Zıplanacak içerik

Odris

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Odris tarafından postalanan herşey

  1. Yukarıda kısaca bilgi vermiş olmakla birlikte tam da bu noktada karşımıza birbirinden farkı olan iki farklı teori çıkıyor ki bunlar Darwin’in savunduğu görüş ile Lamarkizm’dir. Lamarck ve Darwin aslında iki evrimci bilim adamı-araştırmacıdır. İkisi de evrimi savunur. Öyleyse nerede ayrılırlar? Hangi noktada görüşleri bir diğeriyle çakışır? Şimdi tam da bu noktada karşımıza çıkan bu soruları yine anlaşılır bir dille çeşitli kaynaklardan da faydalanarak kendimce izah etmeye çalışacağım. Önce Lamarck’la başlayalım: Jean-Baptiste Lamarck (Tam adı Jean Baptiste Pierre Antoine de Monet, Chevalier de Lamarck) olan, evrim konusunda yaptığı çalışmalarla bilinen doğa bilimcidir. 1 Ağustos 1744 - 1829 Yılları arasında yaşamıştır. Lamarck’ın “Kazanılmış karakterlerin iletimi” tezi oldukca büyük tartışma yaratmıştır, fakat ne var ki genetik aktarım prensiplerinin ortaya konmasıyla görüşleri geçerliliğini yitirmiştir. Bitki ve hayvan örneklerinin bilgili uzmanlarının kontrolünde sınıflandırılmasını ileri süren modern müze kolleksiyonculuğu kavramını ilk ortaya atanlardandı. Omurgasızların sistematiği ile ilgilenerek temel organların fonksiyonlarını ve yapısını incelemiş, çeşitli solucanlar ve yumuşakçalar arasındaki yüzeysel benzerliklerin altındaki farkları göstermiştir. Lamarck kendi döneminin ilk büyük botanikçisidir. Flore Françoise (1778) adlı eserinde Fransa'da yetişen bitkileri sınıflandırdı. Lamarckizm teorisinde çevrenin, bitkilerin değişmesindeki önemi anlatılır. Lamarck’ın Evrim ile ilgili görüşleri Lamarck’a göre, çevredeki dönüşümler gereksinimlerdeki değişimlere yol açıyor, bunun üzerine hayvanlar, “onları doğuran doğuran gereksinimler kadar süren” yeni alışkanlıklar ediniyorlardı. Alışkanlıkların değişmesi, eylemlerin değişmesine yol açıyor ve hareketler farklılaşıyordu; bir organın daha çok çalışması onu güçlendirecek, kullanılmaması köreltecekti. Sonunda edimlerdeki bir değişiklik ortaya bir biçim değişikliği çıkarıyordu. Lamarck, kuramını açıklamak için bir çok örnek ileri sürdü: zürafa, ağaç yapraklarını koparıp yemek zorundaydı; bu alışkanlığı yerine getirmek üzere, bacakları ve boynu uzuyordu. Su yöresinde yaşayan kuşların ayak perdesi, kıyı kuşlarının kıyı kuşlarının uzun bacakları hep aynı biçimde açıklanabiliyordu. Doğada türlerin değişebileceğini ileri sürerek çevre şartlarının türleri etkilediğini bu nedenle oluşan türlerdeki değişikliklerin yeni bireylere aktarıldığını savundu. Lamarck canlıların oluşumu ile ilgili iki varsayım oluşturmuştur. Lamarck’a göre çevre değişirse canlı içten duygularla çevresine uyar ve yaşar. 