Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Efendi Türkler

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Efendi Türkler tarafından postalanan herşey

  1. Nevruz Sümerler´den beri süregelen bir bayramdır. Nevruz'un Anadolu´dan Orta Asya´ya genis bir cografyada kutlandigini hepimiz biliyoruz.. Bu genis cografyada yasayan halkların ortak bayrami da diyebiliriz.. bu bayrami baskaldiri anlayisina cevirmek isteyen bir takim cevrelerin oldugu da kesindir son dönemde.. Bayramlar birlikte yasamanin coskusudur bu bayramida Bu genis cografyada yasayan halkların ortak bayrami ise bunu bu cografyanin huzurunu bozmak icin tekellestirmeye calismanin anlami nedir.. Bu genis cografyada cok degisik halklarin Bayram gibi kutlarken ülkemizde malesef birileri bunu huzur düzeni bozmak icin bir görüntü yaratma cabasi icinde olduklarini görebiliyoruz..
  2. Bakin Avrupa da Ermeni vatandaslar vardir bu genellemede degildir.. Türk vatandasi olmakdan gurur duyar fakat dedikleri su eger kürtcüler Türkiye den toprak koparirsa o topraklar bizim olacaktir.. anladiniz mi neden Kültürel etkileşim gecirdiklerini!
  3. Erdoğan: Obama ile benziyoruz Başbakan Erdoğan, Amerikan CNN kanalına verdiği röportajda Obama ile ortak yönleri olduğunu belirtti Başbakan Erdoğan, Amerikan CNN kanalına verdiği röportajda Obama ile ortak yönleri olduğunu belirterek, “İkimiz de mütevazı bir geçmişe sahibiz” dedi İmam hatipli iktisat mezunu Aslen Rizeli olan Recep Tayip Erdoğan 1954’te İstanbul Kasımpaşa’da doğdu. 1973’te imam hatip okulundan mezun olduktan sonra MÜ İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi’ni kazandı. Bu süreçte hem siyasi hayatını hem de futbol kariyerini ilerletti. 1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, 2003’te Başbakan oldu. Harvard mezunu hukuk profesörü 1961’de Hawai’de doğan Barack Obama, üvey babasının yaşadığı Endonezya’da ilköğrenim gördü, ardından annesiyle ABD’ye döndü. Hukuk alanında dünyanın en iyi okulları arasında olan Harvard ve Columbia Üniversiteleri’ni bitirdi. 12 yıl Chicago Üniversitesi’nde hukuk profesörü olarak eğitim verdi. 1996’da siyasete atıldı. BaŞbakan Tayyip Erdoğan Amerikan CNN televizyonuna verdiği röportajda ABD’nin yeni başkanı Barack Obama ile birbirlerine benzediklerini ima ederek, “İkimizin de mütevazı bir geçmişi var” ifadesini kullandı. Erdoğan AKP’nin genel merkezinde geçtiğimiz hafta sonu verdiği röportajda Obama ile ilgili olarak şu ifadeleri kullandı: “Obama’nın Guantanamo Üssü ile ilgili adımları Türkiye’de çok olumlu karşılandı. Nevruz dolayısıyla İran’a yolladığı kutlama mesajı da memnuniyet yarattı. Seçildiğinden beri Obama dünya ile doğru tonda konuşuyor. Onunla ortak yönlerimiz var. İkimiz de mütevazı bir geçmişe sahibiz.”
  4. Avrupa´da yasiyoruz biraz anlamaya calis.. Not: Gercekten Almanya da mi yasiyorsunuz?
  5. burda yukardaki kirmizi yazi icinde o an koymadigim yatak odasini koymusum gerci anlam olarak koymustumda yazi olarak yatak odasi olarak gecmemistim.. öyle güzel bir analiz yaptiniz ki ben cicekde uzatmisim ve o yazinin gercek icerigini beraber gözler önüne koyduk Simdi gelelim ufak degerlendirmeye! Bu tür yaklasimlarda konu itibariylede ele alirsak herkesin bakis acisi bu sekilde olacak diye bir genelleme yapabilir miyiz? yapamayiz demi Sn. Suheda Simdi isin dogrusunu söylemek gerekirse benim yaklasimi bir alt alta alalim bakalim pozitif yani var mi?.... Evet Sn Suhade benim deger verdigim arkadasim bir bak bakalim ne cikacak ortaya.. Biraz okuyun biraz bakin göreceksiniz bu yazi askolsun cikarmayacak hatda takdir cicegimizi uzatmisken böyle bir düsünceyi tasimayacak ... Elimden daha fazlasi gelmez.. Yani ben ülkemizin en degerli şovmen Mehmet Ali Erbil´ degilim... Sen Suheda.. Ben Efendi...Türkler Bizler birseyler karaliyoruz mutlu olabilmek icin.. birileri de mutlu edebilmek icin vucudunu ortaya koyuyor Erbil´ gibi.. Yani.. Seni seviyorum forum arkadasim olarak cok seviyorum bunuda inanacagindan eminim.
  6. Türkiye Cumhuriyeti Atatürk devrimiyle kuruldu...imamla imanla yönetmek isteyenlerin üzerine devrimler yapildi.. onlar maksatindan vazgectiler mi dünden bugüne .. En basiti kadın erkek esitligi benimsenmisken bu devrimlerle, o günden bugüne istenen ne kadinin yeri evidir buna sahip cikan kadinlar var mi var bu kadinlar yabanci gelinlerin yaninda kuma kalmak hoslarina gider mi gider osmanlinin önde gidenleri öyleydi bugün de bu tarikatlarin haremleri var. Degisen ne onlarin aga babalari üzmezler de ortada demek ki alan veren razi... bu tarikatlar cagdas evrensel hukukun yaninda olabilir mi.. olsa olsa onlari doguran kadinin yaninda degil her biri kendi imanlari yaninda olabilirler üzmezleri sahip cikacak dünyaya yabancilastirilmis yabanci gelinleri haremlerin deki kadinlari kullanmak icin sahip cikacak kadar..
  7. Nasil yardimci oluyormus anlamadim almanya´ya yabanci olan insanlari ana dilinden uzaklastirarak mi anlamadim? Sonra almanya ya ait olan almanya ya yabanci olmayan halka özel bir yayin mi var.. Almanya da savas zamaninda kalan milyonlarca polanyalisi mi macari mi cek halki mi vs vs onlara polak halkina eski topraklarini da icine alan almanlardan bir hak mi veriliyor yoksa onlar artik kendi vatani olarak gördükleri almanyadan bir hak mi istiyor... Sonra Almanya da yasayan yabancilarin cocuklarinin egitimi ve ögretimi Alman diliyle yapilmaktadir öylemi.. bu nedemek ana dilinden uzaklasmasi yabancilarin kendilerine yabancilasmasi demektir.. Bizlerin Türkiye ye yabanci olmayan halkimizin derdine bakin.. hadi canim derler bunun adi birseylerin dogru olmayan birseylerin pesinde kosmak derler..
