Mouchette tarafından postalanan herşey
-
Umut Sarıkaya
bende şimdi buldum karikatürü ama senin düşündüğün gibi ağır kaçar diye eklemedim
-
Umut Sarıkaya
Umut Sarıkaya'nın montla ilgili ( yukardaki karikatürden önce miydi yoksa sonra mı tam olarak hatırlamıyorum) bir karikatürü daha vardı. Abi kız arkadaşımdan ayrıldım, çok acılıyım, çok mutsuzum diye zırlayan gence diğerinin montla tuvalete gitmesini tavsiye etmesi üzerine, acılı gencimizde uzun ve kalın bir mont giyip tuvalette alıyor soluğu. Fakat o an yaşadığı zor anlar mutsuzluklarının, acılarının en kötüsü oluyor tabi. Aşk acısı filan kalmıyor toplan be mont, toplan be mont...
-
'Resmi raporlarda Dersim katliamı: 13 bin kişi öldürüldü'
Devlet veya devlet politikası demiyorum bakın, o zaman çok daha farklı bir boyuta girer iş. Siyasi partiler ve bu partilerin milletvekillerinin nasılda kendi çıkarları için parayı, toprağı, aşiret sistemini kullandığından bahsetmek istedim.Benim kızdığım nokta, kendilerinden bir çok insanın milletvekili olup onları temsil ettiği bir mecliste, nasıl olurda o bölgenin kalkınması için hiç bir şey yapmayan milletvekillerine ses çıkarmayıp, ağızda sadece "devlet, devlet" diyip duruyor o bölgenin halkı. Hem sen onları parasına para, toprağına toprak katsın diye milletvekili yapacaksın, sonrada gelip devlet bana bakmıyor diyeceksin.Eeee o zaman gidip suçu kendinde arayacaksın. Kendinden olmayanlarda aramayacaksın suçu. Sende demekki o sistemden memnunsun, o sistemin işleyişi seni rahatsız etmiyor. Aslında çok uzakta değil sorunları, kendilerinde, kendilerinden olanlarda. Feodal yapı tabiiki de en büyük etkenlerden . Kimsenin de samimiyetsiz bir şekilde de bunu söylediğini zannetmiyorum. Çünkü aşiret sisteminin o bölgede nasıl etkili olduğu belgeleriyle, tarihten notlarla ortaya koyuluyor. "Aşiret sistemi etkendir" diye tek bir cümle ile de geçiştirilmiyor. Aşiret sisteminin ortaya çıkardığı bozukluklarda takiben anlatılıyor. Yani sonuçta ortak bir paydada buluşulabiliyor. Nedir o Feodalite. Bunu sizde kabul ediyorsunuz, bende, o da, bu da, şu da. Ne güzel ki bakın burda bir çok kişi o bölgenin sorununu tartışıyor. Sorunların nerden geldiğinin kaynaklarını sunuyor, bulmaya çalışıyor. Kendimiz gibi düşünmeyen kişilerin düşüncelerini sırf bize uymuyor diyerek yok saymak yerine onun neden böyle düşündüğünü de kendimizce sorgulamamız gerekiyor. Konu başlığına bakınca da zaten yıl itibari ile 2009 değil burda, onlarca yıl önce olmuş bir olay. Pat diye 2009 veya 80 sonrası çıkmadı bu sorun. Zincirleme olayları, tarihte yaşananları gözardı etmemek lazım. Muhakkak ciddiye almalısınız. Karşınız da yer alan her türlü düşünceye açık olmalı ve anlamaya çalışmalısınız. Sabırlı olmalısınız ki o kişiler de sizi ciddiye alsın. Her kim tarafından ve kime karşı yapılıyorsa yapılsın işkence bir insanlık suçudur. İşkence yapılan insanlara, o işkenceler haklı olarak yapılmıştır diye de kimsenin dediği yok. Bu ülke neler gördü 80 de. Sadece Diyarbakır cezaevi değil, metris ve mamak'ta da olanları unutmamak lazım. Sadece kürtler değil di o cezaevlerinde olanlar ve işkence görenler. Bakın benim atalarımda kafkaslardan önce balkanlara, balkanlardan da Türkiye'ye sürülmüşler. Yani iki kere sürgün. Yani bir devletten başka bir devlete. Asıl sürgün budur işte.
