Artropod tarafından postalanan herşey
-
Komünizm nedir?Neden komünist olunur?
Devlet tabi ki insanla birlikte ortaya çıkacak bir kurum değildi.Ama tarihe insanların sayılarının giderek artması ile üretim ilişkilerinin karmaşıklaşması ve hükmetme tutkusunun adaleti sağlama sorununu ortaya çıkarması çerçevesinde bakarsak devletin ortaya çıkmasının gayet doğal bir sonuç olduğunu kabul etmek mantıklı olacaktır.Sonuçta insanlar birbirlerinden topluluklar halinde kopuk kopuk yaşamaya başlamış ve farklılaşmışlardır.Kendilerine yabancı gelenler kendi türlerinden olsa da bir savunma içgüdüsü ve hayatta kalmanın birincil şartı olan savaşma zorunluluğu gittikçe daha fazla kendisini hissettiren bir sistematik yönetime ve orduya olan ihtiyacı ortaya çıkarmıştır.Henüz ateşi bile yakmayı bilmiyorken bir devletleri olması herhalde ki beklenemezdi. Devletin en sonunda ortadan kalkacağına yönelik bir inanç sosyalizmin sonraki aşamasının komünizm,komünizmin sonraki aşamasının ise anarşizm olacağı gibi bir sonuca varır.(Anarşist-komünizm ve kollektivizm kolu)Olaya tek tek ülke rejimleri ve ekonomik sistemleri açısından bakarsak bu anlamda komünizmin tüm bu devletlerin yıkılacağı gibi bir iddiasının mantıksız olacağı sonucuna varırız.Yani sonuç olarak anarşist-komünizm tüm dünyaya egemen olma anlayışı üzerinde temellendiğinden devlet denen olguyu hepten kaldırmaya yönelik bir ülkü öncelikle parayı ve silahı ortadan kaldırmayı amaçlamak durumundadır.Peki işte bu noktada insan ilişkilerinde tarihsel bir gerçeklik olarak ortaya çıkan devletin ve değişim aracı olan paranın bir daha sonsuza kadar tekrar ortaya çıkmayacağının garantisi nedir?İnsanların tekrar gruplaşmayacakları ve orduya ihtiyaç duyulmayacağı hangi yollarla kesinleştirilebilir?Toplumun herşeyden güçlü,yıkılmaz bir sağduyusu ,bir mükemmel kollektif bilinç mi sağlayacaktır bunu? Sömürünün olmadığı topluluklar elbette ki vardır,ama sözkonusu olan topyekün bir insan türüdür.Güdülerinin hayvanlardan tamamıyla ayrılmış olduğu,herhangi bir kıtlık durumunda birbirlerine saldırmayacakları,efendi efendi paylaşım ve uzlaşım yolu arayacakları da pek varsayılamaz gibi görünüyor.Biliyoruz ki ekonominin temel unsurları,sınırlı olan kaynakların dağılımı ve nüfusun mübadele ilişkilerine olan etkisidir.Tarih boyunca da nihai kuralları güçlü olanların ve hükmetme sanatını iyi uygulayanların koyduklarını görürüz ki genelde de bu kurallar çeşitli derecelerdeki sömürüyü meşrulaştıran kurallar ve kanunlar olmuştur. Konu içinde farklı yerlerde Marks ve Darwin'in aynı davaya hizmet ettikleri gibi mesnetsiz ve anlamsız iddialarda bulunan forumdaşlar olmuş,oysa ki biri tümüyle paylaşımcılığa yönelmişken öteki 'bencil gen'in rehberliğinde ekonomik bir hayatta kalma savaşı ve doğal güç sömürüsünden bahsetmiştir.Sizin anlayışınız ise felsefi anlamda daha çok Kropotkin'in düşünceleriyle örtüşen bir görüntüde.Evrimin yardımlaşma unsuruna öncelikli önem verir.Benim düşüncem ise yardımlaşmanın küçük gruplar arasında çok önemli bir rolünün olmasıyla beraber,türlerin geneli düşünüldüğünde genleri sürdürme savaşının her türde öncelikli amaç olduğu ve eğer bu sömürüyü gerektiriyorsa o canlının bir şekilde sömürü yoluna başvuracağıdır.İnsan türüne de bunun bir istisnası olarak bakmamaktayım.Tabi ki insanlar paylaşacaktır.Fakat herkesin payının sonsuza kadar eşit olabilmesi gerçeği pek de yansıtmaz bana göre. Paylaşım savaşı burjuva toplumunu da er geç yıkacaktır. Esasen ben de ekonomiye sınıf mücadelesi gözüyle bakıyorum.Ancak nihai sonucun komünizm olacağı noktasında ayrılıyorum.Emekçi sınıfı bir bütün olarak üretim araçlarının kapitalistin elinden alınıp kollektif bir gücün eline geçmesini ister,böylece ortada ne artı değer sömürüsü kalır ne de kapitalist.Bu da bir nevi yayılma ve hükmetme tutkusudur.Yönü farklıdır.Ama ben yine genel anlamda canlıların paylaştığı elegeçirme ve diğerinden hak ve güç olarak farklılaşma tutkusunun komünizmin nihai başarısının önündeki bir engel olduğunu düşünüyorum. Devlet bundan sonra daima var olur mu,bu giç ilişkilerine bağlı birşey bence.Döngüsel olarak değişik mekanizmalar ortaya çıkabilir,bunu öngörmek çok zor tabi ki.Ama hiyerarşinin daima varolacağına kuşku duymuyorum. Tabi ki insan toplumsal bir varlık,ama bu komünizm aşamasını sürekli bir duruma çevirmeye yetmez. İfade ettiğim şey çok uzun süre sömürülmüş olanlarının hıncının zincirlerinden kurtulmasının şiddete varabilecek sonuçlarıydı. Sınıfsız bir toplumun dünya genelinde oluşturulabilmesi ve buna herhangi bir zarar gelmeden daima var olacağına yönelik bir iddianın ütopya olduğu fikri aslında sosyal ortamdan değil,tarihi savaşların yazmış olduğu ve her büyük fikir babasının ve liderin ölümünden sonra tekrardan bir kaos ortamına girildiği,herşeyin her an değişim içinde olduğu ve toplumların kendi içlerinden çıkacak büyük adamlara muhtaç oldukları gerçeğinden kaynaklanır.Komünizmin bir ütopya olduğunu düşünmek sağcı olmayı gerektirmez.Kaldı ki kapitalizm insanın doğasına ve genel anlamda da doğaya karşı olan başka bir yıkılmaya mahkum düzendir ve onun da daimi olacağı yalancı ve saptırıcı bir ütopyadır.Gerçekçi bir hedef ise her şartta ulusal bir ekonomik bağımsızlıktır benim için.Tamamlanamamış olan Kemalist devrimi bu şekilde görürüm,fakat onu da sonsuza dek üzerine birşey katılmadan sürecek bir dogma gibi algılamam.
-
Türkiye'yi kemiren ihanet: ALLAH İLE ALDATMAK... Allah ile aldatmanın rantından en büyük terör örgütleri bile yararlanıyor.
