yam_yam tarafından postalanan herşey
-
ALLAH YOKTUR!
Pek çok defa söyledim, yine söylüyorum; İslam'daki Kader anlayışını anlatabilmek mümkün değildir. Zira neresinden tutarsanız elinizde kalır. 9/51- De ki: "Bizim başimiza ancak, Allah'ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü'minler, yalnız Allah'a güvensinler." Bazı meallerde, "yazdığı" ifadesi yerine, "takdir ettiği" ifadesi vardır (S.Yıldırım, Elmalılı, S.Ateş, Gölpınarlı) . Yani buradan, "bildiği için yazıyor" gibi bir savunma yapılması mümkün değildir. Buradaki "yazmak", "belirlemek" anlamındadır. Şimdi bir değerlendirme yapalım. Cinayete kurban giden bir maktulun da yazgısı tanrı tarafından belirlenmiştir. Peki cinayeti işleyenin suçu ne? Cinayet, İslam'da en büyük günahlardan biri sayılmıştır ama, cinayetin müsebbibi de tanrıdır. Peki tanrı nasıl oluyor da, kendi belirlediği bir kurgu için birilerini cehenneme atabiliyor? Bunun külli ya da cüz'i iradeyle falan alakası yok. İslam'ın tanrısı açık ve net olarak ifade etmiş : "Bizim başımıza ancak, Allah'ın bizim için belirlediği şeyler gelir" Bu budur... Gerisi durumu kurtarma çabalarından ibarettir....
-
Garajımdaki Ejderha
Carl Sagan'dan... "Garajımda ağzından ateş püskürten bir ejderha var" diyorum, heyecanla "göster" diyorsunuz. Garajıma götürüyorum ve "aha orada" diyorum. Siz hiç bir şey göremiyorsunuz, "e hani nerede" diyorsunuz. "Ah söylemeyi unuttum. Bu ejderha görünmez." diyorum. "Tamam o zaman" diyorsunuz, "yere biraz un serpelim, bari ayak izlerini görürüz." Serpiyoruz unu yere ve bekliyoruz, hiç bir şey olmuyor. "Tabiiki ayak izlerini göremeyiz" diyorum, "çünkü bu ejderha uçuyor". Siz gaza geliyorsunuz, ejderhanın orada olup olmadığını anlamak için elinize bir sprey boya alıp ortalığa püskürtmeye başlıyorsunuz. Boya, duvarlardan başka hiç bir şeyi boyamıyor. "Sprey boya elbette işe yaramaz" diyorum, "çünkü bu ejderha casper gibi bir şey, cisimler onun içinden geçer" . Siz koşup bir kızılötesi kamera getiriyorsunuz , o da hiç bir şey göstermiyor. "Tabii ki göstermez" diyorum ben, "bu ejderha ısı yaymıyor ki." Denediğiniz hiç bir test ejderhanın varlığını ortaya çıkarmıyor, ama ben hepsine bir açıklama getiriyorum. Şimdi bu ejderha var mıdır, yok mudur? Ne yokluğu, ne de varlığı direkt olarak ıspatlanmış değildir, ama varolması için hiç bir sebep (varolduğuna dair bir işaret ya da kanıt) olmadığı için yok demek akla çok daha yakındır. Evet garajımda (aynı mantıkla hemen yanıbaşımda, tuvaletimde, mutfağımda, AKM'nin önünde, Empire State'in tepesinde, kıçımda...) anlatılan özelliklere sahip bir ejderha olabilir, ama önemli soru: Neden olsun ki ?
-
Beğendiğim Sözler
"Her insan uyanıkken ortak bir dünyadadır, fakat uykuda herkes kendi dünyasındadır." Plutharkos, MS 46-125 “Bir tarihte insan değişmez bir biçimde kendisi olduğunun farkına vardı. İnsan o tarihten beri bunun nedenini sorguluyor” "Gençlikte dünyayı, yaşlılıkta gençliği düzeltmeye uğraşırız." "Eğitim insanlara vakaları, kuram veya yasaları öğretip onları değiştirerek ve eğlendirerek birer uzman teknisyen yapmak değildir. Onun amacı insanların dimağlarını açmak, ufuklarını genişletmek, zekalarını ateşlemek, mümkünse doğru düşünmesini, fakat hiç olmazsa herşeye rağmen düşünmesini öğretmektir. " (Hutchins) "Sadece mutlu olmak istenilse, bu kolayca başarılır; fakat biz öteki insanlardan daha mutlu olmak istiyoruz ki bu zordur, çünkü biz başkalarını olduklarından daha mutlu sanıyoruz" (Montesquieu) "Özgürlüğün olduğu yerde korku, korkunun olduğu yerde özgürlük olmaz." "İnsan aklının sınırlarını zorlamadıkçahiç bir şeye ulaşamaz" (Einstein) "Akıllı insanlar saçma şeylere inanır çünkü onlar akıllı olmayan nedenlerle vardıkları inançları savunmada yeteneklidirler"
-
Anı Defteri
Bu bölüme görüş, değerlendirme ve eleştirilerinizi bırakabilirsiniz..
