Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

GeceKuşu

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

GeceKuşu tarafından postalanan herşey

  1. *** Başlık “ağır” olmuş olabilir. Bir darbeciyle bir düşünürü “aynılaştırmak” haksızlık sayılabilir. Fakat, “meseleleri” kişiler üzerinden tartışmak adet haline getirildi. "Kavramlarla Düşünmeyenler, Yalnızca Kişiler Üzerinden Tartışır!" 12 Eylül darbesini Kenan Evren üzerinden tartışıp, onu yargılayarak hukuku sağlayacağımızı düşünüyoruz. Bu şuna benziyor; S. Allende’yi öldürerek darbe yapan diktatör Pinochet’i yargılayınca demokrasi geliyor mu? Peki, Ponochef’in ekonomi danışmanı M. Friedman’ı yargılamayacak mıyız? Artık biliniyor ki, demokrasi rafa kaldırılmadan neoliberalizm uygulanamazdı. Benzerini 24 Ocak kararlarıyla Turgut Özal, 12 Eylül darbesiyle gerçekleştirdi. Özal sıkı bir Friedman’cıydı! Üretemeyen, istihdam yaratmayan, salt finansal faaliyetle kar elde eden yeni “kumarhane kapitalizminin” müridiydi Özal! Darbecileri yargılamak, bu anti demokratik ekonomik sisteme dokunmadan mümkün mü? Sistem devam ediyor, bu nedenle hala demokrasi sıkıntısı var ülkemizde; yoksa kuralsızlaştırmayı nasıl uygulasınlar? Uzatmadan başlığımıza dönelim: Turgut Özal’ın en şaşırtıcı savunucusu kimdi; Çetin Altan ve oğulları! Küreselleşmenin bayraktarlığını “özgürlük" ve “demokrasi” kandırmacasıyla yaptılar. Türkiye, komünist devletti! Her şey özelleştirilmeliydi, sosyal devlet tembelliği özendiriyordu. Ulus devletlerin sonu gelmişti… Devlet küçültülüp özel sermaye büyütülerek çağ atlanacaktı. 12 Eylül buydu. Altanların savunduğu buydu. Aradan 30 yıl geçti. Sonuç? Batı büyük bir ekonomik kriz içinde ve bunun finansal kriz, yani neoliberalizm olduğu netleşmiştir. Finansal balon patlamıştır. “ulus devlet dönemi sona eriyor” diyenler bugün, küresel finans merkezi İngiltere’den İskoçya’nın bir referandumla bağımsızlığını ilan etmesini şaşkınlıkla izliyorlar. İktisatçılar, Çin, Rusya, Hindistan’ın kamu ağırlıklı kalkınmasını benimsemeye başladılar. Öyle ya, ABD (tıpkı Türkiye gibi) yüksek cari açık ve işsizlikle boğuşurken, Çin Rusya, Hindistan ve hatta Brezilya’nın kamu şirketleri dünya ticaretinde ve sermaye piyasalarında ön saflarda yer alıyor. Bugün petrol rezervlerini kontrol eden, dünyanın en büyük petrol şirketlerinin ilk 13’ü devlet şirketi! Başlığımız şimdi sanırız bir anlam kazanıyor; Kenan Evren ile Mehmet Altan’ın farkı ne ki? Biri, neoliberalizm için darbe yaptı; diğeri neoliberalizm için ailesiyle birlikte 30 yıldır propaganda merkezi gibi çalıştı. Sonuçta: İkisinin de işi bitti. Bu nedenle biri mahkemeye verildi; diğeri kovuldu. Asıl mesele budur; kullanılıp atılmışlardır. Kişiler üzerinden değil kavramlar üzerinden tartışırsak sonuç budur. Gerisi teferruattır.
  2. GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Güncel Konular
    “Başbakan ortaya bir laf atıyor, ülke sorunları unutuluyor. Türkiye şimdi de dindar gençliği tartışıyor. Başbakan da bundan besleniyor. İnsanları bir nevi uyutma projesi olarak bunu kullanıyor” Bugün baktığımızda görüyoruzki; Ülkeler arasında da dindarlık farklı. "Suudi Arabistan kendi dışındaki ülkeleri dindar kabul etmez. İran sadece kendini dindar bilir. Türkiye’ye gelindiği zaman da mezhepler, tarikatlar birbirini dindar kabul etmez. Hepsi en dindar kendini görür” O halde ne demektir “Dindar geçlik yetiştirmek istiyoruz?” Başbakan daha önce de “Hem laik hem dindar olunmaz” derken ne demek istemişti? Dindar gençliği neye göre yetiştirilecek? “Nedir dindarlık?.. MHP’li, BBP’li gençlik dindar değil mi?” Bu gençlik, hangi okullarda yetişirilip hangi kurslardan geçerse dindar olacak?” Başbakanın “dindar gençlik” derken tam olarak neyi kastediyor?.. Acaba? “Dindar gençlik yetiştirmek demek, AKP’li gençlik yetiştirmek demek mi?”
  3. Ocak ayında TÜFE yüzde 0.56, ÜFE yüzde 0.38 arttı. Yıllık TÜFE yüzde 10.61’e çıktı. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, Ocak ayında TÜFE yüzde 0.56, ÜFE yüzde 0.38 arttı. Yıllık TÜFE 10.61, ÜFE yüzde 11.13 olarak gerçekleşti. Yıllık enflasyon TÜFE'de Kasım 2008'den beri en yüksek düzeye çıktı. TÜFE'de ana harcama grupları itibariyle bir ay önceye göre en yüksek artış yüzde 2,06 ile ulaştırma grubunda görüldü. Ocak ayında endekste yer alan gruplardan çeşitli mal ve hizmetlerde yüzde 1,79, ev eşyasında yüzde 1.58, konutta yüzde 1.32, gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 1.13, eğlence ve kültürde yüzde 0.83, lokanta ve otellerde yüzde 0.75, sağlıkta yüzde 0.09, alkollü içecekler ve tütünde yüzde 0.02 artış meydana geldi. Haberleşmede yüzde 0.01, eğitimde yüzde 0.05, giyim ve ayakkabıda yüzde 7.88 düşüş gerçekleşti. YILLIK BAZDA LİDER ALKOLLÜ İÇKİ VE TÜTÜN Yıllık bazda TÜFE’de en yüksek artış yüzde 18.53 ile alkollü içecekler ve tütün grubunda oldu. Onu çeşitli mal ve hizmetler (yüzde 17.63), ulaştırma (yüzde 12.90), gıda ve alkolsüz içecekler (yüzde 11.67), ev eşyası (yüzde 11.65) izledi. Kaynak: 04.02.2012 tarihli gazeteler... *** Bu durumda Elbette ki; Halkın dikkatlerinin başka bir tarafa kanalize edilmesi gerektiği gibi, halkın bilincinin de köreltilmesi hem iç siyaset hem de Türkiye üzerinde sömürü ağı kurmuş olan emperyalistler açısından kaçınılmazdır.
