YARASA tarafından postalanan herşey
-
Yabancıların gözünde Türkler
Bu zamanında benim de aklıma takılmıştı. ***
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Ya o değil de, ben nedense "yaşasın çerkes -veya laz- halkının bağımsızlık mücadelesi" gibisinden bir laf duymadım bizim demokrat olduğunu iddia eden vatandaşlardan? bu ezberler sadece Kürt halkına tabi "Çerkeslere özgürlük... Kendi dillerinde eğitim verin, asimile etmeyin onları!!!" Neden demiyor çerkesler bunu? Çünkü tıpkı Kürtler gibi düğünlerinde kendi oyunlarını oynayıp dillerini konuşurlarken bir anda çıkıp biz Türk değiliz bizi tanıyacaksınız, kendi dilimizde eğitim isteriz demiyorlar da ondaaaannn... Türk-Kürt kardeşliği ---- sanki Kürtler dışında sadece saf Türkler var da bu memlekette . Ya Kürttür ya da Türk... Diyorum ya, olayı eşeleyince altından başka şeyler çıkıyor ama bir tek demokrat olduğunu söyleyenler göremiyor.
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Durmak yok yola devam... Olayın özü bu... Bir de bu hareketleri "halk" diye nitelemezler mi Halk yaa, tabii halk
-
Aleviler ve Camii
Alevilerin, varsa bile, çeşitleri veya grupları açısından sormamıştım. Tokat, Sivas ve Malatya civarındaki köylerde örneklendirilebilir bu durum. Camiye uğramayıp, caminin büyük bir kısmını bir ambar olarak kullanan alevi vatandaş, bir cenaze durumunda neden o camiyi tıklım tıklım doldurur? Soru budur. Bu forumda hiç mi yok alevi arkadaşlar? Sorunun cevabını onlardan almak istiyorum. Bir ara Mehdimiz bile vardı. O da görünmüyor.
-
KADER VAR MI ?
Anlaşılan bu konuda, öncelikle çok daha fazla şey okumak öğrenmek gerekiyor. Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim sayın instantkarma...
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Bunu, ayrılıkçı Kürtler dışında her kes söylüyor Türkiye'de, değil mi? Açlık çeken onca insan var bu ülkede. Çok az Türkçe bilen ve bunun zorluğunu yaşayan bir çok akrabam var mesela... Neden herkes dağa çıkmıyor? Neden herkes sözde "demokrasi" naralarıyla bölücülük yapmıyor? Neden bu insanlar kendilerine özgü bir politika olarak görmüyor? Ya artık bu konuda yazılan ezber cümleleri okumaktan ve bunlara aynı cevapları, aynı soruları vermekten. Yapmayın gözünüzü seveyim Bunu anlamak bu kadar zor değil yahu Görebilmek o kadar da zor değil. Bunu kabul etmek sizi "devrimciliğinizden", "solculuğunuzdan" demokratikliğinizden mahrum kılmaz! Bu mücadelenin demokrasi değil ayrımcı olduğunu görmek, hali hazırdaki demokrasi kılıfınını da kullandıklarını söyleyebilmek bu kadar zor değil... Korkunun imparatorluğu... Sen imparatorluğa bir tehdit oluşturursan tabii ki senin için korkulu rüya haline gelir! Bu en demokratik rejimlerde de böyledir. Örneğin sizin kafanızda canlandırdığınız bir ülkede yaşadığınız düşünün. O ülke için tehdit oluşturanlara hoşgörüde bulunur musunuz? Demokratik hakları çerçevesinde düşüncelerini dile getirenler ile, tehdit oluşturanları ayrımak gerekmez mi? Neden bizim ülkemizdeki okumuş, akıllı ve zeki (!) insanlarımız bu ayrımı yapma zahmetine giremiyor? Bu ülkede sorun yok mu diyorum? Her seferinde de vardır diyorum. Hep de sorun olmuştur. Olacaktır da... Sen bu sorunları, söz konusu ülkenin üniter yapısına, değişmez kılınan değerlerine tehdit oluşturacak şekilde eline silah alıp değiştirmeye çalışırsan, her ülke senin için korkulu olacaktır. Olmak zorundadır da... oturup bir kere şu -size de belirtilen- soruyu sorun, kendinize ve çevrenizdekilere: Neden başkaları aynı hakları için aynı bölücü mücadeleye girmiyor?? Memleketteki tek akıllı insanlar