GeceKuşu tarafından postalanan herşey
-
BABAMIN BAVULU - (Orhan Pamuk’un Kraliyet Akadamesindeki konuşmasının tam metni )
*** *tna
-
BABAMIN BAVULU - (Orhan Pamuk’un Kraliyet Akadamesindeki konuşmasının tam metni )
***
-
BABAMIN BAVULU - (Orhan Pamuk’un Kraliyet Akadamesindeki konuşmasının tam metni )
*** Orhan Pamuk'u yakından takip eden arkadaşlar bu konuşmayı Canlı olarak CNN'den takip etmişlerdir... Ancak kaçıranlar yada tekrar gözden geçermek isteyebilecek arkadaşlar için o konuşmasının tam metnini alıntılamak istedim... Sizlerinde bir edebiyatcının iç dünyasını, yaşam kesitlerindeki duygularını ifade ederken başarısını... Bir roman tadındaki bu kısacık anlatımında bulacağınızı düşünüyorum... Ancak Konuşmanın tamamını (25600 - Karekteri aştığı için ) birkaç bölümde iletmek zorunda kaldım... *** İşte Pamuk'un roman tadındaki konuşması Orhan Pamuk’un Kraliyet Akadamesindeki konuşmasının tam metni 07.12.2006 18:24 ***
-
BABAMIN BAVULU - (Orhan Pamuk’un Kraliyet Akadamesindeki konuşmasının tam metni )
Orhan Pamuk'tan duygu yüklü konuşma Nobel Edebiyat Ödülü kazanan yazar Orhan Pamuk, İsveç’in başkenti Stockholm’deki İsveç Kraliyet Akademisi'nde Nobel ödülüyle ilgili konuşma yaptı. Pamuk ‘Babamın Bavulu’ adlı konuşmasını babasına ithaf etti. Pamuk konuşmasında babası ve ailesiyle ilişkilerini, gençliğini, edebiyat ve romana bakışını, bir hikaye diliyle izleyicilere anlattı. Konuşmasında, Doğu - Batı ilişkilerine değinen Pamuk, "Benim için yazarlığın sırrı, nereden geleceği hiç belli olmayan ilhamda değil, inat ve sabırdadır. Türkçe'deki o güzel deyiş iğneyle kuyu kazmak, bana sanki yazarlar için söylenmiş gibi gelir" ifadesini kullandı. Konuşmasının sonunda babasının 2002 yılının Aralık ayında öldüğünü hatırlatan Pamuk, "Bugün babam aramızda olsun çok isterdim" diye konuştu. Pamuk’un konuşmasını, edebiyat ve sanat dünyasının önemli isimleri izledi. Orhan Pamuk'un konuşması, izleyiciler tarafından ayakta alkışlandı. Pamuk, ödülünü 10 Aralık Pazar günü, İsveç Kralı 16’ncı Carl Gustaf'ın elinden alacak. Orhan Pamuk, dün düzenlediği basın toplantısında, Nobel Ödülü'nü "hayatımdaki en güzel bir iki şeyden biri" olarak nitelemişti. *** *tna
-
ATATÜRK SUÇLU... (Neden mi?... Çünküüüü...........................................)
Konuya yapılan yaklaşımları daha iyi toparlamışsın Cyrano; Ve ifade ettiğin görüşlere aynen katılıyorum... *tna
-
Kim, kimden kopya çekmiş ?
sadece iletinizin başındaki bu cümleyi ele alıp bırakmak istiyorum... Sizin; ifadeniz üzerine sorusu tarafımdan yöneltildi? Orada dikkat ederseniz arayıpta bulacağınızı mı söylüyorunuz? ifadesi var... Yani orada "böyle bir yaptırım olduğu yada olmadıgı" anlamı çıkmaz... Yazdıklarımı okumuyorsun diye bir görüş belirtiyorsunuz... ama kimin okuyup, okuduğunu anlamlandırdığı görülüyor... *** Neyse...ironi yaptım diyorsanız... o zaman denilecek bir şey kalmıyor... Ama bilmelisiniz ki, her yazıyı dikkatle okuyorum... *tna
-
Kuran'ın bir masal kitabından ne farkı var?
Neden böyle bir şeyi söyleme ihtiyacı duyulmuş...? Siz bu ifadeyi kullanınca merak ettim doğrusu... Siz neden acaba diye düşünüp araştırdınız mı?... Aklıma şimdi şöyle bir şey geliyor... İnsan ilişkilerini belirleyen ve " bir masal gibi gelir bizim maddelerimiz " diyen anayasalarda var mı acaba...? Eğer varsa şaşırmamak mı..Yoksa o anayasalara kuşkuyla bakmak mı gerekir...? *tna
-
Kim, kimden kopya çekmiş ?
