-
İçerik Sayısı
1.109 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
2
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
bozan tarafından postalanan herşey
-
geri gelen mavileri eski korsanlardan kalan, dalgaları başka zamanları çalan, rüzgarlarımız sanki ruhumuzu alan, bu büyük denizdi bizi bağlayan, bir görçeğe bakarak geçen ömrümüz, güneşin batmasıyla yanılmasın, dağılmasın özlemleriz gökyüzüne, her gidenin dönmeyeceği sanılmasın... perdeler esintide dolanıp da büklüm büklüm salınırken, zamanın bitmeyen aydınlığında bekleyen bekler her giden. bozan
-
kompleksli kahraman kadın... evvel zaman içinde, daha ahire çok var iken bir devirde.. henüz komedyatic militaric republic'ler keşfedilmezden önce, daha Moskof düşmeni hudutlarımızda görünmeden, düşmeden balkanların son kal'ası, mutlu, mesut kadınlar yaşar-mış anadolu denen köyde... kendilerini öyle bir kadın sanarlarmış ki, nicelerini kandırmışlar da böyle, karac'oğlanlar şiirler düzmüş peşlerine.. görmediğine inanamazmış sair efrat, zannedermiş ki ancak budur avrat, kısacık bilirlermiş cümle güzeli, cebimde taşırım dermiş sevdiğini, böyle türküler bile yakarmış safça... ne zaman ki görünmüş moskof askeri, önce hudutları kaybetmiş anadolu köyleri, kal'alar gitmiş, toprak ganiymiş gerçi, kalmış bir kısmı elde belki.. lakin moskof bu durur mu, erlerden sonra göndermiş kızçeleri sonra başlamış avratların kompleksleri.. bir dünya yıkılmış, bir anlayış değişmiş, görmediğine inanmayan yiğitler, görünce inkar edememiş, bir sütun-ı afet-i- devr-i deveran-i dilber-i heyakil-i mehpeykeri, anlamış ki kadın budur, avrat budur, yol budur, geri kalanı olsa olsa artık olur... başlamış bir kompleksi hakikat, yıllarca süregelmiş hezeyan, anadolu denen köyde kadınsılar, benzemeye çalışmış rakiplerine... amma ki nasıl olsun bu böyle, hadi saçları boyadın boydan boya, hadi gözleri değiştirdin renkten renge, hadi aç kaldın susuz kaldın rejim diye, yahu boyunu nasıl uzatacaksın, Mevla boy vermiş dahi pos vermiş, alım vermiş çalım vermiş... nasıl mücadele etsin murat 124, mercedes denen arabaylan... elhasılı velkelam... böyle başlamış köydeki kadınsıların kompleksleri.. bozan
-
İntihab-ı mahalliye ve on gone üzerine... kolundaki kazmaları tartarak, şehvet-i ebediyen artarak, o kırık saçlarında bir tarak, intihab-ı mahalliyeni sevsinler... destur! sanki görünecekmiş gibi mal-ı münbiti, sanki düşecekmiş gibi ciciğinden milk'i hem ayıb-ı ayıntayıb-ı sayımı, hem bir yerinde takmış dürbin-i siyahı, öyle ki ötesi, mestur! izahat; mai hülya dedikleri senden akan suyla biter, değiştirmezsen altını belli olur nehr-i ebedi. bozan
-
Tutaklarını dillete dillete, Eteklerini ellete ellete, Yerlerini bellete bellete, Bir afet gelmiş picnik'e hızardan çıkmış yeni, iki 15'lik kalas, bir yanda akan benim bir yanda akan aras helada gelir aklına, yarin hummalı düşleri, o kadar içme demedim ki? tutamazsın şişeleri... aman bay-kal orada kal, Gundhi'yi de yanına al, afeti al, aşufteyi al, hızar senin olsun kalası al, dokunma tek mahremime... dûşe yatar bülbüller, hûşe geçer serviler, hep hû çeker dervişler, Bozan sürer sefasını.... izahat; bakma sen gönlüne, düşündüğün iş değil, sen sende değilsen, o tuttuğun iş değil... bozan
-
almış yanına iki yarma, yar geliyor yara yara.. bir tebessüm bir çalım, gözler kara boy yarım. illa ki atacak havasını, alkol sarmış kafasını, ellere atmış cakasını, bozan sürer sefasını.... soru ; fakir fukara edebiyatının, yoksullukçuluk dümeninin Türk usulü kaptanı kimdir? Yanut; THE GUNDHİ ( izahat GANDHİ gibi okunur, ama o anlamı vermez) bozan
-
alakanıza teşekkürler...