  4. Vatan gazetesi köşe yazarı gazeteci Mustafa Mutlu, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu'nun gündeme bomba gibi düşen kitabını "Sızıntı- Wikileaks'te Ünlü Türkler" kitabını köşesine taşıdı. İşte Mustafa Mutlu'nun o yazısı... Kişisel not: Yazarlarla tanışmıyorum
  5. Bir siyasetçi neden halkının dini ile ilgili olur ve neden aynı dinden olmasını arzular ki? Siyasilerin dindar nesil yetiştirme söylemini, ekonomik hamlelerin başarısız kaldığının ve bu yoldaki aczin bir ifadesi olarak da okumak gerekir. Şöyle ki, eğer bugün fert başına gelirin birkaç onbin dolar düzeyine ulaşmış ileri toplumlarda dindar nesil yetiştirme endişesi, hatta düşüncesi yoktur. Bu durum o toplumların dinsiz olduğu veya öyle olmak istediklerini değil, ama artık bu konunun bireysel bir mesele olduğu kemaline ermiş olduklarının göstergesidir. Bu toplumlarda siyasilerin işlevi toplumun yaşam düzeyini korumak, hatta yükseltmek olarak görülmektedir. Türkiye’yi “demokratikleştirmeye” soyunmuş bu emperyalistler ise kendi refahını bizim üzerimizden korumaya çalışırken bize dincilik paketleri sunmakta ve dinler arası diyalog projeleri geliştirmekteler! İleri toplumlar bizim gibi çevresel toplumlardan neler sağladıklarını çok iyi bildiklerinden, kutsal alanlarımız da dahil olarak tüm alanlarda bizleri tam da içlerine almadan, yanlarında ve gözetimlerinde tutmaya çalışmaktalar. G-7’ler topluluğunu, bizleri de yanlarına alarak, G–20 durumuna getirmelerini, her halde işbirliği ya da dayanışma olarak değil, psikolojik benimsetme ortamında yakın markaja almak olarak görmek daha isabetli olur. Aynı markajı kutsal alanda da uygulayıp dinler diyalogu ortamı yaratarak, acaba neden bizi bu kulvarda sürüklüyorlar ki! Prof. Dr. İzzettin Önder
  6. BAŞBAKAN ERDOĞAN KARL MARKS'I OKUDU MU?.. Böylesine diktatöryel ve faşizan düşünüş ve yaşam biçimine yöneliş, yönelirken olduğu kadar, sistemin oturtulduğu düşünülen aşamada da ciddi toplumsal çatışmalara gebedir. Fransa’da son yasayı Anayasa Konseyi'ne götürmeye hazırlanan parlamenterler arasında bizzat Sarkozy’nin partisi mensuplarının da bulunduğunu basından öğrenince şöyle bir düşündüm, bizde hangi parti grubunda başkanın bir önerisine herhangi bir parlamenter ya da parti mensubu karşı çıksın! Haddine mi! İleri demokrasi söylemini dilimize dolamanın nedeni böylece anlaşılıyor; bireyler yapamadıklarını, özellikle de yapmak istemediklerini dillerine düşürerek halkları kandırırlar! Türkiye’nin çevresinin ve ilişkisini giderek geliştirdiği Ortadoğu ülkelerinin önemli bir bölümü farklı çizgi ve mezheplerde olarak İslâm dünyası içindedir. Başka bir dizi bilimsel neden dışında, salt bu ülkelerin içinde ve kendi aralarındaki çatışmalarda tarafsız kalabilmek ve “sıfır sorunlu dış politika”yı(!) sürdürebilmek adına dahi Türkiye’de laiklik ilkesinin titizlikle korunması kaçınılmazdır. Bu sorunu analiz edebilmek adına, başta ABD olmak üzere emperyalistlerin bir yandan radikal İslâm’a karşı derin korku yaşarken, diğer yandan da dünyada dinler arasında diyalog söylem ve projelerinin bir arada ele alınması bağlamında siyasilerin kulağına nasıl bir kar suyu kaçmış olduğunun çözümlenmesi ilginç olabilir. Kapitalizm içine girdiği derin krizden çıkabilmek için teknolojik atılımını güçlendirirken de, sömürü ağını genişletip derinleştirerek yoksulluğu yaygınlaştırmaya çalışarak de ek yaşam süresini uzatırken, aynı zamanda da hasım kütlesini yaygınlaştırmaktadır. Bu durumun üzerine savaş vb gibi politik şiddetle gidilebileceği gibi, sorunun daha kolaylıkla çözümü kitleleri pasifsize etmekle de bir dereceye kadar sağlanabilir. Marks dini “afyon” olarak nitelerken, halkların kutsal duygularının uyuşturularak sömürüyü anlayamaz hale getirilmesini kastetmiştir. Marks’ın bu yorumu, din olgusuna değil, din ticaretini ve gericiliği odağa koyarak, halkların sömürülmesinin engellenmesine yöneliktir. Türkiye’de ekonomi istenen ve söylenen düzeyde seyretmediği gibi, ne işsizliğin, ne de enflasyonun önü alınabilmektedir. Bunun da ötesinde, her geçen yıl daha yüksek boyutlara ulaşan cari açığın finansmanı için dış dünyaya ciddi kaynak aktarılmaktadır. Bu durumda halkın dikkatlerinin bir tarafa kanalize edilmesi gerektiği gibi, halkın bilincinin de köreltilmesi hem iç siyaset hem de Türkiye üzerinde sömürü ağı kurmuş olan emperyalistler açısından kaçınılmazdır. Türkiye dış dünyaya kanarken, halkların dincilikle uyutulması yanında, “dindar nesil” tartışmaları ya da “Atatürk diktatör mü değil mi” veya “Atatürk’ün gençliğe hitabesini kaldıralım mı kaldırmayalım mı” gibi abes ve günümüzde hiçbir işe yaramayan, fakat kafa bulandırmakta ve dikkatlerimizi esir alarak enerjimizin heba edilmesinde fevkalade güçlü psikolojik patikalar halkların önüne koyulmaktadır. Belki de tüm bu psikolojik savaş, belirli merkezlerden verilen paket programların tedricen açılmasından başka bir şey değildir.
  7. *** Bir siyasetçi neden halkının dini ile ilgili olur ve neden aynı dinden olmasını arzular ki? Bu kritik sorunun yanıtını düşünerek, halkını “dindar” yapma çabası içindeki siyasilerin ne amaç güttüğünü, halklara “Allah rızası için”(!) din yolunu açmaya çalıştığını iddia eden gönüllü(!) aymazların ise ne şekilde siyasetçinin amacına girdiğini rahatlıkla görürüz. Dünya bir barut fıçısına dönme arifesinde iken Türkiye’nin laiklikten uzaklaştırılarak dinsel bir atmosfere çekilmesi, eğer egemen emperyalist güçlerin olağanüstü beceri ve başarısı değilse, iç siyasetin yönetsel basiretsizliğini perdeleme aracı olduğu kadar, iç ve dış siyaset açısından da gelecek dönemlere ait ciddi ve çok tehlikeli öngörüsüzlüğüdür! Bir yandan geçmişte Ortaçağ karanlığının hafızalardan silinmemiş izleri duruyorken, diğer yandan da günümüzün dindar uygulamalarının taze görüntüleri yaşanıyorken, böylesi bir yola heveslenmek hem iç siyaset, hem de dış siyaset açısından fevkalade riskli bir açılım gibi görülmelidir. Laiklik, her şeyden önce, bireyin dindarlık anlayışını kurcalamadığı ve herkesi inanç alanında serbest bıraktığı için, bu alanda toplumsal farklılaşma ve çatışmaları önlediğinden dolayı siyasilerin ilgi alanı odağında olması bir yana, toplumsal sükûn için siyasilerin özellikle koruması gereken bir kuraldır. Bunun tersi ise, bazı ülkelerde görüldüğü gibi, böyle bir serbestliğe izin vermez, toplumsal farklılıkları baskılar ve anti-demokratik yönetim biçimini din adına meşrulaştırmaya çalışarak itaate hazır kitleler yaratır. Öylesine itaate hazır kitleler istenmektedir ki, liderin ya da imamın ağzından çıkacak her komutu hikmet olarak algılayarak, tereddütsüz ve sorgulamadan uyulması gereken kural olarak kabul etsin ve bu kuralla amel(*) etsin! (*) amel: Bir kimsenin dinin buyruklarını yerine getirmek için yaptıkları.
