bekir tarafından postalanan herşey
-
BANA İKİ RAKI VER, ACİL
Tartışmalardan ayrıldığımı ve katıl/a/mayacağımı belirtmiştim. KPSS denilen baş belası sınav sonuçları açıklandı ve biz boyumuzun ölçüsünün 1.67 olduğunu öğrendik. Puanımız da 52 ile 79 arasında 120 farklı şekilde değişiyormuş. Zaten bir işim var ama insan doymak bilmek bir iştahla habire daha fazlası için çabalıyor. Ben de bu iştahımın erişemediği ciğerden vazgeçiyor ve tartışmalara geri dönüyorum. Anlatacak çok şey olmasına anlamaya çabalamayanlar bulunmasına rağmen ben bildiğim doğruları söylemeye bilmediğim şeyleri de öğrenmeye geri geldim. Kendi açtığım başlıkları tekrar tartışmaya açıyorum. Dileyenler buyurabilirler…
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Tartışmalardan ayrıldığımı ve katıl/a/mayacağımı belirtmiştim. KPSS denilen baş belası sınav sonuçları açıklandı ve biz boyumuzun ölçüsünün 1.67 olduğunu öğrendik. Puanımız da 52 ile 79 arasında 120 farklı şekilde değişiyormuş. Zaten bir işim var ama insan doymak bilmek bir iştahla habire daha fazlası için çabalıyor. Ben de bu iştahımın erişemediği ciğerden vazgeçiyor ve tartışmalara geri dönüyorum. Anlatacak çok şey olmasına anlamaya çabalamayanlar bulunmasına rağmen ben bildiğim doğruları söylemeye bilmediğim şeyleri de öğrenmeye geri geldim. Kendi açtığım başlıkları tekrar tartışmaya açıyorum. Dileyenler buyurabilirler…
-
KEMALİSTLER LAİK OLABİLİR Mİ?
Multi kardeşim, burası Türkiye... Bu ülkede din siyasete, siyaset dine o kadar bulaşmış kı...Kimse her ikisini birbirinden asla ayıramaz. Mesela başörtüsü bir din proplemidir ama artık bir devlet ve rejim proplemi olmuştur. Hatta en önemli siyasi proplemlerden biri dahi sayılabilmektedir. Bu sebeple kemalizmin laiklik anlayışı dine doğrudan kısıtlama getirmekte, bu da konuyu dini ve siyasi bir duruma sokmaktadır. Bu başlık siyasi konularda da açılabilecek dini konularda da açılabilecek bir başlıktır. Ancak, tartışmanın devamı esnasında dine yönlendirilmesi formun dine bölünmüş kısmı için ayrılabilinir.
-
KEMALİSTLER LAİK OLABİLİR Mİ?
Kardeşlerim, daha önce de belirttim. Ben ve birçok kişi kemalizm ile atatürkçülüğü ayrı ayrı olarak değerlendiriyoruz. Kemalizmin ideolojik bir yaklaşım tarzı olduğunu düşünüyoruz. Ancak, nizamülmük adlı kardeşim Allah rızası için sen bu ayrımı yapıyor musun yapmıyor musun belli değil. Yaparsan ne çıkar yapmazsan ne olur o ayrı bir tartışmanın mevzuu... Ama, Türkiye de ittihat terakki geleneğinden gelen bir takım yaklaşımlar mevcut. Daha sonra İnönü döneminde doktrin halini almış ve ismi şu günlerde kemalizm olarak telakki edilen bir ideoloji devlet katmanlarının büyük bir bölümünü işgal etmiş vaziyette. Halka rağmen halk için anlayışına sahip bu ideolojiye göre halkın bilinci eksiktir. Bu sebeple iyiyi kötüden ayırt edemez. Onun yerine seçilmiş (My name is Neo aklıma geldi birden) kişilerin halk bilinçlenene kadar halk için çalışmaları, yüksek mevkilere aşırı devletçi kişilerin hakim olmasını temin etmeye çabalayan bir yaklaşım olarak kemalizm duruyor karşımızda. Bir iki alıntı...Daha önce dikkat edilmedi galiba... kendisini ve ideolojisini durmaksızın yineler,yeniden yaratır,ululaştırır.özeleştiri mi,haydi canım sen de. Sizin bakış açınızdan Kemalizm'le sosyal demokrasi arasındaki farklar neler? Bugün Türkiye'de toplumu devlete karşı korumayı amaçlayan bir siyasi yapılanmaya ihtiyaç var. Atatürk de söylüyor bunu. Ama Atatürkçülükle Kemalizm'i karıştırıyorlar. Oysa Atatürk, 'Bu devlet sizin... Bu devlet milletin... Biz, en nihayet sizin iradenizi yerine getirmeye ve sizin çıkarlarınıza hizmet etmeye mecburuz' diyor. Atatürkçülük budur. Kemalizm ise bürokratik bir ideolojidir. Bu ideoloji ülkede bürokratik bir sınıf oluşturuyor. Sosyal demokraside ise bürokratik sınıf yoktur. Sosyal demokrasi gücünü halktan alır ve devleti, halka rağmen korumaz. Sosyal demokrasi Devletin baskı aracı olarak kullanılmasına karşı çıkar. Kemalizm'in bugün militarist bir vurgusu var, ordunun siyasetin içinde bulunmasını destekliyor bu görüş. Siz, ordunun siyasetteki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? DİSK GENEL BAŞKANI-SÜLEYMAN ÇELEBİ-SORULAR :NEŞE DÜZEL Ve son olarak değineceğim nokta, dananın kuyruğunu kopartacak cinsten olsun bari...Forumun birçok yerinde Atatürk'ün dindarca söylemleri, mektuplarından alıntılar aktarılmış ve Atatürk dindardır denilmiş. Ama aynı Atatürk'ün Kurtuluş savaşı sonrasında tesis etmiş olduğu islami söylemle şekillenen manevi hava daha sonraları maneviyatı (O zamanki halkin manevi havası islamdan neşet eden bir hava idi) bazı faaliyetlerle akamete uğramıştır. Çağı yakalamak için bazı İnkilaplar dine karşı (yerleşik din islam olduğu için islama karşı diye de anlayabilirsiniz) bir hal almıştır. Tarih boyunca İttihat terakkinin öğretisi Jöntürklerin öğretisi geri kalmışlığın tek nedeni olarak islamı göstermiş olması nedeniyle geri kalmışlıktan kurtulmanın yolunun islamdan kurtulmak olduğu varsayımıyla inkilapların bir kısmı yapılmıştır. Şapka inkilabını hatırlatmak isterim. Yanlıştan münezzeh herhangi bir kul yoktur. Peygamberlerin dahi hata yaptıkları olmuştur. Atatürk'ün yaptığı herşey doğrudur demek onu bir mit, bir tanrı haline getirmek demektir. İşte ben Kurtuluş savaşımızın mimarı, Türk halkının kurtuluş önderi hakkında ikili bir değerlendirme yapmak ve yapılmasını istiyorum. Kurtuluş savaşı süreci ve ondan sonraki inkilap süreci. Bu arada İnönü es geçilmemeli. Toparlayabilirsem eğer; 1-Kemalizm bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından ortaya konulmuş bir ideoloji değildir. 2-Atatürkçülükle kemalizm aynı şeyler değildir 3-Kemalizm köklerini ittihat terakki de bulan ve geri kalmışlığın nedenini islam olarak telakki eden bir saiki bünyesinde barındırmaktadır. 4-Ben kendi inancım gereği Peygamberler hariç hiçkimsenin eleştirilemeyeceğini düşünmem.Bu sebeple Atatürk'te hatalar yapmıştır bunlar da tartışılabilmeli, Atatürk bir mit halini almamalıdır. 5-Atatürk'ün askeri dehası benim hafsalamın almayacağı kadar büyüktür ama acaba siyasi atılımlar konusunda bu gerçekten böyle midir? 6-Atatürk ün(işte en önemli mesele) yapmaya çalıştığı bazı demokratik atılımlar onun istediği şekilde mi olmuştur yoksa İnönü gibi aşırı merkeziyetçi, devletçi bir anlayışa sahip biri tarafından mı 7-Acaba Atatürk'ün Kurtuluş savacı sürecindeki faaliyetleri ile savaştan sonraki siyasi faaliyetleri ayrı tutulmalı mıdır? NOT: ÖN HAZIRLIK YAPILMADAN SPONTANE (Bu kelimeyle bir bulmaca çözerken karşılaştım ilk defa ve o zamandan beridir dalga geçmek için kullanıyorum-kendimle) OLARAK YAZILDI. GERİ DÖNÜP KONTROL EDECEK VAKTİM DE YOK,,,ÇOK ABUK SUBUK BİR LAF ETTİ İSEM AFFOLA...TARTIŞMAYA DEĞİL, EĞLENMEYE GELDİM...
-
TÜRKİYE'DE İSLAMİ BASIN... (İslami basın adlandırması hepimize açılmış bir üçkağıttır. Bir başka kafa bulandırma oyunudur...)
Ben sadece merakımdan soruyorum... Acaba islami gazete tabirini kim uydurdu. İslami basın tabirini kim uydurdu. Müslümanlar uydurmuştur canım başka açıklaması var mı bunun...YOKTUR... Öyleyse laik basın, dinsiz basın, demokrat basın, solcu basın, ne bileyim dinci basının karşısında neyi konuşlandırıyorsanız onu da bu guruba mensup olanlar uydurmuştur. Demek ki durum 1-1... Maç uzatmaya mı gitti. Altın gol uygulaması da kalktı...Penaltıcılar inşallah iyidir.. Evet evet, DİPNOT sağol,,, bu zamana kadar merak etmemiştim ama şimdi ediyorum...Dinci basın tabirini basın literatürüne kim kazandırdı...Sorumuz bu...Cevabı bulan ikinci golü atacak... Selamlar ile...