-
Sevgili forumun mütekaddimin ve müteahhirin uleması, ben buralarda değilken epey yol almış memleket meseleleri. Sevgili dostum laikettin'in ısrarlı talepleri üzerine bir genel değerlendirme yapmak gerekti... Seçim yapmışsınız, ben yurdun dışında iken aferin size, 15-20 kişi ölmüş, bazı yerlerde pusulalar yakılmış, cebren oy kullandırılan yerler de olmuş ama bu kadarını bile başarabilmiş olmanız övgüye değer. Doğrsunu söylemek gerekiyorsa bir muhtarlık seçimi için bir birlerini bu kadar az öldüreceklerini tahmin etmemiştim. Herneyse hepinize hayırlı uğurlu olsun. Bu arada millet kendisine bir de çakma gandhi bulmuş. Hatta şimdi bakıyorum da seçim istatistiklerine neredeyse kazanacakmış da istanbul büyükköy belediye reisiliğini. Çakmanın siyasi kariyerine baktım da kurtulmuş adamcağız büyükköyden, birileri de adamcağızdan kurtulmuş, fakat yine de Türkiye gibi sol gösterip sağ vuran siyasi partilerle dolu bir memlekette bu da büyük bir gelişmedir diyorum. En azından çakması da olsa gandhicilik, garibancılık, fakir fukara edebiyatının iş yapacağını öğrenmiş sol, bu manada sola da tepeden bir tebrik gönderiyorum. Ben zamanında demiştim kapatın şu portekizi de milli takım kurtulsun diye o zaman hukukçularımız kapatsaydı poretikizi ispanya bizi iki maçta da duman etmeye yeltenemezdi. Fakat güney afrika'da bulunmayacağımıza bazı yazarlar bile üzülmemiş hatta sevinenler bile var. Bence mi? Ne yaparsanız yapın canım biririnizi öldürmeyin de..... Bu arada müthiş beyin fazıl say yeniden kafasını çıkarmış gittiği yerden. Okuyanlar bilir bir ara bu tutturdu ben gideceğim bu ülkeden diye, ben de buradan git yolun açık olsun demiştim ne yaptı bilmiyorum ama keskin zekasıyla halkı yine küçük göstermek yolunu seçmiş. onu da tebrik ediyorum hiç değişmeden, değişime ayak direyerek yaşamayabilmek de ayrı bir marifet... Neyse sevgili forum kişileri yolları bozuk, halkının sinirleri bozuk, telefon hatları sorunlu bu cennet vatanımızda kısa bir süreliğine daha ikamet edeceğim. Fırsat olursa gelirim yine... Son olarak atatürk'ün dediği gibi '' Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın''. Laikettin seni ve seni sevenleri gözlerinden öpüyorum.. kahraman Türk kadınlarına mukayyet olunuz... bozan
-
MERHABA ARKADASLAR
bozan şurada cevap verdi: cosgungor başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
hoşgeldin..niye geldin ki? -
bozan, gerisi yalan...
-
bir de şu var; Türk ya da Kürt ve de Arap hatta Süryani ve belki İngiliz olup Bozan'a karşı durabilmek...
-
ŞŞŞŞŞŞ BAK Bİİİİ
bozan şurada cevap verdi: made in turkey! başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
bak sen....made buralardaymış....yahuuu ne kadar oldu görüşmeyeli...ne var ne yok acaba?- 1.141 cevap
-
- Birbirimizi Tanıyalım
- Üyelerimiz Hakkında Herşey
-
(ve 2 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Merhaba sevgili konuklar. Bir bozanla baş başa programı ile daha karşınızdayız. Bu haftaki mevzuuz Aşk ve hususiyle güncel aşklar… Sarışın sunucu kız ( SSK) -Hoş geldiniz sayın bozan. Bozan (B ) – Çok hoş gelemedim sevgili saç rengi zekâsıyla ters orantılı kızım. SSK- Hayırdır sayın bozan, bize anlatmak ister misiniz nahoş vaziyetinizin sebebini? B- Hayır’dır. SSK- Peki siz bilirsiniz, biz mevzuya geçelim. B- hay hay’dır. SSK- Sizce aşk nedir sevgili bozan? B- Efendim malum olduğu üzere aşk kelimesi aslında Arapça kökenli bir kelimedir, bizler orta dönem Türkçesinde aşk yerine sevi, sevü, sevik gibi sevmek fiili kökenli isimlerin kullanılageldiğini biliyoruz. Fakat aslında bütün sorun burada başlıyor. Bu son cümlem Cemal Süreyya’nın Üvercinka adlı şiirinin bir dizesini hatırlattı ‘’asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor, bütün kara parçalarında, Afrika hariç değil). Efendim her ne ise, evet bizde aşk doğru bir karşılıkla anlaşılamadı. Zira