YARASA tarafından postalanan herşey
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Evet, üzerinde düşünülmesi gereken bir çıkarım.
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Yazmayayım diyorum, cevapları gördükçe olmuyor... Tartışmada görüşümü son defa bildirmeyi ifade eden bir cümleden bilim dersi çıkarmak ile bilim felsefesinin ne alakası vardır? Neyi amaçlamaktadır? Eh yani, pes yani! Tartışmaya devam etmek istememek, çekilme taraftarı olmak demek, bu tartışmanın son sözünü söylemek midir? Tartışmaya son noktayı koymak mıdır? İkisi arasındaki farkı vurgulamaya gerek var mıdır? Sizin derdiniz, ne bilimin ne de mevcut durumun gerçek pozisyonunu yorumlamak değil. Sizin derdiniz materyalist görüşünüz doğrultusunda, olmayan şeyleri varmış gibi gösterip; metafizik felsefeden kaçmak adına bilime ve ahlaka şekil vermeye çalışmaktır. Ben de materyalist bir dünya görüşüne sahip olmama hatta sadece ve sadece bilime önem vermeme rağmen, bu inadı, bu propaganda biçimini bu karşı duruşu anlamış değilim. Bu yöntemle kimseye de anlatamazsınız. Burada var olanı değil, olması gerektiğini düşündüğünüzü, hayalini kurduğunuzu, yani ideallerinizi tartışıyorsunuz. Bu idealleri konudan sıyırıp, var olan somut durumu tartışanları ise metafizikçi olmakla suçluyor hatta yetmiyormuş gibi İran ve benzeri düzenlerin sorumluları gibi gösteriyorsunuz. Bu da bilimsellikten, bilimsel yöntemlerden, mevcut durumu salt gerçekliği ile tartışmaktan yoksun olduğunuzu; çünkü ideallerinizin buna izin vermediğini gösteriyor. Bilimin metafiziğe göz kırpmasını, en azından benim iletilerimde nereden çıkarıyorsunuz? Tartışmadaki metafizik-materyalist çekişmenizin sonucu bu mudur? Burada, isimlerini vermeye gerek yok, bilime gönül vermiş ona inanan birçok arkadaşı metafizikçi ilan etmeniz ne kadar doğrudur? Hangi amacı gütmektedir? Koskoca bilim dünyasında, görüşlerinizin karşılığını arayıp bulamazken burada bilime inanan insanları suçlamanız, bilimsellikten uzak göstermeniz ne derece doğrudur? Birincisi bunu kınıyorum. Bayet’in kitabını alıp en kısa zamanda okuyacağım. Ve hep şu referans gösterdiğiniz kişinin kitabının ne anlattığını tartışmaya açacağım. Zira, yazar aynı yazar, kitap aynı kitap, herkes farklı bir anlam çıkarıyor Herkes kendine yontuyor. Ama sayın Doğrucudavutun alıntılarını okumak da yeterli bu arada. Ben o tarz çalışmaları soruyorum siz bana sosyalizmi anlatıyorsunuz. Ayrıca, burada kim diyalektiğin bilimselliğini tartışıyor? Bilimsel yöntem zaten diyalektiktir. Burada kim Sosyalizmi tartışıyor? Sosyalizmi nereden çıkarıyoruz şimdi? Dedim ya, mevcut durumu, var olanı tartışmayı bu şekilde kendi dünya görüşümüz ekseninde şekillendirince ortaya sadece propaganda cümleler çıkar. Bunlarında tartışma ile ilgisi yoktur. Ha dersin ki, “ahlak nasıl olmalı? Tamamen bilimsel verilere dayanmalı, bu da bence sosyalist kültür ile mümkündür” dersin, anlarız. Anlarız anlamasına da, bunun mevcut bilim ile alakası nedir bunu anlayamayız. Bilimin sosyalizm ile ilişkisini ise hiç anlayamayız. Biz burada neyi tartışıyoruz? Sosyalizmi mi? Ahlakın nasıl olması gerektiğini mi? Ahlak ile bilimin ilişkisini? Bilimin ahlaka ne kadar karışabileceğini mi? Yoksa yönetim düzenlerindeki ahlakı mı? Nasıl olması gerektiğini söylemek bilimsellik değildir. Kendi dünya görüşüne göre