-
İçerik Sayısı
3.258 -
Katılım
-
Son Ziyaret
-
Lider Olduğu Günler
9
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
DİPNOT tarafından postalanan herşey
-
Çünkü O Benim Cumhurbaşkanım Değildi… Seçildiği gün söylemiştim: “O benim cumhurbaşkanım değil…” Başımıza gelmeyen kalmamıştı… Oysa sizin de cumhurbaşkanınız değildi, hiç de olmadı, bundan sonra da olmayacak… * Laikliği toplumun önünde engel gören, yamaçlara Atatürk’ün sözlerinin yazılmasına kızan, türban için Türkiye’yi AİHM’ye şikâyet edip dava açan, Türkiye’yi tarikat ve cemaatlere teslim eden AKP’nin kurucusu ve teorisyeni… Hepimizin “Cumhurbaşkanı” olabilir miydi?... İşte bu yüzden; ana muhalefet partisinin TBMM’ye taşıdığı iddialar havada uçuşurken ve yargı henüz karar vermeden, o bir koşu yanına çağırıp “Ben belediye başkanıma kefilim” diyebildi… Siz de şaşırdınız!.. * Orduların başkomutanı sıfatını taşıyor ama, gizli emelleri olmakla suçlanan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kefil olmadı… Komutanlarına kefil olmadı… Genelkurmay Başkanı televizyonlara çıkıp “Bu bize yapılan haksızlıktır” diye çığlık çığlığa bağırdığında kefil olmadı… Saçından sürüklenen öğrencilere de… Süs havuzlarının içine doldurulan işçilere de… Evi basılan, yaşamı karartılan ak-pak aydınlara da… Suçu çocuk okutmak olan çağdaş Türk kadınlarına da kefil olmadı… Tarikatların üzerine gittiği için süründürülen cumhuriyet savcılarına kefil olmadı… Yargıçlara kefil olmadı… Ama hakkındaki iddialar daha havalarda uçuşurken, Kayseri Belediye Başkanı’nı Çankaya’ya çağırıp “kefil” oluverdi... Üstelik kimse sormadan geldi yanıt: “Ben kefilim…” Ben hiç böyle cumhurbaşkanı görmedim…. * Allah bilir ya siz orada herkesin “cumhurbaşkanı” var sanıyordunuz… Oysa o bizim cumhurbaşkanımız değil… Benim değildi… Sizin de değil… Olmadı, olmayacak da… Bekir Coşkun / Cumhuriyet
-
Modern fizik evrenin oluşumunda Tanrı’ya yer bırakmamıştır...
DİPNOT şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
İngiltere’nin en tanınmış bilim insanı Hawking, “Nasıl ki Darwinizm biyolojideki yaratıcı ihtiyacını sona erdirdi, yeni fizik teorileri de evrenin oluşumu konusunda yaratıcının rolünü gereksiz kılmıştır” dedi. İngiliz Times gazetesinin eki Eureka dergisi Hawking’in yayınlanmak üzere olan son kitabından alıntılar yaptı. Kitapta “Evrenin bir yaratıcıya ihtiyacı var mı?” sorusunu soran Hawking “Yerçekimi gibi bir kuvvet olduğu için evren kendi kendini hiçten yaratabilir ve yaratacaktır” dedi. Kitap Sör Isaac Newton’ın teorisinin yapı sökümünü hedefliyor. Hawking’in bu kitabı daha önceki çalışmalarındaki dinle ilgili görüşlerinden çok farklı. Hawking Zamanın Kısa Tarihi’nde Tanrı’nın bilimin evrene yaklaşımıyla uyumsuz bir fikir olmadığını yazmıştı. 1988 tarihli çoksatan kitabında Hawking, “Eğer tam bir teori kurabilirsek bu insan mantığının zaferi olur, böylece Tanrı’nın aklını da anlayabiliriz” demişti. Hawking’in kitabı The Grand Design, İngiltere’de 9 Eylül’de raflarla buluşacak. Kitabın çıkışından bir hafta sonra Papa İngiltere’ye gidecek. Saygılar... DİPNOT... Kaynak: hürriyet -
-Demokratikleşme, hukuk devleti alalaması altında vatandaşın aldatılmasına Hayır. -Tek adam sultasına, parti diktasına gidişe Hayır. -Yargının yürütmenin denetimine tümüyle girmesine Hayır. -Yargının siyasallaşmasına Hayır. -Siyasal görevli yargıçların varlığına Hayır. -Tarikat, cemaat egemenliğine Hayır. -Tarikat, cemaat destekli sivil ve askeri bürokrasiye Hayır. -Ayrımcılığa ve dışlanmaya Hayır. -Yandaş kollamaya, yandaş oligarşisine Hayır. -Partizan kamu görevlilerine Hayır. -Kamu kaynaklarını yandaş, besleme medyaya aktarmaya Hayır. -Yalaka beslemeye Hayır. -Özelleştirme yaftası altında kamu mallarının peşkeşine Hayır. -Yandaş sarı sendikacılığa Hayır. -Dış güçlerle işbirlikçiliğine Hayır. -Cumhuriyetin geri kalan eserlerinin de yıkılmasını önlemek için Hayır. -Vatandaşın hak ve hürriyetlerini korumak için Hayır. -Haksızlığa, yolsuzluğa Hayır. -Din, inanç istismarına Hayır. -Kamu kaynaklarının kişisel çıkarlar için kullanılmasına Hayır. -12 Eylül ürünü olup, 12 Eylül’e karşıymış gibi görüntü verenlere Hayır. -Ülkenin geleceğini, ülkenin bağımsızlığını, kişisel hakları güvence altına almak için Hayır. … Saygılar... DİPNOT...
