Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

EmiLY_pandora

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

EmiLY_pandora tarafından postalanan herşey

  1. inan bana cadır hayatını saraya tercih ederim yazın ne keyif olur ahh valla köyde olsam yaylaya çıksam ohhh
  2. AMA BUNU YAPAN TEK BEN DEGILIM Herkes yapiyor.. Biz ne icin yasiyoruz Hayatin anlami ne? Her insan bir insani kurtarsa Dunya kurtulurdu Sadece dunya degil... Insanlik... Kolay Gelsin
  3. EmiLY_pandora şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Müzik Cafe
    Kainatin Aynasiyim Kainatın aynasıyım Madem ki ben bir insanım Hakk'ın varlık deryasıyım Madem ki ben bir insanım İnsan Hak'ta Hak insanda Ne ararsan var insanda Çok marifet var insanda Madem ki ben bir insanım Bunca temenni dilekler Vız gelir çark-ı felekler Bana eğilsin melekler Mademki ben bir insanım Daimiyem harap benim Ayaklara turap benim Aşk ehline şarap benim Madem ki ben bir insanım aşık daimi Kolay Gelsin
  4. Bende vaz geçsemmi şevvalim ne dersin
  5. EmiLY_pandora şurada cevap verdi: asterix başlık Şiir Forumu
    BİR GÜN MUTLAKA.. Bugün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telâş Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam! Sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz. Çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar Uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü temiz bir gömlek giyiyorum Bitecek bir gün bu zulüm, bitecek bu hân-ı yağma Ama yorgunum, şimdi, çok sigara içiyorum, sırtımda kirli bir pardesü Kalorifer dumanları çıkıyor göğe, cebimde Vietnamca şiir kitapları Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum öbür ucundaki ırmakları Bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor orda Köprülerden geçiyorum, karanlık yağmurlu bir gün, yürüyorum istasyona Bu evler hüzünlendiriyor beni, bu derme çatma dünya İnsanlar, motor sesleri, sis, akıp giden su Ne yapsam... ne yapsam... her yerde bir hüzün tortusu Alnımı soğuk bir demire dayıyorum, o eski günler geliyor aklıma Ben de çocuktum, sevgilerim olacaktı elbette Sinema dönüşlerini düşünüyorum, annemi, her şey nasıl ölebilir, nasıl unutulur insan Ey gök! senin altında sessizce yatardım, ey pırıl pırıl tarlalar Ne yapsam... ne yapsam... Dekart oluyorum sonradan... Sakallarım uzuyor, ben bu kızı seviyorum, ufak bir yürüyüş Çankaya'ya Bir pazar, güneşli bir pazar, nasıl coşuyor yüreğim, nasıl karışıyorum insanlara Bir çocuk bakıyor pencereden, hülyalı kocaman gözlü nefis bir çocuk Lermontov'un çocukluk fotoğraflarına benzeyen kardeşi bakıyor sonra Ben şiir yazıyorum daktiloda, gazeteleri merak ediyorum, kuş sesleri geliyor kulağıma Ben mütevazı bir şairim, sevgilim, her şey coşkulandırıyor beni Sanki ağlayacak ne var bakarken bir halk adamına Bakıyorum adamın kulaklarına, boynuna, gözlerine, kaşlarına, yüzünün oynamasına Ey halk diyorum, ey çocuk, derken bende bir ağlama İlençleniyorum bütün bireyci şairleri, hale gidiyorum portakal almaya İlençleniyorum o laf kalabalıklarını, kurumuş yürekleri, bireyin kurtuluşunu filan İlençliyorum o kitap kurtlarını, bağışlıyorum sonradan Uzun kış gecelerinden sonra, masallarda anlatılan Durup durup bunları düşünüyorum, bir sevinci bir hüzün izliyor arkadan Yüreğim ipesapa gelmez bir bahar göğü, Türkçe bir yürek kısaca Beklemek usandırıyor, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatıyorum sağda solda Bir otobüse biniyorum, inceliyorum bir böceği tutarak kanatlarından merakla Yürürdüm eskiden baharda, o yıkıntıların ve çayırların olduğu alanlara Aklıma şiiri gelirdi o yaşlı Amerikalının sonbaharı anlatan şiiri Çayırlar vardı o şiirde, baharı anımsatan ne de olsa Böylece yeniden hazırlanıyorum bir coşkuya, yeniden sokaklara fırlamaya Kendimi atmak bir uçurumdan balıklama Büyük ve mavi bir şey izlenimi var bende, gördüğüm filmlerden mi ne Bir şapka, telaşlı bir gök, sıcak yapay bir dünya Anlat anlat bitmiyor, bitmiyor bendeki daüssıla Bütün sevgilerimi harcayabilirim bir çırpıda, yağmurlu o yollar geliyor aklıma Benzin kokuları, ıslak direkler, babamın esmer bir somun gibi tombul ve sıcak elleri Uyurdum. Bir de bakmışsın yeni bir filim sinemada, şehirde yeni bir kız, kahvede yeni bir garson O üzgün ve sabahlıklı dururdu balkonda... Şimdi ne var hüzünlenecek bunda, nedir bu çatlatan yüreğimi bu telaş Sanki yarın ölecek gibiyim, birazdan polisler gelecek ya da Gelip alacaklar kitaplarımı, daktilomu, bu şiiri, sevgilimin fotoğrafını duvarda Soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder misiniz karakola Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür ucundaki ırmakları Bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor Vietnam'da Ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya Uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey şeyhülislâm! Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz! bunu söyleyeceğiz bin defa! Sonra bin defa daha, sonra bin defa daha, çoğaltacağız marşlarla Ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla Yürüyeceğiz çoğala çoğala... ATAOL BEHRAMOĞLU Kolay Gelsin
