İNTERLOCK tarafından postalanan herşey
-
RUHSAL MESAJLAR..
.. SORAN: Eğer hiçbir şeyi arzulamazsam, hatta En Yüce'yi bile? MAHARAJ: O zaman bir ölü gibisiniz, ya da En Yüce'siniz. SORAN: Dünya arzularla dolu. Herkes şunu ya da bunu arzuluyor. Arzulayan kimdir? Kişi mi yoksa Öz Varlık mı? MAHARAJ: Öz Varlık. Bütün arzular, kutsal ya da kutsal olmayan, Öz Varlık'tan gelir; onların hepsi "Ben-im" duygusuna asılıdır. SORAN: Kutsal arzuların/Satyakama, Öz Varlık'tan çıktıklarını anlayabilirim. O belki de Öz Varlık'ın Sadchitananda'sının/Varoluş-Farkındalık- Mutluluk Hali'nin vecit yönünün bir ifadesi olabilir. Fakat kutsal olmayan arzular ne oluyor? MAHARAJ: Bütün arzuların hedefi mutluluktur. Onların biçimi ve niteliği psişeye/antahkarana bağlıdır. Ataletin/Tamas egemen olduğu durumlarda sapıklıklar görürüz. Enerji/Rajas ile birlikte tutkular, hırslar yükselirler. Berraklık ve sağduyuyla birlikte, arzuların ardındaki dürtü; iyi-niyet, şefkat ve merhamet, mutlu olmaktan çok mutlu etme dürtüsü olur. Fakat En Yüce bütün bunların ötesindedir, ama onun sonsuz geçirgenliği/nüfuz edilme yeteneği dolayısıyla bütün güçlü arzular doyuma uğratılabilirler. SORAN: Hangi arzular güçlüdürler? MAHARAJ: Öznelerini ya da nesnelerini tahrip eden ya da doyurulduklarında yatışmayan arzular kendileriyle çelişen arzulardır ve onlar tatmin edilemezler. Ancak sevgi, iyi-niyet ve şefkatle harekete geçirilmiş arzular hem özne hem nesne için yararlıdırlar ve tamamıyla duyurulabilirler. SORAN: Bütün arzular, kutsal olsun ya da olmasın, acı verici. MAHARAJ: Oplar aynı değildirler ve acı da aynı değildir. Tutku ve hırs acı verir, şefkat ve merhamet ise asla. Şefkat ve merhametten doğan bir arzuyu yerine getirmek için bütün evren harekete geçer. SORAN: En Yüce kendini bilir mi? Kişiliksiz/Gayri şahsi Olan bilinçli midir? MAHARAJ: Her şeyin kaynağı her şeye sahiptir. Ondan akıp gelen her şey zaten orada, tohum halinde var olmalıdır. Ve nasıl bir tohum, sayısız tohumların bir sonuncusu olarak sayısız ormanların deneyimini ve vaadini içermekteyse, Bilinmeyen de öylece bütün "olmuştu ya da olmuş olabilirdi ve olacak ya da olacaktı" lan içerir. Tüm tezahür alanı açık ve ulaşılabilirdir; geçmiş ve gelecek, 'ebedi şimdi' de birlikte var olurlar. SORAN: Siz En Yüce Bilinmeyen'de mi yaşıyorsunuz? MAHARAJ: Başka nerede olabilirdi? SORAN: Böyle söylemenize sebep ne? MAHARAJ: Zihnimde hiçbir zaman, hiçbir arzu belirmiyor. SORAN: Öyleyse bilinçsiz misiniz? MAHARAJ: Elbette değilim! Ben tamamen bilinçliyim, fakat zihnime hiçbir arzu ya da korku girmediği için tam bir sessizlik ve sükûnet var. SORAN: Sessizliği kim biliyor? MAHARAJ: Sessizlik kendini biliyor. Bu, tutkular, hırslar ve arzular susturulduğunda sükûnete kavuşan zihnin sessizliğidir. SORAN: Ara sıra arzu duyduğunuz olur mu? MAHARAJ: Arzular zihindeki dalgalardır. Siz bir dalga gördüğünüzde onu tanırsınız. Bir arzu, birçoğu arasında bir şeydir yalnızca. Onu doyurmak için bir dürtü hissetmiyorum, onunla ilgili bir eyleme geçme gereği olmuyor. Arzulardan bağımsız olmak şu demektir: Onu tatmin etmek konusunda içten gelen itici bir hissin, bir zorlanışın olmaması. SORAN: Arzular neden ortaya çıkarlar? MAHARAJ: Çünkü siz doğmuş olduğunuzu, bedeninize özen göstermediğiniz takdirde öleceğinizi imgelersiniz. Bedenli varoluşunuz için duyduğunuz arzu, sıkıntınızın kök-nedeni budur. SORAN: Ama o kadar çok sayıda jiva bedenleniyor. Kuşkusuz bu bir muhakeme hatası olamaz. Bir amaç olmalı. Bu ne olabilir? MAHARAJ: İnsan kendini bilmek için karşıtıyla yüzyüze gelmelidi, kendisi olmayanla. Arzu deneyime götürür. Deneyim de ayırt etmeye, bağımlılıklardan kopuşa, kendini-biliş'e götürür, yani kurtuluşa. Ve kurtuluş nedir zaten? O doğumun ve ölümün ötesinde olduğunuzu bilmektir. Kim olduğunuzu unutmakla ve kendinizi ölümlü bir yaratık olarak düşünmekle o kadar çok dert yarattınız ki, uyanmanız gerek; kötü bir rüyadan uyanırcasına uyanmalısınız. Sorgulama da sizi uyandırır. Istırap ve dert içinde olmanız gerekmez; mutluluğu araştırıp sorgulamak daha iyidir, çünkü o zamanda zihin uyum ve huzur içindedir. SORAN: Nihai deneyimleyen tam olarak kimdir? Öz Varlık mı, yoksa Bilinmeyen mi? MAHARAJ: Elbette Öz Varlık. SORAN: Öyleyse, En Yüce Bilinmeyen fikrini öne sürmeye ne gerek var? MAHARAJ: Öz Varlık'ı açıklamak için. SORAN: Fakat Öz Varlık'ın ötesinde bir şey var mı? MAHARAJ: Öz Varlık'ın, Öz'ün dışında hiçbir şey yok. Her şey "Bir" dir ve "Ben-im" her şeyi kapsar. O uyanıklık ve rüya hallerinde kişi olarak tezahür eder. Derin uyku ve turiya halinde o Öz Varlık'tır. Uyanık ve keskin dikkat halinin ötesinde ise En Yüce' nin büyük, sessiz huzuru uzanır. Fakat gerçekte her şey özde birdir ve onlar görünüşte birbirleriyle ilişkilidirler. Cehalette, gören, görünen haline gelir ve bilgelikte o görüş olur. Fakat neden En Yüce ile meşgul oluyorsunuz? Bilenleri bilin, o zaman her şey bilinecek. Sri Nisargadatta Maharaj ..
