Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

yam_yam

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.202
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    9

yam_yam tarafından postalanan herşey

  1. Büyük ilmi şef kralx tüm bilgisiyle (!) konuştu ; "Olmaz öyle şey"... "İstemezük" Bir de naçizane Avrupa Moleküler Biyoloji Labaratuvarı'ndan EMBL araştırmacıları var ama, "Büyük ilmi şef " Kralx'in yanında adlarını bile anmaya değmez. Ama ben yine de ne dediklerini buraya yazayım. Darwin’in evrim kuramının karşıtları, genellikle gözün karmaşık yapısının, kuramın temel dayanakları olan kendiliğinden değişim (mutasyon) ve doğal seçilim süreçleriyle açıklanamayacağı görüşünü öne sürerler. Darwin de insan gözünün nasıl evrildiği konusuna bir açıklama getirememişti. Şimdiyse Avrupa Moleküler Biyoloji Laboratuvarı’ndan EMBL araştırmacılar gözün evrilme mekanizmasını ve kaynağını bulduğunu açıkladılar.Gözlerimizdeki ışığa duyarlı olan koni ve çubuk biçimli hücreler, önceleri beyinde yerleşmiş bulunan eski bir hücre populasyonundan evrilmişler. EMBL araştırmasını yürüten Detlev Arendt ve Joachim Wittbrodt’a göre insan gözündeki hücrelerin beyinden gelmiş olmasş sürpriz değil. Bugün de beynimizin derinliklerinde ışığa duyarlı hücreler bulunuyor ve bunlar günlük etkinliklerimizin ritimlerini ayarlıyorlar. Önce hayvanların beyinlerinde bulunan bu ışığa duyarlı hücreler, evrim sürecinin daha sonraki evrelerinde gözlere göç ederek ve görüntü iletme yetisini kazanmş görünüyor. Biliminsanları ilk hayvan atalarımızda iki tür ışığa duyarlı hücrenin varlığını belirlemiş bulunuyorlar. Bunlar, rabdomerik ve cilial (kamçımsı) hücreler olarak sınıflandırılıyorlar. Hayvanların çoğunda rabdomerik hücreler gözlerin bir parçası haline gelirken kamçımsı hücreler beyindeki yerlerini koruyarak biyolojik saatleri düzenleme işlevini üstlenmişler.İnsanlar ve öteki omurgalılardaysa bunun tersi olmuş ve gözde yerleşen kamçımsı hücreler koni ve çubuk hücrelerine dönüşmüşler. Araştırmacılar göz oluşumunda evrim sürecinin izini, “yaşayan bir fosil” olarak tanımlanan Platynereis dumerilii adlı deniz kurtçuğunu inceleyerek bulmuşlar. Bu kurtçuk 600 milyon yıl önce yaşamış olan atalarından hala çok farklı değil. Bu canlıya ayrıca böceklerle omurgalıların son ortak atası gözüyle bakılıyor. Arendt bu hayvanın daha önce başka bir araştırmacı tarafından çekilen beyin görüntülerini gördüğünde, beyin hücrelerinin insan gözündeki koni ve çubuk hücrelerle olan benzerliği dikkatini çekmiş. Araştırmacı bu hücrelerin aynı evrimsel sürecin ürünü olabileceğini düşünmüş. Daha sonra, EMBL’den başka araştırmacıların yardımıyla Platynereis dumerilii’nin beynindeki hücrelerin “moleküler parmakizleri” başka hayvanların beyinlerindeki ışığa duyarlı hücrelerle karşılaştırılmış. Hayvanın beynindeki opsin adlı ışığa duyarlı bir molekülün, omurgalı gözlerindeki çubuk ve koni hücrelerdeki opsinle olağanüstü benzerlik gösterdiği ortaya çıkmış. EMBL araştırmacılarından Kristin Tessmar-Raible, “bu omurgalı tipi