  6. Bu BaHaR aŞKa HaZıR her yağış bir başka kalkışmaya yöneliyor we kim ne yerse bu geçişte bi tomurcuk bi gözyaşı mutluluk işte... her bahar arefesinde korkulu bir kimsesiz gecenin aklım elim yüreğim kilişte hep biraz korku biraz yalan telefon seslerinde... ya yine boş koridor ıslaklığıysa we beton nefesi bütün fakir çocukluklarda ama herşey sırasını beklerken mukaddes bir kuytuda senden umut kesenin hüzün kesesinde bi yawru herhangi bir anne kadar kanguru... işte bahar işte sewda işte tomurcuk bi bakıma ağzım mawi ıslaklığın uçurumunda rüyayla gerçeğin arasında hep iyinin aşkın tarafında... we değmediğim yerin kalmayıncaya bu bahar sonsuza tomurcuklanmaya ben sana sen çatlak bi anadoluyu kucaklamaya bu bahar aşk için hazır hazır wazgeçmeye adını bile baş harflerinden kayıtsız bir sarhoşluğun hergün erkenden sabah oluşundan herşeyi biraz şakalaştıran bakışından şakadan başka izahı olmayan bu kalp ağrısından... we bahanesi bir yürek bir et bi bedenin içine girmek hazır bu bahar akılsız bir yeşermenin şahane hasadına hazır nurtopu bir yaşama sewincini kundaklamaya... unutma baharda çiçek olan meywedir yaza bu erik tanesi bu şakacı bahar çiçeği herdem taze kalsa... Kolay Gelsin
  7. Ben de aynen katılıyorum bu yazıya
  8. Sevgili kralx sen ayırdın demedim ben ve sözlerim kralx adır diye bir not düşmedim. Ama ellerini vicdanlarına koysun bazı arkadaşlar.Diğer topiclerde üzerimize üzerimize gelen bizi olmadığımız bir gruba sokup sonrasında hadi değilim deyin diye baskı yapan yetmiyormuş gibi bu ülkenin yasalarına karşı geldiğimizi ve hatta ve hatta daha da ileri gidip terörizme destek vermekle suçlayan arkadaşlaraydı sözüm ama görüyorumki ortada yoklar her ne hikmetse bu konuda sus pus oldular buda beni ve suçladıkları diğer arkadaşlarımı haklı çıkarır.Bu ülkede herşey güllük gülüstanlık değil diyoruz bu suç oluyor yalanmı yani güzel şeyler olduğu kadar ters olan şeyler de var.Ama bizler sorgulamıyoruz soran bir toplum değiliz çünkü. Bizler batınca ekonomist,Depremden sonra jeofizik uzmanı oluyoruz.Aslında sorun bizlerde birbirimize katlanamıyoruz.Bir kız arkadaşımın baş örtüsü takması benim canımı sıkmıyor artı neden sıksın inançlarına sıkı sıkıya bağlıdır ve yaşam biçimi olarak seçmiştir.Beni bağlamaz tabiki ama anlamamakta ısrar ediyor arkadaşlarımız ,ordu evine baş örtüsü ile giriş yasak ne yani koskoca ordu hatamı yapıyor devlet hatamı yapıyor demek istiyor bu arkadaşlar Ya sevin ya gidin mantığının ne kadar yanlış olduğunu anlamışlardır umarım bazı dili uzun arkadaşlarım.Bizler sorguladığımız zaman bazı şeyleri , forumda deprem oldu resmen devlete karşı geliyor asın bunları demedikleri kalmıştı arkadaşların ama bazı kararların ucu kendilerine dokununca ortalık karıştı. Ah güzel yurdumun güzel insanları neden özgürlükleri herkes için isteyemiyor. Kolay Gelsin
  9. Arkadaşlar bence söz dönüp dolaşıp haklar ve özgürlüklere geliyor değilmi ? Dediğim gibi siz kısıtlamaya çalışırsanız birilerini o birileride kalkar sizi kısıtlar.Yani uzun lafı kısası tabiki isteyen eşarbını örter isteyen mini eteğini giyer ama bunu bu ülkede malzeme yapan ciddi boyutta bir kitle var bunuda kimse göz ardı edemez. Ne oldu türkiye cumhuriyeti bölünüyor naraları atan arkadaşlara neden şimdi burada samimi bir şekilde evet başını örtmek dinimizce bir kuraldır şayet bu ülkemizi irticaya sürükleyecekse ve böyle bir kitlede var ise ki var bunu hepimiz biliyoruz , bizler elbette buna karşıyız diyemiyorsunuz , şimdi ben buradaki bir kaç arkadaşımdan bu cümleleri bekliyorum açıkçası. Nasıl bir dayatma içine bizi soktuysanız ki olmadığımız karakterlere bürümeye çalıştıysanız bende bu sözleri duyana kadar sizleri bu ülkeye bölücülük ve şeriatı getirmeye çalışmak ile suçlayacağım Kuran ellerinde eylem yapıyorlar insanlar neden bu ne kadar doğrudur kurana zincir vuruyorlar bu ne kadar doğrudur. Şunu unutmayın inanın bana zulmün,eziyetin,işkencenin,coğrafyası yoktur.Ölümler her bölgede aynı acıyı verir,Yasaklar her bölgede aynı sonuçları doğurur,İnsan hakları hepimize lazım değilmi bunu bir kez daha açıkça gördük eee ne demişler iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır. Bir iki kere de yazmıştım ve tekrar yazıyorum benimde ailemde başörtüsü takan aile büyüklerim var elbette ama hiç bir zaman malzeme yapmadılar bunu ve şimdi atatürkün getirmiş olduğu devrimleri baz alırsak sizlerin burada savunduğunuz şeyin laiklikle uzaktan yakından alakasının olmadığını ve tamamen farklı bir rejimin içerisine girmeye çalışan bir grubun sempatizanı olduğunuzu söylesem ne kadar doğru olur bunuda herkesin takdirine bırakıyorum Dip Not : Sevgili kralx bir tek sen değil bende uyarı aldım yani taraf tutulmuyor için rahat olsun Kolay Gelsin
  10. Suskunum yağmurda Islak serçeler gibi titrek Rüzgarda savrulan Başaklar gibi kırılgan Sensizim aslında Güçsüzlüğüm Sadece yalnızlığımdan Çaresizliğim uzak kalmaktan gözlerine Bulutlu bir günün ardında Karanlığa tutsak güneş Güneş bedenim aslında, Tutuşmuş Sevdam karanlıkta Sana aç Sana susuz Sana muhtaç Hadi birtanem şimdi doğma vakti dünyaya Yağmurları dindir Kurusun ıslak gözler Yar dudağında bitsin gün Ateş sönsün teninde Ayaza tutulsun kavrulan beden Kolay Gelsin
  11. EmiLY_pandora şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    AnKaRa Ankara'ya öyle Yakışırdı ki Kar ... Asfaltlar ışıldar buz tutardı resmi yalanlar Kimse keman çalmaz belki ama çok keman çalınsın balolarında diye yapılmış Gri sisli binalar. Anlının ortasında ciddi bir devlet asabiyeti çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar bu zulüm bu sevda bitmezmiş. Sevmek bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş biz bişeyi delicesine severiz ama Tanrım neyi ... Kahve önü çatlak mozaik, bel kemiğine tehdit kürsüler üstünde çok sigara içen öğrenciler... Bir daha asla yaşayamıyacağı aşkları hep teğet geçerken, hep onu sevmeyenleri severek hep onu sevenin gözlerinden kalabalıklara kaçarak karışarak toplumcu gerçekci yanlızlıklara yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarının bir İzmirli güzele dayatmak varken hep kardeş olacak değiliz ya yaşasın halkların sevgililiği... Soyut bir sevdaya beşik kertilmiş