Siz hala böylesine ahlaki ve ciddi bir konuda ve iddia karşısında... İnancınızda böyle bir yaptırımın var olup olmadığını arayıpta bulacağınızı mı söylüyorunuz? Çok İlginç... Hemde buna emin olun edasıyla... Hadi bu benim için anlaşılır olabilir belki, çünkü benim bilgi ve ilgi alanımın dışında kalıyor... Bence Katakuta'ya hiç kızmayın o sizin inancınızla ilgili araştırma yapıp bilgilenmenize yardımcı oluyor... Umarım sizde bundan sonra kulaktan dolma duyumlar ve üstün körü yaklaşımlar yerine... Savunduğunuz şeylere alt yapısı daha dolu ve daha çiddi yaklaşırsınız... *tna
-
Ayın Kitabı: Şu Çılgın Türkler
*** *** Turgut Özakman YAZARIN BİYOGRAFİSİ : 1930'da Ankara'da doğdu. A.Ü. Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosuna dramaturg olarak girdi. TRT'de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve dört yıl Genel Müdürlük yaptı, Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu'nda (1988-1994) Üyelik ve Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. DTC Fakültesi Tiyatro Bölümü'nde 30 yıl 'dramatik yazarlık' dersi öğretim görevlisi olarak çalıştı. Evli. Üç çocuğu, üç torunu var. 1998'de, kendisine, 'üstün hizmetleri dolayısıyla' Anadolu Üniversitesi'nce "Fahri Doktor" unvanı verildi. Başlıca oyunları: Pembe Evin Kaderi, Güneşte On Kişi, Duvarların Ötesi, Kanaviçe, Ocak, Paramparça, Ah Şu Gençler, Sarıpınar-1914, Fehim Paşa Konağı, Resimli Osmanlı Tarihi, Bir Şehnaz Oyun, Töre, Delioğlan. Başlıca senaryoları: Keloğlan Aramızda; Yatık Emine; Kurtuluş; Cumhuriyet. Romanları: Korkma İnsancık Korkma; Romantika; 19 Mayıs 1999/Atatürk Yeniden Samsun'da; Şu Çılgın Türkler. Meslek kitapları: Radyo Notları; Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği. Tarih kitapları: Dr. Rıza Nur Dosyası; Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele; Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi. Çeşitli ödüllerin yanı sıra 1999'da, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne değer görüldü. 2005'te yayımlanan ve büyük yankı uyandıran Şu Çılgın Türkler adlı romanı dolayısıyla Yeditepe Üniversitesi, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Ege Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi tarafından "fahri doktor" unvanı, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi ve ODTÜ tarafından ise "Topluma Katkı Ödülü" ile ödüllendirildi, pek çok kuruluştan özel ödül aldı. *** Kitapta Yer Alan Önemli Konu Başlıkları : Başlangıç (28 Haziran 1914 -1 Nisan 1921) Birinci Kitap: Yunan Büyük Taarruzu Birinci Bölüm: Kütahya-Eskişehir Savaşına Hazırlık (1 Nisan 1921 -10 Temmuz 1921) İkinci Bölüm: Kütahya-Eskişehir Savaşı (10 Temmuz 1921 - 24 Temmuz 1921) Üçüncü Bölüm: Sakarya Savaşı'na Hazırlık (25 Temmuz 1921 - 13 Ağustos 1921) Dördüncü Bölüm: Ankara'ya Yürüyüş (14 Ağustos 1921 - 22 Ağustos 1921) Beşinci Bölüm: Sakarya Savaşı (23 Ağustos 1921 -13 Eylül 1921) İkinci Kitap: Türk Büyük Taarruzu Birinci Bölüm: Büyük Taarruza Hazırlık (14 Eylül 1921 - 13 Ağustos 1922) İkinci Bölüm: Afyon Güneyine Yürüyüş (14 Ağustos 1922 - 25 Ağustos 1922) Üçüncü Bölüm: Büyük Taarruz (26 Ağustos 1922 -18 Eylül 1922) Sonuç (19 Eylül 1922 - 27 Ekim 1922) *** Kitabın Konusu: 1948 yılında on arkadaş, Nezih Bayman adlı bir arkadaşımızın başkan olduğu Anadolu Oymağı adlı bir derneğin düzenlediği uzun yürüyüşe katıldık. Polatlı'dan Dumlupınar-Zafer Tepe'ye kadar yürüyecek, Sakarya siperlerinden aldığımız toprağı Zafer Tepe'deki anıtın toprağına katacaktık. 19 Ağustos 1948 günü Ankara'dan Polatlı'ya trenle gittik. Polatlı'dan Zafer Tepe 'ye kadar on gün yayan yürüdük. Yol çizgimiz şöyleydi: Polatlı, Beylikköprü, Acıkır, Mülk köyü, Sivrihisar, Çifteler, Seyitgazi, Türkmen ormanı, Alayunt, Kütahya, Altıntaş, Çal köyü, Zafer Tepe-Zafer abidesi. Zafer Tepe'ye 29 Ağustos gecesi vardık, toprakta uyuduk. Sabahleyin on binlerce insan şehirden ve köylerden trenle, otobüsle ve yaya olarak tören alanına aktılar. Burada 30 Ağustos geçit törenine katıldık. Ertesi yıl da yapıldı bu yürüyüş. Ben, Kütahya-Zafer Tepe bölümüne bir daha katıldım. Bu kez Altıntaş üzerinden değil, Olucak'tan geçerek Dumlupınar'a geldik. Geçtiğimiz yerler, savaşların olduğu, Yunan işgali görmüş, işgal ve zafer günlerini yaşamış yerlerdi. Savaşa katılmış, tanık olmuş insanlarımız sağdı. Onları dinleye dinleye yürüdük. Yol boyunca not aldım. Milli Mücadele ile ilgili anılan toplamam böyle başladı. Zaman içinde, kitap, dergi ve gazetelerde çıkmış yazılı anıları derledim. Bu dönemi yaşamış, görmüş asker ve sivillerle konuştum. Derleme sınırımı genişletip Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemiyle ilgili özgün ya da çeviri, bütün belge, araştırma, inceleme kitaplarını da toplamaya başladım. Alamadıklarımı ?o zamanlar fotokopi yoktu? el yazımla çoğalttım. 