bekir tarafından postalanan herşey
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
uhahaha... Böyle mi gülünüyordu...hahaha diye mi... Yahu göbeğimin çatlaması lazım. Yahu yam yam bu kadar güzel saçmalanmaz ki... Kardeşim halka rağmen halka karşı tabiri benim kullanınım değil. Biz müslümanların asla değil. Bu CHP'nin tavrıdır. İnkılaplar bu tavırla yapılmıştır. Ancak inkılapların yapıldığı yıllardaki ortamla şu anki ortam birbirinden ayrıdır, tamamen farklıdır. Bu sebeple bu zamanda böyle bir demokrasi anlayışı yanlıştır. Gidip benim cümlemi alıntılamaya kalkmışınız bari doğru alıntılayın...Bırakın devletin dinin biz müslümanlardan bazıları başlarını dahi örtemiyor.. Ne demiştik. Zaten biz müslümanların bugünkü en önemli derdi Mars'a gidecek uzay mekiğine Türbanla binmektir. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Devam etmeyelim isterseniz, birşey hatırlıyorsunuz ama bu hatırladığınız kendi tavrınız isterseniz gidin arayın bulun ve o cümlelerimi nakledin veya ben daha sonra nakledeyim... Siz bilirsiniz..Bir dogma olduğu söylenen inancımdan fevkalade memnunum başlığı altındaydı galiba... Bu arada Kanunla anayasayı aynı kefeye koyup değerlendirmişsiniz. İsterseniz yukarda ben ayrım yapmıştım bir daha okuyun... Hatta ne demiştim, bazı kisvelerin giyilemeyeceği hakkında bir kanun var ama türbanın giyilemeyeceği hakkında bir kanun yok... Bana bir tane kanun metni gösterin... Kanun hükmünde kararname gösterin. Ne uğraşıyorum ki, anlamak ve anlamlandırmak gibi bir niyetiniz yok. Evet bazı şeriat devleti kurma peşinde olanlar olabilir. İyi de kardeşim onlara karşı kocaman TCK var. Hem hangi kanunda yazar ben merak ettim, şüpheyle tutuklama yapılır, şüpheyle ceza verilir. Soyut tehlike suçu var mıdır? Eğer somut bir tehlike varsa devletin bunu engelleyecek polisi yok mudur? Son bir yıl içerisinde Devletin dini islamdır maddesini geri getirmek için çabalayan kaç kişi hapishanenin taşlı yollarında kendisini bulmuştur. Yani bu çabadan kastımız devlete karşı kalkışma... Ne demiştik, bir sol örgüt var diye bütün solcular mı örgüt militanıdır. Sağcı bir örgüt silahlı bir eylem yaptı diye bütün sağcılar zan altına mı alınmalıdır. Bir sosyalist bombalı bir eylem gerçekleştirdiğinde bütün sosyalistler devletin dini sosyalizm dir maddesini getirmeye çabaladıkları için sosyalistçi mi ilan edilmelidir. Bir ateist, bir camiye bomba koyduğunda ben sayın yam yam ilk önce sizi ve bilimselciyi mi suçlamalıyım. Yoksa maddi olayın müsebbibi olan, maddi olayın azmettiricisi,faili, şeriki bunlara mı ceza verilmelidir?
-
BANA İKİ RAKI VER, ACİL
Kastınızı anlayamadım, cehaletime verdim... Biz müslümanlar iman ettik deriz. Tasdik ettik, kabul etti mahiyetinde. İslam bir itikat meselesidir. Ama bu dinde mürtet diye bir de tabir vardır. Dinden çıkma... İmandan çıkma...Yani imanlı itikatlı birinin bu dinden çıkması değiştirmesi mümkündür. Sizin takıldığınız itikad zaten bir inanç demektir. Sosyalistler inançsızdır diyorsanız ben de diyorum ki hayır onların da bir inancı itikadı vardır. Bu inanç, belki tanrının olmadığı inancıdır. Onun varlığına inanmamak da bir inanca mensup olmaktır bence...Yine bana kalırsa ateizm bir dindir. Dinsizlik dini. Tanrıya karşı ortaya atılan bütün düşünceler bir inanç sistemidir bence. İster onun varlığını kabul edin ister etmeyin bir şeye inanıyorsunuzdur. Mesela siz onun olmadığına inanıyorsunuz. Mesela ateist itikad da tanrının olmadığına inanırsınız. Ve anlamadığım, o kadar cümlemin içinde buna mı takıldınız yani nedir: itikad demek inanç demektir ama bizim zaten inancımız yok o halde yanlış bir cümle kurmuşsunuz...Bu mudur? Yani gerçekten bunu mu demek istiyorsunuz. Burada mürtet'e dinden çıkmış değil de sız siz gibi bir ek getirirsek. veya itikada bu eklerden birini getirirsek itikatsız tabiri ancak inançsız anlamına geleceği için belki o zaman düşüncenizi destekleyen birşey ortaya çıkabilir ama bence buna takılmamanız gerekir di, zira niyetim belli. Malumu yanlış bir sözle ilam etmiş de olabilirim. Evet şöyle kursaydım cümleyi daha bir ahenkli ve daha bir oturmuş olurdu. İnançsız birinin islam inancına geçmesi sizce mümkün değildir... Pekiyi ben bu cümleyi neye karşılık yazmışım. Ama hala ortada bir sorun var... Siz sanırım mümkün olduğunu söylüyorsunuz. Bu ünlemli cümleden böyle bir anlam çıkartıyorum. Ben kinayeyle sizin itikadınızca bir düşünceden diğerine geçiş olmadığına dair bir cümle yazdım. Bunu da ismet özelin evrimiyle ilgili kurduğunuz cümle neticesinde yazdım. Bütün mesele bu cümle bir kinayedir demememden çıktı galiba... Demeli miydim,,, Yoksa herhalde bilimsel bakış açısında doğruyu kabul edeceksiniz. Doğruyu bulmanın önündeki en önemli engel at gözlüğüyle yaklaşmak değil midir? Bilim de değişmemezlik mümkün olur mu? Bilim yıka yıka ilerlemiyor mu? Tamam şimdi siz biriktire biriktire de üstüste konularak da diyebilirsiniz. Ben konumuz açısından bazı durumlarda bilim daha önceki bir bilginin yanlışlığını ortaya koymuyor mu demek istiyorum.. Yeterinden fazla uzadı özür dilerim...Sanırım konu sarahate kavuştu... BU ARADA BELİRTTİĞİNİZ YAŞ (Yüksek Askeri Şura) KARARLARI NİYE YARGI DENETİMİ DIŞINDADIR. ASGERİ YARGININ DAHİ DENETİMİ DIŞINDA OLUŞUNUN SEBEBİNİ SORUYORUM. BU KARARLAR AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN DAHİ DENETİMİ DIŞINDADIR. YAŞ DA ALINAN BÜTÜN KARARLAR HUKUKA UYGUN SOMUT VAKIALARA DAYANIYOR DEĞİL Mİ? KAÇ KİŞİ ACABA SADECE KARISININ BAŞI ÖRTÜLÜ DİYE BURADAN ATILDI BİLİYOR MUSUNUZ? BEN BİLMİYORUM...PEKİYİ YAŞ KARARLARININ GEREKÇESİNİ GÖREN OLDU MU? BEN GÖRMEDİM... BİRİLERİ İRTİCA VAR DEDİ... KİM DEDİ... NİYE DEDİ... NE GÖRDÜKÜ DEDİ... NE BİLİYOR Kİ DEDİ... Hey gidi koca dünya gam yükü müsün Söyle söyle fani dünya dert küpü müsün... Bu şarkıyı bir yerden bulup dinlemeliyim... Uzun zaman olmuş... Selam ve saygılarla... Alıntılara devam ediyoruz... Gerici Kim? Canavarlarla dolu bir ormandayız. Yolumuzu hayaletler kesiyor. Tanımadığımız bir dünya bu. İthal malı mefhumların kaypak ve karanlık dünyası. Gerçek, kelimelerin arkasında kayboluyor. Ne güzel tarif: "Gerici, bir toplumun gelişmesini sağlayacak hiç bir yeniliği istemeyen, her yönüyle eskiyi özleyen ve eski düzeni getirmeğe çalışan (kimse)" (Meydan-Larousse). Tarifin tek kusuru bu ucubenin hangi çağda, hangi ülkede yaşadığını söylememesi. Murdar bir hal'den muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir. IV. Murat'a, Süleyman devrine dön! diye haykıran Koçi Bey'den* Reşit Paşa'ya* kadar Osmanlı Devleti'nin bütün ıslahatçıları gerici. Dante*, yaşadığı çağdan iğrenir. Balzac* eserini iki ezeli hakikatin ışığında yazar: kilise ve krallak. Dostoyevski* maziye aşık. Dante gerici, Balzac gerici, Dostoyevski gerici. Gerici, ilerici...Düşünce hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti ve düşünce namusu Cemil MERİÇ-Bu Ülke * Bu işaret kitabın sonunda belirtilen isimlerin açıklaması var diye konulmuştur, ben yazıya müdahil olmamak için dokunmadım. ------------------------------------------ 28 Şubat nedir bilen var mı? Postmodern darbe nedir? Sanırım yarın biraz da darbeden önceki günlerde gazetelerin başlıklarını alıntılayacağım ki topyekün kime kalkışma varmış görülsün... Bu ülkede bazı kesimler dindarların bir yerlere gelmelerini, dindar kimliğinin göz önünde cereyan etmesini istemiyorlar. Bazıları dindar başbakanları içlerine sindiremiyor. Başörtülüleri içlerine sindiremiyorlar...Gündüz yapılması gereken ARAMA VE SORGULARIN gece milletvekili evi basılarak yapıldığını gördük tarihimizde Tarihe kara leke olarak geçen bir darbeye alkış tutan, seçimle iş başına gelen bir hükümeti darbeyle düşürmeye varan süreci demokratik olarak gören insanlar bulunuyor bu ülkede... Neyi savunduğunuzun, neyi amaçladığınızın, bu ülkede müslümanları bu ülkeye küstürmekle nereye varacağınızın, müslümanlığın bu devlet katmanlarından uzaklaşmasıyla neyi kazanacağınızın neyi kaybedeceğinizin, Başörtülü birinin devlette bulunmasının kime ne zararı olduğunun,... Kısacası FARKINDA MISINIZ?