-
İNTERLOCK ÖZGÜN ŞİİRLERİ..
.. özel-ulak gönder minnet borcunu.. siyah giysileri ile cimri-ölümcül sinekler öylesine rahatlar karayemiş gölgesinde ve çığlıklarlar yıkılışı taurusun yeşilinde sessiz-fanatik bi balık gizlenir entrikada elinin tersi ile sertçe iter ve sorar kim o? mermer kerevette gagasız bi kuş uçar anlamaz ölümsüz ipuçları boşlukta ne o? süslü bir fil yargıladı nefesli sazları naklen taurusun cakasında içtence okudu kitabını bükünleri cür'et etmedi tersini söylemeye ancak siyah giysili sinek uzaktan bakıyordu şaşkınca ve su-molası verdiği moda çatıda bi de mor gölgede gagasız-kuş öpüşüyordu ..
-
Günün Sözü
.. yaramazlık yapan çocuğa kızmayan azarlamayan hiç kimse görmedim azarlandığında korkmayan üzülmeyen bir çocuk da.. ama yaramazlık yapan çocuğa kızmayan azarlamayan hiç kimse görmedim büyüdüğünde bir zamanlar çocuk olduğunu unutup da.. ..
-
ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
CEM'İN KADEHİ - İLÂHİNAME - ATTAR.. Çocuk babasına, "Bana mevki haramsa, bari Cem'in Kadehi nerede? Onu söyle. Cem'in Kadehi'ni bulmak mühim bir iş bilirim ama Cem'in Kadehi nedir, onu da bilmiyorum. Bari onu bir öğrensem." dedi. Babası elmas gibi olan dilini açtı da beyan incilerini deldi. Oğluna dedi ki: "Hidayet ehli isen bu hikâye, ömrünce yeter sana: Keyhusrev, Cemşitçesine oturmuş, güneşe karşı da Cem'in Kadehi'ni koymuş; Onda yedi iklim sırlarını seyretmekte, yedi yıldızın hareketlerini o kadehten takibeylemedeydi. Cem Kadehi'nde iyiye ya da kötüye aid olup ve ona görünmeyen, ona gizli olan hiç bir şey yoktu. Cem'in Kadehi'ni de görmek, bütün âlemi bir anda, bir uğurdan seyretmek istedi. Bütün âlemi gezip duruyordu ama, kadehte Cem'in Kadehi'ni göremiyordu. O sırrı anlamak için bir hayli didindi, uğraştı ama bir türlü gözünün önündeki hicab açılmadı. Nihayet Kadeh'te bir yazı belirdi; diyordu ki: 'Bizde bizi nasıl görebilirsin sen? Biz kendimizden tamamiyle fâni olduk. Artık bizim suretimizi toprak âleminde kim görebilir? Bizden beden de geçti, can da. Ne adımız kaldı, ne de sanımız. Ne görürsen sen'sin, biz değiliz. Çünkü biz, artık bir daha zuhur etmeyiz. Suretimiz, suretsizliğe döndü, ezelle birleşti; artık nakşımızı, suretimizi ne ararsın? Her şeyi bizimle görebilirsin ama, arada bizi görmenin imkânı yoktur. Varlığımız bir zerre bile olsaydı, o zerre henüz kendi varlığına güvenir, onunla ululanır, aldanırdı. Fakat kimsecikler ebediyyen varlığımızdan bir zerre bile göremezler. Güneş, zerreden birazcık olsun ayrılmaz ki! Kendinden haber almayı istiyorsan varlığından geç, kendinden geçip öl! Kendine bakma.. Gözbebekleri küçücüktür, ama onlar senden evvel ölmüşler, varlıklarından geçmişlerdir. Onun için bir zerre mikdarı olsun kendi yüzlerini görmezler. Var oldukça ölümlerini seçmişler, kabûllenmişlerdir. Bu yüzden, ululanıp kendilerini görmezler. Ölüler de kendilerini asla görmezler ya! Ölümde hayat istiyorsan, hayat hayalini ölüm bil. Ebedî bir surete nail olmak diliyorsan, öyle bir suret ancak suretsizlikte bulunabilir. Bizim gibi olmak istersen, bize benzemelisin. Varlığını terk et, kendinden fâni ol. Bu âlemde insana yokluktan bir kale gerek. Yoksa her yandan yaralanırsın..' Keyhusrev, bu sırrı anlayınca saltanatının elinden çıktığını gördü. Saltanat yurdunun, yokluktan başka bir yer olmadığını, dünyada bekanın da bekasız olduğunu iyice anladı. Varlık ovasının, kendisi için aşılmaz bir set olduğunu anladı, yokluk kaftanını sırtına geçirdi. Erler gibi bekasız mülkü terk etti. Şehadet getirip, yokluk mesnedinde uyudu gitti.." İLÂHİNAME On İkinci Makale Ferideddin-i Attar Abdülbaki Gölpınarlı M.E.B- 1985 ..
-
Mevlana 'dan Sözler
.. Varlıgın eyle vücûh u veche harc Ol elîf-âsâ yürü Bism içre derc Çün elîf Bism içre oldu müstetir Hem degil Bism içre hem bism içredir Böyledir cümle hurûf-i münfail Vasl içündür harf hazî oldukta bil Bâ vü sîne oldu vasl andan medîd Vasl-ı bâ vü sîn elif de nâ-bedîd Harfde yok çün bu vasla tâb u fer Vâcib oldur kim ola söz muhtasar Çün firâk-i sîn ü bâ dır harf-ı kem Bunda vâcibdir hamûşî hem ehem Çün elif oldu fenâdan vâye-bîn Pes elif dirler ana bî-bâ vü sîn Varlığını O'nun hakîkatında yok et. Elif gibi yürü, Bism de gizlen Zîra Bism de elif gizlenmişir. Hem onun içindedir, hem de değildir. Bütün düşen harfler böyledir. Aradan harf düşürülünce bu vasl içindir. Bâ ve sîn onunla vasl olmuştur. Bâ ve sîn vaslolunca elif de kaybolur. Bu vasla bir harfde bile tahammül yoksa artık sözü kısa kesmek gerek Bir harf bile sîn le bâ yı ayırırsa burada susmak, hem vâcib hem de çok mühimdir Gerçi elif yok olmuştur ama bâ ve sîn elif olmaksızın da onun mevcûdiyetini söylerler ..
-
Çevremizdeki Eşyalar Bizlere Zarar Verebilirler..