bunlar mı? Sorunları aşmak için bölücülük mü gerekir? Ayrıca sorun nedir? Bu insanlar hor mu görülmüştür??? Geçen bir arkadaşımla konuşuyorum. Aynı konuda bana düşüncesini özetledi. hak vermeden edemedim. Kürtlere, doğuda belli bir toprak verilse, yani emellerine ulaşsalar, ve ülkedeki bütün kürt vatandaşlar, sırf kürt oldukları için sınırdışı edilse, edilmeyenlere de hep o ağızlarından düşürmedikleri ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılsa, beğenmiyorsan git ülkene denilse, şu ana kadar yaptıkları eleştirilerinin, politikalarının altı doldurulmuş olmaz mı? Bu durum bana nankörlüğü ve art niyetin varlığını gösteriyor işte... Bu konuda artık yazmayacağım. Gerçekten sıktı artık. Okumak bile istemiyorum. Yok şöyle yapılmış yok böyle yapılmış... Sütten çıkmış ak kaşıktı bu insanlar da çok çekmişler... Şimdi oturup tekrar düşünün derim. Doğrusuyla, yanlışıyla, hatalarıyla, eksikleriyle, fazlalıklarıyla bu ülke, ülke üzerinde yaşayan ve sırf bu yüzden Ne mutlu Türküm Diye'bilen herkese yeter de artar. Ama nerdeee? Bu cümleyi söyleyemezler. İşlerine gelmez, çarpıtırlar. Çerkez olan, Laz olan, hatta bazı Kürt olanlar söyler ama onlar söyleyemez. Söyleyemeyenlerin de amaçları ortadadır. Bu cümlenin içeriğini, anlamını bilmelerine rağmen çarpıtır dururlar. Bu konuda bir şeyler daha söylemek isterdim ama, bunları anlatamadığım insanlar o düşünceleri okuyunca nasıl anlasınlar bilemem...
-
''Ya sev ya terk et'' ile taçlanan Korkunun Cumhuriyeti...
Korku Cumhuriyetiymişmişmiş! Başlığa bak. Sanki MHP gibi bir parti tek başına iktidar oldu da, aşırı milliyetçi, en azından kürtçüler kadar milliyetçi bir hükümet oldu da karşı duranları (karşı duranlar derken, farklı milliyetten olanları) kesip biçti... Dünyada bunun örnekleri varken bu ülkenin kıymetini hala bilemezsiniz ya ona yanarım! Tabii ki aşırı milliyetçi ve tasvip etmediğimiz görüşler vardır bu ülkede, tabii ki tasvip etmediğimiz onca hükümet yanlış politikalarıyla ülkeyi bu hale getirmiştir... Değiştirmek için önce parçası olmayı bilin derim, karşıtı değil.
-
KADER VAR MI ?
Tam bu noktada, aslında bunun bir paradoks olmadığını, çözümünün çok basit olduğunu söyleyecektim ki siz de aşağı da buna benzer ifadeyi vermişsiniz. Kader var ise, insanın belirleyiciliği önemini yitirir, insanın belirleyiciliği var ise kaderini kendi yazar, baştan bilinemez... Ben bu şekilde düşünüyorum. İzafiyet ile birlikte bunu ele alabiliriz. Aynen sizin de dediğiniz gibi; Evet konu çok mükemmel bir hal alıyor. Bu paradoksun, ya da paradoks benzeri ikilemin, nasıl ortadan kalkacağı... Konusu açılmışken, izafiyet ile ilgili öncelikle kafamı karıştıran bir soruyu gündeme getireyim. Zamanda ileriye yada geriye giderek değişik anlara müdahale edebilmek... Bu ne kadar mümkündür? İzafiyet kuramına çok iyi hakim olmamakla birlikte, ben bu konuda şuna inanırım: zamanın yavaşlaması veya hızlanması durumunda bizim tıpkı bir zaman makinasındaymış gibi görüp göremeyeceğimiz tek şey yaşanmışlıklardır. yani sadece bir ışık oyunu. Biz, zamanda geri gittiğimizde, olan bir olayın yalnızca ışık anlamında yansımasını görebiliriz ki bu da sadece ışıktan hızlı hareket sonucunda mümkündür. Buna rağmen, olmamış bir olayı görmemiz, yani zamanda ileri gidebilmemiz bana pek mantıklı gelmiyor. Bu durumda, tanrısal bir kudret bile olsa, zaman tersine aktığında görülecek şey "geçmiş", yani zaten olmuş olandır, olmuş olanın yansımasıdır. Bu noktadan ilerisi üzerinde biraz düşünüp yazacağım. Teşekkürler bizden efendim Yazılarınız hem sorgulatıcı hem de bilgi yüklü...
