Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

yam_yam

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.202
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    9

yam_yam tarafından postalanan herşey

  1. Sayın lena; aslında Hristiyanlığın çıkışında Roma'nın büyük etkisi vardı. Bilindiği üzere İsrailoğulları tarihi boyunca komşu ulusların saldırılarından ve egemenliğinden kurtulamamıştır. Roma'dan önce Filistin bölgesi Büyük İskender'in egemenliği altında bulunuyordu. Çoktanrılı inanca sahip olan B.İskender, İsrailoğullarının tektanrılı ve bencil (Malumunuz, Yahudilik için önemli olan tüm insanlar değil, yalnızca İsrailoğullarından gelenler ve gelecek olanlardı) inancına karşı kayıtsız kalmıştı. Onun ölümünden sonra yerine geçen, ve imparatorluğu aralarında bölüşen generalleri de Yahudiliğe karşı Büyük İskender gibi kayıtsız kaldılar. Filistin daha sonra yine çoktanrıcı olan Romalılar'ın eline geçti. Ancak Romalılar egemenlikleri altında bulunan ulusların inançlarına pek saygılı davranmıyorlardı. Bu yüzden de inanç çatışmaları kaçınılmaz olmuştu. Hem romalılardan baskı gören, hem de kendi ahlak anlayışlarında yozlaşan yahudiler kurtuluşu tanrı tarafından gönderilecek bir krala bağlamışlardı. Kendisini büsbütün eski inançlara kaptıran Filistin halkı göklerden gelecek bir "ulu" yu beklemeye başlamıştı. Sonunda Romalı yöneticiler bu aldatıcı söylentileri çıkaranları aratmaya ve cezalandırmaya başlamışlardı ama söylentilerin yayılmasını önleyemediler. Beklenen kurtarıcının yakında geleceği inancı gün geçtikçe güçlenmişti. Tevrat'a göre kurtarıcı, kutsal görev verilmiş bir kişi, bir kraldı. Oysa yahudilerin bir bölümü gelecek olan kurtarıcının bir peygamber olacağını düşünmeye başlamışlardı. Hatta bu konu anlaşmazlıklara sebep oluyordu. Gelecek kurtarıcının peygamber olacağını ileri sürenlerden biri de, aşırı dinci Yahya (Vaftizci Yahya olarak bilinir) idi. Ve Yahya çevresine, beklenen peygamberin doğmuş olduğunu, yakında ortaya çıkarak insanları kurtaracağını ve doğra yola kavuşturacağını yaymaya başladı. Bu söylemler iyice yaygınlaştıktan sonra İsa ortaya çıktı ve peygamberliğini açıkladı. İsa'nın peygamberliğini daha önceden bildiren Yahya'da çalışmalarını hızlandırıp, kendini İsa'nın habercisi olarak tanıtmaya koyuldu. Baskıdan ve toplumsal sarsıntıdan bunalmış olan Yahudi halkı da İsa'nın ortaya çıkışını Tevrat'ın bildirdiği nitelikte bir kurtuluş olayı diye yorumladı ve yavaş yavaş yeni peygamberin çevresinde toplanmaya başladı. Bu dönemde İsa daha çok gençti ve kendisine Yahya yardımcı oluyor, İsa'nın peygamber olduğunu her yerde anlatıyordu. İsa 30 yaşına geldiğinde de kendisi için zaten önceden hazırlanmış zemine oturuyor, bu defa kendisi her yerde peygamber olduğunu ilan ediyordu... İlk konuşmalarında yoksulluktan, eziklikten, baskıdan,ahlaksızlıktan söz etmekle birlikte görüşlerinin sınırının Yahudi halkını aştığını açıklamaktan sakınması da Romalılar tarafından gerekli önemin gösterilmemesini sağlamıştı. Halk arasında efsane bir kişiliğe bürünmüştü artık. Hakkında bir çok iddia, bir çok mucize söylemleri anlatılmaya başlandı. Ancak daha sonra işler değişti... Ayrıntılar...Ayrıntılar...Ayrıntılar... İsa, Tevrat'ın özüyle çelişen aykırı söylemlerde bulunmaya başlayınca (Tanrının oğlu olduğu, "Tanrı ile ben biriz" demesi vs) yahudi din adamları tarafından dinsizlikle suçlanarak tutuklanmış ve Roma valisine teslim edilmiştir. Efsaneye göre de çarmıha gerilmiştir. Neden efsane diyoruz ? Zira tarih kaynakları İsa'nın kimliği, kişiliği konusunda kesin bilgi vermemektedir. Bu konudaki bütün bilgiler İsa'nın en yakın oniki arkadaşının (havariler) topladıkları anılardan ve anlattıklarından öğrenilmektedir. İsa'nın çıkması için gerekli zemini hazırlayan, birazda baskı ve zulümleri ile Romalılar olmuştur. Romalılar da, B.İskender ve generalleri gibi Yahudiler'e kayıtsız kalsalardı Yahudiler içinden bir peygamber çıkması da oldukça gecikecekti. Dinler Tarihi de bugün İsa yerine büyük ihtimalle başka bir isim kullanacaklardı... Roma'nın islamiyetin doğuşu ile bir ilişkisi ise olmamıştır. Zira Roma İmparatorluğu 395 yılında Batı ve Doğu Roma İmparatorluğu diye ikiye ayrılmış, Batı Roma da 476 yılında yıkılmıştır. Zaten yanlış hatırlamıyorsam (hatalıysam lütfen uyarınız) Romalılar Arabistan'a hiç girmemişlerdi.
  2. Araya girdiğim için kusura bakmayın ama, bana cevap hakkı doğmuş... Sayın taurusmutis ; forumun arama bölümünü açın, anahtar kelimeye "köle", kullanıcı adına da "yam_yam" yazın bakın bakalım kaç mesaj çıkacak. Ben merak ettim ve saydım. Direkt olarak köleliği hedef alan ve eleştiren 21 adet mesajım çıktı. Şu ana kadar bu mesaj hariç 861 mesaj yazmışım. Orantıya vurduğunuz zaman iletilerimin %2,4 üne tekabül ediyor. 1- Bu oran, takıntı diye nitelenebilecek bir oran değildir. 2- "Yanlış" diye nitelendirdiğiniz köleliği, tanrınız legal kılmış (bakınız ilgili mesajlarım), peygamberiniz de uygulamıştır (Bknz Muhammed'in köleleri ve cariyeleri) 3- Üstelik köleliği legal kılan bir anlayışı, "en doğru" , "en adil", "tüm zamanlar için" gibi nitelemelerle önümüze koymaya çalıştığınızı düşünürsek, 21 iletinin az bile kalmış olduğunu söyleyebiliriz. Yaptığınız şey, haksız olduğunuz bir konuyu basitleştirmeye, karşınızdakini de küçümsemeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Daha dikkatli yazmanız temennisi ile...
