-
İçerik Sayısı
571 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
EmiLY_pandora tarafından postalanan herşey
-
ÜZÜM ÜZÜM ÜZÜLÜRSÜNÜZ! Denizli’de açılışlara katılan Başbakan yine “ulema”dan bahsetmiş. AİHM’ne “türban” için “ulemalara sor” diyerek akıl öğretmeye kalkan bir Başbakan tarafından yönetiliyoruz. AİHM’sini eleştirirken “din ulemalarına danışsınlar” dediği için kendisini eleştirenleri “cahillikle” suçluyor. “Cehalet içinde olan” bizleriz. Cahilliğimize kızıyor. Ona göre “ulema” kelimesini “gündemde” tutmak isteyen biz cahiller lügate bakmadan konuşuyoruz. Ulema; alimlerin çoğul haliymiş. Eleştirenlerin hassasiyeti üzüm yemekte değil, bağcıdaymış. Üzüm yemek istemeyenler karşılığı olarak biz cahillerden söz ettiği belli. Bağcı kim? Başbakanın lügatine göre; “ulema” sözünü; ne biz cahiller ne de AİHM deki yargıçlar anlıyor. Anlamıyorsunuz. Başbakan üzüm yemek istiyor. Sizde üzüm yemek isteseydiniz, din alimlerinin çoğulundan bahsederken “ulema” denilmesi gerektiğini anlardınız. Cahiller… Hatta konuyu bilmeden AİHM kararını veren yargıçlar ve üzüm yiyen başbakanı eleştiren cahiller olarak “bağcı” konusunda hiç “hassas” değiliz… Öyle ya bizim mürekkep yalamışlığımız da yok!... AİHM kararının ne anlama geldiğini bilmeyen bir çok siyasiyle karşılaştık. Hukuksuz, politikacılar gördük. Kuran’ı Kerim okuyup hatim indirenlere af çıkarmayı düşünen Adalet Bakanlarımız oldu. İç hukukumuzda dava açılırken avukatlara verilen “vekaletname” yerine, sadece “yetki belgesi”ni başvuru için yeterli sayan AİHM’sini “ciddiyetsizlikle” suçlayanlar oldu. Böyle eleştirenler siyasi partileri kapatılınca AİHM’ne büyük bir ciddiyetle başvurdular. Gerek Anayasa ve gerekse Siyasî Partiler Kanununun birçok maddesinde yazılı olan Cumhuriyetin temel niteliklerinden sayılan “lâiklik ilkesi”nden ne anlaşılması gerektiğini öğrenmek istiyorlarsa; Refah Partisi hakkında verilen Anayasa Mahkemesinin 1997/1 (Siyasî Parti Kapatma) Esas ve 1998/1 Karar sayılı ve 16.1.1998 tarihli kararına baksınlar. Mürekkep yalamışlar ve üzüm yemek istiyorlar sözüm ona… Ama henüz öğrenememişler. “Lâiklik”, ortaçağ dogmatizmini yıkarak aklın öncülüğü, bilimin aydınlığı ile gelişen özgürlük ve demokrasi anlayışının, uluslaşmanın, bağımsızlığın, ulusal egemenliğin ve insanlık idealinin temeli olan uygar bir yaşam biçimidir. Lâik düzende din, siyasallaşmadan kurtarılmıştır. Kamusal düzenlemelerin dinî kurallara göre yapılması düşünülemez. Düzenlemelerin kaynağı dinî kurallar olamaz. (…) Demokrasi, şeriat düzeninin karşıtıdır. Çağdaşlığın göstergesi olan bu ilke, Türkiye Cumhuriyeti’nde “ümmet”ten, “ulus”a geçmenin de itici gücü olmuştur. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi, gücünü lâiklikten alır. Lâiklik, din ve devlet işleri ayrılığı biçiminde daraltılamaz. Boyutları daha büyük, alanı daha geniş bir uygarlık, özgürlük ve çağdaşlık ortamıdır. Türkiye’nin modernleşme felsefesi, insanca yaşama biçimi ve insanlık idealidir. Lâik düzende, özgün bir sosyal kurum olan din, devlet kuruluşuna ve yönetimine egemen olamaz. Devlete egemen ve etkin güç, dinsel kurallar ve gerekler değil, akıl ve bilimdir. Dinin, devlet işlerinde yasal düzenlemelerin kaynağı ve dayanağı olması düşünülemez. Kararda bu gerçekler var. AİHM; Anayasa Mahkemesinin kararında belirtildiği gibi, Refah liderlerinin düşünce ve tutumlarının, dini kurallara göre şekillenen bir Devlet ve toplum modeline ilişkin belirgin bir resmi yansıttığı, şeriatın Sözleşmede öngörülen temel demokrasi ilkeleriyle bağdaşmadığı yönündeki AİHM 3.Dairenin görüşüne katılarak şöyle bir sonuca varmıştı: “ ..Mahkeme, Anayasa Mahkemesi gibi, dinin öngördüğü dogmaları ve ilahi kuralları yansıtan şeriatın durağan ve değişmez nitelikte olduğunu düşünmektedir. Siyasi alanda çoğulculuk ya da kamu özgürlüklerinin sürekli evrilmesi gibi ilkelerin şeriatta yeri yoktur. Mahkeme, birlikte dikkate alındığında, şeriatın getirilmesine açıkça atıf içeren söz konusu ifadelerin demokrasinin temel ilkeleriyle bağdaşmadığına dikkat çeker. Bir yandan özellikle ceza hukuku ve ceza yargılaması usulü, kadınların hukuki statüsüne ilişkin kuralları ve özel ve kamusal yaşam alanlarına dini buyruklar uyarınca müdahale etme biçimi bakımından Sözleşme değerleriyle açıkça farklılık gösteren şeriata dayalı bir rejimi desteklerken bir yandan da insan haklarına ve demokrasiye saygılı olduğunu