1.Kullanma ve kullanılmama kuralı: Lamarck’a göre canlının kullandığı organlar gelişir; Kullanmadığı organlar küçülür ve körelir. Zürafaların boyunlarını çok uzatmaktan böyle uzadığını ileri sürer. Gereksinim, gerekli organı yaratır; kullanım o organı güçlendirir ve büyütür; kullanım yokluğu, gereksiz organın körelmesine ve yok olmasına yol açar. 2.Kazanılan özelliklerin kalıtımı kuralı: Kullanma ve kullanmama ile kazanılan bu özelliklerin yavrulara geçtiğini savunur; çevre koşullarının etkisiyle kazanılan özellik üremeyle aktarılır. Ancak kullanılan organın gelişmesi bir modifikasyondur ve süreklilik göstermez. Değişmenin olabilmesi için üreme hücrelerini etkilemesi gerekir. Lamarck’ın bu varsayımı ispatlanamamıştır. Çünkü modifikasyonlar kalıtsal değildir. Lamarck’ın sisteminde ‘Evrim Teorisi’, ‘Tanrı’nın hikmeti’ ile özdeşleştirilmişti. Burada, türlerin yok olmasının Tanrı’nın hikmetine aykırı görülmesinin sebeplerinin ne olduğu sorulabilir. Birinci sebebin, canlıların varlığının sadece insanlara hizmet olduğu şeklindeki inanış olduğu söylenebilir; yok olan türlerin insanlara bir yararı olamayacağına göre, bu türlerin varlığı Tanrı’nın hikmetine aykırı bulunuyordu. Her şeyin insan için yaratılmış olduğuna dair inanç, Tanrısal hikmet adına yanlış anlayışların oluşmasına yol açmıştır. Astronomideki Aristoteles-Batlamyussistemi ile biyolojideki Linnaeus’un sistemleri, bu yanlış önkabulden dolayı yanlış sonuçlara varan sistemlerin en önemlileridirler. Evrensel oluşumları sırf ‘insana hizmet gayesi’ ile sınırlamak Tanrısal hikmeti sınırlamak değil midir? Ikinci sebep, Aristoteles’ten beri gelen ‘varlık skalası’ fikri idi. Eğer bazı türler yok olmuşsa ‘varlık merdivenleri’nde eksiklikler olacağı ve bunun Tanrı’nın mükemmel yaratışı ile uyuşmayacağı düşünülüyordu. Hatırlanacağı gibi, ‘varlık skalası’ anlayışında, her tür başka iki türün arasında yer alır, türler arası uçurumlar yoktur ve türler hiyerarşik bir sıralanmayla ‘varlık merdivenleri’nde belirli bir yere sahiptirler. Bu anlayışta eğer bu zincirin tek bir halkası olan bir tür bile çıkarılırsa sistem bozulacaktır. Bu yüzden hiçbir tür yok olamaz. Böylesi zihinsel bir kurgu, Tanrısal hikmetle özdeşleştirilmiş ve doğadaki varlıksal (ontolojik) yapı ile karıştırılmıştır. Bazı türlerin yok olduğunun anlaşılmasıyla, bu sanal kurgunun sadece filozofların zihinlerinden çıkan bir hayal olduğu ortaya çıkmıştır. Sonradan birçoklarının fark edeceği gibi Tanrısal hikmet ile türlerin yok olması arasında bir zıtlık bulmak suni bir sorundur. Tanrı’nın yaratışındaki hikmetleri, insana hizmet veya insanın gözlemiyle sınırlamaktan doğan hatalar yanlış yargılara yol açmıştır. Lamarck bu suni soruna çare bulduğunu düşünüyordu. (Bu noktada görüldüğü gibi Lamarck’ın, İlkçağ Yunan filozoflarından çok fazla etkilendiği anlaşılıyor. İddiaları bilimsel araştırmaya dayanmaktan çok felsefi yaklaşımlardan ibaret) Onun çağındaki ünlü muhalifi Cuvier (1768-1833), anatomi ve fosilbiliminde kendi döneminin en yetkin isimlerinden biriydi ve Lamarck’ı, ‘varlık merdivenleri’nde ilerleme (evrim) olduğunu söyleyen fikirlerinden dolayı eleştirdi. Canlılar dünyasında ‘hiyerarşik bir skala’ olmadığını, canlılar dünyasının en aşağıdan en yukarıya dizilmeye uygun olmayacak kadar çok çeşitli olduğunu söyledi. Cuvier’in çağdaşları, onun, Lamarck’ın