Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

sardunyam

Φ Süper Üye
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. merhaba bidenem ben o köprüden geçenlerden biri olarak hemen alayım buda benden sana ve özlediğim bütün forum dostlarıma
  2. 22 Temmuz genel seçimlerinin sonuçları hakkında çok şeyler yazılmıştır. Hakim basının ve AKP yöneticilerinin çoğunlukla kullandığı argüman ise "Millet, istikrara devam dedi." şeklinde özetlenebilecek olanıdır. Bunun, gerçeği ne kadar yansıtmakta olduğuna dair geçenlerde okuduğum bir haberi burada paylaşmanın önemli olduğu kanaatindeyim. Ayrıca söz konusu haberin önümüzdeki yerel seçimlerde nasıl bir koz olarak kullanılabileceğinin de altını çizmekte büyük yarar görüyorum. Ankara Büyükşehir Belediyesinin faaliyetleri hakkında bilgilendirme yapmak maksadıyla "Büyükşehir Ankara" adı altında yayınlanan gazetenin 2-8 Nisan 2008 tarihli 172. sayısında manşetten verilen haberde 400,000 aileye gıda yardımı yapılacağından bahsedilmektedir. Haberde Büyükşehir Belediyesinin, dar gelirli ve ihtiyaç sahibi aileler (keşke haberde bunların nasıl seçildiğinden de bahsedilseydi) için uyguladığı programla içerisinde gıda ve temizlik maddeleri bulunan yardım paketlerini bizzat adreslerinde teslim ettiği yer almaktadır. Yardım paketlerinde neler olduğunu yine gazeteden öğreniyoruz. Paketlerde sırasıyla aşağıdaki gıda ve temizlik maddeleri bulunmaktadır: 10 kg'lık makarna 5 lt'lik ayçiçek sıvıyağ 5 kg'lık un 2 kg'lık arpa şehriye 2 kg'lık zeytin 2 kg'lık peynir 2 kutu 1660 gr salça domates 1,5 kg'lık sofralık tuz 5 kg'lık pirinç 2 kg'lık kuru fasulye 2 kg'lık bulgur 2 kg'lık nohut 3 kg'lık çay 6 kg'lık şeker 750 gr'lık el sabunu 1 kg'lık banyo sabunu 3 kg'lık çamaşır deterjanı 2 kg'lık bulaşık deterjanı 2 kg'lık tahin helva 4 kg'lık reçel 20 kalemden oluşan uzunca bir liste. Kaba bir hesapla bu listenin maliyeti yaklaşık olarak 180-200 YTL'dir. Yardım yapılacak ailelerin sayısının ise 400,000 olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla 72,000,000 ila 80,000,000 YTL arasında bir maliyet söz konusudur. Ayrıca söz konusu gıda ve temizlik maddelerinin nasıl alındığına dair bir bilgilendirme yapılması da elzemdir. Bu maddeler ihale ile mi alınmıştır? Değilse bu büyük tutarın finansmanı nasıl sağlanmıştır? Burada söz konusu olan büyük bir meblağdır ve bu soruların yanıtlanması büyük bir önem arz etmektedir. Aynı gazetede 1997-1998 yılında başlayan gıda ve temizlik yardımlarının 10 yıllık dönemde ulaştığı ailelerin sayısı da verilmiştir: 1998……………32,500 2003……………240,000 1999……………10,500 2004……………300,000 2000……………10,500 2005……………390,000 2001……………37,250 2006……………365,000 2002……………180,000 2007……………265,000 Tablodaki rakamlar ziyadesiyle düşündürücüdür. 32,500 kişiyle başlayan yardım 1999 ve 2000 yıllarında 10,500'e düşmüştür. Bu yıllar DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin görevde olduğu ilk yıllara tekabül etmektedir. 2002-2003 yıllarında, bir diğer ifadeyle AKP'nin iktidar olduğu ilk yıllarda, yardım edilen ortalama aile sayısı 1999-2000 yıllarına kıyasla tam 20 kat (%2000) artmıştır. Yardım edilen aile sayısının artmış olması bir başarı göstergesi midir? Yoksa Başbakan Erdoğan'ın övündüğü(!) ekonomik gelişmelerin sonucu mudur? Yada tamamen başka bir sebebi olabilir mi? "Al yardım paketini-Ver seçimde oyunu" şeklinde özetlenebilecek ve adeta şartlı reflekse dönüştürülmüş zımni bir anlaşma mı söz konusudur? Kısa vadede yerel seçimlerde ve uzun vadede genel seçimlerde başarılı olmak adına üretilecek politikalarda yukarıda bahsettiğim tabloyu göz önünde bulundurmayanlar ve bu döngüyü kırmanın yollarını aramayanlar maalesef amaçlarında muvaffak olamayacaklardır.
  3. AB VE BAĞIMSIZ YARGI ÇELİŞKİSİ!!! Adalet gücü bağımsız olmayan bir ulusun, devlet halinde varlığı kabul edilemez. Mustafa Kemal ATATÜRK Güzel ülkemizin demokratik ve laik, sosyal hukuk devleti olmasını sağlayan üç erk’imizden bence en önemlisi olan bağımsız yargımız için; Bay Oli Rehn: “AKP yi kapatma davasının dayanağı yok.” Bay Ria Oomen: “Türkiyede herkesin güvenebileceği bir yargı maalesef yok”. Bay Lagendik: “Siyasi sürece yargı darbesi yapılıyor”. diye saygısız ve seviyesiz yorum yapan AB yöneticileri, ayrıca bu dava yüzünden ülkemizi tehdit ederek, “müzakere sürecini gözden geçirmemiz gerekebilir” demektedirler. Esasen Kıbrıs bahanesi ile zaten müzakere başlıklarından 9 tanesinin açılması engellenmiş ve süreç bloke edilmiştir. Bizden daha sonra başvuran Hırvatıstan ise 2010 yılında AB ye üye oluyor. Bu şahısların 10-12 Nisan 2008 günlerinde ülkemize hangi yüzle geleceklerini merak ediyorum. Çünkü bu yöneticilerin temsil ettiği AB komisyonunun geçmiş yıllarda ülkemiz için hazırladığı ilerleme raporlarında yargı bağımsızlığı ele alınmış ve 2001 yılındaki Türkiye İlerleme Raporunda hükümetin etkisiyle bağlantılı olarak “Yargının bağımsızlığına ilişkin endişeler sürmektedir”, 2003 yılındaki raporun Yargı başlıklı bölümünde, “Yargı bağımsızlığı ilkesine Türk Anayasasında yer verilmiştir. Bununla birlikte anayasanın yargı ile yürütme arasında organik bir bağ kuran diğer bazı hükümleri söz konusu bağımsızlığı zedelemektedir”, 2004 Türkiye ilerleme raporunda ise, Türkiyedeki yargı sistemine yapılan övgü dikkat çekmişti. Raporda “Yargıc ve savcıların siyasi reformların uygulanmasında önemli rölü bulunmaktadır. Yargıtay gibi yüksek mahkemeler, siyasi reform paketleriyle kabul edilen değişikliklerin uygulanmasını sağlayan kararları vermişlerdir”, 2006 yılındaki raporda ise, “Türkiye Anayasasının ve kanunlarının çeşitli hükümleri yargının bağımsızlığı ilkesini güvence altına almaktadır. Ancak bazı unsurların bu durumu zayıflattığı mütaala edilmektedir” diyerek hükümetin yargı üstünde kurmak istediği baskılara atıf yapılmıştır (04.04.2008-Cumhuriyet). Yani hem yargımızın bağımsız olmasını savunacaksın ve kimsenin ona etki yapmamasını resmi raporlarla açıklayacaksın hem de sen yargımızı tehdit ederek, ona dışarıdan baskı yapmaya kalkacaksın. Ne büyük çelişki değil mi?? Neden acaba??? Yoksa yeniden ele alınacağı açıklanan TCY nin 301. maddesinin kendi istedikleri şekilde çıkmasını sağlamaya yönelik emperyalist baskı için mi ülkemize geliyorlar??? Yoksa, önceki Cumhurbaşkanımız Sn. Sezer tarafından red edilmesine karşın yeniden ele alınıp kabul edilen meşhur Vakıflar Yasasının Yüksek Mahkemece iptal edilmesi mi söz konusu??? Ne yazık ki yöneticilerimiz ve danışmanları, yargımıza haksızca yapılan bu baskı ve tehditlere, bu aşamada ses çıkarmıyorlar. Güzel ülkemizin ulusal onur ve saygınlığının korunması için gereken tepkilerin verilmesini beklerdim. Aksi halde devlet olarak varlığımız tehlikeye girecektir!!! Sevgi ve saygılarımla (08.04.2008). Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
  4. sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Güncel Konular
    Bazılarının genlerinde efendi/teba anlayışı hala hakim. Adam olmak için batıyı efendi edinenlere bu boş gayretlerinde iyi çocuk olmalarını öneriyoruz
  5. Demokrasi, kendisinden kurtulmak isteyenler için bu kadar benimsenmemişti !!! Parti kapatmak antidemokratik bir uygulamadır diyenlerin akıllarından şu geçiyor mu? Bu parti birilerinin kanaatleri ile mi kapatılıyor yani hiç bir şey yapmadıkları için mi kapatılıyor? Demokrasilerde suçlunun suçunun yok sayılması ve cezanın uygulanmamasına ne denir? Başörtüsünden kaynaklandığı sanılan kapatılma davasının özü "vatana ve anayasaya ihanettir" kırmızı ışık yanarken geçmek demokratik bir davranış değildir, sınırları ihlal etmek demokrasi değildir, takiye ve düzen demokrasi değildir... Bu parti kapatılmalı eğer kapatılmazsa kanunlar yok sayılmış olacaktır... Adalet isteyen hiç kimse suçu örtbas etmez...