etimolojik olarak ‘’aşk’’ sevgiden çok, bağlanmayı yani yapışıp kalmayı, yapışmayı ifade eder. Bunu en güzel karşılayacak Türkçe isim aslında ‘’tutku’dur. Ki biz bozan olarak TUTKU üzerine epeyce uzun bir başlık açıp takipçisi olmuştuk tutkunun, olasarız da. ( bakınız bu gelecek zaman ekini de arasıra kullanmayı ihmal etmeyiniz.!! SSK- Tam olarak anlamadım Sayın Bozan? B- Tam olarak çok şaşırmadım Sayın Bayan! SSK- Yani aşk tutkumudur? Eğer öyleyse sevi nedir? B- Evet aslında aşk tutkudur, sevi, sevgi ise ‘’hubb’’dur. Sevgili habibedir, mahbubunuzdur. SSK- Peki sayın bozan ikisi arasında ne fark var ki? B- Siz şöyle diyorsunuz bu sorunuzla, merhume İrene Melikof da bir bayandır, Demet Akalın da ikisi arasında ne fark var? Evet, ikisi de bayan ama birisi gerçekten bayıyor… SSK- Anladım. B- Buna şaşırdım. SSK- Peki sevgili bozan bey, sizce aşk yahut da tutku artık ne derseniz, bir hakikat midir? Var mıdır aşk ve ebedi midir? B- Var olmadığını söylemek yok olmadığı anlamına gelmedikçe mümkündür. Lakin ebedi bir tarafı olmuş olması süreklilik arz edeceği anlamına da gelmez. Zira tutku zamanlı ve parçalıdır. Fakat fani bir binanın içerisinde aslında ebedi bir odadan bahsetmek zordur. Bunun daha ziyade ebediyetle bağlı hücrelerden oluştuğunu düşünmemiz gerekir. Fakat dolambaçlı yollara sapmadan nihayetinde tutku var mıdır diye bir soruya yanıt vereceksek, evet vardır diyebiliriz. SSK- Peki sevgili bozan bey, evlilikle tutku arasında nasıl bir bağ olduğunu bize izah edebilir misiniz? B- Pek sevgili konudan konuya tozan hanım, evlilikle tutku birbirinden bağımsız hülyalara benzer. Evli olmak ayrı bir kazanç, tutkulu olmak ayrı bir kesptir. İkisini birbirinden ayırmak hakikate bir kapı daha aralamak manasına gelir. SSK- Yani evlilik aşkı öldürüyor mu? B- Hayır, yine anlayamamışsınız sevgili sarışın kişi. Evlilikle tutku ya da aşk farklı sahalarda muharebe ettiği için birbirilerini öldürmeye imkânları yoktur. Yani burada bir katilden söz etmemiz mümkün değildir. SSK- Yani sevgili bozan hem evli olup hem de tutkulu olmak ve bunu iki ayrı insan üzerinden gerçekleştirmek mümkün müdür? B- Onu evli olanlara sormamız gerekiyor lakin biz burada nazariye üzerinden konuşuyoruz, pratikte nasıl tahakkuk eder anlayamayabiliriz. Fakat evli olunsa bile ebedi olana TUTKUlu iseniz bu başınıza kimi sorunlar açabilecektir. SSK- Pekâlâ sevgili bozan, bize gelen cereyanlı iletilerde ( imeyıl) çokça sorulan bir soru var, şöyle diyor dinleyicilerimiz, aynı zaman da farklı zeminlerde de olsa çokça kişiye tutkulanılabilinir mi? B- Tutku da amaç şayet nihai olana kendinizi raptetmek ise yani YUNUS EMRE izindeyseniz, başlangıçta mümkün olsa da sonraları bu çokluktan hakiki vahdaniyete ulaşabilirsiniz. Bahis mevzuu olan başlangıçtaki haller ise pekâlâ bu muhtemeldir. SSK- Peki sevgili bozan, size bu tutku dolu söyleşi için çok teşekkür ediyoruz haftaya yine bekleriz.. B- Sevgili tozan hanım, haftaya görüşmek üzere hepiniz tutkuyla kalın… bozan
-
tazement Yağmurlu ve karanlık. Hakikatte hava yağmur bahis mevzuu olduğu her şartta karanlık değildir. Bunun kırk ikindi yağmurlu tarzı daha kuvvetli bir mekan tutuyor hafızamızda, fakat şimdi yağmurlu ve karanlık. Acele ile yola düşen bir karaltı aklında yeni bulduğu bir hayat membaı süratle geçiyordu yollardan. Daha fabrikalar kapılarını açmadan, henüz tütün saran o kız, mavi otobüse binmeden ve yeryüzüne güneşin ışıkları inmeden ilerliyordu bir gölge hızlı, düşünceli ve karışık hislerle memlu. Yeni bir nefesi tanımanın, yeni bir helecana kapılmanın verdiği tazelik ve bir de erkek sesli o kadının yıllar evvel söylediği şarkının yüksek volümlü eşliğinde engürü yolunda ilerliyordu bir adam. Sizi unuttum tüm eski tazelerim, şimdi dalında salınacak başka bir ağaç buldum, daha taze daha gizemli daha bir davetkâr. Üstünde birkaç