Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

yam_yam

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

yam_yam tarafından postalanan herşey

  1. Yahu biraz dürüst olun... -http://www.populerbilgi.com/genel/kara_enerji.php- Defalarca söyledim... Bana H.Y referanslı kaynaklarla gelmeyin arkadaşım...
  2. http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=257412 İlgili linkteki yazıyı okursan ne demek istediğimi anlayacaksın...
  3. El insaf.... Cesaret akıldan gelirse cesarettir. Bilgisizlikten gelirse cehalettir.
  4. Kralx; bırak artık şu sabit fikirlerini... Sen ateşin ilk insanlardan beri kullanıldığını nereden biliyorsun? Tanrı'nın ateşi Adem' öğrettiğini mi sanıyorsun? O zaman söylemeliyim ki, insanlar tarafından kontrol altına alındığı tahmin edilen ilk ateşin izleri 790.000 yaşındadır. Üstelik insanların daha soğuk bölgelere göçleri de ateşin keşfinden sonrasına rastlamaktadır. Konumuz çağlar öncesi üstün medeniyetlerdi, sen aldın konuyu ilk insana getirdin. Sanıyorum insanlığın ilk çağlarında ilkel bir hayat sürmüş olması, senin dini inancın ile çeliştiği için böyle yapıyorsun. Zira Tanrı Adem'e bazı şeyleri öğretmiş olmalıydı. Adem'in dünyaya atıldığında tarım ile uğraştığını sanıyordunuz ama insanlığın tarım toplumuna geçmesi çok sonra olmuştur. Habil'in Kabil'i öldürtükten sonra gömdüğüne inanıyordunuz ama, ölüyü gömme geleneği çok sonra ortaya çıkmıştır. Bütün bu konulara antropoloji bilimi sana olabildiğince cevap verir. Ama sen tüm bunları kabul etmeyecek, insanlar varolduğundan beri ellerinde iki mermer taşını birbirine sürterek ateş yaktığını sanacaksın. Ne için? Sırf kendi fikir ve düşüncelerine ters düştüğü için. O zaman kendi fikir ve düşüncelerini tekrar gözden geçirsen iyi olacak.
  5. Anlaşıldı Kralx... Elinde, insanoğlunun önceki çağlarda üstün bir uygarlık kurmuş olduğuna dair bir bulgu, ipucu vs. yok. Yalnızca fikir yürütme olarak öyle olduğuna inanıyorsun. Bu sonuca da, dünyanın yaşının çok eski olduğu, buna rağmen insanlık tarihi ile ilgili bulguların çok yeni olduğu varsayımından ulaşıyorsun. Acaba öyle mi? Sence insanlık tarihine ilişkin eski bulgular yalnızca mağaralardan mı elde edildi? Şurada hata yapıyorsun : İnsanlık tarihine ilişkin bulguların mağaralardan elde edildiğini varsayıyor, bu tür yaşam biçimlerine günümüzde de rastlandığından bağ kurarak, farklı coğrafyalarda üstün medeniyet kurmuş insanların olabileceğini iddia ediyorsun. Halbuki öyle değildir. İnsanlık tarihine şekil veren bulgular yalnızca mağaralardan elde edilmiş değildir. Dünyanın farklı coğrafyalarında rastlanan bulgular bir araya getirilerek oluşturulmuş bir tarihten bahsediyoruz. Nedir bu bulgular ? 1- İnsan bedenine ait fosil kayıtları 2- İnsanların yapmış olduğu alet kalıntıları 3- İnsanların yaşadığı çevrede bıraktığı diğer izler İnsan ve alet arasında çok sıkı bir bağ vardır. İnsanın yaşamını sürdürebilmesi için alete ihtiyacı vardır. Zira insan biyolojik bakımdan hem güçsüz, hem de yeteneksiz bir canlıdır. Yalnızca bedensel ve biyolojik yönden bakıldığında, insanların diğer canlılardan eksik yönlerini hemen farkedebilirsin. Örneğin insan dışındaki diğer memelilerin yiyeceklerini parçalamaya uygun pençe ve dişleri vardır. Bazıları hızlı koşma suretiyle düşmanlarından kaçabilir, ya da aynı özelliği kullanarak avını çabucak yakalayabilir. Bukalemun