molekülün Platynereis dumerilii beyin hücreleri içinde etkin olduğunun görülmesi, bu hücrelerle omurgalı koni ve çubuk hücrelerinin ortak bir moleküler parmak izine sahip olduklarını ortaya koymuş bulunuyor. Bu da evrimde ortak bir kaynağın kanıtı. İnsan gözünün evrimiyle ilgili büyük bir bilmeceyi çözmüş bulunuyoruz” diyor. EMBL araştırmacıları, Science dergisinde yayımladıkları bulgularının sonunda hayvanlarda ışığa duyarlı hücrelerle gözlerin evrimi konusunda şu senaryoyu öne sürüyorlar. İlkel metazoalarda ışığın varlığını belirlemek ve ışıkla ilgili zamanlama işlevlerini (biyolojik saat) yönetmek için bir atasal opsin kullanan tek bir tür ışığa duyarlı hücre öncülü bulunuyordu. Prebilateryen (anatomide ikili simetri oluşmuş hayvanlardan önceki) atalarda opsin geni, c-opsin ve r-opsin adlı genlere dönüştü ve böylece öncül ışık algılayıcı hücrenin kamçımsı ve rabdomeric denen kardeş hücre türlerine farklılaşmasına yol açtı. Rabdomeric ışık algılayıcı hücreler, pigment hücreleriyle bir araya gelerek ilkel gözleri oluştururken, kamçımsı hücreler de evrilen beynin bir parçası haline gelerek yönsüz ışık tepkisi işlevini yüklendi. İkili simetrik anatomiye sahip hayvanlarda, örneğin günümüze kadar gelmiş Platynereis’te bu atasal düzen hâlâ görülüyor. Omurgalılara uzanan evrim çizgisinde her iki tür ışık algılayıcı hücre, evrimleşen retinaya yerleşti. Rabdomerik ışık algılayıcı hücreler, gangliyon hücrelere dönüşerek görüntü işleme sürecinde farklı bir işlev üstlendiler. Omurgalı gözünün evriminin önemli bir özelliğiyse, ışık algılama görevini üstlenenlerin rabdomerik değil, kamçımsı hücrelerin, yani çubuk ve konilerin olmasıydı. Dolayısıyla omurgalı hayvanların gözleri, farklı evrimsel tarihleri olan farklı ışık algılayıcıları kapsayan bileşik bir yapıyı temsil ediyor. Bilim ve Teknik Dergisi / Ocak 2005 Sayfa 22 Dediğim gibi bu bilim adamlarının İlmi şef Kralx ve üstadı HY'nin yanında adlarını anmaya bile değmez... Zira Kralx "Olmaaaazzz" diyorsa öyledir....
  2. "Allah yarattı" demek kadar basit olamayacağından emin olabilirsin....
  3. Bakınız : Bilim ve Teknik Dergisi / Ocak 2005 Sayfa 22 "İnsan gözünün evrim bilmecesi Çözüldü" başlıklı yazı....
  4. İşinize gelmediğinden dolayı görememiş olabilir misiniz? Neyse ben yine de gözünüzden kaçmış gibi düşünüp (!) alıntı yapayım... "Sorularına cevaplar yukarıda. Şimdi ben de sana sadece 1 soru soracağım. Son verilere göre 75 milyar ışık yılı genişliğinde olduğu düşünülen evrenin, sırf içinde insanların imtihan edilebilmeleri için gerekli olan Dünya adlı bir gezegen için yaratılmış olmasının mantıki geçerliliğini istiyorum senden. İyice düşün cevap ver...."
  5. Yahu pes... İnsanın topraktan meydana geldiğini idda edeceksin, ondan sonra da canlılığın temel yapı taşları üzerine ahkam keseceksin... Peki tanrın diğer canlıları neyden yaratmış? Onları da rüzgardan yaratmış olabilir mi? Peki öyleyse niye tüm canlıların temel yapı taşları aynı? Absürd bir iddia ile ortaya çıkarsınız, sonra da bilime kafa tutarsınız... Pes...
