Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

sardunyam

Φ Süper Üye
  • Katılım

  • Son Ziyaret

sardunyam tarafından postalanan herşey

  1. Dost doğumgünün kutlu olsun seni çok seviyorum Umarım beklentilerini karşılayan bir yıl geçirirsin bir dahaki doğum gününe kadar
  2. Turgut Özakman ustanın Atatürk Kronolojisi kitabının 93. sayfasında yer alan bir rapora göre; 1919'da Türkiye'de nasıl bir yönetim gerektiğini tasarlayan İngilizlerin rapor yazma yetkisindeki tercümanı A. Ryan bakın ne diyor: 'Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır. Biz gerçek ideali dinmiş gibi davranacak, çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.' Çok AKP tarifi duydum, bundan güzelini okumadım! Mustafa Balbay
  3. sardunyam şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    NURLU HAHAM GAZETECİ ! Mehmeh Ali Birand, 32. Gün Programı'na çıkardı: Neymiş, kimmiş bu zat? Efendim; diyorlar ki; Ergenekon'un karakutusu! Program, programa katılan zat'ın replik, mizansen vs. icraati, nasıl bir tiyatroydu öyle… Vicdanının sesine göre konuştuğunu iddia eden, yediği herzelerden soysopat hale gelmiş bir halde konuşan, korkusundan Kanada'ya kaçmış-sığınmış (zat öyle diyor), daha da ötesi, dolandığı, maddi-manevi nurlu beslenme ortamları bile kendine yet-e-meyince, ta Kanadalar'da, nurlu diyarlardan Yahudiliğe bile geçmiş, hatta, tekke kapısından çıkıp sinagoga sığınacak kadar, haham olacak kadar ayarları kaçmış bu acaip adam; 'Gazeteciymiş' ! Tüm Türkiye, nefesini tutmuş bu 'karakutu'yu dinliyor! Fakat, o ne, en kötü, patlamış mısırla bile ancak dayanıp seyredebileceğiniz, zihin boşaltmalı, vakit öldürmelik, eğlencelik en kötü Hollywood casusluk filmlerinden alınmış bir senaryo satırlarını çağrıştıran bir replik dizisiyle, ucube bir oyuncukla karşılaşıyoruz! Adam kafasında, yaşamında, ne kurgulamışsa, ne yaşamış, yaşattırılmışsa, ne ezberletilmiş, ne öğrettirilmişse, öyle bir inanmış, öyle bir emmiş, öyle bir etkilenmiş, öyle bir kaptırmış ki kendini, bu berbat senaryonun kalitesiz filminin havasına, oyunculuğuna, seyrederken ziyadesiyle gülesiniz geliyor… Oyun icabı, Amerikanca şiveyle konuştup komikleştirdiği Türkçe ve oyun icabı cümlelerinin arasına sıkıştırdığı Amerikanca telafûzu acıklı kelimelerle, kıvrımlı uzun favorileri ve takkesi ile Musevi cemaati tiplemesi rolünde berbat bir oyun ve oyunculuk örneği sergilerken , bir dediği bir dediğini tutmayan, bir söylediğini bir söylediğiyle çeliştiren, inanırlılığı ve güvenirliliği kendinden menkul bir acaip varlık karşımızda! Türk kamuoyunu berbat bir oyunla oyalıyor, tam anlamıyla meşgul ediyor. Oyun da programda, işte bu noktada, asıl amacına ulaşıyor! Karşımızdaki, gazetecilik namzeti; hormonlu besleme, bildik, artık çılgınca, gözü dönmüş bir halde, 'işte vakit geliyor' nevinden bir telaşla kendilerini artık saklayamayıp ortaya koyuveren, benzer acuze gazetecilerin, okyanus ötelerinden gelen hormonlu besleme gazetecilikleri gibi. Bravo doğrusu; bu süper rayting sayacı sapıttıran programla, bir zamanlar Muppet Show Kukla programlarını bile dünün çocuklarına hatırlatan, vodvil gibi bir tiyatro izledik, 32. Günde! Ergenekon'un kilit adamıymış, karakutusuymuş, bu zat!!! Dünün nurlu, bugünün haham adamına sorulan sorular, aynı besleme gazeteciliğin namzetlerinden, 'sorunuzu nasıl alırdınız' türünden sorulurken, insanın içi isyan ediyor; bu acuze oyuncu – gazeteci kisvesi arkasındaki sosyopat dışarıda, televizyonda ve düzmece oyundan açıklamalar yapıyor! Kanadalardan konuşmalarla acuze bir muppet şov yapılırken, hatta hatta yabancı güçlerce (!) korunurken bu zat, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin onurunu, bütünlüğünü savunan, alnı açık vatanperver, 'emekli ama son nefesine kadar Türkiye Cumhuriyeti askeri' Generalleri bile, Devletin hapishanelerinde palavra bir darbenin zanlısı diye gözaltına alınmış. Bu haham bozuntusu, tutarlı (!), dengeli (!), vicdanlı (!), ahlaklı (!), namuslu (!), müthiş gazetecilik (!) konuşmaları yaparken, bakakalıyor insan, bu zavallı insanlık trajedyasına… Vicdanı çürük ve bencil, bilgi kapasitesi, algılama-anlama çapı düşük, hegemonyasının fallik sersem tavuklarını, kafası kuma gömük, alıştıkları-alıştırdıkları ballı nemaları kaybetme korkusu-sendromu yaşayan; nemaları, besleyenlerince aklına getirilince, korku ve telaşla, demokrasi-özgürlük çığlıkları atan, ilkesiz - çapsız - işbirlikçi – bencil - budala devekuşlarını uyutma senaryosu filminin ardındaki pisliğin kokusu; Lucifer'ın elit emperyalinin şeytani oyunlarının farkında olan 'Vatanını ve İnsanlığı, her şeyin ve her değerin önüne koyan' onurlu insanların, vatan evlatlarının vicdanına, zihnine, 'âlâ bir foseptik kokusu gibi', yayılıyor… Programda öyle bir senaryo, öyle bir film kurgulanmış ki, sağdan soldan, pislikten, çöpten toplar gibi, güya araştırmacı gazetecilik yapanlar, hadlerini aşıp gazeteciliklerini; sahip olduğu insan hasletlerinin benzeri, tartışmasız zor bulunur; Lucifer'ın Elit Emperyali'nin çöller diyarlarından gözükanlı katillerince öldürülen, demokrasi ve cumhuriyet şehidi, araştırmacı gazeteciliğin gerçek ustası, Uğur Mumcu'yla karşılaştırmak densizliğini ve had aşımını bile gösteriyorlar. Davası bitmemiş, bir hukuk davasına konu olan bir acuze senaryo ve filmi 'Ergenekon'un, hormonlu, okyanus, deniz ve hatta çöl ötesi taşıma bilgilerini, sadece besleme