sardunyam tarafından postalanan herşey
-
AKP KAPATILACAK... Evet evet iddialıyım, bu partı kapatılacak...
AKP, kaosa oynuyor! Sözcülerinin açıklamalarından anlaşılan o ki, AKP, Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımama ve yeni Anayasa değişiklikleri ile bu engeli aşma kararı aldı ve bu yönde kamuoyu oluşturulması için düğmeye bastı. Anayasa Mahkemesi kararından sonra AKP yöneticilerinin aldığı kararlar ile yandaş medyanın tutumu birebir örtüşüyor. Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa değişikliklerini sadece şekil yönünden inceleyebileceği, esasa giremeyeceği itirazını seslendirerek, kesin olan kararı yok saymaya ve hakimlere hakaret etmeye başladılar. Bektaş Aydınlı adlı okurumuzun hatırlattığı gibi bir taraftan da yandaş medyada, sivil itaatsizlik çağrıları yapıyorlar. Turuncu dövizler kullanan Soros yetiştirmesi bir grup da kanunsuz gösteriler yapıyor. Halk arasında ve yandaş İnternet sitelerinde, okur mektupları yolu ile aslında “Milli Mücadele”nin hiç yapılmadığı, 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin Yahudi devleti olduğuna dair propagandalar yapıyor, Atatürk’e hakaret ediyorlar. * * * Basındaki en önemli kalemleri ise üniversitede türban yasağının bir mason dayatması olduğunu yazıyor. Fehmi Koru, Taha Kıvanç köşesinde aynen şöyle diyor: “Anayasa Mahkemesi’nin ’türban’kararının verilebilecek en aşırı, en sert ve en içinden çıkılmaz türden olacağını biliyordum. Uyarılmıştım çünkü. ’Türkiye’de uygulanan başörtüsü yasağı yerli bir iş değildir, uluslararasıdır ve yasağın ardında biraderler var’tezinin sahibi olan dostum tarafından...” Yasağın ardında biraderler varsa, Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardında da biraderler mi var? Aynı yazar, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı’nı da “367 çıkmazsa darbe yaparız” diye Anayasa Mahkemesi’ne baskı yapmakla suçluyor! İşi Menderes ve arkadaşları aleyhinde idam kararı veren mahkeme üyelerine kadar götürüyor. Yoksa onlar da mı biraderdi? * * * AKP’nin yandaş medyasının şu anda yaptığı iş, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” tir. Türkiye’yi büyük bir iç kargaşaya doğru sürüklemek, devlet otoritesini yok ettikten sonra akıllarındaki rejimi kurmak istiyorlar. Fakat temellerini havaya uçurdukları binanın enkazı altında kalacaklar, haberleri yok! Hukuk onların da yakasına yapışacaktır. “Kimse bizi uyarmadı” demesinler. AKP hakkında kapatılma davası açılacak diye de Tayyip Erdoğan’ı defalarca uyarmıştık. Partisini kapatılma aşamasına getirdi, şimdi de siyasi kaostan medet umuyor. * * * TBMM Başkanı Köksal Toptan ise türban düzenlemesini iptal eden Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini aştığını iddia ederek “Bu demokrasi için kaygı vericidir” dedi. Toptan, yeni anayasanın yanında senato sisteminin de tartışılmaya açılmasını önerdi. Böyle bir ortamda Anayasa değişikliği yapmak, durumu daha da kötüleştirebilir. Toptan’ın “Kurumlarımıza ve birbirimize olan güven duygularını kaybetmemeliyiz, birbirimizi incitecek ve etkisizleştirme amacı taşıyan davranışlardan kaçınmalıyız. Bütün bunları karşılıklı konuşmak ve değerlendirmeler yapmak üzere önümüzdeki süreçte Parlamentomuzda temsil edilen siyasi partilerin liderlerini ortak bir toplantıya çağırmayı da düşünmekteyim” sözleri ise belki bir umut ışığı olabilir. Bence Cemil Çiçek’i dinleseler iyi ederler! Akşam muhabirleri, Cemil Çiçek’in AKP toplantısında, “Hiçbir şey yapmayalım, aksi halde gelişmeler daha da aleyhimize dönebilir. Sadece savunmamızı verip sonucu bekleyelim” dediğini, ancak MYK üyelerinin bu görüşe sıcak bakmadığını yazıyor. O halde, yaktıkları ateşte ısınacaklar, apaçık görünüyor! arslan bulut (yeniçağ)
-
Anıtkabir Hakkında Pek Bilinmeyen Şeyler !