söylemek zordur... Mahkemeye göre, Sözleşmeye taraf bir Devlette eylemleri, şeriatı yerleştirme amacı taşıyan bir siyasi parti Sözleşmenin bütününü vurgulayan demokratik idealle bağdaşan bir oluşum olarak görülemez.” AİHM Büyük Daire kararındaki saptamaya göre “..köktendinciliğe dayalı geçmişteki siyasi hareketlerin bazı Devletlerde siyasi iktidarı ele geçirdiğini ve arzuladıkları toplum modelini kurma fırsatını elde ettiklerini göz ardı edemez. Mahkemeye göre, her bir Sözleşmeci Devletin Sözleşme hükümlerine uygun olarak tarihteki deneyimler ışığında bu tür siyasi hareketlere karşı koyabileceğini düşünmektedir. Mahkeme Osmanlı yönetiminde bir İslami teokratik rejimin geçmişte mevcut olduğunu da gözlemlemektedir. Önceki teokratik rejim yıkılarak cumhuriyet rejimi kurulduğunda Türkiye, İslami ve diğer dinleri özel dini uygulama alanıyla sınırlandıran laiklik tipini seçmiştir.” Hassasiyetlerinin “üzüm yemek” olduğunu söyleyip, “..bunların hassasiyeti üzüm yemekte değildi, bağcıda” diyerek AİHM yargıçlarının “ulemaya” danışmasını isteyenlere anımsatırım. Anayasa Mahkemesinin, AİHM 3.Daire ve Büyük Daire’nin Refah Partisi hakkındaki kararını yeniden okusunlar. Sizler “mürekkep yalamış” insanlarsınız. Bizler lügatsiz , sözlüksüz cehalet içinde olan cahilleriz... Sonra laik demokratik hukuk devleti toprakları üzerinde yaşayan siz politikacılara biz cahiller çok acırız. Hukuk istersiniz. AİHM’ne başvurmak zorunda falan kalırsınız… Unuttunuz galiba; ulema eksikliğinden eleştirdiğiniz AİHM başvurusu sizin zihniyetinizden doğdu. Davanızı AİHM’de kazanmalıydınız. Çok güçlü başvurunuza karşılık hükümet olarak savunmanız çok zayıftı. Neden? Yoksa ulemalara sormadınız ve onlardan İslami bilirkişi raporu almadan mı başvuru ya da savunma yaptınız?.. Bilmiyorsanız öğretelim: Üzüm üzüme baka baka kararır… Sonra da üzüm üzüm, üzülürsünüz!... Av. Fikret İLKİZ... YoRuMSuZ Kolay Gelsin
-
tehdit...... tehdit......... tehdit......... Fasa fiso bunlar cevap bulamayınca açık tehditler başlıyor .
-
BU GECE EN HÜZÜNLÜ ŞİİRİ YAZABİLİRİM
EmiLY_pandora şurada cevap verdi: EmiLY_pandora başlık Şiir Forumu
Bir Eskicide Bıraktım Yüreğimi Tükenmeyen yollarda,bilinmeyen geleceklere Yürüyerek geçiyor yaşam. Uyandığımda bitecek bir rüya gibi. Hiç durmadan,koştururcasına yürüyorum, Durursam uyanacağım, Yaşam bitecek sanki... Ardıma bakmadan gidiyorum Bir daha geçmeyeceğimi bildiğim yollardan. Her adımda dağılıyorum. Bir parçam,ellerimden düşer gibi, Kayıp gidiyor benden... Bir köşede gülüşümü bırakıyorum. Bir gece yıldızlara bakarken,gözlerimi. Sokak lambalarında, sessiz gölgelerimi. Günbatımının kızıllıklarında çocukluğumu, Gündoğumlarında,sabah çiğlerine karışan gözyaşlarımı... Siyah beyaz bir fotoğrafta düşlerimi... Oysa düşlemek ne güzeldi çocukken. Nerden bilirdim yaşamın Böyle parçalanarak süreceğini Ve ömrümün,kendimi toplamakla geçeceğini... Bir yap-bozum sanki, Tek parçamı bile bulamadan, Yeniden dağılıveriyorum. Nerede başladı bu... Hatırlamadığım kadar uzakta kaldı ilk kırıntılarım. Her yiten parçada sessiz bir çığlık attı yüreğim, Sel olup aktı da,kimseler görmedi. Sessizce gelip toplamasını bekledim O hep beklenen,ama hiç gelmeyenin... Yüreğimde bir telaş,bir heyecan; -Beni tamamla artık ! -der gibi çırpınan... O değil miydi daha yolun en başında Bin parçaya bölünüp dağılan... İstesem de bulamam yüreğim. Bir daha geçmeyeceğim bir yolda, Bir eskiciye bıraktım seni,paramparça... Çığlıkların paçalarımdan süzülüyor, Kimseler görmüyor... İşte böyle sürüyor yaşam Yolun birinde eksilip, Bir başkasında biraz artan... Kim geri getirebilir, Bir daha geçmeyeceğim bir yolda, Bir eskicide kalan , O bir parçası hep eksik yüreği... Kolay Gelsin -
Kolay Gelsin
-
BU GECE EN HÜZÜNLÜ ŞİİRİ YAZABİLİRİM
EmiLY_pandora şurada cevap verdi: EmiLY_pandora başlık Şiir Forumu
ay®ılmak... Dökülüyorum ağır ağır eriyorum içten içe... Ağlıyorum kan dökerek.. Ağlatmamaya çalşıyorum karşımdakini...??!! ilk defa kağıt kalemle yazıyorum... daha bir zor oluyor böyle ayrılık ilk defa ayrılmıyorum ama sanırım ki son da olmayacak... taşıyorum, boşalamıyorum... burama kadar geldi artık dökülüyorum... boşa gidiyor tüm sevmeler, ey sevgili... akışına bıraktım kendimi rüzgarın... ve bir sonbahar yaprağı gibi... çürüyorum uçuşuyorum... kıvranıyor içimdeki kurtlar... bitirmeden kalkıyorum şiiri.. hep yarım kalıyor bu ara sevmeler...!!! sevgili; buralarda zor hayatta kalmak, sevmeden sürekli... köreltseler de beynimi, kesseler de dilimi... yaksalar da kalbimi, yok etseler de beni, yine avazım çıktığı kadar bağıracağım...!!! hep... seviyorum seni...!!! ayrılık bile bana koymaz artık...! unutma and içtik biz... ölüme bile gitsek, aşk zehrinden içicez...! sen benden önce ayrılırsan, bu hayattan... beni de bekle...!! köprüden atıp... bedenimi, ayırayım ruhumdan...!!!!! -