olan dağda çoban şehirde şark Çıbanı sayılan Fıratın büyük elleri Araratın kızgın yelleri Cilonun derin nefesleri... Gülasa kente hukuk mukuk okumaya mümkünse o aradada memleketi kurtarmaya gelmiş Anadolu Çocukları ... Ankara'ya öyle Yakışırdı ki Kar ... Asfaltlar ışıldar buz tutardı resmi yalanlar belki balkona kar seyretmeye çıkar diye sevdiğimiz kızlar çok dilimiz donmuştur ve çoğu zaman kar mevzu kızlara yeterince ilginç gelmemiştir. Hiç bir şey kapalı bir dükkan kadar hüzünlü gelmez insana Ankara'da yoksa bugün bi hayat yaşanmayacak mı duygusu çöker bütün bozkıra. Kimse keman çalmaz belki ,belki bu film hiç bir zaman o kadar fiyakalı olmayacak ama hiç bir lahmacunda o okul yolundaki üçüncü sınıf lokantakinin tadını vermeyecek bir daha ,çok daha iyilerini yedim sonra bizzat urfada hatta ama hiç birinde o kadar aç oturmadım sofraya.. Ankara'ya öyle Yakışırdı ki Kar ... Çok yabancı bir soluk duyulur bazen bilinmez bir dilin ıslığından anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar. Öyle deme ankarayı sevmeyene bir zulümdür bu kadar insanın neden ankarayı bu kadar çok sevdiğini anlamadan ankarada yaşamak . Yollarına hep sevdiğimiz insanların adlarını vermediler ama biz her duvara bilvesile onların adını yazarak yaşadık Kül ve betondan mürekkep yaşadıkca yaşam havası gelen o tuhaf bozkır kokusunda ... Ankara'ya öyle Yakışırdı ki Kar ... Asvaltlar ışıldar ... Bir günden bir sürü gün yapan mesai saatlerinde hiç bir şey yapan hiç birşey alıp hiç birşey sunan rakıyı bol sulu içen dokunmasın için deil çabuk bitmesinde diye devletin tekel rakısı ... Hep kağıtlara bakarak hep kağıtlardan bakarak hem Neşet Ertaş'ı Hem Bülent Ersoy'u aynı anda sevmeyi başararak karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı çok beğenmeyerek ama yinede bu tasarrufunu takdir ederek. Boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken hep bişeylere birilerine küsmüş gibi yürüyen memurlar.. Ankara'ya öyle Yakışırdı ki Kar ... Asfaltlar ışıldar buz tutardı resmi yalanlar Biz şimdi kapalı bir kuruyemişçi dükkanının ki bütün plan kar altında tuzsuz ayçekirdeği çitleyip yanısıra Bafra içmektir kötü ışıklandırılmış vitrininden umutsuzca içeri bakan kimliği gereğinden fazla sorgulanmış ,merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş yani sistem kendi verdiği kimliği zırt pırt geri istemektedir ... Doğduğu yer yüzünden doğuştan kavgacı zannedilen ama pek çoğu kavgadan nefret eden kavgacı esmer cesur korkak çoğu Kürt çoğu Türk çocuklardık.. Ankara'ya öyle Yakışırdı ki Kar ... Ha sonra belki Ahmet Arif'in aklına hiç bir şairin aklına gelmiyecek çünkü hiç kimse bir daha Ankara'yı O'nun kadar sevemeyecek bir şiir istenir kar altındadır varoşlar Hasretin Nazlıdır Ankara . . . Ustam yine sen bilirsin ama hangi aralıkta bir şair ölmüşse işte o en metaneli aydır bence.. Ankara'ya öyle Yakışırdı ki Kar ... Asfaltlar ışıldar yalanlar ŞİMDİ VE SONRA NE ZAMAN KAR YAĞSA ANKARA'YA ELİM GÖNLÜM ÇOCUKLUĞUM BUZ TUTAR !!!... Kolay gelsin
  12. Evet haklısın sevgili gidip geri gelen kader arkadaşım bozan Kimse burada klavye delikanlılığı yapmasın terbiyesini bozmasın.Ben erkeğim bir laf ederim altından çıkamaz sanmasın.Ölüden korksam mezarlıktan geçmem.Nedir bu seviyesizlik ben ******** bastım inliyor bilmem ne . Ne demeliyim gülmü atayım ben şimdi bu lafları söyleyen şahsiyete sorarım size. Amacı belli konuyu kaynatacak geçiştirecek buna izin vermiyorum kusura bakmasın hiç kimse burada türbanı tartışacağız.Kaynatmasın hiç kimse. Kolay Gelsin
  13. ****** sen kimsin benim ******* basmak kim.Kendine gel ! Konumuz inanç değil TC yasalarınca yasak olan türban konusu ve sen her zaman olduğu gibi bunuda çarptırmakta ustasın. Burada irtica naraları atmakla suçlamalımıyım şimdi seni sen kendini ne zannediyorsun reel yaşamda bir şeylere tutunamayan bir karakter olduğun o kadar açık ve netki tartışmayı bilmeyen zora gelince karşısındakine seviyesiz kelamlarda bulunmaktan bir an olsun çekinmeyen bir adamsın sen. Ve söylediğim gibi TC yasalarınca yasak bu kadar açık ve net.Karşı gelmekte bu ülkeye karşı gelmekle aynı şeydir. (ne o TC yasaları hoşunamı gitmiyor inançsız devlet olup olmadığını tartışmıyoruz bunu siyasal bir olgu haline getirip tek tip giyinme çabası haline getirenlerin destekçisi olarak görünüyorsun.Bu ülkeyi türban mı kurtardı düşmanların elinden. Yahu ne güzel işinize geldiği gibi kurtuluş mücadelesi yazıyorsunuz. Sakın ama sakın yazılarının içinde en ufak bir hakaret olmasın eğer burada şahsıma en ufak hakaret edersen karşılığını çok açık ve net alırsın Bir kadın olduğuma bakmam kendime yakışanı da düşünmem kafa göz girerim benimde canımı sıkma Kolay Gelsin
  14. Ne o cevap veremeyince EmiLY den inciler diye geçiştiriyorsunuz Şimdi bu ülkenin yasalarına karşımı geliyorsunuz siz yasalar açıkça beyan ediyor türban yasak şimdi ben bu yasalara uyuyorum diyemiyorsanız ben sizi teröristlikle suçlamalımıyım ne dersiniz basit yaftalara alışkınsınız nede olsa TC yasalarına karşı suç işlemiş olmuyormusunuz siz şuan da. Ama yookk işin ucu size dokununca yasa da açıklar aramakta üzerinize yok değilmi neyse sanırım daha fazla söze hacet yok. Kolay Gelsin Konuyu kişiselleştirmek gibi bir derdim yok bu forumun her köşesinde yazılan yazılarla ilgili yorum yapma hakkımı kullanıyorum ama başka konularda saldıran arkadaşlar konu kendileri ile ilgili olunca kıvırmıyormu bu beni üzüyor insanın fikri ne ise zikri odur Kolay Gelsin