Mustafa Kemal'in hayatını doğduğu günden itibaren biliyoruz. Peki, Atatürk doğmadan önce, babası ve annesi nasıl bir hayat yaşadı? Nasıl evlendiler? Kaç çocukları oldu ve neden öldüler? Ağabeyi Ahmed'in cesedinin başına gelenler neden yıllarca unutulamadı? Dedesi Kızıl Hafız Ahmed hangi olay nedeniyle Makedonya dağlarına kaçmak zorunda kaldı? İşte Mustafa Kemal Atatürk'ün yoksul ailesinin pek bilinmeyen dönemi... Zübeyde Hanım, oğlu Ahmed'in mezarının açılıp, cesedinin aç çakal sürüsü tarafından parçalanıp yenildiğini görünce olduğu yere yığılıp kaldı... Ahmed dedesinin adını taşıyordu... Tarih 6 Mayıs 1876. Yer Selanik. Bir Bulgar kızı, seviştiği tahsildar Emin Efendi ile evlenebilmek için Müslümanlığı kabul etti. Bulgarlar bu durumu kabul edemedi. Tesettüre girmiş kızı, jandarmaların elinden zorla alıp, kendilerine karşı koymaya çalışan 10 kadar Türk'ü de döverek, Amerika Konsolosluğu'na götürdüler. Olayı duyan Selanikli Müslümanlar, 'kızın dini ve ırkı ne olursa olsun, mademki çarşaf giymiştir, bu kıyafette bir kadının çarşafını yırtılarak götürülmesi dine, millete, devlete hakarettir. Biz bunu hazmedemeyiz' diyerek Saatli Cami'de toplandılar. Kızın ABD Konsolosluğu'nda olduğunu öğrenince yabancı görevlilere saldırdılar. Alman konsolosu M. Abot ile Fransız Konsolosu M. Mulin'in öldürülmesi olayı bir anda uluslararası siyasal krize dönüştürdü. Başkent İstanbul, Avrupa'nın büyük devletlerinin savaş gemilerinin Selanik limanına gelip gözdağı vermesiyle, olayda adı geçen 53 Müslüman'ı ağır hapse, 6 kişiyi de idama mahkûm etti. Olayda elebaşı olduğu iddia edilenlerden biri de kızıl sakallarından dolayı 'Kızıl Hafız' diye bilinen Hafız Ahmed'di. Kızıl Hafız Ahmed, yedi yıl boyunca saklanacağı ve orada öleceği Makedonya dağlarına kaçmıştı. Selanik Evkaf (Vakıflar) Dairesi'nde memur olan Ali Rıza Efendi, babası Kızıl Hafız Ahmed'i arayan jandarmalar tarafından birkaç kez karakola götürüldü. Zübeyde Hanım kayınpederinin dağa kaçması ve kocasının sürekli gözaltına alınmasını hep korkuyla izledi. Daha çok gençti; yirmisinde yoktu... Sarışın bir kız Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım'ın ne zaman evlendikleri tam olarak bilinmiyor. Tahmini olarak 1870'lerin başı deniliyor. Rivayet odur ki: Ali Rıza Efendi bir gün rüyasında ak sakallı, nur yüzlü bir pir ve yanında sarışın bir kız gördü. Pir, kızı göstererek, 'Bu senin kısmetindir' diye müjde verip ortadan kayboldu. Ali Rıza Efendi rüyasının etkisiyle ablası Nimeti'nin kızı Hatice'ye gidip, 'Bana evlenmek için sarışın bir kız bulun' dedi. O devirde bütün Müslüman çevrelerinde adet olduğu gibi görücüler sokağa düştü. Sonunda Sarıgüllü Hacı Sofulardan Feyzullah Ağa'nın kızı; kumrala çalan sarışın, beyaz tenli, orta boylu, mavi gözlü, dalgalı kıvırcık saçlı Zübeyde bulundu. Annesi Ayşe Hanım kızının evlenmesine karşıydı ama ikna edildi. Zübeyde Hanım, Ali Rıza Efendi'nin ailesinin Yenikapı Mahallesi'ndeki evine gelin gitti. Ali Rıza Efendi, 'Gülzar-ı Cennetim Zübeydem' diye hitap ettiği karısını çok sevdi. Zübeyde Hanım Yenikapı'daki evde üç çocuk dünya getirdi: Ahmed, Ömer ve Fatma. Fatma daha yaşını dolduramadan öldü. Asker baba Babası Hafız Ahmed'in Makedonya dağlarına gitmesinin birkaç ay sonra, Ali Rıza Efendi, Osmanlı-Rusya savaşı nedeniyle Selanik'te kurulan Asakir-i Mülkiye'ye, yani yardımcı askerler birliğine katıldı. 35 yaşındaydı; okuryazar olduğu için geçici olarak üsteğmen rütbesi verildi. Askerliği yaklaşık iki yıl sürdü; Ayastefanos Anlaşması'ndan sonra askerliğe veda etti. Askerlikten sonra Ali Rıza Efendi, Osmanlı-Yunanistan sınırındaki Olimpos Dağı'nın ormanlarla kaplı eteklerinde bulunan gümrük kontrol noktasına gümrük muhafaza memuru olarak tayin edildi. Ege denizi kıyısında Paşaköprüsü denilen bu ıssız yer, Selanik'e 120 km uzaklıktaydı ama karayolu yoktu. Yaşamak için uygun bir yer değildi; ne kasaba ne köydü; sadece görevlilerin ailelerinin kaldığı derme çatma birkaç ev ve gümrük kontrol binasından ibaretti. Üstelik Olimpos Dağı Rum eşkıyalarla doluydu ve etrafı haraca kesmişlerdi. Zübeyde Hanım iki çocuğuyla bu ıssız ve kasvetli yere gelmekten hiç hoşnut olmadı. İkinci çocuğu Ömer'i ilaçsızlık ve bakımsızlıktan burada kaybetti. Fatma'dan sonra Ömer'i de kaybeden Zübeyde Hanım'ı bir korku saldı; 'Ya Ahmed'ime de bir şey olursa?' Hep Selanik'e dönmek istedi. Ali Rıza Efendi'nin görev yaptığı gümrüğün bütün işleri kereste ihracatı üzerineydi. Ali Rıza Efendi, görevi sırasında kereste tüccarıyla tanışıp arkadaş oldu. Bu arkadaşlık ona yeni bir iş kapısı açtı; memurluktan ayrılıp, kereste tüccarları Cafer Efendi ile ortaklık kurup ticarete atıldı. 