yorumlamaktır, idealdir, istektir, arzudur. Aksine, var olanın nasıl olduğunu anlatmak bilimselliktir. Burada sosyalist kültüre değinmediğimiz, hesaba katmadığımız için bilimsellikten men edileceksek buyurun edilelim. Bilim insanlarının sosyalizme mi inanması gerekir? Sosyalist olmaları mı gerekir? Bu görüşü de kınıyorum. Şimdi ben bu lafın üzerine ne diyeyim? Halimizin sorumlusu benmişim, benim gibi düşünenlermiş de haberim yokmuş Dostum yapma bunu. Propagandalarla saldırarak tartışılmaz bu konular. Bu kadar gurur meselesi yapıp bu şekilde ithamlarda bulunmayınız. Bu yüzden bunu da kınıyorum… Yahu bilim bunu zaten konu edinip araştırır ortay koyar diyoruz hep. Ama kural koymaz diyoruz. Varsa gösterin diyoruz. Bunun biliminin dalını gösterin diyoruz. Hala koyuyor diyorsanız bana bilimsel çalışmaları gösterin diyorum, propaganda ve bayet dışında tık yok. Konu sosyalizme kadar geliyor Bilime “değişmez” gözü ile bakmak bilimi nasıl algıladığınızı gösterir sadece. Bilim verileri doğrultusunda değişir. Veri her gün gelirse her gün değişir. Dogmalaştırmayın diyorum ya, haklıymışım… Ben otorite doğrudur demedim. Ben Cyrano’nun otoritesi seni ilgilendirir demedim, ben başka otoriteler seni ilgilendirsin kabul et demedim. Ben toplumların tercihlerini nasıl yaşadıklarını mevcut durumdan örneklendirdim. Çarpıtmalarınızı kınıyorum. Ben, bilimsel görüşler dışında doğru olan bir kaynak göstermedim. Bu kadar çarpıtmaya pes doğrusu. Yine söylüyorum, ben nasıl olması gerektiğini değil, mevcut durumu yorumladım. İdeallerimizin gerçekleşmesindeki zorluktan bahsettim. Bunu toplumsal tercihlerle örneklendirdim. Bana sorarsan burada sizin idealleriniz ile gerçeklik arasında bir kargaşa var. Kabul edemediğimiz, doğru bulmadığımız mevcut gerçeklikleri değerlendirmek, yorumlamak anlam kargaşasını göstermez. Hele hele, bunu değerlendiren insanların bilim dışı olduğunu hiç göstermez. Hatta ve hatta insanları metafizikçi yapmaz… Peki, ben de gider İran’da ararım gerçekliği Bu cümlenin üzerine ben ne söyleyeyim? Sadece kınıyorum… Ben tartışmanın tartışmaya katıldığım başından beri, seçim yaptığımı hatırlamıyorum. Bu sizin yakıştırmanız. Sebebi de, propaganda yapmayışım. İdealimi gerçekliğe karıştırmayışım. Mevcut durumu duygusal yorumlamayışım. Bilimde duyguya yer yoktur, ideallere, arzulara yer yoktur. Tek ideal gerçeğe yaklaşma çabasıdır. Kendi idealine değil. Aksi durumda bilimi dogmalaştırırsınız diyorum ve yine görüyorum ki doğru tespitte bulunmuşum. Örneklendirmemde yönetim şekilleri olduğu için uç yaklaşım dedim, çünkü bunu daha önce tartışmaya açmamıştık. Açılmasını da istemedim. Ama gördüm ki, hem tartışılıyor hem propagandası yapılıyor hem de bir taraftan ben bıktırıcı bir tekrar yapmış oluyorum Demek ki gerekiyor. Tekrar ettiğim halde bile bu kadar çarpıtma söz konusu olabiliyorsa daha çok tekrara gerek vardır. Bu da yeni bir konu sanırım. Bilimin neyi yapıp neyi yapamayacağını tartışmak… Doğru ya, bilim adamları gerek laboratuarlarda, gerek arazi çalışmalarında, gerek toplumun içinde ÖNCELİKLE bunu bilimsel olarak “yapabilir miyiz” i tartışıyor, SONRASINDA araştırmaya başlıyor… Bu yöntemi de ilk kez öğreniyorum… Benim bildiğim bilim, gerek laboratuarlarda, gerek arazi çalışmalarında, gerek toplumun içinde SORU SORAR, VERİ TOPLAR, YORUMLAR… Verisi kadar