-
Referandumda ‘Hayır’ diyeceğim… Çünkü… Hükümete bir “ders” verilmesinin, başta hükümet olmak üzere herkesin yararına olacağını düşünüyorum. Çünkü… Güçlü iktidarların, yüksek yargıyı kontrol altına alma girişimini tehlikeli ve korkutucu buluyorum. Çünkü… Yargıç ve savcıların iktidarların denetimine geçmesini istemiyorum. Çünkü… Adalet duygumun zedelenmesini istemiyorum. Çünkü… 12 Eylül’ü yapanlara yargı yolu açmadan 12 Eylül’den rövanş alınacağına inanmanın safdillik olduğuna inanıyorum. Çünkü… Kısmi anayasa değişikliği yerine toptan anayasa değişikliği istiyorum. Çünkü… Hükümetin temel amacının demokratikleşme olduğuna zerre kadar inanmıyorum. Çünkü… Kimselerin “Dur” diyemediği iktidarın totaliter eğilimlerinin daha da artacağına inanıyorum. Çünkü… Demokratik adımların ancak uzlaşmayla atılabileceğine inanıyorum. Çünkü… YÖK’ü ele geçirdikten sonra tek bir sızlanma kelimesi bile etmeyenlerin, yüksek yargıyı ele geçirdikten sonra da aynısını yapacaklarından eminim. Saygılar... DİPNOT...
-
Gazze’ye yardım gemisine yapılan müdahale tartışılırken bir grup İsrailli öğrenci Akdeniz´e özel yatlarla çıkmayı planlıyor. Özel yatlarını öğrencilere tahsis etmek isteyen 400 İsrailli işadamı da öğrencilerin Akdeniz’de Gazze´ye doğru yola çıkan konvoyları karşılamalarını destekliyor. Kısa adı NUIS (National Union of Israeli Students) olan bir grup öğrenci, “Kürt ve Ermeni halkları başta olmak üzere, Türkiye de ki azınlıkların durumuna dikkat çekmek ve Kuzey Kıbrıs´taki Türk ‘İşgaline’ gönderme yapmak için Akdeniz'e çıkmayı planladıklarını” açıkladı. Grup daha önce de İran rejimine karşı bir grup İranlı öğrenci ile de temasa geçip ortak eylem planları yapmıştı. "İNSANİ YARDIM" Bu karşı "barış gemilerinde", “Türkiye emperyalizmi altında baskı gören azınlıklara insani yardım götürülecek” açıklamasında bulunuldu. “Türkiye´de çok yoksulluk olduğunu ve yardımlarının da bu yönde olacağını” belirten İsrailli öğrenciler, amaçlarının tamamen barış ve yardım olduğunu iddia ettiler. “Dünya kamuoyu önünde İsrail in kötü bir ülke olduğu imajı yaratılmaya çalışıldı. Dünya kamuoyunun, İsrail´in Gazze işgalini manşetlere çıkarırken, İslam terörünü görmezden gelmesini ikiyüzlülük” olarak değerlendiren NUIS´in sözcüsü ve eylemin planlayıcılarından Boaz Toporovsky dünya basınını da eleştirdi. KÜRTLER İLE FİLİSTİNLİLER’İ KARŞILAŞTIRDILAR Türkiye´yi dünyadaki bu anti-İsrail propagandasının öncülüğünü yapmakla suçlayan Toporovsky, “işte yine aynı Türkiye kendi ülkesinde gerçekleşmiş Ermeni soykırımını reddedip, Kürtlere karşı baskı uygulayandır. Oysaki Kürtler, İsrail henüz ortada yokken bile bağımsızlık istiyorlardı” diyerek Kürtler’in Filistinliler’den çok daha uzun zamandır bağımsızlık savaşı verdiği yorumunu yaptı. “Türkiye bize limanlarını açarak ne kadar barışçı olduğunu gösterecektir. Ayrıca bizim konvoyumuzda ne bıçak ne de taş olmayacaktır” diyen öğrenci temsilcisi “eğer Başbakan Tayyip Recep Erdoğan´ın kalbi ile ağzı aynı ise, konvoyun gelişinin Türkiye tarafından engellemeyeceğini umduklarını” söyledi. Aynı konvoyun Kuzey Kıbrıs´a da çıkma planlarına değinen NUIS sözcüsü, “Kıbrıs´ın aslında işgal altında olduğunu ve sadece Türkiye Kıbrıs Kuzey kesiminin kendisine ait olduğunu savunduğunu” sözlerine ekledi. Toporovsky, 2009 Nisanın da bir BM toplantısına palyaço giysileri ile sızıp, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad´a saldırarak dünya basınında yer almıştı. Bu arada küçük bir parti olan İsrailli Sosyalist Meretz Parti´si de “Kıbrıs´taki işgale son” adını verdikleri konvoy ile Kuzey Kıbrıs´a gitme planları yapıyor. Yorumsuz: -http://www.odatv.com/n.php?n=ezilen-kurtlere-insani-yardim-getirecekler--1306101200- Saygılar... DİPNOT...