1. ve 2. Dönem TBMM tutanaklarını sağladım. Harp Tarihi Dairesi'nin kitaplığındaki Yunancadan çevrilmiş kitapları okudum, fotokopisini alamadığım için el yazımla kopya ettim. Bu konudaki yeni yazıya çevrilmemiş eski yazı kitapları rahmetli kayınpederim İlhamı Gökçekoğlu ya da annem okudu. Haritalar ve fotoğraflar topladım. Sakarya ve Büyük Taarruz bölgelerini birkaç kez gezdim. Milli Mücadele ile ilgili bilgi ve belge toplama tutkum elli küsur yıldır sürüyor. Hemen hiç ara vermedim diyebilirim. Bu derleme ve okumayı hâlâ da sürdürüyorum. Bu kaynaklan o kadar çok okuyup inceledim ki insanları yakından tanımış, bazı olaylara sanki tanık olmuş gibiyim. Bazı olayları yaşadığım vehmine kapıldığım zamanlar oluyor. Yaklaştıkça büyüyen, bir macera romanından daha heyecan verici olan Milli Mücadele'yi, gençler için roman olarak yazmayı, bu uzun ve yoğun emeği böyle değerlendirmeyi düşündüm. Birkaç roman kişisinin çevresinde dönerek değil, bütünüyle, her cephesiyle anlatmak istedim. Bunu yapabilmek için bu tür anlatımlarda kullanılan zincirleme ve paralel kurgu modelinden yararlandım. Okurlar bu büyük konuyu, sade ve meraklı bir roman gibi yorulmadan okusunlar istedim. Bunu başarmış olmayı çok isterim. Gençlerimize uzun zamandır Milli Mücadele'yi gerektiği gibi anlatmıyoruz. Bu yüzden şimdiki birçok orta yaşlılar da Milli Mücadele'yi iyi bilmiyor. Bilmemek oranı gittikçe artıyor. O görkemli olayı eski, soluk fotoğraflara benzettik. Oysa cumhuriyetimiz o mücadelenin ürünü ve kaçınılmaz sonucudur. Yeni devletin kuruluş felsefesini o mücadele belirlemiştir. Anadolu aydınlanması, birliği ve yurttaşlık bilir ci o büyük mücadeleyle başlamıştır. O dönem bilinmeden bugünü okuyamayız, yarını göremeyiz. Milli Mücadele'nin emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşı olduğu anlatılmadığı için gençlerimiz başkalarının kurtuluş mücadelelerine imrendiler. Kendi tarihlerine, kendi kahramanlarına yabancılaştılar. Milli Mücadele'nin bir yazarın hayal zenginliğine ihtiyacı yok. Şaşırtıcı bir yakın zaman destanı. Gerçek olaylar hayali çok aşıyor. Bu gurur ve ibret verici gerçekleri, roman biçimi içinde yansıtmak istedim. Şu Çılgın Türkler, belgelere dayalı, gerçek olgu ve olayların romanıdır. Belgeler, mektuplar, anılar, makaleler, bilgiler, raporlar, haberler, gerçeğe bağlı kalınarak öyküleştirilmiştir. Genel olarak bütün kişiler gerçektir. O zamanlar soyadı yoktu. Ben bu önemli insanların bilinmesi için soyadlarını da kullandım. Havayı yansıtmak, ayrıntıları belirtmek ve konuyu yürütmek için Nesrin, Yzb. Faruk, Dr. Hasan, Gazi Çavuş, saatçi Ali Efendi, Panayot gibi birkaç hayali kişiye yer verdim. Olaylar tarih sırasıyla anlatılmış, gün içindeki olaylar da sabahtan geceye doğru sıralanmıştır. Şu Çılgın Türkler, elbette bir tarih kitabı değildir. Bununla birlikte o dönemi ve özellikle de insanlarımızı anlatan belli başlı tarihi ve askeri olayları ihmal etmedim. Savaşlar, teknik açıklamalardan ve ayrıntılardan ayıklanmış olarak, ana çizgileri, özellikle de ruhu korunarak hikâye edilmiştir. Deniz olaylarının ancak bir kısmına yer verebildim. Örnek olarak Rüsümat'ın hikâyesini anlatmakla yetindim. Yunanlılar için Yunan kaynaklarını, İngilizler için İngiliz kaynaklarını kullandım. Aleyhlerindeki bilgiler kendi kaynaklarında, uluslararası kurulların raporlarında ve yabancı gazete ve araştırma kitaplarında yer almaktadır. Hiçbir şeyi abartmadım, küçültmedim de. Aktarılan olayların gerçek olduğunu belirtmek için geçerli kaynakları gösterdim. Dipnotlar sonda toplanmıştır. İlk kez okurken dipnotlara hiç bakmamanızı dilerim. Romanın başında, Mondros Mütarekesi'nden İkinci İnönü Savaşı'nın son gününe kadar geçen sürecin bir özeti var. Bu süreci biliyorsanız, bu özeti okumasanız da olur. Ama isterseniz roman bitince bir göz atın, belki dikkatinizden kaçmış birkaç gerçek bulursunuz. İyi bilmiyorsanız, romanı daha sıcak izlemeniz için okumanızı tavsiye ederim. Anıları, gazete, dergi ve kitapları toplarken, birçok insandan yardım ve destek gördüm. Hepsinin adını ansam sayfalar alır. Yarısına yakını da rahmetli oldu. Hepsine yürekten teşekkür ediyorum, sonsuzluğa göçmüş olanlara rahmet diliyorum. Bir küçük açıklama: Bu çalışmamı bilen Televizyon Daire Başkanı Serpil Akıllıoğlu Kurtuluş Savaşı'nı TRT'ye dizi olarak yazmamı istemişti (1992). Malzemeyi roman olarak kurgulamıştım. Ama heyecanlandım. Kurtuluş Savaşı ile ilgili filmlerde halk ıska geçilir, sosyal ve siyasi yan yok sayılırdı. Olay genellikle bir Türk-Yunan savaşına indirgenirdi. Milli Mücadele'nin emperyalizme karşı bir istiklal ve kurtuluş savaşı, saltanat düzenine ve anlayışına karşı da bir ihtilal olduğu yansıtılmazdı. Savaş bölümlerinde askerler ütü izi belli üniformalar giyer, subaylar pek şık gezerlerdi. Yunan, İngiliz, Fransız, Sovyet cephelerine hiç değinilmezdi. Bu dönemin halkımıza doğru yansıtılmasının yararlı olacağını düşündüm, 'peki' dedim. Bir yıl süre istedim. Uygun görüldü. Yirmi bölüm halinde yazdım, verdim. TRT Yönetim Kurulu bütçe sorunlarını ileri sürerek, önce 90 dakikalık bir film olarak çekilmesini istedi, sonra üç bölüme çıktılar. Sonunda Genel Müdür Kerim A. Erdem, Yönetim Kurulu Üyesi Gültekin