  8. 3 saat arayla yiyerek haftada 1 kilo verin! Yale Üniversitesi onaylı “3 saat diyeti” sağlıklı kilo verdirmeyi garanti ediyor ABD sağlıklı yaşam ve beslenme uzmanı Jorge Cruise tarafından kaleme alınan “3-Hour Diet” (Üç Saat Diyeti), dengeli bir beslenme programıyla haftada bir kilo verdirmeyi vaat ediyor. New York Times bestseller listesinde de yer alan Üç Saat Diyeti’ne göre aç kalmak ya da en sevdiğiniz yiyecekleri hayatınızdan çıkarmak, kilo vermeye ve bu kiloları sonsuza dek uzakta tutmaya yetmiyor. Başarılı bir rejimin sırrı, zamanlama. Yani önemli olan hangi gıdaları yediğiniz değil, ne zaman yediğiniz. Üç Saat Diyeti’nin çok basit bir kuralı var: Öğünlerinizin arasına üç saatten uzun bir sürenin girmesine izin vermeyin. Bu şekilde haftada 1 kilo kaybedin. Bilim adamları, “üç saat” kuralının doğruluğunu kanıtlayan bir çok araştırmaya imza attı. Uzmanlara göre öğünlerin arasına üç saatten uzun bir süre girdiğinde, doğal açlık savunma mekanizması harekete geçiriyor. Vücut açlık yaşadığını varsayarak, metabolizmanın devamlılığını garanti etmek için kalori bakımından zengin yağ dokularını koruma altına alıyor ve bunun yerine enerji üretmek için kas dokusunu kullanmaya başlıyor. Hızlı yaşam temposuna sahip kişiler için tavsiye edilen “Üç Saat Diyeti” sayesinde sevdiğiniz yiyecekleri istediğiniz şekilde yiyebilecek ve yine de kilo verebileceksiniz. Neden 3 saatte bir? Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi beslenme uzmanı David Katz’ın, “Kilo vermeye yardımcı olduğu tartışılmaz bir gerçek” diye yorumladığı Üç Saat Diyeti sayesinde haftada 1 kilo verebilirsiniz. Yavaş ve düzenli olarak kilo vermek, cildin sarkmasının önüne geçer ve daha enerjik kalmanızı sağlar. Ayrıca kalp hastalıklarına yakalanma riskini artıran karın bölgesinde yağlanmanın da önüne geçer. Üç Saat Diyeti, güne doğru zamanda başlamanıza, doğru zamanlarda yemek yemenize ve günün sonunda doğru zamanda yemeyi bırakmanıza yardımcı olacak. Üç Saat Diyeti’nde günde ortalama 1450 kalori tüketebilirsiniz. Her ana öğünün yaklaşık 400, ara öğünlerin 100 kalori olması ve atıştırmalık olarak da 50 kalorilik bir gıda seçmek gerekiyor. 6 öğünlü program Öğün aralarında üç saat bırakmanın açlık savunma mekanizmasının aktif hale geçmesini önlemeden başka yararları da bulunuyor. ABD’deki Georgia Üniversitesi tarafından yürütülen araştırmalar, öğün aralarında üç saatten uzun bir süre bırakan sporcuların vücutlarındaki yağ oranının daha yüksek olduğunu ortaya koydu. Hem de yaktıklarından daha az miktarda kalori almalarına rağmen. Japon bilim adamları ise eşit miktarda kalori tüketen gönüllülerden günde 3 yerine 6 öğün yiyenlerin daha fazla kilo verip yüksek oranda kas dokusuna sahip olduğunu ortaya koydu. Egzersiz zorunlu değil Üç Saat Diyeti’yle başarıya ulaşmak için egzersiz yapmak zorunda değilsiniz. Ancak egzersiz kilo vermeyi kolaylaştırabilir. 20 dakikalık hızlı bir yürüyüş bile fazladan 150-200 kalori yaktırır. Kendinize bir adım sayacı satın alın ve her gün en az 10 bin adım atın. İşe gitmeden önce 10 dakika yürüyüş yapın. Bu sayede kendinizi yeni bir güne hazırlamış olursunuz. İş yerinde 5 dakika mola vererek yürüyüş yapmaya çıkın. Kalktıktan sonra bir saat içinde kahvaltı MetabolİzmanIN harekete geçmesi için uyandıktan sonra bir saat içinde kahvaltı edin. Uyurken vücut yiyecek almadığı için metabolizma yavaşlar. Uyandığınızda metabolizmanızı hızlı bir şekilde harekete geçirmelisiniz. Kalktıktan sonra bir saat içinde birşeyler yemezseniz vücut açlığa karşı geliştirdiği savunma mekanizmasını devreye sokar. Yağ vücutta depolanır ve enerji için kas dokusu kullanılır. Ana yemek 400 aralar 100 kalori ÖrneĞİn sabah işe gitmeden önce 7’de kahvaltı ediyorsanız, saat 10’da ara öğünü yiyin, 1’de öğle yemeğine oturun, saat 4’te ara öğün ve saat 7’de akşam yemeği aldıktan kısa bir süre sonra da atıştırmalık tüketin. Metabolizma aşırı duyarlı olmadığı için bir öğünü 10 ya da 15 dakika kaçırmak büyük bir sorun yaratmaz. Ancak en iyi sonucu almak için rejimi olabildiğince düzenli takip etmeye çalışın. Bunun için saatinizin alarmını üç saatte bir çalmak üzere kurmayı deneyebilirsiniz. Üç Saat Diyeti’nde günde ortalama 1450 kalori tüketebilirsiniz. Her ana öğünün yaklaşık 400, ara öğünlerin 100 kalori olması ve atıştırmalık olarak da 50 kalorilik bir gıda seçmek gerekiyor. 07:00 Kahvaltı 10:00 Ara öğün 13:00 Öğle yemeği 16:00 Ara öğün 19:00 Akşam yemeği 22:00 Atıştırma (şart değil) Bu mucize formülle sağlıklı zayıfladılar 3 saatte bir yemek yemek sizi hem enerjik hale getirecek hem de metabolizmanızın çok daha hızlı çalışarak yağ yakmasını sağlayacak METABOLİZMAYI HIZLANDIRIR: Kalori tüketiminizi bütün bir güne yaydığınızda, vücuda ihtiyaç duyduğu zaman enerji verilmiş olur. Bu sayede hücreler, kandaki şekere kolayca ulaşır ve bunu enerjiye dönüştürür. ENERJİK VE DİNÇ KALMANIZI SAĞLAR: Her üç saatte bir yemek yiyerek kan şekeri seviyesi dengede tutulur. Kasları ve beyin hücrelerini besleyen düzenli bir amino asit ve şeker akışı sağlanır. Bu sayede gün boyunca ruh halinin ve enerji seviyesinin dengede kalması sağlanır. AÇLIK HİSSİNİ YATIŞTIRIR: Bilimsel araştırmalar, sık sık yiyen insanların açlık krizi ve aşırı yeme gibi sorunlarla daha az karşılaştığını ortaya koydu. Bu kişiler daha sık yediği için yemek vakti geldiğinde kendilerini fazla aç hissetmiyor ve böylece daha az miktarda yiyerek daha kısa sürede doyuyor. 3 saatte bir yemek vücutta açlık hissini ortaya çıkaran leptin hormonunun daha az üretilmesini sağlar. KOLESTEROLÜ DÜŞÜRÜR: Üç saatte bir yemek kolesterol seviyesini düşürmeye yardımcı olur. Uzmanlara göre kolesterol sadece yediklerinizle değil, ne sıklıkta yediğinizle orantılı olarak yükseliyor ve düşüyor. Araştırmalar, günde 6 öğün yiyen kişilerde kolesterol seviyesinin yüzde 5 düşük olduğunu ve kalp hastalığına yakalanma riskinin yüzde 10 azaldığını ortaya koydu. Aralarında uzun süre olan ağır öğünler yemek insülin seviyesinin aniden yükselmesine neden olur. Bu da kandaki yağ oranını etkileyerek kolesterolün yükselmesine yol açar. YAĞLANMAYI ENGELLER: Kanadalı bilim adamları, 3 saatte bir yemenin stres hormonu kortizol seviyesini düşürmeye yardımcı olduğunu ortaya koydu. Vücutta yüksek oranda kortisol hormonu seviyesi bel çevresinde yağalanmaya sebep olarak kalp hastalığı riskini artırır. İki hafta boyunca üç saatte bir yemek bile kortizol hormonu seviyesini yüzde 17 oranında azaltır. YARIN: * 3 Saat Diyeti’ni kolayca uygulamanızı sağlayacak kalori tablosu * Ana öğünlerde yemek tabağını hazırlarken hangi kurallara dikkat etmelisiniz? * Bu diyeti uygularken göz önünde bulundurmanız gereken tavsiyeler
  9. Jade Goody öldü AA Jade Goody öldü İngiltere'de yayımlanan ve basında çok sözü edilen "Biri Bizi Gözetliyor" yarışmasının yıldızı Jade Goody, rahim ağzı kanserinden 27 yaşında evinde öldü. Açıklamayı, Goody'nin menajeri Max Cliford yaptı. Goody; güneydoğu İngiltere'de Essex-Upshire'daki evinde bu sabah uyurken öldü. Goody, geçen sene ağustosta Hindistan için yapılan çekimlerde kanser olduğunu öğrenmiş, saçları dökülmüş halde çekimlere devam etmiş, bunun "etik" olup olmadığı tartışılmıştı.
