-
İçerik Sayısı
2.576 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
5
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey
-
İzmir Güzelbahçe'de 5 cami imamı din ve ahlak kültürü derslerine girmek için görevlendirildi. Kaymakam Büyükata: Herşey yönetmeliklere uygun İZMİR - Öğretmen ihtiyacının formasyon aranmaksızın ‘ilgili branşta yüksekokul mezunu’ olma şartıyla geçici görevlendirmelerle karşılanma yoluna gidilmesi, sonunda Milli Eğitim'de ‘imam- öğretmen” uygulamasını da başlattı. İzmir'in metropol ilçelerinden Güzelbahçe'de kadrolu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni bulunmadığı gerekçesiyle 5 okula cami imamları görevlendirildi. İzmir'de din dersi öğretmeni norm kadrosu 1208 olmasına karşın, sadece 587 öğretmen görevlendirildi. Okulların din dersi açığını kapatmak cami imamlarına kalırken, Güzelbahçe Kaymakamı Ekrem Büyükata, “Herşey yönetmelikleri uygun” dedi. İzmir'de eğitimci açığı ücretli öğretmen görevlendirilmeleriyle kapatılmaya çalışılırken, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi de öğretmen açığı kapatılamayan dersler arasında yer aldı. İzmir'de din dersi öğretmeni norm kadrosu 1208 olmasına rağmen 587 öğretmenin görev yaptığı belirtildi. Açıklar din dersi öğretmenlerinin kendi okuluna yakın okulda derslere girmesiyle, okulun Türkçe, felsefe, sosyal bilgiler gibi branş öğretmenlerince ya da ücretli ders verilen ilahiyat fakültesi mezunlarınca karşılanmaya çalışılıyor. Ancak İzmir'in Güzelbahçe İlçesi'nde bu üç formüle uyan öğretmenler bulunamayınca 5 okula Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi vermek üzere çeşitli camilerin imamlarının ders ücreti karşılığı ‘öğretmen’ olarak görevlendirildiği ortaya çıktı. Ali Bayırlar, Vali Kazım Paşa, Hakkı Oğuz Tabaoğlu ve Hamdi Dalan İlköğretim Okulları ile İMKB Endüstri Meslek Lisesi'nde ‘İmam- öğretmen’ler namaz saatleri dışında, okullarda görev yaparken, bu uygulama velilerin tepkisine yol açtı. Ali Bayırlar İlköğretim Okulu velilerinden biri,‘imam-öğretmen’ uygulamasından endişe duyduklarını, formasyonu olmayan kişilerin öğrencilere ders vermesinin doğru olmadığını söyledi. Bazı veliler ve öğrenciler okulun web sayfasında ‘ziyaretçi defteri’ bölümünde yazdıklarıyla, uygulamaya tepkilerini dile getirdi. Adını açıklamayan bir öğrenci, derslerine imamın gelmesinden hem kendilerinin hem anne babalarının huzursuz olduğunu yazdı, “Biz okula mı geliyoruz camiye mi?” diye sordu. Bazı öğrenci velileri de Güzelbahçe Kaymakamlığı'na başvurarak uygulamadan vazgeçilmesini istedi, endişeleri olduğunu bildirdi. VELİLER ŞİKÂYET ETTİ Velilerin şikayet dilekçeleri İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nce değerlendirildi. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, şikayet eden velilere okul müdürlüğü aracılığıyla yazılı yanıt gönderdi. İlçe Milli Eğitim Müdürü Abdülmecit Akkoyun, Ali Bayırlar İlköğretim Okulu'nda Din Kültürü ve Ahlak Bilgibi dersinde görevlendirilen Yalı Camii imamı Hikmet Demir'in Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İlahiyat Programı mezunu ve ilçe Müftülüğü imam- hatibi olduğunu, Milli Eğitim Bakanlığı'nın ilgili kararına uygun olarak, Kaymakamlık oluru ile ilgili branşta öğretmen ataması yapılıncaya kadar geçici olarak görevlendirildiğini bildirdi. Akkoyun, okula gönderdiği yazının altına şikayetçi velilerin isim listesini de verip, yazının dilekçe sahiplerine tebliğ edilmesini istedi. Laik, Atatürk Cumhuriyeti'nde ‘öğretmen yok’ bahanesiyle okullara imamların sokulmasını kabullenemediklerini, çocuklarının formasyonu olmayan kişilerce eğitilmesinden birer anne baba olarak kaygı duyduklarını belirten velilerden biri ise şunları söyledi: “Bazı veliler bu uygulamaya tepkilerini Kaymakamlığa dilekçe vererek gündeme getirdiler. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yanıtı şikayetçi olanların adreslerine değil, tebliğ edilmek üzere okula göndermiş. Yani velileri afişe etmiş. Din konusu önemli ve hassas. Öğrencinin karşısına formasyon almış öğretmen çıkmalı. Formasyon ayrı bir şey, her fakülte mezunu öğretmen olamaz. Cami imamı denince, daha da kaygılanırız. Bugün din dersi öğretmeni yok diye, açık öğretim, ilahiyat mezunu görevlendirilir, yarın matematik dersi açığı çıkar, imam hatip ve açık öğretim iktisat mezunu bankacıyı matematik öğretmeni atarlar. İzmir gibi bir yerde öğretmen bulunamayıp cami imamlarından medet umulur hale geldiyse vay halimize.” Öte yandan Ali Bayırlar İlköğretim Okulu'na görevlendirilen Yalı Camii İmamı Hikmet Demir, devlet memuru olduğu için konuşmasının mümkün olmadığını söyledi. KAYMAKAM NE DİYOR? Güzelbahçe Kaymakamı Ekrem Büyükata, din dersi öğretmeni açığı nedeniyle bu yola başvurduklarını, Milli Eğitim Bakanlığı'nın ilgili kararlarına uygun bir görevlendirme yapıldığını, yanlış bir uygulama yapmadıklarını söyledi. Büyükata, Yalı Camii imamı Hikmet Demir'in Açık öğretim Fakültesi İlahiyat Bölümü mezunu olduğunu belirterek, “Başka imamlar da gidiyor. En azından bunlar ilahiyat mezunu. Bu görevlendirmelerde konusuyla ilgili yüksekokul mezunu olmak esastır. Kamu kurumlarında çalışanlar 8 saate kadar derse girebilir, diyor. O kişi de kamuda çalışan bir memur. Unvanı imam olur, polis olur. Ama konuyla ilgili, vasıfları tuttuğu için verdik. Bu konuyu bir tek Ali Bayırlar İlköğretim Okulu velileri üsteledi. Başka yerden bir şey gelmedi. Yanlış bir şey yapılmadı” dedi. Büyükata, okullardaki din dersi öğretmenlerinin müdür ya da müdür yardımcısı yapılarak bu derslerde açığa yol açılmasıyla ilgili bir soruya da, şu yanıtı verdi: “Üzgünüm, bizim elimizde değil. Keşke mevzuat elverse derse onlar girse. Din dersi branşlı müdür yardımcılarınının da saatleri dolu, ekstra veremiyorsunuz. Din dersi olan bir konuya bir matematikçi, fen bilgisi öğretmeni veremezsiniz, olay bundan ibaret.” Büyükata, imamların formasyonunun olmadığı, okullardan da din dersi öğretmeni açığının kapatılması konusunda talep gelip gelmediği sorularına ise şu karşılığı verdi: “Bu tür ders görevlendirmelerinde matematik olur, Türkçe olur, din dersi olur, formasyon aranmıyor. Bunlar geçici görevlendirilenler. Üniversite mezunu olup, 4 yıllık herhangi bir bölümden mezun olanlar. Başka branşlarda da çok sayıda görevlendirilen var. Bakanlığımız asaleten atarken formasyon arıyor. Bu konuda ilçemizde 4- 5 görevlendirme var. İmamlar Vali Kazım Paşa İlköğretim Okulu'na da Endüstri Meslek Lisesi'nde de ders veriyor. Onlara da ders verirken asli görevlerini aksatmayacak şekilde veriyoruz. Eğer kendi görev saatiyle çakışıyorsa imamı geri çekiyoruz.” Zorunlu din derisne karşıyım derken daha neler görecegiz diyorum...........