Samancı ve Yönetmen Ziya Öztan'ın çabalarıyla altı bölüm olmasına rıza gösterdiler. Yazılan senaryonun üçte birinden yararlanılabilmiş, birçok ayrıntıya yer verilememiştir. Dizinin yönetmenliğini Ziya Öztan yaptı. Müziği Muammer Sun üstlendi. Başta Rutkay Aziz olmak üzere filme emeği geçen herkes büyük özveriyle çalıştı. Temiz bir film oldu. Çok ilgi gördü. Genç izleyicilerin ilgisi beni mutlu etti. Bu açıklamayı şunun için yaptım: Şu Çılgın Türkler, Kurtuluş adlı dizinin romanı değildir. Kurtuluş'tan daha kıdemli ve geniş bir çalışmadır. Şu denilebilir: Kurtuluş, Şu Çılgın Türklerden oldukça yararlanılarak yazılmış bir dizidir. Sevgi ve saygıyla. Turgut Özakman ... Mart 2005, Ankara [email protected] *** Kitabın Özeti: Dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının, bir millileşme ihtilalinin romanı, şaşırtıcı bir yakın zaman destanı... ? Milli Mücadelemizin, bir serüven romanı gibi rahat okunan ve şimdiye kadar yazılmamış ayrıntılı, çok yönlü öyküsü. ? Gurur ve ibret verici gerçeklerin, gerçek belgelere dayalı olgu ve olayların, insanı içine çeken, şaşırtan, heyecanlandıran, ağlatan, gönendiren anlatısı. *** Kitap hakkında kişisel görüşler: Sevgili Gençler ! Emperyalizmi ve yamaklarını dize getiren, bir enkazdan yepyeni, çağdaş bir devlet kurmayı başaran atalarınızla gurur duyun, şehit ve gazi atalarınızın onurunu yalancılara çiğnetmeyin. Turgut ÖZAKMAN ? İstanbul / 2005 ? Nisan *** "...Özakman'ın kitabı, tarihsel bir gerçeğin güzelim bir Türkçeyle roman diline dönüştürülmesidir. Kırk yıllık özel çabayla saydamlastırılan özgün tarihimizin anlamını yeniden ve bu vakitte içimize sindirmek, bize ve yeni kuşaklara her zamankinden daha çok gerekli. Bu kitabı okuyun, çocuklarınıza okutun, dostlarınıza armağan edin!" - İlhan Selçuk, Cumhuriyet *** "Şu Çılgın Türkler'i okuyun, 'çılgın' babalarınızla, dedelerinizle onur duyun." - Hasan Pulur, Milliyet *** "Olağanüstü akıcı, öğretici, bize yakın geçmişimizi bir kez daha yaşatan bir eser." - Emin Çölaşan, Hürriyet *** "Hiç 688 sayfa boyunca gözlerinizin sürekli dolduğu oldu mu? Hiç, bir kitap boyu acıyı, kederi, gururu ve zaferi akıl almaz med-cezirler arasında adeta yaşadığınız oldu mu?.. Hiç, hıçkırıklarınızdan övünç duyduğunuz oldu mu?.. Benim oldu. Elleri öpülesi Turgut Özakman'ın 'Şu Çılgın Türkler' kitabını okurken." - Ümit Zileli, Cumhuriyet *** "...Bu kitabı okurken, kendi babamdan ve amcamdan, ailemden hep duyduğum olayları yaşadım. Bunu ancak çılgın Turgut yazabilirdi. Ancak, doğrusu, haset duymadım desemyalan olur; böyle bir şaheseri kendim yazamadığım için!" - Altemur Kılıç, Ortadoğu *** "Şu Çılgın Türkler'i bu yaz mutlaka okuyun... Okutun... Hatta 'Çılgın Türkler' kursları açıp gençlere Kurtuluş Savaşı'nı öğretin... Mutlaka!" - Ali Atıf Bir, Hürriyet *** *tna ***
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
* * * 1374 ANNE-BABANIN KIZGINLIĞINI DUYURMASI Şimdiye kadar çocuğumuzun davranışlarına olumlu gözlerle bakmayı, olumlu yönlerini keşfetmeyi ve bunları arttırmak için takdiri bilinçli bir şekilde kullanarak olumsuz tepkilerimizi ertelemeyi öğrendik. Ancak iyi niyetimiz ne kadar büyük, sabrımız da ne kadar geniş olursa olsun, yine de çocuğumuzun bazı davranışlarına kızmadan edemeyiz. Hele, bazı davranışlar bizi özellikle öfkelendirir, bam telimize basarsa? Kızgınlık ve öfke gerçekten zapt edilmesi zor duygulardır. En sık kullanılan ve kızgınlığı en kolay giderme yolu, bu içimizde kabaran duyguyu dışarı vurmak, bağırmak, kızmak ve belki de davranışlarla da ifade edip saldırgan hareketlerde bulunmaktır. (dayak, tartaklama, ceza verme, kapıyı hızla çarpma, elindekini şiddetle yere atma, deliler gibi bağırma, gibi). Ancak, bu gibi hareketler karşımızdaki kişiyi, özellikle de çocuğu çok korkuttuğu gibi, onun da kızmasına ve neticede ilişkinin bozulmasına neden olabilir. Bunun karşılığında kızgınlığı yutmak, belli etmemek, sabırlı olmaya çalışmak, kendini sürekli tutmak da pek fayda etmez, zira öfke ve kızgınlık birikmiş enerji gibidir, en olmadık yerde ve en olmadık şekilde ortaya çıkıverir, patlak verir. Kızgınlık ve öfkenin zamanında ifade edilmeyip biriktirilmesi sonucu, en ufak bir olumsuz hareket kızgınlığın bir yanardağ gibi patlamasına, dışarıya akmasına, boşalmasına neden olur. Sonuç gerek çocuk için çok şaşırtıcı, kaygılandırıcı… (Bunun için bu kadar kızılır mı? Annem-babam böyle kızdığı zaman çok ürkütücü oluyor... Nereye saklanacağımı, ne yapacağımı bilemiyorum, çok korkuyorum...), gerekse anne veya baba için, özellikle de aşırıya kaçılmışsa, pişmanlık ve suçluluk duyguları uyandıran bir durumdur. (Bu suçluluk duygularının olumsuz etkilerini Dayak Bölümü’nde görmüştük). Bunun dışında, kızgınlığın ifade edilmeyip sürekli biriktirilmesi, içe atılması, migren, hazımsızlık, gastrit, ülser gibi psikosomatik rahatsızlıklara, keyifsizlik, hiçbir şeyden tat alamama, depresyona neden olur. *tna
-
ATATÜRK SUÇLU... (Neden mi?... Çünküüüü...........................................)