-
JET ATAMA...
Selam CYRANO, uzun zaman oldu görüşmeyeli... Ben Yaşar Büyükanıt'ın terörö karşı verdiği savaşta hangi kazanımları sağlamış onu merak ettim. Nasıl faal bir vakıaymış ki bu teröristlerden 1 bizden dört ölüyor. Bir de şemdinli davası vardı... Kardeşim, savcıya neden görevden el çektirildi. Eğer gerçekten paşa suçsuzsaydı, yargılama yapılıp beraat etseydi. Devlet Memurları hakkında kendilerine hakaret edildiğinde kişi bu hakaretini ispatlarsa sorumlu olmaz...Bırakılsaydı da savcı bunu araştırsaydı. Hadi diyelim askeri savcının yetkisine giren bir konuydu...Askeri savcı araştırma yapaydı...Kusura bakmayın, ben kişinin yahudi, hrıstiyan olmasına değil yaptıklarına bakarım. Açıkçası şemdinli vakıası benim gözümde paşanın bittiği andır. Bakın, Şemdinli de herşey bir uydurma da olabilir. Paşayı karalamak da isteyebilirler (böyle bir faaliyetin hangi saiki olabilir bilmiyorum ama olduğunu varsayalım) bunun çözümü iddianameyi hazırlayanı Savcılık mesleğinde bugüne kadar görülmemiş bir şekilde savcıyı görevden el çektirerek değil, yargılama sonucunda beraat ederek yapmalıdır. Eğer adli mahkemelerinize güven/e/miyorsanız askeri mahkemeler ne güne duruyor. Yok eğer, Büyükanıt onlarada güven/e/miyorsa işte o daha tehlikelidir. Bir de dikkat edildi mi, asker sanki yargıdan bağımsız, hukuk üstü bir kurum, bir mit halini aldı bu karardan sonra. Artık hangi savcı bir paşa hakkında iddianame hazırlayabilir biri bana söylesin...Ben savcı olsam, paşa gözümün önünde bir çocuğa tecavüz edip ondan sonra başını taşla ezse (bu kadar ağır bir örnek vererek kimseye kötü gözle bakılmasını temin etmeye çalışmıyorum, sadece aklımızı başımıza almaya sevk etmeye çabalıyorum) ve bunu 10'larca kişi görse dahi ben paşaya karşı dava aç/a/mam...Buna dilin kemiği olmadığı için ..t korkusu diyebilirsiniz... Askeriye içerisinde paşa konumuna gelmiş kişiler birer makineden çıkmış gibi seri üretim halini almış zihin yapılarını sahipmiş gibi gelir bana her zaman... Bu sebeple Ahmet Paşa ile Mehmet Paşa'nın Genelkurmay olması arasında bu zamana kadar benim açımdan bir anlam farklılığı olmazdı ama Bu paşamız hukuka ve yargılamaya karşı durmuştur ve bu sebeple diğerlerinden farklı ve negatif bir yeri işgal ediyor benim kafamda... selam ve saygı ile
-
Coca Cola'nın Yazılışı
Yam yam kardeşim, formun ilerleyen bölümünde çok güzel açıklamalarınız olmuş. Elinize sağlık. Ben, sadece daha önce yazdığınız bu metne takıldım bundan dolayı da özür diliyorum. Biliyorum bu metin o kadar önemli değil ama,,, Sanırım çeviride la muhammet la mekke yazıyordu... Yani ne muhammet ne mekke.(biraz farklı da tercüme edilmiş olabilir ama Allah'ı değil Muhammed (s.a.v) yok sayıyorlar) Yahudilerin Allah'ı yok say/a/mayacakları doğrudur ancak Hz. Muhammet için sanırım durum biraz farklı...Selamlar ile...
-
MÜBAREK REGAİP KANDİLİ
Eyvallah... Allah hepimizin kandilini hayırlı eylesin...
-
BİR ŞEYİ ÇOK MERAK EDİYORUM
Selamün aleyküm... Buralarda geziniyorum ve arada bir cevap verdiğim veya dahil olduğum konular oluyor...Açtığın konuya ilk ben cevap vereyim dedim... Ama, başkalarından (kim olduklarını biliyorsun) doyurucu cevap alabileceğini pek fazla düşünmesen iyi olur...Ben hatırlarsan "Bir doğma olduğu söylenen inancımdan fevkalede memnunum" konulu başlık altında bu soruyu sormuştum...Sağolsun Yam Yam dahil olmuş ve bayağı tartışmıştık... Neyse, şimdiden kolay gelsin ve geçmiş olsun diyorum...Başlık bayağı tedirgin edici bir başlık...Bütün ateisler cevap vermeye kalkarsa gerçekten işin zor...
-
"ŞERİAT" KUR'AN DEĞİLDİR... (Din bireysel, şeriat toplumsaldır. Din bir vicdan meselesi iken, şeriat dini de içine alacak şekilde bir siyasal yapı ve)
Selamlar... Tartışmaya katılsam mı, katılmasam mı, katılmalı mıyım, katılırsam kazanılacak birşey var mı... Artık bayağı trajikomik bir hal aldı bu forumdaki tartışmalar...Biliyorsunuz (bilmeyenlere hatırlatmam uzun olacağı için hatırlatmıyorum) daha önce bu forumdan tartışmalara katıl/a/mayacağım beyanıyla ayrılmıştım. İyi de etmişim...Ama yine de arada bir konulara göz gezdirip acaba kısaca söyleyip gidebileceğim birşeyler var mı diye bakmıyor da değilim...Her ne ise... Birincisi; Ilhan Arsel'in Özgeçmisi Prof. Dr. Ilhan Arsel, Cenevre (Isviçre) Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde doktorasini yaptiktan sonra, otuz yildan fazla bir sure boyunca üniversite ögretim üyeliginde bulundu; Ankara Hukuk Fakültesinde "Anayasa Hukuku" dersleri verdi. 1960 Ihtilali'nin ardindan yeni bir anayasa tasarisi hazirlamakla görevli on kisilik Istanbul Komisyonu'na, ve daha sonra Kurucu Meclis Öntasarisi'ni olusturan bes kisilik komisyona üye seçildi. 1966 yilinda Cumhurbaskani Cevdet Sunay tarafindan T. B. M. Meclisi Senatosuna "Kontenjan Senatörü" olarak atandi. Az sonra tekrar üniversiteye döndü. 1971 yilinda, merkezi New York'ta bulunan "Inter-University Associate" kurulusuna danisman ve arastirmaci olarak alindi ve bu kurulusun "kronolojik yorum" esasina göre yayinladigi "Constitutions of the Countries of the World" (Dünya Ülkeleri Anayasalari) adli 14 cild'lik yapitin "Türkiye" ve "Belçika" bölümlerini (1971 yili itibariyle) hazirladi. 1975 yilinda, ders vermekte bulundugu Ankara Polis Enstitüsü'nden istifa etti; istifa sebebi, özgür düsünceli bazi ögrencilerin Enstitü'den atilmasi oldu. Enstitü'nün, polis gücünü belirli inançlar ugruna dögüsken olmakta gören zihniyetine karsi bir tepki niteligini tasiyan bu istifadan bir süre sonra, 1977 yilinda Prof. Arsel, Ankara Hukuk Fakültesi'nden de istifa etti. Bu kez istifa sebebi, seriatçi zihniyetin tehlikeli sekilde güçlenmesine karsi suskun kalan Üniversite ögretim üyelerinin yetersizliklerini kamu oyu önünde sergilemek arzusuydu. Bu tarihten itibaren arastirma ve ögretim faaliyetlerine devam etti, ve özellikle seriat'in olumsuzluklarini ortaya vuran yayimlarda bulundu. Yirmi'yi askin çesitli yapitlari arasinda sunlar bulunmaktadir: Anayasa Hukuku'nun Genel Esaslari (Ankara 1955) Civil Litigation in Turkey (Türk - Amerikan Usul Hukuku Kiyaslamasi; Prof. Delmar Karlen ile birlikte. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi ortak yayinlari, Ankara 1957) Arap Milliyetciligi ve Türkler (Inkilap Kitabevi, 4cü baski, 1987) Seriat ve Kadin (Ilk baskisi 1987 yilinda yapilan bu kitab, 1996 yili itibariyle 13 baski, ve altmis binden fazla dagitim yapmistir.) Teokratik Devlet Anlayisindan Demokratik Devlet Anlayisina (Ilk baski, Ankara Hukuk Fakültesi tarafindan 1975; 2.ci baski 1993) Toplumsal Geriliklerimizin Sorumlulari: Din Adamlari (Ilk baski 1977, 2.ci baski 1995) Seriat'tan Kissa'lar ve Hikayeler (Istanbul 1966) Seriat ve Kölelik (1997) Kur'an'daki Kitaplilar Kur'an'in Elestrisi Prof. Dr. Ilhan Arsel, serbest düsüncenin Türk fikirsel hayatina kazandirilmasindaki çabalariyla taninmistir. SEL hakkında kısa bir açıklama... Akademik kariyeri hukuk üzerine...Olabilir, benimki de öyle ama din hakkında ahkam kesmekten uzak durmuyorum. Tabi benimkisi dini öğrenmek adına onunkisi dine karşı...Ancak ne ve kim olursa olsun, islam hakkında, islama dayanan bir şeyi bilmek istiyorsa, bunu islam alimlerine sormalıdır. Şeriatin tanımını bir islam alimi değil de gayrimüslim birinin yapması düşünülemez. Zira ben atomun tanımını bir ilahiyat profesörüne sormuyorum. Zira bu konuda bir cevap verirse ihtimalki *********caktır, veya ben o soruyo bir fizik (inşallah fizikçiye soruluyordur) profesörüne değil de ilahiyatçıya soruyorsam ............. olurum...Her ne ise...Yukarda İlhan ARSEL'in kitaplarının büyük kısmı alıntılanmış vaziyette... Birşey dikkatinizi çekiyor mu acaba...Yooo, benim çekmiyor... İkincisi: Bu forumda bu zamana kadar birçok kez şeriat tartışıldı...Ben çok uzun hacimli bir alıntıda bulunmuştum ancak sanıyorum ki konuya katılanlar kaale almamışlardı... İsteyenler ; http://www.turkish-media.com/forum/index.p...19875&st=20 buradan şeriatin ne demek olduğunu öğrenebilirler... o konuyu açan arkadaş, şeriate inanmayanlar kafirdir demişti...