Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Mouchette

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    604
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

Mouchette tarafından postalanan herşey

  1. Mouchette

    Biraz Nostalji...Anneannemin evi

    Sevimli olan mandalar mı Aa yok yok görünce kaçacak delik arıyorum valla. Zamanında onlar benden çok çekmişti, şimdi bir manda gördüğümde sanki onlara yaptığım eziyetleri ( çocukça tabii) hepsi biliyor ve hepsi bu yüzden bana kötü kötü bakıyorlar gibi geliyor. Ama dediğin gibi yoğurduna diyecek lafım yok, tadına doyum olmaz.
  2. Mouchette

    Otobüs Mevzuları -2 -

    Güzel düşünceleriniz için teşekkürler sevgili AED ve Birce
  3. http://www.youtube.com/watch?v=2WJCNUasFEw
  4. Mouchette

    Deli Deli Olma / 2009

    Deli Deli Olma / 2009 Son Malakan Tür : Dram Yönetmen : Murat Saraçoğlu Senaryo : Hazel Sevim Unsal Görüntü Yönetmeni : Mustafa Kuscu Yapım : 2009, Türkiye Oyuncular:Tarık Akan (Mişka) , Şerif Sezer (Popuç) , Levent Tülek (Şemistan) , Cemile Nihan (Alma) Kars'ın bir köyünde Mişka adında ( yeke kişi diye sesleniyor köy ahalisi genelde) bir malakan yaşamaktadır. Malakanlar 1876-77 Osmanlı-Rus Savaşında ülkeleri tarafından Kars'a gönderilen etnik bir gruptur. İşte Mişka da bu malakanların sonuncusudur bu köyde yaşayan. Malakan rusça "süt içenler" anlamına geliyormuş. 17. yy da rus köylerinde ortaya çıkan bu tarikat tevrat, incil ve zebur'un ana ilkeleri etrafında toplanan bu grup 1600 lerde ortodoks kilisesine katılmayı ve 200 günlük süt orucunu red etmişler. Aykırı ve redciler. Bu yüzden o günden beri dünyanın çeşitli yerlerine göç etmişler veya göç etmek zorunda kalmışlar. Geldikleri yerlere kültürlerini de taşımışlar. Kars'ta da genelde değirmencilik, arıcılık ve peynircilikle uğraşmışlar. İşte Mişka da bu köyün değirmencisi ve babasından hatıra bir piyanosu var. Fakat bakkala olan borcundan dolayı piyanonun başına gelmeyen kalmıyor. Piyano evden eve dolaşırken yaşananlar,Mişka'nın pamuk dede bakışları, Alma'nın piyano sevdası, köy halkının samimi konuşmaları, sıcacık insanı sıkmayan bir mizah var bu filmde. Filmin türü için dram denmiş ama komedi unsurlarını da epeyce barındırıyor içinde. İşin ilginci bir baktım ben ağlıyorum filmin sonunda Son zamanlarda Takva ve Devrim Arabaların'dan sonra seyrettiğim en iyi Türk filmi bu.
  5. bu aralar esra ceyhan kardeşler .. Okan Bayülgenin deyimiyle teletabiler
  6. Siz 4 kişilik bir asansördeyken asansöre 3 tane kocaman göbekli adam binerse , onların göbeklerinden korunmak
  7. Sabah kalkınca kaybedenin bakkala gitmesi için king oynanan, tüp bitince elektrikli sobayı ve ütüyü ters çevirip üzerinde makarna ve yumurta pişirilen, bazı günler hiç ara vermeden ardarda 8-10 film seyredilen (ki sonra filmlerin konuları birbirine karışıyordu o ayrı mesele) , gecelerin şahini lakaplı polisin ev baskınlarında artık kendini sizin evin bir ferdiymiş gibi hissettiği, evin asıl sahipleri kimdir unutulan, finallere sabaha kadar çalışıp ardındanda uyuyakalıp sınava gidemeyenlerin yaz okullarında deliler gibi ders çalıştığı yerdir ayrıca öğrenci evleri.
  8. eeee ne oldu şimdi yönetimden de ses çıkmıyor
  9. Mouchette

    Biraz Nostalji...Anneannemin evi

    ananeminde möööö diyerek gelen inekleri haricinde bir de bilmem bilirmisiniz mandaları vardı. çok aksi ve korkunç olurlar. akşamları köyün merasından eve geldiklerinde kaçacak delik arardım valla. bir keresinde iyi bir toslamışlardı bana eee yazdık bakalım bir kaç otobüs hikayesi
  10. Mouchette