-
BANA İKİ RAKI VER, ACİL
Benim irtica konusundaki başvuru kaynaklarımdan birisi İsmet ÖZEL'in yukardaki kitabı.... Ama irticayla ilgili onlarca kitapdan yararlanıyorum...Yani ki benim onlarca usdam var...Tamam biliyorum usdam yazılmaz ustam yazılır ama böylesi daha sert ve sağlam duruyor... Bu kitaptan bir alıntı ve başka bir kitaptan başka bir alıntı daha ekliyorum... 200 yıldır Türkiye'de temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen "irtica"dan her uygun fırsatta söz etmek adet haline geldi. İrtica geriye dönüş demekse önce sormamız gerek: Kimler, hangi geriye dönmek istiyor? Bilen varsa söylesin acaba "hangi geride kalmış yapı" bir siyasi faaliyet için esas alınmaktadır? Eğer konuştuğumuz ülke Türkiye ise bu ülkede hiçbir zaman bir aristokrasinini mevcut olmadığının akılda tutmak zorundayız. Bu sebepten Avrupalı anlamda "royalist" hiçbir akım yaşamadı ülkemizde. Osmanlı hanedanının iktidarı ele almasını isteyen olursa buna deli gözüyle bakılacağını bilmek için fazla zeki olmaya gerek yok. Kaldı ki Türkiye'de modernizmin öncülüğünü yapmış bir ekip olarak bilinen bu tip insanların faraza yönetimde etkin rol oynadıklarını kabul etsek, Batıcılıkta hiçbir kimseyi geride bırakmayacaklarını anlamak çok kolay. Türkiye de aristokrasi ne kadar yoksa "kilise" de öylesine uzak ülke insanlarının din anlayışına. İslamiyet bu toplumun hiçbir döneminde kurumlar eliyle ve kurumlar aracılıyla güç sahibi olmadı. Dolayısıyla Müslümanlar da örgütlü bir gücün nüfuzunu yaygınlaştırmasını değil, belli ilkelerin hayatiyet kazanmasını savunan durumdalar. Abdullah Yıldız.. Meşrutiyetten Cumhuriyete iktidar kavgaları ve sanal irtica. "Klasik olarak, Arapça sözlük manası "geri dönmek" olan "Ra-ce-'a" kökünden türeyen rücû, ircâ, râci, tercî, irticâ, mürtecî, istircâ gibi kavramlar, ıstılahi anlamda genellikle musibet anında "İnna lillahi ve inna ileyhi râci'ûn: Muhakkak biz Allah'a aitiz ve kesinlikle biz O'na dönücüleriz"(Bakara 156) diyerek Allah'a sığınmayı ifade ediyor ya da çağrıştırıyordu. XX yüzyıl başlarından itibaren ise, irticâ, "ibtibdat taraflısı olmak" yani "Sultan Abdulhamid'in sözde baskıcı rejimini desteklemek" ve be-tahsis 31 Mart Vakasından sonra "istibdatı geri getirmeyi istemek" anlamında siyasal bir söylem olarak kullanılmaya başlandı... Böylece; Osmanlı'nın son döneminde ve özellikle Cumhuriyet devrinde iktidar erkini ellerinde bulunduran Batıcı elitler, artık rakiplerine karşı oldukça müessir bir psikolojik silaha ve politik baskı aracına sahip oluyorlardı:irticâ! İsmet özel ne diyordu istibdatı isteyenler için... eee irtica ne peki... irticacı ne... İslamda protestanlık yok demiştik. Yani ki böyle bir kitle yok. Osmanlının döneminde islamın döneminde müslümanların oluşturduğu tek birlik camideki cemaat oldu. Müslümanların siyasi bir teşkilatları olmadı geçmişte. Bugünkü mürteciler neyi getirmeyi amaç edinmişlerdir. Suudi Arabistan islamını mı? Saçmalamayalım. Bugün müslümanlığının gereğini yerine getirme derdinin haricinde siyasi bir talebi yok müslümanların... İrtica bir göz boyama, susturma, bastırma silahının adından başka bir şey değildir... Devam edeceğiz Allah nasip ederse... Hani nerede böyle bir şey yapmışım. Yani dini inancıma bilimsel demişim. Ben koskoca başlık açmadım mı bu konuda. Bir dogma olduğu söylenen inancımdan fevkalede memnunum demedim mi? Oraya siz de katılmadınız mı? Şartlanmış bir refleksle hareket ediyorsunuz. Kafanızda oluşturduğunuz imajla cevap veriyorsunuz. Söylediklerimi dikkate alın... Doğruluğunu söyleyenle değil gerçekler le tartın, hayatın akışıyla , Türk sosyal hayatıyla tartın.. Başka bir yerde bir arkadaş HY'nın her yeni çıkan şey işte bakın bu islamda var diye kanıt getirmesinden rahatsız oluyor musunuz demişti. Ve evet demiştim. İslam bir dindir, bir bilim dalı değildir. Bu yüzden lütfen dediklerime dikkat edin... Başka bir yerde, bir kızın ailesince katline dair yazdığınız Tevratla ilgili konular acaba doğru mu diye 2 saat araştırma yaptım... Yanlışmış o ayrı hikaye... Ben azami çabayı sarf ediyorum dedikleriniz için ancak bu tipten şartlı reflekslerle yazarsanız bundan sonra dediklerinize fazla itibar etmemek zorunda kalacağım.. Selamlar ile...
-
BANA İKİ RAKI VER, ACİL
Selamlar... Ekleyecek olduğumuz alıntılardan biri aşağıda.. Biraz uzun oldu ama kusura bakmayın...Ama inanın okumak yazmak dan daha kolay... İRTİCA ELDEN GİDİYOR Rivayet edilir ki bir zamanlar ülkemizde "din elden gidiyor" diye haykıran insanlar varmış. Bu insanlar gerçekten var mıymış, var idiyseler böyle haykırmakla neyi murad etmektelermiş, bunlar konumuz değil. Bizi bugün "irtica elden gidiyor" diye hayıflanan insanlar ilgilendiriyor. Siz hemen bana meseleyi yanlış koyduğumu ve gerçekte ülkemizde "Laiklik elden gidiyor" diye haykıran insanlar bulunduğunu söyleyebilirsiniz. Ama ben görüşlerimde ısrar ediyorum. Günümüz Türkiye'sinde sadece "irtica elden gidiyor" diye hayıflanan kişiler vardır, buna mukabil "Laiklik elden gidiyor" gidiyor diye haykırma gücünü kendinde bulan kimse yoktur. Çünkü birileri çıkıp da "Laiklik elden gidiyor" demeye kalkarsa ona şu sorular sorulabilir: Siz din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılmasını mı istiyorsunuz? Yani Türkiye'de devlet din işlerine karışmasın ve buna karşılık dinle ilgili meseleler de devlet işlerine girmesin mi demek istiyorsunuz? (Bu soru benim Yam yam'a sorduğum soruya ne kadar benziyor) Böyle tüyler ürpertici ihtimaller karşısında laiklik elden gidiyor demeye yeltenen kişi hemen itiraz edecektir. Hayır, devlet din işlerine karışsın ama benim istediğim gibi, benim istediğim yönde karışsın diyecektir. Buna mukabil devlet işlerinin din meselelerinden uzak ele alınması fikrini iyi bulacaktır. Nitekim eskiden de böyleydi diyecektir. Devamla şöyle sözler edilebilecektir. Eskiden ne iyiydi, irtica diye birşey vardı. Gerektiği zaman "irtica var", "irtica hortladı" derdik ve böylelikle siyasi rakibimizi köşeye sıkıştırırdık. Şimdi bu tehdit para etmiyor, çünkü biz ne zaman irticadan söz etmeye kalkarsak, karşımıza insan hakları, temel hak ve özgürlükler gibi tezlerle çıkıyorlar. Eskiden iyiydi, insanlar bazı hakları olduğunu ileri süremezler ve biz de uygarlık ülkümüz adına yürütürdük gemimizi. Defalarca peynir gemisinin lafla yürüdüğünü ispat etmiştik. Birine mürteci, gerici, sağcı dedik mi işi bitikti. Şimdi öyle mi ya? Şimdi ne zaman irtica lafı etsek bazıları çıkıp "Siz müslüman değil misiniz" diye soruyorlar. Bu soruya menfi cevap vermek de müspet cevap vermek de işimize gelmiyor. Ama eskiden ne iyiydi: Soruyu biz sorardık. Sakın sen Müslüman olmayasın diyerek aydın çevrelerden şıkıştırırdık önümüze geleni. Nerede eski günler. Değişiyor her şey, irtica elden gidiyor. Evvel zaman içinde bazı adamlar varmış "din elden gidiyor" diye bağırırlarmış. Daha sonra böyle bağıranlar olmamış. Demek ki, ya bu bağıranların sesi kısılmış (çok bağırdıkları için sesleri kısılmış olabilir) veya böyle bağırmalarına gerek kalmamış (din elden gittiği için gerek kalmamış olabilir). Daha sonra başka adamlar gelmiş, onlar da "Laiklik elden gidiyor" diye bağırmışlar. Ama sonradan bu bağırmayı kesmişler. Bunların da başına, önceki bağıranların başlarına gelen gelmiş olabilir. Yani ya sesleri kısılmıştır veya laiklik elden gitmiştir. En sonunda başka bazı adamlar gelmi ve son olarak şöyle bağırmışlar: İrtica elden gidiyor! Nihayet daha öncekilerin başına gelen bunların da başına gelmiş ve tıpkı öncekiler gibi muhtemelen onların da sesleri kısılmış ve irtica elden gitmiş. Tabii onun, bunun, şunun sesi kısılınca din, laiklik ve irtica elden gidince masal burada bitmiş. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Masal bittiğine göre gerçeklere dönmemiz beklenen ve yerinde bir tutum olurdu, ama ne yazık ki masal bitince hikayelere, romanlara ve televizyon dizilerine dönüyoruz. İçinde yaşadığımız toplumun geçmiş deneyleri bugün birer kazanç olarak ele alınamıyor. Yani bir bakıma geçmiş sandığımız vakıalar günümüzde yaşananların benzerleri. Bu yüzden bunden elli, yüz yıl önce yaşanılanları gerçek yüzleriyle, asıl mahiyetleriyle bilip tartışmakta zorluk çekiyoruz.Olan bitenin "masal" kısmı sonar ermiş olabilir, ama bu masaldaki sembollerin tekabül ettiği gerçek, hükümranlığını sürdürüyor. Türkiye'de aldatmaca aşıldıktan sonra göğüslenemeyecek zorluk yoktur. Aşılması zorunlu olan aldatmaca, hepsi aynı mayadan yapılma oldukları halde bir kısım halkın büyük çoğunluğu "güdülmesi" gereken bir sürü gibi görmelerinden doğuyor. Din konusundaki tartışmalar Türkiye'deki aldatmacanın merkezinin teşkil etmektedir. Yöneticilerin oldukları gibi görünmedikleri, göründükleri gibi olmadıkları esas husus Türkiye'de dini ilgilendiren husustur. İSMET ÖZEL...Kitabın ismi başlıkta Merak ettim bilimselci, Yani kendi adıma merak ediyorum.. Tamam hadi diyelim ki İsmet ÖZEL-Usdam benim, (adamdan bir alıntı yaptık diye ustamız oldu-hadi hayırlısı) sansasyonla kitap satmanın derdinde olan bir adam. İyi de ben sansasyondan ne kazanacağım. Söylenilene baksanız daha iyi edersiniz, söyleyenden ziyade ne söylenmişse bizim açımızdan o önemlidir. Daha da garip olan şeyler sizin itikadınızca insanlar bir düşünceden diğerine geçemezler. Hele de sosyalistsen asla...Acımaya başladım bilimselci... Bilimselce konuşmaya devam edememenize içim acıyor... Görüyorum ki siz de bir insansınız... Objektifliğini yitirmiş bir insan... Söylenilenin dikkate almayan bir insan... Ve biz bahsettiğiniz değerlere sizden daha çok önem veriyoruz... Türkiye ye sahip çıkmayanlar, hukuku bize adres gösterip de adeletten sapanlar, kendi peynir gemilerini yürütmek uğruna başkasını suçlayanlar ve bunlara hiçbirşeyin farkına varmayıp da alkış tutanlar.... Biz gerçekleri, ironik bir dille ortaya koyuyorsak, konu trajı-komik olduğundandır...Suçlamalarınızda, eleştirilerinizde daha dikkatli olursanız ben de dikkatli olurum sayın bilimselci...
-
BANA İKİ RAKI VER, ACİL
Ben bir insanım (aksini iddia edenler olabilir). Öncelikli meselem yeme, içme ve soluk almadır. hatta yeme ve içme ertelenedebilinir. Ama bunlar olmazsa ben ölü bir insan olurum. Benden, elmas taşlı yüzük isteyen biriyle çıkmak istemek de benim harcım değil. Bu benim için abartılı bir lüks olur. Yani ki önem sıramı doğru tespit etmek zorundayım. Hava alma, içme ve yemeği temin etmeden mesela kim olsun Scarlett Johanson (daha kısa isimli tanındık biri aklıma gelmiyor şu an)'la çıkmaya çalışmam orangutanca bir refleks olur. Memleketimin güzel insanları aciliyet, önem, ihtiyaç, mesele hususlarının tespitinde bir sancı yaşıyorlar. İçimizde rakının aciliyetine inananlar var. 28 Şubat sürecinde PKK'dan daha tehlikeli 1. öncelikli tehlike-tehdit birşey tespit edildi. Bu hiç şüphesiz yeni bir şey değildi ancak, 1. tehdit olarak bu dönemde kabul edildi. PKK'dan daha tehlikeli müslümanlar (ay pardon irticacılar diyecektim) algılaması mevcut oldu..Halen bu algılamanın uzantısı bazı sorunlar gözlerimizin önünde bulunuyor. Burası Türkiye, bu ülkede yaşayan gerek aydın (bizdeki aydınlar sanki aydınlatma değil de karartma yapıyorlar gibi geliyor bana) gerek bazı bürokratik oligarşi, gerek bazı-bir kısım askeri bilmem hangi zevat öncelikli tehdit irtica başlığı altında... sanırım gerisi belli...(laf aramızda birşey uyduramadım) Peki bu ülkede belirttiğimiz kesim, neyi tespit etmiş, hangi somut tehlikeyi görmüş, 1. tehdit algılamasına neden olacak hangi topyekün kalkışmayı ortaya çıkarmış da böyle bir tehdit algılamasında bulunmuştur. Konuya laiklik sorunsalı, irticanın gerçek anlamı, Türkiye de gerçekten irtica cı var mı? Eğer gerçekten varsa bizi götürmek istedikleri hangi geri var başlıklarını da ekleyerek devam edeceğim, belki de bunlar için ayrı başlık açsam daha iyi olur... Konuya bazı alıntılarla devam etmeye çalışacağım. *İrtica elden gidiyor (1986) -İsmet ÖZEL
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
laikliği içlerine sindirememiş olanlar Laiklik nedir? Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması mı? O halde ben çok masumane bir soru sorayım. Bu uygulamanın iki ayağı olmalı değil midir? 1. si hiçbir din devlet işlerine karışmayacak, 2. si devlet hiçbir dinin işine karışmayacak...Bu ne perhiz ne lahana turşusu anlayan var mı? Bu ülkede devletten maaş alan imamlar var... eee devlet kendi işlerine inananları karıştırmıyor da niye inananların işine karışıyor. Türkiye de hiç bir kesim laikliği içine sindirememiştir, zira Türkiye de laikliğe zemin hazırlayacak bir yapı asla olmamıştır... Siz laikliğin çıkışının temeli öğrenin önce... Cevaplarınıza cevap vermek arzusundayım, ama yok danıştay saldırısı, yok Kubilay olayı gibi kavramlara biz müslümanları köşeye sıkıştırmaya çabalamazsanız.. Ve ayrı bir başlık açacağım, irticayla ilgili... Bakalım kimler ne kadar laikliği, demokrasiyi, hukuku içine sindirmiş.. Ula, yukarda bir ton cümle ettik bu durumla ilgili olarak, adamlar hiç dikkate almadan, bir ezberi hop buraya yazıyorlar oldu da bitti maşallah... Kardeşim bu kadar mağdur varken tabiki gündemde olacak.Siz diyorsunuz ki hem mağdur olun hem de ses çıkartmayın... Anayasanın metnini alıntılamışsınız. Bakın kardeşim Anayasalar çıkartılacak kanunlara yol gösteren metinlerdir. O yüzden anayasalarda az madde olur.Anayasa kanuna yol açar. Türban veya başörtüsünü yasaklayan bir kanun var mı? Ama mesela Bazı kisvelerin giyilemeyeceğin dair biz de bir kanun vardır? Bu kanun da türban yasaklanmış mıdır? Hayır... Yukarda ben mahkeme kararlarının işleyişiyle ilgili, demokrasinin ve seçimin gerekleriyle ilgili bir ton şey yazayım siz Danıştay'ın kararını yapıştırın... Merak ettim, nerden bilinmektedir... Nasıl bilinmektedir. Bu kızlar bir din devleti kurmaya mı uğraşıyorlar, bu konuda 1000 lerce tutuklama mı var? Haaa, bakın ne oldu türban değil simge olan başörtüsü...Allah Allah nasıl oldu bu yaa... Türban kelimesi bir aldatmacadır diyordum da beni dikkate almıyorlardı. Türbandan kalkılınıp başörtüsü de yasak oldu. Sayın yam yam, buraya benimle tartıştığınız bir konudan alıntı ekleyeceğim müsadenizle... Hani türban ve başörtüsü aynı değildi... Ninelerimizin başörtüsü de yasaklanıverdi birden... Ve iddianızı ispat edin de (eğer edebilmişseniz) önce ki söylediklerinizin bir önemi yok...Ne de olsa hatırlanılmaz... Hatırlanılırsa da ben değiştim deme hakkınız var..Ama siz yinede hatırlanılamayacağına güvenin... Ne olur... Yani özgürlük çığırtkanlığı yapsa ne olur.. Hem kuzum eskiden az hak vermişiz diye böyle devam mı etmemizi istiyorsunuz. Siz kadın haklarının yılmaz savunucusu... Emin misiniz bu dediğinizi. Yani laik bir devletin uygulaması gerekli bir yasak olduğuna. Fransa da durum nasıl. Hemen atlamayın. Fransada başörtüsü-türban üniversitelerde serbesttir. Türkiye nedense kraldan çok kralcı.. Kamusal bütün alanlarda yasak...Hem de burası müslüman bir ülke... Allah Allah... Bu bu, nasıl olacak merak ettim. Ben hem din hürriyetine sahip olacağım ama hem de bu hürriyetin gereğini yerine getiremeyeceğim. Anayasada iki hüküm birbirine aykırı galiba... Neyse konumuz bu değil. Dini inanç ve kanaatinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz... Danıştay'ın kararı neydi: Cumhuriyete karşı... Eeee, ben merak ediyorum, maden bu insanlar cumhuriyete karşı bir eylem yapıyorlar, neden hapse atılmıyorlar. Yani ne bileyim, laik demokratik cumhuriyete karşı bir eylem varsa o kişilerin mevcut kanun hükümleri gereğince ya tımarhaneye veya hapishaneye yollanmaları lazım..Türkiye de hukuku uygulamak. Hukuk nedir kardeşim. Hukuk hak kelimesinin çoğuludur. Hukuk hak dan türemiştir. Hakkı tanımlamaya uğraşmayalım. Hakkı engelleyen bir yargı kararı vardır. Yargının kararı kanuna değil, kanun hükmünde kararnameye değil, Anayasa daki çok açık bir hükme değil, kişilerin kafasındaki irtica, mürteci, şeriat devleti kurma yanlısı, terörist fenomenine bakılarak verilmiştir...Ve sizler, sırf dindarlara karşı olduğunuz için bunların hukuka uygun olduğunu vehmetmektesiniz. Hukuk birgün herkese lazım olur...