gazetelerinin sütunlarına, gazeteci (!) olarak yazmakla kalmayıp, 'Ergenekon'un kitabını dahi yazarak, hem cezalandırılması gereken bir büyük evrensel hukuk suçu işliyorlar, hem de kendi pis kokulu sözde araştırmacı gazetecilik çalışmalarını (!) katileli ve inanılır, belgeli eser haline sokmaya çalışıyorlar. Karşımızda, 'Ergenekon'un karakutusu açıklıyooooor' programı, karşı güçlerin psikolojik savaş dalaveraları tadında, eskilerin deyimiyle, tepeden aşağı, çadırlara layık tam bir 'teyetora'… Hem de sulu mu , sulu, üstelik pis kokulu, masum ve sömürülen insan kanlarıyla karışık… Velhâsıl, Lucifer'ın Elit Emperyali'nin ve işbirlikçilerinin daha ne oyunlarını göreceğiz bakalım… Maksat; bu pis kokulu, berbat kurgulu gazetecilik senaryoları ve teyetoralarıyla Türkiye Cumhuriyeti insanı ve kamuoyu oyalansın, meşgul edilsin, gözler gerçekleri göremez olsun… Kamuoyu vicdanının görüş açısı öyle bir bulandırılsın, gözler gerçekleri öyle bir göremez olsun ki, düşmanların asıl hedeflerine doğru giden Armageddon torpidolarının 'asıl hedef' olarak nereye doğru gittiği, pis bulanık sularda Türkiye Cumhuriyeti insanın 'net görüşünden' kaçırılsın ve bu pis bulanıklıkta Lucifer'ın Elit Emperyali'nin 'şeytanî hedefi' tam isabet alsın, asıl büyük amaç gerçekleşsin! Koskoca Türkiye'nin onurlu-vatansever insanları, siz siz olun, artık bu ve benzeri bulanık pis sulara bakıp oyalanmayın… Hele hele, suları bulandırmada yurtseverleri oyalayarak, işbirlikçi görevlerini yapan ve aslında, bulanıklıkta para ve siyasi güç sağlamak derdinde olanlara da, 'artık kapılmayın'… Suları bulandırıp, asıl amaçlarını gizleyenler bir bir kirli yağ katmanları gibi yüzeye çıkıyor er geç ve daha çok da çıkacak fakat, bu arada, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlık, bütünlük ve devamlılığı için, hayati önemi olan 'ZAMAN ' geçiyor, geçirtiliyor, kasıtlı olarak ve işbirliği içinde… Biran evvel uyanın, 'uyandırın' ; Armageddon hedefi vuramadan; ta 20. Yüzyılbaşından beri, Lucifer'in Elit Emperyali'nin şeytani sömürü oyunlarının farkında olup, hepsine kafa tutan ve Lucifer'in Elit Emperyali'nin sömürü pençesindeki tüm dünya uluslarına örnek olan büyük önder Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyet'i bölünür ve dönülemez noktalara gelmeden… Çok geç olmadan… Türkiye, Gezegen ve İnsanlık bitmeden…
  4. Gül onaylar mı; Humeyni düşüncesi Samsun'a çıkar mı? Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele’yi 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkarak başlattı. Bu sebeple, Samsun’un Atatürk’ün gözünde ayrı bir değeri vardır. Prof. Dr. Mehmet Eröz’e göre, millî sevgiye ve şuura tarih bilgisi ve şuurundan gelinir: “Atatürk’te de bunu görüyoruz. O Türk Milleti’ne olan engin sevgisini ve güvenini, her hareket ve davranışında, her sözünde göstermiştir. Türk Milleti’nin kara günlerinde meydana atılıp, onu yeniden eski şanlı günlerine ulaştırmak için sarf ettiği gayret, böyle bir sevgi ve şuurla besleniyordu. 22 Mayıs 1919’da Samsun’dan İstanbul hükümetine, Mustafa Kemal imzasıyla giden raporun bir cümlesinde, bu sevgi ve şuur, ışıl ışıl parlamaktadır. Mustafa Kemal Paşa şöyle diyordu: ‘Millet yekvücut (birlik) olup hâkimiyet esasını ve Türk duygusunu hedef tutmuştur.’ ” Diğer taraftan, bu telgraftan 89 yıl sonra Kanada’ya iltica etmiş, sonra da ortamı müsait görerek Türkiye’ye dönmüş olan bir kadın, Fatih Altaylı’nın “Sizin facebook’daki sitenizde Ayetullah Humeyni’nin fotoğrafları yer alıyor. Doğru mu?” sorusuna “Bir tane fotoğrafı var evet. Evet, seviyorum ve saygı duyuyorum” ve “Atatürk’ü seviyor musun?” sorusuna da “Atatürkü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum” diye cevap vermişti biliyorsunuz. Milli Mücadelenin erken safhasını, Gaziantep, Şanlıurfa ve Kahramanmaraş direnişlerini de Mustafa Kemal’in gönderdiği seçkin subayların başlattığını bilmeyen bu kadınların “Peki bu ülkenin Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyen bir adamı niye Humeyni kadar sevmiyorsun? Bunu merak ettim. Eğer Atatürk olmasaydı burada belki de İngilizler vardı, Fransızlar vardı” sorusuna da “Yani İngilizler olsaydı benim haklarım daha geniş olacaktı. Zaten mesele bu yani! İnsanlar bana Atatürkçülük adına zulmediyorlarsa benden Atatürk’ü sevmemi bekleyemezsiniz” diye cevap verdiğini hatırlayalım. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da hem bu tavır hem “Atatürk devrimleri travma yarattı” sözleri üzerine net bir tavır koydu ve “Humeyni bozuntusu ilkel bir Ortadoğu ülkesi mi olacağız, laik, modern ve çağdaş bir Türkiye mi olacağız? Bu kararı Kurtuluş Savaşı’nda vermiştik” diye sordu. Baykal, “Şimdi yeni anayasa çalışmaları var. Gelinen bu noktada, bu hassas dönemde yeni bir anayasa olmaz. Türkiye kritik bir dönemdedir. Atatürk ve Humeyni karşılaştırılmaya başlanmış, Dışişleri Bakanı ’Müslümanlar baskı altında’ diyor. Böyle bir ortamda demokratik-laik bir Türkiye’nin geleceğinin garantisi olacak anayasa yapılacağına inanmak için ne olmak gerekir? Ne olmak gerekir?” sorusunu da ekledi. “İran’ın bu işte ne suçu var” mantığıyla, Baykal’ın tavrını eleştiren dostlarımız oldu. Diyeceksiniz ki Samsun ile bu tartışmanın ne ilgisi var? Diyelim ki Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’ndeki kadrolaşma neticesinde, gençliğinde Humeyni’nin merkezi olan İran’ın Kum şehrinde eğitim almış birisi Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde rektör adayı olabildi! Diyelim ki, “Ne mutlu Türküm diyene” felsefesini benimsemediğini yıllar önce bir sempozyumda “Milliyetçilik öyle olmuş ki, Türkçülük şeklinde alınmış ve bu ister istemez aksini de bazı insanların aklına getirmiştir. Mesela bunları açık söylemek zorundayım, ’Ne mutlu Türk’üm diyene’lafını tutup her yere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür” diye açıklamış bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de bu seçimi onayladı! Humeyni düşüncesi, Atatürk’ten intikam alırcasına Samsun’a çıkmış olur mu olmaz mı? Siyasallaşmış dini grupları temsilen Humeyni düşüncesi, üniversitelerde iktidar olursa, Türkiye ne hale gelir? (21 üniversitenin rektör adayları YÖK’e gitti. Adaylarla mülakatlar yapıldı. Her şey bitti. Şimdi YÖK adaylardan 3’ünü seçip, içlerinden birisini atamak üzere Cumhurbaşkanlığı makamına sunacak. Bunlardan birisi de Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi... Önce seçim sonuçlarını verelim. Toplam 782 öğretim üyesi oy kullandı. Bunların %33’ünü yani 262 oyu Prof. Murat Aydın alarak birinci çıktı. Aydın’ı, %23 ile yani 183 oyla Prof. Hüseyin Akan, %20 ile 157 oyla Prof. Erdal Ağar takip etti. Diğer adaylardan Prof. Mehmet Koyuncu 76, Prof. Hakan Muğlalı 46, Prof. Tayyar Cantürk 35 ve Prof. Fahrettin Çelik ise 15 oy alabildi. 6 oyun geçersiz sayıldığı seçimler sonucunda şimdi gözler YÖK’e çevrildi. Çünkü haftaya YÖK’ün listeleri Cumhurbaşkanlığı’na göndermesi bekleniyor. Üniversitelerin hepsinde olduğu gibi Samsun’da da rektör atamaları çok önemli. Samsun’dan gelen bir not durumun önemini daha da ortaya koyuyor: "Samsun Atatürk’le özdeşleşmiş bir kent. Kurtuluş mücadelemizin ilk tohumunun atıldığı 19 Mayıs 1919’dan bu yana belki de Samsun için en önemli ve en kritik bir atama olacak. Neden mi? Belki de diğer üniversitelerde de benzerleri vardır. Ancak Samsun’da, laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline geldiği için Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan RP’nin 1995’de Samsun milletvekili adayı olan Prof. Dr. Hüseyin Akan’ın çevresi kendisini rektör seçtirtmek için büyük bir kulis faaliyeti yürütüyor. Akan’ın tarikatların desteğini aldığı ileri sürülüyor.)
  5. Telefon dinleme aynen devam! Yargıtay kararına rağmen dinlemeler devam ediyor. Yargıtay’ın 4 Haziran’da ülke genelini kapsayacak şekilde haberleşmenin izlenmesinin hukuka aykırı olduğu yönündeki kararına rağmen, Emniyet’in tüm Türkiye’deki telefon, faks ve internet haberleşmesini izlemeye, yani kimin kiminle görüştüğü, mesaj ve faks alıp gönderdiğine ilişkin detay kayıtlarını almaya devam ettiği, MİT’in ise Ankara için izleme kararı aldığı ortaya çıktı. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Başkanı Fethi Şimşek’in TBMM’de kurulan Telekulak Komisyonu’na verdiği bilgiye göre Emniyet’in, Yargıtay kararından önce aldığı anlaşılan tüm Türkiye’deki haberleşmeyi izleme yetkisi gelecek hafta sona erecek. MİT Ankara’yı izliyor! Fethi Şimşek, komisyonda ilginç bir bilgi daha verdi. Buna göre, Yargıtay’ın “genel izlemenin” hukuka aykırı olduğu yönündeki kararına rağmen MİT Ankara için izleme kararı aldırdı. Oysa Yargıtay kararında tüm Türkiye genelindeki izleme kararları için “Amacı ne olursa olsun hiç bir kuruma demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan insanlar şüpheli görülerek ülke genelini kapsayacak şekilde yetki verilemeyeceği” belirtilmişti. Buna göre tüm Ankaralılar “şüpheli” sayılarak Milli İstihbarat Teşkilatı’na genel bir izleme yetkisi verilmiş oldu. Bu şekilde her il için ayrı ayrı genel izleme yetkisi alınmasıyla Yargıtay kararı aşılarak tüm ülke genel izlemeye tabi tutulabilecek. ‘Herkes şüpheli mi?’ Yargıtay 9. Ceza Dairesi, jandarmaya “kendi sorumluluk alanı ile sınırlı olmak kaydıyla” tüm telefon, faks ve internet yazışmalarını izlemesine olanak veren mahkeme kararını bozarken “Amacı ne olursa olsun hiç bir kuruma demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan insanlar şüpheli görülerek ülke genelini kapsayacak şekilde yetki verilemeyeceğini” belirtmişti. Emsal olmamış! TBMM İnsan Hakları telekulak alt komisyonu üyesi CHP’li Ahmet Ersin, konuyu VATAN’a şöyle değerlendirdi: “Telekomünikasyon İletişim Başkanı’nın dünkü komisyonda bizlere yaptığı bu açıklamayla ortaya çıktı ki, Jandarma için Yargıtay’ın verdiği karar Emniyet ve MİT için emsal olmamış. Evet MİT Kanunu ve Emniyet’in kuruluş yasalarında bu yetkileri var. Var ama, bu yetki var diye Emniyet’in 70 milyon kişiyi, MİT’in de tüm Ankara’yı telefon görüşmelerinin sinyal bilgileriyle dahi olsa gözaltında tutması, hem insan hakları hem de Anayasa’ya aykırı.” 11 MOBİL DİNLEME ARACI CHP’lİ Ersin, önceki gün komisyona bilgi veren Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in “Ortam dinlemesi yapmıyoruz. İstihbarat olarak böyle bir donanıma da sahip değiliz” açıklamasına da dikkat çekti. “Oysa daha önce TİB’den gelen uzmanlar komisyonumuza Türkiye’yi güçlü dinleme izleme cihazlarına sahip 11 mobil araç ithal edildiği bilgisi vermişlerdi” diyen Ersin, “Emniyet bunu kullanmıyorsa bu araçları kim ithal etti, nerede, kimler tarafından ne amaçla kullanılıyor?” sorusunu gündeme getirdi. Ersin, “Türkiye’de şu anda amiyane tabirle 11 tane ******* mayın gibi ortalıkta dolaşan ve hangi amaçla kullanıldığı bilinmeyen mobil izleme dinleme aracı var” diye konuştu.