    Biraz Nostalji...Anneannemin evi

    hımmmm...ben de bunu ilk defa duydum bak.
  11. Mouchette

    Otobüs Mevzuları -2 -

    Yağmurlu havaları çok severim. Hele sonbahar ayları en sevdiğim aylardır. Ama bütün güzelliklerin elbet bir gün sonu geliyor. Güzel olan şeyler çabuk geçiyor. Sonbahar ayları da çabuk geçiyor tabi. Ardından kabusum olan kış ayları. Hastalık hiç peşimi bırakmaz. Elimden neredeyse mayıs ayına kadar mendil eksilmez. Bir de çok üşürüm ben, üstüste lahana gibi giyinmelerim meşhurdur. Soba sürekli yanıbaşımda dursun o kadar hoşuma gider (bu arada söylemesi ayıp güzel bir soba aldım kendime, çok para verdim ama olsun) Elimde çayım olsun, yanıbaşımda kedim, sobam, tv de de güzel bir film, ohhh değmeyin keyfime.Ama bu keyfin bir de sabahı var. Bu sabahın otobüse binme eziyeti var. Bu eziyetin de binbir türlü hali var. Elimde şemşiyem, kolumda kocaman bavul gibi çantam, ayaklarımda sırık olmama rağmen kışın vazgeçemediğim topuklu çizmelerim, dizlerime kadar inen montum, boynumda atkım, kafamda şapkam ve açmakta her daim zorlandığım apartman kapısını robokop misali açmamla birlikte işte diyorum yeni maceralara yelken açıyorsun yine. Kötü havalarda nedense huy edindi bizim otobüs bu aralar hep geç geliyor. Geç geldiği içinde durakta "durak kardeşliği" diye bir şey gelişti. Hiç te sevmem aslında duraktaki insanlarla otobüsün neden geç geldiğine dair komplo teorileri üretmeyi. Aman allahım her gün aynı cümlelerle aynı insanlar aynı hikayeleri anlatıp duruyorlar. Ben ekşi gülücüğümü atıp kafa sallamaktan öteye gitmiyorum artık. O arada durakta neredeyse 30 kişi filan oluyoruz. Otobüs geldiği anda hücummmmm. Bu arada ben pek bir uyanık oldum artık otobüse binme konusunda. İlk zamanlar herkes beni ittiriveriyordu kalıyordum dışarıda. Zaten merdivenlere kadar dolu olan otobüse bir türlü binemiyordum. Ama halimi bir görseniz tam komedi. Şoför arka kapıyı da açıyor ve bir kısmımız arka kapıya doğru yöneliyoruz. Ben bir ön kapıya bir arka kapıya koşturup duruyorum ve bir bakmışım otobüse binememişim. Bir bakmışsın şoför kapıları kapatmış ve gitmiş. Sevgilisini uzak diyarlara yolcu eden aşık kız gibi bakakalıyordum otobüsün arkasından. Ama artık öylemi uyanık oldum, hiç bir kuvvet beni otobüse binmekten alıkoyamaz. Gelelim kış yolcu profillerine; -Acayip şekilde yağan yağmurdan kendini otobüsün içine atan adamlar. Bunların elinde şemşiye vardır tabi haliyle. Genelde 20-30 lu yaşlardaki genç erkeklerdir bunlar. Şemsiye kültürleri yoktur tabi arkadaşların. Telaşlıdırlar da zaten. Karizmada çizilmiştir, üst baş ıslak, her yerlerinden su damlıyor. Şööle bir etrafa bakınırlar. Saçlarını elleriyle düzeltirler. Şemsiyenin ipini bileklerine geçirip o elleriyle yukardaki tutacakları tutarlar. Hemen aşağıdaki koltukta da genelde daha önceden yer verilmiş teyzeler den biri vardır muhakkak. Kafasına damlayan sudan rahatsız olur haliyle, fırçayı yer delikanlılar ve otobüsün en arkasına doğru ilerlerler. -Pazardan eve dönen teyzeler. Gruplar halindedirler. Bazılarının yanında torunları filan vardır. Gürültü, heyecan ve çığlıklar bir lunaparktaki hızlı trene binen insanlardan çok daha fazladır.Anında otobüsü işgal altına alırlar. Her yerde domates, patates ve portakallar yuvarlanmaktadır artık.