yam_yam tarafından postalanan herşey
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
Kaçıp saklanmak !!! ??? Hem de Kuantum'un arkasına.... Sen kuantum olmadan maddeyi açıklayabilir misin ki, kuantum olmadan maddenin sonundan bahsedebiliyorsun ? Daha konunun başındayken bunu sana söylemiştim; evrenin ısı ölümü demek, maddenin ölümü demek değildir. Isı ölümü demek, kinetik enerjinin olmadığı bir haldir. Madde, içindeki potansiyel enerjiyi koruyacak ve asla yok olmayacaktır. Nitekim elektronlar enerjilerini asla kaybetmezler ve hareketliliğini yitirmezler. Kinetik enerjinin olmadığı bir durgun ortamda bile bir elektron ile bir protonun olası birleşmesi bir hareket için yeterlidir. Zira bu iki parçacık dışarıya enerji vererek birleşirler. Sen önce söylediklerinin ne olduğuna bir bak... Maddenin ebedi olduğunu ve enerjiden ayrı tutulamayacağını kabul ediyorsun, sonra da enerjiyi maddeden ayırıyor ve o enerjiye bir başlangıç arıyorsun... Sana bunu da söyledim ama sen görmezden geldin. Eğer bir başlangıç arıyorsan o başlangıç maddenin başlangıcı değil, bir hareketin başlangıcıdır. Yani size göre sizin tanrınız maddeyi yaratan değil, maddeye hareket verendir. Ancak o hareket için de bir tanrıya gerek olmadığını söylüyorum sana. O hareket için bir elektron ve bir protonun birleşmesi yeterlidir. Kaçıp saklanan biri varsa eğer, o da konunun başından beri anlattıklarımı göz ardı eden sensin. Hem "madde ebedidir" diyeceksin, hem de "ezeli değildir"... Ya söylediklerinin nereye vardığını bilmiyorsun, ya da sadece inatlaşmak için yazıyorsun... Sana açık ve net olarak söylüyorum ; bir başlangıç arayacaksan eğer, arayacağın başlangıç maddenin başlangıcı değildir. Arayacağın başlangıç bir "ilk hareket" tir. Sen istersen bu ilk hareketi verenin tanrı olduğunu düşünebilirsin. Ancak dediğim gibi bu işi pekala da bir elektron ve proton da yapabilirler...
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
Üzülerek görüyorum ki, kendinizi haklı çıkarma adına pek de etik olmayan yollara girmişsiniz sayın Gılgameş... Bana kelime oyunları yapmaya kalkışmayın. "Ezel" in ne olduğu konusunda sizin farklı teorileriniz varsa, buyrun açıklayın da biz de öğrenelim... Termodinamiğin 2. kanununun maddenin ölümünü gösterdiğini iddia etmek, yalnızca teist bir beynin koşullanmışlık içinde ortaya atabileceği türden bir iddiadır. Size elektronun ömrünü sordum, cevap vermediniz. Ya da bana elektronun durağan olduğu, enerjisinin olmadığı bir durumu gösterin dedim, yine cevap vermediniz. Her şeyi bırakın ve bana termodinamiğin 2.kanununundan yola çıkarak bir elektronun kullanılabilir enerjisinin tükendiği, yok olduğu bir durum gösterin.
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
Kuantumdan bahsediyorsanız eğer, "olasılık" ı göz ardı edemezsiniz. Zira "olasılık", "belirsizlik" gibi konular Kuantum fiziğinde önemli bir yere sahiptir. Örneğin, sizin karanlık madde için söylemiş olduğunuz "elektronların çekirdeğe çökmesi" konusu belirsizlik ilkesine uygun değildir. Eğer elektronları çekirdek gibi sınırlı bir alana sıkıştırırarak yeri konusundaki belirsizliği azaltırsanız, bu hızının belirsizliğinin artmasına neden olacaktır. Dolayısıyla böyle bir durumda elektronlar çekirdekten hızla uzaklaşma eğiliminde olurlar. Yani elektronlar çekirdeğe göçse bile orada çok uzun süre kalmayacaklardır. O yüzden bir parçacağın aynı anda hem hızını, hem de konumunu bilemezsiniz. Yalnızca orada bulunma olasılığını hesaplayabilirsiniz. Olasılığı yabana atmayın.... Bunun aksini iddia eden olmadı... İşte burada durun... Değişim ve dönüşümden kastedilenin ne olduğu bellidir. Temel parçacıklar farklı sistemlerde birleşerek görünür makroskobik cisimleri oluştururlar. Alt sistemler birleşerek üst sistemleri oluşturabilirler ve üst sistemler de bozunarak alt sisteme dönüş yapabilirler. Peki bu dönüşüm sizi ne tür başlangıç bulmaya itiyor? Bu sadece sizin "bir başlangıç olmalı" düşüncenizin dogmatik sonucundan ibaret. Hiç bir bilimsel, ya da mantıksal geçerliliği yok... İşte bir dogmatik ifade daha.... Ezeli olması için değişime ve dönüşüme uğramaması gerektiği konusundaki ilmi delilleriniz nedir? Bu sonuca neye göre vardınız? Yoksa bu sıfatı yalnızca tanrınıza yakıştırarak, tanrınızın değişimden ve dönüşümden uzak olmasından elde ettiğiniz bir sonuç mu? "Madde ezeli olması için ebedi olmalıdır" diyorsunuz. Tamam... Sonra "Madde ebedidir " diyerek ona bir başlangıç aramaya kalkıyorsunuz. Aslında "madde ebedidir" diyerek zaten onun ezeli olduğunu söylüyorsunuz ama, bunu dile getirmeye diliniz varmıyor. Sonra da hiç bir ilmi geçerliliği olmadığı halde "değişim-dönüşüm" diyerek buna kılıf arıyorsunuz...