  10. Ben ucacak zannettim baktim kendini yerden yere vurmaya basladi.. inanilir gibi degil ya jön' kardesim bunlar nerelerde yetisiyor nerelerden kopum geliyor.. bunlarin yetisdigi özel kavun bostanliklari mi var..
  11. Tek bayrak, tek vatanı geçelim 22 Mart 2009 Tek bayrak, tek vatanı geçelim Tanınmış tiyatro sanatçısı Ali Sürmeli’nin, Türkiye’nin doğu ve batısında yaşayan gençleri kaynaştırmak amacıyla düzenlenen proje için düzenlenen toplantıdaki sözleri, ortalığı karıştırdı. Anadolu Birliği Derneği ile Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ’Yürek Harmanı’ adıyla hazırladığı proje için İzmir Ticaret Odası (İTO) Sergi Salonu’nda kokteyl düzenlendi. Projenin yönetmenliğini üstlenen Ali Sürmeli’nin sahnedeki, "Artık tek vatan tek yürek tek bayrak gibi kavramları geçelim. Çünkü ben çoğulculuktan yanayım. Benim arabamın plakası bile 34 ABD 13. İstanbul da polis beni çevirip ’Bu ne plaka diye sorduğunda’ verdiğim cevap Anadolu Birleşik Devletleri’nin plakası oldu. ABD kurucularının ise 13’üncü temsilcisiyim. Anadolu Birleşik Devleti kuralım. Biz Osmanlı torunlarıyız. Padişah torunlarıyız. Büyük düşünmeliyiz. Şu Osmanlının torunları biraz daha ufuklara doğru baksa ve biraz daha kucaklayıcı olsa daha mutlu olurum" sözleri salonda buz gibi hava estirdi. İzmir Ticaret Odası Meclis Başkanı Necip Kalkan, Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar ile birçok davetli tepki gösterip salonu terk ettiler. Olayın yatışmasının ardından Ali Sürmeli yanlış anlaşıldığını öne sürdü. Eray ARPAŞİN / DHA
  12. 'Allah' diye bağırıp uçtu ! Esra Ceyhan'ın Kanal D'de canlı yayınlanan programında dün "uçan adam" şoku yaşandı Programa katılan Sabri Bey adındaki konuk vücudunda doğaüstü güçler olduğunu iddia etti. "Uçup havada durabiliyorum. bunu görenler de var" diyen Sabri Bey daha sonra "Allah" diyerek kendini yerden yere atınca stüdyodaki diğer konuklar nereye kaçacaklarını bilemediler. Sunucu Esra Ceyhan konuğun hemen stüdyodan çıkarılmasını istedi.
  13. Bu şakayı Türkiye'de yapsan ne olur? Serra Yılmaz, İtalya'da bir tiyatro oyununun son gösteriminde kendisine yapılan şakayı anlattı Türkmax kanalında yemek programı yapan Serra Yılmaz'ın bu haftaki konuğu oyuncu Hatice Aslan idi. Tiyatro oyunlarının son gösteriminde mutlaka birine şaka yapıldığından bahseden Serra Yılmaz, İtalya'da 5 yıl süren bir oyunun son gününde de kendisine yapılan şakadan bahsetti: "Nebile'yi oynuyorum. Gayet kaba bir koca var. Sürekli 'Amma dağınıksın, paçozsun' falan diyor. Kocanın sesi sahne dışından geliyor, sahnede bir tek ben varım. 3 oyuncuyuz, o gün herkes 'Acaba şaka olacak mı, olmayacak mı' diye birbirini yokluyor. OYUNCU DONLA SAHNEYE GİRMİŞ Hiçbir şey yapmayacakmış gibi duran ve benim kocamı oynayan oyuncu dış ses olan bir oyuncu. Ancak 'Nebile terliklerimi nereye koydun, amma dağınıksın' diyerek birden bire donla sahneye girdi. Seyirci hiç oralı olmadı. Ben hiç bozuntuya vermedim. Beni güldürmek için don paça girdi. Bence çok güzel bir şakaydı. Çünkü hiç oyunun esprisini değiştirmedi. Avrupa'da hiç kimse donlu bir oyuncuyu görmeyi yadırgamadığı için de hiçbir şey olmadı. Gayet güzel bir şakaydı, çok hoşuma gitti." ____________________