İşgal ettikleri otobüsteki öğrenciler artık onların esiridir. Otobüse binmelerine, torbalarının yerleştirilmesine ve otobüsten inmelerine artık hep onlar yardımcı olacaktır. Arada da bir kaç koltuk öteye giden portakalları yakalayamadıkları için fırça bile yiyeceklerdir. -Otobüsün tam ortasında iki elini de havaya kaldırıp, tutacaklardan tutan erkekler. Suratlarında da nedense bir mutluluk ifadesi takınırlar. Aslında bunlara bir ad bulmalıyım ben. Evet evet otobüs gardiyanları olamalı onların adı. Bu tipler zaten sabah ve akşam saatlerinde yoğun olan otobüslerin iç işleyişlerinde tam bir engel teşkil ederler. Arka taraflara geçiş zordur onların yüzünden. Tabi artık bazen ben dayanamayıp, hafifçe dokunarak "beyfendi hayatınızda ilk defa mı otobüse biniyorsunuz" diye sorarım. Alacağım cevap tabii ki hayır dır. Eee o zaman neden böyle duruyorsunuz. Bakın sizin yüzünüzden herkes burdan geçmekte zorlanıyor derim peşinden. Söylene söylene aotobüsün en arkasına (fırça yiyenler köşesi ) ilerlerler daha sonra. -Çakma sarışınlar. Bunlar çok erken saatlerde kalkıp röfleli saçlarına fön çektirirler. Büyük bir ihtimalle avon dan bir kaç çeşit parfümleri vardır. Bol miktarda da sıkılmıştır sabah sabah o ********* kokular.Upuzun tırnakları kırmızı ojelidir. Kocaman halka küpeleri vardır kulaklarında. Açık renk trençkot olmazsa olmazlarıdır. İnce topuklu ve siviri burunlu çizmeleri de vardır. Sabahları bunların hiç asık suratlısını da görmedim ben. Nasıl beceriyorlar hayret ediyorum. Otobüse bindikleri anda ilgi odağı olurlar. Herkes yer vermek yarışır. Koltuğa oturdukları andan ininceye kadar telefonla konuşurlar. Ve incecik bir ses tonları olur.Vıyk vıyk vıykkkkk diye konuşur dururlar. Sabah sabah nasıl bir enerjidir bu anlamadım gitti. -Gözlükleri buharlaşan insanlar. Üzülürüm ben bu insanlara. Soğuktan sıcak olan otobüse bindikleri anda buharlaşır gözlükleri. Zaten üzerlerinde montları, ellerinde çantaları, şemsiyeleri filan olur. Elleri kolları doludur. Bir de gözlüklerini silmek için mendil ararken acayip bir çaba içine girerler.Kalkıp yardım edesim gelir o derece üzülürüm yani. Ama etmem çünkü koltuğu kaparlar -Yaşlı karı-kocalar. Yer verilir. Hele bu yer verilen koltuklar önlü-arkalı koltuklarsa eğer sen otur ben oturayım kavgasını yaparlar bir ilk önce. Sonra nasıldır bilinmez genelde ön koltuğa teyzeler, arka koltuğa da amcalar oturur. Amca ikide bir teyzeyi dürter ve yolda gösterecek bir şey bulur. Teyze en sonunda bağırır amcaya ve amcanın bir daha teyzeyle diyalogu olmaz. Ama amca rahat durmaz. Etraftakilerle illa konuşacak bir şeyler bulur. Gençlere kendi gençliğinden örnekler vererek eski otobüs yolculuklarını anlatır. Hemen hemen her yolculukta böyle bir amca tipinin olması dolayısıyla bu sohbetlerden bıkan gençler , uygun adım marş otobüsün arkasında alırlar soluğu. - Sabahları radyodan dini yayın yapan otobüs şoförleri. Hemen yanlarında asılı duran ceketlerinin yanında birde seccade gözükür. Otobüse biner binmez hacı misi kokusu gelir burnunuza. O anda anlarsınız zaten işyerine varana kadar dini sohbetler dinleyeceğinizi. Zaten uykunuz vardır, radyodaki amcada mıy mıy mıy bir şeyler anlatır. Eğer oturuyorsan masal gibi gelir muhakkak uyuklarım. Birde bu şoförler çok yavaş kullanıyor be otobüsü. Yol bitmek bilmiyor valla. -devam edecek-
  12. http://www.youtube.com/watch?v=7o_Y3FALzyU Bizet'nin les pecheurs de perles operasından "Je crois entendre encore". Yorum Nicolai Gedda tarafından yapılmış.
  13. http://www.youtube.com/watch?v=Hcrw7jwk6B8 Rossini - Il barbiere di Siviglia: "Largo al factotum" Gioacchino Antonio Rossini'nin Sevil Berberi operasında, 1. perdede figaro karakteri tarafından seslendirilen bir bariton aryasıdır bu. Çizgi filmlerde sık sık kullanılır
  14. Mouchette