.. Uzaydaki tüm şekiller ve hacimler, bilinmeyen bir enerji yaratmaktadırlar. Bu enerji, pozitif olduğu gibi, zararlı cinsten de olabilir. Bu da, bizi çevreleyen eşyaların haberimiz olmaksızın bizi etkiledikleri anlamına gelir. Neşelenmemize, üzülmemize, sağlığımızın düzgün olmasına ya da hastalanmamıza yardımcı olurlar. Bu esrarengiz güçlerin en azından bir bölümünü kontrol etmek mümkündür. Uygar insanın, içinde yaşamakta olduğu bu eşyalar ormanında "yırtıcı cisimleri" ayırt etmeyi bilmesi, henüz kurbanı olmadan bunları uzaklaştırması ya da yok etmesi için ilk şarttır. Roger de Lafforest, "Şans Kanunları" isimli kitabının "Eşyaların Gücü" başlığı altındaki bölümünde insanın, çevresinde kendisine hizmet etmekte olan eşyaları tanımasının, bunları daha iyi kullanabilmesi için gerekli olduğunu belirtmiştir. Lafforest, ne söylediğini gayet iyi biliyordu; çünki hayatının büyük bölümünde insanı çevreleyen eşyaların gizemli etkilerini ve form dalgalarını incelemişti. Bu konunun, Ravatin, De La Foye ve diğer uzmanları gibi o da, çevremizdeki hacimlerin, bedensel ve ruhsal sağlığımıza faydalı veya zararlı etkilerde bulunduğu sonucunu elde etmişti. Cisimlerin bu etkisi, onlara sonradan sinmiş tesirlerden ya da kendi doğal yapılarından ötürü olmak üzere başlıca iki kaynaklıdır: Birincisinde, cisimler değişik kişilerin ellerinde dolaşmaktan ya da herhangi bir olayda kullanılmış olmaktan dolayı birtakım etkileri biriktirmişlerdir. Ayrıca bir manyetizör ya da büyücü de bunlara olumlu ya da olumsuz amaçlar doğrultusunda bazı tesirler yüklemiş olabilir. Tüm bunlar, eşyaların, sonradan kendilerine yüklenilmiş (isteyerek ve istenmeden) olması nedeniyle yaydıkları tesirler sınıfına girer. İkincisinde ise bu tesir, cismin tabiatında, esasında vardır. Onun kendine has formu ya da yerleştirildiği mekan nedeniyle yaymakta olduğu tesirdir ki, Lafforest'in de söylediği gibi "evrensel ahenk"e ya uygundur ya da tersinedir. Ona göre eşyalar belli bir plana kayıtlıdırlar, genellikle bir sembolü temsil ederler ve fizikçilerin de söyledikleri gibi "güçler alanı"nı yaratırlar. Hiçbir eşya, mobilya, biblo ya da başka herhangi bir şey "etkisiz" değildir. Lafforest ve diğer uzmanlar da bilmektedirler ki, bizi çevreleyen cisimlerin çoğu nötrdürler. Yani ne yararlı ne de zararlı bir etkileri yoktur; en azından böyle yönlendirilmedikçe. Mesela, etajer üstünde duran basit bir vazoyu ele alalım. Üzerinde sembolik bir motif de bulunmasın. Yani alelade, hiçbir özelliği olmayan bir vazo. Pozitif veya negatif yönde bir manyetik etkisi de olmadığını varsayalım.. Tamamen önemsiz bir cisim. Şimdi, yine diyelim ki, günün birinde eve gelen misafirlerden size karşı olumsuz duygular ve düşünceler içinde olan birinin bakışları (kendisi de farkında olmaksızın) bu vazoda sabitleşse ve size olan hırçınlığı bu cisme de sinse.. Bu vazo, odadaki diğer bir cisimle rezonans haline geçebilir ve sizin haberiniz olmadan tehlikeli bir hale gelebilir. Bunun tam tersine, bir eşyayı gayet pozitif tesirlerle yüklemek de mümkündür. Örneğin bu vazonun içine sizi çok seven bir arkadaşınızın hediye ettiği çiçekleri koymuş olabilirsiniz. Sizin için çok iyi dileklere sahip bir dost eli onu çiçeklendirmiş olur. Ya da odadaki diğer bir cisim onunla rezonansa geçerek bir pozitif dalgalar bileşkesi oluşturabilir. İşe önce, çevremizi iyi tanımaktan başlamak gereklidir. Herkes bir form dalgaları uzmanı ya da hassas ve deneyimli bir psi süjesi olamaz. Yapılacak en iyi şey, bu tür okült tehlikelere karşı gayet etkili olan bazı geleneksel korunma yollarını denemektir. Anadolu'nun pek çok yöresinde evlerin duvarlarına mavi boncuk, nazarlık gibi cisimleri asma adeti, tam bilincine vararak yapılmamış dahi olsa bu, korunma yollarından biri olarak kabul edilebilir mi? Hayırlı tesire sahip dalgaları nasıl besleyebiliriz? Bunun için o cisimleri, şayet tecrübemiz varsa kendimiz manyetize edebiliriz veya iyi bir medyomdan bu yardımı talep edebiliriz. Zaten yukarıda bahsettiğimiz korunma metotları da genellikle çevredeki pozitif enerjilerin harekete geçmesine neden olur. Ayrıca topraktan gelen (telürik) akımlara da dikkat etmek gerekir. Bunlar da bulunduğumuz noktaya göre nötr, faydalı veya zararlı etkiye sahiptirler. Hatta bir yatağın, bir büronun ve basit bir koltuğun bile dört ana yöne göre olan pozisyonları çok önemlidir. Bu arada, kelepir olarak alınan eşyaların da eski sahipleri hakkında titiz bir şekilde bilgi edinmek yerinde bir tedbir olur. Eski devirlerde, mimarî de bu tedbirlerle yürütülürdü. O devrin inisiyeleri jeomantik (bir tür fal; toprakta kehanet) önlemler almadan hiçbir bina inşa etmezlerdi. Günümüzde bu hususlar tamamen unutulmuştur. Son araştırmalar da göstermektedir ki, şekillerin (formlar) ve hacimlerin gizli kalmış bir gücü vardır ve talihsizliklere, açıklanamaz hastalıklara neden olabilmektedirler. Tabii ki bu tesirleri bizlere yararlı hale dönüştürmek veya en azından zararsız hale getirmek de kendi elimizdedir. Gerçek anlamda bir "yaşam kalitesi"ne ulaşmada bu, ilk ve önemli bir adım olacaktır diyebiliriz. Jean Drouin İRAD ..
-
Hangi Çorba?