  14. Bulamadim Oturma odasinda olmasada muhakak yatak odasinda bir öküzlügüm vardir..
  15. Malesef önümüzü göremiyoruz.. Avrupa da avrupa vatandasligina gecmeyen vatandaslari dahi 60.yasinda olsa emeklisine az kalsada ülkesine geri dönecek olsada zorla dil kursuna gönderiliyor.. Birakin kanali, onlari disarda icerde dahi rahat birakmiyorlar... Sonra var mi Avrupada böyle kanal safsatasi.. Ermeniler uydudan yayin yaptilarda seyretmeyin diyen var mi.. malesef ülkemizde hersey birbirine karismis gidiyor.. Bu Akp gercekten acilim degil.. ülkeyi bohcaci kadinlar gibi hani ülkeme ziyarete geldigimde garip tutumlu garip giysili ve konusan ürkütücü kadinlar varya.. cocuklugumda hep korkmusumdur bunlardan.. Türkiye halkida bu korkuyu cekiyor... Evet onlar gibi bu bohcaci kadıncıklar gibi bu AKP tayfasi da dünyanin önüne sermisler ülkemizi ne yaptiklari ne konustuklari belli degil.. kafalarinda sadece ne kopaririz var.. Bunlarin Toprak Vatan Bayrak Ülke Devlet Insan Vatandas bilinci olduguna inanmiyorum... Bakin baskent e.. Gökcek´de onlarin resmi görüntüsü.. bir memur olacak cibiliyet bile yok... Malesef hepsi Bohcaci kadina benziyor. Dünyanin gerisinde kalmis bu sürü.. TRT yi tarikatlaştırirken Özel kanallarida yabancilastiriyor! Kisaca Ülkeyi pazarliyor..bu kadıncıklar
  16. Sanatçılar bile susuyor, insanlar ya bastırıldı ya da ürkütüldüler Baykal, Erdoğan ve Bahçeli’yi Çarkıfelek’e beklerim Onu izlerken şaşkına dönmemek mümkün değil. Her kesimden insanı konuşturup güldürüyor. Mesela başörtülü, beş vakit namaz kıldığı belli olan, muhafazakâr diye tanımlanacak bir teyzeyi bile kıkırdatmayı “Bak kocama ne yakışıklı” dedirtmeyi başarıyor. Yani bu ülkede halkın ortak bir dili varsa, onu iyi biliyor. Bu yüzden ekran kazalarından ötürü sert eleştirilere, “sulu” sıfatlarına muhatap olsa da Mehmet Ali Erbil’i dinlemekte fayda var... Canlı yayında yaptığı çıkışın bu kadar reaksiyon yaratması da bu özelliği ile ilgili olabilir. Zira kendisi iki somut örnekten hareketle pek çok kişinin aklından geçen ama yüksek sesle söylemekten kaçındığı, dahası ülkemize kondurmak istemeyeceğimiz bir korkuyu yüksek sesle söyleyiverdi: “Tek partili bir döneme mi geçiyoruz?” Şimdi herkes onun bu sözlerini ve çıkışını konuşuyor. Yani bu çıkışı tek bir olaya bakarak mı yaptı yoksa gözlemlediği başka sorunlar da var mı? Ya da söz konusu olan kötü bir yolculuğun yarattığı bir panik miydi? Açıkçası uzun yıllardır ekranda olan son derece deneyimli biri için bu, pek mümkün görünmüyor. Nitekim kendisi de “Neden kimse sesini çıkarmıyor, asıl ben bunu anlamıyorum?” diyor. Kimse sesini çıkarmadı, bunu anlayamıyorum Canlı yayın deneyimi çok yüksek bir televizyoncunuz. Ne oldu da, canlı yayında isyan ettiniz? Bursa’ya gittik. İDO’yla... Gemide sadece tek kanalın yayın yapması, hem de majör olmayan bir kanalın, dikkatimi çekti.... Yani “herkesin seyrettiği bir kanal olsa sorun yok” diyorsunuz? Tabii. Mesela RTÜK’ün istatistiklerine göre çok seyredilen bir kanal ya da devlet kanalı TRT söz konusu olsaydı dikkatimi çekmezdi. Ama Haber 24 majör değil. Bu da beni bir sanatçı, vatandaş olarak iğreti etti ve kaptana çıktım. O da bana şöyle şeyler söyledi; “Bu kanal ihaleyi kazanmış, uydu sistemleri gibi birtakım şeylere sponsor olmuş. İDO da anlaşma gereği, bu kanalı yayınlayacakmış.” Yani körler, sağırlar birbirini ağırlar durumu! Bu ihaleden diğerlerinin haberi var mıydı, yok muydu, bunu bilemem! İşin hukuksal tarafına da aklım ermez ama çok rahatsız oldum. Sanırım asıl sorun dönüşte yaşandı? Geminin kalkış saati beş buçuktu (17.30). Biz beşte gemideydik, bizim gibi birçok insan da. Herkes gelmiş, yerinde oturuyor. Hep beraber Haber 24’ümüz açık, Başbakanımızın seçim konuşmasını seyredip dinliyoruz! Aa, saat beş buçuğu on geçiyor, ama hareket etmiyoruz... Başbakanın seçim konuşmasını dinliyoruz. On beş geçiyor, durum aynı. Yirmi dakika gecikti ancak... Herkesin hayatında 20 dakika çok önemlidir. Hele 50 yaşından sonra çok daha fazla. Ama kimse de sesini çıkartmıyordu! Bu çok daha enteresan! Siz ne yaptınız? Merak ettim, sordum; “Niye hareket etmiyoruz” diye. “Seçim otobüsü geliyor, onu bekliyoruz” dediler. Artık kaptana çıkmaya tenezzül bile etmedim. Ertesi gün de bunu programımda dile getirdim. Bunu siyaset, politika ya da muhalefet yapmak için söylemedim. Yaşadıklarımı anlattım. Ayrıca ben partiler üstü biriyim. Mesela benim için bir diğer gerçek de Bursa’nın yıllar sonra, çevre yollarına kavuşması, önemli bir trafik sorununu halletmesiydi. Bunu da söyledim hem de Bursa’da belediyede hangi parti varmış bilmeden. Çünkü bu da bir gerçek. Sezer’in makam arabası kırmızıda dururdu Ama eleştirilerinize itiraz var. İDO, aracın AKP’ye değil Başbakanlığa ait olduğunu ve aracın beklenmediğini sadece gemiye sığmadığı için binmek için uğraştığını söyledi. Bu bir gerekçe mi? Sonuçta o gemi saatinde kalkmadı. Video görüntülerini izledim; otobüs giriyor, çıkıyor, manevra yapıyor... Giremeyip yoluna devam ediyor. Başka bir otobüs için bu kadar uğraşılır mıydı? Sırf yanlış anlaşılmayayım diye televizyonda “MHP’nin otobüsünü beklerler miydi” dedim yani ana muhalefetin militanı gibi görünmemek için. Aracın AKP’ye değil Başbakanlığa ait çıkmasını bazı gazeteler “Mehmet Ali Erbil haksız çıktı” diyerek yorumladı. Sizce? Aracın AKP’ye değil Başbakanlığa ait olması daha kötü değil mi? Devletin bu tür durumlarda herkesten daha sorumlu, saygılı davranması gerekmez mi? Hele böylesi hassas bir dönemde. Eski cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in makam arabasının kırmızı ışıkta durduğunu unutmayalım. Arada biraz fark var yani! Bunlar küçük şeyler ama çok da önemli. Bir de bunun yanı sıra yapılan haksızlıklar, ayrıcalıklar da mide bulandırıcı oluyor. Bırakın muhalefeti, hiciv bile yok Yapmış olduğunuz çıkışı bir patlama olarak değerlendirmek ne kadar doğru? Ben patlama olarak nitelemiyorum. Bir-iki yıldır bazı dokundurmalarda bulunuyordum. Ama bu hep kötü de değildi. İyi