  6. Senin de gözün kör olmuş be hacım EY "Ergenekon için söylenen her söze kandım / Pervane misali ampule yandım" havasına girip, burunlarından hiç kıl aldırmayan benim demokrat abilerim, ablalarım, kardeşlerim... Sözüm sizedir... Görüyorum ki... Oktay Ekşi’nin, "Eskişehir’de bulunan bombalar" ile "Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombalar" arasındaki eşleştirmeyi es geçmesi karşısında celallenmiş durumdasınız... Ha bire giydiriyorsunuz... İyi, güzel de abilerim, ablalarım... Siz de bazı şeyleri es geçmiyor musunuz? Mesela... "Mezara tahliye" vakasına neden gözünü kapatıyorsun, zalime zulmünü haykırmakla meşhur Cengiz Abi... Mesela... "Agarta" saçmalığıyla kafa bulan, matrak ve şahane bir yazıyı ne zaman kaleme alacaksın Ahmet Abi? Mesela... "7 Temmuz Planı" üfürmesinin kimin işi olabileceğine dair hiç olmazsa iki satır oynatmayacak mısın Gülay Abla... Mesela... "Ergenekoncular nükleer silah üretmiş olabilir" sallamasına küçük de olsa bir gönderme yapmayacak mısın Emre kardeş? Mesela... "Sinan Aygün neden alındı? Neden bırakıldı?" sorusunun yanıtını vermeyecek misin "Çok şey biliyor gibi yapanlar" kabilesinden Şamil birader? Mesela... "Kasa" denilen adamın "beş parasız" çıkmasına dair şöyle dokunaklı ve yüreklere işleyen bir makale döktürmeyecek misin Ahmet Taşgetiren üstat? Mümtazer Hoca da ifade verecek mi? ESKİ "ülkücü", eski "Çillerci", eski "Kurşunu atan da, yiyen de şereflidir" konseptinin yaratıcısı... Yeni "demokrat", yeni "AKP yandaşı", yeni "Zaman gazetesi yazarı"... Muhterem Mümtazer Türköne hocamız, gayet haklı, gayet yerinde, gayet isabetli saptamalarda bulunmuş... Şunları söylüyor: BİR: NATO ülkelerinde "Gladyo" adı verilen devlet içinde yapılanmış, devlet için operasyon yapan, hukuk dışı örgütlenmeler işbaşındaydı. İKİ: Bu yapılar, NATO ülkelerinde 1990’ların başında tasfiye edilmiştir... ÜÇ: Ergenekon operasyonu, "Türk Gladyosu"nun biraz gecikmiş bir tasfiyesinden ibarettir. Bu saptamalar el hak doğrudur... Ancak... Bir sorun var! "Türk Gladyosu"nun şahlanış yıllarında Mümtazer Hocamız, "Türk Gladyosu"nun sırtını sıvazlayan hükümetin başının "başdanışmanı" değil miydi? Anımsayalım: "Kurşunu atan da, yiyen de şereflidir" vecizesi, Güneydoğu kentlerinde oraya buraya bombaların atılması durumu, Azerbaycan’da darbe tezgáhlanması, Kürt işadamlarına yönelik suikastlar, Türkmen bölgesinde kılık değiştirmiş Ergenekoncuların "Türk Lawrence" piyesi çevirmeleri falan... Madem bugün "Ergenekon" davası, "Türk Gladyosu"nu tasfiye ediyor... O halde... "Türk Gladyosu"nun şahlanış yıllarında pek mühim vazifeler icra eden Mümtazer Hoca’nın da, Savcı Zekeriya Bey’imizin karşısına geçip bildiklerini anlatması gerekmez mi? Aman Mümtazer Hocam, hemen paniğe kapılma! "Sanık" sıfatıyla değil canım, "tanık" sıfatıyla... Özden Örnek Paşa’nın yapması gereken 5 şey BİR: Eğer "Darbe Günlükleri", gerçekten de kendisinin kaleminden çıkmamış ise... "Kim **** benim adıma günlük tutan müptezel?" diyerek ortalığı ayağa kaldıracak bir çıkış yapmalıdır. İKİ: Bazen susmak gerekir, bazen de konuşmak... "Bahriye’nin altın çocuğu"na yakışan ise bunun stratejisini çizmektir... Aksi takdirde aynı zamanda hem laikler, hem de demokratlar tarafından kuşatılmış olacaktır. ÜÇ: Bazı durumlarda "eşlerin gözyaşlarıyla açıklama yapmaları"nda yarar olabilir... Ama bundan önce düşmanların sayısını azaltmak için çaba sarf etmek gerekir. Bunca düşman varken eşin gözü yaşlı açıklaması aleyhte kampanyayı azdırabilir. DÖRT: Madem olay, daha düne kadar herkesin alkışladığı "Paşa oğlunun paşa belgeseli"ne bulaşmaya kadar vardı... O zaman acaba "artık adam olmuş" oğulun, bu suçlamalara karşı mukavemet göstermesi gerekmez mi? BEŞ: "Hem Tayyip’le iş tut / Hem de Tayyip’i devirmenin günlüğünü tut" imajı biraz haksız biçimde üzerine yapıştı kaldı... Bu tür yerleşmiş imajları devirmek için bazen çok sarsıcı hareketler yapmak gerekir ki sanırım Özden Paşa için böyle bir dönem geldi de geçiyor bile... Ahmet HAKAN Aldatılmış hainler Türk halkının en bol ve en kolay harcama yapma sebebi âhiret sebebidir. Bu alan; Allah’ın, dinin, sevabın devreye sokulduğu alandır. Daha açıkçası, bu alan, Allah ile aldatmanın tüm hararetiyle işletildiği alandır. Müslüman ülkelerde, özellikle Türkiye’de haram kazanç simsarları bugün en çok bu alanı kullanmaktadır. Bu alan, Türkiye’de çok büyük bir ‘aldatılmış hainler zümresi’ de yaratmıştır. ‘Aldatılmış hainler’ tâbiri, literatüre bizim kazandırdığımız bir tâbirdir. Sözlü olarak ilk kez, Hulki Cevizoğlu’nun sunduğu Cevizkabuğu programında, yazılı olarak da ilk kez ‘Allah ile Aldatmak’ kitabında kullandık ve açıkladık. Aldatılmış hainler, hainliklerini okşayan söylemlerle aldatılanlardır. Yani onların aldatılması mazlum