  8. Sen daha çok küçüksün be bebeğim... 16 Yaş Senin olan yaşamının daha başının da başı... Önünde daha bir dolu yaşanacak ve yaşatacağın içi dolu, içeriği gerçek, Her biri bir öncekinden daha önemli, Hepsi senin olan o kadar çok yaşanası günlerin var ki!.. Onları; "Sorunlarını elinin tersiyle itip yok edebileceğin yeteneğini bir kenara bırakıp, Bir anlık çöküntünün etkisinde kalıp da Hiçliğe kurban mı edeceksin..." *** “Öldüğünüzde, hiçbir şey var olmamış gibi olur.” derdi bilge yazar, “Anılarınız yoksa, siz de yoksunuz." *** Sevgili 'Sylvia'; Önünde sana özel yaşamını korumak ve onu geliştirmek zorunluluğundan da öte, Gelecek nesillerine olan sorumlulukları bir kenara atmak ne kadar aklı başında ve tutarlı bir yaklaşımdır? Şu an yaşama gözlerini açmış, nefes almayı becerebilen bizlerin övünerek haykırabildiğimiz bir gerçek var... "O da atalarımızın yaşamın bir yerinde yok olmadıkları için var olduğumuzdur, şu anda bu satırları yazabiliyor ve okuyabilecek olmamızın nedeni bu!.." Hem daha okuyacak ve dağarcığına katacağın ve sorumlu olduğun gelecek nesillerine aktararak taşyacağın... Öyle çok yaşamsal, entelektüel, sanatsal, edebi ve dahası o kadar çok, haz, bilgisel huzur, mutluluk ve yaşamsal gerçek var ki... Bence sana ilk olarak sana önereceğim şu öyküyle başlayabilirsin... http://www.turkish-m...mis-bir-mektup/ Ve Ardından eğer okumadıysan Richard Dawkinsin "Gen Bencildir" ve "Cennetten Akan Irmak" kitaplarını alıp son sayfanın son satırına ve noktasına kadar okumalısın... *** Kendine iyi bak... Milyonlarca yıldır... Atalarının sana verdiği ve aktardığı, Akıl, bilgi ve yetenekle bazenmiş ve gelecek nesiller aktarman gereken emaneti ne pahasına olursa olsun koruman... Seni bekleyen güzel günlerin kıymetini bilmek dileklerim ... Ve; Saygı ve Sevgilerimle
  9. X – Vasiyetname Mektubunun son bölümünü vasiyetine ayırmıştır Yazar. “Cenazemde Mozart’ın Lacrimosa’sı çalınsın. Vasiyetim odur ki, mezar taşım isimsiz bırakılsın ve üzerine yalnızca ‘Ecce Homo’ yazılsın. Ben ne tanrıyım, ne şeytan. Ne yüceyim, ne aşağı. Sadece insanım. Sadece insan.” “Bu dolaylı bir intihar mektubudur.” der Yazar, “Öyle hissediyorum ki, ölümüm kalemimden olacak. Siz hiç, uyuyamayacak kadar uyanık oldunuz mu? Böyle zamanlarda, dinlenmenin tek yolu ölümdür. Öldürülmek, büyük dert değil, en fazla, erkenleştirilmiş bir kurtuluş, başkasının elleriyle gerçekleştirilmiş bir intihardır. Açıktır ki, binlerce yıllık bir fikri çökerttiğinizde, altında kalmayı göze almışsınızdır." “Kaderin oyuncağı Azrail, seni güçlendirmiş dahi olsam, senden korkmuyorum.” cümlesiyle başladığı son paragrafı, şu sözlerle noktaladı: “Cinayetin suç olmadığından bahseden bir yazarı öldürerek, cinayetin suç olduğunu kanıtlayamazsın. Kanıyla sulanan Kitap, yeşerecek ve daha yükseğe çıkacaktır. Ve Yazar, seni mektubunun içerdiği o tehlikeli cümleyle vuracaktır: ‘Beni öldürmenin, senin suçun olmadığını biliyorum ve seni affediyorum.’” Mert Demir
  10. IX – Kader “Depremler art arda gelecek. Ve İstanbul, sırası geldiğinde, olmak zorunda olduğu şiddette titreşecek. Bu, uzun zaman sürecek belanın en görünür nedeni olacak. İlk domino taşı. Ancak suçlamayın. İlk domino taşını deviren parmak da, aslında bir domino taşıdır. Zamanın, nedenlerin sonuçları doğurduğu yönünde, her neden, aslında başka nedenlerin sonucudur. Anlamsız görevlerle taçlandırıldık her birimiz. Anlamsız kaderin getirdiği o anlamsız kederle çevrelendik. Hayata düşen maddenin, şanstan bahsetmesi gariptir. Her zaman bela yağar gökten.”
  11. VIII – Mektup “Bir kehanetin içerdiği her şey, henüz hayal ürünüdür. Bazı kehanetler, seslendirildiklerinde kendilerini gerçekleştirirler. Bu, evrenin garipliklerinden biridir.” Yazar’ın kaleme aldığı mektup, uzay-zamanın iyi hesaplanmış bir koordinatına postalanmıştır. “Zorlaştırılmış her cümle, hedefe yollanan şifreli bir mesajdır.” der, “Ve bazı şeyleri anlamak için, önce başka şeylerin anlaşılması şarttır. Ayrıca, herkes anlamak lüksü ve belasıyla şereflendirilmemiştir. Geleceğin anlayanları için bu mektup bir anahtar görevi görmeli ve eksik parçaların yerine oturmalıdır. Anlaşılma eşiği, yararlı bir elektir. Yıkımda, herkesin rolü eşit olmayacaktır.” “Bu, anlaşılmamaya çalışmayan bir cümle olmasına rağmen, anlamayan birileri her zaman vardır.”
  12. VII – Devrim İşlenmiş her suç, bir şeylerin sonucu ve başka şeylerin sebebidir. İnsan kendi davranışlarından sorumlu tutulamaz. Bu gerçeğin ortaya çıkışı, suç işleme özgürlüğünü elit kesimden alıp tüm insanlığa yayacak. İnsanlığın ürettiği tüm sözde değerlerin yıkılışını izleyeceğiz. Ve elbette hepimiz, yıkılan değerlerin altında ezileceğiz. “Vahiy insanın aklında oluştuğuna göre…” dedi Yazar, “…vahyin tetiklenmiş olup olmaması bir anlam ifade etmez. Sonuçta her şeyi, insanlar yapmış olacak. Her zaman olduğu gibi. Tanrıların savaşıp, insanların ölmesi gibi.” “İnsanın ilerlerken başkalarını da sürükleme takıntısı, insanı her zaman yavaşlattı. Eğer kaosun yandaşıysanız, kalabalıklaşmak için çaba harcamanız gerekmez. Evren tüm aygıtlarıyla sizi destekleyecektir. Hiç kimse, cam kırıklarını ellerinde bardağa dönüştüremez, ama en güçsüz dahi bir cam bardağı kırabilir. İnsan, bunu kavradığında, Sûr’a üfleyecek. ‘Modern çağ insanı, kan yürümeyen bir el gibiydi.’ diyeceğiz, uyuşmuştu ve kangrenden ölecekti. Cevaben, ‘Akıllarını sınırlayan zincirleri kırdıklarında, birbirlerini boğazlayarak öldürdüler.’ diye yazacak doğa, olmayan mezar taşlarımıza.” Şöyle sesleniyordu Yazar, modern çağ insanlarına: “Hayır, ortaçağ karanlığında yaşayan atalarınız, sizden çok şey görmüş olamazlar. İnsan yaşamaya karar vermişse, cesur ve zararlı olmalıdır. Aksi takdirde, en büyük kaybedenlerden olur. Ezmekten çekinmeyin. Zira onlar, ezildiklerini bile anlamazlar. Sizden kısalarla eşit olmak için eğilmeyin. Yükselmek için kafalarına basın. Ancak unutmayın ki, mağaraların bazı bölümlerinde ise, başını eğmek, ilerlemenin tek yoludur.” “Büyümek zordur, çünkü herkes kendisini büyük sanır.” “Kaybolmak, kayıp olduğunu anlayamayacak kadar kaybolmaktan üstündür. Ancak daha fazla acı verir. Yaratmak, sonlu güç için daha onurludur.”