-
Aslında forumumuzda gerçek anlamda moderasyon yok
o zaman bize bir Ali Kırca birde Uğur Dündar lazım işin şakası bir yana bahsettiğiniz anlamda moderatörlük yapacak nitelikte insanlar bulmak lazım önce. Mesela şu an forumda yazan kişiler arasından kesinlikle olmamalı. Çünkü benim gibi yıllardır bu forumu takip eden bir kişi az çok kimin ne olduğunu, neyi savunduğunu, neyi savunmadığını bilir. Eğer olacaksa böyle bir uygulama, tamamen tepeden inme biri olmalı, forumda kimsenin tanımadığı kişiler olmalı. Gece gündüz burda olmalılar bide. Bazen sabah bir açıyorum forumu gecenin bir yarısı harika yazılar yazılmış, çok ateşli tartışmalar olmuş.Yani gece-gündüz burda olacak, bilgi birikimleri, sağduyuları ve objektiflikleri çok yerinde olacak, ayrıca bir kaç tane de olmaları lazım. Biraz zaman alır gibime geliyor. Ama daima yeniliklere açık olan bu forumda ve üye görüşlerine değer verdiğimi düşündüğüm bu yönetim muhakkak bunu değerlendirmeye alır diye umuyorum. İnsanın kulağına da hoş geliyor aslında ilk bakışta. Ortalığı sakinleştiren, yönlendiren filan deyince. Ama birde hiyerarşik bir yapı da doğar mı acaba?
-
'Resmi raporlarda Dersim katliamı: 13 bin kişi öldürüldü'
Yalnız söylediklerinizin bu noktasında dönüp tarihe bir bakmak lazım. Cumhuriyetin kuruluşundan Demokrat Parti zamanına kadar iktidar partisinin aşiret ve aşiret ağalarına desteği yoktur. Ta ki 1945 yılında yapılan Çiftçiye Topraklandırma Kanununa kadar. Kanuna göre toprak sahiplerinin ellerinde en fazla 5000 dönüm en az da 50 dönüm toprak kalacak ve böylelikle kamulaştırma yapılarak , toprak sahibi olmayan köylü kalmayacaktı ülkede. Atatürk'ün de en büyük hayallerinden biriydi bu. Fakat bu kanuna destek verenler olduğu kadar elbetteki karşı gelenler de vardı. Kimdi bunlar. Tabi ki de toprak sahibi ağalar. Çıkarlarına ters düştüğü için kanuna karşı gelen toprak ağaları Demokrat Partiyi kurdular (hatta dönemde işlevi çok büyük olan, halkın eğitilmesinde ve aydınlanmasında büyük rol oynayacak olan köy enstitüleri de bu topluluk sayesinde kapatılmıştır) Demokrat Partiyle birlikte ( ve sonrasında sizin de isimlerini verdiğiniz partilerle devam eden) başlayan ağa milletvekilleri tiplerin aşiret yapısını desteklemeleri çok doğaldır. Sonuçta para ve toprak herşeyden önce gelir onlar için. Orada yaşayan halkmış, onların eğitimsizliği imiş, onların fakirliği ve açlığı imiş kesinlikle umurlarında değildir. Bugün bile bu ağaların toprakları ile ilgili çıkarlarına ters düşen bir kanun çıkarılmaya çalışılsa ( misal ) eminim ki yine o yıllarda dersim de yaşanan olaylardan farklı gelişmeler olmaz o bölgede.Yani sonuçta olay dönüp dolaşıp yine aşirete ve aşiret ağaların da takılıp kalıyor. Keşke o dönemlerde o bölgenin milletvekilleri "hayır efendim biz toprağımızı burada ki halk ile paylaşacağız ve burada köy enstitülerinin yaygılaşmasını sağlayacağız" diyebilselerdi. Eminim ki herşey çok daha farklı olabilirdi.
-
Erdogan'in Minare cikisi...
Bana göre saçma sapan bir referandum bu.Azınlığın haklarının referanduma sunulması tamamen ırkçılıktır, faşistliktir. Avrupada hızla yayılan ırkçı ve milliyetçi dalganın ve bununla birlikte sağ partilerinde iteklemesi ile o partilere destek veren insanların böyle bir karar vermesinden daha doğal ne olabilir ki. Kesinlikle şaşırmamak lazım. Birde başbakanın referandum kararına üzülmesi, kırılması da trajikomik bir durum ayrıca. Hatta söyledikleri okuyup okuyup ağlanası. Senin başında olduğun partide halkın dini ve milli duygularını kullanarak neler yapmıyor. Sen bir referanduma kalksan sana oy verenler hatta onun üzerine bir %15 de ben ekliyorum , senin düşünce yapının aksine oy verirler mi? Çok demokrat bildiğimiz İsviçre halkının da saklandıkları duvarların ardından "ceeeeee" yaparak dışarıya atlamalarıdır ayrıca.
