Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Efendi Türkler

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Efendi Türkler tarafından postalanan herşey

  1. Anadolu alkolsüz bir yarımada olacak Bırakın Erzurum’u, Balıkesir’de bile bir tek içkili restoran kaldı Mine Şenocaklı Anadolu’yu yıllardır karış karış gezen ve değişimi yakından gözleyen Mehmet Yaşin, gelecek için pek iç açıcı bir tablo çizmiyor. “Anadolu, alkolsüz bir yarımada olacak” diye giriyor söze... Gördüklerini aktarması yetiyor tabloyu anlamak için. “Bırakın Konya ya da Erzurum’u, turizm kenti Balıkesir’de bir tek içkili lokanta kaldı. O da ne kadar direnecek belli değil” diyor Yıllardır Anadolu’yu geziyorsunuz. Değişimi çok iyi gözlemişsinizdir. Sizce Türkiye 10 yıl sonra nasıl bir ülke olur? 10 yıl sonrasını hayal ettiğim zaman benim için iyi bir Türkiye görmüyorum. Benim yaşam anlayışıma, yaşam gustoma hitap edecek bir Türkiye’de yaşayamayacağımı sanıyorum. Benim hayallerim vardı. Emekli olunca Anadolu’nun küçük bir kasabasında yaşamayı düşlerdim. Yaşamın daha kolay, daha ucuz olduğu, emekli maaşıma ilaveler yaparak yaşayabileceğim bir kasaba düşlerdim. Şimdi o düşlerim yok. Çünkü yaşayabileceğim kasabada beni yaşatmayacaklarını tahmin ediyorum. Bu kadar mı kötümsersiniz? Evet. Bir kere 10 yıl içinde Anadolu’nun birçok kentinde genç nüfus kalmayacak. Çünkü gençlere iş yok. Adıyaman’a gittiğimde ağlamaklı oldum. Gencecik insanlar caddelerde bir aşağı, bir yukarı dolaşıyor. Asgari ücretin yarısına bile çalışmaya razılar. Ama o da yok. Bu yüzden iş bulmak için herkes Batı’ya gelmeye başlayacak. Anadolu’nun nüfusu yaşlanacak. İkincisi, Anadolu alkolsüz bir yarımada olacak. Yavaş yavaş oluyor da... Kimse bastırmıyor, dayatmıyor, dayatmalar başka türlü oluyor. Sanıyor ki halkımız muhafazakârlaşma yasayla oluyor. Küçük yerlerde yasayla olmuyor bu dayatmalar. Siz meyhanede görünmekten korkmaya başlıyorsunuz. Çünkü belediyeden iş alamıyorsunuz, esnafsanız muhafazakâr kesim sizden alışveriş etmiyor. O zaman da rakıyı kağıda sardırıp, evinize götürüp içiyorsunuz. Bu korku Anadolu’ya iyice sinmiş vaziyette. Bence 10 yıl sonra rakı, şarap, bira gibi alkollü içkiler hiç satılmayacak; şıra, boza ve şerbet rağbet görecek. Meyhaneler, birahaneler tabii ki olmayacak. Olanlar da kentin dışındaki birtakım yerlere doğru itilecek. Prof. Binnaz Toprak’ın araştırmasından sonra Kayseri’den örnek vermiştiniz... Kayseri’de içki içilecek tek yer var, o da Erciyes Dağı’nın tepesinde. Ama aklı başında kimse gidip oraya içki içmez, korkar. Biz bir kere tırmandık, sonra cesaret edemedik. İçtikten sonra eğer araba kullanıyorsanız aşağıya uçarsınız. Artık birçok kentte sadece turistik belgeli beş yıldızlı otellerde içki var. Ama bir süre sonra oralarda da ’Müslümansanız size servis yapmıyoruz’ diyebilirler. Nasıl ki Dubai’de otellerde içki yalnızca yabancılara serbestse öyle olabilir. Bizde de içki isteyenin pasaportuna bakılabilir... ‘Bırakın içmeyi, Ramazan’da Erzurum’da yemek yeme cesaretini bile gösteremem’ Kayseri daha önce nasıldı? Hep muhafazakârdı. Ama daha makûldü. Şöyle makûldü; Anadolu’da her ilin bir şehir kulübü vardı. O şehir kulübüne avukatı, bürokratı, savcısı, hakimi, ama daha çok içki sevenler gelir, yer, içer, sohbet ederdi. Bir de öğretmenevleri vardı böyle. 10 yıl önce Anadolu’da kalacak otel bulmak çok zor olurdu, biz de gazeteci olarak hep öğretmenevlerinde kalırdık, şimdi benim bildiğim, benim uğradığım hiçbir öğretmenevinde içki yok. Bırakın öğretmenevlerini, Kayseri’yi, Erzurum’u, Balıkesir’de bile içkili tek restoran kaldı. Balıkesir, Türkiye’nin en turistik ilçelerine sahip şehirlerinden biri. Şehrin içinde, eski yolun üzerinde 3 içkili restoran vardı. İçlerinden bir tek Tenekeli Meyhane direndi, çünkü 50 yıllık bir geçmişi var. Bakmayın Tenekeli adına, çok hoş bir yer. Dedeleri teneke çalıp karga kovalarmış, o yüzden ‘Tenekeli’ diye kalmış lakapları. Onlara gittim, adamcağız, ’Artık dayanamayacağım, kapatacağım’ dedi. ’Baskı mı var?’ diye sordum. ’Hayır’ dedi, ’Ama akşam belli bir saatte sokağın çıkışını trafik polisi kesiyor. Buradan çıkanlara alkol muayenesi yapıyor. Bir ayda 100 kişinin ehliyetini aldılar. Şimdi kimse gelmiyor. Tabii bir de buraya gelenler ’Görünürsek belediyeden ihale alamayız, dışlanırız’ diye düşünüyor’ dedi. Tenekeli, Balıkesir’deki son meyhane. Balıkesir’den bahsediyoruz, hemen şurası... Yani yasalarla değil, bu tür baskılarla içki satılmıyor. Bir de şu var; Anadolu insanı zaten muhafazakârdı. Ama zorunlu olarak da hoş görüyordu kendisinden olmayanı. Yani sol kesimi, liberal kesimi ya da laik kesimi... Ama şimdi iktidardan aldığı güçle daha bir baskıcı, daha bir dışlayıcı tavırlara girdi. Size hiç mahalle baskısı yapıldı mı? Hayır. Yabancılara çok söz etmiyorlar. Ama Ramazan’da içerseniz bilemem. Ha ben asla o cesareti gösteremem. Bırakın içkiyi, ben Ramazan’da Erzurum’da yemek yeme cesaretini bile gösteremem. Bunlar yasalarla uygulanan baskılar değil elbet. AKP hükümetinin diğer partilerde olmayan bir yeteneği var. Sabırlılar, acele etmiyorlar herşeyi adım adım, milim milim, ama hedeflerinden hiçbir şekilde sapmadan yapıyorlar. Bundan 8 yıl önceki Türkiye’ye bakın, şimdiki Türkiye’ye bakın. Çankaya’ya bile türban girdi. Başbakan’ın eşi türbanlı, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın eşi türbanlı... Her ne kadar siyasi simge denmese de türban bir simge. Onu taktığınız zaman kocanıza yardımcı oluyorsunuz, kocanızın imajını düzeltiyorsunuz, iş almasını, terfi almasını kolaylaştırıyorsunuz. AKP, yavaş yavaş hedefine doğru gidiyor. Benim gibi yaşamak isteyenlerin geleceği karanlık ama Anadolu’ya sorarsanız, onlar mutlu! Restoranların kapılarına asılan tabelalar bile değişmeye başladı. Önceleri “Burada içki servisi yapılmaz” yazıyordu. Şimdi, “Burada içki servisi yapılmamış bardakla servis yapılır” diye yazıyor... Sizce AKP’nin hedefi ne? Ben AKP’nin hiçbir zaman laik olacağını düşünmüyorum. Hergün biraz daha Ortadoğu’ya doğru, Ortadoğu’nun da liberal olmayan Arap ülkelerine doğru yandaş olacağımızı düşünüyorum. Peki kentlerin görünümü nasıl olacak 10 yıl sonra? Kentler belki bugünkü dağınıklığından, derbederliğinden kurtulacak. Daha düzgün caddeleri olan, TOKİ’nin yaptığı birbirine benzer apartmanlarla dolu, ama genel karakterinden uzaklaşmış kentler olacak. Tabii bu kentlerde bir resim galerisi olmayacak, çünkü