bekir tarafından postalanan herşey
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
yahu dilku sen beni mahvettin, ,, çok gıcık bir cümle oldu... 5 dakika bu başlıktaki cevap verenleri aradım, kim bu yami, ne zaman cevap vermiş diye... bizim jeton düşüne kadar geçilmedik ırmak kalmadı... Hala kendime gelememişim demek ki!
-
başörtüsü sorunu ve ilim tahsili
dilku, yazımı alıntılayarak yanıt vermişsin.. Ama özür diliyorum, anlayamadım, biraz evvel beyaz kan (aferez) dedikleri birşey verdim ve kafam dönüyor hafiften. belki bundandır anlayamamam. Ama sen aynı konudaki diğer yazılarımıda dikkate alıp, anlatabilirsen, kafamdan dönmeyi bırakırsa, inşaallah anlayacağım. Kinaye falan yaptığım yok, ciddi ciddi.. harbiden.. anlayamadım... İyi birşey mi dedin kötü birşey mi? Bir cümlenin iyi veya kötü olarak telakki edilmesi pek hoş değil ama.. ne yazdığımı da anlayamıyorum, acaba yazmasam mı, neyse.. selamlar ile...
-
başörtüsü sorunu ve ilim tahsili
feneriumx-- şeriat uymayanlar başlığı altında bazı şeylere değinmiştim. Sanırım dikkat etmedin. Kardeş, evet haklısın, ama haklılık bu kadar da sert savunulmazki..Biliyorum garip bir cümle oldu bu. Ama Allah rızası için doğruyu söyleyeceksek de biraz daha yapıcı olamaz mıyız? Sözlerimiz eğer dinimizin savunması niteliğindeyse en azından bir hayra vesile oluyor mu olmuyor mu bunu tartamaz mıyız. İnananları korkutarak, inanmayaları ise müjdeleyerek bu yola yönlendirebilir bu yolu tebliğ edebiliriz ama, formu herkes, inananlarda inanmayanlarda takip ediyorlar. Bu sebeple biraz daha dikkat etsek olmaz mı? Yine de haklısın. Ama bu kadar sert bir üslup gerçekten korku salıyor. İnsanlar bu dinden korkmamalı, bu dini sevmeli... es-selamü aleyküm
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Ben bir tane kurmuş dedim. Medine İslam Devleti. Ama siz kabul etmediniz. Benim açımdan komünist, ateist olmanız birşeyi değiştirmiyor. Bunun bir önemi yok. Ben denilene bakarım. Bu daha önce sizinle başka bir tartışmamızdaki sözlerimden bazıları. Gücenmeyin, ben dediklerinize ziyadesiyle dikkat ediyorum. Kaale alıyorum. Üzülmeyin sözleriniz kaale alınmıyor diye? Sözlerimin arkasındayım,? Birader, bugün Türkiyedeki yoksulluğun en önemli nedeni aldığımız borçların faiziyle boğuşuyor olmamız değil mi?Geri kalmış ülkelerin tamamının en önemli derdi bu değil mi?Borçlar yüzünden yatırım yapamamak. Çeviremediğiniz borçların faiziyle boğuşup, daha yüksek faizle borçlanmak. Yatırım ve atılımdan kısmak...- Bu benim faizle ilgili cümlelerim. Buradan sonra benim cevabım vardı ve siz aşağıdaki paragrafı bundan sonra yazdınız?. Yazınızın baş kısmını eklemiyorum, zira aynı minvalde? Yukardaki ilk cümleler faizle ilgili cümlelerim. ikinci paragraf ise sizin faizle ilgili cümleleriniz. Ve üçüncüsü de.. Bir sistemin işleyiş şekli başlı başına onun iyi olmasını gerektirmez. Kaçınılmaz olan iyidir diye bir kaide mümkün müdür? Evet, haklısınız kapitalist sistem bu şekilde işlemektedir ancak bu işleyiş şekli iyi değildir. Bana fakirin yararına çalışan bir faiz (üçkağıt) ekonomisinden bahsedebilir misiniz? Sistemin başka şekilde işlemesi mümkün değildir deseniz bunu anlarım ancak sistemin başka şekilde işlemesi mümkün olmadığı için iyidir derseniz bu ........... öteye bir anlamı barındırmaz nezdimde. Para değer kaybetmezse, bankalar faizsiz kredi verecekler midir? Yukardaki sözlerinize bakılırsa (hangi sözler-aldıkları faiz ile verdikleri arasındaki farktan kazanırlar) hayır. Zira ayakta durabilmelerinin, para kazanabilmelerinin tek yolu verdikleri ile aldıkları arasındaki farktır. O halde eflasyonun olmadığı bir ülkede (varsayım) bankaların faizli para vermemeleri gerekir. Peki bu mümkün mü? Hayır, (her ne kadar biz temel neden sansak da) enflasyon faizin temel etkeni değildir, faiz olgusu çok para kazanmanın bir yoludur o kadar?Daha garip bir cümle etmişsiniz. Tefeciliği örnek göstermekle ilgili? Tefecilik örneği hangi cümlemdir? Bunu açıkça yazın da görelim?Verdiğim örnekler tamamen bankacılık üzerineydi, ki faiz olgusundan bahsediyorsak tabi ki bankalardan bahsedeceğiz, Haddi zatında, koçbank ve akbank?ın faiz hesaplamalarını vermiştim. Eğer bankalar tefecilik yapıyorlar diyorsan haklısın.. Bankalar benim zannımca da kanuni tefecidirler? Benim faizle ilgili değinmediğim daha birçok nokta vardı, sizin gibi ekonomi okumuş birinin bileceğini varsayarak belirtmedim ama siz anlamadınız. Sayın yam yam, bankaların paranıza para verdiği bir durumda siz paranızı riske atar mısınız? Hayır. Yani, ne diye ben bir iş kurmanın derdinde olayım, ne diye bir fabrika falan kurmaya çalışayım. Tek kişinin buna gücü yetmez diyorsanız, anonim ortaklık diye bir şey var ticaret hukukunda. Faiz olgusu istihdama da set çekmektedir. bankaya yatırılan paraya faiz verilmeseydi, bu paraların değerini korumak veya parayı artırmak için insanlar bir şekilde ticarete atılacaktı. Bu da yeni istihdam alanları açacaktı? Ben bankalarla ilgili daha garip bir şey söyleyeyim. Bankaya 2.000,00-YTL para yatırdınız. 1 yıl vadeli olduğunu varsayalım. Faiz oranı %13,5 olduğunda 2.226,35-YTL para alıyorsunuz. Peki verdiğiniz bu parayı banka 2 yıllığına tüketici kredisi kullandırdığında kaça satıyor.. 2.258,30 ?YTL, Koçbank?ınki, 2.266,68- ? Peki 2.000,00 YTL kredi çekmeye çalıştığınızda ne kadar kesinti yapılıyor. Yaklaşık 80,00YTL. Banka paranızı tam bir yıl bünyesinde barındırıp 1 yıl sonra size bu parayı öderken kendisi 12 aya varmadan size vereceği parayı çıkarmış oluyor. Kara bakın. Aslında benim de bir banka kurmam lazım. Tek başına kuramızsınız mı dediniz. Haklısınız. Adama bu kadar büyük bir pastayı da tek başına yedirmezler değil mi? Faizle ilgili değineceğim pek fazla birşey kalmadı sanırım. Okuyanlar artık bunlara göre faiz iyi midir kötü müdür bir karar verecekler. ?SAYIN YAM YAM, YUKARDA BAŞÖRTÜSÜYLE İLGİLİ İKİ DEFA TEKRARLADIĞIM SORULAR MEVCUT. BANA BUNLARIN CEVABINI VEREBİLİYOR MUSUNUZ? BEN BİR DAHA BURAYA ALINTILAYACAĞIM? Bazı kesimler ısrarla türbanı kamusal alana sokmaya çalışmıyor. Aksine kamusal alandan çıkarmaya çalışıyor. Zira türban daha önce kamusal alanda serbestti. Cumhuriyetin ilk yıllarında dahi durum böyleydi. Sanılıyor ki, bu ülke laik olarak dünyaya geldi. Müslümanlar sonradan bu ülkeye geldi, bunlar mülteci (mürteci değil ha-siz onu da söylüyorsunuz ya neyse) ve şimdi bizim ülkemizde ******* inançlarını yaşamak istiyorlar. İslam bu ülkeye sonradan dahil olmamıştır. Laiklik bu halkın inançlarına dirençle bu ülkeye getirilmiştir. Halkın inançlarını hiçe sayarak bir laiklik uygulaması bu halka dayatılmıştır, dayatılmaktadır. Ve dahası durum hukuk ve demokrasi adı altında yapılmaktadır. Halk iradesini hiçe sayan demokratik bir anlayışla. Derdimiz laiklik değil, inançlarımızın gereğini yerine getirebilmek? Laiklikle bu yüzden bir çatışma yaşıyoruz. Nasıl ki laikliği demokrasinin teminatı olarak görüyorsak, nasıl ki hür, eşitlikçi, katılımcı bir sistem hayal ediyorsak, nasıl ki ,,, nasıl ki? Nevi şahsına münhasır demokrasimiz, halkın bir kısmını hiçe sayıp, halkın bir kısmına karşı tutunamaz. Tutunmaya çalışırsa sürekli gördüğümüz ve ülkeyi kangrenli bir uzva çeviren darbelere daha çok seyirci kalırız. Zira bu halk her seçimde dini inançlarını garanti edeceğini belirten partilere oy vermektedir. İslami hassasiyeti olduğunu varsaydığı partileri iktidara getirmektedir. Seçim sonuçlarından da görüldüğü üzere halkın dininden vazgeçme heveslisi olmadığı belli. Dine karşı, devlet zihniyetinde bir karşı duruş mevcut. Bu da sürekli olarak bir çarpışmanın olacağını gösteriyor. Dindarlar ve laikler arasında sürekli darbeler yaşanacak gibi görünüyor. Bugüne kadar darbeyi hep laikler yaptı. (12 Eylülden uzun bir hikaye.) İslamcı ........ (Hakan ALBAYRAK?ın kulakları çınlasın) bu kadar sindirildikten sonra, Allah göstermesin bir ihtilal yaparlarsa akıbet hiç kimse için hayırlı olmayabilir. Bu topraklara sonradan sokulan laikliktir, türban değildir. Kamusal alana kimse türban sokmaya çalışmıyor, zaten kamusal alanda olan türbanı kamusal alandan çıkarmaya çabalamak mevcut. Laikliğin yaptığı dağdan gelip bağdakini kovmaya çalışmak. (amma da uydu ha) Ve dahası, Zira bu konuda yargı uygulamalarının haricinde yasal bir dayanak yoktu. Başörtüsünün kamusal alanda yasak olduğuna dair bir kanun metni mevcut mudur? Hayır böyle bir metin mevcut değildir. Hiç bir siyasi iktidar (halkın tercihlerini yansıtan güç) böyle bir şeye bu ülkede cesaret edemez. Ama bürokrasi cesaret edebilir zira yeri halk tarafından belirlenmemiştir. Halktan korkmasını gerektirecek birşey yoktur ve demokrasiyle işi yoktur. felsefe, demokrasi, teokrasi konularına vakit bulup değinebilirsem, pazartesi ve salı günü değineceğim. Haber vereyim dedim. Gecikmemin sebebini de belirteyim. Ben haftanın 5 günü bir işte çalışıyorum, ve bilgisayar bu şekilde elimin altında bulunuyor. Yada internete bu bilgisayardan girebiliyorum diyeyim. Yani yazışmalarım mesai saatinde ve yoğun işlerimin arasında oluyor. malum, cumartesi ve pazar günleri tatil... dileyene es-selamü aleyküm, dileyene selamlar, dileyene merhaba.... Allahtan geldik, yine ona döneceğiz...İşte bir müslümanın hayatının anlamı...