Aslında Yaşar Nuri Öztürk'ün şüphesiz sosyal adalet ile ilgili çok isabetli saptamaları var.Fakat siyasi kimliğinin bence halen üstünde olan ilahiyat profesörü kimliği İslam'ın çok farklı bir yorumuna yönelmiş durumda. Gerçekten de Muhammed Allah ile aldatanların en üst derecesindeki kişidir.Yaşar Nuri Öztürk ise bunu ola ki anlasa dahi dini kimliğini bir tarafa bırakamayacağından İslam'ın apayrı ve ''Gerçek İslam'' diye meşrulaştırılmaya ve gerçeğin özü olarak gösterilmeye yönelinen bir yorumuna girişmektedir.İlahiyat profesörlerinin tefsirlerine bakalım.Bir ayeti birinin tefsirinde okuyorsunuz,ötekinin tefsirine geçiyorsunuz,sanki o ayet değil başka bir ayet.Bu kadar afaki,keyfi yorumlarla zaten ortada gerçek islam dedikleri şey de buharlaşmış oluyor.Böyle olunca da hepsi de kendi yorumlarını gerçek islam diye pazarlıyor. Gerçek islam Muhammed'in 40 yaşından sonra efsunlandığını,büyük adam olduğunu iddia ederek yarım yamalak dilbilgisiyle söyledikleri ve çocukluk ve gençliğinde yapamadıklarını o yaştan sonra ne yaparsam kardır anlayışıyla yapmaya girişmesidir,tabi aynı zamanda bunun getirdiği sonuçlardır.Bugün lafı edilen 'Gerçek İslam' iddiasının içi boştur.Dinler dürüstlüğü emrediyor,din adamları dürüstlüğü yüceltiyorsa,önce kendi dinlerinin koskoca bir yalan olduğunu itiraf etmelidirler.
-
Komünizm nedir?Neden komünist olunur?
Özniteliklerine bakıldığında şeriatın da komünizmin de devletin kutsallaştırıldığı totaliter bir ahlak anlayışına sahip oldukları görülür.Şeriatta yönetimin kendisini meşrulaştırdığı nokta ''kaynağını Allah'dan aldığı'' iddiası iken,komünizmde ise insanların doğuştan eşitliğe sahip oldukları bir toplum için çalışma (yani tamamen devlete boyun eğmeyi peşinen kabullenmiş olma psikolojisinde) ve sömürüyü tümüyle ortadan kaldırma amaçlı bir doğal öze sahip varlıklar olduklarına inanılır. Şeriata göre herşey İslam'a uygun bir fıtratta doğuyorken,komünizmde eşitlik ve özel mülkiyetin ortadan kalktığı bir paylaşımcılığın doğal durum olduğu ve mutlaka bu sonuca varılacağı inancı temeldir. Muhammed'in ticaretin tadını aldıktan sonra,inceden inceye oluşturduğu,önceki bir pagan inancının içinden Allah'ı öne çıkararak,bu en büyük putu soyuta yücelterek koca bir toplumu savaşa ve ganimete teşvik ile avucunun içinde oynattığı ve bu yolla da hatırı sayılır bir zenginliğe kavuştuğu şeriat düzeninde ekonomik anlamda herhangi bir sömürü olmadığından bahis dahi edilemeyecekken,müslüman olmayanlara,hatta azınlık durumundayken güçlenecek duruma gelmişse idarecilerin (ya da diktatörün) mezhebinden olmayanlara karşı açık bir ayrımcılık göze çarpar.Zekat uygulamasının ise ekonomik sömürünün ve adaletsizliğin özüne değil değinmesi,alan ve veren açısından paylaşımcılık onuru ile herhangi bir ilişkisinin dahi kurulması mümkün değildir.Nasıl ele alınırsa alınsın,zekat özü itibarıyla Allah'ın emri olduğuna inanıldığı için verilmektedir.Böyle bir vaziyette herkese iş bulmak ve emeğinin karşılığını almak ve vermekten ne derecede bahsedilebilir?Dolayısıyla şeriat düzeninde gerçek anlamda sadece yönetimle zıt düşmeyen uyanık tüccar takımı nisbeten mutlu bir hayat sürebilir.Zaten diğerlerinin mutsuz olduklarını dile getirmeye hakları dahi yoktur.(Ayrıca mutluluk kavramı salt ekonomiyle ölçülemez,şeriat düzeninde insani ilişkilerde şeffaflık ve özgür düşünce hepten yok edilmiştir.Gerçi kimilerine davulun sesi uzaktan hoş gelir.) Öte yandan,komünizmin doğal paylaşımcı ve sömürüsüz toplum ve yaşam inancı felsefi anlamda sorgulanmaya değerdir.Bazı sorunları beraberinde getirir: Tümüyle kamuya ait bir mülkiyetin paylaşılmasında bireyler kendilerine bir anlamda devlet tarafından bağışlanmış olan bu ortak mülkiyete özel olarak sahip olacakları durumdaki kadar özen gösterecekler midir?Varlığın temelindeki yayılmacı ve farklılaşmacı tutku komünizm için birşey ifade etmekte midir?Bu tutku ve farklılığın kendi niteliklerinde açıkça ortaya çıktığı bireylerin komünist düzende mutlu olacağı öngörülebilir mi? Komünizmin diktatörsüz,tamamen bilinçli bir halka dayanarak ayakta kalabilmesi mümkün müdür?Geniş bir özgürlük kapsamında nitelendirilirken,''toplum için yaşamak zorunda olmak'' esaretine dönüşmeyeceğinin gerekçesi nedir?Sömürenlere karşı zincirlerinden kurtulan bir işçi sınıfı hıncının ne derecede gerçekçi bir kalkınma planına izin vereceği kritik bir sorun haline gelebilir. Bunlar her komünist rejimin karşılaşabileceği,ama öte yandan da kapitalistlerin de kendi sistemlerini üstün ve gerçekçi bir konumda gösterebilmek için ileri sürebilecekleri sorunlar olabilir.Oysa kapitalistlerin dünyayı satın alınması gereken,iştah açıcı bir masallar ülkesiymiş gibi görerek gerçekleştirdiği sınırsız sömürüsü ve pazar yaratımı ise ancak yalan dolu reklamlar ve derin hükümet pazarlıklarıyla kendisini sürdürebilir.Yani halkların önüne oltayı sarkıtır,kim denk düşerse onu yutar.Bir yandan da dini kullanarak,ekonomi konusunda sadece tarlasının ne kadar mahsül vereceğini düşünen,maaşını almaktan başka bir derdi ve davası olmayan,içinde ne dalaverelerin döndüğünden haberinin olmadığı borsaya yatırdığı üç kuruşun hesabına düşen,ağasına veya şeyhine zeval gelmesin diye el ayak öpenlerin çoğunlukta olduğu bilinçsiz toplumları emeğin hakkından bahsedenlere karşı ''vatan haini komünist'' etiketi yapıştıran şartlanmış düşmanlar haline getirirler.İlginçtir ki(!) kapitalistler şeriatçı olarak bilinen birçok ülkeyle al gülüm ver gülüm ilişkileri içine girmekten geri kalmazlar.Öyle ya da böyle, kapitalist sistemin de yıkılacağı öngörüsü de son derece gerçekçi ve haklıdır.Spekülasyonla ve yalancıktan nominal başarılarla bir sahte cennet kurulması kapitalizmi kurtaramaz. Herhangi bir sınıfın mutlak hakimiyetinde kurulan ve yönetilen her türlü sistem ve düzenin yıkılmaya mahkum olduğuna inanıyorum.İçinde herkesin mutlu olabileceği varsayılan bir sistem ve rejim masalsı bir ütopyadır.Zira dünyanın genel ekonomisi de böyle bir saflığı her yönüyle yıkmaktadır.Sömürü bir şekilde gerçekleşir,bunun yok olmasının doğal bir sonuç olacağı fazlaca iyimser bir görüştür.Fakat devrimcilik ve emeğin sömürüsüne karşı verilen savaşın bitmeyeceği kesin bir gerçektir.Bence asıl önemli olan da budur.Ekonomik savaş hiçbir zaman bitmez.Sistemler statik bir durumda kalamayacak,bu mücadelenin şekline göre değişmek zorunda kalmaya devam edecektir.Devletçiliğin adının komünistliğe çıkarıldığı kapitalist taklidi yarı feodal sistemlerin içinde büyük bir ciddiyetle üzerine eğilinmesi gereken kurumların sendikalar olduğunu düşünüyorum.Nihai,kalıcı bir durumun imkansızlığında emek sömürüsüne karşı verilen dinamik mücadele açısından,sendikaların kapitalist düzenin süsleri gibi işlevsiz kalmasının önüne geçilmesi çok önemlidir.
