Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

İNTERLOCK

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

İNTERLOCK tarafından postalanan herşey

  1. MAGNETİK DE GEZER DİĞER TENLİLER!. konu mevzuatımız keklik ve niçün düz ovada avlandığı müşterek sorusudur: ardıllarımın pek eyi bildiği üzre grouse kuşu heyvanatı pek şirin bişeydir.. hoştur.. kılıklı and kılıksız koşullarda dahi temaşası lâtif hazlar verebilicektir fragman ve şerhi hususu ihtisasîdir uzmanlarına bırakılmalıdır.. fekat sizler de kıyı köşe elaka duyunuz ni'me-i matlubdur.. eski tarihli ve tecvidli tefsirlerden gelen haberlerde galiba sanırım anlaşılan odur ki konunun bir de arka yüzü olabilicektir.. kanıdır.. elin tersidir açığa çıkmasının bir katkı sağlaması dorsallığa halel getirebilicektir! düz ovada keklik avı hususu ise fatal bir durumu aksettirir! çünküm omurgada ölümcül vukuat yatmakta oluptur.. çayırlarda karakurbağalarımız koruyucu çobanları olmadığı içün vıcık vucuk cork curk nasıl ezilmekte iseler grouselerimiz de "ameyn bi yem bulsam!" deyu zıptırı pıptırı seke söke nöbet möbet krizlerle/crisis ordan oraya kendicini attırırkene uçaa düşer bi adaya aa! looost? bi bakar nereye geçmiştir? işte fanlarim işin ucu bene kadar geldi (bünyamine yane) burdan nereye rücu eder.. kimbilir? idiot hastanın camid alanda tutuklu kalması eşzamanlı olaraktan şehirden uzakta kalmak mıdır?. değil midir? bağlantılı pastoral karma manzumemiz: GROUSE SAİD: kekliğidim vurdular kanadımı kırdılar daha ben ne idim ki anamdan ayırdılar BIRDMAN SAID: gel gel yanıma keklik kastın canıma keklik al kınalı parmakların batır kanıma keklik BIRDMAN AND KEKLİK: (one after another) keklik kayalı yerde öter havalı yerde sevdiğimin kavalı kaldı dayalı yerde KORO: ah! kekliğim kınalı kanadı da yaralı uçtu düştü gelemez gelse bile bilemez ne yazık ki oralı oy! ..
  2. İNTERLOCK şurada cevap verdi: Radya başlık Forum Oyunları
    .. Kadın üzerine yazı yazarken kalemi gökkuşağına batırıp , mürekkebi kelebek kanatlarının tozu ile kurulayacaksınız. Denis Diderot ..
  3. .. vazgeçmek çok kolay oldu burada bir diğerinde biraz zor olsa da öbüründe düşe-kalka vazgeçtim içim çok acısa da kahretsin neden o yoklukta senden vazgeçilmiyor ..
  4. İNTERLOCK şurada cevap verdi: Radya başlık Felsefe
    .. Bir adam: "Dervişlerden bazısına ebrişim/saz ve saire gibi haram olan sema ile meşgul olduklarını gördük, bunu dervişlik mezhebinde doğru görmek nasıl olur? Dervişe, böyle bir işle uğraşmak yakışır mı?" diye sordu. "Bunun cevabı mufassaldır", dedik. Sadık ve hür türlü mücadeleyi yapmış, namaz, oruç, zikir gibi ibadetlerle senelerce Allah'ı taleb etmiş, ondan hâsıl olmuş olan halet ve zevki iç terazisiyle tartmış, eksiğini, fazlasını bilmiş olan bir dervişin, döndüğü ve sazın, rebabın neyin sesini işittiği zaman, ilâhi hali artar. Aşk ve fakr müftüleri, derviş için bunları reva görürler. Çünkü onun, bunlardan maksadı zevk, eğlence değil, Allah'a yaklaşmaktır. Eğer bu ilahî hal kendisinde namaz, oruç, zikir ile hasıl oluyorsa, maksat daha iyi bir şekilde elde edildiğinden, eğlenceye, saza ve sema'a izin vermezler. Bununla beraber bu derviş, sema ve eğlenceyle meşgul olsa bile onun bu halini başkalarının haline benzetmek doğru değildir. Çünkü, görünüşte onun bu hali küfür ise de bu küfürde bir din gizlidir. O derviş, manen tamamiyle imana garkolmuştur. Başkalarının eğlencesi ise küfür içinde küfür, karanlık içinde karanlık olur. Bundan başka fakr yolu, şeriatin özü ve içidir. Bir şeyin özü ve içi ise, o şeyden başka bir şey değildir. Şeriat; umumun/avamın itaatidir. Umumun işlerini halletmek için kolaylıklar gösteren bazı çareler, yollar ortaya