- THE GULLIVER'S SHIP..
kralın bi ebleh oğlu varmış very very years ago yane istikbalinden ümit yokmuş emme gene de kral kâhinini çağırmış ve eti senin hattam kemikleri bilem demiş al bu moronu elinden ne gelirse işte!. demiş boyun kırmış kâhin almış veledi gitmiş soracıma yıllar geçmiş bigün kralın aklına çucuku gelivermiş çağırtmış hocayı ve sormuş n'oluyo diyerekten eyidir eyidir demiş kâhin efendi al gel de bi imtiyan edelim bare demiş kral ve onları beklerken avucuna altın yüksüküsünü saklamış yummuş avucunu biraz sonra huzura girmiş çocuk denmez de ya.. delikanlı işte "adam oldun mu? bilgilendin mi? diye sormuş kral "imtihana hazır mısın?" "haydi sor sor" demiş çocuk.. necib aklı ile ve.. coşkuyla ve inanarak.. "peki..söyle bakalım avucumda ne var?" "sarı ve yuvarlak ve içi boş bişi var.." "eferim oğlum..da.. peki ne olabilir bu şey?" çocuk büyük bir alim edasıya cevap vermiş: "Elek!." "yuh!" demiş kral.. "tüm kriterler tamam da.. koca elek avuca sığar mı.. a benim moron oğlum?" niye anlattım bilmem.. şan ve şeref sahibi olmak.. ve böylece yükselmek bööle bişi işte.. genelde "astral kuşak mansub" ları.. dünya işlerinde çook başarılı olurlar.. da.. seçim bireyseldir.. tıımı istintak me'muru.. kimsen.. ibraamoğlusu.. hade bakem.. by..- Ben güldüm, siz de gülün madem :)
- Mevlana 'dan Sözler
.. Elest buyruğuna kendilerini kaptırmış olanlar; O Elest meclisinin ahdinden sarhoş olmuşlardır. Dert durağında ayakları direnmiş, kalmıştır onların. Can vermede elleri açıktır onların. Kendilerinden geçiş şerbetini içmişlerdir. Korkudan da geçmişlerdir, umuttan da; Varlıktan da geçmişlerdir, yokluktan da; Asla gönüllerini bağlamamışlardır ezele, ebede. Çevikleşmişlerdir onlar da ve bir adımda sonradan oluş deresinden atlayıp geçmişlerdir. Baş olmak, başköşeye kurulmak sevdasını atmışlardır, Kulluk yerine çöküp oturmuşlardır onlar. Benliklerinden, varlıklarından geçmişler, sevgiliyle var olmuşlardır; Şaşılacak şey şu ki: Onlar hem yoktur, hem var. Birlik ehli olan kişiler bunlardır işte; Bunlardan başkaları, hep kendilerine tapanlardır. Mecâlis-i Sebâ ..- İNTERLOCK ÖZGÜN ŞİİRLERİ..
.. ZEVEBAN NOKTASINDA 10 MISRA' cumartesi adasında renkli-gözlü ana kızlarından hyperion'u çağırdı yanına açmazda şahı üretilmiş dolandırıcının fakat işinin pek ustası gemi-yapıcının yayılmakta cüzzam görüntüde rengâreng vizyon-cevherler ile theia'dan pür-aheng trap-sabena o melankolik ve parlak yıldız purple slightly dakı atılır her yandan ılduz sonuçta süründürüldü bir saik üzeri hevâ spiral intercom'da oluşturuldu supernova ..- ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
.. MESNEVÎ DEN.. Bir derviş, Ebül-Huseyn-i Harkan’ın şöhretini duyup Talkan şehrinden yola çıkmıştı. Dağlar aştı, uzun ovalar geçti. Şeyh’i görmek için özü doğru olarak, Tanrıya yalvarıp yakararak bunca yol aldı. Yolda gördüğü cefalar, çektiği eziyetler, anlatılmaya değer ama ben kısa kesiyorum. O genç, yolu bitirip maksadına ulaştı. O padişahın evini sordu. Öğrenip kapısına geldi, yüzlerce saygıyla kapı halkasını vurdu. Şeyhin karısı, kapıdan başını çıkardı: "Ey kerem sahibi, ne istiyorsun?" dedi. Derviş, ziyaret için geldim deyince. Kadın kahkahayla gülüp dedi ki: "Sakalına bak yahu! Hele şu yolculuğa, şu uğradığın derde bak. Yerinde, yurdunda işin yok muydu da beyhude yere yollara düştün? Bir ahmağı görmek hevesine mi düştün, yoksa yurdundan mı usandın? Yahut da şeytan sana bir boyunduruk vurdu, vesveseler verdi, sana bu yolculuk kapısını açtı.." Birçok kötü sözler söyledi, küfürlerde bulundu, dırıldandı durdu. Onların hepsini söyleyemem ben. Kadının sayısız gülümsemesinden, hikâyeler söylemesinden derviş, pek dertlendi, dertlere uğradı. Dervişin gözlerinden yaşlar aktı, dedi ki: "Bütün bunlarla beraber, o adı tatlı padişah nerede? Söyle bana!" Kadın dedi ki: "O bomboş riyâkar bir hilebazdır. Ahmaklara tuzaktır. Yol azıtanlara kementlik eder. Senin gibi sakalını değirmende ağartan yüz binlerce kişi azgınlıktan ona düşmüştür. Onu görmez, esenlikle yerine yurduna dönersen senin için daha hayırlıdır. Onu görüp de azmazsın hiç olmazsa.." Genç: "Yeter!" diye bağırdı. "Senin gibi bir kötü, o makbul ruha eş olmuş, Nuh’un nikâhındaki kâfir gibi âdeta. Bu yurda mensup olmasaydın şimdi seni paramparça ederdim. O Nuh’u da senden halâs ederdim, ben de kısasa uğrar, Şeyh’in yolunda ölmek şerefiyle yücelirdim. Fakat zamanın padişahlar padişahının evinde bu çeşit küstahlıkta bulunamam. Yürü, dua et ki bu yurdun köpeğisin. Yoksa şimdi yapacağımı yapardım sana.." Ondan sonra derviş, herkese sormakta, Şeyh’i her tarafta araştırmadaydı. Birisi dedi ki: "O kutup, odun getirmek üzere ormana gitti." O Zülfikâr düşünceli ve ateşli derviş Şeyh’in havasına uyup ormanın yolunu tuttu. Şeytan, aklına ayı tozla örten bir gizli vesvese vermekteydi. Bu din şeyhi neden böyle bir kadını evinde tutuyor, onunla düşüp kalkıyor? Zıt, nasıl olur da zıddıyla beraber bulunur? Halkın imamı olan bir zat nerede, maymun nerede? diyordu. Sonra yine ateş gibi dönüyor, Lâ havle okuyor, ona itirazım küfürdür, kindir diyordu. Ben kim oluyorum ki Tanrı’nın işlerine karışıyorum? Nefsimden neden böyle şüpheler, kınamalar geliyor? Derken nefsi yine saldırıyor, bu yüzden, gönlünden kuyumcular potasından çıkar gibi duman tütüyordu. Şeytan’la, diyordu, Cebrail’in ne münasebeti var ki onunla konuşsun, düşüp kalksın, beraber yatsın, uyusun! O, bu düşüncedeyken ünlü Şeyh, bir aslana binmiş, çıkageldi. Kükremiş aslan odununu çekmekteydi. O kutlu zat da odunlarının üstüne binmişti. Kamçısı bir yılandı. Yücelikle yılanı bir kamçı gibi eline almıştı. İyice bil ki, her şeyh, sarhoş aslanın üstüne biner. O padişah, dervişi uzaktan görüp güldü. "Sakın" dedi, "Aldanma, şeytanı dinleme." O ulu şeyh, gönlünün nuru ile dervişin içinden geçeni bildi. O hünerli zat, dervişin yola düşmesinden o ana kadar aklından geçenleri bir bir söyledi. Ondan sonra o güzel güzel çileyip şakıyan zat, kadını kınaması hususunda da ağzını açıp dedi ki: "O tahammül, nefis havasında değildir. Bu zan senin nefsinin havasıdır, orada durma! Ben sabredip bu kadının yükünü çekmeseydim, aslan, benim yükümü çeker miydi hiç? Ben de Tanrı yükünün altında kendinden geçmiş sarhoş ve köpürmüş bir deveyim. Onun buyruğunda yarı ham bile değilim ki halkın kınaması, yermesini düşüneyim.." ..- RUHSAL MESAJLAR..