İnşallah yanılıyordur... Yoksa bu tartışma başlığı altında bayağı kafir var gibi görünüyor... İslam bir cemaat dinidir. Cemaati nur cemaati falan olarak anlamayan. Toplumdan bahsediyorum. Cemaat aynı ülkü etrafında bir araya gelmiş insanlara diyoruz. Camide namaz kılmak bu yüzden çok önemlidir. Selam bizi birbirimize yakınlaştırdığı için önemlidir. İslam diğer dinler gibi sadece öteki tarafı düzenlemiş bir din değildir. (Kusura bakmayın kopuk kopuk oluyor, tartışma üslubunu unutmuşum.) İslam'da Demirel'in kaldırmak istediği ahkam ayetleri de vardır. Bu sebeple islam dini toplum yapısını düzenleyen bir dindir. Zaten islam dini sadece vicdanlara seslenen bir din olsaydı Türkiye de bir din problemi olmazdı. Bunlar dikkate alındığında şeriat ve islam birbirinin ayrılmazlarıdır. (isteyenler yukarda linki verdim oradaki alıntıma bakabilirler.)...Bu yüzden özellikle dindar kardeşlerime sesleniyorum, şeriati öcü gözüyle algılamayın...Daha önce de bazı yerlerde söyledim. Bugün gerçek anlamda islam şeriatiyle yönetilen bir ülke yok. İran örnek verilmiş... Şii kardeşlerim beni affetsinler, İran ehl-i sünnet inancına mensup olmadığı için başlı başına örnek yanlıştır. İslamda kişileri sallandırarak öldürmek cezası yoktur. Ama recm cezasını böyle uygulayan ülkeler vardır. İslamda (Peygamber efendimiz ve Hülafa-i raşidin devri örnek alınmayan hiç bir devlet islami olduğundan bahsedemez) krallık, padişahlık yoktur. Suudi Arabistan yönetimi böyledir. Bir ülke kendisine bir ismi veriyor diye onu dolduruyor değildir. Ben kendime demokratım diyorum diye demokrat mı olurum. Hayır, bunun içini doldurmam lazım. Demokrasinin öz vatanındaki bir demokratla aynı zihni yapıya sahipsem ancak o zaman demokrat denebilir bana. İslam için neden bu böyle kabul edilmiyor da sürekli suudi arabistan, iran örneği gündeme getiriliyor. Vs.Vs... Ve son olarak, Kur'an da anlamı kapalı olan ayetler olduğu gibi her ayeti avamın tamamının anlaması da mümkün değildir. (çok mu iddialı konuştum, sanmıyorum). Bu sebeple biz Kur'an a bakarız ve onu anlarız ona göre ibadetimizi yaparız denmesi yanlıştır. (Sandunya, bu paragraftaki cümlelerin yarısını sana söylüyorum, yarısı ise başka kişilerce dikkate alınması içindir).Kur'an a bakıp ayetlerin çok fazlasını anlamak mümkündür ama bazı ayetler bu konuda yetkin kişilerce anlatılmalıdır...Neyse, bu konuya da fazla girme taraftarı değilim. Ne demiştim, aldığım eğitim ilahiyat eğitimi değil, kestiğim ahkam sadece beni bağlar. İnşallah yalan, yanlış birşey söylememişimdir.. Birşey dedim ve gidiyorum... Kendinize iyi bakın...
-
TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ?... (''Ülkemiz şu anda hiç görmediğimiz büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Bir taftan bölücü terör, diğer taraftan irtica)
Özür diliyorum.... Uzun bir alıntı oldu... İki kavram arasında bazı farklılıklar olduğunu düşünüyorum. Derin farklılıklar...Bu sebeple aşağıya bir alıntı ekleyeceğim. Biz müslümanların bir kısmı Atatürkçülüğü benimserken Kemalizme karşı çıkıyoruz. Bunu da Atatürkçülüğü bir düşünce olarak görürken Kemalizmi bir ideoloji olarak telakki etmemiz etken oluyor...Bu iki kavram üzerinde durmamın nedeni budur... Yoksa bir tartışma meselesi değil. Türkiye'nin siyaset arenasında bugün 'Kemalizm' ve 'sosyal demokrasi' eşanlamlı kavramlar olarak kullanılıyor. Bu iki kavramı eşleştiren de özellikle CHP. Sizin sosyal demokrat hareketiniz de Kemalist bir hareket mi? Hayır. Cumhuriyet'in, Kemal Atatürk'ün başlattığı çağdaşlaşma ve modernleşmeyle ilgili kazanımlarına elbette sahip çıkıyoruz ama bugünü de çağdaş bir yaklaşımla yorumluyoruz, dünyadaki gelişmeleri izliyoruz. Zaten devrimciliğin özü de budur. Yenileşmedir, gelişmedir, çağdaşlaşmadır. Sadece geçmiş döneme takılıp kalınamaz. Sizin bakış açınızdan Kemalizm'le sosyal demokrasi arasındaki farklar neler? Bugün Türkiye'de toplumu devlete karşı korumayı amaçlayan bir siyasi yapılanmaya ihtiyaç var. Atatürk de söylüyor bunu. Ama Atatürkçülükle Kemalizm'i karıştırıyorlar. Oysa Atatürk, 'Bu devlet sizin... Bu devlet milletin... Biz, en nihayet sizin iradenizi yerine getirmeye ve sizin çıkarlarınıza hizmet etmeye mecburuz' diyor. Atatürkçülük budur. Kemalizm ise bürokratik bir ideolojidir. Bu ideoloji ülkede bürokratik bir sınıf oluşturuyor. Sosyal demokraside ise bürokratik sınıf yoktur. Sosyal demokrasi gücünü halktan alır ve devleti, halka rağmen korumaz. Sosyal demokrasi Devletin baskı aracı olarak kullanılmasına karşı çıkar. Kemalizm'in bugün militarist bir vurgusu var, ordunun siyasetin içinde bulunmasını destekliyor bu görüş. Siz, ordunun siyasetteki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendisine sol ve sosyal demokrat diyenlerle bizim ayrıştığımız en önemli nokta ordunun siyasetteki yeriyle ilgili zaten. Türkiye'nin koşullarından kaynaklanan bir ordu ve askeri ilişki var burada. Bu ilişki bugüne dek hep belirleyici oldu. Genelkurmay Başkanı'nın AB sürecinde orduyu biraz siyaset dışında tutma eğilimine rağmen, sağından soluna, siyasetçiler de bu ülkede askeriyeye hep görev çıkarttı. Orduya sığınan siyasetçiler var Türkiye'de. CHP, MHP ve benzeri partilerin tamamını, kendisine sol veya milliyetçi diyenleri, bu işle ilişkilendirebilirsiniz. Hepsi de ordunun siyasetteki yerini destekliyorlar. Biz ise askerin görevinin siyaset olmadığını, askeri müdahale yapılmaması gerektiğini savunuyoruz. Sivil bir yapıya inanıyoruz. Ama bu ülkede asker yönetimden hiçbir zaman tamamen gitmedi. DİSK GENEL BAŞKANI-SÜLEYMAN ÇELEBİ-SORULAR :NEŞE DÜZEL Atatürkçülük, anayasal bir kavram.1982 Anayasası'nın hem "Başlangıç" kısmında, hem de "Cumhuriyetin Nitelikleri"ni belirleyen 2'inci maddesinde ifadesini buluyor. "Başlangıç" kısmında "Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda..." , "Hiçbir düşünce.....Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında koruma göremeyeceği..." gibi ifadelerle yer alıyor. İkinci maddede ise "Atatürk milliyetçiliğine bağlı"lık, Cumhuriyet'in temel niteliği olarak zikrediliyor. Anayasa dışında da Atatürkçülük, genel bir düşünce ve politika referansı olarak görülüyor. "Atatürkçü olmak veya olmamak", insanların konum tayininde çok temel tercihler haline geliyor. Peki ama, "Atatürkçü çizgi" nedir? Atatürk'ün sağlığında uyguladıkları ve Nutuk'ta ifadelendirdikleri midir? Daha somut bir örnek vermek gerekirse, CHP'nin 6 Ok'u mudur? Bu noktada, kendilerini "Atatürkçü" olarak tanımlayanlar arasında bile bir görüş birliği olmadığı görülüyor. Bir kısım, Atatürk'ün görüş ve uygulamalarının, tartışmasız, yorumsuz, bir nas-dogma biçiminde kabul edilmesi gerektiğini ifade ediyor. Meselâ bu kesim, 6 Ok üzerinde herhangi bir tartışmaya yanaşmıyor. Bu kesimin sorunu, "çağdaş gelişmeler her şeyi etkilerken Atatürk'ün görüşlerini nasıl etkilemez?" tarzındaki eleştirileri cevaplandırmanın zorluğu. Bir başka kesim ise, Süruş yöntemi ile, Atatürkçülüğün en temel ilkesinin "çağdaşlık" olduğundan yola çıkarak, her çağın insanının bir Atatürkçülük yorumu geliştirebileceğini seslendiriyorlar. Bu kesim, meselâ 6 Ok'un bazı ilkelerinin çağdaş gelişmelerle çeliştiğini, dolayısıyla bu ilkelerin hâlâ tabu gibi dokunulamaz görülemeyeceğini ifade ediyorlar. Burada da sorun bitmiyor. "Peki ama, hangi yorum gerçek Atatürkçülük değerindedir?" sorusu, can alıcı nitelik taşıyor. Anayasaya giren ve ülke için böylesine önemli bir mahiyet arzeden "Atatürk milliyetçiliği"nin içi kim tarafından, nasıl doldurulacak ve onun gerçek Atatürkçülük olduğunun işareti ne olacak? Konunun ne kadar sıkıntılı olduğu, Türkiye'de birbirinden farklı yüzlerce Atatürkçülük modeli olmasından da anlaşılıyor. Yekta Güngör Özden'in ya da Güven Erkaya'nın Atatürkçülüğü ile Ecevit ve Demirel'inki aynı mı? Ve hangisi resmî Atatürkçülük? Meşru olmayan Atatürkçülük hangisi? Vatandaş Atatürkçü çizgiyi izlemek için kimin ağzına bakacak, kimin arkasından gidecek? MUSTAFA İSLAMOĞLU KEMALİZM Mİ ATATÜRKÇÜLÜK MÜ ? Atatürk’ün ölümünden sonra,O’nun öğretileri yüzeysel bir yaklaşımla ele alınmış ve Kemalizm adı altında devletin resmi ideolojisi olarak kabul edilmiştir.Kemalizm ile Atatürkçülük benzeşseler de tamamen ayrı ve farklı öğretilerdir.Biri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi öğretisidir,diğeri evrensel yasalara uyan ve dünya çapında geçerliliği olan bir doktrindir. Atatürkçülük bu gün Marksizm yada kapitalizm gibi bir doktrin olup bu ve diğer bir çok sistemin alternatifi olabilecek güce ve derinliğe sahiptir.