yam_yam tarafından postalanan herşey
-
MUHAMMED'İN DİNİNİ KABUL EDENLER KENDİLERİNİ UNUTMAYA, HAYATLARINI ALLAH KELİMENİNİN HER YERDE YÜKSELTİLMESİNE ADAMAYA MECBURDURLAR. BUNUNLA BERABER..
Türk milletinin selameti açısından öyle olması gerekiyordu. Amaç milleti dinden uzaklaştırmak değildi. Amaç dini devletten uzaklaştırmaktı... Dinin yozlaştırmış olduğu devlet kurumlarını ve sosyal yaşamı iyileştirmekti. Önemli olan Atatürk'ün neye inandığı değildir. Önemli olan Atatürk'ün Türk milleti ve Türk devleti için yaptıklarıdır. Az çok medeni bir toplum olduysak, O'nun yaptıklarına borçluyuz. Görün işte... Konu din olunca, hayatını Türk insanının geleceği için harcayan, el üstünde tutulması gereken insanlara nasıl da düşman oluyoruz... İnananlar için en önemli şey inançları mı? O halde esir hayatı içinde dini hükümler altında yaşamak mı, yoksa kendi bayrağın altındaki bir ülkede özgürce dinini yaşamak mı?
-
MUHAMMED'İN DİNİNİ KABUL EDENLER KENDİLERİNİ UNUTMAYA, HAYATLARINI ALLAH KELİMENİNİN HER YERDE YÜKSELTİLMESİNE ADAMAYA MECBURDURLAR. BUNUNLA BERABER..
Bunu anlayamayacak ne var ? Alenen dinsiz olduğunu açıklasaydı, devrimler için gereken halk desteğini alamayacaktı. Arada sırada dini söylemlerde bulunmaya mecburdu. Ama din hakkında ne düşündüğünü yaptığı devrimlerden, ders kitaplarına koydurduğu ifadelerden, ya da en yakınındakilere söylediklerinden öğrenebilirsiniz...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Arabistan'dan ve Ömer'den bir örnek verdiniz ve cezanın caydırıcılık fonksiyonunundan bahsettiniz. Arabsitan'da uygulanan bir cezanın Kur'an'da yer almasının mümkün olmadığını söylediniz. Ben de diyorum ki, İslam'a göre şer-i hükümlerin dışında caydırıcılığı olan herhangi bir cezanın uygulanması mümkün mü? Ya da Ömer örneğindeki gibi mazereti olanlara ceza verilmesin mi? Bakın gavur memleketlerinde ne olmuş : Berlin kamusalda türban yasaklandı ( http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~...d~526812,00.asp ) Fransa'da türban yasağı ( http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=105772 ) Sadece türban değil, diğer dinlere ait simgeler de yasaklanmış... Bir önceki iletimde de yazdım. Günlük hayatta kimse kimsenin türbanına, başörtüsüne karışmıyor. Anacak bazı kesimler ısrarla türbanı kamusal alana sokmaya çalışmakta, istediğini elde edemeyince de demogoji yapmaktadır. Türkiye laik bir devlettir. Kurallar bellidir. Kamuya girdiğin zaman dini görüşünü, dini simgelerini bir kenara koyacaksın. Kimsenin kimseye zulüm ettiği yok. Bu müslüman için de böyle, hristiyan için de, musevi için de... Bu kural herkes için geçerli. Ancak bazı kesimler hala laik devleti içlerine sindiremiyor. Nerden, nasıl deleriz diye uğraşıp duruyorlar. Nedense bir çok alanda (şahitlik, miras, boşanma, 4 kadın) kadının özgürlüğünü kısıtlamayı uygun görenler, konu türban olunca "kadına özgürlük" nidaları atıyorlar. Saf vatandaş da bunlara inanıyor. Bize de olabildiğince asıl niyeti anlatmak düşüyor.