.. SORAN: Ölümden korkmaz mısınız? MAHARAJ: Ben zaten ölüyüm. SORAN: Ne anlamda? MAHARAJ: Ben çifte ölüyüm. Sadece bedenime değil, zihnime de. SORAN: Peki ama kesinlikle ölü görünmüyorsunuz! MAHARAJ: Bunu siz söylüyorsunuz. Sanki benim durumumu benden iyi biliyorsunuz! SORAN: Üzgünüm. Fakat hiç anlamıyorum. Ben sizi çok canlı ve açık seçik konuşur görürken siz bedensiz ve zihinsiz olduğunuzu söylüyorsunuz. MAHARAJ: Sizin beyninizde ve bedeninizde muazzam karmaşıklıkta bir iş sürüp gidiyor, bunun bilincinde misiniz? Kesinlikle değilsiniz. Fakat dışarıdan biri için her şey zekice ve maksatlı bir biçimde yürür görünüyor. Bireyin tüm kişisel hayatının, büyük ölçüde bilinç eşiğinin altına gömülebileceğini, bununla birlikte faaliyetlerini sağlıklı ve düzgün biçimde sürdürebileceğini neden kabul etmemeli? SORAN: Bu normal midir? MAHARAJ: Normal nedir? Sizin arzu ve korkularla obsede, çekişme ve mücadeleyle dolu, anlamsız ve sevinçsiz haldeki hayatınız mı normal? Bedeninizin halini şiddetle düşünür olmanız mı normal? Duygular tarafından hırpalanmak, düşünceler tarafından işkence edilmek normal mi? Sağlıklı bir beden ve sağlıklı bir zihin büyük ölçüde sahiplerinin bilinci dışında yaşarlar; ancak ara sıra acı ve ıstırap nedeniyle dikkati çekerler. Neden tüm kişisel hayatı, doğru bir biçimde işlev görebilen bu kapsam içine almamalı? İnsan, olan her şeye iyi ve tanı tepkiler verebilir ve bunları farkındalık odağına getirmeden yapabilir. "Kendine (egoya) hakim olma" varlığın ikinci doğası haline geldiğinde, farkındalık, odağını değiştirerek varoluşun ve faaliyetin daha derin düzeylerine yöneltir. SORAN: O zaman siz bir robot olmaz mısınız? MAHARAJ: Alışılmış ve tekrarlanır olan bir şeyin otomatikleştirilmesinde ne zarar vardır. O nasılsa otomatiktir. Ama o bir de karmakarışık, düzensiz (kaotik) hale gelirse, o zaman sıkıntı ve acı verir ve dikkat ister. Temiz ve iyi düzenlenmiş bir hayatın tüm amacı, insanı kaosun tutsaklığından ve kederin yükünden kurtarmak ve özgür kılmaktır. SORAN: Bilgisayarla programlanmış bir hayattan yana görünüyorsunuz? MAHARAJ: Sorunlardan arınmış bir hayatın ne kusuru var? Kişilik, gerçek olan bir yansımadan ibarettir. Neden yansıma orijinale otomatik olarak sadık kalmasın? Kişinin kendine özgü modeller çizmeye ihtiyacı var mı? Hayat -ki kişi onun bir ifadesidir- kişiye rehberlik edecektir. Kişinin, gerçeğin sadece bir gölgesi olduğunu, fakat gerçeğin kendisi olmadığını bir kez idrak ettiğinizde, üzülüp dertlenmekten vazgeçersiniz. Kendi içinizden, içsel rehberiniz tarafından yönlendirilmeyi kabul eder ve benimsersiniz ve hayat bilinmeyene doğru bir yolculuk haline dönüşür. Sri Nisargadatta Maharaj. ..- SELANİK TÜRKÜSÜ - Bir Fırtına Tuttu Bizi
emeğine.. gönlüne sağlık simin-simin.. mevlânâ.. mesnevî'nin bi yerinde.. şöyle diyor.. mealen; "eğer, kapıyı ceviz ağacından yaptı isen, kasasını şimşirden yapma.. Isıya bağlı farklı genleşeceklerinden.. sürtmeler yapar.." kısaca; davul bile dengi dengine a yârim:))- SAHİP; DİNLİYOR MUSUN BENİ?