onların inancında resim yasak. Bir tiyatro olmayacak. Yani Anadolu düzgün caddeli ama yaşam gustosunu yükseltecek hiçbir eylemin olmadığı, genç kahkahaların atılmadığı ihtiyar kentlerle dolacak. Görüntü de muhafazakâr bir görüntü olacak doğal olarak. Şimdi dahi öyle. Artık sokaklarda başı açık ya da modern giyimli kadın gördüğümde çok şaşırıyorum. Kadınların çoğu pardösülü, türbanlı. Erkeklerimiz tıpkı başbakanımız ve cumhurbaşkanımız gibi badem bıyıklı. Tek tipe doğru gidiyoruz...Velhasıl benim kızım Amerika’da öğretim görevlisi olduğu için çok mutluyum. Daha önceki yıllarda kızımın buradaki bir üniversitede olmasını hayal ederdim, şimdi o hayallerimden vazgeçtim. O kadar aydınlık bir çocuğun, gelip adım adım karanlığa giden bir Türkiye’de yaşamasını istemiyorum. İyi ama eğer halkın yüzde 70’i muhafazakârsa ve böyle mutluysa, bir orta yol bulunamaz mı? Siz bana benim fikirlerimi sordunuz anlattım. Ama Anadolu halkına sorarsanız, onlar bu yaşamdan mutlular. Zaten başka bir yaşam bilmiyorlar. Onlar Osmanlı’dan miras kalmış, biraz haremlik selamlığı delmiş muhafazakâr yaşamdan çok mutlu oluyorlar. Yine kadınlar erkeklerin ellerini sıkmıyor, yine gelinler kayınpederlerinin yanında görünmüyor, kahve, sigara içmiyor. Onlar zaten böyle yaşıyorlardı. Şimdi tek istedikleri birkaç kuruş daha fazla para kazanmak. O parayı da niye kazanmak istiyorlar bilmiyorum. Eğer harcamayacaklarsa... Benim karamsar tablom, benim de içlerinde yer aldığım yüzde 30 azınlık için geçerli. Ben azınlıktayım. Bu ülke hepimizin, ama ben hepimizin olan bu ülkede onların hayatını yaşamak istemiyorum. Ama bu ideoloji benim hayatımı yaşamama da izin vermiyor. Artık İstanbul’da dahi Ramazan’da kaç tane meyhane, kaç tane restoran açık? İstanbul dünya başkenti. Demek istediğim, benim gibi yaşamak isteyen insanların geleceği karanlık. Ama çoğunluk mutlu. Onun için de AKP yüzde 47 oy alıyor. Şu da var; ben onlardan hiç rahatsız olmadım. Ben hayatımda hiç kimseye ne ‘Başını aç’ dedim, ne ‘Otur benimle rakı, şarap iç’ dedim. Ben şunu talep ediyorum; öldükten sonra çekeceğim cezanın sorumluluğunu bana bıraksınlar, sağlığımın sorumluluğunu da bana bıraksınlar. Ben içki içiyorum, ’Ya, bırak’ diyorlar. Efendim, ’Namaz kıl beş vakit’ diyorlar. Ee ne olur? ’Cehennemde yanarsın.’ Bırak o sorumluluğu ben yaşayayım. Dinin sorumluluğunu kişilere verdiğiniz zaman bu sorun biter zaten. Ya yüzde 50 oy alırlarsa? 10 yıl sonra Anadolu’da hiç içkili restoran olmayacak diyorsunuz. Yol Üstü Lezzet Durakları’nı yaparken dikkat ediyorum, tabelalar sürekli değişiyor. İlk önceleri ‘Burada içki servisi yapılmaz’ yazıyordu. Şimdi, ‘Burada içki servisi yapılmamış bardakla servis yapılır’ diye yazıyor. Çünkü Anadolu’da ‘Burada içki satılmaz’ desen de, o bardağı eskiden alkol konmuştur korkusuyla kullanmazlar. Hatta evden kendileri getirirler bardaklarını... Belki büyük otellerde içki olacak. Hoş, Urfa’da otellerde bile içki verilmiyor. Ama bir ülkenin Başbakanı, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı en önemli kokteyllerde su kadehi kaldırıyorsa, halkına da siz içki kadehi kaldırtamazsınız. İçki içmek illa ki sarhoş olup naralar atmak, rezalet çıkarmak değildir ki! O zaman bütün Avrupa, Amerika rezil olurdu. Tabii bizde böyle görülmüyor... Çok eskiden Mardin Midyat’a gittiğimde şöyle bir şey yaşardım. Midyat, ikiye ayrılmıştı; Süryani Midyat ve Müslüman Midyat. Aradan bir köprü geçerdi. Biz Müslüman Midyat’ta kalırdık, ama içki içmek için köprüyü geçip Süryani Midyat’a giderdik. Şimdi her yer öyle oluyor. Oysa demokrasi çoğunluğun azınlığın haklarını savunması değil midir? Bizde öyle olmuyor. Çoğunluk azınlığın haklarını ihlal ediyor. Bizim gibilerin hayatlarını kısıtlamasalar barış içinde yaşayacağız. Ama dışlıyorlar. Baskı var mı diye sormuştunuz, Anadolu’da cuma günleri oluyor aslında. Malatya’da iş yaparken bir dükkan sahibi Cuma vakti, ‘Şimdi sizi çok güzel bir camiye götüreceğim’ dedi. Ben dizlerimdeki rahatsızlığı öne sürmek zorunda kaldım. O, beni Cuma namazına gitmeye zorlamak için söylemedi elbette. Onlar için Cuma namazını kılmamak diye bir şey yok. İlla ki kılınacak. Bana ikram olacak diye kentin en güzel camiine götürüyor üstelik. Ama bana bir sor bakalım, ben Müslüman mıyım, ateist miyim? İlk zamanlar acemilikten işi Cuma vaktine denk getirebiliyordum. Ama artık hiç getirmiyorum. Çünkü hem iş yarım kalıyor hem de onları reddetme saygısızlığı yapmak istemiyorum. Anadolu’da meyhanede görünmemek nasıl iş alabilmek için geçerli bir argümansa, Cuma namazında görünmek öyle bir argüman. Benim sülalemin de büyük bir bölümü muhafazakâr. Benim onlarla bir alıp veremediğim olamaz. Ama onların da olmasın. Benim dileğim bu. Siz 10 yıl sonra Türkiye nerede olur deyince benim uykularım kaçtı. Beni hayal dünyasına soktuğunuz için... Aslında bugünü düşündükçe de uykularım kaçıyor. Ha şu var, bu iktidarın 10 yıl kalacağı düşüncesiyle yola çıkarak hayal kurdum. Ama bu ihtimal de yüksek bir ihtimal değil mi? Evet. Şimdi korkuyorum yüzde 50’ye çıkarlarsa diye... Yüzde 47’de yapamadıklarını yüzde 50’de nasıl yapacaklarını düşünüyorum. Bu değişim, bu başkalaşım daha cesur olacak, daha hızlanacak çünkü... O bir lezzet kaşifi... Tam 22 yıl gazetecilik, 10 yıl dergicilik yaptı. Türkiye’de gezmediği kent ve kasaba kalmadı, “Artık köyleri geziyorum” diyor. Atlas Dergisi’ni çıkardı, genel yayın yönetmenliğini yaptı. Hürriyet Dergi Grubu’nun yöneticiliğini üstlendi. Üç yıldır CNN Türk’te yayınlanan ’Yol Üstü Lezzet Durakları’ programını hazırlıyor. Anadolu’nun müthiş mutfak kültürünü lezzete dönüştüren lokantalarını tanıtıyor. Atlas Dergisi, İstanbul Life ve Hürriyet’in haftasonu eklerinde yazılar yazıyor...
  2. Efendi Türkler şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Son Osmanlı Padişahı "1. Recep Tayyip Erdoğan"a padişah gibi karşılama İstanbul’un iki yakasını birleştirecek Zincirlikuyu-Söğütlüçeşme metrobüs hattının açılışına katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ‘padişah’ gibi karşılandı. Hattın açılışı öncesinde halka seslenen Erdoğan, Metrobüs ve yapılan diğer yatırımlarla ilgili konuşurken açılışın olduğu alanda açılan bir afiş büyük dikkat çekti. Özellikle son Davos çıkışının ardından bazı kesimler tarafından ‘Yeni Osmanlı’nın temsilcisi olarak gösterilen Başbakan Erdoğan için hazırlanan afişte ise şunlar yazıyor: “Son Osmanlı Padişahı 1. Recep Tayyip Erdoğan!”