    Trakyaca Sözlük

    gocuk: palto püsür:tembel sıpıtmak: bir şeyi fırlatıp atmak uyuntu: sünepe meci: imece zere: lafların arasına sıkıştırdıkları bir ünlem. "ölemi zere" gibi buba: baba karamık:böğürtlen namazlaa: seccade tize: teyze haştööle: işte öyle yayın: yalın ayak peşkir:havlu kedi encee: kedi yavrusu yıfka: derin olmayan, sığ çekişmek: tartışmak/kavga etmek merabayın: merhaba haydin: hadi bakalım baynanmak:yaramazlık yapmak farımak: sıcaktan canı çıkmak gibi bişley ıştınmayın: sessiz olun işkillenmek: şüphelenmek mısmılcana:uslu uslu annemin köyünde bulgar göçmeni çok vardır. kaptım bende onlardan
  15. Bu yazıyı okur okur gülerim. Nette bir çok yerde de var. Karşınıza çıkmıştır muhakkak. Ama belki bilmeyen, okumayan vardır diye buraya ekleyim dedim. "hayatın nereye doğru yol aldığını kestiremiyoruz. aslında insan gözü kapalı yaşıyor bence. nereye gittiğini bilmeden öylece savruluyor. bazen açıyor gözünü, bir bakıyor aşık olmuş. sonra yine kapıyor açtığında bakıyor terkedilmiş veya terketmiş. sonra yine kapıyor, açtığında görüyor ki yaşlanmış. şuursuzca geçiyor yıllar. kırışan bir yüz. ben miyim diye bakıyorsun aynaya. evet evet benim galiba". romanım aslında harika gidiyordu. baş karakterim filip bu düşünceleri aslında kendi kendine söylüyor gibi gözükse de topluma çok saf bir şekilde yaşıyorsunuz mesajı veriyordu. mükemmel metaforlarla okuyucuyu kendinden geçirtecektim. daha ilk günden romanı yarılamıştım, hızlı yazıyordum. aslında bu gazla bitirirdim akşam ezanına kadar ama bir de baktım ki bana güç veren iki dostum da bitmiş. patito ve le porta. patito yerken kendimi muazzam bir hayal havuzunda buluyorum nedense. bana güç veriyor ve kuruyan bogazımı nemlendirmek için içtiğim le porta sayesinde de daha bir coşuyorum. ama işte filipin de dediği gibi hayat hiç de istediğimiz gibi gitmiyor. son patitoyu da attım ağzıma ve bim'e doğru yola çıktım. zaten iki adım ötesi bim. annemin terliklerini giyip çıkayım lan dedim, kim iki saat şimdi bağcık bağlayacak. ama olgun bir erkek insanda eğreti duran şeylerin başında anne terliği geliyormuş canlar ben bunu anladım. bim her zamanki gibi sakindi. klima çalışıyor ama soğutmuyordu. nasıl bir klima lan bu diyerek incelemeye başladım. ama görevli beni balici sandı, çünkü ayaklarımda da acayip terlikler altımda çamaşır suyu sıçrayıp da rengi atmış bir pijamayla pek de güzel bir gaspçı havası veriyordum. "abi bu klima üflemiyor galiba" dedim. ama cevap vermedi, işine döndü. ben de doğruca patitoların olduğu yere gittim. aman allahım bu ne güzellik. bissürü patito yan yana. gel de alma. hemen iki paket aldım. zaten sudan ucuz. bir de le porta almak lazımdı. gittim onu da aldım. tam arkamı dönüp gidecekken tanıdık bir ses duydum. pek bir tanıdık. sanki bir zamanlar kulağıma "aşkım" diye yankılanan bir ses şimdi "süt de alalım. dost süt olsun" diyordu. bir zamanlar kulağıma "seni seviyorum" diye yankılanan bir ses şimdi "yok muratbey kaşar alalım o daha ucuz" diyordu. yavaşça arkamı döndüm. patitolar ve le porta elimden yere düştü. evet, eski sevgilimdi bu. bir zamanlar sevdiğim kadındı. bir zamanlar elele tutuşarak mal gibi gezdiğimiz kadın. şimdi nişanlısıyla bim'e gelmiş