-
Sayin DIPNOT´a 'Aramıza hoş geldin... ' demek isterim.
Sayin DIPNOT, Senin gibi degerli Arastirmaci düsünürü aramızda tekrar görmek çok güzel, inan herkese tekrar süpriz yaptın. Paylaşacağımız çok şeyler olacak.
Bu ülkenin Sagi vede Sol nerede? diyenlere cevabimiz olacak..
Meydan Seriat tutkunlarina kalmayacak !!!
-
Peki bu mudur müslümanlık... Hayrıntı için lütfen tıklayın...
-
Hakikaten... Bu İranlıların Arap nefreti ne olacak? Ve durum bu kadar ciddi olmasa, insanın katıla katıla gülesi geliyor inanın. Yeryüzünde birbirinden hiç hazzetmeyen iki halk varsa onlar da İranlılarla, Araplar. Avrupalılarla karşı karşıya gelen İranlıların “kartvizit uzatır gibi” telaffuz ettikleri ilk cümle ne oluyordu biliyor musunuz? “Aman ha! Sakın ha! Bizi Araplarla karıştırmayın. Biz Arap değiliz!” En koyu İslamcısından, en sekülerine dek “Arap hayranı” tek İranlı tanımadım. Bölgenin en üstün, gelişmiş kültürüne sahip olduklarına köklü biçimde inanan İranlılar; yalnız Araplara değil -acı ama gerçek!- biz Türklere de “tepeden bakıyor”... Bir yandan İran, bir yandan Araplarla canciğer kuzu sarması görünüm arz eden Başbakan; kimlerle dans ettiğinin acaba farkında mı? Hem Arap, hem İranlılarla bu canciğer kuzu sarması dostluk; yan yana nasıl gidecek, nasıl yürüyecek? “İranlı Arapsız yaşayamaz! Kim yaşar derse, delidir!” diyen Acem çıkmadığına göre… (ama maalesef ülkemizde bir başbakan oldu ne yazıkki. RTE / AKP ki gerçekten çok ama çok büyük bir talihsizlik) Saygılar... DİPNOT...
-
Benden bir komplo teorisi... Mesela bugün küresel güçler, Türkiye’deki çıkar ortaklarının konumlarında bir değişikliğe gidiyorlar. 11 Eylül tertibini El Kaide üzerine yıkmışlar ve Bin Ladin’i hedef göstererek, kendi deyimleriyle “Haçlı Seferini” başlatmışlardı. O günlerde Müslümanların tepkilerini frenlemek için ise, Milli Görüşün “dönek” olarak adlandırdığı Tayyip Erdoğan ve AKP’den yararlandılar. Anlaşılan bundan sonra BOP’un yeni aşamasını uygularken, bahane olarak Tayyip Erdoğan’ı “molla rejiminin” temsilcisi olarak gösterip, Müslümanları yönlendirmek için de, F.Gülen’den yararlanacaklar diye düşünüyorum... Ne dersiniz?... Saygılar... DİPNOT...
-
Doğru söze ne denir... Yazı yok sadece görsel... Eminim anlam yükleyebilicek birikime sahipsinizdir.... Saygılar... DİPNOT...
-
Türkiye'de hükümetin terörist olarak görmeyi reddettiği ve Filistin Kurtuluş Örgütü ile aralarında arabuluculuk yapmayı teklif ettiği Hamas, Mısır'dan başka bir arabulucu kabul etmediklerini açıkladı. Mısırlı bir diplomat da, Başbakan Erdoğan’ın Hamas’la El Fetih arasında arabulucuk yapma arzusu için “Başkaları da denedi ama bir şey değişmedi” yorumunu yaptı... Saygılar... DİPNOT....
-
“Alman Anayasayı Koruma Dairesi raporlarına göre IHH, Milli Görüş organizasyonu ile bağlantılıdır. Giessen’deki Gazze ile ilgili toplantıyı düzenleyenlerden biri olan IHH 2008 yılında HAMAS örgütü ile yakın ilişkiye geçmiştir. Onların amacı ise İsrail’in yok edilmesidir.” Saygılar... DİPNOT...