.. "gün karışınca gecenin kanına unuturlar insanlar.." şimdi bu mu olmalıydı bunca saat ve herşeyi konuştuktan sonra son sözlerin sahip? gün ışıyor işte.. bi daha toparlıyorum dinlesen beni.. gönül ani bi itilim ile tersinir ya da bi kayıtım ile ve sanki bi köpeciğin sırnaşarak sevgi istemesi gibi rast gele yazar güneşin kaderini hem kesin ve hem geçişli bi tarzda müsvedde makyaj gereçlerini soğurarak sofrasından ve günün yataygözü çekilip gittiğinde rutin yoluna ve karşıt yayın kesiliverdiğinde birden bi başka akış bi başka âlem belirir bi başka rüya yıldızlar soğuk otel odasının dekorasyon putları önerir farklı boyutları gayelere bağlı ekseriya akışa kaptırdık gidiyoruz sahip.. haydi bakalım.. teşekkür de bi bakıma.. iştirak değil midir? "gün ü dün yaşıyorken, ol tac değdi kalbe dün öldü matemde gün, o dahi ana döndü.." jâle de mahkumiyet bir vecize belki hüküm cümlesinde ise; tutuklu temposunu belirler çağında.. annesinin biriciğiydi hani o elektranın su-kızı şarkılarını gökkuşağının altında ve ölü olduklarının farkında olmayan ölü zambaklar için sundu âmenna uyumuyorsun ya sahip? dinliyorsun değil mi? şu geniş boşluğun öte tarafında.. boş hayat; derin ve sessiz ve bilinemez yaşam; gerçekler ve boş ve bilinenler akıp-giden zaman ise; tutamadığımız "sen; gerçeksen sevgili sen; zamana aitsen sıcaklığın akıp gider avuçlarımdan ve üşürüm sensizliğinde.." bi zaman önce söylenmiş; "mağaranın labirentlerinde gizil sırlar arayan dikkatli olmalı ki hazinedar kuşku duymasın kalem ve sırlar veya kılıç veya profil" lâbirentin her bi dönemecinde.. nemli boşluklara ölüm yazan kalem.. kimin elindeydi sahip? uçurtmaları türeten kim? ipleri kimin elinde? ve o şeytan uçurtmaları.. bırakıla bilinir mi.. hiç kuşku duymadan boşluğa? yo cevap verme.. verme.. bu bi sual değildi sahip.. öyle ifade ettim duyumsadıklarımı.. rüzgargülü bilmiyordu; anlamsızdı rüzgar onun için belki kendisini rüzgar sanıyordu.. ve bi gün yağmur yağdı rüzgargülü gözyaşlarını tanıdı.. rüzgar; rüzgargülüne aşkını böyle anlatmıştı.. gözyaşı aşktır sahip ve rüzgargülü yağmur ve rüzgarda korumasız kırgın narin bir kelebekten farksızdır.. alınyazın dik bir çizgi ile kesiyorsa eğer; "dahi hakikat çıplak bi kadın gibi umarsız hoyrat ve arzulu" iki nokta arasında düz bir çizgiyi artık oluşturmuşsundur üç-genini ya peki; "yan yana gelmesi muhtemel hangisi?" işte bu çözümsüz sualdir ki yıkar babil mahşerinde menkul asmabahçelerini te nin neşriyatı salât hu dan beri sürer sonsuzlukta ve arıtır meyyiti tasalluttan musallattaşında "vücud bütün alçak duyguların lahti" vü nün cud u oldur ki; nuhun fülkü o noktaya oturdu! yıldızını bulanık görmeyen mi var? ya da; yıldızını bulanık görmeyene müneccim mi diyorlar? cinnler kimlere musallat o vakit? pahalı aşk ve cehennem filmi biriktirilmiş güncel kesin verileri içeren garantili olarak bi şerit makarasıyle büyük sinemada gösterime girdi ve tüm bunları ben yaptım! bu bi itiraf değil asla sahip! sen zaten yıllardır biliyordun.. için için güldüğünü de ben biliyordum.. belki bizi bağlayan küçük sırlardan biriydi.. kim bilir? her şey tüm mizansen sokratın karısını aşmak için kurgulanmıştı -oyunda kır faresidir çünkü o- "devekuşunun telefonu çalmaktadır ve her şey sazanlamaktadır beni.." idi hâlbuki; ben oyum! bırakalım sahip.. leğenlerinde kuklalar.. kısa süreli yağmurlar altında.. duşlarını almayı sürdürsünler.. dört bi yanında yağmur ormanlarının.. kuklacı; kuklacı olduğunu bilir! tek tek toplasam günahlarımı hepsini denize atsam ve kapatsam limanları.. boşa dememiş atalar balık bilmez halık bilir? halık ne ise? su-kızları bilmeli ki günah okyanusu; tüm denizleri kapsar ve hem tüm limanları atalar ve ananelerini ise at çöpe! akıl transta; "aureola al kelâm ve mülâkame onu bi titreşti hem esridi yunusun canı" ayna; ardı katranlı bi cam ekran ve oyalamakta duruyorsa koloninin piyadelerini bi biçimde çıkarıyorsa baştan.. ölmeden ölesin sahip bi çabuk anı kaçırmadan.. kızıl dedin de çağrışım yaptı sahip.. bi de gone with the wind vardı.. esip geçmişti.. scarlet ise butlere tutku ile bağlıydı.. ama ne film? sahip; her scarletin.. bi butlerı olur mu? ya da her butlerin.. bi scarleti? şimdi de feedback! diyorsun.. oldu mu şimdi sahip? söyle bari nereye? ey! ozun gizemli büyücüsü! a priori olan ana belleğe mi? yoksa canımız.. herşeyimiz.. mutluluk pınarımız.. yaşam birikimlerimiz olan.. actual memorye mi? çabuk cevap ver tamam mı sahip? meraktayım (~?~)- PICNIC
- Mevlana 'dan Sözler
.. Yazıklar olsun ki vakit geçti, bizse çılgın aşıkız, deli divâneyiz. Kıyısı belli olmayan bir denizdeyiz. Bir gemiye binmişiz, gece, bulutlu bir gece.. Allah'ın denizinde Allah'ın lütfü ile, onun ihsan ettiği güçle, başarıyla gemimizi sürüp durmaktayız. ..- İNTERLOCK ÖZGÜN ŞİİRLERİ..
.. yağmur yok bugün ne isterdim çisel yağmasını düşme ellerimden sevdam yağmura yaslanır ağlayabilirim rûyamda deniz ..- RUHSAL MESAJLAR..