Evrim Teorisi’ni geçersiz kıldığını düşündüler. Lamarck’ın, yeryüzünün, ufak ve yavaş değişimleri adım adım geçirdiğini düşünmesine karşılık; Cuvier, yeryüzünün, büyük değişimler (katastrofik) geçirdiğini savundu ve türlerin yok olması ile yeni yaratılışları bu değişimlere (Nuh Tufanı gibi) bağladı. Mısır’daki mumyalanmış hayvanlarla günümüz hayvanlarının aynı olmasını, türlerin sabitliğine ve evrimleşmenin, türlerin yok olmasını önleyecek bir mekanizma olamayacağına karşı delil olarak kullandı. Lamarck, canlılara içkin olan ve onları kompleksliğe götüren bir eğilim olduğunu ve bunun, Yaratıcı’nın canlılara bahşettiği bir unsur olduğunu söyledi. Lamarck’a göre, en basit canlılar ‘kendiliğinden oluş’ yoluyla oluşuyordu ve daha sonra en kompleks canlılar baştaki bu ‘kendiliğinden türeyen’ canlılardan evrimleşiyordu. Insan en yüksek mükemmelliği temsil ettiği için, canlılar insana yaklaştıkları ölçüde mükemmeldi. İnsan evrimin en son ürünüydü ve maymunumsu canlılardan evrimleşmişti. Böylelikle Lamarck, Darwin’den önce maymunumsu canlılardan insanın evrimleştiğini açıkça söyledi. Descartes ve Buffon gibi Fransız düşüncesinde etkin olan ve insanla hayvanlar arasına geniş bir uçurum koyan düşünürlere karşı Lamarck, insanla hayvanları evrimsel bir şemada birleştirdi. Lamarck’ın Evrim Teorisi’nin günümüzde algılanan şekliyle Evrim Teorisi’nden önemli farklarından biri, onun bütün türler için ‘ortak bir ata’yı savunmamış olmasıdır. Buffon ‘kökensel türler’in, diğer türler için ‘ortak bir ata’ olduğunu savunmuş, fakat evrim fikrini reddettiği için tüm türler için ‘ortak bir ata’yı reddetmiştir. Lamarck ise kendiliğinden türeyen birçok basit canlı formundan kompleks canlıların ‘farklı evrimsel çizgiler’de oluşumunu öngördüğü için ‘ortak bir ata’ fikrine tamamen yabancıydı. Lamarck, çevredeki yavaş değişikliklerin canlılarda yeni ihtiyaçlar doğurduğunu, bu ihtiyaçlar sonucunda canlıların hareketlerinin bedenlerinde değişiklikler oluşturduğunu ve bu değişikliklerin sonraki nesillere aktarıldığını söyledi: Kullanılan organlar sinirsel sıvıdan daha çok faydalanıp gelişiyor, buna karşın kullanılmayan organlar köreliyordu. Bilinen en ünlü örneğe göre zürafaların boyunları yüksek dallardaki yaprakları yiyebilmek için uğraşmaları sonucunda uzamıştır ve bu özellik sonraki nesillere aktarılıp türün özelliği olmuştur. Lamarck’ın bu yaklaşımı türlerin oluşumunu doğal seleksiyon temelinde açıklayan Darwin’inkinden farklıdır. Örneğin Darwinci tarzda uzun boyunlu zürafaları açıklamaya kalkan biri; önce kısa boyunlu zürafaların olduğunu, bazı uzun boyunlu varyasyonlar (çeşitliliğin içinde bir tip) oluştuğunu ve bu uzun boyunlu zürafaların daha iyi beslenebilmelerinden dolayı, yani daha avantajlı olmalarından dolayı yaşadıkları, kısa boyunlu olanların ise doğal seleksiyon sonucunda yok olduklarını söyler. Lamarck’ın anlatımında çevresel değişiklikler öncedir, bunlar canlıdaki değişime sebep olur. Darwin’de ise rastgele varyasyonlar önce vardır, doğanın düzenleyici etkisi