bozan tarafından postalanan herşey
-
2008 yaz değerlendirmesi...
soru soran kız '' hoşgeldiniz sevgili bozan'' bozan '' nahoş geldim, hemen sorulara geçelim'' soru soran kız '' elbette, bize gündemi yorumlayabilir misiniz? Yalnız Milli Müsbaka var, yanıtlar kısa olsun lütfen'' bozan '' hay hay'' Biz kaç kişiyiz? Onu bilmiyorum da epey para ediyormuş, sattıklarında öğrendik. Ergenekon? Kökten ulusalcı, darbeyi çözüm yolu görenler, darbeperest.. a.necdet sezer? Mütekâid. Hakan şükür? Allah’a şükür Travma? Travma,daha travma, en travma. Anayasa? Değiştirilmesi teklif bile edilemez, Allah çarpar ; Abdullah Gül ? En cumhurbaşkanı…. önder sav? Güler misin ağlar mısın? deniz baykal? Orada kal fazıl say? Gideceğim deyip kalan adam. hüsnü şenlendirici? Vasilis Saleas’ın Türkiyelisi serdar ortaç? Yorum yok. Milli müsabaka? Allah’ın yardımı. Mersin? Filozoflar diyarı. Çay? Şimdi içiyorum. Askeriye? Hükümete bağlı bir birim. Halk? İçlikle denize girmek. İzmir Güzeller diyarı. Bozan? Evli, çoluklu çocuklu, göbekli ; soru soran kız '' çok teşekkürler bozan'' bozan '' rica ederim'' bozan
-
Tutku ( İftiharla Sunarım )
''Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen.'' Şeyh Gâlib. Dairenin keyfe mail tarafında mısın bilmiyorum, ben gayet sabit’im. Öyle ki hiç yaşamayacakmışım gibi hazırım gitmeye, bağlayacak bir şey de bulamadım kendimi, onların hudutsuzca merbut oldukları dünyalarında. Lakin sen hoşça bak zatına. Muhakkak ki ben değildim muallakatu’s-seb’ayı Kabe’nin duvarına asan, ben değildim Hayyam’ın şarap dolu sarhoş dizelerini söyleyen ve ben değildim denizin ufuklarında kovalanan ziya-yı kamer. İki insan iki ayrı parmak iki yüzük ellerini doladılar parmaklarına, aynı maksada müteallik alınmış ayrı yüzükler, ne şekilleri benziyor biri birilerine ne de aynı yerden iştira olunmuşlar, hasılı farklı hülyalardan farklı ızdıraplara konmuşlar, düşlerin en makbulü en kısa olanı dermiş bir derviş, zaten düşler en güzel yerlerde bitermiş. Şimdi bir meczub-ı müellim ve mükedder, nücûm ile yeryüzüne iner, şimdi azab-ı mukaddes vardır raflarda, yalnızlığın karşıt anlamını arayan bir derviş vardır lügatlerde… Bu kadar takip edenimiz var, kaçıyoruz durmadan, ahhh bilseler ne kadar ızdırap vericidir, halimiz, ne kadar felakate ve helakete uğramış yüreğimiz ahhh bilseler bırakırlar mı peşimizi dersin Reng-i mâî’m? Öykündükleri, gizli gizli ardımıza düştükleri, biz bîçarelerin ne perişan bir vaziyette olduğumuzu bilseler yine de takip ederler miydi bizi? Bilemiyorum fakat sen hoşça bak zâtına… Sonsuz ziyada ışığın manası bilinemezmiş, illa bir karanlık bir zulmet icap edermiş aydınlığı kavramak için, bu yüzdenmiş o mâîlerin deryayı fark edemeyişi, zatını tanıdıkça fark ediyorum ben de kendimi, işte bununçün akşamları batarken güneş, sabahları deniz, rüzgarları getirdiğinde düşlü gözlerine, mavileri doladığında saçlarına, hiç değilse benimçin hoşça bak zatına… Olur mu benim Reng-i Mâî’m…? bozan
-
milli müsâbaka
Kapatın şu ışıkları Türkiye yine kazandı, ben de. Türkiye yine geri döndü, ben de. Ve geri dönme işini çok iyi beceren **** Türklerin de sayısı artmaya devam ediyor, müsabâkanın gayr-i resmi adamı Semih ‘’duâların gücü’’ diyerek en son golü attı. Şimdi pozitivizmin damarlarında aktığı bürokrasi buna ne der bilmem fakat siz yine de Semih’i kapatın…, virüs yayılıyor benden uyarması. Bu arada ey Türkler Temmuz ayında kırk milyar dolar dış borç ödemeniz var benden hatırlatması dikkat edin sizi de kapatmasınlar…. Son olarak sevgili idmancı kardeşlerim, **** ben karışmam lakin o kupayı almadan bu tarafa geri dönmeyin, olur mu !! Sana gelince bundan sonra dönme ne olur, bıktım geri dönen ****, bırak da kendi gericiliğimle öleyim… bozan
-
milli müsâbaka
bazı yanıtlarım... Dünyahepimizin’e Parti kapatmalarami yoksa sadece AKP gibi partilerin kapatilmasinami karsisiniz? Sorumu cevaplarsaniz sevinirim. Saygilar Sorunu cevaplarsam kapatırlar, ben yanıtlayayım; bozan, her türlü kapatmaya karşıdır, illa biz duramıyoruz kapatmamız lazım, siyatiğimiz azdı diyen varsa da, cehapa’yı kapatabilir, günlük siyasete Atatürk’ü alet ettiği için… Taylanabi’ye Yazan kişi bu tür hastalıklı fikirlerin olabileceğini %100 öngörmüş olmalı ki, aslında başlığı farklı olan bir konuda söylemeden geçememiş. Ve aleyküm selam… Efendi Türkler’e Sayin Bozan Taksimi kapatin TÜRKIYEM MACI KAZANDI İyi aferin, sevinin işte.. Politika’ya Not:Türk olarak Türk milli takiminin Isvicre galibiyetinden gurur duydum,birilerinin bu gururdan nasipleri olmasa bile. Siz yazdıklarımı birkaç defa daha okuyunuz, ben ardından yanıt veririm… FUZULİ’ye Bu kadar tatlı üslubunuzun müsebbibi nedir öğrenebilir miyim? Onu kimselere anlatamam, sırrımı saklamak gibi bazı hususiyetlere sahibim… Demirefe’ye Rableri biraz da akıl fikir ihsan eylese çok daha hayırlı bir iş yapacakmış ama, işte o konuda biraz kıskanç ve cimri davranmış. Allah’ın işine karışmamak gibi bir tarzım var, fakat siz de ziyadesiyle derin yazmışsınız… Gugukcuk’a Son çeyrekte ne oldu da bu müthiş resitali seyrettik? Aynı kanaatteyim, doksan dakika aynı oyunu oynasak o zaman ekol oluruz, değil mi? Karabekir’e Konu, zannımca futbol değil ama yine de futbola değinmek zorundayım. Mevzu derin… Cyrano’ya sağol, bilmükabele. Kendini ne olarak hissediyorsan. Hoş geldin, nasılsın? bozan
-
milli müsâbaka