-
KADER VAR MI ?
Merhabalar, sevgiler, saygılar dayı... Arada bir bakma fırsatım oluyordu. Ne zamandır bir şeyler yazamadım. Ama emin olun, elimden geldiğince buradayım, dayım benim esprilerinle süslediğin, okunmasını zevkli hale getirdiğin ve ne olursa olsun okurken insanın suratında bir tebessüm, bir gülüş yaratan ve bir de o kadar dolu olan o güzel yazılarını okumak benim için de çok güzel... Hele o yazılarının arasında gizli kalan o muhteşem çıkarımların yok mu... Bundan bizi mahrum etme Teşekkürler...
-
MHP'nin ve Kürtlerin şerefi (II)
:D Peki tamam öle olsun...
-
AKP'li Arslan: PKK'lıların hiçbiri keyiften dağa çıkmadı
Yahu asıl anlamadığım, Bizim bilinçli, demokrat, aydın, görmüş, okumuş geçinen insanlarımız var ya, hani bu forumda da çok var... Bu insanlarımız bile nasıl kanıyor zaten kandırılmış olan demokrat-görünümlü Kürt milliyetçi zihniyetleri taşıyan insanlara? kandırılmış diyorum, kime hizmet ettiklerinin bile farkında değiller! Zincirleme bir kandırmaca yani. Yazık!
-
MHP'nin ve Kürtlerin şerefi (II)
Neymiş o gerçekler? Referansın bu hükümet mi? Kime göre kürt sorunu?? Herkesin sorunu farklı... Neyi inkar ediyorlar?? Evet sizler hala oturmuş ezber sorunlardan bahsediyorsunuz Cümleni kesip almış ve oynamış gibi oldum ama, daha iyi nasıl anlatabilirim bilemedim. Ezber olan neymiş senin açından? Alevi sorunlarını kürt sorunuyla aynı kefeye koyamazsın. Örneğin şu anda Türklerin de (çerkeslerin, lazların vs.) sorunları var. Bu sorunlara kulak tıkayanlar var diye Kürt sorunu dedğin şey meşru mu oluyor??? Vahim olan şey, sorunlarımız var diyerek, yıllardır ülkenin her kademesinde aktif rol alabilmelerine rağmen 2.sınıf vatandaş olduklarını dile getirip, her seferinde daha fazlasını isteyip milletin kafasını bulandırmayı başarmış olabilmeleridir. Vahim bir hal...
-
KADER VAR MI ?
Evet TV den izleyen seyirci gibi düşünmek bu yazı için daha mantıklı bir yaklaşım olabilir. Konunun çok dışında kalır seyirci etkisi. Kader gibi bir konunun ele alındığı bir yazıda maç sonucu deyince akla kimin yeneceği geliyor, kaç kaç biteceği değil. Elbette ki, kimin yeneceği belli olsa bile kaç farkla yeneceğini hususunda her bir oyuncunun çabası direkt olarak etkilidir. İşte benim asıl ilgilendiğim konu... Determinist açıdan oyunun sonucunu tahmin etmek, bir anlamda belirlemek ile, tanrısal kavram açısından oyunun sonucunu bilmek aynı şeyler mi acaba? İlk bakışta, evet bir çelişki yok gibi görünüyor. Tanrısal bilgi daha fazla faktörü daha net bilmeyi gerektiriyor. Peki bu durumda, dini kavram açısından maçın sonucunun ne anlamı kalıyor? Elbette önemli bir sorudur. Burada bir sorun da yoktur. Eee? diye sormamın sebebi, yazıyla ilintisini kurmaktı. Vallahi açıkçası, ben bu sonucu bu yazıdan çıkaramadım. Ama yine de üzerinde düşünmeye devam edeceğim. Bu arada, böylesine detay bir yazı hazırladığınız için teşekkür ederim.