  3. İslamcı yazarların belaltı kavgası Cübbeli Ahmet Hoca ile Mustafa İslamoğlu arasında şok tartışma... İşte Ahmet ünlü'nün o sözleri İslami kesimdeki ağır suçlamalarla dolu tartışmayı, Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü başlattı. İsmailağa tarikatının desteğini alan Cübbeli, Mustafa İslamoğlu'nu "tekfir" (küfür) içinde bulunmakla suçlayıp "reddiye" kampanyası başlattı. Geçen ay da Fatih'te Cübbeli'nin vaazından sonra cemaate belge dağıtıldı. Belge, İslamoğlu'nun bir çocuğa fiili livata suçu işleyip hapis yattığını içeriyordu. O da Hilal TV'den, "Rabbimizi üzenlerin başına geçmişte ne geldiyse gelecekte de o gelir" dedi. BU ADAMI DİNLEMEYİN İSLAMİ kesimde bugüne kadar görülmemiş sertlikte ve biçimde yaşanan kavgada Cübbeli Ahmet, adına kurulan internet sitesinde Mustafa Islamoğlu hakkında uyarılar yapıyor. Tartışmayı sürdüren Cübbeli, "Ehlisünnet ve cemaatin dışında görüşler sarf etmektedir. Bu adamı kesinlikle dinlemeyin" uyarısı yaptı. KAVGA SERTLEŞTİ Son bir yıldır islami kesimin önde gelen iki ismi arasında devam eden kavga sertleşti. Cübbeli Ahmet Hoca ismailağa cemaatine ait Arifan Dergisi'nde Islamoğlu hakkında reddiyeler yayınlayacağını açıkladı. MEZHEPSİZ SUÇLAMASI Cemaatine konuyla ilgili şu çağrıyı yaptı: "Arifan Dergisi'nde önümüzdeki aydan itibaren reddiyeler yapacağım. Hangi kitabında ne demiş, ne yapmış ehlisünnete muhalif olan, bunları tek tek reddedeceğiz. Dolayısıyla bu kişinin sohbetleri dinlenilemez. Bize soruyorsanız kitapları da okunmaz. Çok zararlı, tehlikeli, yanlış bilgiler açıklamaktadır. Yani 'Şia'nın görüşü budur' dese anlayacağın. 'Ehlibeytin görüşü budur' diyerek Şia'nın pis bir görüşünü ehlibeyte mal ederek büyük iftiralara mal edecek şekilde konuşmaktadır. Sohbetleri dinlenemez." Cübbeli, islamoğlu'nu mezhepsiz olmakla da suçlayıp islam'a aykırı görüşleri savunduğunu ileri sürdüler. ADETLİ KADINA NAMAZ Cübbeli Ahmet Hoca'ya göre, Islamoğlu mezhepleri yok sayarak imamları küçümsüyor, Şia'nın (Şii mezhebi) görüşlerini ehlibeyte (Hz. Muhammed've onun bağlıları) mal ediyor, kadın¬larla tersten ilişkiye cevaz veriyor, sahabeye yakışma¬yacak açıklamalarda bulu¬nuyor, adetli kadının oruç tutup namaz kılabileceğini söylüyor. DÜŞMANIMIZI SEVİNDİRİP RABBİMİZİ ÜZÜYOR MUSTAFA İslamoğlu da Cübbeli Ahmet'in bu iddialarına, sahibi olduğu Hilal TV ve internet sitesi üzerinden yanıt verdi, islamoğlu, Cübbeli Ahmet Hoca için, "iyi insanların dilleri bazen kendilerine ihanet eder" açıklamasını yaptı. Mezhepçiliğe, hizipçiliğe karşı olduğu için yıllardan beri hakkında kampanyalar düzenlendiğini, iftiralar atıldığını söyleyen islamoğlu, "Benden müslümanların birliğini bölen, parçalayan, ayrıcı bir tavır ve saldırı görmeyeceksiniz, Karnımdaki bıçağın sapında kardeşimin elini görsem yine de dönüp, ona onun imanına laf etmeyeceğim. Bize bu yakışır. Herkes de kendine yakışanı yapsın. Unutmayalım ki dostu sevindirenler Allah'ı da sevindirirler. Düşmanı sevindirenlerse Allah'ı üzerler. Rabbimizi üzenlerin başına geçmişte ne geldiyse gelecekte de o gelir" dedi. İYİ BİR İNSAN OLMASI LAZIMDI islamoğlu, kendi internet sitesi aracılığıyla da Ünlü'nün kendi geçmişine ihanet ettiğini öne sürdü. Mustafa islamoğlu Cübbeli Ahmet için şunları söyledi: "Cübbeli Ahmet Hoca ile hiçbir tanışıklığımız yok. Fakat kendisini iyi bilirim. Zira o bir müslüman ve tasavvuf terbiyesi almış bir insan. Nefis tezkiyesi ve ruh tasfiyesinden geçmiş olması lazım, iyi insanların dilleri bazen kendilerine ihanet ederler. Ahmet Hoca'nm dili bize karşı kampanya düzenlerken, iftira atarken, kendisine ihanet ediyor. Yoksa kendisi iyi bir insan olsa gerektir." FİİLİ LİVATADAN MAHKUM OLDU Ünlü'nün geçen ayki bir vaazından sonra dağıtılan belge, İslamoğlu'nun fiili (ivata suçundan 1980 yılında 2.5 yıl hapis cezası aldığına ilişkin Develi Ağır Ceza Mahkemesi kararını içeriyor. İddianamede, Kayseri Yüksek İslam Enstitüsü'nde öğrenciyken, Tayfun D. isimli bir çocuğa karşı işlediği fiili livata suçuyla ilgili iddialar yer alıyor. Mahkeme Mustafa İslamoğlu'nu 2.5 yıl hapse mahkum olduğu iddia ediliyor. Mustafa İslamoğlu, Vakit, Akit, Selam gibi gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Hilal TV adlı televizyonun ortağı olan İslamoğlu, mezhepler ve tarikatlara karşı görüşleriyle dikkat çekti. (Habertürk)
  4. Efendi Türkler şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Bilim Dünyası
    Rusya'nın Mars yolculuğu için hazırlıkları tüm hızıyla devam ederken, çalışmalara geçen ayın ortalarında sona eren 18 aylık Mars yolculuğunda hayatta kalmayı başaran sivrisinek damgasını vurdu... Bir sivrisinek kadar olamadik..
  5. Kişisel Gelişim (zihinsel) Nereye kadar? Findik fiyatina kadar.. Televizyon da vatandaşlar konusuyor Findigin fiyatini kim iyi verirse oyunu ona verecekmis.. Findik fiyatina satiliyor? Ne satiliyor? Aklima salvar geldi.. Beni ha o şalvarli yönetmis ha o şalvarli..
  6. Yılda 100 bin kadın yanarak ölüyor Hindistan'da yılda yüz binden fazla kadının yanarak öldüğü, bunlardan çoğunun ya kendini yaktığı ya da yakıldığı bildirildi. İngiltere'de yayımlanan tıp dergisi Lancet'te yer alan araştırmada, yanarak ölen genç kadınların sayısının, aynı nedenlerle ölen erkeklerden üç kat daha fazla olduğuna dikkat çekildi. Yanarak ölen kadınların çoğunun 15-34 yaşları arasında olduğu kaydedildi. Araştırmada, bu ölümlerin çoğunun, ev içi şiddetin sonucu olduğu belirtildi. Hindistan'da ev içi şiddetin ciddi bir sorun olduğu, genellikle drahoma nedeniyle çıkan anlaşmazlıklarda kadınların üstlerine gaz yağı dökülerek yakıldığı ve olayın "mutfakta meydana gelen kazadan kaynaklandığının" iddia edilerek üzerinin örtüldüğü bildirildi. Lancet'in yaptığı araştırmada, 2001'de yangınlarla bağlantılı olarak 163 bin kişinin öldüğü, bunun o yılki tüm ölümlerin yüzde 2'sini oluşturduğu belirlendi. Ölenlerin 106 binden fazlasının, yani yüzde 65'inin kadın olduğu kaydedildi. Araştırmanın ortak yazarlarından Prachi Sanghavi yanmayla ilgili ölümlerin mutfak kazaları, kendini yakma ve ev içi şiddet sonucunda olduğunu söyledi.A.A.
