Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

YARASA

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    696
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    4

YARASA tarafından postalanan herşey

  1. :D Peki tamam öle olsun...
  2. Yahu asıl anlamadığım, Bizim bilinçli, demokrat, aydın, görmüş, okumuş geçinen insanlarımız var ya, hani bu forumda da çok var... Bu insanlarımız bile nasıl kanıyor zaten kandırılmış olan demokrat-görünümlü Kürt milliyetçi zihniyetleri taşıyan insanlara? kandırılmış diyorum, kime hizmet ettiklerinin bile farkında değiller! Zincirleme bir kandırmaca yani. Yazık!
  3. Neymiş o gerçekler? Referansın bu hükümet mi? Kime göre kürt sorunu?? Herkesin sorunu farklı... Neyi inkar ediyorlar?? Evet sizler hala oturmuş ezber sorunlardan bahsediyorsunuz Cümleni kesip almış ve oynamış gibi oldum ama, daha iyi nasıl anlatabilirim bilemedim. Ezber olan neymiş senin açından? Alevi sorunlarını kürt sorunuyla aynı kefeye koyamazsın. Örneğin şu anda Türklerin de (çerkeslerin, lazların vs.) sorunları var. Bu sorunlara kulak tıkayanlar var diye Kürt sorunu dedğin şey meşru mu oluyor??? Vahim olan şey, sorunlarımız var diyerek, yıllardır ülkenin her kademesinde aktif rol alabilmelerine rağmen 2.sınıf vatandaş olduklarını dile getirip, her seferinde daha fazlasını isteyip milletin kafasını bulandırmayı başarmış olabilmeleridir. Vahim bir hal...
  4. Evet TV den izleyen seyirci gibi düşünmek bu yazı için daha mantıklı bir yaklaşım olabilir. Konunun çok dışında kalır seyirci etkisi. Kader gibi bir konunun ele alındığı bir yazıda maç sonucu deyince akla kimin yeneceği geliyor, kaç kaç biteceği değil. Elbette ki, kimin yeneceği belli olsa bile kaç farkla yeneceğini hususunda her bir oyuncunun çabası direkt olarak etkilidir. İşte benim asıl ilgilendiğim konu... Determinist açıdan oyunun sonucunu tahmin etmek, bir anlamda belirlemek ile, tanrısal kavram açısından oyunun sonucunu bilmek aynı şeyler mi acaba? İlk bakışta, evet bir çelişki yok gibi görünüyor. Tanrısal bilgi daha fazla faktörü daha net bilmeyi gerektiriyor. Peki bu durumda, dini kavram açısından maçın sonucunun ne anlamı kalıyor? Elbette önemli bir sorudur. Burada bir sorun da yoktur. Eee? diye sormamın sebebi, yazıyla ilintisini kurmaktı. Vallahi açıkçası, ben bu sonucu bu yazıdan çıkaramadım. Ama yine de üzerinde düşünmeye devam edeceğim. Bu arada, böylesine detay bir yazı hazırladığınız için teşekkür ederim.
  5. Deprem fobim var... İnanılır gibi değil Bir de karalık sular, yada karanlıkta denize girmek, kuyu suyu gibi sular...
  6. Bu bahsettiğin konuları birçok başlıkta uzun uzun tartıştık. Dini konularda ilgili başlıklarda bulabilirsin.
  7. Bu arada, belirtmeyi unutmuşum. Çok önemli ve değerli bilim adamları, özellikle kader gibi insanları dini olarak ilgilendiren soyut kavramlarda, kendi inançlarını yorumlarına karşılaştırıyor olabilirler. Tolga Yarman için konuşmuyorum. Bu konuda daha önce bir çok şey tartışmıştık. Ama hangi bilim adamı olursa olsun, bu tür yorumlarını okurken oldukça dikkatli olmak gerektiğine inanıyorum.