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Şiir Forumu
Sağolasın.......duygusal,sessiz çıglık................sözüm yok gene güzelden öte bu şiir..... Binlerce Yanım Var.. Kahkahalarla gülen bir yanım var, Çığlık atan,sonsuz ovalarda koşan,uçurtma uçuran,telefonu gülerek açan,kuşların kanadına tutunup onlarla uçan,öbür kendiyle dertleşen,dostlarını kucaklayan,sevdiklerine her fırsatta olmadık zamanlarda seni seviyorum diyen,iyiki varsın diyen,sevmeyi bilen, kar tanelerinin toprağa düşerken attığı sevinç çığlıklarını duyan,insanların gözüne ,ruhuna bakarak konuşan,abi abi diyen küçük bi kız çocuğu gördüğünde,duyduğunda ağlayan,her gece garip bi şekilde ay penceresinden göründüğü anda uyanıp ayı izleyen,kayan yıldızlara bakıp dilekler tutan,güneşin batışını izleyen çıplak ayakla yere basan,ağaçalara tırmanan,evcilik oynayan,çamurdan kap kacak yapan,hayal eden,umut dolu, terli terli su içen, bazende; Umutsuz,ağlayan,ölmek isteyen,beyazı siyah gören,nefret eden,dibe vuran,kendi derinliğinde boğulan,baksada görmeyen,dipsiz kuyulara düşen,karanlığın içinde kaybolan,ışıkları görmeyen,görmezden gelen, uyuyan uyanmak istemeyen ve en önemlisi; yaşayan binlerce yanım var. Hıçkırıklarla ağlayan bir yanım var... -
Yağmur Kaçağı elimden tut yoksa düşeceğim yoksa bir bir yıldızlar düşecek eğer şairsem beni tanırsan yağmurdan korktuğumu bilirsen gözlerim aklına gelirse elimden tut yoksa düşeceğim yağmur beni götürecek yoksa beni geceleri bir çarpıntı duyarsan telâş telâş yağmurdan kaçıyorum sarayburnu'ndan geçiyorum akşamsa eylül'se ıslanmışsam beni görsen belki anlayamazsın içlenir gizli gizli ağlarsın eğer ben yalnızsam yanılmışsam elimden tut yoksa düşeceğim yağmur beni götürecek yoksa beni Attila İlhan
-
Ben aslında yokum..... **bir karanfil yağsa yağmur büyülense dünya.. yetti ulen diyen sısız bi kadın var içimde yetti sıkıldım gidicem gitmem gerek gidebilirim seneye kesin gidiyorum ve siliyorum herkezi diyen sığ bi kadın var sadece uykusu geldiğinde ve içtiğinde ortaya çıkan çok konuşmaktan sıkılmış çok konuşandan sıkılmış(haliyle kendinde sıkılmış) biri.. **işte bu yüzden sırf bu yüzden yeni bir isim verdim sana dırrımdırırım dırırıdıdıırrrrr herşeyi unutsam ciddi diyorum PIT dese kafamda bişiyler ve yeniden başlasam yeni isimler vereyim ona buna şuna NEbiliyim gonjakkim desem sigarama foytruko desem şarkılar sadece benim ve Onun bildiği bir lisan unutsam tüm düşünmüşlerin sözlerini... **başka türlü birşey benim istediğim .. nerde o gördüklerim nerde o beklediklerim rengi başka tadı başka.. deli zırvası tüm bunlar yok ya normal şeyler bunlar herkez düşünüyor demi okadar mı yanlızım lan dünya ben okadar mı yanlızım soracak kimsem mi yok?! aşk ölmüş, tanrı unutmuş bizi.. tanrı aşkı kimbilir nerde örtülerde gizlenmiş mabedlerde ve bende çok uzakta benim asla alınmayacağım kapıdan kovulacağım bi yerlerde işte.. **ya dışındasındır cemberin yada içinde yer alacaksın... (alıntı) Neden bilmiyorum bunu paylaşarak başlamak istedim sevgili DEMİREFE'nin sayfasını karalamaya...................ama şundan eminim her sıkıldıgımda,bişeyleri paylaşma adına kesin bu sayfaları karalıyo olacagım.................
-
Sevgili Melkor nerdesinnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn ama ben senin yoklugunu fark ediyorum buda beni üzüyo umarım saglıkla ilgili degildir sorunun, gelmemen kendine dikkat et tamamı
-
21.Kasım................. ..................Dünya Merhaba Günü ..................... 1783. Mongolfier kardeşlerin balonu ile ilk insanlı uçuş gerçekleşti. 1831. Fransa, Lyon'da dokuma işçileri ayaklandı. 1924. İsmet Paşa (İnönü) başbakanlıktan istifa etti. 1938. Atatürk'ün naşı Ankara'da Etnografya Müzesi'ndeki geçici istirahatgahına konuldu. 1941. Tüm yüksek okulların son iki döneminde Türk İnkılap Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti Rejimi dersinin okutulması zorunlu oldu. 1952. Amerika Birleşik Devletleri ilk hidrojen bombasını Pasifik'te patlattı. 1955. Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere'nin katılımıyla Bağdat Paktı kuruldu. 1967. Kıbrıs nedeniyle Türkiye -Yunanistan gerginliği sürüyor. Yunanistan, "Silahlı bir çatışmadan kaçınarak sorunlarımızı görüşmeler yoluyla çözmeye hazırız" açıklamasını yaptı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural, "Kıbrıs'a çıkarız, kimse kaygılanmasın; ancak zaman söyleyemem" dedi. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Lyndon Johnson, savaştan kaçınılması önerisinde bulundu. 1981. Türkiye'nin Los Angeles Konsolosluğu bombalandı, ölen ya da yaralanan olmadı. 1985. Amerika Birleşik devletleri Başkanı Ronald Reagan ve Sovyetler Birliği lideri Mihail Gorbaçov Cenevre'de buluştu. Zirvede, stratejik nükleer silahların yüzde 50 azaltılması kararı çıktı. 1990. Kadınların karşı çıktığı, fahişelere tecavüzde ceza indirimi öngören Türk Ceza Kanunu) 438. maddesi kaldırıldı. 