ve mağdurluklarından değil, hainlik damarlarının okşanması yüzündendir. Bakın nasıl: ‘Aldatılmış hainler’, paraları şöyle denerek çarpılanlardır: “Paralarınızı bize verin, biz bu paralarla şirketler kurup servet ve sermayeyi Kemalist dinsizlerin elinden alacak, büyük servetler kazanarak size iki ayrı kazanç kapısı açacağız: 1. Laik Mustafa Kemal devletini yıkıp yerine şeraite dayalı Müslüman bir devlet kurarak size büyük sevaplar kazandıracağız, 2. Kazandığımız kârlardan size pay çıkararak, paralarınıza faizsiz-helal kazanç sağlayacağız. Böylece, bir taşla iki kuş vurmuş olacaksınız: Hem dünyanız ihya olacak hem âhiretiniz.” İşte, Allah ile aldatmanın hain ve alçak tezgâhı böyle işletildi. Ve ‘aldatılmış hainler’ böyle uyutulup soyuldu. Soygunun sadece Avrupa’daki Müslümanlardan götürdüğü para, elli milyar Avro civarında. Deniz Feneri Soygunu denen ve Alman hükûmeti tarafından takibe alınan vurgun buna dahil değildir ve o vurgunun rakamının da birkaç milyar Avro civarında olduğu söylenmektedir. Türkiye içi Mercümek, Yimpaş, Kombassan, İhlas gibi ‘Allah ile aldatarak soyan holdingler’in götürdükleri paranın rakamı, yukarıda verdiklerimizin üstünde bir rakamdır. Bu vurgunlar, elbette ki birçok masum, temiz, gerçek dindar insanı mağdur etmiş, ocağını söndürmüştür ama soyulanların büyük bir kısmının ‘Aldatılmış hain’ sınıfına girdiğini çok iyi bilmekteyiz. Birçok masumu yaktılar ama birçok hain de cezasını buldu. Başka bir deyişle, aldatan hainlerle aldatılmış hainler ********* birbirinden buldu. Türkiye’ye bakın, son yıllarda milyar Avroluk ve Dolarlık vurgun ve soygunların hemen tamamı, Allah ile aldatma tezgâhı işletilerek gerçekleştirilmiştir. Bu alan, riski en az olan alan, bu alan harcaması hiç olmayan alan, ama bu alan en vicdansız ve en zalim alan… Burada görülmesi ve ibretle değerlendirilmesi gereken gerçek şudur: Âhiret sebebiyle harcama yapmak veya yaptırmak için nasihat yeterli olmaktadır. Musibete asla gerek yoktur. Tam aksine, Türk halkının musibetle yüz yüze gelmesinin temel sebeplerinden biri de âhiret diye aldatılarak yaptığı harcamalardır. Bu bakımdan, Türk halkını soymanın en rahat, en keyifli ama insanlık için en zararlı, en namer şekli âhiret gerekçesini kullanmaktır. Yani Allah ile aldatmak. Bu aldatma alanının nasıl işlediğini anlamak için bizim ‘Allah ile Aldatmak’ kitabımızın okunması lazımdır. Bu konuda o kitabın yerine konacak başka bir şey yoktur. Ancak biz, o kitabın iki satırlık bir özetini size verebiliriz. Bu özet, ‘Allah ile aldatılmayın’ emrini veren Kur’an-ı Kerim’in şu ayetidir: “Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıkabasa yerler ve Allah'ın yolundan geri çevirirler.” (Tevbe Suresi, 34) Yani Allah ile aldatarak soyanların başında dini temsil ettiğini söyleyenlerle din söylemi kullananlar vardır. Ve bunlar, “Sizi Allah’a götüreceğiz” diyerek soyarlar ama sonuç Allah’tan uzaklaştırma ve uzaklaşma olur. Bir uyarı, bundan daha veciz ve etkili biçimde nasıl yapılır! EMEVÎ OYUNUNA DİKKAT! Türk halkını aldatan dinci vurguncuların adları bu ayette elbette geçmiyor. Bazıları buna dayanarak, “Bu ayet bizim için değil, Yahudi ve Hıristiyan din adamları için inmiştir; bizi bağlamaz.” diyebilirler. Nitekim, onların fikir ve ruh babası olan Emevî Kralı Muaviye böyle bir iddiada bulunmuştur. Hem de sahabe neslinin karşısında. Bugünkü Allah ile aldatma soyguncuları bu iddiayı haydi haydi ileri süreceklerdir. Nitekim, bu Muaviye hezeyanı iddiayı zaman zaman telaffuz ettiklerini bilmekteyiz. Evet, ayet onlardan asırlar önce indi ve peygamberlik bittiği için yeni bir ayet de gelmeyecek. Ama ayetin dikkat çekmek istediği hikmet, ruh ortada. Ayetin iniş sebebinin rahipler ve hahamlar olduğunu ileri sürerek bu ayetin Allah ile aldatma tezgâhına vurduğu darbeden kendilerini korumak istiyorlar. Oysaki bizim için önemli olan, ayetteki temel gerekçedir. Tefsir terimini kullanırsak, bizim için önemli olan ‘illet’dir. İllet, Allah ile aldatarak soymak veya soyulmaktır. Bu nerede varsa ayet orada geçerlidir. Her halde, Cenabı Hak, Kur’an’da, ‘Müslümanım’ diyerek soyanları istisna etmemiştir. İşin teknik-dinsel yanına gelince, orada söylenecek olan da şudur: Ayetin hükmü geneldir. Çünkü tefsir ilminin temel kurallarından birine göre, “Bir ayetin iniş sebebinin özel oluşu, ondaki anlam ve mesajın genelliğine engel değildir.” Özgün ifadesiyle, “Sebebin hususiyeti nassın umûmiyetine mâni değildir.” O halde, iman edenlere hitapla başlayan bu ayette altı çizilen gerçekten hepimizin ders alması gerekir. “Allah ile aldatarak soyanların Haçlı, zünnarlı olanlarını eleştiririz ama sarıklı-takkeli olanlarına dokunamayız” yolunda bir savunma veya mazereti Kur’an’a dayandırmaya kalkmak ayrı bir imansızlıktır. Böyle bir gerekçe, İslam ve iman adına ileri sürülemez. Sürülürse buna din değil, ‘din perdesi altında dinsizlik’ denir. Böyle bir iddia sadece şeytanın işine yarar, Müslümanın değil. Yaşar Nuri ÖZTÜRK
