı olarak kurumsallaşmış-din olan Kilise kurumunun yetkisinin kentsoylular ve köylüler tarafından elinden alınmasına paralel olarak ve öncesinde, dünyevi işlere engel olmasının engellenmesi için dinin vicdanlara indirgenmesi gerekliliği üzerine düşünce üreten aydınlar sayesinde geliştirilmiştir. Burada dinin kendisine karşı değil, bir sömürü ve devlet yönetimine kural koyma aracı olarak kullanılmasına karşı bir başkaldırıyı görüyoruz. Çünkü, bir toplumda din aidiyeti birleştirici bir unsur olduğu zaman, ister istemez dini referans alan hukuk kurallarının da olması kaçınılmazdır. Oysa, bir toplumda ulus aidiyeti birleştirici bir unsur olduğu zaman, din ortak bir payda olmaktan çıkar ve ister istemez din dışı yani insan düşüncesini referans alan hukuk kurallarının da olması kaçınılmaz hale gelir. Böylece, ulus içerisindeki vatandaşların çoğunun mensup olduğu dinin, azınlıkta kalan ve din mensubiyetleri farklı olan diğer vatandaşların üzerinde baskı oluşturması önlenir. Bu bağlamda, bir ulus devlette, kişi hem laik hem dindar olabilir. Devletin laik olmasını kabul etmesi laik olması için yeterlidir. Laikliğin bireye indirgenmiş yorumu Sekülerlik olarak adlandırılır. Seküler olup olmamak da kişinin kendi tercihidir. Dogmaların devlet üzerindeki hakimiyeti elbette kabul edilemez. Fakat, bu, bir dine karşı olmayı da gerektiren bir durum değildir. Saygılar sunarım.
-
BU MU ERGENEKON?
Efendim bunu iddia edebilmeniz için, tutuklamayı yaptıran savcıların Ergenekon davasının savcılarından farklı savcılar olması gerekir. Bu da teknik olarak mümkün değil. Ve öyle bir durum da yok zaten. '' Devrim çocuklarını yer '' diye bir söz vardır. Bunun aslı da '' İhtilal çocuklarını yer '' dir. Çünkü, devrilmek istenen lidere, yapıya, zihniyete karşı olanların tümü bir ittifak halinde ihtilal yaparlar. İktidarı ele geçirdikten sonra birbirlerini tasfiye etmeye çalışırlar. E, şu anda da bir devrim ( devrim ileri doğru olur ) değil ama bir darbe sürecindeyiz. '' Sivil darbe ''. '' darbeler de çocuklarını yer '' miş demek ki. Tasfiye sebebi ise, varsayım olarak konuşuyorum; Ahmet ŞIK'ın derin yapılanmaların ucunun Süper NATO'da olduğunu keşfetmesi olabilir. Çünkü, bu sivil darbeyi yaptıran da, geçmişte diğer tüm darbeleri de yaptırmış olan ABD'dir. Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Bu mu ? Kabe ziyaretinde bulunan Müslümanlar dışında hiç silahlı Müslüman yok muymuş şehrin dışında ? Hani intikam alma, müdahalede bulunma ihtimali olan gibi. Hepsi de, Müşriklere güvenip silahsız gelmiş olamazlar efendim, olur mu öyle mantıksız şey ? Bilakis, antlaşmadan sonra Müslümanlar, anlaşmaya o maddenin konulmasına izin verdiği için anlaşmayı yapanlara çok sert eleştirilerde bulunmuşlar. '' Güçlü iken neden daha bizden yana maddeleri kabul ettiremediniz '' gibi. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Ne tuhaf ! Aynı şeyleri ben de sizin için düşünüyorum. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Bkz. Fransız devrimi, Bolşevik devrimi, Kemalist devrim...