Arda ve Nihat'ı kapatın…. Geri dönmeyi biliyorlar, hem müsabakada hem de hayatta….Şimdi bu çocuklara gerici demeyelim de kime diyelim? En güzel gericilerim benim. İki gol yedikten sonra on beş dakikada üç gol atıp kupaya geri dönmeyi başardınız fakat hepsi bu değil. Kupa röportajlarında kamera karşısında gülmeden, aksamadan düzgün cümleler kurmayı becerebilen Nihat yine sahnedeydi, çok güzel goller attı hem Çekler'e hem de Çektirenlere. Akıcı konuşmayı başaran az sayıda idmancıya sahibiz, bu güreşte de böyle, futbolda da. Fakat muvaffakiyetler ayrıntılarda gizli oluyor, Çeklere gol atan iki topçumuz iki gol de Çektirenlere attı. ''Şimdi şükretme zamanı'' diyen Arda’nın bu son golü ise en şık olanıydı. Türklerin tüm ülkede, dış temsilciliklerde, Kuzey Kıb(p)rıs Türk cumhuriyetinde, Türki cumhuriyetlerde, Kuzey Irak’ta ve Antalya’da coşkuyla kutlanan bu zaferi daha çok konuşulacak. Hatırladığım Figo’lu Portekiz’in İngiltere milli takımı karşısında iki sıfırdan üç iklik bir geri dönüşü vardı fakat Türklerin son on beş dakikadaki kupaya geri dönüşleri çok daha anlamlı oldu. Kimisi mucize dedi, kimisi mistik bir şeyler dedi, bir kısmı beceri dedi, bazısı da Allah yardım etti dedi. Şimdi ne yapacaksınız diye soran röportajcıya ‘’şükretme zamanı’’ yanıtı vererek gecenin golünü atan Arda’ya da bir tavsiyem var, daha gençsin bu Çektiriciler, Çeklerden daha iyi oynar oyunlarını aman dikkat seni de kapatmasınlar… Ciddi bir geri dönüş yaşıyoruz, hem müsabakalarda hem de hayatta, ben ise Senden daha ileri gidemediğim için zaten Sende var olmaya devam ediyorum, istikrarla, sabırla…. bozan
-
milli müsâbaka
Formaları giymişiz, hem de turkuaz arayıp bulmuşuz, heyecan dorukta, toplanmışız ( Türkler toplu halde maç izlediklerinde takımlarının yenilmeyeceğine inanır) sigara paketleri hazırlanmış hem evde yasak değil hem de ne olur ne olmaz ( Türkler takımları gol yeyince üzüntüden, gol atınca sevinçten, gol olmazsa maçın zevksizliğinden bir sigara yakar) Elbette dışarıdan yemekler de sipariş edilmişti, önceden bütün hanımlar çocuklarıyla beraber tatile de gönderilmişti, gece bizimdi, arabaların deposu doldurulmuştu, birbirimizi de doldurmuştuk, olacaktı, başka yolu yoktu, bu sefer Portekizi Pörtletecektik....Lakin!.... Yemeklerin üzerine yenen gollerden sonra içilen paket paket sigaralar hiçbirşeye şifa olmadı, dağıldık ey halkım, unutma bizi. Olmuyor, bu Portekiz'e olmuyor. Futboldan anlamadığımız ortada fakat bizim de kazanacağımız birşeyler olmalı bu hayatta. Dünya darbecileri olimpiyatları yapılmadığına göre geriye en çok Cumhuriyetçiyi meydana kim toplayacak, en çok bayrağı evine kim asacak gibi gereksiz yarışmalarda ödül kovalamak kalıyor.... Bundan başka umudumuz bir cehapa'lının şu Portekiz'in kapatılması için başvuruda bulunması. Hatta tüm diğer takımları kapatsınlar, bir zamanlar yaptığımız tek parti demokrasisi gibi, böylece milli takımımız kesin şampiyon olur, sonra da Terim'in emriyle Hakan şükür bir takım kurar, turnuvaya gidemeyenler takımı, sonra da Hakan'ın takımı irticadan kapatılır, böylece yine tek takım kalırız, kupayı alırız. Herneyse Sevgili Türk ve kendini Türk hissedenler, İsviçre maçında hepinize başarılar, bu arada İsviçre'de 3 Türk topçu varmış, basit hesapla bu İsviçrenin 3008 kişi gücünde olacağını gösterir, aman dikkat, hezimete uğramayın... bozan
-
İnsan Hakları Üzerine
''Yanlış mı düşünüyorum?'' diye sormuşsunuz, düşünüp düşünmediğinizi bilemem, ama yanlış ya da doğru düşündüğünüzü de yargılamak istemem, nihayetinde düşünebiliyorsanız, yanlış yahut da doğru düşünmeniz birer ihtimaldir ve bir ihtimalin mümkin olduğu her satıhta diğer ihtimalin de mümkin olması kabildir. Bu vaziyete göre şahsi hüküm ve kanaatim şudur ki sizinle kati surette aynı efkarı paylaşmıyorum, paylaşamam. b.
-
Tutku ( İftiharla Sunarım )
Kaybetmenin kitabında olmadığı kişilerden değilim, öyle bir kitap var mı ya da öyle bir kişi bilmiyorum, bildiğim zaman zaman kazandığım çoğu defa kaybettiğim kimileyin de mahv olduğum. Çok kaybeden çok ararmış, doğrudur, şimdi bu altında Cengiz Han’ın dolaştığı gökyüzünde, üzerinde Akdeniz’in dalgalandığı yeryüzünde yürüyen bir adam var, yürümek en mühim sanatlardan biridir O’nca. Demek burada durmak lâzım geldi, CeNeRe’nin tomofil parkında başını en uzak göğe çevirmiş bir adam. Bu arada beklemiş olan birinin saçlarına değen bir rüzgarın parçası peşinde, hakikat bu rüzgarda parçalanır, zaman da. Şimdi sen ‘’benim aklım senin hülyalarını kabul etmeyecek kadar bilimlidir’’diyebilirsin, nihayetinde bir kişi bir yerde görünmüyorsa o kişi orada mevcut değildir diyebilirsin, ama ben yine de Poe’nin o görkemli ithafını hatırlatacağım sana ‘’bu kitabı düşlerin tek gerçeklik olduğuna inanlara adıyorum’’. Delilik üzerinde gülünecek bir şey değil oysa. Delilik daha ziyade akılla alakalı hatta şunu hatırlatayım yeterince akıllı olmayan asla deliremez, daha da akıllı olanlar ise muhakkak yeniden akıllanır delirdikten sonra. Bu yüzden deli demen bana çokça bir övgüyü ifade eder ancak, belki de gurur duyulabilecek bir sıfatı, yine de sen bilirisin, deli de diyebilirsin. Uyan bu rüyalardan diyenlere ise sakın uyma! Uyudukça ayılıyorum, rüyalara daldıkça daha gerçek oluyor her şey ve uyandıkça kayboluyorum onların bilimli memleketlerinde. Yasak koymanın, kapatmanın ve sana tutkun olmanın alışkanlık olduğu bu memlekette tutacak en iyi yolun seni aramaya devam etmek olduğunu görüyorum, bazı rüyalar gerçek olurmuş ya benim bazı gerçeklerim rüya oluyor, düş oluyor başkalarının zihninde. Sonra sen, bir şekerpare olarak akıldan bu kadar ıraklara taşınmanın zararı üzerine uzunca bir izahat yapabilirsin fakat şekerpare muhakeme etmek biraz da muhamere etmek gibi mania içermez mi? Öyledir, öyle olmaza bu kadar etimoloji neye yarar? Mühim olan müskiratın aklın neresini örttüğü değil mi? Şimdi şekerpare akıllarının sen tarafını örtmedikçe her türlü içkiyi içebilir insanlar. Yeter ki sana mani olmasın! Dediğim gibi çok da kazanan bir adam değilim ben, Mevlana idim Şems’i yitirdim, Nietzsche’e oldum Aklımı kaybettim, Abdulhamit oldum Tahtımı kaybettim şimdi ise çok endişeliyim sence şekerpare bende kaybetmek artık bir haslet mi oldu? b.