İşte sırf bu yüzden bazı köşe yazarlarının çok sevdiği o batı dünyası Atatürkçülüğü yok etmek için mücadele etmiş ve etmektedir.Atatürkçülüğün bu gün geçerli bir sistem olarak ilgi görmemesinin diğer bir yönü de Türkiye’de başarıya ulaşamamış olmasındandır.Eğer amaçlarına ulaşmış olsaydı bu gün Türkiye en az bir Fransa ,Almanya kadar ilerde bir ülke olur ve diğer üçüncü dünya ülkeleri Atatürkçülük ilkelerini örnek alarak bu sistemi kendi ülkelerinde uygulama yarışına girerler idi. Behman R.Menteşoğlu Türkiye’de tek parti döneminde giderek bir ideolojiye dönüşen/dönüştürülen Kemalizm’in, çağdaş bir demokrasi ile bağdaşabileceğine inanan kimse var mı?Kemalizm’in bir aydınlanma ideolojisi olduğu doğrudur da,tek doğru bu saptama değildir.Evet,Kemalizm totaliter bir ideoloji değildir,fakat otoriter bir ideolojidir.cumhuriyet,aydınlanmacı felsefesiyle cumhuru aydınlatacak,olgunlaştıracak ve ancak ondan sonra demokrasiye geçilecektir,geçilmesi gerekir.bu açılımıyla Kemalist, toplumsal değişim ve dönüşümü neredeyse salt eğitime bağlar.Eğitimli grup olarak,cumhurun yeterince eğitilip eğitilmediğine,olgunlaşıp olgunlaşmadığına karar verecek olan da kendisidir zaten.Dış dinamiklerin etkisiyle çok partili siyasi sisteme geçiş ve giderek genişleyen demokratik açılımlar, Kemalist’in perspektifini değiştirmiş midir?Korkarım hayır.bu olguyu,her genel,yerel seçim ertesinde Kemalistlerin yaptıkları yorumlarda sezebilirsiniz. Onlara göre Sol’un,Kemalistlerin seçimi yitirmelerinin sebebi,halkın bilinçsizliği,eğitimsizliği değil midir?böylece Kemalist kendisini ve ideolojisini durmaksızın yineler,yeniden yaratır,ululaştırır.özeleştiri mi,haydi canım sen de. Son yirmi yıla İslami hareketlerin damgasını vurduğu kadar Atatürkçülüğün de yükseldiğini, gençleştiğini ve yenilenme sürecine girdiğini görüyoruz. 80 sonrasında, Atatürkçülük de köktenci bir dönüşüm geçirerek 60'lı, 70'li yılların sol ideolojik Kemalist vurgusundan sıyrılarak "özüne" döndü, yani Atatürk'ün kendisine, bozulmamış ilk dönem Cumhuriyet ütopyasına.Nilüfer GÖLE Selamlar... konuyu büyük bir ilgi ile izliyorum... ancak şeriate de bir değinmenizi bekliyorum...Zira sanıyorum tartışmaya katılıp da şeriati Allah'a götüren yol olarak bilmeyip Talibanvari veya Suudi Arabistan vari bir yol olarak görenler var...İhtimal siz de aynı şey olarak görüyorsunuz... Mümkünse şeriati-irticayı da bir açıklayabilir misiniz...Kolay gelsin...
-
TEHLİKENİN FARKINDAMISINIZ?... (''Ülkemiz şu anda hiç görmediğimiz büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Bir taftan bölücü terör, diğer taraftan irtica)
Selamün aleyküm...Bu selama itibar etmeyenler kendilerine istedikleri selamın iletildiğini varsayıp mukabele edebilirlir... Tartışmaya girmek niyetinde değilim... Daha önce tartışmalardan ayrıldığımı beyan etmiştim...Bir tespit yapmaya çalışıp gideceğim... Türkiye de hemen her şey nevi şahsına münhasır bir hal arzediyor. Özellikle kavramlarda bu kendini iyice hissettiriyor. O sebeple kavramın ideal tanımıyla Türkiyede yapılan tanımı tamı tamına örtüşmeyebiliyor. Veya Türkiye de uydurulan bir tanımın yörelere göre algılanışları olabiliyor. ... Bu sebeple Ağrı'daki bir adamın Atatürkçülük tanımıyla İstanbuldakinin tanımının arasında tezatlıklar bulunabiliyor. Tamam, tanımların anlamlandırılmasında yöresel farklılıkları neden olarak gösteremeyiz bu sadece cümleleri daha güzel kılıyor. Aynı coğrafi şartlar altında dahi kelimeler farklı anlamlara bürünebiliyor. Mesela Atatürkçülükle-kemalizmi bir ve aynı görenlerle kemalizmi bir ideoloji olarak görüp farklı farklı değerlendirebilenler olabiliyor. Veya Şeriati, Allah'ın dine ulaşmak için koyduğu yol olarak anlayanlar olduğu gibi Tahiban vari bir yönetim olarak görenler olabiliyor...Herkesin hemen hemen farklı tanımladığı bir irtica kavramı olabiliyor...Bu sebeple bazen aynı düşüncede olduğumuz insanlarla kavga eder halde bulabiliyoruz kendimizi... O sebeple konuyu açan arkadaş; en azından kemalizm nedir? Atatürkçülük nedir? Şeriat nedir?İrtica nedir? İrticacılar olarak görülen zat-ı muhteremlerin bizi götürmek istedikleri geri nedir? tehdit nedir? Tehlike nedir? ne bileyim, konunun başından beridir insanların kafalarında oluşan kavramlar hakkında bir açıklama yapmasını talep ediyorum. Yukarda arkadaşın biri şeriat talep hakkından bahsetmiş, biri kemalizm ile Atatürkçülüğü bir ve aynı olarak değerlendirmiş... Ben en fazla bu iki kavrama takıldım. Atatürkçülükle-kemalizm aynı mıdır ayrı mıdır? eğer aynı ise neden bir de Kemalizm gibi kavram uydurulmuş da Atatürkçülüğe itibar edilmemiş... Şeriat nedir? Şeriatçi nedir? Tartışmaya katılmak taraftarı olmadığımı, sadece konu biraz daha sarahate kavuşsun diye yazdığımı hatırlatayım....
-
Coca Cola'nın Yazılışı
Ben size kola turka ile coca cola arasındaki farkı söyleyeyim. Coca colada Gazlı alkolsüz içecek tebliğine göre üretilmiştir yazıyor. Cola turkada ise ürünlerimizde alkol ve çözeltisi yoktur yazıyor. Peki siz hiç TSE nin alkolsüz içecek tebliğini araştırdınız mı? Ben araştırdım. Türk Standartları Enstitüsü'nün Ekim 1992'de yürürlüğe giren TS4080 No.'lu standardına göre üretilir. Daha açık ve anlaşılır olarak söylemek icap ederse, binde 5 gr. etil alkol ihtiva edebilen herhangi bir gazoz çeşidinin (sade, meyveli, kola, tonik, aromalı) 330 ml'lik bir kutusunda 10 ml. şaraptaki kadar etil alkol vardır (şarapta %15 etil alkol bulunduğu göz önüne alınırsa). Bu durumda, kendisine küçük bir kadehte sunulan 10 ml. şarabı, ihtiva ettiği 1.5 gr. etil alkol sebebiyle içmeyi reddeden birinin aynı miktar etil alkolü 330 ml'sinde ihtiva eden kutu gazozları hiç tereddütsüz içiyor. Arkadaşlar artık uyanın yahudi hıristiyan bizi kelime oyunlarıyla uyutuyor. Bize coca cola gibi ürünlerle haram olan alkolü bile yutturuyor. içinde alkol olmasa cola turka gibi erkekçe içerisinde alkol bulunmadığını açık açık yazar. TSE nin bu kelime oyununu lütfen herkese bildirelim ve bu oyunlara gelmeyelim arkadaşlar bu yazıyı sevdiğiniz herkese gönderinki herkes ne içtiğini bilsin. ALINTIDIR Tartışmalara falan katılmak gibi bir niyetim yok ama Coca Cola'dan ve Pespi gibi müslümanlara etmediğini bırakmayan ama müslümanların paralarından nemalanan emperyalist şarlatanlardan nefret ediyorum... Bu arada Coca Cola firmasının yanlış hatırlamıyorsam kazancının %15 lik kısmını israil'il siyonist politakasını gerçekleştirmesi için harcadığını bilenler var mıdır? Bu politika neydi... Ne pahasına olursa olsun, vadedilmiş topraklarda (!) devlet kurmak...Ödediğiniz kola paralarıyla filistinli çocuklara sıkılacak israil kurşunlarını satın aldığınızı biliyor musunuz?