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
İslam bir dindir. Demokrasi ise bir Siyaset Felsefesidir. Dinin içinde bir siyaset felsefesinin yeri kategorik olarak olamayacağından İslamda elbette ki Demokrasi yoktur. Laiklik, Demokrasi, Dine alternatif kavramlar değildir. Din, dogmatik ve özgürlük düşmanı olmasa bile, laiklik ilkesi var olmalıdır, olacaktır. Taberi, MS.900'lü yıllarda yaşamış Müslümanların çoğunluğu tarafından muteber kabul edilmiş bir tefsircidir. Taberi'nin kimseye şekerle kaplayıp zehir yutturma gibi bir derdi olamaz. ( Tabi, eğer, benim yazdıklarımı 1100 sene sonra okuyanlar o senelerde insan hakları geliştiğinden İslamdan soğurlar, ben en iyisi zehiri şekerle kaplayıp öyle vereyim diye müthiş bir öngörüde bulunmadıysa ) Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Efendim bu konuda size hak vermemiş miydim ? Alıntı ile de hak verdiğimi göstermiştim değil mi? Siyasi amaçlarla dini eleştirdiğinizi de hiçbir zaman söylemedim. Ben bir daha bunlarla gelmeyin lütfen. Söylediğim şu : Bu başlıkta yazan hiç kimse sizin burada veya gerçek hayatta özgürce fikrinizi söylemenize karşı değil, böyle bir hakkı da yoktur. Zaten burada veya gerçek hayatta engel de olamayacağı gibi, olamaz da efendim nereden çıktı böyle bir algı ?. Mesele şu : Ben, mesela ılımlı İslamı savunan biri gelip, size, işte İslam ve demokrasi sentezi martavallarından söz ettiğinde, sizin çağdaş düşünceli bir insan olarak, buna'' din ile demokrasi farklı kategorilere ait kavramlardır. Onun için ne karşılaştırılabilir ne de bir sentezinden söz edilebilir '' i anlatacağınız yerde, tutup şu ayet bu ayet diye karşınızdakinin iddiasını çürütmeye çalışmanızı eleştiriyorum. Ve ayrıca, bunu yaparken, emperyalistlerce üretilen '' İslam Şiddet ve Terör dinidir '' yalanını ( bana göre ) kullanıp, yine onlarca yetiştirilip ortalığa salınan ( mecazi ), yani ılımlı İslamı savunan birini ikna etmenizin mümkün olmadığını aksine kendi duruşunu sağlamlaştırmasında katkıda bulunduğunuzu söylüyorum. Bu açıdan, bu tavrın emperyalizmin amaç ve hedeflerine ulaşmasına katkıda bulunan bir tavır olduğunu söylüyorum. Tabi ki, size ambargo getiremem ve getirmem de. Herkes her yerde kendi fikrini özgürce dile getirmelidir. Benimkini lütfen bir uyarı maiyetinde dikkate alınız. Emperyalizmin meşhur böl-yönet ilkesinden bahsediyorum. Meşhur '' tavşana kaç tazıya tut '' taktiğinden...4 darbe 2 muhtıra yaşamış bir ülkenin çocukları olarak artık uyanmamız gerektiğinden söz ediyorum. 80 öncesi, 61 anayası ile sağlanan özgürlük ortamında, özgürce düşünceler üreten gençliği, yetiştirdikleri militanlarla gerçekleştirdikleri saldırılarla savunma durumuna geçirtip, kargaşa ortamı ile radikalize eden ve topluma bu gençleri gösterip, onlarla ilişkilendirdikleri tam bağımsız politika izlemeye çalışan partilerin taban bulmasını önlemeye çalışmak, olmadı meşru durum yaratarak 12 eylül darbesi yaptırmak gibi misyonlar üstlenen Süper Nato'nun, şimdi de benzer taktikle, bölücülük nedeniyle ırkçılığa , dincilik nedeniyle dinsizliğe meyleden ulusalcılara karşı yapmakta olduğu '' sivil darbe süreci'' ni halkın gözünde meşrulaştırdığını görmemiz gerekir artık. Pekala, tekrar bakalım efendim : Saygılar sunarım.