  7. Haşim Kılıç İBDA-C'nin yayın organı Gölge'deki yöneticilik görevini yalanlıyor ancak terör örgütünün lideri Salih Mirzabeyoğlu "Tilki günlüğü" adlı 6 ciltlik kitabında birçok kez Haşim Kılıç'tan söz ediyor: "Sayıştay müfettişi Haşim Kılıç Bey diye.. Bu iddiayı ilk kez İBDA-C'ye yakın Baran Dergisi 1 Mayıs 2008 tarihli sayısında ortaya cikarmistir.. Haşim Kılıç Bey diye.. Salih Mirzabeyoğlu nun dizinin dibinde fotografi var mi ispat icin.. işte o yok! __________________
  8. Dünyada hukukçu olmayan tek anayasa mahkeme başkanı.. Şu anda Türkiye'nin varlığı için en önemli kararlar vermek durumunda olan yüksek yargı organının başkanı Haşim Kılıç'ın bir dönem terör örgütü İBDA-C ile bağlantısı olduğu ortaya çıkmasi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, İBDA-C'nin 1975-1976'larda çıkardığı "Gölge" dergisinin Ankara Sorumlusu olmasi. Dünyada hukukçu olmayan tek anayasa mahkeme başkanı olmasi! Haşim Kılıç hukukçu değil, Sayıştay denetçisi. Ancak hukukçu olmamasına rağmen, Sayıştay kanununa eklenen geçici bir maddeyle adaylar arasına girmesi sağlanıyor ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından Anayasa Mahkemesi'ne üye yapılıyor. Bu durum sert itirazlara gürültüye yol açıyor, Anayasa Mahkemesi geçici maddeyi Anayasaya aykırı bularak iptal ediyor. Buna rağmen Özal, Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümez diyerek Kılıç'ın görevde kalmasını sağlıyor. Özal yalnızca Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararını işletmemekle kalmadı, o sırada devletin istihbarat birimleri tarafından bilgisine sunulan, Haşim Kılıç'ın İBDA-C bağlantısını dikkate almadı. ___________________
  9. Cumhuriyet'ten beyaz tepki Cumhuriyet Gazatesi bugün AKP Hükümeti'nin basına karşı uyguladığı sansüre dikkat çekti Cumhuriyet Gazetesi bugün sansüre ilginç bir tepki gösterdi. Bembeyaz bir kapakla çıkan gazete 'iktidarın medyayı boykot çağrıları geçmiş dönemlerin dikta özlemlerini hatırlatıyor' üst başlığını kullandı. Gazete, kapakta ise sadece 'Biz susarsak kim konuşacak?' başlıklı tek sütun bir yazıya yer verdi. 'Gazetemizin bugünkü beyazlığı çoğu kişiyi şaşırtacaktır" diye başlayan yazıda Türkiye tarihinde basına saldırı kampanyaları anımsatılarak, Demokrat Parti döneminde artan sansür nedeniyle gazetelerin belli bölümlerinin ve sayfalarının kimi zaman okurun karşısına bembayaz çıktığı hatırlatıldı. AKP'nin bugünkü tutumunun da kabul edilebilir sınırları çoktan aştığına dikkat çekilen yazıda AKP'nin Başbakan vasıtasıyla elindeki devlet olanaklarını kullanarak basına savaş açtığına işaret ediliyor. Yazıda; "Bu gidiş gidiş değildir. Özgür medyaya karşı harp süreci öyle bir aşamaya ulaşmıştır ki Cumhuriyet bu vahim gerçeğin altını tarihsel bir uyarıyla çizmeyi yalnız gazetemiz adına değil, tüm Türkiye'nin varoluşu açısından kaçınılmaz görüyor" deniliyor. Yazıda ayrıca şu ifadelere yer veriliyor: "AKP elindeki devlet olanaklarını pervasızca kullanıyor, kendinden yana medya oluşturmak için gazete, televizyon satın alıyor, kendinden yana olmayan medyaya vergi cezaları uygulamaya yöneliyor, karşıt bellediği yazar ve gazetecilere asılsız suçlamalarla soruşturmalar açtırarak basındaki muhalefeti sindirmeye çalışıyor; bu yolda bir geniş saldırı cephesi oluşturmuş durumdadır. Tüm kamuoyunu uyarmak için herkese soruyoruz: Biz susarsak...Kim konuşacak?..."
  10. Sayin politika benim inanclarla kavgam yok.. Sonra bölücülük adina bir ithamda bulunmuyorum burda cok hassas bir konuyu dikkat cekmeye calistim.. Etniklestirme cabalari.. Türk olan Alevileri Türk´lük den soyutlama cabalari.. bildiginiz gibi ülkemizde Dini inanclari geregi Türk toplumun büyük kesimini olusturan sünni müslümanlar ve alevi müslümanlardir Ülkemizde yapilan en büyük yanlis yillardir alevilik, sünnilige entegre edilmeye calisilmasi.. buda ülkemize özgü iki inancin birbirini iyi taniyamamasina ve herseye acik hale getirmesine sebeb olmustur.. iki Türk inanci birbirine cok uzak o kadar cok uzakki birbirlerinin Dini inancindan Türklügünden süphe edecek kadar.. Bugün bakiyoruz siyasi partilere yapilan bu yalisdan dönme cabalarimi? Türkler inancinda özgürdür özgür olmalidir bundan dogal ne olabilir? deyip bizde Medeni, özgürlük ve demokrasinin geregi. Modern, Cogulcu ve Acık toplumun birer bireyi olarak her türlü ithamlarin icinde bu tartismada yerimizi alacagiz.. almaliyiz dogru olanda budur! Medeniyet , özgürlük ve demokrasinin geregi ise evet bu tartismada taraf olmaliyiz.
  11. Böyle giderse Genelkurmay Başkanı’nın eşi de türbanlı olur Mine Şenocaklı Öyle bir tablo çiziyor ki, içine beni de dahil edip, karanlık mı karanlık!.. “Sen de 10 yıl sonra röportaja başörtüsüyle gitmek zorunda kalacaksın!” diyor. “Peki böyle giderse Genelkurmay Başkanı’nın eşi de türbanlı olur mu bir 10 yıl sonra?” diye soruyorum, kendimi başörtüsüyle düşünerek... Cüneyt Ülsever de bana soruyor; “Üç yıl önce Cumhurbaşkanı’nın eşinin türbanlı olabileceğini tahayyül edebilir miydik?” Türkiye, 10 yıl sonra nasıl bir ülke olur? Ben analizimi iki boyutta yapmak istiyorum: Birincisi, iç dinamikleri açısından Türkiye 10 yıl sonra nereye gelebilir? İkincisi de dünya konjonktürüyle beraber Türkiye nerelere sürüklenebilir? Bence ikisini birbirinden ayırt edemezsin ve zaman zaman da hangisi hangisini tetikliyor, onu da bilmek zor. Önce iç dinamiklerle başlayalım. Benim gördüğüm şu; en son Tarhan Erdem’in “Biz kimiz?” araştırması da gösteriyor ki, çok genel hatlarıyla söylediğimizde T.C. vatandaşları Cumhuriyetin vaat ettiği hayat tarzını büyük çapta benimsemiyor. Yani, senin, benim kıyafetimi, bizim tavırlarımızı... Ortaya çıkan bir gerçek var ki, Cumhuriyetle birlikte Osmanlı’dan devralınan, daha çok din referanslı, muhafazakâr hayat tarzını benimseyenlerin çoğunlukta olduğu bir ülke Türkiye. Yani kabaca Türkiye’nin yüzde 70’i muhafazakâr tanımı doğru? Evet. Bir kere, Türkiye’de Cumhuriyet’in vaat ettiği hayat tarzını benimseyenler 70 küsur yıldır egemen oldukları için kendilerini çoğunluk zannediyorlardı. Egemenlikleri biraz azalınca onlar da şok içinde gördüler ki, çoğunluk filan değiller, azınlıklar. Aslında çok da garip bir durum var ortada, onlar yüzde 30’lar mı, 20’ler mi bilmiyorum, ama azınlık olmalarına rağmen hâlâ ellerinde birtakım güçler var. Türkiye’nin garabeti burada! Nüfus olarak azlar, artık siyaseti belirlemekte azınlıkta kalıyorlar ama Türkiye ekonomisi açısından en fazla katma değeri hâlâ onlar yaratıyor. Belki 10 yıl sonra bu da değişmiş olacak ama bugün itibariyle böyle. TÜSİAD’IN YERİNİ MÜSİAD ALACAK Yani 10 yıl sonra TÜSİAD’ın yerini MÜSİAD mı alacak? Evet... Ama şu an itibariyle en fazla katma değeri TÜSİAD’ın da içinde yer aldığı kesim yaratıyor. Daha güçlüler, çünkü ortalama eğitim seviyeleri diğer yüzde 70’den fazla. Her ne kadar kovulsalar da hâlâ bürokrasi içindeler. Özellikle özel sektörde yönetici ve çalışan olarak