  15. Sen ********* kişiliğini ortaya koymaktan bir an olsun çekinmeyen bir yazı karakterisin benim nezlimde. Ve neye uyuz olduğunda açıkçası benim zerre kadar umurumda değil. Bu ülkenin yasalarını işinize geldiği gibi kullanmaya çalışmanız eshefle kınanması gereken bir durumdur.Senin gibi kendini bilmez,neyi savunduğunu bile bilmeyen bir şahıs ve bu ülkede yasaları işinize geldiği gibi kullanmaya çalışan bir şahsiyet olduğunuz bir kez daha belli oldu. Bu nasıl mantalitedir yahu ya sev ya terket'i savunan arkadaşlar bu ülkenin yasalarına bizi uymaya davet edenler ( ki buna uymadığımızı da küf tutmuş beyinlerle iddia edenlere söylüyorum )şimdi kendileri bu yasalara karşı gelme gafletini gösteriyor. Kardeşim yasa yasadır ,irtica ile mücadele ediyorlar örümcek beyinlerle mücadele ediyorlar yoksa kimsenin eşarbı kimsenin umurunda değil kaldıki benim babaannem de eşarplıdır ama bunu siyesi bir olgu gibi göstermiyor. Ve evet ben süper zekiyimdir her platformda da seni alt edebilecek bir zekaya sahibim bundan emin ol. Söylediğim gibi ya sevin ya terkedin. Yada iran rejimi yakın ise oraya yerleşin Atatürkün devrimlerini sallamıyorsanızda bunu açıkça beyan edin adam boşuna mı kılık kıyafet devrimi yapmış adamlar kara çarşafların içine giriyorlarmış. Sen kimsin diyorsun ben kimse değilim sen benim kim olduğumla uğraşacağına neyi savunduğunu öğren önce hayatın neresindesin orta yolcu. Bir bakıyorum laikliği savunuyorsun , bir bakıyorum bıraksalar türban takacak kadar ateşli savunucu olmuşsun komik çok komik. Ey yüce rabbim neler yaratıyorsun derken de sen allahımı yargılıyorsun neler yaratıyorsun derken yaratıcıyı suçluyorsun ne aip. Ama fikrine katılmıyorda değilim haklısın neler yaratıyor. Kolay Gelsin
  16. Tok açın halinden anlamazmış, tüm kürtlere karşı elinizde savaş baltaları saldırırken karnınız tokmuydu işin ucu size gelince acıktınız sanırım ve bu durumda tokta biz olduk hele şükür birde biz doyalım Aslında seni muhatap almamak lazım nedenine gelince çok bilmiş arkadaşım sen özgürlüğü sadece kendine istersen başkasına da yaşamayı çok görürsen o başkasıda gelir senin hayatına işte böyle müdahale eder. Ne oldu türk yasaları var bu ülkede diye yırtınıyordunuz ya sevin ya gidin diyordunuz şimdide kendiniz, ya kabul edin ya da bırakıp gidin İşinize gelirse kardeşim bu ülkenin yasaları var polisi var askeri var ordusu varda var dediğim gibi, ya iran ya burası tercih sizin Kolay Gelsin
  17. Ben geldim bu hararetli tartışmaya girmek isterim izninizle. Arkadaşlar benim babaannem de başını örterdi ama turban yoktu o zamanlar ve bu tartışmalarda yoktu doğal olarak. Babaannem yazma takardı ve eminim bir çok arkadaşımızın yakın çevresinde de yazma,eşarp vs vs denirdi ama son zamanlarda turban adı altında bir çok siyaset yapılıyor.Nasıl kan üzerinden siyaset yapılamazsa insanın baş örtüsü kullanması üzerinden de siyaset yapılmamalı.(baş örtüsü diyorum turban kelimesi bana isim olarak çok soğuk geliyor ) Ben her ne kadar uzakta olsam turban anlayışına yine de insanların kişisel haklarına saldırılmasını hoş karşılamıyorum, tabiki bunu malzeme yapıp üzerinden siyaset yapmayanlara. Şimdi ben bir milletvekili olsam kafama egal alıp (egal -puşi dir ve doğunun sıcak bölgelerinde insanların korunmak adına kullandıkları bir aksesuardır.Genelde erkekler kullanır, bilmeyen arkadaşlarımız vardır diye yazdım ) meclise girsem yada herhangi bir erkek arkadaşımız girse sanırım herkez buna karşı çıkar.Madem ülkemizin bölünmezliğini korumak istiyoruz o zaman da yasalara uymak zorundayız. Küçük bir kız çocuğu gördüm sanırım ilkokul 1'e yada 2'e gidiyor.Okuldan çıkınca annesi başını sıkı sıkı kapadı. Neden seçme şansı verilmiyor neden taze beyinlerine bilgi yerine şöyle kapan sevaba gir böyle giyin günah olmasın diye dikta ediliyor.Bıraksınlar o çocuk kişisel gelişimini tamamlayınca kendi iradesi ile kendi kararını versin.7 yaşında bir çocuğa bu kadar yoğun baskının anlamı nedir.O çocuk bundan mutlumudur üzgünmüdür iç dünyasında buna ne kadar hazırdır. Siyaset yapılıyor bu ülkede hemde iyi oyuncular tarafından.Ben son bir kaç yıl içinde bu sorunun bilerek çıkarıldığını düşünüyorum açıkcası.Benim çocukluğumda böyle bir sorun yoktu.İsteyen istediği gibi giyinirdi ve bunu malzeme yapmazdı. Ama bu ülkenin uyulması gereken kuralları var ise buna A dan Z ye herkes uymak zorundadır. Kolay Gelsin
  18. o kadar...var ki...! Damarlarımı izliyorum; mabedine çıkıyor yolları.. ellerimdeki çizgileri izliyorum; sana yürüdüğüm yollara çıkıyor... bulutları seyrediyorum... pamuk tenine gidiyor... kar tanelerine bakıyorum; hepsi birbirinden farklı... tıpkı aramızdaki aşkın diğerlerinden olduğu gibi... artık herşeyde seni buluyorum... herşeyi sana çekiyorum... en ufak bir hareketini bile... benzetecek, özletecek, hüzünlendirecek... herşeyde biraz sen varsın sanki... Daha sırada bekleyen o kadar dize var ki...! Aşka çarpıtılacak...Saçmalanacak...! Daha sırada bekleyen o kadar çok gözyaşı var ki...! Sana dökülecek... Aşka ağlanacak...! Daha o kadar zaman var ki...! Seni hatırlatacak... sonsuza kadar...! ve daha o kadar acı var ki...! ölümle bitirilecek.. kurtulacak...! ama oysa ki ben...!!! bağcığı çözülmüş bir çocuk gibi öksüz...* ...ve sevmeye yeteneksizdim...! pencerenin kenarında ki kedi kadar meraklı...* ...ve tüfeklerin yansıması kadar acılıydım...! artık mavi gözlü bir bakış gibiyim... herşeye yabancı ve herşeyden uzak... daha bir yakın tutuyorum kaşlarımı gözlerime... sinirden belli olmasın diye hüznüm... iç fırtına soğuklardan da beter... bedenim üşümüyor...ruhum titriyor... bana bunları yazdıran sen değilsin...! ...kendimi, içimi tanımlama aşkım... ve daha o kadar çok söyleyecek sözüm kaldı ki...! bunların hepsini yuttum... ve sana verecek o kadar çok sevgim var ki...! ...o çok sevdiğin yüreğimde ısıttığım...! Kolay Gelsin
