Dogrucudavut tarafından postalanan herşey
-
Resim Tahmin Yarışması - yeni yarışma...
Resim Tahmin Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 200 Puan!
-
Resim Tahmin Yarışması - yeni yarışma...
Resim Tahmin Yarışması doğru tahmin ettim ilk denememde! Kazandığım puan 200 Puan!
-
Albino kızı vahşice öldürdüler
İnsanların para hırsının sonu var mı acaba ? Bu kadar alçalabildiklerine ve vahşileşebildiklerine göre yok! Şimdi deniyor ya, post modernizm, mikro kültürlerin korunması falan. Ben de diyorum ki 'al sana mikro kültür'. Bilimsel gelişmeden, sosyolojik gelişmelerden bihaber sömürgeleştirilmiş toplumların geldiği nokta bu işte. Buyrun sevin mikro kültürünüzü!
-
İmam nikahlı eşe tazminat!
‘İmam nikahlı eşe tazminat’ tartışması ANKARA - Hükümetin Borçlar Kanunu tasarısında imam nikahlı eşe de tazminat hakkı sağlayacak düzenlemeye yer vermesi tartışma konusu oldu. Kadın milletvekillerinin de tartıştığı tasarı CHP ve MHP’nin eleştirilerine hedef oldu, AKP ise destek verdi. Tartışmada yaşanan diyaloglar şöyle: - CHP’li Birgen Keleş: İmam nikahlı eşe tazminat, hukuken yasak olan imam nikahı ile evliliği meşrulaştırıyor. İktidar mensupları ’kadınları koruyoruz’ derken, başka kadınların ezilmesine yol açıyor. - MHP’li Şenol Bal: Borçlar Kanunu Tasarısı’nda getirilen ’imam nikahlı eşe tazminat’ hükmüne taraftar olamayız. Hükümet, bu çalışmasıyla bir yerde imam nikahını meşrulaştırmış oluyor. Bu duruma karşı gerekli girişimlerde bulunacağız. - AKP’li Fatoş Gürkan: Haksızlığa uğramış bir kadının korunmasının güvence altına alınmasını desteklememek mümkün değil. İmam nikahı ile de olsa bir kadın kocasına verilen herhangi bir zarara karşı tazminat talebinde elbette bulunma hakkına sahip olmalı. - TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya: Yeni tasarı ile getirilen ’yakınları’ kavramı yürürlükteki kanunda olmasa da, Yargıtay’ın verdiği kararlarda yer alan bir husus. Yani komisyonda bir ekleme yapılması söz konusu değildir. Mevcut uygulama nasıl? Yürürlükteki Borçlar Kanunu ölüm halinde manevi tazminatın sadece kişinin mirasçılarına verilmesini düzenliyor. Tasarı’nın 55. maddesi ise “Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevî tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmünü içeriyor. Bu düzenleme ile ölenin sadece mirasçıları değil evlatlığı, imam nikahlı eşi ve nişanlısı başta olmak üzere yakınlarına manevi tazminat verilmesine imkan tanınıyor.http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=209318&Categoryid=1
-
KURBAN BAYRAMLARINA SON VERELIM!
Kurban kesmek farz mıdır ve Kuran'da kurban bayramı uygulaması var mıdır? Kuran'da kurban kesmek sadece hac ibateti YERİNE GETİRİLDİĞİ SIRADA FARZ KILINMIŞTIR. YANİ KURBAN HACCA GİDEN HACILAR TARAFINDAN KESİLİR. KURBAN KESMEYİ ALLAH'A OLAN TESLİMİYETİN VE SAYGININ BİR SEMBOLÜ OLARAK ANLAMAK VE ALLAH'A YAKLAŞMAYA BİR VESİLE GÖRMEK GEREKİR. YOKSA AYETİNDE İFADESİYLE KESİLEN HAYVANLARIN NE ETLERİ NE DE KANLARI ALLAH'A ULAŞMAZ ALLAH'A ULAŞACAK OLAN SADECE KULLARIN TAKVALARIDIR. Hac Suresi Ayet 37: Onların etleri de kanları da Allah'a asla ulaşmaz; fakat sizin takvanız O'na ulaşır. Onları size bu şekilde boyun eğdirdir ki, sizi hidayete erdirdiği için Allah'ı yücelterek anasınız. Güzel düşünüp güzel davrananlara müjde ver. Daha sonraları bu uygulama hacca GİDEMEYEN KİŞİLER TARAFINDANDA BULUNDUKLARI YERLERDE YERİNE GETİRİLMEYE BAŞLANMIŞ VE ARDINDAN KURBAN BAYRAMI UYGULAMASI OLUŞMUŞTUR. KURBAN BAYRAMININ HACILARIN HACDA KURBAN KESMEKLERİ İLE AYNI DÖNEME GELMESİNİN NEDENİ BUDUR. Kurban'ın hiç bir ayetinde bayram uzgulaması yer almaz. YANİ BAYRAM YADA BAYRAM NAMAZI TAMAMEN GELENEKSEL KABULLERE DAYANAN UYGULAMALARDIR. ANCAK BURADA BELİRTİLMESİ GEREKLİ OLAN BİR HUSUS VARDIR ODA BU ŞEKİLDE BİR UYGULAMANIN YAPILMASININ KURAN'A AYKIRI OLMADIĞIDIR. YANİ MÜSLÜMANLARIN KENDİ ARALARINDA GELİŞTİRİP GELENEKSELLEŞTİRDİKLERİ BU GİBİ UYGULAMALARIN ÖZELLİKLE İNSANLARIN KAYNAŞMALARI VE YAKINLAŞMALARINA VESİLE OLMASI VE DİNİ BİR TAKIM DUYGULARIN CANLANMASI AÇISINDAN OLDUKÇA ETKİLİ VE GÜZELDİR. ANCAK BU SOSYOLOJİK BİR HADİSEDİR, MÜSLÜMANLARIN GENELİNİ BAĞLAYICI BİR FARZ DEĞİLDİR. RAMAZAN BAYRAMI DA AYNI BU ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKMIŞ BİR HADİSEDİR. KURAN'DA YERALMAZ. ALLAH İÇİN BİR AY BOYUNCA BELİRLİ SAATLERDE YEMEK İÇMEK VE CİNSEL İLİŞKİYE GİRMEKTEN UZAK DURAN MÜSLÜMANLAR YAPMIŞ OLDUKLARI İBADETLERİNİN BİR KUTLAMASINI YAPMAKTADIRLAR. -http://www.kurandakidin.net/sss/sssoku.asp?id=38-
-
İngiltere şokta
