Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Yayamaz Kayımca

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.576
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    5

Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey

  1. neden hiç şaşırmadım
  2. Tamam hoşgeldin..........................
  3. ÖLÜME EĞİLMEK Uyumaya değil Rüyalarıma gidiyorum Orada yaşayacağım isteğimce Uyanıkken hiç yaşayamadığım Hepsi de gençti güzeldi Sevdim sevildim diye aldanarak Son gördüğüm onlar olacak Bunca yıldır sevgiye dayanamadığım Ölüme değil Sonsuzluğa gidiyorum Orda dinleneceğim gönlümce Yaşarken hiç mi hiç dinlenemediğim Kalemim yine elimde Kağıtlarım da önümde Son uykusunda düşecek başım Sağlığımda hiç eğmediğim AZİZ NESİN Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olamamış, erken bırakmış ne çıkar?
  4. Gölgeler Toplumu gün gelir her şeyini yitirir insan en sonra da gölgesini ama şu kara kalabalık Daha ölmeden yitirmiş gölgesini... Bundan bile kötüsü var, İşte yaşadığımız bu dönem, Yitirmiş insanlarını gölgeler Olmayan insanların gölgeleri var... Üstelik bilmiyorlar insan olduklarını, İnsanlarını yitirmişlerde haberleri yok, Dolaşıyor yerlerde gölgeler, Hemde insan sanıyorlar kendilerini... Aziz Nesin .......................................................evet lanet olası gölegeler
  5. Hoşgeldin.........................
  6. Evet sevgili Godzi 3 saat olayı var ama nerde o 10 dk kası ya paso gece burdayım...ve inan az önce oturdum neler yaptım biliyormusun bak sanada ayırdım yumurtalı ekmek.... fındıklı kakaolu kek.... acılı peynirli dilimler......... peynir tabaı veeee hadi Rua yı da çagır sanıyorum yeter size fazla kalmadı ama afiyet olsun.......
  7. Buralardayım ama canım sıkılıyoooo ne biliyim yaa aşık olmam lazım galiba aman boşfer iyi oldugumda kesin buralarda oluyorum sevgili Rua özeliklede sevgili Birce ile gece çaylarında buralardayız senide bekleriz:)
  8. Bıraktın Beni şeytanın beline sardığı kuşakla bağlayıp gözlerimi bu korkunç tuzlu yutkunmanın orta yerine bıraktılar beni bıraktın beni o tahta balerinin yırtık bacaklarında benim tebliğimden bir yansıma bir sıçrayış gece üçte uyanıp başladım alkışlamaya,bıraktın beni; yazı sorguya aldılar işkencede kısa kalbim dolaşıyorum yeni yanmış lisenin koridorlarında da sözlüye kaldırılıyor ilk sevgilim intihar ben hiç ders çalışmadım senden başka, bıraktın beni; kibar bir orospuyum ben, bunu da yazdım kumsala, tırnaklarına gözyaşı ojeleri süren artmayacağım, eksilmekti sevişmelerimiz bunun için her gün bir çocuk öldürüyorum parmaklarım bir ferman gibi açılıyor gırtlağında bir güle saati sormak değil mi çekip gitmenin öncesi eğilip bir kediyi okşamak olmasın geri gelmek istemenin en büyük delili; bıraktın beni. yanıtım: anlayacaktık zaten sıkıldığımızı ve bunun böyle bungun, kırışık sürmeyeceğini kahverengiye çevirdi yaşadığım sevdalar beni türkçeler yetmedi karardıkça parlayan şarkıma girdiğim bahçede yitti sidikli ömrüm sanki bir tren raydan çıktı vücudumda bıraktın beni. yıkandım ateşin suyunda gümüşlendim kurşunlandım neşter perisiyim şimdilerdeyse yüksek sesle güldüm buna bunu da- bunu da yazdım kumsala kendi çevremi üçyüz altmış beş günde döndüm sana döndüm dön bana kurtarılmaz ayrılıklar mı yaşıyoruz çarparak söğütlere uğrunda ölünecekleri mi gömüyoruz güneşin battığı yere! aşk, çekim eki almıyor,başka uyaklarla kalıyor ayakta bıraktın beni aşk, artık korkak bir zamir gibi sabah akşam sağına soluna jilet atmakta bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta yalnızlık okuma-yazma bilmiyor siz sürdürün kentinizi komik sarhoşluklarınızı- sahte öpüşmelerinizi girin kalabalığa pazaryerlerine otobüslere bıraktın beni; kaybolun yüzünüzde siz sürdürün kentinizi yangınınızı