bekir tarafından postalanan herşey
-
ASLAN "ALLAH" DİYE KÜKRÜYOR
Kardeşim eline sağlık, ama lütfen forumu bir ara, daha önce verilmiş mi diye...Bak sanırım verdiğin şey aşağıdaki linkte de var... http://www.turkish-media.com/forum/index.php?showtopic=29889 sürekli ve aynı konular açılınca diğer konular alta kayıyor ve gerisini tahmin edersiniz....
-
ŞERİAT TEHLİKESİ NE ZAMAN BİTER
vay canına, iyiki akşam eve gittik...Ne olmuş ne olmuş... İnanılmaz mutlu oldum...Harika tespitler yapılmış... İnşallah bir ara cevap vereceğim...Yalnız önce kime cevap vereceğimi tespit etmeliyim...CYRANO kardeş sana mı cevap vereyim EVRENSEL kardeşimize mi...Bunu bir tespit edeyim hele... ondan sonrasında ve öncesinde Allah Kerimdir... (cevap vereceğim dediysem muhalif olarakı kastetmiyorum, doğruları kabul ediyoruz, yanlış gördüğüm yerlere değineceğim.)
-
SEN KİMSİN?
Osmanlı ile diğerlerini kıyaslamak ne derece doğru acaba...Osmanlının güttüğü politika ile ABD'nin ve İngiltere'nin emperyalist politikaları aynıdır desek bile (yani bunu yapsak dahi) araçlar ve yöntem aynı değildir. Osmanlı savaş meydanlarında düşman kuvvetleriyle çarpışarak bir yere girmişse girmiştir ve sömürücü bir faaliyeti yoktur, girdiği yerleri kendi yurdu ilan etmiştir. ABD ve İngiltere sadece sömürmek için oralara girmişlerdir, bayındırlık, eğitim, asimilasyon gibi bir derdi yoktur. Savaş meydanları yoktur...Sivil asker ayrımı yoktur...Bugün görüyoruz. Düğün alanlarını bombalayanlarla, hastane ve apartman bombalayanlarla Osmanlıyı bir ve aynı veya benzer görmek ne derece doğrudur...Dünyayı egemenlik altına almakla dünyanın nimetlerini sömürmek arasında hayli büyük bir fark vardır. Mesela Türkiye devleti türk kara parçası üzerinde egemendir ve aynı zamanda buranın imarını üstlenmiştir. ABD, İngiltere gibi ülkelerin böyle bir egemenlik anlayışı yoktur, onlar sadece sömürüden anlarlar... Vatan sevgisinden başka manevi bir şey aramaya gerek yoksa neden çocuklarımızın hep şehit olduğu bizlere söyleniyor ben bunu merak ettim...Biz biliyoruz ki şehitlik anlayışı islama dayanır. Bir insanın şehit olması için önce müslüman olması gerekir. Yani ki islama inanmayan bir amerikalı şehit olamaz... Evlatlarını savaşa gönderen anneler neden ölürsen şehit kalırsan gazi derler...Bizlerin manevi motivasyonu sadece vatan sevgisi üzerine değil, vatanımızın darül islam olması ve onu korumaya çalıştığımızda islamı da korumaya çalıştığımız varsayımıyla ölürsek bu uğurda şehit olacağımız için savaşırız...Yani ki tarih sahnesinde biz Türkler(türklerle ırkı kastetmiyorum, kurtuluş savaşı vermiş ve türkiyede yaşayan herkesi kastediyorum) bir kurtuluş savaşı vermişiz. Bir Çanakkale savaşı vermişiz...Elimizdeki imkanlar öylesine azken tarihin en büyük direnişini göstermişiz...Elinde bir ton imkan olan bazı ülkeler kolayca düşman kuvvetlerine teslim olurken biz neden teslim olmamışız. Türkler vatanlarını diğer milletlerden daha mı fazla severler... Olabilir...Ama kafamı bir şey kurcaladı bu arada, tarihte biz Türklerin İslamı kabul etmeden önce yerleşik bir kavim olmadığı varsayılır...Yani ki bir uygarlık ortaya koyamamazının nedeni göçebe bir toplum olduğumuz varsayımına dayanır...varsayım dediğime bakmayın...Yani ki bizim vatan aşkımızın tarihi bir kökeni de yok...Türkler vatan aşkına ne zaman sahip oldular...Türkler bana kalırsa vatan aşkına bulundukları toprak küçüldükten ve bulundukları toprağın bir islam yurdu (darül islam) yurdu olduğunu farkettikten sonra yapıştılar...Türklerin yaptığı savaş emperyalistlere karşı yapılmış bir savaş değildi...Bunu çokça dedelerimizden veya ninelerimizden duyarız...Mustafa Kemal'a kafire savaş açtı katıldık veya gavura (gavur müslüman olmayan demektir) savaş açtı katıldık diye...Dedelerimiz, ninelerimiz bu ülkenin üstüne doğru gelenler emperyalistler olduğu için değil kafir oldukları için, gavur oldukları için savaşmışlardır... Ne mi diyorum ben... 1. Osmanlı ile ABD, İngiltere, İsrail, Roma kıyaslanamaz...Sonuç hatalı, kıyas hatalı olur 2. Kurtuluş savaşını veren halkın gönlü islamla dolup taştığı için biz tarih sahnesine en şanlı zaferi nakşettik. Çanakkale zaferini biz müslüman olduğumuz ve ölürsek ne de olsa şehit olduğumuz için kazandık. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi inancıyla kazanıldı bu savaşlar... Mohaçta er meydanında savaşanlarla, bir koltuktan düğmeye basıp öldürdükleri insanların kim olduğunu dahi bilmeyenler arasında mertlik ve adamlık bakımından fark olsun isterseniz... Silah icat olunmuş mertlik bozulmuştur...