1994. Dünya Halter Şampiyonası'nda Fedail Güler 70 kiloda 2 dünya rekoru kırdı, 2 altın madalya kazandı. Halter Milli Takımı dünya ikincisi oldu. 1995. Dayton Barış Anlaşması ile Bosna Savaşı sona erdi. 1998. İstanbul'da Mor Çatı Kadın Sığınakları Vakfı'nın çağrısıyla iki günlük 1. Kadın Sığınakları Kurultayı düzenlendi. Amaç, kadına yönelik şiddete karşı mücadelede kadınlar ve gruplar arası kalıcı bir iletişim ağı oluşturmak.. Bugün Doğanlar : 1694. Fransız filozof Francois Marie Arouet, yaygın olarak bilinen adıyla Voltaire. Bugün Ölenler : 1946. Spor yazarı, gazeteci Sami Karayel. 1977. Geleneksel tuluat tiyatrosunun son temsilcisi Tevfik İnce. Madem dünya merhaba gün imiş .......................herkeze sevgi dolu MERHABALAR
- 2.095 cevap
-
- Tarihte Bugün
- Neler Olmuş
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Yeni Üyenin Selamı, sabahı
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: ehl-i kıraat başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
evet ilginç ''Klavye ile beyin arasında kurulu olan soyut bağları üye olma iştiyakı kapladı.''iyiki kaplamış sevindim.....hoş paylaşımlar olacagından eminim....aramıza hoşgeldiniz -
HERKEZE SELAAMMMM
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: sevgiburak başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
Hoşgeldiniz -
slm herkese
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: ...ozcan... başlık Ben Geldim - Buradan Başlayabilirsiniz - Birbirimizi Tanıyalım
Hoşgeldiniz...................... -
20.Kasım................. 1918. Venezuela İspanya'dan bağımsızlığını kazandı. 1922. 79 yıl önce İsviçre'nin Lozan şehrinde Lozan Barış Konferansı açıldı. 1936. İspanya İç Savaşı'nda faşist ayaklanmaya karşı Cumhuriyetçiler safında mücadele eden anarşist önderlerden Buenaventura Durruti öldürüldü. 1940. Macaristan Mihver Devletleri'ne katıldı. 1943. İstanbul Teknik Üniversitesi kuruldu. 1945. Nazi savaş suçlularının yargılanmasına Nürnberg'de başlandı. 1949. Türk Milli Futbol Takımı, Dünya Kupası grup eleme maçında Suriye'yi 7-0 yendi. 1953. Türkiye'de ilk Otomobil Mukavemet Yarışı yapıldı. 1957. Fahretttin Kerim Gökay Berlin Büyükelçiliği'ne atanınca, yerine eski Çalışma Bakanı Mümtaz Tarhan İstanbul valisi ve belediye başkanı oldu. 1959. İngiltere, Avusturya, Danimarka, Norveç, Portekiz, İsveç ve İsviçre kısa adı EFTA olan Avrupa Serbest Ticaret Birliği anlaşmasını imzaladılar. 1962. Amerika Birleşik Devletleri Küba ablukasına son verdi. 1975. Diyarbakır Lice depreminde evsiz kalanlar resmi daireleri işgal eylemi sonrası Diyarbakır'a doğru yürüyüşe geçtiler. 1978. İstanbul'da kaçırılan "Suadiye" yolcu gemisi İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi'nde 2,5 saat dolaştırıldı. 1979. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ümit Doğanay öldürüldü. 1982. İstanbul Ataköy'de bir tavernada tüpgaz patladı; 24 kişi öldü. 1994. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, RTÜK, özel radyo ve televizyonlarda 900'lü hat reklamlarını yasakladı. Aynı gün Dünya Halter Şampiyonası'nda Naim Süleymanoğlu 64 kiloda 5 dünya rekoru kırdı ve 3 altın madalya aldı. 1998. İtalya 12 Kasım'da Roma havaalanında yakalanan PKK lideri Abdullah Öcalan'ı serbest bıraktı. 2000. 20 Ekim 18 cezaevinde 865 tutuklu ve hükümlü açlık grevine başlamıştı. F Tipi cezaevlerine karşı başlatılan açlık grevleri günü ölüm orucuna dönüştürüldü. Bugün Doğanlar: 1914. Yeni Meksika romanının kurucularından, romancı, öykücü ve siyasal eylemci José Revueltas. 1923. Güney Afrikalı yazar Nadine Gordimer. 1925. Ağabeyi ABD Başkanı John Kennedy'nin ardından suikastte hayatını kaybeden eski adalet bakanı Robert F. Kennedy. Bugün Ölenler: 1910. Rus romancı Lev Tolstoy. 1926. Amerikalı yazar Jack London intihar ederek. 1975. İspanya'nın faşist lideri General Francisco Franco.
- 2.095 cevap
-
- Tarihte Bugün
- Neler Olmuş
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
FORUMDAN ÜÇ KİŞİYE ÇİÇEK VERECEĞİZ VE NEDEN VERDİĞİMİZİ YAZACAĞIZ..
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: kralx başlık Forum Oyunları
Sevgili Birce çok duyarlı ve hassas bir yapın var ...bu siteye yeni geldigimde o haberin yazılı oldugu bölümü okudugumda ölüm hernekadar kaçınılmazda olsa bilmiyorum yaaa........neyse .....umarım gittigi yerde yaşamındakinden daha mutludur...ve sevgi ile onu anımsıyanlar oldugunu görüyordur.....ben sevdigim kır papatyalarımı onunla paylaşmak istiyorum..................................... -
Nedemek....... afiyet şeker olsun da hepsini yiyip bitirmedi isen gel birlikte sevgili godzi gelmeden tüketelim önce saglıgınla sonra sevenlerinle ol....
-
İnan ki godzi normalde pc i dışındada aklıma gelen bazende keşke realdede şuan yanımda olsada sohbet etsem dedigim arkadaşalr var burada...
-
özletmek adına degil gelememek bunu bilin :)bak iyi olunca nassı abaha dek buralardayım:)
-
Ahmet Kaya Unutulmadı...