ben alıyorum, depremlerinizi sel baskınlarınızı, salgınlarınızı afetleri götürüyorum muazzam aşklarınızdan şeytanın beline sardığı kuşakla bağlayıp gözlerimi bu korkunç tuzlu yutkunmanın orta yerine bıraktınız beni! içime beton bir martı döktünüz içime batırdınız ceylan kemiğini! sevgi kubilay'ıydım ben keserek bileklerimi nankör bir testereyle kopuk ellerimi dolaştırdınız bir sopa ucunda tüm yeryüzünde şiir yazdırmadınız bana şiirime döndüm sana döndüm dön bana siz sürdürün kentinizi ben sizin payınıza nasıl olsa yaşıyorum trajedilerinizi muazzam aşklarınızdaki! . küçük İskender
  9. ipe sapa gelmez bir firar tutkusu yollar dönüp dolaşmaz ki duvarlarıma anla işte; hayat avuntusu . . . gitmek var diyorum gitmek ses´i serzenişten ötede tüketmek gitmek var diyorum bavullarımda yangın külli ziyan öpüp kokladığım terk-i diyar sözlerin dudaklarını kavuran . . . gece uykuları örtmüş öyle bir vakit d´üşüyorum ben hep çok daha da çok üşümek ve eski(l)miş bir inancın kollarında ölmek istiyorum . ..
  10. Bursercannnnnn neredesinnnn aman iyi olda başka bişey istemiyorum sadece arada B)yaptıgın gibi yaşam sinyali yola ..komacan öptümmmm
  11. Kızamuk Agıdı Ben, gamlı, donuk kış güneşi, Çıplak dallarda, sessiz dinleniyordum. Köyleri, yolları, dağı taşı Isıtıyor, avutuyordum. Bir köy gördüm tâ uzaktan, Dağlar ardında kalmış, bilmezsiniz, Kar örtmüş, göremezsiniz karanlıktan, Yalnızlıkta üşür üşür de çaresiz, Ben gördüm bu köyü, damlarının altında, Çocukları kızamuk döküyor, Gözleri, göğüsleri, yüzleri, ah bırakılmış tarla, Gelincikler arasından öyle masum bakıyor. Habersiz hepsi, kızamuktan ve ölümden, Kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz, Ve, düşmüş bir gül oluyorlar birden, Bebekler ölüyor, ölümden habersiz. Ali'lerin kızı Emine'yi gördüm, Öldü... Yusufların Kadir öldü, emmisinin Durdu öldü, İkindiye doğru, evlerine vardım, Gördüm, Döne öldü, Ali öldü, Dudu öldü. Bir bir saydım, yirmi üç çocuk, Ah, güllü Gülizar öldü, Gördü kış güneşi, gamlı ve donuk, Daldı oğlanlar, çiçekti kızlar, öldü. Gamlı türkümle tepeden aşağı bıraktım, Bıraktım kendimi düşesiye, ölesiye, Bu acıdan sonra nasıl doğacaktım, Nasıl dönecektim aynı köye? İniyor ve karaltında örtüyordum, Bu çocukları, bu habersiz çocukları, Görmediniz, anlatamam, ürperiyorum. Bir şey demek için açılmıştı dudakları. Ah, ben bir gün tepelerden, tepelerden Varıp önünüze, önünüze dikilip duracağım, Aydınlardan, hekimlerden, öğretmenlerden, Bir gün soracağım, bu çocukları soracağım. O çaresiz, o yalnız, o karanlık günde, Siz neredeydiniz diyeceğim, neredeydiniz? Ben perişan, utanmış...bu köyün üstünde, Kahrolurken, siz beyciğim neredeydiniz? Ben, bir günde yirmi üç küçük ölünün, Gömüldüğünü gördüm bu köyde kızamuktan, Ya siz ne gördünüz, söyleyin, söyleyin, Bir şey söyleyin, bir şey söyleyin uzaktan. Ah, ben gamlı kış güneşi, aydınlığın Bütün suçlarını kalbimde taşırım, Görerek ah, görerek, bilerek bir yığın Karanlık gündüzün üstünde yaşarım. Her mevsim dolanıp geldiğinde bu köye Gücük ayda, kar örtülü bu ovada, Utancımdan, hıncımdan yaş dökerek böyle, Gamlı ve perişan asılı duracağım havada. İkindiye doğru bırakıp kendimi Bu küçük mezarların üstüne. Bilmeyeceksiniz, perişan, çaresiz halimi, Gül diyeceğim, gül dereceğim gül üstüne. Yol kıyısında yirmi üç çocuğun mezarı, Ah diyeceğim, ah dökeceğim yol üstüne " Ceyhun Atıf Kansu "
  12. Şiddetli esen rüzgar, kar tanelerini yüzüne savurdukça, kar yağarken aslında havanın çok soğuk olmayacağına aklından geçiriyordu baslarda...Sonra rüzgarında etkisiyle çenesi yerinde durmuyor, dişleri neredeyse acıtacak kadar birbirine vuruyordu. Titriyordu. Hava hiç alışkın olmadığı kadar soğuktu...Herhalde rüzgar yüzünden bu kadar soğuk hissediyorum diye düşünüyordu..