çevresine uyum sağlamak için renk değiştirir, kaplumbağa evini sırtında taşır vs.vs. İnsan ise bu tür bedensel özelliklerden tamamiyle yoksundur. Bunların hiç birini aletleri olmadan yapamaz. Öyleyse insanlık tarihini oluşturabilmek için kullandığı aletlere bakmak gerekir. Sen de biliyorsun ki, tarihi belirten çağlar da insanların yapmış olduğu aletlere bakarak isimlendiriliyor. Yontma taş devri, cilalı taş devri, tunç devri vs.vs.... Peki insanlar ilk olarak alet yapmaya ne zaman başladılar? Büyük bir ihtimalle bu sorunun yanıtını öğrenemeyeceğiz. Zira insanların ilk olarak işlemesi kolay hammaddeleri kullanarak alet yapmaya başladıklarını, ve bunların da günümüze kadar ulaşamayacaklarını düşünürsek, bu sonuca varmamız kaçınılmaz. Günümüze ulaşan en eski insan yapımı aletler taşlardan oluşuyordu. Sence bunların tarihi kaç yıl önceye dayanıyordur ? Söyliyeyim ; İki milyon ikiyüzbin yıl. Sen şimdi diyeceksin ki; "Dünyanın yaşı 4,5 milyar yıl. 2.200.000 yıl da yeni sayılır." Evet dünyanın yaşına göre oldukça yeni sayılır. Ancak insanlığın yaşı da çok eski değildir. Konu insanlık tarihi olunca, söz ister istemez "evrim" e geliyor. Elbette sen şimdi bunu kabul etmeyeceksin. Ancak sana şunu söyliyeyim, evrim biyolojik bir gerçektir. Biyologlardan hiç kimse evrimi inkar etmez. Yapılan tartışmalar "evrim" üzerine değil, "evrim teorisi" üzerinedir. Zira evrimin gerçek olduğuna dair yeterince biyolojik kanıt vardır. Herneyse şimdi burada da gereksiz bir evrim tartışmasına girmeyelim. Bilirsin, insanlığın gelişmesi için bazı dönüm noktaları vardır. Ateşin bulunması, tekerleğin icadı, yazının icadı gibi. İnsanlığın bugünkü noktaya gelebilmesi için o dönüm noktalarından geçmesi gerekti. 19. yy.a kadar belli bir seviyede seyreden insanlık medeniyeti, motorun icadı ve elektriğin kullanılmaya başlanması ile 100-200 yıl içinde medeniyet açısından nereden nereye geldi. İnsanlığın tarihini belirleyen bulgular, sana öğretilen tarihi gösterir. Yani taş devri, tunç devri, bakır çağı vs.vs. Zira insanlık bugüne o devirlerden geçerek gelmiştir. İddia ettiğin gibi bir medeniyet olsaydı, şu ana kadar ortaya çıkmamış olması mümkün değildi. Zira öyle bir medeniyet dünyanın sadece bir coğrafyasına değil, tamamına hükmedecekti. Bu kaçınılmazdır. Öyleyse iddia edilen medeniyete ilişkin ipuçlarına dünyanın her yerinde rastanmış olması gerekirdi. Ama öyle bir ipucu, bulgu vs. yok. Sözün özü; insanlığın önceki çağlarda üstün medeniyetler kurmuş olduğu iddiası tamamen ütopik bir yaklaşımdır. Şu an için hiç bir geçerliliği olmadığı gibi, böyle düşünülmesi için bir neden de yoktur. Yani senin iddiana dayanak olan sebeplerin akademik ve mantıki bir geçerliliği yoktur...
  6. Yapmayın arkadaşlar.... Bu haberin ufo haberlerinden farkı yok. Alıntıyı yapan arkadaş haberin kaynağını vermemiş. İnternetten biraz araştırdım, haberin kaynağı yabancı. Hemen hepsi mistik konuları işleyen ingilizce siteler. Ciddiye alınabilecek tek bir kaynak bulamadım. Kralx de bu habere istinaden insanlık tarihini bir kalemde silmiş atmış... Bilim konusu ciddi bir konudur arkadaşlar. "Zannımca geçmiş bizlere öğretilen geçmiş değildir.. yok yotma taş yok cilalı taş vs..vs.. Geçmiş sırlarla dolu, belkide geçmiş bizlerdende ilerde.." diyen Kralx; Lütfen bu düşüncelerini destekleyen elindeki bulguları bizimle de paylaş... Bakalım neler varmış elinde...