koymuşlardır. İnsanlar çok kez gece, gündüz hattâ beş vakitte Allah'a hizmet ederler ve Allah'ı anarlar. Bununla beraber bu insanların meyli ve aşkları zayıf olduğundan fazlasını yapamazlar. Örnek, karada yaşayan kuşlar uzun zaman suda kalamazlar. "Sizi yerden yarattık, öldükten sonra yine oraya göndeririz ve oradan bir defa daha çıkarırız" (Sûre: 70, Ayet: 57), buyrulduğu gibi onların menşei topraktır. Sadece zaman zaman suya yaklaşırlar, su içerler, yıkanırlar ve sonra sudan, denizden ayrılarak yine kendi yerlerine, toprağa dönerler. "Melekler daima salâttadırlar. (Sûre: 70, Âyet: 23)" buyrulduğu gibi, daim suda bulunmak balıkların işidir. Bunların denizden ayrılmaları imkânsızdır. Çünkü asılları denizden çıkmıştır. "Sonra Allah, onlar üzerine kendi nurundan döktü" (Hadis) Burada şeriatten maksat, denize, suya dönmektir. Balıklar yüzlerini tamamen denize çevirmiş ve denize dönmüşlerdir. Onların yiyecek, giyecek ve yatakları, her şeyleri denizdir. Uykuları ve uyanıklıkları da denizdedir. "Akıllı kullar da Ulu Allah'ı, ayakta dururken, otururken, yatarken hülasa her zaman ve her halde zikrederler". (Sûre: 3 , Âyet: 190-191) Karaya mensup olan avam, denize mensup olan seçkin insanların işlerini yapamazlar. Çünkü onlara kuvvetleri, vüs'atleri, takatleri nisbet/oranında bir ibadet tahsis olunmuştur. "Esasen Ulu Allah hiç kimseyi takatinin üstünde bir külfetle mükellef kılmaz" (Sûre: 2, Âyet: 286) Balıkların daima meşgul oldukları şey, kulluğun kemali ve şeriatin içinde bulunmak ve dışına çıkmamaktır. Daima Allah ile beraber bulunan evliya ve fukaranın ahvalini şeriata aykırı olarak gören bir kimse, on kilo ekmeği, bir kilodan; Fırat'ı testideki sudan; gülü, gül suyundan; bademin içini ve yağını, bademden ayrı olarak zan ve kabul edenlere benzer. Meselâ, bademleri böyle kabul etmesinin sebebi de şudur: Bademler birbirinden ayrıdır, sayılabilir ve avucunda toplayıp sıkarsan bir ses çıkarır. Halbuki bademin içi ve yağı bu özelliklere sahip değildir. O halde bunlar bademden başka bir şeydir.. Bu sözden ve delilden, onların, bademi tanımadıkları, bademden sesi, sayıyı anladıkları, asıl bademin ne olduğunu bilmedikleri bellidir. İşte bu gibi insanlara "mukallid" derler. Muhakkiklerin yanında mukallitlerin imânının hiçbir değeri yoktur, şeriatta gerçek, Allah'a kulluk etmek, yüzü Allah'a çevirmektir. Dünya ve şeytanlardan da yüz çevirmek lâzımdır. Eğer şeriat namaz, oruç, zekât, zikr olsaydı bütün ozaman şeriatlerin, mezheblerin ve gidişlerin hepsinin aynı şekilde ve aynı tarzda olması gerekirdi; Peygamber: "Bu Kur'anın hükümleri ve bu şeriat, senden evvel gelen Peygamberlerin kitaplarında vardı. Fakat bu şekilde bu suret ve tertip ile mevcut değildi. Birisi, Arapçadır, diğeri Süryanca ve İbrancadır. Her birinin ayrı orucu, ayrı bayramı, ayrı haccı ve ayrı delili, ayrı haramı ve helâli vardır" buyurmuştur. Bilinir ki dinin gerçeği, şekil ve dilde değildir. O, her suret ve her dile gelir ve yüz gösterir. Diller ve şeriatler kadehler gibidirler. Din ve Allah'ı bilmek, kâselere, testilere, küplere, ibriklere, şişelere ve kadehlere konulabilen sular ve içkilerdir. Fakat içki, şarap, kabın kendisi değildir. Suya yabancı olan ve testiye tapan kimseler, bu bilinen testiyi görmezler ve suyu kabul etmezler. Böyle bir kimsenin su ile aşinalığı yoktur. Şekle tapan ve mukallittir. Şaraba tapan ve suyu tanıyan kimse, içinde şarap ve su bulunan her kadehi can ve gönülden kabul eder ve kadehin önünde, "Meleklerin hepsi ona secde ettiler" (Sûre; 15; Ayet: 30)Buyrulduğu gibi secdeye gelir. Allah'ın bundan maksadı, kadeh değil, şaraptır ve onun zevki efsaneden değil, haldendir. Bunun gibi, Mustafa (Allah'ın selâmı ve salâtı