  3. Sizin gibi tespiti kuvvetli(!) insanları pistlerde (forum pistlerinde) görmek isteriz sayın dilku..
  4. Lena ; konuya olan ilgini bildiğimden, bahsettiğim yazıyı buraya aktarmaya karar verdim. Biraz zahmetli olacak ama, bir forumdaş için katlanacağız artık... MARDUK GELECEK, DERTLER BİTECEK (Mİ?)... Son yıllarda, Dünya’ya çarpma riski olan küçük gezegen ya da göktaşlarıyla ilgili haberler basında sıklıkla yer alıyor. Bunun yanı sıra son derece masum ve izlenmesi muhteşlem gök olaylarıyla birlikte felaket senaryolarının üretilmesi de moda oldu. Habersizlikten bunalan bazı medya kuruluşlarının da körüklemesiyle sansayon amaçlı, yanlış ve abartılı söylemler yazılı ve görsel basında geniş yer aldı ve bu konuları işleyen kitaplar en çok satan kitaplar listelerinin değişmez isimleri haline geldi. Bilim dünyasıysa bu konulara her zaman olduğu gibi uzak durmayı yeğliyor. Basında çıkan haberlerle ilgili olarak görüşüne başvurulan bilim adamlarının demeçleri, ya yeteri kadar anlaşılmadığı ya da haberin cazibesini azaltacağı düşünülerek, yanlış biçimde ve kırpılarak veriliyor. NEDEN GÖK OLAYLARI İSTİSMAR EDİLİYOR ? Bilinçli bir canlI olan insanIn geçmişini ve geleceğini merak ettiği, evrende yalnız olup olmadığını araştırdığı ve varsa diğer zeki yaratıklarla bağlantı kurmaya çalıştığı bir gerçek. Bunun için milyarlarca dolarlık araştırma projeleri yürütüldüğü de biliniyor. İnsanların bu ilgisinin istismar edilmemesi beklenemez. Bu nedenle, Astroloji (yıldız falı) geleceği bilme iddiasıyla ortaya çıkan ve bilimle hiç ilgisi olmayan bir uğraşı olarak günlük hayatımızda yerini almış durumda. Evrende başka canlıların da olabileceği varsayımını istismar ederek her fırsatta ortaya çıkan UFO’cuların da bunlardan bir farkı bulunmamakta... Bu yazının konusu olan olağan gök olaylarının şarlatanlığa varan ölçüde istismar edilmesi de son zamanlarda yaşanan bir olgu. Konunun iyi anlaşılması için son beş yılda yaşanan önemli gök olaylarına ve bunların basında yansımalarına bakmakta yarar var. ......................... 5 Mayıs 2000 Gezegen Dizilmesi. Bu konu da özellikle ABD’de bir çok “araştırmac›-yazar” için geçim kaynağı oldu. Bunlardan bazıları, 5 mayıs 2000 tarihinde 9 gezegenin bir doğrultuda dizilmesi sonucunda, kütle çekimi nedeniyle 13 şiddetinde deprem olacağı, Afrika kıtasının Avrupa kıtasının üzerine geleceği ve milyarlarca insanın öleceğini bile iddia ettiler. Bilim adamlarının, aslında bu olayın eskiden de bir çok kez yaşandığı, 20° lik bir açı altında gerçekleşecek dizilmenin fiziksel anlamının Ay’ın Dünya’ya 0,25 km daha yaklaşmasıyla ortaya çıkacak çekim gücüne eşit olduğu ve 5 Mayıs 2000’de olağandışı bir durum yaşanmayacağı şeklindeki açıklamalarına itibar edilmedi. Sonuçta, 5 Mayıs 2000 tarihinde hiç bir olağandışı gelişme yaşanmadı; ancak bu konuda kitap yazan ve Web sayfası açarak felaket tellallığına soyunan kişiler büyük paralar kazandılar. 27 Ağustos 2003 Mars Yakınlaşması. Bu konu da depremle ilişkilendirildi ve Mars gezegeninin 56 milyon km uzaklığa gelmesiyle oluşan muhteşem görüntüsü felaket senaryolarının gölgesinde kaldı. Ve ulusal basından bir haber: Kıyamet Yarın. Bilim adamlarından korkunç iddia... Rusya’nın saygın kuruluşlarından bilim adamları dev bir göktaşının yarın dünyaya çarpacağını öne sürdüler. Bilim adamlarına göre, dünyanın tamamı ya da bir çok ülke yarın yok olacak. 18 Aralık 2000 tarihinde kıyamet kopmayınca, haberin devamı şöyle oldu: Pardon Yanlış yapmışız...Rus bilim adamları çark etti: yanlş yapmışız, kıyamet 2060’da... Tabii 2060’a kadar kim öle kim kala... Bu haberi de o zaman kim hatırlaya...Son olarak 29 Mart 2006 Tam Güneş Tutulması nedeniyle deprem söylentilerine şimdiden başlandı. Tam da bu güzel gök olayı nedeniyle Antalya’da bilim turizmini başlatmak için çalışlmalar yapılırken bu tür söylemlerin olumsuz etkileri olacağı kuşkusuz. VE MARDUK GELİYOR... Kendisini aratIrmacı-gazeteci olarak tanıtan bir yazarın Marduk’la Randevu:2012 kitabıyla başlayan tartışmalar da son aylarda basında yer aldı. Televizyonlarda bu konuda canlı yayınlar yapıldı. Köşe yazarları konuyla ilgili makaleler yazdılar ve “komplo teorileri” gündemde yerini aldı. Hatta 2012’de yaşanacak felakete hazırlık olmak üzere, Ege ve Ankara’da yüksek yerlerde ev yaptıranlar olduğu söylentisi dolaştı. Senaryoya göre, Marduk isimli ve 3661 yıllık dönemli büyük bir gezegen, 23 Aralık 2012 tarihinde Dünya’nın çok yakınından geçecek, bu nedenle Dünyanın eksenini değiştirecek, bu da iklim felaketlerine yol açacak, Dünya seller altında kalacak, bir çok ülke yok olacak ve milyarlarca insan ölecek... PEKİ KİMDİR BU MARDUK ? Marduk, Babil ve AsurlularIn yaradILIŞ destanlarInda yer alan,tanrIlarIn en bilgesi ve güçlüsüdür. Alexander Heidel’in yazdığı ve Türkçeye de çevrilen Enûma Eliş(Vaktiyle Yukarıda...) kitabında adı geçen bir yaradılış