  6. Başbakanın kanaati ile yönetiliyoruz... Dikkatinizi çekiyormu bilmem kanaatle yönetilmek... Bir apartman bile yöneticinin kanaati ile yönetilemez... Uyulması gereken kurallar vardır... Anayasaya ve hukuka uymayanlar onları kendilerine uydurana kadar kanaatleri ile yönetiyorlar ülkeyi... Ne garip ne kadar acayip o kadar acayip ki akıl alır gibi değil... Bu ülkede usüller, kanunlar, yasalar yok sayılmak için yazılıyor demek ki? Tabi hala hukukun üstünlüğüne ve adalete inananlar var olduğundan 301. madde gibi kendileri için sorun teşkil eden maddeleride kanaatlerince değiştiriyorlar... Ekonomik kriz, işsizlik, SSGSS, anayasa ihlali bunları kim ne yapsın, önemli olan efendilerinin emirlerini yerine getirmek... Sağlık bakanlığına bağlı bütün sağlık ocakları kapatılacak aile hekimliği kurulacak bu hekimlere ödenecek aidatlar karşılığında sağlık hizmeti alabileceğiz... Kimin umurunda? Akp bu millete ne hizmet verdi aldıklarının karşılığında? Akıl tutulması olmalı bütün bunlar anlaşılır gibi değil yoksa!!!
  7. ATATÜRKÇÜLÜK NASIL BiR SEYDiR? Eskiden(Emperyalizm çağında) bazı devletler, bir bölgede yaşayan insanları kendileri için çalıştırmak, yer üstü ve yer altı kaynaklarını sömürmek için, silahla o toprakları işgal ederlerdi. Şimdi ise Neo emperyalizm çağında, bazı istisnai durumlar hariç emperyalist devletler kaba kuvvet kullanmıyor. KÜRESELLEŞME denen bir sivil araçla isteklerini silahsız elde ediyorlar. Mikro milliyetçiliği kışkırtmak, Demokrasinin araçlarını ustaca kullanmak ve Dini inançları özgürlük maskesiyle sömürmek çoğu durumda yeterli oluyor. Sömürü düzeninin başlaması için IMF diye bir teşkilat kurup, o ülkeye borç vererek işe başlıyorlar. Borç ödemek zorlaşınca işbirlikçi birilerini bulup, ülkenin nesi var nesi yoksa sattırmaya sıra geliyor. Bu arada açlıktan ölümlere sebep olup, kontrolü kaybetmemek için cüzi bir kısmını sadaka olarak dağıttırıyorlar. Bir süre sonra suyunu, ormanını yeraltı ve yer üstü zenginliklerini, bankalarını, fabrika ve her türlü tesisini satın alıp, o ülkenin insanlarının tümünü kendiler için çalıştırıyorlar. Bu bir şirket satın almaya benziyor. Nasıl satın aldığınız şirketin tüm demirbaşları ve çalışanları sizin emrinize girer ve size çalışırsa, borçlandırdığınız ülkelerdeki insanlar da bir süre sonra tamamen size çalışmaya başlıyor. Çalışanların maaşlarından kesilen vergiler de devletin borcunun taksit ve faizlerini ödemede kullanılıyor. (Şu an Türkiye en fazla sömürülen ülke. Çünkü dünyanın en yüksek faizini veriyor, hem de gönüllü!) Ülke iflas eder gibi bir duruma düşüp, borç ödeme işi tehlikeye girdiğinde Kemal Derviş gibi bir has adamlarını komiser olarak gönderiyorlar. Böylece Putin benzeri birinin yönetime gelip, moratoryum ile borç ödemesini askıya almasını engelliyorlar. Bu komiser daha Türkiye yolunda uçaktayken, milletin önüne ilk hedef olarak dış borç ve faizlerinin kesintisiz, sürdürülebilir olarak ödenmesini koyuyor. Ecevit ve Bahçeli, komiseri hemen bakan yapıyor. DSP çökünce de Baykal tutup CHP'ye kabul ediyor. Peki, BÜTÜN BUNLAR TÜRKİYE’NİN BAŞINA NİÇİN GELDİ? Yönetici kadrolardaki bilgi, bilinç ve farkındalık eksiğinden, kısaca “ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNME SİSTEMİNİN” yeterince BİLİNMEMESİNDEN. Sırası gelmişken BİLMEK üzerinde de durmak isterim. "BİLMEK", öğrenmek, hafızada bulundurmak, malumat sahibi olmak değil İDRAK ETMEKTİR. İDRAK ETMEK, öğrenilen BİLGİNİN SEMBOLÜ OLMAK DEMEKTİR. Bir BİLGİNİN SEMBOLÜ OLMAK DEMEK, o bilginin aksine davranışta bulunmamak, bilginin GEREĞİ NEYSE ONU YAPMAK DEMEKTİR. İşte bu nedenle Atatürkçü Düşünme sisteminini iyice bilmek zorundayız. Hiç unutmam, Ankara Ün. Fen Fakültesinde Süreyya Aybar(Allah rahmet eylesin) isminde son derece dürüst, yalansız, demokrat ve açık düşünceli bir Fizikokimya Profesörümüz vardı. Ama son derece de prensip sahibi ve disiplinliydi. Sorduğu problemlerde çözüm yolumuz doğru olsa bile sonuç mantıksızsa yanlış kabul eder, “Bir mühendisin hesap hatası yapma lüksü yoktur” derdi. Bitirme sınavında ilk sorusu ANAHTAR SORU denen not değeri olmayan bir soru olurdu. Onu doğru cevaplayamayanın diğer doğru cevaplarını dikkate almaz, başarısız sayardı. Sebebini sorduğumuzda; "Anahtar soruyu sizin FİZİKOKİMYACI DÜŞÜNME SİSTEMİNE (Nosyonuna, Bakış Açısına, Kavrayışına) sahip olup olmadığınızı anlamak için soruyorum. Eğer Fizikokimyacı nosyonuna sahip değilseniz iş yaşamınızda karşınıza çıkabilecek durumların tanımlayamaz, doğru kararı verip, doğru eylemi yapamazsınız" derdi. Onun bu sözlerini hiç onutmadım. Zaten yaşam unutmama izin de vermedi. Çünkü dogru düşünme sistemi sahibi olmak, doğru gözlem yapmak yani farkındalık ve doğru davranışın temelidir. Örneğin İran ordusundaki askerler ellerinde Musaf(yazılı kuran) taşıyan mollalar kışlaları bastığında bu nedenle ateş edememişlerdir. Tıpkı Siffin savaşında Hz. Ali’nin askerlerinin, mızraklarının ucuna Kuran ayetleri takan Muaviye’nin askerlerine saldıramayışı gibi. Şu an Türkiye'de olan şey de budur. Özünde bağımsızlığına düşkün olan halkımız “Atatürkçü Düşünme Sistemi”ni yeterince idrak edemediği için doğru davranışı gösterememekte sandıkta kendi aleyhine çalışan partilere oy vermektedir. Çünkü okullarda sadece emperyalizm ve Atatürk’ün emperyalizme karşı mücadelesi öğretilmiş, “Atatürkçü Düşünme Sistemi” öğretilmemiştir. Üstelik Neo emperyalizm ve Küreselleşmenin ne olduğunu da bilmemektedir. Dolayısıyla elinde silah taşımayan yeni emperyalistleri tanıyıp, tavır koyacak bilgi, bilinç ve farkındalık seviyesinde değildir. Nasıl ki bilgisayarımızı, 5 sene önce yükleyip, güncelleştirmesini ihmal ettiğimiz bir anti virüs programıyla bugünün virüslerine karşı koruyamazsak, ülkenin silahsız işgali ve egemenliğin işbirlikçiler eliyle yabancıların eline geçmesini de 1920'lerdeki tanımlama ve mücadele kalıplarını kullanarak engelleyemeyiz. O halde sahip olduğumuz “ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNME SİSTEMİNİ” bu yeni durumların bilgisiyle güncelleştirmeli ve yeni mücadele biçimleri geliştirmeli ve bunu da en kısa zamanda geniş halk kesimlerine aktarmalıyız. Tuncay Erciyes
