Zıplanacak içerik

LostsouL

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

LostsouL tarafından postalanan herşey

  1. 15 Sene 4 İktidar 1 milyar dolar para harcandıgı halde bir turlu tamamlanamayan Bolu Dagı Tunelini kudretli devletlimiz buyuk padisahımız pardon basbakanımız gorekemli bir kutlamayla actı... Evet tuenli actı ama tunel tamamlanmadı. Tunelin her turlu guvenlik önlemi yetersizdi cunku. Önemli olan yolu acmaktı yolu actılar, 3 gun sonra kar yagınca kapanması kimin umrunda? Kameraları toplayıp sovunu yaptı reytingi topladı simdi onumuzdeki maclara bakıcaz edasıyla yurumeye devam ediyor. Tunelin insaatını yapan firma noter aracılıgıyla bir uyarı mektubu yayınladı. Tunelde meydana gelebilecek her turlu kaza ve kayıptan firmamız sorumlu tutulamaz diye... Ne demektir bu? Yolu yapan firma yolun guvenli olmadıgnı ve trafige acılmaması gerektigni soyluyor. BUna ek olarak yol acıldıgı icin insaası devam eden bolumlerde aksamalar ve ekstra masraflar olacagından bahsediyor. Bunun da sorumlulugunu almayacagını acıkca beyan ediyor. Sıradan bir vatandas olarak benim anladıgım kısaca şudur: -Aslında yol acılmaması gerekiyor ne yangın ne ısıklandırma nede yolun buzlanmasına karsı hicbir önlem alınmamıs durumda. O tunel acık o tunele girebilrsiniz ama sag salim cıkabileceginizi kimse garanti etmiyor. İnsan hayatının bu kadar ucuz oldugu bir ulkede bu cokta önemli değilmiş gibi gorunuyor. Nede olsa sayın saglık bakanı cıkıp Üreyebildigniz kadar ureyin diye acıklama yapmıstı. Sanırım o tunelde ihmaller yuzunden öleceklerin kaybını boyle telafi edicez. Ve anladıgım birde su var 1 milyar dolar para harcandı o yla ve simdi sırf birleri siyasi rant elde etmek icin bitmeden acıyor bunun sonucunda tunelin maliyeti biraz daha artacak..Artsın kimin umrunda? Kim verecek o artısı? halk mı Evet sayın basbakan cıkıp biz yaptık biz ettik diye avazı cıktıgı kadar bagrındı tebrik ediyorum kendisni umarım o tunelde kimse olmaz da o tunelde ölenlerin yakınları hesap sordugunda onlara ''al ananı da git'' diye bagrınmak zorunda kalmaz..!! Bİr kac yıl once kara tren alt yapsısı uzerine hızlı treni yerlestirip guvenlidir bu diyerek 38 vatandasımızn ölumunden sorumlu olan, buna ragmen gorevden alınmayıp maasına zam yapılan devlet demiryolları baskanımız var bizim.. ulastırma bakanlıgıda kendisine kefil olmustu sanırım ulastırma bakanlıgı ve dolayısıyla basbakanlıkta bolu dagı tuneli yuzunden dogabilecek ölumler icinde kefil olucaktır. Nede olsa ölenlerle onların herhangi bir bagı olmayacak öyle deilmi.. Zaten onlar baska bir ulkenin yonetiminden sorumluydular... İstanbulda yasayanların son bir kac aydır cektigi sorunlardan bir taneside sehrin en işlek yollarından biri uzerinde yapılan yol bölme calısması. En hızlı akan yollardan biri olan E-5 yolunda saatte 60-80 km arası hızla ilerliyorken birden karsınıza celik bariyerler cıkıyor.Ne dogru duzgun bir uyarı ne bir ikaz lambası yok. Yolu bilenler o bölmelere alısmıs olsalarda yolu bilmeyen bazı vatandaslarımız bunun bedelini hayatlarıyla ödediler. Yol ustundeki bu bariyeler yuzunden 3 kişi hayatını kaybetti yaklasık 17 kişi yaralandı ve binlerce ytl'lik zarar ortaya cıktı. BU yolları bariyerlerle bölme fikri kimden cıktı? BU işi hangi firmaya ne akdar ihale edildi hangi firma aldı? Bu ölümler hakkında sorusturma acıldımı? Sorumlular bulunup hakkında yasal işlem yapıldımı? Sayın Topbaş bu konuda ne dusunuyor? Ölen insanlarımız icin ne hissediyor? Simdi o bariyeler sokulecekmiş nihayet.. peki sokulmesi icin hangi firmaya ne kadar ödeme yapılacak... Yoksa hocam bu ulkede devletin yada idarecilerin vatandaslarını öldurmesi caizmidir?
  2. Bir süredir gundemden uzak kalmaya calısıp normal vatandaslar gibi hayatımızın akısına bıraksakta kendimizi sanki bir sekilde zorla olayların icine cekiliyor gibiyiz. Düşünme girdabına takıldıgmız anda gunde onlarca ameliyata girmiş cerrahlar gibi oluyoruz bir sure sonra. Kendi yaptıgım iştede eger calısmayı abartırsam saglıklı dusunemedigmi ve karar veremedigimi gordum calıstıgım yıllar icinde. Belki biraz nefes almalı ve bir adım geriden bakmalıyız. Belki de hic bulasmamalı alıp basımızı sakin bir köye yerlesmeliyiz.. Kimbilir. Ulke butcesindeki acıkları kapatmanın tek ve en kolay yolu olarak dolaylı vergileri kullanmayı secen, devletin elinde ne kadar tesebbus varsa karlı-karsız hic dusunmeden yok pahasına satıp devleti kucultup masrafları kısıyoruz diyen sayın ekonomiden sorumlu devlet bakanlarımız, ellerindeki can damarlarından biri olan köprü gecis ucretlerinde zam mahkemeler tarafından kanunlara aykırı bulundu. Bu köpruler ilk yapıldıgı yılalrda parasını amorti edene kadar ucret alırız sonra bundan vazgeceriz deniliyordu. Ama sonradan gorulduki para basıyor bu kopruler ve bu kopruler sayesinde nice siyasi köşeyi donuyor. Peki altın yumurtlayan tavugu neden keselim? Her 6 ayda bir yuzde elli zam yapalım nasıl olsa altın yumurtlayan kazlarımız ordan mecburen gececek. Akaryakıttan, köprü ve yol gecis ucretlerinden, iletisimden, elektrik su ve dogalgazdan topladıgı vergiler sayesinde ulke ekonomisinne yon vermek öyle kolayki. Cunku 70 milyonluk bir potansiyelimiz var. 550 kişi her gun hic durmadan yolsuzluk yapsa, ulkenin butun kaynaklarını madenlerini, satsa bile bu ulke kolay kolay batmaz. Bunun da farkında olan sayın ekonomiden sorumlu devlet bakanlarımız belki de dunya uzerindeki en kolay işi yapıyorlar. Köprü zammı icin durdurma kararı alındı. Ya sonra? İtiraz edecekler devlet olarak, bunun suresi azami 3 ay surecek.. Ve sonunda mahkeme kararıyla bu zam geri alınacak. Ertesinde devlet en son yapılan zamdan mahkeme tamamlanana kadar gecen sureyi ve aradaki enflasyon artıslarını öne surerek yeniden zam yapacak. Kısaca köprü gecis ucretlerinde değişme olmayacak muhtemelen biraz