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: By_Demokrat başlık Türk Halk - Özgün - Protest Müzik
GURURLA BAKIYORUM DÜNYAYA çünkü isyan bıçağıdır böğrüme saplanan sancı çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum ve kederin ve solgun yüzlü işçilerin üzerine dağ başlarının hırçınlığı savruluyor benden. çünkü beni ateşiyle dimdik tutan kin çünkü benim gözbebeklerimde tutuşan şafak miting afişleri cesur pankartlar ve binlerce militan derin denizlerin aydınlığı zorlu sabahlar gökyüzü ve lale sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata. çünkü ben sevdiğim kızı yaşamak gibi halkım gibi sevdiğim kızı /ki şiirini yazamayan ve türküsünü söyleyemeyen halkım gibi binlerce ve binlerce kurşunlanan halkım gibi zincirlere vurulan savaşlara yollanan vergilere bağlanan halkım gibi felç olmuş yalnızlıklara bırakarak büyük acıların ve gözyaşının içine bırakarak şiirlerimin bir bıçak gibi ışıldadığı devrim türkülerini ve başkaldırmayı öğreten dudaklarını bir kere olsun öpemeden bir kere olsun tutamadan kaygısızca serin bir yaz gecesi gibi ürperen ellerini hatta boynunu ve ayak bileklerini bilemeden, bilemeden, bilemeden vurdum yüreğimi şanlı kavgaya barışın ve özgürlüğün dağlarına yürüyorum işte /yiğitsen uslandır beni ey yasakların kahpeliğin ve soygunların koruyucusu türkü çağıran kızlarımı sustur ve kahraman oğullarımı, mezar kaza kaza kederli, kızgın tohum serpe serpe hünerli ve sömürüle sömürüle bomboş ve açlığın ve zulmün izlerini derin uçurumlarında taşıyan ellerimi nacaklara ve tırpanlara sarılan ellerimi mavzerlere sarılan ellerimi zincirlere vur gücün yeterse. ama adına yaşamak dersen ot gibi, saman gibi yaşamak dersen bir solucan gibi yerlerde sürünerek ezilerek sömürülerek re-zil-ce çatlayan tomurcuğun doğan çocuğun çığlığını duymadan gül benizli sevgilinin titreyen göğüslerini öpmeden doyasıya korka korka yana yana her gün biraz daha derinden her gün biraz daha kapkara duyarak ölümü aç ve arkasız köpekleşerek yaşamak dersen bu yürek çat diye çatlasın ulan! gelgelelim parlayan güneşi emekçi halkların kahraman halkların güneşini şehvetle içine dolduran toprak şimdi sımsıcak şimdi ulaşılmaz şimdi olgun meyvelerle dolu bahar bahçelerini salmaktadır dünyaya ve gül benizli sevgilinin dudaklarında hayat bizi aşka ve kavgaya çağırmaktadır bıçak kemiğe dayandığı ok yaydan fırladığı için değil bu bezirgan saltanatı bu zulüm bitsin diye ağaran günler için yeni bir dünya uğruna yüzlerinde cesaretin onuru ve imanlı gücü dövüşen dünyanın emperyalizme karşı dövüşen dünyanın ve ölüme gülerek koşan genç savaşçıların al bayrakları dalgalansın kinle boğuşan yorgun yüreği aydınlansın diye anamın. felaketler geçirmiş anamın dişleri dökülmüş kederli ağzı ağlamaya hazır gözleri safrası ve sonsuz ve dağları eriten sabrı, merhameti yani bir bütün halinde insanlığımız yunsun, arınsın diye duru pınarlarda alın terinin namusu kurtulsun diye kurtulsun diye sıcak somun acı soğan ve çiçekli basmalar ahdettik vefa ettik kelle koyduk ölen ölür dostlar düşmanlar heyy heyy kalan sağlar Söz: Orhan Kotan Müzik: Ahmet Kaya Bir yıl daha geçmiş onu kaybetmemizin üstünden ... Sanırım yıllar geçtikçe acısı içimizde büyüyecek , ona ateş püskürenler eserlerini okumak için sıraya girdikçe, onun özlemini çektiği barış dağların kuytularına iyice saklandıkça, halklar savaştıkça ... Anısına Saygıyla . -
Ahmet Kaya Unutulmadı...
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: By_Demokrat başlık Türk Halk - Özgün - Protest Müzik
'Tabaklar çatallar havada uçuşuyor. Smokinli bir takım erkeklerle tuvaletli bir takım kadınlar (ki onlara sanatçı deniyor) ayağa fırlamış, isterik bir şekilde bağırıyor küfrediyorlar. İstanbul'un en lüks otellerinden birinin salonu burası. Tüm bu isyan, bir masada oturmuş, şaşkın bir şekilde çevresine bakan bıyıklı, esmer bir adama. Polisler, korumalar bu olası linç olayını engellemeye çalışıyor. Masaya bardaklar, çatallar atılıyor. Televizyon haberlerinde izliyorum. Olay ülkemizin en mümtaz ödül törenlerinden biri olan Magazin Gazetecileri Derneği'nin gecesinde yaşanıyor. Hani bir nevi Oscar ödülü bu. Çevresine tedirgin bakan adamın adı Ahmet Kaya. Biraz önce sahneye çıkmış aldığı ödülün ardından kısa bir konuşma yapmış sonra gelmiş yuhalar küfürler. Peki mikrofonda ne demiş Ahmet Kaya? 