-
DÜNYAYI YÖNETEN DERİN DÜNYA DEVLETİ
Efendim derin dünya devleti olmaz, gizli dünya örgütü olur o ve öyle bir şey yoktur. Olsa bile dünya birleşik miydi ki gizli dünya örgütü bölmüş olsun ? Dünya ne zaman birleşmiş ki ? Dünyayı savaşlarla daha fazla parçalayan zaten NATO'dur, ABD'dir, DERİN AMERİKAN DEVLETİdir. STAY BEHİND ADLI ÖRGÜTTÜR. Bir çok milletin olduğu yerde o devlete '' Konfederasyon '' denir. İsmi de herhangi bir milletin ismi olmaz. SSBC gibi. Ama bir çok ırkın bulunduğu yerde devletin ismi ırk ismi olabilir. Eğer o ırk herkesin geninde biraz var ise yani dağılmışsa problem teşkil etmez. Millet vatandaşlık bağı demektir. Irk ile aynı şey değildir. Irk gen ile ilgili bir kavramdır. Gizli dünya örgütü, Atatürk'e devlet kurdurmamıştır. Atatürk Türk milleti ile beraber kurmuştur Türkiye'yi. Kurduğu devlet de Türk ırkçılığına dayalı değildir. Ayrıca böyle bir örgüt yoktur. Gizli dünya örgütünün, Refah partisi ile de ilgisi yoktur. Çünkü böyle bir örgüt yoktur. Gizli dünya örgütünün, AKP ile de ilgisi yoktur. Çünkü böyle bir örgüt yoktur. AKP'Yİ iktidara getiren NATO'dur, ABD'dir, DERİN AMERİKAN DEVLETİdir. Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Evet efendim, soru basit ama cevap da gerçekten basit olursa, ilk bakışta '' doğru '' izlenimi vermesine karşın '' YANLIŞ CEVAP ! '' olur. Her şeyden önce okuduğumuzu önce bir anlamamız lazım. Emre Kongar'ın sorduğu soru '' Siyasal İslam ile Demokrasi ve Laiklik bağdaşır mı ? '' değil. Onun sorduğu soru şu : '' Bir insan hem Musluman hem de demokrat ve laik olabilir mi ? '' Ve bunun da cevabını yine bu soruyu soran Emre Kongar versin, ben kendimi yormayayım : Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Efendim, ne destesi, ne güreşi ? Tarih konuşuyoruz burada, tarihi yorumlamaya çalışıyoruz. '' izin vermek '' güçlü tarafın bir lütfu mudur , yoksa zayıf tarafın mı ? Elbette, Hubeydiye antlaşması, Müslüman'ların Mekke'ye saldıracaklarını haber alan Mekke'lilerin barış teklifi ile imzalanmıştır. Hem korkup barış teklif edecekler, hem de Kabe'de ziyaretleri sırasında onlara saldıracaklar. Bu sizce mantıklı mı ? Yani hepsi silahsız gelmişler deseniz anlarım da, öyle bir durum da yok ortada. Zaten olamaz da böyle bir ihtiyatsızlık. Hayır, kendiniz diyorsunuz ''Müşrikler izin verdi, dokunmadılar, öldürmediler '' diye o bakımdan. Saygılar sunarım.
-
Tanrı Egoisttir...
Sayın demirefe bey, yapmayın ! Ben ne zaman '' Kuranda müşrikleri gördüğünüz yerde öldürün hani nerde diyor'' diye inkar etmişim. Eğer gerçekten verimli bir tartışma istiyorsanız, bu dediğinizi alıntılarla gösterip ispatlamanız gerekmez mi? Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
? Nerede sizin '' katakuta'ya verdiğiniz yanıtı olumlu bulur bir tavra '' girmişim efendim, bir sakin olun da, buyrun gösterin de görelim. Yok öyle demeyin efendim rica ederim. Güzel güzel tartışalım bence rahatsız olmayınız Bilakis, ''Ilımlı İslam''ı yanlış anlama noktasında sayın Katakuta ile uyum içerisinde olduğunuzu söylemiştim. Çelişkili olduğunuz noktayı ise, ''Hem AKP üzerinden emperyalizme karşı görünüp, hem de emperyalizmin yalanlarını savunmanın yaman çelişkisinden bahsediyorum.'' cümlemle ortaya koymuştum. Eskiden daha tutarlı olduğunuzu da; Sayın Katakuta'ya verdiğiniz bu cevaptaki '' Emperyalizm memperyalizm ama mahallenin huzuru sükunu için şart. '' cümleniz ile ifade ettiğiniz emperyalizmi faydalı görmenizin, '' İslam Şiddet terör dinidir '' gibi emperyalizmin ürettiği yalanları savunmanız ile tutarlı olduğunu göstermiştim. Tartışmak '' didişmek ''değildir efendim, yapmayın. Tartışıp doğruyu bulmak için birbirimizin ne anlatmak istediğini