  6. Yaşamın nasıl başlamış olacağına ilişkin akademik bir cevap için bknz : http://www.geocities.com/wankeragnostic/yaratilmayis.htm Elbette sorular soracaksın kralx ama, ben sorunca sen neden cevap vermiyorsun? Bakın 10 gün önce şurada ( http://www.turkish-media.com/forum/index.p...st&p=409481 ) sorduğum bir soru hala orada duruyor... Soru sormaktan fırsat bulduğunuz bir ara cevaplara da zaman ayırırsanız memnun olacağım....
  7. Ergonomik olan, yuvarlak olmasıdır. Aksi takdirde yuvasında rahat hareket edemezdi.
  8. Bir yerlerden bulup yapıştırıyorsunuz, ondan sonra da "hadi cevap ver"... Kardeşim önce kendin oku, anla, ondan sonra buraya gel ne istiyorsan sor. Sen burada ne anlatıldığını, ya da neyin cevabını istediğini biliyor musun?
  9. Uyku mu basıyor, yoksa afakanlar mı bilemem... Hangi gözden bahsediyoruz ? İnsan gözünden mi, timsah gözünden mi, yoksa yarasa gözünden mi? Ama insan gözünden bahsediyor isek, eğer göz yuvarlak olmasaydı, bu gözleri garipseyecek ve "böyle gözüm olacağına hiç olmasın" deyip ya gözünü çıkaracaktın, ya da kendini bir yerlerden boşluğa bırakacaktın. (Bknz : "Neden kafamızın arkasında gözlerimiz yok" konusu). Tanrı da bunu bildiği için "kullarım farklı gözleri garipsemesinler, gözlerinden olmasınlar" deyü gözlerini yuvarlak yapmış...
  10. O saydıklarının hiçbiri bir tanrıyı işaret etmez... Bilakis, öğretilerinde bir tanrıya yer de, gerek de yoktur...
  11. Başlıktaki ilk yazıyı görünce heyacanlanmıştım. Zira saman alevi gibi de olsa fayda faydadır. Ancak daha sonra hayal kırıklığına uğradım... 4 sayfalık başlığın yarısından fazlası "geyik" muhabbetine dönmüş. İnanın okurken sıkıldım.. Nedense bazı şeyleri pek ciddiye alamıyoruz. En azından bırakalım da, ciddiye alanları meşgul etmesin. Bence sayın admin, ya da moderatör arkadaşımız benim buraya kadar olan yazım da dahil olmak üzere gereksiz mesajları silsin. Zira bu konu, buradaki pek çok konudan çok daha önemli... Toplum olarak yaşam kalitemizin yükselmesini istiyorsak, eğitimli ve nitelikli insanlar yetiştirmek zorundayız. Hepimiz az çok bu işin bir ucundan tutabiliriz. Bunu yapmak için iyi bir gelire sahip olmak da gerekmiyor. Bir defter, bir kalem ile bile yapabiliriz. Topu topu 2-3 ytl yapar. Bakkala, markete gittiğinizde alın birer defter, birer kalem, çevrenizdeki okulun yanından geçerken ihtiyaç sahibi öğrenciye verilmek üzere bırakın. Ne kadar paranızı, ne kadar zamanınızı alır? Bunu yaparken bir de artık çocuğunuza olmayan, ama çöpe atmanın da israf olacağı kıyafetleri de yanınıza alın.. Bir de daha önce okuduğunuz ve evin muhtelif yerlerini dolaşmaktan yorulan bir kaç kitap da götürebilirseniz eğer, daha ne olsun? Bir öğrenci için yeni kırtasiye malzemesi ve yeni kıyafetler kadar heyecan verici çok az şey vardır; kendimden biliyorum. Yeni okul malzemelerini kullanmak, okula yeni kıyafetlerle gidebilmek için ertesi günkü dersi iple çekerdim. Eminim pek çok arkadaşımız da öğrencilik yıllarında bu duyguları yaşamışlardır. Bu tür yardımlar yaparak hem durumu iyi olmayan öğrencilere bir yardım etmiş, hem de okula şevkle gitmesini sağlamış oluruz. Unutmayın.... Bir defter, bir kalem....