İnsaf, Sn.dünya hepimizin, nereden çıkartıyorsunuz bunları anlamadim ? Gene işin ucunu illa da vatanseverlere getirdiniz. Yani, vatanseverlerin hiç bir şey yapmadığını nerden çıkardınız ? Mesela, Çağdaş Yaşamı Destekleme derneği sizce vatansevmez mi ?
-
İngiltere şokta
Sn.Yakışıklı, Neden her konuyu böyle genelleştirip, arabesk bir tavırla ele alıyorsunuz ? Ülkemizde, ciddi bilimsel dergilerde yayınlanmış makale sayısıyla dünya endekslerine girmiş çağdaş üniversiteler ve o üniversitelerde profesörler mevcuttur. Ben kendi mezun olduğum üniversitemi örnek verecem ama reklam olmasın Ha, intihaller yok mu, siyasi kayırmalar yok mu, aldığı ünvanı haketmeyenler yok mu ? Elbette vardır ama külliyen böyledir demek yanlış olur.
-
'Atatürk yaşasaydı yargılanırdı'
Neden 'Atatürk yaşasaydı Türkiye nasıl olurdu' diye film yapmazlar da, 'Atatürk diye birisi olmasaydı, nasıl olurdu( Gani Müjdenin Osmanlı Cum. Filmi )' diye komedi filmi yaparlar, yani, tersinden giderler ? Atatürk'ün önemini böyle ifade etmek daha mı etkili acaba ? Aklıma takıldı.
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA Peygamberimiz’in vefatından sonra din adına yapılan saptırma ve ilavelerde, kadınlarla ilgili konuların özel bir yeri olduğunu bir evvelki bölümde gördük. Kadınların kapanması ise kadınlarla ilgili uydurulanlar içinde özel bir yere sahiptir. Bu yüzden kitabımızda bu konuyu ayrı bir başlık altında inceliyoruz. İnsan memeli canlılar içinde tek çıplak doğan ve tek giyinendir. 7 Araf suresi 22. ayetten insanların giyinmesinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu öğreniyoruz. Kıyafet, zamana, toplumun geleneklerine, iklimin şartlarına, meslek gruplarına, makama, mevkiye, yaşa ve birçok faktöre göre hem toplumlar arası hem de toplum içi çeşitlilik göstermiştir. Bazı toplumlar, Hint-Avrupa ırkında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde birçok kere değişiklikler yapmışlardır. Bazı toplumlar ise, Asya toplumlarında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde çok daha az değişiklikler yapmışlardır. Toplum içi kıyafet farklılıklarınınsa en iyi örneklerinden birisi Osmanlı’dır. Osmanlı’da padişah üç sorguçlu sarık takarken, veziri azam iki sorguçlu, halk ise tek sorguçlu takabilirdi. İki veya üç sorguç halka yasaktı. Saraylının, esnafın, tekkecinin, ayrı din mensubu kadın ve erkeklerin başlıkları, kıyafetleri, renkleri Osmanlı’da hep farklıydı. Bu kıyafetlerin farklılığı kanunlar ile korunurdu. Görüldüğü gibi hem toplumlar arası, hem toplum içi kıyafetlerin farklılığı, gelenek ve şartların bu kıyafetleri oluşturması, zengin malzemeli bir tarih ve sosyoloji konusudur. SORUN GELENEĞİN DİNSELLEŞMESİDİR Daha önce değindiğimiz gibi din adına uydurulanları incelersek; toplumun belli bir dönemindeki bakış açısının ve geleneklerinin dinselleştirilmesinin bunlarda önemli bir yeri olduğunu görürüz. Bu gelenekleri dinden ayırmanın yolu Kuran’dan anlaşılan kapanmanın din olduğunu; Kuran’dan çıkmayan kapanma şekillerinin, izahların din adına uydurma, geleneklerin dine sokulması olduğunu bilmektir. Şunu bir daha belirtelim ki geleneklerin bir kıyafet oluşturmasının bir mahsuru yoktur. Yanlış olan, tarihin belli bir anının ihtiyaçlarından doğan ve o toplumu ilgilendiren kıyafetlerin, evrensel olan ve binlerce yıllık zaman dilimine inmiş olan dine maledilmesidir. Örneğin, sarığı belli bir dönemde erkeklerin kıyafetini tamamlayan bir aksesuar, sıcaktan koruyan bir başlık olarak erkeklerin tümüne yakınının giymesi yanlış değildir. Yanlış olan, sarığın dinen kutsal bir giyecek olarak giyilmesi, başkalarına dîni kıyafet diye empoze edilmesi ve Kuran’da hiç bahsedilmeyen bir uygulamanın sevap diye dine sokulmasıdır. Görüldüğü gibi sorun belli bir toplumun geleneği sonucu sarığın takılması değil, o geleneğin din olarak takdimidir. Bu temel mantığı iyice kavramamız çarşaf, peçe, başörtüsünün nasıl dinselleştirildiğini anlamamızda ve bu kıyafet şekillerini gereği gibi değerlendirmemizde faydalı olacaktır. İlk önce yapmamız gerekeni yapalım ve Kuran’da kapanmayla ilgili geçen tüm ayetleri inceleyip Kuran’ın yani dinin istediği ölçüyü bulalım. Ey ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik. 7 Araf Suresi 26 Araf 26’dan ve Araf 22’den avret yerlerini örtmenin ilk insandan beri hem erkek, hem kadın için örtünmenin minimumu olduğunu anlarız. Kadınlara özel giyinme ile ilgili ise Kuran’da 3 ayet BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA vardır. Bu 3 ayeti incelemek kadının kıyafetinin