'Ben bu ödülü 'İnsan Hakları Derneği'ne, 'Cumartesi Anneleri'ne ve magazin gazeteciliğine emek vermiş arkadaşlarım adına alıyorum.' İşin içine 'insan hakları', 'Cumartesi Anneleri', 'emek' filan girdi ya, salon hafiften kıllanmaya başlıyor, sonra Kaya'nın can alıcı cümlesi geliyor: 'Kürtçe bir şarkı ve klip yapıyorum' diyor. 'Bu ülkede bunları yayımlayacak yürekli insanlar olduğunu biliyorum. Yayınlamazlarsa Türk halkına hesap vereceklerini de biliyorum.' İşte bu cümleden sonra salon birbirine giriyor. Bağırışlar çağırışlar, küfürler, çatal, kaşık fırlatmalar. (...) Ahmet Kaya masada şaşkın bir şekilde TV kameralarına derdini şu cümlelerle anlatmaya çalışıyor: 'Yıllarca Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü savundum, ama Kürt realitesini kimse inkâr edemez, sadece bunu söyledim'. Ama salondakilerin isterik çığlıkları bitmiyor. 'Cehenneme git. Kürt diye bir şey yok...' Herkes ayaklanmış. Polisler geliyor, Ahmet Kaya'yı otelin arka kapısından apar topar kaçırıyorlar. O anda Serdar Ortaç çıkıyor sahneye ve popülizmin en müthiş örneklerinden birini vererek 'Bu dünyada kimse sultan değil, Atatürk'ün yanındayız ve bu vatan bizim' diyor sonra 'Onuncu Yıl Marşı'nı söylemeye başlıyor. Ve beklenen gerçekleşiyor Reha Muhtar çıkıyor sahneye 'birlik ve bütünlüğümüz' adına herkesi 'Memleketim' şarkısını söylemek için sahneye çağırıyor. Böylece 'iç barışımız' sağlanmış oluyor ve salondakiler 'Memleketim' şarkısı eşliğinde 'Türküz, Türküz' diye tempo tutuyor. Ayıptır ayıp. Sanatçı dediğin zaten aykırı bir sestir, aykırı bir nefestir. Ahmet Kaya sanatçı mıdır değil midir? Ben bilemem ama dar kafalı düzenin suyunda giden, küçük çıkarlar uğruna kitleleri peşine takmak isteyen insanlara sanatçı denmeyeceğini öğrenecek kadar yaşlandım galiba..." Bu satırları, yine bu sayfada 15 Şubat 1999 Pazartesi günü yazmışım. Ahmet Kaya'nın idam kararını veren işte o gece orada yaşananlardı. Bir insanın yaşamı, o gece, oracıkta söylediği üç beş cümle ile allak bullak oldu. Türkiye'nin en sevilen sesi, en sevilen şarkıcısı, ülkenin en büyük haini oldu. Peki ne yapmıştı Ahmet?.. Hürriyet'te Muammer Elveren ile yaptığı son röportajında bunu anlatmış. "Bana, o gece, 'Sünnetsiz, Ermeni hayvanı, Kürt diye bir şey yoktur bu ülkede' diye haykıran birkaç densiz yüzünden bu hale geldim" demiş... Aynı görüntüleri geçen akşam televizyonda yeniden izledim ve yüreğim burkuldu. O nasıl hayvanca bir saldırıydı. Politik görüşü ne olursa olsun o güzelim şarkıları mahkûm etmeye, onu gurbet ellerde öldürmeye kimin hakkı vardı? Bu konuda iki ayrı dünyanın insanı, iki farklı sesin yazılarından birkaç satır alıntı yapmak istiyorum. İkisi de Ahmet Kaya'nın ölümü üzerine yazmışlar. İlki Akşam gazetesinde Kenan Işık. Şöyle yazmış: "Öfkenin ve protestonun bizzat kendisi olan Ahmet Kaya, bir yanı öbür yanı ile döğüşürken mecali kalmamış, tükenmiş ve sol yanı sağ yanına yenik düşmüş. Yüreği genç yaşta duruvermiş. (...) Nâzım da gurbette ölmüştü. Karısı Vera'dan işitmiştim. Dış kapıyı açmak üzereyken yığılmış kalmış eşiğe. Tam kapıyı açacakken durmuş yüreği, kalakalmış oracıkta. Gurbette... Vatan hasreti çekerken." Kenan ışık beni affetsin. O güzel yazısından sadece birkaç cümle aktarabildiğim için. Bir başka 'cepheden' Zaman gazetesi Yazarı Eyüp Can'dan da özür diliyorum. Onun yazısından da sadece şu birkaç satırı buraya alabilecek kadar yerim var. Şöyle yazıyor Eyüp Can "Sevgili Ahmet Kaya, ülken tahammülsüz, mizacın hırçın olduğu için kavgan da isyankar şarkıların gibi hiç bitmedi. (...) Vakit tamam toprağa karışacaksın. Seni gıyabında tutuklayan ülkene, umut edilir ki, toprağınla barışık dönersin. Cenazeni siyasi şova dönüştürmek isteyenlere de, yasaklarla gölgeleyenlere de sessiz tebessümünle cevap vereceksin. Üzülmeyesin artık onun huzurundasın." Ahmet Kaya hiçbir zaman yorgun bir demokrat olmadı. Yorgun demokratlar, onun hakkında hiçbir yasal yasak olmadan, adını bile anmaktan korkan bizleriz. Yorgun, şaşkın, korkak sözde demokratlar. Ölümünden sonra kaleme sarılan korkaklar. Gerçek demokratlar bizi affetsin. Arda Uskan Radikal, 20 Kasım 2000 Bu yazıyı sevgili Ahmet Kaya'nın web sitesinde okudum ve sizlerle paylaşmak istedim!!!Sanat adına bu ülkeye hizmet vermiş olan sevgili Ahmet Kaya'yı saygı,sevgi ve özlemle anıyorum................................. -
Ahmet Kaya Unutulmadı...