öldürenle katiliz çalanla hırsız tümümüz sanığız tümümüz savcı tümümüz suçlu tümümüz yargıç kimi aklar kimi suçlarız kimi bağışlar kimi asarız kendimizi başkasında hergün bir bıçak saplı birinin arkasında vurulan da biziz vuran da
- 221 cevap
-
- Kurt sorunu
- Turki mantik
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
MARIAH CAREY - MY ALL Tıklayın ve Dinleyin çok güzel bir parça yıllarda geçse asla vaz geçmeyeceklerim arasında
-
çok olmadı daha sen gideli hatıralar hala çok canlı şakalaşmalrımız ara sırada da olsa tartışmalarımız daha çok olmadı sen gideli saydımda iki sene bile olmamış daha şimdi anladım acım ondan hala ilk günkü gibi bana verdiğin öğütler hala kulaklarımda hani küçükken kulağımı çekmiştinya kulağımın acısı bile hala aynı ben ilk okula başladığımda gözlerinde gördüğüm o ışıltı hala aklımda okulu bitiripte diplomamı getirdiğimde gözlerinde gördüğüm gurur hala gözlerimin önünde biliyorum istediğin okula giremedim istediğin mesleği seçmedim ama ne olur affet affet beni baba beni asker uğurlayışın daha dün gibi o yemyeşil gözlerindeki yaşlar gözlerimin önünde hala hani o nizamiyeden dönüpte geri gidişin yokmu inan çok ama çok koymuştu bana firar edesim gelmişti daha ilk günden peşinden gelesim daha çok olmadı sen gideli saydımda yirmibir ay olmuş daha canım yanıyor hala ilk günki gibi özlemin hep aynı hiç dinmedi hatırlıyorumda ben evlenmiyecem derdimde sen düğünümü planlardın inatla nerde bir kız görsen dönüp bana bakardın ne kadar çok isterdin düğünümü görmeyi olmadı göremedin zaten gerçekleştiremedimki senin hiç bir haylini ne olur affet affet beni baba hiç aklıma gelmezdi bir gün gideceğin hiç aklıma gelmezdi bir avuç toprağa baba diyeceğim bir mermer parçasına bakıp seni çok özledim baba diyeceğim sen hayattayken hiç diyemedim sana seni sevdiğimi sanırım utandım söylemeye askerdeyken her telefona gittiğimde bu sefer diyeceğm derdimde telefonu her açtığımda diyemezdim seni ne çok özlediğimi şimdi çok pişmanım senden çok ama çok özür dilerim ne zaman hüzünlü bir türkü duysam sen gelirsin aklıma hani o yemyeşil gözlerin buğulanırdıya işte o anlar gelir aklıma televizyonda ne zaman arif sağ çıksa elim varmıyor kanalı değiştirmeye dinliyorum sanki senin yerine dinler gibi ben maç izlemek isterdim sen arif sağı dinlemek anlaşmazdık bir türlü şimdi elim varmıyor değiştirmeye kanalı diğer kanalda olsada cimbomun maçı inan baba şimdi çok pişmanım ama dedimya hiç gelmezdiki aklıma bir gün gideceğin hiç gelmezdiki aklıma beni bir başıma bırakacağın aslında sana birazda kızgınım bıraktın bütün yükü omuzlarıma sen gittin ardına bile bakmadan hani anlaşmıştık hani hiç gitmeyecektin hani düğünmde halay çekecektin neden tutmadın sözünü baba neden gittin sanki şimdi beni kim evlendirecek kim halay çekecek düğünümde söylesene sensiz olacak düğünü kim neylesin neden gittinki sanki ne acelen vardı söylesene şimdi kim oğlum diyecek bana bayramlarda kimin elini öpeceğim babalar gününde kime hediye alacağım hadi susma söyle söyle baba söyle annemde çok özledi seni baba benden saklamaya çalışsada gizli gizli ağladığını görüyorum bazen sakın kızma olurmu sanırım yeterince iyi bakamıyorum emanetine neyi becerebildimki sanki bunuda becereyim ne olur affet affet beni baba hava karardı ben artık gideyim bilirsin annem merak eder ben sonra yine gelirim heee bu çiçekleride sana getirdim bilirim seversin gülleri ben tekrar gelene kadar arkadaşlık etsinler sana ben gideyim artık dedimya geç oldu ben sonra yine gelirim eğer gelişim uzun sürerse kusuruma bakma olurmu malum iş güç çalışmak lazım sakın seni unuttuğumuzu sanma olurmu sen hep bizimlesin sende dualarını eksik etme o yeşil gözlerini çekme üzerimden ve ne olur affet affet beni baba sevdikleriniz size bir gölge kadar yakın ve bir gölge kadar sadık olsun. Kolay Gelsin
-
Avatar resmin bir harika olmuş
-
ben az sonra aynur doğan ın albümünü indireceğim Apime duyurulur
-
BiR ERKeK NiYe AlDaTıR ?