  12. Kaçıp saklanmak !!! ??? Hem de Kuantum'un arkasına.... Sen kuantum olmadan maddeyi açıklayabilir misin ki, kuantum olmadan maddenin sonundan bahsedebiliyorsun ? Daha konunun başındayken bunu sana söylemiştim; evrenin ısı ölümü demek, maddenin ölümü demek değildir. Isı ölümü demek, kinetik enerjinin olmadığı bir haldir. Madde, içindeki potansiyel enerjiyi koruyacak ve asla yok olmayacaktır. Nitekim elektronlar enerjilerini asla kaybetmezler ve hareketliliğini yitirmezler. Kinetik enerjinin olmadığı bir durgun ortamda bile bir elektron ile bir protonun olası birleşmesi bir hareket için yeterlidir. Zira bu iki parçacık dışarıya enerji vererek birleşirler. Sen önce söylediklerinin ne olduğuna bir bak... Maddenin ebedi olduğunu ve enerjiden ayrı tutulamayacağını kabul ediyorsun, sonra da enerjiyi maddeden ayırıyor ve o enerjiye bir başlangıç arıyorsun... Sana bunu da söyledim ama sen görmezden geldin. Eğer bir başlangıç arıyorsan o başlangıç maddenin başlangıcı değil, bir hareketin başlangıcıdır. Yani size göre sizin tanrınız maddeyi yaratan değil, maddeye hareket verendir. Ancak o hareket için de bir tanrıya gerek olmadığını söylüyorum sana. O hareket için bir elektron ve bir protonun birleşmesi yeterlidir. Kaçıp saklanan biri varsa eğer, o da konunun başından beri anlattıklarımı göz ardı eden sensin. Hem "madde ebedidir" diyeceksin, hem de "ezeli değildir"... Ya söylediklerinin nereye vardığını bilmiyorsun, ya da sadece inatlaşmak için yazıyorsun... Sana açık ve net olarak söylüyorum ; bir başlangıç arayacaksan eğer, arayacağın başlangıç maddenin başlangıcı değildir. Arayacağın başlangıç bir "ilk hareket" tir. Sen istersen bu ilk hareketi verenin tanrı olduğunu düşünebilirsin. Ancak dediğim gibi bu işi pekala da bir elektron ve proton da yapabilirler...
  13. Üzülerek görüyorum ki, kendinizi haklı çıkarma adına pek de etik olmayan yollara girmişsiniz sayın Gılgameş... Bana kelime oyunları yapmaya kalkışmayın. "Ezel" in ne olduğu konusunda sizin farklı teorileriniz varsa, buyrun açıklayın da biz de öğrenelim... Termodinamiğin 2. kanununun maddenin ölümünü gösterdiğini iddia etmek, yalnızca teist bir beynin koşullanmışlık içinde ortaya atabileceği türden bir iddiadır. Size elektronun ömrünü sordum, cevap vermediniz. Ya da bana elektronun durağan olduğu, enerjisinin olmadığı bir durumu gösterin dedim, yine cevap vermediniz. Her şeyi bırakın ve bana termodinamiğin 2.kanununundan yola çıkarak bir elektronun kullanılabilir enerjisinin tükendiği, yok olduğu bir durum gösterin.