alışveriş yapıyordu. bir zamanlar aşık olduğum kadındı bu. ve alışveriş arabasında le cola, blume, dost süt, dost peynir, muratbey kaşarları gibi birsürü ürün vardı. evet bir zamanlar uğruna canımı verebileceğim kadındı bu. ben şaşkınlıktan elimdekileri yere düşürünce bunlar birden irkildi ve hemen arkasını döndü. ben, beni görmesinler diye hızlıca aşağıya eğildim ama lanet olası bim'de raf diye bir şey yok ki. tansaş olsa arkadaki adam seni göremez ama raf yerine kolilerde ürün sergileyen bim sayesinde saklanamadım. peki size sorarım. siz arkanızı döndüğünüzde, devekuşu gibi saklandığını sanan ama ayağında ufak numara anne terlikleriyle s..... gibi çömelmiş ve k.... gözüken bir adam görseniz ne yaparsanız? işte onlar da öyle yaptılar. bastılar kahkahayı. yavaş ve gurur yıkılmışça ayağa kalktım. le portam mahzunca yerden bana bakıyordu. ben gibi yıkılmış, öylece yatıyordu. gözlerine baktım. le portanın değil lan, eski sevgilimin. bana baktı, mahzun bir bakış görmek isterdim ama alay ediyordu resmen. ayaklarıma bakıyordu. anne terliği giymiş, parmakları ucundan çıkmış bir ayak. buydum işte. sen bu adamla bir zamanlar çıkmıştın. şimdiki sevgilin çok iyi giyinmiş ama bir bak bakayım ona. bim'de bu ş.....? sence de biraz samimiyetsiz değil mi? ben en azından yakışıyorum buraya. içimden geldiği gibiyim. böyle düşündüm ama sonra ..... dedim. adam kapmış kızı, ben de lavuk gibi pijamayla terlikle geziyorum. kim naapsın lan beni. "nasılsın görüşmeyeli?" dedim. "iyiyim" dedi. "ne güzel" dedim. "hıhı" dedi. gittikçe gerginleşiyordu ortam. yeni sevgilisi kıllandı mı acaba diye baktım ama "nasıl olsa bu lavuktan bir zarar gelmez" düşüncesi hasıl olduğundan zerre umrunda değildim herifin. adam en ucuz kangal sucuğu seçmekle meşguldu. "niye böyle olduk biz?" der gibi baktım. "ne diyorsun?" der gibi baktı bana. "niye böyle olduk diyorum?" der gibi tekrar baktım. "ne diyorsun anlamıyorum" der gibi tekrar baktı bana. "neyse" der gibi baktım. alışverişe devam etti. bir güle güle demeden. gözyaşlarımı saklayarak iki poşet patitoyu ve le portamı yerden aldım ve kasaya gittim. bir de blume peçete aldım yüzlük paket, gözyaşlarımı silmek için. kasadaki görevli yine baliciymişim gibi baktı bana, "paran var mı" der gibi baktı bana, bana bakmasın artık kimse. al lan paranı der gibi uzattım, para üstü beklemeden çıktım ama sonra hemen geri dönüp şahsiyetsizce aldım paranın üstünü. tam çıkacakken fiş almayı unuttuğum aklıma geldi. dönüp onu da aldım. bir romantizm de yaşayamadık be. eve giderken serkan geldi yavaşça yanıma. tek dostum, yoldaşım, üzgün olduğumu anlayabilen tek insan. "abi bir şey diycem. pijamanın k.... delik var, k.... gözüküyor, baya bir büyük" o günden beri evdeyim. bim'e de kapıcıyı yolluyorum. (peder zickler, 29.05.2006,ekşi sözlük)
  16. Mouchette

    SANDIK

    O bişey değil birde annemin sandığında ev ahalisinin her birine ait birer bohçası vardı. Bu bohçada bir kaç kat iç çamaşırı, pijama, havlu, çorap bulunurdu. Ve onları kullanmamız yasaktı. Neymiş bir hastalık filan olur da hastanede yatmak zorunda kalırsak hemen hazırcacıkmış orda. Sağa sola kaçalamadan alıvericekmişiz ordan Aynen böyle derdi annem...
  17. Mouchette