-
fobileriniz nelerdir?mesela......
Deprem fobim var... İnanılır gibi değil Bir de karalık sular, yada karanlıkta denize girmek, kuyu suyu gibi sular...
-
Allah ın varlığını ispatladım
Bu bahsettiğin konuları birçok başlıkta uzun uzun tartıştık. Dini konularda ilgili başlıklarda bulabilirsin.
-
KADER VAR MI ?
Bu arada, belirtmeyi unutmuşum. Çok önemli ve değerli bilim adamları, özellikle kader gibi insanları dini olarak ilgilendiren soyut kavramlarda, kendi inançlarını yorumlarına karşılaştırıyor olabilirler. Tolga Yarman için konuşmuyorum. Bu konuda daha önce bir çok şey tartışmıştık. Ama hangi bilim adamı olursa olsun, bu tür yorumlarını okurken oldukça dikkatli olmak gerektiğine inanıyorum.
-
KADER VAR MI ?
Yazıda öncelikle dikkat çekilen konu: 1. Dışardan olayı tahmin etmek; ve 2. olaya yön vermek arasındaki farktır. Elbete dikkat edilmesi gereken bir farktır. Örnek 1. Top mermisinin nereye düşeceğini izlemek. Nereye düşeceğini kontrol eden faktörler az sayıda ve kestirilebilirdir, yüksek oranda belirlenebilir. “Tanrısallık, Evrene Dışarıdan Bakılabilirlikle Eşdeğerdedir !..” Bildiğimiz anlamda tanrısallık, evet dışarıdan izleme anlamındadır. Ancak, tanrısallık, olaylar ne kadar karışık olursa olsun sonunu “bilme”yi gerektiren bir kavramdır. Bizim, merminin nereye düşeceğini tahmin etmemizin çok ötesinde, “her şeyi önceden bilmek”tir… Bunun adı da kaderdir. Örnek 2. * Yani bir maçta tribünlerde, herşeyi tahmin edebilecek deneyimli, bilgili, akıllı bir “seyirci” değil de... Sahada “oyuncu” isek, acaba durum, aynı mıdır?.. Seyirci: yalnızca izler deniliyor. Aslında, yalnızca izlemez, öyle olsa seyirci tezahüratının ne anlamı kalırdı? Oyuncu: oyunun kaderinde DOLAYLI DA olsa söz sahibidir. (Aslında sadece çaba gösterir. Ama kazanma işi elinden geleni yapsa bile, imkansız olabilir) Bunu aşağıda açacağız. * Ancak “oyun içinden” bakıldığında; “oyuncu” bir oyun öznesi, bir müdahil olarak, “kestirebilir” değil... Oynayan, yani “belirleyen”, yani “determinan” veya geleceği bizzat inşa eden, kuran biri olmaktadır. Bu böyle değildir. Oyunu kazanmak için çaba göstermek ile oyunun kaderini belirlemek aynı şeyler değildir. Elinden geleni yapar, ancak kazanmak, elinden gelenin dışındaki daha bir çok faktöre bağlıdır. Bir mahalle takımı ile dünya karması bir takımın karşılaştığını düşünelim. Bu durumda, oyunu kimin kazanacağına dair belirleyici faktörler arasındaki farkı abartarak (belirginleştirerek) aslında değişken sayısını da azaltmış ve problemi basitleştirmiş oluruz. Sonuç nedir? Kazanacak takımı çok daha rahat tahmin etmek. Zayıf takımdaki oyuncu ne yaparsa yapsın, sonucu değiştirme olasılığı 0’a çok yakındır. Tabi bu örnekleri hilesiz düşünmeliyiz. Oyuncunun elinden geleni bilerek yapmaması hiledir ve konu dışıdır. Yenilmek için gösterilen bir çabadır. Ama aynı şekilde, oyuncunun yenileceğini bilerek bir şey yapması, birazdan örnek vereceğim şekliyle daha farklıdır. "Konuya böyle bir değerlendirmeyle yaklaşınca... Sahadaki oyuna, tribünden seyirci olarak bakılmasıyla... Oyun içinden müdahil olunması arasında, çarpıcı bir karakter farklılığı olduğu, ortaya çıkmaktadır." Burada ben çarpıcı bir far göremiyorum. Küçük bir fark var, o