destanı kahramanı. Kötü tanrı Ti’âmat’ı öldürmesi için özel olarak görevlendirilen ve onu öldürerek Babil şehrini kuran, yeri ve göğü yaratan, kendisine destek veren iyi tanrılara hizmet etsin diye insan soyunu da yaratan tanrı. Destan bir kısmı tamamıyla tahrip olmuş 7 kil tablet deşifre edilerek günümüze kazandırılmış. Yazıldğı tarih için ise,MÖ 700 den 1600 yılına kadar uzanan geniş bir aralığı söz konusu. Marduk, Rus asıllı Zecharia Sitchin’in 12. Gezegen adlı kitabında da yer alır. Sitchin bu kitabında her 36 yüzyıda bir Dünya’nın yakınından geçen 12. Gezegenden, Marduk’tan bahseder. İddiaya göre, bu gezegen Dünya’nın yakınından her geçtiğinde çok büyük felaketlere yol açmakta. Böyle bir gezegenin varlığına kuşkuyla bakan bilim insanları içinse, 1930 yılına kadar keşfedilmeyen Pluto örneğiyle gönderme yapılıyor. 1930 yılına kadar keşfedilemeyen Plüton örneğinde olduğu gibi, bu gezegenin de görülmeme olasılığı ya da bilim dünyasınca gizlendiği savı ileri sürülüyor. Uranüs gezegeninin yörüngesindeki tedirginlikleri bilinmeyen başka bir gezegenin yapabileceği varsayımından hareketle Neptün gezegeninin keşfi, matematiğin bir zaferi oldu. Bundan sonra Neptün gezegeninin yörüngesindeki düzensizliklerden yola çıkılarak 9. gezegenin bulunması için matematikçiler ve gökbilimciler seferber oldular. Sonunda Plüton gezegeni 1930 yılında bulundu. Ancak, bunda matematik değil tesadüfler daha fazla önemliydi. Plüton’un keflfinden sonra geçen 74 yılda uzay araştırmalarının aldığı yol çok farklı ve Marduk büyüklüğünde bir gökcisminin bu kadar yakına geldiği halde görülmemesi beklenen bir durum değil. Hele, keşfedildiğinin toplumdan gizlenmesi için hiç bir neden yok. Nitekim çok daha küçük ve uzak bir gökcismi olan Sedna, buna örnek gösterilebilir. Sedna ilk kez 14 Kasım 2003 tarihinde Palomar Gözlemevi’nin 48 inçlik (120 cm) lik teleskopuyla gözlendi. Resmi adı 2003 VB12 olan Sedna, Güneş Sistemi’nin en uzak ve soğuk cismi olarak biliniyor. Güneş’e olan uzaklığı Plüton’un yaklaşık 3 katı kadar (yaklaşık 18 milyar km). Sıcaklığı – 240° C. Renginin kırmızı olması da Marduk’un rengiyle uyum içinde... Elde edilen ilk görüntülerden, Sedna’nın bir uydusu’nun da olabileceği söylendi ancak bu bilgi daha sonraki görüntülerle doğrulanmadı. Bu durum da komplo teorisyenleri tarafından bilim insanlarının olayı gizlemelerinin kanıtı olarak gösterilmekte. DÜNYA'YA ÇARPMA RİSKİ OLAN GEZEGENLER VAR MI? Komplo teorileri üretenler sevinecekler; ama buna hayır demek mümkün değil. Dünya’ya çarpma riski olan bir çok irili ufaklı gök cismi bulunuyor ve bu amaçla yürütülen bir araştırma projesi de var. Near Earth Object Program( http://neo.jpl.nasa.gov/) çerçevesinde yaklaşık 4000 gök cismi gözetim altında bulunduruluyor ve bunların çarpma riskleri de veriliyor. Buna göre, Dünya’ya çarpma riski en yüksek gökcismi olarak 2003 QQ47 görülüyor. Ancak bu risk 909 binde bir; yani sıfıra çok yakın. Bu veriyi kullanarak, “TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi ise kıyametin tarihini 2012 değil, 2014 olarak veriyor” diye haber yapmak tam bir saptırma oluyor. 2003 QQ47, çok küçük bir gökcismi. 1.2 km çaplı ve 65 milyon yıl önce dinazorların yok olmasına yol açtığı ileri sürülen küçük gezegenin onda biri kadar kütleli. Hızı yaklaşık olarak 30 km/saat kadar. Teorik olarak bu büyüklükteki bir gökcisminin çarpması da Dünya’daki yaşamı sona erdirecek boyutta felakete yol açabilir. Bu büyüklükte bir gökcisminin çarpması sonunda ortaya çıkacak enerji 350 milyon ton TNT’nin patlatılmasıyla ortaya çıkacak enerjiye eşittir. Bunun yanında, Dünya’nın çok yakınından geçen bir küçük gezegen de 15 Mart 2004 tarihinde NASA tarafından keşfedildi. 2004 FH adı verilen küçük gezegen, yaklaşık 30 metre çapındaydı ve 18 Mart 2004 gece yarısında Dünya yüzeyinden 43.000 km uzaklıktan geçti. Bu uzaklık televizyon uydularının yörüngesinden yaklaşık 7.000 km kadar uzakta. Bu, Dünya’nın çapının 3,4 katı kadar bir uzaklığa denk geliyor. Bu minik gök cismi, küçük bir teleskop veya iyi bir el dürbünüyle bile izlenebildi.Bu durumda, Plüton yakınlarına kadar gelmiş olması gereken ve Dünya kadar büyük olduğu varsayılan Marduk’un toplumdan saklandığı fikri pek akla yatkın gelmiyor. Bilim insanlarının bu büyüklükteki bir gök cismini nasıl saklayabilecekleri, asıl komplo teorisinin kendisi olmakta. Bu durum, en fazla da gökyüzünü sürekli tarayan ve bir çok kuyrukluyıldızı keşfeden amatör gökbilimcileri üzmüş olmalı. ........................... Bilim Ve Teknik Dergisi Mayıs/2004 S: 46
  5. Arkadaş gayet açık ve net şekilde belirtmiş... Bu ayetten sen ne anladığını, ayetin doğrusunu söyleseydin de biz de öğrenseydik... Dikkat et, o güldüğün kendi dinin, kendi inancındır... Sen buna gülersen, başkaları kahkaha atar, sen de sadece izlersin... Şimdi o ayetin çarptırılmamış (!) halini getir de öğrenelim...