daha artacak. Son iki yılda haksıs yere fazla ucret ödeyen sayın kazlar pardon vatandaslar da ödedikleriyle kalacak.. Dunya uzerinde kac devlet vardır vatandasını dolandırmak icin her turlu oyunu tezgahlasın merak ediyorum... Sayın padisahımız pardon basbakanımızının kızı resmi devlet gorevlileriyle birlikte gözlemci sıfatıyla bir dıs geziye katıldı. O geziye katılırkende bir sivil toplum kurulusu adına katıldıgını beyan etmişler. Peki onun icin yapılan harcamalar kim tarafından karsılandı? bu sivil toplum kurulusu hangisidir? Basbakanla nasıl bir yakınlıgı vardır? Amerikadaki bir universitede siyaset egitimi alan padisahın pardon basbakanın kızı daha ocnede bir kac defa devlet buyuklerimizn yanında dıs gezilere katılmıs ve istişarelerde bulunmustur? Sayın basbakan hanedanlıgının bundan sonraki varisi olarak ulke basına kızını gecirmeyimi planlıyor merak ediyorum. Belki kendisi cumhurbaskanı olduktan sonra yerine basbakan olarak kızını gecirir. Zaten secilme yasıda indirildi Bunu göze alırsak sayın padisahımızın pardon basbakanımızın kızının yurt dısı gezilerine katılması oldukca yerinde bir davranıs, siyaset egitimi alan biri icin daha iyi bir konumda staj yapması dusunulemezdi.. Bu arada sayın tbmm baskanımızda basbakan ayagını turkiyeden ceker cekmes hemen cumhurbaskanlıgı icin kulis calısmalarına baslamıs. BU bir hedef saptırmamıdır yoksa basbakana alternatif gostermekmidir yakında gorucez sanırım. belki de sag gösterip sayın Arıncı basbakan yaparlar Nasıl olsa hanedanlık onların dilediklerie yere dilediklerini atayabilrler boyle bir gucleri var. Dıs gezilere ailecek katıldıklarına gore buda cok fazla yadırganmayacaktır. Bu arada Hrant Dink suikastından bir hafta sonra trabzon emniyet muduru ve vaisi gorevden alındı. Sayın basbakan ilginc bir acıklama yaptı. Derin devlet var fakat bizim elimizi temizlemeye yetmiyor dedi. Son yıllarda yasama ve yurutme gucunu tek basına eline alan baska bir iktidar donemi daha hatırlamıyorum. Son bes yıldır butnu kontrolu sayın basbakanın elindeyse bu derin devlet ne zaman ve nasıl peydah oldu? Derin devletten kastettigi durumların isareti olarak Trabzon emniyet muduru ve valisi gorevden alındıysa eger zaten bu vali ve emniyet mduurleri atamalarını da kendisi yapmıyormu? Yoksa bu iki gorevden almayla birlikte asıl olayın sorumlularının perde arkasında kalmasımı saglanıyor? Sorusturma tam sonuclanmadan bu gorevden almalar oldukca dikkat cekicidir. kaldıki sadece trabzonla sınırlı gorunmuyor olaylar.. Kim ne kadar sonuna gidebilecek merak ediyorum. Ve sayın basbakan 5 yıllık iktidarında ilk defa durup dururken Derin Devlet kelimelerini neden secime bu kadar az zaman kaldıgında ortaya attı? ONumuzdeki gunlerde ortaya cıkabilecek ve ucu devlete dokunacak bilgilerin sorumlulugundan kacmak icin bir caba olabilrmi bu? Sanırım bunu yakın zamanda hepimiz göreceğiz. Akp hukumeti goreve geldiginde ilk yaptıgı atamalardan biri THY genel mudurunun değişmesiydi. O gunden beri THY ile ilgili sorunların hicbiri bitmiyor. Deve olaylarını bir yana bırakırsak gectigmiz gunlerde bir hostesimiz talihsiz bir sekilde hayatını kaybetti. hava-iş sendikası abskanı cıkıp buna fazla mesai yaptırılmasının yol actıgnı söylediysede THY boyle bir uygulamanın yapılmadıgnı acıkladı. Sanki bir duman daha tütüyor THY uzerinden..ateş cidden olmayabilrmi? Yimpaş holdingin bir kac yuzbin vatandasımızı dolandırması ve avrupada aranan suclular listesine girmesi ardından ulkemizde de davalar acıldı ve yoneticileri ceza aldılar. Son gelişmelere göre Yimpaş HOldingin ve istirakleri olan sirketlerin borsaya girmesine izin verildigi acıklandı. Buna gerekce olarakta bırakalım batsınmı destek olalım kurtulsun dendi.. Yada az yediler biraz da Türkiye deki vatandaslarımızı yolsunlar mı denmek isteniyor.. Tam da bu kararla yani Yİmpaşın borsaya girmesine izin verilmesiyle yaklasılan secim tarihi bana baska bir tarihi anımsattı. Yimpaş din maskesi altında gurbetcilerimzi dolandırıp paralarını toplamaya absladıktan sonra da turkiye secime girmiş ve akp iktidar olmustu. Uluslarası para transferlerinin takipleri sonucunda secim döneminde milyarlarca dolar paranın Yimpaş yoneticileri tarafından Türkiyey aktarıldıgı ortaya cıktı. Peki simdi tum bu olaylar ne durumda? Yimpaş borsaya girip hisselerini satacak.. Ve biz yeni bir secime giricez.. Sayın basbakan sanırım yimpaş yoneticlerine de kefil olmaya devam edecek.. HAyırlı işler diliyorum. Bu arada sayın kemal abimizin dunurunun ithal ettigi otobuslerin amacları dısında kullanıldıgı Sayın Tüzmen tarafından tesbit edilip sorusturma acılmıs... Peki sizce bir sonuc alınırmı bu sorusturmadan? Tayyip bey kemal abisinin dünürüne dokundurturmu? Kemal Abisinin kesinlemiş cezaları varken kimse dokunamıyor... Hatta sayın hocamız devletin 10 trilyonunu yedigi icin villa cezasına carptırıldı. Burdan hareketle sayın dünür suclu bile olsa kendisine tahiti adalarında 15 gunkluk bir tatil cezası verilebilir kanaatindeyim. Güzel ulkemde değişen fazla bir durum yok.. Gelişmeler beklendigi gibi. hanedanlık tum gucuyle etkisini surduyor. Derin devlet var deyip kendi yerlestirdikleri adamları gorevden alıyorlar. Sonra biz bu derin devleti temizleyemeyiz deyip acizliklerini acıklıyorlar. Secime girerken de sanırım bunu kullanıcaklar. Bir de unutmadan Acarkent konusunda Danıstay mahkemesi Villaların yıkılması icin karar aldı. Belediye encumen uyeleri yıkılmaması kararı aldı. Belediye encumen uyeleri danısaydan daha ust bir kurum oldugu icin onların dedigi yapıldı. Simdi merak ediyorum bu belediye encumen uyelerini hanedanlıkla pardon AKPyle ne tur bir yakınlıgı var.. BU encumen uyelerini Acar ailesiyle ne tur baglantıları var.. Son bir soru Danıstay mahkemesi kararları belediyeler atrafından gecersis sayılabiliyorsa Danıstaya ne gerek var?
