Buzulkuşu tarafından postalanan herşey
-
adaklı
Adağı olan, adak adamış olan. Nişanlı, deyikli, yavuklu, sözlü.
-
adak
Adamak işi veya adanılan şey, nezir. Ad, nişan, deyik. Uşağın ilk adımı, ilk yürüyüşü.
-
ada
Her yanı su ile ihata olunmuş kuru, cezire, aral, simek.
-
ad
Doğulduğu zaman adama verilen şahsî isim. Şöhret. Herhangi bir iş sahasında ihtisası veya hizmeti, vaziyeti muayyen eden resmî rütbe, ünvan. Esas, bahane, sebep manasında istimal olunur.
-
açmak
Kapalı bir şeyin kapağını vs. kaldırmak, götürmek, çıkartmak. Açık yağdaya getirmek, kapının, pencerenin taylarını aralamak. Katlanmış, bükülmüş, sarınmış, yığılmış, bürünmüş, düğümlənmiş şeyin katlarını, büküğünü, kırışığını vs. açmak. İp vs. ile bağlı bir şeyi bağdan azat etmek. Koşkudan azat etmek. Kuful, kilit vs. ile bağlanmış şeyi açık yağdaya getirmek. Örtülü, kapalı şeyi aralamak. Akışı dayandırılmış şeyin akıp gitmesine imkân vermek, yol vermek, bırakmak. Başlamak, işe salmak. Esasını koymak, tesis etmek, teşkil etmek. Vermek, vücuda getirmek. İnanıp söylemek, bildirmek, haber vermek, açıkçasına demek. Üstünü açmak, ifşa etmek, aşikâra çıkarmak, meydana çıkarmak, araştırıp tapmak. Çiçeklenmek, güllenmek, yapraklanmak. Hoşuna gelmek, yüreğine yatmak, işine yaramak, sevindirmek. Deşmek, delmek, kazımak (bir yeri, bir şeyi, vs.). Genişletmek, vusatlandırmak, uzatmak, büyütmek, geneltmek. Cilalandırmak, perdahlamak, sürtüp ağartmak, parıldatmak, ışıldatmak, temizlemek. Halletmek, yoluna salmak, tedbir görmek. Bir sıra isimlere koşularak mürekkep fiil ve muhtelif ifadeler düzeltilir: yürek açmak, gönül açmak, ağız açmak, göz açmak, vs.
-
açlık
Yemeye ihtiyaç hissi. Mahsulsüzlük veya başka bir içtimai felaket neticesinde amele gelen kıtlık, kahitlik, erzak yokluğu. Umumiyetle kıtlık, herhangi istihlak şeylerinin azlığı, çatışmaması, tapılmaması. Taze tahıldan birinci defa öğütülen un, dövülen harman.
-
açılmak
Kapağı, örtüsü vs. götürülmek, düşmek, açık yağdaya gelmek. Aradaki mania götürülmek veya yok olmak. Katlanmış, bükülmüş, düğümlenmiş, bağlanmış olan şeyin katları, bükükleri, kırışıkları düzeltmek, düğümü, bağı açık yağdaya gelmek. Koşkudan azat edilmek (olmak). Aralanmak, seyreklenmek, arada mesafe amele gelmek. Aralanmak (kapalı, yumulu şey). Başlanmak. İşe başlamak. Amele gelmek, mümkün olmak. İfşa edilmek, meydana çıkarılmak. Tetkikat, araştırma vs. neticesinde keşfolunmak, muayyen edilmek. Çiçeklenmek, yapraklanmak, görünmek, zahir olmak. Deşilmek, delinmek, kazılmak. Bakmak, çıkmak. (kapı vs. hakkında) Kopmak, sökülmek. Genişlendirilmek, vusatlandırılmak, büyütülmek, geneltilmek, uzatılmak (saha). Cilalanmak, perdahlanmak, temizlenmek, sürtülüp ağartılmak, parıldamak, ışıldamak. Buluttan azat olmak, aydınlaşmak, ayazımak. Işıklaşmak, ışıklanmak, ışıklanmağa başlamak. Atılmak, patlamak. Boşalmak, boş kalmak, boş yer amele gelmek. Sağalmamak, kavuşmamak, bitişmemek, üstü açılmak (yara hakkında) Görünmeye başlamak, zahir olmak. Birdenbire hırslanarak kışkırmak, berk tanlamak, acıklanmak. Başlamak, çatmak, yetişmek. Baş vermek, yüz vermek. Akmaya başlamak. Reddolmak, el çekmek, gitmek. Halledilmek. Gönlü hoş olmak, memnun olmak, yüzü gülmek, ferahlanmak, sevinmek, şad olmak. Bir sıra sözlerin yanına getirilerek, muhtelif ifadeler ve mürekkep fiiller düzeltilir: gönlü açılmak, dili açılmak, yüreği açılmak, vs.
-
açılış
Açılmak işi, açılma vakti, başlanış.
-
açıklık
Açık yer, düzengâh, açık saha, meydan. İki şey arasındaki boşluk, aralık, mesafe. Aydınlık, temizlik, bulutsuzluk. Açık, örtüsüz, kapalı olmayan şeyin yağdayı. Samimilik, yüreğiaçıklık, kalbini gizletmeme.