-
İNANÇLILAR İÇİN DÜŞÜNDÜRÜCÜ SORULAR
Önce bana "kusursuzluk" un tanımını yapın, bana "kusursuzluk" un ne olduğunu söyleyin ki, size bir cevap verebileyim...
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
Bak arkadaş! Proton'a ömür biçen ben değilim. Dahası protonun bozulacağı da kesin değildir. Proton'a biçilen ömür, matematiksel olasılıklardandır. Proton, üçlü bir kuark sisteminden oluşur. Bozunsa bile, bozunduktan sonra bir başka sisteme dönüşecektir. Ancak protonun bozunma olasılığına karşı hiç bozunmama olasılığı da vardır. Geçelim... Bana elektronun ömrünü söyleyebilir misin? Ya da elektronun durağan halini? Elektron mutlak sıfır noktasında bile durağan değildir. Zira mutlak sıfır noktası, elektronun en düşük enerji seviyesinde bulunduğu haldir. Bu seviyenin altına düşmesi de mümkün değildir. Dahası bu seviyedeki hareketi de diğer cisimlerden bağımsızdır. Yani elektronların hareketi için dışarıdan enerji almalarına gerek yoktur. Kaldı ki durağan, yani kinetik enerji olmayan noktada bile bir elektron ile bir protonun birleşmesi "ilk hareket" için yeterlidir. Zira bu parçacıklar dışarıya enerji vererek birleşirler.
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
Bazı bilim adamları Proton'un ömrünün 10 üzeri 100 yıl olduğunu söylüyorlar. Ancak protonlar da kuarklardan oluşurlar. Dolayısıyla proton'a bir ömür biçilmesi, maddeye ömür biçilmesi anlamına gelmemektedir.
-
İNANÇLILAR İÇİN DÜŞÜNDÜRÜCÜ SORULAR
Tüm bu söylenenlerden çıkan anlam ; "Tanrı programlanmış, otomatik bir makinedir" Neden mi? Geleceğe dair herşeyi biliyor. Neyi nerede değiştireceğini de... Öyleyse, zamanı gelince otomatik olarak değiştiriyor. Öyle programlanmış çünkü... Aksi davranışta bulunamıyor. Kendisi bazı sıfatlar ile sınırlandırılmış. Bu sıfatların dışına çıkamıyor. Kendisi bazı şeyleri Dünya'ya "upload" (ayet) edebiliyor ama, Dünya'dan "download" yapamıyor... Dünya'daki bir şey, yine Dünya'da kalıyor... İşlemcisi saniyede milyonlarca işlem yapabiliyor... Ancak işlem sayısı milyarları bulunca (dünya nüfusu), işlemcisi yetersiz kalıp "niyazi" lerin artmasına sebep olabiliyor... "Update" yeteneği olduğunu iddia ediyor ama , update edilenler de eski çağlara ait. Üstelik sağlam bir "spyware" ve "antivirüs" e de sahip değil... Bundan dolayı şeytanlar ve cinler kendisine musallat olarak yaptıklarını bozabiliyor...
-
AYIN YARILMASI MUCİZESİ
Ne kadar da samimiyetsizce, ******* sözler bunlar... "Bilim benim her şeyim" diyeceksiniz, sonra da Ay'ın yarılıp gökten inerek Muhammed'in bilmem nerelerinden dolaşıp yörüngedeki yerine geri döndüğünü iddia edeceksiniz. Ondan sonra da birileri kalkacak, fotoğraflardan Ay yüzeyinde bu yarılmaya ilişkin izler arayacak, birileri uydurma hadisler taşıyacak, birileri alakasız ayetler gösterecek... Fotoğraflardan ayın yüzeyinde bir yarılma izi aramak Bilimden zerre kadar nasiplenemeyenlerin, bilimi altetmek adına, bilimin bir icadını kullanmaya çalışması... Ne kadar da acı... "Bilim benim herşeyim" diyeceksiniz, sonra da NFK 'in bilimi aşağılayan, bilimle dalga geçen bir şiirini egonuzun tatmini için buraya taşıyacaksınız... Daha düne kadar yıldızları birer kandil sananların, bilimin yıldızlara ulaşma çabasında gösterdiği adımları küçümsemeye çalışması nasıl bir trajikomedidir? "Bilim benim her şeyim" diyeceksiniz, sonra da belki de siz dahil pek çok yakınınıza şifa dağıtan, daha düne kadar ölümcül olan hastalıkları ayakta geçirtecek kadar çözüm bulan bilimi, kansere, AIDS'e çare bulamadı diye hafife alacaksınız; sanki din, bu hastalıklara çoktan şifa bulmuş gibi... Yarın bilim kansere, AIDS'e çare bulduğunda neyi bahane edeceksiniz? (Kaldı ki bugün pek çok kanser türü erken teşhis ile tedavi edilebilmektedir) "Bilim benim her şeyim" diyeceksiniz, sonra da hayatının büyük bölümünü bilime adayarak yüzyılın teorilerinden birine imza atan bir bilim adamını, sırf dogmatik inançlarınıza uymadığı için ideoloji "mania"ğı ilan edeceksiniz... "Bilim benim herşeyim" diyeceksiniz, sonra da bilimin bir gün cinleri, perileri görebilecek aletler yapabileceğini iddia edeceksiniz... Kimbilir; belki bilim bir gün onları avlamanın da bir yolunu bularak hayvanat bahçesi gibi "Cin-peri bahçesi" bile açabilir... "Bilim benim herşeyim" diyeceksiniz, ben de "Hadi oradan" diyeceğim...