-
yamyam, merak ediyorum...
Bu inanış hemen tüm dinlerde vardır sayın pantheaa.. Çok tanrılı dinlerde, her bir doğa elemanı için bir tanrı var iken, tek tanrılı dinlerde bu iş meleklere evrilmiştir. Örneğin İslam inancında doğa olaylarından Mikail sorumludur. Anlayacağınız bu inanç herhangi bir din ile özdeşleştirilemez; pek çok inanç için geçerlidir. Bu ayrımı ben konunun başında yapmıştım zaten. "Semavi" kelime olarak gökle ilgili, göğe ilişkin anlamına gelir. Ancak islam terminolojisinde semavi dinlerin İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik gibi Allah tarafından gönderildiğine inanılan dinler olduğunu belirtmiştim. Semavi dinleri eğer, gökle ilgili yani tanrılarının gökte olduğuna inanılan dinler olarak tanımlarsak da, hemen tüm dinlerin semavi olabileceğini söylemiştim. Hatta İslam için bile. Her ne kadar siz kabul etmeseniz de, bunun örnekleri çoktur. Tanrının pek çok ayette "indirdik" ya da "O'na yükselir" gibi ifadelerin kullanması, mirac inancında Muhammed'in tanrı ile konuşmak için göğe yükselmesi, tanrının arşa kurulmuş olması gibi..
-
yamyam, merak ediyorum...
Yanılıyorsunuz sayın pantheaa... Daha önce de söylemiştim; Türkler, ataların öldükten sonra bile aile bireylerini koruduklarına inanırlardı. Bu inanç ile, bizdeki uygulamaları karıştırmayınız. Bizdeki ritüeller, ölenin arkasından hayır olsun diye yapılır. Ancak eski Türkler'de bu uygulama, direkt olarak ölmüş atalara minnet borcunun bir karşılığı olarak yapılırdı. Günümüz İslam inancında ise buna benzer bir ritüel yoktur. Zira insanı koruyan İslam'ın tanrısıdır. İslam'ın tanrısı Kur'an'da bunu melekler aracılığıyla yaptığını söylemektedir. Ancak burada meleklerin rolü, Atalar Kültü'ne benzer bir nitelik taşımaz. Sayın Pnatheaa, bu konuda ilahiyat fakülteleri bile sizin kadar rahat değillerdir. Bakın neler diyorlar : "Hz. Ömer zamanında gerçekleştirilen fetihlerle Türklerin Müslüman Araplarla ilk temasları başlamıştır. Her ne kadar Hz. Ömer Müslüman askerlerin Ceyhun nehrini geçmelerini yasaklamışsa da, sonradan bu yasağa uyulmamış ve Arap İslâm orduları aşağı Türkistan'a doğru fetih akınlarını sürdürmüşlerdir. Önceleri bu akınlar fetih hareketinden çok taciz etmeler ve baskınlar yapma tarzında, yağma ve ganimet hareketleri olarak sürdürülmüştür. Kuteybe b. Müslim (ö.M.715)'in Horasan'a vali olarak atanmasıyla birlikte, fetih hareketleri hızlanmış, Baykent, Buhara ve Semerkant gibi önemli ticaret merkezleri fethedilmiştir. Ne yazık ki; Kuteybe, askerî sahada gösterdiği başarıyı İslâm dininin yayılmasında gösterememiş, fethettiği yerlerde yağma ve katliamlarda bulunmuştur." ............. "Burada aklımıza, Türklerin Müslümanlarla ilk ilişkilerinden itibaren, Türkler arasında, karakterlerine uygun olan İslâmiyet'in yayılmasının neden çabuk olmadığı sorusu gelmektedir. Şüphesiz bunda Emevi idarecilerinin yanlış politikaları, etkili olmuş ve bu politikalar, Türklerin Araplara karşı kin ve nefret duygularını artırmış ve İslâmiyet'i kabul etmelerine de mani olmuştur." ......... "Esasen Emevi yönetiminin İslâm'ın yayılmasından çok, Arap saltanatına önem vermesi ve Türklere karşı tam bir istila hareketine girişmiş olması, Türkler arasında İslâmiyet'in yayılmasını geciktirmiştir." www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/240.pdf Görüyorsunuz ya, hiç de sizin söylediğiniz gibi olmamış sayın pantheaa... Türklerin İslamlaşma süreci tam olarak yağma, katliam ve işkencelerle geçmiştir.