  13. VI – Algı, Kimyasal ve Delilik “Son sigaranızı içtiğinizde, ya da anneniz öldüğünde, bir an durur, hayatın çöktüğünü hissedersiniz. Aslında bu çöküş süreklidir, onu, görecek kadar açık olduğunda fark edersiniz gözleriniz. Mutluluk gerçekleri görünmez kılan kimyasal bir terapidir. Gelecekte her şeyin daha kötü olacağını hissettiğiniz anlar, haklı olduğunuz zamanlardır. Ve her zaman, her şey, göründüğünden daha kötüdür. İnsan ormandan çıktığından beri, ne yapacağını bilmez halde. Dertlerimiz yok olduğunda, serbest kalacak olan o en büyük derdin varlığını nasıl bilebilirdik. Düşünmek diyorlar ona.” Yazar, öğrenmeme isteğine hak verir insanın. Öğrendikleri gerçekler, asla yanlarına kâr kalmayacaktır. Der ki, “Bilinçli canlı, ölü olduğunu bilendir.” “Yakın dönemlerin peygamberleri, yalnızca insandı, uzak dönemlerin Tanrı Kralları da öyle. Her vahiy, bir zeka göstergesidir. Böyleyken, insan zihninin her büyük pırıltısını biz, tanrılara yükleriz. Sıradan insan zihni, evrenin doğasını kavrayamaz. Amaç, hayatı anlamak olduğunda, insan beyni yetersizse, belki de onu bozmak gerekir. Tıpkı o birilerinin zamanında yaptığı deneyler gibi. Frengi bulaştırılan o filozof ya da depresyona sürüklenerek kendi cenaze müziği kendisine besteletilen o eskinin neşeli adamı gibi. Öte yandan, ya akılsız doğarsınız, ya da aklınızı kaybedersiniz. Hayata tahammül edenler, aptallar ve ayyaşlardır.”
  14. V – Physical Occultism “Ölecek olmasaydınız, doğamazdınız da. Hayat denen düzen, düzensizlikten alınmış bir borçtur. Ortada, zamanın zıt yönlerine dağılmış bir kader vardır. Bu yöndeki bitiş, diğer yönde bir başlangıç, bu yöndeki başlangıç, diğer yönde bir bitiştir.” “Ölümden sonra bir hayat var…” dedi, “…Zaten şu an, onu yaşıyoruz. Cansızdan gelip, cansıza giden, kendine canlı diyen kimyasal üretimler. Maddenin reenkarnasyonu. Birincil olan ölümdür. Onu, hayatla açıklamaya çalıştıkları için çuvalladılar. Zamanın bu yönünde, düzene doğru ilerleyen bir dünya yaratamazsınız. Düğümün varlığı kanunsa, bir tanesini sökmek, başka bir tanesini yaratacaktır. Her şey birbirine bu denli bağlıyken, düzeltilen bir şey, bir diğerini bozacaktır.” “Adil olan tek şey, kaderdir.” “İnsanların yaşamalarına izin verirseniz, ölmelerine ve öldürmelerine de izin vermiş sayılırsınız. ‘Kan dökülmesin daha fazla!’ diyorsanız, kan bırakmamalısınız ortalıkta.”
  15. IV – Yazar İyimser olamayacak denli gerçekçidir Yazar. “İnsanın Azrail’i, insanın kendisi olacak. Tutunacak hiçbir dalı olmadığını görenler, boşluğa atlamaktan çekinmeyecekler. Hayat, zaten bir serbest düşüştür, rahimden mezara. Anlamsızlık herkesi yutacak. İnsana kuvvet bahşeden inançların bir bir çöküşünü izleyeceğiz.” Kıyamet’in yaklaştığını bildirmektedir Yazar. Haksız olması fark etmez. “Sizi eğer CVHR öldürmezse, mutlaka başka biri ya da başka bir şey öldürecek.” der. “Eğer haklıysam, hepimiz öleceğiz. Haksızsam da.” diye ekler. İçgüdüsel bir yazarın aklı, hayatın gerçekleriyle rezonans halindedir. Kullanılmaktadır yalnızca. İçindeki boşluk, bedeninde bir gedik açmış, dışarı açılan bir yol yaratmıştır. “Sigarayla, dumandan bir orkestrayı yönetebilirim. Ancak, yalnızca içeri açılan kapımı dengelemek için, dışarı ağırlık atmak zorundayım.” Böyle düşünür. İçine sığamayan gerçeklik, onun lanetidir. “Kitap’ın hiçbir cümlesi ya da kelimesi boşu boşuna değildir.” der, “Hiçbir fikir, hiçbir konuşma, hiçbir tasvir, anlamsızca yapılmamıştır. Ve hiçbir kelime, yanlış yerde değildir. Kader bunu engellemek zorundadır.” “Entelektüel, ezberci demekse, ben üretken bir cahil olmayı tercih ederim.” Yazar’ın iddiası o yöndedir ki, kafası daha az bulananların içine hayat daha rahat batar.
  16. III – Kitap “Kitap’ın da dediği gibi, ‘Hayat, maddenin gördüğü rüyadır.’” diye yazdı Yazar. Bu durumdan, anlayan ya da anlamayan, sırra vakıf olan ya da olmayan herkes kadar o da rahatsızdı. Rahatsızlık hissetmeseydi, ne mektubu ne de Kitap’ı kaleme alacaktı. “Yazdığımda, kafamın içinde dolanan onca karanlığı dışarı atmış gibi hissediyorum.” dedi, “Dışarı atmak zorundayım, çünkü aydınlatmanın yolu yok. Gerçekler, siz onları sevmiyorsunuz diye değişmezler. Kitap, bir kıyameti haber verir ve bir kurtuluşu müjdeler. Bu ikisinin bir arada bulunamayacağını sananlar, evrenin birbirinin içinde erimiş ikiliğini kavrayamamış olanlardır.” Yazar’ın aklından dökülmüştür Kitap. Tazyikle dışarı boşalmıştır. Açıldığında, odayı karartan bir ampul gibidir. Gerçeğin kaotik karanlığından korkanların gözlerini alsın diye yaktığı tüm mumlara üfler Kitap. Gerçeğe ulaşanlar, asla aydınlanamamıştır. Kendi yazarını dahi ürkütmüştür Kitap. Yazar’ın elleri, kader tarafından kullanılmıştır. “Kıyametin yaklaştığına iman edenler, kıyametin yaklaşmasını sağlayacaklar.” diye yazdı Yazar, “O kadar korkacak ki insan gerçeklerden, daha fazla korkamayacak hale gelecek. O kadar acı çekecek ki insan, kendi acısını sonlandıracak. Maya takvimi, Kitap’ın inip, yeterince yayıldığı zamanı işaret etmektedir. Çünkü, büyük bir fikir, uzun süren bir cehalet devrini sona erdirecek.” Mektubunun 3. kısmını şu cümleyle bitirdi Yazar: “En zor kısmı, vahyi birleştirmekti.”