de net anlamamız gerekir ki cevap verebilelim ve verimli bir tartışma gelişsin. Bu nedenle, alıntı yapmak doğru bir tartışma yöntemi açısından önemlidir. Aynı yazıda isim vermeden iki kişiye birden cevap vermenin bu açıdan yanlış anlamalara yol açması kaçınılmazdır. Burada '' Kundakçı '', '' emperyalizm ''dir. Bir daha okuyun efendim. En iyisi size kolaylık olsun diye şöyle yapalım : Yangın ( Faşizm ) evlere sıçramış, eviniz ( ülke ) yanıyor, gelecek yanıyor siz, yangını çıkaran kundakçıyı ( emperyalizm ) ve elindeki çakmağı ( AKP ) görmenize rağmen, kundakçının( emperyalizm ) sözüne inanıp ( İslam Şiddet, terör dinidir.), evdeki kardeşinizin ( dindar vatandaş ) okuduğu kuranları, tefsirleri ( İslam ) alevlere ( siyasi tartışmalarda AKP'yi meşrulaştırma, Faşizme desteğini arttırma ) atıp yangını körüklemek çabasındasınız ! Kuranı, tefsirleri( İslam ), yangının ( Faşizm ) sebebi olarak gösteren kundakçının ( emperyalizm ) sözüne inanıp, kardeşinizle( dindar vatandaş ) bu yüzden amansız bir kavga ( din üzerinden siyasi tartışmalar ) içerisindesiniz. Uyanın beyefendi artık ! Başka eviniz ( ülkeniz ) yok ! Verdim efendim cevabı ama sorunuz o başlıkta olduğundan orada verdim : Hem selefiler dışında tüm müslümanların bu ayeti sizin anladığınız gibi anlamaları işlerine daha çok geleceği halde öyle anlamamış olduklarını tarihe bakarak anlıyoruz ve bu bir deneysel ispattır. Hem de selefiler dışında tüm müslümanların itibar ettiği, uyduğu tefsircilerin, bu ayeti sizin anladığınız gibi değil, hitap ettiği dönem itibariyle geçerli gördüğünü gösteriyoruz örnek olarak da Taberinin tefsirini veriyoruz. Bu da teorik ispattır.Daha ne olsun.
-
Tanrı Egoisttir...
Doğru tartışma yöntemi bu değil efendim. Siz Taberi'den '' saptırmaca ve kandırma çabaların '' geçerli ve gerçekçi NEDENLERİNİ ortaya koyana kadar ve tümevarımımı yeniden gözden geçirmek için '' İslam terör dinidir '' argümanını destekleyen başka ayetler getirmedikçe benim ispatım geçerlidir. Efendim Kuran bir kanun kitabı değildir ki, bu şekilde yazan bir ayet gösterilme durumu olsun. O ayetin tarihi konjonktüründe geçerli olduğunu anlamak için değil ortaöğretim, ilkokul birinci sınıfta olmak bile yeterlidir efendim yapmayın. Kölelik ve cariyelik için böyle bir ayet vardıyda mı kölelik ve cariyelik artık müslüman toplumlarda görülmeyen bugün kimsenin savunmadığı bir kurum olabildi ? Size yüzyılları kapsayan tarihin büyük laboratuvarında deneysel olarak da ispatlıyorum. Hem teorik hem deneysel olarak bir ispat var karşınızda. Ayrıca, siz, bana, '' bundan sonra müşrikleri öldüreceksiniz " diyen bir ayet gösterebildiniz mi ki böyle bir talebiniz olabilsin benden ? O zaman bana İnsan Hakları Bildirisinin herhangi bir maddesinin hangi tarihi verilerle birlikte anlatıldığını da göstermeniz gerekir. Dolayısıyla mukayeseniz abesdir. Yanlış bilgi ! Hudeybiye anlaşması, Müşrik denen insanların, Medine'deki Müslümanların güçlü oldukları bir dönemde saldırmalarından korktukları için imzaladıkları bir anlaşmadır. Dolayısıyla dediğiniz biraz zormuş. Mekke ele geçirilince de bir devrim gerçekleştirilmiştir ve devrimler kanlı olur biliyorsunuz. Köklü bir yapı değişikliğidir. Ve tabi ileri doğru olması şarttır. Tartışmada fikirler yerine tartışılan kişinin bu fikirleri savunma nedenlerine amatör psikanalizciliğe soyunarak odaklanmak değil, tartışılan mevzu hakkında tartışılan kişinin istediği NEDENLERİ bulmaya odaklanmak, kişinin tartışma kalitesini ortaya koyan en önemli unsur olsa gerektir. Her dinin, idelojinin dogma olarak algılanma ihtimali vardır. Kişinin dini dogmalara inanmaması başka dogmalara da inanmadığının göstergesi değildir.