onun üzerine olsun), Ayşe (Allah ondan razı olsun)'nin ayaklarını öper, yüzüne sürerdi. Ayşe, bunu gördü ve hayret etti. Peygamber birkaç gün onun yüzüne bakmadı. Ayşe bunun derdiyle şikâyet ederek ağladı. Peygamber'e: "Ayşe'nin gönlünü al!" diye emir geldi. Peygamber, Ayşe'den özür dilemeğe gelerek onun elini ve ayağını öptü ve: "Ey Ayşe! Senin elini ve ayağını, senin suretine olan sevgimden öptüğümü zannetme. Ben Allah'a olan sevgim için öpüyorum. Senin yüzünde dostumun yüzünü görüyorum. Ve senin gece gibi olan gökselliğinin karanlığında Allah'ın sabahının parlak nurunu görüyorum. Secdeyi, Kadim olan Allah'a ediyorum. Senin sonradan vücuda gelen (hadis) birkaç günlük vücuduna değil. Bundan sonra kendini değil, Allah'ı görmen lâzımdır" dedi.
  5. .. NAMELESS /BİLİNMEYENE AÇILAN KAPI.. Sözcük bir köprüdür. Onu hatırlayın, onu düşünün, onu gözden geçirin, onun çevresinde dolaşın, ona her yönden bakın. İçtenlikle, sebatla onun içine dalın; bütün gecikme ve düş kırıklıklarına katlanın, ta ki zihin aksi yöne dönsün ve sözcükten uzaklaşıp, sözcüğün ötesinde olana yönelsin. Bu, sadece adını bildiğiniz bir kimseyi aramaya benzer. Bir gün gelir, araştırmalarınız sizi ona ulaştırır ve isim/ esma' yaşanan gerçek haline gelir. Sözcük ile anlamı/manâ/fehva'sı arasındaki bağlantı nedeniyle, sözcükler değerlidirler. Eğer insan, sözcüğü çok büyük bir dikkatle incelerse, kavramın ötesine geçerek, onun kökeninde gizli olan deneyim/tecrube'ye ulaşır. Aslında, sözcüklerin ötesine ulaşmak için tekrarlanan girişimlere meditasyon/meditation/yakin/tefekkür/ tezekkür denir. Sa'dhana/Başarıyı getiren uygulamalar da zaten sözlü olandan sözsüz olana geçmek için sebatla sürdürülen girişimlerdir. Bu iş umutsuz gibi görünse de bir an gelir, her şey birdenbire apaçık ve sade ve harikulâde kolay olarak gerçekleşir. Fakat siz şimdiki yaşam biçiminize ilgi duydukça, bilinmeyene dalmak için son adımı atmaktan hep ürküp-çekineceksiniz. Söyleşiler 85. Bölüm Sri Nisargadatta MAHARAJI ** ** Sözcük: -Kelime/Kelâm/Word/Talk: Mânası olan en küçük söz veya cümlenin yapısını teşkil eden unsurlardan birisidir. Kelime, isim, fiil ve harf olmak üzere dilbilgisinde üç kısma ayrılmıştır. "Bir tek söz" e kelime denir. (Osmanlıca Sözlük) -Belli bir amaç için bir birim olarak düşünülmesi uygun düşen bir damga dizgisi. -Anlamı olan ses veya ses birliği. -Ses dilinde belli anlamı ya da tümce kuruluşunda görevi bulunan anlatım aracı. (TDK) -Söylem, konuşma, mesaj, iletişim, bilgi, sinyal, açıklama, yemin, deklarasyon, ifade, iknaiyat Söz, lafız, laf, lakırdı, vaad, haber, malumat, parola, emir, işaret, kelâm. -Kısa bir yorum ya da gözlem. -Kelâm: Söz. Bir mânayı ifâde eden, bir maksadı anlatan ifâde. Allah'a mahsus bir sıfat. Fık: Allah (C.C.) Kelâm sıfatını da hâizdir. Onun kelâmı harften ve savttan (ses) münezzehtir, ezelidir, ebedidir. -Istılah'da/Tabir, deyim, jargon, metafor olarak: İlm-i kelâm ve Kelâmullâh. Hikmet ve mantık esaslarıyla Allah'ın varlığı, birliği, İslâmiyetin doğruluğu ve hakkaniyetinden bahseden ilim. -Istılah: Islah etmek: Islah/İyileştirme/Kusurları giderme. -Erbab-ı ilim arasındaki ve herkesin anlamadığı kelime. Bir ilim veya mesleğe âid kelime. Belirli bir topluluğun, bir lafzı lügat mânasından çıkararak başka bir mânada kullanmaları. -Dua= Söz/Kelâm: -Allah'a (C.C.) karşı rağbet, niyaz, yalvarış, tazarru. -Salât, namaz. -Cenab-ı Hak'tan hayır ve rahmet dilemek. -Allah'ın rızâsını, hidayet ve istikamete muvaffakiyyeti dilemek, yalvarmak. -Peygamber'e (ASM) salavat getirmek. -Birisini bir şeye sevketmek. -Bir kimseyi bir isimle tesmiye etmek. -Okumak. -Feyac/Guvta/Guft/Hesis/ Hetme/Luga/Makale Vahy/Tebliğ/Za'm. ..
