Buzulkuşu tarafından postalanan herşey
-
aklamak
Beraat kazandırmak: Temize çıkarmak, hak kazandırmak, haklı olduğunu itiraf etmek.
-
akın
Hücum, baskın, hamle. Kararsızlık, tez tez değişme.
-
akım
Süratle akan su; iti cereyan, güçlü akan su, selab. Cereyan, suyun akıp gittiği taraf. Akma. Meftulde elektrik cereyanının hareketi. Arası kesilmeden hareket eden insan vs. kütlesi. Gidiş, cereyan.
-
akıl
İnsanda düşünme ve derk etme kabiliyeti, zekâ. Şuur, idrak. Hafıza, zihin, hatır, yad, yaddaş, fikir.
-
akıbet
Son, ahir, netice, nihayet. Ahirde, neticede.
-
ak
Kar, süt, tebeşir renkli (kara aksi). Temiz, yazılmamış. Gözün boynuz tabakasında amele gelen ağımtıl leke (hastalık). Gümüş, yahut ak metalden kesilmiş (pul). Sovyet hükûmeti aleyhine mübareze etmiş, aksinkılapçı manasında. Adalet ve Kalkına Partisi’nin uzvu. Adalet ve Kalkınma Partisi ideolojisine esaslanan, onları ifade eden ve hayata geçiren; Adalet ve Kalkınma Partisi taraftarı.
-
ajans
Merkezî bir idare veya müessesenin yerlerde olan şubesi, nümayendeliği, müvekkilliği. Gazeteler için malumat toplamakla meşgul olan idare.
-
ajan
Bir idare veya müessesenin tapşırığı veya vekâleti ile iş gören adam, müvekkil. Casus.
-
ait
Nispeti ve alakası olan, taalluku olan, değişli, mahsus.
-
aile
Kodak, odbaşı: Ata anadan, uşaklardan, nevelerden ve yakın kohumlardan ibaret olup, bir yerde yaşayan adamların hamısı, külfet. Bir erkekle bir veya bir niçe dişiden ibaret hayvan destesi. Menşece bir olan diller grubu.
-
ahiret
Dinî itikatlara göre ölenden sonra insanların düşeceği ikinci ve ebedî dünya.
-
ahmak
Sefih, akılsız, giç. Manasız, boş (söz, hareket, iş vs.).
-
ahize
Destek: Mekanizmayı, cihazı vs. çevirmek veya döndürmek için onun el ile tutulan hissesi.
-
ahır
Hayvanlara yem dökmek için tahtadan, taştan vs. kayırılan duvara yapışık kap, kutu. İçinde üzümü ezip, suyunu çıkarmak için içerisi yonulup derinleştirilmiş tava taşı.
-
ahenk
Sesler, renkler vs. arasında uygunluk, muvafakat. Güzel ses, avaz. Ton. Nağme, mahnı, hava.
- ağustos
-
ağrımak
Bedenin bir yerinde ağrı hissetmek. Keyifsizlenmek, nahoşlamak. Kederlenmek, yüreği sınmak, incimek.
-
ağrı
Duygu sinirlerinin gıcıklanması neticesinde bedenin herhangi bir yerinde hissedilen eziyet, azap, sancı, sızı, acı. Keder, gam, gussa, dert, elem, ızdırap hissi. İnciklik, narazılık. Bimar, kesel, hasta.
-
ağlamak
Şiddetli ağrı, ruhi sarsıntı veya başka bir ağır teessürat neticesinde gözyaşı akıtmak. Yas tutmak, matem saklamak. Hayatından, yaşayışından, vaziyetinden şikâyetlenmek. Yalvarmak, yalvara yalvara istemek. Bir sıra sözlere koşularak muhtelif ifadeler düzeltilir.
-
ağız
İnsan ve hayvanların yüzlerinin alt tarafında, alt ve üst çeneleri arasında yerleşen, yiyip içmeye ve ses çıkarmaya mahsus uzuv. Kapların vs. şeylerin açık tarafı. Kuyunun, volkanın vs. açık tarafı. Odlu silahların lülesinin ön tarafındaki deşik, gülle çıkan tarafı. Kesici aletlerin iti tarafı; bazı alet ve levazımatın iş gören tarafı. Bir yerin girilecek veya geçilecek tarafı: girecek, kapı. Bir yerin veya şeyin bilavasıta kabağı, önü, yakınlığı. Bir şeyin bilavasıta kenarı, yanı, kırağı. Çayın denize dökülen yeri. Kabak, yakınlık, arefe manasında (çok vakit isme koşularak, iyelik birleşmesi şeklinde işlenir.) Sayılarla – defa, yol. Yine sayılarla okumak hakkında. Sağmal hayvanlar doğdukta memelerinden çıkan ilk süt.
-
afyon
Tiryak: Yetişmemiş haşhaşın kuvvetli narkotik madde olan kurutulmuş şırası (bazen derman maddeleri istihsalında istifade olunur).
-
ağıt
Köhne maişette avratların ölü üstünde, yasta avazla söyledikleri yanıklı sözler.
-
ağırlamak
Azizlemek, hürmet etmek, ihtiram göstermek, kıymetlendirmek, ucaltmak, saymak, konuk eylemek.
-
ağırbaşlı
Çok ciddi, ağır, salmaklı, temkinli, vakarlı, vezmin.
-
ağır
Büyük çekisi, vezni olan (yüngül zıddı). Güçlü, şiddetli, tesirli. Çok çetin, büyük zahmet, büyük say talep eden, çok zahmetli, güç, zor. Eziyetli, meşakkatli, azaplı, mahrumiyetle dolu, kederle dolu. Berk, derin. Dözülmez, tahammül edilmez. Sert, çok ciddi, şiddetli, amansız. Çok ciddi neticeler verebilen, yahut büyük cezaya sebep olabilen; çok büyük. Neticesi tehlikeli, korkulu, çok ciddi. Gergin, çetin, narahat edici, darıktırıcı, serbest olmayan. Yavaş, süratsiz, yavaş yavaş hareket eden, ağır deprenen. Yavaş ifa edilen (çalınan). Ağırlık tesiri bağışlayan (öz büyüklüğü, çokluğu, sıklığı, tutkunluğu, alçaklığı, renginin galizliği, süratinin yavaşlığı vs. ile). Çokluk, büyüklük manasında. Yüngüllükten, selislikten mahrum, başa düşülmesi çetin olan. Galiz, kesafetli, pis iylenen, nefesi çetinleştiren, darıktırıcı, dözülmez. Çetin hazmedilen. Hoşa gitmez, pis, yola gitmez, kılıksız, deyingen. Temkinli, vakarlı, ciddi, haysiyetini gözleyen. Dokunan, kalbi inciten, yürek sındıran, hatıra değen, hoşa gitmez, acı. Hamile, iki canlı, boğaz. Kök, yoğun, etli canlı. Çok paha, pahalı, kıymetli. Can sıkıcı, facialı, elemli, kederlendirici. Çok güçlü teçhizatı, dövüş için güçlü vasıtları olan. Bir sıra fiziki kimyevi, mineralojik terimlerin terkibine dahil olur. Şükümsüz, uğursuz.