damla yağmur düşmüş diye bir pencerenin muhakkak kapatılması gerektiğine inanmayacak kadar cesur, Her gün yenilebilmesi için bir yemeğin, farklı tat ve renklerle süslenmesi gerektiğinin farkında, Başkaları için değil yalnız kendisi için de yaşamak gerektiğinin bilincinde, Hem kadın hem de çocuk olabilmek gibi az bulunan çok aranan bir hususiyete sahip, Hem gökyüzüne hem de yeryüzüne uzanmasını bilen saçlarını türlü şekillere sokarak birden fazla nehir gibi akmasını bilen ve akarken etrafına geçici ya da kalıcı bir rahatsızlık vermeyecek kadar sakin, Misafirlerine bütün mağaralarını açacak kadar cömert bir dağ misali engin, Yazın serin kışın sıcak bir ev gibi, Az konuşan, gözlerini az kırpan bir nev-inci… Yol bitti… b.
-
İnsanların gözleri önünde ve hatta bazen canlı canlı ölüm izlemelerine rağmen kalplerinin bu ölümü hissetmemesi nasıl bir tehlikeli virüstür ki kişinin insanlık damarını kemirmektedir. Hiçbir inanç ya da düşünce çocukların ölümünden daha anlamlı değildir zira insan olmadan ne din olur ne dinsizlik ne siyonizm ne kominizm ne de başka bir izm... İnsanlar ölüyorken, çocuklar ölüyorken oturup da şu haklı bu haksız tartışmasını yapmak ne kadar doğru olabilir? Kim haksız biliyor musunuz? Çocukların ölümlerine yürekleri yanmayanlar haksız. yazık çok yazık.... bozan Süheyla adlı üye...Benim yukarıda yazdığım yorum kimsenin yazdıklarına bir yanıt değildir. Oysa ki siz benim yazdığım yazıya oturup yanıt yazma zahmetinde bulunmuşsunuz ne adına anlamadım? Yazdığım yazı sizi bu kadar rahatsız ettiyse bence bunu vicdanınıza sorunuz.. Ve lütfen kalbim acı içerisindeyken yazdığım satırları tartışma sath-ı mailine çekmeyiniz...Şu anda hala insanlar ölmeye devam ediyorken sizinle oturup Şu haklı bu haksız tartışmasına giremem... Savaş bitip acılar dininceye kadar akan kanı durdurmak için ne gerekiyorsa yapmalıyız, benim düşüncem budur, beğenirsen alırsın beğenmezsen de alırsın.. Son olarak başta Siyonizm ve Faşizm olmak üzere ne kadar hastalıklı izm varsa HEPSİ YOKOLSUN... bozan
- 735 cevap
-
- Gazzede katliam
- Gazze
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Narçiçeği… Yazı boyunca bir yandan Cinuçen Tanrıkorur bestesi Feyzi Halıcı güftesi olan Günaydınım şarkısı çalmalıdır. Zira Günaydınım şarkısı bir kürdîlihicazkâr fantezi olup içerisinde Narçiçeği kelimesini en güzel bir şekilde barındırmaktadır. Aslında buraya kadar her şey olağan tuhaf olan vakt-i zamanında bu şarkıyı Alpay adlı şarkıcımızın da seslendirmiş olması… Nar çok eski ve köklü ağaçlarda biri olup lezzeti maruf, rayihası matluptur. Hakkında çarşıdan alındığı vakit yalnızca bir adet olduğu eve getirildiğinde ise bin tane olduğu gibi basit bir düşünceyle bilmeceler de düzenlenmiştir. Oysaki ben Narı bu kadar basite indirgeyemiyorum, senin el becerilerinin bir mamulü olan irmik helvasını da.. Çılgın Türklerin her yıl ‘’param var öyleyse ben de giderim fikriyatıyla’’ denizine koştuğu Side’nin de ‘’Nar’’ anlamına geldiğini Çılgın takipçilerimize hatırlatalım… Bir de şirin bir ilçemiz var bizim adı ‘’Gülnar’’. Gülnar da ‘’narçiçeği’’ demek aslında..Farsça ‘’Golnâr’’. İşte bu şirin ilçemiz de tatilden ziyade taşrada bir toprağımız olsa manasına daha çok denk düşüyor… Değil mi? Günaydınım, Narçiçeğim, Sevdiğim…. bozan
-
İnsanların gözleri önünde ve hatta bazen canlı canlı ölüm izlemelerine rağmen kalplerinin bu ölümü hissetmemesi nasıl bir tehlikeli virüstür ki kişinin insanlık damarını kemirmektedir. Hiçbir inanç ya da düşünce çocukların ölümünden daha anlamlı değildir zira insan olmadan ne din olur ne dinsizlik ne siyonizm ne kominizm ne de başka bir izm... İnsanlar ölüyorken, çocuklar ölüyorken oturup da şu haklı bu haksız tartışmasını yapmak ne kadar doğru olabilir? Kim haksız biliyor musunuz? Çocukların ölümlerine yürekleri yanmayanlar haksız. yazık çok yazık....