  19. EmiLY_pandora şurada bir başlık gönderdi: Öykü Forumu
    Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, Nine'nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını...Ve Hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi, hakim..."Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun...?" "Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı... "Bu herif yetti gari, 50 yıldır bezdirdi hayattan..." Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu, kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından...Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti..Herkes onu dinliyordu.. Yaşlı kadının gözleri doldu...ve devam etti.. Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim...O bilmez...50 yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm..yavrumuz olmadı, onları yavrum bildim...Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım... Her gece güneş açmadan önce bir tas suyla suluycam onu diye...İyi gelirmiş dedilerdi... 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayım demedi... Taki geçen geceye kadar...o gece takatim kesilmiş..uyuyakalmışım... Ben böyle bir adamla 50 yıl geçirdim... Hayatımı, umudumu herşeyimi verdim...Ondan hiçbir şey göremedim..Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim.... Onsuz daha iyiyim, yemin ederim. Hakim, yaşlı adama dönerek "diyeceğin bir şey var mı baba" dedi. Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi. Askerliğimi, Reisicumhur köşkünde bahçıvan olarak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim... Fadime’mi de orada tanıdım...sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden buketler verdim... O çiçeklerle doludur bahçesi...kokusuna taptığım perişan eder yüreğimi... İlk Evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime götürdüm... Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi.. Her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin dedi... Hekimi pek dinlemedi, bizim hatun...lafım geçmedi... O günlerde tesadüf bu çiçek kurudu...Ben ona gece sularsan geçer dedim..Adak dilettim...Her gece onu uyandırdım. Ve onu seyrettim... O sevdiğim kadının yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim... Her gece o çiçek ben oldum...sanki... Ona bu yüzden tapabilirdim..." dedi adam o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle...Her gece O yattıktan sonra uyandım... saksıdaki suyu boşalttım... Sedef gece sulanmayı sevmez, hakim bey..Geçen gece de... yaşlılık.. ben de uyanamadım... Uyandıramadım... çiçek susuz kalırdı amma, kadınımın boynu yine azabilirdi... Suçlandım..sesimi çıkartamadım... O an Mahkeme salonunda her şey sustu... Kolay Gelsin
  20. Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam? Ben haramı helali karıştırmam. Seninle içilen şarap helaldir, Sensiz içtiğim su bile haram!. Kolay Gelsin
  21. Cinayetten sonra en kaba şiddet Dayak, cinsiyetlere bölünmüş toplumun, ezilen cins kadına karşı uyguladığı gündelik şiddetin parçası, en yaygın olanı ve cinayetten sonra en kabası. Babası ya da kocası tarafından öldürülme -ki bir yabancı tarafından öldürülmeden çok daha yaygın-, bir kerede biten bir işkence, dayak ise günlük bir uygulama, üstelik bugünkü yasalarımıza göre ancak büyük maddi zarar verdiği zaman -11 günlük doktor raporu- kamu davası konusu. Eğitme, sindirme, ceza yöntemi Dayak genel olarak bir eğitme -şartlandırma-, sindirme ve ceza yöntemi. Ev içinde ve okulda çocuklar, şirklerde hayvanlar, canları acıtılarak şartlandırılırlar. Büyüklerin, öğretmenlerin dayak atma hakkı vardır ama çocuklar el kaldıramaz, saygıda kusur olur! Aynı şey orduda aynı fiziksel güçte ama hiyerarşik ilişkide yeri farklı iki erkek arasında da sözkonusu. Er dövülür ama erin subaya cevap vermesi bile ceza konusudur. Karakoldu ve hapishanede dayak hem sindirme, eğitme, hem cezalandırma, hem de işkence aracıdır. Şiddetin bu kurumlardaki yeri bu kurumların toplumdaki işlevlerinin icabıdır. Toplumlararası şiddet de savaş biçimini alır. Bu insan türünün sınıflı ve milliyetli topluluklardan ileri bir örgütlenmeye geçememiş olmasının belirtisi ve sonucudur. Bizim kadınlara yönelen dayakla uğraşmamızın nedeni genelde sınıflı ya da milliyetli topluma karşı olmamız ya da uygulama olarak dayağı fazla can acıtıcı bulmamızla sınırlı değil. Bunu vurgulamakta yarar var. Yetişkin yaşta daha çok dayak Dayak toplumun cinslere bölünmüş yapısının bir belirtisi.Ve bir belirti gibi ele alınmalı. Dayak toplumun başka kurumları için ne anlatıyorsa aile için de onu anlatıyor: Aile hiyerarşik bir yapılanmadır. Kadınlar üstünde hak ve söz sahibi olan babalar ve kocalar (kayınpeder, kayınvalide, ağabey, nişanlı, sevgili gibi aynı konumdaki kimseler dahil) kadınları dayakla eğitiyor, dayakla cezalandırıyor. Aile egemenlik ilişkisi içeren bir kurum ve bu kurumda ezilen yerde olanlar kadınlar ve çocuklar. Şu anlamlı ayrıntıyı da unutmayalım: kadınlar yetişkin yaşta, çocukken yediklerinden daha çok dayak yiyebiliyor! Doğrudan ya da dolaylı şiddet Her erkeğin karısını dövmediğini, kadınların kırsal ya da gecekondu bölgelerinde daha çok dövüldüğünü de ayrı şekilde okumak mümkün: Her erkek karısını dövmüyorsa karısından istediğini başka yollarla alabildiği içindir. Nasıl ki eskiden karaderilileri çalıştırmak için dövmek gerekirken bugün mülksüz bırakmak yetiyorsa! Aynı şekilde, erkeklerin kadınları dövmekten vazgeçmeleri için onları eğitmek yettiğini ileri sürmek ezilenlerin (karaderili olsun, mükszü olsun) mücadele etmeden hak elde edebileceklerini düşlemeye benzer. Dayak, kadınlar üstündeki egemenliği sürdürme yollarından sadece biri.Kadınlara