Oysa alıntıladığınız yazımda bunun cevabı açıkca verilmişti... Ama siz Yapacağınız tespitlerinize dayanak oluşturmak için altyapı oluşturmaksa amacınız... Bunu benim üzerimden, ithamlar ve düşünmediğim şeyleri söyletmek için yönlendirme sorularla yapamazsınız... Yalan demem için bir neden yok... Bu sizin varsayımınız... O günün konjektüründe... Bahsettiğiniz o devletlerin karşısında zafer kazanmış olanların, onların isteklerine boyun eğdiklerini düşünebiliyorsanız, bu yalan söylemekten daha farklı bir şeydir... Tanımlamasını size ve diğer okuyanlara bırakıyorum... Bu söyleminize diyebileceğim bir şey yok... Yine bu sizin alıntı yaptığınız yazımın bir satırını bile objektif değerlendirmeden... Yukarıda belirdiğiniz ön yargılarınızla okuduğunuzu ortaya koyuyor... Haklısınız... Benim görüş ve düşüncelerime katılmayabilir, kendinizi bu düşünce ve görüşlerden uzak tutmak için, kendinize bağdaşamayız koşulunu koyabilirsiniz... Bu sizin tercihiniz... Fakat burada dikkat etmeniz gereken çok ince bir nokta var... Beni maddeci kendinizi ahlaklı olarak göstermeye çalışırken belkide farkında olmadan yaptığınız bir haksızlık var... Ayrıca bu tesbitinize de katılmıyorum... Çünkü ifadelerimde Ahlakı ikinci plana maddeciliği öne çıkran ifadeler olduğunu söyleyemezsiniz... Bu yine sizin yazının özünü değerlendirmediğiniz gerçeğini ortaya koyuyor... Ardından önceden verdiğiniz kararlarla okuduğunuz ifadelerden yanlış çıkarımlar yaparak haksızlık yapıyorsunuz... Kendinizi ahlaklı olarak tanımladıktan sonra, tartıştığınız kişiyi ahlak dışı gösterip bağdaşamıyacağınızı söylüyor.. Gizliden gizliye Atatürk'ün medeniyet anlayışının ahlaksızlık üzerine olduğunu ima etmeye çalışıyorsunuz... Bu yaklaşımın ne kadar ahlak ve hakkaniyet duygularını taşıdığını tekrar değerlendirmelisiniz... Ama bence Ahlak kelimesini kullandığınıza göre... Size yöneltilen soruları göz ardı etmeden... Atlamadan... Üstünü başka yaklaşımlarla örtmeden... Verdiğiniz sözün arkasında duran ahlaki duruşu bize sergileyin... Sorular şunlardı Sayın Fakir: *tna
-
Islam ülkelerindeki çılgınlığı.
Bu üç kelimelik ifadeniz bir sonraki cümlenize geçiş aracı olsa gerek... Öyle olmalı...Aksi taktirde başlığa yazan sizin dışınızdakilerin... Dünyadan bi haber... Duyduğunu anlamayan... Gördüğünü kavrayamayan... Gözü kör, kulağı sağır olduğunu düşünüyor olmanız hiç hoş bir yaklaşım değil... *tna
-
Atatürk ve Türk Kadını..
Teşekkürler taurus yararlı bir paylaşımdı... güncel konulara alıp herkesin gözü önünde olmasını düşünmen belkide doğru bir yaklaşım... Ama bir taraftanda keşke M.K.Atatürk bölümüne yazılsaydı diye düşünüyorum.. Belkide forum yönetimi orada olmasını ama buradan da ulaşılabilmesini sağlıyabilir... Tekrar teşekkürler... *tna
-
Aziz Nesin Ailesinden Şok İtiraflar!
Bencede haklısın trevize; Sizin ilk pararafta ifade ettiğiniz aynı şeyleri düşünüyorum... ikinci aragrafa ise ben kendisini,yapmaya çalıştıklarını ve eserlerini beğeniyor ve takdir ediyorum... Ve biliyorumki; %60 değerlendirmesine tepkilerin çokluğu üzerine ben yanılmışım % 90 aynı kategorideymiş yaklaşımını hala kişiseleştirerek değerendirenler var... Onun bu aykırı ve doğrudan ifade eden kişiliğine çok kızılıyor...Ama o böyle olmasaydı, bu eserlerini yaratabilirmiydi acaba... Sen açık sözlülükle kendisini tasvip etmediğinizi belirtiyorsunuz...Bende kendinizce haklı olduğunuz nedenleriniz vardır diye düşünüyorum... Bu benim beğenmeme engel değil...Benim ona hoş görümde sizin düşüncelerinize engel değil... Ama belirtmek istediğim bir şey var oda bu başlığa Aziz Nesin'e arka çıkan görüşlerini belirten arkadaşların onu temize çıkarma düşünceleriyle hareket etmediklerini düşünüyorum...En azından benimkisi buydu...Ama sizin bu tespitinize de katılıyorum...Son olarak söylemek istediğim; Biz dünyaya yuvarlak yada hayır tepsi gibidir de desek onun gerçeğini değiştirmemiz mümkün değildir... *tna
-
Kuran'ın bir masal kitabından ne farkı var?
Sevgili 'BrainSlapper' ; Sürekli inançlarına saygı bekleyip, Yukarıda ifade etmeye çalıştıklarını göz ardı edenlere gerekli yanıtı vermiş olduğunu düşünüyorum... Bu yazdıklarına bende aynen katılıyorum... *tna
-
HİÇBİRŞEY BİRDEN BİRE OLMADI... ("Önce ezanı Arapçaya çevirdiler, Dinlediniz... Sonra 'Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz' dendi... Demokra.)
İlgin ve çaban için teşekkürler... *tna
-
ATATÜRK SUÇLU... (Neden mi?... Çünküüüü...........................................)