-
başörtüsü sorunu ve ilim tahsili
benim canım kardeşim, biz uzayda mı yaşıyoruz, biz de Türkiyedeniz. Benim kız kardeşim harran matematikte okuyor.. Başını açarak derslere giriyor. Evet farkındayız her şeyin.. 28 Şubat sürecinin ortasında ben hukuk fakültesinde okuyordum. Cemaat evlerimiz dahi basıldı. Farkında olmadığımız bir konu değil, başörtüsü meselesi. Ancak, böyle bir seçimi biz kendimize layık görürsek, başörtüsüyle okullara kızlarımızı almayanlar hayli hayli görür. Ağaca çıkmak istiyorsan yıldızları hedef al demiş bir büyüğümüz. Biz kendimiz için idealleri istemek zorundayız. Biz ideallerimizden, dinimizin ritüellerinden, yasaklarından taviz vermeyi göze alırsak, diğerlerinin bize karşı yaptırım gücü ziyadesiyle artacaktır. Böyle bir sorunun müslümanlar arasında yer bulması bile sakıncalıdır. Böyle bir soru asla aklımızdan bile geçmemelidir. Bugünkü uygulama budur ama biz bunu değiştirmeye çabalamalıyız. Ha, bugün değişmeyen, değiştirelemeyen birşey mevcut, o halde bugün ne yapmalıyız diyorsan, böyle bir soruyu aklımıza bile getirmeden ne yapıyorsak onu yapmalıyız. Sonuçta Allah katında takvayla diğerlerinden üstün oluruz. Takva Allah'ın yasakladıklarından uzak durmaya çalışmak, farzlarını yerine getirmeye çalışmaktaki azmimizdir. Bu denklem arasında herkes yerini ve durumunu takdir etmelidir. İlim tahsili diye bahsettiğimiz durum, islami ilimler kategorisinde olursa belki o da takvaya uyabilir. Ama islami olmayan bir ilimi öğrenmek için üniversite eğitimi almaya çalışan bir kızımızın başını açıp derslere girmeye çalışması da açıkçası günaha yönelmiş bir kapıdır. Kendinden emin olmayan (haddi kendini bilmez diyelim) bir kardeşimiz de 50'lerin akıl yürütmesiyle, okuyan kızların başlarını açacakları saçmalamasında bulunmuş, sanki yüksek öğrenim insanı dinsizliğe götürürmüş. oksford mezunu müslümanları düşünemiyor bu kardeşimiz.. Zavallılık bazen çok bildiğini sananlara da düşüyor. Veya bu kadar cehalet ancak yüksek tahsille mümkündür denir ya,,, neyse bu kadar edepsizce konuşmam ama insanların yüksek öğrenim görmesiyle dinsizlik arasında kolerasyon kuran kişilerden memnuniyetsizliğimi gizleyemiyorum..
-
başörtüsü sorunu ve ilim tahsili
Arkadaşım, denklem yanlış mı kurulmuş, eksik mi? Böyle denklem olur mu? Bir müslüman böyle denklem kurar mı? Bir müslüman başını kapatıp yüksek öğrenim göremez mi? Hadi böyle bir uygulamayı laik, sekülarist, ateist, mazoşist (şaka şaka) insanların kabul etmesini, böyle bir uygulamanın devam etmesini istemelerini anlayabilirim ama müslümanların böyle bir uygulamaya cevaz verebilecek bir tartışmayı yapmalarını dahi esefle karşılarım. Bana kalırsa bu konudaki davranışlarımızı İsmet ÖZEL'in tabiriyle ne o ne bu hem o hem bu anlayışıyla devam ettirmeliyiz. Yani ki müslüman bir hanım hem başını örtüp hem de tahsiline devam etmelidir, edebilmelidir. Başörtüsü nasıl bir merettir ki eğitimi engellesin...vs.vs...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
sağol dilku, ben de açıklamamı yapacağım da yam yam'ın bitirmesini bekliyorum... Konu o kadar karıştı, o kadar bir sondan bir baştan devam ettik, o kadar uzun oldu ki, bitirdi mi bitirmedi mi bilmiyorum,,, sanırım bitirdi ama ben yine de korkuyorum, ben sizi dinledim siz neden sabretmiyorsunuz dedi geçen gün,,, veya buna benzer birşeydi... Şimdi sıranın bana gelmesini bekliyorum... Bu arada dilku, http://www.turkish-media.com/forum/index.p...pic=19875&st=20 bu başlıl altında bayağı uzun bir alıntıyla cevabım vardı bu konuda... sanırım oradan da bu konuda yararlanılabilir. selamlar...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Bilimselci? bu kurallar gökten zembille inmiş sanki.. her toplum kendi yapısına göre kendi kurallarını koyup uygular. Kuralları toplumun azınlığı değil çoğunluğu koyar?Toplum yaşamındaki bazı kurallar yurt dışından ithal edilmez, toplumun kendi yapısı içerisinde kurallar oluşur. Nitekim bu sebeple bir toplumda güzel bulunan bir davranış diğer bir toplumda çirkin karşılanabilir. Tekrarla eğer illaki toplum yaşamında kurallar vardır diyorsak, ki öyledir, bu kurallar toplumun genelince konulur. Zaten delilik de azınlığın durumu değil midir? Bakıyorum ki, şarinin koyduğu kanunun çiğnenmesinin haram olmayacağını söylüyorsunuz. Helal olsun, hangi fıkhi bilgiyle böyle bir cürette bulunuyorsunuz. Kendinizi inananların yerine koymanızı beklemek aptallık olur hiç şüphesiz. ama inananların neye, niye inanacaklarını, inananlar için neyin sevap neyin günah olduğunu takdir etmenizi de ziyadesiyle yadırgadığımı belirteyim. Bizim sevap ve günah algımız dine dayanmaktadır. Niketim her dinde de aynıdır bu vakıa. Günahın veya sevabın yeniden tanımlanmaya ihtiyacı yoktur. Haddi zatında bunun, tarafınızdan yapılıyor olması başlı başına sakattır. Nihayetinde başörtüsü bizim inancımızdandır. Yine aynı inancın bir gereği olarak takva bizi üstün kılar. Takva ise şüpheli şeylerden uzak durmak ve Allah'ın yasakladıklarına yaklaşmamak, helal saydıklarını yapmaya çalışmak için verdiğimiz çabanın adıdır. İslamda zorluklar yasakları mübah kılar denilmesi üstesinden gelinemeyen durumlar içindir.---(Hz. Ömer'in uygulamadığı ceza örneği yukarda mevcut) Başörtüsü yasağının üstesinden gelmeye dahi çabalamadık henüz ki, nasıl baş açmak mübah kılınsın. Başımız gözümüz defalarca yarılmadı. Biz müslümanlar sandıkla bu işin çözüleceğini sandık. Ilımlı insanlar olarak, şiddetten şiddetle sakındık. Sustukça daha fazla zorlandık daha fazla ödün vermek zorunda bırakıldık. Ve en son kertede dine inanmayanlar bize din dersi vermeye, bizim için günahın ve sevabın hudutlarını çizmeye başladılar. Takva sahibi bir müslüman açısından günahı mübah kıldıracak zorluk gerçekten aşılması imkansız bir zorluk olmalıdır. Bu yüzden başlarını açanlar günah işlemiş olmaz demek, bir gavur ülkesinde tepemizde demokles'in kılıcı sallanırken ve biz başımızın kapatılması için şehitler vermişken ve dahası yapılacak başkaca birşey kalmamışken mümkündür. Bu sebeple verdiğiniz bilgiler benim evrim teorisi hakkında kestiğim ahkamdan daha değerli değildir. selamlar ile...
-
Seriata inanmayanlar Kafirdir! Nedenmi?
İkinci kez sözünüzü alıntılamak zorunda kaldım. Cümlenin mefhumu muhalifi peygamber hayatta olmazsa islam devleti gerekmez demek değil midir? Neyse; ben cümlelerinizdeki anlam kapalılığını gidermenizi temin etmek için uğraştım. Zira bu cümle inanmış insanların mantığına pek uygun görünmüyordu. Ben yazımın diğer kısmında islam devletinin bugün için (ütopya) mümkün görünmediğini belirttim zaten... Açıklamalarınızdan hemen hemen bu konuda aynı kanıda olduğumuz sonucu varmış bulunuyorum. Arkadaşlar, tamam ben de bir çok kez yazım yanlışı ve anlatım bozuklukları yapıyorum. Ama lütfen biraz daha dikkat edelim. Yazdığınız bir mesajdan anlam çıkartana kadar alnımın damarı çatlıyor. Ve dahası, "söylemek istediğiniz, söylediğinizi sandığınız, söylediğiniz; karşınızdakinin duymak istediği, duyduğunu sandığı ve duyduğu arasında farklılıklar vardır. Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal vardır" alıntısıyla bir tartışmaya başladım başka bir konuda... Birbirimizi yanlış anlamamız doğru anlamamızdan çok daha kolay. Bu yüzden cümlelerimizi biraz tartalım, biraz düşünelim, bir kez daha kontrol edelim. Tamam hemen hepimiz spontane olarak yazıyoruz ama biraz daha dikkat edersek, en azından karşımızdakilere saygı gösterdiğimiz anlamına gelir bu. Kimse sizin aklınızdan geçenleri bilmek zorunda değildir. Şehrin bir tarafında öyle bir Ali diyelim ki bu hiç kimsenin yanlış anlamasına meydan bırakmasın. Mümkün değil mi? Hiç denediniz mi? Biz kendimizi zorlayalım da, Ali'yi Aliş yapanlar utansın. Hadis mevzuuna gelince, eğer islam devleti sadece hadisler neticesinde kurulamaz diyorsak ortada islam devletinden daha büyük bir sorun var demektir... Yani hadislerin sahihliğinden şüphe ediyoruz o yüzden islam devleti kurulamaz diyorsak, iman ve amelle ilgili hadislerin de sahihliklerinden şüphe ederiz ve bu bizi imandan ve amelden vazgeçmeye götürür. Bugün kurulu bir islam devleti yok. İslama uygun bir hayat idame ettirmeye çalışan bir devlet yok.. Bugün çeşitli ülkelerdeki bazı uygulamalar islama mal edilmeye çalışılmakta. Ortada sadece bu durumun tezahürleri var. İslam devletinin kurulu olmamasının nedeni hiçbir idarenin, hiçbir yönetimin, hiçbir müslüman (olduğunu söyleyen-ima eden) devletin islami bir devlet kurmak istememesindendir. Yoksa zannımca hadislere güvenilememesinden değildir. Sahihliği en üst seviyedeki hadis kitaplarındaki hadislere itibar edilerek dahi bu durum giderilebilir. Buhari ve Müslim'in hadis kitaplarına bakılarak dahi yetinilebilir. dahi dememi eleştirmeyin lütfen. Fazlaca kitap araştırmadan da sorun giderilebilir...ama dediğim gibi biz müslümanlar dahi bir islam devleti istemiyoruz... Ne garip....