  13. ama yapamadı sepiklikkkkkk ACININ COĞRAFYASI kente kapandık kaldık tutanaklarla belli sirk izlenimlerinden seçmen kütüklerinden yüzlerimiz temmuzdan ötürü sallanır ve uzar ve her köşe bir tuzaktır birer darağacıdır her meydan saati öğle vaktini kesinlikle gösteren oysa hep güçlü dağları görmenin zamanıdır çığlığım uzun uzun kalır içimde yani güller giyinmiş bir adam nerde ben nerde rüzgâr bir dirimi dört yöne bölerken tepelerde ve gece duruşmasından yeni çıkmışken sabahın terazisi eksik tartar gölgemi artık öyle açık ki kuşkuya yer yok kim gelirse gelsin acıya hep yer vardır tutanaklarda duvar diplerinde ve bazı yerlerde örneğin çukurova ve mekong köylerinde acıdır ağacın gölgesini yapan bunu herkes bilir kutsal acı beslegen acı sütünü emiyoruz yatıyoruz seninle terli döşeklerde saati seninle kuruyoruz bir çalar saati sen donatıyorsun kalbimizi kalbimiz çoğu zaman yeterli ve ürkek kendi çoğunluğunu kendi üreterek kente kapandık kaldık iki cadde iki alan bir saat mutsuzluk acıya varana kadar artık yeminimiz bir tatar gölgesi gibi öyle bir gölge ki belki çok dardır kısa vakitlerinde aceleci akşamın artık öyle açık ki kuşkuya yer yok acıya hep yer vardır aramızda dört cepli yeleğim aynı kolaylıkla taşır her şeyi bozuk paraları da umutsuzluğu da aynı kolaylıkla tutmuş gibi olurum güneşin yedi renk ayasını biliyor musun güçlü dağları görmenin zamanıdır şimdi bir bağırsan çok iyi biliyorum ya da üst üste silah atsan kent tepinir belki bütün kuşlar uçar belki değil mutlaka ama bir tanesi mutlaka kalır. TURGUT UYAR
  14. Sağolasın sevgili Angel.....genelde aynıyım sen iyi olmaya çalış saglıgına dikkat et başka bişey istemiyorum
  15. Sağolasın Asim..................................... Acının Rengi ..ey acılara tat veren güzellik Yüreğimize hoşgeldin Geldin de Çiçekli dallara döndürdün öfkemizi Artık ister dolu yağsın ömrümüze İsterse kar Biz ki bildikten sonra sevmeyi Bütün sabahlar Acı renginde olsa ne çıkar. ADNAN YÜCEL
  16. Sağolasın made in turkey................ Düz Yanılsama.. Biliyor musun hangi düşte olduğumu? Hangi yıldızdan çekmeli yerimi saptayacak ışık çizgisini? Yeryüzünü karıştıranım ben; yeri bulunmaz artık andığım eşyanın. Yazdığım deniz nerde? Hangi bellekte köpürür böylesine? Bir top kar olduğum dağlarda soluk gibi alıp verdiğim çığlık içimi kürüyor, anıların karı geçiyor dışavurabildiğim dağ silsilesinden Yıllar sonra... sade yalnızlığım ben; hem gece hem müzik insandaki zamanı şarkılayan. Sen öbür kulbu çınıltılı ağzıyla suları ıslıklayan yalnızlık testisinin; hayatın (belki de benim hayatımın) öbür ucu. Yuvarları dur yüksek çocukluğunun sekssiz küresiyle Seni kıracak sözleri kovmak için belki de bu cin kovma duası, müslümanların Allahülayisi bu karaladıklarım. Üstünler ve öterelerin uyumunda rahatlar saçlarında sıçrayan sarışın maymunların mistik uykusu. Sevgilim, yalnızlığımın bitip tükenmez çeyreğinde en büyük zinam, ruhuma meraklı bir ruh, yüksekten düşme korkusu, gittikçe hızlanan hız, gözalabildiğince kız... Dinle bak, kavuşuyor bir fırtına içinde iki kışkırtılmış ateş. Siste kül olup dökülen bu sonsuzluk tutkusu kimlerin? ADNAN ÖZER
  17. Nehaber sevgili Rua ve sevgili obur Godzi neler yapıyorsunuz,nassı gidiyoo?öff ben çıkıyom canım sıkılıyoo gene gelirim iyi olun tamamı komacan öptüm....
