Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

yam_yam

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.202
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    9

yam_yam tarafından postalanan herşey

  1. İyi güzel de, bunun için önce ne aradığını bilmek gerekmez mi?
  2. yam_yam

    Gitme Vakti..

    İnsanlar, fikirlerini her ortamda (istisnalar kaideyi bozmaz) cesurca açıklamaktan ve savunmaktan çekinmemeliler. Yalnız üzüldüğüm bir şey var sevgili taurusmutis... "Ateistleri vareden bizleriz" derken, bunda payının olduğu düşüncesi ile bir suçluluk duygusu altında olduğunu görüyorum. Bu duruma alet (!) olmamak için de, dini konulara yazmayacağını belirtmişsin. Bu ifadelerinle ateistleri kurtulunması gereken birer "sorun" gibi gösterdiğinin farkında mısın? Ya da bu ifadelerin, bu forumdaki tüm ateistleri rencide edecek kadar uygunsuz olduğunu.. Doğrusu bunu sana yakıştıramadım sevgili taurusmutis. Söylemek istediklerinin bunlar olmadığını, bu ifadelerin, anlatmak istediklerini doğru ifade etmeye yetecek kadar net olmadığı için yanlış anlaşılmalara sebebiyet verdiğini umarak, kararını yeniden gözden geçirmeni diliyorum ... (Benim ve birkaç arkadaşım hakkında söylediğin olumlu düşüncelerin için ayrıca teşekkürler)
  3. Gülmek iyidir sayın Gılgameş... İnsanı ferahlatır, rahatlatır. Ancak gülünecek bir şey var ise, o da uygun şartların olduğu yerde canlılık oluşması değil, milyarlarca ışık yılı genişliğindeki evrenin, insanların imtihan edilebilmeleri için gerekli olan Dünya adlı bir gezegen için yaratılmış olduğunu iddia etmektir. Yine de siz bilirsiniz... Gülmek iyidir... Siz uygun koşullardan ne anlıyorsunuz sayın Gılgameş? Bu uygun koşullar evrenin her yerinde var ise Ay'da neden yaşayamıyoruz. Atomun içinde bulunan protonlar birbirlerini iterler zaten... Ancak bir protondaki renk yüklü kurklar, bir başka protondaki renk yüklü kuarklar ile yapışabildiklerinden, aradaki bu "itme" yi yenecek kadar güçlü bir etkileşim oluşur. Bunda mucizevi bir durum yoktur... Haltetmişler... Dünya yörüngesinde uzun dönemli değişiklikler ve dönme eksenindeki eğikliğin artıp azalmasıyla son 100.000 yılda dünya 8 tane buzul devri geçirirken, ve buzullar Avrupa ve ABD'nin yarısına kadar kilometrelerce kalınlıkta uzanarak canlıların yaşam alanlarını önemli ölçüde kısıtlarken, neredeymiş bu matematikçi? "ve onlara lazım olan hayati gereksinimlerin hiçbirini ihmal etmiyor" ne demektir sayın Gılgameş? Yazdıklarınızın arkasında duramamış ve hayati gereksinimleri "açlık" ile sınırlandırarak kendinize bir çıkış noktası aramışsınız. Pek başarılı olduğunuzu söyleyemeyeceğim. Yani evrimi kabul ediyorsunuz öyle mi? Aksi halde "sonra geleceklere yer açmak" fikrinin hiçbir mantıki gerekçesi olamaz. Dahası, insan için yaratılmış olan evrende, insanın niçin canlılığın başlangıcından 3,5 milyar yıl sonra ortaya çıktığını da anlatamazsınız. O nasıl bir bilniçmiş ki, bilmem ne çıngıraklı yılanına hem yavrularını yeme, hem de bunu yapmamak için orayı terketme içgüdüsü vererek sapkın egosunu tatmin etmeye yönelik oyunlar oynayacak ? Kedi ve köpekler, pek çok akvaryum balığı (beta,kılıçkuyruk, lepistes vs), bazı kuş türleri (alakarga vb) ve burada saymamın mümkün olmadığı pek çok hayvan türü yavrularını yemeye meyillidirler. Ben iddilarımın nerelere gittiğine bakıyorum da, sizin bakıp bakmadığınızdan kuşkuluyum. Hayvanlardaki yavru sevgisini bir yaratıcıya bağlamaya çalışırken, iş yavrularını yemeye meyilli hayvanlara gelince bunun ekosistem için gerekli bir uygulama olduğu gibi abes bir iddiayı önümüze getirebiliyorsunuz. Demek ki iddia ettiğiniz "bilinç", ekosistemi dengelemek (!) adına böyle sapkınca (!) yöntemlere başvurarak, yavrularına karşı merhamet sahibi hayvanlara, "yavrularını yeme" gibi korkunç bir ceza verebiliyor. Zaten aynı bilinç değil miydi İbrahim'i oğlunu katletme noktasına getiren ? Bazı hayvanlar kış uykusuna yatarlar, çünkü kış mevsimi onların yaşamlarını idame ettirebilmeleri için uygun bir mevsim değildir. Bu yüzden kış uykusuna yatmadan önce, kendilerine uyku sırasında yeterli olacak kadar enerji sağlaması için yağ depolarlar. Bunu da, sizin üstün "bilinç" inizin yarattığı kış mevsiminin, bu hayvanların yaşamaları için uygun bir yaşam ortamı sunamamasından dolayı yaparlar. Bunu nerden öğrendiklerini öğrenmek için bakınız : genetik bilimi.... Sen oturup durmadan sorular üretebilirsin... Bilim bunların çoğuna gerekli cevapları vermiştir. Ne yazık ki (!)bu cevaplar bir tanrıyı göstermekten çok uzaktır...