  14. Kuantumdan bahsediyorsanız eğer, "olasılık" ı göz ardı edemezsiniz. Zira "olasılık", "belirsizlik" gibi konular Kuantum fiziğinde önemli bir yere sahiptir. Örneğin, sizin karanlık madde için söylemiş olduğunuz "elektronların çekirdeğe çökmesi" konusu belirsizlik ilkesine uygun değildir. Eğer elektronları çekirdek gibi sınırlı bir alana sıkıştırırarak yeri konusundaki belirsizliği azaltırsanız, bu hızının belirsizliğinin artmasına neden olacaktır. Dolayısıyla böyle bir durumda elektronlar çekirdekten hızla uzaklaşma eğiliminde olurlar. Yani elektronlar çekirdeğe göçse bile orada çok uzun süre kalmayacaklardır. O yüzden bir parçacağın aynı anda hem hızını, hem de konumunu bilemezsiniz. Yalnızca orada bulunma olasılığını hesaplayabilirsiniz. Olasılığı yabana atmayın.... Bunun aksini iddia eden olmadı... İşte burada durun... Değişim ve dönüşümden kastedilenin ne olduğu bellidir. Temel parçacıklar farklı sistemlerde birleşerek görünür makroskobik cisimleri oluştururlar. Alt sistemler birleşerek üst sistemleri oluşturabilirler ve üst sistemler de bozunarak alt sisteme dönüş yapabilirler. Peki bu dönüşüm sizi ne tür başlangıç bulmaya itiyor? Bu sadece sizin "bir başlangıç olmalı" düşüncenizin dogmatik sonucundan ibaret. Hiç bir bilimsel, ya da mantıksal geçerliliği yok... İşte bir dogmatik ifade daha.... Ezeli olması için değişime ve dönüşüme uğramaması gerektiği konusundaki ilmi delilleriniz nedir? Bu sonuca neye göre vardınız? Yoksa bu sıfatı yalnızca tanrınıza yakıştırarak, tanrınızın değişimden ve dönüşümden uzak olmasından elde ettiğiniz bir sonuç mu? "Madde ezeli olması için ebedi olmalıdır" diyorsunuz. Tamam... Sonra "Madde ebedidir " diyerek ona bir başlangıç aramaya kalkıyorsunuz. Aslında "madde ebedidir" diyerek zaten onun ezeli olduğunu söylüyorsunuz ama, bunu dile getirmeye diliniz varmıyor. Sonra da hiç bir ilmi geçerliliği olmadığı halde "değişim-dönüşüm" diyerek buna kılıf arıyorsunuz...
  15. Önce bana "kusursuzluk" un tanımını yapın, bana "kusursuzluk" un ne olduğunu söyleyin ki, size bir cevap verebileyim...
  16. Bak arkadaş! Proton'a ömür biçen ben değilim. Dahası protonun bozulacağı da kesin değildir. Proton'a biçilen ömür, matematiksel olasılıklardandır. Proton, üçlü bir kuark sisteminden oluşur. Bozunsa bile, bozunduktan sonra bir başka sisteme dönüşecektir. Ancak protonun bozunma olasılığına karşı hiç bozunmama olasılığı da vardır. Geçelim... Bana elektronun ömrünü söyleyebilir misin? Ya da elektronun durağan halini? Elektron mutlak sıfır noktasında bile durağan değildir. Zira mutlak sıfır noktası, elektronun en düşük enerji seviyesinde bulunduğu haldir. Bu seviyenin altına düşmesi de mümkün değildir. Dahası bu seviyedeki hareketi de diğer cisimlerden bağımsızdır. Yani elektronların hareketi için dışarıdan enerji almalarına gerek yoktur. Kaldı ki durağan, yani kinetik enerji olmayan noktada bile bir elektron ile bir protonun birleşmesi "ilk hareket" için yeterlidir. Zira bu parçacıklar dışarıya enerji vererek birleşirler.
  17. Bazı bilim adamları Proton'un ömrünün 10 üzeri 100 yıl olduğunu söylüyorlar. Ancak protonlar da kuarklardan oluşurlar. Dolayısıyla proton'a bir ömür biçilmesi, maddeye ömür biçilmesi anlamına gelmemektedir.
  18. Tüm bu söylenenlerden çıkan anlam ; "Tanrı programlanmış, otomatik bir makinedir" Neden mi? Geleceğe dair herşeyi biliyor. Neyi nerede değiştireceğini de... Öyleyse, zamanı gelince otomatik olarak değiştiriyor. Öyle programlanmış çünkü... Aksi davranışta bulunamıyor. Kendisi bazı sıfatlar ile sınırlandırılmış. Bu sıfatların dışına çıkamıyor. Kendisi bazı şeyleri Dünya'ya "upload" (ayet) edebiliyor ama, Dünya'dan "download" yapamıyor... Dünya'daki bir şey, yine Dünya'da kalıyor... İşlemcisi saniyede milyonlarca işlem yapabiliyor... Ancak işlem sayısı milyarları bulunca (dünya nüfusu), işlemcisi yetersiz kalıp "niyazi" lerin artmasına sebep olabiliyor... "Update" yeteneği olduğunu iddia ediyor ama , update edilenler de eski çağlara ait. Üstelik sağlam bir "spyware" ve "antivirüs" e de sahip değil... Bundan dolayı şeytanlar ve cinler kendisine musallat olarak yaptıklarını bozabiliyor...