3 lira maaş aldığı devlet memurluğundan sonra bu ticaret Ali Rıza Efendi'ye para kazandırmaya başladı. Yoksulluk günleri geri de kalmıştı işte; bu nedenle Selanik'e dönmek isteyen eşinden hep sabır istedi. Zübeyde Hanım dindar bir kadındı. Beş vakit namaz kılıyordu. Yaşam gücünü hep dualardan alıyordu. Ancak korktuğu oldu; son çocuğu Ahmed de öldü. Küçük çocuk sahil kenarındaki kumlukta açılan bir mezara defnedildi. O gece çıkan fırtına denizde dev dalgalara neden oldu. Kıyıları döven dalgalar Ahmed'in minik cesedini yerinden çıkardı. Dağlardan inen aç çakallar kefen içindeki ufacık bedeni paramparça etti. Sabah haberi öğrenip olay yerine koşan Zübeyde Hanım bu acılı manzarayı görünce şoke olup oracıkta bayıldı. Paşaköprüsü'nde yaşayan bir avuç insan Zübeyde Hanım'ı teselli etmek için ellerinden geleni yaptılar. Ancak... Ahmed'in ölümü sonrası yaşananlar Zübeyde Hanım'ın ruhsal dünyasında derin yaralar açtı. Günler geçti; Zübeyde Hanım'ın gözünün önünden o korkunç manzara gitmedi bir türlü. Geceleri kabus gördü sürekli. Üstelik hamileydi... Ahmed'in ölümünden sonra Ali Rıza Efendi yine işinin başına döndü. Eve pek az uğruyor; günlerini işi nedeniyle ormanda geçiriyordu. Bir an önce para biriktirip bu kasvetli yerden kendini ve karısını kurtarmak istiyordu. Bu nedenle haraç isteyen Rum eşkıyaların tehditlerine bile aldırmıyordu. Kendi başına bir şey geleceğinden korkmuyordu ama eşi için kaygılanmaya başladı. Eşini güvenlikli bir yerde rahat doğum yapması için Selanik'e götürdü. Artık ellerine iyi para geçiyordu; Ali Rıza Efendi, Ahmed Subaşı Mahallesi'nde üç katlı, pembe boyalı bir ev kiraladı. Üftade isimli siyahi bir kadını da yardımcı tuttu. Ve tekrar işinin başına döndü. Kardeşinin adı Zübeyde Hanım daha otuzuna gelmemişti. Ruhsal dünyası evlat acısı yaşayan tüm anneler gibi altüst olmuştu. Yetmezmiş gibi, birkaç hafta sonra kocası Ali Rıza Efendi'yi Rum eşkıyalar kaçırdı. Ali Rıza Efendi yüksek bir fidye karşılığı özgürlüğüne kavuşabildi. Kereste ticaretini bıraktı. Zaten Osmanlı jandarması da, 'Rum eşkıyalar barınmasın' diye ormanı yakmıştı! Tüm bu olaylar doğum tarihi yaklaşan Zübeyde Hanım'ın sinirlerini allak bullak etti. İyi annelik yapamayacağından, yeni doğacak bebeğinin de öleceğinden korkuyordu. Elinden tespih, dudaklarından dua eksik olmadı o gergin günlerde. Bütün duaları doğacak bebeğinin sağlığı içindi. Bebeğinin kendisi gibi sarışın ve mavi gözlü olmasını istiyordu. Soranlara kız çocuğu istediğini söylüyordu ama içten içe erkek evlat arzuluyordu. Ve isteği oldu; tıpkı kendisi gibi sarışın, mavi gözlü bir oğlu oldu... Ancak korkuları ve kapıldığı vehimler sonucu oğlunu emziremedi; sütü kesilmişti. Yeni doğan bebeğin yüz hatları tıpkı babasıydı. Ali Rıza Efendi oğlunun kulağına eğilip adını fısıldadı: Mustafa. Mustafa; Ali Rıza Efendi'nin daha minik bir bebek iken kaza sonucu beşikten düşüp ölen kardeşinin adıydı. Evet, 'ölüler evine' benzeyen bu ailenin yaşamında ruhsal travmalar hiç eksik olmadı. Mustafa Kemal'in çocukluğu da mutsuzluk içinde; ruhsal yaralanmalarla geçti. Ama o, görkemli benliğiyle mutsuzlukların üstesinden tek başına gelmeyi başardı. Çağdaş Türkiye'nin kurtuluşu/kuruluşu bu zaferin sonucudur işte. Ve bu ancak karizmatik liderliğe özgü güçlü bir kişilik yapısıyla mümkündür. Atatürk'ün doğumuna ilişkin belirsizlikler Hangi tarihte doğdu? Doğum tarihi, gün, ay ve yıl olarak tam bilinmemektedir. Osmanlı bürokratik yapısında bebeklerin doğum tarihleri sistematik olarak resmi kayıtlara geçirilmiyordu. Bu nedenle Mustafa Kemal'in doğumuyla ilgili olarak hiçbir resmi belge yoktu. Müslüman aileler