nasıl olması gerektiğini, İslam’ın neyi söyleyip, neyi söylemediğini anlamamızı sağlar. KURAN’DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR Mümin kadınlara da söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünenler hariç açmasınlar. Örtülerini yaka açıklarına koysunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, yahut babaları, yahut kocalarının babaları, yahut oğulları, yahut kocalarının oğulları, yahut kardeşleri, yahut kardeşlerinin oğulları, yahut kendi kadınları, yahut ellerinin altında bulunanlar, yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz topluca Allah’a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz. 24 Nur Suresi 31 Kadını kendi zihniyetine göre yaşatmak isteyen zihniyetin çarpıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir. Bu ayetteki “hımar” kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer “hımar” kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi “hımarürres” gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece “res” kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan “hımar” ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söyenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı ‘res’ ile vurgulanır. Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen ‘cuub’ kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa’nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) “Hımar” kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran’a maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak “felyedribne” fiilini “salsınlar” diye tercüme etmeye kalkmıştır. Böylece ayeti okuyan “başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar” şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde “darabe” kökünden türeyen “felyedribne” fiili “salsınlar” manasına gelmez. Bu fiille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuran’da salsınlar, indirsinler manasında “felyüdnine” kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi “felyedribne” fiili yerine “felyüdnine” fiilini kullanabilirdi. Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran’daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir. Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta “süsler” kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre “süsler” kelimesi ile özellikle “göğüsler” kastedilmektedir. Çünkü ayetteki tüm noktalarla mantıklı bir şekilde göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz. Birincisi, ayette yaka açıklarının kapatılması geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür. İkincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ayakların yere vurulmaması geçiyor. Ayaklar yere vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir. (sütyenin o dönemde icad edilmediğini düşünürsek bu daha da iyi anlaşılır.) Üçüncüsü, ayetten kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın özellikle iri göğüsler, çeşitli fiziksel hareketlerde, hatta rüzgarın esmesiyle elbise yapışınca bile kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır. Dördüncüsü, ayette süslerin kimlerin yanında açılabileceği söylenir. Kuran’daki diğer ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadının, babası gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu açıklamanın özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Tüm bu izahlara göğüs gibi uyan başka bir bölge bulunmadığı için süslerle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varabiliriz. Süsler kelimesinden ziynet, takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayette kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenilmeye çalışılsaydı, buna ilk karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilirdi. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi ziynet, takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken ziynet, takı ne olabilir? Araf suresi 31’de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi, takıların cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde ayetin özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını vurguladığı anlaşılır. -http://www.kurandakidin.net/bolumler/22basortusu.htm-
-
Kur'an okunurken başımı örtmeyi hiç düşünmedim