  4. Tebrik ederim sizi... Bilim adamlarının onlarca yıldır arayıp da bulamadığı ""karanlık madde" yi siz bulmuşsunuz (!). "Atomun elektronları çekirdeğine çekip çekirdeğin çökmesiyle oluşan madde türü" gibi bir tanımlama getirmişsiniz. Ancak bırakın elektronların çekirdeğe çekilip çekirdeğin çökmesini, pek çok bilim insanı, karanlık maddenin çoğunluğunun proton, nötron ve elektronlardan oluşmadığı görüşündedir. Siz karanlık maddeyi "standart model" ile açıklama yoluna gitmişsiniz. Ancak karanlık madde standart modelin içinde yer almaz; alsaydı, adı "karanlık madde" olmazdı. "Bilgi takviyesi" öneriniz için teşekkür ederim. Ben sürekli bunun içerisindeyim zaten. Ancak bu önerinizi ciddi manada kendiniz için de düşününüz lütfen. Hidrojenden, helyumdan, kurşundan bahsetmişsiniz. Kurşunun ötesinin olmadığından falan... Evet kurşun birleşerek bir başka elemente dönüşebilmesi için sahip olunandan çok daha fazla enerjiye ihtiyaç olduğu için yıldızlar tarafından son duraktır. Ancak bu size neyi kanıtlar? Hidrojen ya da kurşun temel parçacıklar mıdır? Aslında detaylara devam edecektim ama, düşündüm de buna hiç gerek yok. Aşağıda söyleyeceklerim, bilimsel olarak da, felsefi olarak da inkar edemeyeceğiniz bir konudur. Evren ısı ölümüne gitse bile madde sonsuza kadar varlığını devam ettirecektir. Sonsuza giden bir kavramın da başlangıcını aramak anlamsızdır. Siz bir ilk girdi olduğunu varsaysanız bile, bunu "yaratmak" değil, yalnızca "hareket" olarak adlandırabilirsiniz; yoktan varetme olarak değil. Zira madde ve enerji birbirinden bağımsız değil, birbirlerinin farklı halleridir . Öyleyse şu sonuca ulaşıyoruz; sizin "Allah" diye varsaydığınız "şey" maddeyi yaratan değil, maddeye hareket kazandıran "şey" dir. Artık bunu İslam terminolojisinin neresine koyacağınız size kalmış.