-
Erdogan'in Minare cikisi...
Arkadaşlar bir şey sormak istiyorum size , lütfen bilenler cevaplasın; İsviçrede camilere minare yapılıp yapılmamasının halk oylamasına sunulması ve çoğunluğun minare istememesi diye çıkan sonuç , o caminin İsviçre yasalarına karşı minaresiz olmasını mı gerektiriyor? Yani sadece halk oylaması yeterli mi? İsviçre'nin yasaları da bunu onaylıyor mu?
-
Üç yaşında bir AIDS sürgünü
Olaylar gerçekten böyle geliştiyse eğer yani aile diğer ailelerden uzaklaştırılarak başka bir yerde yaşamaya zorlandıysa, bu ailenin komşularını da mahkemeye vermesi gerekiyor. Ki dünyada bunun örnekleri var. Mesela sırf aidsli olduğu için işten çıkartılan kişiler mahkemeye vererek tekrar işlerine geri dönebiliyorlar. Ama herşeyden önce toplumu bilinçlendirmek gerekiyor bu konuda. Sadece 1 Aralık dünya aids gününden itibaren yaklaşık bir hafta boyunca gazete ve televizyonlarda aids konulu haberler görürüz. Bunlarda genellikle gazetelerin 3.sayfalarında veya tv programlarının gündüz yayınlanan kadın programlarında ya eşcinsel kişilerin yada yukarıda alıntılanan haberin benzerleri olur. Sonrasında ise yine hiç bir şey yok bu konu ile ilgili. Ki insanların aynı tabağı, çatalı paylaşmaları ile bulaşmayan bir hastalıktır bu. Hangi yollardan bulaştığı bellidir. Zamanında hepatit-b virüsünü de ameliyatlar esnasında kapan bir çok kişi olmuştu. Şimdilerde ise bu çok ama çok az miktarlarda. Aile inşallah gerekli tedavisini yaptırabilir (ki ben kişinin sosyal güvencesini olduğunu ve devlet yardımı aldığını sanıyorum bu habere göre) ve çocuk sağlığına kavuşur. Sağlık teknolojisi de bu konuda çok ilerledi ve tedavisini sürekli takip eden hastalarda büyük oranda iyileşme gözüküyor en azından yaşam süresi uzatılabiliyor. Umarım aileye akıl veren biri çıkarda, baba ah edip vah edip bana kimse bakmıyor devlet kapımı çalmıyor diyerek oturup beklemez. Hakkını sonuna kadar arar..
-
Üç yaşında bir AIDS sürgünü
Umarım dava en kısa zamanda sonuçlanır ve olayda ihmali olanlar cezalandırılır. Fakat haberde bana saçma gelen bir taraf var; demiş aile. ve ardından ; bu cümleleri söylemişler. Ayda yaklaşık 1000-1500 tl yi bulan masrafları oluyor AIDS'li hastaların. Tabii ki sosyal güvenceleri yoksa. Baba sağlık ocağında temizlik görevlisi olarak çalışıyorsa muhakkak sosyal güvencesi vardır ve hiç bir şekilde tedavi masrafları için para ödemez.
-
DR. STRANGELOVE /1964
filmde major kong "r" planının devreye girmesiyle, b52'de görevli personele telsizle şu konuşmayı yapar (ki bu konuşma arka fondaki müzikle birlikte karşımıza çıktığında gülmemek elde değil); hayatı idame çantası muhteviyatı kontrolü. içindekiler: bir otomatik 45'lik, iki kutu mermi,dört günlük konsantre iaşe,bir ilaç kutusu içinde morfin, vitamin hapları, ateş düşürücüler,uyku hapları, sakinleştiriciler,bir minyatür incil ve rusça konuşma kılavuzu,100 dolar tutarında ruble, 100 dolarlık altın,dokuz paket sakız,bir paket prezervatif, üç adet ruj, üç adet naylon çorap. major kong: bütün bunlarla vegas'ta iyi bir hafta sonu geçirilebilir...