  3. gel hadi kırıldıgım yerde sarılamıyor yaralarım kırıldıgım yer yoklugunun canımı yaktıgı geldigin yer br cennetin varlıgının son ispatı gel hadi gittigin gibi ansızın soru sormadan ve cevaplanmayı beklemeden ve ben ayılmadan yeni bir gune baska bir aşkın kıvrımlarına dokunmadan yasadıgım bu tuhaf bitkisel hayattan cıkmadan gel hadi yollarını esberledigim sehrin gelirsin diye cektigim resimlerim sen gittiginden beri dinledigim her sarkıyı ezberledim ben gelirsen diye sakladım gordugumu unuttuklarım icin bagısla beni ben hala sensis bir gunun degerini tam olarak kavrayamayanlardanım gülümseyemiyorsam affet beni ben hala sensis bu dunyanın buyuklugune inanmayanlardanım gel hadi yazarken verdidim 'es'ler bu soluk alma cabası ic cekişlerim bu bir turlu gelmeyislerin bu yokluguna yazarken tükenişlerim seni dusunup kendime dokunup tanrıyı aldatma tesebbsulerim bu gelmiyorsun ya aksam olmuyor olsada gece btmiyor bitsede sabahın ilk ısıkları öyle aydınlıkki acılmıyor gözlerim gözlerimin acılması işime gelmiyor aglamıyorum artık gittiginden beri her yeni gune bir baska yalnız uyanıyor ama yasamıyorum artık karnımdaki agrılar gectiginden beri hissetmiyorum seni son gordugumden beri kimseye bakmıyorum sanki yalanmısız gibi bu tiyatro oyunundaki son sahnede hanceri sırtına saplanan benim saplayan ben bu inkar ettigim dunyamın sorunmlusu tutulup bilirkişilere suikastler duzenyelen ben ben ki sahip oldugum hayatı sana yakın bir yörüngede tutmaya calısan kusatma altındaki bir kalenin son savascısı içime cektigim nefesin tek nedeni sensin bırak son nefesimi vermek icin baska bir yukumluluk yoksa eger dokunsun sadece senin ellerin...
  4. şehirlerarası iki sevgiliydik biz ses ve yazıdan ibaret aşkın bir turlu esitlenemeyen paydaları ne seninle tam olabiliyordum nede seni aklımdan cıkarınca bir adam... çaresizlikleri biriktirip 30 gun sonra kitap alamıyordum belki ama içimdeki sana yetiştiremedigim ciceklerin kokusuyla sarhosum ayılmamak icin alkole bastırıyordum beynimi uyanmamak icin ruyalara... sehirlerarası iki sevgiliydik biz ne bir otobus camının bugusuna yazıldı kalbimiz nede bir havaalanı bekleme salonunda yanımızda hızla gecip giden iki sevgilinin el ele tutulmasına benzetildi aramızdaki onca mesafaye ragmen karsımdaki ekrana ben diye dokunan eline sarılıp ağlayısım.... şehirlerarası iki sevgilydik biz hicbir tarifede gecmiyordu bulusma saatlerimiz ve hirbici mazereti yoktu tanrının bizim icin cizdigi yolların kesişmemesinin sehirlerarası iki sevgiliydik biz bir türlü yerine ulastırılamayan mesajları dusunup kurgulayan kendi kurdugu komplo teorilerini altında kalıp yine tek careyi sevgilsini dusunmekte bulan iki caresiz iki yalnız iki yorgun sevgilliydik biz kavusamıyor olmayı hala sehirlerarası yolcu tasıyan otobuslerin ücret tarfilerinin neden oldugunu sanan sehirlerarası iki sevgili soguk bir kıs gecesi soluk monitorun ısıgına bakıp ısınmaya calısan birlikte olamıyacak kadar gucsuz ayrı yasayamayacak kadar aklı basında olmayan...
  5. dayandıgım bütün temeller sallanıyor artık geçtigim yolların toplamı kadar yorgunlugum bir an dursam dizlerim taşımaz bu agırlıgı bir an dursam yeniden yazılamıyor sevgi sözcukleri süresi kısaldıkca hayatımın acısı artıyor bir turlu erteleyemedigim yalnızlıkların bu kadar seninle ve bu kadar uzak sana belki de gelmeyecegin icin bu kadar bagımlın
  6. Bir adam daha kaybettik... Bir büyük devlet adamını... Tuhaf ve sancılı bir ocak ay'ı gecriyoruz. Acılar üstüne acılar ekleniyor. Daha eskileri kapanmadan yeni yaralar. Ve biz elimizde ne kadar işimize yarayacak devlet adamı varsa bir bir yitiriyoruz. Kimbilir belki de Tanrı'nın kendi yanında onlara ihtiyacı vardır... Her ölüm erken ölümdür demiş şair. Ve bir sabah acı bir haber daha kene olup kargaların kanatlarına yayılıverdi. Bir radyo programında son dakika haberi olarak verdiler kaybını. Bir siyasetciyi kaybettik dediler... Yanlıstı oysa. Bu ulkenin en uzun sure dış işleri bakanlıgını yapmıs, tüm dünya tarafından devlet adamlıgı ve buyuklugu kabul edilmiş, sayılı büyüklerimizden birini kaybettik... En verimli çaglarında bu kadar buyuk degerleri kaybetmek ülkemizin kaderi olmus gibi gorunuyor. sanki elimzde işe ayrayacak butun cözümlerimiz alınmak isteniyormus gibi... Her gecen gun biraz daha yoruluyor ve umut kaybediyoruz. merak ediyorum umut kaybından ölebilmek icin daha ne kadar insan ölmeli... Son anlarında yanında olan hastabakıcılar bile şahittiler ülkesi icin calısmasına... Öldüğü anda hala parmaklarında murekkep izleri vardı... son nefesini verinceye dek bu ülkeye calısan kac adam kaldı geride? Mekanın cennet olsun İsmail Cem... Allah rahmet eylesin ve yakınlarına sabır versin...
  7. toplayıp cıkarmadan, sıfatlarla süslemeden yada camur atmadan yada bir sıfat takmadan insanları sadece insan olarak kabul etmek neden bu kadar zor geliyor... tarih boyunca milyarlarca insan sırf dini dili kökenleri farklı diye öldürülmüş, milyarlarcası öldürmüş... değermiydi bu kadar acıya? neyi değiştiriyor senin kürt benim alevi yada onun hristiyan olması..yada baska milletlerin baska inanclarına ait olmamız... neyin pazarlıgı bu neyin anlasmazlıgı.. kimin derdi var baskasının kanıyla? can almak neden bu kadar kolay... ya can vermek... hangi düşünce hangi ırk hangi din hangi dil bir cinayeti haklı gosterebilir kendi adına işlenen? ve işte insan diyoruz ya...hangi insan bir baska insanın canını alacak kadar kaybeder insanlıgını... aldın işte ne oldu? gonderdin onu sen burda kaldın..simdi temsilcisi oldukların ne kazandı? tuhaf bir zamanda yaşıyorus artık.. her gün iki insan eksiliyor dunyadan.. biri ölürken digeri öldürürken... umarım simdi inandıgın ve istedigin en güzel yerdesindir Hrant Dink... Allah rahmet eylesin ve sevenlerine sabır versin...