-
yağmur
Allah'ım çok şükür...Nihayet bilgisayarımı tamir ettirdim... Ben halledemedim para da veresim yoktu ama...Gecikmeden dolayı çok çok özür diliyorum... Sıralamayı bilmiyorum ama : KENDİ YÜKLEMEMDİR... Dursun Ali Erzincanlı: YAĞMUR İbrahim SADRİ : YAĞMUR Bir iki de eşantiyon yapmak zorundaydım bu kadar geciktikten sonra: Dursun Ali Erzincanlı: Sen Yoktun İbrahim Sadrı : Ses ver yiğidim (Muhteşem...) Yalan Dünyasın: Söyleyeni bilmiyorum ama müthiş bir tınıyla söylüyor... http://www.hemenpaylas.com/download/101804...ALLARI.rar.html Selamün aleyküm...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Sayın yam yam ve konuya katılan diğer arkadaşlar yukarda yam yam dan yaptığım alıntılarla kendi cümlelerim karışmış...alıntıyı bile doğru dürüst yapamamışım. Neyse, yam yam hangi cümleler kendisine ait umarım biliyordur...Ben konuyu kendi adıma kapatma taraftarıyım...Konunun başlığında sorduğumuz sorunun cevabının hayır olduğunu da hemen hatırlatayım... Türbanla giremediğiniz yerlere başörtüsüyle de giremezsiniz.. O yüzden türbanını çıkartıp başörtüsüyle bir yerlere girmeye çabalayanlara üzücü haberi verdiğim için özür diliyorum.. TÜRBAN MESELESİ BU ÜLKEDE BİR MESELE HALİNE NASIL GELDİ... NİYE GELDİ...BU MESELEYE TOPLUM YÖNELTİLMESEYDİ ACABA BAŞKA ŞEYLER OLAMAZ MIYDI...TÜRBANLA VEYA BAŞÖRTÜSÜYLE İNSANLAR BİR YERE GİRSEYDİ NE OLURDU... ŞİMDİ DENECEK YAVAŞ YAVAŞ LAİKLİK ELDEN GİDECEKTİ.. EEEE TÜRBAN DIŞARDA YASAK DEĞİL Kİ, KAMU ALANI DIŞINDAKİLER LAİKLİĞİ ELDEN GÖTÜRMEK İÇİN ÇABA SARF EDERSELER NE OLACAK...ŞAKA ŞAKA... YAZACAK ÇOK ŞEY VAR AMA İNANIN İÇİM ARTIK KALDIRMIYOR...VE BURAYA CEVAP YAZMAYA HARCADIĞIM ZAMANA ÇOK DAHA İYİ ŞEYLER İÇİN HARCAYABİLİRİM GİBİ GELİYOR... Buraya başka bir yerdeki cümlelerimi copy paste* yapıyorum... AŞAĞIDAKİ YAZI ALINTIDIR, OKUYANLARIN TEKRAR OKUMASINA GEREK YOK... Türkiye de yaşıyoruz... Öncelikli derdimiz burası...Bu ülkenin insanlarının derdi...Ama bu ülke gerek bulunduğu jeopolitik konum, gerek kaynakları, gerekse tarihten gelen örnek olma bütünleştirme fonksiyonu gereğince, sürekli bazı kötü çabaların tesiri altında kalmaktadır. Ortam sürekli gerilerek bir türlü bu ülkenin kendini bulması istenmemektedir... İşte bu yüzden bu ülkede, gerek toplum yapısında gerekse siyası-askeri-yargısal alanda yapılacak değişiklikleri sonuçlayan olaylara temkinli yaklaşmak zorundayız... Bu ülkede "Birşey ne ise o değildir"** mantığıyla olayları incelemeden ilk noktada suçluyu tespit edersek bir yanlışa gireriz. Girdiğimiz yanlış girilmesini istedikleri yanlıştır ve bu başkalarının fena halde işine gelen şeydir...Bu sebeple olayları incelerken mesela: 1- Niye yapılmış (gösterilen sebeple-olay veya sonuç uyumlu mu) 2- Bu hareketten nemalanan kim 3- Bu hareket neticesinde en fazla kimin sesi/niye çıkıyor 4- Lokal hadiselerin genişletilmeye çalışılması var mı 5- Hadise akabinde yoğun bir bilgi bombardımanı var mı ve yakalanan kişiler hakkında mahkumiyet kararı verilecek mi? 6- Aklınızda hala soru işareti varmı çözüldüğü sanılan olay hakkında... Soruları çoğaltmak mümkün....Ama olaya ve medyadan gelen bilgilere hemen doğrulayıcı değil de eleştirel bir gözle bakarsak zaten olayı kendi zihnimizde çözümleriz.... Konuyu açan kişi olarak artık gerek bu konuya gerek diğer açtığım konulara ve dahası katıldığım konulara bundan sonra cevap yaz/a/mayacağımı bildirmek istiyorum... Bugüne kadar birşeyler anlatabilmek için inanılmaz çabalar, gayretler sarf ettim. Evet bu form bizleri araştırmaya sevk ediyor bu yönüyle iyi bir yer ancak, doğrular çoğu zaman unutuluyor... Kimseye de aslında bu noktadan sonra birşey demek istemiyorum.. Biraz da kendi işlerime bakacağım... Bir kaç hafta sonra KPSS sınavına gireceğim ona hazırlanmam lazım, daha sonra da çok daha zor olan bir sınava hazırlanmam gerekiyor... Bu sebeple arkadaşlara Allah'a ısmarladık diyorum...Herkes kendisine iyi baksın, sizlerden iki tane yok.... * Suheda'nın bir sözünü defaatle kullandım bu forumda... Ona teşekkür ediyorum... ** Russel Paradoksu....Arattığınızda ne olduğunu bulabilirsiniz...O kadar da uğraşın artık...
-
BANA İKİ RAKI VER, ACİL
Türkiye de yaşıyoruz... Öncelikli derdimiz burası...Bu ülkenin insanlarının derdi...Ama bu ülke gerek bulunduğu jeopolitik konum, gerek kaynakları, gerekse tarihten gelen örnek olma bütünleştirme fonksiyonu gereğince, sürekli bazı kötü çabaların tesiri altında kalmaktadır. Ortam sürekli gerilerek bir türlü bu ülkenin kendini bulması istenmemektedir... İşte bu yüzden bu ülkede, gerek toplum yapısında gerekse siyası-askeri-yargısal alanda yapılacak değişiklikleri sonuçlayan olaylara temkinli yaklaşmak zorundayız... Bu ülkede "Birşey ne ise o değildir"* mantığıyla olayları incelemeden ilk noktada suçluyu tespit edersek bir yanlışa gireriz. Girdiğimiz yanlış girilmesini istedikleri yanlıştır ve bu başkalarının fena halde işine gelen şeydir...Bu sebeple olayları incelerken mesela: 1- Niye yapılmış (gösterilen sebeple-olay veya sonuç uyumlu mu) 2- Bu hareketten nemalanan kim 3- Bu hareket neticesinde en fazla kimin sesi/niye çıkıyor 4- Lokal hadiselerin genişletilmeye çalışılması var mı 5- Hadise akabinde yoğun bir bilgi bombardımanı var mı ve yakalanan kişiler hakkında mahkumiyet kararı verilecek mi? 6- Aklınızda hala soru işareti varmı çözüldüğü sanılan olay hakkında... Soruları çoğaltmak mümkün....Ama olaya ve medyadan gelen bilgilere hemen doğrulayıcı değil de eleştirel bir gözle bakarsak zaten olayı kendi zihnimizde çözümleriz.... Konuyu açan kişi olarak artık gerek bu konuya gerek diğer açtığım konulara ve dahası katıldığım konulara bundan sonra cevap yaz/a/mayacağımı bildirmek istiyorum... Bugüne kadar birşeyler anlatabilmek için inanılmaz çabalar, gayretler sarf ettim. Evet bu form bizleri araştırmaya sevk ediyor bu yönüyle iyi bir yer ancak, doğrular çoğu zaman unutuluyor... Kimseye de aslında bu noktadan sonra birşey demek istemiyorum.. Biraz da kendi işlerime bakacağım... Bir kaç hafta sonra KPSS sınavına gireceğim ona hazırlanmam lazım, daha sonra da çok daha zor olan bir sınava hazırlanmam gerekiyor... Bu sebeple arkadaşlara Allah'a ısmarladık diyorum...Herkes kendisine iyi baksın, sizlerden iki tane yok....