  7. Ne kadar da kolay değil mi? "Türkiye'de irtica tehlikesi yok. Çünkü ortada hukuki bir karar yok" diyeceksiniz ve olayı kapatacaksınız... Bakın zamanında kapatan nasıl kapatmış : 23 Mart 1983 günü, TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk'un Başbakanlığında Siyasi Parti Liderlerinin Anayasa Değişikliği konusunda yaptıkları 3. toplantıda Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan; (Benim inandığım şekilde sen yaşayacaksın" tahakkümünün ortadan kalkmasını istiyoruz. Çok hukuklu bir sistem olmalı, vatandaş genel prensiplerin içerisinde kendi istediği hukuku kendisi seçmeli, bu bizim tarihimizde de olagelmiştir. Bizim tarihimizde çeşitli mezhepler olmuştur. Herkes kendi mezhebine göre bir hukuk içinde yaşamıştır ve de herkes huzur içinde yaşamıştır. Niçin ben başkasının kalıbına göre yaşamaya mecbur olayım?... Hukuku seçme hakkı inanç hürriyetinin ayrılmaz bir parçasıdır) diyerek, laik devlet düzenimizi eylemli olarak ortadan kaldıracak önerilerde bulunmuştur. Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, 13.4.1994 tarihinde Refah Partisi Meclis Grubunda yaptığı konuşmada: (Şimdi ikinci bir önemli nokta, Refah Partisi iktidara gelecek. Adil Düzen kurulacak. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, kansız mı olacak bu kelimeliri kullanmak bile istemiyorum amma, bunların terörizmi karşısında herkes gerçeği açıkça görsün diye bu kelimelir kullanma mecburiyetini duyuyorum. Türkiye'nin şu anda birşeye karar vermesi lazım. Refah Partisi Adil Düzen getirecek. Bu kesin şart, geçiş dönemi yumuşak mı olacak, sert mi olacak, tatlı mı olacak, kanlı mı olacak. Altmış milyon buna karar verecek) diyebilmiştir. Çok daha fazlasını aşağıdaki linkte bulabilirsiniz... http://www.belgenet.com/dava/rpdava_idd.html Buna karşılık partinin savunmasında ne denmiş dersiniz? Aynen şöyle : "Bu açıklamalar ışığında İddianamede yeralan ve Sayın Başsavcı’nın Partimizin kapatılmasına delil olarak ileri sürdüğü görüş ve beyanların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile garanti altına alınmış ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında ele alınması gerektiği açıktır." http://www.belgenet.com/dava/rpdava_02.html Sonra da birileri kalkar, irtica tehlikesi olmadığından, bilakis dini özgürlüğün sınırlandırıldığı ve mağdur durumda olunduğundan, dincilere zulüm edildiğinden bahseder. Bununla da yetinmez, devlet düzenine ilişkin asıl niyetlerini her fırsatta ifşa edenleri masum göstermeye çalışır...
  8. "Oynanmaması gereken taşlar. Cumhuriyetin temel nitelikleri.. Halka karşı, halka rağmen demokrasi. Off...off..[/b] Acaba birgün halkın çoğunluğunun isteğinin olup da, azınlığın haklarının da korunabileceği bir sistem olacak mı? Ya da azınlığın haklarının çoğunluğun haklarına galebe çaldığı bir yönetim den kurtulunabilecek mi?" http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ndpost&p=124920 Bunlar sizin sözleriniz sayın bekir... "Halka karşı, halka rağmen demokrasi" söyleminden sonra çekilen "offff" nedir sayın bekir? Açıkça demokrasiye karşı alınan bir tavır değil midir? Sanırım sizin biraz demokrasi dersine ihtiyacınız var... Siz normatif demokrasi üzerinden hareket ederek, ampirik demokrasinin eksiklerine dem vuruyor, bunun sonucunda da demokrasinin uygun bir yönetim şekli olmadığını ima ediyorsunuz. Demokrasi üzerine getirdiğiniz eleştiriler yapıcı değil, yıkıcı yönde. Demokasiden daha iyi bir rejime ilişkin ipuçları da vermiyor, cümle aralarında teokratik bir devlet düzeni özleminin imalarında bulunuyorsunuz. Normatif demokrasi bir ideali, olması gerekeni yansıtır. Ancak halkın istediğine tam uyan bir demokrasi yalnızca teoridedir. Uygulamasını yapamazsınız. Zira azınlıklarla birlikte halkın tamamını hiç bir zaman memnun edemezsiniz. Bugün uygulanan/uygulanmaya çalışılan demokrasi ampirik demokrasidir. Yani ideale kaba taslak yaklaşan, normatif demokrasiye yakın, çokça bir yurttaş grubunun arzularına uzun bir zaman boyunca cevap verebilecek demokrasi uygulaması. Şimdi söyleyin; halkın çoğunluğunu