-
yamyam, merak ediyorum...
Arkadaşım bu anlamsızca ısrar nedir? İşte sana Kültigin Abidesi ; "Tengri teg tengride bolmuş Türk Bilge Kağan,bu ödke oturtum. " Günümüz Türkçesi : "Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum." "Üze Türk Tengrisi Türk ıduk yiri subu ança itmiş." Günümüz Türkçesi : "Yukarıda Türk Tanrısı, Türk kutsal yeri , suyu öyle tanzim etmiş." "Türk budunug atı küsi yok bolmazun tiyin kangım kaganıg ögüm katunug kötürmiş tengri il birigme tengri Türk budun atı küsi yok bolmazun [tiyin özümün ol tengri] kagan olurtdı erinç." Günümüz Türkçesi : "Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, babam kağanı, annem hatunu yükseltmiş olan Tanrı, il veren Tanrı, Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye kendimi o Tanrı kağan oturttu tabi." Sana Gök Tanrı'nın gökte olduğunu daha nasıl anlatacağız?
-
Bilim adamlarından evrime büyük darbe
Orjinal metin burada : http://www.time.com/time/magazine/printout...1541283,00.html "A few years later, a team led by Pääbo announced that the human version of a gene called FOXP2, which plays a role in our ability to develop speech and language, evolved within the past 200,000 years --after anatomically modern humans first appeared. " Birkaç yıl sonra, Pääbo'nun ekibi, dil ve konuşma yetimizin gelişiminde rol oynayan FOXP2 olarak adlandırılan bir genin insan versiyonunun 200.000 yıl içinde evrimleştiğini açıkladı. -- anatomik olarak ilk modern insanların ortaya çıkışının ardından.
-
Flew, Önemsiz Bir İnsan mı?
Arkadaşım, ateizm flew ile doğmadı. Flew ateizmi bıraktı diye tanrının varlığı kanıtlanmış mı oldu? Saçma sapan konuşmayın yahu... Yok Cat Stevens müslüman olmuş, yok Flew deist olmuş.... Bunlardan mı medet umuyorsunuz?
-
Flew, Önemsiz Bir İnsan mı?
Ne kadar da saçma bir konu olmuş... Ben Flew'e bakarak ateist olmadım arkadaşım; Flew'e bakarak da deist olacak değilim. Burada defalarca Big Bang'in yoktan varolma anlamına gelmediğine dair yazılar yazdım, alıntılar yaptım. Flew'in ne düşündüğü beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
-
Kurandaki çelişkiler
Buradaki yemin etmenin, ayetleri yalanlamak için edilen yemin olduğunu da nereden çıkardınız sayın panthea ? Ayetin başında açıkça "şunların" denilerek bir liste çıkarılmış. Burada da "yemin edip duran" denilerek çokca yemin edenler kastediliyor. Siz de biliyorsunuz ki, İslam inancına göre sık sık yemin etmek hoş karşılanmaz. Ancak buna rağmen Kur'an, İslam'ın tanrısının dağa,taşa-kurda,kuşa ettiği yeminlerle doludur. Anlayacağınız, İslam'ın tanrısı bir taraftan sık sık yemin edenlere itaat edilmemesini salık verirken, kendisi bunun tersini yapmaktadır.
-
yamyam, merak ediyorum...
Sayın pantheaa, Gök Tanrı için "gökte var olan bir tanrı olmadığı" yönündeki iddianızın kaynağını bilmiyorum ama, bu kaynağın akademik olmadığından eminim. Zira hemen tüm akademik kaynaklarda Gök Tanrının gökte olduğuna ilişkin bilgiler mevcuttur. Şimdi size bunlardan bir kaç örnek göstereceğim... Gerek eski Türk inançlarında, gerekse diğer dinlerde semâ önemli yer tutar. Özellikle Gök-Tanrı inancı dikkate alındığında Tanrı’nın semada olduğu düşüncesi netleşir. İslamî dönemde görülen ancak, yukarıda da izah ettiğimiz gibi İslâmiyetten önceki dönemde de var olan Gök ve onun kutsallığı Hristiyanlıkta da vardır. Zira Hz.İsa’nın göğe çekilmesi inancı buna işaret eder. http://www.hbektas.gazi.edu.tr/dergi/kearmagan/aryucel.htm Tös, ımı, neme, ıs, iye gibi terimleri genellikle Altay merkezli Gök-Tanrı inancı çevresinde Tanrı’lar sistemine ait kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Gök’te (semada) bulunduğuna inanılan Tek Tanrı Ülgen, Gök-Türk Bengü Taşları’nda geçen üste gök ve altta yağız yerin sahibidir. Tanrı Ülge’nin hizmetinde olan başka Tengriler vardır ki, bunların görevleri yaratılmış olanların sahipliklerini , sorumluluklarını üstlenmektir. turkoloji.cu.edu.tr/HALKBILIM/cetin_01.pdf "Türkmenlerin İslam dinine girmezden önceki dini Gök Tanrı inancı idi. Türkmence’de gök; Asman, direk ve mavi anlamına gelir." www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/278.pdf Sanırım bu kadarı size yeterli olur. (Devam edecek)
-
yamyam, merak ediyorum...