  5. yam_yam

    Volkanlar

    VOLKANLAR Magmanın yerkabuğundaki etkinliği sonucu gelişen oluşumlara verilen “volkan” adı, Roma mitolojisindeki ateş tanrısı Vulcan’dan gelir. Volkan konilerinin, tanrıları yenilmez kılan silahları yapan usta ve ateş tanrısı Vulcan’ın yer altındaki atölyesinin bacaları olduğuna inanan eski Romalılar, volkanik etkinlik sırasında gözlenen patlama ve etkinlikleri ise, Vulcan’ın örsünden çıkan sesler ve kıvılcımlar olarak değerlendirmişlerdi . Yanardağlar yeryüzünde herhangi bir yerde oluşmaz; bir takım yer hareketlerinin gerçekleşmiş olduğu yerlerde, ya da bu yerlerin yakınlarında oluşurlar. Özellikle yayılma sırtlarında , dalma-batma bölgelerinde ya da sıcak noktalarda yanardağlara rastlanır. Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmış olan birçok etkin yanardağ, çevresinde yaşayan halkın yaşamını zaman zaman tehdit ediyor. Yerbilimciler, dünyada halen 500 yanardağın “etkin” olarak sınıflandırılabileceğini saptamışlar. Bu yanardağların birçoğunda gözle görülür herhangi bir etkinlik gözlenmese de, bunlar son 2500 yıl içinde püskürmüş oldukları için potansiyel olarak etkin sayılıyorlar. Bunların ancak küçük bir bölümü tehlikeli yanardağlar grubuna giriyor. Dünya üzerindeki aktif volkanlar üç ana bölgede toplanmıştır. Volkanların en yoğun olduğu bölge Pasifik Okyanusu’nun kenarlarıdır. Volkanların aktif olduğu ikinci bölge Alp-Himalaya kıvrım kuşağı, üçüncü bölge ise okyanus ortalarıdır. Püskürme Magma, yerkabuğunun 3.000 km. derinliğe kadar uzanan manto adlı tabakasında yoğun ve ergimiş durumda bulunan mineraller karışımıdır. Dünyamızın derinliklerindeki magmanın yeryüzündeki faaliyetlerine ise Volkanizma denir. Bu esnada katı, sıvı ve gaz hallerde yeryüzüne çıkan magma, değişik türlerdeki volkanları oluşturur. Magmanın yeryüzüne ulaşması ile oluşan volkan (yanardağ)lar, yerkabuğunun derinliklerindeki bu çoğunlukla eriyik haldeki maddeleri içeren magmatik hazine ile yeryüzü arasındaki ilişkiyi sağlayan bir delik veya bacadırlar. Bu delik, ya da bacadan fışkıran magma ürünlerinin büyük bir kısmı, onun çevresinde koni biçiminde birikerek “volkan konisi”ni meydana getirirler. Volkan konisinin tepesindeki çukurluğa ise “krater” adı verilir. Volkanik faaliyette en önemli rolü, yerkabuğunun derinliklerindeki iç basınç ve gazlar oynar. Normal olarak, yüksek basınç altında magma içinde erimiş halde bulunan gazlar, basıncın çeşitli etkenler ile azalması ile magmadan ayrılarak büyük bir güç ve hızla yeryüzüne çıkmak isterler. Basıncın azalması ile magma köpürür, hafifler ve daha akıcı bir hal alarak, daha kolay püskürme özelliği kazanıp yeryüzüne doğru hareket eder. Magmanın yeryüzüne çıkması, yanardağın püskürmesi anlamına gelir. Yanardağların iç kısımlarında magmanın biriktiği magma odaları bulunur. Bu odada yeterince biriken ve yoğunluğu etrafındaki kütlelerden hafif olan magma yükselerek, magma odasını yanardağın ağzına bağlayan bacalarda ilerler ve lav şeklinde ağızdan dışarı püskürür. Ancak püskürme her zaman patlama şeklinde olmaz; bazen yanardağların bacasından lav sızması biçiminde gerçekleşir. Bu daha çok magmanın türüne bağlıdır. Püskürme sonucunda lavla birlikte magmanın içinde bulunan yakıcı gazlar, piroklastlar (sıkışmış gazların püskürme sırasında kurtularak patlaması sonucunda havaya fırlayan kütleler) ve lahar (Püskürme sonucunda dağın yamaçlarında bulunan buz, kül, çamur ve kayalardan oluşan karışım) adı verilen volkanik çamur gibi bir çok zarar verici şey toprak kaymasıyla birlikte dağın eteklerinden aşağı akar.Etna Avrupa’nın en etkin ve en büyük yanardağı Etna’dır. Etna, her ne kadar birkaç yılda bir etkinlik gösterse de bunların büyük bölümü, çevrede yaşayan insanların yaşamını tehdit edecek boyutlarda olmuyor. Etkinliğine ilişkin en uzun tarihsel kayda sahip olan Etna Yanardağı, son 2500 yıl içinde 100’den fazla şiddetli püskürme dönemi geçirdi. 1669 yılında meydana gelen felaketin ardından, 1928 yılındaki etkinliği sırasında iki köy tümüyle lavlar altında kaldı. 