oluşturan grubun demokrasiden isteyip de alamadığı şey nedir? Demokrasi, bu çoğunluğu hangi konuda memnun edememiştir? Sanırım bu konudaki tek sıkıntınız "türban".. Türban demokratik bir yasaktır. Türban'a izin verirseniz, dini kılıf içerise sokulmuş her kıyafete de izin vermek zorunda kalırsınız. Laik devlet hiç bir dine taraf olamaz. Laik devlet, ülkenin büyük çoğunluğu bağlı diye hiç bir dine müsamaha gösteremez. Ancak siz tüm bu söylediklerimizi görmezden geliyorsunuz. Çünkü bir şekilde kendinizi haklı gösterme çabasındasınız. Bu çaba da masum bir çaba değil, farklı niyetlerin önüne çekilmiş bir paravan istektir. "Bırakın devletin dinin biz müslümanlardan bazıları başlarını dahi örtemiyor." diyerek demogoji yapmaya devam ediyorsunuz. Kim başını örtemiyor arkadaşım? Kim kimin özel hayatında başörtüsüne karışıyor yahu? Bunlar, amacının ne olduğu belli söylemlerdir. Dini ritüeller devletin üzerinde olamaz. Bu ritüelleri uygulayanlar, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluştursalar dahi... Bu yasağı getiren yazılı hükümler, "Kılık Kıyafet Yönetmelikleri"dir. Bu yönetmelikteki "türban" yasağı ise din düşmanlığı, ya da keyfi bir uygulama değil, devletin laiklik ilkesinin yansımasıdır. Sanırım buradaki sözleriniz F.Gülen hakkında söylediklerim için. F.Gülen hakkında beraat kararı verildi. Gerekçeli kararda da, suçun sabit olmadığı, tek kişilik suçlama olduğu için örgüt suçlaması yapılamayacağı gibi maddeler vardı. F.Gülen'in, yetiştirdiği adamları devletin üst kademelerine yerleştirmeye çalıştığı ve bir çoğunda da başarılı olduğu biliniyor. Ancak siz hala açıkça bu ülkede irtica tehdidi olmadığını söylediniz. Ben de açıkça böyle bir tehdidin varolduğunun belgelerini gösterdim. Söylemek istediklerinizi anladım. Ancak ateizmi ne diye karıştırdınız onu anlayamadım. Zira sizin de malumunuzdur ki, ateizm direkt olarak hiç bir ideolojiye bağımlı değildir. Ancak işin içine din girdiği zaman olay değişiyor. Zira İslam'ın özü gereği her müslüman "cihat" adı altında mücadele etmelidir. Din olgusunun insanların beynini ne kadar kolay yıkadığını göz önüne alırsanız, çegincelerimde haksız olmadığımı anlayabilirsiniz.
  9. Cihad bir müminin uğruna canını feda edebileceği en tatlı bir mefküre en yüksek bir idealdir. Zira mümin kendi teri içinde boğulma veya kendi kanı ile abdest alma gibi bir payeyi ancak cihad ile elde edebilir. (Sayfa : 45) VII-FETHULLAH GÜLEN’İN KONUŞMALARINI İÇEREN VİDEO KASETLERİ: 1- Üzerine dokuz rakamını yazarak işaretlediğimiz ATV isimli televizyonda yayınlanan video kasetinin çözümü: İslami gelecek adına 2 hedef Adliye ve Mülkiye: Arkadaşlarımızın mevcudiyeti İslami geleceğimiz adına bu işin garantisidir. Bu açıdan Adliye Mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ülkelerde garantimizdir. Bizim varlığımızın bunlar nabzıdır. Yani sivrilmeden mevcudiyetinizi hissettirmeden çok ilerilere gitmek, iş de bu iki müessesede olduğu gibi hayati dinamik bir kısım müesseselerde söz konusudur. Ta ilerilere gitme, böyle can damarları içinde dolaşma ve eğer dönülüp gelinecekse yara alınmadan hissettirmeden dönüp geriye gelme meselesi geleceğimizin adına çok esaslı hususlardır. Dünya firavunlar çağını yaşıyor. Toprak firavun bitirmek için pek münbit. Böyle bir dönemde tam özümüzü bulacağımız, kıvama geleceğimiz ana kadar, dünyayı sırtımıza alıp taşıyabilecek güce ulaşacağımız ana kadar, o kuvveti temsil edeceğimiz şeyler elimizde olacağı ana kadar, Türkiye’de ki devlet yapısı ölçüsüne göre, bütün Anayasal müesseselerde ki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. Çok daha fazlasını; http://www.belgenet.com/dava/gulendava_01.html burada bulabilirsiniz... Bunlar sadece bir bölümü... Biz neyin ne olduğunun farkındayız merak etmeyin... "Uyuyan"lardan mısınız, yoksa "uyutan"lardan mı onu anlamaya çalışıyorum....
  10. Şiddetle reddediyor, daha bilinçli yazmanızı temenni ediyorum....
  11. Hedef şaşırtmaya mı çalışıyorsunuz ne yapıyorsunuz? Siz nerede yaşıyorsunuz kuzum? Biz onların da farkındayız merak etmeyin...