-
ŞERİAT TEHLİKESİ NE ZAMAN BİTER
Evet... geldik... 30 dakikam var... ne yazabilirsem... inşallah bir aksilik olmaz... Demokrasinin kurumları, kendini koruma organları nelerdir.BÇG mi, ordu mu? Zira 28 Şubat sürecinde böyle oldu...Demokrasiye, hukuka, insan haklarına uymayan ne kadar çok faaliyet vardı 28 Şubat sürecinde... ikincisi demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetler somut tehlike suçu olarak mı değerlendirilmeli yoksa soyut tehlike yani düşünce suçu da bu kapsama dahil mi? Ben birşeyi daha merak ediyorum, kendilerine şeriatçi diyen insanlar konu içi olunca, onların birilerine karşı giriştikleri eylem neden kişiye karşı yapılmış bir fiil olarak değil de devlete karşı bir eylemmiş gibi değerlendiriliyor. Devletin bilmem neyini ortadan kaldırmaya bıla bıla bıla... Tehlike madem ölen insan sayısıyla ölçülmüyor, öldürmeyi göze almış insan sayısıyla da ölçülmüyor... Merak ettim tehlike ne ile ölçülüyor...Ve daha enterasanı trafik kazası örneği verileceğini bildiğim için özellikle o örnekten uzak durdum...Zira trafik kazasından onbinler ölüyor ama doktarlar yılda olsa olsa 50 kişiyi öteki tarafa gönderiyorlardır diye düşündüm...Ve daha da ötesi son 5 yıl içerisinde Türkiye deki şeriatçilerin öteki tarafa gönderdiği insan sayısını merak ettim. Madem şeriatçilerden bu kadar korkuluyor o sebeple Türkiye de şeriatçilerin kendilerine darp ettiğini, bazılarını öldürdüğünü gösterir devletin elinde bazı veriler olmalı ki onlara karşı 1. tehdit olarak karşı bir hareket başlatasınız...Var mı? Son 10 yılda şeriatçiler kaç kişiyi öteki tarafa yolladılar.. Kaç kişinin kafasını gözünü yardılar...Ortada somut vakıalar o kadar azki, illaki bu konuda düşünceler var demek zorunda kalınıyor...Yani şeriat özlemi çeken insanlar var...Bu sebeple başından tedbir almalıyız...Ama hiçbir hukuk kaidesi maddiyata geçmemiş bir düşünceyi cezalandıramaz...Çok sıkıcı yazmışım değil mi? Keşke Better 125 - 12A CUP model. korna ve marş kiti kaç paradır acaba gibi bir soru sorabilsem ve bir arkadaş da cevap verseydi...Neyse sıkıntıya devam... Toplum içerisindeki denilen bu kişiler toplumun azınlığı mıdır çoğunluğu mudur? Yani ki bugün Türkiyede yaşıyoruz ve tüm toplumun tamamının özgürlüğü nasıl sağlanır? Bakın uygulanabilir şeylerden bahsedelim demiştim. Demokrasi nihayetinde bir idealdir hem de inanılmaz ütopik bir ideal. Herkesin aynı şekilde temsili mümkün değildir (keşke olsa). Böylesi bir durumda Türkiye de azınlığın mı hakları yoksa çoğunluğun mu haklarına önem verilmelidir, zira ikisi şu an karşı karşıya duruyor. Halkın büyük bir kısmı müslüman ve müslümanların önemli bir kısmının bazı verilmeyen hakları talep ettiklerini biliyoruz. Genel iradenin talebi doğru mudur...(bu güne kadar demokrasinin cevap veremediği soruların bir tanesi ve belki en önemlisi budur azınlığın haklarının çoğunluk karşısında korunması)...Ama daha kötüsü demokrasinin iyice içinden çıkılmaz hal alan yanı çoğunluğun haklarının azınlık karşısında korunmasıdır...Türkiye deki asıl sorun budur... Türkiye de yapılan birçok islamcı eylem (bu adlandırma yanlış biliyorum ama anlaşılsın diye böyle kullandım) gerek eylemin öncesi ve gerek sonrasındaki davranışlar dikkate alındığında soru işaretleri uyandırıyor. Hemen her eylemde terör mantığına da islam mantığına da uymayan, ve daha da garibi başka birilerinin otoritesini pekiştiren bir yan mevcut...Bu sebeple Hizbullah olsun, menemen olayı olsun, sivas olayları olsun benim kafamda bazı şüpheler, soru işaretleri mevcut... İnşallah AKP ile ilgili dediklerinize inanıyorsunuz. ...Ama ne bileyim o kadar parti varken halk niye AKP'yi seçti. Tayyip Erdoğan'ın uzun boyuna verilmedi herhalde oylar...Bana kalırsa bu partiye oy verenlerin büyük çoğunluğu bu partinin islami hassasiyetleri olan insanların partisi olduğu için seçtiklerini düşünürüm... VE yine bana kalırsa halk AKP'yi 28 Şubat'ın götürdüklerini geri getirmesi için seçtiği gerçektir... 28 Şubat'ı büyük bir galibiyet olarak gören, demokrasinin ve Türk halkının kazanımı olarak görenler "BANA İKİ RAKI VER ACİL" başlıklı konuya bir bakabilirler... 28 Şubat'ta neler yaşamışız, neler askıya alınmış, yukarda kan emici vampirler, habis urlardan bahsettik...Bu bir iddianeminin bir parti için sözleridir... Lokal hadiseler kollektif sorumluluklar dedik daha önce...Sivas olaylarıyla bütün bir müslüman kesim zan altında kalmıştır, aczimendiler müslüm gündüzler, ali kalkancılar (hepsi uçtu-PKK'ya dahi şu anda müsamaha var ama onlara yokmuş gibi ortada yoklar) yüzündün müslümanlara yönelik inanılmaz bir baskı uygulandı...Ben hala merak ediyorum bu adamlar gerçekten müsamaha gördükleri için mi oradalarda rahatlıkla bulunuyorlardı...Bugün müsamaha yok mu onlara... Neyse, bunlar benim kafamdaki soru işaretleri siz cevaplamasanız da olur... Ama ne olur çoğunluğun haklarına karşı azınlığın hakları nasıl korunur, veya azınlığın haklarına karşı çoğunluğun hakları nasıl korunur o konu da da bir bilgi veriniz...
-
SEN KİMSİN?
Maalesef dediklerinizde haklı değilsiniz...Ben klasik bir islam savunmasında bulunmadım. Daha da garibi kahrolsun batı tezimde asla mevcut değildir...İspanya bugün lübnanda yapılan insanlık dışı, yokedici bir faaliyeti müslüman ülkelerden daha net bir şekilde kınamıştır. Bu ülkenin insanlık duygusu bir batılı devlet olmasına rağmen gıpta edilecek cinstendir. Bugün batı olarak kodladığım ve birçoğumuzun batı olarak anladığı gerek Amerika ve gerekse ingilteredir. Hatta bugün gelişmişliğiyle örnek gösterilen bir israil vardır... Bugün şiddetin en büyüğünü batı kendisinden olmayan islam üzerinde uyguluyor, bombalarının en orjinallerini islam coğrafyasında kullanıyor...Bugün mazlum durumda olanlar müslümanlardır. Bu sebeple batı adını verdiğimiz ve özellikle batının en büyük temsilcisi olan iki büyük devlete kin bilemem doğaldır. Taliban'ın yaptıklarına şiddetle karşı çıktım...Masum insanların kanının dökülmesine de aynı şekilde karşı çıkıyorum...Karikatürle ilgili kısma değinmeyeceğim...Peygamberimiz konusundaki hassasiyetimi az buçuk biliyorsunuz... Biz nereye bakıyoruz biliyor musunuz? Kurtuluş savaşımıza bakıyoruz...Bu ülke niye bir kurtuluş savaşı verdi, bu kurtuluş savaşını nasıl verdi, bugün şu an içinde bulunduğumuz maneviyat/sızlık/la acaba aynı şekilde bir kurtuluş savaşı verebilir miyiz? Biz buraya bakıyoruz ve ben bu ülkeye karşı bir savaş açılsa artık bir çok kimsenin bu savaşa katılmayacağını, bu savaştan kaçacağını düşünüyorum...acaba yanlış mı düşünüyorum bilmiyorum ama bir çok yerde bu ülke için niye öleyim diyenler oldu...Kürtlerle beraber verdiğimiz kurtuluş savaşında bugün neredeyse kürtlere karşı bir kurtuluş savaşı vermenin arefesine geldik...Yavaş yavaş bizi biz yapan benliğimizden uzaklaştık, yavaş yavaş maneviyatımızdan uzaklaştık... Sayın yam yam, dağılıyoruz, bizi bir arada tutan bir şey yok...İnsanlığımızı kaybediyoruz, filistin de, lübnan da yaşanan katliamları bugün araplar bizi arkadan vurdu onlara müstahak edebiyatıyla karşılayan insanların ülkesi olmaya başladı burası. Irak'a neden ABD ile birlikte girmedik çok para kaçırdık çok diyenlerin ülkesindeyiz şu an... Söyleyin biz bu muyuz? Yani para için her türlü çirkefe cumburlop atlayan kurbağalar mıyız...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
BAŞKA BİRŞEY DAHA VAR...DENİLİYORKİ TÜRBAN SİYASİ BİR SİMGEDİR DE ONDAN YASAKLANDI... SORU: TÜRBAN NEYİN SİYASİ SİMGESİDİR... ACABA AYRI BAŞLIK MI AÇSAM...