-
İnanın sizi çok iyi anlıyabiliyorum sevgili CYRANO... Savunduğunuz ve forumda bizlerle değerli düşüncelerinizi paylaştığınız ölçüde savunduğunuz fikirlerin temelinde yardımların insani olması gerektiğini belirtiyorsunuz ve dini motiflerin tabii ki etkisi vardır "ama dini ön plana çıkardığınız zaman bu olay genel insani yardımdan, insanlıktan çıkıyor, dar anlamda bir ideolojiye dönüşür" diyorsunuz ve haklısınız... Bende nazichane olayların az çok farkında olan ve güçüm yettiğince takip ettiğim kadarıyla duyorum ki... Filistinlileri mazlum olduğu için mi destekleyeceğiz, Müslüman oldukları için mi? Tabikide mazlum oldukları için ve yıllardır ezildikleri için destekleyeceğiz/destekliyoruz... Fakat bakıyoruz ki. Yardıma gidenlerin insanlık adına değil, Müslümanlık adına gittikleri ortadadır... Neden bu bağlamda düşünüyorum... Şu nedenlerden ötürü aslında... Evet Filistin toprakları işgal edilmiştir ve oradaki bir halkı, bir insanlık açlığa mahkum edilmiştir. Dolayısıyla da BM’nin yasalarına, aldığı kararlara göre “İşgal edilen her ülkenin silahlı direniş hakkıdır.” bu kaçınılmaz ve kutsaldır da. Yani Hamas da direnmekte haklıdır, meşrudur. Zalim olan, haksız olan, işgalci olan İsrail’dir. Fakat ne yazıkki ve üzülerek belirteyim ben Hamas’ın Filistin’de iktidarı elde etmek için geçmiş dönemde İsrail ile nasıl işbirliği yaptığını unutmuyorum. İslamizasyon programına geçirmek için kadınlara ne tür baskılar yaptığını, türban taksınlar, çarşaf giysinler diye yüzlerine nasıl asit attığını, kapanmaları için nasıl parasal teşvik yaptığını da unutmuyorum. Bu yüzden de ciddi kavgalar oldu 1990’larda... Hamas’ın El Fetih ile Arafat’ın posterlerini nasıl ayaklar altına alıp çiğnediğini de unutmuyorum. Keza kendileriyle hiç kavgalı olmayan diğer Marksist örgüt üyelerini nasıl tutukladıklarını, hâlâ onlara nasıl bir baskı uyguladıklarını da unutmuyorum. Bence burada her ne olursa olsun; konuya objektif, nesnel bakmakta yarar var diye düşünüyorum. Dolayısıyla sevgili dostum CYRANO... Hamas’ın bu İslamcı perspektifi ile Filistin kurtulmaz diyorum. Bana göre beni bu düşünceye iten Filistin’in esas yönetiminin çürümüşlüğü, yozlaşmışlığı, her türlü rüşvete ve yolsuzluğa bulaşmışlığı birinci sebeptir. Ve bütün bu olan bitenin her iki taraflı bir eleştiri olarak belirtmemde yarar görüyorum... Saygılar... DİPNOT...
-
“Tamam İsrail’in yaptığı terör! Peki PKK’nın yaptığı terör değil mi? Daha yakın zamanda İskenderun’da 6 askerimiz daha şehit edildi. Soruyorum; vatan görevi yapan gencecik fidanlara, nöbet değişimi esnasında pusu kurup ölüm kusanların yaptığı terör değil midir? Öyle ise dün İsrail saldırısı için meydan organizasyonları yapan o sözde İslamcı örgütler, bir kez olsun PKK alçaklığı için neden aynı şeyi yapmazlar? Bu grupların PKK’yı tel’in için bir miting ya da etkinlik yaptığını hiç duyanınız, göreniniz oldu mu? Lafı dolandırmadan söyleyeceğim, bu sözde dinci güruh için Gazze’de ölen bir Hamasçı, PKK’nın şehit ettiği Mehmetçikten bin kere mukaddes ve makbûldür. Öyle çünkü, Hamas güya Allah yolunun mücahidi, Mehmetçik ise kafir(!) devletin askeri! ... Saygılar... DİPNOT...