-
Tutku ( İftiharla Sunarım )
Dün geçtiğim rüyalardan arınmalı, Yürüdüğüm kozlu yollardaki aklım, Benim en güzel başımın rüzgarları, Böyle artukça bakıyordu ıraklara, Dallarında yapraklar oynamalı, Mutluluğu bin defa yıkamalı, Saçlarının en uzak şulesinden, Şu karşı çardakta gün ışımalı, Dün geçtiğim rüyalardan arınmalı… Kuyular vardı bir de pencereler, Pancurları maviyle boyanmalı, Serpile serpile salınır perdeler, Başucumda kornişlerin nakaratları, Uyku uyku uyanmalı, damla damla yağmurda, Dün geçtiğim rüyalardan arınmalı… Şu söğütler eğri eğri dalları, Köligesinde çocuklar oynamalı, Belki kimlerden kalma bir masalı, Umacılar tekrar tekrar anlatmalı, Karıştığım yalanları unutarak, Sır verdiğim kelimeleri düşürerek, Aradığım şu balığı yitirerek, Ezberlediğim heceleri söyleyerek, Dün geçtiğim rüyalardan arınmalı… b.
-
Haddim Olmayarak :P
Efendim ben Bozan, hürmetlerimi arz ederim. Durum Bozan olunca hadiseye daha bir başka taraftan bakmak elzem oldu. Bilhassa Tosun paşa gibi filimlerin hafızalardaki yeri özlemle alakalıdır. İmparatorluktan kopmuş bir milletin eski âdâtuananeleri canlanır orada, hatta eskiyi eleştirmek ve bazı yerlerde eskiden intikam almak duygusunun hakim olduğu ''Rıfat Ilgaz'' eserlerinden yapılan aktarmalar bile şimdi bizde tam aksi bir tesir yaparak eskiyi daha ziyade sevdiriyor, özlettiriyor. Şimdi burada iflas etmiş on çeşit fikride yazarım ama bu durumda meraklı izleyicileri bozarım. Lakin yine de şu hususu yazayım, dilde sadeleşmedeki köktenciliğin bizi nereye getirdiğini anlamak için çok değil 60 yılların kitaplarını bir okuyun, okumak zor gelir diyeceksiniz, bu durumda sevgili Çılgın Gençlere taksimde taş fırlatmaktan daha faziletli bir iş olarak Yeşilçam filimleri izlemelerini tavsiye ederim. Nereden nereye geldiğimizi sadeşleşe sadeleşe ne kadar basitleştiğimizi görmüş olurlar, tabi filim izleyenlere gaz bombası da atmadıklarını ekleyelim, şimdilik. bozan
-
değişimle yaşamayı öğrenmek...
1. Bu yazı başka diğerleri gibi gündemle alakalı sorulara bir yanıt niteliğindedir, bir farkla ki sorular felsefi izahla bağlantılı olduğu için ben de o yolu tercih ettim.... 2. Bu yazı diğerleri gibi okunarak anlaşılacaktır, bir göz atarak değil.... Bir zihniyetin kendisiyle hesaplaşıp kabullerini yenilemeden ve yani değişimle olan münakaşasına bir son vermeden öteki ile mücadelesi imkansızdır, bu senin için de böyledir, bu toplum için de. Şimdi sen bir ötekine inanmıyorum ve ''lâ mevcûde illâ hû'' diyorsan o ayrı, bu hususu daha sonra da tavzih edebiliriz. Şimdi bilimin ne kadar statükodan uzak olduğunu yazmaya başlayalım. Ben Câbir'in bu kadar zeki olmasını biraz da bu algılayış tarzı ile ilişkilendiriyorum, açık olmak, zihnini değişime kapatmamak ve herşeye rağmen değişimle beraber var olmayı sürdürebilmek. Câbirce devam edelim ''lâ cüzün ellezi lâ yetecezzâ''. Demek Câbir, feylosofu Yunaniyenin aksine en küçük parça da parçalanabilir ve o zaman öyle bir enerji açığa çıkar ki bu Bağdat yerle bir olur diyebiliyordu, tarih 8. yüzyıl. Şimdi sen Bağdat bugün yerle bir oluyor Câbir önceden bilmiş diyorsan bu da ayrı, onu da başka zaman açıklarız. Tarih okumanın anlamı ancak onun mantığını anlamakla bir manaya kavuşur. Bugün modern dünyada bir batılı kendi kültür mirasından farzettiği yunan mitolojine belki de aşıktır ama bunların hiçbiri artık zeus'e iman etmez ne de bir başka yunan ilahına. Bugün kendi tarihini okuyan bir Türk çocuğu da eline beline bağladığı bez çaputlarıyla döne dolana şamancılık oynarsa bu da tarihini anlayabilmiş değildir deriz. Kimi örgütlerin bugün için bir takım tarihi sembolleri kullaması da ayrı bir hadisedir, kimilerinin şamanizme dönüş propogandası yapması da ayrı. Oysa ki tarihin bize öğrettiği en kıymetli bilgi, coğrafyanın, halkların, liderlerin, önderlerin, kahramanların, dillerin, inançların hasılı her ne varsa kutsanan hepsinin ama hepsinin bilâ istisnâ değiştiğidir, değişmesi gerektiğinin zorunluluğudur. Bilim gibi yani bütün kabulleri yok eder zaman. Câbirce devam edelim, evrenin sırlarını çözmeye muktedirdir insan diyor o, bu yüzden de biz onun yaptığına bilim diyoruz, ötekilerin yaptığına ise statükoyu savunmak. Neticede statükoculara şunu hatırlatalım; koruduğunuzu düşündüğünüz her ne var ise zamana mağlup olacaktır, geriye hatalar ve sevaplar kalacak, yarınlara. Rıfatça devam edelim öyle diyordu şair '' Geride kalanlara ne bırakacağım, Çocuklarıma, Onların da çocuklarına? ................................. ................................ Babamız diyecekler, dedemiz, Dur durak bilmezdi, Dert nedir, tasa nedir bilmezdi… Neyi bildiğimi bilmeyecekler'' Ben kendi bildiğimi yazayım, yok olacağım, adım ve namım kalmayacak, bedenim gibi, herşey değişecek, onların savundukları, ardına saklandıkları, karartmalarına ve kapatmalarına zemin yaptıkları ne varsa kutsadıkları, hepsi yok olacak.....SEN'i bilmiyorum lakin.... bozan
-
münşeâtü’s-selâtîn...