  17. II – Gerçek “Bir kadının seni ölüme terk etmesine doğum denir.” Duman gırtlağından ciğerlerine akarken, mektubundaki cümlelere kanser işliyor, onları gerçeğe yaklaştırıyordu. “Ah ne şanslıdır rahme düşmeyenler ya da rahimden dönenler. Hiç yaşamadıkları için, ölümü ve ona giden karanlık yolu tadamayacak olanlar. Sırra vakıf olanlar biliyorlar ki, yaşam, ölümün bir formu. Ölü olduklarını bilmeyen bazı ölülerin, ölümün anlık biçimine verdikleri bir isim. Anne adaylarınadır sözüm, vaktiniz varken kürtaj olun. Bazıları düşünmek zorundadır ve bazıları düşünemez. Kötü olan gerçeklerdir, onları söyleyen değil. Niceleri, bu lanetle doğdular. Çevrelerinde devinen dünyanın çirkin özünü farklı biçimlerde algılamak zorundaydılar ve kimileri bunları kelimelere, cümlelere, çizimlere ve ezgilere döktü. Onların büyük bölümü, ne anladıklarını dahi anlayamadı. İçgüdüsel olarak bağlantıları güçlüydü evrenle. Vahiyler kimisini delirtti, kimisini öldürdü. Baştan çıkartıcı bir müziğe eşlik eden insanlar kadar, birbirini öldüren, birbirinin ırzına geçenleri de, hayatın ezgisiyle dans eden çılgınlar olarak hayal ediyorum. Evrenin zorunlu çöküşünün elçileri. Çoğu ne yaptıklarından habersiz. Bazısı, doğası gereği bozukluğa doğru yol alan kaderi, ters çevirmek niyetinde. ‘İyilik, iyilik getirecek.’ diyorlar, ‘Kötülük cezalandırılacak.’ diyorlar. Oysa ki, kötülük yaparsan, kötülük bulursun; iyilik yaparsan, daha çok kötülük bulursun. Herkesin kaybettiği bu alemde, en az kaybeden, kazanan sayılır. Ve en az kaybeden, en çok kaybettirendir. Doğaya olan düzensizlik borcu adına, başkalarını kurban edendir. Bu, yine sırra vakıf sayılı insanın “Ters Karma” olarak adlandırdığı kutsal kanun.” “Dünyadan iğrenen çocuklar doğuyorsa, dünyanın suçu bu. Güneş batarken, ak pak çocuklar doğmaz.” “Bazı şeyler zamanı geldiğinde anlaşılacaktır. Ve insan, anladığında infilak edecek saatli bir bombadır.”
  18. *** I – Giriş “Bir mezarlıktır dünya; Ölülerin ölüleri gömdüğü. Ne ötesi var bunun, ne berisi. Ölümden beri köy de yoktur.” Kendisinden yaptığı bu alıntıyla başladı mektubuna Yazar. “Bu, dolaylı bir intihar mektubudur…” dedi, “…Canımın alınmasına neden olacak şeyler yazıyorum. Okuyucuyu görüyorum. Ne yapacağını şaşırmış. Bu mektuptan daha ileri bir zamanda yaşıyor, ama bariz. Bir anahtar arıyor. ‘Tüm bunlar ne anlama geliyor?’ diyor, cevap veriyorum: ‘Ölüyorsun çocuk, olan şey bu.’” Yazar denen o kişi, bir bunalımın göbeğinde, enerjisini boşaltmakla yükümlüydü. Bunu, genellikle şöyle açıklardı: “Eğer yazmasaydım, ya kendimi öldürürdüm, ya başkalarını.” Utanmadan devam ederdi: “Midesi bulanmayan, kusamaz. Üreten herkes sorunludur.” Elemliydi ve cızırdıyordu Yazar. “Hayatın gerçeklerine hoparlör olmak, her iradeyi yıpratacaktır.” İnsanların bir arada nasıl en ideal biçimde yaşayacaklarını kestirmeye çalışmalarına gülüyordu. “İkinci bir insan, size daima çarpacaktır. İki insan arasındaki ilişki, her zaman çelişki barındırır.” diyordu. “Sigara paketlerinden önce, insanların üzerine yazmak gerekir, ‘Hayatınızı kısaltır.’, ‘Yüksek derecede bağımlılık yapar.’, ‘İnsan öldürür.’” Nerede yaşadığı, ne yaptığı, kimlerle görüştüğü, adının ne olduğu, önemli değildi Yazar’ın. “Öldüğünüzde, hiçbir şey var olmamış gibi olur.” derdi, “Anılarınız yoksa, siz de yoksunuz." Yaşadığınızı sanmanızın sebebi, eskiden yaşamış sonsuz tane benzerinizin yaptığı eylemleri beyninizin kaydetmesi. Dün yaşayan siz değildiniz. Hep değişirsiniz.” Neyle çevrili olduğu önemli değildi Yazar’ın. Duvarlarla ya da ağaçlarla. Belki beyaz binalarla. Anlamsızlığın içinde kaybolmuştu herkes kadar. Belki birçoğundan daha fazla. Mektubu yazarken, birçok çelişki yaşıyordu. “Acaba ne kadar gerçek bu kurgu.” diye soruyordu kendine, “Elbette…” diyordu, “…yalnızca hayalgücü. Seveceğim ve sevilecek bir şeyler yazıyorum, o kadar. Gerçeklik ile kurgu arasındaki sınırları yıkma yönünde deneysel bir çalışma. Fazlası değil.” Ancak batıyordu her geçen gün, daha fazla. “Gerçeklerin ve akıllarımızca onların üzerinde yapılan çarpıtmaların bir bileşkesinde yaşıyoruz.” diyordu, “Düşündüğümde uyuyamıyor, uyuduğumda düşünemiyordum. Sonra beynim buna bir çözüm buldu. Rüyalarım ve düşüncelerim iç içe geçti.”
  19. Akşam gazetesi genel yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya, Metris Cezaevi’nde tutuklu bulunan Aziz Yıldırım’la yaptığı görüşmede. Fenerbahçe Başkanı Yıldırım şu çarpıcı açıklamalarda bulunmuş. Örneğin şike soruşturmasıyla ilgili söyledikleri: “Bu bir Fenerbahçe olayı değil. Bu Aziz Yıldırım’ı bitirme olayı da değil. Bu Türk futbolunu ele geçirme mücadelesi.” Aziz Yıldırım görüşmede İsmail Küçükkaya’ya üç kez şunu da söylemiş: “Fenerbahçe Atatürk’ün takımı ve öyle kalacak.” Şimdi… Yaşananları şöyle özetleyebiliriz: “Bu bir şike soruşturması değildir. Yapılan siyasi bir operasyondur.”