da oyuncunun çaba gösterme yetisinin var oluşu. "Yineleyelim... Oyun ve oyuncuların akibeti, tribündeki seyirciye göre “belirlenmiş”, yani “determine” olabilir... Ancak oyuncular açısından bakıldığında, oyun “oynanmak” durumundadır ve oyuncular “determine”, yani “belirlenmiş” değil, “determinan” yani “belirleyici”dirler." Ben bu sonuca nasıl geldiğini anlamadım. Oyunun akıbeti nasıl belirlenmiş olabilir? Belirlemek için, yukarıda bahsettiğim faktörlerin bilinmesi gerekmez mi? Ki bu, eşit güçteki takımlar için neredeyse imkansızdır. Aksi taktirde spor loto ve toto oyunlarının anlamı mı kalırdı? Oyuncular -kısmen de olsa- belirleyici iken, seyirci için “oyun ve oyunun akıbeti” nasıl belirlenmiş olabilir? "Başka bir deyişle “kestirebilirlilik”, ancak olayın dışında ve onun “müdahili olmamakla” mümkündür. Öteki türlü, “oyun içinde” olunmakta... Bu açıdan bakılınca da, “belirlenebilir” değil, “belirleyen” konumunda bulunulmaktadır" Yine tekrarlayalım: kestirilebilirlik, olayın dışında olmamakla mümkün değildir. Olayın içinde de mümkündür. Oyuncunun da oyunun sonunu tahmin etme hakkı vardır. Elinden geleni yapsa da sonucunu tahmin etmeye çalışabilir, yanılabilir, ya da tahmin etmiş olabilir. Yine de, tıpkı seyirciler gibi “baştan bilemez”. " Demek ki “determinizma” yani “belirlilik” görecelidir." Peki... So what? "“Determinizma”, teknik bir deyişle söyleyecek olursak; olayın dışında, seyirciye-ilişkin-referans-sisteminde geçerli olmakta... Oyun içinde, oyuncuya-ilişkin-referans- sisteminde ise, bu sistemde ”oyuncunun” belirlenmiş değil, “belirleyen” olmaklılığından dolayı, geçerliliğini, yitirmektedir." Yukarıda yazdığım gibi, oyuncu veya seyreden arasında sadece ve sadece küçücük bir fark vardır: katkı. Onun dışında, asıl belirleyici olan, tek bir birey olarak oyuncunun tahmin veya katkı gücüne değil, aksine takımın bir çok faktörüdür (güç, beslenmişlik, sarhoşluk, yeterli idman, hava şartlarının uygunluğu, deneyim, fiziksel güç, vs.vs.vs.) " Gerçekte, “öz” ve “varoluş” birlikte olmaktadırlar." Eee? So what?? " “Benim yazgım belli”, deyip hareketini durdurarak duraksamaya koyulan bir öznenin akibetiyle... Koşullar ne kadar olumsuz olursa olsun, “oyununu” kişilikle oynamaya devam eden, öteki aynı yapıdaki bir öznenin akibeti, hiç aynı değildir. İşte can alıcı nokta: Elbette ki değildir… Peki bunu kader ile ilişkisi nedir? Ne alakası vardır? Yazının devamında, özetle “siz olanaklarınız ölçüsünde elinizden geleni yapın, kaderim böyleymiş deyip elden bırakmayın” deniliyor. Deniliyor deniliyor da, bunun kader ile ilişkisi nedir? Bakın şimdi öncelikle kader nedir? Bir insanın başına geleceklerin önceden bilinmesi, yani alınyazısıdır. Kaderde varsa bu olay neye yarar onu inkar? da diyebiliriz. Ama sen elinden geleni yap… Sanki kaderi değiştirmek mümkün de? Burada anlaşılamayan, yanlış anlaşılan ve hatta anlaşılmak istenmeyen olay şudur: (1) Bir insan bir olay karşısında “benim akıbetim buymuş” deyip dursun. Başına gelecek olay A olayı.. (2) Bir insan da olay karşısında tüm insiyatifini kullansın. Başına gelecek olay da B olayı olsun. Sorun şu: A ve B olayları, tanrısal anlamda zaten baştan bilinen olaylardır. Eğer ki değişkenleri bilirseniz