1947 yılında püskürmenin şiddetiyle dağın tepesinde iki yeni krater açıldı. Etna Dağı’nın son 300 yıldaki en şiddetli püskürmesiyse 1992 yılında meydana geldi. Yeni bir yarığın açıldığı bu etkinlik sırasında, nüfusu 7000’e varan Zafferana Köyü halkı büyük tehlikeyi görece zararsız atlattı. Çünkü askeri birlikler, köye doğru akan lavların akış yönünü patlayıcılar yardımıyla değiştirmeyi başardılar. Etna’nın 1 milyon yıl öncesinden daha erken bir tarihte oluşmaya başladığı sanılıyor. Yanardağı oluşturan ilk püskürmeler deniz tabanında gerçekleşti. Sicilya Adası’nın kıyı bölgelerinde bulunan yastık lavlar, ilk püskürmelerin deniz seviyesinin altında gerçekleşmiş olduğunu, yani yanardağın deniz seviyesi altında gelişmeye başladığını gösteriyor. Öngörme Günümüzde yanardağbilimciler, bir yanardağın ne zaman püsküreceğini değişik yöntemlerden yararlanarak tahmin etmeye çalışıyorlar. Bir püskürmeyi öngörebilmek için en önemli unsur, o yanardağın geçmişinin ayrıntılı olarak bilinmesidir. İşte bu nedenle de araştırmacılar, yanardağın geçmişte hangi sıklıklarda püskürdüğünü, püskürmelerin şiddetini ve ne tür malzeme püskürttüğünü araştırıyorlar. Bir yanardağ “uyanıp” püskürmeye hazırlandığında genel olarak çevresinde sismik etkinlik gözlemleniyor. Özellikle de bu tür etkinlik artış gösterdiğinde, araştırmacılar bundan püskürme anının iyice yaklaştığını anlıyorlar. Magmanın yükselmesinin yol açtığı depremleri ve titreşimleri yanardağbilimciler sismometre denen aygıtlar yardımıyla kaydediyorlar. Bu amaçla, bir yanardağın değişik yerlerine sismometreler yerleştirip, elde ettikleri verileri bilgisayarlarda saklıyorlar. Patlama olasılığı olan volkanların çevresinde yapılan ayrıntılı aletsel çalışmalar: * Yükselen magmanın doğurduğu küçük haberci depremlerin saptanması, * Yanardağ yakınlarındaki akarsularda sıcaklık değişimlerinin saptanması, * Akarsudaki mineral oranlarının değişimlerinin denetlenmesi, * Toprak kabarmalarının ölçülmesi , * Yanardağ ağızlarındaki gaz ve su buharı çıkışlarında olan değişimlerin saptanması Anadolu’da Volkanizma Alp-Himalaya kıvrım kuşağında yer alan Türkiye’de volkanlar, tektonik hatlara uygun olarak beş bölgede yoğunlaşmıştır. Ancak günümüzde Türkiye’de aktif volkan bulunmamaktadır. Ülkemizde bilinen en son volkanik püskürmeler, yaklaşık 2000 yıl kadar önce Orta Anadolu’da Erciyes Yanardağı’nda ve MS 1441 yılında Doğu Anadolu’da Nemrut Yanardağı’nda meydana gelmiştir. Günümüzde, Anadolu’da volkanizma sönmek üzeredir. Ancak, bazı eski yanardağlarda (Erciyes, Hasan Dağı, Büyük ve Küçük Ağrı dağları, Tendürek, Nemrut, Süphan dağları vb) halen gaz ve buhar çıkışları gözlenmekte olup, volkanizmanın yoğun olduğu bölgelerde 400’den fazla sıcak su kaynağı bulunmaktadır. Anadolu’daki sıcak su kaynaklarıyla gaz ve buhar çıkışları, bu bölgede, yerkabuğunun derinliklerinde hala volkanik aktivitenin var olduğunu ve ilerde bir gün koşullar uygun olduğu takdirde şimdi sönmüş bir durumda olan yanardağın (zayıf bir ihtimal olsa da) yeniden etkinlik gösterebileceğini ortaya koymaktadır. Ancak, yanardağ felaketi bir yazgı değildir ve bugün uyuyan bir yanardağ, ilerde etkin olacağını kesinlikle haber verecektir. Kaynaklar : Bilim ve Teknik Dergisi / Şubat 1983 Bilim ve Teknik Dergisi / Mayıs 1986 Bilim ve Teknik Dergisi / Eylül 2001 http://www.biltek.tubitak.gov.tr/bilgipaket/yerkure/01.swf http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ett...mp;soru_id=2929
  6. Buyrun sevgili taurusmutis... Bize, bilimsel bilgi birikiminizin sizi nasıl tanrıya götürdüğünü anlatın. Bize, Big Bang'den, ya da diğer evren modellerinden yola çıkarak tanrıya nasıl ulaşabileceğimizi gösterin... Ya da ne bileyim, klasik fiziğin, ya da kuantum fiziğinin bir tanrıyı nasıl resmedebildiğini anlatın. Antropolojiden ya da paleontolojiden bahsedin. Bu bilim dallarının insanlara nasıl olup da bir yaratıcıyı gösterdiğini anlatın... Jeoloji de olabilir... Jeofizik, jeomorfoloji ya da sismolojinin tanrı hakkında ne söylediğinden bahsedin bize..