-
Seriata inanmayanlar Kafirdir! Nedenmi?
Hayda bire pehlivan... Bunu da nereden çıkardınız Allah aşkına.. Sahabeyi kiram devrinde bir islam devleti yok muydu? Onlar islam devleti ve şeriatten ayrı mıydılar? Tamam bugün bir islam devleti kurmak bir hayli uzak görünüyor. Buna diyeceğimiz birşey yok. Ancak islam devletini de sadece Peygamber efendimizin varlığına hasretmek dini de onun varlığına hasretmek gibidir. Peygamber efendimizin vefatıyla islam devletini sınırlamak tamamıyla bir yanılgıdır. Eğer bu konuda bir dayanağınız varsa biz dinlemeye ve kabule hazırız. İslam devletinin varoluş nedeni Peygamber değildir. Evet, Peygamber efendimiz bir islam devleti kurmuştur ancak, onun ölümüyle ne bu din ve ne de bu dine dayalı devlet son bulmamıştır. Sahabeler onun kurduğu Medine İslam Devletini idame ettirmişlerdir. Bir islam devleti-hadi şeriat devleti diyelim- hayalim yok, şu an uygulanması da mümkün değil, (BU, AYRI BİR TARTIŞMANIN MEVZUU) ama bu demek değildir ki, peygamber efendimizin ölümüyle şeriat son bulmuştur. selamlar ile...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
O halde hemen cevap vereyim mi, bitirmenizi bekleyim mi?
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
? Bu bahsettiğiniz benim yazım, neyse siz alınganlık çıkarmak için bahane arıyorsunuz galiba. Allah rızası için, bir kardeşiniz size bir şey söylese bir yabancının mı söylediği önceliklidir kardeşinizinki mi? Hem sözlerinize itibar etmeyecek olsaydım sizinle bugüne kadar niye tartışaydım? Bu islamın gereğidir. Eğer inanıyorsanız üstünsünüz ayeti de benim bu önceliğimi destekler. İnananlar bizce inanmayanlardan daha üstündür. Bu sebeple itikadımıza göre inananların sözlerinin daha da öncelenmesi gerekir. Bu cümlenin mefhumu muhalifi inanmayanların sözlerine itibar edilmez değer verilmez demek değildir. Birini olumlamak, diğerini olumsuzlamak anlamında değildir. Birinin sözüne daha fazla itibar edeceğim, diğerinin sözüne hiç itibar etmeyeceğim anlamında değildir. Böylesi bir durumda hatalarımı bir müslümanın daha iyi tespit edeceğini de özellikle belirteyim. Hatalarımı tabi ki gayri müslimlerin farketmesinden önce bir müslümanın görerek beni uyarması daha güzeldir. Ben nerede bilimsel bir dayanaktan bahsettim. Sizin söylediğiniz yer bilimsel dayanaktan yoksun açıklamalarda bulunmuş dedim. TÜBA'nın açıklamaları bilimsel dayanaktan yoksun, sanki laiklik bekçişiymişler gibi açıklamalar yapmışlar. Tayyip ERDOĞAN'ın deyimiyle herkes işine baksın.Bilim akademisi neden Türkiyeyi dünyada söz sahibi yapacak bilimsel buluşların derdine düşmüyor da, la havle vela.....bilim bu mudur? Bilim akademisi laiklik derdinde. İnsanların ünvanları her dediklerini doğru kılmaz. Bir felsefecinin moleküler yapı hakkındaki düşünceleri ile bir Fizik Profesörünün hukuk düzeni hakkındaki düşünceleri sadece kendilerine hasredilebilir. Genel bir geçerliği yoktur. Evrim teorisi hakkında tartışmak istemediğimi sarahatle söyledim. BAV hakkında da herhangi bir malumat sahibi değildim siz bahsedene kadar. Benim bilimsel dayanağım bu değildir. Kaldı ki ben konunun başında da söyledim. Bu din tamamen dogma olsa dahi (ben kendi çapımda akli kaynaklara oturttum o ayrı hikaye) ben kabullenebilirim. Evrim teorisini açtığınız başlık altında tartışmaya devam edin. TÜBA vakfının açıklamasını bir talihsizlik saydım. Siz belirtmeden evvel bu açıklamadan haberim yoktu. Belirttiğiniz profesörleri tanımıyorum da. Dedim ya derdim evrim teorisi değil. Ancak laiklik, din gibi konularda ahkam kesen insanların en azından felsefeci, hukukçu, sosyal bilimci olmalarını yeğlerdim.
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Şari ne demektir. Şeriat koyan. Şari olarak Rabbimiz vardır ancak Hz. Peygamberin de şeriat koyma yetkisi vardır ve bunu yapmıştır. Kur'an-ı Kerim bir hukuk kitabı değildir. Özellikle de ceza hukuku kitabı değildir. Bu sebeple bütün cezalandırma şekilleri ve bütün suçların Kur'an-ı Kerim de geçmesini beklemek amiyane tabirle saflık olur. Tabi ki hakedene ceza verilecektir. Yoksa siz haketmeyenlere de ceza verilmesinden yanamısınız? Bir insanı öldürmek bütün hukuk nizamlarında suçtur. Ancak sizi öldürmeye çalışan bir insanı öldürmek suç olmaz. Bir hukuka uygunluk nedenidir. Tabi ki mazereti (sağlık raporundan bahsetmiyorum. -ancak konuyu hafife aldığınız da belli mazeret gibi bir kelime kullanışınızdan ) olan cezalandırılmayacak. Ceza en nihayetinde suçluya uygulanan yaptırımdır. Neden illaki okul-cami karşılaştırması (şu an farkettim ki kıyaslama yapmıyorsunuz) yapıyorsunuz. Siz ateistler kaç okulun yapımına katkıda bulundunuz. ........... anlamı yok. Camiler sanki okullara inat açılıyor. Müslümanlar sanki okul düşmanı. Biz sanki eğitim karşıtıyız. Biz sanki bilim düşmanıyız. Nereden biliyorsunuz hem, halkın en son ihtiyacının ibadet yeri ihtiyacı olduğunu. Hiç aramak zorunda kaldınız mı da bilmediğiniz bir konuda ahkam kesiyorsunuz? Size göre ibadet sadece akşamları mı yapılan birşey veya Cumartesi, Pazar günleri? Evimizde de ibadet edebilir mişiz. Tabi ki camiye yardım okula yardımdan daha sevaptır. Sevap dediğimiz şey sonuçta Allah için yaptıklarımızın karşılığı değil midir? Hatırlatmanız için ayrıca teşekkürler. Ben TSK demiştim, yanılmışım. 28 Şubat sürecinde Camilerden derilerin gasp edilişinde jandarmanın sert tutumu hafızamda silahlı kuvvetleri etkin olarak hatırlamama neden olmuş. Dinini bilmeyen insanların bu şekildeki inançlarını dinlerini ortadan kaldırarak mı gidereceksiniz. Bu insanlar din konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları için yanlış inançlara kapılmışlardır. Bu da Türkiye de din eğitimi eksikliğinin en önemli göstergesidir. Halkımız kendi dinleri hakkında ..... bırakılmıştır. Bu insanların yanlış inançlardan kurtulmaları ancak ve ancak doğru din eğitimiyle mümkündür. Yani ki eğitim şart... Felsefe dediğimiz olgu tanrı ve yaratılış merkezli bir düşüncenin tezahürüdürBu felsefeyle ilgili cümlem. Ben felsefenin ve ilk filozofun ortaya çıkmasında tanrı ve yaratılış merkezli bir düşüncenin etken olduğunu yazmışım. Bu durum şunun tezahürüdür dediğimizde bu durum şundan olmuştur, bu durum şunun sonucudur demeye gelir. İnsan nasıl meydana geldiğini, dünyanın nasıl oluştuğunu düşündüğü anda felsefeye adım atmıştır. Zira metafizik bir alana adım atmıştır. Siz bana kaç tane ateist ilk çağ filozofu sayabilirsiniz. Felsefenin ilk çağından bahsediyorum. Thales ateist miydi? Dünyanın meydana gelişini bugün siz darwinistler kendiliğindenliğe dayandırıyorsunuz, ancak 1500'lü yıllara kadar hemen bütün medeniyetler ve filozoflar tanrı inancına dayandırıyorlardı. Bugün Heideger, Bergson, Guenon, Malabranc gibi filozoflar metafiziği açıklamaya inanılmaz şekilde uğraşmışlardır. Felsefenin en önemli mevzuu metafizik değil midir? Felsefe kişinin kendisine yontacağa kadar basit birşey değildir. En azından ben bunu başaramam. Keşke felsefi bir alanda cümle sarf ederken daha açıklayıcı ve daha kibar bir üslup kullansaydınız. Siz de 4 yıl Kur'an kursuna gittiğinizi söylemiştiniz, şimdi dinsizsiniz. Özür dilerim ben dinsiz tabirini küfür gibi kullandım ateistsiniz. Hasılı insan öyle yetiştirildi diye öyle inanmak zorunda değildir. Ateist ailelerin çocuklarının dindar, dindar aile çocuklarının da sizlerden olduğu vakidir. Putperest bir toplum, yetişmelerinin tamamen aksi olan bir inancı kabul etmişlerdir. Evet yetiştirilme bir nebze olsun kişilerin inançlarına etki etse de inançta asıl etken düşünce olmalıdır. Sonuçta inanma kabul etmedir. Her kabulde bir reddetme ihtimali ve iradesi mevcuttur. Taklitte ise böyle birşey yoktur. Dolayısıyla inanma da (inanç) akılla geliştirilebilir. Benim verdiğim örnekler içerisinde sahabeler de vardı. Yahudilerin veya Hristiyanların müslüman olmaları belki de ateislerin müslüman olmasından daha zordur. Bunu bilebilir miyiz? Zira kendilerine göre doğru bildikleri bir din halihazırda mevcuttur. Bu sebeple bu cümleleriniz de tutarsız kalmaktadır. Selamlar ile...