- 735 cevap
-
- Gazzede katliam
- Gazze
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
efendim izah etmeye çalışalım... öncelikle erkek işten eve geldiğinde bırakın içeri bir girsin kapıda boynuna asılmayın... sonra bırakın elini yzünü yıkasın pijamalarını giysin ağzına yemek tıkmayın... sonra yemeğini mi yedi bırakın kumandayı adama spor programlarını seyredip kendinden bir geçsin....bu arada çaktırmadan da telefonunu kurcalamayın...erkekler buna sinir olur, zaten yakalasanız da ne değişecek? ardından adamın zihnini ne sorularla yorun ne de gün içerisinde yaşadığınız ya da ilginizi çeken olayları kendisine anlatın...inanın bu konular onu hiç alakadar etmiyor olacak...boşu boşuna dır dır etmeyin adamcağıza... eskiden çok eskiden kadın erkeği az görürmüş...adam kahvede olurmuş eve de geç gelirmiş geldiğinde kadın uyumuş olurmuş böylece gül gibi geçinirlermiş... haaaa bir de bırakın adam evi ve mutfağı istediği gibi döksün o dökerken arkasından toplamayın standart bir erkek buna çok sinir olur, o döktükçe siz de dökün.... adam evdeyken kadınların en mühim eğlencesi olan gürültülü elektirikli süpürgelerini açmayın...biliyorum bu bir kadın için vazgeçilmez bir eğlence ama ne olur adam evdeyken bunu hiç yapmayın...ne zamana kadar mı? hep böyle yapın erkek ihtiyarlayınca kadınlaşıyor zaten o zaman hep beraber temizlik yaparsınız... şimdilik bu kadar cancağızım...
-
ilerlemiş yaşına, çoluk çocuk ve torun torba sahibi bir adama göre ise şöyle olmalı derim... birinci kaide; erkeklerinize annelik değil, karılık yapınız ikinci kaide; erkeğinizi olur olmadık yere mıncıklamayınız üçüncü kaide; erkekleri yalnız bırakınız.. unutmayın ki bir erkek son derece hisli bir mahluktur... şimdilik bu kadar cancağızım...
-
Bir başka fotoğraf... Genciz daha, bitmemiş tabiatın bahara olan amansız coşkusu, daha doymamış saçlarımız rüzgara, daha görecek o kadar deniz var ki içimizde, toprak daha doymamış yağmurlara, salıncak kurulacak o kadar dal var ki bahçemizde.... Şimdi yağmur dinmiş, güneş kırk ikindidir bize görünmek için bulutlarla mücadele ediyor ve toprak o kadar güzel kokuyor ki başımızı döndürüyor derinlerde... Bu küçük evin, sofasında teyinlerin oynadığı, bu küçük evin, mavi boyalı deriçesinde bir hayal kadar güzel suretin var, beklemek en çok sana yakışıyor çünkü... Üç şey var ki yıllandıkça değere biniyor, biri tutkumuz, biri sen ve biri imkansızla muharebe eden hülyalarımız... İşte şu yokuşu çıkınca karşımıza çıkan küçük ev, işte penceredeki suret, ellerimde yeni topladığım defne yaprakları.... İşte sen... b..