  7. Sevgili Taurusmutis, Lütfen sen söyle evrenin nasıl oluştuğunu... O içine kapanan evrenin nereden ve nasıl geldiğini sen açıkla bizlere...Madem bilimin verdiği cevaplar seni tatmin etmiyor, lütfen maddenin ne zaman ve nasıl oluştuğunu sen anlat bize. "Bak cevap veremiyorsun işte" demek marifet midir sevgili taurusmutis ? Bu sorulara senin verebileceğin bir cevabın var mı? Hiç sanmıyorum... Senin vereceğin cevapları ben senden çok önce biliyordum zaten... Benim sana getirdiğim cevaplar seni tatmin etmiyor ama, bir bak bakalım Kur'an'ın sana anlattıkları seni ne kadar tatmin ediyor? "Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratan" tanrı cevabı mı seni tatmin ediyor? Ya da "yerin üzerine düşmesin diye göğü tutan" tanrı mı ? Evet sevgili taurusmutis sen söyle lütfen...
  8. Sevgili taurusmutis, şu anki matematiksel modellemeler Big Bang öncesindeki evrenin içine kapanan bir evren modeli olduğunu gösteriyor. Yani bunun anlamı, Big Bang'e neden olan enerji topağının, içinde yaşadığımız evrenin çöküş yaşamış halini andıran bir evrenden geldiğini gösteriyor. Uzayın neyin içinde olduğunu şu an için bilmiyoruz. Çeşitli evren modelleri var; ancak bunlar şimdilik sadece spekulatif olabilecek modeller.
  9. Ahhh... ahhh.. Yıllarca böyle kandırıldı insanlar.
  10. 45/22- Allah, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak, herkese kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. Onlara zulm edilmez. 11/7- O, hanginizin amelinin daha güzel olacagi konusunda sizi imtihan için, henüz arşi su üstünde iken gökleri ve yeri alti gün içinde (alti evrede) yaratandir. Böyle iken "Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz" desen, inkarcılar "Mutlaka bu apaçık bir büyüdür" derler. 2/22- O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah'a ortaklar koşmayin. Sayın Pantheaa, Yukarıda alıntıladığım ayetler, evrenin insanlar için yaratılmış olduğu iddiasını gösteriyor. İslam inancına göre evren, insanların imtihanı için yaratılmıştır. Dahası Kur'an'da gökyüzü ile ilgili ayetlere bakarsanız, Kur'an'ın bu konuda tamamen eski inanışları (Gökyüzünün bir tavan olduğu) muhteva ettiğini görürsünüz. Pek çok ayette gökyüzünün dünyaya bir tavan olduğu iddiasını görürsünüz. Bu ayetleri buraya defalarca yazdım. Gökyüzünde çatlak olmaması, göklerin direksiz yaratılmış olması, gökyüzünü dünyaya düşmemesi için tanrının tuttuğu, göklerin yükseltilmiş olduğu vs.vs gibi pek çok ayet... Kur'an, bırakın uzayda yaşam olduğu iddiasını, uzayın ne olduğundan habersiz bir kitaptır. Gelelim uzayda bilinç sahibi olabilecek canlı meselesine... Dünya'da milyonlarca çeşit canlı türü olmasına ve bu canlıların da hemen hemen aynı şartlarda (Evrendeki herhangi bir yere nazaran) gelişmelerine karşın bilinç sahibi olabilmiş tek canlı türü insandır. İnsanın bilinçsel evrimi de tamamen spesifik, yani kendine hastır. Örneğin insanın alet kullanabilme yeteneğine uygun fizyolojik gelişimleri olmasaydı, belki de bugün bilinçten söz edemeyecektik. Ya da konuşması için gereken ağız ve dil yapısı farklı olsaydı, bugünkü bilinç düzeyine erişemeyecekti. Anlatmak istediğim budur. Bilinç, insana has bir olgudur. Evet, bazı hayvanlarda da bilincin temel yapısı vardır. Örneğin bazı hayvanlar (şempanze, yunus, ve buna en son fil de eklendi) aynadakinin kendisi olduğunu farkedebiliyor. Ancak bilinçsel gelişimleri bu ve buna benzer bir kaç örnek ile sınırlı kalmış. Zira daha ötesi için fizyolojik konumları uygun değil. Evrenin bir başka köşesinde "canlı" diyebileceğimiz varlıklar olabilir. Ancak bunların insan kadar, ya da insandan daha ileri bir bilinç düzeyinde olduğunu idda etmenin hiç bir mantıksal geçerliliği olamaz. O yüzden böyle varlıklara inanmanın, cin-peri ya da hayaletlere inanmak ile eşdeğer gördüğümü söylüyorum.