konuşur. Ötesini değil. Ötesini felsefe yapar. Yine bir çarpıtma daha. Ahlakı toplum belirler. Ahmet Mehmet değil. Dayatmalarla bile olsa bir dini toplum kabul eder. Ahmet Mehmet değil. Kabul etmezse o dayatma da boşa gider. Benim fikrim de belirlemez. Bu bir toplumsal süreçtir. Öyle yönlendirmeler her zaman cevap vermez. Bu süreci bu kadar basite almanız yine bilimsellikten uzak olduğunuzu gösterir maalesef. Şimdi de bilimi bilmediğim halde bilim yapmaya çalışmakla suçlanıyorum ha? Şimdi de metafizkle suçlanıyorum ha? Arkadaşlar, propagandalarınıza katılmayıp, gerçekliği yorum katmadan irdelediğim için bu ithamları sizin kaleminizden okumak, bilime inanan insanların bile ne kadar duygusal hareket edip bilimden uzaklaşabileceğini ve dogmatik olabileceğini göstermiştir. Bırakın da, bilimi bana bilim adamları öğretsin. Zaten bilimden öğrendiğimizi aktardık buraya. İdeallerimizi, arzularımızı ve hayallerimizi değil. Çalışma var dediniz, sizin yerinize kalktık netten araştırdık ve bulamadık. Bunun üzerine mevcut durumu irdeledik, nasıl olduğunu gösterdik. Siz de bize ideallerinizi anlattınız. Propagandalarınızla süslediniz. Ama biz hala o ideallerin gerçek olduğunu ispatlayan bir kaynak, bir bilim dalı, bir çalışma, bilimsel bir yayın görmedik. Asıl şimdi ben bu kadar çarpıtma ve asılsız ithamlarınıza teşekkür eder, sizinle bilimi tartışmanın ne kadar faydalı olduğunu belirtmek isterim! Neyin tekrarı olup olmadığını yukarıda söyledim. Bu tartışmada asıl bıktırıcı olan, hala tartışmasız geçerliliği olan bir kaynak gösteremediğiniz halde ideallerinizi, propagandalarınızı ve seçimlerinizi; hatta ve hatta asılsız ithamlarınızı okumaktır.
-
ZAZADAN MEKTUP
"Bunlar bizi asimile ediyo, bunlar bizi aç bırakıyo, bunlar bizi adam yerine koymuyooo (bağımsızlığımızı isteriiz)" diye basbas bağırırsanız bütün dünyanın kamuoyunu yanıltmış olursunuz. Böyle düşünen ve Türkiye'ye gelip neyin ne olduğunu gören ve anlayan çok yabancı tanıyorum. Geçiniz efendim, geçiniiiz...
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Bu tartışmada artık son sözümü söylemek istiyorum. Zira tartışmanın bir yere varacağını da sanmıyorum. Ben bilime inanan, bilime güvenen ve ona gönül vermiş bir insan olarak, inanç, duygu ve değerleri doğrultusunda bilimin bu denli dogmalaştırılmasına karşıyım. Benim bilime güveniyor ve onu takip ediyor olmam ona görev biçebileceğim anlamına gelmediği gibi, bilim de o "görevi", biz istiyoruz diye görev edinmez. Herşeyin bir bilimsel açıklaması vardır, olmalıdır. Açıklayamıyorsa bile elbet açıklayacaktır. Bilimsel olarak değerlendirebilceğimiz gözlemler, alışkanlıklar, yalanlar, öğretiler ahlakı şekillendirmiştir ve şekillendirecektir. Peki doğru olan bu mu? Ben de isterim ki ahlak kuralları evrensel ve bilimsel doğrular üzerine kurulsun. Bu, mümkün olmadığı gibi, bilim tarafından da konu edilen bir olgu değildir. Böyle bir çalışma yoktur. Olamaz da. Eğer olsaydı, her alanda gelişen bilim dalları bu alanda da gelişirdi (en azından koyu materyalist bilim adamları tarafından bile...). Ben bilmiyorum böyle çalışmalarınn varlığını. Bilen varsa söylesin, ben de katılayım. Olamaz dedim, çünkü bilim böyle bir olguyu konu edinirse bilim olmaktan çıkar. Dogma halini alır. Belki uç bir yaklaşım olacak ama: Bilim, bilimsel verilerin detaylandığı ölçüde