  12. Sevgili forumdaşım kralx ; ifadelerimi böyle yorumlayacağını tahmin etmeliydim... Neyseki bunca zamandan sonra espri anlayaşını kavrayabiliyorum. Yoksa böye kültürlü bir adam "tesadüf" kelimesine neden takılıp kalsın ki?
  13. "İrtica yok" söylemlerinde bulunanlara... http://www.belgenet.com/dava/gulendava_01.html
  14. Sayın bekir hala aynı tas aynı hamam... http://www.belgenet.com/merve1.html Bakın bakalım sayın bekir.... Bu linkte yazılanları bir okuyun... Burada yapılmak istenen nedir? Basit bir inanç özgürlüğü mü? Hiç sanmıyorum...O kadar da saf değiliz... Bekir efendi türban yasağının kanunsuz olduğundan dem vurmuş... II. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması MADDE 13. – (Değişik: 3.10.2001-4709/2 md.) Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. Demek ki neymiş : Özgürlükler anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlandırılabiliyormuş. Peki türban neye dayanarak sınırlandırılıyor : Laiklik ilkesine... Hazretler neye itiraz ediyorlar :L A İ K L İ K İ L K E S İ N E Neden: Çünkü laiklik ilkesi, onların özgürlüklerini (!) sınırlandırıyormuş. Anayasa Mahkemesi din, vicdan ve kanaat özgürlüğünün çiğnenemeyecek yapıda olduğunu, herhangi bir dine ait bir kıyafetin giyilmesi hakkını verdiği şeklinde yorumlanamayacağını vurgulayarak, bu özgürlüğün bir dine inanma veya inanmama özgürlüğünü de öncelikle içerdiğini ifade etmiştir. Bir kimsenin ibadetini yapma özgürlüğü ve kişisel inancının özel alan dışında laiklik ilkesini korumaya yönelik olarak kamu düzeni gerekçesi ile sınırlanabileceğini açıklamıştır. Karara göre herkes dilediği şekilde giyinme özgürlüğüne sahipti ve sosyal ve dini değerler, toplumsal geleneklere de saygı gösterilmek zorundaydı. Ancak, bir dine atıf yaparak kişiler belirli bir şekilde giyinmeye zorlanıyorsa, bu bahsedilen dinin, çağdaş toplumla çatışan bir değerler dizisi olarak algılanmış ve takdim edilmiş oluyordu. Bunlara ek olarak nüfusunun büyük bir çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’de, başörtüsü takmayı zorunlu bir dini görev haline getirmek, dini vecibelerini yerine getiren ve getirmeyen Müslümanlar ile inanmayalar arasında, başörtüsünü takmayı reddedenlere giyim nedeniyle dine karşı veya dinsiz oldukları kabul edilerek ayırımcılığa neden olacaktı. Anayasa Mahkemesi öğrencilerin eğitimlerini, sakin, hoşgörülü ve karşılıklı olarak destekleyici bir atmosferde, dini bağlılık gerekçesiyle eğitimin bu amacından sapmayarak yapmaları gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme, başörtüsün İslamın bir gereği olmasından bağımsız olarak, bu tür bir dini simgeye yasal bir tanıma sağlanmasının Devlet eğitiminin tarafsız olması gerektiği ilkesi ile bağdaşmaz olduğu ve Devletin böyle bir durumda değişik din ve inanca sahip öğrenciler arasında uyuşmazlık çıkarmaktan dolayı sorumlu olacağı sonucuna varmıştır. http://www.yargitay.gov.tr/aihm/tcyaleylasahin.html Laik bir devlet hiç bir dine taraf olamaz. Kamu görevi gören memur da devleti temsil ettiğinden, herhangi bir dine taraf olması söz konusu değildir. Türban ya da herhangi bir dini sembol takamaz, taşıyamaz.. Öğrenciler ile ilgili gerekçe de yukarıda belirtilmiştir. Türkiye'nin, çoğunluğu müslüman olan bir halktan oluştuğu doğrudur. Ancak "Türk" lük kimliği bir din ile bağdaştırılamaz. Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Laik bir devlette çoğunluğu temsil eden bir dine ayrıcalık gösterilemez. O yüzden "Türkiye'nin büyük çoğunluğu müslümandır. Yapılanlar müslümanlara zulümdür" gibi söylemlerde bulunanlar, laiklik ilkesini içlerine sindirememiş, dine dayalı bir devlet özleminde olanların takiyyeci yaklaşımlarından ibarettir. Bu kişiler, istemlerini gayet masum olarak nitelendirerek, kendilerini "mağdur kesim" gibi gösterme çabasındadırlar. Sözde kanun karşısında mağdur durumda görünenler, konuyu AİHM ne taşımış, ancak oradan da olumsuz sonuç alınca asıl niyetlerini ortaya koyarak "bu konuda karar verecek olan ulemalardır" deme cesaretini kendilerinde görebilmişlerdir. Asıl hedef laiklik ilkesidir. Asıl hedef "Devletin dini İslamdır" ibaresini geri getirmektir. Asıl hedef dine dayalı bir devlet yönetimidir. Bunu açıkça (sayın bekir de bir kaç kez telaffuz etmiştir) "Halka rağmen" diyecek cüreti göstererek ifade etmişlerdir. Bugün bu söylemlerde bulunanlar, yarın uygun bir ortam oluştuğunda söylemlerini eyleme dönüştürmekten çekinmeyeceklerdir. Sayın bekir, ortada sanki bir irticai tehlike yokmuş gibi davranmaktadır. Yalnızca aşağıda verdiğim link bunun cevabını açıkça ortaya koymaktadır. http://www.belgenet.com/dava/gulendava_01.html Zamanında, bu konuda bazılarının ne kadar ileri gidebilecelerini gösteren ibret tablosu da aşağıdadır.. http://www.belgenet.com/1930/kubilay-12.html Bu oyuna gelmeyeceğiz. İlgililere duyurulur....