-
DARWINİZM BİLİM DEĞİLDİR!
Bakınız : Kütleçekimi Çarpmadığını da nereden çıkardın? 65 milyon yıl önce çarpmıştı. Çıkıp düşmediğini nereden çıkardın? Daha ağzındaki lokmayı yutmaya fırsat bulamadan donan mamut fosilinden haberin yok tabii.. Son bir milyon yıl içinde yaşanan 8 buzul çağından da... Neden dünyanın yaşı 4,5 milyar yıl olduğu halde canlılık 3,5 milyar yıl önce başladı kralx? Sen buna cevap bulamazsın. Zira ne Kur'an'da, ne de tefsirlerde buna ilişkin bir cevap bulamazsın. İstersen ben söyliyeyim.. Zira 4,5 milyar yıl önce Dünya şartları, canlılık oluşumu için uygun şartları taşımıyordu. Ne zaman ki Dünya soğudu, kabuğu, atmosferi oluştu, canlılık için uygun bir ortama kavuştu, işte o zaman canlılık meydana geldi. Öyle olduğu için sen yaşıyor, ya da şu anki halindesin kralx. Sen şu halinle yaşayasın diye uygun şartlar oluşmadı. Şartlar farklı olsaydı belki canlılık yine olacaktı. Ancak bu haliyle değil... O farklı şartlara uyum sağlamış canlılar olacaktı.. Sorularına cevaplar yukarıda. Şimdi ben de sana sadece 1 soru soracağım. Son verilere göre 75 milyar ışık yılı genişliğinde olduğu düşünülen evrenin, sırf içinde insanların imtihan edilebilmeleri için gerekli olan Dünya adlı bir gezegen için yaratılmış olmasının mantıki geçerliliğini istiyorum senden. İyice düşün cevap ver....
-
Yerçekimi Kuramı !
Evrim tartışmaları olduğunda, evrim kuramının geçerliliği konusuna örnek vermek için yerçekiminin açıklamasının da bir kuram olduğu söylenir. Şimdi size bunun nedeninden bahsetmek istiyorum. Standart Model, evrendeki bütün madde ve kuvvetleri tanımlamak için geliştirilen bir modeldir. Standart modele göre iki çeşit parçacık vardır. Elektronlar, protonlar, nötronlar ve kuarklar gibi (konu açısından daha derine inmek gereksiz) madde parçacıkları ve kuvvetleri taşıyan kuvvet taşıyıcı parçacıklar. Kuvvet, cisimlerin hareket durumlarını ya da biçimlerini değiştiren etkiye verilen addır. Bu modele göre her kuvvet, kuvvet taşıyıcı bir parçacık tarafından taşınır. Madde parçacıklarını etkileyen bütün etkileşmeler, kuvvet taşıyıcı parçacıkların yer değiştirmesinden kaynaklanır. Örneğin, mıktanısların birbirlerini itmesi için gereken elektromanyetik etkileşmelerde kuvvet taşıyıcı parçacıklar fotonlardır. Yeryüzündeki maddeleri yeryüzüne bağlayan kuvvet de yerçekimidir. Peki yerçekiminin bir maddeyi kendine çekebilmesi için gerekli olan kuvvet taşıyıcı parçacık nedir? İşte asıl mesele burada başlıyor. Bu parçacık "graviton" olarak adlandırılıyor. Ancak teoride öngörülmesine rağmen henüz keşfedilememiştir. Bir "Yerçekimi" kuvveti olduğunu bildiğimiz ve o etkiyi gözlemleyebildiğimiz halde, bu etkiyi tam olarak açıklayamıyoruz. İşte bu yüzden, evrim tartışmalarında evrimin geçerliliği anlatılırken gayet iyi bir örnek teşkil ediyor... (Hemen hatırlatayım, yerçekiminin parçacık olaylarında etkisi çok azdır. Büyük kütleler olmadığı sürece gözardı edilebilecek kadar zayıf bir kuvvettir. Bu yüzden Standart Modelde yer almaz.) "Yerçekimi : Evet vardır. Biliyoruz, gözlemleyebiliyoruz ama tam olarak açıklayamıyoruz." "Evrim : Evet olduğuna dair yeteri kadar kanıt vardır. Ama tam olarak açıklayamıyoruz."
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
Bunun için geçerli bir neden göstermelisin. Binlerce yıl önceki inançları değil...
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
Ben de "felsefe taşı" nı arıyorum. Ancak benim felsefe taşını bulma ihtimalim ne kadar ise, senin de bir cin bulma ihtimalin o kadar...