doğumları Kuran-ı Kerim ya da bir başka değerli kitapların arkasına not ediyorlardı. Atatürk'ün de doğumu evdeki iki Kuran-ı Kerim'den birinin arkasına yazılmış ancak bu kutsal kitap başkasına verildiği için kaybolmuştu. Zübeyde Hanım, yaşamının son yıllarında verdiği bir röportajda oğlunu Selanik'te 'dondurucu kırklar' olarak anılan ve kışın en soğuk kırk gününü ifade eden dönemde doğurduğunu söyledi. Atatürk çıkardığı ilk resmi kimlik kartında doğum tarihi olarak Rumi takvime göre, 1296 yazılıydı. Bu 13 Mart 1880 ile 12 Mart 1881 arasına karşılık geliyordu. Atatürk muhtemelen 1880 ya da 1881 kışında doğdu. Doğum günü olarak '19 Mayıs 1881' tarihinin belirlenmesi nereden çıktı? Bir gün Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak Atatürk'e bir evrak getirdi. Belge, İngiltere'nin Ankara Büyükelçiliği'nden geliyordu. Bir ansiklopedide yer alacak biyografisi için Cumhurbaşkanı Atatürk'ün tam doğum tarihinin bildirilmesi rica ediliyordu. Atatürk düşündü fakat doğum gününü tam olarak bilmiyordu. Aklında mayıs ayı kalmıştı. Özel Kalem Müdürü Soyak'a döndü, 'Bu bir 19 Mayıs günü neden olmasın' dedi. Yani ulusal kurtuluş savaşının miladı olan tarih. İlginçtir, Atatürk'ün doğum tarihinin yazıldığı resmi evrak İngiliz büyükelçiliğine 10 Kasım 1936 tarihinde gönderildi. Yani Atatürk'ün ölümünden tam iki yıl önce: 'Reisi Cumhur Atatürk 19 Mayıs 1881 tarihinde doğmuştur.' Bu tarihten önce Atatürk'ün doğum tarihi konusunda bir kesinlik yoktu. Örneğin, Çankaya Köşkü yaverlik dairesi Atatürk'ün doğum tarihi hakkında sorulan bir soruyu 1880 olarak yanıtlamıştı. Halkevlerinin çalışmalarında da bu tarih kabul görmüştü. Bazı kaynaklara göre ise doğum tarihi 13 Mart 1881 idi. Bu karışıklığı Atatürk ölümünden iki yıl önce kendisi düzeltti. Pembe Ev'de mi doğdu? Burada da çelişkili bilgiler var. Genel kabul gören görüşe göre bu evde doğdu. Ancak kız kardeşi Makbule'ye göre, ağabeyi Pembe Ev'de değil; babası Ali Rıza Efendi'nin ailesinin oturduğu Yenikapı'daki evde doğdu. Bu biraz daha akla yakın geliyor. Zübeyde Hanım rahat doğum yapması ve bebeğin bakımı için geçici olarak Ali Rıza Efendi'nin ailesinin yanına taşınmış olabilir. Ancak Atatürk annesinden dinlediklerine dayanarak kendisinin Pembe Ev'de doğduğu kanısına varmıştı. Pembe Ev'in sahibi kim? Pembe Ev'i kimin aldığı da muammaydı. Ali Rıza Efendi'nin aldığı şeklinde bilgiler olsa da bu pek doğru değildir. Pembe Ev 1870 yılında Rodoslu bir müderris tarafından yaptırıldı. Sonra mülkiyeti iki kez el değiştirdikten sonra Ali Rıza Efendi'ye kiralandı. Ali Rıza Efendi vefat edince Zübeyde Hanım geçim sıkıntısına düştü. Üç çocuğu; Mustafa, Makbule ve Naciye'yi alıp üvey dayısı Hüseyin Ağa'nın çalıştığı Katipzadeler'in çiftliğine taşındı. Burada beş ay kaldılar. Zübeyde Hanım, Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Efendi'yle ikinci evliliğini yapınca tekrar Pembe Ev'e taşındılar. Herhalde Zübeyde Hanım bu evi çok sevmişti. Selanik Belediyesi 1933 yılında aldığı kararla evi Atatürk'e hediye etti. 1953 yılında Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın emriyle Pembe Ev müze haline getirildi. Sonuçta: Osmanlı döneminde doğmuş her halk çocuğu gibi Atatürk'ün biyografisinde de belirsizlikler vardır. Bu bilinemezlikler, yaşamı boyunca bütün gücünü ve emeğini Türkiye için harcayan Atatürk'ü tanımamız için belirleyici/ tayin edici faktörler midir? Hayır. Not: Yeri geldi, bu notu eklemeliyim: Bugünlerde bazı siyasetçiler Cumhuriyet ideolojisini eleştirmek için sürekli küfür gibi 'seçkinci/elitist zümre' lafını kullanıyorlar. İsim vermeseler de sözleri hep Atatürk'ü hedef alıyor. Oysa: Atatürk'ün birlikte yola çıkıp sonra ayrıldığı ve Atatürk'e seçkinler yakıştırması yapanların pek sevdiği Rauf Orbay'lar, Kazım Karabekir'ler saltanatçı seçkinlerdi. Atatürk halk çocuğuydu. Bu nedenle CHP'nin altı ok'undan biri halkçılıktı. Ne günlere kaldık: Toprak reformuna karşı çıktığı için CHP'den kopan toprak ağası Adnan Menderes halk çocuğu oluyor; yoksul ailenin çocuğu Atatürk ise seçkinci öyle mi? Kimin hangi sınıf için çalıştığı ortada iken, tarih bu kadar tersyüz edilebilir mi?