-
Seriata inanmayanlar Kafirdir! Nedenmi?
Selamün aleyküm,,,, Formda tartişma biraz kısır kalmış zannımca.. Başlığı atan arkadaş da tanımlamada bulunmamış. Ben konu biraz sarahate kavuşsun diye alıntılarda bulundum. Lakin bir hayli uzun oldu bu sebeple kusura bakmayın. Arkadaşımız ayet istemişti… “Sonra biz seni din hususunda apaçık bir şeriat sahibi kıldık” (hak dini kur’an dili-Sayfa 88 Cilt 7) Bahir de der ki:Arapçada şeriat, insanların su almaya vardıklar yerdir. Din şeriatı da bu manadandır. Çünkü insanlar ondan Allah’ın emirlerine ve rahmetine ve yakınınına ererler. 45/18. Sonra seni de din konusunda bir şeriat sahibi kıldık, ona uy; bilmeyenlerin heveslerine uyma.(Casiye Suresi-Diyanet Meali) Mehmet DOĞAN’ın Büyük Türkçe Sözlüğünden; 1.Yol, geniş yol, doğru yol. 2.Kaynak. 3.Allah’ın kulları için koyduğu din, din. 4.İlahi kanun, dinin amel (uygulama) ile ilgili hükümlerinin bütünü.5.Dinin zahiri ve dünya ile ilgili hükümlerinin tamamı. 6.İslamiyetin kitap halindeki kanunu, Kur’an-I Kerim. 7.Ayet ve hadislere dayanan islam kanunu. İslam hukuku. 8.Dinlerin esas kaideleri ve uygulamaya yönelik hükümleri… “İnsanı bir ırmağa, su içilecek bir kaynağa ulaştıran yol. İlâhî emir ve yasaklar toplamı. Âyet, hadis ve icmâa dayanan ilâhî kanun. Din, dinin amele ilişkin hükümlerinin bütünü. Dinin dışa yansıyan görüntüsü ve dünya ile ilgili hükümlerinin tamamı. Şerîatla eş anlamlı olan "şer” kelimesi yalnız "İslâm şerîatı" anlamında kullanılırken, şerîat kelimesi diğer kanunlar için de kullanılabilir. "Musa'nın şerîatı", "Zerdüşt şerîatı" gibi. Şer' kelimesinin çoğulu kullanılmaz. Şerîat'ın çoğulu "şerâyi” dir. Şerîat'ın eş anlamlısı olan "Şir'a" da sözlükte; yol, mezhep, metot, âdet, benzer, tek, suya giden yol, anlamlarına gelir. Ancak şerîat sözcüğü diğerlerine göre daha çok şöhret kazanmış, bütün emir ve yasakları ve diğer hükümleriyle "İslâm dini" karşılığında kullanılmıştır. Buna göre, İslâm şerîatı denildiği zaman daima, Allah'ın Hz. Muhammed (s.a.s) aracılığı ile insanlara gönderdiği İslâm dini ve onun özellikle amele ilişkin hükümleri anlaşılır. Şâri'; Şeriât koyan, teşrî' ise; Şerîat koymak, kanun çıkarmak demektir. Kelimenin terim anlamı Mekke'de inen şu âyette görülür: "Sonra seni bu işte apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy. Hakkı bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma" (el-Câsiye, 45/18). Yine Mekke'de inen şu âyette İslâm'ın önceki şerîatların devamı olduğu belirtilir. "Allah dini doğru tutmanız ve onda ayrılığa düşmemeniz hususunda Nuh'a tavsiye ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiyede bulunduğumuz dinle ilgili hususları size şerîat olarak koydu” (eş-Şûrâ, 42/13). Aynı sûrenin 21. âyetinde de inançtan yoksun olanlara hitaben; "Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği hususlarda kendileri için dinden şerîat koyan ortakları mı var?" buyurulmuştur. Bu âyetlerden anlaşıldığı gibi şerîat ve eş anlamlısı olan kelimeler Allah'ın insanlar için koyduğu bütün hükümleri kapsamaktadır. Bu hükümleri vazedenin bizzat Allah olması itibarıyla O'na "Şâri-i Hâkim" veya "Şâri-i Mübîn" denildiği gibi, aynı isimler Hz. Peygamber için de kullanılır. Çünkü o da bir peygamber olarak, yeni hükümler koymuş veya Kur'an'ın hükümlerini tamamlayıcı esaslar getirmiştir. Bu yüzden Hz. Muhammed de "Şâri” dir. Ancak O'nun koyduğu hükümler vahyin kontrolü altındadır. O'ndan vahye aykırı bir söz, fiil veya takrir zuhur ederse, Allah bunu düzeltir. Yanlış olan veya değişmesi gereken hükmün yerini vahiy alır. Kur'an'da şöyle buyurulur: "O, kendi arzu ve hevasından konuşmaz. Onun her konuştuğu, Allah tarafından vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir" (en-Necm, 53/3,4) İslâm Şerîatı temelde Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyas delillerine dayanır. Bir hükmün İslâmî nitelik taşıması bu kaynaklardan birisine dayanmasına bağlıdır. Kur'an, Hz. Peygamber'in 12 yıl Mekke, 10 yıl da Medine dönemi olmak üzere toplam 22 yıl ve birkaç aylık peygamberlik süresinde tamamlanmıştır. "Bugün size dininizi tamamladım. Size olan nimetimi de tamamladım ve sizin için İslâm'ı din olarak seçtim” (el-Mâide, 5/3). Bu dinin tamamlanması iki devrede olmuştur. Mekke'de Müslümanların sayısı az ve henüz kendilerini savunacak düzenli bir güce sahip olmadıkları için, bu devrede şerîatın dünyaya ve devlet düzenine ait hükümlerini uygulama imkânı yoktu. Bu yüzden Mekke'de inen sûrelerde daha çok inanç, ibadet, ahlâk ve fazîlet konuları yer almış ve geçmiş milletlere ait ibret verici kıssalar anlatılmıştır. Medine döneminde ise artık evlilik, boşanma, nafaka, miras, ticaret, tarım, cihad, ceza hukuku müeyyideleri gibi devlet düzeni içinde yaşayan bir toplum için gerekli olacak bütün şer'î hükümler gelmiştir. Bunların bir bölümü Kur'an'da, daha geniş bölümü de hadislerde yer almıştır. Artık Müslümanların Şer'i hükümlerin uygulanmasını gerektiğinde zor kullanarak sağlayabilecek bir güce kavuştukları, Bedir, Uhud, Hendek gazveleri gibi düşmanla yapılan savaşlarda kendilerini savunabildikleri, ya da düşmanı yenilgiye uğrattıkları görülür. Böylece şer'î hükümler ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal bir sistem olarak bir bütünlük içinde uygulanmaya başlanmıştır. Bu arada ekonomik alanda faiz, karaborsacılık, aldatmaya dayalı fâhiş kâr yasaklanırken mufâvaza, inan, mudârabe, vücuh ve sanâyi şirketi gibi "kâr ortaklıkları" yoluyla sermaye piyasası düzenlemeleri getirilmiştir. Altın, gümüş gibi ölçü ya da tartı ile satılan standart malların kendi cinsleriyle eşit ve peşin, farklı cinsle peşin olarak mübadele edilmesi prensibinin getirilmesi, özellikle altın ve gümüş paranın enflasyona karşı satın alma gücünü korumasını sağlamıştır. Çünkü faiz yasağı altın ve gümüş çeşidini kendi içinde ağırlık olarak (veznen) birbirine eşitlemiştir. Yani 10 gr.22 ayar altın bilezik ile 100 gr. 22 ayar altın para satın alma gücü bakımından eş değer sayılmıştır. Bütün altın ve gümüş stoklarını eşitleyen bu prensip sağlam bir para anlayışını ortaya çıkarmıştır . İslâm'ın amele yönelik esaslarını kapsayan şerîat hükümlerini klâsik fıkıh kaynakları üç ana bölüm içinde incelemiştir. İbadetler, muâmeleler ve ceza hukuku.(Burada ibadet,muamele ve ceza hukuku açıklanmış geçiyoruz.) İslâm Şeratının Kaynakları Şerîat hükümleri Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyastan başka fer'î deliller adı verilen istihsan, maslahat, örf, önceki şeratlar, sahabe kavli, istishab gibi delillere dayanılarak müctehitlerce bir sistem halinde açıklanmıştır. Ebû Hanîfe (ö. 150/767), Şâfiî (ö. 204/819), Mâlik b. Enes (ö.179/795) ve Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)'in temsil ettiği fıkıh ekolleri şer'î hükümleri bir bütünlük içinde sistemleştirdiler. Ana prensipler ortak olmakla birlikte ayrıntılarda farklı yaklaşım, tefsir ve teviller İslâm hukukuna esneklik kazandırdı. Böylece çeşitli ülke, yöre ve kültür yapısı içinde yaşayan mü'minler bu esnekliklerden yararlanarak tercih ettikleri yönde İslâm'ı yaşama ve uygulama imkânı buldular. Ayrıntıdaki bu yorum zenginliği İslam'ın her asra intibakında da önemli rol oynadı. II. yüzyıldan itibaren bu mezhep oluşumları yaşanırken Ca'feriye-İmamiye ekolü de gerek akîde ve gerekse şer'î hükümlerin bazısını yorumlamada çoğunluktan ayrıldı. Ehl-i beyt dışındaki râviler aracılığı ile gelen tüm hadislere karşı itimatsızlığını ortaya koydu. Böylece "ehl-i sünnet" adı verilen çoğunluk tarafı ile "şîa" denilen bu ekol arasında hadis delili farklı kapsam kazandı. Bir imama inanıp bağlanmayı inanç esası haline getiren şîa, kendine özgü farklı bir İslâm toplumu oluşturdu. Ehl-i sünnet tarafıyla delillerin tartışılmasına, müzakere ve münakaşasına girmedikleri için de çoğu zaman gizli, kapalı devre ve tek yanlı kaynaklara dayalı akide ve fıkıh ekolü oluşturdular. Bu arada ehl-i sünnetin mensuh saydığı "mut'a nikâhı" gibi hükümleri meşrû sayarken, içlerinden "gulât-ı şîa" denilen aşırıları Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Osman (r. anhüm) gibi en önde gelen sahabe büyüklerine sövecek derecede ehl-i sünnete karşı bir muhalefet içindedirler. Şeriat hükümlerinin dayandığı aslî ve tal delillerin bilimsel münakaşası yapılarak, İslâm dünyasındaki yorum