-
Filistin Bir Zamanlar Solcuların Ana Rahmiydi... Hamas ve Türk bayraklarına sarılmış tabutlara bakıp düşünüyorum; bir zamanlar Filistin solcuların ana rahmiydi. Oraya gitmek, Filistin Kurtuluş Örgütü içinde savaşmak, savaş taktikleri öğrenmek pek çok solcunun sık sık gördüğü bir düştü. Nitekim gidenler gitti, orada ölenler bile oldu. Filistin o zamanlar halkların bir direniş bölgesiydi... Peki sonra ne oldu, sonra ne oldu birden Hamas çıktı; artık kim çıkardıysa ve Filistin uluslararası bir direniş bölgesi olmaktan çıktı, din kökenli bir örgütün yönettiği Hamas’a geçti. Ve dünya Hamas’ı istemedi. Gazze’de çocuklar bombalanırken bile dünyadan hiçbir ses çıkmadı. Çünkü orada artık Hamas vardı. Gerçekler acıtır, ama Hamas cihat isteyen bir örgüttür. Halkların kardeşliğine değil, ümmete inanır. Ve biz şimdi Hamas’ın hamisi kesilmiş durumdayız. Cenazeler sırasında öyle görüntüler verdik ki Batı bunu asla içine sindirmez. Kendi tarihleri katliamlarla dolu olsa da sindirmezler. Çünkü İsrail sadece İsrail değildir; İsrail, çokuluslu şirketler ve Amerika demektir. Benim korkum bu hamilik devam ettiği sürece, özellikle de iç politikada malzeme yapıldığı sürece Türkiye’nin kaybedeceğidir. Kaybetmiştir bile; limanlarını sattı, madenlerini sattı. Silahlarının yazılımı Amerika’nın ve İsrail’in elinde ve biz tam Türk usulü aldık başımızı gidiyoruz. Bu durumda hep bir İranlının sözleri aklıma düşer: “Bizim petrolümüz, uranyumumuz var, siz kendinizi düşünün!” Bir arkadaşım tuhaf sorular sorar, şöyle dedi: “Bu gemi solcuların egemenliğinde olsaydı ve ölenler onlar olsaydı ne olurdu?” Şehit değil, asi olurlardı. Şimdi anlayamadığım bir şey var. Daha başından belli, cihat için Gazze’ye gidiyorsunuz ve davanız için ölüyorsunuz, oysa bizim şehitlerimiz Şırnak’ta, İskenderun’da... Onlara neden böyle bir tören yapılmıyor? Neden Başbakan İskenderun’un gazilerini de ziyaret etmiyor? Neden? Biz Gazze hamisi kesilirken turist rezervasyonları tek tek iptal ediliyor. Çünkü özellikle de her şey dahile gelen turist son derece korkaktır. Sadece 15 gün içinde 15 bin iptal oldu. Bu az bir şey mi? Girdilerinin büyük bir kısmı turizm olan bir ülke için. Belli ki işşizlik, yolsuzluk ve yoksullukla baş edemeyen ve kan kaybeden AKP, Saadet Partisi’nin oylarına göz dikti. Kusura bakmasın alamaz, çünkü Saadet Partisi ideolojik bir partidir ve oyları kemikleşmiştir ve biraz kurcalayınca limanları İsrail’e satan, daha bir yıl önce Güneydoğu’da mayınların temizleme işini İsrail firmalarına vermek için çırpınan bir partiye oy vermezler. Yemezler… Fethullah Gülen, durumun farkında ve uyarıyor. Çünkü bu örgütlenmenin hem Batı, hem Doğu sermayesine ihtiyacı var ve zaten yönetiyor. Başbakan’ı soğukkanlı olmaya davet ediyor, çünkü bilinen o ki Amerika ne Türkiye’den vazgeçer ne İsrail’den. Bu arada çokuluslu şirketler ellerini ovuşturuyorlar. Ortadoğu hep karışsın, hep karışsın istiyorlar, çünkü silah, ilaç ve her çeşit mal satacaklar. Bu arada Mısır sımsıkı kapadığı kapılarını arada sırada açıp Gazze’ye yardım malzemesi sokuyor ve kimsede onlarla ilgili tek söz yok. Suudi Arabistan arkasını dönmüş. Suriye dışarıda, bize ne oluyor ki? Şimdi Güneydoğu’ya, Doğu’ya yardım malzemesi taşıma zamanıdır. Aksi takdirde, PKK Samsun’dan İskenderun’a kadar dördüncü çizgiyi çizdi, bir başka çizgi yolda. Hamilik yaparken yurt elden gidecek. (Sevgili Işıl Özgentürk'e sevgi ve saygılarımla)
-
Kaynak: -http://online.wsj.com/article/SB10001424052748704749904575292780934163298.html?KEYWORDS=MARC+CHAMPION-
-