-
KURAN'DAKİ BU İKİ HAYETİ NASIL YORUMLAYACAĞINIZI ÇOK MERAK EDİYORUM... Din anlayışıyla bir ülke yönetmeyi/sürüklemeyi destekleyenler sorum size...
Bu şekilde,yahudilerin üstün kılınıp onlara çeşitli farklı özellikler verilmiş olduğunu ve bunun halen sürdüğünü açıkça kabul ediyorsunuz.Siz de tahmin edersiniz ki,bu görüşlerinizle ünlü bir yazar olsaydınız(forumda bunca zamandır fikir üretiyor ve savunuyor olmak da çok önemli bir özelliktir tabi bu arada) ülkemizin bazı bölgelerinde ve başta Filistin olmak üzere müslüman çoğunluğun yaşadığı birçok ülkede çok da güvenli bir hayatınız olmayabilirdi. Bir muamma olmaktan kurtulamayan bir durum,aslında musevilerin kesinlikle Kuran'ı ve Muhammed'i halen kabul etmiyor oluşları değil midir?Oysa,Allah onlara üstünlük verirken bunun böyle olacağını bilmiyor muydu? Öyle ki,Yahudi ırkından olmak ile musevi olmak tamamen aynılaştırılmış,böyle bir düşünceye düşülmüştür tarih boyunca.Yani,bir insan yahudi olarak doğuyorsa mı doğuştan özellikli ve üstündür,yoksa Rabbinin varlığına inanan bir Yahudi mi üstündür size ve islami anlayışınıza göre?Ayrıca,tamam edilmiş dinin son derecesi Kuran ise,neden size göre müslümanlar diğer ümmetlerin(tabi ki Yahudiler gibi bir ırk bazında değil,ümmet olarak) hepsinden üstün olamasın ki? Maide 64'e göre: ''Yahudiler, "Allah'ın eli çok sıkıdır" dediler. Söyledikleri söz sebebiyle onların elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Aksine Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü azdırıyor. Biz, onların aralarına tâ kıyamete kadar düşmanlık ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.'' Bu ayet sizi ürpertenlerden biri olabilir belki. Buradan benim çıkardığım anlam,Yahudiler'in bir üstün kılınıp bir lanetlendikleri,sanki işlerin bir garip yürüdüğü.Sizin yorumunuz,yahudilerin sorumluluklarını taşıyamadıkları yönünde.Ama lanetlenebilen bir ulus aynı zamanda nasıl bir üstünlüğe sahip olabilir? Benim merak ettiğim,Kuran'da hükmü kalkmış ayetlerin olduğu kabul görülüp incelenir,fakat Tevrat ve İnciller'de (Eski Ahitler,Yeni Ahitler,Süleyman'ın Meselleri,Mezmurlar vs.) hangi hükmün yerine ne geldiği,kimin kimden üstün olduğu gibi konuların bu müthiş karışık durumları karşısında hiç ürpermiyor musunuz?Size bu kitaplar da Allah'dan geldiklerine şüphe duymadan okunacak ve ürperti verecek kitaplar olarak mı görünüyor?Hangi hüküm kalkmış,hangisi unutturulmuş,hangisi gelmiş,neymiş ne değilmiş meselelerini Allah'a havale edip,akıl ve sağduyuya değil,hislere ve Allah'ın sizin bunları anlamanızı isteyip istememesine bırakıyorsunuz gibi görünüyor.
-
Zooloji Güzeldir
-Amazon karıncaları diğer karıncaların yuvalarına baskın yaparak larvalarını çalar ve kendi yuvalarına yerleştirirler.Böylece bunlardan çıkan karıncaları köleleştirerek kendi işlerinde kullanırlar.Bunun sebebi,Amazon karıncalarının yuvaları ile ilgilenemeyecek kadar savaşmaya adapte olmalarıdır. -Beyaz kedilerin her iki gözü de mavi olanlarının büyük çoğunluğu sağırdır.Tek gözü mavi olanlarının sadece mavi gözün olduğu taraftaki kulağı duymaz. -1945'de Colorado'da Mike adlı bir horoz,kafası kesilmesine rağmen 18 ay daha yaşamını sürdürmüştür.Lloyd Olsen adlı bir çiftçi,kaynanası için kızartmak amaçlı olarak horozun kafasını kesmiş,fakat horoz buna rağmen ayağa kalkıp normal yaşam fonksiyonlarını sürdürmüştür.Horozun bir hafta boyunca kafasız haliyle yaşamına devam ettiğini gören Olsen,hayvanı bilimadamları tarafından incelenmek üzere üniversiteye götürmüştür. İncelemeler sonucunda,baltanın hayvanın şahdamarına isabet etmediği ve bir pıhtının kanamayı ve dolayısıyla ölümü engellediği,ayrıca normal fonksiyonların yerine getirilmesi için gerekli olan beyin sapının zarar görmediği anlaşılmıştır.Olsen Mike'ı besinler açıkta olan yemek borusuna girecek şekilde bir damlalıkla beslemiştir.Mike kafası olmadan bir buçuk sene yaşamış ve ünlü bir horoz olarak ölmüştür.Bugün dahi anısına festivaller düzenlenmektedir. -Güney Afrika'da 80 yılı aşkın bir süre boyunca 200 000 devekuşu üzerinde yapılan gözlemlerde bir tanesinin bile kafasını kuma gömdüğüne rastlanılmamıştır. -Fareler çok hızlı ürerler.İki farenin 18 ay içerisinde 1 milyonun üzerinde torunu olabilir. -Dişi güvercin etrafta başka güvercin yokken yumurtlayamaz.Yumurtlama işleminin gerçekleşmesi için en azından başka bir güvercini görüyor olması gereklidir. -Balıkçıl kuşların avlanırken suyun üzerine böcek atıp,bunu yemek için yüzeye çıkan balıkları yakaladıkları gözlemlenmiştir. -Japonya yakınlarında yaşayan bir tür denizüzümü (tunicata) kendi beynini sindirir.Erişkinlik döneminden itibaren yaşamını kalıcı olarak bir kayaya tutunarak sürdürmeye başlar.Bu noktadan itibaren artık hareket etmeye ve dolayısıyla bir beyne ihtiyaç duymaz. -Yılanbalığını andıran Hyperotreti,kurbanını öldürmek için ilginç bir yola başvurur.Spiral şekli alarak,kurban seçtiği balığı keskin dişleriyle solungacından ısırır.Sonrasında vücudunu kıvırarak bir türbişon gibi,kurbanının tamamen içine girer.Böylece balığı içeriden,sadece iskeleti ve derisi kalıncaya kadar yer.