EmiLY_pandora şurada cevap verdi: EmiLY_pandora başlık Kadın Erkek İlişkileri
Sonunu güzel bağlamışsın ama offfbeee Gerçekten off -
BiR ERKeK NiYe AlDaTıR ?
EmiLY_pandora şurada cevap verdi: EmiLY_pandora başlık Kadın Erkek İlişkileri
erkeler neden aldatır pufff ne var sanki sevseniz bağlı kalsanız mutlu edip mutlu olsanız.. Ama yokk olmaz önce istersiniz uğruna savaşırsınız sonra elde edince biter gider heveste gider bir de çocuklar olur artık eskisi kadar cazibesi yoktur karşıdaki kişinin ve başlar arayışlar.Daha bakımlı daha güzel mümkünse gelecekten konuşmayan anı yaşayan (tabi bu özellikle evli erkekler için geçerli bekar arkadaşlar sizi tenzi ediyorum )bayanlarla geçici ilişkiler başlar. Tabiki her zaman haklı olan kadın değildir ama şunu kabul etmek gerekiyor Kadınlar duyguları Erkekler dürtüleri ile hareket ediyor. -
ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
EmiLY_pandora şurada cevap verdi: İNTERLOCK başlık Havadan Sudan Konular
İNTERLOCK sen süpersin ne diyebilirim ki en büyük hayranınım hatta öyleki kitabın çıkarsa istiklal cad.ki mega vizyonda sabahlar kitabını ilk alan olurum.Hayranranların senden kitap bekliyor bu konuyu bir düşün lütfen İlgine teşekkürler şimdiden Kolay Gelsin -
Bir Pazar Sabahında Ölü Düşlere Otopsi Yüreğimin devrik hükümdarlığı isyanın eşiğindedir ve artık her şeyin boşluğunda salınırken,her şeyden tanım çıkarmaya ve anlam bulmaya zorlanırken yabancılar kolonisidir her bildik yüz… Bir amaçsızlık yatağına varmaktadır her eylemimle içimde yükselen nehir Şimdi; her yaşadığım bir fotoğraftır incelen ve giderek soluklaşan her bakışta kalbimde bir telaş hazırlanır yeni bir yaşama............ Yaşama ve aşka dair gizlerim ayaklandığında bir özlem parçalar sızlayan yüreğimin kapakçıklarını. Nabız zorlar, çözerim gözlerimi, kendimle oynadığınım oyunu bitiririm gelmeye çalışırım gittiğim yerlerden zordur kendime dönüş, artık bilirim.......... Şimdi, gecenin bir vakti, erken ve hesapsız devinimlerimde inceldiği yerlerden kopmasına izin verdiğim bir şeyleri bağlamaya çalışıyorum. Onarılması zor yanlarımı anestezik yazılarla uyuşturuyorum. Herkese bir şeylerin açıklamasını yapmaya çalışan ben, herkesin sorunlarının cevap anahtarlarını çoğaltmaya uğraşan ben, anahtarını kaybetmiş bir çilingir gibi dışarıdayım şimdi. Üşüyorum, sabah güneşinin aydınlığı ortaya çıkarıyor karanlığımı ve ben karanlıkta görebiliyorum ama üşütüyor beni görebildiğim her şey. Üflediğim zaman geçmişin tozlarını, geleceğin pasları ortaya çıkıyor sanki. Hiç tanımadığım insanlar hakkında bildiklerimi, kendime ait bilgisizliğe dönüştüren ne? O bir türlü dindiremediğim en derinlere inebilme isteği mi? Yoksa başkalarının yaşamlarını, aşklarını, acılarını paylaşırken, bir türlü kendi iç dökümünü kimseye yapamayan kalbim mi?.... nedir, içimi en acıyan yerlerinden mühürleyen? nedir insanı en yükseklerden kuytulara sürükleyen?....... Ve konuşur içim, dudağımı ısırırken düşlerim: “Aşk; ihanetine bile ihtiyacım var........... artık biliyorum... yokluğunda çoğalıyor yokluklar......” Şimdi ben, vaktin ağır aksak ivmesinde, bir sigara paketinin arkasına yazmış olduğum imlası alkollü şu satırları okuyorum: “Gözlerimle kurşuna dizebilmek için seni son bir hoşça kal ıssızlığını yaşayabilmek için geldim kapılarına korkma ; içeri girecek değilim sadece kapına asılı kalsın istedim dualarım, gözlerim ve tüm düşlerim......” Bir “hoşça kal” ıssızlığıyla kalmak nedir bilir misin?...... Bilir misin ardından kapanan kapılara asılı kalan göz bebeklerinin inanılmaz harabeliğini?..... Tüm anlamlarını kaybetmiş bir alfabeyle, “lütfen” kelimesini kekeleyebilir misin? Defalarca yutkunarak ve direnmeye çabalayarak gözlerini sürüklemeye hazır sele, nasıl “Kendine iyi bak” denir bilir misin?.... “Sen de” dendiğinde çoktan dağılmış yanlarını saklayabilir misin?.... Aşkın ihanetini bile özleyecek kadar Aşkı sevebilir misin?...... Aynaya baktığımda bu sabah, canlanmak için sabırsızlanan bir heykel duruyordu karşımda. Nedense bu sabah erken başladım içmeye, nedense erken uyandı, içimdeki kozasını kalın ören duygu sinsilesi… Kozasından çıkabilmek için tek kanadını feda etmeye hazır bir kelebek gördüm içimde bu sabah. Ve hatırladım ne kaldıysa dün geceden. Suskunluğum yeni cinayetler tasarlıyordu Eski tanıdıklar geçiyordu içimden........ Üçüncü tekil şahıs olarak, nesnesiz ve kimsesiz kurabildiğim tüm cümleler, tek tek yıkılıyor işte bu sabah. Kendimi düelloya davet ettim bu sabah. Senin için düello eden iki erkek, ikisi de benim. İkisi de ölecek ve sen gideceksin, ben kalacağım cesedimle, yine gömüleceğim içime, kendimi bulamayacak kadar derinlere. Oysa ne kadar huzurdun, ne kadar bendin, biliyorum belki uzaktın ama o gece uyuduğumda suydun, başucumdaydın.. uyandığımda yoktun devrilmişti bardak akmıştı su.... içimde; bir düşün yükseklerden düşme korkusu... Okuduğun bu darmadağın yazı, darmadağın bir Pazar sabahında kendime özgü bir sen anlatımıdır sadece. Satır aralarında saklı hiçbir anlam kendimden sakladığım,yüzleşmeye korktuğum anlamları açıklayabilecek kadar cüretkar değil. Seni özledim sevgilim… Sana sevgilim dememi yadırgıyor musun sevgilim?........ Çocuk yanlarımın kimliğini sana gösterebilmek isterdim sevgilim..... Aşkın ihanetine bile ihtiyacım olduğunu bilebilmeni isterdim sevgilim......... Çok eski bir zamanda ( zaman bile eskiyebiliyor değil mi sevgilim?...) ailesiz, oyunsuz, şaşkınlığını ve açlığını örtbas etmeye çalışan gözleriyle, kimseyle konuşmayan, baktığı her şeyi anlamaya ve küçük aklına sığdırmaya çalışan bir çocuk varmış. Üşümesini ve açlığını sıcacık düşleriyle örtermiş küçük çocuk. Susarmış susmasına, düşleri büyürmüş, bedeni açlıktan küçülürken yine de direnmeye çalışırmış küçük busesinden taşan yaşlarına. Bir gün düş tacirleri gelmiş küçük çocuğun büyük şehrine. Büyük paralar veriyorlarmış büyük düşlere. Açlığından, üşümesinden bitkin düşen küçük çocuk daha fazla dayanamamış. Satmış düşlerini. Sahip olduğu tek varlığını da takas etmiş düş tacirleriyle. Aldığı paralarla karnını doyurmuş, üstünü örtmüş küçük çocuk. Ama şimdi daha çok üşüyormuş. Şimdi midesi aç değilse bile içinde bir yerlerde bilemediği bir yanları acıyormuş tokluk açlığından. Şimdi senden bana kalan ne bir resim ne de yüzünü anımsatacak bir hayal bıraktın zaman denilen ve senden olan şerefsizin işbirliğiyle… Ama sen unuttun mu yoksa şizofren oyununda sürükleyici bir sahne yaratma düşüncesi miydi bilmiyorum… Seninleyken yap-bozundaki yanlış adlandırmalarına kurban giden soğuk benliğime ters kaynayan kalbimin alt katındaki eksik çocukluk geçiren mide ağrılarım seni hatırlamaya ve yaşamaya yetiyor…Onun için ülser krizim başladıkça sen daha bir sen oluyorsun ruhum tırmıklanırken midem ağrıyor ve kalbim aldanıyor yine aldatan sana… Satılık düşün var mı sevgilim?... Bu yazının ilk harfinden bu yana üç saat geçti. Bu yazıyı yazan parmaklardan kaç ömür geçti, kaç ütopya kendi okyanuslarında kayboldu sen bilemezsin . Kaç Eylül’ de dirildim daha Mayıs’taki cesedimi toprağa vermeden. Kaç kere bu mevsimde kıyılara vurdum, karasularımın genişliğinden... Yılın en güzel ayı Eylül değil mi sevgilim? En güzel anın sen olduğun bir mevsimde Hikayelerim bittiği zaman, sana çocukluğumu anlatırım. Sıkılmayasın ve hüzünlenmeyesin diye başka çocukluklardan mutlu alıntılar bile yaparım. Aşkın, onurun ve iyi bildiğim her şeyin, çocukluk kütüphanemdeki kitaplarımda yazılı kaldığı zamanlarımı anlatırım sana. O kitapları okuyarak nasıl büyüdüğümü, büyüdükçe küçülmenin ne olduğunu anlatırım. “Çocukluğun bittiği zaman ne anlatacaksın?” diye sorma sevgilim Çocukluğum bittiği zaman kendimi terk ederim... Bu yazı bir pul istemez sevgilim. Bu Pazar sabahı hissettiğim her şeyin , bir ana fikir istemediği gibi. Keşif atlaslarında ikimizi işaretlemeye kalkıştığım bu Pazar sabahında, bildiğim tüm gemicileri konuk ettim sana yazdığım bu yazıya. İstedim ki bağlayabilsinler inceldiği yerden kopmasına izin verdiğim onca şeyi. Amacım; en çözülmez düğümde buluşmaktı seninle. Sonbaharın en inatçı yaprağıyla dalı gibi. Şimdi uzaktasın Yaşıyorsun kendi şehrini Surlarında boşuna bekleme geceni Bir Pazar sabahı şehrine geleceğim sevgilim Gözlerimle kurşuna dizebilmek için seni.... Artık Pazar değil, sabah da değil. Kendinden bir şeyler çıkarmaya