  6. BİR BAŞKA SAMSARA TASARIMI; MÖBİUS TUTUKLUSU.. Bir düşünce sürecinin başlaması; Hareket/Devinim. Temel İşlemler Veri-Tabanı; Hareketlenme; Basic Prog Operations Database; Mobilization/Kinesis. Bir ruh durumundan başka bir ruh durumuna geçiş. Zaman içinde durum/Hal/Paradigma/Mental uyarım/ Öğüt/Tenbih değiştirimleri.. Avam Tabakası/Popular-Lace üzerinde oluşturulan psikolojik baskı. "Main Operations Base; Mobilization" Tek tek kişiler üzerinde uygulanacak belirli yöntemlerle Sosyal Yaşam Platformunda istihdam dışı bırakmak; Niyaz'dan/Vertical Moving mahrum bırakmak; Mental Sevi-Bağı/Muhabbet Ortamı-Dışı bırakmak.. "Individual Unemployability" Bu bağlamda; Kinesis: "The movement of an organism in response to an external stimulus; Haricî uyarana cevap olarak kişinin hareketlenmesi" Bu hareketlenme uyarıcıya bir tepki olarak belirir, ancak uyarım kaynağı ile ilgi odaklı değildir. Çünkü bir "Simulate Stimulation" durumu vardır; Sistem, benzer sahte şartları oluşturarak, tahrik eder. A'sâb/Asb'ı bozar, uyarır ve bu tarzda sevk eder; "Cybernetics." Zekâ-Akl Döngüsü ve Dönem Sınavları. "Intelligence cycle-collections" ve; tüm bu sistemin uygulanmasında Stripe; "Sanal Disk Birimi/Virtual Disk Volume" devrededir. ..
  7. .. Kaza, âsumandan baş gösterince, akıllının tedbîri gizlenir. Balıklar, deryanın dibinden sahile çıkar, uçan kuşlar tuzağa yakalanırlar. Cin ve perî şîşede mahbus, Bâbil kuyusu Harut'un konağı olur. Kazadan yine kaza kurtarır. Âfetten yine Hakk'ın kazası kurtarır. Kazadan sakınmaya imkân yoktur. Ona hîle ve tedbîrle çâre bulunmaz. Mesnevî III - 473/476 ..
  8. .. dün belki bir küçük şey kayb oluvermiştir odanın en taralı yerinden ve gelirken getirmiştir bir damla senden dönüyor şimdi işte getiriyor istediğinden her kaybolanın farkına varılır mı yakınsar yay ve akreb sınırda komşudur capricorn yaya mikroskop ile bakıyor ortada hiç bir şey görünmüyor ya aslında vega tam 19 un üzerinde katlandığında sazlar çalınır çamlıcanın bahçelerinde kontrolsuz kaderde slaffleaze de korku gözler donuk feri yok olan oldu siyah sirayette capricorn yüce yönetim tek tek ve birlikte gerekeni yapar siyah bazen elimden tutar umarım ve ben bu kulaklara ağız değilim hitam yitirilmiş ışıklar incitilmiş bedenler sapılmış bir yörünge üzerinde ezber bozmalar yâr seni nerede kayb ettim ne zaman uçup gittin sen hangi sadâ efil efil alıp kaçırdı seni? şimdi dudağında silik sena izleri ..