SORUN GELENEĞİN DİNSELLEŞMESİDİR Daha önce değindiğimiz gibi din adına uydurulanları incelersek; toplumun belli bir dönemindeki bakış açısının ve geleneklerinin dinselleştirilmesinin bunlarda önemli bir yeri olduğunu görürüz. Bu gelenekleri dinden ayırmanın yolu Kuran?dan anlaşılan kapanmanın din olduğunu; Kuran?dan çıkmayan kapanma şekillerinin, izahların din adına uydurma, geleneklerin dine sokulması olduğunu bilmektir. Şunu bir daha belirtelim ki geleneklerin bir kıyafet oluşturmasının bir mahsuru yoktur. Yanlış olan, tarihin belli bir anının ihtiyaçlarından doğan ve o toplumu ilgilendiren kıyafetlerin, evrensel olan ve binlerce yıllık zaman dilimine inmiş olan dine maledilmesidir. Örneğin, sarığı belli bir dönemde erkeklerin kıyafetini tamamlayan bir aksesuar, sıcaktan koruyan bir başlık olarak erkeklerin tümüne yakınının giymesi yanlış değildir. Yanlış olan, sarığın dinen kutsal bir giyecek olarak giyilmesi, başkalarına dîni kıyafet diye empoze edilmesi ve Kuran?da hiç bahsedilmeyen bir uygulamanın sevap diye dine sokulmasıdır. Görüldüğü gibi sorun belli bir toplumun geleneği sonucu sarığın takılması değil, o geleneğin din olarak takdimidir. Bu temel mantığı iyice kavramamız çarşaf, peçe, başörtüsünün nasıl dinselleştirildiğini anlamamızda ve bu kıyafet şekillerini gereği gibi değerlendirmemizde faydalı olacaktır. İlk önce yapmamız gerekeni yapalım ve Kuran?da kapanmayla ilgili geçen tüm ayetleri inceleyip Kuran?ın yani dinin istediği ölçüyü bulalım. Ey ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik. 7 Araf Suresi 26 Araf 26?dan ve Araf 22?den avret yerlerini örtmenin ilk insandan beri hem erkek, hem kadın için örtünmenin minimumu olduğunu anlarız. Kadınlara özel giyinme ile ilgili ise Kuran?da 3 ayet BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA vardır. Bu 3 ayeti incelemek kadının kıyafetinin nasıl olması gerektiğini, İslam?ın neyi söyleyip, neyi söylemediğini anlamamızı sağlar. KURAN?DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR Mümin kadınlara da söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünenler hariç açmasınlar. Örtülerini yaka açıklarına koysunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, yahut babaları, yahut kocalarının babaları, yahut oğulları, yahut kocalarının oğulları, yahut kardeşleri, yahut kardeşlerinin oğulları, yahut kendi kadınları, yahut ellerinin altında bulunanlar, yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz topluca Allah?a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz. 24 Nur Suresi 31 Kadını kendi zihniyetine göre yaşatmak isteyen zihniyetin çarpıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir. Bu ayetteki ?hımar? kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer ?hımar? kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi ?hımarürres? gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece ?res? kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan ?hımar? ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söyenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı ?res? ile vurgulanır. Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen ?cuub? kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa?nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) ?Hımar? kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran?a maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak ?felyedribne? fiilini ?salsınlar? diye tercüme etmeye kalkmıştır. Böylece ayeti okuyan ?başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar? şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde ?darabe? kökünden türeyen ?felyedribne? fiili ?salsınlar? manasına gelmez. Bu fiille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuran?da salsınlar, indirsinler manasında ?felyüdnine? kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi ?felyedribne? fiili yerine ?felyüdnine? fiilini kullanabilirdi. Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran?daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir. Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta ?süsler? kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre ?süsler? kelimesi ile özellikle ?göğüsler? kastedilmektedir. Çünkü ayetteki tüm noktalarla mantıklı bir şekilde göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz. Birincisi, ayette yaka açıklarının kapatılması geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür. İkincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ayakların yere vurulmaması geçiyor. Ayaklar yere vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir. (sütyenin o dönemde icad edilmediğini düşünürsek bu daha da iyi anlaşılır.) Üçüncüsü, ayetten kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın özellikle iri göğüsler, çeşitli fiziksel hareketlerde, hatta rüzgarın esmesiyle elbise