çalışmanın, en karanlık labirente girme cüreti istediği, birimi umursanmaz, bir dingin zaman şimdi. Seninle ve kendimle konuşmaya başladığım, giderek, tanımadığım insanlara şahitlik yaptığım zamanların, tutanakları bu harfsel coşku. Tahribatı yüksek, zaman ayarsız duygular sana yapmaya çalıştığım tarifler. Akan suyun, yatağını bulduğunu sanıp durgunlaşması, yatağından kovulup tekrar çağlaması bu sezinlediğin gel-gitler. Aslında; gidilecek yerin aynı olması bu gelmeler... Barındıracak anlamı bile olmayan yerlere sığınmayacak kadar cesur, sığındığı yerlerde fazla kalamayacak bir göçebe kadar korkak olmanın gel gitleri siniyor kelimelere. Yine de bu yazıya başladığımda biliyordum keşif atlaslarında ikimizi işaretlemenin zorluğunu. Yırtılan onca yelkenime rağmen hazırdım fırtınalarının hırçınlığına. Kayıp adaları geçecektim, en derin okyanusları içecektim yeni kıtalarda oyalanmayıp bulacaktım şehrini gelecektim gözlerimle kurşuna dizebilmek için seni..... Adressiz sorgulara bulaşmayan, hiçbir nedene ihtiyaç duymamasına rağmen, çok sebebini kendi içinde gizleyebilen, zamanı bazen birimsiz, bazen çekilmez bırakan, dibine kadar yaşanmasını kendiliğinden zorunlu kılan, duygusal bir coşkuydu yaşadığımız.... göz ucuyla aşka bakarken gizliden gizliye, adlandırmaya çalıştığımız.... Yokluğun, ismi bile henüz konmamış bir çocuğun ağlamasıdır şimdi. Yine de o çocuk ödedi ne varsa aşkın vasiyetinde yazanı. Ve ben bir vasiyet gibi saklıyorum ne kaldıysa bana senle yaşanan özlemi... Bir Pazar sabahı ansızın ve hiçbir şeyin hesabında olmaksızın çıkıp geleceğim geleceğim şehrine gözlerimi bırakacağım gözlerine ve birkaç kurşunu…. yığılıp kalabilmek için ellerine.... Kolay Gelsin
-
DaĞLaRı DeLDiM bomboştu uzun zamandır kalbim düşlerim evim buz gibi ellerim seni buldu karanlıkta yanlızdım sende yanlızdın aslında güzel olduğu gibi olduğu yerde ama olduğu gibi görünecek cesur adam nerdeeee allahın cezası şu bir kaç hafta süre alışmadan aman abi yakınlaşmadan şu mesele Aşıksan korkuyorsan kayıp sevipte susuyorsan ayıp yazık daha gerçek ne var hayatta hem ne var korkup kaçacak bunda biter tabi istersen yeter çeker gidersin ayrı ama bil başarırım sen olmasanda yaşatırım bu aşkı dağları deldim tek başıma çölleri aştım birtek ben erleri yendim kız başıma sende yıkılmam dağları deldim tek başıma çölleri aştım birtek ben erleri yendim kız başıma sende yıkılmam Görgülü bilgili olsun zengin olsun diye hiiiç işim olma benim keyfim yerinde magazin malı güllü dallı motorlar gibi koca aramıyorum ki oğlum ben bu şarkılar niye aşk için aaaaşk bende sapına kadar var o ayrı ama bil kesip atamam sen olmasanda unutamam ben bu aşkı dağları deldim tek başıma çölleri aştım birtek ben erleri yendim kız başıma sende yıkılmam dağları deldim tek başıma çölleri aştım birtek ben erleri yendim kız başıma sende yıkılmam ÖZLeM TeKiN ( Süper BiR PaRÇa) Kolay Gelsin
-
Anlamamakta ısrar ediyorsunuz nedir derdiniz provakeden başka birşey bilmeyen insanlarsınız sizler. Siz kimsiniz AHMeT KaYa ' ya laf söylemek kim tıpkı NaZıM gibi AHMeT'e de vatan haini sıfatını yapıştırdınız. Önce vatan haini deniyor sonra sahip çıkılıyor trajedi bu Ne NaZıM'lar ölür Ne AHMeT'ler bu topraklar sadece sizin elinize kalmış değil allaha şükür. O kadar vahşinizki parçalanmış vucutları scrabel a benzetiyorsunuz.Buda yetmiyor imamlarla beraber oynatıyorsunuz ne denebilirki bu mantaliteye kınıyorum sizi !! ŞAFAK TÜRKÜSÜ (çok seviyorum seni ahmet kaya) Beni burada arama Arama anne Kapida adimi sorma Saclarina yildiz düsmüs Koparma anne aglama. Kac zamandir yüzün trasli Gözlerim safak bekledim Uzarken ellerim kulagim kiriste Ölümü özledim anne. Yasamak isterseken delice Ah..verebilseydim keske Yüregi avcunda kosan herbir anneye Tepeden tirnaga ogula ve kiza kesmis bir ülkeye armagan Düslerimle sinirsiz diretmisligimle genc Saskinligimla cocuk devrederken sirdasima Usulca aci verdi yanagimda tomurcuk Pir Sultan'i düsün anne, Seyh Bedretinn'i Börklüce'yi, Torlak Kemal'i Insanlari düsün anne Düsün ki yüregin sallansin Düsün ki o an güzel günlere inanan Mutlu bir Yusufcuk havalansin Yani benim güzel annem Ala safaginda