-
Tanrı Egoisttir...
Tabi. Ben, ''Din yok mu, var mı '' derken '' kedi diye bir hayvan var mı, yok mu '' anlam düzeyinde kullanmıştım, değil mi, '' İnanmalı mı, inanmamalı mı '' konusundan bahsederken de, herkese baskı yapmaktan bahsetmiştim, değil mi ? Saygılar sunarım.
-
Türkiye'nin ETNİK HARİTASI
Efendim, öncelikle bildiğiniz üzre, Osmanlı İmpratorluğu ile Türkiye Cumhuriyetinin devlet felsefeleri çok farklıdır. Osmanlı'nın millet anlayışı ile Türkiye'nin millet anlayışı da farklıdır. Osmanlı, imparatorluk mantığı çerçevesinde ''çok milletli yapı '' gereğince, '' millet''i ''ümmet '' anlamında kullanırken, ırkı, etniği değil dini esas almıştır. Fakat Osmanlı dahil hiç bir devlet, dış siyasetinde çıkarlarını yok sayıp, yalnızca dinsel yönelimlerle de hareket edemez. Bu bağlamda, Osmanlı tarihinde gördüğümüz Türkmen katliamları, Osmanlı'yı yöneten Sultanların veya Vezirlerin etnik kökenlerinden bağımsız olarak değerlendirilmelidir. Bu tür katliamların çoğu siyasidir bazıları da devletin yapısı gerektirdiği içindir. Bu nedenle mesela, Sırp kökenli hatta kardeşi papaz olan devşirme Sadrazam Sokollu Mehmet Paşa'nın Orta Asya Türklerine ulaşmak için gerçekleştirmeye çalıştığı Don ve Volga nehirlerini birleştirme projesine bakılıp, bazılarının iddia ettikleri gibi ne Türkçü olduğuna ne de Müslümancı olduğuna karar verilemez. Bu proje siyasi bir projedir. Osmanlı İmparatorluğunun rakibi Rus Çarlığı'na karşı kullanabilecekleri Orta Asya Türkleri düşünülerek yapılmaya çalışılmıştır. Osmanlı'nın, Şah İsmail'e destek veren Doğu Anadolu Türkmenler'ini katletmesi kararının sebebinin siyasi olması gibi veya Adana civarındaki göçebe Türkmen aşireti Avşarlar'ı yerleşik düzene geçip vergi vermeye zorlamasının sebebinin devletin yapısı ile ilgili olması gibi. Sayın iky53'ün cümlesine gelirsek, bu cümlenin sorunlu olduğunu düşünüyorum.. Bence '' iyi niyetli etnik kökenli vatandaslarimizi tenzih ediyorum ''şeklinde bir giriş, ırkçı düşünceye bir kamuflaj geçirmektir. Kötü niyetli olduğunu düşündüğümüz, '' Türk ''leri anarken yeri, bağlamı olmadan '' Çerkez Ethem '', '' Kürt Nemrut '' gibi etnik kökenleri ile vurgulamak ama aynı yaklaşımı mesela '' Ermeni Soykırımı '' için özür dileyenler arasında olan Tatar görünümlü yazar Cengiz Aktar için veya Tatar kökenli Menderes için kullanmamak bu ırkçı eğilim nedeniyledir. Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Efendim, hangi konuda anlaşamadığımızı birbirimize açık ve net ifadelerle anlatmaya çalışırsak daha doğru olur kanısındayım. Saygılar sunarım.
-
İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Tabi. Bu cümleden rahatsız olduğum için yeniden gündeme getirdim üstelik yazının tümünü alıntılayarak. Ve de bu cümlenin hangi bağlamda kullanıldığını anladığım için itiraz da etmemiş olmam, rahatsız olduğum içindir, değil mi efendim ? : Not : Boş verin gitsin her insanın başına gelir. Olur böyle şeyler. Saygılar sunarım.