-
2 AKP'li tecavüzden tutuklandı
yüz kızartıcı suçlardan içeri alınanların ortak noktası ne? muhafazakar eşcinseller de var unutmamak lazım
-
Hayatın size öğrettikleri :
sonsuz diye birşeyin olmadığını herkesin birgün unutulacağını güven adlı duygunun sakıncalarını en zor olanın kendini tanımak olduğunu itiraf etmeninde çok zor olduğunu hiç bir çabanın boş olmadığını hiç ile herşey arasında fark olmadığını etiketine göre itibar göreceğini en büyük ve tek yatırımın bilgi olduğunu öğrendikçe kalabalıklaşıp aslında yalnızlaşacağını aşkın gücünü özlemin zorluğunu affetmenin büyüklüğünü insan adlı canlının yokluğunun dünya için hiç bir şey ifade etmediğini özgürlüğün önemini en iyi öğrenme yönteminin deneyim olduğunu nasihatlerin boş olduğunu hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını hiç kimsenin göründüğü gibi olmadığını erkeklerin güçlü kadın istemediğini
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
yok sen vaktinde gelmişsin benim bi işim vardı ama geldim sanırım frozenin iniş takımlarında arıza var rotarlı iniş yapacak diloş dersen o bu aralar uzay taraması yaptırıyor ama sanırım telepatik kanallı zorlarsak gelir ama bugünden sonra 5 gün ne yazık ki yine yokum
-
Hayatın size öğrettikleri :
hiç kimsenin % 100 güvenilir olmadığını hayatın sürekli şoklar yaşattığını başka açılardan bakabilmenin çok önemli olduğunu insanoğlunun aklının kaçırmasının çok kolay olduğunu
-
Kenenin Bir Marifeti Daha
yaaa bütün müsibetlerin nedeni zina keneymiş zelzeleymiş afetmiş aıdesmiş hepisi Allah'ın cezası, öyle ise ne yapmak lazım zina yapmamak lazım, zina olmazsa keneler ısırmayacakmış
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
he bencede herkesi eve çağırıyorum acil durum toplantısı var
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
deniz kızı yavrucum görüyomusun ne anneler var ama senin annen öyle mi değilmi frozen hanım, valla ben anlamam öyle yavrucağı habersiz bırakıp gidiyosun sonra çocuk sefil oluyor açmı açıkmı hiç bakma sen çıçıçı ne ayıp
-
Frozen......
dettttttttt zevksizmişmişmiş hadi ordan
-
Sezen Aksu
Sezen Aksu Adana 15. Altın Koza Film Festivali'nde Sezen Aksu 4 Haziran 2008 Çarşamba günü 15. Altın Koza Film Festivali kapsamında düzenlenen 'Geleneksel Sinema Dayanışma Gecesi'nde, Adana Mimar Sinan Amfi Tiyatrosu'nda saat 20:30'da sahne alacak. Sezen Aksu, "Mor Çatı" için verilecek resitale iki şarkıyla destek veriyor. Sezen Aksu, 5 Haziran 2008 tarihinde "Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı" yararına düzenlenen piyano resitalinde iki şarkısı ile yer alacak. "Bahçeşehir Performans" etkinlikleri Sezen Aksu ile başlıyor... Sezen Aksu 6 Haziran 2008'de İstanbul'un yeni konser mekanı Esenkent Bahçeşehir Açıkhava Tiyatrosu'nda sahne alıyor. Sezen Aksu'dan yazın ilk büyük konseri ve yeni albümden şarkılar, Turkcell Kuruçeşme Arena'da. Sezen Aksu 27 - 28 Haziran 2008 tarihinde Turkcell Kuruçeşme Arena'da, İstanbul'daki yılın ilk büyük yaz konserini veriyor. Turkcell Kuruçeşme Arena'nın 3800 kişilik yeni oturma düzeni ile dinleyiciler Sezen Aksu'dan bilinen şarkılarının yanı sıra, son albümünden eserler de dinleyebilecek. Birlikte söylenecek şarkıların yanı sıra, her fırsatta "Komedyen olmayı tercih ederdim" diyen Aksu bu yaz Turkcell Kuruçeşme Arena'daki dinleyicileri ile beraber gülüp, eğlenecek. Sezen Aksu Beylikdüzü'nde halk konseri veriyor. Sezen Aksu, 1 Temmuz 2008 tarihinde Beylikdüzü Festival Alanı'nda konser verecek. Harbiye'den Temmuz'da, "Sezen denince akla gelen şarkılar" yükselecek Sezen Aksu 18, 19, 24, 25, 26 Temmuz 2008 tarihlerinde İstanbul Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda "Sezen denince akla gelen" şarkılarını seslendirecek. Bizi anlatan şarkılarında, bizlere eşlik edecek...
-
Haddini aşma!
Sanatçımız Hülya Avşar Organizatör ve millet vekili Osman Yağmurdereli Muhafazakar eşcinselimiz Cemil İpekçi Aydın yazarımız Orhan Pamuk v.s.... Türkiye böyle insanlara hak ettiklerinden çok değer verirse istikbalide bellidir
-
Yazarlar... Çeşitlemeler...