-
DR. STRANGELOVE /1964
DR. STRANGELOVE /1964 Or: How I Learned To Stop Worrying And Love The BOMB Yönetmen: Stanley Kubrick Yapımcı: Stanley Kubrick Senarist :Stanley Kubrick,Terry Southern,Peter George'un "Red alert" adlı romanından senaryolaştırılmıştır. Müzik: Laurie Johnson Oyuncular: Peter Sellers,George C. Scott,Sterling Hayden,Keenan Wynn,Slim Pickens,James Earl Jones,Tracy Reed Yapım yılı, ülkesi 1964, İngiltere , ABD Soğuk Savaş döneminde Ruslara saldırmak için bahane aramakta olan çılgın general Jack D. Ripper, Rusların "Amerikan halkının vücut sıvılarını kirlettiği" gerekçesiyle SSCB'ne sürpriz bir nükleer saldırı yapmaya karar verir. Nükleer silahlarla yüklü bir Amerikan uçağı Rus sınırına yakın bir bölgede Soğuk Savaş döneminin tipik devriye uçuşlarından birini yapmaktayken mürettebat Ripper'dan SSCB'ne saldırı emrini alır. Bu esnada Amerikan Başkanı Pentagon'daki danışmanlarıyla bir toplantı yaparak durumu değerlendirir. Savaş yanlısı general Turgidson bu durumun Komünizmle hesaplaşmak için güzel bir fırsat olduğu görüşündedir. Fakat Rus büyükelçisi DeSadesky Amerikan makamlarına Rus savunma teknolojisinin geldiği son noktanın ürünü olan "Doomsday Device"dan bahsettiğinde ve Başkan'ın danışmanlarından eski Nazi bilimadamı Dr. Strangelove buluşun varlığını onayladığında durum daha da tehlikeli bir hal alır; "Doomsday Device", SSCB'ne yapılacak herhangi bir nükleer saldırıda dünyadaki tüm canlıların yok olmasını sağlayacak bir karşı tehtid silahıdır... Dr. Strangelove, Soğuk Savaş döneminin en gerilimli ve buhranlı döneminde, Küba krizinin hemen sonrasında, "Nükleer Çağ"ın başlangıcında Amerika ve SSCB arasındaki gerilime dair mizahi bir yaklaşım getirebilmesiyle Stanley Kubrick'in kariyerinin ve söz konusu dönemin en cesur yapıtlarından biri olarak kabul ediliyor. (filmin tanıtım yazısından) Stanley Kubrick'in itibarını doğrulayan mükemmel bir kara mizah örneği.Peter Sellers'ın 3 ayrı roldeki karikatürize performansları muhteşem.(Dr. Strangelove , President Merkin Muffley and Group Captain Lionel Mandrake ) Filmde o kadar çok unutulmaz an var ki ama kesinlikle yıllar geçsede aklımdan çıkmayacak olan sahne ; b52'den güneyli pilot major kong'un bombayla beraber düşüşü. Demek ki amerikalıların attığı bombalar üzerine yazı yazmaları yıllardır süregelen birşey.
-
SENDİKALAR BUGÜN İÇİN BİRLEŞTİ...
biji tirkiye aşağıya Yayamaz Kayımcanın aktardığı haberden bir bölümü alıntılayacağım. bunun nesini doğru bulmuyorsunuz açıkçası çok merak ettim. Asgari ücretli çalışanları bu yazılanların neresinin dışında tutuyorsunuz ?
-
MUHABBET MEKANI
benim kedide niye böyle numaralar yok ... bi de dizimde oturmuş şu an bön bön bakıyo bak bu kediye. belki öğrenir baksın biraz
-
Whatever Works (2009)
Hey sen ! orada bilgisayar başına oturmuş bu satırları okuyan! veya sen, notebook'unu kucağına almış bir yandan kahvesini yudumlayan! birbirimizi tanıyormuyuz. Belki sokaktan yürürken yanından geçip gidiyorum, ama sen buraya gelip yazdığımı okuyorsun. birbirimizden hoşlanıyormuyuz? Sanmam, eminim yanyana olsak üzerine konuşacak konumuz bile olmaz.Muhtemelen senin anlattıklarını kafamı sallayarak dinleyeceğim ve yüzümde sahte bir gülümsemeyle seni diniyor gibi gözükürken alakasız şeyler düşüneceğim, arada da dinlediğimi göstermek için "hı hı, evet evet" diyeceğim.Belki de anlattıkların ilgimi çekecek, dostane bir şekilde muhabbete devam edeceğiz, böyle bir olasılık az da olsa var. Sonuçta birbirimizi incitmediğimiz sürece , memnun olabildiğimiz sürece ne olursa olsun işe yarar. Yani , Whatever Works... Woody Allen'ın 4 yıllık aradan sonra eve dönüşü yaparken anlattığı hikaye bu.