  8. sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Güncel Konular
    Adnan Menderes'ten bu yana bir yapı inşaa ediyorlardı emperyalist sömürücüler, insan vücuduna giren sinsi bir mikrop bir virüs gibi damarlarımıza bütün organlarımıza yerleşinceye kadar beklediler... Öyle kanallara sızdılar ki o bölgelerden ümit kesildi kangren oldu... İnşaatın her sırasını gelen yeni iktidar yaptı yapmayanlara zaten ambargo uygulandı ve şimdi bu iktidar o binanın (sömürge+bölünme+asimile olma) çatısını tamamlıyor... Kimse zannetmesin burada particilik yapıyoruz hayır efendim particilik yapmıyoruz ülkesinin çıkarlarını savunanlarla ceplerinin, partilerinin çıkarlarını düşünenlerin kavgası bu... onlar binayı bitirdiler vücudumuza çoktan girdiler hiç kimse mikrobun vücuduna girişini hissetmez hiç kimse kesilen organını ilk anda hissedemez, şimdi onların diktiği yeşil devrime karşı devrim başlatma zamanı, vücudumuza giren mikroba antibiyotik tedavisi uygulama zamanıdır...
  9. Zübeyde Hanımın başörtüsü taktığı döneme bakınız biz zaten kılık kıyafet devriminden bahsediyoruz şimdide başı örtülü annelerimiz var nenelerimiz var bu neyi kanıtlıyor? Atatürk'ün dinide imanıda kendisini alakadar ettiği için alışılan gösteriş müslümanları gibi reklam malzemesi etmemiştir inancını o yüzden kafa yormayın Allah'ın işine karışmayın arkadaşlar Başörtüsü meselesi ARAB saçından kaynaklanmış e malum bilirsiniz ARAB saçı biraz karışıktır çözmesi taraması temizlemesi bakması zordur, en iyisi örteceksin ya da tümden traş edeceksin... Ha böyle deyince aklıma geldi kadın kafasını kazıtırsa başını açabilir mi? birde fıkra iliştirmek istiyorum çok hoşuma gitti Erdogan, 'Laikligin guvencesi, benim !' demis. Vay vay vay ! Kumese mudur araniyormus. Tilki de muracaat etmis... Tilki'yi cok begenmisler, 'ne ucret istersin?' diye sormuslar.. Tilki, 'Ben gulmekten soyleyemeyecegim, artik siz ne verirseniz' demis.
  10. AKP'Yİ KORKUTAN ANKET ! AKP'li Dedegil, partisinin yaptırdığı bir anketle ensestin yaygınlaştığının ortaya çıktığını söyledi. Sonuca şaşıran Dedegil, kadından kadına şiddetin de arttığını belirtti.. TBMM Dilekçe Komisyonu Başkanı AKP İstanbul Milletvekili Alev Dedegil, ensestin (aile içi cinsel ilişki) Türkiye'de oldukça yaygın ve trajik hale geldiğini, acil önlem alınması gerektiğini söyledi. Dedegil, kadından kadına yönelik şiddeti de araştıracağını, annesini öldüren Başak Aydıntuğ başta olmak üzere birçok kadın ile cezaevine gidip görüşeceğini söyledi. Sabah Gazetesi'ne konuşan Alev Dedegil, İstanbul İl Teşkilatı tarafından düzenlenen bir konferans sırasında ensest ile ilgili soruların yer aldığı anket formunu yaklaşık bin kadına dağıttıklarını ve ortaya çıkan sonucun kendilerini çok şaşırttığı söyledi. ÖRTÜ KALKSIN Sonuçları spekülasyona yol açacağı için vermek istemeyen Dedegil, Trajik bir sonuç çıktı. Ensestin yaygın boyutta olduğunu gösterdi. Kadınlar formu doldurduktan sonra küçük kâğıtlara yazılmış notları elime sıkıştırıp yardım istedi. Bu notlarda, kayınpeder, kardeş, baba ve dedeleri tarafından taciz edildiklerini belirtiyorlardı dedi. Ensestin üstündeki örtünün kaldırılması halinde kötü bir tablonun ortaya çıkacağını belirten Dedegil, Kapsamlı bir araştırma yapmak ve sorunun çözümü için adım atmak istiyorum dedi. Sadece erkeğin kadına uyguladığı şiddeti tartıştığımızı belirten Dedegil, şunları söyledi: Ancak kadından kadına yönelik şiddetin boyutları erkeklerinkini de geçiyor. Bir saha çalışması yapacağım. Annesini öldüren kızlar, Afyon'da kayınvalide ve kayınpederi vuran gelinler ile cezaevine gidip görüşeceğim. Onları bu noktaya getiren şeyleri araştıracağım. Vatan
  11. AZAP "Bilgeler yalnız ölür" insanlardan nefret edecek kadar çok sevmek! yuvasından düşmüş küçük serçeyi, narin bir kristal gibi kaldırıp yerine koyabilen, duyduğu nefretten gözleri kararıp gırtlağına basabilen haksız ve hadsizin... iki uç noktasında durabilmek hayatın, ayağına bastığın küçük kedinin çığlığıyla irkilen merhamet, vahşi bir kaplana dönüşen intikam yeminine denk... düzenin insanı olamayıp, olamadığınca deliren... üstüne üstüne giderken hayatın, ait olamadığı dünyanın ahalisine benzese bile, yalnızlığa nikah kıyan... bütün olup bitene bakıp olanca aklı tutulan, sığmadığı dünyada varolan herşeye aşık olabilen... ağız konuşmak içinmidir sadece ve o sözler ne işe yarar... ne kadar boş konuşabilirim acaba Acun bey kutuyu açacak mı? Yoksa Hamdi ahlaksız bir teklif mi yapacak? Kolay yoldan çok para kazanma hayali kuran acınası insancıklar nefretlerinizi üstüne çeken kaç ukala tanıyorsunuz? Çoğunluğun haklı sayıldığı yerde doğru bulunmaz, o güzel gözlerinle bak dünyaya kaç kişi var çoğunluğun piSliğini temizleyen? Öldürün bütün bilgeleri... Ukalalık yapmasınlar... Ölümden korkan dünyaya gelmez... Genişliyoruz durmadan ve yatay geçişlerle üstelik, nereye kadar? Ya bu balonun patlama kapasitesi ne kadar? Nefret ederken çok sevmek, üstüne titrerken eline batan kıymığı temizlerken yüzüne tükürmek!!! İnsan denilen benzersiz fabrikasyonlar, tek sermayesi düşünce olanlar çok değil korkmasınlar... 6,5 milyar çoğunluğun içinde kaç bilge kaldı ki geriye? İnsanoğlunun çizdiği sınırlar düşünceye engel olabilir mi söyle? Etrafını çevirdiğin bu bahçe gerçekten senin mi sanıyorsun? Ekmeğine siyanür sürüp yiyecek kadar paraya acıkanlar ile açlığı paylaşanlar bir olacak öyle mi? Nefretin özü aşk, aptallığına sövüyorum bütün gece... Ayna tutan elleri kırıp geçer yüzleşmekten korkan düşünce fakirleri... Satılabilir bir düşünce olmadı hiç bir zaman, paranın satın alamayacağı en pahalı zenginlik... Can yakan var olduğunu bildirir hangi zevk insanı adama benzetir? Sürüldüğün yerdir dünya... Sürgün yeridir başka birşey değil... Deve yükü sermayen olsa nefsinin esirisin, sürgün olmak ölümü özlemektir... Ölüm ise beraat... Ondan ağlar doğarken insan ve tebessümdür giderken bıraktığı ardında... Bilgeler yalnız ölür, bildiği tek şey bilmediğini bilmektir... SARDUNYAM