-
BANA İKİ RAKI VER, ACİL
Kısaca cevap vereyim... Bu cümlelerin hangisinde biz şeriat devleti kurmanın derdindeyiz geçiyor... Okuyabilen, görebilen var mı? 60 milyonun karar vereceği birşeyden bahsetmiş erbakan... 60 milyonun üzerinde mutabık olduğu ne var bu ülkede... Adil bir düzen kurulması isteğinin neresinde yanlışlık var...Şu anki adaletsizliği gidermeye çabalamanın neresi yanlış..Yanlış bir istek mi benim inandığım şekilde yaşayacaksın tahakkümünün ortadan kaldırılmak istenmesi...Laik Cumhuriyeti Eylemli olarak ortadan kaldırmak suçlaması... Hangi eylemi yapmış erbakan...Bu parti hangi eylemler neticesinde kapatılmış... Eylem yok ortada... Sözler var... Bu parti ağzından çıkanı kulağı duymayan bazı kişilerin aslında çok da önemli olmayan sözlerinin abartılarak medyada yer bulması nedeniyle kapatılmıştır. Siz ihtimal geçiş döneminde takıldınız.. Şeriate geçiş olarak algılıyorsunuz bunu... Ve kanı kıpkırmızı birşey olarak algılıyorsunuz... Haklısınız... Bu düşüncenin kıyısından köşesinden haberdar olmayınca böyle yorumlamanız gerekir... Adil düzene geçişten bahsediliyor burada... Zenginle fakir arasındaki uçurumun giderilmesinden... Bürokrasinin tepesinde bulunup da maaş alan la en aşağıdaki memur arasındaki uçurumdan...en zenginle en fakir arasında tesis edilecek adil bir düzenin geçişinden bahsediliyor...Hiç adil bir düzen görmemişsiniz ki adil düzenin ne olduğunu anlayasınız...60 milyon buna karar verecek denmesinin nedeni de işte budur. Yani biz seçime giderken bu bir kaç bin kişilik azınlık bizim önümüzü tıkamak için elinden geleni artlarına koymayacaklar, siz halkımız işte bu noktada onlara inanmayarak, adil düzen isteğinizi ortaya koyarak bize yeterli oyu verirseniz bu düzen gelecek... Yoksa Biz Şeriati getireceğiz siz 60 milyon arkamızda durun demek değildir. Erbakan hoca bu kadar sarhoş değildir...Böyle bir taleple 60 milyonun karşısına çıksaydı 50 milyonu kendisini yuhalardı... 60 milyon denmesinin nedeni tekrar ediyorum adil düzen yani eşitliği önceleyen düzeni kurma isteğinde halka benimlemisiniz değilmisiniz demektir... Anlamını bilmediğiniz veya bu niye söylenmiştir farkında olmadığınız cümleleri en azından birilerine sorabilirsiniz... EEE... Bu parti kapatıldı... İrtica bitti mi? Uzantıları duruyor değil mi? Bu ülkede irtica bitmez kardeşim..(kinayedir anlamayanlara belirteyim dedim) Bu ülkede hala devletten nemalanmayan insanlar var ve onlara irtica lazım...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Bu arada herhangi bir yerde Fetullah GÜLEN hakkında söyledikleriniz için birşey söylemedim.. Ben Fetullah GÜLEN'e temkinli bir duruş sergiliyorum. Ilımlı islam, medeniyetler ittifakı gibi tezleri öne sürüyor... Amerika da ikamet ediyor... Ben açıkçası Gülen'e biraz uzağım... Ateizmi karıştırmama gelirsek... Niye herhangi bir ateistin böyle bir eylem yapmasını engelleyen bir emiriniz mi var? Canı sıkılan herhangi biri de bu eylemi yapabilir.. Ama ben orda bir dokundurma bir espri yapmıştım...Cihat'ın tanımını isterseniz bir daha gözden geçirin...
-
BANA İKİ RAKI VER, ACİL
Selamlar... Alıntıları bırakmıştık... 1. Tehdit algılaması irticanın bir yaygaradan ibaret olduğunu, bir bastırma, kıstırma, uzaklaştırmanın terminolojik adı olduğunu biliyoruz...Zira ortada irtica algılamasını gerektirecek somut vakıalar yok... Bazi hadiseleri genellemeye tabi tutmanın haricinde yargı kararlarıyla sabit olmuş bir gerçeklik yok... Pekiyi madem böyle bir gerçeklik yok o halde Türkiye de irtica neden ortaya çıkmıştır... İrtica söylemi kimin işine yaramıştır, yaramaktadır... Soruyu bir taraflara not edin? Her zaman bulunacak bir soru değildir! Bir eylemi kimin yaptığını araştırıyorsak ve eğer polisiye bir akıl yürütmenin peşinde değilsek (delillerden suçluya gitme yolu) soracağımız ilk soru bu eylemden en fazla kim karlı çıkmıştır olmalıdır? Hadi ben buraya irticayla ilgili farazi bir soru daha atayım bugün ilk defa aklıma geliyor bu soru? İrticai oluşumların aceba bizi geriye götürmek istemekle varmak istedikleri nokta nedir? Bizi geriye götürecek irticai örgütlerin çıkarı ne olacaktır? Evet bunu ciddi olarak merak ettim. Yani bir islam devleti kurmak derdinde olan irticai bir örgüt ne kazanacaktır. Manevi bir mutluluk mu? Gülünç olmayın... Neyse yukardaki basit soruya geri döneyim...İrtica yaygarası bu ülkede en fazla kimlere yaramıştır... Bilen var mı? Ben masumane akıl yürütmelere devam edeceğim... Peki elimde ne varki akıl yürütebileceğim... Şeyh Sait ayaklanması demişti bir arkadaş... Bu ayaklanmanın arkasından ne oldu: Muhalefet partisi kapatıldı...Muhalif basın takrir-i sükun kanunuyla susturuldu. Muhalif herkes susturuldu... Yurdun bir yerinde çıkan ayaklanma neticesinde yurdun tamamında uygulanmak üzere takrir-i sükun kanunu çıkartıldı ve istiklal savaşı yıllarına ait olan inanılmaz yetkili istiklal mahkemeleri tekrar yetkilendirildi... Şapka kanunu: İskilipli Atıf Hoca... Yıl 1960... Ne oldu... İhtilal... Saçma... Darbe oldu...CHP, seçimle elde edemediği yeri başka şekilde elde etmenin yollarını arıyordu... Meşum süreç bir başbakanın ve iki bakanın asılmasıyla sonuçlandı... Ne olmuştu, irtica hortlamıştı...Tarihe Türklere güven olmaz, onlar başbakanını astı sözünü kazandırdı bu süreç... İrtica başbakan'ın kafasını götürdü... Yıl kaç... hatırlamıyorum....Şu anki akit gazetesi yazarı Hüseyin ÜZMEZ, Ahmet Emin YALMAN'ı lise öğrencisiyken vurdu... Ardından müslüman yazar avı başladı... Toplu tutukalamalar... falan filan... Necip FAZIL'a daha sonraki yıllarda şu müthit anekdotu (Hatırladığım kadarıyla) söyletecek olay buydu... Biz ayağa kalk dedik, hüseyin amuda kalktı...(Sakarya Şiiri için diyor) Buraya gelene kadar iskilipli atıf hocayı, said nursiyi, menemen vakıasından sonraki idamları aktarmayacağım bile... Tarih 1997... İrtica yaygaraları altında; Bir bayan milletvekilinin evi, gece yarısı aranmaktadır... TCK'da ev araması hayli zor bir hüküm olmasına rağmen bunun gece yapılması daha da zor olmasına rağmen evi rahatlıkla aranmıştır...Devletin güvenliği için hukuk askıya alınabilir... (Hegel'in totoliter devlet anlayışını hala terk edemedik ya) Sonra seçimlerden en yüksek oyu almış "habis ur, kan emici vampirler" hakkında kapatma davası açılmıştır...Sonra sonralarda başbakan olan bir zat, okuduğu ve milli eğitim kitaplarında yer alan bir şiir neticesinde hapishanenin taşlı yollarında taş saymaya gönderilir malum yerlerce verilen kararlarla... Telefon dinlemeler (yargı kararı olmaksızın), andıçlamalar, bazı gazeteleri toplantılara davet edip, bazılarını dışarda bırakmalar, Televizyon kanallarının firekanslarına girmeler (bir yayın sırasında Kanal 7), Bir hükümeti düşürdükten sonra, demokrasi tarihinde hiç görülmeyen bir davranışla en az oyu almış partiye hükümeti kurdurmak için yetki vermeler... Bir albay'ın bir meydanda tank yürütmesine ses çıkarmamalar... Halkın seçtiği parti alaşağı edilirken medyanın büyük bir kısmınca topyekün saldırılar... Pekiyi bu süreçten kim karlı çıktı... Dinciler bu karşılaşmada 10-0 yenildi... Bunu kabul etmek lazım... Mavi akım projeleriyle gönül bağıyla işler yapılması... Yolsuzluktan Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükümetin düşmesi...Siyasi hayatıma mal olsa dahi 8 yıllık eğitimi getireceğini söyleyip de siyasi hayatından olan başbakan... Bunlar önemli değil... Erbakan'a karşı topyekün bir kalkışma sona erdiğinde postmodern süreç bitip de etraftaki kan, flu görüntü dağıldığında ne gördük.... Askeriyenin içerisindeki ihale yolsuzluklarını gördük mü? Pekiyi kaç tane bankanın battığını gördük mü? Pekiyi bu bankaların kimlere ait olduğunu biliyor muyuz? Bu banka sahiplerinin veya bankalardan kredi kullananların medyada uzantılarının bulunması tesadüf müydü? Batan bankaların tamamı 28 Şubatla başlayan süreçle batmaya başlamış ve 2001 yılında neyle karşılaştık... Hadi bakalım kim bilecek... Evet ekonomik kriz....IMF'ye esir edilmiş bir Türkiye... Erbakan Hükümeti döneminde Memurlar inanılmaz yüksek zam almışlardı...Ecevit hükümeti döneminde söylentilere göre maaşlar deprem yardımı paralarıyla ödenmiş... Nereden alıntıladım bunu ya...Neyse önemi yok... Araştıran zam miktarını bulur... Yurdum insanıda hala irticayı birinci tehdit sanır... Birinci tehdit irtica var sözünü kullananlardır... Birinci tehdit irticaya karşı topyekün bir kalkışma başlatma derdinde olanlardır. Birinci tehdit irticaya karşı tavır alıyoruz diye halkı kandıranlardır... Türkiyede irtica yoktur... Olmamıştır... Ancak bir irtica edebiyatı vardır... Korkutması, kıstırması vardır... Bu ortamda bu edebiyattan nemalananlar vardır...Ve daha da kötüsü bunlardan haberdar olmayıp da irtica vardırın gerçek olduğunu ispatlamaya çalışan ve hiç bir yerden de nemalan/a/mayanlar vardır? Ötekilerin derdi belli de size ne oluyor... Devam etmeye çabalayacağız...