-
ŞERİAT TEHLİKESİ NE ZAMAN BİTER
Diğerlerine inşallah vakit bulduğumda değineceğim...Ama Özellikle bugün Irak'ta olan bombalamalar bir şii sünni çatışması çıkarma derdinde olanların yaptıkları şeylerdir. Böyle bir faaliyet bugün olsa olsa şiilerle sünnilerin bir araya gelmelerini istemeyen İsrail ve ABD tarafından yapılmıştır. Yaniki yukarda bir yerlerde belirttiğiniz Mossad veya CİA gibi örgütlerin tertipledikleri bilinmelidir...Bugün şiilerle, sünniler ortak düşmana karşı ortak bir tavır almaya çalışmaktadırlar...Neyse gerisine inşallah sonra değineceğim... Kanlı mı kansız mı olacakla ilgili olarak YAM YAM biraderimizde bir alıntıda bulunmuştu ona cevabımız vardı... İstersen http://www.turkish-media.com/forum/index.p...31657&st=20 bu adresten yamyam'ın alıntısından sonraki yazımıza bakabilirsiniz...Kanlı kansız cümlesi sandığınız gibi bir anlamı barındırmıyor...Eğer oradan ayrıca bakmak uzun geliyorsa buraya da aktarabilirim...
-
KEMALİSTLER LAİK OLABİLİR Mİ?
Bizim ekmek teknesi sabah 08:00 akşam 17:00 saatleri arasında açık. İnternet ise sabah 08:30 da açılıyor akşam 16:50’de kapatılıyor, en azından bizim katta öyle…Dolayısıyla dün vaktim yok derken gayri değil gayet ciddiydim. 1- Hans ismi sanıyorum ki bir İngiliz, Fransız, İtalyan veya Yunan ismi değildir. Niye bunları sayıyorum zira bunlar işgalcilerdi. Hans ismi yine bildiğim kadarıyla bir Alman ismidir ve Almanlar bizim müttefikimizdir. Dolayısıyla ismimin Hans olma ihtimali halamın amcam olma ihtimali kadardı Kurtuluş Savaşı vermeseydik eğer.. 2- Bizlerden kaçanlar Kemal’in askerleri geliyor diye değil tarih boyunca kaçtıkları gibi Türkler geliyor diye kaçmış olsa gerektir. Daha da ötesi Kurtuluş Savaşını veren askerler Kemal’in değil bu ülkenin askeri, neferidirler. Daha da garibi biz Kurtuluş Savaşı boyunca yanılmıyorsam bir savaş hariç hep mevziimizi korumaya çalıştık, yani ki mevziimizi kazdık ve orada bekledik. Savunma savaşı verdik. Savunma savaşı verenlere karşı kim Kemalin askerleri geliyor der. Biz yerimizde çakılı duruyoruz bir yere gitmiyoruz ki…(Bir büyüğümüz bazı bilgilerin aydınlatıcı değil örtücü olduğunu göstermesi açısından inkılap tarihi dersleri bariz örnektir benzeri bir söz etmişti-Sizin bilgi biraz ona benzemiş) 3- Kemalizm ile Atatürkçülük arasında ayrım yapıp da yukarda kendilerinden alıntıda bulunduğumuz kişilerin kimliğini tespit etmekte fayda var. Bunlardan biri DİSK Başkanı, onunla röportaj yapan Neşe DÜZEL bilmem ne gazetesi yazarı…Hadi bunlar cahil cühela takımı (mümkündür değil mi) ve hatta Atatürkten nefret eden hem solcu hem şeraitçi zırzırılar diyelim. Yine bir başlık altında ben Profesör Ayferi GÖZE den de Kemalizm ile Atatürkçülük arasındaki farklara dair alıntı yapmıştım (Şimdi bulamıyorum-bulduğumda ekleyeceğim). Pekiyi o ne olacak. O da mı şeraitçi de ondan böyle yapıyor…Onun derdi ne ki Atatürkçülük ile Kemalizm arasında farklılık olduğunu varsayıyor… Ufak bir örnek vereyim. Mesela Şeriat denilen bir mefhum var. Ama bugün uygulamada olan biz Müslümanların kabul ettikleri peygamber şeraiti değil; Suudi şeraiti iran şeraiti o peygamberin uyguladığı şeriae uymuyor. Şimdi Suudi Arabistanlı biri çıkıp biz peygamber şeraitini uyguluyoruz dese biz Müslümanlar kabul edecek miyiz? Kocaman bir HAYIR… Atatürkçülük ve Kemalizmi bu örnek üzerinden kodlayalım bakalım. Nasıl yani. Atatürkçülük muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için kendisine bazı ilkeler belirlemiş bir düşüncedir. Kemalizm bunu uygulamaya koymada (bana kalırsa ikisi birbiriyle uzaktan yakından alakalı değildir-özür dilerim, abarttım biraz…) kullanılan ideolojik bir yaklaşım. Aşırı merkeziyetçi, bürokratik, otoriter, baskıcı, devletçi, hatta hegelci (devletin bekası için gayri meşru da olan her şey mübahtır anlayışı) mantığa sahip bir anlayış. Ama Atatürk, dikkat edilirse hep demokratik açılımlar yapmaya çalışmıştır. Bunu daha da açarsak; Atatürk 1924 yılında yakın silah arkadaşı İnönüden hükümeti alarak Fethi Okyar’a vermişti. İnönünün aşırı devletçi, tutucu faaliyetlerini sevmiyordu. Lakin şeyh sait ayaklanması demokrasi ile çözülemedi ve İnönü tekrar göreve döndürüldü. Sert müdahaleler ve baskıların adamı. Daha sonraları Celal Bayar’ı, İnönünün başbakanlığı döneminde iktisat vekilliğine getiren de yine Atatürk’tür. Celal Bayar’ın liberal açılımlarına en büyük desteği verenin kim olduğunu tahmin edin bakalım. İsmet Paşa; Bayarın icraatlarını devleti kamu karşısında zayıf düşürmekle itham ediyor, zayıf devletle ne “halka biçim vermek mümkün” ne de karma ekonomi programını yürütmek, ne de devrimleri koruma. Bayarın ucundan kıyısından kabul ettirmeye çalıştığı “serbest ekonomi” fikri en çok devleti zaafa uğratırdı, diyor sayın İnönü… Tarihçi İsmet BOZDAĞ İnönünün sanayi hakkındaki görüşünün “Bütün sanayi faaliyetlerinin hükümetin avucunun içine toplamak böylece kuvvetli hükümet felsefesi olduğunu belirtiyor” Bunları gördüğümüze göre bir şeyi daha tespit edelim: Atatürk aşırı merkeziyetçi değil halka dayanan, demokrasinin tam anlamıyla uygulandığı bir yapı tasavvur ve tahayyülündedir. Bana kalırsa Atatürk’ü İnönünün kodladığı bir çok Atatürkçünün bilmediği ve bir ve aynı zannettiği Kemalizm denen beladan kurtarmak şarttır. Yani ki Atatürkçülüğü demokratik, halkçı, cumhuriyetçi bir yapıya kavuşturmak. Atatürk’ün Türkiye de uygulamak istediği yöntem gerek ekonomiye ve gerekse başvekilliğe atadığı kişilerle bellidir. Mesele bu kadar açıktır. Atatürk’e toz kondurmak istemeyenler onun adı konulmuş her şeyi bir mit halinde düşünüyorlar. Ancak farkına varmadıkları şey Atatürkçülükle-Kemalizm aynı dediğinizde Atatürkü çok büyük bir zan altında bırakıyorsunuz. Kemalizm kodlaması, kavramlaştırması Atatürk’ün sunduğu açılımlardan uzaklaşılmasını aşırı merkeziyetçi bir yapı kabulünü belirtmek için konulmuştur. Kemalizm bir olumsuzlamanın adıdır. Bu sebeple Atatürk-çülük, Kemalizmin tasallutundan kurtarılmalı, asli karakteri olan halka dayanan, halk için açılımlar sunan bir anlayışı seslendirmelidir. Halka rağmen halk için anlayışını değil…. 4. şıkkımızı ekleyelim. Bol keseden sallamak için insanda mangal gibi yürek olması lazım. Bende de vardı, bu sebeple birkaç gün önce ayetle hadisi karıştırdım. Bir tek ben değilim anlaşılan bol keseden sallayan…
-
KEMALİSTLER LAİK OLABİLİR Mİ?
elinizi sağlık...harika olmuş... Biraz daha uğraşırsanız ismim jesica lange olacak...bekliyoruz... Keşke vaktim olsaydı, kahretsin kahretsin yok...yok... ...neyse cevap verme hakkımı saklı tutabilir miyim...