  8. Yazıda öncelikle dikkat çekilen konu: 1. Dışardan olayı tahmin etmek; ve 2. olaya yön vermek arasındaki farktır. Elbete dikkat edilmesi gereken bir farktır. Örnek 1. Top mermisinin nereye düşeceğini izlemek. Nereye düşeceğini kontrol eden faktörler az sayıda ve kestirilebilirdir, yüksek oranda belirlenebilir. “Tanrısallık, Evrene Dışarıdan Bakılabilirlikle Eşdeğerdedir !..” Bildiğimiz anlamda tanrısallık, evet dışarıdan izleme anlamındadır. Ancak, tanrısallık, olaylar ne kadar karışık olursa olsun sonunu “bilme”yi gerektiren bir kavramdır. Bizim, merminin nereye düşeceğini tahmin etmemizin çok ötesinde, “her şeyi önceden bilmek”tir… Bunun adı da kaderdir. Örnek 2. * Yani bir maçta tribünlerde, herşeyi tahmin edebilecek deneyimli, bilgili, akıllı bir “seyirci” değil de... Sahada “oyuncu” isek, acaba durum, aynı mıdır?.. Seyirci: yalnızca izler deniliyor. Aslında, yalnızca izlemez, öyle olsa seyirci tezahüratının ne anlamı kalırdı? Oyuncu: oyunun kaderinde DOLAYLI DA olsa söz sahibidir. (Aslında sadece çaba gösterir. Ama kazanma işi elinden geleni yapsa bile, imkansız olabilir) Bunu aşağıda açacağız. * Ancak “oyun içinden” bakıldığında; “oyuncu” bir oyun öznesi, bir müdahil olarak, “kestirebilir” değil... Oynayan, yani “belirleyen”, yani “determinan” veya geleceği bizzat inşa eden, kuran biri olmaktadır. Bu böyle değildir. Oyunu kazanmak için çaba göstermek ile oyunun kaderini belirlemek aynı şeyler değildir. Elinden geleni yapar, ancak kazanmak, elinden gelenin dışındaki daha bir çok faktöre bağlıdır. Bir mahalle takımı ile dünya karması bir takımın karşılaştığını düşünelim. Bu durumda, oyunu kimin kazanacağına dair belirleyici faktörler arasındaki farkı abartarak (belirginleştirerek) aslında değişken sayısını da azaltmış ve problemi basitleştirmiş oluruz. Sonuç nedir? Kazanacak takımı çok daha rahat tahmin etmek. Zayıf takımdaki oyuncu ne yaparsa yapsın, sonucu değiştirme olasılığı 0’a çok yakındır. Tabi bu örnekleri hilesiz düşünmeliyiz. Oyuncunun elinden geleni bilerek yapmaması hiledir ve konu dışıdır. Yenilmek için gösterilen bir çabadır. Ama aynı şekilde, oyuncunun yenileceğini bilerek bir şey yapması, birazdan örnek vereceğim şekliyle daha farklıdır. "Konuya böyle bir değerlendirmeyle yaklaşınca... Sahadaki oyuna, tribünden seyirci olarak bakılmasıyla... Oyun içinden müdahil olunması arasında, çarpıcı bir karakter farklılığı olduğu, ortaya çıkmaktadır." Burada ben çarpıcı bir far göremiyorum. Küçük bir fark var, o da oyuncunun çaba gösterme yetisinin var oluşu. "Yineleyelim... Oyun ve oyuncuların akibeti, tribündeki seyirciye göre “belirlenmiş”, yani “determine” olabilir... Ancak oyuncular açısından bakıldığında, oyun “oynanmak” durumundadır ve oyuncular “determine”, yani “belirlenmiş” değil, “determinan” yani “belirleyici”dirler." Ben bu sonuca nasıl geldiğini anlamadım. Oyunun akıbeti nasıl belirlenmiş olabilir? Belirlemek için, yukarıda bahsettiğim faktörlerin bilinmesi gerekmez mi? Ki bu, eşit güçteki takımlar için neredeyse imkansızdır. Aksi taktirde spor loto ve toto oyunlarının anlamı mı kalırdı? Oyuncular -kısmen de olsa- belirleyici iken, seyirci için “oyun ve oyunun akıbeti” nasıl belirlenmiş olabilir? "Başka bir deyişle “kestirebilirlilik”, ancak olayın dışında ve onun “müdahili olmamakla” mümkündür. Öteki türlü, “oyun içinde” olunmakta... Bu açıdan bakılınca da, “belirlenebilir” değil, “belirleyen” konumunda bulunulmaktadır" Yine tekrarlayalım: kestirilebilirlik, olayın dışında olmamakla mümkün değildir. Olayın içinde de mümkündür. Oyuncunun da oyunun sonunu tahmin etme hakkı