  9. .. İbrahim Ethem bir gece, en nadir kürklere ve ipeklere boğulmuş, yatağında uyurken, sarayın damında bir tıkırtı duydu. Kulak verdi. Çatıda sert bir ayak sesi.. Haykırdı: "Kimdir o? Kim var damda?" Ses geldi: "Yabancı değil.. Bir katar deve kaybettim, damda onu arıyorum!" Sultan daha keskin, daha kızgın bağırdı: "Ey insan, kaybolan develeri sarayın damında mı arıyorsun?" Yine ses geldi; heybetli, derin ve tane tane: "Ey gaafîl, sen de Allah'ı, ipek ve atlas kaftanlar içinde, inci ve altın tahtlar üzerinde mi arıyorsun? İbrahim Ethem yatağından sıçradı, adamlarını çağırdı, her tarafı arattı; kimseler yok.. Sabaha kadar uykusuz, yatağında çırpındı durdu. Sabahleyin divan kurulur kurulmaz, birdenbire içeriye heybetli bir adam girdi. Kimse bu adama, kim olduğunu, ne istediğini soramadı. Sultan, düşünceler içinde kendinden geçmiş, sordu: "Ne istiyorsun, dileğin ne?" "Yolcuyum, buraya konmaya geldim." "Burası benim sarayım, han değil.." "Senden evvel burada kim vardı?" "Babam.." "Ya ondan evvel, ondan da evvel?" "Atalarım.." "Birinin göçüp öbürünün konduğu yer han değil de nedir?" Ve adam, hızla geriye dönüp divan odasından çıktı, gözden kayboldu. ..
  10. .. Yüzlerce kötü hadiselerle karşılaşsan ye'se düşme, hüsn-ü zann'da bulun. Başkalarının korkuyla yüzlerinin sarardığında, kâr ve zarar zamanlarında gülesin. Zira gülün bütün yapraklarını koparsan, o aldırıp gülmeyi bırakmaz! "Bana, dikenin cefâsından ne gam! Hem ben gülmeyi dikenden buldum" der. Kader sebebiyle kaybettiğin şeyler, hakîkatte bil ki senden belâyı giderir. Gönlün arınması, bazen kalbe kasvet basınca ferahlık bulmasıdır. Mesnevî III - 3277 ..
  11. .. CEVRİYE; PROFİLİMDE İMAJLAR.. civarımda geçişli biçimde dorik mimarî değişkenler ve değişken bi süpürge girmiş charlady'nin düşüne bi tilki takmış saati koluna siyah-kâbus erkeğinden düşmüş alt-emir dosyamda işlenik tavşanın peşine tedavülde o gemiler kuğular selâm verin siz gittiğiniz kumsallara beni götürmez misiniz? ..
  12. İNTERLOCK şurada cevap verdi: Radya başlık Havadan Sudan Konular
  13. İNTERLOCK şurada cevap verdi: Radya başlık Felsefe
    .. O sofi, Allah'ı kendi anlayış, kavrayış ve kudreti nisbetinde gördü. Allah'ın nuru ve tecellisi Ebayazid'in kuvveti nisbetinde ona çarpınca dayanamadı ve öldü. Cebrail'de Allah'ın tecellisi vardı. Belki onun içinde yetişmişti. Onunla meşguldü. Ondan başka işi yoktu. Denizin içinde bulunan bir balık gibi o, her zaman vuslat denizinin içinde idi. Muhammed'i, Allah'ı göstermek için Mi'raca götürdü. Cebrail kendi makamına geldiğinde durdu ve daha ileri gidemedi. Bunun üzerine Mustafa (Allah'ın selâmı O'nun üzerine olsun) ona: "Gel! Niçin durdun?" diye buyurunca Cebrail: "Bu makamdan ileri gitmek sana mahsustur. Eğer bir parmak daha fazla yaklaşırsam yanarım. (Sûre:37, Âyet: 164) cevabını verdi. Ondan sonra Peygamber (Allah'ın selâmı, onun üzerine olsun) yoluna devam etti ve Hazret-i Hakkın cemalini Kur'an'da: "Onun gözü, kaymadı, dönmedi" (Sûre:53, Ayet: 17) buyurulduğu gibi, hiçbir görüş hatası olmadan, "baş gözüyle" gördü. Allah'ı gören her kimse, O'nu, ancak kendi kavrayışının kudreti nisbetinde görebilir. Karıncadan Süleyman'a varıncaya kadar hepsini Allah besler. Hepsinin varlığı ve canlılığı tamamen Allah'ın tecellisindendir; fakat bu iki tecelli arasında fark vardır. Süleyman'a olan tecelli nerede! Karıncaya olan tecelli nerede! Meselâ, bir efendinin biri beş yaşında biri on yaşında, biri yirmi yaşında, biri otuz yaşında ve böylece ta kırk ve elli yaşında olmak