-
Anlamayanlar için bir defa daha yazıyoruz. Bu katatonik cümleleri bir kişi bilsin ötesi silinsin gitsin, yağmuru anlamak için illa da ingiliz olmak gerekmiyor, bir dulda-yı müphemin ardından yitmek için de illa güneş batmasın. Şimdi soruyorlar Şems neden gitmiş diye, rahat bırakmadınız ki adamı, bari gidenleri rahat bırakın ki şems olsun. Ben kaç köşede kaç bucak yazdım değil mi? Yazmadım mı yoksa siz mi okumak bilmediniz demedim mi ardımızdaki gölgeler bıraksın ellerimizi? Ama nafile on and on the raining fall, keşke birazcık kırılgan olsalar keşke biraz uzakta kalsalar, hafakanlarını, terzilerini, çarşılarını, seslerini, sislerini alıp öte taşınsalar. Merkeze kendini koydukça kaybolur insan, dünya senin etrafında dönmüyor ki bu ne cüret! Bu ne Ayaş bu ne Baymış peki ya bu minyatür kim diye sormadı mı Cinüçen? Sordu ya madem o kadar biliyordun deseydin ya o zaman şan ve zafer diye! Hem ben daha önce de yazmadım mı, köşelerden bakarken demedim mi rahat bırakın şu ağacı, siz taşladıkça meyve düşecek zannediyorsunuz hâlbuki kırdığınız dalları, incitmeyin ki incinmeyin demedim mi? Anlatmadım mı gölgesinden istifade etmekle iktifa edin diye. Günah işlememek için illa da ölmek mi gerekiyor? Bırakın adam arasın panthera pardus tulliana'yı isterse nesli on bin kerre tükenmiş olsun, siz adamdan ne istiyorsunuz bırakın arasın, yeter ki arasına girmeyin hiçbir canlının bu tufeyli de olsa hayvanattan, zümrüt de olsa cemadattan bırakın kendi başlarına demedim mi? Peki, o servilerle uzanan yollardan ne istediniz. Evet, biliyorum siz istekli bir güruhsunuz, istiyorsunuz ki her şey sizin olsun, bildiğiniz bütün çiçekler sizin olsun, bütün renklere dolanmak istiyorsunuz, bütün maviler bizim olsun, bütün leyliler bizim olsun diyorsunuz ama ben demedim mi sizin ki göz açıklığı, gönül açıklığı değil diye? Gönlü aç olan kalbi tok olandır, gözü aç olana dünyayı verseler Venüs’ü ister demedim mi? Heyhat ya ben söyleyemedim beklemenin erdemini ya gölgeler anlamadı dünya cennetini... Yunus da mı okumadınız gölgeler? ''bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz'' demedi mi Yunus? Peki ya okudunuz neden köşesinde hakkın vaki olmasını bekleyen bu adamı cennetinden çıkarıyorsunuz, tamulara yuvarlıyorsunuz? Eylülde susmadılar sarıydı oysaki beti benzi eşcarın, şimdi kapıda beyaz köpük, ellerimizde eldivenler, gözlerimizde merdivenler, şu dama çıkacağız müsaade etseler, lakin! aralıkda da susmadılar, kaldırıp cüsselerini bir kale gibi aramıza koydular. Geçmişte tabışkan avlardı avcı büyücüler, bugün dünden ibaret yarın bugünden keşke çocukken daha çok ip çekmece oynasaydı gölgeler belki o zaman anlarlardı çektikçe ipi, inatlaştıkça hayatla, sorguladıkça şemsi daha çok kaybederlerdi cordoba pansion’u. Ben sessizlik daha güzeldir demedim mi, bu yüzden star benim için hep sitaredir demedim mi? Yok sen illa ahter benim dersen o ayrı o zaman kendi gezegeninin çevresini ışıldat. Bak ben benden aldığın ziyayı hesaba katmıyorum o kadar cömertim bilsen, yeter ki benden aldığını bana gönderme ne olur. Daha da mı delirsin, daha da mı bunalsın, daha da mı sıkışsın, daha da mı ezilsin siz biraz daha ışık göresiniz diye. Gökyüzüne bakın gölgeler kamer siz istiyorsunuz diye mi tenvir ediyor semayı yoksa güneş istiyor diye mi? Elhasıl düşmesin başımız yere, bırakın ateşgahta küllenelim sessizce, dilinize elinize, sözünüze gözünüze, aklınıza gönlünüze, cebinize cepkeninize, dolamayın şemsi, bırakın kendi başına yansın kendi başına kül olsun. Bırakın istediği rüzgar alıp istediği diyara savursun küllerini…ricalar, lütfenler, affenler içinde temennimi arz ederim, lütfen çekilin, mümkünse silinin….