-
SEN KİMSİN?
Sanırım benimkisi 10. görüntüleme 1. cevap oluyor... Konu tartışmaya açık değil... Maneviyatını yitirmiş ve geçmişindeki yiğitlikleriyle övünür bir millet inşaa ettik. Hal böyleyken bazılarımız geçmişinden dahi nefret ediyor. Sürekli batı batı diyoruz bugün ancak verdiğimiz kurtuluş savaşı onların bu devleti sömürmemeleri içindi. Bugün her türlü onlara ram olmuş vaziyetteyiz. Sahi biz kimiz, neyiz, bizi biz yapan asli bir değerimiz var mı bugün. Bugün bizi bir yahudi den müslümanların kanını dökmememiz mi ayırıyor. Bugün bizi bir ingilizden ne ayırıyor. Evet, denebilir onlardan ayrı olmak istemiyoruz ki, biz de onlar gibi gelişmiş olmak istiyoruz, onlar kadar medeni. Evet ben de onlar kadar medeni olalım diyorum ama biz adam gibi adam olalım. Kalleş, hain, düzenbaz, vampirleşmiş mongollar olmayalım. Biz kurtuluş savaşını belki de biz kalabilmek için verdik. Belki de kurtuluş savaşını biz olduğumuz için kazandık. Böyle bir millet tarih sahnesine gelmedi... Kanını son damlasına kadar akıtmaktan korkmayan, çekinmeyen, vatanı ve kendisinden sonra gelecekler için yüreğini sakınmadan ortaya koyan, işgal altında namaz kılmayı zul addeden bir milletten bahsediyoruz. Bugün askerlikten kaçan, milli ve manevi değerleri yok olmuş, para kazanmaktan ve köşeyi dönmekten başka ideali olmayan bir gençliğe sahibiz... Başkalarının kanıyla beslenen insan kılığına girmiş hayvanlara gıpta edenlerimiz var bugün... Evet biz neyiz...Hangisiyiz...Bu ülkenin evlatları...Sizi diğerlerinden ayıran neyiniz var...Şimdi konu tartışmaya açık galiba...Çünkü alıntıda ki herşey doğruydu... Selamlar ile...
-
ŞERİAT TEHLİKESİ NE ZAMAN BİTER
Sayın evrensel, üslubunuzu ve birikimizi kullanış şeklinizi ziyadesiyle seviyorum, bu sebeple gerçek demokrasinin tarifini şiddetle merak ediyorum... Nasipse en kıza zamanda detayları da bekliyorum. Demokrasi dediğimiz şey idealden neşet eder. Herkesin eşit olduğu varsayılan, herkesin yönetimde söz sahibi olduğu, çoğunluğun azınlığın haklarına galebe çalmadığı bir sistem...Bu sistem içerisinde o kadar çok ideal vardır ki, uygulama da ideallerin bir çoğunun ütopyalar olduğu ortaya çıkar. Bu sebeple mümkünse, bahsettiğiniz gerçek demokrasi anlayışı içerisinde ütopyalar olmadan, uygulanabilir bir takım yöntemlerden de bahsederseniz gerçekten çok aydınlatıcı, çok güzel olacaktır. Zira bugüne kadar hukuk ve demokrasi çerçevesi içerisinde sorunu çözmeye çalışan ben bir türlü çözüm yolu bulamadım. Lakin konu sadece alıntıladığınız yer değil... Eğer sadece oraya yönelip de bir takım çıkarımlarda bulunursanız, konunun girişinde yazdığım o kadar cümlenin bir anlamı kalmaz ve siz de biliyorsunuz ki, konuyu tartışırken ilerleyen esnalarda konuya dahil olan bir çok kimse konunun başı ile ilerleyen esnalarda konunun gidişatı arasında bir alaka kuramayıp konuya dahil olamamaktadırlar...Bu sebeple mümkünse demokrasiyi tanımlarken bir de bu ülkede ne kadar şeriatçi olduğu veya bu şeriatçilerin ne kadar tehlikeli oldukları hakkında da bilgi verebilirseniz güzel olacak...Zira tasviye etmeye çalıştığımız kişi sayısı 5000 ise mesele yok...Yok eğer bu hayli büyük bir kalabalıksa o zaman bana kalırsa tek kırma tüfeği kenara koyup, elimize nükleer başlıklı bir füze alsak iyi olacak...Bu cümlemi ciddiye almayın...
-
ŞERİAT TEHLİKESİ NE ZAMAN BİTER
İki küçük soru: 1- Demokrasinin kendini koruma organları nelerdir. Nasıl harekete geçerler. Rasyonel özgürlük istemi nedir anlamadım. Biraz açarsan memnun olacağım. Bu konuda biraz cahilim. 2-Halk hangi tarafı seçmiştir bunu da anlamadım. Halk kendisine karşı orduyu mu seçmiştir. Yoksa AKP denilen partiyi mi? 28 Şubat'ın mimarı ordudur ama 2002 seçimlerinde ordunun karşı duruş sergilediği partiyi niye iktidara taşımıştır halk...Acaba ... Kanlı mı kansız mı ile ilgili kısma bana iki rakı ver acil konu başlığı altında yam yam'ın alıntılaması üzerine değinmiştim, ayrıca değinmeyeceğim. Biz bu ülkede şeriat isteminde bulunmayan yok demiyoruz, var onları demokrasi ve hukuk içerisinde tasviye imkanı var mı yok mu bunu soruyoruz. Yoksa nasıl kurtulunacak bu .... aczimendiler neden 28 Şubat sürecinde caddelerde falan toplu ayin yapıyorlardı da şimdilerde yok oldular kafama takılan ayrı bir soru ifadesi. Sivas katliamında devletin önlem almaması ayrı bir soru işareti. Hizbullah'ın devlet eliyle Türkiye de PKK'ya karşı örgütlendiğini ve bir çok faaliyetini devletin içindeki devlet eliyle yürüttüğünü ben nerden duydum acaba...Neyse, bunlar soru değil. Biz hala şeyh sait ayaklanmasını irticacı bir ayaklanma olarak bilen bir ülkenin insanlarıyız. Biz hala bir kişinin ölümünden toplumsal tutuklamalar başlatan bir ülkenin evlatlarıyız. Konu çokça kaşınabilecek, enterasan sonuçlar üretilebilecek bir konu...Kendini mehdi zanneden mutantlaşmış, islama bigane bila akıl insanlar da mevcut bu ülkede...Bazı şeyleri kabul etmek lazım. Mutaassıp, tacizkar, tecavüzkar (illaki namusa yönelik bir tecavüz anlamayın), ve daha da kötüsü dini savunduğunu sanan bazı zevat yok değil bu ülkede...VAR...VAR DA ,,, KAÇ KİŞİ.... Aslında kaç kişi olduklarının önemi çok büyük...Çünkü eğer bu adamlar 5000 kişi ise mesele yok...Ama eğer yapılan bazı vahşice eylemlerden hareketle toplumun büyük veya yarısı veya 1/3'ü bu eylemler nedeniyle zan, korku, baskı, uzaklaştırma yaşıyorsa işte o zaman tartışmaya buradan devam edebiliriz... Ne demiştik daha önce, Türkiye deki doktorlar bile şeriatçiler (gizli ve açık şeriatçiler arasından tecavüzca şeriatçileri kastederek söylüyorum) den daha tehlikelidir demiştik... Yani ki bahsini ettiğimiz şeriatçilerden daha fazla insanı doktorlar öteki tarafa göndermekle mahir bizim ülkemizde...Bu sözüme inanmayanlar isterlerse bir araştırma yapsınlar. Son bir yıl içerisinde şeriatçiler tarafından hayatı kaybettirilenlerle doktorlar tarafından hayatı kaybettirilenler arasında yapılacak bir araştırma gerekli sonucu verecektir. Doktorlara karşı topyekün bir çalışma başlatılmalı, onlar 1. tehdit olmalı bana kalırsa...Doktorlara öfkem büyük, doktorlar kusura bakabilirler ama asıl kusur kendilerindedir. Spontane yazdık gene... inşallah bir çuval inciri (inciri çuvalla taşıdığınızda baştan berbat etmiş olursunuz) berbat etmemişizdir umarım... Selamlar ile...CYRANO, bilgili insanlarla tartışmak ayrıca güzel oluyor...Sizinle tartışmayı bu sebeple seviyorum. Asgari müştereklerimiz olduğunu da ziyadesiyle biliyorum. Tarih bilginize de ayrıca gıpta ediyorum. Kendinize iyi bakın...