-
KURAN'DAKİ BU İKİ HAYETİ NASIL YORUMLAYACAĞINIZI ÇOK MERAK EDİYORUM... Din anlayışıyla bir ülke yönetmeyi/sürüklemeyi destekleyenler sorum size...
O zaman 'ayete rağmen' ifadesini kullanmanızı 'ayetin bir parça olarak ilk bakışta öyle görünmesine rağmen' olarak anlayalım uygunsa. Lakin başka sorunlar da var işin içinde: Maide 51'deki ''...Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır.'' derken buradan tüm yahudi ve hıristiyanlar değil de bir kısmı kastediliyorsa siz neye göre karar vereceksiniz dostluğa?İnsanların üzerinde etiket yok sonuçta,kaldı ki müslümanlar tarih boyunca ister istemez hıristiyanlarla sürekli,son dönemde de yahudilerle savaşmış ve savaşmaktadır. Bu arada,Bakara 122'ye de bakalım: ''Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) cümle âleme üstün kılmış olduğumu hatırlayın.'' Diyanet'in sahte kurtarıcı parantezi yine iş başında tabi. Buna ister bütünün içinde ister tek başına bakın,Kuran'a göre,yadsınamayacak bir şekilde,yahudilere öyle ya da böyle,bir zamanlar için geçerli olsun olmasın, Allah nezdinde üstünlük verilmiş olduğu,yani bir ayrım gözetildiği görülüyor.Yani olayın bu yönü Tevrat'dan devşirme. Ama kaçırmayalım,Bakara 106'da da bunların kılıfı önceden hazırdır: ''Biz, bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz.Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.'' Ayetlerin hükmü unutturulup ortadan kaldırılabiliyor,ne güzel,değil mi?Bu kitapların bir yerlerinde artık hiçbir hükmü kalmamış ayetler var.Kaçış yolu hazır yani.Bana kalırsa bu yol yol değil,ama ne yaparsınız,40 yaşından sonra da herşey her an akılda tutulamaz ki.Bazen de rüzgar nereden eserse ona göre bakılır duruma,nabza göre şerbet verilir.Olacak o kadar.
-
KURAN'DAKİ BU İKİ HAYETİ NASIL YORUMLAYACAĞINIZI ÇOK MERAK EDİYORUM... Din anlayışıyla bir ülke yönetmeyi/sürüklemeyi destekleyenler sorum size...
Eksik kalmayayım bari...Kişisel görüşüm,Muhammed'in muhtemelen birkaç yahudi ile hıristiyana ya ticaret ya da başka bir menfaat konusunda kafasının bozulup aklına bu cümlelerin geliverdiğidir,ama orasını geçelim,tartışma zaten o değil. 'Tek güvenilir kaynak kutsal kitaplardır' görüşündesiniz,biliyoruz.Fakat ilk iletinizdeki 'Onu bunu bilmem' ve 'ayete rağmen' ifadeleri bana bir garip geldi.Daha sonra ise Kuran'sızlıktan yakınıyorsunuz.Yanlış anlaşılmaya mı müsait bir durum,yoksa doğru mu anlıyorum,bilemedim.Belki açıklamak istersiniz.Çünkü söz konusu ayetler öyle açık ki pek yorum şansı da bırakmıyor geriye.
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Değerli sevgilerini Atatürk'den esirgeyip Humeyni'ye saçıveren dilberler ana haberlerle birlikte bayağı bir ünlenme aşamasındalar.Herkes oldu,bunlar da ünlü olsunlar hele. Bezirgan diyor ki ''Maraş'da Fransız askerleri bir kadının örtüsüne saldırıyor. Sütçü İmam buna karşı ilk ateşi açıyor. Böylelikle Kurtuluş savaşı başlıyor. Sonuçta cepheye cephanelik taşıyan kadınlar o dönemin insanları, o dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz hep Müslüman insanlar.'' İmam hatip okullarında da kendi deyimleriyle İstiklal Harbi'nin böyle başladığı mı anlatılıyor acep? Örneğin,anlatılanlar ''Hele bakın şu dışarıda karılarını cıbıl cıbıl gezdirenlere.Bunların dideleri mi İstiklal Harbi virecek?Yoh yoh,müslümanlar virdi o harbi.Sakin sakin otururkeneeee,gavur askerleri örtüye elini uzatıncaaa Sütçü İmam imanla önlerine bir atıldı,İstiklal Harbi böylece başlatıldıııı.Efenime söyliyim,harpte de yoharıdan bölük bölük sarıklılar indiii,gavurların gafasına gafasına vurduuu.'' tarzı birşey olabilir mi?Benimkisi abartı mı değil mi,kişiye göre değişir. Fakat bunları dinleyen genç beyinlere hiç de abartı ya da saçma değildir bunlar.Büyüdüklerinde daha da gerçekçi gelir.Hatta koca koca insanlar olurlar,cumhurbaşkanı dahi olurlar,vay vay vay vay da,Sütçü İmam'ın bir imam değil,adı İmam olan bir sütçü olduğunu pek bilmezler.Sütçü İmam'ın kahramanlığı 'imam'ın bir sıfat haline devşirilmesiyle kendilerinin siyasi dalaveresine malzeme olur.Bu arada Asteğmen Kubilay'ın katledilişine de terleye terleye kılıf bulmaya çalışırlar. Bunların akıl hocalıklarını yaptıkları kimileri de televizyonlarda saçını örter örtmesine de bilgisizliğini örtemez ve faka basar böylelikle.Hem emperyalistlere karşı koyan Sütçü İmam'ı imam sanarak ters bir mantıkla yüceltirken,diğer taraftan da ''İngilizler olsaydı benim haklarım daha geniş olacaktı zaten.'' diyerek kendini herkesin önünde rüsva eder. Ah ah ah,bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak bunların neresine işlemiş böyle? Zamanında solcuların hücre evi olarak nitelendirilen evlerine sürekli baskın yapılırmış,devleti yıkacaklar diye.Birkaç kızıl kapaklı kitap bulundu mu işleri tamammış.Bir de şimdiye bakalım.İmam Hatipler kimlerin hücresi yapılmaya kalkılıyor?Okul mu başka birşey mi bunlar?Arka bahçe mi,Başbakanlık Konutu'nun,Çankaya'nın içi mi şimdi? Bilelim,bu kızları destekleyenlerin sayısı tahmin edemeyeceğimiz kadar fazla bu ülkede.Ama onların çoğunda deli cesareti yoktur.Bunlar gibileri öne sürerler,yağları erir.Sonra da başimamları kürsüye çıkar,ezberleriyle öyle bir konuşur ki,bir an kendinizi Kandil programında hutbe dinliyor sanırsınız.