Sevgili Arkadaşlar... Düşünüyorumda... Neden daha önce defakere yardım gönderilen ve destek verilen Gazze, birdenbire öne çıktı; Ve Neden oraya uygulanan insafsız ambargonun bir an önce kaldırılması hedef alındı... Tabiki o kıraç sahil şeridine sıkıştırılmış/kıstırılmış Filistinlilerin bir açıkhava cezaevine konmuşçasına gıdasız, çimentosuz ve hele ilaçsız bırakılması affedilmez bir insan hakları ihlaliydi; mutlaka son bulmalıydı. Fakat bu olayda bana bağzı şeyler hakikaten OYUN gibi gelmeye başladı... Niye mi böyle düşünüyorum... Bakın; Bütün bu olup bitenler bana sanki sivil inisiyatif elbisesi giydirilmiş bir devlet operasyonu gibi gelmeye başladı da ondan... Çünkü; yakın zaman öncesine kadar ve rahatsızlığı zaman zaman dile getiren ABD'nin, kontrolden çıkan İsrail'i, kendi elini ateşe sokmadan Türkiye'ye dövdürmek istediği kimse için sır değil çünkü. Kurulduğundan beri "arkası sağlam" bir İsrail düşmanlığı tabii ki sahipsiz kalmazdı ve her "hıyarım var" diyene tuzlukla koşturanlar, ihaleyi yine kimselere kaptırmadılar... Diyeceksiniz ki eeee... Eeee si şu; Bügün Ülkemizde siyasal bir partinin ki bunu çok iyi biliyorsunuz. Bu parti uzun zamandır İslâm aleminin liderliğine soyunduğunu ima eden ve yine son zamanlarda tepe taklak aşağıya doğru gitmeye başlayan bu partinini kamuoyu desteği yeniden toparlanması acilen gerekliydi çünkü Türkiye'deki yeni rol dağılımında taşlar biraz daha oturmuş olacaktır. Nasıl ama... Tüm bunları son bir cümlele açmak gerekirse: Mavi Marmara olayıyla birlikte, Türkiye'deki "liderlik konumunda" da netleşmeler ortaya çıkabileceği öngörüldüğü ortadadır. Çünkü; Şeyhülislamlık'tan peygamberliğe, Atatürk olmaktan Nelson Mandela'lığa kadar yeryüzündeki bütün misyonlara talip olan Tayyip Erdoğan, kendisine sunulmuş olan "İslam alemi liderliğinde" karar kılıp, siyasi liderlik işini "kardeşim" Abdullah Gül'e pekala bırakabilir.Ve oyun da böylece tamamlanmış olabilir ve böyle bir rol dağılımına yavaş yavaş iknâ olunulmaya başlayabilir. Ne dersiniz... Aa unutmadan... Tum bunlara bağlantılı olarak meraklısına minik birkaç sorum da var; Neden israil'in saldırısında ölenler genellikle en yaşlılar ve en gençlerden oluştu? Neden Komandoların indirme yaptığı noktalara İHH'nın tecrübeli elemanları değil de 19 yaşındaki çocuklarla 65 yaşındaki yaşlılar yerleştirildi? Nedeni şu yaşlılar şehadeti ölümlerin en onurlusu saydıklarından, gençler de idealistlik oldukları ve adanmışlığa yatkınlarından dolayından mı acaba? Ve şimdi burada açık soralım; böyle bir girişimin amacına ulaşması için şehit mi lazımdı da o insanların ön saflarda yer almasına göz yumuldu? Örneğin, saldırı anında Bülent Yıldırım ve gemideki diğer İHH yöneticileri neredeydiler sizce? Söz sizde... Saygılar.. DİPNOT... (bu arada sevgili F. S. Yüksel'e saygı ve sevgiler)
-
Sevgili CYRANO... Tabikide size katılıyorum... Yardım yapılmayacak, yapılmamalı diye bir durum sözkonusu dahi olamaz.. Ben sadece siyasal malzeme olarak kullanılmasına karşıyım. Nedenmi? Nedeni şu. Bugün artık kaç kişi biliyor ki, 3 bin Türk genci Filistin için savaştı, onlarcası da bu uğurda can verdi bir zamanlar. Kimisi Batı Şeria’da, kimisi Lübnan’da... Tümü sosyalistti, hepsi Filistin özgürlük mücadelesine gönül vermiş insanlardı. Ki Deniz Gezmiş’ten tutun da Cengiz Çandar’a kadar saymakla bitmeyecek insanlar bunlar... Ama içlerinde bir tane bile ’Müslümanlık’ adına desteğe giden yoktu. Tersine Filistin dendi mi, uzak dururdu onlar, Filistin Kurtuluş Örgütü Marksist, solcu diye... Tekrar söylüyorum... Kim düzenlerse düzenlesini yardımı tabikide destekliyorum... Fakaaat... 70’li, 80’li yıllarda Filistin’e gidenler hakkında ’Bunlar teröristtir’ diye karalama kampanyaları bile yaptı. Sırf FKÖ Marksist, solcu diye bizi asla desteklemediler. Ne zaman ki Hamas ortaya çıktı, Filistin sorununu sahiplendiler. Ben bu riyakârlığı hazmedemiyorum, hazmedememde!... Çünkü geçmişte bilinçli bir sınıfsal olay bugün tamamıyla dinselliğe bulaşmış siyasal bir yapıyla servis edilmeltedir. Saygılar... DİPNOT.