1. İş bu inşâ başlık itibariyle meşhûr tarih kitaplarımızı hatırlatma teşebbüsünün beşinci kısmını teşkil etmektedir. 2. İş bu inşâ bir müddettir hayatımızın her alanında devam eden ''değişim ve yenilik'' mefhumunu bir daha ele alarak günümüz meselelerini değerlendirmeye matuftur. Cemiyet hayatına hariçten ve tepeden yapılan müdahalelerin, bir zaman sonra o millet tarafından benimsenip benimsenmemesi müdahale neticesinde biçilen elbisenin topluma olan uyum ölçüleri ile yakından alakalıdır. Toplumun kendisi için hazırlanmış olan yaşam şeklinin dışına çıkmaya çalışması bir mahkumun hapishaneden çıkmaya çalışması kadar zor, muhataralı ve sıkıntılıdır. Değişime ayak direyen statukocu mantık bunun hiç olmamış, olmayan ve olamayacak bir mefhum olduğu üzerinde bir karar üzerindedirler ve etraflarına bu düşüncelerini şiddetle yaymak gayretindedirler. Oysa ki tarih bunu tekzip etmektedir bilhassa Türk milletini teşkil eden halkın yaşamış olduğu değişim şimdiye kadar belki de hiçbir millete nasip olmayacak kadar mütenevvi ve çoktur. Bir zamanlar şamanizme inanan Türkler zamanla Budist, Hristiyan, Yahudi ve İslam inancını benimsemiş bir kısmı da inançsızlık üstünde karar kılmıştır. Şimdi bu değişimi yok mu sayacağız? Bir zamanlar orhun elifbasını kullanan Türkler zaman içerisinde Uygur, Slav, Arap ve Latin alfabelerini kullanmışlardır şimdi bu değişimi olmamış mı addedeceğiz? Bir zamanlar hanlıkla yönetilen Türkler zaman içerisinde meşruti, askeri, teokratik yahut da bir başka idari şekille yönetilmiş ve sonunda demokraside karar kılmışken biz bu değişimleri görmezden mi geleceğiz? Bir zamanlar orta asya bozkırlarında yaşayan Türkler zaman içerisinde Afrikadan, Balkanlara, Orta doğudan Kafkaslara kadar çeşitli yerlerde yaşamışlar ve her yaşadıkları coğrafyada oranın kokusunu ve rengini de almışlardır şimdi bunlara doğru değil mi diyeceğiz? Yalnızca yukarıdaki misaller bile değişimin kaçınılmaz bir hakikat olduğunu göstermeye kafidir fakat soru şudur ''bitti mi?''. Elbette hayır, zira değişim bir durağanlık değil bir harketliliktir, Türk toplumu değişmeye ve yenileşmeye devam edecektir, bunun dışındaki her tür yaklaşım bir sanrıdan, bir vehimden ibarettir. Elbette şamanizmden Budizme geçerken sıkıntılar yaşamış toplumda, Runik alfabeden Uygur alfabesine geçen toplumda yahut da hanlıktan meşruti idareye geçen toplumda gerginlikler meydana gelmiştir, karşılıklı münakaşlar de meydana gelmiştir, lakin toplum değişmeye devam etmiştir. Eskiden böyleydi şimdi şöyle şeklinde başlayan yazılara bakıp da tebessüm ediyorum zira nostalji güzel olmakla beraber eskinin içinde hapsolmayı asla gerektirmez. Bugün Aykut Işıklar Buün'deki köşesinde şöyle demiş '' Dün akşam yine hayretler içinde izledim büyük hukuk prof'ları, genel yayın müdürlerini, köşe yazarlarını, emekli politikacı ve diplomatları... İki metre önlerini görebiliyorlar. Ama sokaktaki vatandaş çok daha ileride... Her şeyi görüp, anlıyor. Günlerdir bekledim 'CHP lideri Deniz Baykal'ın deşilmesini... 'Baykal' 'AKP kendi derin devletini yaratıyor' derken bir derin devlet olduğunu kabul ediyordu. Bu iddianın üzerine sadece 'Başbakan Erdoğan' biraz gitti ama yeterince bastırmadı. Oysa o cümle 'Türkiye Cumhuriyeti'ni anlatıyordu. Atatürk'ten sonraki Türkiye'nin özeti idi. Ulu Önder'in Cumhuriyeti emanet ettiği kişilerin içyüzünü gösteriyordu. O kişiler ki 84 yılda Türk halkını işte bu noktaya getirdiler. Çünkü Türk halkı uyanırsa böyle tatlı para kazanamazlardı, böyle 'büyük adam' olamazlardı. Türk halkını, işlerine gelmediği için çağdaş yapmadılar, 'ötekiler' diye aşağıladılar, varoşlarda hapsettiler. Sadece seçim zamanı memleketin efendisi yaptılar, camilere gidip 'Allah' adını kullanarak oy dilendiler. İşçinin, köylünün hakkını arayan üniversiteli duygusal gençleri iple astılar. 'Aman gençler komünist olmasın' diye her semte İmam-Hatip Okulu açtılar devleti ekonomiyi ele geçirip, yıllarca istediklerini yaptılar. Halkı fakirlikten sürünen Türkiye'de 150 tane milyar doları olan kişi yarattılar. Şimdi paçaları tutuştu, panik içinde, Amerikan Doları'ndaki sallanmaya bakıp bakıp uzlaşalım! diyorlar. Ancak ileri gören, akıllı gözler bunu görür. Sağdan soldan gelen saçma sapan çatlak seslere kulağını kapatır. 'Başbakan Recep Tayyip Erdoğan' farkında mı acaba? İkinci cumhuriyetin temelini atıyor. Bu temel Turgut Özal'ın yaptığı gibi sadece bir kesimi ilgilendirmiyor. Devrim değil, temizlik değil, halının altına saklanan çöplerin ortaya çıkarılması. Yüreklice yazıyorum, Atatürk'ün öldüğü günden beri Türkiye'yi yöneten derin devlet çöküyor, bitiyor. Bütün çırpınışlar, bağrışmalar bu yüzden. Tabii ellerine her zaman olduğu gibi Atatürk resimlerini aldılar. Devrimlerinin ana gayesini halka kasıtlı olarak anlatmadıkları Atatürk'ten başka sığınacakları ne var ki... Pardon bir de 'Eyvah irtica geliyor, Türkiye ve laik Cumhuriyet elden gidiyor' diye bağırmaktan başka. Onlar da biliyor, üçbeş yıl sonra şimdi kavgası yapılan tüm toplumsal detayların kendi kendine yok olacağını. Birleşen dünyada bunların hiç görülmeyeceğini... Ama onların gücü biterse bir daha geri gelir mi? Tekrar söylüyorum belki farkında belki değil. 'Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'nin umutsuz ve çaresiz talihini değiştiriyor. Çünkü görünmeyen gerçek iktidarını yani derin devleti çökertiyor. Her gün bir başka köşede. Bazen büyük hamle, bazen küçük bir detay ile. O TV'lerde ağlayıp sızlayanlara bakın. Hepsi köşeyi dönmüş kişiler. Derin devletin çöktüğünü nasıl mı anlıyorum? Bakın uzlaşma çağrılarına... Medya ağaları iki gün önce yerden yere vurdukları Başbakan'a 'sağduyu' demeye başladı. Tetikçi gazetecileri her yerde Anayasa Mahkemesi'ne zarf atmaya başladı. Aylardır işçi ve memuru sokaklara döküp, ekonomik istikrarı yok etmeye uğraşan, güya emekçinin yanında savaşan sendika ağaları da 'Türkiye Odalar Birliği'ne sığındı. Her zaman 'Türkiye'yi biz idare ederiz' derken, Anadolu kaplanlarının yükselişine çok bozulup AKP düşmanı olan TUİSİAD bile sendikalarla görüşmeye başladı. Ellerinde Türk Bayrağı, akıllarında Anayasa Mahkemesi'ndeki Yargıtay dosyası ile uzlaştırıcı rolü oynuyorlar. Sağduyu diyerek çaktırmadan şantaj yapıyorlar. Her biri kaybettiğini hissetti, kaybedecek bir şeyi olmayan Türk halkından iyice korkmaya başladılar. Top şimdi Başbakan'da. Uzlaşma tuzağına düşecek mi, yoksa panik içindeki derin devleti kurutacak mı? Masonlar'ın, devleti her konuda ele geçiren sabetayları saadet halkasını koparacak mı? Bodrum, Kaş, Göçek'teki yazlık evlerinden veya Boğaz'daki yalılarında işçiye, köylüye (!) akıl veren beylerin güçlerini bitirecek mi? Bu beyler ki... İstediklerini yıllarca İstanbul Üniversitesi'nde rektör yaptılar, İstanbul'a Vali, Emniyet Müdürü yaptılar. Hayatı İstanbul'da Bebek Otel Bar'ında, Caddebostan Büyük Kulüp'te geçen Baştabipler, Başsavcılar, Milli Eğitim Müdürleri'ni seçtiler. Futboldaki mafya bile onların eseri. Kimi, kimi kullanarak neden başkan seçti? Bilmiyor muyuz? Ankara'daki tüm bürokratlar kimin devamı? Derin devletin haberi olmadan imza atabildi mi? Size çok küçük bir örnek. Bu ülkede devlet memuruna maaş, çalışan işçinin maaşından kesilen vergi ile saplanır. Ama işçi yıllarca SSK hastanelerinde süründü, devlet memuru ise Emekli Sandığı sayesinde devlet hastanesinde. Sanki işçi bu devletin vatandaşı değil. Eee AKP de kaşınmış hani... Derin devlet o kadar derin ki oooo nerelere dek giriyor, yazmaya elim varmıyor. 'CHP lideri Deniz Baykal' işte bunu söylüyordu. 'AKP kendi derin devletini kuruyor' derken yıllardır kendi partisini bile yöneten derin devleti savunuyordu. AKP kendi kadrosunu uygun yerlere yerleştirince 'devlet ele geçiyor, irtica geliyor' oluyor. Ama eski sistem halkı ve devleti soymaya, kandırmaya devam ederse adı demokrasi oluyor. Hiç korkmayın. Bunlar geçecek, bitecek. Geçiş dönemi yaşıyoruz. Yeter ki Başbakan'ı yanındaki beyin takımı aldatmasın. Bu panik içinde bakın her şey nasıl çözülecek.'' Aykut abinin yazısını tekrar tekrar okudum elbette katılmadığım noktalar da oldu fakat yaşadığımız toplumda meydana gelen hareketin değişimle ne kadar da irtibatlı olduğunu ne kadar güzel özetliyor. Yazıyı okurken lütfen isimlere takılıp kalmayalım, iktidardaki parti şimdiki muhalefet muhalefetteki parti de şimdiki iktidar da olabilirdi, fakat netice değişmez. Türkiye daha iyi için, daha güzel için, daha mükemmel için, tarihi ve ictimai bir olgu olarak ''DEĞİŞECEK''. bozan
-
behcetü't-tevârih...