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Maalesef islami kesim sivas olaylarından hala Aziz Nesin'i sorumlu tutuyor. Bugün bazı islami internet sitelerinde de bunun izlerine rastlayabilirsiniz. Aziz Nesin hedef gösterilerek yapılan vahşet haklı gösterilmeye çalışılıyor. Bazıları ise kasıtlı olarak olayın panik halinden kaynaklandığını öne sürüyor. Halbuki hepimiz gördük ki, orada bulunanlar ağızlarından salyalar saçarak, tekbirler getirerek Türkiye için bir utanç sayfasına imza attılar. Sivas olaylarını provake edenleri bilmem de, olaya karışan binlerce kişi, din adına oradaydı. Söylemek istediğim, dini inancın provake edilmeye açık olduğudur. Bu da, dinin insan hayatındaki tüm diğer kutsallardan daha çok öne çıkarılmasından kaynaklanıyor. Sivas Olayları, Şeytan Ayetleri tartışmaları, Muhammed karikatürlerine gösterilen aşırı tepkiler vs.vs. Bu dün de böyleydi (Menemen olayı, 31 Mart Vakası vs.vs) bugün de böyle... İhtimal ki, yarın da böyle olacak. "İslam bu değildir" söyleminiz çok klasik bir söylem. "Bu konu İslam'ın dışındadır" da diyemezsiniz. Zira İslam'ın kendi söylemleri ve uygulamaları Hümanizmden uzaktır. Müslüman olmayanlara karşı hoşgörüsüzlük hakimdir. İslam'ın ilk yıllarında "senin dinin sana, benim dinim bana" dense de, sonraki ayetlerle bunlar nesh edilmiştir. İşte tüm bunlar dinin daha kolay provake edilmesine çanak tutuyor. "başörtüsüne uzanan el" söyleminiz dahi provokatif bir söylemdir. Kimsenin günlük hayatta başörtüsüne karşı bir söylemi yok. Ama siz böyle bir söylemle başörtüsü takanları provake ediyor, sanki devlet dine tamamen karşıymış gibi, günlük yaşamdan dini tamamen kaldırmaya niyetliymiş gibi devlet erkine karşı bir antipati oluşturmaya çalışıyorsunuz. Zaten türban konusunda yapılmak istenen buydu. Demogoji yapılarak dini simgeleri devlet içine sokmaya çalışmak, başarılamazsa yine demogoji yapılarak devlet erkine ve bazı kurumlara karşı antipati oluşturmaya çalışmak. Maalesef geçen gün sayın başbakan da böyle bir söylemde bulunarak, başörtülü ile başı açık olanın elele dolaşamadığını ima etmeye çalıştı. Neyse ki, sağduyulu yurdum insanı bu oyuna gelmiyor. Türban konusunda asıl amacın ne olduğunu iyi kavramak lazım...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Bu konuda kriter bilimsel yöntemlerdir...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Teokrasi : Siyasi iktidarın, Allah'ın temsilcileri olduklarına inanılan din adamlarının elinde bulunduğu toplumsal, siyasi düzen, din erki. (TDK) "İnanılmaz zorlu bir eğitimden geçip de yetişen/yetişmesi gereken müçtehide itibar etmeyip; 550 milletvekilinin salt çoğunluğuyla (seçilme şartlarını hatırlamam gerekir mi-bunların içerisinden hırsızların da çıktığını hatırlatayım bari) yapılan kanuna itibar ediyoruz." "Bence, müçtehidlerin hükmü (icma) bu noktada daha üstün bir değeri hakediyor. Eğitimi kim veriyor diye sormayın lütfen, zira şu an böyle bir heyeti oluşturacak bir okulumuz, fakültemiz yok. Zaten onun yetişme yeri de orası olmamıştır. Bunlar bahsi diğer.. Ama 30-40 yıl islam eğitimi alan bu kişilerin Kur'an ve sünnet mantığına uygun olarak ettikleri icmaın, bir kısmı ilkokul mezunu olan milletvekillerince çıkartılan kanunlardan daha aşağı bir değere sahip olması ne kötü..." Yukarıdakiler sizin sözleriniz. ( http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ndpost&p=108728 ) Yasama yetkisininin müçtehidlere bırakılması gerektiğini alenen ifade eden sizdiniz. Yukarıdaki mesajınızda da Türkiye'de uygulanan/uygulanmaya çalışılan demokrasiyi yermişsiniz. “Hür, insani, katılımcı ve adil bir sistemin adı ille de demokrasi olmak zorunda değildir”. alıntısına yer vermişsiniz. Üstelik daha iyi bir sistem için bir öneride de bulunmamışsınız. Siz benim yerimde olun da, bütün bunlara istinaden aklınıza teokrasiden başka bir şey gelsin. Beni şaşırtan, başka bir başlık altında söylediğiniz şu sözler : "Demokrasiyi, halkın oyunu, seçime verdiğim anlam inanılmaz derecede yüksek. " ( http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ndpost&p=109016 ) Sonra da "halka rağmen demokrasi" , "Daha fazla hürriyet