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: By_Demokrat başlık Türk Halk - Özgün - Protest Müzik
Hatırlıyor musunuz, Ahmet Kaya'yı sürgüne bir linç girişimiyle yolladık. Bugün vakayı adiyeden olan seri linç girişimlerinin ilk halkası belki de 1999'da Show TV'deki Magazin Gazetecileri Derneği'nin ödül gecesinde yaşanmıştı. Yılın en çok satılan albümü onundu, ödül ona verildi, o da haliyle konuşma yaptı. Çıkacak albümü için Kürtçe bir şarkı okuduğunu, bir de klip çekeceğini, büyük TV kanallarının da herhalde klibi yayımlayacağını söyledi. Sonra gelsin çatallar, kaşıklar, yuhalama-lar, efelenip sahneye yürümeler, Reha Muhtar'lar, Serdar Ortaç'lar, Ebru Gündeş'ler, Şenay Düdek'ler, onuncu yıl marşları, güvenlik kordonları... Ölçüsüz milliyetçi infialin kurbanı O gece Türkiye'nin küçük çapta dönüm noktalarından, utanç anlarından biriydi. Sonrasında Ahmet Kaya yapayalnız bırakıldı, asparagas haberlerle hedef gösterildi, yurtdışına çıkmak durumunda kaldı, çok sevdiği memleketinden uzakta, yalnız öldü. Bahsettiği albüm ölümünden sonra yayınlandı, Kürtçe bilmemesine rağmen okumaya çalıştığı 'Kervan' da klibiyle beraber burada yer aldı, tabii televizyonlarda falan gösterilmedi. Ama çok geçmeden başka Kürtçe şarkılar, klipler yer aldı televizyonlarda. Hep yaptığı gibi önden koşan, sözünü sakınmayan Ahmet Kaya, ölçüsüz bir milliyetçi infialin kurbanı olduğuyla kaldı. Ya da, daha doğrusu, bu sayede, şarkılarında hep bahsettiği tekinsiz hayatın şahsında vücut bulmasıyla, bir tutarlılık, bir bütünlük kazandı . Üzücü de olsa, şarkılarıyla ölümünde de hemhal oldu... Ahmet Kaya'yı, sessizlikte bir ses olarak değerlendirmek gerekir herhalde. 12 Eylül'ün izleri henüz belirginken, 1985'te ilk albümü 'Ağlama Bebeğim'i yayınladığında, sanat ve fikir hayatı öylesine durgun, hapishanelerde işkence gören, idam bekleyen, sürgünde çile dolduran yüz binlerce insan öylesine sahipsizdi. Bir sene sonraki üçüncü albüm, 'Şafak Türküsü', bu büyük kitleye adeta tercüman oldu. Daha ortada doğru dürüst 'Türk popu' da yokken, Hey dergisinin listelerinin tepelerinde, bir 'protest' şarkıcı dolanıyordu. 1987'de 'yorgun demokrat'lara omuz verirken, 1988'de 'Başkaldırıyorum'la ayaklarının üzerine dikilecekti. 'İyimser Bir Gül'ün, 'Sevgi Duvarı'nın ardından, artık Türkiye'nin en çok dinlenen isimlerinden biri olmuştu. Solun zayıflığından bahsederken, belki de bir potansiyel olarak yüz binlerce Ahmet Kaya dinleyicisine bakmak gerekiyordu. Daha sonraları, 'düşük yoğunluklu çatışma'nın en sert, en karanlık döneminde 'Şarkılarım Dağlara' diyebildi. Faili meçhuller alıp başını giderken 'Beni Bul' diye bağırıyordu. Mücadele nereye evriliyorsa, nerede bir haksızlık çıkıyorsa, oraya bakmaya çalışıyordu. Şimdilerde müzikte hasret kaldığımız bir hak arama, hesap sorma tavrını korumaya gayret ediyordu... Onca sevilen, ama çok da hor görülen müziğinde acaba göremediğimiz, değerlendiremediğimiz şeyler mi var? Genellikle Osman İşmen'e teslim ettiği düzenlemeler daha iyi olabilirlerdi hadi, ama arabeskle itham edilmesine ne demeli? Nihayetinde modern bir lokal füzyon olan arabeskin kapsayıcılığının, sahiciliğinin, bu toprakların kulağına ve geleneğine ait olduğunun farkındaydı muhtemelen. Sesine gem vurmayı sevmeyecek birinden bekleneceği gibi, gırtlağının o sulara girmesi için de herhalde ekstra çaba harcamıyordu Kendisini arabesk yapmakla suçlayan birine bir gün şöyle demiş: 'Ne yani, Araplar devrimci olamaz mı arkadaş?' Attilâ İlhan, Hasan Hüseyin, Ahmed Arif kadar, herhalde Yusuf Hayaloğlu'nu da onunla anmalı. Kendi yazdıkları kadar, Hayaloğlu'nun söz dünyası da belirledi şarkılarını. Bir cebinde Das Kapital, bir cebinde rakı şişesi, yarını belirsiz, dokunsan yanacağın bir adamdı şarkılardaki. Öyle de öldü. Posterlik bir devrimci Ahmet Kaya'nın ölümünün ardından üç albüm yayımlandı. Dördüncüsü de yolda: Sağlığında bir şiirini besteleyip okuduğu Orhan Kotan'ın Türkiye'de yayınlanan tek şiir kitabını, 'Gururla Bakıyorum Dünyaya'yı önüne alıp başından sonuna okumuş, kaydetmiş vaktiyle meğer. Kaya'nın anısını hakkıyla yaşatmaya çalışan GAM Müzik, şiirleri başka Ahmet Kaya besteleriyle besleyerek yayına hazırlıyor. Bu ay sonuna kadar çıkmasını umduğumuz albümün adı muhtemelen 'Gözlerim Bin Yaşında' olacak. Bu topraklarda iyice kök salmaya başlayan bir baskıcı iklimin, hoşgörüsüzlüğün, birörnekleşmenin, eblehleşmenin karşısında hâlâ bir panzehir Ahmet Kaya. Ölümünden altı yıl sonra anlıyoruz ki, Deniz Gezmiş ve Yılmaz Güney'in yanına, Türkiye tarihinin en ünlü (en posterlik) üç devrimcisinden biri olarak adını yazdıran Kaya, büyük bir boşluk dolduruyormuş. Şimdi o boşluk, hatasıyla günahıyla normal bir insan olan Kaya'nın kahramanlaştırılmasıyla doldurulmaya çalışılıyor. Bir yanda idolleştirme, bir yanda yok sayma: '80'lerin ve 90'ların en kitlesel sanatçılarından birine bugün reva gördüğümüz bu. Ölüm yıldönümünde bari, ifrattan ve tefritten kaçınarak, başına gelenlerin yarattığı öfkeyi ve dersi de saklı tutarak, koyalım bir CD'sini, açalım bir rakı. Neşeli bir şey olsun: 'Çek Mustafa Çek' mesela, 'İyimser bir gül açsın yanaklarında' ya da... MERVE EROL- Radikal -
Tarih Baba maraton yarışçısıdır; ama, 20’nci yüzyıl ve devamında sürat koşucusuna dönüştü... Bir ömür boyu içinde neler yaşandı neler?.. 1990’dan bu yana kaç yıl geçti?.. Sovyetler parçalandı... Balkanlar bölük pörçük, evlere şenlik... Bir sürü yeni ülke, yeni devlet çıktı ortaya... İyi mi oldu?.. Emperyalizm bu devletleri birbiriyle tokuşturarak gününü gün ediyor... Ya Türkiye?.. Kendi kendisini şaşırdı... Parçalandı parçalanacak... Dincileşti dincileşecek... Çağ dışına itiliyoruz... * Bu gerçeği dile getirirken artık diplomatik üsluba, medya raconuna, esteğe kösteğe gerek yok... 1923’te kurulan Cumhuriyet, Amerikan tezgâhında kıvranıyor... Dincilik.. Bölücülük.. İkisi de iç politikada ve çok partili rejimde belirleyici oldu.. Bu ikisi birbiriyle çelişiyor gibi görünse de aldanmayın.. * Unutmayalım ki bir açıdan Türkiye’de dünyanın en ileri demokrasisi geçerli.. Nasıl?.. DTP Kürt kardeşlerimizin partisi değil mi?.. Evet.. Peki, DTP terör yöntemini benimseyip ortalığı kana bulayan PKK ile haşır neşir ve iç içe değil mi?.. Terör örgütünün temsilcisi DTP Meclis’te... Demokrasi gereği böyle... * Peki, terör örgütünün lideri olmakla suçlanarak yargılanan kim?.. Bendeniz.. Yalnız bendeniz mi?.. Terörün T’siyle en küçük bir ilişkisi bulunamayacak ve bulunmayan nice rektör, avukat, bilim adamı, parti başkanı terörist suçlamasıyla içerde... * Ayıptır söylemesi... PKK terörüyle omuzdaş partinin başkanı Ahmet Türk Meclis’te... Sakın ha... Kimsenin aklına Ahmet Türk’ü içeri atmak için en küçük bir fikir düşmesin... DTP hem Meclis’te olsun.. Hem PKK terörüyle al takke ver külah olsun... Her sorunumuzu tartışarak ve demokrasiyle çözelim... * Çözelim de; bir noktada, amaçta, ülküde, hedefte birleşelim... Nedir o?.. Türkiye Cumhuriyeti Yugoslavya’ya ve Sovyetler’e dönüşmesin... Dincileşmesin.. Parçalanmasın.. * Üstelik biz parçalandığımız zaman Anadolumuzun doğusu, hesaba göre, Irak’ın kuzeyiyle aşiret ve dincilik temelinde birleşecek... Anadolu’nun batısı da dinci bir Cumhuriyet olacak... Atıyorsun, demeyin.. Göz göre göre, emperyalizmin tezgâhında, Amerika’nın güdümünde Türkiye Cumhuriyeti bitiriliyor... İçerde, dışarda, Amerika’da, Avrupa’da, Arabistan’da tezgâh çalışıyor... Evet, eğer kendimizi toparlayamazsak işimizi bitirecekler... Bunu kim söylüyor?.. PKK terörü sürüp giderken, şehit sayısı artarken, Meclis’te terörist PKK’yi savunan partinin grubu varken, terörist olmakla suçlanıp gecenin köründe gözaltına alınarak yargılanan ben söylüyorum. İlhan Selçuk....