1. İş bu yazı talep üzerine gündemle ilgili hadisler hakkındaki mülahazalarımı hâvidir. 2. İş bu yazı çetecilere karşı bir yazıdır. İnsanların kendilerini toplumu ileri götürücü, çağdaşlaştırıcı yahut da özgür kılıcı olarak görmeye başlamaları hatt-i zâtında ruhi bir hastalığın bidayeti olarak kabul edilebilir. Bu kabul kişi tarafından makbul görülmese de tarihi hadiseler bizlere bu hususta ziyadesiyle malzeme verebilir. İp uçlarını açıklayacağım lakin evvela her insanın kendi yaşam tarzını kimseye zarar vermeden yaşama ve tarzı hayatını yaşatma hakkına malik olduğu öncülünü baştan önermek isterim. Hürr insanların kendi tarz-ı hayatını kendisinin belirleyemeyecek olduğuna inananların ve bu yüzden böyle kişilere dışarıdan ve tepeden yaşam şekli öğretmenin olağan olduğunu iddia edenlerin yazının geri kalanını okumasına da hiç lüzum yok zira biz onlara kısaca dayatmacı kişiler adını veriyoruz. Topluma dayatmacı bir şekilde kendi dilediği ve istediği tarz-ı hayatı kabul ettirmeye çalışanlar diğer insanların iradesini hiçe saydıklarından kendilerini insan, ötekileri ise henüz evrimini tamamlayamamış insan ile onun öncesi bir varlık arasına sıkıştırmak gayreti içerisindedirler. İş bu hal hastalığın birinci evresidir, burada mevcut ''ben'' ötekinin yaşam şeklini elinde tuttuğunu düşünmektedir daha da kötüsü gerektiği zaman kendi ideali için zaten kendisi için bir anlamı olmayan ötekinin yaşamını masaya da yatırabilecek olmasıdır. Esasında tüm çete ve örgütler sürü mantığı içerisinde bir organizasyonla kendilerini öteki adına düşünmekle mükellef kılarlar ki bu da hastalığın öteki yarısıdır. Bugün memleketin kısm-ı azamının farkında olmadığı ve kendisi için tehlike olarak görmediği bir takım hadiseleri tehlike addeden ve bu tehlikeyi ortadan kaldırmak üzere meydana atılan bir de bunun için türlü teşkilatlar kuran mantık bu hastalığın çok sarih bir timsalidir. Ona göre kendisi dışındaki herkes ajandır, ona göre kendi tarz-ı hayatı dışındaki her şekil yaşam anlayış ve algılayışı toplumu geri götürmektedir, ona göre bazı kişiler sistemin devamı için feda edilmelidir, ona göre demokrasi lazımdır fakat bu lüzumiyet ancak '' ama'lı bir demokrasidir, ona göre insanlar bilinçsizdir ve mutlaka bilinçlendirilmelidir, elbette burada onun bahsettiği bilinçlenmiş insan kendi örgütünün çıkarlarına hizmet eden kişilerden başka bir şey değildir. Kendisini merkeze alan kendisi dışındaki bütün kişileri çevrede gören sözüm ona haritaya her baktığında kurtarılması gerekli toprak parçaları gören kişi ya da kişiler örgütlü de olsa örgütsüz de olsa ruhi bir hastalığın pençesindedir. Şimdi son günlerde ortaya çıkan kimi örgüt ve çeteleşmelerin insanları nasıl ikna ettiklerine bakabiliriz; a Büyük bir tehlike vardır ve bu tehlike çok yakındır, hemen birşeyler yapılması gereklidir. Gerekirse silah bile kullanılmalıdır ( bazı kuvvacı örgütlerin silah üzerine yemin ettikleri görüntülü kayıtları hatırlayınız) b Büyük bir tehlike vardır fakat bu tehlikeyle mücadele edecek kişiler emniyet, savcılar vesaire ya bu tehlikeyi görmemektedir yahut da onlarla işbirliği içindedir. ( zaten bu örgütlere kalırsa vatandaşların da yarısı ajandır) c Bu yapılanmalar her zaman soyut şeyler üzerinden satış yaparlar örneğin arabanı kaçırdılar dense adam arabasına bakar ve kaçmıyorsa buna kayıtsız kalabilir lakin vatan elden gidiyor, cumhuriyet elden gidiyor, laiklik elden gidiyor denildiğinde mesele soyut olduğu için gitmediğini de gittiğini de kimse algılayamaz ve örgütler böylece adam toplar, insan kaynağı elde eder. Bu yüzden sevgili gençler birisi size gelip vatan elden gidiyor edebiyatı yahut da tehlike edebiyatının herhangi bir türünü yaparsa dikkat edip iki defa düşünün zira eğer bu çağrıya kulak asarsanız kendiniz tehlikeye adım atmış olursunuz, vatan değil.... bozan
-
künhü'l-ahbâr...