üzere beş kölesi olsa, bunların hepsi akılları başında büyük ve aynı yaşta olsalar bile, akıl bakımından bir olmayıp, muhakkak ki birinin akıl ve kifayeti öbürüne nazaran daha az, diğerlerinkinden daha fazla olabilir. O efendi, her biriyle aklının derecesi nis­betinde konuşur, görüşür; fakat bunların en büyüğü ve akıllısıyla konuştuğu, görüştüğü gibi en küçüğü ve akılsızıyla konuşursa, en küçüğü anlamaz. Tahammül edemez. Mesel: Ey ruhu dinlendiren kimse! Esvabı insanın vücuduna göre ölçer biçerler. Bunun gibi, evliya ve müminlere Hakkın tecellisi de, onların Allah'ın indindeki mertebeleri nisbetindedir. Allah'ın nuru, onlar üzerlerine tahammül edebildikleri kadar iner. Bir insan ateşe kavuşmak ve ondan faydalanmak isterse, hamamı ateşle kızdırır ve hamam vasıtasiyle ateşin vuslatından istifade eder. Eğer doğrudan doğruya kendini ateşe atarsa tabiatiyle yanar. Kemale eren Allah adamları, semender gibi ateş içinde ve balık gibi suda yaşayabilirler; fakat diğer müminler ve gerçeği arayanlar doğrudan doğruya ateşten faydalanacak güce sahip değillerdir. Bununla söylemek istediğimiz şudur ki: Kemale ermiş olan Allah adamlarının yüzünü görmen, doğrudan Allah'ı görmekten daha güç olmaktadır. Yalnız bu, "Evliya ve Allah ayrı gayrıdır" demek de değildir. Böyle düşünmek bile yanlış ve küfürdür. Bu, "Onların Allah'ı gördükleri kuvvet ve kudret, sizde yoktur." demektir. Kemale ermiş olan Allah adamını arayıp onun gördüğü gibi görürsünüz. ..
  14. meditasyon nedir? ne değildir? tatbiki mümkün müdür? açıklı-yorum; önce sevgili biksularım şu nokta eyi bilinmelidir ki şindiye kadar bilinenler bilinmemektedir! anca ve şimdi bilinebilinecektir! şöyle ki; meditasyon hevaya girmektir fekat bu heva asla ambiyans olmayıp atmosferik hevasıdır ve bu nokta-i nazar önemlidir ikinci nokta-i nazar ki şudur; atmosferikimiz ise bicik atomcuklarımızın seyr-ü sefer yaptığı ambiyanstır bilinmelidir amma tatbik için hanki atmosferik heva müsait olcektir? ansver; akdeniz bölge hevası olcektir! niçün? bikoz; meditasyon "med" ile başlamaktadır bunda bu işaret mevcuttur* ve itirazı olabilicek va'mıdır? yoktur! bu mühim mevzuat hep gözden kaçmış bendeniz gurunuz yakkalayane kadder yapılan tatbikatlar semere verememiştir bundandır şindi siz avaneme sırrı verdim heman akdeniz hevasına gidiniz ortamın babında uygun bir muhatab(e) bularak muhabbet bağı kurunuz (komünikasyon) muhabbet bağısına girince -tercihan akşam vakitleri uygun olabilicektir- iyonlaşma gerçek olur umarım dip-not ilmî mevzuatı: iyonlaşma ateşli kişiliklilerimizin ve biribirisinin ile hüceyresi cidarlarından tacizî anlamda işaretleşmeleri mevzuatıdır! bazen sakıncalar doğurabilicekse de klinik deneylerimizde ender sayıda tesbit edilmiştir yan etkileri pek azdır scotoma dan korununuz! atom üzerine sigorta yapıyorum; benim canım atomlarım türlü çeşit atomlarım pürüzlüsü kancası düzü eğri büğrü atomlarım hiç birisi ögelerin asla sınırlayamaz şekillerini nasıldır ve ne olduklarını micik cüce atomlarım ateş küre atomdur hava su başka başka somdur hem somaktır mütevazi atomlarım daire pergele muhtaç daire mekan oluşturur buncayızdan doğar küre cimcimi küre atomlarım müzik sanat dalıdır olmasa ne olurdu şu demek ki anlayana olmaz olmaz atomlarım maskaracık atomlarım her bişiyin evveli maddenin minik işleri işbu noktada maddeciler madde de kavurur birileri aklını şaşırır aleme vereceksen talkını yemiyesin yeşim salkımı zerre zerre kenderin arz u semast cinsi hodra her yeke cun kehrubast hamiş: med: mediterranean ..