-
SİZİN HİÇ ANNENİZ BABANIZ ÖLDÜMÜ.?
Bilmiyorum söze nerden başlanır...Ben kaç yaşındaydım annem öldüğünde.. Annem kaç yaşındaydı öldüğünde... Hangi tarihti... Orta okul sondaydım...Tarihleri hatırlamıyorum...14'ündeydim galiba...Babam, ailenin rızkını temin etmek için sürekli şehir dışında bir şirkette şoförlük yapmak zorunda olan babam...Dördüncü çocuğunu doğurduktan 2 gün sonra bir gece beni sahura kaldırıp yemeği benimle beraber yedikten sonra yatağa yattı. Kız kardeşimi emziriyordu ben de yan tarafına uzandım hafiften... Gözlerim önünde.... Off Allah'ım hani biri demiş ölümden niye korkuyorsunuz ki o varken siz yoksunuz siz varken o yok.. Ben annemiz yüzünde yavaş yavaş ölümü gördüm. Kalp krizi dediler... Babam defne yetişemedi. İstanbuldaydı...Geri gitmek zorunda da..Annem bizim herşeyimizdi...Hatırladığımda gözlerime bir nem çöküyor ama onu hatırladığımda aynı zamanda yüzüme de bir tebessüm yayılmıyor değil...Benim ilçem planet motorsikleti süren ilk kadını onunla gördü...Kim annemden söz etse ne iyi kadındı diyorlar..Hala unutulmadı...34 yaşındaydı öldüğünde... Aradan 12 yıl geçti.. Ölümün nasıl olup da insanları barıştırdığını bir yürek ettiğini ben orda gördüm bugün idrak ediyorum. Öldüğünü gördüğüm halde annemin ambulansa bindirilişini gördüğümde içimde uyanan ümidi şimdi hatırlıyorum. Allah'ım ümitvar olmak bu muydu? Nereye koşuyordum. Bize ne olacaktı. Annemsiz hayat nasıl olacaktı. Arkada kalmış 3 günlük bir çocukla 4 kardeş...Anne sol kaşımın üstüne vurduğun güğümden keşke daha büyük bir iz kalaydı alnımda. Keşke seni daha az üzeydim. Keşke o fakirlikte bisikletinde teksaçmanın da canı cehenneme olaydı...Doğum yapacağı zaman Bekir'i evden götürün ben ondan utanırım demişti de ben elin doktorlarına göstermeye utanmıyor da oğlundan mı utanıyor demiştim. Off ulan bekir, evdeki doğumundan haberin bile olmadı... Dağıldım galiba... Kaç defa düşündüm... Acaba annem yaşıyor olsaydı ne olurdu... Ben ne olurdum şimdi...Hala bekarım...Çocukluğumda yakalandığım verem, saçkıran hastalığını onun çabalarıyla atlatmıştım. 20'sinde tekrar yakalandığım saçkıran hastalığını acaba o olmadığı için mi atlatamadım... Bütün bir ortaokul sonunu köyde nenemgilde geçirdik. Babam bizi bırakmak zorundaydı...Nenem bize ne kadar bakabilirdi. Biz okula gitmeliydik...Hayatı gerekçelendirmek... Yaşarken kıymetini bildiğimiz insan ne az...Annem bizim her şeyimizmiş... Bu yaşa gelmek çok zor oldu... Evimizi yapan kadın evimizin de direğiymiş... Anlatamıyorum... Kelimeler, dil, herşey kifayetsiz kalıyor... Belki bir daha yazmaya çabalarım... belki o zaman anlatabilirim...Şimdi gidip bir yüzümü yıkamalıyım..
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Gece kuşu, bazen susarak, bazen konuşarak ve bazen fıkra anlatarak cevaplar verilebileceğini tartışmaların müdavimi olarak benden daha iyi biliyorsunuzdur. Her sorduğum soruya keşke yanıt verilseydi ama böyle bir şey mümkün olmadı ve sanırım mümkün de değil...Yukarda belirttiğimiz ve onu da tartıştığımız bir söz var hani söylemeyle çalma arasındaki farkla ilgili.. Sorduğum sorulara ilgisiz cevaplar aldım. Ya da ben o cevapların ilgisiz olduğunu düşünüyorum...Hal böyle olunca da yanıtlarım da belirttiğiniz gibi olabilir... Bakın konunun başında ne sormuşum. Deniyor ki türban siyasi bir simgedir siyasi simge ile kamusal alana giremezsiniz. O halde diyoruz ki başörtüsüyle girilebilsin.. Ya da belirleyin türbanın şeklini, işte kardeşim başını şöyle örtersen bu siyasi simge türban olur...Şöyle de örtersen bu başörtüsü olur...Onunla girebilirsin... Bugüne kadar siyasi simge, siyasi simge diye tutturulup duruldu. Siyasi olmayan şekliyle okullara girmek serbest mi? Kızlara ve kadınlara ya başınızı açacaksınız okula gireceksiniz veya evlerinize gidin denmesi bir baskı, bir tek tipleştirme değil midir? Ben Üniversiteleri sordum. Burada siyasi herhangi bir simge taşımak yasak mıdır dedim? Yasak mı değil mi? Yasak değilse türban niye yasak...Konunun başında bu sorular var... Cevap veren çıktı mı? Ben bir şey daha sordum bir yerlerde: Kaç yaşındaydı 71 miydi... Bir teyzem yeşilkartındaki resim başörtülü diye hastaneye alınmamış ve dışarda beklerken hayata belki de erken veda etmişti. Bu kadının dikkat edin yeşil kartlı bu kadının siyasi simgeyle, siyasetle ne işi vardı? Yasak sınırlandırılmadan konulmuş bir haldedir. Yasak kanundan doğmamıştır. Yeter...eğer sorularıma kapsamlı, dikkatli cevap verilseydi tartışır konuşur bir orta yol bulurduk. Ama Turan Dursun sitesinin müdavimi panteidar kardeşimiz, düşünmeden motomot ezberlenmiş cevapları, copy paste ettiği alıntıları buraya ekledi ve ardından gerçek sandığı bazı şeylerle konuşmaya başladı... DÜZELTME EKLİYORUM... Ben yazımı yazdığımda siz cevap vermişsiniz... Ama merak ettim, yazdığınız metinde ısrar mı ediyorsunuz yoksa benim belirttiğim yukardaki gibi şeylere katılıyor musunuz...Zira sizin önemli diye alıntıladığınız yerle benim şu an kendimden alıntıladığım metin zıt... Ben bunu merak ediyorum. Selamlar ile...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Gece Kuşu... Bu yazıyı alıntıladığınıza göre bu görüşe katılıyorsunuz. Ben ikinize de cevap vereyim bari... Sorun çözümlenmiş midir? Mahkemelerin kararı konuyu kangren haline getirmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararın içeriğinden haberdar mısınız? Türkiye de verilen kararın içeriğinden haberdar mısınız? Neyse bunlara değinmeyeceğim. Bir mahkeme karar verdi diye süreç bitmemiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benzer konularda süreç içerisinde farklı kararlar verdiği durumlar vakidir ki türbanla ilgili kararı bu yöndedir. Anayasa Mahkemesinin de buna benzer kararları vardır. Mesela Anayasa Mahkemesi geçmişte yürütmeyi durdurma yetkisinin kendine verilmediğini düşünüp karar vermişken son yıllarda bu kararının aksine yürütmeyi durdurma yetkisinin olduğunu anayasa metni değişmeden kabul etmiştir. Mahkemeler karar verdi diye mesela Adnan Menderes'in asılması da doğrudur.(Tehlikeli bir soru sordum galiba) Veya istiklal Mahkemeleri zamanında İskilipli Atıf Hoca'nın şapka kanunu çıkmadan iki yıl evvel yazdığı şapkayla alakalı kitap neticesinde yargılanması ve sonucunda idam edilmeside doğrudur. Yani 2 yıl evvel yaptığınız bir eylem var ve bugün yeni kanunla o eylem suç sayılıp salındırılıyorsunuz... Eeee, bu da bir mahkeme kararı... İşi kökten pardon baştan (hocanın kellesi gitti-asılmıştı diyenler olabilir haklıdırlar) halletti mahkeme...o halde çözümlenmiştir, ses çıkarmayın.. Kamusal alan mış... Neresi kamusal neresi kamusal değil..Öyle bir tarif yapıldı ki bazı durumlarda evlerimiz dahi kamusal alan olarak görülebiliyor. Değiştirilmesi mümkün değil de ne demek. Anayasa Mahkemesinin verdiği karar Anayasa aykırı olmadığı yönündeydi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye de uygulanan kanuna göre konuyu çözüme kavuşturdu. Yani ki Eğer Anayasa da bir değişiklik yapılırsa Anayasa Mahkemesinin değiştirilmesi mümkün olmayan dediğiniz kararı değiştirilebilir ve bu Avrupa İnsan Hakları kararlarına da yansıyacaktır. Konunun tartışılması ülkemizin gündemine gelmemeliymiş. Bu kadar mağdur varken bunun nasıl olmasını bekliyorsunuz. Bir örnek verelim .... Mesela ne olsun...