  20. Dayan İzmir... **** inat, dayan!.. . “Ürkek bir serçe gibi eğme başını. Kaldır başını ve dimdik dur. Bu senin değil, ülkemin ayıbı. Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk…” Nâzım Hikmet
  21. En çok okunan yazar Yılmaz Özdil. MediaCat dergisi tarafından Nielsen ile işbirliği içinde yapılan araştırmada Türkiye’nin en çok okunan yazarı belli oldu. MediaCat dergisinin son sayısında, Nielsen Araştırma şirketi ile ortaklaşa yapılan ve Türkiye’deki köşe yazarlarını konu alan araştırmanın detaylı sonuçlarına yer verildi. Hazırlanan çalışma, yüz yüze anket yöntemi kullanılarak toplam 14.723 kişiyle tüm yıl süren bir araştırma sonucunda gerçekleşti. İstanbul, Ankara, İzmir, Aydın, Kayseri, Erzurum, Samsun, Bursa, Kocaeli, Antalya, Gaziantep, Adana ve Trabzon illerinde tüm sosyoekonomik gruplardan 15-64 yaş aralığındaki kadın ve erkekleri kapsayan bir örneklem modelinin kullanıldığı araştırma, 2011 yılında tüm sene boyunca sürdürüldü. “En fazla okunan köşe yazarları”, “En beğenilen köşe yazarları”, “En güvenilen köşe yazarları” ve “En yakın hissedilen köşe yazarları” olmak üzere toplam dört başlık üzerinden ele alınan çalışmada bu sene birinciliği bütün kategorilerde Yılmaz Özdil elde etti. Başarılı Hürriyet yazarını, yine dört kategoride ikinciliği elde eden tecrübeli Sözcü yazarı Emin Çölaşan izledi. Kategorilerin tümünde, üçüncü sırada 1990 yılından beri Sabah’ta köşe yazarlığı görevini sürdüren Hıncal Uluç yer aldı. Araştırmanın en dikkat çekici sonuçlarından biri, 2010 yılında dört kategoride ikinci olan Yılmaz Özdil’in yine aynı dönemde bütün başlıklarda birinci sırada yer alan Emin Çölaşan ile yer değiştirerek dört kategoride birden zirveye yerleşmesi oldu. Bir diğer ilginç sıralama değişikliği ise 2011 yılında Yeni Şafak’taki görevinden ayrılmasının ardından, önce Zaman, sonra ise halen görev yaptığı Star gazetelerinde yazan Fehmi Koru’ya ait oldu. Bu hareketli senenin sonunda takipçilerinin sayısında gözle görülür bir artış olmasıyla birlikte ünlü yazar, 2011 yılında “En fazla okunan köşe yazarları” kategorisinde bir önceki döneme göre 11 basamak yükselerek 5. sırada konumlandı.
  22. GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Güncel Konular
    “ İYİ HÜKÜMDARLAR HALKIN KARNINI DOYURUR, AKLINI BOŞALTIRLAR... ” ______________________________________________ Ne var ki Lao Tzu’nun bu öğüdü 2500 yıl önce yazılmıştır. *** BUGÜN... Dünyanın zenginleri milyonlarla, fakirleri milyarlarla ölçülüyor. Birleşmiş Milletler bir milyar insanın aç olduğunu söylüyor. Bu dünyada, fakirlerden binlerce kat fazla kazanan zengin sınıflar fedakârlık yapmaktan kaçınıyorlarsa, bu ahlak tartışılmalıdır. Düşüncede, bilimde, sanatta, sanayide çağdaş uygarlık düzeyini temsil ettikleri söylenen Batılı toplumlar var. Fakat bu uygar toplumlar baskıcı, hatta yok edici olabiliyor. Bir milyar insanın açlığı onları çok rahatsız etmiyor. En uç teknoloji en uç soygun aracı olabiliyor. Kapitalist sistemin gelişmesi ve bugünkü düzeye ulaşması ile teknolojinin ve özellikle iletişim teknolojisinin akıl almaz hızı, haberleşme, ticari ve finansal işlem etkinliğini olağanüstü arttırmış ve parayı en büyük spekülatif ekonomik araç haline sokmuştur. Elektronik hızlarla uçuşan paralar binlerce insanı elektronik hızlarla soyabiliyor. Öte yandan dünya nüfusu artıyor. Dünyanın fiziksel dengesini bozabilen tek yaratık olan insan için tehlike çanları çalan iklimsel değişiklikler, günün en sıcak konusu. Fakat tüketim robotu olmuş insanlar uyanmıyor. Anlaşılan tüm Dünya hala 2500 yıl önce yazılmış yukarıdaki öğüde uygun idare ediliyor... Saygıyla... Ata Fecob
  23. İNTİHAR: Nedenleri, Belirtileri, Riskleri ve Öneriler ÖZELLİKLER: · İntihar etmekten bahsederler ve her intihar eden on kişiden sekizi intihardan birkaç ay önce belirgin uyarı ve ipuçları verirler. · Kendilerini dayanılmaz acılar içinde hissederler. · Umutsuzluk ve çaresizlik içindedir ve herhangi bir intihar girişiminde bulunup bulunmama konusunda ikircikli duygular yaşarlar. · Düşünce içerikleri daraldığı için başka hiçbir alternatifi farkedemeyecek kadar dar bir tünel algısı içindedirler. · Bir yandan hiçbir şeyi bilmek, görmek ve düşünmek istemez iken diğer yandan bir çözüm arayışı içindedirler. · Genellikle yüksek standartları olan, mükemmeliyetçi, yanlış yapmaktan korkan, kendini sıkça eleştiren kişilerdir. İntihar Konusunda Doğrular ve Yanlışlar: · İntihardan söz eden kimseler kendilerini öldürmez. (y) · İntihardan bahsetmek önlenmesinde etkili bir yöntemdir. (d) · İntihar eden kişiler kesinlikle ölmek istemektedirler. (y) · İntihar edenlerin çoğu yaşam ile ölüm arasında kesin bir seçim yapamamışlardır. Bir bakıma ölümle kumar oynarlar ve kendilerini kurtaracak birilerinin varolduğunu bilip, son ana kadar kurtarılmayı beklerler. (d) · Bir kez intihar girişiminde bulunan kişinin bu eğilimi ömür boyu devam eder. (y) · Kendilerini öldürmek isteyen kişilerin çoğu yalnızca kısıtlı bir zaman için bu ruh halindedirler, eğer krizden kurtulabilirlerse iyi bir hayat sürerler. (d) · Kriz sonrası iyileşme intihar riskinin sona erdiğini gösterir. (y) · İntihar zenginliğe ya da fakirliğe bakmaz tüm sosyoekonomik seviyelerde görülebilir. (d) · İntihar eğilimi kalıtımsaldır. (y) · İntihar etme niyeti taşıyan kimseler mutsuz kimselerdir. Mutsuzlukları bu kişilerin mutlaka ruh hastası veya psikotik oldukları anlamına gelmez. (d) · İntihar hakkında konuşmak kötüdür, insanları intihara yönlendirebilir.(y) · Ölümle sonuçlanan intiharlar erkeklerde kadınlara göre 3 kez daha fazladır.