  6. Hayır hackerlar da değil, Allah yaratmıştır. Zira bilgisayar şeytan işidir ve şeytan azapta gerektir... Bu forumda H.Y'nin sahtekarlıklarına alıntı yaparak yığınla örnek gösterdim, hala H.Y'dan copy-paste yapıyorsunuz... Ne diyelim, dünyanın yuvarlak olduğu gerçeğini kabullenmek de zamanında bazılarına zor gelmişti ama sonunda kabul etmişlerdi... Yakında siz de kabulleneceksiniz merak etmeyin...
  7. Kepengi kapayan evrim değil, başta H.Y ve diğer yaradılışçılardır... Evrim teorisi moleküler düzeyde ispatlandı http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=21718 http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=21716
  8. İnanç senin tekelinde mi? Haremlik-selamlık uygulaması nereden geldiği konusunda bir fikrin var mı? Uygulayanların neden uyguladığı konusunda bir fikrin var mı? Mezheplerin neden doğduğunu iyi inceleyiniz. Sana göre olabilir olan, başkasına göre olmayabilir. Sen "benim inancıma uygundur" dersin, başkası "değildir" der. O zaman herkesi inanç sınıflarına ayıralım, herkesin inancına uygun şekilde müfredat ve yönetmelikler çıkaralım... Emin ol ki, erkeklerin kadınlara ihtiyacı olmasaydı, kadınlar başka bir ülkeye çoktan sürülmüşlerdi. "Cemaatla kılınan bir namaz, tek başına kılınan 27 namaz gibidir" (erkekler kastediliyor) "Kadınlar için evin avlusunda yapılan ibadet, camide yapılandan daha değerlidir, evin odasında yapılan ibadet, evin avlusunda yapılandan daha hayırlıdır, hele evin cunbasında yapılan ibadet, her şeyden daha hayırlıdır." Buhari Kitabu'n-nikah, Bap 118 Muslim, Kitabu'l-Salat, 134-140 Bunlar senin peygamberinin sözleri... İbadet ederken bile kadınları erkeklerden ayırmış, eğitim de neymiş... Demek yaradılışın müfredattan çıkarılmasına karşısın... O zaman budistler, şamanlar, hindular için farklı yaradılış teorilerini de müfredata sokalım ha ne dersiniz? Tabii yaradılış kalmak koşuluyla sizce mahsuru yok değil mi? Ama unutmayın yüksek okullarda yaradılış teorisi diye bir ders yok. Siz istiyorsunuz diye de konulacak değil... Söz konusu olan dini inanç özgürlüğü değil mi arkadaşım? Adam namazını kazaya bırakmak istemiyordur. Sen ne karışacaksın adamın ibadetine... "Kazaya bırak" demeye hakkın var mı? O zaman kusura bakma , namazını kazaya bırakacak, türbanını da kapıya... Herkesin inancına göre kutsal günlerini tatil günü ilan edelim, herkes kafasına göre gelip gitsin okula... Neden serbest bırakılmasın? Söz konusu olan inanç özgürlüğü değil mi? Cumaları da tatil yapar, kötüye suistimali de önlemiş oluruz... Olabilir... Böyle bir istemde de bulunulması mümkün tabii.. İnançta sınırlama olmaz... İnanca özgürlükse, o inanç bu inanç diye ayrılmamalı... Kusura bakma ama burada ciddi şekilde saçmalamışsın. "Allah yoktur diyemeyiz.O halde evrim bilimsel değildir" cümlesinin tartışılabilecek bir tarafı yoktur. Sana aynı saçmalıkta bir cümle de ben yazayım. İçimden geldi..."Dünya kendi etrafında dönmüyor, o halde dünyanın güneş etrafında döndüğü de bilimsel değildir" Sen istediğin kadar "evrim bilimsel değildir" de dur. Çürütülebildiği iddiası senin hüsnükuruntun... Kendi inancının değerlendirmesini yaparak, başka inançların istemlerini yorumlayamazsın. Sana göre olabilir olan, başka birine göre olmayabilir. Başörtüsünü de halleden hallediyor merak etme... Peruk bu iş için birebir... Çözümse al sana çözüm... Ama sen bunu da kabul etmeyecek, "türban da türban" diye tutturacaksın... Sonuç itibariyle müfredat ve yönetmelikler inançların dayatmalarına göre şekillendirilemezler. Okula girerken ya inanç dayatmalarını bir kenara bırakacaksın, ya da inanç için en uygun olanı yapacak, gidip bir erkeğin "tarlası" olacaksın...
  9. Yani sizin istediğiniz sırf inanç özgürlüğü... O zaman bakalım başka ne gibi tavizler istenebilir... 1- Dini inanç gereği sınıfların haremlik-selamlık şeklinde ayarlanması istenebilir... 2- Eğitimcilerin, sadece hemcinslerinin derslerine girmeleri istenebilir... 3- Evrim teorisi dini inancına uygun olmadığı için derslerden bu konuların çıkarılarak dini inanca uygun olan yaradılışçı konuların konması istenebilir, ya da bu derslerden muaf tutulmak istenebilir.. 4- Ders saatlerinin namaz vakitlerine uyarlanması istenebilir... 5- "62/9- Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır" ayetine istinaden cuma vakitleri için muafiyet istenebilir... 6- "5/51- Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez. " ayetine istinaden bu inançta olanlarla aynı sınıfta bulunmak istenmeyebilir... 7- Anatomi derslerinde incelenecek kadavraların cinsiyetlerinin, bayanlar için bayan, erkekler için erkek olması istenebilir... Elbetteki liste daha da uzatılabilir. Bunlar ilk aklıma gelenler oldu. İstenen inanç özgürlüğü ise, yukarıda sayılanlar da inanç özgürlüğü... Hangisine taviz verelim ? Birine mi, hepsine mi? Tavizin sonu yoktur... Bilim öğrenmek için, bilimsel olmayan inançların dayatmalarını bilim yuvasına sokmaya çalışmayın...