-
TÜRBAN SORUNU - KONUSU - ANA BAŞLIK
Pastadan en çok pay alan ve magazinden geçinen medyanın bugüne kadar ''Her çocuğa parasız kaliteli eğitim hakkı istiyorum,ekonomik sömürüye dur demek gerekir,Özal'ı Demirel'i Erdoğan'ı sevmiyorum,Nihat Genç'i seviyorum.'' diyen bir genci yayına konuk edip uzun uzadıya konuşturduklarına şahit oldunuz mu? Fatih Altaylı'ya mı kaldı programlarda Atatürk'ü savunmak?Karşısına almış iki tane ne dediğini bilmez,mantık kuramaz şahsiyeti,''Atatürk kalsın,Humeyni alayım ben.Bana özgürlük(!),gerisini koyver gitsin,en özgürlükçü Humeyni'dir...'' gibi anlamlarda insanın nasıl güleceğini şaşırdığı konuşmalar yaptırıyor. Halamın bıyığı olsa amcam olurdu.Böyle zihniyete sahip maşalaşmış kişilerin akıl hocaları bugün en büyük demokrat kesildiler ülkenin başına.Buyursunlar demokratlar,kendileri de sıkılmasınlar,söylesinler bu kızlar gibi,''Nefret ediyoruz bu üniter devleti kuranlardan.'' desinler.Hatta ''Humeyni dünyadaki en özgürlükçü demokrat adamdı.Çünkü şeriatçılara özgürlük verdi.Bir tek şeriatçıların özgürlüğü önemlidir,demokrasi budur.'' desinler. Böyle zihniyetlerin hakim olabildiği ülkelerde Taliban şeyhlerinin dizinin dibinden gelip başbakanlıklara kadar oturmak zor değildir.Kendilerini bir halt zannetmesinler...
-
PARKTA SARILARAK OTURAN ÇIFTE MAHALLE DAYAGI
Hunların yönetim anlayışlarında bir Hun gibi düşünen ve Hun Devleti'nin davasına ve liderine onlarla birlikte destek veren herkes Hun kabul edilir ve hiçbir ayrım yapılmazmış.Biliyoruz ki,İmparator Attila Avrupa'nın tarih boyunca muhtemelen en büyük korkusu olmuştur ve bu korku içlerine işlemiştir.Bu anlamda,bugün şüphe ve endişe ile baktıkları Atatürkçülüğün zemininden kaydırılıp Avrupacılık ile tamamen aynı anlamdaymış gibi gösterilme çabalarını yutmamak gerekir. Kendi binlerce yıllık kültürünüzü devlet politikası haline getirmez,başka toprakların şartlarında doğmuş bir inanç sistemine adapte olmaya o topraklardakiler tarafından zorlanır,kendinizi buna kaptırır,herşeyinizin içine,yapınıza yabancı olan bu zorlama dogmaları katarsanız bunun sonu kendinizden uzaklaşmak olur.Birileri sizi kendine benzetir.Hamur gibi şekil verir. Buna karşılık bundan kurtulmak amaçlı yukarıdan kalıp halinde inme bir Avrupa kültürüne adapte olup çağdaşlaşayım derseniz de farkında olmadan yaşamınızı hıristiyanlaştırma riskiyle karşı karşıya gelirsiniz.Hıristiyan Avrupa kendisinin dışındaki herşeyi ıslah edilmesi gereken sürüler olarak görür.(Bildiğimiz üzere,İsrail de bu düşünce yapısına sahiptir.Nitekim hıristiyanlık zaten musevilikten araklamadır.) Sizi sürü olarak görenlere benzemeye çalışmak ile öbür taraftan kulluk ve tebalık kültürüne kapılmak arasında sıkışan bir toplumun devlet politikası ve düzgün bir davası olamaz.Tüm 'gibi'ler atılmalı ve reddedilmelidir.Devlet birilerine benzeyeceğim diye kendi şemsiyesi altında yaşayan hiçkimseyi hor göremez.Yani tarihten gelen Hun ve Türk Devletleri'nin anlayışına tekrar sahip olunmadan güçlü bir dava ve amaç edinilemeyecektir. Saygılar...
-
Demokrasi Nedir?
Dünyanın geneli için demokrasi hoş bir rüyadır,pek uğramaz onlara.Bazen tanklarla postallarla götürülür(!),arada da ne var ne yok silip süpürülür. Kimse kendi devletinde yönetime tam anlamıyla katılamaz,söz sahibi falan olamaz.En uygar görülen ülkelerde dahi ne zaman ne olacağı önceden kestirilemez.Paranın gücüne karşı koyabilen bir demokrasiye rastlanılmış mıdır?İçinde kodamanların fink atmadığı bir yüce parlamentoya?Bugün Batı paraya,Doğu da ekonomik bakımdan Batı'ya,yönetim bakımından ise silaha,ucuz kahramanlara ya da din bezirganlarına tabi. Tebalıktan kurtulamayan halklar bin yıl da geçse,peşlerinden koşmak istedikleri,kendi kavrayışsızlıklarını onda giderdiklerini sandıkları kahramanlara muhtaçtırlar.Kimi gerçekten kahramandır,kimiyse ucuz ve satılık ruhlu birer kukladır. Dönem dönem birileri ön plana çıkarılır.Bunlar genelde ticaretten başka pek birşeyden anlamaz.Konuşmayı da bilmezler doğru düzgün.Ama iyi pazarlarlar.Zira dünyanın çokbilmişlerinin de iyi demokrasiden anladıkları şey bu sınırsız pazardır.İyi pazarlayan ve pazarlanan iyi demokrattır.Döviz bozdurmaktan,faiz hesaplamaktan,ucuz işgücü tedarik etmekten,ABD başkanlarının önünde el pençe divan durmaktan,ceket giyince kendini adam gibi göstermekten,etrafındaki dalkavukları iyi seçip organize etmekten anlayan kişi iyi demokrattır.(Tabi aslında tam bir müsveddedir.)Özellikle de teba olmaktan hoşlanan,meraksız toplumlarda en iyi demokratlar bunlardır.Bunlar çok iyi bilir ki,seçimde herkesin oyu eşittir ve kolay kandırılabilecek olan birşey bilmezler çok ürerler.Öyle kalmaları,öyle yaşamaları istenmiştir zaten.Kendi ellerinde değildir değişmek.İşte bunların oyları her zaman fazladır ve öyle kalmalıdır.Bunlar bilmez,sormaz,aramaz,sadece uyar.Bu şartlanmışlara parayı gösterir,emeklerini üç beş kuruşa satın alırlar. Hiçbir ülkenin yönetimi o ülkenin halkının elinde ve inisiyatifinde değildir,bu bir uyutma ve gönüllü uyutulmadır. İşte demokrasi densin denmesin,istensin istenmesin,olsun olmasın,öyle ya da böyle,yönetime katılma,herşeyden haberdar edilme,her yeni doğanın ülkenin toprağında,madeninde payı olması falan koskoca bir palavradır.Bunu anlamak için yaşıyor olmak yeterlidir kimilerine.