-
SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
- İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Tabi. '' Dini söylemi kullananlar, bir yandan felsefe üzerinden kurban keserek, diğer yandan da risalei nurlarda felsefe okuyanları Şeytan ve namussuz ilan etmek gerçekten de çok büyük bir çelişkidir. Halkı aptal yerine koymaktır. '' söylemi, '' Ak akçe kara gün içindir '' gibi halk arasında sık kullanılan, anomim olmuş bir cümledir haklısınız, ben özür dilemeliyim. Saygılar sunarım.- SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Sayın Dipnot'a yaklaşık 3 sene önce başka bir başlıkta kendi alıntıladığı bir yazıdaki tanım ile bir cevap verelim. Bakın o başlıktan sayın dipnotun alıntı yazısından Ilımlı İslam tanımı : Saygılar sunarım.- İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Efendim, sayın Dipnot'a yukarıdaki cümle ile ne demek istediğini sormuştum. Fakat bir cevap alamadım. Şüphelenip bu cümleyi araştırdığımda ise, Açık Gazetedeki bir röportaj karşıma çıktı. Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Başkan Yardımcısı Şahin Filiz ile yapılmış bir röportaj : -http://www.acikgazete.com/soylesi/2011/02/21/dekolte-giyen-tecavuze-elestiren-silivri-ye-katlanir.htm- ''Türkiye tarihinde çok partili döneme geçişimizin bir başka adı da ne yazık ki emperyalizmin kucağına oturmak anlamına geliyor. Yani Amerika'nın müttefik olarak kabul edilmesi gibi bir söylemin çok ötesinde, Amerika'nın istekleri doğrultusunda dizayn edilen bir toplum yapısına geçildiğini gösteriyor. Bu dizaynın temelinde de zaten dini söylemler yer alıyor. Zübeyir Gündüzalp'in de yaptığı gibi; kendilerini dini söylemlerin patronu olarak görenlerin ilk işaretlerini o dönemde veriyorlar. Diğer yandan Gündüzalp'in kullandığı 'feylesof' kavramına baktığımızda da tam bir ikiyüzlülük ve çarpıtmanın olduğunu görüyoruz. Çünkü Amerika olsun, Avrupa halkları olsun, bugün kendi toplumsal dinamiklerini felzefeden yararlanarak oluşturduklarını görüyoruz. Dini söylemi kullananlar, bir yandan felsefe üzerinden kurban keserek, diğer yandan da risalei nurlarda felsefe okuyanları Şeytan ve namussuz ilan etmek gerçekten de çok büyük bir çelişkidir. Halkı aptal yerine koymaktır. Eğer batılı filizoflar İslam'ın değerini gerçekten bilmişlerse, demek ki bu tarikatlar aracılığıyla değil, felsefe aracılığıyla mümkün olabiliyor. Madem ki batılı filozoflar Kuran'ı beğeniyor ve anlıyorlar, o halde siz neden en fazla bağlandığınız va bir harfinin bile değiştirilemeyeceğini düşündüğünüz; Kuran'la eşdeğer saydığınız risalei nurlardaki felsefe ve filozoflara yönelik ağır eleştirileri hala ideolojiniz olarak kabul ediyorsunuz. Bütün bunlara baktığımızda Ilımlı İslam projesinin 1945'lerde başladığını söyleyebiliriz. İnsanları emperyalizmin etkisine açık hale getirmenin en önemli dayanaklarından birisi din sömürüsüdür. Ta o yıllardan başlayarak Cumhuriyet kurumlarını esir alacak kadar büyük bir güce ulaştığını, Cumhuriyet kurumlarını esir almada din sömürücülerinin o günkü söylemleriyle bugünkü söylemleri arasında hiç bir farkın olmadığını, çok partili sisteme geçilirken ABD desteğiyle sürece girenlerin, bugün orduyu ve yargıyı yine o emperyalistlerin yardımıyla Cumhuriyeti yıkmak adına kuşattıklarını görüyoruz. Din Türkiye'de diğer İslam ülkelerinden daha fazla ve acımasızca kullanılmıştır. Sonuç olarak 1945'te yapılan o açıklamayla, bundan üç-dört yıl önce Fethullah Gülen'in sağ kolu sayılan bir zatın yaptığı "Türkiye'de Fetullah Hoca'yı' sevmeyen kimse kalmayacak, herkes Gülen'ci