  18. Evet Angel o düşüncede oldugum için ona böyle bir defter açıyım ve paso ben karalıyım dedim şakası bir yana bazı güzelikleri yakalamak okadar zor olmuyo demek ki
  19. "ey ulu yıldız..! kendilerine ışık saçtıkların olmasaydı, saadetin nerde kalırdı.." Friedrich Nietzsche
  20. Ayrıyız...Gör bak... sanki yüzünden bir martı uçuverdi, öyle bembeyaz sanki bir çarpışma oldu,birden bire ölüvermişim misal. beni öylece sen buldun, hatta sen vurdun say. sanki bir gecesin öyle karanlık öyle derin. sanki bir adım atsam,pas tutacak ellerim... bir daha hiç yağmur yağmayacak, güneş batmayacak, belki dünya duracak... bir kadının gözleri kapanacak kızını doğururken, ve başka bir yerde, başka bir uykuda, annesi kızının gözlerine kendi çekecek mirini... bu öyle bir biçimdir ki, derimize atlaslar boyanacak sevgisizlik adına, kin tutmaya çalışacak hiç yere gövdelerimiz. ve yine akacak gözlerimiz, ayrı anlarda ayrı Niagaralar gibi çok içecekler gözyaşlarımızı bu kez şarap gibi değil belki, ama rakı gibi. sen olmadan, bir daha ayılamayacağım sanki. ve Su gibi. ağlamazsak susuz kalacak vücutlarımız anlık kuruyacak, ve biz, tan çiğsini yememiş yapraklar gibi öleceğiz. sen yaralarıma ağlarken, en derin yarayı çizdin göğüslerime. ismine yürek demişler. benimki çok ürkek,sebepsiz ve biçimsiz. Vakitsiz okudun aklımı ve vakitsizce sevdin beni, Alçak! biz bir takım gezegenler, yörüngene karışsam patlayacak dünya. Burda,şuanda ve daha sonraları... Ayrıyız bundan böyle. Bundan böyle lanet olsun her haddime. Öylece bir ten karmaşası, Öylece bir karagöz oyunu oynadık karşılıklı, Dert etme, bu sondu artık. Artık şairler ölecek gözlerimde. Gör bak, yavaş yavaş kaybolacak bu zan. Aklanacak her tel saçım................................................ Gizem.. .