  8. benim küçük sevgilim senin resimlerinle doldurdugum bu evin her odasında kokun var... ayak seslerin geliyor mutfaktan ellerinin arasından kayıp yere düşüyor porselen bir tabak... hıckırıkların icimden geliyor sanki yoksun gibi... benim kucuk sevgilim... elinden tutup yurudugum her kaldırım her yol, yalın ayak bastıgmız cimenler her aksam gittigmiz o parkın icinde her aksam önümüzü kesen yavru köpekler... durup dakikalarca onlarla oynaman durup dakikalarca sana bakmam... bazen ürküp geri ceksende kendini onlara dokunmaktan vazgecmemen... ne zaman sana yavru bir köpek alalım dediysem sorumsuzlugumu öne surup ertelerdin bahanelerinle.. simdi ne sorumsuzlugum var nede bahanem... boş odalarında evimin kucuk pati sesleri geziniyor... ama pesinde gezip duran baska ayak sesi yok... belki bir gun gelirsin diye... benim küçük sevgilim biriktirdiklerimi ciltletip saklıyorum artık her olmadıgın gün icin birlikte yapamadıklarımızı topluyor sonra gece yarısı hepsini bir bir seninle hayal edip aklımdan cıkarıp sana uyuyorum... senden once nerdeydim simdi neresindeyim kendi hayatımın aradaki koskoca bir doluluk... yokluguna ermeyen aklımın hayali delilik... mantıklı bir sensizlikten yorgun sıradan gunleri yasıyor olmak hala anayasaya ve diger kanunlara göre suc teşkil etmiyor... benim küçük sevgilim... tüm yaptıklarımdan sonra gelmiştin sen bana biraz daha gec biraz erken renkli sac tokaların parfumunun kokusu hala duvarlarımda rujunun tadı dudaklarımda saclarının teninde dalgalanmasının ilahi yanlarını sıralarken sana beni susturmanı özledim... simdi ne ilahi bir yanı var bu bos odaların nede avazım cıktıgı kadar bagırırken susturacak küçük bir kız... gittiginden isyankar bir kulu oldum tanrımın varlıgında ettiğim şükürlerin hesabını sorar gibiyim... sanki ben isyan ettikce biraz daha kendi icime kapanıyor ardına umutlarımı sakladıgım kapılarım... benim küçük sevgilim sanki bir hayal gibi dokundugun her esya aynı yerlerinde aynı gunlere uyanıyor aynı gecelerinde sızıyorum odanın bir kösesinde defalarca kırdım seni defalarca aglattım öyle cok korkuyordum ki bırakıp gitmenden kendi korkularımın altında kaldım... ve ölesiye kıskandım seni kendimden sana her dokunuşumda her öpüşümde sana her sensin dedigimde istedigim... sanki hayal gibi... kırılır aglar dayanamaz bırakamazdın beni tek basıma tum cirkinligime ragmen tum hayvanlıgıma ve utanmazlıgıma ragmen gitmezdin... ve ben en cok senin beni bırakıp gitmedigin zamanlarda kendimi adam sanıp bir tek senin kollarında aglardım... simdi ne bir damla yaş var gözlerimde nede sokaga cıkıp hayata karısabiliyorum bir adam gibi... benim küçük sevgilim telesekreterime bıraktıgın son mesajları dinliyorum gunlerdir... gecikecekmişsin...arkadasını yanına ugrayıp... dolapta biraz yemek ve makarna... yemek icin seni beklemiyeymişim.. çiçeklere su vermeliymişim. ve öpüyormussun beni..özledigni söyleyip... mesajları yeniden dinlemek icin 1'e basın,silmek icin 2'ye... gittiginden beri 2'ye dokunamadı parmaklarım... ve ben hala her aksam seni beklemeden yemegimi yiyip su veriyorum ciceklerine... benim küçük sevgilim... gecenin bir yarısı uyanıp sarılmanı özledim basını gögsüme yaslayıp kalp atıslarımı dinler sıkı sıkı ellerimden tutardın... hic anlatmazdın kabuslarını korkacagımdan korkup yalnızca yanında olmamı isterdin kapatıp dudaklarımı... benim küçük sevgilim... gecenin bir yarısı arayıp adını sordular tanıyıp tanımadıgımı ve senin neyin oldugumu... telefonunda en son arananlar listesinden ilk sırada ben varmısım... soguk bir erkek sesi,biraz kaba biraz duygusuz biraz yorgun... neyindim ben senin... sen benim küçük sevgilimdin ya ben? cevap vermek icin zorladım kendimi seni sordum telefondaki ses ısrarla yakının olup olmadıgmı sordu o öyle uzaktım ki sana.... arkadasıyım, dostuyum, sevgilisiyim, herseyiyim... hala sesim cıkmıyordu telefondaki ses anlamıs olmalı bir hastanenin acil servisine gelmemi istedi... soğuk, yanlış,karanlık, her ne varsa hatalara dair bunun bir anlamı olması gerekmiyordu gecenin bir yarısı acil servise yapılan cagrıların... ben yokken gelirsin diye bir not yazıp dolabın kapagına astım... umut işte.. br turlu ihtimal veremiyordum sana birsey oldugu fiikrine... benim küçük sevgilim gunes dogdugunda eve geri gelmiştim... dolabın ustundeki not duruyordu hala orda duruyor olurda ben evde yohkken gelirsin die... hala sabahları kalkıp sana kahvaltı hazırlayıp bırakıyorum masanın ustune ciceklere su verip sokaga cıkıyorum ve artık öyle eskisi gibi cevap vermiyorum gece yarısından sonra gelen telefonlara her gun cıkmadan telesekreterdeki mesajını dinleyip yavru köpegi gorebilmen icin getiriyorum heryerini ciceklerle süsledigim mezarına...
  9. tuhaf bir ertelemek cabası hayatı kapının onunde bekletmek gibi..ne kadar hırsla calıyor olsada... ardımda bir vasiyet mektubu bırakmadan ölmek istiyorum sadece sorularla dolu bir son icin... her duyan kendi son hikayesini uydursun diye hayatım hakkında ne bir intihar notu olmalı nede varislerime acıklanacak bir mektup... acımasısca gecip giden zamandan geriye kalan sadece yalnızlıklarımızmıs.. derken şair hissedemiyorsun gercek bir yalnızlık, calan telefon sesinden urpermek gibi hatta kapının calınmasından ayak seslerinden merdiven boslugundan gelen... sokak satıcıları korna sesleri hayata ve yaşıyor olmaya dair her belirtiden uzak kendi kendime giridigim bu bitkisel hayatta ne güneşe ihtiyacım var artık ne suya içimde yetiştirdigim umutsuzluk cicekleri baska bir dunyanın efendisi olmaya hazır bir şehzade gibiyim hala ellerimde karalamalarla dolu kagıtlarım aklımın icinden bir turlu cıkaramadıgım yaşam kanıtlarına aykırılıklarım... yorgunum ne sevdaya dair bir sözüm var artık nede aşıklar icin güzel bir iki kafiyem... zaten az olan suyunu zamanından once tuketmiş bir bedevi gibiyim... ne bir vaha var yakınlarda ne de bir serap hayallerimin arasında...
  10. gunahların ve sevaplarınla yaptıkların ve yapamadıklarınla yani kısaca seninle tadını cıkar sadece... belki yarın iki yabancı uyanıcaz yeni gune sil gözünün yalnızlıklarını seni istiyor olmak...bunu isteyebilmek öyle güzelki... toplayıp cıkarmadan...cıkarlara takılmadan sorgulamadan ve neden diye sorulmadan senin bana verdigin her hüznü ve öfkeyi icime sakladım bir gun seni alırsam eger senin icin neleri feda ettigimi gorebilmek icin...