etkinlikleri fazla. Hâlâ onların hayat tarzına destek veren medya çoğunluğu teşkil ediyor. Yani nüfus olarak azlar, bunun için artık siyasetteki etkileri azalıyor, ama hâlâ birtakım alanlarda dirençlerini sürdürecek güçleri var. Çok garip bir şekilde Silahlı Kuvvetler’in hemen hemen bütün bireyleri alt sınıflardan gelmesine rağmen, onlar da şimdilik bu azınlığın içinde... Peki ya muhafazakâr hayat tarzını benimseyenlerin durumu? Bir kere muhafazakâr hayat tarzı deyince bundan illa ki türbanlıların anlaşılması şart değil. Anadolu’da bir kadın başı açık olduğu halde muhafazakâr hayat tarzına daha yakın durabilir. Haftada iki gün alkol alıp da beş vakit namazını kılan insanlar var. Onlar muhafazakâr hayat tarzına daha yakın duran insanlar. Yani yüzde 70 çok mutaasıp bir hayat yaşıyor diye anlaşılmamalı. Onların içinde ’mütedeyyin’ dediğimiz, hatta Taha Erdem’in deyimi de hoşuma gitti, ‘modern muhafazakârlar’ da var. Benim eniştem Hacca da gitti, gitmeden evvel rakı da içti, beş vakit namaz da kıldı ve koyu bir İnönücü olarak da öldü. Ben eniştemi nereye koyacağımı bilemiyordum. Ama şimdi modern muhafazakâr hayat tarzına daha yakın olduğunu söyleyebiliyorum. Artık Türkiye’nin insan dinamiği bence bu denkleme dayanmaya başladı. Ben bundan sonra Türkiye’nin artık salt Cumhuriyet Halk Partisi geleneği içinde bir iktidarı görmeyeceğini düşünüyorum. Bitti! Türkiye giderek muhafazakâr kesimin sosyal alanını genişlettiği bir ülke haline gelecek, benim 10 yıl sonrayla ilgili görüşüm bu. Ama şu konu yanlış anlaşılmasın; araştırmalar gösteriyor ki bu muhafazakârlık ’anti laiklik’ veya ’şeriatçılık’ değil. Bunu çok iyi ortaya koymak lazım. Türkiye’de en önemli hatalardan biri, muhafazakâr hayat tarzı ile şeriat talep eden ideolojiyi birbirinin içinde, birebir eşit görmek. Böyle bakarsak sanki Türkiye’nin yüzde 70’i şeriat istiyormuş gibi anlaşılıyor. Oysa AKP’nin içindeki yüzde 87.6 bile “Ben laiklikten yanayım. Din ile devlet işlerini ayrı istiyorum arkadaş” diyor. Yani bizim insanımızın Cumhuriyet ile olan sıkıntısı rejimin değişmesi üzerine kurulu bir sıkıntı değil, rejimin kendisine hayat alanı vermemesi üzerine kurulu bir sıkıntı. Dolayısıyla ben 10 yıl sonra, yerlerin değiştiği bir Türkiye’yi görüyorum. Nasıl ki 10 yıl evvel muhafazakârlar kendilerini popüler alanlardan dışlanmış, İstanbul’da belirli muhitlere sıkıştırılmış, sadece oralarda yaşamaya mahkûm edilmiş hissediyor idiyse, diğer kesim de kendisini aynı hissedecek. Yani? Geçtiğimiz 10 yıl içinde Fenerbahçe Stadı’ndan Bostancı’ya kadar hanımı çarşaflı bir beyefendinin ev kiralayabildiğini zannetmiyorum. Varsa istisnadır. Çarşaflı hanımıyla gelip de, “Kaç para bu ev arkadaş? Benim param da var, gücüm de, ben bunu kiralayayım” diyememiştir. Bu öyle bir oyundur ki, istenmeyeceğini bildiği için kendi de bunu talep etmez. Çünkü o alan bu bahsettiğim azınlığa aittir. 10 yıl sonra bence bu oyun tersine dönecek, yani popüler alanlarda muhafazakâr hayat tarzı daha belirgin ve görülür halde olacak. İstanbul da dahil, bence alkol kullananlar kendilerini daha dikkatli davranmak zorunda hissedecekler. İşte ’mahalle baskısı’ dediğimiz de bu. Anadolu zaten gitti. Belli yerlerde içki içilemiyor artık. İstanbul’da bile pek çok yerde “İçkili servisimiz yoktur” diye koca koca yazıyor. Restoran sahibi kendini savunuyor, “Korkmayın benden. Ben de sizdenim” diyor, bunu çevreye ilan ediyor. Ama taraflardan biri öbürünün hayat tarzına karışmaya başladığı anda önce özgürlükler, sonra demokrasi etkileniyor. Türkiye’nin başındaki en büyük bela bence bu. Daha önceleri bugün azınlıkta olan insanlar diğerlerine mahalle baskısı uyguladığı için, şimdi de onlar mahalle baskısı uyguluyor... Ama bizde ‘Dini inançlara karışılmadı’ diye genel bir söylem var... Doğru. Şekil olarak camiye gidilmesine karışılmadı. Ama demin söylediğim örneğin bana tersini göstersinler, gösteremezler. Bağdat Caddesi’nde türbanlı hanımını koluna alıp gezecek erkeğe belki kimse bir şey demez ama bakışların öyle bir gücü vardır ki, herkes etkilenir. Bugüne geldiğimizde ise benim korkum, bunun intikamının alınması. Yani “Sen bana eskiden özgürlüğü vermedin. Şimdi de ben sana bu özgürlüğü vermeyeceğim!” denmesi. Belki bu dönemin muhafazakârlığı ile Özal’ın muhafazakârlığının farkı da bu. Özal diyorduki, “Ya, otobüste hep beyazlar var, biraz yer açın, zenciler de binsin.” Erdoğan diyor ki, “Ey beyazlar otobüsten inin, siz yeteri kadar bindiniz, artık sadece siyahlar binecek.” Biri öbürünü de içlemeye çalışıyordu, öbürü ise dışlıyor. Türkiye bu yolda gidecek. Peki bunun istisnası olmaz mı? Bunun istisnası, değişimi, engellenebilmesi büyük kitleleri kucaklayan bir sol hareketle olabilir. İslamcı olmayan bir siyasi hareket çıkarsa, işte 1980’lerin hareketi gibi veya ben alkış tutuyorum hiç beklemediğimiz bir şekilde, kapanarak açılım yapan CHP bu yolda ilerlerse, yani “Ben gene laik, demokratik Cumhuriyet’ten yanayım. Benim yüzüm Batı’ya dönük. Ama sen de çarşafınla, türbanınla gelip aramızda yer bulabilirsin, ben seni kucaklıyorum. Samimiyetimi de sana şununla ispatlıyorum; gelsin AKP beraber bir Anayasal değişiklik yapalım. Alevi’nin hakkını Alevi’ye, Kürt’ün hakkını Kürt’e, muhafazakârın hakkını muhafazakâra teslim edelim” derse ve bu kabul görürse bu yol değişebilir. Belki o zaman benim çizdiğim karamsar tablo gerçekleşmeyebilir. Ama bence, Türkiye 10 yıl sonra daha muhafazakâr bir hayatın yaşandığı ve muhafazakârların kanunlarının geçerli olduğu, haşa kanunları değiştirmeden, ama zımni bir şekilde azınlıktaki kesime mahalle baskısının uygulandığı bir Türkiye olacak. Mesela sen belki de böyle gelemeyeceksin söyleşiye... Bazı semtlere de böyle giremeyeceksin. ”Acaba başımı örtsem mi?“ diyeceksin, örteceksin. Fatih’e anneni görmeye giderken, ”Başımı örteyim de anneme bir laf gelmesin“ diyeceksin. Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz? Allah aşkına, Türkiye’de son yedi yılda olanları bir düşün. Bak, başını tümden kapatacaksın demiyorum, o alan paylaşımını anlatıyorum, belirli yerlere giderken kapatmak zorunda hissedeceksin... Yani Cihangir’de rahat olacağım, Fatih’e giderken kapalı gideceğim? Evet. Eğer Cihangir’de oturmuyorsan ve bulunduğun muhitte azınlığa düşmüşsen, itiliyorsan Cihangir’de ev arayacaksın... Anadolu’ya git, tanıdığın bakkaldan bir şişe rakı al, hemen kağıda sarar ve görünmez hale getirir. Niye? Seni düşündüğü için... Yolda biri sana laf atmasın diye. Ben şimdi bile, Çengelköy’de, bunu kimseyi itham altında bırakmak için söylemiyorum, Migros’a gidip alışveriş yaptıktan sonra eve taşırken dikkatli davranıyorum. Bu dikkatli davranma duygusu beş sene evvel yoktu bende. Ama şimdi var. Sen Fatih’e, annemi rahatsız etmeyeyim diye başın örtülü gideceksin. Kocan devlette çalışıyorsa, ”Hanım, benim yükselmeme engel olma, ne olur sen de belirli yerlere giderken başını örtmeye dikkat et“ diyecek. Ben geçen yaz Sapanca’da yaşadım, komşun sana, ”Ya, rakını balkonda içme“ diyecek... Komşunuz size balkonda içme mi dedi? Benim oğlum, fidancılık yapıyor Sapanca’da. Bir ev tuttu kendisine. Evin göle bakan muhteşem bir balkonu var. Bir müddet sonra ev sahibine şikayet etmişler komşuları, ”Çıplak balkonda içki içiyor“ diye... Olay şu; oğlum geç vakitlere kadar çalışıp, eve gece 10 gibi geliyor. Üstünde bir tişört var, çıkarıp bir şort giyiyor, yatmadan evvel bir bira alıp balkonda oturuyor, ”Biraz serinleyeyim de öyle yatayım“ diyor. Ama ev sahibine öyle bir cümle ile anlatılıyor ki bu, sanki balkonda fuhuş yapmış. Bu olaydan sonra ben gittim Sapanca’ya, balkonun bir komşular tarafından görünen bölümü var, bir de görünmeyen bölümü... Rakımı aldım, buzunu koydum, masayı çat diye görünmeyen bölüme çektim. Niye? Allah var, kimse bir şey söylemedi. Ama şöyle düşündüm; “Ben gideceğim oğlan kalacak. Yarın, ’Babası da bundan boktanmış, içkiciymiş’ demesinler...” 