olan doğal seleksiyon sonra devreye girer. Mendel’in ve Weismann’ın çalışmaları, Lamarck’ın Evrim Teorisi’nin kalbi olan ‘sonradan kazanılan özelliklerin aktarılması’ fikrinin yanlışlığını gösterdi. Weismann ünlü deneyinde, farelerin kuyruklarını kesti ve birçok nesilde devam ettirdiği bu uygulamanın farelerde hiçbir değişikliğe sebep olmadığını gösterdi. Lamarckçılar’ın sonradan kazanılan özelliklerin aktarılabildiğini göstermek için yaptıkları tüm deneyler sonuç vermedi. Genetik biliminin ve embriyolojinin bilinen tüm çalışmaları çevresel faktörlerin, üreme hücrelerindeki genetik koda etki etmeyeceğini ve embriyonun (yeni canlının), bu genetik koda göre gelişeceğini göstermiştir. Binlerce yıldır sünnet olan Yahudilerin çocuklarının sünnetsiz doğması ve eskiden beri ayaklarını özel ayakkabılarla sıkan Çinli kadınların çocuklarının dört burunlu hermotopoglitler olması kalıtım modelini yanlışlamaktadır. Darwin de sonradan kazanılan özelliklerin aktarılabileceğini düşünüyordu; ama bu mekanizma, onun teorisinde, Lamarck’ta olduğu kadar önemli değildi. Bütün bunlara göre Lamarckçılık, ciddi eleştirilere yol açan iki kurala dayanıyordu. Çevre bireysel organizma üzerinde, uyumlar yaratarak söz götürmez bir etkide bulunursa da Lamarck, çevrenin etkisine organizmanın her zaman yararlı bir değişmeyle karşılık verdiğini kabul ediyordu. Gerçekte bu değişme, genellikle herhangi bir değişmeydi. İkinci kurala gelince, kazanılan özelliklerin kalıtımını aydınlığa kavuşturmak için girişilen bütün deneyler başarısızlığa uğramıştı. Bu saptama lamarckçılığı yıkıyordu. Uyarlanma cevaplarının kalıtımsal aktarımsızlığı, onların tüm evrimsel değerlerini ortadan kaldırıyordu. Bütün eleştirilere rağmen, lamarckçılık büsbütün bırakılmadı ve “yeni lamarckçılık” olarak bilinen bir adla tekrar gündeme getirildi. Daha sonra Darwin'le devam edeceğiz. (Kaynaklar: wikipedi, Meydan Larousse, Büyük Larousse, -bloji.tr.gg-)
  2. ben de olayın olduğu gün "laik" orgeneral doğan güreş'in genelkurmay başkanı olduğu dönemde, yaklaşık 10-15 adet erle olay yerine gelen askerlerin başındaki komutanın erleri orada öylece bırakıp aracına binip nasıl oradan uzaklaştığını ve "laik" ordunun orada insanları nasıl savunduğunu, savunulan bu insanların da ne de güzel yandığını biliyorum ve de hatırlıyorum. hemen ardından aynı ordunun laiklik bahanesiyle yönetime el koyacağım derken 28 şubattan itibaren şimdilerde çok kızdığımız recep tayyip erdoğan'ı nasıl kahramanlaştırdığını ve iktidara taşıdığını hatırlıyorum. bu arada şeriatçılar iran'a diye bağıran laik kesimin sırtını orduya dayayıp demokrasiyi nasıl unuttuğunu ve her şeylerini orduya bağlayarak nasıl keyiflerine vardıklarını hatırlıyorum. ardından anti-laik kesimin bu safça atalet halinden yararlanarak nasıl örgütlendiklerini ve her geçen gün nasıl güçlendiklerini hatırlıyorum. "hayırlı olsun"... işte recep tayyip erdoğan'ın "hayırlı olsun"u budur ve o kesim için bu ordunun çıkarcılığı ve bu laik kesimin ataleti gerçekten de çok hayırlı olmuştur.