-
ŞERİAT TEHLİKESİ NE ZAMAN BİTER
Selamlar... Daha önce "BANA İKİ RAKI VER, ACİL-(İrtica elden gidiyor)" başlığı altında Türkiye de bir şeriat tehlikesi olmadığını söylemiştim. Bugün, tamamen farklı bir şeyi kabul ettiğimi varsayarsak; Yani ki tamam, Türkiye de bir şeriat tehlikesi vardır dersek, bundan demokrasi ve hukuk kalıbı içerisinde kurtulmanın bir yolu var mıdır? Nedir, nasıldır... Daha da garip olan birşey varki bu şeriatçiler gerek seçimlerde gerekse örgütlenmede bu gidişle devletin ve siyasetin bütün alanlarını işgal edecektirler. Bunlara karşı girişilecek bir yol "kanlı mı olacak kansız mı?". Şeriatçilerden kurtulma yolları hakkında çözüm önerileri olanlar varsa bekliyoruz. Türkiye bu "habis Ur"lardan "Kan emici vampirlerden" nasıl kurtulur. Paradoksal bir şey mevcut. Demokrasi Türkiye ye, halifelik ve padişahlık gibi halkın isteklerine itibar etmeyen yönetimlerden kurtulunup, halkın isteklerinin hükümet olması için getirildi. Bu sebeple halkın dini duygularına tamamen aykırı olan laiklik dahi halkın daha fazla temsili için bu ülkeye verildi.(*) Ancak, ne istediğini bilmeyen, gerek bazı din yobazları gerekse kendisinin bilinçsizliği yüzünden sürekli olarak irticaya mesnet olan dine yönlendi. Osmanlı da dahi dinini bu kadar uygulamak isteyen bir halk yokken bugün laik demokratik Türkiye de halkın önemli bir kısmı dinci kisvesine büründü. Yanlış anlamayın paradoksal olan Osmanlı da dini yaşamak özgür ve hatta çoğu zaman zora dayanırken, şu anki Türkiye de dini yaşamak bazı alanlarda yasak olduğu halde neden daha fazla dine yönlenme var sorunu değil. Yani bu paradoks bizi ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren paradoks, demokrasi ve laikliği bu insanların özgürlüğü için getirdik ama bu insanlar kendilerini bir yerlerden emir almaya zorluyorlar. Daha da garip olan, bu insanları özgürleştirmeye çabaladıkça onlar daha da islama sarılıyorlar. Ve en fenası artık onlarla mücadele etmek için özgürlük, demokrasi gibi tabirler yeterli gelmiyor, zira onlara karşı girişilecek tasviye faaliyeti bu demokrasi anlayışına uygun değil. Militan bir demokrasi anlayışına sahip olunursa ve az biraz hukuktan taviz verilirse ancak bu mücüdelede başarı şansı var... Ben iyice karıştırdım galiba, ama anlayanlar çıkacaktır. Ne demişler, yazar yanlış anlaşılacağına güvenirmiş. Şeriatçilerden hukuk içerisinde kurtulma yolu var mıdır? Evvela şeriatçinin ne olduğunu tespit etmemiz lazım öyleyse. Nasıl bir şeydir, bu örümcek kafalı yobazlar. Bunları tespit ettiğimizde sonuca gidilir herhalde... Düşman bilinsinki ona göre tedbir alınsın değil mi? *-Laiklik bu ülkeye verildi mi, getirildi mi, halkın daha fazla temsilini sağladı mı, halkın daha fazla temsili için mi getirildi, yoksa batıya bir söz mü verdik biz islamdan uzak duracağız diye vs. vs. soruları laiklik etrafında çoğaltmak mümkün ama önemi yok bizim derdimiz şeriat...
-
NBA videoları
Kardeş eline sağlık hepsi harika olmuşlar... biraz geç kalmışım kusura bakma....
-
Tehlikecinin farkında mısınız ?
Birader eyvallah değerli üzüm bilgileri için...Maalesef İstanbul'da değilim. Adanadayım. Evet, bizim buralarda da çekirdeksiz izmir üzüm satıyorlar. Bir de iri taneli siyah hayli şireli bir üzüm var. Tarsus beyazı diye bir üzüm satıyorlardı izmir üzümü çıktıktan sonra o da kalmadı. Tarsus beyazına benzer yaklaşık bir ay sonra daha şireli mardin üzümü gelir buralara...Yalnız bu yalova incisini görmek sanırım bana nasip olmayacak ama şu erzurum'un siyah üzümü beni daha fazla düşündürmeye başladı. Tamam biliyorum her yerde üzüm yetişebilir de sanki sıcak memleketlerin üzümleri daha şireli olur gibi geliyordu bana...Tehlikeye dikkat çektiğin için sağol. Antep üzümü diye kekremsi abuk subuk bir üzüm satıyorlar bizim buralarda adanalı olanlar varsa sakın almasınlar... Bu arada Dipnot sana da selamlar...Kırmızı şarap sevdiğinizi demek ki herkes bilmiyormuş. Mesela ben...Afiyet olsun... Ben şarap ve içki konularında bayağı ....... kusuruma bakmayın. Yaksa ben de istemez miyim Başbakan yardımcısı gibi içki türlerinin hepsinden anlamayı! Cehalet kötü be kardeşim...Hele de çok okuduktan sonra ..... kalmak daha kötü...
-
BANA İKİ RAKI VER, ACİL
Ne demişti bir büyüğümüz. "BU ÜLKEDE İRTİCA DEĞİL MÜSLÜMAN TEHLİKESİ VAR" Sonra sayın Demirel babamız ne dedi, ne dediği önemli mi müslümanların bir kısmını ihtimalki büyük bir kısmını yurt dışına gönderdi. Hay Allah ondan razı olsun, isteyenler Arabistan'a gidebilirler artık ne de olsa ondan izin çıktı. Eğer islami bir hassasiyetiniz varsa defolun gidin islam ülkelerinde eğitim görün veya oralarda islami hassasiyetinizi yaşayın. Ben şimdi çok iddialı bir cümle edeyim bari. Türkiye de bürokrasi de dinsizler ile dinliler arasında sürekli bir çatışma yaşanmıştır ve yaşanacaktır da...(Dinsiz dediklerimi laikler olarak algılamayın). Ciddi ciddi dinsizler olarak algılayın.