doğruya yaklaşan cevaplar bulur. Bugün bilimsel olarak doğru olarak kabul edilen "bilgi", yeni verilerin ışığında bilim tarafından yarın yanlışlanabilir. Geçerliliğini yitirir. Bu durumda ahlak kurallarını bilime göre şekillendirmek demek, her gün değişen ahlak kuralları oluşturmak demektir. Bu da zaten bilimin umurunda değildir. Bilim, o anki veriler ışığında cevap verir, vermeye çalışır. Belki de, bilimin ürünleri de felsefe ile yoğrularak ahlak halini almaktadır. Biz bunu söylediğimizde, bilimselci arkadaşımız başta olma üzere "o zaman hangi bilgiye güveneceğiz, ahlak neye göre şekillenecek? Dine göre mi?" gibi bir eleştiri sunuluyor. Cyrano bu soruya "otorite" derken sanırım haklı. Otoriteyi insanlar belirler. İran'da da insanlar seçmiştir, Almanya'da da, başka yerlerde de... İnsanlar otorite olarak bilimi seçmezler. Seçemezler. Bilim seçimlere katılmaz. Bilim adamı seçime girip yönetimi felsefi görüşüne göre şekillendirir. Demokratik de olabilir faşizan da. Bu uç yaklaşımı yeni tartışma konusu çıkarmak için yazmadım. Dediğim gibi, bu konu benim için bitmiştir. Görüş bildiren, tartışan herkese ayrı ayrı teşekkür ederim. Umarım herkes için faydalı olmuştur. Bilim neyi yapar neyi yapmazı tartışmaktan öte, bilim yapalım, yapamıyorsak takip edelim...
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Teşekkürler dostum, eline sağlık bu alıntılar için...
-
ZAZADAN MEKTUP
Yahu ben sana ne dedim???
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Bu arada memlekete neler oluyor bizler ne tartışıyoruz...
-
ZAZADAN MEKTUP
Sen de tutturmuşsun bir ezber gidiyorsun yahu Ne bekliyorsun anlamadım ki
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Evet bu benim de her zaman savunduğum bir şeydir. Bu tür olaylar içinde girdi sayısı, göz önünde tutulması imkansız sayıda NEDENLER vardır. Toplumun tarihi içinde bu tür nedenler sayısızdır. Bilimsel sayılabilecek gözlemler dedik, dayatmalar, uydurmalar, hayaller, özentiler, hurafeler dedik. Her türlü öğreti var dedik bu toplum ahlakının gelişmesi içinde. Ben de diyorum ki, saygı gösterme konusunda ceket ilikleme mi daha iyidir yoksa amuda kalkmak mı yazalım bir makale. Temel bilimler olmasın, sosyal bilimler çerçevesinde olsun Şimdi burada yeni bir karışıklık var sanırım. Bilimselci dostumuzun ifadelerinden çıkarsadığım. Bu tartışmadaki ilk iletilerimde, bilim her türlü ahlak konusunu belirleyemez belirlememeli derken, "ahlak" terimi içine "töre" olarak isimlendirilen öğretileri de katarak düşünüyordum. Konunun aydınlanmasında şunun çok yararlı olacağını düşünüyorum. Ahlak nedir? Hangi ahlak olguları? Bunları somut örneklerle verirsek çok faydalı olacaktır. Sizlerden ricam örneklendirmeniz. Örneğin, ceket iliklemek gibi bir örnek vererek bilimsel açılımını yapmak. Tıpkı ensest yasağında tartıştığımız gibi olayı daha net tartışabileceğiz. Hangi ahlak olguları bilimsel temele otutturulamaz, yada hangileri bilimseldir, bilimsel olmalıdır? Ancak yine söylüyorum. Hangi olgu olursa olsun bilimsel açıklaması yorumu yapılabilir. Bunda zaten hemfikiriz anladığım kadarıyla. Biz başından beri sevdiğimiz renkleri de, yarar-zarar konularını da, gelenek görenekleri de aynı kefede değerlendirdik. Sanırım hata burada. Bunları ayırırsak daha net ve anlaşılabilir bir tartışma olacak ve sonuca ulaşabileceğiz.