vardır. Elinden geleni yapsa da sonucunu tahmin etmeye çalışabilir, yanılabilir, ya da tahmin etmiş olabilir. Yine de, tıpkı seyirciler gibi “baştan bilemez”. " Demek ki “determinizma” yani “belirlilik” görecelidir." Peki... So what? "“Determinizma”, teknik bir deyişle söyleyecek olursak; olayın dışında, seyirciye-ilişkin-referans-sisteminde geçerli olmakta... Oyun içinde, oyuncuya-ilişkin-referans- sisteminde ise, bu sistemde ”oyuncunun” belirlenmiş değil, “belirleyen” olmaklılığından dolayı, geçerliliğini, yitirmektedir." Yukarıda yazdığım gibi, oyuncu veya seyreden arasında sadece ve sadece küçücük bir fark vardır: katkı. Onun dışında, asıl belirleyici olan, tek bir birey olarak oyuncunun tahmin veya katkı gücüne değil, aksine takımın bir çok faktörüdür (güç, beslenmişlik, sarhoşluk, yeterli idman, hava şartlarının uygunluğu, deneyim, fiziksel güç, vs.vs.vs.) " Gerçekte, “öz” ve “varoluş” birlikte olmaktadırlar." Eee? So what?? " “Benim yazgım belli”, deyip hareketini durdurarak duraksamaya koyulan bir öznenin akibetiyle... Koşullar ne kadar olumsuz olursa olsun, “oyununu” kişilikle oynamaya devam eden, öteki aynı yapıdaki bir öznenin akibeti, hiç aynı değildir. İşte can alıcı nokta: Elbette ki değildir… Peki bunu kader ile ilişkisi nedir? Ne alakası vardır? Yazının devamında, özetle “siz olanaklarınız ölçüsünde elinizden geleni yapın, kaderim böyleymiş deyip elden bırakmayın” deniliyor. Deniliyor deniliyor da, bunun kader ile ilişkisi nedir? Bakın şimdi öncelikle kader nedir? Bir insanın başına geleceklerin önceden bilinmesi, yani alınyazısıdır. Kaderde varsa bu olay neye yarar onu inkar? da diyebiliriz. Ama sen elinden geleni yap… Sanki kaderi değiştirmek mümkün de? Burada anlaşılamayan, yanlış anlaşılan ve hatta anlaşılmak istenmeyen olay şudur: (1) Bir insan bir olay karşısında “benim akıbetim buymuş” deyip dursun. Başına gelecek olay A olayı.. (2) Bir insan da olay karşısında tüm insiyatifini kullansın. Başına gelecek olay da B olayı olsun. Sorun şu: A ve B olayları, tanrısal anlamda zaten baştan bilinen olaylardır. Eğer ki değişkenleri bilirseniz bu sonuçları siz de tahmin edersiniz. Yukarıdaki örneği hatırlayalım: mahalle takımı ile dünya karması. Takım elinden geleni yapsa da şansı düşüktür, baştan pes etse de şansı düşüktür. Değişkenleri abarttığımız için sonucu tahmin edebilir hale getirdik. Bu örnekte çalışanla çalışmayanın akıbeti birdir. Hatta seyirci için de, oyuncu için de hakem için de sonucu tahmin etmek zor değildir. Bu arada ne oldu görecelilik? Burada kader kavramı şudur: A oyuncusu zayıf takımda oynayacak, elinden geleni yapacak ama takım yenilecektir. Bunu baştan biliyorum, B oyuncusu da yan gelip yatacak ve akıbeti aynı olacaktır. Burada sonuç önemli değildir. Tanrısal anlamda bu sonucun baştan bilinmesidir. Bu nedenle, yazıda kader ve determinizm biraz birbirine karışmış durumda, hatta kader konusu da çok sığ ele alınmış tartışılamamış sadece uzaktan dokundurmalarla yetinilmiştir. Dini anlamda, insanların belirleyiciliği ölümden sonra ödüllendirilir yada cezalandırılır. Ancak bu tanrısal anlamda baştan biliniyorsa, ki öğretiye göre böyle olmalıdır, insanların belirleyiciliği önemini yitirmektedir. Buna inanan ben, (1) yan gelip yatsam da (2) çalışsam da, her iki durumum baştan belirlenmiştir. Bu yönüyle yazı, kaderi aslında hiç tartışmamaktadır. Tanrısal anlamda bir olayın sonucunun baştan biliniyor olması, insanlar tarafından tahmin edilebilir ya da bilinmiyor olması determinizmi göreceli yapmaz. Yapsa de değişen nedir? Şimdi ben soruyorum: Kader var mı? yazgımız baştan belli mi?