için daha fazla baskı, daha fazla demokrasi için daha fazla sıkıyönetim ya da diktatörlük." "Demokrasi amiyane tabirle kitabına uydurma rejimidir." gibi söylemler de bulunuyorsunuz... Takiyye mi yapıyorsunuz nedir? TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI I. Devletin şekli MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. II. Cumhuriyetin nitelikleri MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır. IV. Değiştirilemeyecek hükümler MADDE 4. – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. Halk çoğunluğu ile gelen bir hükümet dahi olsa, yukarıdaki hükümlere aykırı icraatlerde bulunamaz. Dahası, halk çoğunluğu ile gelmesi demek, hükümetin yukarıdaki maddelere muhalif icraatlarını, halkın büyük çoğunluğu destekliyor demek değildir. Demokrasi rejimi elbette kendini koruyacak tedbirler alacaktır. Böyle bir durumda sistemin koruyucuları devreye girmekten çekinmeyeceklerdir. Nitekim "Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz" diyebilecek kadar ileri gidilebilmiş, ama sonu hayırlı olmamıştır. Halkın çoğunluğu antidemokratik bir sistem istiyor diye bunu getiremezsiniz. Çoğunluk kendisini uçuruma sürüklemek,ya da sürükletilmek istiyorsa, buna engel olmak insan olmanın gereğidir. Demokrasiye yönelttiğiniz eleştiriler için yapılması gereken, insanların demokratik bilincinin geliştirilmesidir. Zira demokratik bilince erişmiş toplum, kendi hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasına neden olacak zeminin oluşmasına engel olacaktır. Ancak özgürlüğü yok etmek için özgürlüğün kullanılmasına da müsaade edilemez. Keşke birazda demokrasi bilincini geliştirmek, daha demokratik bir toplum olabilmek adına yapılması gerekenleri söyleseydiniz. Ya da demokrasiden daha iyi bir rejimin ipuçlarını verseydiniz bize...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Türkiye Cumhuriyeti Laik bir devlettir. Laik bir devletin de maaşlı din adamı istihdam etmesi beklenemez. Eğer edecekse, ya tüm inançlar için din adamı istihdam edecek, ya da hiçbiri için etmeyecek. Zira tüm inançlara eşit mesafede olması gerekir. Ancak bizde "Diyanet" diye bir kurum var. Bütçesi de, bir kaç bakanlığın bütçesinden daha fazla. 2006 yılı bütçesi 1.308.187.000 YTL. (Bir katrilyon üçyüzsekiz trilyon yüzseksenyedi milyar TL) Hemen hemen Adalet Bakanlığı'na ayrılan pay kadar.. (Adalet Bakanlığı'na ayrılan bütçe 1.771.982.000 YTL) Evet sünniler ibadet edecekler diye 2006 yılında devlet tarafından ayrılan bütçe bu. Ya diğerleri ne olacak? Alevisi,yezidisi, şiisi, hristiyanı, musevisi ? Bunlar üvey evlat mı? Ya onlara da pay vereceksin, ya da hiçbirine vermeyeceksin... Bugün aylık 380 YTL net asgari ücret ile çalışan birinin yıllık ödediği Gelir Vergisi 812 YTL. Diyanet bütçesi için 1.611.068 asgari ücretlinin vergisi ayrılıyor. Ve İbret Tablosu : 01.01.2005 tarihi itibari ile cami sayısı : 77.151 (http://www.diyanet.gov.tr/turkish/tanitimistatistik.asp) 2002 yılı (daha yakın bir tarihe ulaşamadım) okul sayısı : 58.873 (Özel okullar dahil) http://www.meb.gov.tr/Stats/Apk2002/61.htm#x1 Maalesef ülkemizde cami sayısı okul sayısından daha fazla. Eğitime ayrılması gereken yaklaşık 1,5 trilyon ytl de, sünni vatandaşlarımız ibadetlerini yerine getirsinler diye (sanki bu bütçe ayrılmasa insanlar ibadet edemeyecekler) devlet tarafından veriliyor. Okul yetersiz, öğretmen yetersiz, bilgisayar yetersiz, labaratuvar yetersiz, okullara ayrılan bütçe yetersiz... Ama çok zenginiz ya, 1,5 trilyon YTL ibadete ayırabiliyoruz... Sonra da ülkemizde bilim adamı yetişmiyor, bilime yeteri kadar önem verilmiyor edebiyatı yapıyoruz. Tekrar ediyorum... Benim rahatsız olduğum kurum ile sizin rahatsız olduğunuz kurum arasında bir bağ kuramazsınız. Ben laik bir devlette olmaması gereken bir kurumdan söz ediyorum. Siz ise, bir hukuk kurumunun beğenmediğiniz kararlarına istinaden örnek getiriyorsunuz. İkisi aynı şey değildir. Not: Bakanlıkların 2006 yılı bütçeleri için bknz: http://www.alomaliye.com/ekim_05/2006_mali_yili_butcesi.htm
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
Yeni olduğun belli oluyor.... Hoşşşgellddiinnn....