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Hasan Celal Güzel Bir bakın bakalım, CHP icraatlarının halka rağmen halk için olmadığını söyleyen bir tane entellektüel var mı? Bun bizzat CHP'liler dahi ifade etmişlerdir. Yukarda ayrıca ECEVİT'in sözleri de mevcut...Bu arada bu sözü alıntıladım diye ATATÜRK düşmanı da ilan edildik... Gece Kuşu, bilinç yoksunluğunun en azından sizde olmamasını beklerdim.. Soruların içinden çıkamayınca, yakalanınca sanırım saldırıya geçiyorsunuz...Bu gerçekten ayıp bir davranış. Özellikle yam yam'ın hiç bir yazımı araştırmadan, halka rağmen halk için anlayışının kime ait olduğunu bilmeden yaptığı alıntıya verdiğim cevap üzerine böyle bir şeyi yapmanız, bir kaleyi savunduğunuz anlamına geliyor. Bu hangi kaledir, hangi saikle yam yam'ın yapamadığı savunmayı saçmaca hayata kazandırmaya çalışıyorsunuz...İlgililere duyurulur muş... Şu an vaktim yok... Yanlış hatırlamıyorsam İsmet İnönü'nün devrimlerle ilgili bu cümlesi olmalıydı... Bakın ben formun diğer taraflarında bu konuyu tartışmışım. Alıntılar oradan: CYRANO: Bu da benim cevabım... http://www.turkish-media.com/forum/index.p...pic=10619&st=20 İsteyenler tartışmanın gerisini oradan okuyabilirler...Bu arada bir ara CYRANO'dan özür dilediğimden bahsetmiştim o da bu başlık altındaymış... Bakın, ne demişiz şartlar normale döndüğünde halk oyundan kaçmak, halktan korkmanın ürünüdür. Bunu kim yaparsa yapsın. Demokrasilerde kutsal bir otorite yoktur... Atatürk'ün devrimleri yaymak için uğraşmasıyla Milli Şef İnönü'nün çabaları arasında farklar vardır. Atatürk'ün Reis-i Cumhur olduğu dönemin büyük kısmında icranın başı İsmet İnönü'dür. Baskıcı, devletçi faaliyetlerin asıl müsebbibi İnönü'dür..Devletçi Refleksin adresi İnönü'dür. Çok partili siyasi hayata geçişin önündeki engel İnönü'dür. Belki yanlış anlamalara meydan verecek bir cümle sarf edeceğim ama, söylemezsem içimde bir uhde kalır. Hayatı boyunca argeri faaliyet gütmüş olan kişilerin sosyal vakıalarda yaptıkları bütün faaliyetlerin doğru olduğunu söylemek ütopik bir yaklaşım olur. Bilimi önceleyen, demokrasiyi, hukuk devletini önceleyen bir aydın zihniyetine sahipsek eğer, kimin yaptığına değil ne yaptığına bakıp onu tartmamız gerekir. Bu sebeple, Ulu önder, büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk'ün her yaptığı doğruydu, hiçbir yanlışı olmamıştır dersek bir hata etmiş oluruz...Burada Atatürk'ün yaptığı yanlış/lıklar/ı tartışmak istemiyorum, bir felsefeden bahsediyorum. Biz gerek geçmişi ve gerek geleceği değerlendirirken eleştirel bakabilmeliyiz.Tamam tarih kendi şartları içerisinde değerlendirilir. Tamam 1920 ile 1980'lere kadar gelen süreç içerisinde halkın bir demokrasi, hak, hukuk bilinci eksikti ve bu yüzden belki de tepeden inmeci bir yöntem gerekiyordu, ancak bugün hala bu halkın demokrasi bilincinden yoksun olduğunu ima eden, halkın seçtiği insanları benimsemeyen, içlerine sindiremeyen kişiler mevcut.... Sayın gece kuşu, pekiyi... size de birşey demiyorum.... Muhalefetin marifet bellendiği bir kafanız olduğunu nihayet farkettim... Doğrunun ne olduğunu değil, karşınızdakini egale etminin derdini yaşıyorsunuz...Türk demokrasi tarihinden bihabersiniz...Daha da kötüsü hedef gösterme derdindesiniz. ilgililere ne duyurdunuz merak ediyorum.. İlgililerin bilmesi gereken ne..Hem merak ettim ilgililer kimlerdir...Beni Atatürk düşmanı gibi konumlandırmaya çalışmak nereden çıktı... Ben CHP'den bahsediyorum ya, sizin kafanızda da hala CHP Atatürk'ün partisidir imajı yatıyor anlaşılan... Şimdi düşünüyorum acaba Çakıl taşlarıyla denizi mi doldurmaya çabalıyorum... Her sözü bir son söz gibi yazmanın derdiyle yazıyorum ama hala son sözünü söyleyememiş adamın eprimsiliği, burukluğu var üzerimde...Savaştın ve yenildin diyor bir adam ve devam ediyor... Git daha güzel savaş daha güzel yenil... Bir görmelisiniz çekmecelerimi...Kaç tane kitap, dergi...Sizlere birşeyleri anlatmanın derdindeyim... Bu ülkede eğer bürokratik olirgarşiden değilseniz, bu ülkede eğer dış destekli bir gücün yansıması değilseniz, bu ülkede Amerikan, Sovyet, Rus vb. bir ülkenin ajanı değilseniz, gerek irtica saçmalamaları, gerek halk için darbe geyikleriyle uyutuluyorsunuz... Yine kafam dağıldı...
-
BANA İKİ RAKI VER, ACİL
Mantık tabiki anlaşılabilir olandır Sonuçta mantıklı dediğimiz şey anlamlı olandır. Doğrudan bahsetmiyoruz.. Hani bir yerde herkes her manaya muhatap olamaz demiştik ya! Sayın bilimselci yazdığım cümle o kadar sarihti ki, kasti mahsusla dahi sizin saçmaladığınız şekle gelmezdi. Bu cümleyi anlamamak için beyninizi inanılmaz zorlamanız gerekirdi. Sizden başka da kimse sanmıyorum ki o cümleyi anlamasın... Bakın, benim açtığım konunun içeriği ismet özel'in zihin dönüşümü değil. Bu beni birinci elden ilgilendirmiyor. Bu sebeple, yaptığım alıntıların kimlerden olduğunu değil, ne için yapıldığını, ne söylediğini dikkate alsanız çok iyi edersiniz. Hal böyleyken, bundan sonraki yazılarınızda kinayeyle ilgili kısmı bırakıp ya konunun özüne dahil olunuz veya "dizlerinizi kırıp oturunuz"... Selamlar ile...
-
BANA İKİ RAKI VER, ACİL
Alternatifimiz mantıktır bilimselci... Mantık... MANTIK... İster mantıkla cevap verin ister mantıklı cevap verin...Ama cümleleriniz bir mantığa dayansın...Doğruya ulaşma mantığına. Muhalefet mantığına değil. Ve kinaye'nin tanımını isterseniz itibar edilmesi gereken yerden aktaralım. Yoksa kinayeye başka yerlerden öyle garip tanımlamalar bulabiliriz ki; TDK yani ki Türk Dil Kurumu...Ben ordan alıntı yapmanızı umardım... 1-Düşünüleni, dolaylı olarak anlatan söz: 2-Üstü kapalı, sitemli, dokunaklı söz: 3-edebiyat Sözün gelişiyle, gerçek anlamların dışında bir kavrama değinme sanatı. Sanırım tanımlamada kafa bulandırma yok... Kafanızın bulanması kafanızın basmamasındandır...Veya anlamlandıramamanızdandır. Ama ben size cevap verdiğimi unuttum o kinayeli cümlede... Şapşallığımdan, herkese yazar gibi size de kinayeli bir söz kullandım...Aklıma gelmedi, sizin anlayamayacağınız... Hayatında edebiyatı, sosyal bilimleri ilim penceresinden amlandıran birine kinayeli bir söz yazılır mı? Sizden özür diliyorum...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Su damlası, Kusura bakmazsın umarım.. buraya yukardaki yazımın bir kısmını alıntılıyorum.. Bu arkadaşlar yargı kararının, ve belirttikleri sitelerdeki vakıanın nasıl çözülmesi gerektiğini, hukukun ne kadar siyasal ve ideolojik hale geldiğini görmeleri içindir. Biz müslümanlardan bazıları bugün kendilerini suçlu hissediyorlar. Zira bu topraklarda solyalist insanlara yapılan zulme ses çıkartmadılar. Bir gün hukukun kendilerine gerek olduğunu biliyorlardı oysa... Daha önce kendileri de zulm gördükleri halde onlar için bir şey yapmadılar... Bugün ben bazı arkadaşlara bu durumu tekrar hatırlatıyorum. Hukuk bir gün herkese lazım olur. Keser döner sap döner, gün olur devran döner.... Ağlayanlar bir güler.. O halde gülenler de bir gün ağlamakla burun buruna kalabilir... Bu kadar gözyaşı akıtıldı... bir kaç parça kuru, koskoca ormanı yakıyor. Bu orman bizim...Bu orman bizleriz. Bu insanları bu devlete küstürmek bu Ülkenin yararına değildir... Misafirlerim geldi, sonra devam edebilir miyim,,, bilmiyorum... Selamlar ile...