Belkide ölmüştür ama saklıyorlardır Dönecek hepimizi hidayete erdirecek ahir zaman peygamberi Her sene kutlu doğum haftasını birilerine peygamberin doğum günü diye yutturan şahsiyet... ********** Hıyanet-i vataniye Dinleme skandalı buzdağının sadece tepesidir. Devlet içinde örgütlenmiş cemaate bağlı çete, tüm kritik kişi ve kurumları yıllardır dinlemektedir. Şimdi CHP Genel Merkezi veya Paksüt olayı patlayınca büyük medya işin vahametinin farkına vardı. Türkiye'nin bölünmesi ve yönetiminin bir başka yapıya devredilmesi ihalesine talip olan bu yapı artık bir başka evreye geçti. Şemdinli'de başlayan süreç, psikolojik harpteki en mühim unsur medya penetrasyonunun genişlemesi, organize ekonomik güç ve siyaset yapıcı odaklar üzerindeki etkileri tartışmasız bir etkiye kavuştu. Ancak bu etkin güç kendi içinde de, nedense erken bir şekilde, iktidar kavgasına tutuştu. Sızan bilgiler Köşk-iktidar eksenindeki gerilimin cemaatin İstanbul ayağındaki tepe imamlar arasında da benzer bir gerilime yol açtığı yolunda. Cemaatin güvenlik ve istihbaratının oldukça genç bir imama teslim edilmesi özellikle emniyette sıkıntı yaratmış. Koskoca daire başkanları dizlerinin üzerinde bu çocuğa tekmil veriyor, bu da hoş karşılanmıyormuş. Elbette bunlar karşı istihbaratta olabilir ama nihayetinde Ankara ve İstanbul mahfillerinde bunlar konuşuluyor. Burada önemli olan şey şu: Ülkede derin bir ideolojik kriz var. AKP ve başta Erdoğan hedefte ancak ben bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. İstihbarat savaşları kaynağı itibarıyla karşı olamayacakları, bu sebeple de çaresizlikle izledikleri bir boyuta ulaştı. İktidar açısından bu yapıya sahip çıkmaktan veya en azından mahcubiyetle susmaktan başka yol var mı? Tersini yaptıkları anda bakanların bile özel yaşantıları; bilinen ama belgesi şimdilik saklı olan rezaletleri teker teker dökülüverir. Ez cümle yıllardır göz ardı, kulak ardı edilen iddia gerçek oldu. Devlet ele geçiriliyor. Belki son aylarındayız. Burada hedefe türbanın konması ve yığınların karşıya alınmasi siyasi miyopluğun karinesidir. Olan biten çok açıktır. Bir çete vardır. Ve bu çete ortaya çıkartılıp hiyaneti vataniye ile yargılanmalıdır. Bu süreçte ona destek olan ve göz yuman tüm unsurlarıyla birlikte... Geç olmadan... Neden geç olmadan? Zira bunu yapacak olan yapının hedefte olduğunu; yargının ne denli yıpratıldığını görmüyor musunuz? serdar akinan
-
Kenenin Bir Marifeti Daha
Balık baştan kokar Baş nereye gitmek isterse ayaklar onu takip eder Bu ülkede böyle bir iktidar olduğu sürece böyle imamlar dah açok konuşur dilerim bu imamıda kene ısırır vallahi içten söyledim
-
RADYASYON
Pilleri çöpe atmayın. Bir pil çevreye, bir ton çöpten daha çok zarar verir. Piyasada NiMh şarjlı piller tanesi yaklaşık 5 YTL' ye satılmaktadır.Bu piller 1000 kez şarj yapılabildiği için her kullanım için maliyetien çok 0,5 kuruş olmaktadır. (1 kuruş bile değil) Piyasada 4 tanesi 1 YTL satılan sıradan pillerden kullanıldığında birpil 25 kuruşa mal olmaktadır. Ucuz gibi gözüken bu sıradan pillere,şarjlı pillerin tam 50 katı para ödediğinin kaç kişi farkındadıracaba? Bunun yanında her kullanımda bu ucuz gibi gözüken pillerikullananlar, çevreye çok zararlı atıkların yayılmasına aracılık etmişolmaktadırlar. Hem çevreniz hem de cebiniz için NiMh şarjlı pil kullanın vekullandığınız her çeşit pili çöpe değil, özel toplama kutularınaatın. Pillerin içeriğinde bulunan cıva, kadmiyum ve kurşunelementleri, kansere, nörolojik bozukluklara, akciğer hastalıklarına,beyin iltihaplanmasına ve kısırlığa yol açıyor. 0-6 yaş grubu çocuklar daha çok etkileniyor. Pillerin çevreye vesağlığımıza verdiği zararlar hakkındaki haberimizi okumadan önceDOĞADER olarak sizlere pillerle ilgili birkaç önerimiz olacak. Hiçbir pili çöpe atmayın. (Saat, cep telefonu, dizüstü bilgisayarpilleri gibi her türlü elektronik aygıtların pilleri dahil)Ömrü tükenmiş pillerinizi biriktirerek, özel toplama kutularına atın.Pil toplama kutularını, muhtarlıklarda, büyük alışveriş merkezlerindebulabilirsiniz.DOĞADER' de, pil toplama kutusu bulunmaktadır. Ömrü tükenmişpillerinizi biriktirip, DOĞADER' deki pil toplama kutusunaatabilirsiniz.Pil toplama kutularından alınan piller, özel depolarda, zararsızduruma saklanmaktadır.