Çok mağdurlu bir şey olsun...Aklıma gelmiyor... Acaba başörtüsü meselesinin haricinde çok mağdurlu olup da çözüme kavuşturulmamış hangi mesele var...Neyse çok mağdurlu hah Banka personellerinin diğer kurumlara nakli...eee mahkeme kararı var kanun var o halde susun...Böyle birşey mümkün mü? Demokrasinin ne anlamı var o halde. Seçimin ne anlamı var. Halk kendi tercihlerini yansıtacak partiyi niye iktidara getiriyor. Kendi tercihlerine hitap eden kanunlar çıkarsın diye. Mahkemelerin kararlarını kanunlarla dahi değiştiremeyeceksek bir seçime gitmemizin anlamı yok. O halde oy kullanmak şapşallıktan başka birşey değil. Bir de gerilim meselesi var.. Ne gerilimi. Kim geriliyor.. Niye onlar geriliyor ki...Yasağa maruz kalanlar gerilmeli asıl..Allah Allah...Birşey anlamadım ben bu işten...Ne gerilimi varsa.. Toplumun iki kesimi, inanan ve inanmayanlar arasında bir gerilim mi var? Gerilim, bürokratik oligarşi ile halkın %50'lik (biraz az biraz fazla olabilir) kesimi arasında... Demek ki rektör kendisini bir yerde konumlandırıyor...Rektör kendini nerede konumlandırıyor...o piti piti karamela sepeti... Ne bilelim biz Avrupa da oy kullananların en azından kanunları değiştirebilecek kişileri seçtiklerini sanırdık. Ve hatta biz yargının kanunlara göre hareket ettiğini sanırdık. Yoksa niye seçime gidelim ki...Bilmiyorduk... Sağolsun rektör öğrendik bundan sonra oy da kullanmayız.. Özür diliyorum, eğer yanlış bir cümle etmişsem biraz hızlı oldu...Alıntıda olmayınca belki yanlışlıklar olmuştur... Biraz da ironik bir dil kullanıyoruz.. Hoşlanmayan arkadaşlardan da özür diliyorum... Ama gerçekten bu dil hoşuma gidiyor... Selamlar ile...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Kusura Bakmayın buraya takıldım... İnternette bu konuda bayağı bir farklılı var. Benim yazdığım neymiş: Arada ne fark var anlamadım... Neyse bunun önemi yok galiba...Oalabilir yanlış da yazabilir/i/dim.. men ci guyem tamburem ci guyed ekşi bir sözlükten alıntıdır... Ulaaa, acaba ci mi çi mi tamburam mı tamburem mi...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Benim yazdığım neymiş: Arada ne fark var anlamadım... Neyse bunun önemi yok galiba...Oalabilir yanlış da yazabilir/i/dim.. Gelelim diğer meselelere... Şimdi geldik asıl konuya... Ben ezber bozmak için yazıyorum... Bu forumda birçok kez şartlanmış reflekslerle yazan arkadaşlar gördüm.. Doğruyu araştırma, soruşturma derdine düşmeden... Resmi tarihe itibar edip, gayri resmi tarihten bihaber olanların ezberini bozmaya uğraşıyorum... Teali islam cemiyeti diyebilirdiniz de kürt teali cemiyeti demişiniz..Hele de 31 Mart ayaklanması...Gerçekten 31 Mart ayaklanması hakkında bildiğiniz birşey var mı? Uğur Mumcu Cinayeti.. İki karakol arasında arabasına bomba konulan, tamda PKK=Devlet ilişkisi üstüne araştırma yaparken öldürülen ve hala katilleri bulunamamış olan bu adamın cinayetini de müslümanların üzerine atıyorsunuz ya...Aile avukatı katiller yakalandığında devlette çok büyük taşlar oynar demişti...Böyle bireysel birkaç hadise saymışınız. Ahmet Emin YALMAN'ı vurmuştu Şu anda Akit gazetesi yazarlarından Hüseyin ÜZMEZ, unutmuşsunuz. Bireysel hadise kollektif sorumluluk esası...Kubilay olayı...Gerçekten bir din ayaklanması mıydı? Dine karşı o kadar baskı olduğu halde bir din ayaklanması yaşandı mı? İskilipli Atıf Hoca asılırken neden bir din ayaklanması yaşanmadı? Said Nursi o kadar talebesi varken hapishane hapishane dolaştırılırken neden bir din ayaklanması yaşanmadı?Ayasofya Camii müze yapılırken bir ayaklanma olmadı..Fesleri çıkartılıp şapka taktırılan takmayan (şapka kanunundan dolayı bir sürü insan ahirete yollandı) insanlar neden ayaklanmadı? İstiklal Mahkemelerinde o kadar insan sallandırıldı bir ayaklanma çıktı mı? Halifelik kaldırıldı, Devletin dini dini islamdır ibaresi kaldırıldı hangi ayaklanma çıktı? Ezan Türkçe olurken şeriat hastası akıl yoksunları bir ayaklanma yaptılar mı... Bu ülkeye gerektiğinde komünizmi getirecek olanlar bu ülkede ki irticai sandığımız ayaklanmaların müsebbidirler.Yapıldığı var sayılan bütün ayaklanmalardan sonra (nasıl ayaklanmaysa bu bir iki kişiye karşı bir eylem yapıldığında bütün devlete karşı yapılmış addediliyor) topyekün bir düşman avı, topyekün bir bastırma, kıstırma hareketi, muhalefeti susturacak kanunlar ve parti kapatmalara varan uygulamalar... Şeh Said ayaklanması bir din ayaklanması mıydı? Evet dediğinizi duyar gibiyim..Bu konuda aklıma takılan birkaç soruyu buraya sorayım. Bu ayaklanmayla ilgisi olmadığı halde neden hemen akabinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. Yöresel bazda bir ayaklanma olduğu halde neden 2 yıl süreli ve tüm yurtda uygulanmak üzere Takrir-i Sükun kanunu ve istiklal savaşı yıllarına ait olan istiklal mahkemeleri yetkilendirildi. Bakın Fethi Okyar (kim olduğunu sormazsınız umarım) ne diyor: "Şarktaki isyanın hakiki mesulü Recep Bey'dir. Dahiliye vekaletinde bulunduğu devre içindeki idaresizliği dolayısıyla memlekete bir Kürdistan meselesi çıkarmıştır. Recep Bey, şarkta takip ettiği siyaset dolayısıyla burada yaşayan insanları isyan ettirecek hale getirmiştir" Bu eylemlerin tamamı neticesinde kaç kişi öldü.. Toplayın...Ama bunların içerisinden Şeyh Said ayaklanmasını çıkartın...Bu ayaklanmaya sebep olan bizzat devletimizdir ve bu bir aşiret ayaklanmasıdır. Dinle de alakası yoktur. Saydıklarınınz birinci tehdit algılaması için yeterli midir? Doktorların bu ülkenin başına açtığı tehlikelerden daha mı tehlikelidir müslümanlar. Kaç cinayet saydınız. Kubilay, Mumcu, Aksoy, Üçok, Kışlalı, Dursun, Sivas (Hizbullah'ı dahil etmeyin dedim siz saçmalayıp etmişsiniz, Hizbullah Türkiyede Pkk terörüne karşı devlet destekli olarak kurdurulmuş bir örgüttür-Siz şimdi ispatlayın diyeceksiniz, bende Mumcu, Kışlalı Diğerlerini pek bilmiyorum ama cinayetlerini ispatlayın diyeceğim) 5+30=35 Hadi abartalım 1000 diyelim. 100 yılda 1000 kişi hadi 5000 diyelim... 100 yılda 5000 kişi.Bizim yıllık doktor faciası nedeniyle ciromuz 5000 ini geçer. Ben de doktorları iyice kafaya taktım galiba... Siz nasıl oluyor da bunlardan aha, irtica hortladı, cırtladı, patladı diyebiliyorsunuz. Bireysel eylemlere karşı toplumun yarısına denk gelecek kesimi zan altına alabiliyorsunuz. Potansiyel düşman belleyebiliyorsunuz. Ben müslümanın ve islamın gereklerini yerine getiririm diyen insanları gözü dönmüş katiller olarak konumlandırabiliyorsunuz. Buradan hareketle biz de Böyle bir yorumdan hareketle birinci tehdit olarak konumlandıramazmıyız. Hani ne bileyim mesela 80 öncesinde yaşanan hadiselerde soldan ve sağdan bayağı bir kan akıtıldı. Bu kanlardan tespit edilenleri bulduğumuzda mesela sağcılar birinci tehdit niye olmuyorlar veya solcular bu ülkede birinci tehdittir zira şu kadar sağcıyı kesmişlerdir. İbda-C: Örgütü anlatmamın bir anlamı yok...Şu anda bu örgütün neden adını pek hatırlayan yok.. Örgütün başı dediğimiz kişi hapistedir. Bu nasıl örgüt böyle başı hapiste...Bir de ismini duyunca sanki 10000 lerce kişiyi katleden bir örgütten bahsediyoruz. İyi de TKP, THKP/C, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist (TKP/ML), DHKP/C,TDP,TKP/ML-TıKKO bunlar da örgüt. O halde birinci tehdit sol düşüncedir.. Meseleye bakış açımızda bir sorun. 1. si 100 evvel yaşanmış bir 31 mart vakası 80 yıl kadar evvel yaşanmış Menemen, Şeyh Said isyanı gibi şeyler bahane edilerek irtica başlığı altında karşı duruş var. Bu arada Kürt Teali Cemiyetini unutmuşuz... Kürt Teali cemiyetinin bir islam cemiyeti olmadığını, bir kürt devleti kurmanın peşinde olduklarını sanırım ispatlamaya bu yeter. Bu arada kurucuları arasında Said Nursi'nin bulunmasını hemen islama mal etmeye çalışmasanız iyi olur... Hay gözünü sevdiğim internet herşeyi insanın elinin altına seriyor...Google sağolsun.. Ne demiş Dostoyevski: "İnsan yeryüzünde olan şeyleri görmezlikten, bilmezlikten gelme hakkına sahip değildir" Tartışılacak çok şey var , kısmetse ...