Diğer iddialarınıza da ilk fırsatta yanıt vereceğim sayın pantheaa...
-
yamyam, merak ediyorum...
Sizi daha önce de yazılarımı dikkatli okumanız konusunda uyarmıştım sayın pantheaa.. "Semavi dinler, islam terminolojisinde... " diye başlayan bir cümle kurmuşum, siz de kalkmış " Allah semavi dinler demez" diyorsunuz. Sonra da "İslam felsefesi" diyerek yine benim söylediğimi kalkıp bana söylüyorsunuz. Sanırım "terminoloji"nin anlamını bilmiyorsunuz. Bu kadar şey sayıp dökecek kadar bilgisi olan birinin de bunu bilmesi gerekirdi değil mi? Neyse geçelim... Burada bazı yanlışlarınızı göstereceğim. 1- Gök tanrının "göksel" bir tanrı olamayacağını ileri sürmüşsünüz. Bunu da desteklemek için "tanrı" ile birlikte kullanıldığında semavi anlamına geldiğini ileri sürmüşsünüz. Bunun da göksel değil, tanrısal olduğunu iddia etmişsiniz. Şimdi , Orhun yazıtlarındaki Türk evrendoğum anlayışını özetleyen şu cümleye bakalım ; "Uze Kök Tengiru, asra yagız yer kılındıkta, ikin ara kişioğlu kılınmış" Günümüz Türkçesi : "Yukarda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldığında ikisi arasında insanoğlu yaratılmış" Şimdi sen gel de, buradan bildiğimiz gökyüzünü anlama. Burada sizin dediğiniz gibi bir anlam çıkarırsak ne olur biliyor musunuz? Aynen şöyle olur : "Yukarıda semavi (tanrı), aşağıda yağız yer yaratıldığında ikisi arasında insanoğlu yaratılmış" Yani tanrının da yaratılmış olduğu anlamı çıkar. 2- "Türklerdeki kamlık, islamdaki evliyalığa benzer" demişsiniz. Eski Türk toplulukları arasında şamanlığa benzer bir inancın varlığını kanıtlayacak hiç bir belge yoktur. Altay Türkleri'nin günümüzdeki "şaman" anlamında kullandıkları "kam" sözcüğünün şaman değil, eski Türk dininin temsilcisi anlamına geldiği sanılmaktadır. Ayrıca Uygurlarda "kam" sözcüğünün, din adamı anlamında değil ama, "büyücü" "sihirbaz" anlamında kullanıldığı bilinmektedir. 3- Sadece Gök-Tanrı'ya kurban kestiklerini iddia etmişsiniz. Oysa ki Atalar kültü gereği, ölmüş ataları saygı için onlara da kurbanlar kesilirdi. Zira atalar, öldükten sonra bile ailenin bireylerini korumayı sürdürürlerdi.İşte onlara duyulan bu minnet duygusu, çeşitli biçimlerde ortaya konmaktaydı. Kurban da bunlardan biridir. 4- Türkler İslam'ı öyle çok kolay kabul falan etmemişlerdir. Bu tamamen uydurmaca, yanıltmacadan başka bir şey değildir. Sadece şu dizeler bunu anlamak için yeterlidir ; Kuteybe Türkleri kılıçtan geçirip durur Bize en çok ganimet getiren odur 5- Doğadaki güçleri İslamdaki melek inancı ile özdeşleştirmişsiniz. Çok da yanlış yapmışsınız. Türkler, gizli güçleri bulunduğunu düşündükleri doğa olgularına kutsallık atfetmişlerdir. Örneğin Orhun yazıtlarında "yer-su"nun, "kutsal" sözcüğüyle nitelendirilmesi buna kanıt gösterilebilir (İdug Ötükan 'Kutsal Ötügen' ve Tamikidük baş 'Kutsal Tanık Suyu'). Doğal güçlere inanma aşağı yukarı bütün ilkel dinlerde vardır. Ancak buradaki kutsallık melek inancıyla uzaktan-yakından alakalı değildir. Olsa olsa yanardağ,ateş,fırtına, gök gürültüsü ya da yıldırım gibi doğa olguları karşısında duyulan hayret, korku ve saygı dolayısıyla, bu olguların tanrısallaştırılmasından doğmuş bir inanç ile özdeşleştirilebilir. Burada da yine yazdıklarımı tam okumadığınızı, ya da tam olarak anlayamadığınızı göstermişsiniz. Benim yazdıklarımı tekrar okursanız, semavi dinler için islam terminolojisinin üç büyük dinden bahsettiğini, semavi dinler için "göksel" olarak bahsedilecekse tüm dinlerin aslında göksel sayılabileceğini söylemişim. Bu konuda da hala ısrarlıyım. Hatta İslam için bile.