karşı gündelik şiddet, dayak ve toplumumuzdaki atasözleri gibi dolaysız biçimlerden, aşağılanma, hiciv (Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinin Kadın Şenlği'ni verme biçimlerini hatırlayın!) laf atma, ahlaksal değer yargıları (kadınlara yakışmayan davranışlar: gece sokağa çıkma, açık saçık giyinme, konuşma vb...) gibi dolaylı biçimlere ya da doğrudan ekonomik yollara (ev işine ve analığa yazgı, erkeklerle aynı mesleki eğitim ve ücreti alamam vb...) uzanan bir yelpaze oluşturuyor. Bu biçimler toplumdan topluma tarih içinde ve ekonomik yaptırımların yaygınlığına göre bölgeden bölgeye, katmandan katmana çeşitlenebiliyor. Ancak ne Türkiye'nin, ne de dünyanın hiçbir yerinde cinsiyetsiz toplum kurulmadığından yaygınlığını ve güncelliğini koruyor. Zorlama, dışlama, sınırlandırma Kadınlara karşı şiddetin işlevi nedir?Kadınlara karşı tehdit ve şiddet kadınları belirli davranışlara zorlamayı ve bazı alanlardan dışlamayı ya da etkinlik alanlarını sınırlandırmayı amaçlıyor. Ve kadınların kamusal alandaki etkinliklerini sınırlama, kadınları ev içine ve ev işine sürerken, kadınların ev işini boğaz tokluğuna yapmaları da kadınların mesleksiz olmalarını ve düşük ücretli işlere razı olmak zorunda kalmalarını biraberinde getiriyor. Kadınların "özel" alana sıkıştırılmaları erkeklerin kamusal alanı (sokak, ücretli üretim, sendika, siyaset vb.) ellerinde tutmalarını kolaşlaştırıyor. Erkekler bu alanları kendi çıkarları doğrultusunda belirlemek gücüne sahipler. Bu gücü yukarıd asaydığım çeşitli baskı ve şiddet yollarıyla ellerinde tutuyorlar. Cinsiyetçi toplumda kadınların erkek alanlarından dışlanmasının meşruluğu kendi başına cesa tehditini içeriyor: Sınırları zorlayan kadınlar alaf atılır, parmak atılır, dayak atılır! Sözkonusu sınırların darlığından sözetmek bile gereksiz: kampanyaya gelen mektuplar örnek dolu, "Kadınlık" alanlarını kabul etmemekten (ev işlerini ya da çocuk bakımı aksatmak) "erkek" alanlarına adım atmaya (sigara içmek, sokağa çıkmak, ücretli işe girmek istemek, "erkek" gibi tartışmaya çalışmak, soru sormak, başka erkeğe bakmak ya da baktırmak vb...) her varolma cüreti ceza nedeni olabiliyor. Kısacası, kadınlara karşı gündelik şiddet, kadınların kadın yerinde tutma, yani cinsiyet egemenliğini sürdürmeye yarıyor.Bu yüzden de hangi erkeklerin hangi durumlarda hangi kadınların dövdüklerini araştırmak, ancak, cinsiyetçi yapının örgütlenme çeşitlemelerini anlamaya yarar. Cinsiyetçi toplumun dışında kalınabilir mi? Bu bağlamda hangi erkeğin dayak atmadığı ya da hangi kadının kendi dövdürmediğiyle uğraşırken, aynı erkek ve kadının cinsiyetçi toplumun dışında kalabilme olasılıklarına da bakmak gerekir. Böyle bir olasılık olmadığından, olsa olsa belirli bir erkeğin dayak atmadan cinsiyetçi toplumun yararlarından nasıl istifade ettiğine bakmamız gerekir. Örnek olarak karısını sevgiye, çiçeğe ve hediyeye boğan bir erkeğin katıldığı topluluklarda (otobüs, sokak, kahve, meyhane, fabrika ya da sendika, parti ya da işletme yönetim kurulları) kaç kadın olduğunu ve kadınlara nasıl davranıldığını verebiliriz. Bedeli sadece ev işi olan evlilikler nasıl sürüyor? Kendisini dövdürmeyen kadının verdiği sayısız taviz ile "erkek dünyasında yer kapmış" erkek-kadınların kendileriyle ilgili geliştirdikleri yanlış bilinci de cinsiyetçi toplumun kar hanesine yazmak gerekir. Aile içinde dövülen kadınların yaşadıkları karasabana rağmen neden evliliklerini sürdürdüklerinin sırrı ise evlilik kurumunun doğru tahlilinde gizli. Erkek egemen toplumun kurucu birimi olan aile ile ailenin yasal düzenlemesi olan evlilik kurumunun, kendi başlarına, kadınların alanı olan "özel"i oluşturdukları, kadınlara bunun dışında hayat hakkı tanınmadığı hatırlanırsa, bunca evliliğin dayağa rağmen nasıl sürdüğü anlaşılır gibime geliyor. Zaten bana kalırsa, bedeli sadece ev işi olan evliliklerin de nasıl ve neden sürdüğü araştırılmalı ve unutulmamalı ki dayak birimizin başındaysa şiddet hepimizin başında!Kadınların aile ve evlilik dışında?! da güvenlik içinde varolabilmeleri için de ekonomik ve siyasal bağımsızlığımız için mücadeleyi gerekli buluyorum. Bu yüzden de "Kadınlar, dayağa karşı dayanışmaya!" çağrısı, cinsiyetsiz toplum için mücadele çağrısının ilk adımı sadece. Mücadelenin kadınlar tarafından yürütüleceğini, hedefin kadınlar üstündeki tüm baskı ve yaptırımları kaldırmak olduğunu hatırlatan bir çağrı. Kolay Gelsin
  22. EmiLY_pandora şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Hayatla Aramızda Görünmez Bir Duvardı, Kocamdı" "İnsan olmak zor, kadın olmak daha zor. Şimdiki aklım olsaydı, çeker miydim bu zulmü" diyor Fatma Kalaycı. Evliliği boyunca kocasından gördüğü şiddete 30 yıl sonra karşı durabilmiş bir kadın o. Elinden alınan yılların intikamını alırcasına hayata asılıyor Asıl adı "Yıldız"dır Fatma'nın. 13 yaşına henüz girmişken kaçarak evlendiği kocası, "Pavyon şarkıcılarına takılır bu isim" diye değiştirip Fatma koyar adını. O an, ismi gibi hayatının da çok değişeceğini anlar Fatma. Evliliğinin ikinci gününde ilk tokadını yer kocasından. İşte o gün biter, kocasının gözlerine bakınca duyduğu heyecan. Dayağın şiddeti arttıkça, kocasına duyduğu sevgi de nefrete dönüşmeye başlar. Tekrar "babaevine" dönme cesaretini bulamaz kendinde. "Kendi düşen ağlamaz" der ve katlanmaya karar verir. Bir yandan da kocasının değişeceği umudunu yitirmez içinde. Aslında kocası kendisine vurmayı bıraksa yediği dayakları bile yok saymaya razıdır. Ona göre, çaresizliğinden kurtulmanın tek çaresi budur. En acı yolu seçer, hiç olmamış gibi davranıp gördüğü şiddete alışmaya çalışarak... Elleri titriyor Fatma'nın, yaşadıklarını anlatacak kelimeleri bulmakta zorlanırken... "Babamın evine dönmek zulüm olurdu benim için zaten ailemin rızası olmadan evlendim. Beni kabul etseler bile dul bir kadın olmak çok korkutuyordu beni. 