45 dakika uzakta, İstanbullu’nun yazlığa gittiği bir yeri konuşuyoruz. Mahalle baskısı budur. İşte yavaş yavaş sen de giyim kuşamına böyle dikkat edeceksin. Sosyal alanda böyle bir Türkiye oluşacak. Tabii ki bu Türkiye muhafazakâr hassasiyeti yüksek partilere ya da öyle algıladığı partilere oy verecek. Ya diğer partiler bu alana girmediği için İslamcı partiler ön planda olacak ya da CHP muhafazakâr kitlelere dönerek onların oyuna talip olacak. CHP’den umutlu musunuz? Evet, hâlâ umutluyum, şu anlamda; demin dediğim gibi bu kavga Türkiye’nin zannettiği gibi laiklik kavgası değil. Adam diyor ki, ”Bırak beni, inancım çevresinde, geleneğime, örfüme uygun olarak yaşayayım. Bunun içinde karıma nasıl davrandığım hiç kimseyi ilgilendirmez. Ama ben Meclis karar değiştirsin, efendim işte 4 hanım almak serbest bırakılsın, bir erkek ile iki kadının şehadeti eşit olsun, yani dini kuralların öne çıktığı bir hukuk istemiyorum. Ama eskiden sen bana böyle yaptığın için sana da karışma hakkım var. “ Bu iki türlü karışmadır. Ben Harvard’da doktora yaparken, can arkadaşım Pakistanlı’ydı, her cuma namaza gidiyordu. Her cuma da kapımı çalıp, beni namaza davet ediyordu, gitmiyordum. Bir gün ”**** yeter! Biliyorsun cevabı, niye çağırıyorsun?“ dedim. Güldü, ”Sen anlamıyorsun. Her seferinde ben bir Müslüman’ı Cuma’ya davet ederek sevap kazanıyorum” dedi. Arkadaşlığımıza bir halel gelmiyordu, bir gün olsun, ”Niye gelmiyorsun?“ diye surat etmek gibi bir adeti de yoktu. Can ciğer arkadaştık, ama her cuma bana bu teklifte bulunuyordu. Türkiye’de de mahalle baskısı bu şekilde mi yaşanır sizce? Yok. Bence baskı artacak... Arkadaşların, ”Ya, Mine böyle dekolte giyinme“ diyecekler. İyi de ben dekolte giyinmem ki! Ya da ”Mayoyla denize girme“ diyecekler. Şimdi bunlar çok iyi niyetle de söylenebilir, intikamla da söylenebilir, ama her ikisi de özgürlüğe müdahaledir. Yani ben sana bir şeyi ancak bir kere teklif edebilirim. Ondan sonra o konuyu tekrar açıyorsam orada baskı var demektir. Baskılar artacak... İçki içmek isteyenler sadece Cihangir, Nişantaşı ve Bağdat Caddesi’ne gidecek. Bazı Migroslar’da hiç alkol satılmayacak. Migros satıldı ama Rahmi Koç bu yola gelir mi, yoksa direnir mi? Birkaç gün önce Vehbi Koç Vakfı’nın ödül törenine gittim. Herhalde Türkiye ekonomisinin yüzde 60’ını yönetenler oradaydı. Ama içim burkularak şunu gördüm ki artık onlar azınlıkta, onlar çaresiz. Türkan Saylan’a çok saygı duyuyorum, çok takdir ediyorum, ”Hedefimiz 100 bin öğrenci okutmak“ derken, Fethullah Gülen’in dünyadaki okullarında 2 milyona yakın öğrenci olduğu aklıma geldi. O ”Türkiye’nin en zenginleri hedefimiz 100 bin haydi ileri!“ derken, Anadolu’dan çıkan insanlar 2 milyon insanı okutuyor. 500 küsur okul var böyle, Anadolu Kaplanları’nın desteğiyle kurulan. Ben yaşıyorum, görüyorum! ’Hadi, pamuk eller cebe’ deniyor. Okul binasının bütçesi bir gecede toplanıyor. Bu başka türlü bir kenetlenme. Dolmabahçe görüşmesinden beri uslu bir Genelkurmay Başkanımız var Peki 10 yıl sonra Genelkurmay Başkanı’nın eşi türbanlı olabilir mi? Olabilir. Hatırlayın, 3 yıl önce ne dendi? ”Türban katiyen Cumhurbaşkanlığı’na giremez. Girerse kıyamet kopar.“ Türban artık Çankaya’da... 10 yıl sonra Genelkurmay Başkanı’nın eşi de türbanlı olabilir. Niye olmasın? İkincisi, Emniyet Teşkilatı içinde Fethullahçılar’ın bu kadar güçlü olduğunu hayal edebiliyor muyduk? Edemiyorduk... Ne zaman geldiler, ne zaman yükseldiler, hiç birimiz bilmiyoruz bu tarihi. Dolayısıyla asker içinde de alt kadrolarda neler oluyor bilmiyoruz. İkincisi, benim çok merak ettiğim 27 Nisan 2007’de muhtıra veren Genelkurmay Başkanı, Dolmabahçe görüşmesinden sonra nasıl bu kadar uslu bir Genelkurmay Başkanı haline geldi? Bir cevap şu olabilir; hepimiz hayattan ders alırız, Genelkurmay Başkanı da öğrendi ki siyasete burnunu sokmaması lazım. Peki bu cevap doğruysa, niye aynı Genelkurmay Başkanı iktidara karşı o kadar uslu olduğu bir dönemde muhalefetle çatıştı? Niye Baykal’la kavga etti, niye MHP’yle kavga etti Irak meselesinde? Eğer siyaset yapmayacaksa hepsine karşı yapmaz. Niye iktidara karşı sustu da, muhalefete çatar hale geldi ve Cumhuriyet tarihimizde ilk defa CHP ile TSK arasında bir çatışma yaşadık? Sizce neden? Cevabını bilmiyorum! Ama çok net bir şekilde 27 Nisan’da hepimiz biliyorduk ki, Meclis 367 ile toplanamadığı için bu iş bitti, yani TSK istediğini elde etti. Ona rağmen muhtıra verdiler. O kadar sertleştiler. Arkasından Başbakan, Dolmabahçe’de Genelkurmay Başkanımızı misafir etti iki saat. Abdullah Gül kardeşine dahi söylemediği bir konuşma oldu ve ondan sonra inanılmaz uslu bir Genelkurmay Başkanımız oldu. Ama kime karşı? Siyasete karşı uslu değil, iktidara karşı uslu. Ne konuşulduğu da hâlâ bilinmiyor... Bence Cumhuriyet tarihimizin dönüm noktalarından biri. Ha, buradan ben şunu algılıyorum; eskisi gibi korkulan bir TSK mı olacak? Hayır... Artık şartlar eşitleniyor gibi geliyor bana. TSK’dan 2007’de korktuğumuz kadar 2008’de korkmuyoruz. 2009’da 2008’de korktuğumuz kadar korkmayacağız. Yanlış anlaşılmasın, TSK’nın, Türkiye’nin gücünün bir parçası olmak anlamında benim çizdiğim resmi yine çok güçlü olacak. TSK’ya büyük ihtiyaç var ama Türkiye’nin gündelik iç siyasetini yönlendirme açısından öyle çok korktuğumuz bir TSK olmayacak... Yönümüzü Ortadoğu belirleyecek İçeride Özal programı gibi bir liberal demokrat veya artık muhafazakâr hayat tarzına hiçbir itirazı olmayan, kucaklayan bir sosyal demokrat program bu gidişi tersine döndürebilir. Dış faktörlere gelince... Bence Türkiye’nin kaderini önümüzdeki 10 yıl içinde Ortadoğu çizecek. Ortadoğu’da Türkiye kaybederse daha sıkı bir muhafazakârlık yaşarız. Türkiye, Ortadoğu’yu kazanarak Avrupa’ya yüzünü dönerse daha yumuşak bir muhafazakârlık yaşarız. Ama illa ki muhafazakârlık yaşanacak, illa ki Türkiye Ortadoğu ilişkilerini yeniden tarif edecek, bunlardan kaçış yok.