  11. bıraktıgım yerdesin... yada hayatına girdigim yerde. butun saplantılarınla ve düşlerinle ve hayallerinle hayal edemediklerinle kabuslarınla yada hicbirseyle seni alabilmek sana yeni bir belirsizlik vermek benim kadar bana yakındın sen ve ben senin kadar senin olmaya hazır simdi ise ertesi gun uyanacak birer yabancıyız sen onun gölgesinde bir kırlangıc ben senin uzagında bir korkuluk ne senin cesaretin var bana yaklasmaya nede benim gucum saplanıp kaldıgım topraktan kurtulmaya
  12. her yeni gune bir baska yalnız uyanıyor insan birlikte yatıyor olmamızın bile bir önemi kalmıyor artık... her yeni gune yeni bir hikaye yeni bir son icin hazırlanıyor caresizlikle... biriktirebildklerimiz icinde hep karamsarlıklar su üstüne cıkıyor durmadan derinlere batmamak icin en yakındakine sarılıp yalnızlıgımızla dost oluyoruz... su gibi akıp gidiyorken avuclarımzdan hayat ve tutamıyorken kacamıyorken bu kaybolustan bir başka ruhun gölgesine özlemle sokulur insan durmadan icinde buyuttugu boslugu kabullenmez yeni yalnızlıklarla aldatır kendini atılan mesajların karsıya gitmiyor olmasının sucu kötü baglantıya yuklenirken belki de gercekten o mesajı göndermek istemedigmis icin bu kadar yabancı kalıyoruzdur.. ve bu kadar soguk dogan her yeni güne... keşkelerimizin yerini ic cekislerimis alacak bir gun ve küçük sevgilim... diye baslayan bir şiirin sısızı kaplar bedenini... sanki yokmus gibi... her yasayamadıgın icin bir keşke uydursan sanki bu filmi geriye alıp yeniden oynatınca o basroldeki kadın ve adam bu defa birlikte olabileceklermiş gibi...
  13. ben senin bir kelimeni duymaya, bir saniye olsun yuzunu gormeye oyle muhtactımki... yoklugunla terbiye ettim icimdeki tuhaf varlıgı bir sure sonra alıstırdım ve yokluguna yazdım varlıgına soyliyemediklerimi...
  14. incecik iplerle baglanmısız hayata belki bir gun olur ya beklemeden bitmesini filmin salonda cıkmaya calısmak gibi ısıkların yanmasını beklemeden... ne kadar kalabalık bir cenazedeyim.. varlıgımda olmayanherkes burda.. bu kadarmı bekleniyordu ve hazırdı bunca insan bir gazete kösesinden verilmiş 4 puntoluk harflerle yazılan cenaze davetine... celenk yada cicek gonderilmemesi isteniyrosa bagısta bulunulması tema vakfına, oda olmadı her gelenden bir kac satır yazması istenebilir acılan siyah kaplı hatırata... öptügüm ve dokundugum her kadının kokusu icimde ne zamandır alamadıgım her nefesin hesabını vermekle yukumluyum ve bir suredir erteledigim yalnızlıgım zor gecen bir geceden arda kalan caresizlik satırlarım... ne yoklugunu kabul edebilecek kadar gucluyum nede sensiz kalabilecek kadar cıldırmıs... tüm bu olan bitenin bir anlamı yoksada ben hala sıradan bir güne uyanmak hayalindeyim... saat sekizde işe gitmek icin yola cıkan öglen saatlerinde yemek icin paydos eden ve aksam ustu evine dönmek icin kalabalık belediye otobuslerinde yolculuk eden... ölümün sıradan günlere paylastırılmıs haline yasamak diyorken başka bir hayat akar durur damarlarımda kokusu sen... tadı sen... kücük ellerinden incecik bir ölüm planlanır ve yasanır agır agır bir ölüm üstümde biriken her kelimenin sorumlusu benim her sustugumun ve her isyanımın ve en cok bana kızıyor tanrım kabul edemedigim icin her yalancı baharı... gelecekmisin yada gelirmisin bilmiyorum bunca zaman yarım kalmısken gelisine ne kadar tamamlanır bu tiyatro sahnesi... ve kac soytarı bulunur ardından aglayan? oynaması icin akıp giden bu zaman parcasından... ne zaman bu kadar abarttım seni bilmiyorum ne zaman bu kadar bu kadar beyazdın gözlerimi alan bakısların kalsaydın ne yazabilirdim bir kac satır nede aglar kendimi aşık sanıp...
  15. içime kapanıyor kapılar aksam oluyor bir kadının aglamsıyla kesiliyor akıp giden zaman ne garson farkında olanların nede karsısında oturan baska bir kadın masaya damlayan gozyasları bir iç çekişle kırılıyor yansımalar bunun gercek olmadıgı öyle barizki ne kadar uzaga atsan yakına dusuyor ne kadar unutmak istesen aklına eski bir sarkının kafiyeleri arasında sıkısırken söyleyemezken sen yine oldugun gibi kal benim icin sakın değişme.. alıp basımı gidebilrmiyim yada ne kadar gittikten sonra kendime kalırım senden sonra ne kadar yalnız kalır insan senden önce kayıt altına alınmamıs hatıralarım simdi bir kafiyenin ince esprisine kurgulu olan biten yada olmayan bir turlu bitmeyen bu yoksulluk ustumde briken bu ölü topragı bu senden sonra kendimi tatmin edişlerim seni aldatmak icin kendimi kendime sunuşum bu kısır döngü bu sen olmassan ben tamamlanamam kaygısı sen gelirsen bahar olur acıckası ne bahar ne kış umrumda olmas sen gelirsen kıskanır tanrı... gelmessen hükümlerimin tum hafifletici unsurlarını inkar edişim carptırıldıgım cezalardan merhamet dilenişim yalan... gelmessen diye hazırlıgım yok sahip oldugum aklım gelirsin diye yazıyor bunca zaman baska bir kayba ermiyor artık ne tehlike anında cmaları kırabiliyorum nede yangında ilk kurtarılacaklar listesine alabiliyorum seninle kurulan hayalleri... ne bir sigorta sirketi alıyor sorumlulugu nede tanrı önemsiyor sen gittikten sonra başıma gelecekleri...
  16. seçtigin bu hayat sessis harflerle baska sehirlerde belki bir gun öslersin bırak beni nefes alamıyacak kadar yorgunum artık bu geri donuslerden bu icine kapalı konusmalardan yazısmalardan yoruldum fotograflar cekiyorum gunlerdir sensis bir hayatın gercek olabilecegine dair kanıtlar topluyorum faili mechul bir intihara suruklenirken her gun briaz daha uzaklasıyorum gerceklerden... ve gercekten baska bir ütopyaya aglıyorum simdi... fotograflar cekiyorum gunlerdir ve varlıgıma dair kanıtlar topluyorum ne cevap bulmak icin nede yeni sorular icin hazırım senden sonra biriken her anı bir kagıda sarıp buzluga kaldırıyorum arada bir bozulmasın diye kontrol edip kagıdını deiştiriyorum... bahcemdeki ciceklerin etrafını parmaklıklarla cevirdim bir gun beni bırakıp gitmesinler diye bir suredir fotograflar cekip geceleri uzerine not düşüyorum saat 13:15 bir tren istasyonunda yalnızlıgımla ilişkiye girerken suc ustu yakalanmısım ahlak masası ekpleri tarafından sorgulanıp savcılıga sevk edilmişim.. saat 15:28 adliyenin koridorları arasında gezerken seni benzetip bir kız cocuguna bir kac saniye duraksamısım... 15:48 ilk fermanımı giymişim gittiginden beri gittiginden beri yarın tam bir gun olacak ve ben ilk sucumu üstüme alıp genel aftan yararlanıp salıverilmişim... sana dokundugum gece gercek deilmiydi? elimde tek bir fotograf yok.. oysa karesinde seni bulamadıgım öyle cok resmim varki görenler bana bakıp iyi bir hayat yasıyorsun diyor her saniyesinde sen yokken bu nasıl olur fotograflar cekiyorum gunlerdir yoklugunu kendime izah edebilmek icin belki de biraz olsun sızabilmek icin hayatın icine kendime pencereler acıp kendimi bosluga bırakıyorum belki de biraz daha... biraz sonra biraz.. teninin kıvrımlarını özlerken ve ısınmak icin hayal ederken seni kendimle aldatıyorum... yangın anında kırılması gereken camları hep zamanından once kırdıgım icin artık kimse inanmıyor senin icin yandıgıma ve yerden kalkmadıgım icin insanlar dileniyorum sanıyor, kimse inanmıyor, yarasından damlayan kanları silmek icin durmadan kendini yere atan bir soytarı olduguma...