olacak" açıklaması, koskoca bir toplumu nasıl da emperyalizmin memuru olarak atadıklarının bir göstergesidir. Hal bunun bir dindarlaşma olduğu sanısına kapılarak her ne yaparlarsa yapsınlar dindendir düşüncesiyle bunların suyuna gitmeyi Allah'ın kendilerinme vermiş olduğu bir lütuf olarak görüyorlar. Bu kasıtlı bir bilgi kirlenmesidir. Bu kirlenme toplumun esaret altına alınmasına, Cumhuriyetin kuşatılmasına kadar varan sonuçlar doğuruyor. '' Bu durum karşısında beni oldukça düşündüren şu oldu doğrusu : Kaynak belirtmeden, bir yerlerden alıntı cümlelerin bu şekilde özgün cümleler gibi sunulması ülkemizde de sık görülen yarı aydın oryantalist bakış ile bir ilgisi olabilir mi acaba ?- "DEVLET LAİK OLUR, BİREY LAİK OLMAZ" SAFSATASI
"DEVLET LAİK OLUR, BİREY LAİK OLMAZ" SAFSATASI Toplumu "destabilize" mi etmek istiyorsunuz, önce dille oynayın. Terimleri değiştirin, kavramların içini boşaltın, sonra onları, işinize geldiği gibi yeniden tanımlayın. Kendini gizlemenin, akılları karıştırmanın ya da moda deyimi ile "takiyye yapmanın" en iyi yolu, toplumda genel geçer olan kavramlarla oynamak, onları alt-üst etmek, kendinize özgü değişik ve zıt tanımlar yapmak, sonra da bu tanımlara göre kendinizi anlatarak, değişik kesimlere farklı imajlar vermektir. Örneğin, "temel hak ve özgürlüklerin güvencede olduğu çoğunluk yönetimi" anlamına gelen "demokrasiyi", "çoğunluk tahakkümü" olarak tanımlar, sonra da kurmak istediğiniz totaliter şeriat devleti yolunda çalıştığınız halde, kendinizi "demokrat" diye nitelersiniz. Örneğin, "toprak ağalığının ve tarıma dayalı üretim biçiminin bir yansıması olan ve artık tarihin karanlıklarına gömülmüş bulunan din devletini geri getirmeyi istemek" anlamına gelen "irtica" kavramını, "Atatürk dönemine geri dönüş" olarak tanımlar ve kendiniz için "ben de irticaya karşıyım" dersiniz. 1990'lı yılların sonunda Türkiye, yukarda verdiğim her iki örneğe de fiilen tanık oldu. Hem de kimlerin ağzından? Türkiye'nin sorunlarını çözeceğini öne süren, ama zamanla bizzat kendisi sorun halini alan bir siyasal partinin yöneticileri tarafından. Türkiye'nin 1990'lı yılları, Osmanlı'nın "fetret dönemi" gibi, tarihe bir "ibret dönemi" olarak geçecek: Bir yanda çeteler, tarikatlar, öte yanda yağma; ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de dilin en önemli ögeleri olan terim ve kavramların içlerinin boşaltılması, yozlaştırılması, saptırılması. İnsanların da bütün bu aldatmacaya ve yağmaya, "zahir demokrasi buymuş diye" tahammül etmesi. * * * Şimdi bir de "laiklik devlete mahsustur, bireyler laik olamaz" safsatası savunuluyor. Hem de de nasıl bir mantıkla? Gerekçesi doğru, sonucu yanlış bir söylemle! Önce deniyor ki, "laiklik din midir ki, müslümanlıkla karşı karşıya gelsin?" Doğru. Hem de çok doğru. Nitekim laiklik bir inanç, bir din olmadığı içindir ki, müslümanlıkla da öteki dinlerle de çelişmez ve karşı karşıya gelmez. Yani insanlar hem laik hem de müslüman olabilir. Aynen hem laik hem hırıstiyan; hem laik hem de ateist olunabileceği gibi. Ama insanlar hem müslüman hem hırıstiyan, ya da hem müslüman hem ateist veya hem hırıstiyan hem musevi olamaz. Bu anlamda, dinlerin yasaklandığı Sovyetler Birliği laik değil, ateist bir devletti. Türkiye Cumhuriyeti ise kurulduğundan beri, ateist değil, laiktir. Tüm devlet mekanizması, müslüman bir toplumda, laik bir devlet modeline göre biçimlendirilmiştir. Bugün de (bazı eksiklik ve fazlalıklarıyla) bu model, yani laik devlet modeli geçerlidir. Laiklik, devletin, vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde, inançlara