farkından kaynaklanan görüş ayrılıkları giderilebilir. Çünkü Kur'an, İslâm toplumuna en sağlam yolu gösterir, yüce Allah âyet ve hadisleri ihlâsla ve iyi niyetle yorumlamaya çalışanların idrak, anlayış ve ufuklarını açar. Vahiy ve sünnete bozguncu ve kötü te'vl amacıyla yaklaşanları da saptırır, ufuklarını daraltır (bk. el-İsrâ', 17/9; el-Kasas, 28/56; Al İmrân, 3/7, 8; el-A'râf, 7/146). Hamdi DÖNDÜREN 13 O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin"20 diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğmizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırmakta olduğu şey, müşrikler üzerine ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni21 hidayete eriştirir. Ayette, "şereçlekûm" (Sizin için tayin ettik o size... Şeriat yaptı.) ifadesi geçmektedir. Şerea, sözlükte "yol yapmak" anlamındadır. İstilah olarak ise, yol, kanun, kural ve kaideler için kullanılır. Arapça'da "teşri", anayasa demektir. Şerea, Şeriat ve Şari' kelimeleri ise, Anayasa, Kanun ve Kanun Koyucu şeklinde karşılıklarını bulur. Surenin 4-9. ve 10. ayetlerinde, kâinatın ve herşeyin sahibinin, insanların gerçek velisinin, insanların aralarındaki ihtilafı çözüme kavuşturanın Allah olduğu beyan edilmektedir. Dolayısıyla Şari'de O olmalıdır. Binaenaleyh kurallar koymak ve bir nizam tesis etmek, Rab, Veli ve Hakim olan Allah'ın hakkıdır. O da bu hak dolayısıyla din ve şeriat vermiştir. Şimdi de ikinci soruyu ele alalım. Bazılarına göre, Allah'ın, ikame edilmesi için peygamberlerine gönderdiği din hepsinde aynıdır. Ancak şeriatları farklıdır. Nitekim Allah, "Biz herkes için bir din ve yol kıldık" diye buyurmaktadır. "İşte" diyor bu kimseler, bu ayetin de işaret ettiği gibi, bundan sadece "din" kastolunmaktadır, şeriat değil." Onlar, "din" ile şeriattaki hükümlerin aynı şeyler olmadığı anlamından yola çıkarak "Tevhide, ahirete, kitablara ve peygamberlere inanmak, Allah'a ibadet etmek ve bir de olsa olsa ahlâkın temel prensiplerini kabul etmek tüm dinlerin genel karakterini ortaya koyar" şeklinde bir sonuca varıyorlar. "Dinde birlik, şeriatlarda farklılık" gibi çok tehlikeli bir sonuca götüren bu düşünce, temelde sathi gözükmektedir. Ancak bu düşünce izale edilmezse, St. Paul'un şeriatsız bir din ortaya koymak suretiyle Hz. İsa'nın (a.s) ümmetini harab ettiği gibi, din ile şeriat birbirinden ayrılır. Çünkü şeriatı dinden ayırır, ikame etmeyi şeriata değil de dine matuf kılarsak, o takdirde müslümanlar tıpkı hıristiyanlar gibi şeriatı önemsemeyecek, ikame edilmesini gaye kabul etmeyip bundan kaçınacak ve sadece bir takım ahlâkî kuralları dinin tamamı olarak addedeceklerdir. Yukarıda zikrettiğimiz örnekler, şeriat emirlerinin de dine dahil olduğunu göstermektedir. Bunun yanısıra, Allah, bazı suçları işleyen kimselere (Örneğin, zina, riba, bir mümini öldürmek, yetimlerin mallarını yemek, haksızca başkalarının mallarına el koymak, eşcinsellik, alış verişte tartıyı eksik tutmak vb.) azap va'd etmektedir. Bu cürümleri önlemek elbette dinin fonksiyonları arasındadır. Çünkü "din", eğer insanları cehennem azabından korumak için gelmemişse niçin gelmiştir? Şeriatın kuralları bizzat dinin kendisidir ve bu kuralları çiğneyenlere cehennemin sonsuz ateşi va'd edilmiştir. Sözgelimi, Kur'an'da miras hükümleri beyan olunduktan hemen sonra şöyle buyurulmuştur: "Kim de Allah'a ve O'nun elçisine karşı gelir, O'nun sınırlarını aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azab vardır." (Nisa: 14) İşte bu şekilde şiddetle haram kılınmış suçların (Örneğin, anne, kızkardeşle evlenmek, içki, hırsızlık, kumar, yalan yere şahitlik yapmak) irtikab edilmesini engellemek, dini ikame etmenin bir cüz'üdür. Şayet bunlar "din"e şamil kılınmaz ise, (neuzubillah) Allah, kendilerine, yapılması zorunlu olmayan gereksiz emirler vermiş olur. Ayrıca, Allah birtakım ibadetleri (oruç, hac vs.) farz kılmıştır. Şimdi biz sözkonusu bahaneleri öne sürerek oruç ibadetini "din"in dışına çıkaramayız. Veya "hacc" sadece Hz. İbrahim (a.s) ve oğlu için farz kılınmıştır diyerek, haccı ifa etmekten kaçınamayız. "Biz herkese bir din ve yol kıldık" ayetini yanlış yorumlayan kimseler: "Şeriatlar her ümmet için ayrıdır ve farklı şeriatlar dolayısıyla, peygamberler sadece dini ikame etmekle görevlidirler, şeriatları değil." demektedirler. Oysa ayeti kerime bu düşüncenin tam aksini doğrulamaktadır. Nitekim Maide Suresi'nin 41. ayetinden 50. ayete kadar ki bölümünü siyak ve sibak bütünlüğü içinde dikkatle mütalâa edersek, her peygambere din ve şeriat verilmiş olduğunu, dolayısıyla onların kendi dönemlerinde din ve şeriatı ikame etmekle mükellef olduklarını görürüz. Şimdi Hz. Peygamber'in (s.a) Nübüvvet dönemi olduğundan dolayı, Şeriatı Muhammediye dinin bir cüz'ü olarak ikame edilmek durumundadır. Bu şeriat ile diğer şeriat arasında ihtilaflar varmış gibi görünüyorsa da, aslında böyle bir ihtilaf ve çelişki yoktur. Nitekim "ihtilaflar" mahiyet itibarıyla cüzîdir ve "zaman" unsuru dolayısıyla sadece farklı emirler sözkonusudur. Sözgelimi namaz ve oruç her dinde farz kılınmıştır ama kıble tüm şeriatlarda aynı değildir. (Tefhimul Kur’an dan dı sanırım) Yukarda da görüldüğü üzere Şeriatin muhtelif anlamları vardır. Ancak, hemen hangi anlamını dikkate alırsanız alın şeriat dindendir. Bunda tartışılacak bir durum yok. Şeriati ister dine ve Allah’a götüren yol olarak anlayalım, ister İslam hukuku olarak anlayalım bu o kadar önemli değildir zira tartışmaya açılan başlık aynı zamanda başımıza iş açacak bir başlıktır. Biz Müslümanların her dediği doğru olmak zorunda ancak her doğruyu demek gibi bir hakkımız yok. Said Nursi Hazretleri “dedikleriyin hepsi doğru olsun ama her doğruyu demek doğru değildir” demişti. Bunu niye dikkate almak zorundayız? En son söyleyeceğimizi en başta söyleyemeyiz. İnsanları kafir ilan etmek bize bir fayda sağlamaz. Bu dini tebliğ edeceksek, korkutarak değil sevdirerek bunu yapmalıyız. Bir kişinin dahi bizim yüzümüzden bu dinden soğuması hesabını veremeyeceğimiz bir duruma bizi sürükler. Bu sebeple söyleyeceklerimizi 5 defa düşünmeden söyleyemeyiz. Hüküm vermeden evvel hakim olup olmadığımız ve hükmün sonuçlarını tartmamız gerekir. Verdiğimiz hüküm işlevsel midir yani bir işe yarayacak mıdır? Şimdi söyleyin arkadaşım. Şeriate uymayanları veya karşı olanları kafir ilan etmeniz ne işe yarayacaktır. İslama yakınlaştıracak mıdır, uzaklaştıracak mıdır? Tüm bunları 28 Şubat sürecini yaşamış ve bu süreçte İslami bir çok kavrama yeniden anlamlar biçilip yüklenmiş, anlam kaymaları yaşanmış bir dönemden geçen bana anlatabilir misin? Arkadaşlar yapmayalım. Evet haddim değil biliyorum nasihatte bulunup akıl vermek. Ama lütfen dinimize yaklaşacak insanları bu güzel dine davet edelim. Onların kafirlikleriyle değil ileride bu şeriate, bu dine girme ihtimalleriyle düşünelim. Selamlar ile… *Kırmızı renkli yazılar bana ait
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Sivas olaylarını tartışıyoruz. Garip bir yere kaydı konu ya neyse... Emin misiniz diye sorayım size.. Evet emin misiniz tepki gösterilmediğine. Olaydan sonraki bütün tepkisizliği incelediniz öyle mi? Hadi diyelim tepi göstermediler. Peki müslümanlar bugüne kadar neye tepki gösterdiler. Türk halkı neye tepki gösterdi. Kurtuluş Savaşı demeyin lütfen. o bir tepki değildi. İslama başörtüsüne uzanan ele dahi tepkisiz kalan bir halktan sivas olaylarına tepki göstermesini beklemek ahlaki bir beklenti değildir zannımca. Sivas olaylarını çıkartaların dinden bir haber oldukları apaçık ortadadır. İslam bu değildir. İslam budur diyenlerde islam korkusundan bir şekilde nemalananlardır. Bu cümlenizden hiçbir şey anlamadım. Cehaletime verdim. Açıklarsanız cevap vermeye çalışacağım. Biz, müslümanlar olarak bizlere gavur memleketlerinde dahi yapılmayan zulmün kendi ülkemizde yapılmasından şikayetçiyiz. Takiyye yapanlardan ben de ziyadesiyle rahatsızım. Ben R.T.E değilim. Ben N.E değilim. Ben F.G değilim. Sadece Bekir'im. Takiyye falan da yapmıyorum. Ben müslümanım ve dine aykırı ama dinilik kisvesi adı altında islama sokulan, sokuşturulmaya çalışılan herşeye karşıyım. Siz de onlar da takiyye yapmaktasınız. Siyaset malzemesi yapılırken nerdey mişiz? Burdaydık. Ne yapmamızı bekliyordunuz. Siyaset malzemesi yapanları kılıçtan mı geçirecektik. Türban (bizce başörtüsü yasaklandı-hatta sakal dahi yasaklanmıştı) yasaklanmasaydı siyasete malzeme yapılabilir miydi? Türbanın siyasete malzeme yapılması "Türbanı serbesz bıraktırmak" jargonu (bu kelime uymadı ama başka birşey bulamıyorum şimdilik) üzerinden yürütüldü, yürütülüyor. Ve işin garip tarafı islamcı partiler de, solcu, milliyetçi, devletçi partiler de aynı cümlelerle seçim kampanyalarını yürütüyorlar. Türban kelimesi bir uydurmaca, bir göz boyama, bir kıstırma hareketinin ilk adımıdır. Nasıl ki biz islama değil, şeriate karşıyız deniliyorsa biz başörtüsüne değil türbana karşıyız adlandırması da aynı minvaldedir. Başörtüsünün tek bir modeli mi vardır? Veya başörtüsü sadece şudur ve bütün müslümanlar bu şekilde başlarını örtmek zorundadır gibi bir sınırlama mı vardır bizim bilmediğimiz, sizin bildiğiniz? Tesettürde, yüz ve ayaklar haricindeki yerlerin örtülmesi ve vücut hatlarının belli edilmemesi esastır. Bunu sağlayabilecek her tür giysi serbesttir. Köylüler öyle şehirliler böyle giyinebilir. Köylüler şalvar giyiyor diye şehirliler de şalvar giymeli midir? vs.vs. Ben size daha ileri giderek başkaca birşey sormuştum. Üniversite öğrencilerinin siyasi faaliyet gütmeleri yasak mıdır? Siyasi simge taşımaları yasak mıdır? Madem türban siyasi bir simgedir en azından üniversite de serbest olamaz mı? Türbanın tanımlanmış bir hali var mıdır? Türbanla giril/e/meyen yerlere "Köylü işi başörtüsü " ile girilmesi serbest midir? Gerisine sonra değinmeye çalışacağım.. Ancak konu kaymaya başladı. Bizim derdimiz ateistlerin niye dine karşı tavır takındıklarıydı... Sizden başka da cevap veren çıkmadı... Konuya dahil olan arkadaşlara ayrıca teşekkür ediyorum. Ama lütfen evrim teorisinden bu başlık altında bahsetmeyelim. Ben bu konudan bıktım. Selamlar ile
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Teokrasi mi gibi saçma sapan bir soru sormuşsunuz. Ne lüzumu vardı? Beni iğnelemeye mi çalışıyorsunuz? Yapmayın. Kimsenin böyle bir derdi yok. Teokrasi mi sorusunu ya orta derecenin altındaki insanlar sormuşlardır bugüne kadar veya insanları ****** avlayıp köşeye sıkıştırmanın peşinde olanlar. Ben Teokrasi mi sorusu serahate kavuşsun diye İ.ÖZEL’den kısa bir alıntı yapacağım. “Osmanlı hanedanının iktidarı ele almasını isteyen olursa buna deli gözüyle bakılacağını bilmek için fazla zeki olmaya gerek yok”. Bugün teokrasi denince insanların aklına Osmanlının hanedanca yönetimine işaret ediliyor. Teokrasinin dini bir yönetim olduğu unutturulmaya çalışılıyor. Dini yönetimle hanedanlık arasında bir ilişkinin bulunmaması gerekiyor ama Osmanlı’nın uygulamaları buna aykırılık teşkil ediyor. Neyse burada teokrasinin savunmasını yapmıyorum, şu anda teokrasi isteyen insanların bulunduğunu da sanmıyorum. Tartışmanın mevzuu sizin de belirttiğiniz gibi rayından çıktı bu sebeple ben burada ufak da olsa yere göğe sığdırılamayan demokrasiye bir takım göndermeler yapabilirim. Ama önce birkaç alıntıyla devam edeceğim. “Demokrasi de, yapısı içerisinde bir takım teminatlar taşıyan ve kendiliğinden bunları uygulamaya geçiren mekanik bir düzen değildir. O da diğer bütün düzünler gibi kendisini uygulamaya koyan insanlara dayalı ve bağlı bir düzendir. Demokrasiyi uygulayan ve demokratik teminatlardan yararlanan ülkelerdeki demokrasi tarihine bir göz atınız. Bu, sürekli bir mücadelenin, devrimlerin ve akıtılan kanların tarihidir. ….bu teminatları veren bizatihi demokratik düzenin kendisi değildir. Bu teminatları, halkın mücadeleleri, zulme karşı ayaklanmaları, bu konudaki fedakarlıklara ve haklarını elde etmek yolunda verilmesi gereken kurbanlara katlanmaları sağlamıştır. İşte mücadele sayesindedir ki halk, şu anda elinde bulunan hak ve teminatlara sahip olabilmiştir. Şimdi kalkınız, uğrunda mücadele verilmemiş, hürriyet teminat ve hakları için direnme ve ayaklanma olmamış bir ülkede demokrasiyi uygulamaya kalkışın. Böyle bir ülkede demokrasi insanlara ne yapabilecektir? Acaba onların haklarını koruyacak ve teminatlarını verebilecek midir? Demokrasi hazır alınıp giyilebilecek bir elbise değildir. Onun, giyecek kimsenin boyuna posuna göre biçilmesi gerekir. (M.KUTUP) “1945 baskısı sözlükte demokrasi “halkçılık, elerki” olarak tanımlanmaktadır. Bilindiği gibi halkçılık CHP’nin altı okundan biridir. Bizim bildiğimiz kadarıyla “halkçılık” demokrasi anlamına gelmez. --- Türkiye de demokrasinin nerelere çekildiğini göstermesi için alıntıladım. Demokrasi amiyane tabirle kitabına uydurma rejimidir. (Niye mi) Türkiye de ayrılıkçı eğilimlerin sonuna kadar ifadesi için demokrasi gereklidir. Batı başkentlerinden ille de demokrasici, kişi hak ve özgürlüklerinin korumacı mesajlar yayılır. Ama Cezayir’de anti-batıcı, milli bütünlüğü önce batıya karşı sağlayacak bir yönetim oluşması ihtimali ortaya çıktığında batı başkentleri dut yemiş bülbüle dönerler, batı güdümünü devam ettirici darbeye cevaz verici mesajlar yayarlar. Herkes bir örnek giyinecek, düşünecek ve yaşayacaksa, fikir hürriyetine, halk egemenliğine, demokrasiye ne gerek var. Daha fazla hürriyet için daha fazla baskı, daha fazla demokrasi için daha fazla sıkıyönetim ya da diktatörlük. Türkiye de neden halkın hem seçmesi istenmekte, hem de seçimi beğenilmemektedir bazı çevrelerde.” ---m.doğan (halka karşı demokrasi kitabından) Bu sözlerde 1990’larda yazılmış bir kitapdan alıntılanmıştır. Ne değişmiş 16 yılda. Türkiye de uygulamaya koyduğumuz demokrasi (saçmaladım) önceki haklarımızdan daha baskıcı yönetimlere neden olmuştur. Halkın seçtiği iktidarlar nedense beğenilmeyip iktidardan edilmişlerdir. Halka karşı darbe değil de nedir bu. Konuyu iyice içinden çıkılmaz bir hale getirmenin anlamı yok . Bugün Türkiye de uygulama bulan sistemin demokratik olduğu söylenemez. Demokrasi dediğimiz sistemin ilk önce halkın iradesinin temsili olması gerekir. Halkın iradesinin illaki bilinçli olmak veya olmamak gibi bir yükümlülüğe düçar edilmesinin anlamı yok. Eğer halk kimi niye seçtiğini bilmiyor diyorsak, bilinçsizlere oy da kullandırmamız gerekir. Bu da demokrasiden en önemli sapma olur. O halde halkın irade ve isteklerinin devlet yönetiminde dikkate alınmasının sağlanmasını temel alan bir sistemi oluşturmalıdır demokrasi. Peki Türkiye de böyle bir şey mevcut mudur? ... Hayır… koskoca bir HAYIR… VE SON SÖZLER OLARAK ---Herşeyimiz gibi demokrasimiz de nevi şahsına münhüsır kılınmış “Hür, insani, katılımcı ve adil bir sistemin adı ille de demokrasi olmak zorunda değildir”. M.DOĞAN
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Cevap vermeye tam bir düzen içerisinde devam edemiyorum. Bu sebeple özür diliyorum. Kah sondan kah baştan başladık. Faiz; ödünç alınan bir paranın kullanma bedelidir. Dar bir tanımlama olmuş. Akdi faiz, temerrüt faizi gibi kavramlar dışında kalmış tanımlamanın. Bileşik faiz olgusu ise hiç ortalarda görünmüyor. Bütün örnekleri vermek gibi bir lüksüm de yok bunu hatırlatayım. İç borçlanma, dış borçlanma benim için ve benim açımdan farketmiyor. İç borçlanma dediğimiz şey de çoğu zaman dış mihraklı bir Türk kuruluşunun devlete borç vermesi şeklinde tezahür ediyor. Bu da önemli değil. Önemli olan alınan paranın misliyle geri ödenmesi. Kaç kişi ev bark sahibi olmuştur biliyor musunuz diye sormuşunuz. Bilmiyorum. Peki siz, başkalarının verdiği kredilerle kaç kişi yerinden yurdundan, olduğunu kaç kişinin yuvasının yıkıldığını biliyormusunuz. Faizi geniş perspektiften siz değerlendiremiyorsunuz. İslam bunu yasaklamış ya, illaki yanlıştır. Faiz çarkı her zaman borç veren yararına işler. Ev, bark, işyeri sahibi olanlar sanki bedavadan bunlara sahip oluyorlar. Araba almak için 40 milyar kredi çektiğinizi varsayalım. Geri kaç lira ödeyeceksiniz. Bunu, bugün inanılmaz şekilde düşük faiz oranlarına göre hesaplıyacağız. Daha önce ne kadar yüksekti. Geri ödeyeceğiniz para, 54,256.32-YTL. Kasgo masrafını filan düşünmeyin. 14 bin YTL daha fazla ödemede bulunacaksınız. Ev almak için (hadi gayrimenkul diyelim) çektiğiniz 40.000.YTL krediye kaç lira ödeyeceksiniz. 