  11. Hala anlamıyorsunuz değil mi? http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=125217 Kur'an'ın, evrenin yaradılış hikayesini Tevrat'tan nasıl aldığını yukarıdaki linkte göstermiştim. 78/12- Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik. 78/13- Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık. ********************************* 71/15- 'Görmediniz mi Allah yedi göğü, tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?' 71/16- 'Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?' Güneş Big Bang'den 10 milyar yıl sonra oluşmuştur. Ancak Kur'an'ın tanrısı Güneş'in ve Ay'ın yaradılışını evren ile bir tutuyor... 79/29- O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı. Kur'an'ın tanrısı uzayda da gece-gündüz olduğunu iddia ediyor. 67/3- O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Kur'an'ın tanrısı uzayı gökkubbe, gökyüzünün de tavan olduğunu iddia ediyor. Baksanıza hiç çatlak yok !!!!
  12. Çelişki !!! ??? Çelişki nerede sayın Gılgameş ? Tüm bu saydığınız uygun ortam olduğu için Dünya'da canlılık oluşmuştur. Eğer Mars'ta da böyle uygun bir ortam olursa, Mars'ta da oluşacaktır. Siz canlılık olması gerektiği için bu koşulların oluştuğunu söylüyorsunuz... Buradan da bir tanrıya ulaşıyorsunuz. Halbuki biz, uygun koşullar olduğu için canlılığın oluştuğunu söylüyoruz. Bizim söylediklerimizde de bir tanrıya yer de, gerek de yok... Anlayacağınız tanrıyı bu düşünce yapısı ile siz yaratıyorsunuz. "ve onlara lazım olan tüm hayati gereksinimlerinin hiç birini ihmal etmiyor" demişsiniz... Öyleyse nesli tükenen yüzbinlerce tür canlıyı nereye koyuyorsunuz? Madem onlar için bir ihmal yoktu da, ne diye soyları tükendi? Böyle söyleyerek asıl çelişkiye düşen sizsiniz... Hayvanlardaki merhametten bahsetmişsiniz... Yavrularını yiyen hayvanları nereye koyacaksınız? Dağlardan taşlardan, bahsetmişsiniz.. Onların birer barınak olduklarından.. Acaba onlar size barınak olsun diye mi oluşmuşlardır, yoksa canlılar tarafından, o oluşumların kendileri için uygun bir barınak olduğu için mi kullanılıyorlar? Dağların taşların canlılara hizmet etmek için varolduklarını düşünmektir basit olan...