  15. Birileri türban konusunu kasıtlı olarak kaşıyor ve gündemde tutmaya çalışıyor... Türban tamamen laik dışı bir uygulamadır. TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI B A Ş L A N G I Ç Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı; Bazıları işte bu paragrafa muhalefet ediyorlar. Laikliği içlerine sindiremiyorlar... III. Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması Madde 14 - Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak amacıyla kullanılamazlar. Bakın Danıştay 8. Dairesi türban ile ilgili bir kararda ne demiş : Danıştay 8 inci Dairenin; Esas No: 1984/636, Karar No: 1984/1574, 13.12.1984 Tarihli Kararında; Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde bir öğrencinin başörtülü gelmesi nedeniyle bir ay süreyle üniversiteye devamdan yasaklanmasına ilişkin işleme karşı açılan davayı reddeden İzmir l Nolu idare Mahkemesi kararının temyizen incelenmesi sırasında; Yeterli öğretim görmemiş bazı kızlarımız hiç bir özel düşünceleri olmaksızın içinde yaşadıkları toplumsal çevrenin gelenek ve göreneklerinin etkisi altında başlarını örtmektedirler. Ancak bu konuda, kendi toplumsal çevrelerinin baskısına veya gelenek ve göreneklerine boyun eğmeyecek ölçüde eğitim gören bazı kızlarımızın ve kadınlarımızın sırf lâik Cumhuriyet ilkelerine karşı çıkarak dine dayalı bir devlet düzenini benimsediklerini belirtmek amacı ile başlarını örttükleri bilinmektedir. Bu kişiler için başörtüsü masum bir alışkanlık olmaktan çıkarak kadın özgürlüğüne ve Cumhuriyetimizin Temel İlkelerine karşı bir dünya görüşünün simgesi haline gelmektedir. Davacı yükseköğretim düzeyinde eğitim gördüğüne "göre bu ilkelerin Cumhuriyetimizin kuruluşunda ve korunmasındaki önemini bilmesi gerekmektedir. denmektedir. Her konuda kadın haklarını kısıtlayan islamcı beyefendiler de, konu türban olduğunda ne hikmetse "kadına özgürlük" çığırtkanlığı yapmaktadırlar. Türban yasağı, laik bir devletin uygulaması gereken yasaklardan biridir. Ancak laikliği içlerine sindirememiş olanlar, türbanı bahane ederek ortamı germekte, bunu da kendi çıkarları için kullanmakta sakınca görmemektedirler. VI. Din ve vicdan hürriyeti Madde 24 - Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 ncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini âyin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini âyin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. maddesi açıkken, devleti ve hukuku uygulayanları dine düşman gibi göstererek kendi ideolojilerine katkı sağlamaya çalışanlar, hedeflerine ulaşamayacaklardır. Danıştay'a yapılan saldırı işte bu çabaların eseridir. Ancak bu ülkede laik devletin uygulayıcıları, vurmakla bitmeyecek kadar fazladır. Yalnızca "Kubilay" isminin yanına yazılan isimlere ilaveler yaparak, toplumun bu zihniyete duyduğu nefretin artmasını sağlayacaklardır... İlgililere duyurulur...