Şarjlı pil kullanın.Alkalin ve diğer sıradan piller şarj edilemezler. (Patlar)Şarjlı pillerin üzerinde "Rechargeable " yazar.NiCd şarjlı pil kullanmayın. (NiCd-Nikel Kadmiyum)NiCd piller, şarjlı pil olmasına karşın, içerdiği Kadmiyum elementi,halk sağlığı üzerinde olumsuz etkileri bulunmaktadır.Ayrıca, NiCd piller sahip oldukları "bellek etkisi" nedeniyle ömürleri kısadır.NiMH şarzlı pil kullanın. (NiMH-Nikel Metal Hydride)Bu piller yaklaşık 1000 kez doldurulabilir.MAh değeri yüksek piller daha uzun dayanır. Günümüzde AA serisi 2700mAh, AAA serisi 1100 mAh gücünde, çok uzun süre enerjisini koruyanNiMH pilleri piyasada rahatlıkla bulabilirsiniz.Hızlı dolum, pillerinizde "pişme etkisine" neden olarak pilin ömrünü kısaltır.NiMH pilleri, tam boşalmadan şarj etmeyin. Kapasitesi azalır.NiMH pilleri, yarım şarjdan sonra tam boşalmaya izin verirseniz eskigücüne kavuşturmuş olursunuz. (Bellek etkisi sıfırlanır.) DOĞADERDoğayı ve Çevreyi Koruma Derneği Atık pilde kanser tehlikesiA.A. Hürriyet Gazetesi - 5 Ocak 2007http://www.hurriyet.com.tr/yasam/5724613.asp?m=1 Çöpe atılarak zamanla bozulan ve gövdesinde akıntı meydana gelenpillerin içeriğinde bulunan cıva, kadmiyum ve kurşunun,kansere,nörolojik bozukluklara, akciğer hastalıklarına, beyin iltihaplanmasınave kısırlığa yol açtığı belirtildi. Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mustafa Öztürk tarafındanhazırlanan, "Pil-Akü Kullanımı ve Atık Piller ile Akülerin Zararları"başlıklı araştırmada, enerjisi bitmiş pillerin, çöpe atılmalarıdurumunda hava, su ve toprak kaynaklarını kirleterek insanlarınsağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden olacağı vurgulandı. CIVAÇöpe atılan pillerin, katı atık depolama sahasında zamanla bozularakiçeriğinde bulunan bazı tehlikeli ve zararlı maddelerin serbestkalacağı kaydedilen araştırmada, bu maddelerin arasında cıvanın DAolduğu ifade edildi. Cıvanın, doğada bozulmadan uzun süre kalacağı kaydedilen araştırmada,maddenin, hızla deri ya DA solunum yoluyla vücuda girebileceğibelirtildi. Maddenin, eser miktarda olmasının bile hiçbir şeyideğiştirmeyeceğine dikkat çekilen araştırmada, içme suyu veya gıdazinciri yoluyla insan vücuduna giren cıvanın, parastezi, ataksi,dişarti ve sağırlık gibi nörolojik bozukluklara, merkezi sinirsisteminin tahribine, kansere, böbrek, karaciğer ve beyin dokularınıntahribine, kromozomları bozmak suretiyle sakat çocuk doğumlarına nedenolabileceği kaydedildi. Pilin içeriğinde bulunan ağır metaller arasındaki en tehlikeli vetoksit maddelerden birinin "Kadmiyum" olduğu vurgulanan araştırmada,pillerin çöp depo sahasında bozularak kadmiyum ve bileşiklerininserbest hale geçtiği ve suya karıştığı ifade edildi. Kadmiyumlusızıntı suyunun, içme suyu ve toprağı kirleterek gıda zinciri ve suyoluyla insan vücuduna girdiği belirtilen açıklamada, kadmiyumun,akciğer hastalıklarına, prostat kanserine, kansızlığa, doku ve böbreküstü bezlerin tahribine neden olduğu ifade edildi. Kadmiyumun, vücuttaki yarılanma ömrünün 10 ile 25 yıl arasındadeğiştiği belirtilen araştırmada, içme suyu veya gıda zinciriylealınan kadmiyumun yüzde 2'sinin vücutta birikirken, solunum yoluylagelen kadmiyumun ise yüzde 10-50'sinin vücutta tutulduğuna dikkatçekildi. Vücudun, tutulma aşamasında kadmiyumu, kalsiyum gibi algılayarakbiriktirmeye başladığı ifade edilen araştırmada, bu aşamada, kalsiyumeksilmesinden dolayı kemiklerin yavaş yavaş zayıflamaya başlayacağı,ayakta durmanın hatta öksürmenin bile kemiklerin kırılmasına veinsanın ölmesine neden olabileceği vurgulandı. KURŞUNPillerin ve akülerin yapısında bulunan toksit maddelerden birdiğerinin "kurşun" olduğu belirtilen açıklamada, maddenin, vücudasolunum, içme suyu veya gıda zinciri yoluyla girdiği kaydedildi. Vücuda giren kurşunun, ciğerlere kadar ulaştığı ve ciğerlerde yavaşyavaş emilerek kana karıştığı anlatılan araştırmada, maddenin kanyoluyla ulaştığı karaciğer, böbrek, beyin ve kas gibi yumuşakdokularda 35-40 gün bekledikten sonra kurşun metabolitleri yardımıylakemik ve diş gibi sert dokularda toplandığı ifada edildi. Araştırmada, 0-6 yaş grubu çocukların kurşun kirliliğindenyetişkinlere göre en AZ 4 kat daha fazla etkilendikleri belirtilerek,maddenin, işitme bozukluğuna, sinir iletim sisteminde ve hemoglobinbileşiminde düşmeye, kansızlığa, mide ağrısına, böbrek ve beyiniltihaplanmasına, kısırlığa, kansere ve ölüme neden olduğu vurgulandı. YEREL YÖNETİMLERİN GÖREVLERİAraştırmada, pillerin