-
RAPİD
Kardeş Flasget gibi bir programla rapidden dosya indirmeye kalktığında rapid bunu engelliyor. O yüzden Flash'ın indirme ekranı karşına çıktığında alttaki iptale basarsan bilgisayarın flashsız dosyayı indirme menüsünü açıyor. Öyle indirebilirsin. Ancak Flasget'le dosya indirmek istiyorsan ki hepimiz öyle yapıyoruz google a girip rapidden flashla dosya indirme yaz.. Cevabını bulacaksın... Sanırım. Eğer olmazsa bana özel mesaj at, sitenin adresini vereyim... o da olmazsa yapacak birşey yok.. selamlar ile...
-
dergi önerisi
Birkaç tane de ben yazsam sanırım kızmazsınız... Siyasi... (bunların içerisinde felsefi ve edebi metinler de mevcut) Gerçek Hayat: Haftalık gazete şeklinde çıkan bir dergi...Hemen bütün gazete bayilerinde bulabilirsiniz...Bir dönem yazarları arasında İsmet ÖZEL de vardı..2,00-YTL Umran: Aylık dosyalarla çıkan bir dergi... Hayli hacimli...Fiyatını hatırlamıyorum ama 3 veya 3,5 ytl olması lazım. İslamiyat: (bunlar hayata islam penceresinden bakan dergiler) DOĞU-BATI: Ağır ama harika bir dergi...Üç aylık dosyalarla çıkıyordu...Son zamanlarda almadım...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Sizin için benim bir fıkra formu açmam lazım galiba... Biz ne soruyoruz ne cevap alıyoruz. Nasıldı, men çi guyem tamburam çi guyed miydi? Tüh hatırlayamadım. Neyse Ben hatırladığım kadarıyla Türkçesini yazayım. Ben ne söylüyom tamburan ne çalıyor, ne diyor, ni söylüyor.. Siz konunun başındakilerin hiçbirisini okumamışınız galiba. Hatta konunun başlığını bile okumamışınız. Bana demokrasilerdeki (hangi demokrasiymiş bu anlamadım ya) kendisine karşı girişilecek oluşumlara karşı alınacak tek bir tane tedbir söyleyin. Veya yolunu söyleyin. Demokrasiyi siz sanırım Anayasa metni zannediyorsunuz. Veya Türk Ceza Kanunu gibi birşey...Fesupanallah..Ortada somut bir tehlike yok, tamamen ideolojik, çarpıtmalara dayalı, ütopik bir düşman algılaması var...Bu ülkede 100 yıldan fazla zamandır bir irtica paranoyası var ama ne hikmetse bu ülkedeki irticacılar bugüne kadar bu ülkeye PKK'nın DHKP-C'nin, yan kesicilerin, düz kesicilerin, sigara satıcılarının, alkol satıcılarının, doktorların, (pardon saçmaladım galiba) V.H.K.İ kadrosuna atanması yapılanların olduğu bela kadar bela olmamıştır. Onlar kadar dahi bu ülkeye zarar vermemişlerdir. O halde nasıl birinci tehdit oluyorlar. Birşey soracağım son 50 yıldır irticacılar ihtilale mi kalkıştı. Topyekün bir ayaklanma göreniniz oldu mu? 100-200 kişiyle yapılan bir ayaklanma gördünüz mü? Bu insanların başörtüsü yasaklanana kadar devletten herhangi bir talepleri olduğunu gördünüz mü? Buluttan nem kapan ne kadar çok insan varmış bu ülkede. NOT:Bana Hizbullah'ı numune olarak sunmaya kalkmayın.. Hizbullah'ı PKK'ya karşı örgütleyen kurum belldir. Bundan sonra daha tutarlı, daha kompleks, daha gerçekçi iyice düşünülmüş cümlelerden, fikirlerden oluşan cevaplar vermezseniz, ilkokul işi cümlelerle savunma yapmaya devam ederseniz cevap verilmemekle karşı karşıya kalabilirsiniz.. Selamlar ile...
-
BAKİRE DEĞİL DİYE ÖLDÜRÜLEN YASEMİN
BİLİMSELCİ, Yazınızı alıntılamak istemedim.Siz hangi yazınıza cevap verdiğimi biliyorsunuz... Tevrattaki bütün ayetler yanlıştır diye birşey söyleyen oldu mu size. Veya incilde tek bir Allah kelamı yoktur diyen. Sanmıyorum. Birçok bozulmalar vardır ancak, içerisinde Allah kelamı olan sözlerde vardır lakin bunun tespitini insanların yapması mümkün değildir. Eğer Allah bildirirse o zaman o ayetle de hükmedilebilir. Nitekim bu konuda aşağıdaki âyetin, bu zina olayı ile ilgili olduğu bildirilmiştir. “Seni nasıl hakem yapıyorlar? Yanlarında Tevrat var ve onda Allah’ın hükmü var. Sonra bunun arkasından sırtlarını çeviriyorlar! Onlar inanan kimseler değillerdir.” (Maide 5/43) Yukardaki Kırmızı yazılı yere dikkat edin. Bu âyet, Tevrat’taki zina hükmünün Allah’ın hükmü olduğunu kesinleştirmiştir. Yahudilerin Peygamberimize gelmeleri, bu cezadan kaçmak içindi. Bu yüzden gönderdikleri kişilere; “... Hakkınızda şu karar verilirse uyun, bu karar verilirse uymayın...” (Maide 5/41) demişlerdi... Bu noktada üzerinde durulması gereken bir diğer şey de bu cezanın sadece kadına uygulanacağına dair bir sınırlama olmadığı gibi erkek ve kadın aynı şekilde cezalandırılacaktır. Birkaç alıntı daha ekleyelim.. Zinaya zorlanan kadına had cezası gerekmediği konusunda İslâm bilginlerinin görüş birliği vardır Ancak, zina konusunda islamın diğer hükümlerine bakmak lazım. 4 Şahit gibi zorlaştırılmış şart, zina isnadına verilen ceza...Bunlar hemen ve kolayca zina nedeniyle ceza verilmesini engelleyen hükümlerdir. Zina isnadında bulunmadan evvel insanların iki üç dört beş defa düşünmeye sevk edecek hükümler vardır.. Namuslu ve hür kadınlara zina iftirası atan, sonra da bunu dört şahitle ispat edemeyen kimselere seksen değnek vurun. Onların ebedî olarak şahitliklerini kabul etmeyin. Onlar fâsıkların ta kendileridir" (en-Nûr, 24/4). Ama bu başlık altında bunların tartışılması güzel durmuyor. Bir kız, (haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla) kendisine zorla dahledildiği halde namusu kirlendiği gerekçesiyle öldürülüyor. Zina da iki kişinin rızası vardır. Tecavüz de ise rıza dışı bir oluşum vardır. Bu sebeple burada ki aile tarafından verilen ceza islama tamamen aykırıdır. Eğer illaki bizdeki namus anlayışına göre bir ceza tertip edilecekseydi eğer İnsanlıktan çıkmış enişte müsveddesine uygulanması gerekirdi. Bu kadar yeter sanırım... İnanılmaz şekilde içim acıdı. Bu kızın canice, vahşice katledilmesine de bunun namus adı altında yapılmasına da, ucunun bir şekilde islama dayandırılmaya çalışılmasına da...Yazıklar olsun...Katile diyorum...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Herkes her manaya muhatap olamaz yazmıştık Elmalılı Hamdi Yazır'dan alıntılayarak... Herkes her soruya cevap veremez ihtimal ki? Herkese her soru sorulamaz o halde... Ben başörtüsüne karşı olanlara soruyorum... Birçok soru var hiç şüphesiz bu yasakla ilgili. Çok daha derin sorular da var... Ama ben kısaca (eğer istiyorsanız uzunca da açıklayabilirsiniz) Siz başörtüsüne niye karşısınız sorusunun cevabını merak ediyorum. Başörtüsüne karşı olanlar bunu açıklayabilir mi?Tartışmaya o noktadan da devam etmeliyiz. Zira ortada yanlış birşeyler var...Ben sizin aklınızdan geçenleri bilemiyorum. Yani ki bunu manalandıramıyorum. Yani ki manaya muhatap olamıyorum...Bana anlatın... Lütfen...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Yaa, çok hoşuma gitti müsadenle bir tane daha ekleyim... Kusura bakma... Yüzme bilmiyor Bir ülkede bir bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememisti. Ne yapsa makbule geçmiyor, basin hergün kendisiyle ugrasiyordu. Nihayet : -Öyle bir sey yapayim ki, gazeteciler mat olsun, diye düsündü ve ilan etti : -Pazar günü saat 10da bakan denizin üzerinden yürüyerek geçecek. Pazar sabahi saat 10da tüm basin mensuplari toplandilar orada.Bakan geldi ve elinde bastonuyla denizin üzerinde yürümeye basladi. Karsi kiyiya kadar da yürüdü geçti. Herkesin gözleri dehsetle açilmisti. Fakat ertesi günü tüm gazetelerde su baslik okundu : -Bakan yüzme bilmiyor! Konuyu takip eden arkadaşlardan özür diliyorum... Biliyorum burası bir fıkra formu değil ama....Ne yapayım, apaçık sorulara fıkra gibi cevaplar veriliyor. Sinirden güleceğimize bari esaslı bir şeylere gülelim..