-
Halet-i Ruhiyelerim
http://www.youtube.com/watch?v=KgUw6t3b6oE Jethro Tull / Songs From The Wood bu adam bizi de toprağa gömer zannımca ..
-
Annemizden duyduklarımız...
süpermiş :D bittim ben bu cümleye
-
Tavus Havası
offfff ne filmdi...muhsin, sarının mezarına şarabı döküp ardından da kendi dikmiyormuydu şişeyi, tavuskuşunu gezdirip ardından da acıkınca mideye indirmeye çalışmıyormuydu onu:) izlediğim en samimi filmlerden biri. tavus havası da filmin diğer müzikleri gibi harika.
-
ve.. evde bir yenge krizi yaşanır
Ortanca kardeşimin evlenmesi ile yıllarca evin tek bayanı olma özelliğini yitiren annemin ve küçük erkek kardeşimin, bu ve bunun gibi " eve gelen yenge" maceraları beni çok güldüreceğe benziyor
-
ve.. evde bir yenge krizi yaşanır
Yazıklar olsun senin gibi evlada bi etimek tatlısına bi milföy hamuruna sattın iki dakkada kırk yıllık anneni. Modern gibi çağdaş gibi yengeye… Ne lan böyle onun yanında kibar gibi davranmalar filan, yengen yapınca süslü bişeyi çok sevinmeli abartılı tavırlar filan yakışıyo mu! Sekiz yaşında koskoca adamsın, o yokken ben vardım lan nankör! Şuna bak bi de selpakla tutmuş, nerde gördüyse selpağı öküz!.. Sen sanki etkilenmedin!.. Fırın poşeti’ni, aleminyum folyo’yuöğrenirken nasıl baktığını gördüm ona!.. Kes! Cevap verme bana! Anne, hemen kovalım bunu evimizden!.. Nerden girdi ailemize… Hepimizi y......ğa çevirdi!.. Eskiden kabaydık ama samimiydik en azından!.. Bahar abla, bak yemekleri böyle streç’le kaplarsan hem kokusu sinmez, hem de besin değeri azalmaz… Aklında bulunsun ablacım… Neyse, sonra konuşuruz, geliyo! Bu karikatürü ilk okuduğumda çok gülmüştüm. Umut Sarıkaya bir kere daha bir tespit adamı olduğunu vurguladı gözümde. Annem ve kardeşimde "Uykusuz" müptelasımıdır nedir > Pazar günü olması sebebi ile yataktan geç çıkılması gerekirken sabahın ilk ışıkları ile kardeşten gelen telefona, kahkaha atılmasını gerektiren durum değildir de nedir bu...
-
Süpersin Beşiktaş
Be-----------------şik-------------------taş 3 HECE 1------------ 2 ------------------3 :D :D :D Goller: Fink (Dk. 55), Bobo (Dk. 58), Uğur İnceman (Dk. 83)
-
Halet-i Ruhiyelerim
http://www.youtube.com/watch?v=w4ids4rOegI Dream Theater - Metropolis grubun bana göre en iyi yaptığı iştir bu ...
-
Sanal Miting Alanları
Tartışma adabını, tarzını ve bilgi birikimi çok takdir ettiğim sevgili Cyrano İnternet ve Derin İnsanların Aşkları konulu bir blog yazısı yazmış ve tespitleri gerçekten de çok doğru. Yazısını okuduktan sonra benim de uzun zamandır rahatsız olduğum bir konu olan internet devrimciliği üzerine bir kaç cümle yazmak istedim. Son bir kaç gündür evde olduğumdan bende fazlaca bir biçimde internetle haşır neşir oldum. Adı sol, sosyalizm, komünizm olan bir çok foruma göz atma fırsatım oldu. Ateşli tartışmalar yapanlar, sloganlardan öteye geçemeyenler, oralardan bilgi öğrenmeye gelen bir çok kişi var. Tamam insanların görüşlerini yazması ve bunları tartışması çok güzel. Fakat gerçek yaşamda, bu forumlarda ki duruşlarını gizleyenler ve forumlarda yazdıklarının en küçük bir zerresini bile söylemeye cesaret edemeyenler, buralarda nasıl oluyorda en ateşli devrimciler olarak karşımıza çıkıyorlar. Marksist literatürden bir kaç kelam öğrenip, abilerinden öğrendikleri bir kaç sloganla sanal devrimcilik yapmak ta neyin nesi. Bazıları neredeyse 10 kişiyi karşılarına alıp bir konu hakkında tartışıyorlar. Bilgi birikimlerini , olayları, bütün çıplaklığı ile ortaya serdikleri halde karşılarındaki o 10 ateşli devrimci bir kaç slogan dan öteye gidemiyor.Konu ne olursa olsun, tartışılan konuyu kendi ideolojileri ile bir şekilde birleştirip aslında ideolojilerini ne kadar da küçük düşürdüklerinin farkında değiller. Bazen de sadece okuruz. Ama en sonunda artık dayanamayıp bizde bir şeyler karalamaya başlarız. Ama birilerinin kutsallarına saldırdığımız düşünülür ve saldırıya geçilir yine. Sanal sloganlar, sanal mitingler, sanal devrimcilik...Kendi doğrularımızın dışındaki doğruları görmeye ne zaman başlayacağız. Ne zaman kurtulacağız bundan.