  21. 22.Kasım.......................... ......................Diş Hekimleri Bayramı ...................... 1497. 504 yıl önce Portekizli denizci Vasco de Gama Ümit Burnu'na vardı. 1909. 92 yıl önce bugün Tıp Fakültesi'ne bağlı Diş Hekimliği bölümü kuruldu. 1925. Şapka inkılabına karşı gösteriler sürüyor. Kayseri'de gösteriler yapıldı. 1936. Halit Ziya Uşaklıgil'in son anıları Saray ve Ötesi, Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmeye başladı. 1948. İkinci Türkiye İktisat Kongresi toplandı. Kongrede, devletçilik politikası eleştirildi, özel girişimciliğin teşviki istendi. 1952. Vatan gazetesi başyazarı Ahmet Emin Yalman silahlı saldırıya uğradı. 1958. Juilliard Dörtlüsü, besteci Adnan Saygun'un 1. Yaylı Çalgılar Dörtlüsü'nü Washington'da seslendirdi. 1963. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı John Kennedy Dallas'ta öldürüldü. Aynı gün yardımcısı Lyndon B. Johnson başkan oldu. 1968. Türkiye'de ilk kalp nakli yapıldı. Doktor Kemal Beyazıt ve ekibinin gerçekleştirdiği ameliyat sonrası hasta18 saat yaşayabildi. Aynı gün Lütfullah Şadi Alkılıç cezaevine kondu. Alkılıç "Türkiye'nin tek kurtuluş yolu sosyalizmdir" başlıklı yazısında komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle 6 yıl 3 ay hapis cezası almıştı. 1975. İspanya'ya Monarşi geri döndü; Don Juan Carlos İspanya kralı oldu. 1976. Bursa Cezaevi'nde isyan çıktı. Müdür rehin alındı. 1978. Politika gazetesi yazı işleri müdürü Ali İhsan Özgür öldürüldü. 1979. Uluslararası Para Fonu, IMF, Türk Lirası'nın yeniden devalüe edilmesini istedi. 1982. Yazar Tezer Özlü Almanya'da "Malbug Ödülü"nü kazandı. 1984. Avrupa Konseyi'nde Türkiye'nin dönem başkanlığı tartışıldı. Sonuca varılamayınca, Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu toplantıyı terk etti. 1986. 20 yaşındaki Mike Tyson dünyanın en genç ağır sıklet şampiyonu oldu. 1994. Devlet Opera ve Balesi'nin bütçesinde kesinti yapıldı. Kesintiyi yapan Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Refah partisi milletvekilleri, "Opera ve bale ne iş yapar, bunları kaç kişi seyrediyor" dediler. Bugün Doğanlar: 1890. Eski Fransa Cumhurbaşkanı General Charles de Gaulle. Bugün Ölenler : 1948. Medine Müdafii Gazi Ömer Fahreddin Paşa (Türkkan) 1976. Yazar Sevgi Soysal. 1994. Tiyatro oyuncusu Asuman Korad.
  22. Denizkızı ile Sarhoşlar Masalı Bütün herifler içerdeydi Girdiğinde o çırılçıplak Herifler içiyordu, ona tükürmeye başladılar Daha yeni çıkmıştı nehirden, bir şey anlamıyordu Yolunu yitirmiş bir denizkızıydı Küfürler aktı parıldayan teninde Açık saçık sözler yağdırdılar altın memelerine Ağlamadı çünkü bilmiyordu ağlamayı Çıplaktı çünkü bilmiyordu giysileri Dağladılar gövdesini sigaralar, yanık mantarlarla Yerde yuvarladılar kahkahalar atarak Konuşmadı çünkü bilmiyordu konuşmayı Uzak bir aşkın rengindeydi gözleri Kolları ikiz safirlerdi Dudakları titriyordu mercan ışığında Sonunda çekip gitti Güçbelâ girdiği nehirde tertemiz oldu yine Yağmurda beyaz bir taş gibi pırıl pırıl Yüzdü bakmadan arkasına Yüzdü hiçliğe, yüzdü ölümüne. Pablo Neruda Şiiri Dilimize Kazandıran: Erdal Alova.
  23. Buğday Türküsü Halkım ben, parmakla sayılmayan Sesimde pırıl pırıl bir güç var Karanlıkta boy atmaya Sessizliği aşmaya yarayan Ölü, yiğit, gölge ve buz ne varsa Tohuma dururlar yeniden Ve halk, toprağa gömülü Tohuma durur bir yerde Buğday nasıl filizini sürer de Çıkarsa toprağın üstüne Güzelim kırmızı elleriyle Sessizliği burgu gibi deler de Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde. Pablo Neruda