  15. merg-i hânegî / dîk / tarne goleth / dadjâdja Süleyman'a Saba Melikesi Belkıs'ın cevabını götürecek olan dadısı Sarahil, sol kolunun altında.. dikilmiş ibikli, ateş saçan gözlü büyük bir beyaz horoz tutuyordu.. Horozu Belkıs'ın ayaklarının önüne koyup karşısına oturdu.. Ve ihtiyar Sarahil.. şahadet parmağını kaldırdı, sol elini hayvanın göğsüne dayayıp yüksek sesle: "buna cavap veren bu günahsız horoz aracılığıyla, Yâ Allah.. bu esrarengiz horoz, Yâ Allah, bu âlim horoz, ulûhiyetinin niyetlerine vâkıf bu horoz, Yâ Allah, günü haber vermekle görevli bu horoz.. aracılığıyla, ötüşüyle gecenin kötü cinnlerini kaçıran gözü açık bu.. horoz adına, ışık ve hayatın simgesi bu horoz adına.." diye yemin edip.." yola çıkmış! J.C.Mardrus Burhan Oğuz ** MESNEVÎ Cilt: 3/3325 "didi nutk-ı kelb ile murgun ki hem hânede bârî lisânın öğrenem" adam, "bari evdeki köpekle horozun lisanını öğreneyim" deyince, ..
  16. SPIRAL YOL VE İÇSEL AYDINLANMA Öyle sanılıyor ki yapılan her hareket ve iyi davranış ve vicdan sesini dinleyerek verilen her karar insanı geliştirir, tekâmül yolunda ilerletir. Ayrıca kuvvetli inanç uğrunda yapılan ameller de buna eklenebilir. Tekâmülün yönü hakkında gerçek bir bilginin sahibi olabilmemiz için kendimize iyice bakmamız gerekir. Kendimizi iyice tanımak demektir bu ve iç yapımızın işleyiş mekanizmasını iyi bilmekle, tanımakla ancak nasıl tekâmül edebileceğimiz hakkındaki bir bilgiye ulaşabiliriz. Bu işleyiş mekanizmasının da kanunları, ilkeleri, kaderi-kazası vardır ve gene onun düzeni ile alâkalı bir metodoloji/yöntem/prosedürü de vardır. Davranışlar, hareketler ve birlikte ortaya çıkan irade gücü bir "SONUÇ-OLAY" dır ve insana ait içsel işleyiş mekanizmasının bir bakımdan matematiksel sonucu gibi ele alınabilirler. Alınmakta olan etkinin -görünür ya da görünmez tertipte olsun- cevabı olarak ortaya çıkan canlılık olayları, ilke olarak maddeseldir ve çok büyük oranda otomatik olarak / irade dışı bir sürece bağlı gerçekleşir. Tekâmül/evrimin olgusu, "SPIRAL BİR YOL" izleyerek gerçekleşir. Az farkla hep aynı olaylar realize olur ve mekanik yaşamın yörüngesinden nadir hallerde çıkılır. Çok uzun devreler/cycle sonunda-tekrar doğuşlar ile- oluşan şuurlu bilgi vasıtasıyla "İÇSEL AYDINLANMA"; şuur uyanışı, savfet günü ortaya çıkar/varlık kazanır; Bu tekâmüldür. Tekâmül, ip gibi/linear sürüp giden bir olgu/fenomen değil aksine nerede ve ne zaman ortaya çıkacağı belli olmayan parlamalar şeklinde beliren bir olgudur. İşte bu yüzden, insanlar ve toplumlar aşırı zorluklar içinde ve acı çekerek gelişirler. Mükerrer/tekrarlı olaylar, tecrübeler ve gözlemler aynı izlenimlerin sadece şiddet/yeğinliğini artırmaya yarar. İnsanın ve toplumunun uyanışı/aydınlanmasına vesile olan şuurlanmaya/vicdana/idraklenmeye değil.. Hayatın tümü, "SPIRAL HAREKET" in niteliğine bağlı bir gelişimin amacına ulaşması için, İlâhi Kudret'in tertibi/ konsepti/sistemidir.. Ergün Arıkdal Mart-1986 ..
  17. mmm.. ellerine sağlık.. giderkene de bi tane yapasın.. orda dağıtırsın tamam mı çocum.. heyde bakem.. dilerim allah gönlüne göre verir..
  18. kalendermişin simin-simin.. güsel-çirkin aramıyosun ama.. gölüne de eğlence olsun istersin,, yorgo eyidir.. verir verir emme.. istemesini bilceksin.. meyhaneci ya da mezeci yorgoyla karıştırmayasın.. nahif yaklaşasın.. gös yaşı dökesin.. bi de son anda "valla en istedim emme.. sen ne verirsen o uygundur.." deycesin.. unutma benden de selâm söyle..