  3. 1993′te Sivas Madımak otelde 35 insanı diri diri yakarak gerçekleştirdiği katliamın katillerinin avukatlığını yapanlar şu anda neler yapıyor merak ediyor musunuz? Av. Şevket Kazan, eski RP milletvekili ve eski Adalet Bakanı, şu an Saadet Partisi’nde Av. Celal Mümtaz Akıncı, Afyon Barosu Başkanı ve AKP oylarıyla Anayasa Mahkemesi üyesi Av. Hayati Yazıcı, AKP’nin devlet bakanı Av. Haydar Kemal Kurt, AKP Isparta Milletvekili Av. Zeyid Aslan, AKP Tokat Milletvekili, Tayyip Erdoğan’ın eski avukatı Av. Hüsnü Tuna, AKP Konya Milletvekili Av. Burhanettin Çoban, Afyonkarahisar AKP’li Belediye Başkanı Av. Faik Işık, Tayyip Erdoğan’ın ve Süleyman Mercümek’in avukatı Av. İbrahim Hakkı Aşkar, 22. Dönem AKP Afyon Milletvekili Av. M. Ali Bulut, AKP Maraş Milletvekili ve Anayasa Komisyonu üyesi Av. Bülent Tüfekçi, AKP Malatya İl Başkanı Av. Halil Ürün, RP kayıp trilyon davası sanığı, AKP Afyon Belediye Başkan adayı Av. Mevlüt Uysal, AKP İstanbul Başakşehir Belediye Başkanı Av. Nevzat Er, Eski AKP Eminönü Belediye Başkanı Av. Suat Altınsoy, AKP Konya İl Bşk. Yardımcısı Av. Tayfun Karali, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Darülaceze Müdürü Av. Ferruh Aslan, İst. Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın Müdürü Av. İbrahim Kök, AKP Elazığ milletvekili aday adayı Av. Ali Aşlık, eski AKP İzmir İl Başkanı Av. Bedrettin İskender, AKP Ümraniye Belediye Başkan adayı Av. Ekrem Bedir, Sakarya AKP Hendek Belediye Meclis Üyesi Av. Eyüb Karagülle, eski Saadet Partisi İlçe Başkanı Av. Faruk Gökkuş, AKP, Kâğıthane Belediye Başkanlığı aday adayı Av. Hasan Hüseyin Pulan, AKP İstanbul İl Disiplin Kurulu üyesi Av. Hurşit Bıyık, AKP Trabzon İl Başkan Yardımcısı Av. Reşat Yazak, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu üyesi
  4. Olacak şey değil! Başbakan Sivas katliamı davasının düşmesiyle ilgili görüşü sorulduğunda "ülkemize ve milletimize hayırlı olsun" dedi. Grup toplantısındaki konuşmasında ise 1 saat boyunca konuşan Erdoğan, Sivas katliamı konusunda tek kelime dahi etmedi. Konuşmasının yaklaşık %80 lik dilimini CHP'yi eleştirerek geçirdi.
  5. demokrasi ödülü mü?! hangi kurum ya da örgüt veriyor bu ödülü acaba sayın politika?
  6. çiçeksiz gelinir mi yaa..öff... iyi ki ben varım yaa
  7. aman dikkat. rica ederim
  8. efendim, forumumuzun çok sevdiğim nadide şahsiyetlerinden Radya arkadaşımız bir süre önce talihsiz bir kaza atlatmış. yeni haberim oldu, kendisine geçmiş olsun diyorum ve bu çiçekleri masanın üzerine bırakıyorum. tekrar geçmiş olsun. iyi olmasına sevindim saygılar.. sevgiler...