Bence Sayın Fakir; Ulu önderimizi ve yaptıkları üzerinden bir şeyleri tartışmak yerine kendi anlayışlarımızı ortaya koymakta yarar var diye düşünüyorum… Aslınsa bence Atatürk’ün hedef olarak gösterdiği muasır medeniyet, Yaşadığımız dünyayı, üzerindeki öteki canlılarla birlikte mülkiyet unsuru olarak gören, kapitalist, Sömürüye dayalı Medeniyet kavramı olmasa gerek… ( İlerlemiş G8'ler ve geri kalmış ülkeler ), (Kültürlü,kazanan, tüketen,medeni ve kaybeden ilkel, yoksul halklar), (zenciler ve beyazlar), (zengin ve başarılılar, başarısızlar ve fakirler ), (zekiler ve aptallar), ( doğulular ve batılılar), (dinciler ve akılcılar), ( ilericiler ve gericiler), (demokratlar ve antidemokratlar), Zıtlıklarını yaratarak, Ve daima gündemde tutup sistematik olarak bu şekilde insanı insana akıldışı, mantıksız gerekçelerle düşman ederek, Bütün araçlarıyla, medeniyet farklılıklarını her türlü bahaneyle çatışmaya dönüştüren, Batılı biçimiyle kapitalist dünya görüşü tarafından belirlenen medeniyetten bahsetmiyordu herhalde… Çünkü yurtta sulh cihanda sulh ilkesini de önümüze koyan yine odur… Yani içinde bulunduğumuz çağda, kapitalizmin ve onun efendilerinin yarattığı Vahşi saldırgan medeniyet kavramından bahsetmediği açık… Yine Atatürk’ü önümüze koyduğu diğer yol göstermeleriyle birlikte ele alıp... Ne demek istediğini günümüze bakarak değerlendirip anlamaya çalışırsak, (yöntem, ideoloji ve devlet biçimi olarak) terörizmi, diktatörlüğü, faşizmi, kullanarak, ikinci dünya savaşıyla o yönetim biçimleriyle duvara çarptıktan sonra bu kötülüklerin ilacı diye, demokrasiyi icat edip, bunları tez ve antitezleriyle, yepyeni bir yalan düzen olarak dünyaya dayatan İçinde yaşadığımız medeniyet anlayışından söz etmediğini ben kendi payıma algılayabiliyorum… Daha dün güney doğu Asya da, bugün orta doğuda, bugünkü kapitalist Batı‘nın desteği, himayesi olmaksızın bir gün bile iktidarlarını sürdüremeyecek olan despot ve diktatörlerden kurtarmak bahanesiyle, “Demokrasi havarisi“ tavrı içinde ama aslında kendi sömürü düzenlerinin devamı için bu ülke halklarına kardeşi kardeşe kırdırtan yeni zulüm düzenleri kurulmasında payı olan sömürgeci, emperyalist demokratların medeniyet anlayışından da bahsetmiyordu bana kalırsa… Özünde, insanın huzurunu sağlayan bir medeniyetten bahsediyordu... İnsan olarak, tüm diğer canlılarla birlikte, yaşadığımız bu gezegenin bir parçası olarak, doğayla birlikte huzur içinde yaşamamızı sağlayacak medeniyet anlayışından söz ediyordu… O bizden, yaşama, olaylara evrensel olarak bakabilmemizi istiyor, Ve bu bakış açısıyla kazanılacak medeniyeti işaret ediyordu… Kim ne anlıyor bilemem ama ben onu böyle anlıyorum…. Yine o günden bugüne Doğunun ve batının bize dayattığı bu medeniyetleri anlamamız için yine batıdan öğrendiğimiz diyalektik mantığımızı kullanarak bu gibi sorunların üstesinden gelebilmemizi sağlayacak - düşünce yapısını oluşturabilecek - medeniyet anlayışından bahsettiğini düşünüyorum… Anlatmaya çalıştığı hem kapitalist batı medeniyeti hem de oryantalist, dogmatik Ortadoğu ve Arap medeniyeti değildir… Unutmayalım ki, bugün içinde bulunduğumuz dönemde sözünü ettiğimiz o medeniyetler maddi ve manevi tüm zenginliklerini köle çalıştırma sistemine borçludur. Bu gün egemen tavrını sürdüren bu medeniyetler (Bir taraf inanç köleleri-Diğer taraf ekonomik köleler yaratarak) yeni işbirlikleri içinde varlıklarını sürdürebilmek için yeni kölelik anlayışlarını süsleyip püsleyip önümüze koymaktadırlar… Bana kalırsa sizin ima etmeye çalıştığınız gibi şu yada bu devleti ve onların yaşadığı ve dayattığı medeniyeti kasdetmemiştir. Medeniyet denince, kapitalist batı medeniyetini içinde doğru ve güzel şeyler de olabileceğini, onları aklın süzgecinden geçirip ayıklamak gerektiğini. Her olumlu şeyin kendi içinde olumsuzunu da barındığını görmemizi, gelişimin kendisinin olumlu olduğunu bilerek, yaşama, insanlara ve ilişkilerine bu pencereden bakarak muasır medeniyetler seviyesine ulaşmamızı önermiştir… Benim Atatürk’ü ve onun medeniyet anlayışını algılamam bu sayın fakir… Belki karşılıklı otursak konuşacağımız daha pek çok şey var… Ama sayfalar bu kadarla sınırlı ne yazık ki… *** Özetle ; Siz” medeni ülkeler derken hangi ülkeleri kasdetti “ diyorsunuz… Bana göre hiç birini işaret etmemiştir… Çünkü onun dünya görüşü birilerine benzemeye çalışan basit bir bakış açısı değildir… O ve onun önderliğinde bu ülke insanı çağa damgasını vurarak, Sömürgeci, emperyalist, kapitalist medeniyete ve onun efendilerine başkaldırarak, diğer ezilmiş halklara örnek olmuştur… *** Umuyorum bu kez yeni bir soruyla bizi yönlendirmeye değil, artık kendi görüşlerinizle bilgilendirmeye çalışırsınız.!.. *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
HATIRLATMA ... İYİ BİR DİNLEYİCİ OLMAK İÇİN... 1) Dinlerken bedensel olarak dinleme durumuna girin ve dikkatle dinleyin. 2) Hmmm, Evet gibi sözcüklerle konuşulanı takip ettiğinizi belirtin. 3) Söylenenleri duyduğunuzu belirten bir tekrar, özümleme yapın. 4) Konuşanın duygularını isimlendirin. 5) Soruna hemen çözüm getirmeyin. Ne yapmayı düşünüyorsun? Diyerek çocuktan ilk çözümü bekleyin. *tna 1284
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
Cevap anahtarı: 1) Duygu: Üzüntü, ayrılmak istememek, terkedilmişlik, yalnız kalmak istemek. Katılımlı dinleme yanıtı: Ayşe’den ayrılacağına üzülüyorsun değil mi? 2) Duygu: Hayal kırıklığı, üzüntü Katılımlı dinleme yanıtı: Gezmeye gitmek için heveslenmiştin, gitmemek seni üzdü. 3) Duygu: Korku, kaygı Katılımlı dinleme yanıtı: Biraz korktun galiba... 4) Duygu: Gocunmuş, incinmiş Katılımlı dinleme yanıtı: Böyle demeleri seni incitti değil mi? 5) Duygu: Terkedilmişlik, beraber olmak isteği Katılımlı dinleme yanıtı: Sokağa çıkmamdan hoşlanmıyorsun. NOT: Alıştırmaya yanıtlarınız yukarıda önerilenlere tıpkı benzemeyebilir, ancak önemli olan yakın olması veya çocuğun söylemek istediğini yorumsuz yansıtabilmesidir. ALIŞTIRMA: Bu hafta içinde çocuğunuzun ufak sorun olarak dile getirmek istediklerini iyi bir dinleyici olarak dinlemeye çalışın. Sonuçları not edin. *tna
-
ATATÜRK SUÇLU... (Neden mi?... Çünküüüü...........................................)