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
Evet, pek çok keşif başka bir şey ararken bulunmuştur. X ışınları gibi... Bu ışınlar bulunduktan sonra, bununla neler yapılabileceği düşünülmüş ve hayata da geçirilmiştir. Ancak bulunan şeyler maddeden bağımsız değildir. Siz, maddeden bağımsız olan bir şeyler arıyorsunuz... Bu arada "başka şeyler ararken" ifadesi beni rahatlattı. Bir an için, bu iş için ayrılacak çuvallarla riyal gözümün önüne geldi de, bayağı endişelenmiştim.
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
İyi güzel de, bunun için önce ne aradığını bilmek gerekmez mi?
-
Gitme Vakti..
İnsanlar, fikirlerini her ortamda (istisnalar kaideyi bozmaz) cesurca açıklamaktan ve savunmaktan çekinmemeliler. Yalnız üzüldüğüm bir şey var sevgili taurusmutis... "Ateistleri vareden bizleriz" derken, bunda payının olduğu düşüncesi ile bir suçluluk duygusu altında olduğunu görüyorum. Bu duruma alet (!) olmamak için de, dini konulara yazmayacağını belirtmişsin. Bu ifadelerinle ateistleri kurtulunması gereken birer "sorun" gibi gösterdiğinin farkında mısın? Ya da bu ifadelerin, bu forumdaki tüm ateistleri rencide edecek kadar uygunsuz olduğunu.. Doğrusu bunu sana yakıştıramadım sevgili taurusmutis. Söylemek istediklerinin bunlar olmadığını, bu ifadelerin, anlatmak istediklerini doğru ifade etmeye yetecek kadar net olmadığı için yanlış anlaşılmalara sebebiyet verdiğini umarak, kararını yeniden gözden geçirmeni diliyorum ... (Benim ve birkaç arkadaşım hakkında söylediğin olumlu düşüncelerin için ayrıca teşekkürler)
-
BALYOZ---1---
Gülmek iyidir sayın Gılgameş... İnsanı ferahlatır, rahatlatır. Ancak gülünecek bir şey var ise, o da uygun şartların olduğu yerde canlılık oluşması değil, milyarlarca ışık yılı genişliğindeki evrenin, insanların imtihan edilebilmeleri için gerekli olan Dünya adlı bir gezegen için yaratılmış olduğunu iddia etmektir. Yine de siz bilirsiniz... Gülmek iyidir... Siz uygun koşullardan ne anlıyorsunuz sayın Gılgameş? Bu uygun koşullar evrenin her yerinde var ise Ay'da neden yaşayamıyoruz. Atomun içinde bulunan protonlar birbirlerini iterler zaten... Ancak bir protondaki renk yüklü kurklar, bir başka protondaki renk yüklü kuarklar ile yapışabildiklerinden, aradaki bu "itme" yi yenecek kadar güçlü bir etkileşim oluşur. Bunda mucizevi bir durum yoktur... Haltetmişler... Dünya yörüngesinde uzun dönemli değişiklikler ve dönme eksenindeki eğikliğin artıp azalmasıyla son 100.000 yılda dünya 8 tane buzul devri geçirirken, ve buzullar Avrupa ve ABD'nin yarısına kadar kilometrelerce kalınlıkta uzanarak canlıların yaşam alanlarını önemli ölçüde kısıtlarken, neredeymiş bu matematikçi? "ve onlara lazım olan hayati gereksinimlerin hiçbirini ihmal etmiyor" ne demektir sayın Gılgameş? Yazdıklarınızın arkasında duramamış ve hayati gereksinimleri "açlık" ile sınırlandırarak kendinize bir çıkış noktası aramışsınız. Pek başarılı olduğunuzu söyleyemeyeceğim. Yani evrimi kabul ediyorsunuz öyle mi? Aksi halde "sonra geleceklere yer açmak" fikrinin hiçbir mantıki gerekçesi olamaz. Dahası, insan için yaratılmış olan evrende, insanın niçin canlılığın başlangıcından 3,5 milyar yıl sonra ortaya çıktığını da anlatamazsınız. O nasıl bir bilniçmiş ki, bilmem ne çıngıraklı yılanına hem yavrularını yeme, hem de bunu yapmamak için orayı terketme içgüdüsü vererek sapkın egosunu tatmin etmeye yönelik oyunlar oynayacak ? Kedi ve köpekler, pek çok akvaryum balığı (beta,kılıçkuyruk, lepistes vs), bazı kuş türleri (alakarga vb) ve burada saymamın mümkün olmadığı pek çok hayvan türü yavrularını yemeye meyillidirler. Ben iddilarımın nerelere gittiğine bakıyorum da, sizin bakıp bakmadığınızdan kuşkuluyum. Hayvanlardaki yavru sevgisini bir yaratıcıya bağlamaya çalışırken, iş yavrularını yemeye meyilli hayvanlara gelince bunun ekosistem için gerekli bir uygulama olduğu gibi abes bir iddiayı önümüze getirebiliyorsunuz. Demek ki iddia ettiğiniz "bilinç", ekosistemi dengelemek (!) adına böyle sapkınca (!) yöntemlere başvurarak, yavrularına karşı merhamet sahibi hayvanlara, "yavrularını yeme" gibi korkunç bir ceza verebiliyor. Zaten aynı bilinç değil miydi İbrahim'i oğlunu katletme noktasına getiren ? Bazı hayvanlar kış uykusuna yatarlar, çünkü kış mevsimi onların yaşamlarını idame ettirebilmeleri için uygun bir mevsim değildir. Bu yüzden kış uykusuna yatmadan önce, kendilerine uyku sırasında yeterli olacak kadar enerji sağlaması için yağ depolarlar. Bunu da, sizin üstün "bilinç" inizin yarattığı kış mevsiminin, bu hayvanların yaşamaları için uygun bir yaşam ortamı sunamamasından dolayı yaparlar. Bunu nerden öğrendiklerini öğrenmek için bakınız : genetik bilimi.... Sen oturup durmadan sorular üretebilirsin... Bilim bunların çoğuna gerekli cevapları vermiştir. Ne yazık ki (!)bu cevaplar bir tanrıyı göstermekten çok uzaktır...