-
Eşi başörtülü diye otele alınmadı
Saygıdeğer ftoyd,sizi kapalı bir bayan olmanızın fikirlerinizi paylaşmanız ve savunmanıza bir kısıtlama getirmemesinden ve samimi şekilde kendinizi dışavurmanızdan ötürü kutluyorum. (Bazen ''Elimde şimdi bir silah olsaydı,ah ah!'' şeklindeki yorumlarınızla hayrete düşsem bile ) Dünya görüşlerimiz ve dine bakışımızın tamamen farklı olmasına karşın,emin olun ki sizin yaşantı tarzınızdaki bayanların türban konusundaki zorluğunu anlamaya çalışıyorum,yani saçının ve vücut hatlarının gözükmesini istemeyen ve bunu tamamen kendi iradeleriyle uyguluyor olanların psikolojisini.Tabi ki ben bunu tam anlamıyla anlayamam,ama en azından empati kurulabilir. Ben semtten semte inanılmaz değişiklikler gösteren İstanbul'da her türden insanın yaşadığı merkezi yerlerde tesettürlü bayanların tek başlarınayken genelde başları dümdüz öne bakar şekilde ve maalesef her an gözler üstündeymişcesine bir yüz ifadesiyle insanların arasından yararcasına hızlı hızlı geçtiklerini,sanki bir an önce varmak istedikleri yere girip kurtulmak ister bir halde görüyorum.Siz böyle değilsinizdir belki,bu benim genel izlenimim.Şimdi,bir ülke için,bir cumhuriyet için,ayrıca çağdaş insan ilişkileri açısından bu tür davranışlara itilen ve bir anlamda görmezden gelinen bu kızlarımız ne yazık ki kaybedilmişlerdir.Üzülerek inanıyorum ki geri dönüşleri de,genel anlamda içlerinde bir sevgiyle gönüllü olarak topluma kazandırılmaları da çok zordur artık.(Umarım böyle olmaz sonuç) Düşünüyorum da,üniversite yıllarımda türbanlı öğrenciler tek tüktü ve bu şekilde eğitim almalarına da kimse kısıtlama getirmiyordu.Peki ne oldu da işler değişti?Sizin dediğiniz gibi,laiklik durup dururken mi türbanı tehdide çevirdi,kendine uyduruktan bir tehdit varmış gibi mi gösterdi devletin laikliği korumayı görev bilen kurumları? Halihazırdaki politikayı,ABD ile olan hasıraltı ilişkileri,ortaokul ve liselerdeki cemaat örgütlenmelerini,okumak niyetiyle büyük şehirlere gelen zeki Anadolu gençlerinin kimlerce ele geçirilip fakirliklerinden yararlanıldığını,kendi davalarına hizmet etmek şartıyla onlara her türlü konuda nasıl arka çıkıldığını,evlerde bir aile anlayışıyla beslenip ikamet ettirildiğini,hatta tesettürlü kız arkadaşlarla aralarında çöpçatanlık dahi yapıldığını çok çok iyi bilirim.Bunun öyle olmadığını iddia edenler de çok iyi bilirler,ama davaları uğruna takiye yapmak onlar için ahlakidir,bunu da doğal karşılarım,kendi açılarından haklıdırlar. Özel anlamda tek tek örgütleniyor gibi görünen bu cemaatler genel anlamda aynı davadan,aynı kökten gelen dallardır.İnsanları kendilerine çekmek için yaprakları ve meyveleri boldur.Hangi taktiklerle gelip sizi de kendilerine katacaklarını kestiremeyebilirsiniz.Bu bazen etnik kökeniniz,bazen mezhebiniz,bazen ekonomik problemleriniz aracılığıyla olur.Ama sonuçta davalarına sizi kattılar mı biraz daha güçlenmiş olurlar.Bu dava ise laik cumhuriyeti yıkıp yeni bir osmanlıcılık temelinde ülkeyi istedikleri gibi ümmetçi bir yönetim altında ele geçirmek.Bunun en kritik ayakları ise ordu ve emniyetin içine sızmaktır.Okullarındaki Atatürk resimleri eskiden iyi bir kamuflajdı,yurtdışındaki okulları ise esas anlamda çağdaş Türkiye anlayışını değil,tamamen Osmanlı'ya olan özlemin kalıntısı olan bir anlayışı aşılar öğrencilere.İşte tüm bunların,Anayasa Mahkemesi,ordunun üst kademeleri,rektörlerin birçoğu ve bir kısım basın yayın organları kuşkuya yer bırakmayacak şekilde uzun süre önce farkına varmıştır.Yani ortada kendine havadan tehdit yaratıp onunla güreşe girme gibi bir durum falan yoktur. Öte yandan,ülkemizde faşizan anlayış yok mudur?Mutlaka vardır ve bugüne kadar etnik sorunların,ekonomik gidişatın,eğitimsizliğin,bilim yoksunluğunun,prensipsizliğin ve daha birçok sorunun giderilememesinin özünde ne yazık ki bu faşizan anlayış yatar.Yani insanlara tesettüre girme denir,ama neden girmeyip de şapka takması gerektiği bir türlü doğru düzgün bir yolla anlatılmaz.Çünkü kendileri de anlayamamıştır ki.Atatürk'ü izlediklerini zannederek batının yapmacık değerlerini yüceltmenin peşinden gittiklerini de anlamaz bu faşizan düşünce.Nitekim mevcut hükümette öyle bir durum oluşmuştur ki,hem batının peşinden gitmeleri hem de batı düşmanı sofu anlayışının devamı niteliğini temsil etmeleri,içinden çıkılmaz bir kavram ve kültür karmaşasının sonucunda sürekli mağdur durumunda görünmelerine yol açmaktadır.Bir şekilde mağdur gözükmeye muhtaçtırlar kendileri açısından. İşte böyle bir durumda bu iki anlayışın kısır mücadelesinin ortasında kalan kapalı bayanların psikolojik olarak daha da büyük sorunların içine girmeleri kaçınılmazdır.Peki kendileri siyasi malzeme yapılmış olmaktan memnun mudur,herhalde memnun olacak halleri yoktur.Öyleyse şunun bir kararına varmaları gerekmez mi: Demokrasi ve özgürlükler geniş anlamda gerçekten umurlarında mıdır yoksa hükümetin açıkça savunduğu gibi,kendi davaları için bir araç mıdır?Kendileri davalarını neden ince bıyıklı kurnaz siyasilere bırakacaklarına kendileri özgürce güçlü bir şekilde ortaya koymamışlardır?Türban takıp da öte yandan suratlarına bir ton makyaj yapan first ladylere bakış açıları nedir?Halen aynı kişilere oy vermeyi sürdürecekler midir? En azından bu forumda bunlara bakışınızı özgürce yazacağınızı bildiğim için sizin düşünceleriniz daha da önem kazanmaktadır. Saygılar...
-
PARKTA SARILARAK OTURAN ÇIFTE MAHALLE DAYAGI
İki olay arasında müthiş bir zıtlık var.Birisinde yakınlaşmanın öldürmeye kadar varabilecek sonuçları,diğerinde de 'ölmesinler de ne yaparlarsa yapsınlar umrumuzda olmaz' anlayışı.Her iki olay bir yönüyle batı-doğu ahlak anlayışı farkına gönderme olmasının yanında özüne baktığımızda ahlakla herhangi bir ilişkisini görememekteyiz. Ülkemizde yaşanan olayda gençlere tepki gösterenlerin yurtdışında açık saçık rahat ilişkileri gördüklerinde ya da kendileri en ufak bir çapkınlık fırsatı bulduklarında bu fırsatı kaçırırlar mı kaçırmazlar mı bir yorum yapmak güç.Tecrübeyle yeterince sabittir bunlar.
-
Dünyadan Düşündüren Seçmeler
- herkeze selamlar
Artropod şurada cevap verdi: nyx-fallen angel başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımBenim Chicago hakkındaki bilgilerim Chicago Bulls ve Al Capone ile sınırlı olduğundan oradaki Türk sayısını hiç tahmin edemiyorum haliyle Bu arada aileniz sorarsa ''Rakı aramaya gidiyorum'' falan demeyeceksiniz di mi?''Evladım seni kimler alıştırdı böyle?'' demesinler sonra- H.Celal Güzel'in dediklerine bak!