-
Cumhuriyet'ten Can Dündar'a şok karikatür ! Can Dündar'ın Mustafa belgeseline en sert eleştiri Cumhuriyet Gazetesi'nden geldi. Cumhuriyet'te yer alan ve Murat Sayın'ın çizdiği karikatür çok tartışılacak gibi. Gazete ayrıca Devrim Tarihçisi Yrd. Doç. Dr. Görgülü'nün 'Mustafa' hakkındaki görüşlerine de yer verdi: Atatürk'ü Silmek Devrim Tarihi uzmanı Yrd. Doç. Dr. İsmet Görgülü, "Mustafa" filmini izledi, notlarını tuttu. Ciddi bir hazırlık içinde. Pop kültürüne bulanmış niyeti belli operasyona karşı bilimsel yanıtlar verecek. Görgülü, şöyle düşünüyor: "Olay, Mustafa Kemal'i ?Atatürk' olmaktan düşürmek, Mustafa Kemal'i Türk insanının gönlünden çıkarmak, dimağından silmek amaçlı idi. Duruma bu gözle bakınca, işin ciddiyeti, önemi büyüdü." Atatürk'ün uydurmalarla, iftiralarla neden kötülendiğini, asıl hedefin Atatürk mü olduğunu sorgulayan İsmet Görgülü, yanıtın Amerikalı gazeteci Nick Ludington'un sözlerinde bulunabileceği kanısında: "Türkiye'yi birleştiren, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve Mustafa Kemal Atatürk'tür. Bunlarsız Türkiye dağılabilir?" Görgülü'nün vardığı sonuç şu: "Asıl hedef Türkiye'dir, Türkiye'nin dağıtılması, bölünmesidir. Bunun için, Türkiye'nin kuruluş felsefesi olan Kemalizmi tasfiye etmek, Kemalizmin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü Türkiye'den silmek politikası izlenmektedir. Bu politikayı kimlerin izlediğini anlamak için Kemalizme yaklaşımlarına bakmak yeterli olur. Hangi ülke veya ülkeler Kemalizme karşıt ise bu politikanın peşindedir ve Türkiye üzerine bir niyeti vardır. İçerideki dinciler, bölücüler ve işbirlikçiler ise bunların vasıtasıdır." Obama'nın Irak politikası ABD siyasetini yakından izleyen deneyimli gazeteci Yılmaz Polat, yeni ABD Başkanı Obama'ya seçilir seçilmez, geçen perşembe günü üst düzey bir istihbarat brifingi verildiğini aktardı bize. Brifing, Irak, İran ve El-Kaide üzerine olmuş. Türkiye açısından en güncel konu belli: Obama, Irak politikasını nasıl biçimlendirecek? Yılmaz Polat'a göre perşembenin gelişi çarşambadan belli: "Bence oradaki Amerikan çıkarları başka hangi yollardan fazla zarar görmeden devam ettirilecek çalışması yapılacaktır. Bush'un Irak'ın işgaline Demokratların da hemen hemen tam kadro destek verdiğini, Obama'nın Irak danışmanları arasında şahinlerin olduğunu da unutmamak lazım. Örneğin, Büyükelçi Peter Galbright, çok uzun yıllardır Kürt konusunun mimarıdır. Barzani ve Talabani'yle ilişkileri, uzun yıllar önce Senato'da Claiborne Pell adlı çok etkili bir senatörün yardımcısı olduğu günlerde başlamıştır. Hoşyer Zebari ve Behram Salih'in yakın arkadaşıdır. Şu anda Obama'nın Irak danışmanları arasındadır ve Barzani'nin de Washington'da lobiciliğini yapmaktadır. Kendisi Senatör Pell'in yanında çalıştığı zaman Pell, Senato Dış İlişkiler üyesiydi ve Joseph Biden'ın yakın arkadaşıydı. Burada, Obama'nın yardımcısı Joseph Biden'in Irak'ın 3'e bölünmesi gerektiği yolunda açıklamalarını hatırımıza getirmeliyiz. Sonuç olarak, Obama'nın yanındaki bu isimler ve geç-mişlerine baktığımızda, Obama'nın Irak politikasının nasıl şekilleneceğini de tahmin etmek zor olmayacaktır. Bu isimlerin AKP değil ama, Türkiye'deki siyaset tüccarları diye adlandırdığım çok Cumhuriyetli karakterlerle öteden beri yakın ilişkisi olmuştur. Ayrıca bunların DTP'li Ahmet Türk ve Leyla Zana'nın HEP yıllarında Washington'da pazarlandığı 90'lı yılların başında da çalışmaları vardır. Bu isimler şu anda Irak konusunda hareket halindeler." Tarih anlayışı Can Dündar?ın "Mustafa" filminin tarih danışmanı Faruk Alpkaya imiş. SBF öğretim üyesi olan Faruk Alpkaya, "Kemalizm, ilerlemeden çok gerilemeye tekabül eder" diyen liberal düşünceci Prof. Dr. Atila Yayla'ya destek bildirisi ile "türbana özgürlük" bildirisine imza atan akademisyenler arasındadır. Faruk Alpkaya, Türkiye'deki tarih ders kitaplarının "ulusçuluk ideolojisini aşılayan" metinler olduğunu, hatta "düşmanlık" ve "potansiyel şiddet" kaynağı olduğunu "okullarda anlatılan tarihin hayattan tamamen koptuğunu, tarih eğitiminin bugünü yönlendiremez hale geldiğini" dile getiren raporlara imza atan akademisyen olarak da tanınır. Faruk Alpkaya ayrıca, Tarih Vakfı'nın, "Çocuklar ve Yetişkinler İçin Tarih Aracılığı Avrupa Yayınları Projesi" kapsamında öğrenciler için yayımladığı "20. Yüzyıl Dünya ve Türkiye Tarihi" kitabının yazarları arasındadır. Faruk Alpkaya'nın bu kitabında, okullarımızda yıllardır "İzmir'in işgali" olarak öğretilen olay, "...Yunan kuvvetleri İzmir'e çıkarak, Rum nüfusunun da desteğiyle Ege bölgesinde işgal yönetimi kurdu. Bu son gelişme İzmir'in de Selanik gibi kaybedileceği endişesini güçlendirdi" gibi bir anlatımla aktarılmış, yine okullarımızda "İzmir'in kurtuluşu" olarak okutulmakta olan 9 Eylül 1922 tarihi ise "İzmir'in alınması" ifadesi ile tanımlanmıştır. Yani Yunan İzmir'e çıkmakta, Türk ise İzmir'i almaktadır. Böylece tarih, "ulusçuluk ideolojisini aşılayan" metin olmaktan da, "düşmanlık" ve "potansiyel şiddet" kaynağı olmaktan da çıkmaktadır. Piyasaya yeni sürülen "Mustafa" filmi ekibinin tarih anlayışı işte bu kadar yalındır... İnce sanat Can Dündar, "Mustafa filminde Atatürk korkak biri olarak mı gösterildi" sorusuna şu karşılığı veriyor: "Atatürk ?Ben karanlıkta yatamam çocuk' diyor. Karanlıktan korktuğunu söylemiyor filmde. Benim o sahneyi koymamın amacı, o dönem mum alacak paralarının bile olmadığını anlatmaktı. Eğer buradan Atatürk'e korkak denildiği imajı çıkıyorsa bunda kötü niyet var demektir." Arkadaş çok iyi niyetli aslında da, izleyici *******... Öyle ince sanat yapıyor ki, anlayamıyorlar
- 132 cevap
-
- Mustafa
- Mustafa Filmi
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Haz alarak okudugum karma şiirler...........