yapışınca bile kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır. Dördüncüsü, ayette süslerin kimlerin yanında açılabileceği söylenir. Kuran?daki diğer ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadının, babası gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu açıklamanın özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Tüm bu izahlara göğüs gibi uyan başka bir bölge bulunmadığı için süslerle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varabiliriz. Süsler kelimesinden ziynet, takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayette kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenilmeye çalışılsaydı, buna ilk karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilirdi. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi ziynet, takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken ziynet, takı ne olabilir? Araf suresi 31?de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi, takıların cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde ayetin özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını vurguladığı anlaşılır. -http://www.kurandakidin.net/bolumler/22basortusu.htm-
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
Hakime ve Savcıya hukuki yönden, olumlu anlamda yasal bir müdahale hakkından bahsetmedik zaten. Aklımızdaki Hakim veya Savcı’ya kapalı kapılar ardından Üzmez’in lehine direkt müdahale olup olmaması şüphesinden bahsettik. Ne demişiz: 'Hakim ve Savcının elbette sorumluluğu var ve bu yetkilerini neden kullanmadıkları, neden korktukları yada çekindikleri mechul.' demişiz. Hükümet ne yapmalı demişiz: 'Adli tıp kurumuna soruşturma açılırsa, bundan sonra hep olumlu rapor verecekleri yorumu doğru değildir. Bu olayda soruşturma açılırsa, bu yetkililerin, bir daha arkasında duramayacakları, çocuk üzerinde en az 6 ay müşahade yapmadan, yetkili çocuk psikiyatristlerinin imzası ve muayenesi olmadan, baştan savma rapor veremeyecekleri kesindir. Malum demokrasilerde denetim/teftiş mekanizması çok önemlidir. Hukuk devletinin manası budur. Bu mekanizma işletilmezse, insan tabiatı nedeniyle kurumlarda kokuşmuşluk olmaması beklenemez. Tıpkı rüşvet gibi…' Nitekim, yapılan tartışmalar ve kamuoyu baskısı sayesinde, Adli Tıp, artık bundan sonra çocuk psikiyatrı olmadan, testler yapılmadan acele karar verilmeyeceğini beyan etti. Bunu hükümet soruşturma açarak daha önce yapabilirdi ve halkın gözünde puan toplayabilirdi. Bu yapılmamıştır nedense… Kardeşim biz tecavüzdür demiyoruz ki, söylenenleri doğru anla. Sen, diyoruz, baştan adam iktidarsız dedin, onu diyoruz: Onu dedik ya birader, kaç defa tekrarlamamız gerekir. Hükümet, Adli Tıpta soruşturma açsın dedik, tabii ki doğru yere açılmalı yani o raporu veren, imza eden doktorlara ve TCK 103.madde, 6 fıkrayı değiştirsinler dedik, tabii ki bu olay için geçerli olmayacak değişiklikler onu biliyoruz. Bundan sonrası için dedik.
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
Bizim dediğimiz de o zaten, recmin peygamber döneminde uygulandığı, zaten kabul etmediğimiz mütevatir hadislerde yazıyor. Yani, olmayan bir şeyi Kuranın tashih etmesi beklenemez. Mütevatir hadisleri neden kabul etmediğimiz konusuna gelince; örneğin, Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu’nun İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi yazısının sonuç bölümü açıklayıcı olabilir: CMK’dan bahsetmedik, karıştırma! TCK’dan bahsettik: ‘Hukukçu olarak buna cevabınız Hayır ise, mahzuru bu olayda görülen bu kanun maddesini mevcut iktidar olan AKP tarafından ilerdeki günlerde değiştirilip değiştirilmeyeceğini göreceğiz. Bir değişiklik teklifi var bu olayla ilgili ama galiba bu yönde değil.’ dedik. Neye istinaden demişiz şuna ‘ 15 yaşından küçük kızları cinsel yönden istismar ettiğinizde psikoloji bozulmayan kızlar da var demesi mümkün müdür? Bu sorunun cevabı verildiğinde Adli Tıp Kurumunun da kararını eleştirebiliriz. Eğer bu sorunun cevabı EVET ise; Adli Tıp Kurumu'nun doğruyu yapmış olma ihtimali var mıdır? Yok HAYIR ise...Adli Tıp Kurumu yanlış yapmıştır ama o zaman da Adli Tıp Kurumuna çocukların cinsel istismarı noktasında psikolojilerinin bozulup bozulmadığını sormamızın bir anlamı yoktur zira hepsinin zaten psikolojisinin bozulacağı kesin(dir-zira bu önkabülle hareket ederek HAYIR dedik') yorumuna istinaden yani, TCK’daki ilgili maddedeki ( madde 103, 6.fıkra ), ceza artırımını, psikolojinin bozulmasına bağlayan hüküm için. Söyleneni doğru anlamak gerekir ki, doğru yorum yazılsın.