  17. kuraklıgımdan catlamıs dudaklarım... hayalini kurdugum ıslak sokaklarında kayboldugum şehrim senmisin... simdi kollarının arasında titrerken ben gözlerimi kapadıgımda aldıgım nefes senin mi? ne seni bitirebilecek kadar gucluydum nede senden sonra baska bir geceye uyanabilecek kadar cesur... yokluguna alıssın diye kalbim aldıgım butun alkol takviyelerinden yorgun sana acıklayamadıklarımdan hüküm giydim... artık ne seninle aglayabilrim ne de seni aklıma alıp giderim bu sehirden... teninin kokusuyla uyanırken her gune simdi yoksun diye geniş zamanlara yaymaya calısmak ve gelmiyeceksin diye kendimi avutmak... kalbinin her carpısında hissettigim bu var olmak duygusu... kollarını arasındayken uydurdugum bu kafiyeler bu kendimi tamamlıyamıyor olusum seni bırakıp gittigimden beri ne ben bir adamım nede yazdıklarım bu tuhaf hayata saygı durusum... isyankarlıgımın acıklaması yok... ne sensizlige tahammulum var nede yoklugunu acıklayan ilahi acıklamalara... teninin kıvrımlarını ezberleyip ıslak sokaklarda kaybolmak gibi ne bulunmak istiyorum nede keşfedilmek senin dısında baska bir kadın tarafından... ne seni unutmak istiyorum nede umrumda deil unutulmak çıkarılmak başka bir leylanın anıları arasından...
  18. TC Kimlik NUMARASI VE SEÇİM Bu yil yapilacak genel secimlerde oy kullanma esnasinda TC Kimlik Numarasi baz alinacaktir. Muhtarliklarda 1 Mart 2007 tarihine kadar asili olan secmen listelerinde de TC Kimlik Numaralarinin yazili oldugu gorulmektedir (Muhtarliklarda secmen listesinde isminizin oldugunu mutlaka kontrol edin). Ancak, cok fazla aciklanmayan, hatta biraz da sumen alti edilmeye calisilan bir konu var. Nufus Kagitlarinda TC Kimlik Numaralari yazili olmayan secmenler secimlerde oy kullanamayacaklar !!! Elle yazilmis veya internetten cikti olarak alinmis TC Kimlik Numaralari oy verme esnasinda gecerli olmayacaktir. Ehliyet, pasaport gibi kimlik yerine gecen diger belegeler de oy verme islemlerinde kullanilamayacaklar. Maalesef siyasi partilerimiz bu konuda henuz herhangi bir calismaya baslamis degiller. Sadece AKP, kendi yandaslarini tek tek uyararak, Nufus Kagitlarini yeniletmelerini sagliyor. Basbakan RTE, bir konusma esnasinda secimlerde oy verme oraninin %50 - 60 seviyesinde kalacagini agzindan kacirdi. TC Kimlik numaralari nufus kagitlarinda basili olmayanlarin yapacaklari sey, muhtarliklarindan "Nufus Kagidi Degisim" kagidi alarak, aldiklari kagitlarla bagli olduklari ilcenin "Nufus Mudurlugu"ne gitmeleri. Nufus Kagidi degisiminde cok fazla sira beklenmiyor. Ulkenin gelecegine sahip cikin, oyunuzu mutlaka kullanin. "Bir oy neyi degistirecek" diye dusunmeyin. Evet, bir oy bir sey degistirmez ama sizin gibi dusunen 1000 kisinin oyu cok sey degistirir. Lutfen bu bilgiyi tanidiklarinizla, yakinlarinizla paylasin.
  19. hayat berbat tekmili 42 bölüm oynamaktan yorgunum her sahnesinde kimi zaman dublör kullansam diyorum olmuyor kimse beni benden iyi oynayamıyor alıp basımı gitsem diyorum bu sehrin sahipleri izin vermiyor susuzlugumu ağıt yapıp yakıyorum mavisine uzun suredir koyu gri sabahlara uyanıyorum... baska istanbul yok diyorlardı baska bir sehrin sevdasına tutulamaz insan bir gece bekcisi gibiyim ne sabahı bekliyor ne geceye lanet ediyorum halinden memnun devlet memuru edasıyla alcagım terfilere gun sayıyorum hala ufkun uzagına yatırıyor gozlerimi hala yoksun diye baslayan kısa cumlelerde birikiyor yazacaklarım... yıkım kararı alıp kapıma dayanmıs belediye ekipleri ben hala iltica edecek bir ulke bulma telasındayım bir multeci gibi yakalandıgım kara sularında bildigim iki kelimeyle pazarlıklara oturuyorum seni seviyorum... ama uzun zamandır hayatta kalmaya yetmiyor bu iki kelime... ve bir gun merhumun yakınıydık diye baslayan bir gazete ilanına konu oluyor insan altıncı sayfada 8 puntoluk harflerle yazılan ve insan anlıyorki gerekli olan üc kelimelik bir saltanat Allah rahmet eylesin... iki tarih aralıgından ibaret tüm varlıgın bir gun mezar tasına kazınan...