Sizin derdiniz üzüm yemek değil bağcı dövmek... Medeniyetin sana bana ona göre farklı tanımlarının nasıl olacağını düşünüyorsunuz... Siz sordunuz cevap istediniz... Sorunuzun çerçevesinde ben de size yanıt verdim... Şimdi sorunuza yeni ilaveler yaparak olmadı demenin mantığı nedir ki... Sizin tekrarladığınız soruların yanıtları başlıktaki bir çok iletide var... Benim anlatım, ifade ve görüşlerimi yetersiz buluyor daha fazla ayrıntı istiyorsanız ... Forumdaki M.K.Atatürk bölümüne bir çok alıntı ve yazılar gönderdim oradan takip edebilirsiniz... Başlıkta görüşlerini sunanlara "Siz konuşun bakalım elbet bir şeyler yazarız" yaklaşımına bir son verin... Sizin için kendi görüşlerinizi ileri sürmek o kadar zormu ki; Hala yanıtlara soru, sorulara soru sorarak kaçak güreşiyorsunuz... Siz artık açık olun, ağzınızdaki baklayı çıkarın... Kendi görüşlerinizi yazın olsun bitsin... *tna
-
HİÇBİRŞEY BİRDEN BİRE OLMADI... ("Önce ezanı Arapçaya çevirdiler, Dinlediniz... Sonra 'Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz' dendi... Demokra.)
sevgili frozen...konu bana da gerçekten ilginç geldi... Ve ne yazık ki, proğramı izleyemedim... Lütfen biraz daha açarmısınız... Kim dedi, neden, hangi soru yada gelişme karşısında bu cümleyi kurdu ?... Gelinciğin yorumunu da elbette merak ediyorum... ama siz izleyen bir kişi olarak proğramın alt yapısı ve konusunu da ele alarak bizi biraz daha aydınlatmalısınız... Bu tespitle ilgili olarak düşündürücü bulmanın dışında siz nasıl bir yorum getiriyorsunuz.? Öğrenmek ve biligilenmek istiyorum.. Selamlar.. *tna
-
İçerik ve Biçim Olarak Kur'anın Özellikleri
Baktım okuyun demişsin bende okunsun bari diye postalıyayım dedim... Bakarsın hayali ihracat ve ithalatcılar...hayali borçları siliverir.. ( ... ) Yazık, yazık bize ki asırlarca aldandık! Karanlıkta çizilen izleri görmek için Görüp yüzsürmek için Yazık, yazık bize ki bir çırağ gibi yandık... Ne gökten necat geldi, ne bir parça merhamet. Çalışan esirlere Musa, İsa, Muhammed Sade bir satır dua, bir tütsü buhur verdi, Masal cennetlerinin yollarını gösterdi. Ne beş vakit ezanı, ne Anjelüs çanları Zincirinden kurtardı yoksul çalışanları. Yine biz köleleriz, efendilerimiz var, ( ... ) *tna
-
Islam ülkelerindeki çılgınlığı.
Sayın 'trevize' ; Konunun öbür ayrıntılarına girmek istemiyorum... Benim dikkatimi çeken kısımları yukarıya alıntıladım... Diyorsunuz ki;"Benim örnek aldığım ve yaşandığını bildiğim islam ile bu ülkelerin alakası yok." Adı geçen o ülkeler belli...Onlara değinmeye gerek yok... Ama benim merak ettiğim...? Sizin örnek aldığınız, yaşandığını bildiğiniz islam ülkesi...Hangi ülke bunu belirtmemişsiniz... Umarım bize bunu açıklamanızın sizce bir sakıncası yoktur... **** Son bölümde söylediklerinize bende katılıyorum... Ancak bir farkla...Dindar kelimesi tek başına yeterli değil... Çünkü; dindar olmak tek başına insani değerleri ve insan onuru,ahlakını temsil edemiyor... Aslında sizi anlıyorum...Bu cümleyi kurarken islam ülkeleri öne çıktığı için buna gerek duymuşsunuz... Elbetteki zaafları olan ve bunu ekonomik çıkarları için kullanacak kişiler olacak... Ama bunun önüne geçebilmeyi İtham yada savunma yapmakla sağlıyamayız... O nedenle kendimizce ne kadar haklı yada gocunmuşta olsak.. Sen, ben..siz, biz ve bütün insanlık... İnaç ve dünya görüşlerimizi bir kenara bırakıp bu ahlaki çöküntüyü reddedebilmeliyiz... *tna
-
ATATÜRK SUÇLU... (Neden mi?... Çünküüüü...........................................)