-
Bilim adamlarından evrime büyük darbe
Bu yazı, tamamen Zaman gazetesinin kaynağını çarpıtarak vermiş olduğu bir haberdir. İtibar etmeyiniz...
-
yamyam, merak ediyorum...
Sayın enkas, Gravitasyonun açıklamasında bir tanrıya yer yoktur. Dahası, evrenin homojen bir yapıda olduğu iddiası da tamamen bir yanıltmacadır. Bunu anlamak için blogımda göreceğiniz "Astronomik Çarpışmalar" başlıklı araştırma yazımı okuyabilirsiniz. Dinlerdeki hükümlerin hepsi evrensel değildir sayın enkas... Ortaya çıktıkları toplumun dönemi ihtiyaçlarına cevap verirler. Elbette dünya durdukça değişmeyecek şeyler vardır; yalan, hırsızlık,cinayet vs.gibi. Ama bunların dışındaki hükümler evrensel değildir. Pek çok defa sizin zina anlayışınız ile bizim zina anlayışımızın aynı olmadığını söyledim. Biz zinayı, çiftlerden en az birinin evli olması durumunda geçerli sayarız. Oysa siz aralarında nikah ilişkisi olmayan iki kişi için bu tanımlamayı yapabilirken, 4 kadın ile girilen cinsel ilişkiyi de zinadan saymıyorsunuz. Söyleyin bana , bunun neresi evrenseldir? Yaşımı merak etmişsiniz. Söyliyeyim... Yaşım 29
-
yamyam, merak ediyorum...
Sayın pantheaa, Ya iletilerimi doğru düzgün okuyun, ya da kullanmadığım ifadeleri kullanmışım gibi göstermeye çalışmayın. Ben nerede "Mayatepek'in 14 raporunu da okudum" gibi bir iddiada bulunmuşum? Ben yalnızca Mayatepek'in raporunu okuduğumu ve orada Kabe'nin güneş kültü ile ilişkilendirildiği iddialarının olduğunu söylemişim. Bana İbrahim'den bahsetmeyin. İbrahim tarihi değil, efsanevi bir kişiliktir. Kabe'yi ibrahim'in yapmış olduğu iddiasının kaynağı tamamen sizin dogmatik inançlarınızdır. Size yukarıda İbrahim ile ilgili bir yazımdan link vermiştim. Eğer okuduysanız, İbrahim'e ilişkin anlatıların nereden geldiği hakkında bir fikir edinebilirsiniz.
-
yamyam, merak ediyorum...
Sayın panthea, aşağıdaki link Akhenaton ile ilgili yazdığım bir ileti ; http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ost&p=48584 aşağıdaki de, İbrahim ile ilgili yazdığım bir ileti http://www.turkish-media.com/forum/index.p...ost&p=79131 Arabistan ile Arap Yarımadası'nı karıştırmayınız lütfen. Ben "Arabistan" demedim, "Arap Yarımadası" dedim. Bir harita bulun ve bakın. Göreceksiniz ki Arap Yarımadası, Mezopotamya'yı da, Mısır'ın bir kısmını da içine almaktadır. Semavi dinler, islam terminolojisinde Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet için kullanılır. Yani Allah tarafından gönderildiği iddia edilen dinlerdir. Şamanizm bu kıstasın dışındadır. Yoksa semavi dinlerden göksel dinler olarak bahsedecek olsak hemen hemen tüm dinler semavidir. Zira tanrılarının, ya da diğer fizik ötesi varlıkların çoğunun gökte olduğuna inanılır.
-
KUR’AN HAKKINDA BATILI AYDINLARIN BAZI SÖZLERİ
İyi de, bunlardan kaç tanesi müslüman olmuş? Eğer burada ismi yazılanlar müslüman olmamışlarsa ; ya söylediklerinde samimi değiller, ya da böyle bir şey söylemediler veya sözleri çarpıtıldı.