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
O cezayı açıklamakta haklı olabilirsin. Maalesef, konunun başından beri bazı arkadaşlar konuya ‘zaten İslam şöyle, böyle’ diye başlamış. Belki de bu yaklaşımlar, tavuk-yumurta meselesine benzer, yani, gelenekselleştirilmiş İslamı görünce insanlar dinsiz oluyor, dinsizleri görünce de Müslümanlar gelenekselleştirilmiş İslama sığınıyor. Ne diyeyim, sen de haklısın. Vakit'in afişi ister istemez böyle düşündürtüyor. Ancak, Eski hukukun şimdikinden daha uygun olduğunu söylediğini söylemiyoruz zaten. Gelenekselleştirilmiş İslam anlayışından bahsediyoruz. Kaldı ki, Osmanlı'da Recm sadece bir kez uygulanmıştır. Yıldızlı yerde ne var yine bilmiyorum ama bir daha olmasın.
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
Şimdi dostum, özgürlüklerden, ateistlerin, satanistlerin özgür olması gerektiğinden ( ki ben de öyle düşünüyorum ) bahsettikten sonra, kedi kesmekten ve pearcinglerden devam edince ister istemez o anlam çıkıyor. Bu anlama gelmesin diye vurgulayayım dedim, kabul ediyorum biraz sertti lafım ama gerekliydi. Sn.demirefe, Vikipedi özgür ansiklopedi diye geçer, farklı görüşte insanların konsensüsü ile oluşturulmuş maddeleri vardır. Tartışmalı olan maddeler de aşağıda not olarak verilir ve henüz kabul edilmemiş maddeler içerisinde yer alır. Seleffiyelik, bugün, Suudi Arabistanda uygulanmaktadır. Şu berber hikayesini duydunuz, o ceza sadece hadise dayanarak veriliyor. Yani, Selefiilik hadis ve sünneti de kabul ediyor. Dediğin anlamda var mıdır, bilemem tabii, olabilir diyeyim şimdilik.
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
demirefe kardeş, elimden geldiğince, dilimin döndüğünce kendi doğrularımı da, genel geçer doğruları da savunacağım elbette. O vatandaşa da cevabım hazır merak etme Sn. Efe, hem fikir olduğumuz, benim de savunduğum şeyleri bana karşı sanki ben bunları savunmuyormuşum gibi öne sürmen anlamsız. Ilımlı İslam ile Kurandaki İslam anlayışını aynı kefeye koyman ise çok vahim.
-
ÜLKENİN EN GÜNCEL KONUSU
İşte genelde karıştırılan mevzu budur. Yani, düşüncesi, vicdanı dogmalardan arındırılacak birey mi, yoksa devlet ve toplumsal kurallar mı ? sorunsalı. Laiklik 'dogmaları baz almamaktır' doğrudur. Ancak, eksiktir, çünkü burada bahis konusu kişi yada birey değil, devlet ve toplumsal konularda konulan kurallardır. Devlet kişinin vicdanına karışmaz, karışamaz. İsteyen kendi hayatını dogmalara dayanarak da düzenleyebilir, buna laik devlette kimse karışamaz. 'Kişi,yaşantısında dogmaları baz almaz, laiklik budur' derseniz, bazıları çıkıp, pekala 'devlet laik olur, kişi laik olmaz. Kişi laik olursa dinsiz olur' deyiverir. Ne laikliğin tarihsel gelişiminde ne de şu an dünyanın herhangi bir Laik yada Seküler ülkesinde böyle bir tanım yoktur. Kişinin Laik olması, Devletin kurallarının dogmalara dayanmasını kabul etmemesi, akla ve bilime ayanmasını kabul etmesidir. Ülkemizde ki kavram karışıklıklarından en önemlisi budur. Devlet dahil kimsenin "dogmalardan arınmış gerçek, geçerli din" iddiası yoktur. Varsa dediğiniz doğru olur. Devlet "dogmalardan arınmış gerçek, geçerli din"anlayışını yerleştirmeye çalışması değil, 'hurafelerden arındırılmış din'i, bunu talep edenlere hizmet niteliğinde vermesi Laikliğe aykırı olmaz. Burada genelde yapılan bir hata da Katolik ülkelerdeki Laiklikle, Protestan ülkelerdeki Sekülarizmin karıştırılmasıdır. Ülkemizde, Diyanet İşleri Başkanlığı işlevinden sapmış, sadece Hanefi Mezhebini empoze eden bir yapıya dönüşmüştür. Olması gereken, dinleri hakkındaki gerçek bilgileri almak isteyen vatandaşa hizmet babında bir yapıya dönüştürülmesidir. Aleviliği, bir mezhep değil de ayrı bir din olarak görenler için de bu hizmet verilebilir. Eğer, bu şekilde bir dönüşüm yapılamazsa bu kurum kapatılmalıdır.