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Bırakacağım umarım... Evet başından beri vermeye çalıştığım örneklere gelebildik. Farkında mısın demirefe? Başından beri söylediğim gibi şu anda bir olayın kökenini bilimsel yorumuna gitmektesin. Gelişimini yorumlamaktasın. Zaten söylemiyor muydum? Ahlaki değer yargılarının kökeni bilimsel olarak irdelenebilir diye? Sen de şu anda bunu yapmıyor musun? Maviyi sevmendeki sebepleri ortaya koymak örneğimizdeki gibi mesela? Bu ifadeye sen bilimsel bir yargı gözü ile mi bakıyorsun? Yoksa olayın bilimsel incelemesini yaptıktan sonra uygunluğunu mu onaylıyorsun? Bu bilimsel bir yargı mıdır? Şöyle söyleyeyim... Daha bilimsel yollarda daha UYGUN bir davranış biçimi önersen, bunu bilimsel olarak yapsan bunu topluma "büyüklerin karşısında şu türde davranmak daha akıllıca olur" diye bilimsel bir makale yazsan toplumda bunun karşılığını bulabilir misin? Böyle bir çalışmayı yayımlayacak bilimsel bir dergi var mı? Bunu okuyacak, eleştirecek geliştirecek hakemler, bilim adamları var mı? YOK. OLAMAZ. Peki nedir buradaki olay? Hali hazırda, toplumun tarihsel süreç içinde kabul edip gelenek haline getirdiği bir olayın nedenini bilimsel olarak açıklama çabası var. Ve bunu faydalı olduğuna verilen bir karar var. Hatırlıyor musun? Ensest ilişki yasağı tartışmasını? Bunun hurafe olduğunu savunan arkadaşlarımız vardı, bunun doğuştan gelen bir özellik olduğunu savunan arkadaşlarımız vardı, bunun bilimsel gerekçelerle, gözlemlerle karşı durulan bir olay olduğunu savunanlar yani bizler vardık. Demek ki, bu tür yargılarda(yine başından beri dediğim gibi diyeceğim) toplumun tarihini irdelersek bilimsel sayılabilecek gözlemlerin ahlak ve kültür üzerinde etkisi olmadığını zaten söyleyemeyiz. Ancaaakkkk, Her olgunun gelişimini bilimsel olarak açıklamak demek değildir ki bilimsel yollarla ahlak oluşturmak ve referans olarak bilimi almak... Öyleyse senin örneğin üzerinden bir soru sorayım. Bazı toplumlarda ayağa kalkıp ön iliklemek saygı göstergesi iken bazı toplumlarda, atıyorum amuda kalkmak saygının göstergesidir. Şimdi hangisi bilimsel açıdan daha doğru? Eğer bunun bir belirlenimi var ise, yazalım bir makale ve önerelim tüm dünyaya. Toplumlar bilimsel verilere, bilimsel yorumlara göre hareket etsin. Sizce bu mümkün mü? Mantıklı mı? Buradan çıkan sonuç, bu tip gelen görenekler, töreler, ahlak değerleri vb olgular (hepsini aynı tutuyorum) toplum tarihinde BİLİMSEL GÖZLEMLERE, DİNİ BASKILARA GÖRE, HER TÜRLÜ ÖĞRETİLERE GÖRE ve hatta ve hatta YALAN VE ÇIKAR İLİŞKİLERİNE göre şekillenmektedir. Bunlar toplumların içinde yaşayan kaçınılmaz olgulardır. Bu kaçınılmaz olguları bilimsel olarak ortaya koymak, açılımlarını yapmak ahlak değerlerinin bilimsel temelli olduğunu, yada olması gerektiğini göstermez.
-
ZAZADAN MEKTUP
O karışık olaylar gökten inmedi Bunu amaç edinenler vardı, amaçlarına ulaşamadan (belki de ulaştılar) antidemokratik TEPKİ ile karşılaştılar! En az sizlerinki kadar netti Devlet, devlete karşı tehlike teşkil eden şeyleri yasaklar doğal olarak. Demokratik mi? Değil. Doğru mu? Değil. Peki başka ne yapsındı? Yahu ne kadar komik Bir toplumda bir kesim sürekli sorun yaratıyor, fazlasını istiyor, hatta toplumu bölmeye çalışıyor. Toplum bunlara tepki gösterince "nerede demokrasi?" diye basıyorlar çığlığı Sizin sorununuz bitmez emin olun. Tüm ülkede azınlık gibi değil, toplumun normal birer parçası gibi heryerde görev alırsınız, yetmez "eziliyoruz" dersiniz; mecliste yer alırsınız, "ikinci sınıfız" dersiniz; antidemokratik tepkisel uygulamalar kaldırılır TV bile açılı başka şeyler istersiniz. Yahu sizin sorununuz ne gülüm? Siz bence sesinizi birazcık da bu ülkenin çıkarları için harcayın! Tüm sesinizi bu ülkeyi yıpratmak için değil! Yeter yahu...