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: Yayamaz Kayımca başlık Şiir Forumu
ÖLÜ.................. Hangi mahallede imam yok, Ben orada öleceğim. Kimse görmesin ne kadar güzel, Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim. Ölüler namına, azade ve temiz, Meçhul denizlerde balık; Müslüman değil miyim, haşa, Fakat istemiyorum, kalabalık. Beyaz kefenler giydirmesinler, Sızlamasın karanlığım havada. Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım, Ki bütün azalarım hülyada. Hiçbir dua yerine getiremez, Benim kainatlardan uzaklığımı. Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar, Çılgınca seviyorum sıcaklığımı... Fazıl Hüsnü Dağlarca ................................. -
Fıkralar Sadece Burdan
Yayamaz Kayımca şurada cevap verdi: sardunyam başlık Mizah - Mizahla ilgili herşey
Tanrının Dağıttığı Özellikler Tanrı dünyayı yarattığı zaman gelecekteki ulusların temsilcilerini yanına cagirmış her birine ikiser erdem vermis... İsviçrelilere ; Düzenlilik ve Yasalara saygı ... İngilizlere ; Soğukkanlılık ve asalet ... Japonlara ; Çalışkanlık ve Sabır ... İtalyanlara ; Neşe ve Romantizm .... Fransızlara ;Şarap ve güzel yemekler Türklere ; Zeka ve Dürüstlük ve Tayyip sevgisi .... Meleklerden biri bu dağıtımdan sonra Tanrı'ya sormuş ? 'Bütün uluslara ikişer erdem verdiniz ama Türklere üç tane'. 'Evet ama' demiş Tanrı 'sadece ikisini kullanabilecekler' - Böylece; * Bir Türk zeki ve Tayyipci olduğu zaman dürüst olmayacaktır ... * Bir Türk dürüst ve Tayyipci olduğu zaman zeki olmayacaktır... * Bir Türk hem zeki hem de dürüst olduğu zaman Tayyip'ci olmayacaktır... -
19.Kasım......... 1923. 1400 Şark Demiryolları işçisi greve gitti. Grev bir hafta sürdü. 1924. Bir Mısırlı, İngiltere'nin Sudan Genel Valisi Sir Lee Stack'ı öldürdü. 1941. İngiltere Kuzey Afrika'da Alman ve İtalyanlara karşı saldırıya geçti. 1942. Beslenme, giyecek ve yakacak için Harp Ekonomisi Bürosu kuruldu. 1956. Türkiye'de akaryakıt tüketimine sınırlama getirildi, ekmekte 70 gram indirim yapıldı. 1957. Çekoslovakya'da Antonin Zapotocky'nin ölümü üzerine, Antonin Novotny devlet başkanı oldu. 1959. Hapiste bulunan gazeteci Ülkü Arman, basın üzerindeki baskıları protesto etmek için günü açlık grevine başladı. Açlık grevi 9 gün sürdü. 1960. Af çıktı. 15 bin tutuklu ve hükümlü aftan yararlanacak. 1967. Türkiye ile Yunanistan arasında Kıbrıs gerginliği sürüyor. Meclis hükümete ülke dışına asker gönderme yetkisi verdi. Donanma İmroz açıklarında alarmda. 1972. Batı Almanya'da Willy Brandt bugün yeniden şansölye seçildi. 1979. Gazeteci İlhan Darendelioğlu öldürüldü. 1982. Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam 12 Eylül'den beri bakanlığa bağlı 5,040 kişinin görevine son verildiğini açıkladı. 1984. Birleşmiş Milletler görevlisi Enver Ergun, vurularak öldürüldü. Saldırıyı Ermeni Devrimci Ordusu üstlendi. 1989. İzmir, Aliağa'da termik santral inşası sürüyor. "doğa katliamına hayır" mitingi düzenlendi. 1991. Süleyman Demirel başkanlığında Doğru Yol Partisi, DYP Sosyaldemokrat Halkçı Parti, SHP koalisyonu 49. Hükümet kuruldu. SHP Genel Başkanı Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı oldu. 1992. İstanbul'da polis otosuna açılan ateşte 4 polis memuru öldü. Saldırıyı Dev-Sol üstlendi. Polislerin cenaze töreninde, "Kahrolsun insan hakları" sloganı atıldı. Aynı gün Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş gazeteci Mehmet Ali Birand hakkında suç duyurusunda bulundu. Mehmet Ali Birand Osman Öcalan ile yaptığı röportajı "32. Gün" TV programında yayınlamıştı. 1994. Dünya Halter Şampiyonası'nda Halil Mutlu 7 dünya rekoru kırdı, 3 altın madalya aldı. 1995. Pakistan'ın başkenti İslamabad'daki Mısır Büyükelçiliği'ne intihar saldırısı düzenlendi; 15 kişi öldü, 39 kişi yaralandı, saldırıyı İslami Cemaat Örgütü üstlendi. Bugün Doğanlar: 1917. Javaharlal Nehru'nun kızı Hindistan başbakanlarından İndira Gandi. 1963. Oscar ödüllü Amerkalı sinema oyuncusu ve yönetmen Jodie Foster. Bugün Ölenler: 1828. Avusturyalı besteci Franz Schubert. 1981. Şair Enver Gökçe.
- 2.095 cevap
-
- Tarihte Bugün
- Neler Olmuş
-
(ve 1 diğerleri)
Yapıştırılan Etiketler:
-
Öpüşme Öpüşmek öpücük........... Cinsel birleşmenin başlangıç evresini oluşturan öpüşme, sanılanın aksine yeryüzünün tüm bölgelerine yayılmış bir uygulama değildir. Öpüşme, sevişmenin önemli bir parçasıdır; günümüzde Batı uygarlığında cinsel oyunlar ile cinsel birleşme bağlamında vazgeçilmez bir yer tutmaktadır. Cinsel birleşmenin başlangıç evresini oluşturur. Öte yandan öpüşme, yeryüzünün tüm bölgelerinde hiç de sanıldığı kadar yaygın bir uygulama değildir. Romalılar üç çeşit öpüşme üzerinde dururlardı. Yanaktan dostça öpüşme`ye "osculum", dudaktan sevecenlikle öpüşme`ye "basium", sevdalıların öpüşme`sine ise "suavium" derlerdi. Bunlardan başka akla gelen farklı öpüşme türleri, selamlaşma öpüşme`si, şükran öpücüğü, dinsel anlamlı öpücük ve burun öpüşme`sidir. Bunlar için gerçekten erotik anlam taşıyan türler, Romalıların "suavium" dedikleri ile burun öpüşme`sidir. Bazı yazarlar erotik öpüşmenin kökeninde anne ile çocuk arasındaki öpüşme`lerin bulunduğunu söylerler. Anne-çocuk ilişkisinde gerçekten de pek çok erotik yansıma bulunduğuna göre, insanoğlunun sevişme bağlamında bu tür temasa yönelmesinin kökeninde bu çocukluk yaşantısının varlığı doğal olarak kabul edilmelidir. Diğer taraftan Hindu'ların "Islak bir öpücük, acele bir cinsel birleşmeden daha iyidir" atasözünün dünyanın pek çok yerinde anlam taşımadığı görülür. Bizim toplumumuzda bilinen öpüşme`nin hiç bilinmediği bir çok toplum vardır. Bildiğimiz en gelişmiş biçimiyle cinsel öpüşme, Avrupa'da, Hindistan'da, Amerika'da ve bir takım dağınık insan topluluklarında, örneğin Kuzey Amerika'nın Kvakiutl kızılderililerinde, Trobriandalılarda görülür. Buralarda da cinsel öpüşme bir kaç değişik biçimde uygulanır. En basit öpüşme, kişinin dudaklarını eşinin dudakları üzerine bastırmasıdır. Bastırma başlangıçta hafif olabilir, fakat öpüşme geliştikçe bastırma fazlalaşır. Bazı çiftler bu tür öpüşme`den daha ileri gitmezler. Oysa bu kadarıyla kaldığı sürece öpüşme, aşırı erotik duygular uyandıran bir aşk oyunu sayılamaz. Kişinin dudaklarını eşinin dudakları üstüne bastırmasının belli bir haz sağladığı doğrudur. Fakat daha fazlası yani gerçek bir erotik heyecanlandırma olmaz. Öte yandan derin öpüşme, ya da bazı kültürlerde Fransız usulü öpüşme diye bilinen ve dilin de kullanıldığı öpüşme türü bu ilk öpüşmeye göre oldukça üstün uyarımların kaynağıdır. Böyle öpüşürken eşler dilleriyle birbirlerinin ağızlarının içini keşfe çıkarlar, dudaklarını emerler ve dilleriyle dudakların iç kısımlarını okşarlar. Hatta bu öpüşme tarzının bir çeşitlemesi olarak eşlerinin dil ve dudaklarını hafifçe ısırabilirler de. Ağız içi bu gibi temaslara karşı son derece duyarlıdır. Bu yüzden yukarıda sayılan temas çeşitleri büyük erotik etki uyandırırlar. Hatta bazı kimselerde bu erotik uyarımlar öylesine güçlüdür ki, cinsel organlara doğrudan doğruya herhangi bir dokunma olmaksızın, sadece öpüşme`yle orgazm yaşayabilirler.