-
Tutku kertmeleri I Zeytinli bahçenin ihtişamını hatırlamak gibi bir faikıyeti etrafımızda dönen zehirli adımlara hatırlatıyoruz, siz bize erişemezsiniz, erişilebilir mi? Hayır. Niteliklere ulaşmak öyle çok say u gayretle olmuyor çünkü, çünkünün ucun ki ile münasebetini çok eski bir kitapta bulabilirler raflarda tozlu kalmış, kalan yalnızca bir yerde bekleyen değildir bir de bunu nereden anlayacaklar ki, öyleyse üzülmene hiçbir sebep yok portakal çiçeği kokusunda uyanmayı başarmış ey kişi, kişilerin en kişisi, yürümeyi en çok alışkanlık haline getiren iyi yürüyücülerin, yürüklerin ki sen bir yürüksün benim gibi öyleyse biz etrafına bakmadan yürümeyi de en iyi bilenler değil miyiz? Öyle miyiz? Evet öyleyiz. Zaten üzümlerin tadını, asma yapraklarını koklamayanlar bilemez, şimdi ömründe gözlerini Akdeniz’e açmamış bir bahtsıza üzümden bahsetsek ne ki, bahsetmesek daha iyi değil mi? Evet daha iyi. İyi demişken sen de çok iyi biliyorsun ki cehalet Akdeniz’i bilmemekle başlar, başkaları sincap diyor biz kalle diyoruz teyin diyoruz, cevizlerimizi aşıranlara, onların arsız takiplerini hecelere bölüp okunmayacak diktatör şiirlerinin altına ekliyoruz, böylece zamanda yok olup gidiyorlar biz de yolumuza devam ediyoruz, ediyor muyuz? Evet ediyoruz. Öğrenmekle kendilerini yetiştireceklerini sanıyorlar, oysa bildikçe cehaletleri artıyor, sızlanıyor, oflanıyor, kahırlanıyor ve belki de ileniyorlar, ileniyorlar mı? Evet ileniyorlar. Önce altında gölgelendikleri çınarları şimdi meyve vermeyince durmaksızın taşlıyorlar fakat sen zaten çınarın meyve vermeyeceğini bildiğin için ki onun meyvesi gölgesidir taşlarını cahillerin bitmeyen iradesizliklerine fırlatıyorsun, sanki şimdi yer yarılacak da onları içine alacak, sessizlik muhtemel midir karanlık dünyanın yakışıksız kurallarında mümkün müdür ıslı bahçelere biline görüle sokulabilmek? Evet mümkündür. Balkonlarda dolaşmak da kabildir, pencerelere dolanmak da bu deriçe de olsa çok bir şey değişmez biliyorum zira zamanı daha önceki bir hale tebdil edebilecek gücümüz var bizim, var mı? Evet var. Nihavendi dinlemek de bir ayrı kemalat ister, terci-i bendi okumak da her yazılanı herkes okusaydı kim bilir ne kadar deli çıkardı meydana neyse ki her okuduğunu da kimse anlamıyor, anlamıyor mu? Evet anlamıyor. b.
-
? şimdi özleminden bahsetmenin tam da yeridir, daha mavi olurmuydu bu deniz bilmem, daha güçlü sararmıydı rüzgarlar bedenimi, daha hevesli açarmıydı çiçekler, bahar bu kadar dokunurmuydu yüreğime, seni düşlediğim günden beridir... özlem mi ağlatıyor gökleri aman! özlem midir servileri bu kadar uzatan, özlemindir yıldızları ardından koşturan, şimdi senle düşe yatmanın tam da yeridir... b.
-
Ben'den Ben'e I Hiçbir ben bir başka ben değildir. 1. Zamanın üzerimizdeki tesiriyle dökülürken gün gün, saçlarımız öyle coşkulu dağılmıyorsa rüzgara bugün ve dün geçtiğim yollar bugün uzun geliyorsa ayaklarıma ben dünkü ben değilim, şimdi başka bir ben var bende, dünden kalmış, zamanın izleri üstüne sinmiş, sevinçleri perişan, mutluluğu parçalı, endişeleri derin bir ben. 2. Çocuk olmayı özlemek daha çok artıyor yaşlarımız biriktikçe. Daha güzel geliyor mutluluğu kovaladığımız gençliğimizin deli rüzgarlı günlerini hatırlamak.Mesuliyetten uzak bir hayata bakmak. 3. Zekasına sınır koymuş böylece yaşamayı dert edinmiş, basitleşikçe gündelik heveslere dalmış, sıradanlaştıkça mutluluğa doymuş yığınlarla mücadele edemiyorum artık. 4. Bırakın, yaklaşmayın demek istiyor bir ben ve o ben dünkü beni asıyor her akşam.Her akşam güneşe sarılmış mütekallis halatı kendi boynuna doluyor lakin nafile zira hayat ''ben seni yok edinceye kadar bırakmayacağım'' diyor ''belki ölmeyeceksin lakin bu eziyeti kemiklerinin ve ruhunun her yanında hissedeceksin.'' 5. Onların derdi, çok başarılı olmak, çok para kazanmak ki para kazanınca zeki sayıyorlar kendilerini. Oysa ben sessizce, hiçbirşeysiz, kimseyi rahatsız etmeden geçip gitmek istiyorum, bir yaprağa bile zararım olması, başka hevesim yok inan. Ve bu ben dünkü ben değil inan.... 6. Dünkü ben boş bir hayalin peşinde koşmuş, mutlu olmak gibi ve hatta başkalarını mutlu edebilmek gibi terbiye dışı bir iddiası varmış, dünyaya söyleyeceğim şiirler var diyormuş işte o dünya, şiirlerini tomar tomar ezmiş, umutlarını kırmış geçirmiş. Sinmiş şimdi o ben durun diyor ben sizinle uğraşmayacağım artık. 7.Şimdi benin tek bir ricası kalmış, lütfen sessizce olsun sonum diyor, lütfen hatırlamasın beni hiçkimse, lütfen diyor benzemesin hiçbir ben ben'e. b.