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Panteider... Sorularımın hepsine harika cevaplar vermişsiniz. Apışıp kaldım verecek cevap bulamadım. Söylediklerinizin hepsi harika tespitler, harika doğrular. Evet doğrular zoruma gitti. Ben doğruları zaten kabullenemem. Neyse siz bir harikasınız, sizin cümlelerinize ben laf yetiştiremem. Bu yüzden size cevap veremeyeceğim kusura bakmayın ben öylesine buraya bir fıkra yazayım bari... ECEVİT ----Ecevit basbakanliktan ayrildiktan sonra Rahsaniyla artik yuvasinda mütevazi bir hayat sürüyor.... birgün telefonu çaliyor, ortada artik sekreteri vs olmadigi için tabi kendi telefonuna kendi bakmak zorunda.......telefonu açinca bir adam sesi: - Iyi günler, TC Basbakaniyla görüsebilir miyim? Ecevit gülüyor: - Bayim ben artik TC Basbakani diilim..... Bunun üzerine telefon kapaniyor... derken 5 dakika sonra tekrar telefon......Ecevit açiyor, yine ayni adam.. - Iyi günler, TC Basbakani lütfen? Ecevit sasiriyor..... - Az önce arayan siz diil miydiniz? Bakin ben artik TC Basbakani diilim..... Telefon yine kapaniyor....... Ecevit tam yerine oturucakken tekrar telefon çaliyor... - Iyi günler, TC Basbakani orada mi? Ecevit artik çok kiziyor: - SEN LAFTAN ANLAMAZ MISIN????? KAÇ KERE SÖYLEMEM GEREKIYOR, BEN ARTIK TC.BASBAKANI DIILIM...!! Bunun üzerine karsi taraf gülüyor: - BILIYORUM...........BILIYORUM AMA TEKRAR TEKRAR DUYMAK ÇOK HOSUMA GIDIYOR...!!! Selam ve saygıyla...Anlayana sesi saz olarak gelecek canlı sayısı oldukça fazladır değil mi!?
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Özgürlüğün sınırı neresidir. Dört duvar arasındaki evlerimiz mi? Hem söyleyin kuzum (eski Tür filmlerinden bir replik) sınırı olan şey nasıl bir özgürlüktür. Hem özgürlük nedir? Hangi yetkiyle siz, protokol alanlarını siyasi simgelerle çiğnetmezler diyebiliyorsunuz. Bu yetkiyi halktan almayan hangi güç vardır? Halk kime böyle bir yetki vermiştir? Biz kimseye bir kıyafeti dayatmıyoruz kardeşim. İsteyen örtünür, istemeyen açılır veya sade giyimine devam eder. Bunlar bizim sorunumuz değil. Kim ne kadar örtünür o da mesele değil. Siz bu yasağın kalmasını hangi saikle istiyorsunuz bana onu söyleyin. Başörtülüler görüntü kirliliği mi yapıyor sizin gözünüzde. Laik demokratik Cumhuriyete karşı müslümanlardan topyekün bir saldırı var da onu mu engellemeye çalışıyorsunuz? Yoksa bu ülkede istibdat yanlısı mahfiller mi var? Veya bu ülkeyi çağdaşlığın dışına taşımak isteyen mürteciler mi? Siz neye karşısınız? Siz başörtüsüne niye karşısınız? Panteider; iki de bir de doğruluğu şüphe götürür haberler yapan bir gazeteden alıntılar yapmanı açıkçası hoş bulmuyorum. Bu gazetenin yaptığı haberlerin neye hizmet ettiğini biz 28 Şubat sürecinde sarahatle tespit ettik. Formun birkaç yerinde bu tipten alıntılarda bulunmuşsunuz. Neymiş din polisleri suudi arabistan da kızları başörtülü olmadıkları için dışarı çıkartmamış. Bir de din polisi kavramı peydah oldu. Neyse, bu gazete acaba neden sürekli böyle haberler yapıyor. Bir derdi mi var? Neredeydi mini etek giydiği için yakılan kız haberi. Fos çıkıncı gazete haberim fos çıktı dahi demedi? İkinci bir husus beni suudi arabistan birinci mesele olarak ilgilendirmiyor. Burası Türkiye ve burada yaşayan herkesin birinci meselesi Türkiye dir? Bu sebeple abuk subuk bir tartışmaya, konuyla uzaktan yakından alakası olmayan alıntılara devam etmeyin. Burkaymış da falanmış da filanmış. Müslümanlar başlarını üniversitelerde dahi kapatamazken bizim işimiz yok da burkayla uzay mekiğine binmeye çalışıyoruz. Selamlar ile...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
selef_61 Kardeşim aramıza hoşgeldin... Ben defaatle mevzu bir örtüyü takıp/takmamak, yasak veya serbest olması değil dedim. Bu islama karşı başlatılan kıstırma, bastırma hareketinin ilk adımıdır dedim. Mesele derin bir mesele ancak, burada biz müslümanlar harici meseleyi ayrıntılarıyla tartışma yandaşı olan yok. Ve daha kötüsü başörtüsü-türban meselesini-yasaklamasını demokrasi temelinde (zira laikliği demokrasinin vazgeçilmezi olarak konumlandıran onlar, demokrasiyi buraya getirmeye çabalayan onlar-ama dünyada böyle bir demokrasi anlayışı yok.Nasil bir demokrasi anlayışı: Halka rağmen halka karşı) bu ülkeye sokan onlar... Ama biz de, bugün demokrasiye uygun olmayan bir uygulama mevcut. Gelelim senin tartışmayla ilgili çözüm yolları arayışına... Bugüne kadar bu soruya kollektif cevaplar verildi. Ben buraya alıntılamayacağım. Ancak, bu ülkenin nevi şahsına münhasır bir bürokratik yönetimi mevcut. Atanmışların seçilmişlerden üstün olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Halkın sesini 5 yılda bir duyurduğu bir seçim sistemimiz var. Daha fenası bu halk kendisini 5 yılda bir hatırlayan kişiler gibi kendisini 5 yılda bir hatırlıyor. Neyse, konuyu buraya da yönlendirmeyelim. Konunun başında belirttiğim üzere bu yasak kanundan doğmuyor. Bu yasağı AKP bir Anayasa değişikliğiyle halledebilir. Kanunla halletmeye kalkarsa Anayasa Mahkemesince, çıkarılacak kanunun iptal edileceğine kesin gözüyle bakabiliriz. Toplumsal mutabakat arayışında olan AKP'nin şu anki Çoğunluğu Anayasa değişikliğini ancak referanduma götürmeye yeter. (Şu anki vekil sayısı kaç bilmiyorum ama) Bir Anayasa değişikliği yaptığını varsayalım. Cumhurbaşkanı ne yapacaktır. Anayasa açık, bu değişikliği halk oyuna sunacak. Eğer Türk halkının ve müslümanların gerçekten bir başörtüsü sorunu, davası varsa referandum da halk bu değişikliği onaylayacaktır. İşte yasa değişikliğinin arkasında toplumsal bir mutabakat böyle oluşacaktır. Bu konunun Müslümanlar lehine çözüm şekli. Felsefesine inmeden, olabilir mi, olmalı mı, bu laiklik anlayışıyla bu mümkün mü tartışmalarına girmeden? Bu arada bazı arkadaşlar şunu sorabilirler: Anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi denetleyerek iptal edemez mi? Anayasa Mahkemesinin Anayasa değişikliklerini inceleme yetkisi sadece şekille alakalıdır. İçeriğini inceleyemez. Yani anayasanın ruhuna demokratik toplum yapısına uyuyor mu uymuyor mu inceleyemez, çıkarmada sayılar tamam mı gibi şeyleri inceleyebilir... Konu uzun devam etmek istersen ben burdayım....(Bunu özellikle belirtiyorum zira bu formu bırakma kararı almıştım, bir kaç önce geri döndüm.) es-selamü aleyküm ve rahmetullahi...
-
EBU GUREYB’DEN YÜKSELEN NİDA
Selamün aleyküm... Kardeşim açtığın başlığa bir seda da ben ekleyim müsadenle...Bunu daha önce görmüşsünüzdür ama belki görmeyenler vardır... Ebu Garib'ten Mektup Var! YARDIM ET ALLAH'IM.. SEN BiZE YARDIM ET! GÖRÜNMEZ ORDULARINI GÖNDER ALLAH'IM.. Ebu Gureyb hapishanesinden Iraklılara ikinci bir mektup geldi. Mektup, tüm Iraklıları ağlattı. Fatma'nın zindandan gönderdiği mektubun çarşamba günü Bağdatlılara ulaştığı bildirildi. Mektubun Iraklılar arasında yayılmasının peşinden 100 kadar Iraklı direnişçi önceki akşam Ebu Gureyb hapishanesine yürüdü. Direnişçilerin Fatma'nın mektubunun ardından hapishaneye saldırdıkları vurgulandı. Direnişçiler, saldırıları esnasında 6 ABD askerinin öldüğünü ve 10 askerin de esir alındığını kaydettiler. Esir alınanlardan 7'sinin kadın asker olduğu belirtildi. İşte Fatma'nın tüm Iraklıları ağlatan mektubu: Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla. "De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir (Her şey O'na muhtaçtır.) O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur." Bu mubarek sureyi Allah'ın kitabından seçtim. Çünkü bu sure bana ve size dayanma gücü veriyor. Özellikle de Müslümanların kalplerine huşu ve haşyet aşılıyor. Ey Allah yolunda cihad eden kardeşlerim... Size neler anlatsam! Karınlarımızın domuzların ve maymunların **********leri ile dolu olduğunu mu? Yoksa, onların vücutlarımızı kirlettiğini, yüzlerimize tükürdüklerini ve göğüslerimizdeki Kur'an'ı paramparça ettiklerini mi anlatayım! Allahu Ekber... İçinde bulunduğumuz durumu düşünebiliyor musunuz? Hakikaten bize hâlâ neler yapıldığını bilmiyor musunuz? Biz kız kardeşlerinizin ve yarın yüce Allah'ın huzurunda hesaba çekileceksiniz. Bu zindanda hiçbir gece geçmiyor ki, bu domuz ve maymunlar sürüsünün azgın şehvetleri vücudumuzu yıpratmasın. Bekaretimizi bozdular... Allah'tan korkun ve bizi bu canilerlerle birlikte öldürün... Onlarla birlikte duvarları üzerimize yıkın... Allah'ın arşı altında bizden faydalanmalarına ve tecavüz etmelerine imkân tanımayın. Bize yapılanlandan dolayı Allah'tan korkun... Bırakın dışarıda onların tankları ve uçakları ile uğraşmayı... Ebu Gureyb zindanlarında zulme maruz kalan bizlere yönelin. Ben din kardeşiniz (Fatıma), bir günde 9 kez bana tecavüz ettiler, bu zilleti tahayyül edebiliryor musunuz? Düşünün gözlerinizin önünde kız kardeşinize tevavüz ediliyor! Niçin benim de sizin kız kardeşiniz olduğunuzu tasavvur etmiyorsunuz? Benimle birlikte bu kara zindanda evlenmemiş 13 kız kardeşiniz daha bulunuyor. Hepimize bu ***** duvarlar arasında tecavüz ediliyor... Hâlâ çığlıklarımızı işitmiyor musunuz?.. Namaz kılmamız engellendi, elbiselerimiz çıkarıldı. Giyinmemize müsade edilmiyor. Buradaki kız kardeşlerinizden biri size bu mektubu yazdığım günün bir kaç gün öncesinde ihtihar etti. Bu kız kardeşiniz vahşi bir şekilde tecavüze uğradıktan sonra dövüldü. Alçaklar bacınızın göğsüne ve baldırlarına vurdular. Daha sonra inanılması güç işkenceden geçirdiler. Buna tahammül edemeyen bacınız başını zindanın duvarlarına vura vura öldü. İslâm'da intiharın haram olmasına rağmen kardeşimiz intihara başvurdu. Ben onu mazur görüyorum. Allah'tan onun için mağfiret diliyorum çünkü O bağışlayandır ve çok merhametlidir. Kardeşlerim Allah rızası için nidamıza karşılık verin ve bizi onlarla birlikte öldürün! Umulur ki huzura ereriz... -------------------------------------------------------------------------------------------------- Evet bu mektup gözyaşlarımızı seller gibi akıtabilir. Bu mektup yüreğimizi bir damla kan gibi hissetmemizi sağlayabilir. Yumruklarımızı ve dişlerimizi sıkabiliriz. Ama neye hakkımız var? Bunlara hakkımız var mı? Kafirin tasallutunu uğramış din kardeşlerimizi elimizde coca colalarla televizyon karşısına oturup kolamızı yudumlarak ve ve göz yaşı akıtarak mı engelleyeceğiz... Yorulduk beklemekten, yorulduk varlığımızı yokluğa eklemekten. EBU GUREYB aklımızda zulmün adı. Yazmaz zor be kardeşim. Hem bu mektuptan sonra yazmanın ne önemi kalıyor ki...