-
Atatürk'le ilgili Uydurmalar-Saldırılar
Can Dündar’ın belgeselinden yeni bir şey öğrendim diyenler lisede devrim tarihi derslerini ekenlerdir.
-
Atatürk’le yeniden tanışmaya hazırlanın..
Halkımızda Atatürk'e sevgi ve saygı, korsan kasetçiler/CDciler dahil içselleşmiş olarak vardır. Bu saygı ve sevgiyi hazmedemeyenler, emperyalistler ve onların ülkemizdeki işbirlikçileri, şeriatçılar, Kürtçüler ve ********. O yüzden, AB tarafından, devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılması ve Kemalizmin kökünün kazınması tavsiye edilmektedir. Bozuk sistemin sonucu olan Korsanların bile Atatürk'e sahip çıkması anlamlıdır. Asıl Korsanlar ise, çıkar uğruna, Türkiye, Türk ve Laik cumhuriyet düşmanlarına destek verenlerdir.
-
VAKIT YAZARI KÜCÜK KIZA TECAVÜZDEN GÖZALTINDA!
Sn. demirefe, bu başlıkta din tartışmasına girmeyi tercih etmiyorum, zira konunun özü atlanıyor, farklı mecralara gidiyor. Sadece, şunu söylemekle yetineyim. Selefiler, hem Kur'an'ı hem de Sünneti ( Hadisleri ) kabul ederler. http://tr.wikipedia.org/wiki/Selefiyye Bu konuda size kesinlikle katılıyorum. Bu insanları da külliyen ateist ilan ettiniz bu arada.
-
ALEVILER NEDEN YÜRÜR?
Kimse öyle bir şey demiyor, çarpıtmayın. Camiye gidenler arasında dini siyasete alet edenler var deniyor. Laik bir ülkede bırakalım da Aleviler kendilerini ifade ettikleri yorumlarıyla yer alsınlar. Bizim onlar hakkındaki yorumlarımızı onlara kabul ettirmemiz için devletin olanaklarını kullanmak gerçekten Laik bir devlet anlayışına uygun olmaz. Kemalizmi bir siyasi görüş olarak savunmanın yada küçük burjuva devrimciliği yapmanın, samimiyetsizlikle alakası yoktur. Bu gayet doğal bir demokratik duruştur. Yani, nasıl ki, Sünniler arasında Kemalisti te var, Ülkücüsü de, Dincisi de, Liberali de... Ancak, AB'nin tutumu konusunda haklı olabilirsiniz.
-
'Atatürk yaşasaydı yargılanırdı'
Sn.Şuheda, Neden kimse bir şey demiyor demişsiniz, bunlara denecek tek şey ******* oldukları ama onu da diyecek babayiğit pek çıkmıyor maalesef. Malum demokrasi var ya, malum AB 'ye gireceğiz(!) ya. Saygılar.
-
İngiltere şokta
Sn.Politika, Prof. Arif Verimli'nin hükümetle ilişkisi var mı, yok mu bilmiyorum ama Y.N.Öztürk'lü tartışma programdan sonra Arif Verimli, ertesi gün Esra Ceyhan'ın kadın programında insanları pedofili, çocuk istismarı ve tacizi konularında bilinçlendirirken gördüm. Dolayısıyla, art niyetli söylenmiş bir şey gibi gelmedi bana. Diğer dediklerinize katılıyorum. Eğer, devlet, hükümet, bu suçları önlemede üzerine düşeni yapmazsa yada partizanca davranırsa olayın çivisi çıkar. Toplum, kendi adaletini kendi sağlamaya kalkar. Bunu da, İstanbul'da, suçsuz olduğu sonradan anlaşılan gencin linç edilmesinde acı bir şekilde gördük. Saygılar.