  13. Yeterince sarih yazmaya özen göstermiştim. Demek ki başarılı olmuşum... Geçelim... Evrenin yalnızca %4 ü bilinen (baryonik) maddeden müteşekkildir. Bunun 4-5 katı kadar da varlıkları yaptıkları kütleçekimi etkisiyle dolaylı olarak çıkartılan karanlık madde vardır. Geri kalan %75-80 lik kısım ise kütleçekimine ters bir etkiye sahip olan ve nitelikleri henüz tam olarak bilinmeyen karanlık enerjiden oluşuyor. İşte siz, çıkarımlarınızı bu %4 lük kısım üzerinden yapıyorsunuz. Halbuki bilinen madde türü evrende çok az bir yer işgal eder. Hadi karanlık madde ve karanlık enerjiyi geçtik diyelim... Baryonik madde üzerinden modellerimizi oluşturduk ve evrenin ısı ve ışık ölümüne doğru gittiğini gördük. Ancak bu durum "maddenin sonu" anlamına gelmiyor. Zira madde varken yok olmaz, yoktan da var olmaz; yalnızca biçim değiştirir. Şimdi size bir örnek vereyim. Elektronlar, bağlı oldukları yörüngelerden daha fazla enerji gerektiren bir yörüngeye geçecekleri zaman, aradaki fark kadar enerjiyi sağlamak için foton soğururlar. Tersi olacağı zaman da bu işlemin tersini yaparlar. Yani bir ışık parçacığı olan foton, elektrona gerekli enerjiyi sağlamıştır. Artık bu enerjiye ihtiyaç kalmadığında da, foton elektron tarafından serbest bırakılır. Atomun enerjisinden bahsetmişsiniz. Bazı durumlarda atomun toplam enerjisinde bir azalma meydana gelebilir. Örneğin , protona göre paralel dönme hareketinde bulunan elektrona herhangi bir etkide bulunulursa, dönme yönü değişir. İşte bu durum atomun toplam enerjisinde bir azalma meydana getirir. Ancak böyle bir durumda da atomdan bir ışıma yayınlanır. Yani kayıp (!) enerji ışınıma dönüşmüştür. Bu ışınım da, bir başka parçacığa enerji sağlayacaktır. Anlayacağınız, sistemin toplam enerjisinde bir azalma ya da artış söz konusu olamaz. Ne yaparsanız yapın, bir maddeyi yok edemezsiniz... Evren, genişlemeye devam edip ısı ve ışık ölümü gerçekleşse bile bu tarihten trilyonlarca yıl sonra geride elektronlar ve fotonlar kalacak. Bunların da toplamı, Big Bang'i hazırlayan enerji topağından eksik, ya da fazla olmayacak. Bilim adamları Big Bang'den öncesine açılan kapıyı araladılar. Burada görünen, genişleyeceği yerde içine kapanan bir evren modeliydi. İşte ısı ve ışık ölümünden trilyonlarca yıl sonra geride kalacak olan parçacıklar, yeni bir Big Bang'in kaynağı olacaklar.
  14. Yahu kusura bakma lena ama, yazdıklarını anlamakta güçlük çekiyorum. Ancak sanki evrimin spesifikliği konusunda benim söylediklerimi söylüyor gibisin. Gerisini inan ki anlayamadım...
  15. Yaradılışçılar önce bunlara cevap versin... 2/29- O, yeryüzünde olanlarin hepsini sizin için yaratan, sonra göge yönelip onlari yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkiyla bilendir. Gökler (!) yeryüzünden sonra mı yaratılmıştır? 21/30- İnkar edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı? Göklerle yer ne zaman bitişikti? (Big Bang diye atlamayın, çok fena laf çarparım) 22/65- Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir. Bu favori ayetimdir... Allah göğü tutmasa, gökyüzü Dünya'nın üzerine düşecekmiş. Bir de, hadi domatesi, patatesi, koyunu, deveyi anladım da, gemileri de verdiğini söylüyor yahu... İnsanlar yüzebilir bir gemi yapana kadar kimbilir kaç kişi boğuldu acaba?
  16. Hem yukarıdakileri söylemişsiniz, hem de "Hubble Big Bang'i kanıtladı" demişsiniz... Demek ki bazı şeyleri bilmek, öğrenmek için labaratuvara sokmak gerekmiyormuş. Şu an bilimin elinde maddenin ne zaman ve nasıl oluştuğu konusunda bir veri yok. Ancak böyle bir veri yok diye de, dinlerin iddia ettiği gibi evrenin dünyadan sonra oluştuğu, önce su varken yerlerin ve göğün birbirinden ayrıldığı gibi bir "leylek" hikayesine de inanacak değiliz.