  24. ANLATALIM Hani ya leylaklar, Diyeceksiniz? Hani ya diyeceksiniz, Gelincikler bürünmüş, Metafizik? Kuşlarla,boşluklarla elenmiş, Kelime yağmuru; Hani ya diyeceksiniz? Al buyur: Bir mahallesinde yaşıyordum, Madrid’in: Çanlı,çalar saatli,ağaçlı. Kocaman, Meşin bir okyanus gibi, Uzaktan görünürdü Kastil’in Kuru çehresi. Çiçekler Evi’ydi, Evimin adı. Itırlar fışkırırdı, Köşe bucak. Güzel evdi bu Köpekleri,bebeleriyle. Raoul,hatırında mı? Ya senin,Raphael? Sen Federico, Hatırında mı? Sen,yer altında yatan, Hatırladın mı, Balkonlu evimi? Haziran güneşi hani, Çiçekler basardı ağzına, Orda... Kardeş,kardeş, Ateşli seslerden ibaretti, Her şey; Mallardaki tuzdan, Çırpınan ekmek yığınından, İbaretti her şey; Donuk bir hokka gibi duran, Heykeliyle; Arguülles’deki mahallemin, Çarşıları... Yağ akardı kaşıklara, Caddeleri doldururdu, El ayak sesleri,derin.. Metreler, litreler, Kıvıl kıvıl hayat; İstif istif balık yığınları, Çatılar: Yorgun çan kulelerinin, Yüceldiği; Soğuk güneşle kaynaşan, Çatılar.. Patateslerdeki, Narin ve taşkın fildişi beyazlık; Yumak yumak dalgası, Domateslerin: Tıngır mıngır,haydi denize... Bütün bunlar, Tutuşuyorlardı, Bir sabah; Közler, İnsanları dağlayarak, Topraktan çıktılar, Bir sabah; Nah bu anda ateş, Nah,bu anda barut, Bu anda kan. Bebekleri öldürmek için, Göğün yücesinden geldiler, Göğün: Uçakları, Magriplileriyle, Haydutlar; Yüzükleri, kurumlu avratlarıyla, Haydutlar; Kara keşişleri, dualarıyla, Haydutlar; Ve, Çocuk kanları,caddelerden, Aktı tıpış tıpış, Çocuksu çocuksu. Çakallar, Çakalların tiksineceği Çakallar! Taşlar, Dalar dikenlerin dişlerken Tu diyeceği taşlar! Engerekler, Engereklerin kin güdeceği Engerekler! Sizleri, Gurur ve bıçaklardan bir dalgayla, Boğmak için; Önünüzde gördüm İspanya’nın, Kıyamet kanını. Generaller, Gelin de, Yıkılmış evimi görün. Görün, Yaralı İspanya’yı. Her göçük evden, Bir ateş metal çıkar ama, Çiçek yerine. Her yarasından, İspanya’nın; Doğar İspanya. Her ölmüş bebekten, Çıkar, bir mavzer: Gözleri de var,gözleri. Mermiler doğar, Her cürümden; Mermiler ki gün ola Kalbinizde yeri. Neden diyorsunuz şiirlerin, Söz açmaz, düşten yapraktan; Doğduğun yerin, Yüce volkanlarından? Gel de gör: Caddeler kan-revan. Gel de gör: Caddeler kan-revan. Gel de gör: Caddeler kan-revan. Pablo NERUDA Çeviren : Enver GÖKÇE
  25. AĞIT Nehirler gibi, Ağlamak istiyorum, Garip bir başıma ben; Kaygılar almalı beni, Dalıp gitmeliyim, Eski maden gecelerin gibi. Neden, Pırıl pırıl anahtarlar, Neden harami elinde? Kalksana Oello ana, Aç sırrını, Bu bitmez gecenin Yorgunluğuna; Akıl ver damarlarına, Senin olsun, Yupanqui’ler güneşi Uyku hali konuşurum Seninle, Toprak toprağa. Sıradağların; Döl yatağı; Sen ey Perulu ana, Nasıl oldu nasıl oldu da Saplandı, Bu hançerler çığı, Senin gebe kumluğuna? Ellerin içindeyim, Kıpırdamam, Duyuyorum: Madenler yayılıyorlar, Yeraltı boğazlarına. Köklerinden olmuşum, Ben, senin; Bilmem neden, Toprak vermez bilgeliğini Bana. Geceden gayrı, Gördüğüm yok; Yıldızlı topraklar, Altında. Bu uyduruk, Bu cinli hayal da ne? Sürünür gider, Ta kızıl bir çizgiye? Yasın gözleri, Bitki, kapkara. Nasıl vardın, Bu acı rüzgara; Nasıl oldu, nasıl oldu da, Öfke taşları arasından, Kopak; Kaldırmadı kil tacını, O gözler kamaştıran? Yanayım kara bahtıma, Çadırlar altında, bırak! Kararmış ölü bir kök gibi, Ko batıp gideyim! Bu bitmez zalim gecede, Yerin dibine ineceğim, ben; Bir altın ağza kadar. Gecenin taşına uzanmalıyım. Burada ölmeliyim, derdimle. Pablo NERUDA
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.