bu sonuçları siz de tahmin edersiniz. Yukarıdaki örneği hatırlayalım: mahalle takımı ile dünya karması. Takım elinden geleni yapsa da şansı düşüktür, baştan pes etse de şansı düşüktür. Değişkenleri abarttığımız için sonucu tahmin edebilir hale getirdik. Bu örnekte çalışanla çalışmayanın akıbeti birdir. Hatta seyirci için de, oyuncu için de hakem için de sonucu tahmin etmek zor değildir. Bu arada ne oldu görecelilik? Burada kader kavramı şudur: A oyuncusu zayıf takımda oynayacak, elinden geleni yapacak ama takım yenilecektir. Bunu baştan biliyorum, B oyuncusu da yan gelip yatacak ve akıbeti aynı olacaktır. Burada sonuç önemli değildir. Tanrısal anlamda bu sonucun baştan bilinmesidir. Bu nedenle, yazıda kader ve determinizm biraz birbirine karışmış durumda, hatta kader konusu da çok sığ ele alınmış tartışılamamış sadece uzaktan dokundurmalarla yetinilmiştir. Dini anlamda, insanların belirleyiciliği ölümden sonra ödüllendirilir yada cezalandırılır. Ancak bu tanrısal anlamda baştan biliniyorsa, ki öğretiye göre böyle olmalıdır, insanların belirleyiciliği önemini yitirmektedir. Buna inanan ben, (1) yan gelip yatsam da (2) çalışsam da, her iki durumum baştan belirlenmiştir. Bu yönüyle yazı, kaderi aslında hiç tartışmamaktadır. Tanrısal anlamda bir olayın sonucunun baştan biliniyor olması, insanlar tarafından tahmin edilebilir ya da bilinmiyor olması determinizmi göreceli yapmaz. Yapsa de değişen nedir? Şimdi ben soruyorum: Kader var mı? yazgımız baştan belli mi?
-
Aleviler ve Camii
Kafamı karıştıran bir soruyu tartışmaya açmak istiyorum: Alevi vatandaşlarımız bildiğim kadarıyla camiye gitmez ve namaz kılmazlar. Hatta köylerine cami yaptırılmasına karşıdırlar. Ama gözlemlerime ve duyduklarıma göre aynı alevi vatandaşlarımız, cenaze namazlarını kaçırmaz ve camiye giderler. Bu çelişkinin kökenini ve sebebini bilen var mı? Ben ve bir arkadaşım bir çok alevi dedesine sorduk. Ne ben ne de o kimseden cevap alamadık. Alınan cevapların özeti şu oldu: "karıştırma o kadar"...
-
Allah ın varlığını ispatladım
Sen inancınla mutlu isen sorun yok arkadaşım. Ama bilimsel bir şeyler sunmak, hele ki bilimsel ispat işi öyle sandığın gibi kolay değildir. Eleştirilerle karşılaşırsın. O nedenle, bu tür konularda "bilimsel olarak ispatladım" diyerek ortaya çıkmaktansa, veya insanlara dayatmalarda bulunmaktansa sadece mutluluğunu yaşa... Farkında isen sana bir tez sunmadığım halde sen hemen karşı savunmaya geçip benden tez ve ispat istedin (yani antitez). Bu işler öyle yürümez. Yolu yordamı bu değildir. Tezi sunana soru sorulur. Örneğin: problem ne? Nereden çıktı? Verin ne? İspat yolun ne? gibi... Yani anlayacağın ispat işi, tezi ortaya atanındır. Antitez ise doğal olarak her konuda var olur. VE eğer ki ispatın varsa, bu her yönü işe tartışılır. işin sonunda da, "ben ispatladığıma inanıyorum o yüzden böyledir" diyemezsin. Bu dayatmadır. bunu demek yerine "sizi ikna edememiş olabilirim ama ben öyle inanıyorum" demelisin Eğer senin dediğin gibi olsaydı, kendi bilimsel konularımla ilgili şu ana kadar öyle tezlerim var ki, öyle ispatlar yapmıştım kiii, öyle bilimsel makaleler yayınlamış olabilirdim kiii anlatamam Ama o ispat işi yok muuu
-
Evren ve İNSAN..