-
MADDE EZELİ OLAMAZ---YARATAN VAR
Tebrik ederim sizi... Bilim adamlarının onlarca yıldır arayıp da bulamadığı ""karanlık madde" yi siz bulmuşsunuz (!). "Atomun elektronları çekirdeğine çekip çekirdeğin çökmesiyle oluşan madde türü" gibi bir tanımlama getirmişsiniz. Ancak bırakın elektronların çekirdeğe çekilip çekirdeğin çökmesini, pek çok bilim insanı, karanlık maddenin çoğunluğunun proton, nötron ve elektronlardan oluşmadığı görüşündedir. Siz karanlık maddeyi "standart model" ile açıklama yoluna gitmişsiniz. Ancak karanlık madde standart modelin içinde yer almaz; alsaydı, adı "karanlık madde" olmazdı. "Bilgi takviyesi" öneriniz için teşekkür ederim. Ben sürekli bunun içerisindeyim zaten. Ancak bu önerinizi ciddi manada kendiniz için de düşününüz lütfen. Hidrojenden, helyumdan, kurşundan bahsetmişsiniz. Kurşunun ötesinin olmadığından falan... Evet kurşun birleşerek bir başka elemente dönüşebilmesi için sahip olunandan çok daha fazla enerjiye ihtiyaç olduğu için yıldızlar tarafından son duraktır. Ancak bu size neyi kanıtlar? Hidrojen ya da kurşun temel parçacıklar mıdır? Aslında detaylara devam edecektim ama, düşündüm de buna hiç gerek yok. Aşağıda söyleyeceklerim, bilimsel olarak da, felsefi olarak da inkar edemeyeceğiniz bir konudur. Evren ısı ölümüne gitse bile madde sonsuza kadar varlığını devam ettirecektir. Sonsuza giden bir kavramın da başlangıcını aramak anlamsızdır. Siz bir ilk girdi olduğunu varsaysanız bile, bunu "yaratmak" değil, yalnızca "hareket" olarak adlandırabilirsiniz; yoktan varetme olarak değil. Zira madde ve enerji birbirinden bağımsız değil, birbirlerinin farklı halleridir . Öyleyse şu sonuca ulaşıyoruz; sizin "Allah" diye varsaydığınız "şey" maddeyi yaratan değil, maddeye hareket kazandıran "şey" dir. Artık bunu İslam terminolojisinin neresine koyacağınız size kalmış.
-
Volkanlar
VOLKANLAR Magmanın yerkabuğundaki etkinliği sonucu gelişen oluşumlara verilen “volkan” adı, Roma mitolojisindeki ateş tanrısı Vulcan’dan gelir. Volkan konilerinin, tanrıları yenilmez kılan silahları yapan usta ve ateş tanrısı Vulcan’ın yer altındaki atölyesinin bacaları olduğuna inanan eski Romalılar, volkanik etkinlik sırasında gözlenen patlama ve etkinlikleri ise, Vulcan’ın örsünden çıkan sesler ve kıvılcımlar olarak değerlendirmişlerdi . Yanardağlar yeryüzünde herhangi bir yerde oluşmaz; bir takım yer hareketlerinin gerçekleşmiş olduğu yerlerde, ya da bu yerlerin yakınlarında oluşurlar. Özellikle yayılma sırtlarında , dalma-batma bölgelerinde ya da sıcak noktalarda yanardağlara rastlanır. Dünya’nın değişik bölgelerine yayılmış olan birçok etkin yanardağ, çevresinde yaşayan halkın yaşamını zaman zaman tehdit ediyor. Yerbilimciler, dünyada halen 500 yanardağın “etkin” olarak sınıflandırılabileceğini saptamışlar. Bu yanardağların birçoğunda gözle görülür herhangi bir etkinlik gözlenmese de, bunlar son 2500 yıl içinde püskürmüş oldukları için potansiyel olarak etkin sayılıyorlar. Bunların ancak küçük bir bölümü tehlikeli yanardağlar grubuna giriyor. Dünya üzerindeki aktif volkanlar üç ana bölgede toplanmıştır. Volkanların en yoğun olduğu bölge Pasifik Okyanusu’nun kenarlarıdır. Volkanların aktif olduğu ikinci bölge Alp-Himalaya kıvrım kuşağı, üçüncü bölge ise okyanus ortalarıdır. Püskürme Magma, yerkabuğunun 3.000 km. derinliğe kadar uzanan manto adlı tabakasında yoğun ve ergimiş durumda bulunan mineraller karışımıdır. Dünyamızın derinliklerindeki magmanın yeryüzündeki faaliyetlerine ise Volkanizma denir. Bu esnada katı, sıvı ve gaz hallerde yeryüzüne çıkan magma, değişik türlerdeki volkanları oluşturur. Magmanın yeryüzüne ulaşması ile oluşan volkan (yanardağ)lar, yerkabuğunun derinliklerindeki bu çoğunlukla eriyik haldeki maddeleri içeren magmatik hazine ile