.. Soran: Gerçeğe varışınıza bir tarih veriyorsunuz. Bu demektir ki o tarihte size bir şey olmuş. Ne oldu? Maharaj: Zihin olaylar üretmeyi durdurdu. O çok eskilerden gelme, kesintisiz arayış durdu. Hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey beklemiyordum. Hiçbir şeyi kendime ait saymıyordum. Uğrunda uğraş verecek bir "Ben" kalmamıştı. Hatta yalın "Ben-im/ver olanım" bile solarak kaybolmaya yüz tuttu. Farkına vardığım bir diğer şey de alışılmış kesin kanılarımı kaybedişim idi. Daha önceleri birçok şeyden emindim. Şimdi ise hiçbir şeyden emin değilim. Fakat seziyorum ki bilmemek ile hiçbir şeyi de kaybetmiş olmadım, çünkü bütün bilgim yanlıştı. Benim bu bilmeyişim, aslında, tüm bilginin cahillik olduğu ile, "Ben bilmiyorum" beyanının ise zihnin yapabileceği tek gerçek beyan olduğu bilgisiydi. Şu "Ben doğdum" fikrini alalım. Siz onu doğru kabul edebilirsiniz, doğru değildir! Siz asla doğmadınız ve asla ölmeyeceksiniz. Doğmuş olan ve ölecek olan o fikirdir, siz değil. Kendinizi onunla özdeşleştirmeniz yüzünden siz ölümlü oldunuz. Bir sinemada nasıl her şey ışık ise, öylece bilinç de uçsuz bucaksız dünya haline gelir. Yakından bakın, göreceksiniz ki tüm isimler, şekiller bilinç okyanusu içinde gelip geçici dalgalardan başka bir şey değildirler; sadece bilincin varlığından söz etmek mümkündür, yoksa ona ait değişimlerden değil. Bilincin sonsuzluğunda bir ışık belirir, minicik bir nokta halinde, bir kağıt üzerine yazı yazan bir kalemin sivri ucu gibi hızla hareket ederek şekiller, düşünceler ve duygular, kavramlar ve fikirler çizer. İz bırakan mürekkep, bellektir. Siz o küçük noktasınız. Ve sizin devinimlerinizle dünya her an yeniden yaratılır. Devinmeyi kesin, dünya da olmayacak. İçinize bakın, göreceksiniz ki o ışık noktası, muazzam ışığın bedende "Ben-im" duygusu halindeki yansımasıdır. Sadece ışık vardır. Diğer her şey görünümdür. Söyleşiler 78. Bölüm Sri Nisargadatta MAHARAJ ..- THE GULLIVER'S SHIP..
socio-empulsif birey tipi; clubby dejenere grubunun bi bölümünü oluşturan makuledir makul çoğunluktur yane saygındır yürüyüşe katılabilirler over and above aktif makuleye karşı şedid gösteriler sunarlar heyecanlı çok heyecanlı ve canlı hem kamçılıdırlar ancak kamçılı amipler ile bi akrabalıkları yoktur belkim malezya mezrası kota kinabalu dolaylarında piyasa yaparkene bilmeden birbirlerine rastlamış aynen toslaşmış olabiliceklerdir mümkündür gece vardiyası çalışanı mensubluğu olasıdır ufacık bi pimple patlatılıp ta içirisindeki cereyatin fıss fışkırtılması örneende oldu gibi bazenleri kriz feveranında fevk âl beşer bi biçimde durum belirtiminde bulunurlar iken a piece of advice olaraktan ellerine alacakları bi kaat mendil ile on end off agızlarının çevresini kurulamalarını önermek isterim sert ve insafsızdırlar insafın nefis ile çok nefis ve sefin ilişki âlakası münasebeti olucağından bulundukları mahâl ve mâhal mukimleri âlakasızlığı mucibince causal bi pozişında yan-gelip yatmışlardır ki -sometimes yüzükoyun da olubilicektir.. olmuştur..- işte sebeb budur pencere sakinlerinin sakin oluş nedenlerinden başlıcası mizan dengelerinin izan içinde neşv-ü nemâ bulabilmesi kaydındandır bu iyi bişeydir iyidir son verirkene lyric manzumemiz: güleyirum haline katula katula bi sözü geçiremedun kaduna aha niye veremedun ağızının payuni veremeyisun ula ula ula ula sen bi kalori bile etmeyusun ula ula ula bu alemin sen lıght erkeğusun ne oldu sana ne oldu böyle nerde o taş fırın erkeği bi anda oldu lıght erkeği bi anda oldu tatlusu levreği- Ben güldüm, siz de gülün madem :)
- LEVHA
simin-simin'e teşekkür..- ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
.. ASTRAL: Yunanca : Astron'dan Latince : Astricus'dan Almanca : Sternen İngilizce : Astral Fransızca : Astrale Osmanlıca : İlm-i Nücumî Türkçe : Yıldızsal Bu kelime, Türkçe'de bilhassa Metapsişik konusunda, teknik bir kelime olarak kullanılır. Gizli İlimler/Okültizm ve Teozofi doktrininde çok özel anlamda kullanılmıştır. Bunların en önemli ikisi: -Astral Plan -Astral Beden deyimleridir. Bunlardan başka: -Astral His -Astral Seyyale/Akışkan deyimlerinin de okültizm üstadları tarafından, özel anlamlarda kullanıldığını görüyoruz. Şimdi, "ASTRAL PLAN" deyiminden, okültistlerin ne anladıkları hususunu açıklamaya çalışalım: Okültizm'de, "ÜÇLÜ BİRLİKLER" önemli yer tutar. Bu kimselere göre, Kâinat "ÜÇ NEV'İ ÂLEM" den müteşekkildir: 1. İlâhi Âlem (Ruh Plânı) 2. Astral Âlem (Astral Plân) 3. Fizik Âlem (Fizik Plân) ASTRAL ÂLEM : Okültistlerce, negatif bir plân'dır. Burada, fizik âlem'de bulunan her şeyin negatif bir kalıbı ve klişe'si vardır. Bu tıpkı fotoğraf çekerken elimizde bulunan negatif klişe gibidir. Fotoğraf çekerken önce hakiki bir manzara; sonra negatif klişe; nihayet bu klişe vasıtası ile elde ettiğimiz resim. Elimizdeki negatif klişeden, istediğimiz kadar pozitif kartlar çıkarabiliriz. Şimdi, esas itibariyle, bu astral klişeler cansız ve ruhsuzdurlar. Fakat, bunlar da daha üstün bir plâna/Ruhsal Plâna aksettiklerinden gelip-geçici bir hayattan ziyade, varlıkları devam ediyor gibidir. Düşüncelerimiz yolu ile astral klişeler imâl edebiliriz. İlâhi Plândan veya Madde Plânından gelen her şeyin, astral bir aksi vardır. Astral Plân: Heyecanlar ve ihtiraslar plânıdır. Orada, ön seziler, kavgalar vardır. ASTRAL BEDEN : İnsan varlığı, okültistlerce "ÜÇ PRENSİP" ten meydana gelmiştir : 1. Fizik Beden 2. Astral Beden 3. Ruh/Spirit Bu türlü üçlü ayırım sadece okültizm'de yoktur. Spiritualizm'de de, ASTRAL yerine ve fakat çok değişik anlamda "PERİSPİRİ" prensibi mevcuddur. Perispiri: Dış Doku: The External Tissue: -Bir anlamda, Harelenme Örüntüsü. Okültizm de, hiç olmazsa ilk safhalarda, Astral Bedenin, bilhassa bedenle ilgisi varken, aşağı yukarı vücudun şeklinde olduğu inancı vardır. Astral Beden, ruh ile maddî beden arasında mutavassıt/ Intermediate/Aracı rolünü oynar. Şu halde Astral'in fonksiyonu, ruhun maddeye tesirini temin etmek için insanî elektrik veya asabî kuvvet, seyyale temin etmektir. Şu halde, insanî astral, organik bakımdan, ruh tarafından olduğu kadar beden tarafından da kullanılan evrensel/ kâinat şümûl bir âlet ve araçtır. Bu fizik bir bedende enkarne olmasına rağmen, "GİYİNMİŞ OLDUĞU" astral elbisesi vasıtasıyle yıldızlar âlemi ile ilgilidir. Ruhun emrinde bulunan bu evrensel prensip; genişleyip-yayılabilir, vücudu terk edebilir ve bu şekilde de iki türlü tesir alır : 1. Yukarıdan gelen "İLÂHÎ AŞK" (ulvî tesirler) olarak adlandırılabilecek ve astralin parlak bölgelerini teşkil ederek "YÜKSELME MEYLİ" ni taşıyan tesirler. 2. Aşağıdan gelen, ihtiras, kin, egoizm kelimeleriyle ifade edilebilen süflî/base/aşağılık tesirler. Bu süflî tesirler de bizim astral bedenimizin aşağı ve bizi maddeye yaklaştırıcı kısmıdır. Böylece astral beden yayılır, yoğunlaşır ve insanı tüm tabiatla irtibata geçirir. Astral Beden "ARZU" bedenidir. Her türlü hisleri, fizik bedene aktarır. ASTRAL PROJEKSİYON : Astral Bedenin, şuurlu ve kendiliğinden olarak dışarılaşmasıdır. Astral duble'nin bedenden ayrılması ve astralde seyahati mümkündür. ..- ERİŞİLMEZ İKON'UN SAHİFESİ.....