-
Zaman: 6 şehit verilen mayın patlamasıyla ilgili şok iddia
Çıkarlar ortak olunca hep bir ağızdan hareket ederler.
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Ben de başından beri bunu söylüyorum sevgili bilimselci. Kargaşa burada gizli diyorum hep. Bilim bu olguları inceler, ortaya çıkarır. Bilimsel yöntemlerle gelişimlerini belirler ve ortaya koyar. Ama hangisinin doğru yada yanlış olduğunu söyleyemez. "Bu ahlak iyidir" diye bir bilimsel çalışma var mı? Bunun da cevabını vermedim mi? Ben konu başlığını bile unuttum. Burada konu başlığı tartışılmıyor ki? Ahlaki değerlerin bilimle ilişkisi tartışılıyor. Bu konuda ne düşündüğümü zaten iyi biliyorsun değil mi? Dinin düzenlediği ahlak ortaya çıktığı dönemin değer yargılarını, ahlakını içeren ahlaktır. Bunu hiç tartışmaya gerek yok. Nereden biliyoruz? SOSYAL BİLİMLERDEN, TARİHTEN. Peki hangisi, hangileri doğru? Buna ne ben, ne sen, ne de bilimsel bir çalışma karar veremez. Toplumun tarih içindeki süreci karar verir. Benim ve söylediklerin ile birlikte bilimsel bulgular ancak bu ahlakın şekillenmesinde katkı sağlar (yarar-zarar temelinde o da). Toplum ahlakı da böyle değişir zaten. öyleyse toplum ahlakını hem eski gelenek görenekleri belirler, hem de BİLİMSEL GÖZLEMLER ve bu verilere dayalı söylemler... hangisinin iyi olduğuna ise her zaman karar veremeyiz. isterseniz bir başlık açalım, hangi davranışların bilimsel açıdan doğru olup olmadığını yazalım. Bakalım işin içinden çıkabilecek miyiz? Örneklerimi okudunuz. Bacak bacak üstüne atma gibi saygı konuları, ve daha bir çok "ayıp" olarak görülen ve toplumdan topluma değişen yargılara karar veremeyiz. Bilim hiç karar veremez. Hatta muhatap olup zaman bile kaybetmez.
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Başkaları ile bilemem ama düşünce ve fikirlerimi belirttiğim yazdılarımdan polemik cevapları yazan sendin demirefe? Bunun farkındasındır. O hava sohbet havası değil. Bir sohbette, görüş ayrılığı çıkmasının rüzgarın yönünü bile belirlediğini burada öğrendim mesela.
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Toplumların gelenek-görenekleri-öğretileri ve aktarımlar + bilimsel gözlemler + yalan ve hurafeler + alışkanlıklar + özentiler + çıkar ilişkileri + vb ve bunların toplumdan topluma aktarılırken aynı başlıklarda eklenerek büyümesi Bunun kaynağı budur. Peki sonrası, doğrusu "Ne olmalı" sorusunun cevabını ise her zaman bilimle bulamayız. Büyüklerin yanında ayağa kalkmak, bacak bacak üstüne atmak vb bir çok örnek, bilimsel bir temele mi sahiptir? Ya da "bacak bacak üstüne atmak doğrudur, veya atmamalıdır" gibi anlamsız bir soruyla bilim ilgilenir mi?