  12. Herkes bir futbol takimina üye olabilir.. Ama kalkipta kaptan olamaz sahaya inemez! ama bizlere bakmayin kurumlari daha göcebe cadiri zannediyoruz yeterki cadirdan iceri gir.. ondan sonra laf üretmesi kolay sadece laf.
  13. Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilla Ayçin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Sorumluları istifaya davet eden Atilay Ayçin'in iddialarında çarpıcı satır başları şöyle: HAFİF KIRIM: UÇAK ÜÇE BÖLÜNDÜ - Sizin de gördüğünüz gibi uçağın neden ve nasıl düştüğü konusunda açıklayıcı bir bilgi olmadan, içgüdüsel bir savunma mekanizmasıyla kaderci bir mantıkla, ölüm olmadığını hafif yaralanmalarla atlatılmış bir kaza olduğunu, ölmüş bir kaptanla canlı telefon bağlantısı yapmış gibi, kaptanımızın üstün yeteneğiyle hafif kırımla atlatmışız denecek bir açıklama yapmıştır. - Hafif kırım dediği kaza uçak üçe bölünmüş, çamura gömülmüş, 9 kişi ölmüş bu nasıl bir hafif bir kazadır. Biz bu kazanın oluş biçimine bir sebep sonuç ilişkisinden bakıyoruz. Kazayla ilgili bilgisi olan olmayan açıklamalar gerçekten üzücüdür. Esef verici açıklamalardır. Hiçbirinin temeli yoktur. BU BİR İŞ CİNAYETİDİR - Elbette bu kazanın oluşması ve nedeniyle ilgili teknik anlamda verilen açığa kavuşmadan, kim ne söylerse söylesin ancak yorum olarak değerlendirilebilir. Bu seferki kazanın farkı THY’nin, bir başka ülkenin sınırları içinde yeni bir kaza yapmış olmasıdır. Atlas Jet kaza mahalli ile bu kaza mahalli arasındaki farka tüm kamuoyumuz şahit olmuştur. - THY yönetimine biz biliriz biz yaparız mantığı yerleştiren, krizi bile yönetmekten aciz yapılanma derhal istifa etmelidir yada görevden alınmalıdırlar. - Şu anda tüm dünya medyasına yerleşen bu kaza görüntüsü tüm sivil havacılığın saygınlığını düşürmüştür. Bu kaza aynı zamanda bir iş kazasıdır. Bir iş cinayetidir. Bunun sorumlularını sorgulamaya devam edeceğiz. - Bilimsel gerçekler uluslar arası tecrübeler ışığında hava yönetimi zaaflarını acımasızca eleştirmeye devam edeceğiz. Asıl vatan hainliğinin gerçekler üzerine tül örtmek olduğunu bilerek. ÜSTÜ KAPALI TEHDİT - Tüm sivil havacılık sektörü, sıfır kaza için göreve adlı bir panele davet ediyor, sivil havacılık genel müdürlüğü buraya temsilci bile göndermiyor. 2006 Nisan ayında THY neden mutsuz adlı basın açıklaması yapıyoruz, medyada yer almıyor. Önce uçuş emniyeti başlıklı yarım sayfa gazete ilanı veriyoruz, THY ve Atlas Jet bizi dava ediyor. Cumhuriyet Savcılığına, THY yönetimini şikayet ediyoruz, savcılık takipsizlik kararı vermeden önce, suç duyurusunda bulunan başkanı çağırıp, neden suç duyurusunda bulunuyorsunuz deniyor, üstü kapalı tehdit ediliyor. - İşte ülkemizdeki bu yasaklayıcı zihniyet sürdükçe bu kazaların oluşma riski artacaktır. Sıfır kaza riskini sağlamak her zaman mümkün olmamaktadır. THY yönetimi çağ dışı bir insan kaynakları politikasıyla en önemli çalışanlarını işten çıkarırsa, sindirirse, motivasyonlarını yok ederse personel ne yapabilir? HUKUK ÖNÜNDE HESAPLAŞMAYA HAZIRIZ - THY havayolu yönetimi bırakmış çalışanların sendikal haklarını yok etmeye başlamıştır. Uçak kazasında hayatını kaybetmiş pilotlarımızın mirasçıları bile yargılanıyor. - Biz THY yönetiminin bu yanlış politikalar ile şirketi yanlış yönettiğini iddia ediyoruz. Onlarla hukuk önünde de hesaplaşmaya hazırız. Baskı tehdit ile susturulan personel gerçekleri bize elbette fısıldıyor. Belge bilgi ve tecrübelerimizle her yetkili makamı uyardık. - Olayın daha başından az ölümlü bir kırım, buna da şükür gibi kaderci bir yaklaşım bile, bu ülkede kazalardan hiç ders alınmadığını göstermektedir. Buna kulak tıkamaya devam edilirse yaşanacaklar için kahin olmaya gerek yoktur. Sadece uçak al yeni hatlar aç seferleri artır, zihniyeti sakat bir zihniyettir. BU İŞ GERİLLA YÖNTEMİYLE ÖĞRENİLMEZ - Bu kez bu kaza dolayısıyla artık hiçbir zihniyet değişikliği yaparak, olaya yaklaşılması, politikaların değiştirilmesini temenni ediyoruz. - Bu iş gerilla yöntemiyle öğrenilmez dedik. Ölümler üzerinden kazalar üzerinden yaralanmalar üzerinden sadece bir geçmiş olsun ve başsağlığı dilekleriyle sahte gözyaşı dökülerek öğrenilmez dedik. Biz iktidarız her şeyi biliriz mantığıyla bu konuda uzmanlaşmış kişilerin söylediklerini kulak arkasına atmadık. - Daha henüz yaş itibari ile bu şirkete uzun yıllar hizmet edecek teknisyenini hostesini tüm arkadaşlarımızı, giden birinin yerine kendi adamlarından birini alalım diye kapıya koyduklarında, uyarıcı görevimizi yaptık. - Burası hasan ağa’nın teneke fabrikası değil, hasan ağanın teneke fabrikasında bir tenekenin ağzını yanlış lehimlersin bir teneke peyniri çürütürsün. PAS GEÇEN PİLOT ODALARDA SORGULANIYOR - Siz hiç biliyor usunuz ki ama hava koşulları nedeniyle, ama teknik bir arıza nedeniyle, pas geçecek bir kaptanın nasıl bir sorgu suale tabi tutulduğunu bileniniz var mı? - Grev oylamasında hayır çıkması için nasıl baskı altında kaldığını biliyor musunuz. Olmazsa olmaz faktörü insan olan bir kaptanın kabindeki görevlinin, hatasız kusursuz iş yapmasını bekleyebilir misiniz? 45 YAŞINDA ÇALIŞANLARA EMEKLİLİK - Emeklilik insanlara yasaların verdiği bir haktır. Emeklilik yaşını 70’e çıkaran iktidarlar değil miydi? Bu yasanın zorunlu bir yasa olduğunu söylemediler mi? - Bu şirkete, mesleki bilgisiyle daha uzun yıllar hizmet yapacak insanları 45 yaşında emekli olursan ol, olmadıkları için işten atan siz değil misiniz? - Teknisyenlerin lisans almalarının önündeki engellemeleri kaldırmanız gerekirken, siz bu insanları kapının önüne koyduktan sonra, 55 yaşındaki adamları getirip bunları yetiştireceksiniz diyen siz değil misiniz? - Uçma yeteneği olmayan insana, uçuş belgesi ver diye zorladığınız, buna hayrı dediği için öğretmenlik görevinden alınan markalaşmış insanları görevden alanlar siz değil misiniz? İSTİFA - Bütün bunlardan sonra neyin nedenlerinden bahsediyorsunuz siz? Bu şirket bu mantıkla yönetilmez. Bu mantık yönetse yönetse İstanbul Büyükşehir belediye’sinin İkitelli Halk Ekmek fabrikasını yönetir. Eğer bu şirketi seviyorlarsa, bu ülkeyi seviyorlarsa, bu kazaların bir daha yaşanmasını istemiyorlarsa, başta ulaştırma bakanı, sivil havacılık genel müdürü, THY başkanı ve yönetim istifa etmelidir.