    Biraz Nostalji...Anneannemin evi

    Ekşimik; kesilmiş sütü kaynatıyosun ve tülbentten süzüyosun. Yaklaşık 1 gün kalıyor tülbentte süzülmesi için. Lor peynirine benzer bişey çıkıyor ortaya.Ama tadı çok daha güzeli lor gibi yavan bir tadı yok.Kahvaltılık olarak veya hamurişleri için çok ideal. Kolaçta, hani pastane poğaçaları varya onun ebatlarında. Mayalı hamuru küçük açıyosun, içine ekşimik koyup kapatıyosun ve az yağda kızartıyorsun.Sıcak sıcak afiyetle de yiyorsun. Katlamayı biliyorsan eğer onun küçülmüş halini düşün. Ama ben en çok ekşimiğin içine cıbrısa katılarak yapılanını severim
  18. Mouchette

    SANDIK

    Bende küçükken çok merak ederdim o sandıkların içinde ne saklanıyor diye. Annem havalandırmak için sandığını her açtığında merakla başında oturur içinden çıkanları hayranlıkla seyrederdim. Aman allahım o ne çeyizlerdi öyle. Göz nuru, el emeği bissürü şey.En çok ta bebeklikte giydiğimiz bir kaç kıyafeti sakladığı için mutlu olurdum. Hep"ilerde evlendiğin zaman bunları senin sandığa transfer edicez" derdi. Yalnız annem sandığı her açtığında gözünden de iki damla yaş gelirdi. Annesinin izni olmadan bir evlilik yapmış ve hani adettir ya evden sandığınla birlikte çıkamamış. Ve o sandıkl ananemin evinde hala. Kimse dokunamıyor ona. Kutsal bir hazine gibi hala saklıyor onu ve içindekileri. Kimbilir onun içinde ne anılar var anneme ait.
  19. Bu ironik haberi okuduğum gibi şu geldi aklıma; nedense bizim ülkemizde ırkçı, dinci ve aşırı milliyetçi çevreler kürtçe (veya başka bir dilde olabilir farketmez) yayın için referandum yapmadılar.Ne demeli şimdi buna.
  20. buna bir ekleme yapayım. geçenlerde abdullah öcalan'ın söylediği bazı şeyler okumuştum. tamamen uzaklaştığı bu laflardan belli zaten; "Başarılı bir kapitalizm eleştirisi yapıyor, Kapitalist Modernite'yi çözümlüyorum. Kapitalizmin maskesini düşürüyorum. Avrupalı aydınlar utanç duymalılar. Onlar orada doğru dürüst bir şey yapamadılar. Bunları kendimi övmek için de söylemiyorum. Mesela Hannah Arendt, çok iyi bir politik filozoftur ama bu gerçekliğin ancak kıyısından geçiyor. Bu filozoflar sadece işin teorisiyle ilgileniyorlar. Ben hem teori hem de pratikle, pratik siyasetle de ilgileniyorum. Arendt ancak bir ufuk açıyor. Koskoca Marks'ı dahi kapitalizm yuttu, kapitalizmi iyi çözemediklerinden sonuç olarak kapitalizme hizmet etmiş oldular. Lenin de bu nedenle pratikte çaresiz durumdadır. İki şeyi geliştiriyor; endüstriyalizm ve ulus-devlet. Stalin de sonuç olarak kapitalizme hizmet etmiştir. Mao yine aynı şekilde. Şu an Mao'nun yarattığı Çin, ABD kapitalizmini ayakta tutuyor, ABD'ye hizmet ediyor. Rusya da Avrupa kapitalizmini ayakta tutuyor ve ona hizmet ediyor. Savunmalarımda bu hususları detaylıca işledim. Ben bu nedenlerle Mustafa Kemal'i önemsiyorum. Mustafa Kemal bunlara karşı bağımsız kalmak istiyordu. Bunları ordusuyla kovdu ama sistemini aşamadı, bu sisteme teslim oldu; kendini yaşatmak için İngilizlerle uzlaşmak zorunda kaldı ve Kürtler de bu hale geldi "gündem/15 kasım 2009 değişmeyen tek şey değişimin kendisidir...sanırım örgüt içinde hala marksizmden etkilenenler vardır diyerekten böyle bir açıklamada bulunmuş
  21. Hayır kuyumcu veya döviz bürosu filan olsa anlarım da manifaturacıda silahın ne işi var. O bölgedeki varlık ve ağırlık anlaşıldı ki şiddetle ayakta kalacak. Sadece PKK değil , onun haricinde at koşturan çok var çünkü orda.Halkın doğal tepkisi, yok efendim esnafın doğal tepkisi derken umarım daha fazla can gitmez.
  22. Mouchette