ülkemin yildiz ucurmak varken oturup yildizlar icinde kendi buruk kanimi ictim Ne garip duygu su ölmek öptügüm kizlar geliyor aklima Bir aciklamasi vardir elbet giderken dar agacina Geride masa üstünde boynu bükük kaldi kagit kalem. Bagisla beni güzel annem Ogul tadinda bir mektup yazamadim diye kizma bana. Elleri deysin istemedim Gözleri deysin istemedim Aglayip kokluyacaktin Belki bir ömür tasiyacaktin koynunda. Yasamak agrisi asildi boynumda Oysa türkü tadinda yasamak isterdim Ölmek ne garip sey anne Bayram kartlarinin tutsakligindan asirip bayrami Sedef kakmali bir kutu icinde vermek isterdim cocuklarin ellerine Sonra, sonra benim güzel annem damdan düser gibi vurulmak isterdim bir kiza Gecenin kiyisinda durmusum Kefenin cebi yok Koynuma yildiz doldurmusum kosun cocuklar kosun sabah üstüme üstüme geliyor Kisacasi güzel annem Bir cicegi düsünürken ürpermek yok Gülmek umud etmek özlemek ya da mektup beklemek gözleri yatirip iraklara. Ölmek ne garip anne artik duvarlari kanatircasina tirnagimla saskin umutlu siirler yazamiyacagim mutlak bir inancla gözlerimi tavana cakamiyacagim Baba olamiyacagim örnegin toprak olmak ne garip sey anne. Ucurumlarki sende büyür dagdir ki sende göcer ben bayram derim cicek derim cam diplerine acmis kanatlarini kozalak derim gül yanakli cocuga benzer yinede oglunu yitirmek ne garip sey anne Her kavgada ölen benim Bayrak tutan carpisan her kadin topragi tirnakliyarak dogurur beni Özlem beni kavga benim ask benim Bekle beni anne. bir sabah cikagelirim bir sabah anne bir sabah Acini süpürmek icin actiginda kapiyi adi baska sesi baska nice yasitim koynunda çiçekler ÇiÇekler icinde bir ülke getirirler. Kolay Gelsin
-
UYDUDAN TÜM DÜNYAYI İZLEME
EmiLY_pandora şunu cevapladı bir başlık içinde Download & Net Programları
olsun zeynep teyze çözer valla cin gibi -
''DeVRiM BaŞLaR BaŞLaMaZ ORDaYıM''
EmiLY_pandora şurada cevap verdi: EmiLY_pandora başlık Politika Bilimi
machiavelli oopss yavaş bak şimdi uykum geldi bunların hepsini yarın tek tek cevaplayacağım ama senide gözüm biryerlerden ısırıyor hadin hayırlısı nasılsa özünü bulursun yakında kimlikler çok gizli kalmaz Şimdilik iyi geceler -
UYDUDAN TÜM DÜNYAYI İZLEME
EmiLY_pandora şunu cevapladı bir başlık içinde Download & Net Programları
teşekkür ederim eğer sorun olursa yardım isterim sakıncası yoksa tabiki -
ve buyrun nejat işler :D
EmiLY_pandora şurada cevap verdi: EmiLY_pandora başlık Mizah - Mizahla ilgili herşey
vay bee ne kadar çirkin aman allahım hayallerim yıkıldı Şaka şaka sen şimdi beni eve de almazsın yarın bak nejat çok yakışıklı cici nejat güzel nejat -
UYDUDAN TÜM DÜNYAYI İZLEME
EmiLY_pandora şunu cevapladı bir başlık içinde Download & Net Programları
hadi programı indirdim nasıl kullanacağımı bilmiyorum he birde bizim yan binada zeynep teyze var valla bu tam ona göre bütün işi mahalleyi kesmek zaten, bana öğrette kadına yardım edeyim yaşlıda zaten evden çıkamıyor teknolojiden faydalansın bak yemin ederim yalan değil- 25 cevap
-
- 2
-
-
Şevvalime gelsin Allah için topic açmaya da değer değilmi
-
zorla saol dedirttim
-
Paris'te yaşayan Mihri Belli, ''Vatana kırgınlık olur mu?'' dedi ve ekledi ''Devrim başlar başlamaz oradayım'' 25 yıldır yurtdışında yaşayan 89 yaşındaki Mihri Belli, tezlerini 'Milli Demokratik Devrim' adıyla toplamıştı. ''Çayı, kahveyi değil, insanları özlüyorum'' diyen Belli'ye göre, gerçek vatanseverlik Türkiye'nin dış borcunu ödememek. Belli, bunu yapacak yöneticiyi kim olursa olsun destekleyeceğini söylüyor. Mihri Belli, geçmişle ilgili pişmanlıklarını sorduğumuzda, “Resme devam edebilirdim. Sesim de güzeldi. İyi bir baritondum” diyor. Ama sesinde hissedilir bir umutsuzlukla hemen ekliyor; “Gerçi, Türkiye’de ne müzik, ne doğru dürüst resim yapılabilirdi. Yani yapmak isteseydim, yine Türkiye’den gitmem gerekecekti.” Türkiye’de ‘milli’ ve ‘sol’ kavramlarını bünyesinde birleştirmiş önemli isimleri saymak gerekirse, kuşkusuz ilk sıralardan biri de Mihri Belli’ye ait olmalı. Tezlerini ‘Milli Demokratik Devrim’ adı altında toplayan Belli, sosyalist olduğu halde ABD’den iktisat diploması almış, ‘milli’ci olduğu halde Yunan iç savaşında