-
Kurandaki çelişkiler
Aşırı dinsizden kastınızı anlayamadım sayın sardunyam... "Aşırı dinci" tamam... "Dinsiz" de tamam.. Lakin "aşırı dinsiz" den kastedilen nedir onu anlayamadım...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Sizin amacınız bağcı dövmek sayın bekir. Yoksa yönetmeliklerle kanunlarla işiniz yok. Kimse bir şeyi gözden kaçırmıyor. İlgili yönetmelik BKK tarafından yürülüğe girmiş ve resmi gazetede de yayımlanmıştır. Siz kararın alınış tarihine gönderme yapıyorsunuz ama, sizin de gözden kaçırmaya çalıştığınız şey, üniversitelerde başörtüsü takılmaya başlamasının aynı tarihlere rastlıyor olması. Üniversitelerde türban yasağının meşru olmadığına ilişkin iddialarınıza en güzel yanıtı AİHM ve ardından da Büyük Daire gerekçeli olarak vermiştir. Alırsınız elinize gerekçeli kararı, meşru muymuş değil miymiş görürsünüz. Ama siz, başbakana benzer bir söylemde bulunarak, bu konuda karar vermesi gerekenlerin müçtehidler ya da ulemalar olduğunu söyleyebilirsiniz; biz de güler geçeriz...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu : Madde 11 - (Değişik: 12/5/1982 - 2670/4 md.) Devlet memurları kanun, tüzük ve yönetmeliklerde belirtilen esaslara uymak- la ve amirler tarafından verilen görevleri yerine getirmekle yükümlü ....... Kıyafet mecburiyeti: Ek Madde 19 - (12/5/1982-2670/42 md. ile gelen Ek 1 inci md.hükmü olup madde numarası teselsül ettirilmiştir.) Devlet memurları, kanun, tüzük ve yönetmelik- lerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymak mecburiyetindedirler. Buyrun bekir bey... Kanun istediniz, işte size kanun. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, memurların kanun,tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymayı zorunlu kılmıştır. Bayan memurlar için etek boyunun dizden yukarı olamayacağı, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, ya da 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunda yer almadığı halde, hiç bir memur bunu gerekçe göstererek ilgili yönetmeliğe aykırı davranamaz. KAMU KURUM VE KURULUŞLARINDA ÇALIŞAN PERSONELİN KILIK VE KIYAFETİNE DAİR YÖNETMELİK : Dayandığı Kanunun Tarihi : 14.7.1965, No: 657 Madde 5 - 2 nci maddede sözü edilen personelin kılık ve kıyafette uyacakla- rı hususlar: a. Kadınlar; Elbiseler temiz, düzgün, ütülü, sade; ayakkabılar ve/veya çizmeler sade ve normal topuklu, boyalı; görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış; tırnaklar normal kesilmiş olur.... Madde 9 - Personel, görev yaptığı yerin ve mezun olduğu okulların rozetleri ile Hükümetçe özel günler için çıkarılan rozetler (Atatürk`ün doğumunun 100. Yılı gibi) dışında rozet, işaret, nişan v.b. şeyler takamaz. Bazı şeyleri kasıtlı olarak çarpıtma derdindesiniz sayın bekir. Devam edeceğim...
-
Astronomik Çarpışmalar
DÜNYA'DA YAŞAMI TEHDİT EDEBİLECEK ASTRONOMİK ÇARPIŞMALAR ÜZERİNE Pek çok insan evini ve işyerini çeşitli tehlikelere karşı sigortalama yoluna gider. Bunun için hazırlanan poliçeler genelde yangın ,hırsızlık,su baskını ve deprem gibi tehlikelere karşı düzenlenir. İyi ama, acaba kaç kişi evini ya da işyerini uzaydan gelebilecek bir tehlikeye karşı sigortalamıştır ? Sanırım bu riski de içine alan pek fazla poliçe olmasa gerek. Asıl soru ise, buna gerçekten ihtiyaç var mı, ya da daha büyük boyutta bir tehlike söz konusu olabilir mi? Dünya ile bir gökcisminin olası çarpışması Olası bir çarpışmada, etki bakımından Dünya’ya çarpacak olan gökcisminin büyüklüğü önemli. En fazla bir ev büyüklüğünde olan gökcisimlerinin yaratacağı etki çok sınırlı. Ancak çapı 20-100 metre arasında değişen bir gökcisminin kent büyüklüğünde bir alanı haritadan silebileceği hesaplanıyor. Çapları 1 km.den büyük olan gökcisimlerinin etkisi ise tüm gezegenden hissedilir ve canlıların büyük bölümünü ortadan kaldırabilir. Örneğin 65 milyon yıl önce Meksika Körfezi’ne çarpan ve dinozor neslinin yok olmasına neden olan asteroidin 10 km .