51.969,30-YTL. Faiz oranı 1.07,- 1.080-YTL civarında aylık geri ödeme. Ekspertiz ücreti ipotek masrafları hariç. Bunları kendilerine yaptırırsanız ücret düştüğü halde hesaplanan ödemeler bu kadar. color] Hadi şimdi söyleyin bakalım. Mahmut efendi mi zarar etti yoksa banka mı kar etti? 40 milyar (eskinin para miktarıyla) paraya 50 milyarın üzerinde geri ödeme. Bunu aylık geliri 1.000/YTL olan bir adamın çevirmesi mümkün mü? Ancak eşinizde çalışıyor olacak ve maaşı yaklaşık 1.000-YTL olacak ki aylık 1.200-YTL'yi bulan taşıt 1.100-YTL'yi bulan araba kredisini ödeyebilesiniz. Komik olmayın lütfen. Faiz her zaman güçlüden yana işleyen bir sistemdir. Ekonomik bağımsızlık anlayışından sapılmış örneklermiş. Ekonomik bağımsızlık anlayışı ancak gerçekten ekonomik bir bağımsızlığa sahipseniz mümkün olan bir anlayıştır. Gelişmekte olan hangi ülkenin ekonomisi kendine yetiyor. Bunu tartışmayacağım bile. Bana şunun izahını yapabilecek misiniz? Bahsettiğimiz evli çift gerçekten belirttiğim meblağ daki parayı 48 ay biriktirselerdi yani kenara aylık 1.200-YTL koysalardı daha ekonomik olmazmıydı bu... Veya şöyle söyleyeyim iki kişi aylık 1.200-YTL kenara atsaydılar kaç ayda 40.000-YTL'yi biriktirebilirlerdi. 33 mü? Ben tam olarak hesaplamadım kusura bakma. Arada az biraz farklar olabilir. Bu nasıl bir şaşkınlıktır ki, 33 ayda biriktirebileceğiniz parayı kabul etmeyip 15 ay başkasına çalışıyorsunuz. Eve erken sahip oldular arabaya erken bindiler ve başları göğe erdi öyle mi? Bunlar mikro ölçekteki sakatlıklar makro ölçekte faiz küçük, gelişmekte olan az gelişmiş daha ne deniyorsa, devletlerin anasını ağlatmaktadır. En bariz örnek olsun diye Türkiyeyi gösterebiliriz. Faiz işe yarayan bir sistemdir, güçlünün işine yarayan bir sistem. Eğer kapitalist, emperyalist bir amaç güdüyorsanız faiz sizin için işgalden sonraki ,belki de önceki önceki, en önemli araçtır. Sizinli kapitalizmin eleştirisini yapalım demiştim ama artık bu imkansız gibi geldi bana. Kapitalizmin temeli olan faize iyi bir gözle bakıyorsunuz. Yani şunu diyorsunuz. Müslümanların ödedikleri vergilerin verildiği yerlerden rahatsız olmaya hakları yoktur. Siz imamlara onlar din adamları olduğu için, ödenen paralardan rahatsızsınız zannımca, biz de bir hukuk kurumu olması gereken danıştaydan hukukla uzaktan yakından alakası olmayan tamamen dine hasımane kararlar verilmesinden rahatsız olabilir ve bu kararı veren kişilerin aldıkları paraların birşekilde bizim cebimizden çıkmasından rahatsız olabiliriz. Bir hukuk kurumunun verdiği bütün kararlar hiç şüphesiz hukuka uymak zorundadır ancak bu, demek değildir ki verilen tüm kararlar hukuka uygundur. Danıştay'ın dönem içerisinde kanun değişmediği halde verdiği birçok kararı vardır ki bir diğerinin tam aksi yöndedir. Ama tekrarla ifade ediyorum, her ne kadar gerek Cumhurreisimiz, gerek Yök, gerek Danıştay, gerek Anayasa Mahkemesi gibi kişi ve kurumların dine karşı takındıkları, dindarlara karşı takındıkları tutum nedeniyle üzülüyoruz ancak bizim vergilerimiz neden onlara veriliyor yakınması içerisinde değiliz. İmamlara sizlerden kesilen vergilerin gitmesine razı değiliz. Gayrimüslimlerin gelirinden imamlara para verilmesi dinimize uygun değildir. Maaşlı imam olgusu dinimize uygun değildir. Ancak devletimiz de bırakmıyor ki, biz vergilerimizi veya bir kısmını imamlara verelim. Bu ülkede yaşayan müslümanlardan kesilen vergilerin bir kısmı dahi imamların maaşlarını karşılamaya yeter de artar bile. Rahatsızlığınızın vergiler olmadığını sadece din adamlarına para verilmesine razı olamadığınızı sanıyorum. Herkesin her istediği olmuyor. Keşke sizin vergileriniz bizim imamlarımıza verilmese... İmamlarımızın boğazından haram lokma geçmese keşke. Felsefeye, türbana, tedbirsizliğe değineceğim.. Örnek verdiğim kişilere de. Demokrasiye de... Şimdilik bunları bir tartalım...Selamlar ile..
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Sardunya, Allah razı olsun uyarın için. Bir müslümanın sözlerine her zaman gayrimüslimlerin sözlerinden daha fazla itibar ederim. Etmek zorundayım da. Sizinde belirttiğiniz gibi, insanız, hatalarımız mevcut. Çoğu zaman kendi hatalarımızı göremiyoruz da. Bu noktada gayrimüslim birinden evvel bir din kardeşimin beni uyarması hiç şüphesiz çok daha güzeldir. Haklısınız. Birçok şeyin bilgisizliğiyle bu forumda tartıştım çoğu zaman. Ama en fazla bilmediğim şey Allah'ın hangi insana ne kadar iman verdiğiydi. Hidayeti Allah dilediğine verir. Bunu bazan vasıtasız yerine getirip bazan da araya vasıtalar koyar. Müslümanların tebliğ ile görevlendirilmelerinin belki de felsefesi budur. Belki vasıtayızdır. Peygamberler Allah'ın tebliğinin vasıtaları değil miydi? Doğru yol bazan aradaki vasıtalarla bulunur. Necip Fazıl'ın 35 yaşına kadar yaşadığı hayatının akışının nasıl değiştiğini birçoğumuz biliyor. Evet biliyorum. Siz onlardan olmadıkça onlar sizden olmaz mealindeki ayetin, yanlıştaki direncin en önemli noktaya işaret olduğunu biliyorum. Ama hangi sözün kimi nasıl etkiyeleceğini biz bilmiyoruz. Belki bu tartışma neye, niye inanacaklarını şaşır/tıl/mış, kendilerine hep kötü bir islam tanıtılmış kişilerin bu korkulardan arınmalarına vesile olur. Yine bu tartışma sizinle tanışmamıza vesile olduğu için dahi devam ettirilmeli. Peygamber Efendimiz (yanılmıyorsam) Ebu Cehil'in kapısına onlarca kez dini tebliğ için gitmiştir. (ben 30 hatırlıyorum) Uğraş bizden olsun da... Gerisi ve öncesinda Allah Kerimdir... Selamlar ile...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Selamlar... Sayın yam yam... Biraz tersten başlamak gibi olacak ama, ben sırf bir bilimler akademisinin açıklamasını link olarak verdiğiniz için buradan başlama gereğini duydum. Bilimler akademesi değil, siyasi bir kurum sanki.. Açıklamaların güzelliğine bakınız. TÜBA'dan "Evrim" Teorisi İle İlgili Duyuru - 17.09.1998 “Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.” Mustafa Kemal Atatürk “Bilim, insanın içinde yaşadığı evreni ve doğayı gözlem, deney ve sınamalar yoluyla anlamak, açıklamak için geliştirdiği en başarılı çabadır. Yüzyıllar boyunca bilim adamları baskı ve engellemelere boyun eğmeyerek dogma, önyargı ve geleneklere karşı insan aklının üstünlüğünü ve doğruya ulaşabilme yeteneklerini savunmuşlardır. Günümüzde bilim, insan uygarlığının doğayı denetleyebilme, toplumları yüceltme ve mutluluğa kavuşturabilme amaçları doğrultusundaki en büyük ve güvenilir yol göstericisidir. Bilim, doğası gereği, özgür düşünce ve bunun ürettiği sınanabilir hipotezlerle çalışır. Bilimsel gerçekler ancak uzun yıllar boyunca birbirinden bağımsız yöntemlerle defalarca sınanıp serbestçe tartışıldıktan sonra uluslararası bilim camiasında onay görebilir. Bilimin bu acımasız sınavından başarıyla geçmiş, birçok olguyu birden açıklayabilen ve yeni hipotezlerin sınanmasına olanak verebilen görüşler ise bilimsel teori (kuram) adını taşımaya hak kazanırlar. Dışımızdaki bir evrenin varlığını ve bunun anlaşılabilir olduğunu öngören bir düşünce sistemi olan bilimi dogmatik inanç sistemlerinden ayıran başlıca özellik, her zaman özgürce tartışılabilmesi ve en başarılı sanılan kuramların bile daha gelişmişi ortaya çıktığı zaman değiştirilebilmesidir. Son yıllarda ülkemizde çağdaş bilime ve bilim eğitimine karşı örgütlü bir kampanyanın başlatıldığı görülmektedir. (Kim görmüş, TÜBA VAKFI, ne göz varmış adamlarda)Özellikle evrenin ve canlıların ortaya çıkışı ve gelişimiyle ilgili bilimsel teorilere (kim demiş TÜBA VAKFI. bir de ......... bakın kendileri dahi teori diyorlar.Bilimsel gerçeklik falan değil teori...) saldırı ile kendini gösteren bu çalışmalar, ülke içi ve dışındaki bazı din gruplarının işbirliği ile yürütülmektedir. Aslında bu grupların öne sürmeye çalıştıkları kavramlar değişik Hıristiyan kuruluşarının uzun yıllardan beri yaymaya çalıştıkları ancak bilimde ilerlemiş ülkelerde tümüyle reddedilmiş görüşlerden ibarettir. (hangi ülkeler reddetmiş. Kim reddetmiş, ateist bilim adamları)Evren ve canlıların çok kısa bir süre içinde olağanüstü güçlerin eseri olarak yaratıldığı inancını değişmez ve tartışılmaz gerçek olarak gören bu gruplar, özellikle tüm canlıların uzun zaman dilimleri içinde ortak atalardan türediğini ve sürekli bir değişim içinde olduğunu belirleyen evrim teorisine karşı savaş açmışlardır. Evrim teorisi bugün yaşamla ilgili birçok soruna açıklık getiren en temel kavramdır ve bilim dünyasında çok yaygın bir kabul görmekte, saygın bilim adamları ve kuruluşlarınca kuvvetle desteklenmektedir. Üstelik başlangıçta biyolojik bilimler alanında