(d) · Erkekler özellikle kendilerini vurarak öldürmeyi, kadınlar ise bu amaçla uyku haplarını kullanmayı tercih ederler. Bununla birlikte intihara başvurma yöntemleri kültürden kültüre değişebilir. (d) · Toplumlarda intihar oranları sosyal çöküntü yıllarında yükselir, refah yıllarında normal kalır ve savaş yıllarında düşer. (d) İNTİHARIN NEDENLERİ: · Bireyin, anne baba yada kendisi için çok önemli bir kişi tarafından reddedilme yada terkedilme duygusunu yaşaması ve bu duyguyla başedememesi, · Çocuk ve gençte özbeğeni sorunları yaratan, ailevi problemlerle oluşan iletişim eksikliği, · Kişinin yaşam güçlükleri karşısında yalnız bırakılması, hissettiği kaygı ve güvensizlikleri bir başına yaşamak zorunda kalması, · Ailede birlik ve bütünlüğün ya kısmen bulunması, ya sınırlı olması yada hiç bulunmaması, · Anlayışsız ve düşmanca ana baba tutumlarına maruz kalınması, · Ailede intihar edenlerin bulunması, · Depresyon, · Alkol ya da diğer maddelerin aşırı kullanımı, · Bir aile üyesinin yada çok yakın birinin kaybı, sevilen ölmüş bir kişiyle tekrar birleşme arzusu, · Yaşam yada sağlıkta ortaya çıkan yada çıkması beklenen olumsuz olarak algılanan değişiklikler, · Uzun süreli ölümcül hastalık, · Kişinin cinsel kimlik sorunu yaşıyor olması, · Yakın zamanda bitmiş çok yakın bir ilişki, · Gerçek yada hayali, fiziksel yada duygusal bir terkedilmenin öcünü almayı isteme, · Kişinin tamir edilemeyecek bir hatanın kefaretini bu şekilde ödeyeceğini düşünmesi, · Büyük zorlamalar getiren yaşantılar, · Özellikle gençlik intiharlarında silahların kolay ulaşılabilir olması, intiharı romantik, mistik bir eylem olarak yücelten film, kitap yada müzikler, · Bir intihara şahit olmak, kişinin kendini ölen kişiyle özdeşleştirmesi yada medyanın o kişiye övgüler yağdırması, · Çete ve şiddet olaylarına karışma, · Bilinmeyen nedenler. İNTİHARIN BELİRTİLERİ: · Belirtilerin belki de en önemlisi ümitsizliktir. · İntihar ipuçları, bazen intihar niyetini gösteren açık ve sözel ifadeler, bazen üstü kapalı imalar, bazen de davranışlarda gözlenen değişmeler şeklinde olabilir. Davranışsal değişiklikler gençlerin kendilerini açıkça öldürme tehdidinde bulunmaları ve bunu kanıtlamak için bir gösteri yapmaları şeklinde de olabilir. · İntiharı düşünen kişi, “Artık benim için endişelenmeniz gerekmeyecek” veya “yakında hayatınızdan tamamen çıkacağım” gibi sözler söyleyebilir. Kişi hangi yaşta olursa olsun bu tür konuşmalar her zaman ciddiye alınmalıdır. · İntihar eğilimi önceden tahmin edilemeyen anlık, tepkisel bir davranış değildir. Vakaların çoğunluğunda intiharın bir plana dayalı ve yavaş yavaş gelişerek zihinde uzun tasarlamalardan sonra gerçekleştirildiği görülmüştür. İntihar riski; · Geçmişte yapılmış bir başka intihar girişimi olmuşsa ve bu girişimde kullanılan veya düşünülen intihar metodunun ölümcüllüğü yüksekse, · Hayatın erken dönemlerinde evden ve okuldan kaçma varsa, · Düzensiz ev hayatı, evden uzaklaşma yada eve haber vermeden dışarıda kalma gibi davranışlar, · Yinelenen ve başarısız olmuş evlilikler yaşanıyorsa, · Alkolizm ve uyuşturucu kullanımı varsa, · İş / Okul yaşamında başarısızlık görülüyorsa, · Aşırı depresyondan aşırı mutluluğa geçme gibi duygusal çalkantılar sık sık yaşanıyorsa, · Kişi, başarısızlık, değersizlik, umutsuzluk ve tedirginlik gibi duygularla birlikte, sık sık yaşamın anlamsız olduğunu ifade ediyorsa, · Ruhsal bozukluk belirtileri bulunuyorsa, · Arkadaşlarını ani bir şekilde değiştiriyorsa, · Cinsellikle ilgilenmiyorsa, · İlişkilerdeki çaresizlik ve umutsuzluklarını dile getiriyor, kendisiyle ilgilenilmediğinden, sevilmediğinden ve istenmediğinden yakınıyorsa, · Yeme ve uyuma alışkanlıklarında aşırı değişmeler görülüyorsa, · İçine kapanma, ilişki kuramama ve toplumsal etkileşimlerden kaçma, özellikle son haftalarda duygusal ilişkilerde kesilme gözleniyorsa, · Hareket azlığı ya da çabuk alevlenme, kendini tehlikeye atma, saldırganlık, artan bir vurucu kırıcılık oluşmuşsa, · İntihar etmiş müzisyenler yada ölümle ilgili şarkılara aşırı ilgi uyanmışsa, · Vasiyet yazma, sevdiği eşyaları atma veya eşe dosta dağıtma, son düzenlemeler yapma gibi davranışlar gözleniyorsa önemli ölçüde artmış demektir. İNTİHARLA İLGİLİ ÖNERİLER: · İntiharla ilgili sözel mesajlar ve davranışsal girişimler ciddiye alınmalıdır. Bunların çocukça kaprisler olarak değil, kişinin çevresindekileri uyarmak için kullandığı anlamlı işaretler olarak değerlendirilmesi yaşam kurtarıcı olabilir. · İntihara dair ipuçları önceden farkedilebilirse intiharın önlenmesi olanaklıdır. Bu nedenle intiharlara karşı alınacak ilk önlem toplumda bireyleri intiharların ipuçlarına dair bilgilendirmek, duyarlı olmalarını ve herhangi bir intihar tehdidini daima ciddiye almalarını sağlamaktır. · Gençlerin intihar bunalımı içindeyken yaşadıkları umutsuzluklar kaygı ve korkular onları telkin ve yönlendirmelere açık yapar ve bu durumları intihar girişiminin önlenmesini kolaylaştırabilir. · İntihar girişiminde bulunanların çoğu ”iyileşme” başladıktan sonraki 3 ay içerisinde ölümcül düşünce ve duygularını gerçekleştirmek için yeterli enerjiye sahiptirler. Aileler ve hekimler bu sürede dikkatli olmalıdırlar. · İntihar hakkında konuşmak insanları intihara yönlendirmez. Hatta intiharı düşünen biri konuşmaya, duygularını açığa vurmaya ihtiyaç duyar. · İntiharın ipuçları ve işaretleri intihar bunalımı içindeki kişinin yakın çevresinde kaygı, korku ve huzursuzluklara yol açar. İntihar girişiminde bulunmak ise, bu girişimde bulunan kişinin yakınlarında suçluluk duyguları uyandırır. Ve bazen intihar girişiminde bulunan kişilerin amacıda bu gibi duyguları uyandırmaktır. Bununla birlikte intihar girişiminin yol açtığı suçluluk duyguları ve çevrenin bu duygulardan kaynaklanan koruyucu davranışları uzun süreli olmamaktadır. Özellikle tekrarlayan intihar girişiminde suçluluk duyguları yerini öfkeye, bıkkınlık ve kayıtsızlığa bırakabilir. Böylece bunalımda olan kişi desteğe en çok ihtiyacı olan zamanda sorunlarıyla yalnız başına kalır. İntihar girişimi kaçıncı kez tekrarlanırsa tekrarlansın kişiye karşı destek ve ilgi sabırla sürdürülmelidir. · İntihara eğilimli gençler bazen intihar ya da ölümleri hakkında şiir ya da yazı yazarak niyetlerini gösterebilir, intihara kalkışmadan önce bir arkadaşlarıyla konuşabilirler. Bu nedenle birilerinin intihardan bahsettiğini duyarsanız intihar hakkında sır tutulmaması ve profesyonel yardım alınması gerektiğini hatırlamalısınız. · İntihar duyguları ve düşüncelerinin çözümü kolay