  17. Bunun için çabalayan bilim değil, bilim felsefesi ve teknolojidir. ***** **** bir cümle olmuş... Evren için bir düzenden bahsetmek mümkün değildir. Dünya'da yaşamı tehdit edebilecek bir tehlike olasılığı her zaman mevcuttur. Üstelik evrenin yıldız kümelerinin yoğun olduğu kısımlarına göz önüne alırsanız "kaos" un ne demek olduğunu anlarsınız... "Yüce" kısmına diyeceğim bir şey yok da, "İlahi" kısmı olmamış.. Sanki bilimsel formülleri insanın eline tanrı vermiş gibi konuşmuşsunuz... Bu söyledikleriniz de bilimin değil, felsefenin konusu içine girer. Bilim bize olması gerekeni değil, olanı söyler. Ne kadar garip ve tehlikeli düşünceler bunlar... Siz bilimi nükleer bomba yapmakla suçlayabilirsiniz. Ancak unutmayın ki, dünya'nın kaderi bir gün o nükleer bombanın elinde olabilir. Tıpkı bilim kurgu filmlerinde Dünya'ya çarpmak üzere olan bir asteroidin nükleer bomba ile etkisiz hale getirilebilmesi gibi. İşte kimileri bilimi üstün güç olmak için kullanır, kimileri teknoloji ile ticareti için, kimileri insanlığa ve Dünya'ya hizmet için... Ama en tehlikelisi de bilimsel verileri çarpıtarak insanları kandırmak, ve bu yolla kendisine çıkar sağlamak olsa gerek...
  18. Kişileri tartışanları karıştırmışsınız sanırım... Bunu yapan ben değil, bilakis alıntı yaptığınız yazıdır.
  19. Bunun için blogımdaki "Bilimsel Derlemelerim" kısmından "Schrödinger'in Kedisi" ve "Madde" başlıklı yazıları okuyabilirsiniz...
  20. Bunun müsebbibi sizlersiniz. Bilim adamlarının öyle bir derdi yok... Dogmatik inançlarına uymuyor diyerek evrime ve bilim adamlarına saldıranlardır bunun müsebbibi. Bilim, dogmatizme pabuç bırakacak değildir. Öyle olsaydı bugün hala dünyanın düz olduğunu iddia edecektiniz...
  21. Yahu şu orjinal Kur'an'ı bulup getirseniz de, siz de, biz de kurtulsak...
  22. Ne kadar da anlamsız, ne kadar da boş sözler bunlar... Ne yani, isimlerini saydığınız şahıslardan önce dünyada, ya da Türkiye'de ateist yok muydu? Ya da vardı da, beyinleri mi yıkanmamıştı (!) ? Hem biliyor musunuz, ben de dahil pek çok ateist saydığınız isimlerle ateist olduktan sonra tanışmışlardır. Ancak bunun sizin için önemli olduğunu sanmıyorum... Turan Dursun, İlhan Arsel bahane...Ne de olsa hepsi kulağı-kalbi mühürlenmişlerden...
  23. Ahhh... Ahhh... Acaba bilimsel konuları ne zaman bilimsel kaynaklardan takip edeceğiz? Acaba kuantum fiziği hakkında ne biliyorsunuz? Lütfen buraya da aktarın ki, biz de bir hayalin peşinden koşmak için milyonlarca dolar harcanarak oluşturulan CERN gibi merkezlerin, birer Kur'an kursuna dönüştürülmesi için çalışmalara başlayalım...
  24. Bunu anlayamayacak kadar geri miyim? Sanmıyorum... Ancak sizin için evrimi bir ideoloji ya da akım olarak görmeniz vesilesi ile aynı şeyi söyleyemeyeceğim...
  25. Öncelikle bir sosyalist olmadığımı söylemeliyim. Marx ya da Engels'in benim için özel bir yeri yok. "Hayvanlık" meselesi ise, sizin ufkunuzun yetmeyeceği kadar derin bir konudur. Bu konuda söz sahibi olabilecek kadar derin bir araştırma içine girmiş olabileceğinize ihtimal vermiyorum. Zira böylesine basit ve amiyane bir nükteye (!) konu olmaktan çok uzaktır. Materyalizm tamam da, darwinizm diye bir şey yoktur. Darwin de, Einstein ya da Newton gibi bir bilim adamıdır. Bir ideolojinin kurucusu falan da değildir. Bu ifade tamamen evrim teorisine saldıranların uydurmuş olduğu bir kelimedir. Dünya'da Einstenist ya da Newtonist ne kadar insan var ise, Darwinist de o kadardır. Elbette felsefe, bilimsel verileri kullanarak bir takım çıkarımlarda bulunacaktır. Bu felsefenin doğasında vardır zaten. Ben de bilimin verilerini kullanarak bir ateist felsefe görüşü belirledim. Siz de bu verilerden teist bir felsefeye dahil olabilirsiniz. Bu da doğal karşılanabilir. Ancak iş, bilimsel verileri çarpıtarak kendi felsefi görüşünün doğru olduğu yönünde bir dikteye dönüştüğü zaman, biz de buradaki yanlışları göstermeyi kendimize hak sayacağız.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.