  10. Sayın hearten; ifadelerimi doğru algılayamamışsınız. Meryem sizin inancınıza göre ilişki yaşamadan çocuk doğurmuştur. Ancak siz buna rağmen "Sen hiç ilişki yaşamadan, rahmine sperm almadan doğum yapan bir kadın gördün mü?" diye soruyorsunuz. Ben de sizin inancınızdan örnek gösteriyorum, kendi inandığım için değil. Hem buna inanıp, hem de yukarıdaki soruyu sormanız anlamsızdır...
  11. Konu bütünlüğü açısından sayın bekir'in bitirmesini bekliyorum. Cevaplarım ondan sonra gelecektir... Ancak sayın hearten "Her zaman söylediğim gibi evrim teorisinin bilimsel bir amacı yok. " demişsiniz.. Bunu hangi akademik kariyerinize uygun olarak söylüyorsunuz? Bunu da belirtirseniz memnun olurum...
  12. Aşağıda verdiğim linke iyi bakın arkadaşlar... Belli bir kesim, eğitim sistemimizdeki en önemli sorunu ne olarak görüyormuş... -http://www.yenisafak.net/anket/xlaapmview.asp?p=4- Eğitim sisteminin en önemli sorunu nedir? ÖSS'de uygulanan katsayı 2149 (15,80%) YÖK'ün kısıtlamaları 3707 (27,26%) Başörtüsü yasağı 4481 (32,95%) Akademik yetersizlik 1814 (13,34%) Bölgesel eşitsizlik 1426 (10,49%) Toplam kullanılan oy sayısı: 13600 Evet yanlış görmediniz... Eğitim sistemimizdeki en önemli sorun başörtüsü yasağıymış. Yani başörtüsü yasağı kalktı mı, eğitim sistemimizdeki en büyük sorun da kalkmış olacak... Yani eğitim meğitim bahane... Bunların amacı eğitim değil...
  13. Sayın Bilimselci ve sayın lena; öncelikle hakkımdaki güzel ifadeleriniz için teşekkür ederim. Uzun sayılabilecek bir süredir bu forumda fikirlerimi yazıyorum. Hemen her yazdığım fikir için de bir kaynak, bir kanıt göstererek yazdıklarımı desteklemeye çalışıyor, boş ve anlamsız ifadelerden olabildiğince uzak durmaya çabalıyorum. Zaman zaman burada düzeyli tartışmalarda bulunsak da, maalesef en büyük sıkıntım, benim gösterdiğim özeni karşımdakinden görememem oluyor. Fikire fikirle karşılık vermek yerine, dogmatik kalıplaşmış cümleler ya da içinde hemen hiç yorum bulunmayan uzun copy-paste ler yapılıyor. Bunlara bile sabırla karşılık verdiğimde de, cahillik, aptallık ve ukalalık gibi ithamlara maruz kalıyor, ya da bir başka uzun copy-paste ile karşılaşıyorum. Hiç bir zaman "en iyisini ben bilirim" in imasında bile bulunmadığım halde, bununla bile suçlanabiliyorum. Arkadaşlar; düşünce yapımızdaki en büyük sorunumuz fikir üretememek. Hep kendi düşüncemize uygun hazır fikirleri kullanmaya alışmışız. Halbuki olması gereken, yeni fikirler üretmek ya da benimsenen fikri kendi fikirlerimizle birleştirip bir adım öteye götürmek olmalı. Ne zaman bunu anlayıp uygulayacağız, işte o zaman üretken olacak, kısır tartışmalar yerine kendimizi faydalı paylaşımların içinde bulacağız. Aklımızı küçümsemeyin arkadaşlar... İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğimizdir çünkü. "İnsan" sak, aklımız olduğu için insanız. Kendimizi bizden çok güçlü bir varlık olduğuna inandırıp da, o varlığa ulaşılamamasının nedenini de ufacık beynimize yüklemek, ona yapılabilecek en büyük haksızlık olacaktır. Çevrenize bir bakın... Diğer canlı türleri ile kendinizi bir kıyaslayın. Atalarımızın mağaralarda yaşadığı, ucu sivriltilmiş taş mızraklarla avlanarak beslendiği dönemi düşünün. Avlanma tekniği dışında diğer hayvanlardan bir farkımız olmadığı dönemlerden, insanlığın geldiği noktayı görün. Neden kendimizi ulu bir varlığa inandırıp da, insanlığımızı aciz kılalım? Mağara dönemlerinden bu güne o varlığın insanlığa ne katkısı olmuş? İnsanlığı bu günlere getiren tanrı mı, yoksa küçümsediğiniz aklımız mı? Ahlaksızlığı öne sürüp de, gelinen noktayı da küçümsemeyin. Ahlak dediğimiz olguyu da oluşturan toplum ve toplumsal şartlardır. Toplumsal şartlar sürekli değişim/gelişim gösteriyorsa, ahlak ve görgü kuralları yapısının da değişmesi kaçınılmazdır. Çatalın, kaşığın olmadığı bir ortamda elle yemek yemeyi yadırgayamazsınız. Kuralları oluşturan nesneler ve olgulardır. Nesnelerin/olguların varlığı ya da yokluğu kuralla doğrudan ilişkilidir çünkü. Kuralın değişebileceği en kolay şey nesne olduğu halde, en zoru da kafamızdaki olgulardır. Sokakta mayoyla dolaşan birini yadırgarsınız da, deniz kenarında mayo giyen birini yadırgayamazsınız. Yadırgayanlar da, kafalarındaki olgu yüzünden yadırgarlar. İşte burada değişmesi gereken mayo değil, düşünce yapımızdır. Gelişen toplumsal koşullar karşısında düşünce yapımızda değişiklik yapamadığımız için bocalıyoruz. Fikir üretmek yerine, binlerce yıl öncenin toplumsal koşulları için üretilmiş fikirleri bugüne uyarlamaya çalıştığımız için bocalıyoruz... İnsanlığın varoluşundan bu güne gösterdiği değişimin nasıl ve nedenlerini göz ardı ettiğimiz için bocalıyoruz... Sonuç : Bu bocalama içerisinde de kanlar döküyoruz, göz yaşları döküyoruz, ölüyoruz/öldürüyoruz... İnsan olarak olmamız gereken noktanın çok uzağında kalıyoruz. Bilmem anlatabildim mi?