  12. Latife Hanımda çarşaflıymış eee napıcaz şimdi çarşafa onay vericez öyle mi? Ne maksatla ekledi arkadaş bunu buraya? Osmanlı'nın ne ile yönetildiği belli değil mi, bilinmiyor mu? O zamanlar çarşaf giymemek tuhaf şimdi tersi... Atatürk'ün Cumhuriyeti kurduktan sonra ki 10 yılda yaptığı devrimleri ne yapmalı? yok saymalı herhalde... Atatürk'ün anneside başörtülüydü derler ya, o zamanlar başörtüsüz var mıydı? Bunlar neyi onaylıyor ya da neyi onaylamamız gerekiyor? 1900'lerin başı ortası ve sonu hatta 2000'ler merak etmeyin kara çarşaf günden güne sokakları istila ediyor bu demek oluyor ki demokratikleşiyor ve gelişiyoruz ben burka giyecek kadar gelişmek istiyorum... Osmanlı'da peçede var dı değil mi? en modernide o!!! Osmanlı hayranlarına bir dipnot: "Osmanlı hayali kurmak padişaha kul olmayı istemek ve talep etmektir yani ben kendi rızamla esir olmak istiyorum, padişahımız efendimiz ne buyurursa ben onu hiç düşünmeden yerine getiririm demektir." Ama demokrasilerde gönüllü esarette serbest olmalı % 47 oy alıysanız siz isterseniz laiklik gider isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz demektir... yanisi efendicilik birilerinin kanında var kula kulluk damarlarında geziyor...
  13. ATATÜRK’ÜN KENDİSİNİ TANIMLAMASI: (1)”Benim hayatta yegane fahrim (onurum), servetim, Türklükten başka bir şey değildir.” “Bana, insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak dünyaya gelmemdir.” (Bozkurt, Mahmut Esat; Yakınlarından Hatıralar, Sel Yayınları, İst., 1955, s.95) (2) Bir İngiliz’in “siz hangi asil ailedensiniz?” sorusuna verdiği yanıt: “Anasının ve babasının asilliğiyle iftihar eden Teodoz, İtalya Yarımadasına inmek isteyen Türk Atilla’ya barış görüşmesinden önce sormuş: ‘Siz hangi asil ailedensiniz?’ Atilla’da ona cevap vermiş: ‘Ben asil bir milletin evladıyım!’ işte benim cevabımda size budur!” (Egeli, Münir Hayri; Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar, İst., 1959, s.15) (3)” Türk, Türk olduğu için asildir… çoğumuz, büyük babamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz.” (Ünaydın, Ruşen Eşref; Atatürk Tarih ve Dil Kurumları (Hatıralar), TDK. Yayını. Ank., 1954, s.549) (4)“… Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağım (dır)” (Egeli, Münir Hayri, s.699 (5)“Millî mevcudiyetimize düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı…’Türk’üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!’ diyelim” ( Faik Reşit Unat’ın “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” Türk Dili Dergisi, Sayı 146, 1963 makalesinden aktaran Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ank., 1984, s.171-173) (6)” Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır…” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II. derleyen Nimet Unan, Türk İnk. Tarihi Ens.yayını, Ank.,1959,s.143) (7) Zübeyde Hanım’ın soyu Yörük’tür. Fatih döneminde Karamanoğlu Beyliği’nin yıkılmasından sonra (1466), Balkanlar’da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir. Konya bölgesinden geldikleri için bunlar, “Konyarlar” ismi ile resmi kayıtlara geçmiş ve böyle anılmıştır. Aile, Vodina sancağının Sarıgöl nahiyesine yerleştirilir. Zübeyde’nin babası Sofi-zade Seyfullah Ağa, Selanik yakınlarındaki Lankaza’ya göçer ve bir çiftlik sahibi olur. Ve Zübeyde Hanım 1857′de burada doğar. Annesi, babasının üçüncü eşi Ayşe Hanım’dır. (Güler, Ali; Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı, Ank.1999, s.40-46 - Göksel, Burhan; Atatürk’ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma, Kültür Bak. Yay., Ank.1994, s.7) 8) M. Kemal’in kız kardeşi Makbule Hanım (1885-1956): “Annemden sık sık şunları dinlemişimdir. Bizim esas soyumuz Yörük’tür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz” diyor ve atalarından bazılarının da sonradan tekrar Konya’ya geri döndüğünü de şöyle açıklıyor: “Dedem Feyzullah Efendi’nin büyük amcası Konya’ya gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak.” (Güler, Ali; Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı, Ank.1999, s.46) (9) Makbule Hanım Yörüklük için şunları söylüyor: “…Annem her zaman Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk’e “Yörük nedir?” diye sordum. Ağabeyim de bana ‘Yürüyen Türkler’ dedi.” (Şapolyo, Enver Behnan, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, İst.,1958, s.33,23- aktaran Güler, Ali s.45) (10)Yörük ile Türkmen eş anlamlıdır. Atatürk, soyunu açıklarken bunu da vurgular: “…. Benim atalarım Anadolu’dan Rumeli’ye gelmiş Yörük Türkmenler’dendir.” (E.B.Şapolyo, a.g.e.den aktaran Güler, Ali a.g.e. s.27, 28) --------------------------------------------------------------------------------
  14. sardunyam şurada bir başlık gönderdi: Türk Tarihi
    Ergenekon adının kirletildiği ve farklı anlamlar yüklendiği bu günlerde,ders kitaplarından yıllar önce çıkarılan "Ergenekon destanı" nı özellikle çocuklarımıza öğretmek için harekete geçsek ne dersiniz? Ergenekon destanı, Göktürkler'in türeyişini anlatan bir Türk destanıdır. Genel olarak, düşman tarafından hile ile yenilgiye uğratılan Türklerin, Ergenekon Ovası'nda yeniden türeyip tekrar eski yurtlarına dönerek düşmanlarıyla çarpışmalarını anlatır. Efsanenin Sadeleşmiş Özet Hali: Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk'e boyun eğmeyen bir yer yoktu. Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler birleştiler, Türkler'in üzerine yürüdüler. Bunun üzerine Türkler çadırlarını, sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman gelince vuruşma da başladı. On gün savaştılar. Sonuçta Türkler üstün geldi. Bu yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları, beğleri av yerinde toplanıp konuştular. Dediler ki: "Türklere hile yapmazsak halimiz yaman olur" Tan ağaranda, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar. Türkler, "Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar" deyip artlarına düştüler. Düşman, Türkler'i görünce birden döndü. Vuruşma başladı. Türkler yenildi. Düşman, Türkleri öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını, mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler. O çağda Türkler'in başında İl Kağan vardı. İl Kağan'ın da birçok oğlu vardı. Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. İl Kagan'ın bir de Tokuz Oguz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı. Kayı ile Tokuz Oguz tutsak olmuşlardı. On gün sonra ikisi de karılarını aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar. Türk yurduna döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular. Oturup düşündüler: "Dörtbir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım." Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler. Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü; ayağını yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu. Türkler'in vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı'ya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye Ergenekon dediler. Zaman geçti, çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oguz'un birçok çocukları oldu. Kayı'nın çok çocuğu oldu, Tokuz Oguz'un daha az oldu. Kayı'dan olma çocuklara Kayat dediler. Tokuz'dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler, bir bölümüne de Türülken. Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon'da kaldılar; çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar. Aradan dört yüz yıl geçti. Dört yüz yıl sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon'a sığamaz oldular. Çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki: "Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım. Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki: "Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir." Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Tengri'nin yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu. Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen. Bozkurt geldi, Türk'ün önünde dikildi, durdu. Herkes anladı ki yolu o gösterecek. Bozkurt yürüdü; ardından da Türk milleti. Ve Türkler, Bozkurt'un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon'dan çıktılar. Türkler o günü, o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, Türklerin bayramı oldu. Her yıl o gün büyük törenler yapılır. Bir parça demir ateşte kızdırılır. Bu demiri önce Türk kaganı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Sonra öteki Türk beğleri de aynı işi yaparak bayramı kutlarlar. Ergenekon'dan çıktıklarında Türklerin kağanı, Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt) idi. Börteçine bütün illere elçiler gönderdi; Türkler'in Ergenekon'dan çıktıklarını bildirdi. Ta ki, eskisi gibi, bütün iller Türkler'in buyruğu altına girdi. Kaynak-vikipedi
  15. Seni ayakta alkışlıyorum güzel kardeşim işte gerçeği gören inancını suistimal ettirmeyen ve inancı yüzünden başkasına esir olmayan gerçek bir bağımsızlık örneği... gerçekten yüreğinden kutlarım bu akılcı, demokratik ve vatansever tutumunu... keşke herkes anlasa bunun bir inanç meselesi olmadığını, bunun inançla değil tamamen çıkarla alakası olduğunu samimi insanlar görüyor...
  16. AYSUN KAYACI YA NASİHAT Evladım, sen artık Türk değil ''Türkiyeli'' sin. 16 milyon kişinin oyuyla yeniden iktidar olan parti öyle buyuruyor. Biz artık Türk Milleti değil, hepimiz Türkiyeliyiz. Kendinden bahsederken de sakın 'vatansever' kelimesini kullanma, çete mensubu olmakla suçlanabilirsin, başın derde girebilir. Milliyetçilik, ulusalcılık gibi söylemlerde de bulunma ırkçılıkla suçlanabilirsin. Ülkeyi ne kadar sevdiğinden, ülkeye bağlılığından kimseye söz etme, ''bu topraklar edebiyatı'' yapmakla suçlanırsın, ciddiye alınmazsın. Zaten, vatan dediğin nedir ki, imara açılabilir Hazine arazisi, satılabilir liman, para karşılığı devredilebilir nehir, maden falan filan demektir. Ha unutmadan, büyük dedenin Çanakkale, Suriye, Kafkas cephelerinde çekilmiş subay üniformalı resimleriyle Atatürk takvimini de indir duvardan. Kendini suçlu hissetmemen açısından söylüyorum yani. Bakışlarından rahatsız olabilirsin. Bundan sonra PKK'lılar haraç almaya geldiklerinde onlara iyi davran. Ödemelerini yap, bir de yemek ısmarla. Öcalan posteri, PKK paçavrası verirlerse kabul et. Artık Meclis'te "PKK ile aramıza mesafe koyamayız" diyen, Türkçe'yi kabız konuşabilen milletvekilleri tarafından alenen temsil ediliyorlar. Bölünmüş, Güneydoğusu'nda Kürdistan yazan Türkiye haritası açarlarsa itiraz etme. ''Büyük Ortadoğu Projesi böyle bir harita gerektirmektedir' ' de ve kabullen. Yavrum, artık kibar, zarif, efendi, çelebi, dürüst, namuslu olmana da gerek yok. İstediğin zaman argo konuşabilir ve hatta küfredebilirsin. Kendini tutamadığında ya da etrafta seni durduracak birileri olmadığında karşındakine tekme tokat da girişebilirsin. Karşı çıkanı ez, döv, parçala, hayatı zindan et. Emin ol hiç kimse yaptıklarının hesabını sormayacaktır. Yasalar ancak onlara uyanlar için vardır. Türkiye'de yasalar kişinin maddi gücüne bağlı olarak esnetilebilir, değiştirilebilir. Yapabilirsen kendine hemen bir akp li edin, gücün daha da 'tartışılmaz' hale gelir. Sana rüşvet, komisyon, bahşiş teklif edildiğini anlarsan sakın direnme, biraz Pazarlıkla fiyatını artırmaya bak ve verilen avantayı hemen kabul et. İnan ki hiç bir sakıncası yok. Tersine, rüşvet almak, çalmak artık insana saygınlık kazandıran, gücüne güç katan faziletler. Bu ülkenin yarısı sadece maddiyata tapınıyor artık. Maddiyatın kaynağı önemli değil. Servetini uyuşturucu, silah, kadın satarak, rüşvet alarak edinmiş olabilirsin. Bundan utanma. İnsanların dini inançlarını kullanarak büyük miktarda paralar da toplamış olabilirsin, bunu da vicdan meselesi yapma. Hiç sorun değil. Bütün yapman gereken bir banka kurarak 'kara' paranı aklamak olacaktır. Hesap sormaya cesaret eden olamaz. Olursa eğer ''Ben soyguncu değilim'' dersin, ''Banka soymadım, banka kurdum''. Namustu, dürüstlüktü, boş ver bunları. Turgut Özal'dan beri para etmiyor bu hasletler. Küreselleşmeye, özelleştirmelere, yabancılara satışlara karşı çıkma. Ülkenin bankaları, petrol yatakları, madenleri, nehirleri, limanları, barajları satıldı zaten. Biraz yakılacak orman, biraz da imara açılabilecek kamu arazisi kaldı ki; buraların satışı konusunda da spekülatif hareketlerde bulunabiliyorsan bulun, bulunamıyorsan yabancılara satışına aracılık et. ''Komisyonculuk bana göre iş değil'' diyorsan biraz kredi bul bir gemi al, deniz nakliyatına el at. ''Rant''; konusunda yaratıcı ol. Farz et ki bu toprağın üzerindeki her şey yabancılara satıldı, şunu bil ki hala satılacak birşeyler vardır. Dön toprağın altına bak. Tarihi eserleri satabilir, müzeleri özelleştirebilirsin. O da mı bitti? Ülkeyi işgal eden bunca emperyalistin köleye/hizmetç iye, başka ülkelere kaydıracak askere ihtiyacı olacaktır. İnsanını pazarla. Her tercih bir vazgeçiştir kızım. 