  9. Şimdi omar, durum şöyle: Pierre Paul Grassé'nin "Evolution of Living Organisms" adlı kitabını araştırdım. fakat bu kitap hiçbir yerde yok. belki çok özel bazı arşivlerde olabilir. zaten bu araştırmacı 1895 doğumlu, oldukça eski yani. öyle anlaşılıyor ki bilim dünyasında çok kabul gören biri de değil. senin alıntı yaptığın hy siteleri neden böyle birini seçmişler acaba, ilginç. Her neyse, sonunda Orta Doğu Teknik Üniversitesi Biyoloji ve Genetik Topluluğu olarak bilinen evrim konusunda çalışmalar yapan, içinde akademisyenlerin olduğu (facebook'tan "evrim ağacı" olarak ulaşabilirsin) topluluktan kaynak önermelerini rica ettim. bana verdikleri yanıtı sana aynen ekliyorum: Bu onların verdikleri cevap. Buradan da hareketle (ki sen bunları ezbere biliyorsundur da ben yine de bilmeyenler için paylaşayım) "neo-lamarkizm'e bir bakalım: "Neo-Lamarkizm: Yakın zamanların bazı biyoloji bilginleri tarafından Lamarck'ın kazanılmış karakterlerin kalıtımı hakkındaki evrim teorisinin yeniden canlandırılması. Yeni Lamarkizm; Edinilmiş özelliklerin kalıtımı bir canlının yaşamı boyunca meydana gelen değişikliklerin (örneğin kullanım sonucu kasların büyümesi gibi) döllerine aktarıldığına dair bir kalıtım teorisidir. Bu fikir eski Yunanlılar zamanından beri mevcut olmakla beraber, genelde Fransız tabiatçısı Jean Baptiste Lamarck'a atfen, Lamarkizm olarak değinilir. Edinilmiş özelliklerin kalıtımı kavramının modern bir tanımı şöyledir: Ortamda meydana gelen ufak bir değişiklik, bu ortamda bulunan bir canlı türünün tüm (veya çoğu) üyelerinde bir değişikliğe neden olur; bu canlılar başlangıçtaki ortama geri konunca bu yeni özellik devam eder. Bu özellik kalıtılır bireylerin yavrularında da aynı görülür. Edinilmiş özelliklerin kalıtımı fikri eski çağlarda Hipokrat ve Aristo tarafından öne sürülmüştü ve Lamarck zamanında yaygın olarak kabul görmekteydi. Comte de Buffon, Lamarck'tan evvel, bu kavramı içeren, evrimle ilgili görüşlerini dile getirmiş ve Charles Darwin bile, Lamarck'tan sonra, edinilmiş özelliklerin kalıtımı hakkında kendi teorisi olan pangenezis teorisini geliştirmiştir. "Lamarkçı genetik" terimi ve Lamarck ile Darwin arasında bir çekişme olduğu fikri, 19. yüzyıl sonlarında, Weismann ve neo-lamarckçılar arasındaki çekişmeden doğmuş birer efsanedir. Edinilmiş özelliklerin kalıtımı kavramının yanlış olduğu nihayet 20. yüzyılın başlarında geniş kabul gördü. Lamarck canlılarda çeşitlenmeye neden olan iki güç olduğunu öne sürmüştü. Bunlardan "yaşam gücü" diye adlandırdığı birinci güç, canlıları daha karmaşık olmaya itmektedir, öbürü ise çevrenin değiştirici etkisidir. Lamarck, hayvanlarda onları çevreye uyum sağlamaya ve birbirlerinden farklı olmaya iten bir güç olduğunu savunmuştur. Bu adaptif gücün canlı ile çevresi ile etkileşimden, özelliklerin kullanılıp kullanılmamasından gücünü almaktadır. Bir organın sık kullanımı onu zamanla geliştirip güçlendirir, buna karşın bir organın kullanılmaması onu zayıflatır, bozulmasına ve sonunda yok olmasına neden olur. Lamarck'ın görüşüne göre bu özellikler sonra kalıtlanır. Zürafa, yılan, leylek, kuğu gibi hayvanların vücut şekilleri, bu hayvanların uzun dönemler boyunce edinilmiş alışkanlıklarının sonucudur. Darwin, hayvanların evcilleşmesinin onlarda çeşitliliği artırdığı ve kalıtımı etkilediğini iddia etmiştir. Doğal seçilim konusunda yazdıkları evrim teorisinin temelinde yatmasına rağmen, kalıtsal varyasyonlar