  14. Aklederim.... Fakat benim aklım kalbimde değil, beynimde...
  15. Yine mi "bla bla bla bla" ?
  16. Kur'an'ın evrensel olduğunu, tüm dönemlere hitap ettiğini iddia eden sizlersiniz. Biz ise artık İslam'da yer eden bazı uygulamaların çağdışı kaldığını anlatmaya çalışıyoruz. Şeriat kanunları,cariyelik,kölelik, kadınlar ile ilgili hükümler vs.vs. Günümüzde artık kölelik yok (!) ama, bunun nedeni de islam değildir. İslam, insan onuruna yakışmayan uygulamaları kaldıramamıştır, köleliği yasaklayamamıştır. Bunu kaldıran yine insanın kendisidir. Hem de dine rağmen....
  17. Umarım artık İslam'da köleliğin olmadığı, ya da İslam'ın köleliği kaldırmaya çalıştığı gibi iddialar ortaya atılmaz. Bir arkadaş foruma veda hutbesini aktarmış.. Ne demiş orada Muhammed ; "Zina edenin çoçuga sahip olma hakki yoktur.Babasininkinden baska bir soy idda eden soysuz,yahut efendisinden baskasina baglilik öne süren nankör,Allah'in gazabina,meleklerin lanetine ve bütün müslümanlarin ilencine ugrasin!" Veda Hutbesi'nde bile kölelik kurumu meşrulaştırılmış... Bunun oradan öyle, buradan böyle görülmesiyle alakası yok. İşinize gelsin, ya da gelmesin...
  18. Meryem... Hem böyle diyorsunuz, hem de Meryem'in ilişki yaşamadan hamile kaldığına inanıyorsunuz. Ya inanmayın, ya da böyle bir soru sormayın...
  19. Ayetler bazılarının tekeline mi bırakılmıştır? Ayetleri yorumlamaktan neden bu kadar çok korkuyorsunuz? Yoksa Kur-an apaçık değil mi? Yine aynı nakarat... O zaman bakalım uzmanlar nasıl açıklamışlar... "Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir: Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte biz ayetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böylece açıklıyoruz" (Rum Suresi 30) Diyanet Vakfı Meali 28. Ayet Açıklaması Âyette, insanların, kendi cinslerinden ve aynı yaratılış evsafına sahip olan kölelerini bile kendilerine denk tutmaya, geçici dünya mülklerine ortak etmeye rıza göstermedikleri gerçeğine işaret edilerek; eşi ve benzeri olmayan Yüce Allah’a şirk koşmanın, O’nun mutlak mülkiyetine ortaklık atfetmenin ne kadar akıl almaz bir iş olduğu temsil yoluyla anlatılmakta ve kölenin efendisine ortak olamayacağı gibi kulun da Allah’a ortak olamayacağı vurgulanmaktadır. Ayrıca Kur’an âyetlerinin, düşünen kafalara hitap ettiği de özellikle belirtilmektedir. İslam'ın kölelik konusunda savunulabilir tek tarafı yoktur... İslam köleliği yasallaştıran bir kurumdur. Gerisi laf, gerisi hikaye...
  20. Hiç bir zaman ayetleri cımbızla çekmek gibi bir niyetim olmamıştır. Sanırım yine o ayet o anlama gelmez gibilerinden yorumlar yapılıyor... Açık açık söyler misiniz, aşağıdaki ayet öncesiyle ve sonrasıyla ne demek istemiştir? 75- Allah, özgürlüğünden yoksun, hiçbir şey yapmaya gücü yetmeyen, bir köle ile kendisine bağışladığımız güzel nimetlerin bir bölümünü başkalarına veren kimseyi size örnek veriyor. Hiç bunlar bir olur mu? Allah'a hamdolsun ki, gerçek meydana çıktı. Fakat onların çoğu bunu bilmez. "İslam kölelere ayrım yapmak yerine var olan ayrımı en aza indirmiştir,, " demişsiniz. Peki İslam köleliği neden tamamen kaldırmamıştır sorusuna verilebilecek bir cevabınız var mı?
  21. Nereyi çarpıtmışım? Sizin yazdıklarınız benim söylediklerimi doğruluyor. Hiç köle ile zengin bir olur mu?
  22. Aslında söylediklerim gayet açık ve netti. Kendinizce görünmeyen, algılanamayan varlıklara olan inancınıza bir kanıt aramaya çalışıyorsunuz ama boşuna uğraşıyorsunuz. "Aklımızı da göremiyoruz, ama var" ifadesi algılanamayan varlıklar için bir örnek teşkil etmez. Nihayetinde akıl da maddeye bağlıdır. Yukarıdaki sorularınız felsefeye giriyor, konuyla alakalı değil... Cehenneme odun lazım değil mi? Üzüldüğüm tek nokta, öldükten sonra inandığınız şeylerin boş olduğunu anlayamayacak olmanız... Neyse, size iyi uykular... 1400 yıl geçti, kalbin düşünme ile ilgili herhangi bir işlevinin olmadığı gerçeğini konuşmalarımıza dahi yansıtamıyoruz... Anlayın artık gerisini...Hz. Davud ha? Hem de peygamber...