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
İşte buna sevindim... Bayanların da, en az erkekler kadar özgüvenlerinin olması gerekir. Hafızanın, zeka düzeyi açısından önemli yeri vardır... Zeka bir çok zihinsel yeteneğin değişik durum ve koşullarda kullanılmasını içerir. Bu yetenekler arasında başlıcaları: Sözel Anlayış: sözcükleri tanıma ve anlama, Sözel Akıcılık: sözel ve yazılı olarak sözcük ve ifadeleri çabucak bulabilme, Sayısal Yetenek: aritmetiksel işlemleri çabuk ve doğru olarak yapabilme, Alansal ve Uzay ilişkileri: iki ve üç boyutlu görsel algılamayı yapabilme, Bellek: işitsel ve görsel olarak belleme gücü, Algısal Hız: karmaşık bir nesnenin ayrıntılarını görebilme, zemin şekil ilişkisini ayırt edebilme, benzerlik ve farklılıkları doğru olarak algılayabilme, Mantıklı düşünme: muhakeme yürütebilme, olarak sayılabilir. Eğer hafıza zayıfsa, zekaya da önemli derecede etki eder...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
"Siz" den kastınız nedir bilmiyorum. Ama bana göre bilimsel, ona göre bilimsel diye bir şey yoktur. Bir şeye bilimsel tanımlamasını yapabilmemiz için bazı kriterlere uygun olması gerekir. Bu kriterlerin uygunluğunu denetleyenler de bilim adamlarıdır. Yukarıda gerekli kanıtları ve kaynakları yeteri kadar verdiğimi sanıyorum... Sizin de bilimsel kaynaklarınız varsa (lütfen artık H.Y demeyin) , görmekten mutluluk duyacağımı bilmenizi isterim... Aksi takdirde söyleyeceklerinizin, benim fikirlerimi yanlışlama adına pek bir önemi olmayacak...
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
Fiziksel olarak (kas gücü) bayanların erkeklere nazaran daha zayıf olduklarını söylemekte bir sakınca yok.. Ancak kadınların erkeklerden aklen zayıf olduğunu (hem de basit bir ifade veremeyecek kadar) iddia edenin bir kadın olması beni şaşırttı. Siz şahsi olarak zekanızı erkeklere nazaran daha zayıf görüyor olabilirsiniz (Samimi olarak söylemem gerekirse, buna inanmıyorum. Sırf inancınızı savunmak adına böyle bir iddiada bulunduğunuz kanaatindeyim). Ama bunu genellemeye kalkmayın. Zira yok öyle bir şey... Kadınları bu derece alçaltmayın... Zira erkek egemen topluma hep bu iddialar neden oldu... Saçı uzun, aklı kısalardan mısınız? (Hakaret değil ironi amaçlıdır. Bu ifadeye tepkinizi ölçerek aslında ne düşündüğünüzü görebilirsiniz)
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Gelelim faiz meselesine.... Kredi alan birinin durumunu örnek göstermişsiniz. Demişsiniz ki "40.000 ytl kredi alan, 51.969 YTL ödüyor, zarar ediyor " Sizin enflasyon olgusundan haberiniz yok sanırım. Size %10 sabit enflasyon oranında 40.000 ytl nin 3 yıl sonra ne yapacağını bileşik faizle söyliyeyim. Tamı tamına 53.240 ytl yapıyor. Bugün almak istediğiniz 40.000 YTL'lik bir ürün , sadece enflasyon farkını koysanız 3 yıl sonra almaya kalktığınızda 53.240 YTL oluyor. Ekonomiden biraz anlamış olsaydınız, yukarıda söylediklerinizi başkası size söylediğinde gülerdiniz... Faizde iki bileşen vardır. Birincisi paranın değer kaybının telafisi, diğeri de paranın nedretine ödenen karşılıktır. Bunlardan ilkinden vazgeçmeniz mümkün değildir. Aksi takdirde zarar edersiniz (Bknz: Yukarıdaki örnek). Bugün "Ben faize karşıyım" diyenlerden hiç kimse, 3 yıl sonra alacağı paranın miktarında değişme olmaksızın borç para vermez. İkinci bileşen işe kişinin kendisine kalmıştır. Bu sürede elindeki para ile kazanabileceği paradan feragat edip etmemek kendisini ilgilendirir. Ancak iktisadi tüzel kişilikler ikincisinden de vazgeçemezler. (Ortaklarına bile faizsiz borç veremeyeceklerini söylemiştim. Son