yeryüzü arasındaki ilişkiyi sağlayan bir delik veya bacadırlar. Bu delik, ya da bacadan fışkıran magma ürünlerinin büyük bir kısmı, onun çevresinde koni biçiminde birikerek “volkan konisi”ni meydana getirirler. Volkan konisinin tepesindeki çukurluğa ise “krater” adı verilir. Volkanik faaliyette en önemli rolü, yerkabuğunun derinliklerindeki iç basınç ve gazlar oynar. Normal olarak, yüksek basınç altında magma içinde erimiş halde bulunan gazlar, basıncın çeşitli etkenler ile azalması ile magmadan ayrılarak büyük bir güç ve hızla yeryüzüne çıkmak isterler. Basıncın azalması ile magma köpürür, hafifler ve daha akıcı bir hal alarak, daha kolay püskürme özelliği kazanıp yeryüzüne doğru hareket eder. Magmanın yeryüzüne çıkması, yanardağın püskürmesi anlamına gelir. Yanardağların iç kısımlarında magmanın biriktiği magma odaları bulunur. Bu odada yeterince biriken ve yoğunluğu etrafındaki kütlelerden hafif olan magma yükselerek, magma odasını yanardağın ağzına bağlayan bacalarda ilerler ve lav şeklinde ağızdan dışarı püskürür. Ancak püskürme her zaman patlama şeklinde olmaz; bazen yanardağların bacasından lav sızması biçiminde gerçekleşir. Bu daha çok magmanın türüne bağlıdır. Püskürme sonucunda lavla birlikte magmanın içinde bulunan yakıcı gazlar, piroklastlar (sıkışmış gazların püskürme sırasında kurtularak patlaması sonucunda havaya fırlayan kütleler) ve lahar (Püskürme sonucunda dağın yamaçlarında bulunan buz, kül, çamur ve kayalardan oluşan karışım) adı verilen volkanik çamur gibi bir çok zarar verici şey toprak kaymasıyla birlikte dağın eteklerinden aşağı akar.Etna Avrupa’nın en etkin ve en büyük yanardağı Etna’dır. Etna, her ne kadar birkaç yılda bir etkinlik gösterse de bunların büyük bölümü, çevrede yaşayan insanların yaşamını tehdit edecek boyutlarda olmuyor. Etkinliğine ilişkin en uzun tarihsel kayda sahip olan Etna Yanardağı, son 2500 yıl içinde 100’den fazla şiddetli püskürme dönemi geçirdi. 1669 yılında meydana gelen felaketin ardından, 1928 yılındaki etkinliği sırasında iki köy tümüyle lavlar altında kaldı. 1947 yılında püskürmenin şiddetiyle dağın tepesinde iki yeni krater açıldı. Etna Dağı’nın son 300 yıldaki en şiddetli püskürmesiyse 1992 yılında meydana geldi. Yeni bir yarığın açıldığı bu etkinlik sırasında, nüfusu 7000’e varan Zafferana Köyü halkı büyük tehlikeyi görece zararsız atlattı. Çünkü askeri birlikler, köye doğru akan lavların akış yönünü patlayıcılar yardımıyla değiştirmeyi başardılar. Etna’nın 1 milyon yıl öncesinden daha erken bir tarihte oluşmaya başladığı sanılıyor. Yanardağı oluşturan ilk püskürmeler deniz tabanında gerçekleşti. Sicilya Adası’nın kıyı bölgelerinde bulunan yastık lavlar, ilk püskürmelerin deniz seviyesinin altında gerçekleşmiş olduğunu, yani yanardağın deniz seviyesi altında gelişmeye başladığını gösteriyor. Öngörme Günümüzde yanardağbilimciler, bir yanardağın ne zaman püsküreceğini değişik yöntemlerden yararlanarak tahmin etmeye çalışıyorlar. Bir püskürmeyi öngörebilmek için en önemli unsur, o yanardağın geçmişinin ayrıntılı olarak bilinmesidir. İşte bu nedenle de araştırmacılar, yanardağın geçmişte hangi sıklıklarda püskürdüğünü, püskürmelerin şiddetini ve ne tür malzeme püskürttüğünü araştırıyorlar. Bir yanardağ “uyanıp” püskürmeye hazırlandığında genel olarak çevresinde sismik etkinlik gözlemleniyor. Özellikle de bu tür etkinlik artış gösterdiğinde, araştırmacılar bundan püskürme anının iyice yaklaştığını anlıyorlar. Magmanın yükselmesinin yol açtığı depremleri ve titreşimleri yanardağbilimciler sismometre denen aygıtlar yardımıyla kaydediyorlar. Bu amaçla, bir yanardağın değişik yerlerine sismometreler yerleştirip, elde ettikleri verileri bilgisayarlarda saklıyorlar. Patlama olasılığı olan volkanların çevresinde yapılan