1. İş bu inşânın mantık-ı esasisi başkalarına olunca ''oh'' bize olunca ''ah'' düşüncesini tenkittir. 2. İş bu inşâ bir umumi değerlendirmedir. Başkasının derdini anlatmasına hukuki süreçe müdahale edilmez diye mâni olanlar, şimdi başkalarının dilinde söylenen sazlı sözlü bir mâni oldular. Bundan yıllar evvel Atilla Yayla baskıcılara ''siz hep kamu otoritesinin sizin elinizde olacağını ve böylece istediğinizi yapacağınızı hesap edip, dayatmacı bir tarz ve tavırla hareket ediyorsunuz, ya birgün kamu otoritesi başkalarının eline geçerse, o zaman ne diyeceksiniz onlara?'' diye mânidar bir soru sormuştu. Elbette bu soruya bir yanıt verilmedi zira baskıcılar böyle bir ihtimali hiç düşünmüyorlardı, hala da düşündüklerini zannetmiyorum, fakat şunu sormadan da edemiyorum, başkaları için üstün olan hukuk size zarar verince üstünlüğünü mü yitiriyor? Siz kimsiniz? Bu ülkede ya hukukun üstünlüğü vardır yahut da üstünlüğün hukuku bir de şunu ekleyelim, çeteci olmak için belli bir yaş sınırı yoktur, suç işlemek için de. Aynı zamanda bir insanın geçmişi ne kadar parlak olursa olsun her insan hataya meyyaldir, yanlış yapabilir bunun da yaşı olmaz. İnsanların yıllarını vererek oluşturmuş olduğu bir olguyu tencere zannedip de kapatmaya çalışanlar ortaya atıldığında, ağzı kulaklarına varan, sevinç çığlıkları ile güya 22 temmuzun hesabını görüyormuşçasına coşan, seçim kazanmış bir parti lideri edasıyla sağa sola nutuklar atan genç delikanlılara ne oldu diye sormayacağım, zira olan zaten oldu. Başta D'ciler olmak üzere ağır bürokrasi, ana ve ebedi muhalefet ve bir kısım çeteciler 22 temmuzu içine hala sindirememiş ve halkın kendilerine verdiği cevabı hazmedememişlerdir. Kimi yazar çizerler ise hala 22 temmuzu kaldıramamış seçim mağlubiyetinin altında ezilmişlerdir. Olgunlukla, akl-ı selimle, biz bundan sonra nasıl daha iyi olabiliriz, iktidara gelmek için ne yapmalıyız, hatamız neydi diye düşünmek yerine, halkı aşağılayan, onların tercihini küçümseyen ve iktidara gelmek için sandık dışında bir güç arayanlar 22 temmuzu daha da kaldıramayacaklardır. Bu hakikati, korkunç yazar ''e'' anlayamayacaktır, halkı istediği şekle sokulacak bir oyun hamuru olarak görenler de anlayamayacaktır. Kendi istediği netice sandıktan çıkmayınca milleti ''bak giderim ha'' diyerek tehdit edip de bu lafının üzerine hala bu topraklarda yaşayanlar da anlayamayacaklardır. Bunu sen de anlayamayacaksın. bozan
-
tâcü't-tevârih...
1. iş bu inşâ, diğer inşâlarımız gibi zelzele-i ictimaiyeden sonra yapıldığından her türlü hareket-i arz yönetmeliğine bi't-tamâm muvafık olup ev kredisine de gayetle uygundur. 2. iş bu inşâ daha evvel olduğu gibi isteğe bağlı olarak meydana gelmiş olup belli bir kişi, kurum ya da kuruluşu kendisine istihdaf etmemektedir. 3. iş bu inşânın seninle de hiçbir ilgisi yoktur. Netayicü'l-vukuâtta belirttiğim gibi sakın ola sizleri kimi yazılı ve görülü yayın organlarının, hususi olarak ''Ergenekon'' adlı örgütle ilgili haber yapmamaları tuhafınıza gitmesin. Yazması gerekenleri yazmakla görevli olan ve özel bir meslek olmasına rağmen memur gibi makale yazan köşedekiler isteseler de büyüklerinin istemediği bir haber üzerinde yazı yazamazlar. Fakat bu hiçkimsenin nezaret altına alınmasına mani değildir olmamıştır ve olmayacaktır. Bir haftadır yargıya müdahale etmenin çirkinliğinden bahsedenlerin şimdi neler diyeceği de epey merak konusu. Belirmiştim, hadise büyük, ''Susurluk'', ''Ergenekonun'' yanında hakikaten ''fasa fiso'' kalacak. Bürokrasinin Osmanlı devrinden bu yana bir şekil vermeye çalıştığı, üzerine vazife imiş gibi çağdaşlaştırmaya, eğitmeğe, değiştiremeye, kendi istediği şekli vermeye çalıştığı ve dar yahut da bol elbiseler biçtiği ''halk'' bir türlü istenilen şekle girmediği için hep aşağılanmıştır. Gazete köşelerinde köşe kapmaca oynayan memurlardan ''su taşıma kabı kafalı'' diyenlerden ( kimseye hakaret olmasın diye ben böyle yazdım) tutun da ''göbeğini kaşıyan adam''lara kadar pek çok tahkirata maruz kalmıştır bu halk. Yukarıdakilerin anlayamadığı, caddelerinde bulunmadığı için bilmediği, fildişi kulelerinden görünmeyen Türkiye, hakiki ülke vatandaşları, onların zihinlerinde küçülttüğünden çok daha büyük bugün. Bu yüzden onları susturabilmenin, Foucault'nun Deliliğin Tarihinde anlattığı ''büyük kapatmayı'' onlara yaşatmanın kabil olamadığını hala kavrayamadılar. Bütün bir dünya tarihi aynı zamanda insanın özgürlüğünün tarihidir. Musa, Mısır'dan, İsrailoğullarını bunun için kurtardı, özgürlükleri için. Zira artık Mısır diktatöryası süt veren hayvancağıza o kadar çok yükleniyordu ki bırakın süt vermeyi artık insanlar ayakta bile duramıyorlardı. Fakat bu baskı bir manada özgürlüğe atılan ilk adımdı. Yani sevgili gençler baskıyı arttırmak çuvalı bir tarafından patlatmayı göze almak anlamına da gelir. Ve o ''su taşıma kabı kafalı'' olarak tahkir edilen halkın kafasındaki kap büyümüştür o kadar ki artık elinden alamazsın. Göbeğinin de büyüdüğünü ve artık hiçbir örtünün o göbeği ''kapatamayacağını'' da ekleyelim. Aslında hiç var olmamış olan yahut da yok olup gitmiş olan, arkasına sığındığınız her ne var ise, dilinizden düşürmediğiniz ve kendisinden istimdat ettiğiniz ne kadar içi dolu olmayan köhnemiş düşünceniz var ise bu halk onlara inanmıyor aklınızda olsun. Bu kötü bir durum olabilir, tuhaf bir vaziyet arz edebilir fakat ne kadar acayip olursa olsun eldeki mevcut durum budur. Sizin tehlike olarak kabul ettiğiniz şeyler halk için tehlike olarak kabul edilmiyor da bilakis sizler tehlike addediliyorsanız sizin için yapacak fazla birşey kalmamıştır. Hepinize kolay gelsin efendim... bozan
-
netâyicü'l-vukuât...