Kafa yapısına bakın.Bu saatten sonra Demirel'i eleştirsen ne olur,eleştirmesen ne olur?Zamanında köşeyi dönen dönmüş,politikayı kendine benzeten benzetmiş,halkı kandıran kandırmış. Aynen devam.Birbirlerini habire eleştirip dururlar,ama bunların hepsinin birleştiği temel bir nokta vardır.Menfaati gördüler mi kaçırmazlar.Machiavelliciliğin ahlakı budur.O onu bela ilan eder,öteki konduğu siyasi mirası yer durur. Hasan Celal bey de zamanında siyaseti enseye tokatla götürüyordu.Hepsi memnun hepsi,bakmayalım eleştiriymiş falanmış,bir emekçi bir de o emekçinin emeklisi memnun olmaz bu ülkede,memnun etmezler,kendilerini düşünmekten başkalarına sıra gelmez çünkü. Koca göbekleriyle çıkar,ciddiymiş gibi birşeyler konuşurlar,aslında hepsi de bıyık altından gülmektedir...- herkeze selamlar
Artropod şurada cevap verdi: nyx-fallen angel başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi TanıyalımOralarda rakı yok mu?Oralar fazla alafranga imiş demek ki.Biraz da alaturka olmak gerek.Rakı olmayan şehre şehir mi derim ben Şöyle bir güzel rakını açacaksın,yanına peyniri kavunu haydariyi koyacaksın,inceden de Zekai Tunca eşliğinde bir Türk Sanat Müziği ziyafeti,aman aman,offf of,nerelere gidiverdim yine ''Ne diyor bu?'' demeyin.Buraların etkisi.Zira,biraz alaturka olunmadan gerçek İstanbullu olunmaz. Size ve yurtdışındaki tüm soydaşlarımıza sevgi ve selamlar...- Kenenin Bir Marifeti Daha
Gel de Cüppeli Ahmet'i hatırlama! ''Kamuoyunda, 'Cüppeli Ahmet Hoca' diye bilinen Ahmet Ünlü'nün, depremde yıkılan camilerin 'faiz parasıyla yapılanlar' olduğunu söylemesine karşın, Adapazarı'nda kendi dergahının da 17 Ağustos depreminde ağır hasar gördüğü ortaya çıktı. Cüppeli'nin, Adapazarı'na haftada bir gelerek vaaz verdiği Yenidoğan Mahallesi'nde Sakarya Kadın Doğum ve Çocuk Bakımevi'nin karşısındaki kendisine ait 'Mekke Mescidi'nin de depremden ağır hasar gördüğünü belirten depremzedeler, depremi bahane ederek kendileri gibi olmayanlara kin kusan bu kişinin, din adamı olamayacağını söylediler. Adapazarlı bir depremzede, sözde din adamının yaptığı suçlamaları hatırlatarak şunları söyledi: 'Ahmet Hoca bu mescidi de haram parayla yaptırmış. Burada 17 Ağustos depreminde Cüppeli Ahmet'in vaaz verdiği mescidin yanı sıra, çevresinde bulunan kendi taraftarlarına ait binalar da çöktü. Demek ki hepsi haram para ve faiz gelirleriyle yapılmış.' '' Gerçi çok da haklarını yemeyelim.Böyle komedyenler olmasa hayat biraz monoton olurdu belki de. Ah sizi gidi cüppeliler,o cüppenin altına sonsuza kadar kaç huri sığar bre?- Kenenin Bir Marifeti Daha
Teşbihte hata olmaz.Her horoz kendi çöplüğünde öter. Bu imamlar da son zamanlarda pek bir horozlaştılar.Kendi köşelerinde öteceklerine çıksınlar bilimadamlarının karşısına da halkı yanlış yönlere sürüklemek ne demekmiş,iyi bir alsınlar ağızlarının payını.Öyle kıyıda köşede kendi kuyularının diplerine bilim yoksunu insanları çekmek kolay,adam olmak zordur.- Zana: "PKK Kürtlerin sigortasıdır"
Ben zaten bu siyasi düzenin kendisini tekrar tekrar üretmekten başka hiçbir şeye yaramadığını düşünen biriyim.Bu düzende bol bol konuşmak var ama konuştukça birşeyleri çözmek yerine birşeylerin üstünü örtmek siyasetin felsefesi haline gelmiş durumda.Böyle olunca ortada partiler var,fakat hangisinin neyi savunduğu belli değil,zamanında PKK'nın desteklediği milletvekili adaylarına kucak açıp,bugünse söylemleriyle zaman zaman MHP'den aşağı kalmayan bir CHP'nin de hangi anlayışla yönetildiği tez konusu olacak bir durumda maalesef.Ben sol düşünce yapısındaki biri olarak solun kendisini halka bir türlü anlatma fırsatı bulamamasını da merkezdeki partilerin siyaseti tarla gibi çoktan parsel parsel bölüştüğünü ve hiçbirinin de gerçek anlamda siyaset yapmayıp,çaktırmadan yerlerinden memnun olmalarına bağlıyorum.İçlerindeki çatlak sesleri dahi anında yok etmesini çok iyi beceriyorlar.Halihazırdaki bu cümbüşten bugün itibarıyla AKP mükemmel bir şekilde yararlanmıştır ve görüyoruz ki artık onlara muhalefeti diğer partiler değil Anayasa Mahkemesi yapmaya başlamıştır.Ama buna rağmen dahi diğer partilerin yöneticileri bu durumdan kendilerine ders çıkarmazlar,bu da belli. Herkesi anlayabilecek,kültürsüzlüğü kültürlerin içindeki zenginliklerle aşabilecek ve çağdaşlığı hiçkimsenin peşinden koşmaya ve döviz,sıcak para,borsa gibi kavramlara bağlamayacak bir sol oluşumun dışındaki herşeyi dışlarım.Böyle bir insan odaklı anlayıştaki kimsenin de Türk,Laz,Boşnak,Kürt ya da başka etnik kökenden gelip gelmemesine bakmam,çünkü bu düşüncedeki herkes çok daha üstün bir kavramda birleşmiştir zaten: Dayanışma. Ben bu noktada bahis konusu ülkelerin her zaman içten içe gizli emeller güttükleri konusunda derin şüphelere ve bir kısım kanaatlere sahip olduğumdan kendi jeopolitik durumumuz içerisinde kendimize özgü şartlarda yapısal gelişimimizi gerçekleştirmemiz taraftarıyım. İşte bu anlamda DTP'yi MHP'den farksız görmediğimden dolayı iki ayrımcı anlayışı da eleştiririm.Ne yazık ki SHP'nin 90'lı yılların başında soruna çözüm arama girişimleri ses getirmez ama uç düşüncede olanlar hiçbir çözüm üretmeden yaramaz çocuklar gibi hep başrolde kalırlar,alternatif arayışlar su altına sokulup boğulur.Bu da bu cahilce ayrımı yapanların birileri tarafından teşvik edildiği ve kukla gibi oynatıldığı şüphelerini güçlendirir niteliktedir.Yani etki de tepki de esasında derin birilerinin fazlaca işine gelmektedir. Bu konuyu belki sizinle tam olarak açamadık,ben net bir şekilde,isteyenlere okullarda talep ettikleri dilin öğretilmesinden yanayım,sırf inşaatlarda değil sokakta da isteyen kendi arasında istediği dili de konuşabilmeli,bu kriminal bir hale sokulmamalıdır.Türkçenin okullarda ve devlette resmi dil olması konusunda da bir anlaşmazlığımız yok gibi görünüyor. Benim hassas olduğum nokta,Türkçe'nin içine bilinçli ve gereksiz şekilde sokulan sözcüklerdir.Bu konuda geniş kapsamlı bir araştırmam yok ama açıkça belli ki,yanyana yaşadığımız Kürt kökenli veya Balkan kökenli yurttaşlarımızın anadillerinden çok daha fazla emperyalist ve sömürgeci devletlerin dillerinden sözcük girmiş dilimize.Tabi ki başka dilleri sonuna kadar öğrenelim,ama onların kültürlerine kendimizi kaptırmadan. Saygılar...- Ahmet Kaya ve sonrası....