  9. Kafamı karıştıran bir soruyu tartışmaya açmak istiyorum: Alevi vatandaşlarımız bildiğim kadarıyla camiye gitmez ve namaz kılmazlar. Hatta köylerine cami yaptırılmasına karşıdırlar. Ama gözlemlerime ve duyduklarıma göre aynı alevi vatandaşlarımız, cenaze namazlarını kaçırmaz ve camiye giderler. Bu çelişkinin kökenini ve sebebini bilen var mı? Ben ve bir arkadaşım bir çok alevi dedesine sorduk. Ne ben ne de o kimseden cevap alamadık. Alınan cevapların özeti şu oldu: "karıştırma o kadar"...
  10. Sen inancınla mutlu isen sorun yok arkadaşım. Ama bilimsel bir şeyler sunmak, hele ki bilimsel ispat işi öyle sandığın gibi kolay değildir. Eleştirilerle karşılaşırsın. O nedenle, bu tür konularda "bilimsel olarak ispatladım" diyerek ortaya çıkmaktansa, veya insanlara dayatmalarda bulunmaktansa sadece mutluluğunu yaşa... Farkında isen sana bir tez sunmadığım halde sen hemen karşı savunmaya geçip benden tez ve ispat istedin (yani antitez). Bu işler öyle yürümez. Yolu yordamı bu değildir. Tezi sunana soru sorulur. Örneğin: problem ne? Nereden çıktı? Verin ne? İspat yolun ne? gibi... Yani anlayacağın ispat işi, tezi ortaya atanındır. Antitez ise doğal olarak her konuda var olur. VE eğer ki ispatın varsa, bu her yönü işe tartışılır. işin sonunda da, "ben ispatladığıma inanıyorum o yüzden böyledir" diyemezsin. Bu dayatmadır. bunu demek yerine "sizi ikna edememiş olabilirim ama ben öyle inanıyorum" demelisin Eğer senin dediğin gibi olsaydı, kendi bilimsel konularımla ilgili şu ana kadar öyle tezlerim var ki, öyle ispatlar yapmıştım kiii, öyle bilimsel makaleler yayınlamış olabilirdim kiii anlatamam Ama o ispat işi yok muuu
  11. Detaya inerseniz her gezegen, her galaksi için, tuaflık adı verilebilecek bin bir farkllılık bulabilirsiniz. Bu en yakınımızdaki birbirine en benzer maddeler için de geçerli değil midir? Her oluşum, kendi koşulları çerçevesinde şekillenmiş değil midir? Koşulların farklı olması tuaflıkların çıkması için yeterli değil midir?
  12. Hadi biraz açıklayım da neden bu kada komik geldiğine dair bir kuşku kalmasın. Belki düşünülemez. Sanki konu öğle uykusunun yararları veya zararları üzerine bir ayet inmiş de, o tartışılıyormuş gibi öğle uykusunun yararları zart diye girmiş konuya İyi güzel de arkadaşım, oradaki konu öğle uykusunun yararı değil, Peygamber, uyandırılmasından hoşnut kalmamış ki böyle bir ayet gelmiş Eğer ki konu, öğle uykusunun bilimsel yararları olsaydı, ayette sadece peygambere has değil, tüm insanlara seslenen bir cümle beklerdik değil mi? en azından şöyle olmalıydı: "ey iman edenler peygamberiniz gibi, öğlenleri az da olsa uyuyun iyi gelir" ama ayet ne diyor? "peygamberinizi rahatsız etmeyin, edenlerin akılları noksandır, onlar sabırsız densizlerdir" yapmayın gözünüzü seveyim
  13. Evet aynen öyle Peki bunun üzerine ne geliyor? Ben de diyorum öğle uykusu ne alaka şimdi bu konu başlığıyla Yorum yapmayacağım herşey ortada haha sağolun ya çok güldüm Süper ya.
  14. Nsıl alkış tutayım nasıl çiçek göndereyim nasıl tebrik edeyim bu yazıyı bilemedim. İmzamı atarım sevgili Boşig... Teşekkürler, emeğine sağlık...