  19. canımıs.. herbişeyimis simin-simin.. her gelen şey.. bi paket prugramdır çocum.. hele bi paket de güzel ambalajlıysa... for example bakınıs; k. tatlıtuğ.. sona bi bakıyosun.. içi seni yakar dışı beni vaziyetler.. ortaya çıkıveriyo.. kıssadan-hisse: mumları yakıverirkine hayırlısını iste e mi? ambalâjı gözel olanı deel.. düşün diyorum hanı.. gene de sen bilirsin.. okumuş-yazmış kısımıs bizim.. eferin.. *len bi sus! babalık içgüdüsü işte.. kısmayasın simin-simin..
  20. İNTERLOCK şurada yorum gönderdi Smyrna'nın galeri fotoğrafı içinde Komik ve İlginç Fotoğraflar
  21. İNTERLOCK şurada yorum gönderdi Smyrna'nın galeri fotoğrafı içinde Komik ve İlginç Fotoğraflar
  22. bi de yokuşş.. adak va ha?
  23. İNTERLOCK şurada cevap verdi: Radya başlık Felsefe
    .. Tebriz'de bir alevi pazarda kendinden geçmiş bir halde yere yığılmış,kusmuş, yüzü, sakalı salyaya ve toprağa bulaşmıştı. Dindar, büyük bir hoca, bu hali görünce küfrederek yüzüne tükürdü. O günün gecesi bu hoca Peygamberi rüyasında gördü. Peygamber gazapla: "Senin benden olduğunu iddia ediyorsun ve bana tâbi olduğun için cennete gitmeyi umuyorsun da, beni pazarda salyalarla bulaşmış olarak gördüğün zaman niçin evine götürmedin, beni okşamedm ve yüzüme, sakalıma bulaşan pislikten temizlemedin? Köleler efendilerine hizmet ederler, sen ise bana bunların hiçbirini yapmadın. Yüzüme tükürmene gönlün nasıl razı oldu?" dedi. Hoca içinden kendi kendine: "Ben Peygamber'e bunu ne zaman yaptım?" diye geçirdi. Peygamber, derhal ona: "Benim çocuklarımın bizzat 'ben' olduklarını bilmiyor musun? Bizim çocuklarımız bizim ciğerlerimizdir (H.), Eğer böyle olmasaydı babanın malı oğluna kalır mıydı?" cevabını verdi. Hoca, Muhammed'in heybetinden, dehşetinden uyandıktan sonra o alevîyi aradı ve buldu. Kendi sarayını, malını ve mülkünü yarısını ona verdi; yaşadığı müddetçe daima alevinin hizmetine bel bağladı. Hülâsa bu üç sırrın hikmetini, böylece Musa'ya anlattı ve birbirinden ayrıldılar. Bu anlamı kuvvetlendirmek için rivayet ederler ki, bir veli başka bir veliye: "Ulu Allah bende her gün yedi defa tecelli ediyor" dedi ve o veli de ona: "Eğer insansan git ve Ebayazid'i bir defa gör!" cevabını verdi. Aralarındaki bu münakaşa uzadı. Her ne zaman bu, "Ben Allah'ı günde yetmiş defa görüyorum." derse, o da: "Eğer insansan git Ebayazid'i bir defa gör," cevabını verirdi. Macera uzayınca bu saf sofi Ebayazid'e gitmeğe karar verdi. Ebayazid, bir ormandaydı. Sofînin hizmetine geldiğini kerametle anladı ve sofiyi karşılamak üzere ormandan çıktı. Onların karşılaşması ormanın yanında olacaktı. Fakat sofi, Ebayazid'e bakıp onun mübarek yüzünü görünce, tahammül edemedi, derhal vücut kalıbını boş bırakarak bu dünyadan öbür dünyaya göçtü. Şimdi esas meseleye gelelim: Orman, Ebayazid'in içi ve ormanın ağaçları, onun kalbinde bulunan fikirleri, ilmi ve makamı idi. Sofî Ebayazid'in içi olan ormana, nasıl girebilirdi? İşte Ebayazid bunun için ormandan dışarı çıkıp sofiye doğru gitti. Akıllı bir insan, bir çocukla konuşurken, kendi bilgi ve akıl ormanından çıkar, çocuğa doğru gelir. Anlıyabilmesi için de çocuğun aklı ölçüsünde konuşur. Çünkü insanlara akılları nisbetinde söz söylemek lâzımdır. Tebrizî ..
  24. İNTERLOCK şurada yorum gönderdi KiRaZ'nın blog başlığı içinde KiRaZ's Blog
    güncellesene..

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.