hazırlanan T.T.K yasa tasrısına göre [eğer yasalaşırsa] artık faizle bile olsa ortaklarına borç para veremeyecekler )Bu kendi kuruluş amaçlarına aykırıdır. Ekonominin olduğu yerde faiz kaçınılmazdır. Bugün bankaların işleyiş sistemlerine iyi bakınız... Hepsi (Faizsiz bankacılık yaptıklarını iddia edenler dahil) aldıkları faiz ile, verdikleri arasındaki farktan kazanırlar. Para da bir meta niteliğindedir. Onun da kullanımının bir bedeli olacaktır. Yüksek faizin oluşturduğu olumsuzlukların nedeni faizin kendisi değil, paranın süratle değer kaybettiği gerçeğidir. Tefecilik faizin kötüye kullanılmasından kaynaklanır. Ancak tefeciliği örnek göstererek de, "faiz kaldırılmalı" diyemezsiniz. Bu trafik kazalarını örnek göstererek, motorlu taşıtların yasaklanmasını istemeye benzer... Devam edeceğim...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Nasıl isterseniz...
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
Kendimle ne diye çelişeyim ki? Dogmalar benim için eleştirilemez değildir. Dogmaların iddialarına karşıt fikir üretmek benim çelişkim değildir... Yine kavramları karıştırıyorsunuz...
-
Allah varsa nerdedir?
Ne yani? Bir tanrı olacak... Ve bu tanrının tek amacı, insanlar yaratıp, sonunda onları cennete veya cehenneme gönderebileceği bir ortam yaratmak olacak...Bu mudur tanrının görevi?
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
Emredersiniz.... Siz ne derseniz kabul edip geçelim...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Sayın bekir ; ben sizin cevaplarınızı bitirmenizi sabırla beklemiştim. İşte bu yüzden beklemiştim. Konu içinde konu tartışması olmasın, bütünlük bozulmasın diye... Zira pek çok konuyu aynı başlık altında tartışmaya çalışıyoruz..Sizden de aynı şeyi beklerdim... Neyse... Konu bilimsel bir konudur. Okullarda okutulan/okutulmaya çalışılan, öğrencilerin öğrenimini ve düşünce yapısını ilgilendiren önemli bir konudur. TÜBA'da devlet eliyle kurulan bilimsel bir akademi olarak bu konuya taraftır. Sırf dine dayandırılan bir konunun bilim diye ders kitaplarına koymaya çalışmak, ya da dine uygun olmadığı için ders kitaplarından çıkarmaya çalışmak laikliğe aykırıdır. Kusura bakmayın, bu konuda taraf ulemalar ya da müçtehitler değildir. Neyin bilimsel, neyin dine dayalı olduğuna karar verecek olan akademilerdir. TÜBA'nın yaptığı da talihsiz değil, çok yerinde bir açıklamadır. Peki, BAV'ı tanımıyorsunuz, biyoloji ya da evrim ile ilgili bir bilim dalından akademik bir kariyeriniz de yok... Hukuk eğitimi aldığınızı iddia etmiştiniz. E arkadaşım; peki neye dayanarak evrimin bilimsel olmadığını iddia edebiliyorsunuz? Kusura bakmayın, bu konuda sizi samimi bulmuyorum. Zira, sırf Kur'an'a bakarak "evrim bilimsel değildir" diyemezsiniz. Bu konuda kendi kendinize hüküm verecek seviyede de değilsiniz. O zaman bir kaynaktan yararlanıyorsunuz. Peki bu kaynak nasıl bir bilimsel kaynaktır ki, tüm dünyada (bir kaçının ideolojik yaklaşımı dışında) bilim adamlarınca kabul edilen bir konuya "bilimsel değil" yakıştırması yapabiliyor ? Bu gün evrim hakkında yapılan tartışmalar evrimin olduğuyla ilgili değil, işleyiş mekanızmasındaki bilinmeyenler içindir. Arama motorlarından "evrim" yazıp arattırdığınızda, çıkan yüzlerce sayfanın yarısından fazlası H.Y kaynaklıdır. H.Y bu konuyu murdar etmiştir. Kime itibar edip, kime etmeyeceğiniz, ya da itibarınızın seviyesi beni ilgilendirmez. Ancak itibar etme ve itibarın seviyesi kriterlerinizi dini inanca bağlamanızı, yüksek eğitim aldığını iddia eden birine ben yakıştıramadım. Tavsiyem ; kişiye değil, söylenen sözlere bakmanızdır...