  23. Devem edelim.... Konu biraz dağıldı sanırım.. Ben ödediğim vergilerden imamlara maaş dağıtılmasından rahatsız olduğumu söylemiştim, siz danıştaya geldiniz. Danıştay bir hukuk kurumudur. Bazı konularda bazı kararlarını beğenmeyebilirsiniz. Ancak bunun konumuzla alakası olduğunu sanmıyorum. Türkiye Bilimler Akademisinin (TUBA) açıklaması için tıklayınız... http://www.tuba.gov.tr/duyurugoster.php?yil=98&duyuru=2 Bugün bilim adamları evrim teroisini kabul etmişlerdir. Yaratılış konusunda ısrar edenler ise tamamen dini görüşlerinden dolayıdır. Bakın ne diyor TUBA : "Dogmalara dayanarak evrim teorisinin geçerliliğini yitirdiği ve bilimsel yönden yanlışlığının gösterildiğini ileri süren propaganda tümüyle gerçek dışıdır. " Siz kabul etseniz de, etmeseniz de... Evet...Halka karşı, halka rağmen demokrasi.. Ya ne olacaktı? Teokrasi mi? Emin ol ki, cumhuriyetin ilk yıllarında başlatılan eğitim seferberliğinden ödün verilmemiş olsaydı, bugün sizinle bunları konuşuyor olmayacaktık... Ülkemizde uygulama açısından hala sıkıntıların yaşandığı doğrudur. Ancak bunun sebebi de hala halkımız tarafından demokrasinin özümsenememiş olmasındandır. Şu an bana demokrasiden daha iyi bir rejim gösterebilir misiniz? Neden her konuyu dogmatikleşmiş dini inançlarınıza göre yorumlamaya çalışırsınız ki? Faizsiz bir ekonomi düşünülemez. Şirketler bile kanunen kendi ortaklarına faizsiz borç veremezler. Faiz, ödünç alınan bir paranın kullanma bedelidir. Ama siz dini inancınız gereği faize hep bir öcü gibi bakıyorsunuz. Zira dine göre faiz haramdır. Dış borçlanmaya örnek veriyorsunuz da, iç borçlanmaya neden örnek vermiyorsunuz? Devlet, tahvil ve hazine bonusu ile ne kadar para döndürüyor biliyor musunuz? Sizin verdiğiniz olumsuz örnekler ekonomik bağımsızlık anlayışından sapılmış olmasındandır. İsterseniz ayrıca tartışabiliriz. Ama şöyle düşünün, bugün bankaların vermiş olduğu krediler ile kaç kişi mal-mülk sahibi oluyor, kaç kişi işyeri sahibi oluyor, ya da işini genişletiyor haberiniz var mı? Olduğundan eminim ama nedense örneklerinizi hep tefecilik üzerinden veriyorsunuz. Faizi geniş bir perspektiften değerlendiriniz. 39/52- Bilmediler mi ki, Allah rızkı dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette ibretler vardır. Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalışmak... Yok öyle bir şey islam'da... Sadece her an ölecekmiş gibi öteki dünya için çalışacaksın. Kur'an'da bir kaç yerde dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğu söylenir. Paraya, mala-mülke, kadınlara, oğullara önem vermeyeceksin. Yalnız Allah için çalışacaksın... Bu İslam'a özgü bir anlayış değil midir? Doyurucu cevaplara ulaşabilmek için bazen, karşılıklı olarak saatler boyu konuşmak, tartışmak gerekebilir. Burada saydığımız yığınla konu için 2-3 satır size yeterli gelmemesi normaldir. Olabildiğince öz yazmaya ve anlaşılır olmaya çalışıyorum. Yoksa sadece faiz konusunda bile size onlarca sayfa yazabilirim.
  24. "örnek" diyerek isimlendirdiğiniz şahsiyetler (Muhammed esed hariç. O yahudi idi) hristiyanlıktan müslümanlığa geçmişlerdir. Dolayısı ile zaten bir din etkisi altında yetişmişlerdir. O yüzden ha müslüman olmuş, ha hristiyan... Sizce neden insanlar genel olarak bağlı oldukları toplumun dinini kabul ediyorlar? Sakın öyle yetiştirildikleri için olmasın? Sanırım bu konuda anlatmak istediğimi anlayamadınız... Ben cami için gösterilen hassasiyetin, konu eğitim olduğunda gösterilmediğini anlatmaya çalışıyorum. Her mahalleye 2 tane cami yapmaya kalkarsanız tabii ki imam ihtiyacını karşılayamazsınız... Şu an en önemli eksiklik eğitim eksikliğimizdir. Neden "önce eğitim" diyoruz ? Şu an halkın en son ihtiyacı ibadet yeri ihtiyacıdır. İnsan ibadetini pekala evinde de yapabilir. Ama cami yapımına katkıda bulunmak, eğitime katkıda bulunmaktan daha sevaptır değil mi? Kurban derisi toplama görevi TSK'ne değil, Türk Hava Kurumu'na aittir. Bunu da hatırlatayım. O zat-ı alinizin kuruntusu. Felsefe bilinmeyene karşı fikir yürütmedir. Dolayısı ile tanrı da bir bilinmez olduğundan, felsefe konuları arasına girmektedir. Siz felsefeyi kendinize yontuyorsunuz o kadar. Sizinle Musa'nın denizi ikiye yarması, ya da Muhammed'in Miraca çıkması konusunda neyi tartışabiliriz ki? Ancak zararları yanında, çözüme ulaştırdığı sorunların lafı bile edilemez. Sonuç olarak dini inancın getirdiği bir cehalet ve din simsarlarının bu cehaletten faydalanmasıdır. 1400 yıldır değiştirilemediyse, bundan sonra da değiştirilmesi için yapılacak tek şey eğitimdir. Anlayın artık neden cami-okul kıyaslaması yaptığımızı.. Bu konu siyasete malzeme yapılırken neredeydiniz? Neden ninelerimiz türban takmıyorlar? Neden kırsal kesimde rastladığım insanlarda türban yok da belirli bir kesmin başında türban var? Takiyye yapan bizler miyiz? Yoksa sırf türbanla okula sokamadığı kızını, "onlarla dostluk kurmayın" emrine rağmen abd deki üniversitelere gönderenler mi? Yani Kur'an'da yazan şer'i hükümler dışında caydırıcılığı olan herhangi bir uygulama söz konusu olabilir mi? Yoksa sadece hakedene şer'i cezalar verilsin, mazereti varsa verilmesin mi? Tedbirsizlik ayrıca tartışılması gereken bir konudur. Bahsettiğimiz nokta din adına nelerin yapılabileceğini göstermektir. Peki islam adına yapılanlara islam dünyası neden tepki göstermemiştir? Osmanlı da bazıları tarafından örnek gösteriliyor ama Osmanlı'nın ihtişamı İslam'dan değildir. Medine İslam devletine de bu açıdan ayrıca değineceğim... Devam edecek.....