-
KEMALİSTLER LAİK OLABİLİR Mİ?
Keşke okusaydın...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Her devlet nihayetinde bir halka aittir ve hiçbir devlet halk olmadan olamaz. Demokrasinin en önemli saç ayağı halkın temsilidir. Demokrasinin en önemli saç ayağı laiklik değildir. Laiklik olsa olsa halkın bir kısmını belli bir kısmına hükümran kılmamak için uydurulmuş vasatın adıdır. O halde halkın isteği ile laiklik karşı karşıya geldiğinde hangisine demokrasi itibar edecektir. etmelidir. Halk bu devletin neyidir. Atıyorum, %90 civarında bir halk türbanın serbest bırakılmasını istese ne olacak. Laiklik engeliyle mi karşılaşacaklar. laiklik demokrasiden üstün mü? Demokrasi yani ki halkın temsili bir kenara atılıp laiklik mi kalacak. Bu nasıl bir anlayış. Suheda sorularıyın cevabını arayıp durdum ancak herşey biraz eksik kaldı. Eksikleriyle beraber tamamlamaya çalışacağım ama önce yukardaki sorulara bir cevap çıkacak mı? ve ikincisi işin hasılası kafam fena halde bozuk. Bir ayeti hadis olarak hatırlayıp cevaplar yazdım bir yerde...Allah affetsin...
-
BU NASIL BİR CENAZE NAMAZIDIR
Lütfen, esprisi bile hoş değil. Kur'an'ın sahihliğine söz etmekten bahsediyorum. Ben hıyarca bir şey yapıp hadis olarak hatırladığım şeyi kesin doğruymuş gibi yazdım. Cumartesi günü içime bir kurt düştü ve kalkıp Kur'an daki erkek ve kadınlarla ilgili ayetleri taramaya başladım. Belirttiğiniz ayeti bulduğumda artık zaten ziyadesi ile geç kalmıştım. Hata benim, aklımda öyle kalmış...Konuya katılan arkadaşlardan bir ayetin sahihliğine dair söz ettiğim için, yanlış bilgilendirdiğim kişiler için ve sizden özür diliyorum. Ufak bir değinme de bulunayım. Ben kadının dövülmesine şiddetle karşıyım. Yukarda ayette görülüyor zaten. önce öğüt, öğütten anlamayanı yalnız bırakın, daha da olmazsa dövün denilmiş. Ama evlilik yükümlülüklerini yerine getiren kadın hakkında öğüt vermeniz dahi mümkün değil ayete göre. Başkaca yollarla ilgili kısım eğer itaat ederlerseden sonra gelmiş dikkat ederseniz. İtaat etmeyen kadın son ahvalde dövülmeye layıktır (yaparmısınız, yapmazmısınız o sizin bileceğiniz iş zira boşama hakkınız da vardır böyle bir kadını) itaat eden kadını dövmek veya ondan daha ağır bir şey yapmaya hakkınız yoktur. Çok ağır bir vebal altına girdim... Herkesten özür diliyorum...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
[quate] Birden tepeleme gibimi daldım ne konuya? Ne çok soru işareti kullanmışım yahu:D eh biraz öyle oldu...Ama vakit darlığındandır... Neyse benim vaktim bu vakte kadar oldukça genişti ama şimdi dar...Cumartesi pazar yazı yazamayacağım...ve şu an bir telefon geldi...sorular not edildi... görüşmek üzere
-
Tehlikecinin farkında mısınız ?
Ne zamandır yazdıkların için bir selam vereyim, tebrik edeyim diyordum, kısmet bugüneymiş...Eline yüreğine beynine sağlık. Chek-up tan geçirdim seni, hadi ömrün uzadı.. Neyse, neyin farkında olduklarının farkına varamayan güruh için yukardaki yazında beyaz kağıda yazılmış olsa, katlanılıp ya kulağı karıştırmak için kullanılırdı veya daha abes bir şey için...Neyse ki sadece ekranda var, sanmıyorum ki herhangi bir aklı evvel de o iş için ekranı kullanmaz ama illaki birşey yapmak isteyenler yazıcıları da varsa bir çare düşünürler muhakkak.. ıyyy ne ********* bir dille yazıyorum. Yahu kusura bakma aslında böyle değilimdir ama, (.... böyle değilsen nasılsan öyle yazsana...) Bir ara bir başlık altında bu ülkede irtica tehlikesi bitmez, zira hala bu edebiyatı kullanıp da nemalanmayanlar var demiştik. İsmet ÖZEL'den upuzun bir alıntı yapmıştık...Ardından arkadaşlar sürekli "zınısımadnıkraf nizimiğidelyös puruduy puruduy" gibi başlıklar açıp (tam başlık bu muydu hatırlayamadım şimdi) bizim ettiğimiz bir ton cümlenin anasıyla irtibata geçmişlerdi. Tamam bu kadar,,, bir insanın 8 saat interneti olup, akşama kadar da kendisine başka bir iş tevdi edilmezse, ve bunların içerisinde bir de 8-10 tane foruma üye olup da hepsine laf yetiştirirse *********** başka birşey yapmamaya başlayacağı en uzak ihtimal değildir... Bozan birader, kardeş, abi her ne isen, konuyu zenginleştiremediğim için şimdilik kusura bakma, diğer formlara istifa mektubumu gönderdikten ve kendime bir iki de iş çıkardıktan sonra daha aklı başında cümleler kurmaya çalışacağım... Yahu hala o korkutaç kelimesine takıldım...Allah'ım o ne güzel tabir. Acaba Türk dil kurumuna bu kelimeye Türkçeye kazandırmaları için dilekçe falan yazsak mı....Geçen dolaba koyduğun üzümün tadı güzelmiydi...Ben de alayım diyorum da bir haber verirsen memnun olacağım...