göre ayrım yapmaması ve ayrıca, herhangi bir inancın, özellikle de egemen olan inancın, öteki inançlara baskı yapmasını önlemesi demektir. Bu son nokta, yani devletin dinsel baskıyı önlemesi, "laik ve demokratik devletin" en önemli görevleri arasındadır. Çünkü her insanın inanç özgürlüğünün, özellikle de çoğunluğun inancına karşı korunması, demokratik bir devletin vatandaşlarına karşı olan görevlerinin başında gelir. İşte devlet yapısındaki bu ilkeyi uygun bulan herkes "laiktir". Aynen demokratik devleti destekleyenlerin "demokrat", aynen serbest piyasa ekonomisinden yana insanların "liberal", aynen sosyal devletten yana olanların "sosyal demokrat" olduğu gibi. Demokratlık, liberallik, laiklik, din niteliği taşımadıkları için, bu kavramlar hiç bir inanç ile, hiç bir din ile çatışmaz. Yani bir müslüman, bir hırıstiyan, bir musevi, hem dindar olabilir, hem demokrat, hem laik, hem de ekonomik düzen konusundaki yaklaşımına göre, liberal; sosyalist veya sosyal demokrat. Bu çerçevede "Devlet laik olabilir, bireyler laik olamaz" demek, ancak, müslüman olanların, demokrat ve laik olamayacakları inancını yansıtan, şeriat devletinin müslümanlığın gereği olduğu konusundaki siyasal ve ideolojik yaklaşımı kamufle eden bir söylemdir. Bunun doğal sonucu da, "ey müslümanlar, devletin laik ve demokratik niteliğinden yararlanarak, inancınızın gereğini yapın, şeriat devletini kurmak için çalışın" gibi, hem çağdaş inançlarımıza aykırı, hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin 75 yıllık deneyimini ve dolayısıyla bugünkü varlığını reddeden, yani irticayı besleyen bir söylemi gündemde tutmaktır. Nitekim, "demokrasi amaç değil, araçtır" sözü de bu "anakronik (yani tarih içinde yerini şaşırmış) söylemin" özü değil mi? EMRE KONGAR -http://www.kongar.org/aydinlanma/1998/aydin114.php- Ülkemizde, demokrasinin olmazsa olmaz koşulu ''laiklik ilkesi'ni dinsizlik olarak anlayan iki kesim vardır. Biri malum Siyasal İslamcılar, diğeri de kendini '' çağdaş sayan '' fakat nitelik olarak Siyasal İslamcılardan çok farklı bir bakış açısı olmayan, gerçekte çağdaş değerleri irdelemeden, özümseyemeden adeta bir dogma olarak kabul etmiş, bir kısım sözde ''aydınlar ''dır. Bu tablo, bize 12 Eylül sonrası ortaöğretim müfredatlarından '' Felsefe '' ve '' Mantık '' derslerinin hangi amaçla kaldırıldığını, '' Tarih '' ve '' Sosyoloji '' derslerinin neden ezberci bir yaklaşımla verildiğini, neden bu toplumun, adeta '' batının yalnızca ilim ve tekniğini alalım '' diyen İslamcıların düşünceleri doğrultusunda Matematik, Fen derslerinin daha önemli olduğuna inandırıldığını da çok net açıklar. Oysa, batıdaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler, batının felsefi düşünsel gelişiminden soyutlanabilecek olgular değildir. Bu bağlamda sosyoloji profesörü Emre Kongar'ın bu yazısını dikkatle okuyup anlamak, özümsemek, kavramları doğru kullanıp, batı tarafından bize dayatılan ( layık görülen ) yönetimleri, yine batı tipi oryantalist bir bakışla değil, gerçekten batılı bir anlayışla bertaraf etmek için önem arz etmektedir. Saygılar sunarım.- SİYASAL İSLAM ve DEMOKRASİ (Evrensel bağlamdan Türkiye Özeline)...
Efendim benden önce davranmışsınız, teşekürler. Emre Kongar hocanın yazısını iyi okuyup anlamayı herkese tavsiye ederim. Saygılar sunarım.- İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
- İslam İsyanı Bize Umut... “İsyan”, hele sınıfsal isyan, İslam ülkelerinin “tabiatında” yoktu!...
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.