ayrıntılı aletsel çalışmalar: * Yükselen magmanın doğurduğu küçük haberci depremlerin saptanması, * Yanardağ yakınlarındaki akarsularda sıcaklık değişimlerinin saptanması, * Akarsudaki mineral oranlarının değişimlerinin denetlenmesi, * Toprak kabarmalarının ölçülmesi , * Yanardağ ağızlarındaki gaz ve su buharı çıkışlarında olan değişimlerin saptanması Anadolu’da Volkanizma Alp-Himalaya kıvrım kuşağında yer alan Türkiye’de volkanlar, tektonik hatlara uygun olarak beş bölgede yoğunlaşmıştır. Ancak günümüzde Türkiye’de aktif volkan bulunmamaktadır. Ülkemizde bilinen en son volkanik püskürmeler, yaklaşık 2000 yıl kadar önce Orta Anadolu’da Erciyes Yanardağı’nda ve MS 1441 yılında Doğu Anadolu’da Nemrut Yanardağı’nda meydana gelmiştir. Günümüzde, Anadolu’da volkanizma sönmek üzeredir. Ancak, bazı eski yanardağlarda (Erciyes, Hasan Dağı, Büyük ve Küçük Ağrı dağları, Tendürek, Nemrut, Süphan dağları vb) halen gaz ve buhar çıkışları gözlenmekte olup, volkanizmanın yoğun olduğu bölgelerde 400’den fazla sıcak su kaynağı bulunmaktadır. Anadolu’daki sıcak su kaynaklarıyla gaz ve buhar çıkışları, bu bölgede, yerkabuğunun derinliklerinde hala volkanik aktivitenin var olduğunu ve ilerde bir gün koşullar uygun olduğu takdirde şimdi sönmüş bir durumda olan yanardağın (zayıf bir ihtimal olsa da) yeniden etkinlik gösterebileceğini ortaya koymaktadır. Ancak, yanardağ felaketi bir yazgı değildir ve bugün uyuyan bir yanardağ, ilerde etkin olacağını kesinlikle haber verecektir. Kaynaklar : Bilim ve Teknik Dergisi / Şubat 1983 Bilim ve Teknik Dergisi / Mayıs 1986 Bilim ve Teknik Dergisi / Eylül 2001 http://www.biltek.tubitak.gov.tr/bilgipaket/yerkure/01.swf http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ett...mp;soru_id=2929
-
İNANÇLILAR İÇİN DÜŞÜNDÜRÜCÜ SORULAR
Buyrun sevgili taurusmutis... Bize, bilimsel bilgi birikiminizin sizi nasıl tanrıya götürdüğünü anlatın. Bize, Big Bang'den, ya da diğer evren modellerinden yola çıkarak tanrıya nasıl ulaşabileceğimizi gösterin... Ya da ne bileyim, klasik fiziğin, ya da kuantum fiziğinin bir tanrıyı nasıl resmedebildiğini anlatın. Antropolojiden ya da paleontolojiden bahsedin. Bu bilim dallarının insanlara nasıl olup da bir yaratıcıyı gösterdiğini anlatın... Jeoloji de olabilir... Jeofizik, jeomorfoloji ya da sismolojinin tanrı hakkında ne söylediğinden bahsedin bize..
-
İNANÇLILAR İÇİN DÜŞÜNDÜRÜCÜ SORULAR
Sevgili Taurusmutis, Lütfen sen söyle evrenin nasıl oluştuğunu... O içine kapanan evrenin nereden ve nasıl geldiğini sen açıkla bizlere...Madem bilimin verdiği cevaplar seni tatmin etmiyor, lütfen maddenin ne zaman ve nasıl oluştuğunu sen anlat bize. "Bak cevap veremiyorsun işte" demek marifet midir sevgili taurusmutis ? Bu sorulara senin verebileceğin bir cevabın var mı? Hiç sanmıyorum... Senin vereceğin cevapları ben senden çok önce biliyordum zaten... Benim sana getirdiğim cevaplar seni tatmin etmiyor ama, bir bak bakalım Kur'an'ın sana anlattıkları seni ne kadar tatmin ediyor? "Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratan" tanrı cevabı mı seni tatmin ediyor? Ya da "yerin üzerine düşmesin diye göğü tutan" tanrı mı ? Evet sevgili taurusmutis sen söyle lütfen...
-
İNANÇLILAR İÇİN DÜŞÜNDÜRÜCÜ SORULAR
Sevgili taurusmutis, şu anki matematiksel modellemeler Big Bang öncesindeki evrenin içine kapanan bir evren modeli olduğunu gösteriyor. Yani bunun anlamı, Big Bang'e neden olan enerji topağının, içinde yaşadığımız evrenin çöküş yaşamış halini andıran bir evrenden geldiğini gösteriyor. Uzayın neyin içinde olduğunu şu an için bilmiyoruz. Çeşitli evren modelleri var; ancak bunlar şimdilik sadece spekulatif olabilecek modeller.
-
Tasarımın incelenmesini isteyen ayet örnekleri
Ahhh... ahhh.. Yıllarca böyle kandırıldı insanlar.