taraflarını söylediğim de oldu. Mesela benim bir ilaç sorunum var. Türkiye’de bulunamıyor ve ithali çok güç. Sağlık Bakanı’nın kapısını çaldığımda, Recep Akdağ ilacımın ithal edilmesinde kolaylık sağladı, sağ olsun! Belki “Bu çocuk en çok vergi verenlerden” dedi, belki de sağlıkla ilgili bir sorun diye halledildi... Ama ikiletmedi bile. Oysa daha önce hiçbir parti bu sorunumu halledememişti. Bu olaydan önce eleştirilerde bulunuyor muydunuz? Mesela seçim sürecine girilmesiyle kömürdü, beyaz eşyaydı dağıtılmaya başlanınca ben de dokundurmalar yapmaya, işin mizah yönüyle sorular sormaya başladım. İnsanlara soruyordum; “Oyunuzu size buzdolabı verene mi vereceksiniz?” diye. Elektrik yok, su yok ama buzdolabı ya da çamaşır makinesi var! Siz bunları söylediğinizde size ne diyorlar? Gülüyorlar... Maalesef halkımız öyle sadece gülüyor. O zaman, “Tek partili döneme mi gidiyoruz?” dediğiniz yani bir korkuyu ifade ettiğiniz için mi bu son eleştiriniz patırtı kopardı? Bunu korku olarak adlandırmak istemem. Şu da bir gerçek ki kimsenin pek sesi çıkmıyor. Neden bilmiyorum. İnsanlar ya bastırıldılar, ya da ürkütüldüler. Anladığım kadarıyla böyle bir süreçten geçiyoruz. Birkaç aydının dışında, hiç kimsenin hele hele sanatçı grubunun sesi çıkmıyor. Muhalefet etmiyor. Bırakın muhalefeti eleştirel hiciv, mizah da yok. Özal’ın taklidini yapmayanı dövüyorlardı Özal da tek başına iktidar olmuştu, hem de 12 Eylül’ün hemen sonrasında. Yani halkın darbe korkularının taze olduğu bir dönemde. O zaman eleştiri daha mı fazlaydı? Evet ama Özal, vizyonu geniş bir devlet adamıydı. Hoşgörülüydü. Bu çok önemlidir. Ama gittikçe ülkemizde kayboluyor. Siyasetçiler başta olmak üzere ülkemiz hoşgörüsünü yitiriyor. Eleştiriye tahammülümüz azaldı. Ya espri yani kendimizle dalga geçebilme yeteneğimiz? Maalesef o da. Oysa Özal’ın taklidini yapmayanı dövüyorlardı! Rahmetlinin sanatçılara yaklaşımı da farklıydı. Bir kere hazmetmiş biriydi. Unutmayalım ki, hiciv, mizah denen şeyler demokrasinin önemli olgularındandır. Sizce Erdoğan mizahı sevmiyor olabilir mi? Bence özellikle Erdoğan’ın insanlara baskı yapmasını hiç anlayamıyorum çünkü kendi çıkış noktası bu değil mi? Yani çok seslilik, özgürlükçülük, çoğulcu demokrasi, insanların istediği gibi düşünce ve dileklerini ifade edebilmesi... O bu amaçla ortaya çıkmadı mı? Artık “Çarkıfelek Partisi” olduk “Pek kimsenin sesi çıkmazken” siz çıkardınız. Bu da sizi şu an en meşhur muhalif yaptı. Size yönelik beklentiler var mı? Şu an programı “Çarkıfelek Partisi” diye adlandırıyorlar. “Bakalım Mehmet Ali bugün ne diyecek, ne tür bir eleştiri getirecek” diye bir beklenti de oluştu. Ama benim öyle bir derdim yok, ben bu sözleri muhalif olayım diye söylemedim. Çıkışınız akla Fazıl Say’ı getirdi. Ne dersiniz? Onun ki biraz daha farklıydı çünkü onun bire bir canını acıtan bir durum söz konusuydu. Kişiliğine, sanatına, genel anlamıyla sanata yönelik bir durum... Benimkinde ise bir vatandaş tepkisi var. Herkesin başına gelebilecek bir olaya reaksiyon gösterdim ben. Peki böylesi bir çıkış yapmış olduğunuz için korkmuyor musunuz? Korkmuyorum ama endişelerim tabii ki oluyordu. Mesela işsiz kalır mısınız? Yook! Otuz yıldır hiç böyle bir endişem olmadı. Sanatıma, yeteneğime güvendiğim sürece de olmaz. Bildiğimi söylerim, eleştireceğim kişi yayın yaptığım kanalın sahibi bile olsa... Hem de ertesi gün kapının önüne koyacağını bilsem bile... Çünkü söylemezsem duramam. Ana muhalefetin militanı değilim Ben bir siyasetçi olsam sizi muhalifim olarak istemezdim. Çünkü hem çok seviliyor, izleniyor hem de hediye dağıtıyorsunuz... Ne dersiniz, sizce de riskli bir muhalif misiniz? Otuz yıldır halkın sevdiği, güvendiği ve samimi bulduğu biriyim. Tabii hediye, para dağıtan da... Ee, dün mesela (çarşamba) Başbakanın memleketine; Rize’ye araba verdik. Ana muhalefetin militanı olsaydım verir miydim; “Size derin dondurucu yeter” derdim. Sizin aksinize hükümeti beğenen, destekleyen çok entelektüel var. Onlardan farklı olarak siz ne görüyorsunuz? Ben halkla bire bir yaşayan biriyim, farkım bu. Her programımda halktan en az 50 kişi ile diyalog kuruyorum. Buna stüdyodaki 100-150 kişiyi de ekleyin. Yani her gün 200-250 yeni kişiyle tanışıp konuşuyorum. Bu da çok ciddi bir gözlem... Diktatörlüğe gidiyormuşuz gibi geliyor İçinde bulunduğumuz süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Her şey gittikçe karamsarlaşıyor. Buna televizyon programları da dahil. Ergenekon davası sizi nasıl etkiliyor? Bütün diskler çözülüyor. (Gülüyor!) “Endişe duymuyorum” dersem yalan olur. Yarın öbür gün en ufak bir şeyden ötürü, bizim için de “Ergenekon’la bağlantısı var” denilebilir. Hiç belli olmaz! Sanırım beni biraz da Ergenekon’dan tutun, medya gruplarına yönelik yapılan baskılar, çıkarcı, ayrıcalıklı yaklaşımlar rahatsız etti. Yani hepsi üst üste gelince tek partili bir döneme gidiyormuşuz gibi geliyor bana. Ya da bir diktatörlüğü gidiyormuşuz gibi... Tayip Erdoğan’ı benzetmek gibi olmasın ama o yöne doğru kayıyormuşuz gibi geliyor bana. Böyle bir kayış gerçekleşirse... B Planınız var mı? Ülkeden ayrılır mısınız? Asla ülkemden gitmem. Kartal’da, Silivri’de kalırım ama ülkemde kalırım. “Silivri’de kalırsam bana iç çamaşırı getirin” dediniz... Ama yün olsun ne olur. 50 sarışın gardiyan isterim Başka? 