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Ben bu saydıklarından "bilim etiği", "mühendislik etiği" derslerini de doktora düzeyinde aldım. Bu derslerde de bilimsel bir şey yoktur! Olamaz da. Dersin içeriği, "emeğe saygı" felsefesinden yola çıkar. "Emeğe saygı" konusunun da bilimle alakası yoktur. Eğer ki var ise, bilimselci arkadaşımızın dediği gibi doğada karşılığı olması lazım. Ben doğada "emeğe saygı"yı her alanda görmedim. Hangi yırtıcı hayvan, "aa dur şu hayvanı bu yakaladı onun hakkıdır" der? Bu insanlar arasında evrensel olması gerektiğine inanılan bir anlaşmadır, kabuldür. Bunun bilimsel açıklaması yoktur! Var diyen bana yayınını göndersin ben de öğreneyim, gidip üniversitede bunun dersini yapanlara da vereyim onlar da öğrensin! Sigara konusunda hala işin zararı üzerinden tartışıyorsunuz. Hala anlatamadım işin "yarar-zarar" konusu temelinde değil "doğru-yanlış" temelinde saygı çerçevesinde tartışması gerektiğini...
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Evet anlaşılmıştır. Bilimselci arkadaşımız tartışmanın "tartışma" havasında olmadığını söylemekte haklıymış... Benim diyeceklerim şimdilik bu kadar.
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Açık havadayız İçmesine değil yanında içmesini ayıplıyor mesela Bir şey diyemeyiz. En fazla bırakması konusunda yardımcı olur, telkin eder. Ama bağımlılığını kabul edip izin veriyor işte.
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Ben bu örneği bilimsel yöntemlerin zorluğunu vurgulamak için vermiştim. İkisi arasındaki farkı bilmediğimden değil. Böyle bir ima pek hoş değil. Görüş ayrılığını olması bunu gerektirmez değil mi? bu sorunun cevabı da bu kadar basit olamaz. Anne ve baba sigara içiyor ancak çocuğa izin verilmiyor. Sebebi "ayıp" olması. Anne ve baba sigara içmiyor ama çocuğa izin veriyor. Sebebi, "sigaranın saygısı olmaz" görüşünü benimsemiş olmaları. Ve bu aileden aileye farkediyor. Şimdi bilimsel olarak hangisi doğru?
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Sevgili Demirefe, bahsettiğin konuyu internetten bulamadım. Bu tartışmada mı verdin? bir daha bakacağım. Ama Cyrano'nun gerekli tanımlarını gösterdiğini hatırlıyorum. Bu tartışma bana şunu öğretti. Bilimselliği yöntem edinmiş insanlar bile dogmacı zihniyete kaptırabiliyor kendini. Bir davranışın "etik" olarak kabul edilmesinin nedenini araştırmak bilimseldir. Bir davranışın doğru olup olmadığını ise her zaman bilimle ortaya koyamazsın. İşte hep bahsettiğim konu: "bilimin etiği" vardır: bilimsel etiktir. Ama etiğin bilimi yoktur. Bu toplumda anne-babanın yanın sigara içmeyi bilimsel olarak doğru/yanlış derğerlendiremezsiniz. En fazla, bilimsel olarak sigaranın zararından bahsedebilirsiniz. Bilimselci dostum, ahlaki ve etiksel konuları çözmede referans olarak her zaman bilimi alamayız. "Herşeyi bilim çözer, tek referans bilimdir" demek bilimi dogmalaştırmak olmaz mı? Tıpkı, dogmacılar gibi... Eğer hayır diyorsanız, bana söyleyin de ben de kurtulayım çelişkimden. Ailemin yanında sigara içmek etik midir? Böyle bir bilimsel çalışma var mıdır? Ben bilimle uğraşan bir insanım. Uğraştığım dal yer bilimleri. Yöntemlerini, felsefesini iyi bildiğimi düşünürüm. Sosyal bilimleri çok iyi bilmem. Ama bir doktora dersi almıştım. Adı "bilimsel araştırma yöntemleri" idi. Maalesef, sosyal bilimlerden aldığım için bu yöntemler bana pek faydalı olmadı. Çünkü dersin içeriği toplumsal olayların nasıl bilimsel incelenebileceğini anlatıyordu. Yöntemlerinin büyük bir kısmı istatistik. Ben ne o derste, ne de kaynaklarında etik bilimi diye bir şey duymadım. Etiğin, toplumun, ahlakın bilimsel olarak incelenmesini anlatıyordu. Bu konuda şunu da tekrar belirteyim. Ahlakın, etiğin gelişmesinde toplumsal gözlemler, yalanlar ve hurafeler olabileceği gibi, bilimsel kaynaklar da olabilir. Yani bilimin etik gelişiminde etkisi 0 değildir. Ama aynı zamanda tek referansı da değildir. O derste öğrendiğim en önemli şey, insan gibi karmaşık toplumsal bir varlığı incelemek sayısız parametreyi göz ününde tutmayı gerektirir. Bunu yapsanız da kesin çizgiler çizip "bilimsel olarak etik olan budur" diyemezsiniz. Ama diğer taraftan bu gelişimleri bilimsel olarak inceleyebilir, kökenlerini ortaya koyabilirsiniz. Tek referans bilim değildir. Laboratuvardaki kavanozlarda duran kimyasal maddelerle uğraşmıyoruz. En azından, neden böyle bir bilim dalı yok, neden dünyada sayısız hakemli bilim dergisi arasında böyle bir dergi yok? "Journal of ethics and morality science" diye bir dergi yok?