'Belki düzelir her şey' diyordum. İnandırmıştım kendimi." Gördüğü şiddete karşın, dur demeye cesaret edemez; öfkesini başka yollarla gösterir kocasına: "Bana yaptıklarına karşılık ona verdiğim bir cezaydı. Belki de içimde ona karşı biriken nefretimdendi. Konuşurken hiç yüzüne bakmazdım. Bir süre sonra ismini de almamaya başladım ağzıma. Soyadıyla çağırırdım hep onu. O ise çok sinirlenirdi bu duruma. Sırf yüzüne bakmadığım için sabaha kadar dövdüğü anlar olurdu. Evde olmadığı zamanlar, güneş doğuyordu sanki tepeme. Nefes alabildiğimi o zaman hissediyordum." Çoğu zaman komşuya gitmek olur yediği dayağın nedeni, kimi zaman pencereyi açık bırakmak. Çarşıya çıkmak, kim olursa olsun bir erkekle konuşmak, yasaklanır bir bir. Küçük yaşta evlendiğinden uzun süre çocuğu olmaz Fatma'nın. Dört yıl bekler ilk çocuğunu kucağına alabilmek için. "Kız" doğurduğu için kocası üç gün geç çıkarır hastaneden. Üç yıl arayla iki kız çocuğu daha olur; bu kez de dayak nedeni, erkek çocuk doğuramamasıdır... Zamanla Fatma'nın yediği dayaklardan çocukları da nasibini almaya başlar. "Bir keresinde bana vururken kızım arkadan poposunu ısırdı. Üç yaşındaydı o zaman. Çocuğa tekme atıp duvara fırlattı. Üç gün hastanede yattı yavrum. Kızlarıma da vurmaya başladı. Bir erkekle tek bir laf etmeleri dahi yasaktı. Gezmeye gitmeleri, arkadaşlarıyla buluşmaları yasaktı. Ayrılmak için çocuklarımın büyümesini bekliyordum. Ya da aslında korkuyordum çocuklar bahaneydi. Görünmez bir duvar vardı önümde aşamıyordum." Kocasına, uzun yıllar katlanmak zorunda kalır Fatma. Her geçen yıl, kocasından gördüğü şiddet artar. Çocuklar da bir an önce ayrılması için baskı yaparlar Fatma'ya. Küçük kızı bu strese daha fazla dayanamaz ve ilaç içip intihar etmeye çalışır. O an karar verir boşanmaya, o akşam çocuklarıyla beraber yeni bir hayata doğru yolculuğa çıkar... Uzak bir akrabasının yanına yerleşirler. Bir süre sonra evlere temizliğe gidip az da olsa para kazanmaya başlar. Büyük kızı da çalışmaya başlayınca, küçük bir daire tutarlar kendilerine. Kocasını terk ettiği o akşam ilk defa huzurla uyuduğunu söyleyen Fatma şöyle devam ediyor: "Kızım bana o akşam 'anne hayat bizim için yeni başlıyor. Çok mutluyum' dedi. Kızım ilk kez mutlu olduğunu söylüyordu. O an öyle bir suçlu hissettim ki kendimi. Bugüne kadar onun mutsuz olmasının en büyük nedeni, benim korkaklığımdı. Kimseye muhtaç olmamak için çok çalışıyordum. Evlere temizliğe gidiyordum. Bir taraftan kazak örüp satıyordum. Çocuklarıma onlarca yıl borçluydum. Onları ödemeye çalışıyordum. Hayatla aramda görünmez bir duvardı kocam. Kalkınca duvar aradan, hayat bana daha yumuşak davranmaya başladı. Boşandığımız günden bu yana, ne kızlarım gördü onu ne de ben... Duyduğum kadarıyla yeniden evlenmiş. Çok rahatım, en azından huzurluyum. Kızlarımın üçü de üniversiteyi bitirdi. Elleri ekmek tutuyor. Yalnız hiç birini daha evlendiremedim. Pek yanaşmıyorlar." Kendisiyle aynı kaderi paylaşan kadınlara da öğütler vermeyi ihmal etmiyor Fatma ve onlara şöyle sesleniyor: "İlk adımı atmak çok sancılı oluyor. Ama yaşadıklarınızı, çektiğiniz acıları yeniden düşünün, çocuğunuzun üzerinizden ayırmadığı o kırık bakışları hatırlayın. Her zaman bir çıkış yolu vardır." Evet her zaman bir çıkış yolu vardır elbet ama o yolu bulmak için bir ışıktır aradığı kadınların.Düşünün bu ülkede insan olmak bile çok zorken kadın olmanın o dayanılmaz sancısını Kolay Gelsin
  23. EmiLY_pandora şurada bir başlık gönderdi: Şiir Forumu
    Istanbul ilk defa farkli geldi gözüme Oysaki senelerdir bildigim şehir Hergün havasini aldigim Taksim Kalabalik..milyonlarca yüz. Bir yanda seyyar saticilarin bagirtilari Bir yanda çiçekçiler rengarenk Otobüsler, taksiler Teybi son ses çalarak volta atan genç nesiller Bir köşesinde Istanbul tadinda giyinmiş yaşlilar Istiklal caddesi rengarenk kiyafetler, Üstten düşen kotlar,tek omuz açik bluzlar Yari et pazari olmuş, modanin vitrini sokaklar. Her köşesinde birilerini bekleyen kişiler. Ya da binbir telaş içinde koşan adimlar. Hep ayni temizlenmeyen gürültü kirliligi Konuşmalardan, klaksonlardan ,adimlardan oluşan ugultular. Hep ayni Istanbul işte. Binlerce adimlarin attigi yerde Bir duruş var Sessiz bir haykiriş var gölgede biliyorum Sade... Sadelige hasret bir kaç çehre. Yer Taksim Parkindaki meşhur çaybahçe Balkon kisminda bir agaç gölgesinde Anilarda dolaşir yüregim..herşey bahane Oysaki gerçekler var karşimda Tipki Istanbul gibi. Surlar içinde Istanbul Ben Istanbul içinde tutsak Şehir üzerinde bulutlar Ben Istanbul gölgesinde. Bir sogukluk kaplar tenleri Tenler ortada Bir sokak çocugunun gözlerinde direnişi Istanbul çökmek üzere şimdi. Anilar kaybolur sokaklarinda Sokaklar kalleş adimlar altinda Kimin eli kimin cebinde belli degil Herkes kendi dünyasinda bir kral Her kralin etrafinda soytarilar. Istanbul, çatirdayan dört duvar. Özlem duyar eski haline anilar Yaşli gözler, kirişan eller Yillar öncesini anlatirken diller Yaşanir gene tüm güzelligin Bir lale devri vardir resimlerde Kagithane güllük gülistanlik Bir Moda plaji civil civil Piyer Loti’de macun şekerleri Pamuk helvalar, köpük dondurmalar Istanbul.. ve… Arnavut kaldırımlar Oysa şimdi bak haline Herbir köşende batan hayatlar İstanbul, ***** şehir Dön artık eski güzelliğine Dön …geçmişteki sade günlerine Bak seni bekliyor yarinlar Sade yaşamin arzusunda olanlar. EY ISTANBUL…. Şahlanda canlansin resimlerdeki anilar. Kolay Gelsin