  16. Bize bu güzel çiçekleri layık gören sevgili sedelina'ya kucak dolusu çiçek de benden... Ayrıca gecekuşu,bilimselci ve dipnot dostlarıma da buradan çiçek gönderiyorum... Ve son olarak da, hassas bir konu olan "din" konusunda fikirlerim ile kırdığım, kızdırdığım ve muhtemelen de kızdırmaya devam edeceğim ( tüm forumdaşlarıma da kucak dolusu çiçek gönderiyorum...
  17. Buna cevap verecek olan Panteidar'ın kendisidir. Zira O, açıklamaları ile deist tanımlamasına da uymuyor...
  18. Zerdüşt 'ün ölümden sonraki muhakeme ile ilgili telkinleri vardır. Ahura Mazdah 'a inananların ruhu, ölümden sonra dördüncü gün muhakeme edilir. O, önce Cinvat Köprüsünden geçecektir. Bu köprü, bu alemden ötekine götürür. Dinsiz bu köprüden geçemeyip cehenneme düşer. Dindar kişi ise bu köprüden geçip cennete ulaşır ( ona altı Ameşa Spenta 'ya sonradan katılan “itaat” yol gösterir). Cinvat Köprüsü 'nün ortası kılıç yüzü gibi olur ve dinsiz cehenneme düşer;ancak iyi insanın ruhu geçerken geniş tarafı döner ve oda geçme imkanı bulur.
  19. Tufan Efsaneleri Yunan Zeus, Bronz çağının insanını yok etmek için bir taşkın gönderir. Prometheus oğlu Deucalion'a bir sandık yapmasını söyler. Yüksek dağlara kaçan bir kaç kişi dışında diğer herkes tufanda telef olur. Thessaly'daki dağlar parçalara ayrılır ve Isthmus ile Pelopones dışındaki tüm dünya sular la kaplanır. Deucalion ve karısı Pyrrha ( Epimetheus ve Pandora'nın kızı) dokuz gece ve gündüz sandıkta su üstünde gittikten sonar Pamassus'a varırlar. Yağmur durduğunda Zeus'a adakta bulunurlar. Zeus'un isteği üzerine başının üzerinden taşlar atar ve onlar erkeğe dönüşürler. Aynı şekilde Phyrrha'nın attığı taşlar da kadına dönüşür. Bu yüzden insan laoi kelimesiyle ifade edilir. Laoi taş demek olan lass kelimesinden gelir. Luşay (Assam, Hindistan) Su cinlerinin hükümdarı, Ngai-ti (sevilen kadın) adlı bir kadına aşık olur. Kadın onu rededer ve kaçar. Cin hükümdar onu takip eder ve tüm insanlığı kuzeydoğuda uzaklarda olduğu söylenen bir tepede suyla kuşatır. Giderek yükselen sular altında kalma tehditi karşısında insanlar Ngai-ti'yi suyun içine atarlar ve sular çekilmeye başlar. Alçalan su geniş vadiler oluşturur ve bu dünya düzleşene kadar devam eder. Narrinyeri (Güney Avustralya) Bir adamın iki karısı onu terk eder ve uzağa kaçarlar. Onları, Karşılaşma Koyuna kadar takip eder . Karılarını uzaktan izler ve kızarak sulara yakarır, yükselmeleri ve onları suda boğulmaları için. Bunun üzerine çok güçlü bir sel meydana gelir ve tepeleri aşarak bu iki kadını öldürür. Sular öyle yükselir ki Rauwoke'de yaşayan Nepelle adındaki bir adam kanosunu bir dağın tepesine çıkartmak zorunda kalır. Bugün buraya Macleay zirvesi denir. Saman yolunun en yıldızlı kısmında bu kanonun şekli betimlenmiştir. Samoa Ateş ve su arasındaki savaşta Her şey sularla kaplanır ve Tanrı Tangaloa dünyayı tekrar yaratmaya karar verir. Ekoi (Nijerya) İlk insanlar olan Etim Ne (Yaşlı Adam) ve karısı Ejav dünyaya gökyüzünden geldiler. Başlangıçta dünyada su yoktu bu nedenle Etim Ne Tanrı Obassi Osav'dan su istedi ve kendisine bir kalabaş ile yedi tane taş verdi. Etim 'Ne yerdeki küçük bir deliğe taşı tıkadığı zaman su fışkırdı ve büyük bir göl oluştu. Sonra onların yedi oğlu ve yedi kızı oldu. Kızlarla oğlanlar birbirleriyle evlenip çocukları olduktan sonra Etim Ne her bir ev halkına bir nehir veya bir göl verdi. Kötü birer avcı olan üç oğlundan onlara vermiş olduğu nehirleri aldı ve onlarla etini paylaşmadı. Ancak yalvarmaları üzerine nehirleri kendilerine geri verdi. Torunları büyüyüp de yeni yuvalar kurduklarnda Etim Ne herbirine anne babalarının ırmaklarından yedişer tane taş almalarını ve onları yeni nehirler yaratmak için aralıklarla Luşay (Assam)'a dikmelerini söyledi. Bir kova taş toplayan ve hepsini aynı yere boşaltan biri dışında diğerleri dediğini yaptılar. Sular geldi ve onun tarlasını kapladı. Tüm dünya sular altında kalacaktı. Herkes Etim Ne'ye sığındı. Etim Ne, Obassi'ye dua etti ve o da tufanı durdurdu. Ancak kötü oğlun tarlasını sular altında bırakan göle dokunmadı. Etim Ne diğerlerine geride kalan nehir ve göllerin adlarını söyledi ve kendisini, dünyaya su getiren kişi olarak hatırlamalarını istedi.