-
Sevgili dostum CYRANO... Öncelikle sorununuzun önemi ancak kavrayabildim çok afedersin (malum biraz forumumuzun ucunca bir aradan sonra acemiliğimden ve eyecanımdan olsa gerek) Yanıta gelince... Tabikide niteliğine göre belirlermelidir. Bunun yanıtını da bilmeyen yok ama yardıma giden insanlarımızın yaşamlarını yitirmesinden dolayı anılarına saygısızlık yapmamak için “incitici sözler”den kaçınmak gerekiyor. Çünkü şunu da artık herkes biliyor ki o gemidekilerin şöyle böyle olmasının öneminide gözardı edemeyiz. Çünkü sadece inanç temeline dayalı her türlü örgütlenme, amacı insani yardım bile olsa, “sivil” değil, “siyasal”dır ki bu nedenle Dini siyasallaştıranlarca örgütlenen, dahası ondan beslenen insani yardım organizasyonlarının gerçek “niyet”i konusunda ise soru işaretlerinin çoğalması kaçınılmazdır. Bu nedenle bana göre yardım niteliğini yitirilimiş/nitelikten yoksun bir şekilde siyasal bir anlamda yürütülmüştür. Tabiki bunu da tasvip etmemiz mümkün değildir. Diğer taraftan yardımların nasıl yapılacağı konusu ise Sevgili Asuman Ramazanbeyoğlu, cumhuriyet tarihimizin insani yardım gemilerinden “Kurtuluş Vapuru”nun, Doç. Dr. Uğur Koca tarafından kaleme alınan öyküsünde gayet güzel anlatmıştır ve özetleyerek aktarıyorum: -Yunanistan, 1941 Nisanı’nda Nazi Almanyası tarafından işgal edilip İngiliz donanmasınca ablukaya alınınca, büyük bir açlık yaşamış… sokakları cesetler kaplamış… tarihçi Mark Mazower’e göre beslenme yetersizliğinden 300 bin kişi ölmüştü. -Türkiye’nin “komşu”suna yardım kararnamesini ise 20 yıl önce aynı ülkeyle savaşmış Cumhurbaşkanı İsmet İnönü imzalamıştı. -Kızılay’ın öncülüğünde Türkiye’nin her yerinden İstanbul’a gönderilen gıdalar Kurtuluş gemisine yüklenir; Kızılay bayraklarıyla donatılarak 6 Ekim 1941’de Karaköy’den demir alan gemi, yardım malzemelerini Pire Kızılhaç’a teslim eder... İzleyen aylarda Yunanistan’a üç seferde 7 bin ton daha gıda taşır... -Kurtuluş gemisi 5. seferinde Marmara Adası’nın kuzeyindeki Saraylar köyü açıklarında fırtınaya yakalanınca, 21 Şubat 1942 sabahı kayalara çarparak batar... Aynı kayalıkların adı “Kurtuluş Burnu” olur... -Türkiye’nin Yunan halkına insani yardımları Dumlupınar, Tunç, Konya, Güneysu ve Aksu gemileriyle 1946’ya kadar sürer. Dumlupınar’la getirilen Yunanlı 1000 hasta çocuğa da savaşın sonuna kadar İstanbul’da bakılmıştır... ... Bence nitelik budur, bu olmalıdır Sevgili CYRANO... Bende şunu merak ediyor ve soruyorum... Kızılay bayraklı ve Türkiye Cumhuriyeti bandıralı “Kurtuluş”lardan, İHH bayraklı ve Komor bandıralı “Mavi Marmara”lara nasıl geldik? Saygı ve sevgiler... DİPNOT
-
Bilirsiniz... Osmanlı’nın çöküş döneminin “İslamcılık” aldatmacasını, ABD’nin ve AB’nin güdümünde “Ilımlı İslam”, “BOB Eşbaşkanlığı”, “Medeniyetler İttifakı” gibi aldatıcı kılıflar altında üstlenip, son olarak “Gazze’ye yardım” aldatmacası olarak sahneleyince, dünyanın Türkiye Cumhuriyeti’ni Arap ülkelerinin güçsüz ve derbeder durumunda bir devlet gibi algılamasına bir kez daha neden olmuştur. İslamcılık ve Turancılık için Mustafa Kemal’in koyduğu tanının bugün de ne denli doğru ve güncel değerde olduğu yeniden, ama ulusumuz ve devletimiz için utanç ve üzüntü verici bir biçimde anlaşılıyor. Mustafa Kemal Atatürk, İslamcı ve Turancı politikacılar için şu nitelemeyi yapmıştı: “Büyük ve boş hayaller ardından koşup yapamayacağı şeyleri yaparmış gibi görünen yalancılar.” Saygılar... DİPNOT...
-
Döndüğüne sevindim..sen yaz..mutlaka en diptede olsa notunu bir gören olacaktır..sen yazıyorsan anlatıyorsan bir ANLAYAN çıkacaktır..))