  24. Aşk Küllerin arasında Alev alev ayak izlerim Oysa koca bir mevsim geçti Yangınından Aşk; tutuşturup geceyi, kan ter içinde uykusuzlukla kavgaya düşürür gözlerimi. Yatağın yarısı soğuk duvar, yarısı depremde. Saç diplerimden boncuk boncuk düşer yalnızlık ve dizilir penceremde siyah ipe. Sabır mı çeker boncuklar, zincirleşir de boynuma mı dolanır sensizlik, çözülmez! Sessizliğin ıslığı vurur altı duvara. Sokak lambasının ışığına yakalanır küçük saksıdaki fesleğen, kokusu çoktandır avucumda uykuda, o bilmiyor! Tenimde karıncalar dolanıyor, bir yanım uyuşuk. Ellerimi sürüyorum dudaklarıma...dudaklarım çatlak! Boynuma dokunuyorum, nefesini düşünüp, izlerinde diken diken anılar. Her ayrılıkta ölüp, yeni bir seste, yeni isimlerle doğmak güzel. Hele ki yeni dokunuşlar tende, baharı bulan kelebekler gibi, özgürce... Aslında, mevsimlerde tutuklu o kadar çok büyüyen yanım var ki... Nisan sancıları sonrası, inadına her bahar yeniden doğar içimdeki çocuk. Bedensiz, cinsiyetsiz, hatta isimsiz. Herkes bir isim takar nasılsa! ! ! Önemi var mı? – yok. Çocuk işte, bahar çocuğu....Anası yaz, babası kış. Karanlıklarda uzar gölgem, kısalır ellerim, ayaklarım – ki boyum zaten kısa. Yirmi dördünde bir nokta koyar kara kalemi günün. Bir noktada daha bırakırım bir günlük büyümüşlüğü. Dün bugünden gençtim deyince eğilir ünlemlerim! Tütüne sararlar da efkarları, peki ya ben? Hiç başlayamadığım sigara dumanına şekiller yüklemek isterim, her defasında ateşini çalar küçük böcekler... Bahçendeki ateş böceklerine kanma, hepsi hırsız. Kaç kıvılcımımı çaldılar karanlığı yakmak için. Bardaklar sıralanır masamda ve şişelerdir kavalyelerim. Güzel bir tangodur sarhoşluğum. Her kirpiğime mum diker duvardaki gölgem, mum kokar altı duvarım. Kırmızı kostümüyle dudaklarım çıkar ortaya, titrer sesimde şarkısı aşkın...sahi duyuyor musun? Kimsesiz saatlerdeki kalabalıklar iyi tanır beni. Hep onların arasından süzülürüm rıhtımsız kıyılara. Dalgalar sokulur, kayalar fısıldar – işte yine geldi- (m) Gece ıslanır, zamansa boğulur bu sularda... bir ben yangındayım, bir ben... Oysa kaç dalgada yıkandı Düş kumsalların Denizlerde esen masalmış aşk. Lacivert çarşaf altında oynaşan gizli ayıplar belki de. Açıldıkça üstü, bekaretini bırakmış. Şimdi yüreksiz bedenlerde, çatısız duvarlar arasında işini yapan, süslü kaldırım kadını gibi –bin bir surat! Bir çırpınış ki sorma gitsin. Serilip, sevdirip, süzülsün gitsin....en iyi yaptığı da bu değil mi zaten. Yaşlı bir martının sesinde, akşamın bitmeyen şarkısı. Yorgun keman sesi kadar hüzünlü. Yükseldikçe çığlığı, tam şurama batar yalnızlığın mührü ve damgalanır tenimde yokluğun. Bağırır martı, bağırır kadın ve inadına susar ıslahsız yalnlızlık. Ezanla başlar şehirde sabah. Bilir misin, her sabah ezanında ağladığımı? Sanki Tanrı’nın dizi dibindeyim de, hissederim saçlarımı okşadığını. Günahlarımdan arınırım. Cennetten çaldığım yağmurla, dudağımdasın işte....Tuana. Katık ederim güneşi, zifiri ve zemheri akşamlar için. Kumlarda silinen kalpler gelir gözümün önüne, bir de sözde aşkların baş harfleri. Deniz kestanelerinden noktalar kalır, isimler silinir, kalpler silinir... aşk mı? ihanetleri kusar denize. Bir sandala yükler huzuru, kürek çekerim doğan güne. Oysa hep tersine akar, gün yerine ayadır kulaçlarım. Sular çekilir, gün çekilir ve gerilir hüzün bulutlarım rüzgarda. Yelkenlerimdir hazan gülleri, savurur taaa uzaklara, sanma ki ulaşılmazdır adresim, gözlerini yum bak, tam o karanlıkta demirlerim. Ne kadar yakınmış değil mi? Bir olta ucunda lokmadır hayatla ölüm. Ya kapar kaçar yaşar balıklar, ya da kapılır eşlik eder masamda. Bense her halde yaşayan ölü... Bu suları seviyorum biliyor musun, o kadar çok yıldız var ki bir ayağı kırık... Kör topal gittiğim çıkmaz yollarda yoldaşlarım. Hani benim için toplayacaktın ya sağlamlarını, bırak kalsın! Işığım olsun sana... Bu sahiller iyi tanır beni. Kaç taşta, kaç kez sektirirdim küfürlerimi. Kaç şeytan minaresine ağlardım masumca, onlar bile bıraktı şeytanlığı. Küçük bir rüzgar çıkardı dalların arasından, büyüyerek gelir dalgalarda. Tenimde esendir mevsim, terimde eserdir gidişin...Hangi bulut sürükler bizi... Bir ben miyim esen, bir ben mi? Oysa yüreğim yangın yeri, isidir alnıma çalınan... Bir hiçmiş AŞK... Ne yangında büyür Ne denizde çoğalır Ne rüzgarda dolaşır Aşk var ya aşk Tam şuramda Tende mühür Terde şavk Bir hiçmiş Aşk İstediğinde doğar İstediğinde batar Bitkin canıma Aşk var ya aşk Haydi kop da gel Bekliyor seni Tam şuramda... Hoş aşka inanmam da Hani derler ya -ya tutarsa! Kolay Gelsin
  25. BüYüMeYi ÖĞReT BaNa Sesimi duyuyorsan tut elimden Götür beni bilmediğim diyarlara Tanımadığım sokakları anlat Görmediğim yüzlere karşı Savunmayı öğret bana Sesimi duyuyorsan tut elimden Bilmediğim bir pınar başında Büyük bir adamı ve Küçük bir kız çocuğunun pembe düşlerini anlat Akan suyun nağmelerinde Yakamozlarla parlat ufkumu Büyük denizlerde yüzmeyi öğret bana. Sesimi duyuyorsan tut elimden Küçük yüreğimde büyük fırtınalar koparan Zıpladığımda dokunacakmışım gibi olduğum güneşin Canımı acıtacağını anlat Ya da karanlığımı boğması için Dolunayı yapıştır geceye Hani gülünce gözlerinde kamaşan yıldızlar var ya Onları da as üstüne Akşamlardan korkmamayı öğret bana. Sesimi duyuyorsan tut elimden Büyüdüğünü unut İçindeki çocukla gel dünyama Sen diye sarıldığım yastığımda Uykusuzluğu ve yalnızlığı paylaştığım zaman Küçük bedenimde ki, büyük sevdamı anlatayım Sen, bana tecrübelerinle temkinli adımlar atarken Ben kollarımı açıp atlayayım boynuna Çocuk gözlerle sevdayı hatırlatayım .. Sen büyümeyi öğret bana. Kolay Gelsin

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.