  15. Bu zaten çok iyi bildikleri ama işlerine gelmeyen Atatürk milliyetçiliğidir sevgili politika. Hangimiz Türküz ki ona kalırsa? Hepimiz ayrı kimlik taşıyalım o zaman? Ayrı dillerimiz tanınsın değil mi? Zaten Türkçe çok yetersiz bir dil öğrenmeye bile gerek yok Herkese kendi dilinde eğitim öğretim verilsin. Amaaan şimdi bir de Türkçe bilmeyenler ne yapacak bu Türkçe paraları? Türkçe yasaları? bu bürokrasiyi falan? E öyleyse herkse ayrı bir şeyler düşünmek lazım ha? Hal böyle olunca kendi içinde homojen toplumların oluşturacağı heterojen bir ülke oluşacak. Gel bu homojenliklerin sınırlarını da belirginleştirelim? Kaldı mı sana Türkiye??? İşin özü, bunların derdi budur. Bildikleri halde işlerine gelmez, Türküm demezler. *** Bu tip vatandaşların kardeşlik, demokrasi, insan hakları dediklerine kanmayın bir tek kendileri içindir o haklar.
  16. Sevgili Tengeriin, Ben bu, sözde matematiksel olduğu sözde bilimsel olduğu ispatı eleştiriye değer bulmadığım için pek girmedim konuya. Ellerine sağlık sen girmişsin. Benim anlamadığım, bazı kimseler artık peygamberliklerini mi ilan ediyorlar da ispatı gerek duyulan bir varlığı ispat yoluna giriyorlar? Ayrıca klasik bir savunma olan "inanmıyorsanız siz ispatlayın" cümleleri de hala dökülüyor klavyelerden. Ona da değinmişsin sağol.
  17. Peki siz küçücük beyninizle onu (insan beyni ile anlaşılamayacak onu) ispatlamaya neden çalışıyorsunuz? Peygamber mi ilan ettiniz kendinizi? Onun ilkokul matematiği ile ispata mı ihtiyacı var ki? İnanırsın ya da inanmazsın. Bu, senle onun arasındadır.
  18. Hangi iddia o? Bir iddiada mı bulunmuşum?
  19. Evet demirefe, gerekten çok sığ, ama bir o kadar ağdalı yazılmış (sığlığını gizlemek için olsa gerek) bir yazı. isteyen olursa içindeki çelişkileri teker teker ortaya çıkarırım Ama ne olur beni bir daha okumaya mecbur kılmayın bu yazıyı
  20. Şimdi bu konuda çok yorum yapacağım ama olmayacak. Çoğu insan kaldıramaz. Ama şu kadarını söyleyeyim, bu tip vatandaşlar Allah bir dese inanmam... ( tabi bu deyimden espri üretmeyelim )
  21. Son zamanlarda, size verilen tavizler gibi, başımıza örülen çorapların farkında olduğumuz gibi bu lafların da ne kadar boş olduğunun çok iyi bilincindeyiz. Karnımız tok artık...
  22. Kaplan-200, bence her iki tarafı bir o kadar daha dinle ki, insanlar ile, gerçek demokrasiyi savunan insanlar arasındaki farkı görebilesin. Bu arada, demokrasi, solculuk bilmem ne adına Kürt milliyetçiliği yapan insanları çok iyi tanıyoruz...
  23. Kürt kökenli vatandaşlar memleketin her karışında devlet yapısı dahil her kadeemede yer bulabilmişledir. İşyerleri açmışlarzengin olmuşlar hatta devleti yönetmişlerdir. Her okulda, üniversitede okuma hakkına sahiptirler. Buna rağmen ezilmekte ve 2. sınıf vatandaş muamelesi gördüklerini her fırsatta söylemektedirler. bu vatandaşlar, ya kötü zihniyetlidir, ya da art niyetli... Hal böyle olunca, çerkes yada laz vatandaşın yapmadıklarını yapan bu vatandaşlar elbette tepkiyle karşılaşmakta, bu tepkiyi de sözde 2. sınıf muamelesinin kılıfı yapmaktadırlar. Dertleri basittir: hep daha fazlası... En öğretici ve en doğru kaynak olan tarih boyunca bu hep böyle olmuştur.
  24. "ama bize öğretilmediği için asla bilemeyiz. " deyip kestirecek birisi neden daha öncesinde basit bir matematik kullanıp (ki o kısmı da tartışılır) "Allah'ı ispatladım" der? Madem anlayamayacak yapıda olduğunu düşünüyorsun, ne diye anlamadığın şeyi ispat yoluna giriyorsun?
  25. Hayır. Sadece ve sadece, araplar bu konuda taviz veremezler de ondan. Zaafiyetten başka bir şey değildir. Bu aslında, sadece Arap kültürü ve ayrıca bunun dindeki etkisinin göstergesidir.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.