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Dostum işte sorun da burada. İster İngilizce ister Türkçe yazıp arayalım, istersen dünyanın en tanınmış bilim dergilerine göz atalım etik bilimi diye bir bilim dalı yok. Bilimsel etik, bilim etiği var ki bunun da bilimi yok, etiği, felsefesi, ahlakı var.
-
Din olmadan öncede ahlak vardi...
Dostum, bilimin kendisi de, bilimin sözcüleri de "etik bilimi" "ahlak bilimi" diye bir şey tanımlamıyor. Ben de eski tartışmalarımızda her şeyin bilimsel olarak incelenebileceğini savundum ve hala savunuyorum. Burada ki iletilerimde de bilimsel sayılabilecek gözlemlerin ve doğa gerçeklerinin etik üzerinde etkili olacağını söyledim. Sonra fark ettim ki karışıklık bu noktadan çıkıyor. Bilimsel çalışmalar etik ve ahlak konusunu konu edinmiyor, ancak etik ve ahlakın geçmişini ve evrimini konu ederek bilimsel yollarla irdeleye biliyor. Yani hiç bir bilimsel çalışma yok ki ortaya bir ahlak kuralı, bir etik koymak için oturup bilimsel tebliğ hazırlasın, gözlem yapsın. Bu konuda ikinci karışıklık, "zarar-fayda" ile "güzel-çirkin" kavramlarından kaynaklanıyor. Bak dostum, ben aktif bir sigara kullanıcısıyım. Bilim bana zararlarını öğretiyor. Ben bunu bile bile kullanıyorum. Ama bilim bana bunun "çirkin" olduğunu söylemiyor. Söyleyemez de... Söylerse bunu toplum; sen-o-şu-siz-şunlar söyler ki bu da toplumdan topluma değişebilir. Bilim bunun hangi toplumda neden "çirkin" olarak karşılandığını da araştırıp gösterebiilir. Ama hangi toplumda nasıl karşılanması gerektiğini söyleyemez. Söylememelidir.
-
TÜM DARBECILER DERHAL YARGILANSIN!
Tabi yaa, her gün onlarca insan birbirini vuruyor değil mi? Amma da aynı ha Ama bu kadar tahrik olursa, ülke bu kadar gerilirse gelinen nokta yine 1980 olur... Onda haklısın işte. Ondan sonra da yok darbe yaptılar yok demokrasi nerede, yok bilmem ne deyip durun... Sen devrimciyim diye ülkeyi devirme/bölme noktasına getir kan gövdeyi götürsün; sen Müslümanım diye laikliği hedef belirleyip o yolda ilerle irticayı azdır, sonra da demokrasi diye yakın dur...
-
Yargıtaydan tarihi karar
Yalan olduğu belli olan daha çoook senaryo geldi geçti. Gazetelerde okuyucu yorumlarını okuyurum da, bu tür senaryolar ne kadar uyduruk olsa da kamuoyunda amacına ulaşmaktadır. Bunu da iyi bilmektedirler. İzleyici olduktan sonra oyun devam eder gider...
-
Mollalar İran'i yönetmekde neden zorlaniyor? Dinse din imansa iman!
İran'lı bir bilim adamı ile bir diyaloğa şahit olmuştum. Kendisine ülkelerindeki baskı ile ilgili soru sorulduğunda, "Ne yapalım? Bıktık artık çocuklarımızın öldürülmesinden" gibi ümitsizce bir laf etmişti.