-
İngiltere şokta
Arkadaşlar, Türkiye genelinde, son üç yıldaki suçlarla ilgili İstanbul Barosunun yaptığı istatistik tablosundan cinsel suçların dağılımını aşağıdaki linkte inceleyebilirsiniz. Türkiye Suç İstastistiği-İstanbul Barosu
-
Kürt Sorunu ve Türkiye'nin geleceği hakkında
Arkadaşım, beni tekrarlatmak zorunda kalıyorsunuz ama gene de yapayim, başka da carem yok herhalde, onlar kendilerine Ulusal Sol diyor, Ulusalcı değil. Beni yormayın lütfen. Benim, şimdi Türk Solu'nu savunduğum gibi bir yargıyı nerden çıkardınız. Ben doğru ve objektif gördüğüm, herhangi bir fikri, yazıyı alıntılamakta sakınca görmem. Bilen bilir, Taha Akyol’dan da alıntılarım, Alevi sitelerinden de, Sosyalist sitelerden de…Siz, onlar hakkında istediğinizi düşünebilirsiniz, bana saygı duymak düşer. Evet, Hitler de Nasyonal Sosyalistti, nasyonallik dışında da, uyguladığı politikalar sosyalistti. Sadece Hitler mi ? Stalininki de aynı, Sovyet döneminde de Rus merkezli sosyalizm uygulanmıştı, Rus kültürü hakim kılınmış, Ruslaştırma politikası uygulanmıştı. Ha keza Çin de öyle. Bakın, PKK Kürt sorununun sonucudur demek, PKK’nın varlığına ve yaptıklarına bir ölçüde hak vermek demektir. Yani, bunu söylemek, ‘ etnik Türk milliyetçiliği yüzünden ( ki bence bu sebep yanlış ) PKK bir tepki olarak çıkmıştır’ demektir. Bu durumda, PKK’nın yürüttüğü etnik Kürt milliyetçiliğine tepki olarak da etnik Türk Milliyetçiliğinin kabarması doğaldır ve buna da hak vermeniz gerekir. Türk Solunun Ulusalcı olduğunu iddia eden sizsiniz, ben değil, bu durumda, lütfedip bize sizin göstermeniz gerekir Türk Solunun, ‘biz, Ulusalcıyız’ dediğini. İddianız, ancak, eğer, şu anlamda ise doğru olur: ‘Bugün, Türkiye, ABD, AB, emperyalizm destekli Şeriatçılar ve Kürtçülerin yoğun siyaset ve propogandaları tarafından kuşatılmış durumda ve buna karşı Ulusal, Milli düşünen tüm kesimler ortak bir tepki gösteriyor, ortak bir payda da buluşuyor, bu da Ulusalcılık etiketinin altında toplanır.’ Ancak, bu şekilde düşünürseniz diyebilirsiniz, anlatabildim mi ? Sanırım, açıklamalarımdan sonra anlaşılmayan bir şey kalmamıştır.
-
Istanbulda insanlik linç edilmis!
Bakın, Sn.dünyahepimizin, siz Kemal Kerinçsizleri, Veli Küçükleri Ulusalcılarla karıştırınca, ben de doğal olarak 'siz kimleri ulusalcı olarak görüyorsunuz' diyerek sizin Ulusalcılardan ne anladığınızı anlamaya çalıştım. Bu sefer, bana Tuncay Özkan dediniz ve kanalbiz olayını gündeme getirdiniz ve çelişki dediniz, Gülen dediniz. Ben de çelişkinin olmadığını anlatmaya çalıştım. Biraz araştırırsanız adamın hesabını verdiğini olayı açıkladığını da bulabilirsiniz. Şimdi, neden olayı saptırdığımı söyleyip beni suçluyorsunuz, anlamadım. Ergenekon önemli demişsiniz, ardından piyonlar demişsiniz, bu anlamda size katılıyorum. Ancak, o piyon dedikleriniz ve gerçekten suç işleyenlerle, sonraki dalgalarda içeri alınan paşaları ve sırf hükümete karşı oldukları için içeri alııp susturulmaya çalışılanları da ayırmak gerekir. TSK'nın ziyaret ettiği emekli askerler Hurşit Tolon ve Şener Eruygurdur. Bunların tutuklanmasına anlayış gösterildiğine dair herhangi bir belirti yoktur. Veli Küçük gibileri hariç. Onlar da, daha önceki başlıkta belirttiğim gibi, gladyo-CIA güdümlü derin devlet içerisindeki milli olan kesim olabilir. Milli olmalarını söylemem de suç işlemedikleri ve ceza almamaları gerektiğini söylemem anlamına gelmez. Lütfen bu ayrımları doğru yapalım. Yani, iktidarın dediği gibi bir örgüt olabilir ve hükümeti darbe yoluyla devirmek amaçlanmış olabilir, ancak, bu demek değildir ki derin devlet yargılanıyor. Görünen o ki, derin devlet her zamanki gibi CIA güdümlü eylemlerine devam ediyor. Bu ergenekon örgütü dedikleri de, daha önce derin devlet içerisinde yeralmalarından dolayı gladyo yöntemlerine alışmış, hükümete karşı da bu yolla darbe yapmayı/yaptırmayı amaçlamış ama henüz eylemde bulunamamışlardan oluşan bir oluşum olabilir. Susurluk ise çok farklıdır ve birileri tarafından sonuçlandırıltılmamıştır. İsterseniz bu tartışmaya ilgili başlıkta devam edelim.