  20. Bir sabah uyandıkki haber bultenlerinde flaş haber geciyor. 'Saddam asıldı..' Aradan bir iki gun gecmeden saddamın asılma anı tüm çıplaklığıyla ekrana tasınıyor. Saddamın idam kararının kesinlesmesinin uzerinden daha bir hafta bile gecmeden apar topar asılması, öfkeli kalabalıkların ayaklanarak birini linc etme girişimi gibi göründü bana. Öyleki saddamın en iyi ihtimalle asılmasının bir ay süreceği söyleniyordu. Irak devlet baskanının onaylaması gerektiği belirtildi. Ardından baskan acklama yaptı benim onaylamama gerek yok. Bu acıklamanın ertesi sabah asıldı. Bİzim medyamızın bundan haberdar olmamasını normal karsılasak bile asılma saati gelene kadar butun dunya uzerindeki haber ajanslarının hicbrinin haberi olmaması düşündürücü. İLk gününden beri ıraktaki savasta olan biten her olayı canlı yayınlayan dunya medyası filmin sonunu nasıl kacırabilrdi? Böyle bir haber nasıl saklanabildi? Kimbilir belkide idam kararını alanlar bile o sabah idam edilecegini bilmiyordu. Peki kim karar verdi bayramın hemen onceki sabahı asılma kararına? Peki bu karardan sonra tepkiler ne şekilde oldu? İdamdan hemen sonra israil abd ve iran belkide ilk defa bir konuda aynı fikirde acıklama yaptılar. yani saddamın idam edilmesini sevincle karsıladılar. Bu habere sevinen diger iki toplulukta ırak ve iranda yasayan Şii'ler ve ırakta yasayan kürtlerdi. Diger dunya devletleri ise yine savasın basladıgı ilk gunden beri yaptıkları sekilde protesto ve kınama mesajları yayınladılar. Elbetteki eleştri dozunu kacırmadan. Son bir kac gundur ulkemizdeki tepkileri inceliyorum. Malum medyamız boyle bir reyting malzemesini yakalamısken her acıdan sömürmeye calısıyor. Bu yuzden gazete mansetlerine cok fazla takılmak istemiyorum. Sattıracak slogan cumleler mansetlerde, reyting alacak goruntuler kanallarda... Aklı basında bir iki köşe yazarımızın gercekten önemli fikirleri dısında butun konu ticarete dökülmüş durumda. Devlet olarak ilgimi ceken bir durum ise, savasın basladıgı ilk gunden beri surekli abd ve israili elestiren buyuklerimiz bu idamdan sonra nerdeyse agızlarını kenarlarıyla kucuk birer kınama mesajları gectiler. Kendilerinin bile duyamayacagı kadar kısık sesle. Akp hukumetinin hicbir vekilinden yada bakanından savasın ilk gunlerindeki gibi sert mesajlar gelmedi bu oldukca ilgi cekici. Bir diger ilgi cekici durum ise bir sure oncesine kadar her cuma namazından sonra meydanlara cıkıp ırakı isgal eden abd ve israili protesto mitingleri duzenleyen topluluktan da hic eser yoktu... Oysaki o gunlerde Saddam onların kahramanıydı... Meydanlarda israil ve abd bayrakları yakıp sloganlar atan hatta elciliklere saldırmaya kalkısan topluluk saddamın asılması icin tek bir gosteriyi bırakın kendi aralarında konusmuyorlar bile... Onları bu sekilde susturan neydi? Yada zamanında abd ve israili protesto etmelerini saglayan neydi? ne değişti neler oluyor? Enteresan işaretler dolmaya devam ediyor ortadogu ve ulkemizin bölgedeki durumla ilgili tek hamlesi Lübnana asker gondermekti. Dıs politikada gercekten bu kadar cekimsermiyiz yoksa kimsenin duymadıgı görmedigi olaylarmı cereyan ediyor? Burunumuzun dibinde tuhaf olaylar oluyorken bizim 3 maymun gibi davranıp, duymadan görmeden ve konusmadan; olaylara hicbir serkilde mudahale etmeden durmamız ne kadar dogru? Saddamın asılmasınnı ardından bir haber daha düştü ajanslara ve her ne hikmetse bu haber bir anda ortbas edildi. Su anda pkk terör orgutunun yonetim kadrosunda bulunan Murat karayılanın kuzey ıraktaki bir hastaneye kontrol amacıyla gittigi ve orda bulundugunu istihbarat birimlerimiz tesbit etmişler, bu konuda abd nin adım atmasını ve karayılanın ulkemize teslim edilmesini istemişlerdir. Aynı gunlerde yakalanan pkk lı teroristlerin uzerinden glock marka silahlar cıkmıs ve bu silahların abd ordusu tarafından saglandıgıda bizzat abd ye rapor edilmiştir. Bunlar uzerine abd savunma bakanlıgı sorusturma acmıs ve bu sorusturmayı yurutmesi icin komite topladıgnı belirtmiş. yani her zamanki gibi hic bir adım atılmamıstır. Bir de herkesin malumu terörle mucadele icin eski bir albayını koordinatör olarak atamıstı abd yonetimi. Bir bucuk yılın ardından bununda hicbir işe yaramadıgını görduk. Ama bu terörle mucadele koordiantöru albayın cok önemli ve guclu silah ureticilerinin danısmanı olması ve halen gorevinde kalması, derken bu silah ureticilerinn ulkemizin ihtiyacı olan silah ve ucak ihalelerine girip kazanmıs olması nasıl bir tesaduftur oda ayrı bir konu... Peki ulkemizin dış işleri bakanlıgı bu konularda neler yapmıstır yada neler yapıyordur? Yoksa bu haberlerin gazete mansetlerine cıkmamasının bir nedeni de bizim bakanlıgımız olabilirmi? gibisinden tuhaf komplo teorileri insanın aklına gelmiyor değil. Kaldıki akp iktidara geldiginden beri pkk terörüyle ilgili en kucuk bir ilerleme saglanamayıp aksine şiddet olaylarının olabildigince artmasıda bu komplo teorisinden saglam bir merkeze oturtulabilirmi diye aklımdan gecirmiyorda değilim. Umarım bu komplo teorisi bir fantazidir ve herzaman oyle kalır.Dıs işleri bakanlıgımız gercekten kararlı ve guclu adımlar atarak gerekenlerin yapılmasını saglar.
  21. kişisellestirmeyelim simdi bunu kişilere indirgemeden ve bölünmeden baska bir zaman birimine dek icimizde tasıyalım cok ta fazla kurcalamadan ve kurcalattırmadan kendimizi akıp giden zamana bizde yeni yıla girerken kartondan yapılmıs sapkalar plastikten cicekler bir turlu patlatılamayn sampanyalar icimizde durmadan gereksiz sıkıntıya neden olan cumle sonlarına yüklemlenememiş sevgi sözcukleriyle bir avucumuzde calınması beklenen telefon diger elimizde an'ı yakalayan ve o an kayda alan kameramızla yeni bir yıla girerken yırtılan son yapragı takvimin uzerindeki rakkamın hissettirdigi ne cabuk gecti deilmi bugun gunler kısaldı ya yetmiyor 8 saat günes yıllar da kısaldımı? anlamadan bir elimisde telefon digerinde kamera kayda alınan akıp giden yılların vagonlarında hayat bir kamera sakası gibiydi yasananlar el sallayın bakın burda bir elimde kameraya diger elimde calınması beklenen kucuk telefon duyumsanması gereken ve yıl gectikce daha cok özlenen bir turlu dogru cumlenin sonuna eklenemeyen sevgi sözleri.. ne zaman eskidiki elimizdekiler simdi yenileriyle değişiyor zaman bir süredir büyümüyoruz sadece ihtiyarlık akmaya baslıyor damarlarımızda oysa daha bir kac yıl once avuclarımız terlerdi ve bu kadar cok beklemezdik terli avuclarımızda tutarken kucuk telefonların calmasını... ve dokunmaz dı bu kadar: kayda aldıgımız zamanın nasıl bizi kaybederken akıp gittigi yerden bize bakıp sırıtması....
  22. birikiyormu sevda dedigin yoksa erteleniyormu baska zamanlara seziliyormu onceden yoksa surprizlerimi seviyor bu ruh hali.. ne kadar canımı yakmalısın? yada ne kadar içime cekmeliyim seni derin bir iç cekip ne kadar icimde tutmalıyım seni... ne kadar ömrü kalır bir aşkın dizlerinin üzerine dustukten sonra hangi muayeneden sonra anlar doktor? ve hangi doktor saygı duyar acı ceken bir askın ötenazi hakkına... referandumamı gitmeli yoksa artık insan kendi basınamı almalı bazı kararları kendini attıgın yerin kamuya ait olması ettiğin intihardan kamunun sorumlu olmasınımı gerektirir? yoksa kamunun cokta umrunda değilmidir senin oraya cıkma nedenin... bunun bir durdurma düğmesi olmalı... incecik kagıtlara yazılan intihar notları makdülün sonkez elini uzatmasıdır hayata ama genelde ya uzatılan o kadar yakın değildir yada kendini attıgın yer yazılana yakın değildir.. nerden bakarsan bak her ikili aşk intiharında bile en cok sevdigni öldürmüyormu insan..? kişiselleştirilen bir dunyada baska bir iklimi özlerken senin, benim olman kadar yakındım kamuya mal edilebilecek bir intihar girişimine... oysa ne ben o kadar cesurdum nede sen o kadar caresiz biz olmayı bıraktıgmızdan beri iki yarım katolik gibiyiz tabulardan kurtulamamıs icimizdeki gunahların sehvetinden birer birer duyumsadıklarımızı idam etmiş... uzun zamandır tellerine dokunulmamıs bir gitarın akort edilirken cıakrdıgı seslere tahammul sınırlarımzı zorluyoruz ne sen tutuldugum küçük kız cocugusun nede ben incecik kagıtlara kelimeler yazan şair... ne yazdıklarım yakın sana nede sen yakınsın içimde kendimi bıraktıgım boşluğa...