16 milyon seçmen yanılıyor olamaz. Anglo-Saksonları n dediği gibi: "Eat; ****! 50 billion flies can't be wrong !". Vardır bir bildikleri. 16 milyon kişi dinin insan gırtlağına bastığı bir hayat tarzı istiyor. 16 milyon kişi kadınların eve kapatılıp aksesuar niyetine kullanıldığı bir hayat istiyor. Gümbür gümbür ezan sesleriyle, içkisiz, müziksiz, eğlencesiz, tesettürlü yaşamak istiyor. Gittikçe karararak yaşamak istiyor. Uymak zorundasın kızım. Bundan böyle bira yerine elma suyu iç, biraz da namaz figürü öğren. Takıyye yapmanda bir sakınca yok. Elma suyu içer gibi yapıp bira içmen, figürleri doğru yapıp ; kulağında ipodla namaz kılman da mümkün. Önemli olan dışarı verdiğin resimdir, kafanın içinde ne var, yeteneklerin nedir, bilgin ne düzeydedir,; uzmanlığın ne derecedir bunların önemi yok artık. Güç sahiplerine yanaş, onlardan bulaşacak güçle kendini daha ; da güçlendir. Hiçbir zaman ''Ben torpil, tavassut istemem'' demek gibi bir enayilik yapma. Her zaman kendin için ayrıcalık talep et. Güçlü yakınların olduğunu iddia et. Güçlünün önünde eğil, bükül. Ben Yeni Zelanda'da bir çocuk bakıcılığı işi buldum, oraya gidiyorum. Dolapta zeytinyağlı fasulye var, kavrulmuş kıyma buzlukta. Yol parası için senin okul taksitini de bankadan çekmek zorunda kaldım, kusura bakma. Sen de kendine bir iş bul artık. Son iki ayın kirası ödenmemişti, bir icabına bakıver. Hukuk okumayı bırakıp iş hayatına atılsan daha pragmatik bir seçim; olabilir diye düşünüyorum. Ben kadınların kıçındaki selülitin, kimin kimle yattığının haber olduğu TV programlarına daha fazla dayanamayacağı m. Ucuz, tapon Çin mallarına, adam yerine soyguncuya, magandaya alıştırılmış ahalinin yeni Meclis'i oluşturma tercihine sonsuz saygı duyuyorum. Sen de benim kaçma hakkıma saygı duy lütfen. Tencerede biraz musakka var, bozulmasın. İktidar partisine git, 'yardıma muhtaç seçmen' kaydı yaptır. Oradan biraz yiyecek kolisi falan gelir idare edersin. İşimi yoluna koyunca davetiye gönderir seni de aldırırım Yeni Zelanda'ya, ama sen en iyisi bul bir hacı oğlu da evlen. Sırtın yere gelmez. Baktın olmadı, ya memlekette cirit atan Hıristiyan misyonerlere yanaş, kilise sana baksın, ya da bir proje üretir gibi yap AB'den, Soros vakıflarından biraz para kap. Benim aklımda yıllardır ''*********; kenefe düştüğünde su sıçramasını engelleyecek köpük icadı'' projesi vardır mesela, bu projeyi hayata geçirebilir paraya tahvil edebilirsin. Her işin başı maddiyat evladım.Bak bülo Ersoy ağabeyine, bak cemile ipekçi ablana,orhan yamuk a bakta biraz örnek al değilmii yaa. Akepe'ye emanet ol yavrum.
  17. şeriat nedir bilmiyorsun ve talep ediyorsun ama bence sen bilmiyorsun ama bence ben biliyorum... biliyorsun ama İran'da görünen doğrusu değil, you tube deki doğru değil diyebiliyorsan doğrusunu açıklamak zorundasın... yok öyle laf ebeliği isteyen istediği gibi gezsin bunlar farazi laflar kimse çıplak gezmesin, tayyip erdoğan'ın sözleri beni bağlamaz benim liderim değil o onun sözlerini ciddiye alayım, liderim dediğin adamın sözü sözdür ağzından çıkanı uygular, dün söylediğini bugün çarpıtmaz... özgürlük denilen şey öyle birşeydir ki ilk önce ve hatta en önemlisi beyninde olmalı beynin özgür olmalı, sonra eğitimini sürekli yenilemelisin, zıt fikirleride okumalısın, değişimin öyle dünden bugüne olmamalı, hazmederek gelişmelisin... ancak, bütün bunlar bir yana RTE ve taifesinin amacını ve hedefini biliyorum onların demokrasisi ve özgürlüğü ancak amaçlarına ulaşana kadar... sonra rüyanda bile görmene izin vermezler... çünkü başka türlü barınamazlar...
  18. sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Tarih
    Nazi hareketinin Yahudileri Filistin’e göçe zorlayan siyonist bir tezgah olduğunun anlaşılması için 1897’de gazteci Theodor Herzl’in önderliğinde İsvicre’nin Bazel kentinde gerçekleşen I. Dünya Siyonist Kongresinde Yahudi devleti kurma fikrinden sonraki göç hareketlerine bakmak olacaktır. I. Dünya Siyonist Kongresinden 1897 den 1933 Nazi iktidarına kadar olan 36 yıllık süre içerisinde Filistin topraklarındaki Yahudi sayısı yaklaşık 185 bin olarak tesbit edilirken, sözkonusu edilen 185 binlik sayının İngiliz Manda yönetimi esnasında 1918 – 33 Yılları arasında İngilizlerin sağladığı her türlü kolaylık’ta dikkate alındığında 125 bin olduğu hesap edilmiştir. Bu sayının yaklaşık 60 bin kadarını Osmalı idaresi döneminde yerleşen Yahudilerin oluşturduğu düşünülürse, siyonistler ve İngilizlerin göçü teşvik eden onca propogandalarına rağmen 15 yıl içerisinde ancak 65 veya 70 bin kişinin göç ettirilebildiği ortaya çıkmaktadır. Oysa Hitlerin iktidara geldiği 1933-36 arasındaki üç yıllık süre içerisinde göçeden sayıya baktığımızda, miktarın ikiye katlanarak 165 bine ulaşması dikkat çektiği gibi, 1936 – 45 arasında 9 yıllık süre içerisinde, Nazi fırtınasının sebep olduğu zorlamayla Filistin’de Yahudi nufusunun 800 bine ulaştığı ve İsrail devletinin kurulduğunu görürüz. Bu itibarla İsrail’in kurucusunun Hitler olduğunu söylemenin yanlış olmayacağını düşünüyorum. Çünkü, şayet Hitler’in bu nüfus potansiyelinin oluşmasını saglayan katkıları olmasa idi, İsrail’in kuruluşu belkide çok uzun yıllar alacaktı. Konunun diğer bir ilginç yanı ise; Nazi fırtınasının kopmasıyla birlikte, Almanya’ nın büyük şehirlerinin sokaklarında dolaşan Nazi yanlısı gençlerin, sokak, sokak Yahudilere yönelik yaptıkları çağrı ve dağıttıkları bildirilerde Yahudilere hitaben: “Wir fahren Nach Palestina”!.. (Filistin’e gidin, kaçın) diye bağırıp, ölümden kurtulmanın tek yolunun Filistin’e kaçış olduğunun propoganda etmeleridir. Bu türden olaylarda göstermektedir ki, Hitler seçilmiş bir siyonist piyonudur ve Nazilerin gayesi Yahudileri yok etmek değil, Filistin’e göçe zorlamaktır. Öte taraftan Nazi zulmünün giderek ağırlaştığı bir dönemde, Dünya Siyonist