ile, çevrenin etkisi sonucu meydana gelen değişiklikler arasındaki farklılığın bilincinde değildi. Evrimin mekanizmasının anlaşılması ancak daha sonraki yıllarda, Mendel'in çalışmalarının başka bilim adamlarınca keşfinden sonra mümkün oldu. Darwin'in Lamarck'tan olan farklılığı, adaptasyon konusundaydı: Darwin'e göre adaptasyon seleksiyonun sonucuydu, Lamarck'a göre ise çevreye uyum ihtiyacının sonucuydu." Görülüyor ki; Darwin ile Lamarck arasında çok ince bir nüans farkı var. Yine tüm kaynaklara göre bahsettiği adaptasyon konusundaki farklı görüşü, Lamarck'ın teorisi bilim çevrelerince destek bulamamış ve muhtemelen o senin yaratılışçıların bilim dışı uyduruk sitelerinden alıp taşıdığın verilerde, adı geçen kitabı da tozlu raflarda beklemektedir. Yukarıda yazılanlar okunduğunda Lamarck'ın da yaratılışı asla desteklemeyeceği ve yaratılış teorisini -ki bilimsel bir teori olmadığı için teori demek de yanlış olur- destekler nitelikte hiçbir şey söylemediği ortadadır. Bilgilendirme için yardımcı olan "Evrim Ağacı- ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu"na buradan bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. Saygılarımla...
  10. Sorumlular, demokrasiyi laik devlet anlayışını ve çağdaş tüm değerleri orduya teslim edenlerdir. Türk ordusu bu değerleri her zaman kendi çıkarları uğruna kullanmış, güç gösterisi yapmış, halkı ezmiş; en çok da kendisine emanet edildiğine inandığı çağdaşlık, laiklik ve demokrasi kavramlarını ezmiş, bu kavramlardan rant elde etmiş ve nemalanmıştır. sonuçta gelinen noktanın en büyük sorumlusu değerlerine sahip çıkmak yerine pası orduya atan kesim olmuştur. dünyanın hiçbir yerinde asker demokrasi, özgürlük, çağdaşlık ve laiklik getirmez. çünkü askerin işi sadece ülke sınırlarını korumak ve kollamaktır. oysa bizde, ordu kendi halkına ve toplumuna düşmandır. gelişmenin ve kalkınmanın önünde set olmuş bir ordu söz konusudur.
  11. her ne kadar HY takma adıyla site kuran yaratılışçılardan kapyalayıp yapıştırmış olsan da ciddiye alıp araştırıcam
  12. çok güzel. bunu araştırıp tekrar konuya döneceğim. türkçe basımı var mı? varsa daha rahat bakarız.
  13. Odris şurada cevap verdi: derenay başlık Bilim Dünyası
    bence sen bilime hiç bulaşmasan çok daha iyi olur. bence buna gerçekten gerek yok. ben sizin yerinizde olsam şunu derdim: "evrim teorisi dinin ve allahın olmadığının bir kanıtı değildir, ayrıca allah kanıtlanabilir bir varlık değil bir inanca dayalı manevi bir güç bir varlıktır. o nedenle bu tartışmalar inananları bağlamaz!" aynen böyle derdim. ve bence en mantıklı açıklama bu olurdu. ama siz böyle uydurdukça ortaya evinde pc başında size gülümseyerek cevap veren ateistler çıkıyor ki onlardan biri de benim sevgili omar
  14. bak hala sadece bir kesimin palavralarına inanıyorsun. az önce bahsi geçen kaynağın uydurmaları... defalarca bilim insanlarının adlarını kullanarak yalan ürettikleri anlaşıldı. hala durmak bilmeden yalancılığa devam ediyorlar. yaratılışçılık safsatasıyla insanları kandırıyorlar. uydurduğunu sana hemen kanıtlayayım: pierre paul grassa'in hangi kitabında ya da söyleşisinde bu lafı ettiğini bana göster bakalım. hadi
  15. Odris şurada cevap verdi: derenay başlık Bilim Dünyası
    tabi ki bilmiyor. ..ki omar arkadaşımız iyi bile yani
  16. Odris şurada cevap verdi: derenay başlık Bilim Dünyası
    çok beklersin

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.