-
BANA İKİ RAKI VER, ACİL
Sayın bilimselci birincisi bu başlık altında bilimin tartışılmasından yana değilim. Arkadaşım kinayeyi ayırt edemiyorsan ben ne yapayım. Mecburen size bunun kinaye olduğunu söylemek zorundayım. 167 Cm boyundaki bir adamı tarif ederken sırık gibi boyu var denmesi böyle bir şey değil midir? İsmet Özel'in bir düşünceden diğerine geçişini başka şeylere bağlamışsınız. Biz ne demişiz, sizin düşüncenizde itikadınızda değişmemezlik kuralı hakım galiba mı? Bu cümlenin başka ne anlamı olur kinaye haricinde. Siz anlamlandırma yoksunluğu yaşıyorsunuz diye ben size iyice açıklamak zorunda kalıyorum. Ve merak ettim: Neden sosyalislerin veya bilimsel düşünenlerin itikadları değişmeyecek miş...Ben yukarda itikadla ilgili bir ton açıklama yaptım. Tamamen dogmatik konuşuyorsunuz... Sizinle tartışmak kolay değil anlamsız sayın bilimselci... Objektif olamıyorsunuz, konuya ilişkin açıklama getiremeyince, başka şekilde savunmaya geçiyorsunuz...Konuyla ilgili tartışacağınız yerde... Devam etmeyeceğim... Yeter... İsterseniz size özel mesajınıza bir fıkra sitesi ismi göndereyim, siz orada sosyal yapıdan, siyasi yapıdan, iktisadi yapıdan uzak durarak hayata bilim haricinde karışmayın.. Mesela gidin suyun hala kaldırma kuvveti var mı yok mu yahu su ne kadar günahı kaldırabilirsin bunların cevabını arayın ve sıkıldığınızda bir iki fıkra okuyun.E, hayata sadece bilim penceresinden bakmaya kalkarsanız, edebi sözleri de, bazı dokundurmaları da, kinayeyi de anlayamaz ondan sonra başkalarını suçlarsınız... Fransız meclisinde bir vekil bu meclistekilerin yarısı .....tir(uzun kulaklı uzun kuyruklu bir hayvan) diyor... İtiraz ediliyor ve vekile sözünü geri alması söyleniyor. Vekil pekiyi sözümü geri aldım bu meclistekilerin yarısı .... değildir diyor... Burada ki konuyu anlayabildiniz mi sayın bilimselci... Bilim böylesi bir cümlede çaresizdir. ... Bilim bu cümleye anlam veremez. Bu cümle edebi, Politik muhteşem bir cümledir. Şimdi ben bunun bir tariz olduğunu size söylemek zorundamıyım... Zira dediğim gibi sizinle tartışmak anlamsız...Kendinize iyi bakın, görüşmemek üzere...Selamlar... Geldik medyanın tutumuna....Alıntı alıntı devam ediyoruz... 1996 Mayıs sonunda iflası kesinleşen Anayol koalisyonunun yerini Haziran sonunda Refahyol koalisyonu aldı. İşte ne olduysa bundan sonra oldu: Medya, bir anda "irticâ" ı keşfetti. İrticâ edebiyatının en ********* ve çirkef numünelerini sergilenmeye başladı; Pireler deve yapılmaya, bir kaşık suda fırtınalar korarılmaya çalışıldı: Cezayir'deki köktendinci (!) vahşet manşetlere taşınıyor, bazı RP'li milletvekillerinin yıllar önce yaptıkları konuşmalara ait "şok kasetler" ortaya çıkarılıyor, "islami gettolar" mercek altına alınıyordu...Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe'nin 10 Kasım konuşması, bu ********* edebiyata pirim veriyor; özürler, valsler, vaziyeti kurtarmaya yetmiyordu. Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı, Fadime Şahin'li haberlerin ekranlardan manşetlerden inmediği günlerde (Yeni Yüzyıl, 13.11.1996) "Ve Çarşaf Mecliste" manşetiyle çıkıyordu. Aynı günlerde bir hanım Prof. Laikliğin büyük tehlikede olduğunu yazıyordu: "TBMM'ye özel olarak türbanlı, karaçarşaflı, takkeli, cüppeli ziyaretlere yapılıyor... Bakanlar, kaymakamlar, valiler kadınların elini sıkmıyor...) 1997 Ocak ayından itibaren kampanya iyice hız kazanıyor, bütün oklar aynı hedefe yöneliyordu: Koalisyonun ağırlıklı ortağı RP ve Başbakan Erbakan! -Taksim Meydanına Camii yapma girişimi, -Erbakan'ın Başbakanlık'ta cemaat ve tarikat reislerine verdiği iftar yemeği, -Ramazan'da özel mesai uygulama teklifi, Bu ve benzeri konulara, ilişkin haberler, 1'in yanına 5 katarak aktarılıyor, abartıltıkça abartılıyordu.. -Refah Gerdi! Erbakan'ın radikal islam şovu tedirginlik yaratıyor (28.1.1997 Y.Yüzyıl) -Refah Milis Gücü Kuruyor? (29.1.1997, Radikal) Erbakan'ın özel kıyafetli korumaları böyle yorumlanıyordu Dahası, İstanbul'un Sultanbeyli semtine bir heykel dikilmesi, Ankara'nın Sincan ilçesinde her yıl yapılan Kudüs Gecesinin 1997'de de tekrarlanması... gibi lokal hadiseler Türkiye'nin 1. numaralı meseleleri haline getiriliyordu... 4 Şubat 1997'de Sincan tank sesleriyle uyanıyordu, 5 Şubat tarihli gazeteler olaya "gözdağı", "uyarı", "askerin mesajı" şeklinde veriyordu.Sonraki günlerde yıldızı parlayacak olan ve adeta 28 Şubat Süreci ile özdeşleşen ünlü general Çevik Bir, olayı "Demokrasiye balans ayarı" şeklinde yorumluyordu. 15 Şubat'ta "Şeriate karşı kadın yürüyüşü" organize ediliyor, böylece bu işin elebaşlarının sinelerinde sakladığı kin ve nefretin neye yönelik olduğu ortaya çıkıyordu. 28 Şubat'a tekaddüm eden günlerde, malum basın üzerine düşen -daha açıkçası tevdi edilen- görevi fazlasıyla yapıyor; MGK dayatmasının meşru kılacak biçimde ortamı gerdikçe geriyordu: -RP İran benzeri bir rejimin peşinde! (22 Şubat 1997, Sabah) -Erbakan MGK'da terleyecek (24 Şubat 97 Radikal) Böylece medya, "kurt-kuzu" hikayesinde olduğu gibi "suyu bulandıranın" RP ve Erbakan olduğunu kamuoyunu ikna (!) ediyordu. ve 28 Şubat 1997 MGk toplantısı, tam 9 saat sürüyor, ertesi günkü gazeteler, 18 Maddelik "tavsiye kararları"nın hükümetçe yerine getirilmemesi halinde askerlerin "yaptırım" uygulayacağını yazıyordu. Bu düpedüz bir "muhtıra" idi. sonraki adıyla "Postmodern" bir darbeydi. Erbakan'ın MGK kararlarını imzalamayı birkaç gün geciktirmesi bile basını çileden çıkarmaya yetiyordu: -Erbakan meydan okuyo! (5.3.97 Sabah) -Hoca Ateşle Oynuyor (7.3.97 Sabah) Erbakan bütün liderleri ziyaret edip görüşlerin aldıktan sonra imzalamıştı; ama sorun bitmemişti. 6 Mart tarihli Sabah'ın manşeti "Paşa paşa imzaladı" şeklindeydi ve yaylım ateşi sürüyordu. -Y.Yüzyıl (4.3.97): Genelkurmay: "İrtica PKK'dan daha Tehlikeli!" -Sabah (5.3.97): Ürperten Yemin- (1960'larda basılan bir kitapta geçen ve Kur'an kurslarında Laikliği yıkmak için yapıldığı iddia edilen bir yemin metnine dayanıyor) -Y.Yüzyıl (12.3.97):Askerlerin İmha Planı: Ne RP kalacak, Ne Erbakan! (öylede olmadı mı) Görüntülü ve yazılı medya destekli taarruz, ara vermeden ve hız kesmeden sürmeliydi ki Refahyol iktidardan çekilsin ve darbenin ilk etabı tamamlansın. Bu amaca ulaşmak için "atma Recep din gardaşıyız" dedirtecek türden haberler de üretilmeliydi: 25.4.1997 tarihli Milliyet: Refah'ın 2005 Planı: Din Eğitimi veren okul ve Kur'an Kurslarından çıkan RP'ye oy verecek ilave seçmen sayısı 2005 yılında 6.5 milyona ulaşacak. Toplam oyların %62 sinin yani mutlak çoğunluğu alanlar böylece dine dayalı devleti rahatlıkla kuracaklar" 20.4.1997 Cumhuriyet: İmam hatiplerde Şeriat eğitimi 25.4.1997 Y.Yüzyıl: Bağcılar da dehşet: Cihat timleri kuruldu 23.4.1997 Radikal: Generallerin Sabrı Taşıyor Alıntı bitttiii...Gerisini karışık kuruşuk ben hatırladığım kadarıyla anlatacağım...Akılları çalıştıracak veya düşünmeye itecek sorular sormaya çalışacağım...Başarabilirsem...Ben çokça cevap vermekten ziyade çokça soru sorup yanıtlar aranmasını temin etmeye çabalıyorum...En azından bu benim derdim ama formun birçok yerinde çokça cevaplar verdim...Paradoksal bir cümle oldu galiba... Her neyse... Cumartesi ve Pazar günü birşey yazma ihtimalim yok, bu süre içerisinde kendilerine cevap veremeyeceğim arkadaşlardan özür diliyorum... Selamlar ile...
-
TÜRBANINI ÇIKARTANLAR BAŞÖRTÜSÜYLE GİREBİLECEKLER MİDİR GİRMEK İSTEDİKLERİ YERE
Ama tam metin neredeydi hatırlayamadım...Politika başlığı altında mıydı? Sayın yam yam siz bir alıntılasanız... Lütfen..