Örgütü’nün (WZO) mazlum ve masum insanların acılarını dindirecek, kan ve gözyaşlarını durduracak ciddi anlamda girişmlerde bulunmamasıdır. Hatta çok daha ilginç olan bir durum ise; ”WZO” Dünya Siyonist Örgütünün 1933’te Prag’da gerçekleştirdiği toplantıda, Nazi tehlikesinden çok “Yahudi Ulusal Yurdu”nun kurulması için gerekli tüm şartların oluştuğuna dair tartışmaların yapıldığı toplantıların yapılmış olmasıdır. Siyonistler Nazi zulmüne uğrayan Yahudilerin kurtarılması konusuyla ilgilenmedikleri gibi, aksine bu konuda’ki çabaların bir kısımını engellemek istemişlerdir. Görünüşte anlaşılması çok zor gibi olan bu durumun çarpıcı gerçeklerini Amerikalı Yahudi tarihçi Lenni Brenner; "Zionism in the Age of Dictators" adlı kitabında belgeleriyle açığa çıkartmıştır. Tarihçi Brenner kitabında II. Dünya Savaşı sırasında asimilasyonist Yahudi organizasyonların Nazi işgali altında ki ülkelerde bulunan Yahudileri kurtarmak için ellerinden gelen herşeyi yaptıklarını, siyonistlerin ise bazı çabaları engelleyip seyirci kaldıklarını yazar. Lenni Brenner, WZO'nun (Dünya Siyonist Örgütü) bu konudaki tepkisizliğine karşı, bir çok Yahudinin "Avrupada kardeşlerimiz katledilirken, siz nasıl buna sırt çevirebilirsiniz"..? şeklinde WZO’ya hesap sorup isyan ettiğini hatta o yüzden İsrail devletine karşı olduklarını’da yazar. (Zionism in the Age of Dictators: A Reappraisal, Lenni Brenner, Chicago, 1983, sf. 233) Lenni Brenner aynı kitabında Nazi zulmü hakkında yapılan suçlamalara karşı Polanya Yahudisi siyonist İzak Gruenbaum’ın verdiği cevaba’da çok ********* bir savunmaydı diye tepkisini gösterir. İzak Gruenbaum’ın 1943’te yazıdığı bir yazıyı kitabına aktarır. İzak Gruenbaum yazısında şöyle anlatır; ”Şu içinde bulunduğumuz dönemde insanlar bizimle, “Eretz İsrail'i (İsrail topraklarını) tartışır ve derler’ki üst, üste felaketler yaşadığımız şu zor günümüzde, 'Eretz İsrail'i öncelikli hedef yapmayın, Yahudiler yok edilirken sizler yalnızca Filistin ile ilgilenmeyin” derler. Ben bunu kabul etmiyorum “Keren Hayesod”dan (Filistin'deki Siyonist fon) Avrupalı Yahudileri kurtarmak için para ayıramazmısınız..? diye’de soruyorlar. Ben de 'hayır' ayıramayız diyorum. Tekrar ediyorum, 'hayır'... Bence Siyonist hareketi ikinci sıraya koymaya çalışan bu zihniyet ve eğilime şidetle karşı çıkmalıyız. Yahudileri kurtarma işlerine öncelik tanımadığımız için insanlar bize “antisemit” diyorlar, varsın desinler, ben dediklerini umursamıyor ve ciddiye’de almıyorum" dediğini yazıyor. (Zionism in the Age of Dictators: A Reappraisal, Lenni Brenner, Chicago, 1983) Siyonist ideolojiye duyduğu sempatiyi dile getirmekten çekinmeyen Nazi subayı Reinhart Heydrich, SS'lerin “Das Schwarze Korps” adlı resmi yayın organında Siyonizmi öven yazısında, Yahudiler arasında iki önemli grup olduğunu (1. Asimilasyonistler – 2. Siyonistler) bu guruplar içerisinde siyonistlerin de kendileri gibi ırkçılığı savunduğunu, asimilasyonistlerin hiç bir işe yaramaz olduğunu, buna rağmen siyonistlerle iş birliği yapmanın çok makul oldugunu dile getirdikten sonra, Filistine göçü teşvik eden alaşmayı onaylayan duygularını şu şekilde ifade eder: "Filistin'in binlerce yıldır hasretini çektiği kızlarına ve oğullarına kavuşacağı zaman uzak değildir. Onlara tüm iyi dileklerimizle birlikte resmi desteğimizi’de sürdürmeye kararlı olmalıyız" şeklinde dile getirir.
  19. sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Türkçe Sözlük Forumu
    Argüman : kanıt Arkeoloji : kazıbilim Aroma : hoş koku Arşiv : belgelik Asimetrik : bakışımsız Asimile : benzeştirme, özümleme Asparagas : uydurma Astronomi : gökbilim Astronomik : abartık Aşağılık kompleksi : altsanma Aşk : sevi Ateizm : tanrıtanımazlık Atölye : işlik Avans : öndelik Avantaj : üstünlük, çıkar Aykırı : yadırgı düşmek Badire : sıkıntı, darboğaz Bahane : nedenleme Bakiye : geri kalan Bandrol : denetim pulu Bariyer : engel Bariz : belirgin Beddua : ilenme Bekgraunt : arka plan Bend : yasa altmaddesi Beraat : aklanma Bibliyografi : kaynakça Bilanço : dengelem Bilbord : duyuru tahtası Biyografi : yaşamöyküsü Bizzat : özkendisi Blöf : ürkütüm Bonkör : eliaçık Botanik : bitkibilim Branç : kuşluk vakti Branş : dal, kol, bölüm Brüt : kesintisiz Burjuva : kentsoylu Çare : çözge Catering : yemek hizmeti Check up : tümtanı Cazibe : albeni Center : merkez Cevap : yanıt Darülaceze : düşkünlerevi Deklerasyon : bildirim Dejenere : yozlaşma Deklere : açıklama, bildirme Dekont : hesap belgesi Dekor : bezem Demogoji : halkavcılığı Demografi : nüfusbilim Demostrasyon : gösteri Departman : bölüm Deplasman : dışsaha
  20. mesela enflasyon oranlarında dikenli tel baz alınıyor, biz hergün sabah kahvaltısında dikenli tel ve pinpon topu alıyoruz ya siz
  21. AKP Merkez Disiplin Kurulu’nun partiden ihraç ettiği Balıkesir eski Milletvekili Dr. Turhan Çömez, AKP’nin kapatılma davasından büyük üzüntü duyduğunu, ancak hazırlanan iddianamede güçlü deliller olduğunu söyledi. Ergenekon soruşturmasının da bir tiyatro olduğunu öne sürdü. AKP Merkez Disiplin Kurulu'nun partiden ihraç ettiği Balıkesir eski Milletvekili Turhan Çömez, Türk Ocakları Uşak Şubesi’nin davetlisi olarak katıldığı panelde konuşma yaptı. Konuşmasında AKP'nin kapatılma davasından büyük üzüntü duyduğunu söyleyen Çömez, “Ben bu davanın açılmasından büyük üzüntü duyuyorum. Çünkü bunun mağduriyetini oynayacak siyasi aktörler bundan zarar görmeyecek. Bırakın kim suçluysa halka hesap versin. Bu millet neyin doğru neyin yanlış olduğu görsün. Siyasi partiler sandıkta hesap vermeli. Ancak Türkiye bu davayla karşı karşıya. Sayın Başsavcı’nın güçlü delilleri var. Türkiye böyle süreçlerden yara almadan çıkmalı. Türkiye Amerika ve AB’nin talimatlarıyla hareket etmemeli” dedi. İki kilo baklava çalan çocukları içeri atanların kravatlı çetelere müdahale etmeleri gerektiğini ifade eden Çömez, “Devlet içerisine nüfus eden çetelerin varlığı yıllardır biliniyor. Çeteleri anlamak için geçmişe bakmak yeterli. NATO’nun planladığı oyunlara bakmak lazım. Sağcıları öldüren silahlarla solcuları öldüren silahların aynı olduğunu bilmeli bu halk. Kanlı 1 Mayıs eylemlerinde silahları kimlerin