O gece Ahmet Kaya'ya vatan haini diye saldıranların çatal bıçak atmak gibi anlamsız ve çocukça bir harekete girişmiş olmaları haliyle onları otomatik olarak vatansever yapmıyor.Evet,Ahmet Kaya PKK sempatizanıydı,buna şüphe yok.Teröre bir şekilde destek çıkmanın meşrulaştırılabilecek hiçbir yolu da yok.Fakat bir gerçek de var ki Ahmet Kaya yüzünde maskeyle dolaşmayan ve bu anlamda kuklalık yapmamış bir sanatçıydı.Yani şarkılarında direk olarak söylüyordu düşüncelerini.Kanundışı ise cezası çoktan verilmeliydi zaten.Onca şarkıya rağmen birşey olmadı da 'kürtçe albüm yapacağım,kürtçe klip çekeceğim' deyince nasıl oldu da bir anda kıyamet koptu?Oradaki kendini vatansever zannedenler paranın tiranlığının figüranları değil mi peki? O gece çatal bıçak fırlatanlar,Ahmet Kaya ile aynı etnik kökenden gelen,PKK'ya senelerdir her türlü yardımda bulunmuş,her türlü mafya ilişkisinin altından çıkan,bitmek tükenmek bilmeyen akrabalarına adamlar vurdurtan,öldürten,kadınları döven,topuklarından vurdurtan,ama politikacılara çok uzman bir şekilde yaranmayı da bilen başka bir şarkıcıyı ''İmparator'' diye başlarının üstünde gezdirmiyorlar mı?Bu kişi bugün çıkıp aynı şekilde kürtçe klip çekeceğini söylese o sözde vatanseverlerin hiçbirinden gık çıkmaz.Bu adamlara ne sıfat takılmalı?- Kenenin Bir Marifeti Daha
Vikipedi'den: ''Kuruntuların belirgin olduğu şizofreni biçimi için paranoyak şizofreni terimi kullanılır. Bu tanımlamada, kuruntuların hastaya rahatsızlık verip vermediği dikkate alınmaz Yani, hasta, kuruntuları ile uyum içinde olsa bile paranoyak şizofreni tanısı alabilir. Paranoya çoğu zaman şizofreni gibi psikotik hastalıklarla iç içedir. Bununla birlikte seyrek olarak, paranoyak kişilik bozukluğu gibi, psikotik olmayan, diğer durumlarda da gözlenebilir. Paranoya, bireyin herhangi bir olay karşısında olayın oluşumundan farklı olarak gelişebileceğini kendi içerisinde canlandırma yolu ile öne sürdüğü ve sınırsız sayıda çeşitlendirebileceği hayal ürünlerinin tümüdür. Paranoyak kuruntular arasında; kişinin, takip edildiği, elektronik araçlarla gözlendiği, yiyecek veya içeceklerinin zehirlendiği, önemli biri veya tanınmış bir kişilik tarafından uzaktan sevildiği (Erotomani) bulunur. Şizofreni beyindeki düşünce fonksiyonunu koşullayan Dopamin seviyesinin olağandan yüksek olması durumunda açığa çıkar. Şizofreniye nüfusun yaklaşık % 1 inde rastlanır. Kan bağı olan kişilerde açığa çıkma oranı % 8 ile % 12'dir. Şizofren tanısı konulan insanların %20' si tamamen iyileşirken, %70'i dogru tedavi yöntemleriyle bozukluğun olası kısa akut dönemleri dışında normal bir hayat sürdürebilirler. Geri kalan %10'unda ise bozukluk, akut dönemlerin ağırlaşması ve bozukluğun kişilik gelişimine olan etkileri yüzünden daha da ilerler.'' Psikiyatriye yeterli önemin verilmediği ülkelerde de adam hasta olup olmadığına bakılmadan imam yapılır.Diyanet İşleri bunlarla da uğraşsın İslam'ı seviyorsa.Bir baksın bakalım imamlarının arasında kaç tane bunun gibisi var.Umarım korkutucu sonuçlara ulaşmaz. Bu imama çok güzel ekler yazılır da yeri burası değil,böyleleri insanı başka türlü şeyler yapmaya adeta zorluyor.- BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
Onlar Güneş ile Ay mı,aynı yöne giden garip cisimler mi ya da ressamın tamamen hayalinin ürünü müdür,çözülebilecek gibi görünmüyor.Bir de şöyle bir tane var,ışıklar saçan bir cisim görüntüsünde çizilmiş: Eğer bunlar sonradan eklemeyse ilginç bir sahtekarlık,ama ekleme değilse dünya teknolojisini geliştirmeye devam etse iyi olacak- BURADA HER SORUYA CEVAP VERİLİR
Konu uzaylılara gelince tabi ki tahminin ötesine geçemiyoruz maalesef.Sonuçta uzaylı ve UFO(Tanımlanamayan uçan cisim) tanım açısından farklı şeylerse de görüldüğü iddia edilen uçan cisimler gerçekse,içindeki muhtemel varlıkların bizlerden bilimsel olarak çok daha ileri bir medeniyete sahip oldukları kuşkusuzdur. Henüz tarihini tam öğrenemediğim ve gerçekliği konusunda kesin bir bilgiye sahip olmadığım tarihi resimler çok tartışılmıştır.Öte yandan ufolarla ilgili araştırmalara da önem verilmesi taraftarıyım,ama Amerikan filmlerindeki gibi değil tabi.Aşağıya çok ilginç bulunan bir tanesini alıntılayayım dedim,bunun gibi birçok resim var,arık sahte midir değil midir bakmak lazım.Fantastik bir konuya da girmiş olduk artık,dini konularda yeni bir boyut,bu da tuzu biberi olsun bari- YÜZ AKePe gerçeği..
Çünkü AKP,AB ve ABD'nin düşman olarak gördükleri gerçeklik aynı: Kemalizm. Isıtıp ısıtıp bir yutturmaca şeklinde halkın önüne sunulan iddialar AKP'nin devamının AB'nin ve ABD'nin desteğini almaya devam etmesine bağlı olduğunu açıkça göstermektedir. Tayyip Erdoğan 1993'de şöyle diyordu: ''Türkiye'nin yarınında artık Kemalizm'e ve Kemalizm benzeri rejimlere yer yoktur.'' Ve bugün başbakan,yaşantı tarzı Avrupa ile en ufak bir şekilde ilişkili olmayan bir kişi ve ona oy atan büyük bir kitle. AB'nin görüşleri ise tabi ki daha da açıkça ifade ediliyor.Kemalist felsefeden açık açık vazgeçilmezse AB'ye girmenin hayal olduğunu söylüyorlar.AB'ye göre,ordu da vatanı ve cumhuriyeti kuvvet kullanarak korumakla yükümlü olmamalı. E siz de ''Avrupalı olacam ben,bu ordu benim ordum değil,benim ordum yukarıdan inen sarıklılar aslında.Hele bir şu kemalizmi yıkayım da gerisi şeriattır Allah'ın izniyle.'' diye hesap yapacak küçüklükteyseniz oğlunuzu da askere göndermemeniz çok normaldir. İşte,takunyalarla AB'ye koşan bir Anti Kemalist Parti ve onlara güya kucak açan bir Hıristiyan Birliği.Gel de gülme! - herkeze selamlar
Önemli Bilgiler
Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.