-
Yakamızı bırak dedi güneş aya, Sen benim damenimde bir lem’asın, Sen benim deryamda bir katre, sen olmadan düştü suya cemre, yoktun dolanırken saçaklarda biz, yoktun defne kokarken dillerimiz, terkedip yıldızlar gitti diye, bırak yakamızı dedi güneş… bu kadar meftundun öyleyse, sabah neden yok oldu ziya’n, başka yıldızlara olan aşkından mı? Kaybolup gittin bunca zaman. Geriye kalan zamanda bir karanlık senden, Siyah, daha siyah, en siyah kelimelerle gelen, Olmamış bir meyve gibi kekredir tadın, Dünyamızı zindana çeviren, Zindanlar ki duvarlara küskün, Menfezler ki yıldızlarımdır benim, Işığını ayaklarıma seren… Zamanda karanlıktır kalan senden… b.
-
Çılgınlar Ders Almalı... Kısa bir müddet önce arkasında uluslararası toplumlu ya da siyasi bir destek olmadan kerkük'e girmek heveslisi olan Çılgın kardeşlerimize izah etmiştik, bir ülkeyi işgal etmek öyle basit bir hadise değildir diye. Ve şöyle ilave etmiştik madem o kadar heveslisiniz buyurun kendi çocuklarınızla birlikte gidin Kerkük'e. Umarım Gürcistan'ın binlerce insanın ölümüne neden olan çılgınlığı bizimkilere bir ders olur...Savaşı görmemiş, savaşın acısını yakın zamanda yaşamamış insanlar için savaş narası atmak ne kadar da kolay oluyor bazen..Gazetelerdeki köşelerinde hükümeti sıkıştırmış olmak gibi basit bir amaç için Kerkük savaşı başlatmak isteyen sözde yazarlara acıyorum.... Gürcistan'ın da kendine bir pay çıkarması şarttır muhakkak. Güneyde olsun kuzeyde olsun bütün kafkasyada hakim gücün hala Rusya olduğunu unutmamaları gerektiğini bir defa daha anladılar. Bağımszılık için yalnızca farklı bir etnik kökene sahip olmak yeterli midir? Zannetmiyorum. Bugün çeçenya olsun, tataristan olsun, başkırdistan olsun ya da osetya olsun bütün bunları yeniden gözden geçirmeli diye düşünüyorum. Abhazların ve acarların da aynı husus üzerinde yeniden düşünmeleri şarttır. Hangi bağımsızlık? Farklı bir etnik kökene sahip olmanın verdiği asabiyetle bağımsızlık uğruna savaştığına inanan halklar acaba hangi ekonomik devlerin kucağına oturmak gibi bir bahtsızlığın peşindeler. Ya da kendini bağımsız ilan etmiş kaç devlet boynuna sermaye devletlerinin iplerini dolamamış? Fransız devriminin artık içi boşalmış ulus devlet ideali yalnızca ekonomi imparatorluklarının sermayesi olmaya yarıyor. Oysa ki Genetik Çağda en büyük ulusçu ülkesini en büyük toprağı değil en büyük şirketi kazandırandır. Elinde silah tüccarlarından sattığı uyuşturucu karşılığı aldığı bir otomatik silah ve karnı aç dağda gezen ulusçuların da artık ayaklarının yere basması lazım. Bir zamanlar, sömürge imparatorlukları çağında sömürülen halkların kaybettiği toprakları geri kazanmak maksadıyla peşinden koştuğu geçerli bir ideal olan Fransız ulusçuluğu bugün büyük şirketlerin daha çok kazanmasına neden olan bir fikre dönüşmüş durumda. Herşeyden mühim olanı ise insanların kanından hiçkimsenin bir menfaat sağlayamayacağı gerçeğini acaba ne zaman anlayacağız? bozan