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
dogma isim Fransızca dogme 1 . Belli bir konuda ileri sürülen bir görüşün sorgulanamaz, tartışılamaz gerçek olarak kabul edilmesi. 2. Felsefe Doğruluğu sınanmadan benimsenen, bir öğretinin veya ideolojinin temeli yapılan sav, nas, inak. Bknz : http://tdk.org.tr/tdksozluk/sozbul.ASP?kelime=dogma
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
Kusura bakmayın sayın sardunyam, siz hala dini inancınız gereği kadınları "dûn" sayıyorsunuz. (Bayan olduğunuzu öğrenmek, beni ziyadesiyle şaşırttı) Yapmayın...Hiç olmazsa böyle konularda dogmatik inançlarınızın esiri olmayın... Söylediklerinizin akılla, mantıkla, bilimle izahı mümkün değil...
-
Islamda Reform
Araplara bir sürü peygamber mi gelmiş? Kusura bakmayın ama sizin peygamberlerden de haberiniz yok sanırım... Kur'an'da adı geçen peygamberlerin hepsi yahudi toplumuna gelmiştir. Araplar'a Muhammed dışında peygamber meygamber gelmemiştir. Gelmesi de mümkün değildir. Zira İslamiyet'in temeli yahudi mitolojisidir. Siz bakmayın Arabistan'da çıktığına.. Menşei İsrailiyattır...Forumda "140.000 peygamber mi?" başlıklı bir konu açmıştım. Oraya bakmanızı tavsiye ederim.
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Albert Einstein, sağdan soldan aldığı bilimsel verileri çarpıtarak insanları aldatmaya çalışmıyordu...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
"Adamlar" dediklerinize bir göz atalım isterseniz sayın bekir ... Başkan Prof. Dr. Engin BERMEK Konsey Üyeleri Prof. Dr. Engin BERMEK (Başkan) Prof. Dr. Tarık ÇELİK Prof. Dr. İsmail Hakkı DURU Prof. Dr. Ayşe ERZAN Prof. Dr. Metin GÜRSES Prof. Dr. Metin HEPER Prof. Dr. Yücel KANPOLAT Prof. Dr. Emin KANSU Prof. Dr. Şevket PAMUK Prof. Dr. İlhan TEKELİ Prof. Dr. Dinçer ÜLKÜ Bir de sizin bilimsel (!) dayanaklarınıza. Yani BAV'a... Vakfın İnternet sitesine girdiğimde, vakıf üyeleri hakkında herhangi bir bilgiye rastlayamadım. Yalnızca başkan olarak Tarkan Yavaş ve fahri başkan olarak da Adnan Oktar adı geçiyor. Adlarının önünde herhangi bir akademik ünvan bulunmuyor. Dahası bir özgeçmişleri bile yok. Ama isterseniz alttaki linkten özgeçmişlerine bir göz atabiliriz... http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/00...rkiye/01tur.htm Bakın ne diyor Adnan Hoca (!); ‘‘1956 yılında Ankara'da doğdum. 1979 yılında Fındıklı'daki Güzel Sanatlar Akademisi'ni kazandım. 3'üncü sınıfta öğrenci olayları nedeniyle okulu bıraktım. Daha sonra İ.Ü. Felsefe Bölümü'ne kayıt yaptırdım ve yine öğrenci olaylarından dolayı okulu bıraktım. 1986'da Bulvar Gazetesi'nde yazdığım bir yazıdan dolayı Ümmetçilik propagandası yapmak suçundan tutuklandım ve 9 ay cezaevinde kaldım. 10 ay Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde kaldım. DİNİ BİLGİM YOK 1987'de HY adıyla Yahudilik-Masonluk isimli kitap yazdım. Dini eğitimim olmadığı doğrudur. 1979-80 yıllarında Adnan Hoca Grubu olarak bilinen örgütlenmeyi tek başıma oluşturmaya başladım. O dönemde Yasin Gürlek ve 2-3 kişi daha benim yanımda idi. Daha sonra Akademi öğrencileri arasından 20-25 kişilik bir grup oluşturdum. Gürlek halen benim müridimdir ancak örgüt içinde bir görevi yoktur. 