  7. sardunyam şurada bir başlık gönderdi: Güncel Konular
    Türkiye mercek altında telekulaklar 20 milyon insanı dönüşümlü olarak dinliyor... Nereye gidiyoruz, Hitler Almanya'sına doğru mu, yoksa İslami paravanın arkasına saklanmış Yahudiliğin BOP'unda ortadoğuda güçlü, demokratik, laik bir hukuk devleti istemeyenlerin bölünmüş, parçalanmış, hukuktan ve laiklikten uzaklaşmış eyaletler birliği Türkiye'sine mi, bizi neden dinliyorlar, şantajcı, korku imparatorluğu ve faşizan yönetimden korkarak geri çekilmemizi mi istiyorlar ya da böyle mi umuyorlar? Neden dinliyorlar ve kukla hükümetleri bu ülkede neden iktidara getiriyorlar? Her türlü kanunsuzluk kanun olsun diye mi? Hukuk ortadan kaldırılsın diye mi, Atatürk'ün güçlü Cumhuriyeti bütün bunların önünde tek engel olduğu için mi? pkk terör örgütü bu ülkede kaç yıldır kanlı eylem yapıyor, keç ailede ocak söndürdü, kaç şehit verdik, kaç gazi kolunu bacağını yitirdi? Peki şimdi ne oldu, pkk mecliste üstelik sadece DTP' içinde değil iktidar partisi içerisinde de...! Ergenekon dedikleri şeyde ortada var olmayan bir uydurma terör örgütü, hiç bir eylem yok, kan yok, şehit yok, örgütün militanları yok, cephane yok, delil yok ne var peki bir SENARYO, ama bu senaryo ile paşalar cezaevinde, tertemiz insanlar terör örgütü mensubu yaftası ile ölüm döşeğinde ya da mezarda... Bu ülkede akıl almaz şeyler oluyor, TSK'ya güven sarsılıyor, halk yalnızlaştırılıyor, fikirsel bölünme reaileteye taşınmak isteniyor, teröristler mecliste, Atatürk'çüler hapiste yaşıyor!!! Bu ülkede bütün bunlar nasıl oluyor ve medya bütün bunların üstünü örtüp dilediğince çarpıtıyor!!! Taraf isminde bir gazete Yasemin Çongar denilen Washington'dan bildiren, Ahmet Altan denilen babası Çetin Altan gibi dönmeyi demokrasi bilmiş $ demokratlarının, yanlı, kasıtlı, bölücü, en tehlikeli silahtan daha tehlikeli bir gazete ve benzerleri ile ülkemizde çok büyük oyunlar oynanıyor... Bizi dinliyorlar ve neden dinlendiğimizi bilmiyoruz bile... Dünyanın gelişmiş ülkelerinde böyle birşey olsa ne olurdu soruyorum dostlar size? Türkiye Cumhuriyetinden, faşizan cumhuriyete doğru yolculuğumuzda geldiğimiz nokta çok vahim yazık bugünlerimize ve yarınlarımıza...
  8. Dengir Mir Mehmet Fırat'ı üç gündür izliyor ve dinliyoruz. 'Atatürk devrimleri toplumda travma yarattı' sözlerine gelen tepkilere karşılık vermeyi sürdürdü. Fırat, gazetecilerin soruları üzerine şöyle dedi: ' Devrimler kötü demedim, ama bir gecede tekke ve zaviyeler kapanmadı mı? Şeyhülislamlık sona ermedi mi? Dünyanın her yerinde devrimler böyle yapılıyor. Türkiye'de de bir travmaydı. Bu konuda konuşanlar eğer bunların tamamını okuduysa ben Meclis'in ortasında *********... Okumadan konuşuyoruz' (Taraf, 25.06.08,s.10) Özellikle, AKP'ye taraf Kemalist cumhuriyete muhalif olanların kendisine taraf seçtiği Taraf gazetesinden alıntı yaptım. Haklısınız Dengir Bey, okumadan konuşuyorsunuz. Bilgi olmadan fikir üretenlerle ne yazık ki aynı safta yer aldınız. Eğer Türk devrim tarihini okumuş olsaydınız, şimdi *********** demek zorunda kalmayacaktınız. Müsaadenizle yanlışlarınızı ben düzelteyim. Ben kim miyim? Laik Kemalist cumhuriyetin 30 yıllık öğretmeniyim ve 10 yıldan fazladır da üniversitelerde ' Türk Devrim Tarihi' dersi de okutmaktayım! Yani söz söyleme hakkım var! İçinize sindiremediğiniz Kemalist devrimler bir gecede olmadı. Hepsinin planı projesi vardı ve uzun yıllara dayanan düşüncenin ürünüydü. Bu nedenle sizin sandığınız gibi, halkın üzerinde travma yaratmadı. Ancak, doğrusu bazılarında yarattı. Kimlerde mi? Halife padişahta ve onun çevresindeki İngiliz işbirlikçisi hainlerde. Başka kimlerde? Dini kazanç kapısı yapanlarda. Başka kimlerde? Laikliği içine sindiremeyenlerde. Daha Erzurum Kongresi günlerinde (Temmuz 1919). Mazhar Müfit Kansu'ya 'yaz çocuk' der. Ve not defterine savaştan sonra, cumhuriyeti kuracağız diye başlar, sırasıyla tüm devrimleri alt alta dizer. Mazhar Müfit de ona inanmaz! Ama yıllar sonra ' kaçıncı maddedeyiz çocuk!' dendiğinde ayıkır. Mahcubiyetten kıpkırmızı olur. Çünkü onda utanma duygusu vardır. Başka bir öyküyü Sovyet Elçisi Aralov'dan dinleyin; belki, o zaman, kimlerin travma geçirdiğine siz de ayıkırsınız. 'Daha taarruzdan önce yanında bulunduğum sırada Mustafa Kemal Paşa: Kadınların kurtuluşu için bir savaş açacağını, ilk öğretimi geniş ölçüde yayacağını, millî ekonomiyi, sanayii, köy ekonomisini, kültürü geliştireceğini söylemişti...' (S.İ.Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları, çev. Hasan Ali Ediz, s.225-226) Yine Aralov'un anılarıyla sürdürüyorum, asıl travmatik kısmı burası... Gazi 2 Nisan 1922 tarihinde yanında Sovyet Elçisi Aralov ile birlikte Konya'dadır. 'O gece iki medreseyi ziyaret ettik. Kanlı, canlı hemen hepsi de genceceik mollalar medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunların yanında, geniş cüppeli, beyaz sarıklı hocalar da yer almıştı. Hepsi de yerlere kadar eğilerek Mustafa Kemal Paşayı selamladılar. Bunların içinden biri, bunların başı ve en nüfuzlusu, Mustafa Kemal Paşa'dan, Medrese sayısını artırmasını rica etti. Bu zat, ayrıca, medrese öğrencilerinin askere alınmamalarını da istirham etti. Hoca konuşurken Mustafa Kemal'in kendini tuttuğu belli oluyordu. Ama, medrese öğrencilerinin askere alınmamaları söz konusu olunca, artık kendini tutamadı ve yüksek sesle, sertçe: ' Ne o, dedi. Yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde döğüşür, yurt için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz!..' Mustafa Kemal konuşurken gözleri daha korkunç bir hal alıyordu: ' Bu **** askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim!' Hocalar sindiler, ama yüzleri öfkeden kıpkırmızı kesildi, yabancıların yanında hükûmet başkanı onları paylamıştı. Mustafa Kemal Paşa bize dönerek: 'Hadi gidelim, dedi, artık burada bizim için yapılacak bir şey kalmadı. Ve şöyle, isteksizce bir selam vererek oradan ayrıldı.' Mustafa Kemal Paşa otomobilde uzun bir süre yatışmadı: 'Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım! Herşeyden önce onların malî dayanaklarından, vakıflardan, yoksun edeceğim. Yurt topraklarının büyük bir parçası, neredeyse üçte ikisi, belki daha çoğu vakıftır. Bu topraklar mollaların yaşam kaynaklarıdır. Bunların çoğu köylülerin elinden alınmış topraklardır. Buna son vereceğiz. Bir de utanmadan hükümetten yardım istiyorlar.' Mustafa Kemal, Anadolu topraklarında, şimdi gördüğümüz dinç, sağlam delikanlıları askerden kaçıran 17 bin medrese bulunduğunu söyledi. Bu tam bir kolordu demekti. Medrese öğrencilerinin şimdiye kadar niçin askere alınmadıklarını sormam üzerine, Mustafa Kemal, bunların askere alınmaları için gerekli emrin verilmiş olduğunu söyledi. Bu devrimci adım, sunbaylar arasında büyük bir sevinç yaratmış ve bu olay, son günlerin en çok üzerinde durulan bir konusu haline gelmişti.' (S.İ.Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları, çev. Hasan Ali Ediz, s.104-106) Travma geçirenler, birinci meclisin muhalifleridir. İskilipli Atıf Hoca ile bugünkü laiklik düşmanlarıdır. Travma geçirenler, kadının çarşaftan, peçe arkasından kurtuluşunu içini sindiremeyenlerdir. Menemen'de Kubilay'ın başını kesen Nakşi şeyhi müridleridir. Başka kimdir? Mustafa Kemal'i idama mahkum eden Şeyhulislam'dır! İnsanlık tarihinin en önemli komutan ve devlet kurucularından olan Mustafa Kemal'i, ötekilerden ayıran en önemli niteliği aslında devrimciliğidir. İhtilalden devrime evriliş, hem kararlılık hem de olağanüstü cesaret ister. Bu büyük dahî de bu iki nitelİğinİ birleştiğini görmekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti'ni öteki cumhuriyet örneklerinden ayıran temel özellik, 'egemenliğin tanrıdan alınıp bireye verilmesi, kuldan vatandaş, ümmetten millet yaratılması; bunun da laik düşünce sistemi üzerine oturtulmasıdır.' Yani aklın egemen kılınmasıdır. Sosyal yaşantıyı düzenleyen devrimler laiklik eksenine oturtulmuştur. Kılıç Ali'nin anılarında okursunuz; Gazi'nin, Meclis kürsüsünden bir milletvekilinin laikliğin tanımını isterken, alaycı üslupla sorduğu soruya verdiği yanıtı belleklerden çıkarmamak gerekiyor: 'Adam olmak, demektir, hocam, adam olmak!' Gazi Mustafa Kemal, kendisinden sonraki meclisler gibi, kararları halkın önünden kaçırarak, gece yarıları almadı. Dengir Fırat burada yanıldı! Herkes bilgi sahibi olsun, hiç kimse eşek gibi anırmasın insan gibi konuşsun. (şuan Ergenekon soruşturmasından içeriye alınan Erol Mütercimler'in son yazdıklarından)
  9. siyasi geçmişi ya da maocu oluşu ya da sizin benimsemediğiniz görüşü bir insanın haksız yere ceza çekmesi için yeterli mi? Sosyalizm için çalışsa ne olur, sosyalizmden neden bu kadar korkuyorsunuz? Ne olursa olsun, Doğu Perinçek bugün pek çok babayiğit geçinen milliyetçiden daha çok faydalı olmuştur Cumhuriyete, en azından susmamıştır, yardakçılık etmemiştir faşizanlığa, bedelinide ödemektedir, ödemiştir, görüyoruz kendilerine milliyetçi diyenlerin kimlerle işbirliği yapıp nelerden taviz verdiklerini... insanları siyasi geçmişlerine, dünya görüşlerine, düşüncelerine göre mi yargılıyoruz, hani dilinizden düşmeyen demokrasiye ne oldu, yolda raydan mı çıktı? Doğu Perinçek, Ergun Poyraz ve haksız yere içeride yatan bir sürü insan ve tecavüzcüler, hırsızlar, yolsuzlar, arsızlar dışarıda, gözünü seveyim adalet... !!!