-
The Secret of Santa Vittoria/1969
The Secret of Santa Vittoria/1969 Yönetmen: Stanley Kramer Tarz: Dram Komedi Oyuncular: Anthony Quinn, Anna Magnani, Virna Lisi, Hardy Krüger, Sergio Franchi Yayın Yılı: 1969 1943 yılı yazında Benito Mussolini ve faşist hükümetinin düşmesinin ardından alman ordusu İtalya'nın bir kasabası olan Santa Vittoria'ya oranın tek geçim kaynağı olan şarapları toplamak için gelmektedirler Ancak kasabanın belediye başkanı olan Italo Bombolini (sürekli sarhoş olan bu adamın belediye başkanı oluşuda ayrı bir hikayedir) aynı zamanda sürekli de sarhoştur kendisi) bu şarapları kesinlikle almanlara vermeye niyetli değildir. Kasabalının şarapları saklaması unutulacak türden bir sahne değildi doğrusu.Sanırım Bombolini unutulmaz karakterlerimden biri olacak. Filmi upload etmeden seyredebileceğim bir yer bulamadım. Filmi indirmek bir günümü aldı. Sen mi inat ben mi inat oldu biraz ama olsun.Beni yorduğuna değdi.Harika bir film. Harika bir komedi. Mutlaka izlemeniz tavsiye ederim.
-
Lunes al sol, Los / Güneşli Pazartesiler
Lunes al sol, Los / Güneşli Pazartesiler Yönetmen: Fernando Leon de Aranoa. Yıl: 2002. Ülke: İspanya. Oyuncular: Javier Bardem (Santa), Luis Tosar (José), José Ángel Egido (Lino), Nieve de Medina (Ana), Enrique Villen (Reina), Celso Bugallo (Amador), Joaquín Climent (Rico), Aida Folch (Nata ), Serge Riaboukine (Sergei), Laura Domínguez (Angela), Pepo Oliva (Samuel), Fernando Tejero (Lázaro). Senaryo: Fernando Leon de Aranoa ve Ignacio del Moral. Müzik: Lucio Godoy. Gerçek bir hikaye değil ama binlerce kişinin hayatını anlatıyor. Sürekli pazar gününü yaşayan insanların hikayesi.İspanya kıyılarında 5 işsiz tersane işçisinin Santa, Jose, Lino, Riko ve Amador'un hayatlarının konu edildiği bu film bazen sert, bazen dokunaklı bazende çok gerçekçi... Bir bardaki ölü saatlerinde hayal kırıklıklarını ve umutlarını paylaşıyorlar.Açıkçası işsiz erkek kimliğinin çok iyi anlatıldığını düşünüyorum ben bu filmde. Filmin sanki kendisi işsiz gibi... Sergei diye bir karakter var filmde ve onun anlattığı şu fıkrayıda yazmadan geçmemeliyim diye düşünüyorum . Sovyet Rusya dağılmış, yıllar sonra iki eski komunist partili arkadaş bir araya gelmiş konuşmakta: 1.adam :Dostum, çok kötü bir şey farkettim, bize komunizmle ilgili anlatılan herşey yalanmış. 2.adam: Ben daha kötüsünü farkettim, bize kapitalizmle ilgili anlatılan herşey doğruymuş.
-
Askere gidene ne hediye edile bilir ?
bizde askere gidenin cebine para sıkıştırılır