çapında olduğu hesaplanıyor. Anlaşılacağı üzere, Dünya çapında bir felaket olabilmesi için yeryüzüne düşecek gökcisminin çapının 1 km’den daha büyük olması gerekiyor. Bilim adamlarının elindeki verilere göre, Dünya yörüngesi ile kesişebilecek bu çaptaki cisimlerin sayısı 500 ile 1000 arasında değişiyor. Ancak önümüzdeki yüz yıl içinde Dünya’ya 1 km çapında bir cismin çarpma olasılığı 10 binde 1 olarak veriliyor. Peki böyle bir gökcismi Dünya’ya çarparsa ne olur? Senaryo aynen şu şekilde : “Dünya dev toz bulutuyla kaplanacak, Güneş aylarca ortadan kaybolacak, küresel yangınlar ve yoğun asit yağmurları meydana gelecek, bitkisel örtü harap olacak, yaşamın sürmesini sağlayan besin maddelerinde büyük kıtlık yaşanacak. Sadece dayanıklı canlılar ayakta kalabilecek.“ Pek de iç açıcı görünmüyor öyle değil mi? Gelgelelim yine eldeki verilere göre çapları yarım km. kadar olan gökcisimlerinin sayısı ise 2000-4000 arasında değişiyor. Bunlar Dünya’ya çarpmaları halinde çok ciddi yerel yıkımlara yol açsa da, gezegen ölçeğinde bir tehdit oluşturabilmek için yeterince büyük değiller. Buna rağmen önümüzdeki 100 yıl içinde bu tür bir gökcisminin çarpma olasılığı oldukça yüksek ; %30. Böyle bir olayla en son karşılaşmamız ise 30 Haziran 1908 tarihinde Sibirya’da olmuş, 500 hektarlık ormanlık alan yok olmuştur. Dünya en son böyle bir tehlikeyi 22 Mart 1989 günü atlatmış, 200 metre çaplı kaya yapılı bir cisim Dünya’ya 690.000 km uzaktan geçmişti. Bu mesafe, her ne kadar Ay’dan daha uzak olsa da, astronomik açıdan çok küçük bir mesafeydi. Eğer bu cisim Dünya’ya çarpsaydı, saniyede 16 km.hızla çarparak en az 450 megatonluk TNT gibi patlayacak ve yaklaşık 5 km.çaplı bir krater çukuru açacaktı. Yıldız Çarpışmaları Peki Dünya’daki yaşamı tehdit edecek bir tehlike yalnız Dünya ile bir gökcisminin çarpışması mıdır? Elbette değil… Örneğin Güneş olmadan Dünya’da yaşam olması düşünülemez. Acaba yıldız çarpışmalarında durum nedir? Küresel yıldız kümelerini saymazsak, aslında iki yıldızın birbirleriyle çarpışma olasılığı pek yok. Bunun nedeni, yıldızlararası mesafelerin çok büyük olması. Örneğin Güneş’in en yakın komşusu 4,2 ışıkyılı, yani yaklaşık 40 trilyon km.uzaklıkta. Bu yüzden Güneş’in bir başka yıldız ile çarpışma olasılığı pek görünmüyor. Ancak bu, yıldızlar çarpışmaz anlamına gelmiyor. Paragrafın başında “Küresel yıldız kümelerini saymazsak“ demiştim. Samanyolu’nda bulunan 200’e yakın sayıda küresel yıldız kümeleri, küre biçimli, çok küçük bir hacme sıkışmış, yüzbinlerce, hatta milyonlarca yıldızdan oluşuyor. Bizim kendi bölgemizde 30-40 ışıkyılı çapta bir küreye Güneş dahil 100 kadar yıldız sığarken, küresel kümelerde aynı hacimdeki bölgeye ortalama 1 milyon yıldız sığabiliyor. Aslında kütle çekimi olmasaydı buralarda bile yıldızların rastgele hareketleri sonucu çarpışmaları düşük bir olasılık olarak kalırdı. Ancak kütleçekim etkisi yıldızların rotasına zayıf ve sürekli bir etki yaparak bunları birbirlerine yaklaştırıyor ve yıldız nüfusunun olağanüstü yoğun olduğu bölgelerde çarpışmalar gerçekleşebiliyor. Her ne kadar Güneş ile bir başka yıldızın çarpışma ihtimali pek olmasa da, bilgi vermesi açısından böyle bir olasılıkta neler olabileceğine bir örnek verelim. Aslında çarpışmada ne olacağı bir çok faktöre bağlı; çarpışan cisimlerin hızları, iç yapıları, çarpışma parametreleri (kafa kafaya çarpma ya da sıyırıp geçme) vb. Olası bir Güneş ve beyaz cüce (ömrünü