toplanarak, özel bertaraf tesislerinegönderilmesi gerektiği belirtilerek, pil üreticilerinden, mamullerininüzerine, "Çöpe Atılması Yasaktır" ibaresini veya şeklini koymalarıistendi. Özellikle, cıvalı ve kadmiyumlu pillerin Türkiye'ye girişinesınırlamalar getirilmesinin önemine değinilen araştırmada, ithalatçıfirmaların bu konuda önceden uyarılması ve kullanıcılarınbilgilendirilmesi gerektiği ifade edildi. Araştırmada, atık pillerin toplanması ve bertaraf edilmesi konusundayerel yönetimlerin de yapabilecekleri çalışmalar olduğu ifade edildi. Pillerdeki cıva, kadmiyum ve kurşun gibi zehirli ağır metallerkonusunda halkı bilinçlendirme yönünde tanıtım çalışmalarıyapılabileceği belirtilen araştırmada, yerel yönetimlerinüstlenebileceği uygulamalar şöyle sıralandı: Pillerin ayrı toplanmasını sağlamakKırmızı renkli pil kutuları ile pil toplama merkezleri oluşturmak.Kırmızı renkli pil toplama araçları oluşturmakVatandaşları pilleri nasıl ayrı toplayacakları konusunda bilgilendirmekPil toplama işlemini illerin genelinde yaygınlaştırılmasıPillerin depolama alanlarında ayrı özel hücrelerde depolanmasını sağlamakMedyaya piller konusunda bilgi vermekPillerin tehlikeli madde (cıva, kadmiyum ve kurşun gibi) içerdiğinigelişi güzel kullanılmaması gerektiğini anlatmakAkmış pillerin tehlikesi, eldivensiz dokunulmaması ve ellerin mutlakayıkanması gerektiği konusunda eğitim vermekPillerin tehlikeli madde içermesi sebebiyle dille kontrol edilmemesigerektiğini kamuoyuna duyurmak -- Bu Dunya Bizim Degil... DOGADERDogayi ve Cevreyi Koruma Dernegi Tel: (0224) 222 96 01
-
Greenpeace
Sevgili Greenpeace Aktivisti, Greenpeace'in gemilerinden Arctic Sunrise, 30 Mayıs sabahında Kıbrıs Kanalı'nda, üç orkinos teknesinin saldırısına uğradı. Orkinos avcıları tarafından gerçekleştirilen bu saldırıdan sonra gemimiz Arctic Sunrise, Kıbrıs Kanalı'ndaki çalışmasına ve orkinos avcılığını belgelemeye devam ediyor. Geçen hafta yaşananlar, yalnızca barışçıl bir organizasyona yapılmış bir saldırı değil, aynı zamanda balıkçıların kendi geleceklerine yaptığı bir saldırıdır. Akdeniz'i, onu yağmalayanlardan korumak için şimdi yardımınıza ihtiyacımız var. Akdeniz'in %40'ının Deniz Rezervi ilan edilmesini sağlamak için siz de www.bendegemideyim.com sitesine tıklayın. Akdeniz için ben de gemideyim diyerek denizimizin sahipsiz olmadığını birlikte gösterelim. Eğer kampanyamıza daha doğrudan bir katkıda bulunmak isterseniz, size ulaşabileceğimiz bir telefon numarasını [email protected] adresine göndermeniz yeterli. Şimdiden teşekkürler! Greenpeace Akdeniz Ekibi
-
komplo terosinde son nokta
Yeni komplo teorimiz: Çocuklara okullarda yapılan aşılar yüzünden ölen ve sakat kalan çocuklar nedense Türkiye gibi birilerinin uyuttuğu ülkelerde oluyor acaba ne aşısı yapıyorlar?
-
GODZİLLA ve RUA Ortak Anı Defteri
ruaaaaaaaaaaaaa pabucu yarımmmmmmmmmmmm çık dışarıya oynayalımmmmmmmmmmmm
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
hoşgeldin sade ve sıcak bir selam ruhsuz bir hediyeden kat be kat değerlidir sende bilirsin... ortalık dağınık mıydı yahu insan bunu uluorta dermi? kahve de vardı kurabiyede alıp yeseydiniz ikram da bulunamadım kusura bakmayın bir daha ki sefere artık hoşgeldin anneni görmedim kendisinden 2 gündür haber alamadım bilmiyorum gene bensiz ne yapıyor ahh ahh ne anneler var görüyomusun bu güzel çiçek için teşekkürler
-
^^^^^zeyynepp^^^^^
özledim
-
Gloria
Buradanda kutlamak istedim yeniden mutlu yıllar bu da benden hoş bir resim değil mi?
-
Gece Yağmuru
Gece ismimizin yanına kırmızı bir şekil koymuşlar çok kıllandım bizi uzaydan izliyorlar izlenimine kapıldım ne dersin
-
ஐ๑((-_-))๑ஐ๑ LEYLA ๑ஐ๑((-_-))ஐ๑
işte geldm burdayım ben bu işte ustayım
-
GODZİLLA ve RUA Ortak Anı Defteri
aaa dumruldan ne eksiğimiz var başbakanımızda kendisini örnek alıyor zaten mutlaka bir bildiği var canım sende koskoca başbakandan iyimi bilcen maliyeden geliyorum dumrula deli demişsiniz verginizi katmerli alıcam
-
19 Mayıs Kıyafetleri ve AKP Ekibinin Cinsel Dürtüleri
Kendilerine güvenmedikleri için mi çocuklara bakmaktan utanıyorlar Sevgili tengeriin boşig bence arkadaşımız net bir bilgiye sahip değil karma bilgi parçacıklarından bir potpori yapmış o yüzden bir neticeye bağlayamıyor ve anlaşılamıyor... Bu durumda çok insan var bilgisiz fikir sahibi olmuş bu çok tehlikelidir ikna etmek zordur