-precognitive dream/önbilişsel rüya ASTRAL'I ZORLAMAK.. Şuurun beden dışına taşması veya beden imajında bozulmalar ile ilgili ifadelere, uyuşturucu alınarak yapılan deneylerde de rastlamak mümkün. Kimyager Albert Hoffman ünlü LSD denemelerinde kendi benliğinin uzayda bir yerde asılı kaldığını ve oradan yatakta uzanmakta olan bedenini izlediğini bildirmiştir. Carlos Castenada'da, Don Juan'ın psychedoic karışımını içtiği zaman benzer hisleri yaşamıştı. Bedeni dışında ağaçtan düşen kuru bir yaprak gibi salınım hareketleri yaptığını, sanki vücudunu kaybetmiş olduğunu Don Juan'a ayrıntıları ile anlatmıştı. Bunun gibi başka yerlerde yapılan LSD denemelerinde de süjeler sanki şuurlarını bedenlerinden başka yerlere aksettirdiklerinden, bedenlerinin yanından ya da yukarıdan bir yerden bedenlerine baktıklarından söz etmişlerdir. Bu tür deneyimlere sokulmuş bir takım süjeler de yukarıda belirtilen hisleri yaşamaya başlamazdan hemen önce, vücutlarının bir "AURA" ya da "ENERJİ/GÜÇ ALANI" ile çevrilmiş olduğunu ifade etmişlerdir. Bu son iki sözcük, bazı okurlara hemen "KİRLİAN FOTOĞRAF TEKNİĞİ" ni hatırlatmıştır. Sovyet biyoloğu İnyushin bu konuyla ilgili olarak "BİYO-PLAZMA BEDEN" ifadesini kullanmış ya da önermiştir. Aslında bugün "BİYO-PLAZMİK BEDEN" ya da "ENERJİ ALANI" olarak bilinen konu günümüze özgü yeni bir kavram değildir. Binlerce yıldan beri herkes tarafından tam olarak bilinmese bile, hiç değilse belirli çevreler tarafından "ENERJİ" ya da "ASTRAL" beden olarak günümüze kadar tanımlana gelmiştir. Yogi Ramacharaka'nın şu açıklamasında net bir tanım buluruz; "Herkeste bulunan astral beden, şahsın fizik bedeninin mükemmel bir kopyasıdır." Çok ince eterik maddeden yapılıdır. Bu, genellikle fizik beden içine haps olmuş vaziyettedir. Uyanık halde iken astral bedenin, fizik bedenden ayrılması oldukça zordur. Fakat rüyalar, büyük zihinsel gerilimler ve "OKÜLT BİLİM" tarafından öğretilen belirli şartlar içinde, Astral Bedenin ayrılışı "KOLAY ve KENDİLİĞİNDEN" olur. Ayrıca ipnoz ve anestezi hallerinde de bu ayrışma kendiliğinden olur.. Yukarıdaki bilgiler, California Üniversitesi, Nöro-Psikiyatri Enstitüsünde medikal psikolog, Prof. Dr. Thelma MOSS'tan alınmıştır. ** Bu konu hakkında kişisel görüşüm ise; Birey samimi inanç içerisinde ve saf bir talep ile konuya yaklaşarak, ayrıca bilgilerini geliştirme sürecine girerek ve bu süreçte karşısına çıkartılacak olan epröv'leri, bu temel kabul içinde değerlendirip, "SABR" eylemini uyguladığında, kendiliğinden deneyim lütfuna mazhar olacaktır. Ayrıca bir inisiyasyon veya tertip içerisine girerek olayları zorlamak gereksizdir. Yani, erk biriktirimi esas olmak ile birlikte, bu yoğunlaşma kendiliğinden vuku bulacaktır.. ..- Ben güldüm, siz de gülün madem :)
- THE GULLIVER'S SHIP..
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.
Account
Navigation
Configure browser push notifications
Chrome (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions → Notifications.
- Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Select Site settings.
- Find Notifications and adjust your preference.
Safari (iOS 16.4+)
- Ensure the site is installed via Add to Home Screen.
- Open Settings App → Notifications.
- Find your app name and adjust your preference.
Safari (macOS)
- Go to Safari → Preferences.
- Click the Websites tab.
- Select Notifications in the sidebar.
- Find this website and adjust your preference.
Edge (Android)
- Tap the lock icon next to the address bar.
- Tap Permissions.
- Find Notifications and adjust your preference.
Edge (Desktop)
- Click the padlock icon in the address bar.
- Click Permissions for this site.
- Find Notifications and adjust your preference.
Firefox (Android)
- Go to Settings → Site permissions.
- Tap Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.
Firefox (Desktop)
- Open Firefox Settings.
- Search for Notifications.
- Find this site in the list and adjust your preference.