  20. 1)Gılgamış Destanı: "Ellerimi yıkadım. Bir parça çamur koparıp yazıya attım. Ve bu yazıda ,kahraman Engidu'yu yarattım." 2)Sümer'lilerin Enuma-eliş Destanı: "Bunun üzerine ben de Ea'nın yardımını istedim. Toprağı, Kingu'nun kanıyla yoğurdum. İlk insanı meydana getirdim." 3)Çin Efsanelerinden: "Bunun üzerine Tanrıça Ngüho yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti. Ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı." 4)Mısır'da Luxor Tapınağı'nda bulunan kabartma bir resim: "Kral Amonhotap III olarak betimlenen Tanrı Khnemu çömlekçi çarkında erkek ve dişi iki insanı yaratıyor." 5)Hesiodos Destanı. "Namlı, şanlı Hephaisdos'u çağırdım hemen. 'Bir parça topral al, suyla karıştır' dedim. 'İçine insan sesi koy, insan gücü koy." 6)Yunan Efsaneleri'nden: "Gözyaşlarımla toprağı çamur haline getirdim ve yoğurdum (Prometheus anlatıyor.) Bir insan heykeli yaptım. Sonra bu heykele ruh verdim. İlk ölümlü yaratıklar oluştu böylece.) 7)Tevrat'tan: "Ve Rab Allah yerin toprağından Adam'ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu." 8) Kur'an, Mü'minün 12-16: "And olsun ki Biz insanı süzme çamurdan yarattık." 9) Kur'an, Es-Safaat 11: "Hakikat Biz onları cıvık bir çamurdan yarattık." 10)Kur'an, Sad 71-76: "Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Artık onu tamamlayıp içerisine de ruhumdan üfürdüğüm zaman kendisi için derhal ona secdeye kapanın."
  21. "Laf oyunu...." Ben de bundan bahsediyorum. Burada bir laf oyunu yapılmıyor... Yeterince açık yazdığımı sanıyordum ama görüyorum ki hala anlaşılamamış... Gerçekçi sonuçlara ne tür yaklaşımlarla ulaşabiliriz? Söyleyin de, biz de bilelim...
  22. Burada (en azından bizim açımızdan) bir önyargı söz konusu değil. Bu konu ile ilgili düşüncelerimizi yazarken bir önkabulümüz yok. Yani yola "Tanrı yoktur" dan çıkmıyoruz. Yukarıda da ifade etmiştim. Sizler birarada bulunması mümkün olmayan 2 kavramı biraraya getiriyor ve bunun sonucunda oluşan paradoksları da, "kafa karıştırmak için kasıtlı yapılan kelime oyunları" olarak varsayıyorsunuz. Tekrar ediyorum... Ortaya çıkan paradokslar, Allah'a yüklemiş olduğunuz anlamların geçersiz olmasından kaynaklanıyor. Yaratma gücü sonsuz ise, kaldırma gücü sonsuz olamaz... Kaldırma gücü sonsuz ise yaratma gücü sonsuz değildir. Kralx'in verdiği örneği hatırlayın... Her fıkrasına gülünen bir kişi var ise, hiç bir fıkraya asla gülmeyen bir kişi yoktur. Ya da tam tersi... Zira birinin varlığı, diğerinin varlığını kısıtlar ya da yok eder... Siz her iki olguyu da var sayıyor ve soruyu anlamsız sayıyorsunuz. Ama her iki olgunun var olması mümkün değildir.... Yani tam da Kralx'in dediği gibi : "Ağzına kadar dolu olan boş bir bardak var" diyorsunuz....
  23. Gül sen gül... Foruma dön, başlıklara gir ve kaç tane başlığın bir sonuca bağlandığını bak. Sonra son yazdığın cümleye bak ve tekrar gül...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.