solcu gerillaların yanında enternasyonalist dayanışma adına çarpışmış, çok renkli bir kişilik. Bugün 89 yaşını süren Belli, Paris’te yaşıyor. Türkiye’ye bir kırgınlığı yok; ama nihai dönüş için ‘devrimin başlaması’nı bekliyor. Türkiye’nin 300 milyar dolarlık borcunu ödememenin gerçek vatanseverlik olduğunu savunan Belli, bu tavrı gösterecek yöneticiyi niteliğine bakmaksızın destekleyeceğini söylüyor. - Son yıllarda ortaya çıkan ulusalcılık akımını neye bağlıyorsunuz? Avrupa Birliği, kapıları sosyalizme kapalı, giderek kapitalist düzen içinde, köklü bir sosyal politikayı imkânsız kılan ve özelleştirmeleri şart koşan bir birliktir. Son söz dünün sömürgecisi ve bugünün emperyalisti üç ülkenindir: İngiltere, Almanya ve Fransa. Türkiye’ye dayatılan giriş koşulları, demokratikleşme görünümüne rağmen özünde Kurtuluş Savaşı’mızda kazanım olarak elde edilen ne kaldıysa onları feda etmemizi şart koşmaktadır. İktidarın özelleştirme girişimleri bunu açıkça gösteriyor. Ben ulusalcı akımı, politik amaçla verilen bazı demeçlere karşın, özünde 1920’ler ve 1930’ların zorla asimilasyon politikasına dönüş özlemi olarak görüyorum. Ama başka bir yanıyla da bu akım, uydulaşma politikalarına karşı tabandaki tepkiyi dikkate alma zorunluluğunun ifadesidir. Şeyh Said İsyanı’ndan sonra uygulanan zorla asimilasyon politikası, tarih önünde sınav verememiştir. Bu açık. Kurtuluş Savaşı’nda güttüğümüz “eşitlik temelinde gönüllü birlik” hedefini gütmektir doğru politika. - Ulusalcı, milliyetçi, millici, ulusçu kavramları arasında fark var mı? Kurtuluş Savaşı’mızda “Ya istiklal, ya ölüm!” sloganı ile savaşan yurtseverlere ‘millici’ deniyordu. Biz de ‘millici’ dedik. En uygunu ‘yurtsever’ sözcüğüdür. ‘Milliyet’ sözcüğü uluslaşma süreci içinde olan ama henüz ulus olmayan topluluklar için kullanılır. Millet ayrı şeydir, milliyet ayrı şey. - Bugün bazı solcular da ulus devleti savunuyorlar. Ulus devlet nedir? Modası geçmiş midir? Ve Türkiye’nin ulus devlet olma süreci nasıl işlemiştir? Eskiden, “Ya sosyalizm, ya barbarlık” derdik. Ne kadar doğru bir sloganmış. Irak’ın, Afganistan’ın ve genel olarak Üçüncü Dünya’nın haline bakın. Çözüm, halkların kardeşliğini esas alan politikadır. Bu da ancak sömürüyü dışlayan bir politika olabilir. Sosyalist aynı zamanda enternasyonalisttir. İkisi birbirinden ayrılamaz. Enternasyonalizm ile yurtseverliğin birbirini zıddı kavramlar olduğu sanılır. Öyle değildir. Tam tersine bu iki kavram birbirini tamamlar. Ünlü Fransız sosyalisti Jean Jaurés’in benim de sık sık tekrarladığım bir sözü var. Şöyle diyor: “Yurtseverliğin azı seni enternasyonalizmden uzaklaştırır, çoğu ona yaklaştırır. Öte yandan enternasyonalizmin azı seni yurtseverlikten uzaklaştırır, derin bir yurtseverlik seni enternasyonalizme götürür.” Doğru söz, bende de öyle oldu. - Ulusalcılar arasında solcular kadar milliyetçiler ve İslamcılar da kendilerine yer buluyor. Bu koalisyonun nedeni nedir? Sosyalist en tutarlı yurtseverdir. Ama yurtseverlik sosyalistlerin tekelinde değil. Milliyetçiliği ırkçılık olarak anlayan bir kimseyle sosyalist anlaşamaz. Ama halkların kardeşliğini kabul eden bir yurtseveri, etnik kökeni konusundaki duyguları ne olursa olsun, siyasi görüşü ne olursa olsun bağrına basar. Samimi dindar için de aynı şeyi söylerim. Biz Kurtuluş Savaşı’nı öyle verdik. Türk Türk olarak katıldı, Kürt de Kürt olarak. Omuz omuza verdik, ülkeyi emperyalist ordulardan kurtardık. -Kürt isyanları niye çıktı? Fazla deşmeyelim; ama sonuçta İngilizler kazandı. Türkiye, Musul ve Kerkük’te halkoylaması istiyordu. Ama vazgeçmek zorunda kaldık. İsyan bastırıldıktan sonra idam sehpaları kuruldu. Bence daha ılımlı davranılabilirdi. Musul ve Kerkük Misak-ı Milli sınırları içindeydi. Sonuçta kârlı çıkan İngilizler oldu. İsyan, şapka reformuna karşı, “Din elden gidiyor” diye Arapça fetva ile başlatılmıştı. Belirleyici olan bu niteliği idi. Haber: Enis TAYMAN Kolay Gelsin
-
Ya KoBa bunlardan bizene neden anlatıyorsunki bu ülkede ve bir çok ülkede herşey yolunda, sanırım sen bu ülkede yaşamıyorsun. Hatta herşeyin güllük gülüstanlık olduğunu anlaman için imzamda yazanları okuman yeterli