  23. o eski halimden eser yohk simdiiii ısdırap icinde yorgunum simdiii tutun kollarımdan duserim simdi...yalnısım dostlarım yalnısım yalnısss.. dokunma bana dediginden beri aklımda bir intihar cıglıgı ne seni aklımdan cıkarabiliyorum nede sana dokunmadan yasayabilmeyi hayatıma sokabiliyorum ne gidiyorum alıp basımı nede kalıyor durmadan başıma kakıp dokunma bana deyişini... söyle nasıl kalır bir insan bu kadar isterken seni hangi mazeretin ardına sıgınır saklar gozlerini uzanılıpta dokunulamayan suyun uzerindeki yansıma gibisin hani işime gelmedigi icin gerceginden ayırmadıgım işime geldigi icin gercek sanıp tutuldugum dokunma bana deme artık içime kanıyor yalnızlıgım dudaklarımı ısırıyorum susamadıklarım yuzunden avuclarımda karalanmıs burusturulmus sevda yeminleri uzun suredir akmayan bir nehrin kuraklıgında bekliyorum geri alamadıgım icin inkar ediyorum durmadan baska carem kalmadıgı icin utanmıyorum kendimden kaybedeceklerimin azlıgıyla eşit özgurlugum seni kazandıgımdan beri sesimi bile yukseltemiyorum yazarken... yorgunlugum aşktan deil cıkmaz sokaklarda kaybolmaktan ne senin tarifini alabiliyorum tanrımdan nede yaşam kanıtlarını bugun senin gezdigin sokaklardaydım senin sahilinide senin denizinde senin gunesinde.. hani senin paylasacak bir sey kalmadı dedigin birlikte baska bir gerceklige soyundugumuz senin göğün kırmızısına bakışın benim, senin aksamının karanlıgında bekledigim kelime oyunlarını özledim ne gelişine hazrlamıstım kendimi nede gidisine sigortalıydı icimdeki buzdan kuleler her yıkılısımın sorumlusu sensin, hayatımın degersizliginin aldıgım her nefesin verdigim yerlerin gordugum insanların ve dahası senden sonra renkleri solan bu ciceklerin cektigim her acının sorumlusu sensin yanıldıgmı biliyorum ama seni yanımda tutmak icin bundan baska yapabilecek birsey gelmiyor elimden... git simdi.. nolur dokunma bana deme canım yanıyor duydukca bir yabancının tercumanı gibi hissediyorum kendimi ve cevrilemiyor asılsız sevda sozleri acıklayamadıklarımın altında kalıyorum bir suredir kimse enkazımla ilgilenmiyor duyduklarım gorduklerim senin olsun ben senin sıradan bir gunde evden cıkıs saatini bilmeyi özledim... sokakta yururken bana mesaj yazabilmeni denize bakarken aklında oldugumu bilmeyi... aksam eve dönerken yapacaklarını ve tam olarak saat kacta uyuyakalacgını bilmeyi özledim hissettiklerim, bildiklerim senin olsun ben senin yarın sabah uyandıgında aradıgın olmayı özledim...
  24. yeni bir bayrama hazırlanıyoruz yeni bir yıl yeni bir umut yeni bir derken ne kadar agır geliyor bu yenilik hala uzgunum seninle konustugum her an aklımda paylastıgmız her dakika her kelime yabancı bir ulkede aynı dili konusan iki yabancı gibiydik belki de bu yuzden bu kadar yakındık belkide aynı acının paydalarını esitlerken sonuc hep sen ve ben olarak cıkıyordu hala anlayamadıgım gitmek zorunda olmanı... gittiginden beri ne bayramlar bayram nede yeni bir yıla hazırım gercek değil gibisin ama bir yanım öyle inanmıstıki sana... gidisinin sorumlulugunu yuklemek istiyorum kendime ama öyle agırki nefes alamıyorum belki bir sure daha kalsaydın belki de umarım mutlusundur... beni biliyorsun yırtık ucurtma gibiyim gittiginden beri sadece ruzgara guveniyorum umarım gittigine değmiştir... gittiginden beri ben biraz daha eksik yasıyorum bu anlam katamadıgım hayatımı... Anita'ya...
  25. varlıgım, ellerinle tuttugun kalemin gibiydi yokluguna hazırlarken kendini belki de stok yapıyordun bitmesi olası ihtiyaclarını cesaretin gibi.. marketten alman gerekenlerin listesinin basına koyuyordun kasımda aşkın abartıldıgı melankoli filmlerini... zaman dururdu derken, akıp giderken avuclarımızdan ve bir daha simdi olmayacak derken ne kadar erken-di varlıgıma alısman icin... simdiki zamanların geniş zamanlara cevrilemedigini ögrendiğin de artık ikimiz icin de güzel günler-di... aşklardan yorgun, gri renkli bir makina takviyesiyle süslü kırmızı kurdelalı serum şişeleriyle umut enjekte ederken damarlarıma tıkanan her boslugum iç çekiş olarak geri dönuyordu bana.. söyledigim her söz kırılan bir tahta kalem sesi... yolun sonunda soluksuz bir takım hayallerin pencesinde ne hayalin pencesinde olmak umut vaat ediyordu neden yolun sonunda olmak o pencenin izlerini derinleştiriyor... ne seni görünce artık cigerlerim yanıyor ne senden ayrılınca baska bir sehre acılmıyor gözlerim.. insan aynen dyurmuyor işte her oyunun zorlugu gibi ayrılık iki tarafıda keskin bıcak gibi.. ne seni bırakıp gidebiliyorum artık ne senin burda oalcagını bilip sana gelebiliyor.. bırak dokunabileyim sana... kacırma gozlerini baska mazeretlerin ardına.. yorgunum anlatamadıgım kadar soylediklerimin karsılıgını arıyorum bu sehrin borsalarında hislerimin deger yitirmesine önlem alıyor hukumetim bir sure sonra sokaga cıkmamam icin engeller konulacak ve ben baska bir suctan hüküm giycem... baska bir kadının kollarında gözümü acmak sucundan, ruhumun üzerine kalemler kırılacak canını yakmıyorsa intihar değildir o... asansörün dügmesine basıp kat değiştirmek gibi... yokluguna alışıyorsan sevda değildir o... eskimiş bir ceketi cıkarıp asmak gibi tahta kapılı dolabın içine... simdi eskiye döner mi;? dönsekte ne kadar sen olucaksın senden sonra ne kadar ben kaldı... belki de bir daha asla bu kadar geniş zamana yazılmayacak hiç bir aşk. bırak dokunabileyim sana... sana söz veriyorum bu yazılan son satır olacak...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.