-
açıklamak
Anlatmak, izah etmek, izah vermek, düşündürmek, şerh etmek, açmak, beyan etmek.
- açıklama
-
açık
Kapalı olmayan, örtülü olmayan. Kufulsuz, bağlı olmayan. Hiç bir taraftan mahdut olmayan, geniş, vüsatli. Serbest, maniasız, hiç bir şeyle mahdut olmayan. Bulutsuz, aydın, temiz, tutkun olmayan. Rengi tünt, tutkun olmayan, zayıf. Sahipsiz, boş, hiç kes tarafından tutulmamış (vazife, yer). Müdafaasız, hücuma maruz kalabilen. Çıplak, üryan, örtüsüz. Hamı için serbest olan, yaşırın olmayan. Samimiyet ifade eden, samimi. Hiç bir şeyi yaşırmadan, hiç bir şeyden çekinmeden. Aşikâr, belli, aydın, hiç bir şeyle gizletilemeyen, şüphesiz. Aydın anlaşılan, mantıklı. Birisine hitaben gazete veya mecmuada dercedilen mektup vs.
-
açı
Bir şeyin iki dahili tarafının birleştiği yer, bucak, künç, köşe. Riyaziyatta bir noktadan çıkan iki hattın amele getirdiği hendesi şekil.
-
açar
Kuflu açmak veya bağlamak aleti. Günlük dilde bazen kuful manasında da işlenir. Çilingirlikte işletilen muhtelif ölçülü aletler. Şifreyle yazılmış bir metni okumak için hususi şekilde düzeltilmiş damgalar jüyesi. Çeşitli problem ve meselelerin halli yolu. Kıyın bir metni yakşı başa düşmek için sade şekilde şerh edilmiş yazı. Nota satırlarının evvelinde notaların manasını muayyen eden işaret. açar salmak: Oğurluk maksadı ile özgenin kapısını açmak. Birinin kalbini, yürek sırrını bilmek için onu sınamak, yoklamak.
-
aç
Açlık hisseden, yemeğe ihtiyacı olan (tok zıddı). Hiç bir şey yememiş. Lut, yoksul, yurtsuz-yuvasız manasında istimal olunur. Son derece yoksul, kâsıp, fakir, muhtaç. Tamahkâr, haris, gözüdoymaz. Çok istekli, çok hevesli. Kuraklıktan susamış.
-
âciz
Elinden iş gelmeyen, beceriksiz, hâlsiz, zayıf. Cesaretsiz, katiyetsiz, korkak.
-
aciz
Acizlik, iktidarsızlık. Gücü bir işe yetmez olanın yağdayı, güçsüzlük. Beceriksizlik. Kiminse borcunu vaktinde töleyememesi yağdayı.
-
acil
Telesik, şaşılınç, tez, derhal, elüstü, çapık (çabuk). Geciktirilemeyen, tez yapılmalı olan, tehirsiz, tehiresalınmaz, ivedi, ivedili. acil yardım: Tehire salınması mümkün olmayan yağdaylarda hastalananlara, zarardidelere ilk tıbbi yardım göstermek ve mualece müesseselerine aparıp çattırmakla meşgul olan tıp-hastabakıcı idaresi.
-
acıtmak
Acılık vermek. Rencitmek, rencide etmek, gönüle değmek. Ağrı ve sızı hissetmesine sebep olmak.
-
acımasız
Acımasız, katı yürekli, merhametsiz.
-
acımak
Acı olmak, acı tat vermek, acılaşmak, tüntleşmek. Turşumak, kıçkırmak, yetişmek. Acıklanmak, hırslanmak. Yazığı gelmek, yüreği yanmak, rahmi gelmek, merhamete gelmek. Teessüf etmek, hayıfsılanmak.
-
acıkmak
Açlık hissetmek, yemek istemek. Yoksullaşmak, kâsıplaşmak, eli aşağı düşmek.
- acıkma
-
acıklı
Acındıracak, acı verecek nitelikte olan, dokunaklı. Hırslı, hiddetli, gazaplı. Şiddetli, coşkun, dehşetli vs. manalarda istimal olunur.
-
acı
Tat alma kılganında bazı maddelerin bıraktığı yakıcı yağday, dili-ağzı yandırıcı, kinin, hardal vs. tadında olan. Tatlı veya şirin zıddı. Felaketli, meşakkatli, eziyetli, kederle dolu. Ağrı, azar, yorgunluk hissi. Hoşa gelmeyen, kalbe dokunan, ağır, pis, kaba, kobut. İbretli, neticesi pis olan, teessüf edilecek. Bazı şeylerin kabağında, onların ifade ettikleri şeyin tesirini, derecesini, kuvvetini şiddetlendirir. Hayfını almak, intikamını almak. acı-acı: Nefretle, acıkla, ele salarcasına, istihza ile, başkasına dokunacak, tahkir edecek bir tarzda. Teessüfle, kalbi yana yana, meyuslukla.