  25. Tabii canım... Köleler de bütün insanlarla eşittir. Ama senin tanrın bile seninle aynı fikirde değil.. Bknz :Nahl 75 "75. Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, kendisine güzel bir rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olur mu? Bütün hamd Allah'a mahsustur. Doğrusu insanların çoğu bilmezler. " "Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. " (Bakara 178) Köleliğin ne demek olduğunu iyi biliyorum.. Karşınızda kandırabileceğiniz saf bir müslüman yok. Tanrın neden köleliği ve cariyeliğin kaldırılmasını emretmemiş? Kureyş mi? Sen benimle dalga mı geçiyorsun ? Sallayacaksan , hakkını ver de adam gibi salla.. Kureyşmiş.. Kureyş, arapların en asil kabileleri arasında sayılır. Kureyşin kız çocuklarını diri diri gömdüğünü iddia eden kaynağı merak ettim (!) doğrusu.. Yoksa ilk aklınıza gelen kabile ismini mi yazdınız? Sanırım bu ifade de elinizde kaynak olmadığından bahane olarak yazılmış... Kürtaj ile, diri diri gömmenin aynı şey olduğunu iddia etmeniz gaflettir. Bugün bile bazen ana-babalar'ın bebekleri çöp varillerine attıklarına rastlayabiliyoruz. Bu yaygın bir uygulama ve toplumun olağan karşıladığı bir durum mudur? Yoksa akli melekelerinin yerinde olmadığı anlaşılan bazı insansıların istisnai uygulamaları mıdır? İslam'da yapılan, en iyi ihtimalle buna benzer durumları cahiliye diye tabir edilen dönemde olağan ve sık karşılaşılan bir durum olduğunu iddia edip, İslam'ın bunu yasakladığından dem vurarak prim yapma çabasıdır. Aksini iddia ediyorsanız, bana o dönem kadınların neden erkek nüfusa oranla önemli ölçüde az olmadığını açıklayın. Bu arada bana neden kız çocuklarını diri diri gömme gibi bir vahşeti yasaklayıp da, insan onuru ile bağdaşmayan köleliği ve cariyeliği yasaklamadığını da açıklarsanız memnun olacağım... Tabii tabii... Hatice zengin ve asil bir aileden geliyordu, zenginliğinin ailesinin zenginliği ile hiç alakası yoktu değil mi? Hem Hatice'nin ticaret yapacağını iddia edeceksiniz, hem de o ticaret için gereken sermayenin miras dışında nereden gelmiş olabileceğini sorgulamayacaksınız... Acaba o dönemde de piyango falan mı vardı acaba? Tabii kadının saçının telini bile göstermesinin yasak olmasının seks ya da şehvet ile ne alakası olabilir ki? Kesin bilimsel bir açıklaması vardır. Mesela kadın saçı ve teninin erkeğe oranla havadaki oksijenden daha fazla etkilenmesinden olabilir değil mi? O yüzden bu yasak konmuş olabilir. Ama bu konular H.Y'nın uzmanlık alanı. Tavşana koş, tazıya tut... Hem erkeğe şehvet vereceksin, hem de kadına bu şehvet için gereken malzemeyi.. Ondan sonra da, kadına kapanmasını emredeceksin, erkeğe de bakmamasını. Emin ol ki, benimde 4 tane eşim ve yenileyebileceğim onlarca cariyem olsaydı, ben de kimseye bakmazdım(!).. O zaman erkeğin şehveti yüzünden kadını kara çarşaflara mahkum etmeyeceksin. Amaç imtihan ise, yasaklarsın erkeğe bakmamasını, bakarsa günahkar olur, bakmazsa kazananlardan. Hem "kadının kapanmasını erkeğin şehveti için" diyeceksin, hem de "kadının seks objesi olması ile ne alakası var" diyeceksin. Sen önce kendi içindeki çelişkilerini çöz. Mazerete bakar mısınız yahu? Hırsızın hiç mi suçu yok yani? "Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz. Öyle ise (birine) büsbütün gönül verip ötekini (kocası hem var, hem yok) askıda kalmış kadın gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. " (Nisa 129) Hem "adaleti sağlayamazsınız" diyecek, hem de "adalet konusunda emin isen 4 taneye kadar alabilirsin" diyeceksin. Yok öyle şey... O cümleden kadın için sadece "ata binmek ve savaşmak" hakkını algılamanız çok yazık.. Erkekler ile bir arada bulunamayacak olan kadının ne çeşit bir sosyal statüsü olmasını bekliyorsunuz? Daha kadın ile erkeğin yan yana namaz kılmasına bile tahammül edemiyor iken, İslam'ın kadına ne tür bir sosyal yaşam öngördüğünü düşünüyorsunuz? Önce bunlara cevap bulun, ondan sonra kadın-erkek eşitliğinden dem vurun... Sırf şu "feminizm" ile ilgili görüşleriniz bile kadına bakış açınızı göstermeye yetiyor. Demek feministler sorumsuzdur ha? Size göre kadın sadece aile ile ilgilenmeli,vefakar olmalı, kocasının rızasını almaya çalışmalıdır. Aksi olursa o kadın "kötü"dür (!)... Tabii canım, kadın ile erkek hiç eşit haklara sahip olur mu? Ben bu konu hakkında ne demişim, sen konuyu hangi noktaya getirmişsin... "Senin peygamberin sırf dini inancı yüzünden diğerleriyle (hem de aynı tanrıya inandıkları halde) dost olunmamasını emretmiştir. Bu yüzden hümanizmin yanından geçmez" demiştim. Büyük çoğunluğu... Bununla ilgili bir arkadaşımız daha önce forumda rakamlar vermişti. Forumu araştırırsanız bulabilirsiniz. Hiç bir zaman "en çok ben biliyorum" iddiasında bulunmadım.. Neden böyle düşündüğünüzü de anlayamadım.. Saçmaladığım konusunu ise şimdilik ciddiye almıyorum. Ta ki karşıt fikirleriniz ile beni ikna edinceye kadar...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.