-
TÜRBANA BİR PARÇA BEZ GÖZÜYLE BAKANLARA SESLENİYORUM
Ben belirttiğiniz ayette birebir reis kelimesini bulamadım. Yanlış okumuşumdur. Sözlükten ettiğim kontrolde reis'in başların başı anlamına geldiğini, reis-i cumhur, reisülküttap gibi kelimelere kattığı anlamın da aynı yönde olduğunu sanıyorum. Neyse reis veya herhangi başka bir kelime...Bunun zannımca bir önemi yok.. Bahsettiğiniz Nisa suresi değil de Nur suresi 31. ayet herhalde. Bu ayette de örtünme bir bütün halinde belirtiliyor. Sadece başın örtülmesi değil. Bu sebeple başları özellikle belirtilirdi gibi bir sınırlamaya tabii tutmak biraz garip olur. Mümin kadınların örtünmesi denildiğinde bir bütün olarak örtünmekten bahsedilir. Yoksa ayet belirtildiğiniz şekilde olsaydı bu kez başı kapatıp başka yerleri açmak söz konusu olabilirdi. Bu sebeple islam anlayışında örtünme bir kül halindedir. Bugün islam ülkelerine baktığımızda örtülerin şekli değişik olmakla birlikte hemen hemen başların kapatılması konusunda bir tereddüt yoktur. Kardeşim, siz Kur'an tefsirlerinde bozulma olduğunu tespit ed/ebil/mişsiniz. Bu o kadar kolay ulaşılabilecek bir bilgi değil. Ben hangi bilgi yanlış hangisi doğru bunu kolay kolay anlayamıyorum. Tefsirler haklısınız yorumdur ve tefsirler sünnetle beraber yorumlanırlar. Ancak, hangi mezhep veya hangi saik, hangi hırs örtünmeyle ilgili ayeti bahsettiğiniz şekilde yorumlar. Elmalılı'nın yorumunda hangi saik vardı? Seyyid Kutup'up yorumunda hangi etken vardı? Bundan 100 yıl evvel olmayan başörtüsüyle ilgili sorun şimdilerde yanlış yorum olduğu söyleniyorsa o halde günümüzdeki örtünme yorumuyla bundan 100 yıl önceki tefsir arasında örtünme konusunda farklılıklar olması gerekir, pekiyi var mı? Bakın bu da önemli değil. Hadi ayet dahi yok diyelim. Sünnette de olmadığını varsayalım. Belki kıyasta hata olacak ama... Hristiyanlıkta haç bir bidat mıdır? Yani peygamberin tebliğinde haç bir yere denk gelmiyor. Haç Hz. İsa'nın Çarmıhtaki halini resmediyor. Yani ki Hristiyanlığın asli kaynağında yok. Ancak biz hristiyanlık denilince hemen aklımıza haç simgesi geliyor. Yani artık haç hem hristiyanlarca ve hem de diğer din mensuplarınca hristiyanlığın nişanesi halini almıştır. O dindendir. Başörtüsü konusuna gelirsek, gerçekten bugün bütün dünyada başörtüsü islamın simgesi halindedir. Yani başörtülü birini gördüğünüzde onun müslüman olduğunu varsayabilirsiniz. Yani ki başörtüsü islamdandır. Bir bidat olsa dahi... Yanlış kıyastan doğru sonuca gitmek mümkün olmaz ama ortada doğru kıyas yapacak birşey de yok... O halde islamla birlikte anılan başörtüsünün Kur'an da olup olmamasının bir önemi yok...Bugünkü yasak da bu Kur'an da yok biz o sebeple yasaklıyoruz diye konulmuş bir yasak değil. Aslında ortada kanundan doğan bir yasak da yok...Aslında aklıma takıldı ortada yasak var mı? Yasak bildiğimiz kadarıyla kanun veya khk ile konur. ortada böyle bir şey olmadığına göre yasağın olmaması lazım. Allah Allah... Üşütüyorum galiba.. Bir yarasa da (yanlış anlaşılmasın benim bildiğim yegane gece kuşu yarasadır ) konunun kaydığından bahisle yazımızı alıntılamış. Bir kardeşim buraya konuya teget geçen cümleler kurmuş onun cümlelerine karşılık vermek için ayrı başlık açacak bir durumumuz yok sanırım. Burada cevap vermek gerekiyordu. Ve dahası konu türban=başörtüsü olduğunda konunun dağılması işten sayılmaz zira bu konu bu zamana kadar o kadar çok tartışıldı ki herkesin kafasında artık farklı bir başörtüsü imajı oluştu. O kadar çok dezenforme bilgi var ki insanların kafasında, neyi nereye oturtacaklarını bilmiyorlar. Bazen ben de aynı duruma düşüyorum. Bu sebeple bu başlık açıldığında konunun kaymamasını temin etmek mümkün değildir. Kardeşim eyvallah sağol. Allah'ın hidayeti hepimizin üzerine olsun...
-
TÜRBANA BİR PARÇA BEZ GÖZÜYLE BAKANLARA SESLENİYORUM
Hoara, Formdan biraz uzaklaşmıştım ama bugün yeniden dahil oluyorum. Kardeş birşey sormak için dahil oldum. Araştırmadağım için merak ettim. Bildiğim kadarıyla reis kelimesi insanın başını değil insanların başını temsil ediyor. Topluluğun başı da diyebiliriz buna. Acaba reis yerine başka bir kelime olabilir mi? Bir de geleneksel şartlanma ne zaman ortaya çıkmış onu merak ettim. Ben yanlış mı anlıyorum yoksa bundan 1000 veya daha fazla sene evvel birileri humur'u (ayette o mu geçiyor onu da bilmiyorum şu an) başörtüsü diye tercüme, tefsir etmişler ve bu tercüme veya tefsir bugüne kadar gelmiş ve geleneksel bir hal almış. Bugün bunun değişmesi lazım (mı). Yani bu şartlanmadan sıyrılıp da ayete anlam verirseniz başın değil göğsün örtülmesine yönelirsiniz. Bu mudur? Eğer bu ise (lütfen beni yanlış anlamayın kimseye hangi konudu olursa olsun yetkinliğini sormak harcım ve üslubumun özelliği değildir) 100'lerce yıldır bu tercümeyi yapan adamların yanlış yaptığına nasıl vukuf oldunuz. Onlar bir reis kelimesini ayırt edemiyorlar mıydı? Osmanlı da bu tefsir, tercüme (adı her neyse) kimse açısından bir sorun teşkil etmiyor du da bugün bir yanlış tercüme var denilebiliyor. siz nasıl oldu da o kadar iyi arapça bilen kişilerin bu tefsiri yanlış yaptıklarını tespit edebildiniz. Selamlar ile...
-
yağmur
Kralx bugün bilgisayarımı çökertip yeniden kurup D'ye ulaşacağım Allah'ın izniyle ve yarın belki yüklerim. Bilgisayarım bozuk demiştim ya hala bir uğraşıp da tamir etmedim. Bu arada bu işyerindeki bilgisayarım. selamlar.
-
yağmur
Allah razı olsun kardeşim, Nurullah GENÇ'e naat ödülünü kazandıran muhteşem şiir. Keşke bir güzellik daha yapabilseydin de hani bu şiiri ya Dursun Ali ERZİNCANLI'nın veya İbrahim SADRİ'nin okuyuşundan buraya ekleyebilseydin. Herkesin bu şiiri okuması kadar dinlemesi de gerek. İş yerindeki bilgisayarımda bu şiir yok ama evdeki bilgisayırımı yapabilirsem ben eklemeyece çalışacağım.. Selam ve saygıyla...