Detaya inerseniz her gezegen, her galaksi için, tuaflık adı verilebilecek bin bir farkllılık bulabilirsiniz. Bu en yakınımızdaki birbirine en benzer maddeler için de geçerli değil midir? Her oluşum, kendi koşulları çerçevesinde şekillenmiş değil midir? Koşulların farklı olması tuaflıkların çıkması için yeterli değil midir?
-
Allah'ın Varlığına Dair -Önyargısız Araştırma-
Hadi biraz açıklayım da neden bu kada komik geldiğine dair bir kuşku kalmasın. Belki düşünülemez. Sanki konu öğle uykusunun yararları veya zararları üzerine bir ayet inmiş de, o tartışılıyormuş gibi öğle uykusunun yararları zart diye girmiş konuya İyi güzel de arkadaşım, oradaki konu öğle uykusunun yararı değil, Peygamber, uyandırılmasından hoşnut kalmamış ki böyle bir ayet gelmiş Eğer ki konu, öğle uykusunun bilimsel yararları olsaydı, ayette sadece peygambere has değil, tüm insanlara seslenen bir cümle beklerdik değil mi? en azından şöyle olmalıydı: "ey iman edenler peygamberiniz gibi, öğlenleri az da olsa uyuyun iyi gelir" ama ayet ne diyor? "peygamberinizi rahatsız etmeyin, edenlerin akılları noksandır, onlar sabırsız densizlerdir" yapmayın gözünüzü seveyim
-
Allah'ın Varlığına Dair -Önyargısız Araştırma-
Evet aynen öyle Peki bunun üzerine ne geliyor? Ben de diyorum öğle uykusu ne alaka şimdi bu konu başlığıyla Yorum yapmayacağım herşey ortada haha sağolun ya çok güldüm Süper ya.
-
MHP'nin ve Kürtlerin şerefi (II)
Nsıl alkış tutayım nasıl çiçek göndereyim nasıl tebrik edeyim bu yazıyı bilemedim. İmzamı atarım sevgili Boşig... Teşekkürler, emeğine sağlık...
-
AKP'li Arslan: PKK'lıların hiçbiri keyiften dağa çıkmadı
Bu zaten çok iyi bildikleri ama işlerine gelmeyen Atatürk milliyetçiliğidir sevgili politika. Hangimiz Türküz ki ona kalırsa? Hepimiz ayrı kimlik taşıyalım o zaman? Ayrı dillerimiz tanınsın değil mi? Zaten Türkçe çok yetersiz bir dil öğrenmeye bile gerek yok Herkese kendi dilinde eğitim öğretim verilsin. Amaaan şimdi bir de Türkçe bilmeyenler ne yapacak bu Türkçe paraları? Türkçe yasaları? bu bürokrasiyi falan? E öyleyse herkse ayrı bir şeyler düşünmek lazım ha? Hal böyle olunca kendi içinde homojen toplumların oluşturacağı heterojen bir ülke oluşacak. Gel bu homojenliklerin sınırlarını da belirginleştirelim? Kaldı mı sana Türkiye??? İşin özü, bunların derdi budur. Bildikleri halde işlerine gelmez, Türküm demezler. *** Bu tip vatandaşların kardeşlik, demokrasi, insan hakları dediklerine kanmayın bir tek kendileri içindir o haklar.
-
Allah ın varlığını ispatladım
Sevgili Tengeriin, Ben bu, sözde matematiksel olduğu sözde bilimsel olduğu ispatı eleştiriye değer bulmadığım için pek girmedim konuya. Ellerine sağlık sen girmişsin. Benim anlamadığım, bazı kimseler artık peygamberliklerini mi ilan ediyorlar da ispatı gerek duyulan bir varlığı ispat yoluna giriyorlar? Ayrıca klasik bir savunma olan "inanmıyorsanız siz ispatlayın" cümleleri de hala dökülüyor klavyelerden. Ona da değinmişsin sağol.