-
BU NASIL BİR CENAZE NAMAZIDIR
Espriler kısmına değinelim...Çoğu zaman içinde bulunduğumuz ortama göre konuşmamız, sözlerimiz, esprilerimiz şekillenir. Küçücük bir mimik o mimikten anlayan birçok insanı güldürebilir. Öğrencilik hayatımı ben hem çalışıp hem okuyarak tamamladım. Okulumuzda yoklama almıyorlardı. Hasılı sınavdan sınava okulun bulunduğu memlekete ve oradaki öğrenci evine gidiyordum. Arkadaşlar kendi aralarında birşeyler söylüyorlar ve basıyorlardı kahkahayı. Her dönem benim onların esprilerine alışmam yaklaşık bir haftalık bir zamanı alıyordu. Bazı esprileri herkes anlar, bazılarını sizinle aynı dili konuşan insanlar anlar, bazılarını da anlayan o kadar az olur ki...3. guruba giren esprilerin bir kısmını benim de anlamam mümkün olmuyor, bazen böyle espriler yapıyorum anlayan o kadar az oluyor. Ama 2. gruba giren esprileri çokça yapıyorum ve bundada size ziyadesiyle hak veriyorum. Aynı şartları ve aynı toplumsal çevreyi paylaşmıyoruz. ve hatta bazen benim espri saydığım birşeye siz normal bir cümleymiş gibi de okuyabilirsiniz. Konunun gerisinde kalan esprileri açıklamamın sanırım burası yeri değil. Bazı arkadaşlar kendilerini zorlasınlar...(Bu sözüm size değil) Din ile ilgili soyutluk meselesine gelirsek. Evet bunda da haklılık payınız yüksek. Ancak biz müslümanlar açısından ufak bir fark var. Birçok düşünce, uygulamaya konulduğunda inanılmaz sakatlıklar yaşanmıştır. Komünizmin SSCB de uygulamaya konulmaya çalışılmasının neticelerini bilmeyen yoktur. Teori ne kadar iyi olursa olsun tatbik edilirken, uygulanırken ortaya kötü sonuçlar çıkmıştır. İslam perspektifinden bu mantığa yaklaştığımızda ufak bir fark var. İslamın teorisi de pratiğide beraber yapılmıştır. Yani ki, Din Peygamber efendimizin uygulamaları ve Allah'ın ayetleriyle beraber yoğrulmuştur. İslam sadece Kur'an demek değildir. İslam dininde peygamber sözünün ve sünnetinin önemli bir yeri vardır. İslam işte bu sebeple biraz farklıdır. Zira arkasında din hanesi bulunan islam uygulanarak yaşanmıştır. Bu nokta da bizim seslendirdiğimiz peygamber efendimizin yaşadığı ve onun yaşatmaya çalıştığı ahlakı, devlet düzenini, dünyaya bakışı esas almayan hiçbir devlet, insan, kendisini bu dine uyuyorum diye niteleyemez. Evet, kabul ettiğimiz şeyler arasında bu dine bidatların sokulduğu vardır. Aşırılıkların sokulduğu vardır. Yanlış uygulamalar yapan idareciler (devletler) vardır. Ama bunlar peygamberin tebliği ve yaşantısına uygun değildir. Neyse, ben cenaze namazı biraz farklılık arzeder demiştim. Zira rükusu ve secdesi yoktur. " Bir hizada bulunuş, rükü ve secde ile kılınır bir namazda bulunmalıdır. Bu bakımdan cenaze namazında ve tilavet secdesinde olacak muhazat bir engel teşkil etmez." Ömer Nasuhi Bilmen Büyük İslam İlmihalinde böyle diyor. Ve işte can alıcı-sıkıcı nokta, toplum içerisinde haketmedikleri noktanın islama mal edilmesi. Kadınlar dinsiz toplumlarda da ikinci sınıf vatandaş vazifesi görmüşlerdir. Ortaçağda kadının hayvan olup olmadığı tartışılmış bir dönem. Bakın kadına miras hakkı tanıyan bir dinden bahsediyoruz. Aslında buraya fazla girme taraftarı değilim zira konu çok fazla dağılabilir. Acaba laikliğin beşiği olan Avrupada kadınlar ne zaman oy kullanmaya başladılar. Fransa da ne zaman kullanmaya başladılar. İhtimal orada da buna etken dindir. Ama hristiyanlık. Ben kadınlarla erkekler birebir eşit demiyorum. Yaratılış itibariyle farklıyız zaten. Böyle dersem müslüman feminizmi yapmış olurum. Hatta bunu kanıtlamak için hadis ve Kur'andan ayetler sıralayan arkadaşlarımız var. Kadın ve erkeğin her ahval ve şerait içerisinde eşit olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Tabiki oy, miras, boşanma, çalışma, vb. haklarda eşitlik olacak. Ama bizlerden daha fazla hakka sahip olmalarını da hazmedebiliyor değilim. ... İşin şaka tarafı bir tarafa, siz ve oradaki kadınlara göre kadınların dışlanmışlığını (Hangi dışlanmışlıksa bu ve oradaki kadınların hangisi nereden dışlanmış, onları dışlayabilecek hangi babayiğit varmış, neredeyse 1000 tane müslüman erkek ve bir imam dahi sözlerini tutturamamış da onları kim dışlamaya cesaret etmiş gibi sorular bir tarafta dursun) bu bayanların temsil ediyor olması garip. Eğer oraya gözleri mor, başıörtülü (onlar cahildir-genelde öyle farzedilir) kadınlar gelse ve cenaze namazını kılmaya çalışsalardı, dışlanmışlığın temsili olabilirdi. Sessiz çoğunluğun sesi olmaya çabalamışda olabilirler. Ama sessiz çoğunluğun sesini hep başkaları temsil ettiği için sessiz çoğunluk bir türlü ağzını açmaya fırsat bulamıyor. Sen sus senin yerine biz konuşuruz... Suheda, başka konu yokmuydu yaww...Beni asuman krause'nin cenazesiyle uğraştırıyorsun.... Bu arada bir Allah kulu veya kulluktan hazetmeyen bir kişi aşağıdaki resimde kadına verdiğin değeri gösteriyor demiyor...Resmi bugün eklemiştim ama, bu konuyla hiç alakası yoktu. .... başımıza bayağı bir iş aldık...Yandı gülüm keten helva, şimdi bütün kızlar bize cephe alırsa şaşmayalım...
-
KEMALİSTLER LAİK OLABİLİR Mİ?
Medeniyet ve laiklik bir ve aynı demek...Pardon öyle değil de medeniyetin olması için laik olmanız lazım. Yanlış anlıyorum herhal. Yanlış anlamak için kasıtlı bir çabamda yok ama, neyse bakalım. Medeniyetle laikliği birbirinin olmazsa olmaz koşulu olarak değerlendirmek doğrusu bana pek doğru gelmiyor. Çağımızda dünyanın en büyük güçlerinden biri olduğu halde laik olmayan yakın komşumuz olan bir ülke var. Bilin bakalım hangi ülkedir bu....İsrail...Örnek gösterdiğim ülkeye bakar mısınız? Aklımı yitiriyorum galiba...Neyse kardeşim, biz böyle boş, baştan savma işlerle uğraşıyoruz işte. Ne yaparsın, annem beni Aistein'in Türk(iye) versiyonu olarak doğurmamış. Elimden bir şeyi icat etmek de gelmiyor. Taklitçilik biraz var. Zaten Türk eğitim sistemininde fazlasıyla eğitim görmüş biri olarak da çok iyi taklitçilik öğrendim. Eskiden beridir ne tartışılıyorsa aldığım eğitim neticesinde onları tartışabilirim. Güzel bir deyiş vardı, benim ismime tam uymuyor ama, benim adım bekir elimden gelen budur....(Deyişide yanlış hatırlıyorum,,,, oy oy, ne olacak benim bu halim.) Selamlar kardeşim...