50 de sarışın gardiyan! Ee, artık bana böyle bir ayrıcalık yapsınlar, değil mi? Allah’ım koru yarabbi! Tabii sanmıyorum böyle şeyler olsun. Bu kadarı olmaz! Ama buna rağmen iktidarda da bir panik havası var, bu yerel seçimde. Sanki iktidar elden gidecek, büyükşehirler elden gidecekmiş gibiler. Kadınlar, artan muhafazakarlaşma karşısındaki “korkuyoruz” diyor... Halkı tanırım, iyi de diyalog kurarım. Sanmıyorum ki Türk halkı laiklikten uzaklaşsın. Öyle bir yerde “dur” der ki, herkes şaşırır. Bunu bir geçiş süreci olarak görüyorum. Taşlar bir süre sonra yerine oturacaktır. Hepsi tecrübelenecek, (siyasiler) Türkiye’yi daha iyi tanıyacaklar. Çünkü altı-yedi yıllık iktidarla Türkiye tanınmaz. Bakın Süleyman Demirel’e... O bile Türkiye’yi daha yeni tanıyor. Kaç yıllık politikacı oysa... RTÜK ya da kanaldan uyarı gelmedi Yeni Şafak yazarı Bekir Hazar halkı aşağıladığınızı söyledi: “Kestaneyi çizdirmemek adına koyun gibi oy veriyorsunuz” dediğiniz için... Hicivle aşağılamayı birbirine karıştırmış. Bekir Bey, o kadar hacca gidip geldi, öğrenememiş mi bunları? “Televizyoncu siyasi yorum yapmaz” gibi bir imaj vardır. Çıkışınızın ilgi çekmesinin bir nedeni de bu mu? Öyle bakılır değil mi? Televizyoncu işte... Hafiftir, sulu zırtlaktır. Ama sanatçı muhaliftir, sanatın özünde eleştiri vardır. Ben doğal biriyim yani bunu bilinçli yapmadım. Gündeme geleyim, reyting yapayım diye... RTÜK’ün programınıza uyarılarda bulunduğu, bu nedenle hükümeti eleştirdiğinize dair söylentiler var? Söz konusu bile değil. Bizim programımız Türk gelenek ve göreneklerine aykırı değil. İnsanlarımızı da eğlendiriyor ve RTÜK’le aramızda bir sorun ya da bize gelen bir uyarı yok. Fox TV’den bir ikaz geldi mi? Hayır. Devam et, reyting süper, dendi mi? O da denmedi. Benim öyle bir planım yok. Ama söylemek istediğim bir şey görürsem yine söylerim. Halkımız aç ama yine de gülebiliyor Çarkıfelek’te il il gezip evlere konuk oluyorsunuz. Ülkenin durumu nedir? İnsanlar aç, parasız ve çok şeye muhtaç. Ama küçücük bir şeyle de mutlu oluyorlar. Güneydoğu’ya 300 milyara yakın (eski parayla) hediye ve para verdik. Bu kadarını devlet vermedi, böyle bir dönemde. Şunu görüyorum insanlar küçücük şeylerle mutlu oluyor. Tabii bu bizim programda o an gerçekleşen bir durum da olabilir. Ama bence bu Türk insanına mahsus bir şey! Ne kadar doğallar değil mi? Ak Parti’ye yönelik bu kadar eleştiri getirdim, bir sonraki gece Rizelilerin bana yaklaşımda hiçbir sorun yoktu. Sizce neden “Bu yoksulluk niye?” diye sormuyorlar? Dilim varmıyor ama halkımız cahil. Güzel insanlar ama gerçeği göremiyorlar çünkü bunun yolu eğitimden geçiyor. Ne tür tepkiler alıyorsunuz? Muhteşem. Kayınpederim, “Damadımla gurur duyuyorum” dedi. Tatmadığım duyguları tadıyorum. Değer verdiğim insanlar beni takdir ediyor. Diğer sanatçılara örnek olmam gerektiği söyleniyor. Ama ben anlayamıyorum. Bir sanatçı nasıl sessiz kalabilir! Etrafıma bakıp duruyorum ama gördüğüm kişiler yalakalıktan başka bir şey yapmıyor. Boş oy atmam, oylar bölünmesin! Oyunuzu kime vereceksiniz? Bu durumda kime verecek olabilirim? En iyi hizmeti kim verecekse... Kime? Yorum yok. Kılıçdaroğlu sizi ikna ediyor mu? Dürüstlüğü ile ediyor ama biraz enerjisiz, ışıksız geliyor bana. Ben enerjisi yüksek insan istiyorum. Mesela Kadir Topbaş da düzgün biri ama o da enerjisiz. Ama Tayip Erdoğan’ın enerjisi çok yüksek? One minute, one minute! Şaka bir yana bu ülkeye enerji gerek. Çok genç bir toplumuz, ne yazık ki bunu da İstanbul adaylarında görmüyorum. Boş oy mu atacaksınız? Boş atmam... Oylar dağılmasın! 20 yıl önce bu ülkede Tutti Frutti yayınlanıyordu Kızlarınız kapanmak istese? Saygı duyarım. Ya bir tarikat mensubu ile evlenmek istese? O zaman tepki veririm. Endişelenirim. Sizce tarikatlar, benzer ilişkiler yaygınlaştı mı? Bunlar iktidarla aynı doğrultuda gidiyor. Sanatçı hatta aydın kesimde bile bu insanların yandaşları gittikçe artıyor. Televizyon dünyasında durum ne? Dekolteler kapanıyor mu? Azalıyor. Görünmeyen bir sansür varmış gibi... 20 yıl önce bu ülkede Tutti Frutti yayınlanıyordu. Şimdi yayınlansa ertesi gün bakkallarda ekmek kalmaz. (Savaş, doğal afet beklentisi ile insanların ekmek stoğu yapmasını kasttediyor.) O zaman “Mehmet Ali Erbil ve 50 sarışın” programı 50 türbanlı mı olur? Yok canım, o tutmaz; 50 baltayla olur, 50 balta yarışır! Baykal, Erdoğan ve Bahçeli’yi Çarkıfelek’e beklerim Baykal Başbakanı sizin moderatörlüğünüzde düelloya çağırdı. Nasıl olur bu düello; Uğur Dündar tarzı mı, Çarkıfelek tarzı mı? Çarkıfelek tarzı tabii. Sorularınız ne olurdu? Neler olmazdı ki! Çok hazırlanırdım. Kendi üslubumla yani insanları sıkmadan, eğlendirerek kimsenin hatta Uğur Dündar ve Mehmet Ali Birand’ın bile soramayacağı soruları sorardım. Ama hepsine. Sadece Erdoğan’a değil. Çünkü ülkenin bu hale gelmesinde CHP’nin de payı var. Bir de şöyle bir program olsun isterim: Bir tarafta Tayip Erdoğan, öbür tarafta Baykal, ortada da Devlet Bahçeli! Üçünün yarışması muhteşem olurdu herhalde. Ama 50 sarışına da Kamer Genç’in çıkmasını çok isterim! Muhteşem olmaz mı? Oradan elde edilecek gelirle de “Tunceli’ye okul yaptıralım” derim. 22.03.2009
  17. Halkı sakinleştirmeye gelen imamdan küfürlü tepki 'Bu hain, kalleş, ******, ****** burada bağırmakla büyütmeyelim...' Polisin katil zanlısını linç etmeye çalışan kalabalığı sakinleştirmek için çağrılan imam ağzını bozdu: Bu hain, kalleş, ******, ****** burada bağırmakla büyütmeyelim... Bursa?da, polis memuru İsmail Özbek?i tabancayla öldüren MLKP üyesi Ender Bulhaz Aktürk, Kestel İlçesi Adliyesi?nde çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Polis ekipleri tarafından zırhlı araca bindirilmek istenen Aktürk, öfkeli kalabalığın adliyeye girmeye çalışması üzerine zanlı tekrar adliyeye sokuldu. Kalabalığı sakinleştirmesi için Kestel Merkez Cami imamı adliyeye getirildi. İmam konuşmasında ?Bu hain, kalleş, *******, ****** burada bağırmakla büyütmeyelim? dedi ve vatandaşları şehit polis memuru için dua etmeye davet etti. Vatandaşların dua okuduğu sırada polis ekiplerince özel harekat zırhlı aracına bindirilen zanlı, yaklaşık 2 saat araçta bekletildi. Vatandaşların tepkisinin devam etmesi üzerine zanlıyı tekrar adliyeye geri götüren polisler, öfkeli kalabalığı güç kullanmadan sakinleştirmeye çalıştı. Bursaspor-Fenerbahçe maçının bitiminden sonra bölgeye sevk edilen yaklaşık 300 kişilik çevik kuvvet ekibi de öfkeli vatandaşları sakinleştirmekte yetersiz kaldı. Topluluk, adliye çevresinde ?Katili bize verin? şeklinde slogan attı. Öfkeli kalabalığın önüne güvenlik çemberi kuran polis, zanlıyı güçlükle özel harekat zırhlı aracına bindirerek cezaevine götürdü.