ortaya atılan evrim teorisi bugün bilgibilim (epistemoloji), toplumbilim, ekonomi gibi birçok dalda son derece ilginç uygulama alanları bulmuş, temelinde edinilmiş bilginin bir nesilden diğerine aktarılması sözkonusu olan tüm gelişme süreçlerinin incelenmesi ve açıklanmasında kullanılmaktadır. Dogmalara dayanarak evrim teorisinin geçerliliğini yitirdiği ve bilimsel yönden yanlışlığının gösterildiğini ileri süren propaganda tümüyle gerçek dışıdır. (nedenmiş. Gerçekiçi ispatlanmış bir evrim teorisi istiyoruz öyleyse.) Insanoğlunun yüzyıllar boyunca biriken bilim geleneğine yapılan bu saldırıların asıl amacı düşünmeyen, sorgulamayan, sınamayan; kendisine verilen dogmatik ve geçersiz bilgileri olduğu gibi kabullenen bireyler yetiştirmektir. Ülkemizde laik sisteme,(bakın hele, evrim teorisi döndü laiklik tartışmasına. Bilimin derdi din midir?. Gidin teorinizi ispatlayın. Teorinizi ispatladıktan sonra zaten dinsizlik beraberinde gelir. Siz evrimi kanıtlayamayın hem hem de laikliğe göndermede bulunun) özgür eğitime, bilim ve teknolojide gelişmeye karşı açık veya gizli savaşan çevrelerin, bağımsız düşünen uygar insanlar istemedikleri anlaşılmaktadır. Bu kesimler öncelikle eğitim programlarında bilim dışı inançların da bilimsel görüşlerle birlikte yer alması yönünde çaba göstermekte, uzun vadede ise evrim kuramının tümüyle ders kitaplarından çıkarılması amacını gütmektedir. Bu ilkel girişimler bilim geleneği yüksek ülkelerde yıllar önce reddedilmiş ve gündemden silinmiştir. Türkiye Bilimler Akademisi, insan ve toplumların içinde yaşadıkları evreni anlama, doğayı tanımlama ve kurallarını belirleme, sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerden ilerleme amaçlarına yönelik doğru yol ve yaklaşımın bilim olduğuna inanmaktadır. Ülkemiz insanının bilimin teknolojiye yansıyan ürünlerini tüketmek kadar, bilimin yöntemlerini ve düşünce sistemini de öğrenmek ve ilerlemesine katkıda bulunmak hak ve sorumluluğu vardır. Bu nedenle eğitim sistemimizde yer alan bilim dışı ögelerin ayıklanması, çağdaş bilimsel düşünce yöntemlerinin ve ürünlerinin eğitim programlarımıza yerleştirilmesi ve yirmibirinci yüzyıla girerken “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” Cumhuriyet kuşaklarının yetiştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması konularında kamuoyunu uyarmayı ve bilgilendirmeyi bir görev saymaktayız.” Ben de buradan başlamayı görev saydım. Bilimler akademisinin ........ buraya aktardım. Bilimler akademisinin açıklamısında tek bir tane bilimsel gerçek gören oldu mu? Bilimler akademesi siyasi, felsefi bir alanda ne halt etmeye çalışıyor. Ben de tamamen hücrenin dahi tesadüfen oluştuğunu söyleyen evrim teorisi gibi bilim dışı ögelerin ayıklanması, çağdaş bilimsel düşünce yöntemlerinin (gerisi zaten yukarda yazıyor) Not: Kırmızı işaretli yerler bana ait... Yavaş yavaş devam edeceğim...
-
BUNU KACIRAN ViCDAN AZABINDAN ÖLÜR! Browster v1.5 (Flash Animasyonlu)
birader ellerine sağlık, haklıymışın...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
sayın yam yam cevap vereceğim. Biraz sabrederseniz memnun olacağım. İşlerim biraz yoğun o kadar. Gecikmemin tek nedeni budur. Selamlar ile....
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Allah razı olsun... tabi ki, haklısınız. Doğru düşünen insan doğruya yönlenir. Doğru düşünme dediğimiz şeyin islama yönelik bir düşünme olmasını dikkate alıyoruz. Sanıyorum ki meleklerin durumu biraz farklı... Meleklerin eşrefi mahlukat veya esfeli safilin olmak gibi özellikleri yok. Bu yüzden onların takva ibadet düşünme gibi bir meseleleri yok. Neyse; Bunun uzatılmasının anlamı yok. Sardunya, teşekkürler.. Kendinize iyi bakın ve Allah'a emanet olun.
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
sanduryam, Birine böyle seslenmek de benim için bir garip oldu. Ama siz isminizi (isim dediğimi bakmayın) öyle koymuşsunuz yapılacak birşey yok. eyvallah. sağolasınız güzel sözleriniz için. Yalnız kusura bakmazsanız bir cümlenize açıklama getirmek istiyorum. Sizin cümlenize benim açıklama getirmem hoş değil hiç şüphesiz ama bana lütfen bu konuda izin verin. Evet insan dediğimiz varlık, esfeli safilin (Yaratılmışların en aşağısı) veya eşrefi mahlukat (Yaratılmışların en şereflisi) arasında bir yeri işgal eder. Ancak insan bu yeri düşünmeyle elde etmez. Yapıp ettikleriyle elde eder. Eğer islamdan ve islamın insanı eşrefi mahlukat derecesine yükseltmesinden bahsediyorsak, insanın da yapıp ettiklerinin islama uygunluğu neticesinde yaratılmışların en şereflisi konumuna yükselebileceğini bilmeliyiz. Bunu bildiğinize eminim, ancak bir acele eseri düşünmeyle en şerefli olunabileceğini yazdığınızı sanıyorum. Yoksa İslam terminolojisindeki "eşrefi mahlukat" değerini Aistein'in haketmesi düşünülemez. biz müslümanların bir kısmı, şunun idrakindeyiz. Müslümanlar, eylemlerini sadece bir taklit olarak yapmazlar. Eylemlerinin bilincindedirler. Her şeyi değilse de birçok şeyi sorgulayıp, anlamlandırırlar. Ki iman etmek ancak anlamak ve anlamlandırmakla mümkündür. Anladığımız oranda imanımız, inancımız artar. İmanımız ve inancımız arttığı oranda islama daha uygun yaşamaya çabalarız. İslama uygun yaşama azmimizle eşrefi mahlukat mertebesine yükselebiliriz. Bu sebeple başlı başına düşünen bir varlık olmamız meleklerden üstün olduğumuz anlamını sanıyorum ki barındırmaz. Yoksa inanın yam yam da düşünüyor. . Bu işin şaka tarafı hiç şüphesiz. Ben bizleri yanlış anlayabilecek insanlar da bulunduğu için böyle bir açıklama yapma gereğini hissettim. es-selamü aleyküm..
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
Selamlar, provakasyon en son dileğimdi. Belki o an biraz burkulduğum için ağır bir üslup kullanmış olabilirim. Yazdıklarımı tekrar tekrar kontrol ettim ama inanın provokatif bir öge göremedim. Tabi ki insanız, neyin insanları galeyana getirip neyin sus pus ettiğini her zaman bilemiyoruz. Eğer yazdıklarım sizi kırdı, gocundurdu ise özür dilemekte bir sakınca görmüyorum. ben yazdıklarınıza bir iki gün cevap veremezsem kusura bakmayın demiştim. Ve devamla belki bir iki hafta tatile çıkabilirim demiştim. Ama 25 gün dememiştim. 25 gün kadar olmuş, son yazımın üzerinden geçip de cevap verilmeyen süre...Kutsallarınız aşkına (varsa.. Bunu size karşı ikinci kez mi tekrarlıyorum) siz yerimde olsaydınız ne düşünürdünüz. Bu arada geldim demem gerektiğini de tahmin edemedim. Keşke geldim deyip de sizi kızdırmasaydım. Sanıyorum ki, bunlar önemli değil. Tartışmanın mevzuu daha değerli bana kalırsa. Cevabınızı bekliyorum. Ama lütfen, muhalefetin marifet olarak telakki edildiği bir coğrafyada yaşadığımızı unutmayın. Ben mümkün olduğunca marifet etmekten uzak durup, yazdıklarınızın doğru olma ihtimalini inceliyorum. Siz de benim yazdıklarımın doğru olma ihtimali inceliyorsunuzdur umarım. Bu tartışmaya kıyısından, köşesinden katılıp da cevap vermek gereğini hisseden ve bu güzelliği bana ve bizlere bahşeden insanlara müteşekkirim. Allah hepimizden razı olsun. Zira konunun önemi malum. Yam yam kardeş, (biraz fazla samimi bir ifade oldu, bey veya bayan hangisisiniz bilmiyorum, o kadar tartıştıktan sonra ünvanlara takılmak da takdir edersiniz ki pek güzel olmuyor) şimdi söyleyeceklerim sana değil. Biliyoruz ki, ateizm bir din değildir. Kutsalları, tebliğ misyonu yoktur. Ateizme mensup olan herkes sadece bireysel varlıklardır. Cemaat anlayışlara mensubiyetleri de yoktur. O halde ateizme mensupların neden islama karşı durduğu vuzuha kavuşturulmalıdır. ve islamın kutsallarını yerle bir etmeye çalışmalarının anlamı, mahiyeti nedir? Sorumuz bu? Sorunumuz bu? Selamlar ile...
-
BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.
2 hafta tatile çıkacağım belki cevap vermekte gecikirim demiştim. Kendi mesajıma kendim cevap verdiğime göre siz ya beni kaale almak istemiyorsunuz veya kaçıyorsunuz. İllaki tartışmak için sizi zorlamak gibi bir niyetim yok. Ancak, cevap vermemeniz sanki bir kaçışa işaret ediyor. Kimsenin bir diğerinin yazdıklarına cevap vermek gibi bir mecburiyeti yok hiç şüphesiz. Hatta başınızda bir dert de olabilir... Bunlar olağan şeylerdir. Ancak kaçma mevzubahis olursa insan en azından kabullenmeli ve diğer tarafa bunu beyan etmelidir. Başınızda bir sorun varsa geçmiş olsun diyorum. Selamlar ile...