-
Sevgili CYRANO... (Uzun bir arada sonra yeniden dostça merhaba) Sevgili Gözlem'in yazısına güzel, anlamlı ve konuyu iliğine kadar irdelebilecek sorular sormuşsunuz sizi tebrik ederim. Tabiki konu çok boyutuyla tartışmaya açık ve olabildiğince de tarihsel birikim gerektiren bir olgu. Bu nedenle olayı çözümlemenin bölüm bölüm tartışılmasının daha sağlıklı olacağı düşüncesinden yola çıkarak şunun altını çizmekte fayda var diye düşünüyorum... Biliyorsunuz... ““We further hope and pray that the brave young men and women return home with the lowest possible casualties...” Tayyip Erdoğan’ın 04.04. 2003 tarihinde ABD’nin ünlü Wall Street Journal gazetesinde yayımlanan yazısı yukarıdaki satırlarla bitiyordu. Tercümesi: “Kahraman çocuklarınızın anavatana en az kayıpla dönmesini umuyor ve dua ediyoruz...” Öncelikle olayın güncel anlam taşıyacağı ve tarihsel sürece ışık olacağı düşüncesiyle politik anlamda analizini tanımlamamız gerekmektedir. Biliyorsunuz; Tüm terör örgütleri gibi, günün birinde legal zeminde partileşip siyaset kulvarına dalan Hamas, 2006 Ocak ayında ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapmıştır. Çünkü, Recep Bey, tüm dünyanın ‘terör örgütü’ listesindeki Hamas’a destek vermektedir. Burada Recep Bey’in eylemleri Türkiye’yi bağladığından, Hamas-El Fetih çatışmasında Türkiye’nin Hamas’ı desteklediği görüntüsü verilmektedir. Kaldı ki Recep Bey, Türkiye’yi de ‘PKK’yı tanıma’ gibi bir dayatmaya sürüklediğini idrak edemeden, AKP ile Hamas arasında “Seçimle iktidara geldi. Millet iradesidir” bağlamında parallelik kurmaktadır. Ocak 2009’da Recep Bey İsrail Başbakanı Olmert’e yalvarıyordu: “Aman Lübnan’da Hizbullah’la bir gerilim yaşanmasın.” Velev ki Yahudi Cesaret Nişanı alabilmiş tek müslümandır, bir zamanlar Hikmetyar’ın dizinin dibinde mutlu, ona da kefil olmuş Recep Bey, radikal islamcı terör örgütleriyle yanak yanağa durmaktan vazgeçecek gibi değildir. Çünkü Recep Bey ve partisinin, ‘demokratik güç’le ‘terör örgütü’nün tanımı konusunda kafaları karışıktır. Diğer taraftan Gemidekilerden Mazlum-Der Başkanı Ahmet Faruk Ünsal eski AKP Adıyaman milletvekili. Gemideki Türklerin hepsi AKP gibi Milli Görüş’ün elemanları. İHH dedikleri, “Yeniden Ümmet Seferi” diye seferler düzenleyen, nitelikli dolandırıcılık çetesi Deniz Feneri’nin uzantısı. AKP Kadın Kolları Başkanı Havva Girgin “Yayınlanan görüntülerde eşimi sağ olarak gördüm” diyordu. İşler bekledikleri gibi gelişmeyince Bülent Ar-hınç tvlere çıkıp utanmadan “Sivil inisiyatiftir, hükümetle alâkalı değildir. Hükümetin demesiyle gitmiyorlar” diyerek Hamas sempatizanları yla aralarına mesafe koymaya çalışıldı. Burada DTP, BDP ne kadar PKK’lı değilse, bu gemi yolcusu da o kadar AKP’li değildir. Yani o gemide AKP, o gemide Milli Görüş zihniyeti vardı. Gemi Türkiye değil Komor Adaları bandıralıydı. Ha! Gemideki yabancılar mı? O kadarı PKK kamplarında da var. “Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü hedef alan” İsrail saldırısı değil, bizzat “iyot gibi açığa çıkan” Recep Bey’in kendisi, partisi ve nitelikli dolandırıcılık tarikatlarıdır. Bakmayın zis kınamaya, kınalamaya… İsrail kurşunu “…ille dostun gülü”dür AKP için. Fena yaralamıştır. AKP ihalelerde İsrail’in ticari çıkarlarını bunca koruyup kollarken, İsrail’in inşaat malzemesine (sonra da şirketlerine herhalde) yol vermemesi üzmüştür civanım delikanlıyı. Bu işler böyledir. Sen PKK’lıya sıcak durup TSK’ya meydan okutursan, Türkiye’nin görüntüsünü ‘şaşkın-sarsak-yalpalay an’ ülke olarak dünyaya yansıtırsan, Gemiye provokasyon için bindirdiğin vatandaşının canının önemi yoksa, İsrail ki gaddarlığı tescillidir, gelir sana meydan okur. Olan da her zamanki gibi, gaza getirdiğin türbanlı kadına olur. Sen de Meclis savaş kararı almış da, seferberlik ilan edecekmiş havalarda (“Son kararımızın hayırlı olmasını diliyorum”) kürsülere çıkıp, hık mık sumak, lamba kümbe der inersin. Kısacası burada; Kürtçü-Türkçü-İslamcı, dahası mezhep, ideolojik ayrışmalar ekseninde bir dizi insan hakkı örgütlenmesi var. Elbette sivil toplum örgütlenmeleri olarak birbirleriyle savaşım içinde olan siyasal, ideolojik örgütlenmelerden ayrışmış olarak, insana yardım eksenli çalışmaları ön planda. Sonuçta bu örgütler eliyle yapılan yardımların insani olmadığını söyleme olanağı yoksa da yardımdan yararlandırmada ayrımcılığın yanında, ideolojik amaç ayrımcılığını da yok sayma olanağı yok... Yani Yardım İNSANİ, Amaç İSLAMİ... Sadece şu konuda uyanık olmak ve kavramı çok anlamak gerekiyor. İsrail’i kınamakla birlikte AKP iktidarının olaydaki sorumluluğunu sorgulayanları “İsrail yanlısı” diye yaftalıyorlar.. Hedef gösteriyorlar... Sanki dün Müslüman katliamına alkış tutanlar kendileri değilmiş gibi...” Diye düşünüyorum... Sevgi ve Saygılar... DİPNOT... Geniş bilgi için...