  19. Ne kadar da samimiyetsizce, ******* sözler bunlar... "Bilim benim her şeyim" diyeceksiniz, sonra da Ay'ın yarılıp gökten inerek Muhammed'in bilmem nerelerinden dolaşıp yörüngedeki yerine geri döndüğünü iddia edeceksiniz. Ondan sonra da birileri kalkacak, fotoğraflardan Ay yüzeyinde bu yarılmaya ilişkin izler arayacak, birileri uydurma hadisler taşıyacak, birileri alakasız ayetler gösterecek... Fotoğraflardan ayın yüzeyinde bir yarılma izi aramak Bilimden zerre kadar nasiplenemeyenlerin, bilimi altetmek adına, bilimin bir icadını kullanmaya çalışması... Ne kadar da acı... "Bilim benim herşeyim" diyeceksiniz, sonra da NFK 'in bilimi aşağılayan, bilimle dalga geçen bir şiirini egonuzun tatmini için buraya taşıyacaksınız... Daha düne kadar yıldızları birer kandil sananların, bilimin yıldızlara ulaşma çabasında gösterdiği adımları küçümsemeye çalışması nasıl bir trajikomedidir? "Bilim benim her şeyim" diyeceksiniz, sonra da belki de siz dahil pek çok yakınınıza şifa dağıtan, daha düne kadar ölümcül olan hastalıkları ayakta geçirtecek kadar çözüm bulan bilimi, kansere, AIDS'e çare bulamadı diye hafife alacaksınız; sanki din, bu hastalıklara çoktan şifa bulmuş gibi... Yarın bilim kansere, AIDS'e çare bulduğunda neyi bahane edeceksiniz? (Kaldı ki bugün pek çok kanser türü erken teşhis ile tedavi edilebilmektedir) "Bilim benim her şeyim" diyeceksiniz, sonra da hayatının büyük bölümünü bilime adayarak yüzyılın teorilerinden birine imza atan bir bilim adamını, sırf dogmatik inançlarınıza uymadığı için ideoloji "mania"ğı ilan edeceksiniz... "Bilim benim herşeyim" diyeceksiniz, sonra da bilimin bir gün cinleri, perileri görebilecek aletler yapabileceğini iddia edeceksiniz... Kimbilir; belki bilim bir gün onları avlamanın da bir yolunu bularak hayvanat bahçesi gibi "Cin-peri bahçesi" bile açabilir... "Bilim benim herşeyim" diyeceksiniz, ben de "Hadi oradan" diyeceğim...
  20. Bakınız : Kütleçekimi Çarpmadığını da nereden çıkardın? 65 milyon yıl önce çarpmıştı. Çıkıp düşmediğini nereden çıkardın? Daha ağzındaki lokmayı yutmaya fırsat bulamadan donan mamut fosilinden haberin yok tabii.. Son bir milyon yıl içinde yaşanan 8 buzul çağından da... Neden dünyanın yaşı 4,5 milyar yıl olduğu halde canlılık 3,5 milyar yıl önce başladı kralx? Sen buna cevap bulamazsın. Zira ne Kur'an'da, ne de tefsirlerde buna ilişkin bir cevap bulamazsın. İstersen ben söyliyeyim.. Zira 4,5 milyar yıl önce Dünya şartları, canlılık oluşumu için uygun şartları taşımıyordu. Ne zaman ki Dünya soğudu, kabuğu, atmosferi oluştu, canlılık için uygun bir ortama kavuştu, işte o zaman canlılık meydana geldi. Öyle olduğu için sen yaşıyor, ya da şu anki halindesin kralx. Sen şu halinle yaşayasın diye uygun şartlar oluşmadı. Şartlar farklı olsaydı belki canlılık yine olacaktı. Ancak bu haliyle değil... O farklı şartlara uyum sağlamış canlılar olacaktı.. Sorularına cevaplar yukarıda. Şimdi ben de sana sadece 1 soru soracağım. Son verilere göre 75 milyar ışık yılı genişliğinde olduğu düşünülen evrenin, sırf içinde insanların imtihan edilebilmeleri için gerekli olan Dünya adlı bir gezegen için yaratılmış olmasının mantıki geçerliliğini istiyorum senden. İyice düşün cevap ver....