-
İNANÇLILAR İÇİN DÜŞÜNDÜRÜCÜ SORULAR
45/22- Allah, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak, herkese kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. Onlara zulm edilmez. 11/7- O, hanginizin amelinin daha güzel olacagi konusunda sizi imtihan için, henüz arşi su üstünde iken gökleri ve yeri alti gün içinde (alti evrede) yaratandir. Böyle iken "Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz" desen, inkarcılar "Mutlaka bu apaçık bir büyüdür" derler. 2/22- O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah'a ortaklar koşmayin. Sayın Pantheaa, Yukarıda alıntıladığım ayetler, evrenin insanlar için yaratılmış olduğu iddiasını gösteriyor. İslam inancına göre evren, insanların imtihanı için yaratılmıştır. Dahası Kur'an'da gökyüzü ile ilgili ayetlere bakarsanız, Kur'an'ın bu konuda tamamen eski inanışları (Gökyüzünün bir tavan olduğu) muhteva ettiğini görürsünüz. Pek çok ayette gökyüzünün dünyaya bir tavan olduğu iddiasını görürsünüz. Bu ayetleri buraya defalarca yazdım. Gökyüzünde çatlak olmaması, göklerin direksiz yaratılmış olması, gökyüzünü dünyaya düşmemesi için tanrının tuttuğu, göklerin yükseltilmiş olduğu vs.vs gibi pek çok ayet... Kur'an, bırakın uzayda yaşam olduğu iddiasını, uzayın ne olduğundan habersiz bir kitaptır. Gelelim uzayda bilinç sahibi olabilecek canlı meselesine... Dünya'da milyonlarca çeşit canlı türü olmasına ve bu canlıların da hemen hemen aynı şartlarda (Evrendeki herhangi bir yere nazaran) gelişmelerine karşın bilinç sahibi olabilmiş tek canlı türü insandır. İnsanın bilinçsel evrimi de tamamen spesifik, yani kendine hastır. Örneğin insanın alet kullanabilme yeteneğine uygun fizyolojik gelişimleri olmasaydı, belki de bugün bilinçten söz edemeyecektik. Ya da konuşması için gereken ağız ve dil yapısı farklı olsaydı, bugünkü bilinç düzeyine erişemeyecekti. Anlatmak istediğim budur. Bilinç, insana has bir olgudur. Evet, bazı hayvanlarda da bilincin temel yapısı vardır. Örneğin bazı hayvanlar (şempanze, yunus, ve buna en son fil de eklendi) aynadakinin kendisi olduğunu farkedebiliyor. Ancak bilinçsel gelişimleri bu ve buna benzer bir kaç örnek ile sınırlı kalmış. Zira daha ötesi için fizyolojik konumları uygun değil. Evrenin bir başka köşesinde "canlı" diyebileceğimiz varlıklar olabilir. Ancak bunların insan kadar, ya da insandan daha ileri bir bilinç düzeyinde olduğunu idda etmenin hiç bir mantıksal geçerliliği olamaz. O yüzden böyle varlıklara inanmanın, cin-peri ya da hayaletlere inanmak ile eşdeğer gördüğümü söylüyorum.
-
Tasarımın incelenmesini isteyen ayet örnekleri
Hala anlamıyorsunuz değil mi? http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=125217 Kur'an'ın, evrenin yaradılış hikayesini Tevrat'tan nasıl aldığını yukarıdaki linkte göstermiştim. 78/12- Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik. 78/13- Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık. ********************************* 71/15- 'Görmediniz mi Allah yedi göğü, tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?' 71/16- 'Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?' Güneş Big Bang'den 10 milyar yıl sonra oluşmuştur. Ancak Kur'an'ın tanrısı Güneş'in ve Ay'ın yaradılışını evren ile bir tutuyor... 79/29- O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı. Kur'an'ın tanrısı uzayda da gece-gündüz olduğunu iddia ediyor. 67/3- O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Kur'an'ın tanrısı uzayı gökkubbe, gökyüzünün de tavan olduğunu iddia ediyor. Baksanıza hiç çatlak yok !!!!
-
BALYOZ---1---
Çelişki !!! ??? Çelişki nerede sayın Gılgameş ? Tüm bu saydığınız uygun ortam olduğu için Dünya'da canlılık oluşmuştur. Eğer Mars'ta da böyle uygun bir ortam olursa, Mars'ta da oluşacaktır. Siz canlılık olması gerektiği için bu koşulların oluştuğunu söylüyorsunuz... Buradan da bir tanrıya ulaşıyorsunuz. Halbuki biz, uygun koşullar olduğu için canlılığın oluştuğunu söylüyoruz. Bizim söylediklerimizde de bir tanrıya yer de, gerek de yok... Anlayacağınız tanrıyı bu düşünce yapısı ile siz yaratıyorsunuz. "ve onlara lazım olan tüm hayati gereksinimlerinin hiç birini ihmal etmiyor" demişsiniz... Öyleyse nesli tükenen yüzbinlerce tür canlıyı nereye koyuyorsunuz? Madem onlar için bir ihmal yoktu da, ne diye soyları tükendi? Böyle söyleyerek asıl çelişkiye düşen sizsiniz... Hayvanlardaki merhametten bahsetmişsiniz... Yavrularını yiyen hayvanları nereye koyacaksınız? Dağlardan taşlardan, bahsetmişsiniz.. Onların birer barınak olduklarından.. Acaba onlar size barınak olsun diye mi oluşmuşlardır, yoksa canlılar tarafından, o oluşumların kendileri için uygun bir barınak olduğu için mi kullanılıyorlar? Dağların taşların canlılara hizmet etmek için varolduklarını düşünmektir basit olan...