  18. Şeriat, namus mu koruyor? Türklerin de namusunu Şeriat mi koruyor? _______________________ Beyt, şeriat ve oruç Başlıkta gördüğünüz sözcükleri çok duymuşsunuzdur. Fakat bu yazıda bu terimlere başka bir açıdan bakacağız. Kanımca, insanlık tarihinde “uygar/medenî yaşama” bu terimlerin ifade ettiği mana ile geçilmiştir. Eğer insanoğlunun zihninde “ev”, “hukuk” ve “ahlak” fikri doğmasaydı insanın hayvandan, şehrin ormandan farkı kalmayacaktı! Bakın nasıl… *** “Kıblem Ka’be’yi Beytullah” deriz. Yani “Yönüm Allah’ın evi Ka’be’dir” demek isteriz. Ne demek bu? Hiç düşündünüz mü, Müslümanların kıblesi neden bir Ev (beyt) dir. “Ev’e” yöneliş? Evet, Ka’be Allah’ın evidir. Fakat aynı zamanda Ka’be Adem ve Havva’nın da evidir. Yani insanlık tarihinde “Ev’e” yönelik yaşamı, “evcil” yaşamı başlatan ilk insanların evidir. Daha önce “yabani” yaşam vardı. Kimi insanımsılar dağlarda, mağaralarda yaşıyor, avlanıyor, birbirinin etini yiyor, kanını içiyor, rasgele cinsel ilişkide bulunuyor, yeryüzünde kan döküp fesat çıkarıyordu. Ev ve aile mefhumu yoktu. Kur’an “İnsanlık için dikilmiş ilk ev (evvelu’l-beyt) Mekke’deki Ka’be’dir” der. (3/96). Keza kendisinde önce ev olmayan en eski ev (beyt-i atik) derken de bunu kasteder. Bunlar ne demek? Yeryüzünde eve dayalı yaşam bu Ev ile başladı demek… Barbarlıktan uygarlığa bu Ev kurularak geçildi demek… Dolayısıyla buradan Ev’in insanlık sıçramasının ilk hamlesi olduğunu, hayvanca yaşamdan insanca yaşama ilk olarak Ev’e dayalı düzen ile geçildiğini anlıyoruz. Düşünün… Bizler evlerde yaşamasak ne olurdu? Ormanlardaki hayvanlar gibi ailesiz, anne baba belirsiz, kim kiminle nerede yatıyor belli değil… Erkek, kadın, çoluk çocuk sokaklarda, caddelerde, ortalıkta… Bütün bunlardan bizi “ev” koruyor, değil mi? Demek ki insan hayatının temeli “ev”dir. Yönüm Ev (Kıblem Ka’be/Beyt) ne demek bir de bu açıdan düşünün… *** Demek ki Kabe’yi ziyaret (Hacca gitmek) bir tapınak ziyareti değildir. Ev’e yönelmek, ilk Ev’i ziyaret, insanca hayatın nerede ve nasıl başladığını gidip yerinde görmek demektir. Ev’in etrafında dönüş (Kabe’yi tavaf) Ev’e dayalı yaşamı, evcil hayatı yüceltmek, onun etrafında durmak, ona sarılmak, ondan ayrılmamak demektir. Ev’e yöneliş (Kıbleye dönmek), yüzünü Ev’e dönmek; evle temsil edilen aileye, medenî hayata dönmek, ev hayatını benimsemek, evi, aileyi, anneyi, babayı, çocukları, komşuluğu değerli bilmek, bu kavram ve mefhumları yaşamak, yaşatmak demektir. Vahşi hayattan uzaklaşmak, barbarlığı ve yamyamlığı sona erdirmek demektir. Müslümanların kıblesi neden bir put, taş, kült yeri veya bir tapınak değil de dört duvarlı basit bir “Ev”, bir de buradan bakın … Allah hiçbir yere sığmadı o yere sığdı, oradayım diyor… Yani: Mecazi olarak orayı kendine Ev yapıyor, Evim diyor. Yoksa aslında orada ne Allah, ne melekler hiçbir şey yok, içi bomboş, dört duvardan ibaret kuru bir Ev… Aslında Allah yüzüne nereye dönersen orada. İnsani açıdan nerede anarsan, nerede yaşar ve yaşatırsan orada… Bu şu demektir: Ben ev hayatında; aile sıcaklığında, baba merhametinde, anne şefkatinde, çocuk sevgisinde, kardeşlikte, komşulukta, evler arası medeni ilişkilerde; iyilikte, güzellikte, doğrulukta, sözde, vefada, sadakatte, emanette, güvende, sevgide, merhametteyim. Bunların yaşadığı ve yaşatıldığı yerdeyim. Onun için orası benim Evim. Ev ile temsil edilen böylesi bir hayatı yücelten beni yüceltmiş olur! Haccın bütün rükunları söz konusu bu “Ev etrafında dönüş” (tavaf) etrafında gerçekleşir. Bunun ne demeyi geldiği üzerinde daha derin düşünün derim… Bunlar “Beyt” in anlamının bir yüzü (sosyolojik), daha başka yüzleri (teolojik, kozmolojik) anlamları da var fakat konuyu dağıtmayalım. *** Yine “Şeriatın kestiği parmak acımaz” deriz. Yani “Hukukun verdiği cezaya herkesin razı olması gerekir.” demek isteriz. Ne demek bu? Hiç düşündünüz mü, Kur’an hukuka neden “hayat veren su kaynağı yolu” demek olan “şir’a/şeria” demiş? Çünkü şehri ormandan ayıran şey hukuktur. İnsanlar “ev” hayatına geçerek hayvan hayatından, “hukuk” tesis ederek de orman hayatından ayrılmışlardır. Böylece “ev, aile ve hukuk” insan hayatının temeli olmuştur. İnsan nasıl su ile hayat bulursa, şehir (ülke, dünya) hayatı da hukuk ile hayat bulur. Hukuk toplu yaşamı korur; öldürmeyi, çalmayı, tecavüzü, gasbı vs. yasaklayarak hayatı canlı tutar. Aksi halde kimse evinden, canından, malından, ırzından ve namusundan emin yaşayamaz. Bu yasakların hiç biri ormanda yoktur. Ormanda ev yoktur: İnsani cıvıltılar; Aile, evlilik, nişan, düğün, nikah, elbise, temizlik yoktur. Ormanda hukuk (şeriat) yoktur: Sözleşme, akit, söz, namus, sadakat, emanet, güvenlik yoktur. “Gücü gücüne yetene” kuralı geçerlidir, buna da malum “orman kanunu” denir. Demek ki şehrin mayasında ev (beyt) ve hukuk (şeriat) vardır. Burada şeriat bugün adına hukuk, hukukun üstünlüğü dediğimiz şeyin ta kendisidir. Yani şehri ormandan ayıran temel hukuk kuralları: Öldürmenin, çalmanın, tecavüzün, gasbın vs. yasak olması… Bu nedenle bundan binlerce yıl önce Nuh kanunları “Leş yemek ve kan içmek yasak” demişti. Üç bin yıl önce Musa’ya inen “töre” (torah/tevrat) “Öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, zina etmeyeceksin, komşuna kötü gözle bakmayacaksın” vs. demişti. Hz. Musa bunları bir levha üzerine kazıyerek insanlara getirmiş ve “Töre (torah/tevrat) budur!” demişti. Ona inen Tevrat (töre/nomos/namus) bundan başka bir şey değildi… Hz. Peygamber bütün bunları tekrar dünya gündemine taşıyerek, insanlığın ana yolunu/temel töresini canlandırdı. Bunun için ona gelene Namus-u Ekber (en büyük töre, temel nomos/kural/ilke) dendi. Kadim hukuku yeniden vazetti. Yani toplu yaşamı koruyarak insan hayatına can veren o korunmuş levhaları (Lehv-i mahfuz) yeniden insanlık meydanına astı. Kur’an “Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” dedi. Demek ki esasında şeriat, insanların canını, malını, ırzını, namusunu, neslini, aklını, şerefini koruyup kollamanın bizzat kendisidir. Bunların hangi cezalar uygulanarak sağlanacağı değil… Çünkü bunlar korunmazsa insan hayvana, şehir ormana döner. Bunun teminatı toplumsal hayatı ayakta tutan temel insanlık değerleridir. Bütün dünyada hukukun temelinde bunlar yatar. Bugün dünya hapishanelerinde suçluların % 90’ı üç suçtan yatıyor: Adam öldürme/yaralama, hırsızlık/yolsuzluk ve zina/tecavüz yani can, mal ve ırz namus güvenliği… *** Yine “Oruç kötülüklerden alıkoyar” deriz. Yani “İnsanın kendini tutmayı bilmesi, kötülük yapmaktan alıkoyan en esaslı amildir.” demek isteriz. Ne demek bu? Hiç düşündünüz mü, oruç neden açlık ve cinsellik ile ilgilidir? Çünkü bütün kötülüklerin anası bu ikisidir. ______________________________________
  19. Efendi Türkler şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    AKP'ye şok sözler Öztürk: "Bunların cenaze namazı da kılınmaz" AA Halkın Yükselişi Partisi (HYP) Genel Başkanı Yaşar Nuri Öztürk, 'Milletin malını talan edenin dini, imanı olmaz. Bunların cenaze namazı da kılınmaz' dedi. Öztürk, Çerkezköy ilçesine bağlı Karaağaç beldesinde, partisinin belediye başkan adayı Aydın Özman'a destek verdi. Karaağaç beldesinde halka hitaben yaptığı konuşmada, kendisini dinleyen vatandaşların soğuk hava dolayısıyla üşüdüğünü belirten Öztürk, 'Sizi üşüttük kusura bakmayın ama Türkiye de sıkıntılı, Türkiye de üşüyor. Üşüdüğünüz ve sıkıntı çektiğiniz için Türkiye'nin durumunu şimdi daha iyi anlarsınız' diye konuştu. Çerkezköy'ün, Türkiye'nin üretim merkezlerinden biri olduğunu ifade eden Öztürk, kriz dolayısı ile şuana kadar 14 fabrikanın kapandığını ve 10-15 fabrikanın da kapanmak üzere olduğunu öne sürdü. Tarım ve hayvancılık politikasının iflas ettiği için krizin Türkiye'yi de derinden etkilediğini savunan Öztürk, 'Ülkede yaşanan açlık ve felaketler şimdi krize mal edilmeye çalışılıyor. Krizde, tarımı koruyan ülkeler etkilenmedi. Türkiye, tarlalarını, ekili alanlarını, tohumlarını, hayvancılığını muhafaza etse kriz ülkemizi teğet geçerdi, ama şimdi delip geçti' dedi. Konuşmasında iktidar partisini eleştiren Öztürk, ülkenin en önemli sorununun namuslu insan yetiştirmek olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti: 'Türkiye, talan, vurgun ve soygunda dünya dördüncüsüydü. Son yıllarda bu noktada ikinciliğe kadar yükseldik, iki numaraya çıktık. Bu ülke Müslüman bir ülke değil mi? İslam dini, milletin hakkını yiyen, gasp edenin, haram yiyenin cenaze namazı kılınmaz demiyor mu? Arkadaşlar, milletin malını talan edenin, yiyenin dini, imanı olmaz. Onun cenaze namazı da kılınmaz. Hz. Peygamber kılmamıştır.'
  20. Dogrudur yapilmasi gereken budur fakat yapilmiyor.. Bu dogru burda yanlislik var.. yukarda yapilmasi gereken de bunun icin yapilmiyor.. Osmanliye kürdi ilimli islam.. İşte listedeki azınlıklar Vakfın araştırmasına göre Türkiye’nin nüfusunun etnik köken dağılımı şöyle: * Türkler 52 milyon 826 bin * Kürtler 15 milyon 426 bin * Araplar 1 milyon 839 bin * Çerkesler 910 bin * Farslar 620 bin * Azeriler 542 bin * Gagavuzlar 410 bin * Pomaklar 331 bin * Bulgarlar 328 bin * Lazlar 151 bin * Gürcüler 150 bin * Tatarlar 126 bin * Boşnaklar 101 bin * Ermeniler 76 bin * Karakalpaklar 74 bin * Arnavutlar 66 bin * Romanlar 66 bin * Abhazlar 43 bin * Osetler 37 bin * Süryaniler 28 bin * Rumlar 14 bin Museviler 13 bin * Keldaniler 300 Allah Allah bunlarin icine neden Alevileri Sunnileri katmamislar..
  21. Canlı yayında AKP isyanı Erbil ilk kez siyasete bulaştı, iktidara isyan etti. "Bunlar her şeyi kendilerine yontuyor. Siz böyle koyun gibi olursanız tek parti dönemine döneriz valla ona göre!" Mehmet Ali Erbil, dün akşam Fox Tv'de canlı olarak yayınlanan Çarkıfelek programında şaşırttı. Bugüne kadar siyasi tarafını hiç belli etmeyen Erbil ilk kez iktidara isyan etti. "Bunlar her şeyi kendilerine yontuyor. Tek partili döneme mi döneceğiz acaba? Yaa siz böyle koyun gibi olursanız döneriz valla ona göre. Bunları da kimse size söyleyemez, sıkar biraz. Ülkeyi zor günler bekliyor" dedi. İDO'DA İKTİDAR YANLISI KANAL Mehmet Ali Erbil'in isyanı Bursa'ya giderken yaşadıkları yüzündendi. Ailecek hafta sonu Uludağ'a çıkmaya karar veren Erbil'ler İDO'ya biniyor... İlk olarak dikkatini feribotta yayın yapan kanala takılıyor. Bu sinirini de canlı yayında seyircileriyle paylaşıyor: "İDO iktidarın İDO'su ya!.. Bir tek iktidar yanlısı Kanal 24 yayınlanıyor... " diye isyan ettikten sonra "TRT'ye bile razıydık ama o da yok" diyor. HANİ İNSAN HAKLARIYDI? Televizyondan başını kaldırıp çevresine baktığında feribotun hala yola çıkmadığını görüyor Erbil... Feribot 20 dakika geç kalkıyor. Mehmet Ali Erbil bu... Ağzına geleni tutabilir mi? Bu gecikmenin nedenini canlı yayında açıklayıveriyor: "Bir de kardeşim bindik. Beş buçukta kalkacak. İDO seçim otobüsünü bekledi 20 dakika geç kalktı. Ak Parti seçim otobüsünü bekledi 20 dk. Hani çoğulcu demokrasiydi? Hani insan haklarıydı? Bunlar kendilerine gelince yontuyorlar. MHP'nin otobüsünü bekler miydi o İDO? Bekler miydi? Size soruyorum. KOYUN GİBİ OLURSANIZ... Of of! Bunlar küçük şeyler ama bunlar mide bulandıran şeyler arkadaşlar. Tek partili döneme mi döneceğiz acaba? Yaa siz böyle koyun gibi olursanız döneriz valla ona göre. Bunları da herkes söyleyemez yani sıkar biraz yani sıkar sıkar. Ama biz kendimizi biliyoruz kardeşim. Kanunlara saygılıyız. Allah'tan korkarız. ÇOK ZOR GÜNLER BEKLİYOR ÜLKEYİ Önemli olan herkesin bu duygular içinde olması. Kanunlara saygılı olacaksın. Başkalarının haklarına saygılı olacaksın ama maalesef işte. Çok zor günler bekliyor ülkeyi."

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.