İletinizden anlıyorum ki; ( Bütün bu sorulara ) diye ele alarak yanıtlayacağınızı belirtiğiniz sorulara... Ancak sizin sorduğunuz Medeniyet nedir.? sorusu yanıtlanırsa yanıtlayacaksınız... Ne gerek vardı bilemiyorum ama?... Siz bize bildiklerinizi ve görüşlerinizi iletseydiniz bizde yararlanmaya çalışsaydık da olurdu... Madem istediniz bunun için ben bir başlangıç yapıp sizin bize şartlı olarak vereceğinizin anlaşıldığı, değerli bilgi ve görüşlerinize ulaşma şansını yakalayalım... MEDENİYET NEDİR ? 1. İNSANLARIN, ÖRGÜTLÜ BİR TOPLUM KURARAK,GELİR VE SERVETLERİNİ ARTTIRIP,YÜKSEK KALİTEDE BİR HAYAT SÜRMELERİDİR. MEDENİYET NEDİR ? 2. ORTAK DİLE, DİNE, GELENEĞE VE GÖRENEĞE SAHİP OLAN VE YÖNETİM BİRLİĞİYLE ULUSLAŞMIŞ HALKLARIN,TOPLUMSAL KURUMLAR VE KURALLAR İNŞA EDEREK VE TEKNOLOJİ KULLANARAK,BELLİ BİR COĞRAFYAYI İMAR VE İHYA ETMELERİDİR. MEDENİYET, UZMANLAŞMIŞ KİŞİLERİN BİR ARADA YAŞADIĞI VE YÜKSEK KALİTELİ HİZMET ÜRETTİĞİ, EĞİTİM, FİNANSMAN, TİCARET VE SAĞLIK HİZMETLERİ İLE SANAT ESERLERİNİN ÜRETİLDİĞİ ŞEHİRLİ BİR YAŞAMDIR... Ama bence bir yerlere ulaşmak, her şeyi kavrayabilmek için sadece Medeniyetin tanımını yapmak yeterli değil... Onunla birlikte, " HUKUK NEDİR ?...İKTİSAT NEDİR ?...AHLÂK NEDİR ?...VAHŞET NEDİR ?..." Ve daha benzeri sorular sorup onlarında yanıtını aramak gerekir" HUKUK NEDİR ?... MEDENİYETİN KURULMASINI VE SÜRDÜRÜLMESİNİ SAĞLAYAN KURALLAR MANZUMEDİDİR. HUKUK OLMAYAN YERDE, AHLÂK; İKTİSAT; AHLÂK ve İKTİSATIn OLMADIĞI YERDE, MEDENİYET OLMAZ. YA DA TAM TERSİ. İKTİSAT NEDİR ?... AMACA UYGUN DAVRANMAKTIR. EĞER AMAÇ, MEDENİLEŞMEK İSE, O TOPLUMA İKTİSAT (EKONOMİK DEĞERLER,YANİ PARA) GEREKİR. İKTİSAT, İŞ BÖLÜMÜDÜR. İŞ BÖLÜMÜ MEKAN BÖLÜMÜDÜR. MEDENİYETTE, HER MEKANIN, ÖNCEDEN TANIMLANMIŞ BİR İŞLEVİ OLUR. AHLÂK, KİŞİNİN, KENDİ ÇIKARINI MAKSİMİZE ETMEK İSTERKEN, TOPLUMUN ÇIKARINI AZALTMASINA ENGEL OLMAK İÇİN, TOPLUM TARAFINDAN TASARLANIP, KİŞİ ÜZERİNE EMPOZE EDİLEN YASAKLAR MANZUMESİDİR. Belki ne gereği var diyeceksiniz ama bir de VAHŞETİN tanımının yapılması gerekli... Hani deriz ya vahşi kapitalizm... İnsan hakları.... Düşüncelerin özgürce söylenmesi hakkı.. Ha birde düşüncelerini ifade edenlere bizden farklı, çıkarlarımıza aykırı gördüğümüzde acımasızca ve vahşice saldırırız ya zaman zaman... Hani galeyana gelirde yakarız ya insanları (artık sebeb ne olursa olsun)... Önemli olan bizden farklı olmalarıdır... VAHŞET; KİŞİLERİN, KENDİ ÇIKARLARINI MAKSİMİZE ETMEK İSTERKEN, TOPLUM ÇIKARINI ZEDELEMESİNİN HOŞGÖRÜLMESİ VE HATTA KURAL OLMASIDIR. VAHŞET, BİRİNCİ VE İKİNCİ ŞAHIS HAKLARININ DOKUNULMAZ, ÜÇÜNCÜ ŞAHIS HAKLARINI ÇİĞNEMENİN İSE MUBAH OLMASIDIR. Yani özetle forumdaşım, Medeniyetsizlik... Hukuk tanımazlığın, Ahlaksızlığın, Vahşetin, Ekonomik sömürünün, kol gezdiği... İnsan haklarının insanlara tanınmadığı... Bizden farklı düşünenlerin doğruda olsalar, Söyledikleri inançlarımıza,çıkarlarımıza uymadığı için reddedildiği... Daha fazla uzatmadan kısa kesmek istersek... Dünya nimet ve değerlerinin eşitsiz dağılımı, sevgisiz çıkarları önde tutan bir fakirliktir... *** Benden bu kadar... Kafam dağılmaya başladı... Şimdi sıra sizde sayın fakir; Siz bize gerisini tamamlayacaksınız... Ayrıca unutmayın, "Ondan sonra bütün sorulara cevap verelim" demiştiniz... commandante'nin iletisini alıp bunları yazdığınıza göre sadece o sorularıda açsanız yeterli olacaktır... Soruları hatırlamak gerekirse şunlardı... Vereceğiniz yanıtlarınız için şimdiden teşekkürler... *tna
-
BENİ DUYUYOR MUSUN? Leyla Navaro
ALIŞTIRMA: Kendinizi Sınayın Aşağıda, bazı çocukların ifade edebileceği ufak sorunlar sıralanmıştır. Bunlara verebileceğiniz bir katılımlı dinleme yanıtı tertipleyip, boşluğa yazın: Örnek: Çocuk: Şu Ali’ye bir yumruk atasım geliyor. Duygu: ... kızgınlık Verilebilecek yanıt: ... Ali’ye çok kızıyorsun galiba. *** 1) Çocuk: Ayşeler başka bir semte taşınıyorlarmış... Ayşe benim en iyi arkadaşım... Duygu: ...? Katılımlı dinleme yanıtınız: ...? 2) Çocuk: İki damla yağmur yağdı, hemen gezmeye gitmeyelim diyorsun. Duygu: ...? Katılımlı dinleme yanıtınız: ...? 3) Çocuk: (gece yatakta) Anneciğim, garip bir çıtırtı duydun mu? Duygu: ...? Katılımlı dinleme yanıtınız: ...? 4) Çocuk: Kimse benimle oynamak istemiyor, evine git dediler... Duygu: ...? Katılımlı dinleme yanıtınız: ...? 5) Çocuk: Bugün de sokağa çıkman mı gerek? Duygu: ...? Katılımlı dinleme yanıtınız: ...? *tna 1250