1991 yılında Bilim Araştırma Vakfı'nı kurana kadar geçen süre içerisinde örgütlenme ve faaliyetlerime devam ettim.’’ Evrim Teorisini çürüttüğünü iddia eden adamların akademik kariyeri yok yahu... Bir duvarcı ustasının kuantum fiziği üzerine bilimsel bir teoriyi çürütme ihtimali ne ise, bu adamların da evrim teorisini çürütme ihtimali odur... Sahtekarlıklarla insanları kandırmaya çalışıyorlar. Sizler de sırf inancınınz için bunlara destek veriyorsunuz. HY'nın sahtekarlıklarını aşağıdaki linkten (ve linkin devamından) bulabilirsiniz... http://bilimvedin.blogspot.com/2005/11/har...ekrlklar-1.html Ayrıca iftiraları için de ; http://www.trakya.edu.tr/Haberler/091202_1.htm Gelelim evrimin bilimselliği konusuna... Kuram Olarak Evrim Yaradılışçılar ve evrime karşı çıkan diğerleri, evrimin "yalnızca bir kuram" olduğuna işaret ederler. Bu, "kuram" sözcüğünün aslında iki anlamı olması nedeniyle ortaya çıkan belirsizliklerden kaynaklanıyor. Evrime de uygulanan birinci anlamı, bir araya geldiklerinde bir bütün oluşturan olgu ve çıkarsamalar topluluğu. "Yerçekimi Kuramı"ndan sözederiz. Yeryüzünde gördüğümüz ve bildiğimiz herşey bu temel düşünceyle tutarlı. Evrim için de aynı şey geçerli: Tüm biyolojik ve jeolojik olgular ve hatta moleküler biyolojide yaşanan ve Darwin'in hiç bir zaman öngöremeyecği yeni bulgular, Darwin'in çizdiği çerçeveye rahatça oturur. Kuram sözcüğü, “tahmin” anlamnda da kullanılıyor. John F Kennedy'nin 1963 yılında öldürülmesi konusunda kafa yormuş olan herkesin, bundan kimin sorumlu olduğu konusunda, Mafya, CIA, Sovyetler Birliği ve Fidel Castro da içinde olmak üzere farklı bir "kuram"ı var. Bunlar aslında birer tahmin. Evrim, kesinlikle ikinci anlamda değil, birinci anlamda bir kuram. Bilim ve Teknik Dergisi / Mart 2001 S:52 (Siz bu kaynağa da itiraz edersiniz şimdi Ne de olsa hepsi Ateist bilim adamları ) Ayrıca ; http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/20...3_science.shtml İkna olmazsanız, size daha onlarca kaynak verebilirim... "Bilimsel gerçeklik değil" iddianıza yanıt verdik... Gelelim laiklik meselesine... (Bu konu için Meclis Tunanaklarını bile araştırdım) http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak...user_id=3073814 Bakınız zamanın Fazilet Partisi Hatay Milletvekilinin iddia ve sorularına.... Tam bir ibret tablosu... Yalanlar, iftiralarla dolu.. (Türkler için kullanıldığını iddia ettiği ifadelere ve diğer iddialara cevap olarak bakınız http://bilimvedin.blogspot.com/2006/02/evr...alevlendi.html) Bir de AKP hükümetinden sonraki soru önergelerine bakalım... http://www.tbmm.info/modules.php?name=club...a0a743cccd97a16 ve http://www.tbmm.info/modules.php?name=club...a0a743cccd97a16 Okullar, öğrencilerini ne idüğü belirsiz (!), akademik kariyerden yoksun kişilerin kurduğu safsata ve çarpıtmalarla dolu müze adı altında sahtekarlıkların sergilendiği mekanlara götürüyor. Üstelik okullar bu izni