1. Bu yazı son hadiseleri değerlendirmem talebi üzerine yazılmıştır. 2. Bu yazının özde bütünü sözde son bölümü senin için yazılmıştır. Kara harekâtının başlamasıyla ''ber â ber'' görülü ve yazılı basın yayın kuruluşlarının iştihayla harekatın üzerine yüklenmesini müşâhade ettik. Kendileri orduya bir komutan edasıyla taktikler vermeyi meslek edinmiş bir bölük yazar ki içlerinden en korkunçu ''e''dir, kağıt üzerinde daha ikinci gün Musul ve Kerkük'ü de almışlardı. Hatta aralarında buraya atanacak geçici sivil valileri bile seçtiklerine dair rivayetler vardır. Şunu da araya sıkıştırmak isterim Musul ve Kerkük beldeleri yavaş yavaş halkın bilincinde bir kızıl elmaya dönüşmek üzeredir bu ciddi bir rahatsızlık ve tehlikedir. Bir zamanların Roma Senatosundaki ''Kartaca'' alınmalıdır seslerini duyar gibiyim gezdiğim beldelerde. Bu husus hastalık haline gelmeden tavsiyem odur ki sınırlarımız dahilinde iki mahale Kerkük ve Musul adları verilsin de daha fazla sinirler gerilmesin. ''Hal bu ki'' bizim etrafımızdaki ülkelere bakış açımız barışçıdır ve bu barış anlayışı sınırları ihlal etmemek üzere oluşturulmuş bir ''yurt ve cihan sulhu'' üzerine temellendirilmiştir. Ötesini düşünmek art niyet taşımak yahut da bu ülkeyi bilmemek manasına gelmektedir. Askerlik hevesini üzerinden atamamış yazarların art niyetli olduğuna hükmediyorum. Bu art niyeti de üçe taksim ediyorum; 1. Bu arada satış tirajımız ve izlenme oranımız artar düşüncesi 2. Önümüzdeki dönemde mevcut büyük ihaleler için elimiz güçlenir düşüncesi. 3. Kağıt üzerinde Musul'u aldığını düşündüğümüz kuvvetler oraya kadar gitmişken hükümete de bir bildiri yayınlar düşüncesi. Lakin kamuoyu denilen güç yukarıdaki art niyetlere itibar etmemiştir, halkın refleksi farklı olmuştur; 1. Dünya savaşı da çıksa kalitesiz bir yazılı ve görülü basın yayınla alakamız olmaz. 2. Birkaç holding gurubunun ihaleler için medyayı kullanmak gayreti tarafımızdan görülmüştür, bunlara itibar edilmemektedir. 3. ''Ordu hükümet el ele darbeciler kümeye'' marşı dilden dile söylenmektedir. Seçimden evvel nisan ayında hükümete yayınlanan bildiri için zil takıp oynayan kimi muhalifler, kendilerine bildiri yayınlanınca hükümet kadar olup bildiriyi üstlerine bile almamışlardır. Malesef biz muhatap değiliz tavrı ve tarzı bu ülkenin partilerini seçimlerde hep aşağıya çekmiştir. Hükümet bunu iyi analiz ettiğinden geçen yıl meydana gelen siyasete müdahaleye karşı kendini muhatap olarak kabul etmiştir ve bundan ciddi bir rey almıştır. Muhalefet partilerinin lâkall bu kadar cesareti göstermesi şarttı fakat beklenen olmadı, iki gün evvel Kerkük'e kadar ülke fethetmeyi planlayan muhalefet kendisi hakkında yazılan uyarıya arkasını dönüp ''biz muhatap'' değiliz deme yanlışlığını göstermiştir. Ben kendi namıma buna çok şaşırmadım zira ana muhalefetin iktidara gelmek arzusu olduğuna inanmıyorum, kemikleştirdiği %16 ile daimi bir muhalefet olmayı artık içselleştirmiş görünmekteler lakin iktidar olabilme hevesiyle muhalefete oy verenler için üzüldüm. Askeri harekatın muvaffakiyeti ile ilgili değerlendirme yapmaktan ziyade şunu ısrarla vurguluyorum, Orgeneral İlker Başbuğ'un Diyarbakır'da verdiği beyanatta izah ettiği gibi ''dağa çıkmayı engellemeden, dağdaki ile mücadele etmek tek başına başarı getiremez''. Bu seçimde meclise giren dtp'liler bu ülke için ve kendileri için ciddi bir fırsat yakalamışlardı. Fakat biraz daha oy uğruna kendilerini kapattırmak maksadına matuf her yolu denediler, bu sefer bir akıl önde olan devlet partiyi kapatmadı ve dtp'nin oyu azalmadıysa da yerinde saydı. Lakin dtp bu ülkenin partisi olma ihtimalini belki de sonuna kadar kaybetti. Fakat bunun onlar için birşey ifade ettiğine de inanıyorum dersem doğru söylemiş olmam. Seçimlerden evvel ''ulusalcılık'' adı altında oluşturulan cephenin sun'i olduğunu, arkasında aydınlık olmayan ilişkilerin mevcut olma ihtimalini hep yazmıştım. Şimdi sun'i birlikteliğin artık tamamen ortadan kalktığını müşahade ediyoruz. Siz bakmayın yazılı ve görülü basının dikkatle ''ergenekon'' çetesi ile alakalı haberlerden sakındığına ve kaçındığına, hadise müthiş ve ciddi. Bundan yıllar evvel hükümeti devirmek için ''susurluk'' hadisesi üzerine iştahla gidenlerin ''ergenekon'' hadisesindeki sükûtları da sizi fazla şaşırtmasın. Son olarak sana gelince; Senin de üzgün, yılgın ve belirsiz olduğunu gördüm bir zamandır, lütfen kendinizi bir an evvel toparlayınız, bahar gelmekte ve ağaçlar zinetlerini giyinmekte, Raksat'u-l Mufaddala'yı dinle ( my favourite dance), ama Ömer Beşir'den ( omar bashir) dinle. Kelimelerin sihirli dünyasına dalan birisi ondan çıkamaz, bunu sen de biliyorsun, kelimeler bazan zehirli bir sarmaşık gibidir, kimileyin kollarına teslim olmak lazım gelir. Ve sakın önünde sonunda döneceğin kapıyı unutmuş gibi davranma. bozan
-
Gidenler üzerine...
Hususi bir özet.... 1. Bir adam halkını ''bak giderim haaaa'' diye tehdit eder... 2. bozan ''yol burada biz sizi tutmayalım'' diye kendisini hoşgörüyle karşılar. 3. Ülkemizdeki Tribünler ''gitme ne olur, yalvarması eşliğinde ağıt yakarlar.'' 4. Bozan , ''madem o kadar çok seviyorsunuz gidenleri, ayırmayalım sevenleri, yeni kapınız budur, alın size Habur, diyerek gidenleri uğurlar... bozan
-
AYKIRI SORULAR
Sevgili taraftarlarıma..... sardunyam şöyle buyurmuş ''.... taraftarım diye hitap etmez diğerlerine ******** ******* ******... yazık Allah acil şifalar versin böylelerine '' bozan şöyle demiş '' Gerçi yıldızlı pekiyi aldığınız yazının tümünü görmek isterdik lakin bu kadarı da tamamı hakkında bilgi veriyor. Siz Allah'a havale etmişsiniz, ben de sizi Türk hekimlerine emanet ediyorum'' bozan
-
AYKIRI SORULAR
Bu forumu seviyorum, yahu ne kadar çok taraftarım var böyle, hem ne desem meşhur oluyor, bir sen kalmıştın ******** seni de meşhur yaptık iyi mi? Dün akşam daha kokoreççiye gitmeden kuyruk olmuştu ustanın yerinde, birileri bizi fena halde gözetliyor.... Erenler yâaa hûuuu...taraftarlarım düşün bakalım peşime, ama ben sana dedim ****** uğraş dur şimdi deyu... bozan
-
AYKIRI SORULAR
bak ***** şimdiden öngörüp şunu da ilave ediyorum, birisi çıkıp da şunu sorarsa ''Okullardaki tabelaları indirip, medreseleri ne zaman hortlatacaklar? Milli eğitimi ne zaman dini eğitim formatına kaydıracaklar? da olabilir'' onun için de ilk araştırma gurubunun yaptığı bir araştırma var... Yapılan araştırmalara göre kişi başına düşen en çok tehlikeci bu ülkede bulunuyormuş...Buna göre konu/ komşudan, elbiseden/bezden, otdan / çalıdan, sağdan soldan, halkı korkutucu sayısı en çok bu ülkede imiş, bir de balon haberler.... neyse **** sana doyum olmaz, muhittine de doyum olmaz biz en iyisi anketçi dostlarımızı başbaşa bırakalım yatmadan da gelin ben size üsküdarda bir kokreç ısmarlayayım.... bozan
-
AYKIRI SORULAR
Sana demedim mi ben ******, uğraş dur şimdi diye...Kazı yakan başkası, çeviren bir başkası. Fakat o kadar çevirmeye bu kaz yine yanmış iyi mi? Apaykırı sorular, son yapılan araştrmalara göre dünyada halkı ile en çok kopuk olan aydın Türkiyede imiş, hemen hepsi ünlü olunca ülkelerini terk etmekle halklarını tehdit ederlermiş... Kendini aydın yerine koyan bir araba insanın yaşadığı bu ülkede nasıl bir çelişkidir böyle kendi halkından nefret etme? ek; 1. Yukarıdaki araştırmayı yapanlar, daha yukarıdaki araştırmayı yapanlarla aynı guruptur, merak eden ilk gurubu öğrensin. 2. Yapılan istatiski araştırmaların oranla alakalı olduğunu başta belirtelim de kimse google'da uğraşıp kendine ülke nüfusları aramasın.... Ahh ******* ben sana demedim mi işimiz var diye.... bozan
-
AYKIRI SORULAR
Uğraş dur şimdi... 1. Şu meşhur son araştırmaları kim yapmış? a) mehmet ağa muhittin abi c) tonguç d) hiçbiri 2. nasıl olmuş da ırakta hergün abd askeri öldürlürken günde ortalama 40 kişi saldırılarda hayatını kaybederken ve bunun müsebbibi abd olarak görülürken ırak kamuoyu Türklerden daha çok seviyor abd'yi? 3. tamam bir insan şu andaki hükümete oy vermemiş olabilir, aldığı kararları sevmeye de bilir, fakat bu kendi içinde çelişen ifadelerle, kaynağı kendinden menkul rivayetlerle hükümete muhalefet ettikçe hükümetin daha da fazla oy aldığını nasıl düşünemez....Yani biraz daha uğraşsalar sonunda cehapa ve diğer partiler de el altından hükümeti destekliyor zehabına kapılacağım.... uğraş dur şimdi.... bozan
-
Gidenler üzerine...