  10. sardunyam şurada cevap verdi: sardunyam başlık Anı Defteri - Defterleri
    biliyorum oralarda bir yerlerdesin ama kalbimdesin
  11. gelecek yakında gelecek
  12. deli olayımda dünya benle uğraşsın dedim canem baktım ki olacak gibi değil alem mersine ben tersine olmuyor bundan sonra her sabah seda sayan izleyeceğim her akşam varmısın yokmusun, hafta sonları konken oynayacağım olmadı, okey canem ilk partiyi sizde yapalım diyorum ne dersin, seda sayan'da gelsin ama
  13. dilim tutuldu canem bişey bulamadım istersen bulayım
  14. Doğu Perinçek Ergun Poyraz ve haksız yere hükümetin faşizan uygulamaları sebebiyle içeride tutulan Ergenekon senaryosuna dahil edilmek istenenler sertbest bırakılmalı... Ve bunu yapmazlarsa derhal bir kampanya başlatılmalı, bu faşizme dur demek yurttaşlık hepsinden önce insanlık vazifesidir... Birileri sırf hoşlanmadıkları için bu kanunsuz, delilsiz ve yargısız tutuklamalara seyirci kalabilir ama birgün sıranın kendisine gelmesini istemeyen herkes, her onurlu Türk Vatandaşı buna tepki vermeli... Kutluyorum seni Efendi Türkler, çok aciliyeti olan bir konuyu taşımışsın foruma yakında bir eylem yapılacak bu konuda.
  15. Sevgili arkadaşlar, Nostalji topicinin sahibi canım dostum, iğdem, uzun zamandır aramızda yok kendisi bir rahatsızlık geçirmiş merak edenler için bu iletiyi onun sayfasından duyurmak istedim... Bir tanecik arkadaşıma geçmiş olsun diliyorum, Allah acil şifalar versin, dilerim en kısa zamanda sağlığına kavuşur... Seni seviyorum iğdem, çabuk iyileş, seni seven herkes merakla yolunu bekliyor, eski günleri özledim Canım
  16. canım bilmezmiyim sonuç itibarıyla bu yaştan sonra doğum günlerinin bir anlamı yok zaten iyisimi Can Yücel'in dediği gibi gerisin geri gidelim :kıss: bu arada deli sensin
  17. çok faydalandım bu yazıdan ve tecrübelerinden teşekkürler tengeriin boşig
  18. Fethullah Gülen'i sınır dışı etme kararı aldı Amerika, tamda Türkiye'de yargılandığı davalardan ak(!)lanmışken üstelik, sanırım dönmenin yollarını ve en uygun zamanını kolluyor Ayetulfethullah 80 yılda uğraş çabala % 60 yoksul, cahil, eğitimsiz, haklarını ve olanları bilmeyen, söylentilere inanan, dindarlaşıyorum sanarken soyulan milletimizi istedikleri kıvama yinede getiremediler mi acaba? Babacan Avrupa'da, Dengir Mehmet, Amerika'da Bülent Arınç, Türkiye'de, Peşpeşe tuhaf ve tamda kapatılma davasına uygun açıklamalar !!! Yoksa, yoksa tahmin ettiğimiz şey mi?
  19. hayalperest eğreti duruyor üstünde hayaller uymadı bedenine bu yalan kıyafetler ne kadar süslersen süsle işte o kadarsın bir milim daha uzamayacaksın umurumda mı sanıyorsun umur ile tanışmadım daha önce özgür ölmezsem bil ki, ölmeyeceğim ne derler benim için bilir misin? hiç kimseyi incitemez ama öldürebilir...!
  20. bitti aklına gelen başına geliyor diyordu eskiler şimdilerde "The Secret" adını veriyorlar çağırıyoruz... bir yerden tutunuyoruz hayata hayat ellerimizde asılıp kalıyor uğraşıyoruz... korkuyuda, sevgiyide, saygıyıda öğretiyorlar ne biliyorsak öğrendiklerimiz kadar işte savruluyoruz... sınırlar çiziyorlar hayatımıza, her dakikasına doğruyu, yanlışı biliyorum mu sanıyorsun? uyguluyoruz... bir tek aşk öğretilemiyor, yalnız onu yaşayınca anlıyor, dokunuyor, kokluyor ağlıyoruz... geri kalan herşey öğreniliyor, yapamam dediklerimizi yapıyor, ölürüm sanıyor yaşıyoruz...!!! sardunyam
  21. otuzbeşin gecesi hep merak ettim yolun yarısı denilen yaşı ve nihayet ortasındayım şimdi aslını sorarsanız, yaşlanmaktan olmadı hiç korkum yaşadığımca, yaş alacağımı biliyorum lakin, ömür böyle geçiyor akşamdan sabaha sabahtan akşama gün geceye kavuşuyor yollar illaki bir yere varıyor kırılan testilerden sızan su her daim yol buluyor aklı baliğ olma yaşı belli olmazmış insanların her ne kadar onsekiz yaş sınırı koysalarda ergenlik geliyormuş ama erdemlik gelmeyebiliyormuş otuzüç ile otuzbeş arası geçen günlerimi saymadım ben, sormayın neden diye yaşamadım sayın sizde hayat size umduğunuzu verdi mi bilmem ben çok şey umuyordum meğer yaşam umutla geçmiyormuş illaki kavga ile geçiyormuş açlık belası işte kimi ruhunu, kimi karnını doyurma kavgasında aş için ekmek aslanın ağzında da ruh için ekmek bulmak nasipte var mı? sardunyam
  22. sardunyam şurada cevap verdi: muki başlık Çevreciler - Greenpeace
    Eylemcilerimizi serbest bırakın! Japonya’daki iki eylemcimiz Güney Okyanusu’ndaki bilimsel araştırma programını destekleyen Japon Hükümeti de bu skandalın bir parçası olduğu çalıntı balina etiyle ilgili bir skandalı ortaya çıkardıkları için tutuklandı. Junichi Sato ve Toru Suzuki balina eti kaçakçılığının önemli bir kanıtı olarak sundukları bir kutu balina etini çaldıkları gerekçesiyle tutuklandı. Eylemciler, Japon Hükümeti’nin skandal ile ilgili araştırma yapması yönünde çağrıda bulunmuş, Tokyo halk savcısı da konuyla ilgili kanıtları oldukça geçerli bulmuştu. Ancak araştırma tamamlandı ve suçlular belli oldu : Kanıtı ortaya çıkaran Greenpeace eylemcileri! Eylemcilerimiz hiç bir suç işlemediler. Onlar yalnızca Japon vergi mükelleflerinden çalınmış balina etini geri getirdiler ve belkide Japon hükümetinin önemli noktalarına kadar sızan büyük bir dolandırıcılığı ortaya çıkardılar. Aşağıdaki mektubu Japonya Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’na göndererek eylemcilerimizin acil olarak serbest bırakılmalarını talep etmenizi rica ediyoruz. GreenPeace

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.