-
BU NASIL BİR CENAZE NAMAZIDIR
Yam yam kardeş,,, Başlığı başından beri okumadıktan sonra kolay kolay cevap vermem. 18 numaralı mesajınızı okumuştum daha önce ama mesajınızın başlığını hatırlamıyordum maalesef. Bir de benim internetten mi kaynaklanıyor nedir, alıntı yapmaya çabaladığımda "undefined" abuk subuk bir alan çıkıyor, bu yüzden yazınızı alıntılayamıyorum. Neyse haklı olma ihtimaliniz var. Böyle düşünen kadınların geldiler ve cenaze namazını kıldılar. o halde attıkları gol kafa bacak oldu ve 8 puanlık bir goldü. Feminist kadınlar 8 gol avarajıyla öne geçtiler. Dakika 90 Allah'tan ümit kesilmez. Ancak birşeyi merak ediyorum. Paradoksal birşey. Kadınların derdi madem islamlaydı neden islami bir ritüel olan cenaze namazını kıldılar. Haaa...düşman çatlatıyorlar....Aslında biz düşmanları çatlatmak daha kolaydı namazını kıldırmazlardı olur biterdi ve biz de hasedimizden geberirdik. Yani ne bileyim madem islama karşısınız neden islami bir davranışı kendi kafanıza göre yapmaya çalışıyorsunuz... Yahu ben dedim ya, siz anlatsanız da ben zor anlarım. Kalın kafalıyım vesselam...Önce iyi bir motorlu bıçkı ile yontulmam gerek. Yanlış anlama kardeş seninle kafa bulmak için yazmıyorum bunları, sen dediklerinde haklı olabilirsin, kadınlar da öyle düşünmüş olabilir ama... Bana mantıksız geliyor. Daha kompleks birşey düşünebilirlerdi...Mesela ne olabilir...Cesedi yakıp, küllerini nil nehrine atmaya kalkabilirlerdi. Biz mangaldaki külleri suyla ortadan kaldıran şeriatçi-dinci-islamcı serseriler de o zaman bir islam ülkesinde böyle cenaze mi olur diye basardık feryadı figanı ki, bunun gol puanı daha yüksektir. rövaşatayla bacak arasından atmak gibi değerlendirebilirsiniz bunu...Neyse en azından feminist kadınlar önde iken islamcılar ve dolayısıyla anti-feministler geride... (Bu arada sürekli neden golden ve bu puanlama sisteminden bahsediyorum. Golden bahsetmemin bir anlamı yok. Puanlama ise çoğumuz veya bazılarım gençliğinde, çocukluğunda alman kalesi diye bir oyun oynamışlardır. O oyunun bizim oralarda (ADANA-Kozan) atılan golün şekline göre bir puanlaması vardır. Mesela ayakla vurduğunuz vuruş neticesinde kalecenin bacakları arasından gol atarsanız 3 puan, kafayla attığınız gol 5 puan kafayla kalecinin bacağının arasından attığınız gol 8 puan rövaşata ile attığınız 6 puan rövaşata ile kalecinin bacakları arasından attığınız gol ise 9 puandır...)
-
BU NASIL BİR CENAZE NAMAZIDIR
Belirttiğin bir hadistir evrensel kardeşim. Ancak sahihliği konusunda tartışmalar vardır. Zira bu hadisi söylediği varsayılan efendimiz karılarının hiçbirine böyle bir davranışta bulunmamıştır. Ve dahası suç işlerse değildir yanlış hatırlamıyorsam o hadiste geçen. Kusur olabilir, hata olabilir ama suç olmasa gerek. Hadisin sahih olduğunu varsayarsak hafifçe dövmenin şiddeti hafifçedir. Ne demek vicdana bırakmak. erkek kadının kemiklerini kırıp ondan sonra da ben hafifçe döğdüm ne yapayım benim elim ağır mı diyecek. İşin hasılası bugüne kadar dayak yiyen kadınlar bunu islam erkeklere hak verdiği için değil, dayak atmayı adamlık sayan erkekler bulunduğu için yemişlerdir. Yani ki toplumda patolojik sakatlıklarla ve erkeklerin şiddetine maruz kalmış kadınlar bir hadis neticesinde dayak yememişlerdir. Yani ki durum islam ve duygu asena karşılaşmasında berabere değildir. Gelenek ve görenek karşısında belki 1-1 beraberedir diyebiliriz. Neyse konu bu da değildir zaten. Kadının dayağa müstahak olması falan değil. Konu kılınan şeyin bir namaz olmasıdır. Cenaze namazı diğer namazlara nazaran saf tutulması konusunda farklılık arzeder. Rükusu ve secdesi olmadığı için kadınlarla yanyana bulunulmasında sakınca yoktur. Aslında birşeye dikkat etmek gerekir kanatindeyim. Diğer namazlarda rüku ve secdede kadınlar erkeklerin önlerinde veya yan taraflarında bulunduğunda erkeklerin namazlarının bozulmasının nedeni onların vücut hatlarının belli olması, görülmesi gibi nedenlerle erkeklerin namazı unutup kadınlara meyletmesi mümkün olduğu için bu yasak konulmuştur. Keşke müslümanlar namazda öyle bir huşuya dalabilseler de etrafında olup bitenleri namaz boyunca görmeseler. Ancak her zaman ve herkes açısından bu mümkün değildir. Şimdi düşünelim. Kadınlarla erkeklerin aynı safta namaz kılmaları erkeklerin namazını (rükulu ve secdeli namazlar için diyoru) vücut hatlarının belli olması nedeniyle vücut hatlarının belli olması nedeniyle bozuyorsa; artık kıyasımızı yapabiliriz. Rüku ve secdesi olmayan bu namazda halen kadınların vücut hatları ziyadesiyle ortada mıydı. hayır diyen varmı? Olabilir. Neyse önemli değil... Yukarda arkadaşlardan biri (acaba kimdi!? ) bahsetmiş, her ibadetin bir şekli var. O ibadetin de bir takım ritüelleri vardır. Hadi diyelim bazı arkadaşlar başın kapalılık açıklığı islamdan değildir daha sonra ortaya çıkmıştır deyip başın açık olmasına karşı bazı argümanlar ileri sürebilirler. İyi de bacakların kolların açık olmasına ne diyeceğiz. İşte o zaman bu işte bir sapıklık, sakatlık olduğu ortaya netlikle çıkar. Çünkü böyle namaz kılınamıyacağı aşikardır ve daha da kötüsü bazı erkeklerin gözü, gönlü, (sözün devamında imanı kısmı vardı ama o kadar abartmayalım) ve namazı kayabilir. Haaa, şimdi şu sorulabilir. Erkeklerin namazı bozulacak diye kadınlar namaz kılmasınlar mı? Kılsınlar canım kılsınlarda biraz namazın adabına, usulüne riayet etsinler. Yoksa kendilerinin kıldıkları namaz itikadımıza uygun değil, itikada uygun namaz kılanların bir kısmının da namazı maalesef kendilerin nedeniyle elden gitmiş olabilir. Duygu Asenanın namazında önüne ve yanına geçilemeyen tek kişi imam kalmış olabilir. Bütün cemaatin namazının olmaması durumunda bir imam da herhalde... neyse gerisine girmeyelim... Bir rövanş sorunu varsa kadınlar yanlış hedefi vurdular. Silahı alnınıza dayayıp arkadakini vurmaya çalışırsanız, arkadakinin ölümünü görme sevincinden mahrum kalırsınız. Daha da kötüsü arkadaki hedefi ıskalayabilirsiniz ama tutturduğunuz bir hedef halihazırda mevcuttur ve muhtemelen siz tutturduğunuz hedefi de göremeyeceksiniz... Her işin bir usulü erkanı vardır. İbadetlerin nasıl yapılacağı ve özellikle namaz ibadetinin nasıl yapılacağı sarahatle hemen hemen her yerde bellidir, bulunabilecek haldedir. Laf aramızda sürekli cenazelere katılmadığım için arada bir ben de namaz kitaplarından cenazeye giderken yahu nasıl kılınacaktı bu namaz diye bir bakıyorum. Değerli yazarımızın cenazesine katılan münevver kadınlarımızın bu kadar cahilce o namaza katılmaları düşünülemez değil mi? Vardır altındı birşeyler ama.... Ben bulamadım. Bana kalırsa oraya katılan kadınlar neyi hedef aldıklarını dahi bilmiyorlardı. Evlerine gittiklerinde acaba biz ne yaptık sorusuna muhatap olan birçok kadın olmuştur o cenaze namazına katılanlar arasında. Ne yaptıklarını bana anlatabilecek olan var mı? Siz anlatabilirseniz de ben anlayabilir miyim? NOT: DÜZELTME SEBEBİ: Bir iki yazım yanlışı ve bir iki ufak ekleme yapmam gekeriyordu, düzeltme o sebeple olmuştur...Kapsamlı bir değişiklik yapmadım yani...