tamamlamış ve dış katmanlarını uzaya salmış olan Güneş benzeri yıldızın, açığa çıkmış sıcak ve sıkışık merkezi) çarpışmasında bilgisayar modellemelerine göre Güneş tamamen dağılırken, beyaz cüce neredeyse hiçbir şey olmamışçasına yoluna devam eder. Bunun nedeni, yıldızlar arasındaki yoğunluk farkı. Nasıl ki, kavunu parçalayan top mermisinin üzerinde pek az iz olursa, yıldızların çarpışmasında da yoğun bir yıldız, görece seyrek dokudaki yıldıza oranla çok daha az hasarla kurtuluyor. Böyle bir çarpışmada Güneş, dev bir termonükleer bomba olarak patlayacak ve geride sıcak gazdan oluşmuş bir nebula bırakacak. Dünya çarpışmadan kurtulacak (!) ancak, okyanusları ve atmosferi buharlaşıp uçacak. Kendilerini kütleçekim hapsinde tutan bir yıldız artık bulunmadığından gezegenlerin hepsi uzaya dağılacak. Neyse ki böyle bir ihtimal yok denecek kadar az… Gökada (Galaksi) Çarpışmaları “Galaksiler de çarpışır mı“ demeyin… Evet galaksiler de çarpışır; hatta belki de sık sık. Galaksilerin yaklaşık %80 kadarı disk biçimlidir. Bunların bazıları sıradan daire biçiminde, bazıları da bizim galaksimiz samanyolu gibi spiral yapılıdır %20 kadarı da eliptiktir. Bunlarında kimisi yumurta biçimli, kimisi de küreseldir. Astronomlar tarafından yaygın olan görüş, eliptik galaksilerin, iki disk biçimli galaksinin çarpışmasının ürünü olduğu. Bu görüşleri de bilgisayar simülasyonları tarafından destekleniyor. Peki bizim galaksimiz, yani samanyolu galaksisi de çarpışabilir mi? Evet böyle bir ihtimal var. Ancak bunun için en az 4 milyar yıl geçmesi gerekecek. Samanyolu, komşusu olan M31 (yani andromeda) galaksisine çekim kuvvetiyle bağlı. Her iki galaksinin yörüngesi de, aynı çekim merkezi etrafında bulunuyor. Hesaplara göre şu anda bu iki galaksinin izlediği yörünge onları yaklaşık 4 milyar yıl sonra birbirlerine çok yaklaştıracak. Ancak şöylesi bir durum var; galaksilerin birbirine bu kadar yaklaşması güneş sistemini saman yolundan ayırsa bile, dünya da dahil olmak üzere bütün gezegenler güneş etrafında kalacaklar. Çünkü güneş sisteminin çekim kuvveti, iki galaksi arasındaki çekim kuvvetinden çok daha güçlüdür. Korktuğumuz Şey Belki de Varlık Nedenimiz… Buraya kadar anlatılanlar insanı ürkütüyor. Ama nasıl bir ironiyse, belki de o çok korktuğumuz çarpışma insanın varolmasına neden oldu. Nasıl mı ? 65 milyon yıl evvel Dünya’ya çarpan asteroit dinozorları yok etmeseydi, belki de “Homosapiens” e giden süreç gerçekleşmeyecekti. Kaliforniya, Pasena’daki jet İtki laboratuarı bilim adamlarından Kevin Baines, “Dinozorlar ortadan kalktığı için biz varız. Çünkü etçil dinozorlar gezegende kol gezdiği müddetçe bizim insansımaymun benzeri atalarımızın evrimleşmesi imkansızdı. Zeki olabilmeleri için hayvanların belli bir büyüklüğe ulaşmaları gerekir, ve o büyüklüğe ulaşmadan hepimiz yenmiş olacaktık” demiş. Kimbilir, belki de bir süre sonra Dünya’ya bir başka asteroit çarpacak ve bunun sonucunda bazı canlılar yok olurken, bu durum bazılarının da varolmasına neden olacaktır. Kaynaklar : Bilim ve Teknik Dergisi / Ocak 1991 Bilim ve Teknik Dergisi / Şubat 1990 Bilim ve Teknik Dergisi / Eylül 1999 Bilim ve Teknik Dergisi / Ocak 2000 Bilim ve Teknik Dergisi / Şubat 2003 Adrian Berry/Sonsuzluğun Kıyıları S: 8 yam_yam 24.08.2006
-
Atesitlere cevaplar
Şu forumdaki insanlara ve alıntı yaptığınız yazıyı yazanlara birazcık saygınız olsun... Sağdan soldan bulup kopyaladıklarınızı, alıntı olduğunu belirtmeden kendi yazılarınızmış gibi göstermek nahoş bir davranıştır...
-
Kaç metre atacaksınız bakalım!
yam_yam şurada cevap verdi: wherthus başlık Oyunlar - Bilgisayar Oyunları - Satranç - Oyun Kağıtları323,5 Rekoru kırmışım anlaşılan