doğrulttuğunu, Maraş olaylarında toplumu çatıştıran otoriteyi bilmeli. Bir de kendine çete süsü vermiş uzantılar var. Devlet otoritesini yitirdiğinde yerine güç odakları çıkar. Bunu Susurluk’ta gördük” diye konuştu. Bugün gelinen noktada 8-10 aydır devam eden bir tiyatro oynandığını bunun içinde Türkiye’nin de olduğunu öne süren Çömez şunları söyledi: “Ergenekon diye bir oyun sahneleniyor. Sekiz aydır iddianamesi hazırlanmamış bir dava. 84 yaşında devletin iki koruma verdiği adam gözaltına alınıyor, ertesi gün pardon deyip bırakılıyor. Birilerini gözaltına alarak gözdağımı verilmek isteniyor. Bu ülkede temiz eller operasyonu yapacaklar, ellerini yüzüne sürüp aynaya bakma cesareti olanlardır. ‘Üç çocuk yapın’ demekle olmuyor. Benim üçüncü çocuğum İngiltere’den burs alabilecek mi, gemi alabilecek mi bunları söylemek lazım millete. Başbakan ilk bakanlar kurulu toplantısında, sayın bakanlara ‘Birinizin yolsuzluğa bulaştığınızı görürsem sizi Kızılay Meydanı'nda sallandırırım’ deseydi bugün Maliye Bakanı Unakıtan ortada bu edasıyla dolaşamazdı.” BAKAN ŞİMŞEK CIA'NIN YEMİNLİ TERCÜMANIYDI Türkiye’nin en zengin krom rezervlerinin Hakkari’de olduğuna dikkat çeken Çömez, “Dünyanın en zengin çimento ham maddesi Gabar Dağı'nda, dünyanın en zengin altın rezervleri Van’ın Artos Dağı'nda. Kimsenin bundan haberi yok. Avustralyalı firmalar gelmiş taş çekiyoruz diye ülkeyi sömürüyor. Yıllarca İngiliz Tuzu diye bor madenleri kaçırıldı. Ben beni Ankara’ya gönderen iradeye yani halka ihanet etmedim. İngilizler ve Yunanlar Kurtuluş Savaşı’nda silahla yapamadıklarını şimdi Edirne’de çiftçiyi kendi bankalarına borçlandırarak 65 bin dönüm araziyi ipotek ederek yapıyor. Çünkü Türkiye tarımda girdi maliyeti en yüksek ülke haline geldi. Çiftçi artık arazisini satıyor. Türkiye’ye bu yıl Çin'den 40 milyon çift ayakkabı girdi. Peki bizim ayakkabı firmalarımız ne olacak. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek CIA'nın yeminli tercümanlığını yapmıştır. Bütün bunlar Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir sonucudur. Büyük Ortadoğu Projesi Sevr’in devamıdır. Bu proje Kürt devleti kurdurmak için hazırlanmıştır” diye konuştu.
  22. Şeriat nedir? Kuralları nelerdir? Biliyor musunuz? İran'da ki yanlışsa doğrusunu siz mi uygulayacaksınız? Bana şeriat sisteminde özgürlük nedir anlatabilir misiniz? Mesela şeriatle yönetiliyor olsaydık toplumsal kuralları dine göre belirlemiş olmayacak mıydık, peki o zaman ramazan aylarında lokantalar açık olacak mı? içki içmek isteyen içebilecek mi? sonra müslüman bir ülkede sokakta başın kapalı gezebiliyorsun, gerçi anlamış değilim kaş, kirpiğide kılken ve görünüyorken saçı örtmek neden? ayet diyeceksiniz de işte o ayetler yoruma açık, himar denilen giysiden bahsediyor ayette ama çevire çevire başörtüsüne çevrilmiş... bunu hiç düşündünüz mü? neden kadınlar başını örtüyor dinler neden en çok baskıyı kadına uyguluyor? neden kadın dine göre erkeğin himayesinde? ya da asıl önemli soru bu gerçekten dinde böyle mi yoksa birileri böyle olmasını mı istiyor? Türkiye Cumhuriyetinde eskiden dini kurallarla devlet yönetilmezdi eskiden tabi şimdi öyle değil artık dindar vekiller ve dindar cumhurbaşkanları dindar bakanlar seçiliyor... onların dinide bize sorulacak ya o yüzden herhalde... ahhh eski güzel günler... şimdilerde zaten şeriat hükümleri anayasanın yerini alıyor... merak etmeyin yakında sokaklarda çarşa giyme hakkımızı istiyoruz gösterileride yaparlar... öyle ya çarşafta birilerine göre kutsal en güzel o örtüyormuş kadını zaten kadın dediğinde öyle ambalajlanmalı...
  23. KAVGA'M bir zamanlar çocukken her şeyi merak eden ve durmadan sorular soran ben... gece vakti bir kedi ağlaması duyup uykudan uyanan da ben... yıldızlara bakıp gökgürültüsüne aşık olup şimşekler çakarken içi heyecan dolan ben... ilahi kudretin büyüklüğünü tek bir insanın, tek kuru aklıyla idrak edemeyeceğini anladığımda daha çocuktum... yolda yürürken bir tek otu çiğnemeyim diye, parmak uçlarıma basardım... çiçekleri koparmadan koklardım... serçeleri, kırlangıçları ve martıları severdim... her göç mevsiminde giden göçmen kuşların ardından ağlardım geri geldiklerinde koşup evin arka bahçesine hoşgeldiniz diye çığlık atardım... duyan, gören oldumu diye kızarır eve kaçardım... öyle bir çocuktum duyargaları fazla açık fazla meraklı ama hiç bir zaman özellerini sormadım insanlara... anlatırlarsa dinledim... ben anlattım, hatalarımı günahlarımı bile paylaştım paylaşılmayacak kadar büyük bir günahla şükür ki yüzleşmedim... ne zaman biri canımı yakarsa önce sabredip sonra resti çekerdim... yinede affederdim... iyi yaratılmıştım iyiliğim beni yaratandandı benden değildi... iyi huylu uysal kedi gibiysemde sahip olduklarım kutsalımdı sınırlarım zorlanmamalıydı yumuşak patilerim arasında duran tırnaklarım iz bırakır... kavgam; uğruna mücadele etmeye değer bulduğum herşeyde kavgamla iftihar ederim... uysal kediysemde onlar kadar da ehlileşmez ruhum benim... şimdilerde onurlu bir kavganın taraflarından biriyim yaratılmışların içinde biçilen rollerdeyim artıyı ve eksiyi yaratan savaşı ve barışı yaratan etrafımızı kuşatan Allah'ım bu kavgada ben ancak senden tarafım... hak için halk için bilinçle tercih ederim kavgamız onurumuzdur bizim... komşusu açken tok yatmayanlar zalimin zulmüne seyirci kalmayanlar haksızlığa karşı susmayanlar yalanları görüp saklanmayanlar bu kavgadan kaçacağımız yok bizim... korkumuz ecelden yana olmaz borçlu ölmekten olur biz bunu biliriz... borç ise illaki parayla olmaz bunuda bilir söyleriz... SARDUNYAM
  24. sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Güncel Konular
    karşılarında güçlü bir ülke var mı ki? ya da kaldı mı ki? ödleride kopmuyor ayrıca sevgili ftoyd, sadece fazla kibirliler... biz o kadar alçaldık ki artık tepemizden bakıyorlar... biz derken halktan bahsetmiyorum bizi temsil ettiğini sananlardan sözediyorum... öyle ki, memlekette satacak tek bir alan kalmayana kadar başımızdalar... bu arada satılmadık neyimiz kaldı? bir kuru onurumuz dışında, oda bizde kaldı diğerlerinde varmıydı tartışılır?

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.