ne validen, ne il, ne de ilçe M.E.M.den alıyorlar... Bakın ABD'de bile Bush'a rağmen bu konuda ne karar veriliyor... "Devlet okullarında evrime alternatif olarak akıllı tasarımın okutulmasının anayasal olmadığına hükmettik. Akıllı tasarımın öğretilmesi, anayasanın kilise-devlet ayrılığı ilkesine aykırıdır. Akıllı tasarımın bilim olmadığı sonucuna vardık. Bu öğretiyi yaratıcılarından ayrı düşünemezsiniz, bu da dini propaganda olduğu anlamına gelir." Yargıç, "Darwin'in evrim kuramı mükemmel değildir. Ancak bilimsel bir kuramın her noktayı açıklığa kavuşturamaması; din temelli, sınanamayan alternatif bir varsayımı zorla bilim sınıfına sokmak için bahane olarak kullanılamaz." http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=173571 Lütfen "bilimsel" in ne olduğu konusunu tekrar gözden giçiriniz... Bir iletinizde de, "Bir müslümanın sözlerine her zaman gayrimüslimlerin sözlerinden daha fazla itibar ederim. Etmek zorundayım da." ifadesini kullanmıştınız... Bundan daha dogmatik bir ifade, daha başka nasıl olabilir? Benim sözlerime itibar etmeyecekseniz, benimle ne diye tartışıyorsunuz? Devam edeceğim...
-
Islamda Reform
Demek Sümerler'e de bir peygamber gönderildi ve Sümerler de inkar etti öyle mi? Tanrısını inkar ettiler ama yaradılış efsanesini aldılar... Tanrısını, peygamberini kayıtlara geçmediler de, efsanesini kayıtlara geçtiler...Yok daha neler... Hayal gücünün sınırlarını aştığınızın farkında mısınız?
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
Ne demişler , Şecaad arzeden merd-i kıpti sirkatin söylermiş... 1- Kadın hafızası, erkeklere oranla şahitlik yapamayacak kadar noksan mıdır? 2- Eğer öyle ise bunu neye dayanarak söyeleyebiliyorsunuz? 3- "Ben falancayı gördüm. Şöyle şöyle yapıyordu" diye ifade verebilmek için okuma-yazma mı bilmek gerekiyor? Eğer öyle ise bu hüküm okuma yazma bilmeyen erkekler için de geçerli midir? Geçerli değil ise neden? Kur'an insanlığı bir noktadan alıp başka bir noktaya falan getirmemiştir. İnsanlığı belli bir noktaya getiren dine rağmen insanların kendisidir. Bilakis din yüzünden pek çok ülke hala çağların gerisinde kalmıştır..İnsan hakları evrensel bildirgesini aç bak, dinlerle tamamen zıt olduğunu göreceksin.
-
İslami reform ancak bilimle mümkün...
Hiç cevap vermeseydiniz daha iyiydi sayın sardunyam... Böyle ............, abuk-subuk bir mazeret daha duyabileceğimi hiç sanmıyorum... Kadın ........., okuma yazma bilmiyormuş da, şahitliğine güven olmazmışmış.. Senin peygamberin de okuma-yazma bilmiyordu... Dahası sadece kadın değil, erkeklerin de çoğu okuma yazma bilmiyordu... Hipotez 1 : Okuma-yazma bilinmiyor ise yalan söyleme ihtimali okuma-yazma bilene oranla daha fazladır. Hipotez 2: Okuma-yazma bilenler yalan söylemezler... Hipotez 3: Okuma-yazma bilmeyen kadınlar, okuma yazma bilmeyen erkeklere oranla 2 kat daha fazla yalan söylerler.. Allah kulların yerinde saymasını istemiyormuş da, ilerlemesini istiyormuş... SankiKur'an geldikten sonra dünya üzerinde en mükemmel hukuk ve adalet sistemi araplarınmış gibi...