  14. Bir dakika kahvaltiya gecmek zorundayim! Enerji doldurup geliyorum..
  15. figgaro bu hataya bir kere düstüm bilmiyorum senle olmasi lazim? bir daha asla birde isin icinde kafada varsa..ne vucudum nede vicdanim kaldirir..Degerli kardesim benim
  16. İbo Showu bitirdi.. ama is hayatinin bitecegini tahmin etmiyorum.. İbrahim tatlises caliskan üretken kazandiklarini yatirima dönüstüren biri.. bu kadar yatirim onun sanat hayatinida bitirmedi.. Ülkemizin kosullarina baktigimizda evet basarili birisi özel hayati tabiki biraz cilgin.. Tilbeyle atismasida cok duygusal bir hareket.. Tilbe de o sanatin icinde cilgin ve ayakta durabilen mert birisi özel hayati da o kadar İbo kadar cilgin.. Sonuc nereye kadar gider.
  17. Alevilik bir inancın adidir Alevilik etnik köken belirtmez Sanki burda yapilmak istenen etnik köken durumuna sokma mücadelesi var bu cok yanlis Sayin politika´da bu yanlisin icine düsmekde Nasil bugün birileri etnik kökeni kürt olan Türk vatandaslarimizi bugün sanki bir Irk mis ve o duruma sokma mücadelesi veriliyorsa.. Yani bunun kisaca adi bilincli ve bilincsiz bu toplumu bölme mücadelesidir.. Bu hatayi düsmek bir Irkcilik kadar tehlikelidir ve ötesidir.
  18. Hatirliyormusun figgaro 5 Şub 2009 da ... tayyip moderatöre tepki gösterdi.. O tarih de bu tepki kafa olabilirmiydi.. yoksa diş lemesi gerekirmiydi.. merak kafa mi diş mi? Hangisi yakin..
  19. Uçağın düşüş anına saniye saniye tanık olan Hollandalı eski asker Dehşet anlarını hurriyet.com.tr'ye anlattı Jeroen Jonkers'in mailinin orjinali Uçağın düşüş anına saniye saniye tanık olan Hollandalı eski asker, hurriyet.com.tr'nin İngilizce bölümü www.hurriyetdailynews.com'la temasa geçerek dehşet anlarını anlattı. İşte Amsterdam havaalanının yakınlarındaki Zwanenburg'da yaşayan Jeroen Jonkers'in anlattıkları: "Kaza olduğu sırada uçağın düştüğü yere yaklaşık 1 kilometre mesafedeydim ve sabah koşumu yapıyordum. Önce tuhaf bir ses duydum. Bulunduğumuz yer havaalanına yakın olduğundan uçakların seslerine de kulaklarımız aşina. Bu nedenle Türk Hava Yolları uçağının motor sesinin farklı olduğunu kolaylıkla ayırt edebildim. Sesin geldiği yere baktım ve bulunduğum mesafeden uçağın garip manevralar yaptığı gördüm. Eski bir asker olduğum için bunun bir acil durum olduğunu anladım. Uçağın düştüğü yere koşmaya başladım ve yaklaşık 8-10 dakika sonra olay yerine ulaştım. Ben olay yerine giderken kurtarma ekipleri de yaklaşıyordu. Ben vardığımda bazı yolcular uçaktan çıkmıştı. Benimle birlikte çevreden gelen yaklaşık 20 kadar kişi yolculara yardım etmeye başladık. Hemen arkasından olay yerine ambülans, polis, itfaiye ve diğer kurtarma ekipleri gelmeye başladı. Kurtarma çalışmalarının tam operasyonel olmasının kalabalık yaratmamak amacıyla biz olay yerinden ayrıldık. Şunu vurgulamak istiyorum ki Hollanda halkı olarak bizler kurtulan yolculara yardımcı olmak ve onlara ilkyardımda bulunmak için elimizden gelenin en iyisini yaptık. PİLOTLAR BİRER KAHRAMAN TK 1951 sefer sayılı uçağın ekibinin birer kahraman olarak görülmesi gerekiyor. Uçağı o bölgeye indirmek pilotun birkaç saniye içerisinde vermesi gereken hayati bir karardı. Pilot uçağı indirirken acil durumlarda çarpmanın etkisini azaltmak için "hava freni" manevrası yaptı. Bu manevrayla iniş anında uçağın burnunu kaldırarak, hızı azaltmayı amaçlıyordu. Bu hareket, uçaktakilerin kurtulma şansını artırırken, pilotların ve kokpittekilerin ise kurtulma şanslarını düşürüyordu. Türk pilotlar yalnızca uçaktakileri kurtarmış olmasından dolayı değil, uçağı yoğun trafiğin olduğu A9 karayolundan uzaklaştırıp boş alana indirerek yerdeki can kaybını da önlemesinden dolayı da birer kahramandır. Olayda hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı, kalanlara ise geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum."
  20. Bilmiyorum nelere dayanarak bu sekilde aciklama yapabiliyorlar? Bilinen bir gercek Avrupada su anda 4. 5. kisinin hayatini kaybettigi.. en az 20. yaralinin hastaneye sevk edilmis olmasi..
  21. issallah bir can kaybi yoktur fakat Avrupada ajanslar öyle demiyor can kaybindan bahsediyor!
  22. THY uçağı çakıldı! Hollanda'da THY yolcu uçağı düştü! Türk Hava Yollarına ait bir uçak, Hollanda'nın Amsterdam kentinde Schiphol havaalanına inerken yere çakıldı. 135 yolcu taşıyan uçağın üç parçaya ayrıldığı belirtiliyor.. Ölü ve yaralı sayısı hakkında henüz bir bilgi yok; ancak ağır yaralıların olduğu bildiriliyor. Tekirdağ isimli uçağın modeli Boeing 737-800... Uçağın pilotlarının Hasan Tahsin Arız, Murat Sezer ve Tolga Özgül olduğu bildirildi. Sabah 07.55'te İstanbul'dan havalanan uçak 11.45'te piste yaklaşırken bir tarlaya düştü. Piste 5-6 km. kala kaza meydana geldi. KURTULAN YOLCU ANLATIYOR Uçak yolcularından Mustafa Bahçecioğlu, sağ salim kurtulduktan sonra 24 Haber Kanalı'na şunları anlattı: "Ben Hollanda demiryollarında güvenlik önlemleri teknik görevdeyim. Sarsıntı yaşadık. Arıza sinyali inişe geçtik. Tarlanın ortasındayız. Öyle bir gürültüyle indik ki. 135 kişiden çoğu yaralı.. 5- 6 kişi de yaralanma yok. Uçağın arkası koptu. Önü de koptu." ULAŞTIRMA BAKANI YILDIRIM: CAN KAYBI YOK Ulaştırma Bakan'ı Binali Yıldırım kazada ölü olmadığını 80 yolcunun tahliye edildiğini bildirdi...
  23. Sayin CYRANO Ne Tarihcilerin almis oldugu bir karar var zaten olayi ele alamiyorlar var olmayan soykirimi nasil ele alabilsinler bir tane Tarihçi var mi olayin neresinden basliya bilecegini bilsin, bildigi bir tek dogru var o tarihte soykirim olmamistir.. Sonra Bir de isin ince tarafindan bakarsak hukuk acisindan 1948 tarihli soykirim sözlesmesi derki. Bir soykirim iddiasında bulunabilmek icin.. soykırım olabilmesi icin yetkin bir mahkemenin kararı lazim der.. Mesela Almanya´da soykirimdan bahsedebiliyoruz Nazi soykirimindan. Cünkü mahkeme bunu tescil etmis. Tokyo mahkemesi Japonya icin tescil etmis.. Ruganda icin tescil etmis.. Eski Yugoslavya mahkemesi Sırbistan icin. Ama Ermeni soykirimini tescil eden herhangi bir mahkeme kararı yok.. Yani bir Fransa secim yatirimi avrupadaki cikarlari icin kendinizi mahkemenin yerine koymus baska ortada görünen birsey yok.. Kisacasi ortada ne tescil edilmis bir mahkeme karari nede Tarihcilerin vermis oldugu bir karar.. var olan gercek olan Tarihcilerin ortak karari böyle bir soykirim yoktur. Nede ortada Mahkemeninde verebilecegi bir suc vardir.
  24. Efendi Türkler şurada cevap verdi: suheda_ başlık Güncel Konular
    Dün önümüze Asala´ya koyanlar dün önümüze pkk yi koyanlar bugün önümüze nihayet en büyük zaafiyatimizi ortaya koyuyorlar.. hacılar, hocalar , şeyhler , şıhlar Bundan daha büyük silah olabilir mi?

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.