  21. yam_yam

    Yerçekimi Kuramı !

    Evrim tartışmaları olduğunda, evrim kuramının geçerliliği konusuna örnek vermek için yerçekiminin açıklamasının da bir kuram olduğu söylenir. Şimdi size bunun nedeninden bahsetmek istiyorum. Standart Model, evrendeki bütün madde ve kuvvetleri tanımlamak için geliştirilen bir modeldir. Standart modele göre iki çeşit parçacık vardır. Elektronlar, protonlar, nötronlar ve kuarklar gibi (konu açısından daha derine inmek gereksiz) madde parçacıkları ve kuvvetleri taşıyan kuvvet taşıyıcı parçacıklar. Kuvvet, cisimlerin hareket durumlarını ya da biçimlerini değiştiren etkiye verilen addır. Bu modele göre her kuvvet, kuvvet taşıyıcı bir parçacık tarafından taşınır. Madde parçacıklarını etkileyen bütün etkileşmeler, kuvvet taşıyıcı parçacıkların yer değiştirmesinden kaynaklanır. Örneğin, mıktanısların birbirlerini itmesi için gereken elektromanyetik etkileşmelerde kuvvet taşıyıcı parçacıklar fotonlardır. Yeryüzündeki maddeleri yeryüzüne bağlayan kuvvet de yerçekimidir. Peki yerçekiminin bir maddeyi kendine çekebilmesi için gerekli olan kuvvet taşıyıcı parçacık nedir? İşte asıl mesele burada başlıyor. Bu parçacık "graviton" olarak adlandırılıyor. Ancak teoride öngörülmesine rağmen henüz keşfedilememiştir. Bir "Yerçekimi" kuvveti olduğunu bildiğimiz ve o etkiyi gözlemleyebildiğimiz halde, bu etkiyi tam olarak açıklayamıyoruz. İşte bu yüzden, evrim tartışmalarında evrimin geçerliliği anlatılırken gayet iyi bir örnek teşkil ediyor... (Hemen hatırlatayım, yerçekiminin parçacık olaylarında etkisi çok azdır. Büyük kütleler olmadığı sürece gözardı edilebilecek kadar zayıf bir kuvvettir. Bu yüzden Standart Modelde yer almaz.) "Yerçekimi : Evet vardır. Biliyoruz, gözlemleyebiliyoruz ama tam olarak açıklayamıyoruz." "Evrim : Evet olduğuna dair yeteri kadar kanıt vardır. Ama tam olarak açıklayamıyoruz."
  22. Bunun için geçerli bir neden göstermelisin. Binlerce yıl önceki inançları değil...
  23. Ben de "felsefe taşı" nı arıyorum. Ancak benim felsefe taşını bulma ihtimalim ne kadar ise, senin de bir cin bulma ihtimalin o kadar...
  24. Evet, pek çok keşif başka bir şey ararken bulunmuştur. X ışınları gibi... Bu ışınlar bulunduktan sonra, bununla neler yapılabileceği düşünülmüş ve hayata da geçirilmiştir. Ancak bulunan şeyler maddeden bağımsız değildir. Siz, maddeden bağımsız olan bir şeyler arıyorsunuz... Bu arada "başka şeyler ararken" ifadesi beni rahatlattı. Bir an için, bu iş için ayrılacak çuvallarla riyal gözümün önüne geldi de, bayağı endişelenmiştim.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.