    Öğretmenin Sözleri

    Bizim meşhur Şeref Hocanın bir lafı daha geldi aklıma teneffüslerde grup halinde dolaşan erkek arkadaşlara ; "Sicilya mafyası mısınız oğlum siz, hani bileyim de ayağımı ona göre denk alayım" bu arada elinde 100 cm lik cetveli de sicilya mafyasına doğrultmuştur tabi
  23. Mouchette

    Biraz Nostalji...Anneannemin evi

    Çocukluğumun en güzel hatıralarının çoğu anneannemin evinde geçti. Kış ayları geldiği zaman daha bir özlem duyarım o günlere. Okul yarıyıl tatiline girsin diye dört gözle beklerdim. O zamanlar bekar olan teyzelerim, dayım, anneannem, dedem, büyük dayım, yengem ve iki çocukları hep beraber aynı evde oturuyorlardı. Kocaman bir bahçesi olan, 2 katlı, ahşap bir ev... ve hala dimdik ayakta. Evde sadece dedem ve ananem kalıyor artık, herkes dağıldı bir taraflara. Evin kalabalık olması benim için tam bir eğlenceydi. Evde nereye gitsen birileri çıkıyordu karşına. Her mevsim güzeldi o evde kalmak. Ama kışları daha bir başka. Sabah en erken ananem kalkar ve şporeti yakar. Taze yumurtaları pişirir, ekşimikleri çıkarır, pita yapar, bir de üzerine kolaç yapar ve hepimizi kaldırırdı yataktan.Moje pile, moje pile derdi saçlarımı okşayarak. Aman allahım en büyük mutluluktu o. Karnım davul gibi olana dek yerdim hepsinden. Gün içinde bütün yemekler şporette pişerdi yayıkta yapılan taze yağlarla. Misss gibi bir koku yayılırdı etrafa. O arada dedemle ben atlarına bakmaya giderdik. Ata binmeyi öğretirdi bana. Orda işimiz bittiği gibi soluğu ineklerin bakım işlerini zoraki üstlenen yengemin yanında alırdım. Az tepik yemedim o ineklerden ben, onlarda benden çok çekti tabi. Yengem de bu arada sinirlenir "kamen ti ustaaaa" diyerekten bakraçı fırlatırdı ben kaçarken arkamdan.Ordan çıkar paçalı tavukların peşine takılırdım. Onlarda az gagalamadı kafamı Akşam olunca da herkes eve toplanır gün işinde pişen köy ekmeği ile birlikte yemeklerimiz yerdik. En keyifli zamanlarda akşam saatleriydi. Kış aylarında çok kar yağdığından elektrikler sık sık kesilir ve hazırda tutulan gaz lambası yakılırdı. Şporetin bütün hakimiyeti ananemdeydi. Ona sormadan ateşe ne odun atabiliridiniz nede içinde bişey pişirebilirdiniz. Gerek te yoktu zaten o herşeyi en güzel şekilde yapardı. Gaz lambasının etrafında teyzelerim çeyizlerini işler, arada balkan türküleri söylerler,dedem masallar anlatır, ananem kumpirleri pişirir, ardından fındık, kestane ne varsa atar içine. Dedem tütün torbasını çıkarıp piposuna tütünü doldurur, ananemde maşayla ateşi şöyle bir karıştırırdı. Anlardım ki masalın sonu geliyor dedem torbayı çıkarınca. Benim için hazırlanan yer yatağına kıvrılıp uyuma vaktim de geliyor demekti. Sıcacık şporetin önünde içinde kalan son korları izleyerek ve ertesi gün yapacaklarımı planlayarak dalardım uykuya.
  24. Mouchette

    LKO..

    e bu komser beyimiz Ne mutlu Türküm diyene sözü ile etnik ayrımcılık yapılıyor diye bir açıklamada bulunuyor , hoppp arkasından ezber takipçileri de almış eline ezberini yapıyor. Ne güzel...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.