önce ; cyrano şöyle buyurmuş ''yazdığından bir şey anlamadımda'' sonra; bozan şöyle yanut vermiş ''bu yazdığına çok şaşırmadım'' önce ; sardunyam şöyle buyurmuş ''Şaka gibi ya... Fazıl Say piyanosu ile döver bunları be'' sonra; bozan şöyle yanut vermiş '' aklınızda fikrinizde, darbe, darp, kavga ve dövgü'den başak birşey yok mu? Biz sevgiden bahsediyorduk da, size yabancı kalmasın'' önce ;politika şöyle buyurmuş ''Kapicilardanda ancak bu beklenir dimi?'' sonra; bozan şöyle yanut vermiş ''Böyle ******** insanlar var ya, işte o insanları anlayamadığınızdan, sevgiden yoksun olduğunuzdan, muvaffak olamıyorsunuz, birilerinin kapıcı diye ********* insanlar bu ülkenin alın teri ile çalışan vatandaşlarıdır, bunu anlayamıyorsunuz, yazık, çok yazık.....'' Ordu hükümet el ele darbeciler kümeye, bu ülkeden gitmek isteyenler buyurun Kapıkule'ye bozan
-
Gidenler üzerine...
THE WAY THAT GOES TO THE CAVE Reconquesta mühim bir kavramdır, ispanyalı yağmacıların ve onların batılı müttefiklerinin islamları katl, yahudileri def' ettiği dönemlerde hayalleri ve düşleriydi, yeniden istila etmek güneydeki toprakları. Bayezit'in düşü ise bu muhataralı dönemde kendi inancından, ırkından ve dünyasından olmayan bu biçârelere kucak açmaktı, yaptı da, binlerce musevi'yi topraklarına kabul etti kimi Stan-polis'e yerleşti, kimi Tselaniki'ye, bu da onun rüyasıydı. İki rüya arasında yer ile gök arasında kadar bir mesafe olduğu ortadadır. Bayezit'in rüyası bizim her zaman iftihar edeceğimiz birlikte yaşayabilme rüyasıdır, babası Fatih'in rüyası gibi. Bu topraklara ispanyalı yağmacıların kabus dolu düşünceleri kimlerle geldi, nasıl yerleşti anlamak mümkin değil, hem de Mevlana ortadayken ve Şems şimdi çok uzaklardayken.... İnsanları kategorize etmek bu, ******** rüyayı görenler, dün gazetelerinde ''halk plajlara akın etti, vatandaş giremiyor'' diyenlerdir, bugün o halka ''bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam'' diyenlerdir, özgür iradesi ile rey veren halka '' bir torba kömür için vatanı sattı diyenlerdir'' hasılı kendi halkına hakaret etmeyi, kendi halkını biz ve onlar olarak bölmeyi marifet sayanlardır, kendi halkına saydıranlardır, kendi halkının inancına, inançsızlığına, kılık ve kıyafetine tepeden bakanlardır, hasılı ********, dünyayı 50 yıl geriden takip eden **********. Lakin bu ülkenin çocukları dünyanın her düşüncesine, her renge, her fikre, her inanca sonuna kadar saygılıdır, saygılı olmaya devam etmekte kararlıdır ve fakat kendi halkını ''giderim haaa'' diyerek kendince tehdit edenlere de bu vatanın çocuklarının yanutu hazırdır, ''işte mağaranın yolu, biz sizi tutmayalım olur mu?'' bozan
-
Gidenler üzerine...
bazı yanutlarım... 1. denizz şöyle demiş ''şu başlık ve altındaki harf yığınları dahi fazıl,ın ne kadar haklı olduğunu göstermiyormu sizce'' bozan şöyle demiş ''hayır göstermiyor, bidon kafalı, göbek kaşıyıcıları olarak aşağılanan halk, kendisine üstten bakan sözde aydın özde karanlıkların başında göbeğiyle bidon çalacaktır, tabi hala terkedip gitmedilerse bu cennet vatanı, zira o da biraz sıkar...'' 2. sardunyam şöyle demiş ''Bazı insanların bazı insanları çekememesi ve hoşgörüden bir nebze nasip almaması ne kötü şey... '' bozan şöyle demiş ''demek bozan'ın bazıları tarafından çekilememesi, bazılarının hoşgörüsüzlüğündenmiş, diyor ve ekliyorum, köylü milletin efendisidir'' 3. cyrano şöyle demiş ''Bir ülkenin sanatçısına "***** git" diye arkasından teneke çalmaya çalışanlar.'' bozan şöyle demiş '' huninin ağzına tersten bakıyorsun, kimse kimseye ***** git demiyor, birisi gidecem diye tutturuyor, bozan da hadi yavrum sana güle güle diyor'' 4. suheda şöyle demiş ''sanatçıya bir Türk vatandaşı olarak söyleyeceğim tek şey "durduğun kabahat.." bozan şöyle demiş '' suheda ne güzel demiş'' 5. politika şöyle demiş ''Fazil Say'in gidisine sevinenlerle AKP nin gelisine bayram edenlerin ayni zihniyet olusu tesadüfmü acaba.'' bozan şöyle demiş '' bayramlar ikiye ayrılır; Dini bayramlar ve Milli bayramlar, hepinize iyi sabahlar'' 6. gugukcuk şöyle demiş ''Bu arada sevgili bozan o mavi beyaz kapıya kafayı takmış durumdayım. Harika bir kapı fotoğrafı Dövme civiler ile yapılmış (muhtemelen kestanedir)venedik tarzı yuvarlak bir deniz kıyısı kapısı. Beyaz üzerine mavi çalışma. Okyanus güzelliğini yansıtıyor. Pardon hoca Fi-ji 'den olabilir mi? Sevgilerim ve saygılarımla, bozan şöyle demiş '' saygı da hürmet de bizden efendim, bahis mevzuu mahal afrikanın kuzeyi, akdenizin güneyi, Tunus...Evler hep beyaz orada, pencere ve kapılar hep mavi, Turizm cenneti, şimdilerde Yunanlar da adalarda aynı tarzı tutturmaya çalışıyor, belki birgün beraber gider oraya üzüm suyu içeriz fena mı olur azizim...'' 7. gecekuşu şöyle demiş '' Sıkıca kapatmaya çalışılan kapının evinizin bahçe, vs, vs, vs....'' bozan şöyle demiş '' kapı, pencere, bahçe, ev, kapatmak ve çalışmak...'' 8. figgaro şöyle demiş ''Fazıl SAY neden gidiyor peki..? '' bozzan şöyle demiş '' iki zz ile, ve aleyküm selam '' 9. asiyenasılkurtulur şöyle demiş '' Gidemedim o ayrı...ehue '' 9. bozan şöyle demiş ''gitme zaten hiç'' bozan