değildir, ancak anlayan biriyle özelliklede bir uzmanla konuşmak çok yararlı olacaktır. Uzmana Öneriler: · Güvene içtenliğe ve kabule dayalı bir ortam yaratın. Yumuşak ve net konuşun. Sesinizin içten, ifadelerinizin açık olmasına çalışın. Kişinin konuşma ve düşünme hızına saygı duyun, sabırlı olun. Heyecan içeren duygularınızı ifade etmeyin, sakin olun. İlişki kurmak zor olabilir, kişi bazen ağlayıp, bağırabilir, alkol yada ilaç etkisi altında olabilir, bekleyin. Eğer sizin vaktiniz yoksa bir başkasından yardım isteyin ama kaçmayın. · Kişinin intihara neden olarak ileri sürdüğü problemi üzerinde çalışılabilecek şekilde yeniden tanımlayın. Kriz altında kalmış kişiler sorun yığını altında kalmış gibidirler. Kişinin en acil ve en yoğun problemini bulup, üzerinde çalışacak şekilde açığa çıkarın. Yapılması gerekenler için bir öncelikler listesi oluşturun. Listenin en başında bulunması gereken seçenek sağ kalmak olmalıdır. Geçmişte yaşanan sorunlar değil, şimdiki ve buradaki sorunlar üzerinde durun. · Durumun aciliyet ve tehlike derecesini değerlendirin. Kişide gözlenen belirtilerin mesajların aciliyet derecesini araştırın. Bunu yaparken açık ve sakin olun. Kişinin kendine gerçekten zarar verip veremeyeceği hakkında kişiyle açık iletişime girerek bilgi sahibi olmaya çalışın. Farklı tehlike düzeyleri farklı müdahaleler gerektirir. · Mantık ve duygular arasındaki dengeyi yeniden oluşturun. Kriz anında insanlar isterik bir nöbetten inanılmaz derecede mantıklı konuşmaya kadar çok çeşitli psikolojik durumlar içine girebilirler. Çok yoğun duygular yaşayanları sakinleştirmeye çalışın. Çok mantıklı konuşanlarda ise duyguları açığa çıkarmaya çalışın. Sorunun özüne inmek ve gerçekçi çözümler geliştirmek istiyorsanız, duygusal bir dengenin sağlanması gerekmektedir. · Kişinin geçmişteki ve şimdiki güçlü yanlarını araştırın. Burada sorulacak soru kişinin o ana kadar sorununu çözmek için neler yaptığı ve sonuçlarının ne olduğudur. İnsanlar bazen sorunlarıyla uzun süre uğraşıp başarısız olduktan sonra yardım isterler. Bazıları da kendileri hiçbir şey denemeden sorunu diğer insanların çözmesini bekleyebilirler. Herhangi bir adım atmadan önce bunu test edin. Kriz içindeki kişiler genellikle hayatlarındaki olumlu şeylerin farkında değildir. Müdahaleyi yapan kişilerin onları anlaması gerekir. Ancak bu onların olumsuz bakış açılarına kendilerini kaptırmaları anlamına gelmemelidir. · Aciliyet derecesine göre geleceğin planlanması. Krizin aciliyet düzeyi arttıkça kişinin uzun vadeli çözümleri beklemeye tahammülü azalır. Krize müdehale bir terapi değildir. Acı veren bir sorunla şimdi ve burada başa çıkma yoludur. Gerçek ve olabilirliği yüksek çözümler üzerinde odaklaşın. · Eyleme geçme kararının alınması. Çözümler üzerinde konuşmak ilk adımdır ve çok önemlidir. Daha sonraki adım yapılacak iş üzerinde karar vermektir. Bunu yapmazsak kişinin sorunu açığa çıkabilir ve çözüme yönelik hiçbir şey yapılmadığı için kişinin acısı aynı kalabilir. · “İntihara hayır” yönünde bir kontrat oluşturma. İntihar etme olasılığı olan her insanla yapılacak müdahalede bir “intihara hayır” sözünün verileceği bir anlaşma yapılabilir. Diğer bir ifadeyle bu kontratın anlamı kişinin her ne olursa olsun hiçbir koşulda kontrat yaptığı uzmanla görüşmeden intihara kalkışmayacağıdır. Tüm enerjisini kendisine yardım edecek birine ulaşmak için kullanacaktır. · Müdehaleyi sona erdirme. Çok çeşitli nedenlere bağlı olarak kişi hala sorunu üzerinde konuşmak isteyebilir yada farklı sorunlarını getirmek isteyebilir. Buna izin verilmemelidir. Yumuşak ama kesin bir ses tonu ile artık konuşmak değil sorunu çözmek için harekete geçmek zamanının geldiği belirtilmelidir. Ancak hiçbir zaman karşınızdaki kişiye onu reddettiğiniz mesajı verilmemelidir. İNTİHAR RİSKİ OLAN BİREYLERE YAKLAŞIMDA DİKKAT EDİLECEK NOKTALAR: DİNLEME Tüm dikkatinizle ve karşınızdakinin sözünü kesmeden dinleyin. Neler söylediğini ayrıntılarıyla hatırlayın. UNUTMAYIN ne kadar az konuşup ne kadar çok dinlerseniz o kadar çok hatırlarsınız. Sözel veya sözel olmayan ipuçlarının altında yatan duyguları anlamaya çalışın.Anlattığı durum sizin başınıza gelseydi neler hissedeceğinize bakın.Konuşurken duraksadığı sessizleştiği yerlere dikkat edin, sessizliklere katlanmaya çalışın, hatta sessizliği bozmak için soru sormaktan kaçının.Kendinizi rahatlatmaya onun da rahatlamasını sağlamaya çalışın. TEPKİ VERME Kişinin duygularını ve düşüncelerini tanımlarken hata yapabileceğinizi unutmayın.Kendi duygu ve düşüncelerinizi işe karıştırmayın.Olabildiğince az soru sorun, kesin bilgi istiyorsanız sorularınız kesin ve net olsun.Bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorsanız açık uçlu sorular sorun (Ne oldu , ne anladın, nasıl bir anlam veriyorsun) Ama her ne olursa olsun neden ve niçin gibi sorular sormayın.Tasdik anlamına gelen “hı ,hı , tamam” gibi sözcükleri mümkün olduğunca az kullanın.Dinlediğinizi göstermek onu daha çok cesaretlendirmek ve duyduklarınızı doğru anlayıp anlamadığınızı kontrol etmek için kişinin söylediklerini kendi cümlelerinize dökerek tekrarlayın. Yargılamaktan ve yorumlar yapmaktan kaçının. Kişinin başından geçenler ile olaylara gösterdiği tepkileri ve düşünceleri arasında bağlantılar görüyorsanız bunları o kişiyle paylaşıp algılarınızın doğru olup olmadığını sorun. Gereksiz şekilde konuyu değiştirmeye yada kişinin sözünü kesmeye çalışmayın. Çok erken, çok sık ve çok uzun konuşmaktan kaçının. Konuşmayı bitirdikten sonra yeniden dinleme durumuna geçip, kişinin söylediklerinize nasıl tepkiler verdiğini (sözel yada sözel olmayan biçimlerde) gözleyin ve yeni bir tepki oluşup oluşmadığına bakın. Doğan Demirkan ÖZDEMİR Uzman Klinik Psikolog
  24. GeceKuşu şurada cevap verdi: GeceKuşu başlık Güncel Konular
    Zenne'yi 'Sapıkların Filmi' olarak nitelendiren gazeteye yönetmenleri cevap verdi: ''Asıl sapıklık, yaşam hakkına saygı duymayan, toplumdaki insanları kin ve nefrete sevk eden düşüncelerdir. ''

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.